™h - Burhan Dergisi

advertisement
¾ËWh¸?™h¸??¾lG
´‡A ÅBÆjI •A ÓËçA ÅAjZJºA ľ
¾ËWh¸?™h¸??¾lG
³†@ÄAÅiH”@Òʦœ@Ä@iYI¹@ý
²…@ÃAÄhH“@ÑÉÁ¥›@Ã@hYI¸@¼
ÀÍYjºA ějºA A ÀnI
¿mH
Ramazanımız geliyor sevinç geliyor ruhlarımıza. Ramazan gelir ve bizi de inşallah kendimize getirir. Onun gelişiyle evlerimizde, sokaklarımızda bir farklılık oluşur. Ramazan ve
oruç biz müminlerin mevsimidir her bakımdan. Ramazan bize maddi ve manevi
sağlık ve afiyetle gelir.
bedenî zevk ve ihtiyaçların ikinci plana
atılması, dikkatin manevî değerler üze-
¿ÌXi¹@Úi¹@@¿mH
rinde toplanmasına yardımcıdır.
Peygamber efendimiz aleyhisselatü vesse-
lam buyuruyorlar ki:
• Her şeyin bir zekâtı (temizlenme şekli)
¾ËXh¸@™h¸@@¾lH
Orucun bedenî, ruhî ve sosyal bakımdan
faydaları artık İlmî olarak kesinlikle kabul edilmiştir. Avrupa’da, Amerika’da doktorlar
hastalarına oruç tutmayı tavsiye etmektedirler. Bu doktorların ifadesine göre oruç
süresi içinde vücut fazla yağları ve birikmiş zehirleri atar, beden dinlenir, rahatlar ve temizlenir.
vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.!
• Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız.
• Kim ramazan orucunu onun farz olduğuna ve faziletine inanarak ve Allah
rızasını gözeterek tutarsa, Allah da onun
geçmiş günahlarını bağışlar.
• Yalanla, dedikoduyla zedelenmeyeli oruç,
Tanınmış Amerikalı sosyolog Dr.Miles,
“Ramazan ve onu takip eden bayram büyük bir sosyal birleşmedir. Müşterek bir
bedenî gayret ve manevî gaye ile geçen
Ramazan ayının sonunda, yine müşterek sevinç, barış ve sevgi ile bayramlaşır
Müslümanlar” demektedir.
Tanınmış Alman psikiyatri uzmanı Dr.Hans
Mayer şöyle diyor: “Mesleğimde ruhun beden üzerindeki hâkimiyetini, iyi ve kötü
yanlarıyla devamlı olarak görürüm. Ancak
oruç tutanların nefislerine nasıl hâkim olduklarını, mânevî gücün bütün zaafları
nasıl yendiğini hayranlıkla müşâhede ediyorum. Almanyadaki Türkler bunu sık sık
görebilme fırsatını verdi bana.”
kötülüklere karşı bir siperdir.
• Bir yudum su ile de olsa sahur yapınız.
• Allah ve melekleri, sahura kalkanları selamlar.
• Bizim orucumuzla, diğer ehl-i kitabın
oruçları arasındaki fark sahurdur.
• Sizden biriniz iftar edecek olursa hurma ile
etsin. Hurma berekettir. Bulamazsa su ile iftar
etsin. Su temizdir, temizler.
• Bir oruçluya yemek yediren kimsek
ye, o oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun sevabı da eksilmez.
• Allah’ın Resulü iftardan sonra: “Allâhümme leke sumtu ve alâ rızkıkı eftartu” (Al-
Oruç insana manevî temizlik getirir.
Bedenin nasıl zehirlerini atar, yağlarını eritirse,
ruhu da zehirlerinden arıtır. Ramazan ayında
lah’ım, Sen’in rızan için oruç tuttum ve
ancak verdiğin rızık ile iftar, ettim) diye
dua ederdi.
İçindekiler
AYLIK İLİM KÜLTÜR DERGİSİ
Yıl: 11
Sayı: 129
Haziran
2016
O Erler Ki 4
Prof. Dr. Mustafa Ağırman
SAHİBİ
Burhan Basın Yayın
Eğitim ve Tur. Ltd. Şti.
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Serdar TAŞAR
YAYIN DANIŞMANLARI
Prof. Dr. İbrahim BAYRAKTAR
Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN
Allah Rasûlü ve Mübârek Ramazan Ayı 8
Kur’an ve Orucun Hedef Birliği 12
Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK
Prof. Dr. Ali AKPINAR
Yard. Doç. H. Murat KUMBASAR
YAYIN KURULU
Yusuf ELİBOL
Ramazan ÇAKIR
Aydın BAŞAR
Salih AYDIN
Musa KARACA
GRAFİK TASARIM
Talha AKA
DAĞITIM ORGANİZASYONU
Talha AKA
Gsm: 0541 580 1969
F$yatı
Tek Sayı: 6 TL
1 Yıllık (12 Sayı) Abone: 72 TL
Yurtdışı
1 Yıllık Abone: 75 Euro
Abonel$k İç$n Hesap Numaraları
Posta Çeki No: 5091167
Burhan Basın Yay.Eğt.Tur.Ltd.Şti.
Kuvettürk Sultanbeyli Şubesi
Hesap No: 826718 - 1
İBAN: TR51 0020 5000 0008 2671 8000 01
Türkiye Finans Sultanbeyli Şubesi
Müşteri No: 291928
IBAN:TR67 0020 6000 6300 2919 2800 01
Ziraat Bankası Sultanbeyli Şubesi
Hesap No: 1673–44165588-5002
IBAN:TR690001001673441655885002
Ramazan: Asr-I Saadette Mücahede;
Modern Zamanda Ziyafet 16
Ramazan Katliami 20
Zaman Anlayışımız ve Ramazan 32
Cihad ve Fetih Ayı, Ramazan 37
Ramazanı Kuşanmak 40
Hikmet Damlası 52
Laiklik Fitnesi 54
Dr. İhsan ŞENOCAK
Nureddin YILDIZ
Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL
Ersan BİLGİN
Abdullatif ACAR
Hz. Pîr Seyyid Ahmed er-Rufai
Av. Bahaddin ELÇİ
YAYIN VE İLETİŞİM ADRESİ
Mehmet Akif Mah.
Kuran Kursu Cad.No: 87
Sultanbeyli / İST.
Tel: +9 (0216) 498 94 00
Faks: +9 (0216) 398 94 69
İNTERNET ADRESİ
[email protected]
www.burhandergisi.com
BASKI
Milsan A.Ş. 0212 697 1000
Şimdi, Şimdi, Şimdi… 59
Fatih Sultan SEMİZ
Kibâr-ı Kelâm (Ehlullahın Dilinden...) 62
Ubeyd FAKİRULLAH
Hz. Abdullah İbn Mes’ud (r.anh)II 64
Salih AYDIN
YAYIN TÜRÜ
Aylık Süreli Yayın
Gönder$len yazılarda ed$tör ve yayın kurulu
değ$ş$kl$k yapab$l$r. Gönder$len yazılar $ade
ed$lmez. Yazılardan kaynak göster$lerek
alıntı yapılab$l$r.
Yayınlanan reklamlardak$ ürün ve h$zmetler$n
sorumluluğu reklam verene a$tt$r.
Mübarek Ramazan 69
Burhan Çocuk 70
Şahin KARATAŞ
Musa KARACA
12
Kur’an ve Orucun Hedef Birliği
Prof. Dr. Ali AKPINAR
20
Ramazan Katliami
Nureddin YILDIZ
32
Zaman Anlayışımız ve Ramazan
Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL
37
Cihad ve Fetih Ayı, Ramazan
Ersan BİLGİN
Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN
O Erler Ki
O erler ki, gönül fezasındalar,
Toprakta sürünme ezasındalar.
Yıldızları tesbih tesbih çeker de,
Namazda arka saf hizasındalar.
- “Kendileri zarûret ve
ihtiyaç içinde bulunsalar bile
onları (mümin kardeşlerini)
kendilerine tercih ederler.
Kim, nefsinin cimriliğinden
korunursa,
işte
onlar
kurtuluşa erenlerdir.”
(el-Haşr sûresi, 59/9)
İçine nefs sızan ibadetlerin,
Birbiri ardınca kazasındalar.
Günü her dem dolup her dem başlayan,
Ezel senedinin imzasındalar.
Bir an yabancıya kaysa gözleri,
Biz ömür gözyaşı cezasındalar.
Her rengi silici aşk ötesi renk;
O rengin kavuran beyazındalar.
Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah’ın rızasındalar.
Necip Fazık Kısakürek
2016
4
Haziran
B
Hz. Ebû Talha (r.a.)
H
z. Peygamber efendimiz, Medîne mescidinde
arkadaşlarına sohbet ederken, Ebû Hureyre
isimli sahâbî, sohbetin sonunda Hz. Peygamber’e yaklaştı ve kendisinin çok aç olduğunu ve
açlıktan dermansız kaldığını söyledi. Hz. Peygamber
de onu yakınlarından biriyle kendi evine gönderdi.
Eşlerine de haber gönderip onu doyurmalarını istedi.
Hz. Peygamber’in hanımları da yanlarında bu misafiri doyuracak bir şey
bulamadılar. Bu durumu üzülerek
Hz. Peygamber’e ilettiler. Evinde,
Hz. Ebû Hureyre’yi doyuracak
bir yiyecek bulamayan Hz.
Peygamber, cemaate döndü ve:
- “Bu gece aranızda
bu arkadaşınızı misâfir
edecek birisi yok mu? Kim,
onu misafir ederse Allah ona
rahmet eylesin!” dedi. Medîne’nin
yerlilerinden Ebû Talha, derhal ayağa
kalktı ve: “Ben, onu götürür, karnını doyurur ve
misafir ederim, yâ Rasûlallah!” diye cevap verdi.
Ebû Talha, Ebû Hureyre’yi alıp evine götürdü. Misafirini içeri aldıktan sonra eşine: “Bu gelen, Rasûlullah’ın misâfiridir. O’nun, evinde misafirine
yedirecek bir şeyi olmadığı için ben alıp getirdim. Bu misafirden hiçbir şeyi esirgeme. Evimizde ne varsa ona ikram et!” diye tembih etti.
Evin hanımı, evlerine böyle bir misafir gelmiş olmasından dolayı çok memnun oldu ve sevindi ama
ne yazık ki, onun da misafire ikram edecek hazır bir
yemeği yoktu. Kadıncağız üzülerek eşine şöyle dedi:
- “Vallâhi, evimizde çocuklar için ayırdığım azıcık yemeğimizden başka bir şey yok.”
Ebû Talha, bu duruma çok üzüldü ama misafiri getirmişti bir kere, onu doyurması gerekirdi. Bir çözüm
yolu düşündü ve hanımına şöyle dedi:
- “Sen, hemen çocukları erkenden uyut.
Onlar, bu gece yemek yemeden uyusunlar.
Kandili (lambayı) da düzeltir gibi yap ve söndür. Var olan yemeği misafire yedirelim, biz de
bu gece aç olarak yatalım.”
Hanımefendi eşinin dediği gibi
yaptı. Önce çocukları uyuttu.
Sonra sofrayı hazırladı. Var olan
yemeğini getirip sofraya
koydu. Eşini ve onun getirdiği misafiri sofraya buyur
ettikten sonra kalkıp kandille
meşgul oldu. Kandili düzeltiyormuş gibi yaparken onu
söndürdü. Kandili yakacak ateşleri olmadığı için karanlıkta kaldılar. Ev
sahibi kendini misafire yemek yiyormuş gibi gösterdi. Eli yemek tabağına gidip
geliyor, fakat ağzına bir şey gitmiyordu. Çünkü
elini boş götürüp getiriyordu. Bu arada misafir
karnını doyurdu. Misafir tok olarak; evin erkeği,
hanımı ve çocukları da aç olarak gecelediler. Sabah olunca erkenden abdestlerini alıp
sabah namazı için mescide geldiler. Medîneli
Müslümanlarla birlikte Hz. Peygamber’in arkasında saf tuttular ve büyük bir huşû ile sabah namazını edâ ettiler. Sabah namazından sonra Hz.
Peygamber cemaate döndü ve şöyle buyurdu:
- “Yüce Allah, bu gece falan kadın ve falan erkeğin, misâfirlerine olan ikrâmını çok beğendi ve yap-
{
}
Hz. Peygamber, cemaate döndü ve:
- “Bu gece aranızda bu arkadaşınızı misâfir edecek birisi
yok mu? Kim, onu misafir ederse Allah ona rahmet eylesin!” dedi.
Medîne’nin yerlilerinden Ebû Talha, derhal ayağa kalktı ve: “Ben,
onu götürür, karnını doyurur ve misafir ederim, yâ Rasûlallah!”
diye cevap verdi.
Haziran
5
2016
B
- “Vallâhi, evimizde çocuklar için ayırdığım azıcık
yemeğimizden başka bir şey yok.” Ebû Talha, bu duruma
çok üzüldü ama misafiri getirmişti bir kere, onu doyurması
gerekirdi.
tıklarını da çok hoş karşıladı. Yaptıkları bu güzel işten
dolayı onlar hakkında şu âyeti indirdi:
- “Kendileri zarûret ve ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları (mümin kardeşlerini) kendilerine tercih ederler. Kim, nefsinin cimriliğinden
korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (elHaşr sûresi, 59/9)
Bu olay Buhârî’de iki yerde (Kitâbu menâkıbi’l-Ensâr 9; Kitâbu’t-tefsîr 306) geçiyor. Her iki
yerde de rivâyetin birinci râvisi Hz. Ebû Hureyre’dir.
Bu rivâyetlerde Hz. Ebû Hureyre kendi adını vermeden: “Nebi (s.a.v.)’e bir adam geldi.” demektedir. Her iki rivâyette de, misâfiri evine götüren şahsın
Ensâr’dan biri olduğu söylenirken ismi açıklanmamaktadır. Müslim de bu olayı Ebû Hureyreden rivâyet ediyor. Müslim’deki (Kitâbu’l-eşribe 172-173) rivâyetlerde de: “Bir adam geldi.” ifadesi geçiyor. Bir
rivâyette Ebû Talha’nın ismi zikrediliyor. Tirmizî’de
(Kitâbu’t-tefsir 60) Ebû Hureyre’den hadisin son bölümü rivâyet ediliyor. Sadece, Ensâr’dan birinin misâfire olan ikrâmı anlatılıyor.
Olayın kahramanı Ebû Talha, Medinelidir, yani
Ensâr’dandır.
Hazrec kabilesinin Neccâroğulları
kolundandır. On yıl Hz. Peygamber’e hizmet eden
Enes b. Mâlik’in üvey babasıdır. Müslüman olmasına
Enes’in annesi Ümmü Süleym sebep olmuştur. Kocası (Enes’in babası) Mâlik’in hicretten önce ölümü
üzerine Ebû Talha’dan evlenme teklifi alan Ümmü
Süleym, Ebû Talha’nın Müslüman olmamasının bu
evliliğe engel teşkil ettiğini, şayet İslâm’ı kabul ederse
kendisinden mehir almadan evliliğe evet diyeceğini
söyledi. Bunun üzerine Ebû Talha, Müslüman oldu ve
Ümmü Süleym ile evlendi. Bu evlilikten Abdullah ve
Ebû Umeyr adında iki oğulları dünyaya geldi.
Ebû Talha, hicretten önce yapılan Birinci Akabe
bîatında kabilesini temsil etti. Hicretten sonra Hz. Peygamber ile bütün savaşlara katıldı. Uhud ve Huneyn
savaşlarında gösterdiği kahramanlık dillere destandır.
Ashâb-ı Kiram arasında cesâreti, yiğitliği ve bilhassa
gür sesiyle tanınırdı. Bundan dolayı Hz. Peygamber’in: “Ebû Talha’nın asker içindeki sesi bir
grup insandan daha etkilidir.” diye buyurduğu
rivâyet edilmektedir. (Hâkim, el-Müstedrek, III, 352)
Hz. Enes, annesi Ümmü Süleym ve üvey babası
Ebû Talha’ya ait çok güzel hâtıralar anlatır. O hatıralardan biri de şöyledir: Bir gün Ebû Talha üvey oğlu
Enes’i göndererek Hz. Peygamber’i yemeğe davet
eder. Suffe ashâbı ile mescitte oturan Hz. Peygamber,
Enes daha bir şey söylemeden yemeğe davet edildiğini anlar ve yanındaki yetmiş veya seksen sahâbîyi
alarak davete gider. Bunun üzerine Ebû Talha telaşlanır, fakat Ümmü Süleym, Hz. Peygamber varken
telaşlanmanın yersiz olduğunu söyler ve onu teskin
eder. Hz. Peygamber, yemeğin bereketlenmesi için
duâ eder ve davetlileri onar kişilik gruplar halinde
sofraya oturtur. Sofraya oturan herkesin karnı doyar.
(Buhârî, Menâkıb 25)
2016
6
Haziran
B
Hicretten sonra Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evinde
ikâmet eden Hz. Peygamber’e herkes yiyecek-içecek
götürürken, Ümmü Süleym de on yaşındaki oğlu
Enes’i götürmüş ve: “Ey Allah’ın elçisi! Ensar’dan
sana hediye getirmeyen kimse kalmadı. Ben
de bu oğlumu sana hediye ediyorum; devamlı
sana hizmet etsin.” demişti. Hz. Enes, gece annesinin yanında kalır, gündüzleri de Hz. Peygamberle
birlikte olur ve ona hizmet ederdi. Hz. Peygamber, bu
aileyi çok sever ve sık sık onları ziyaret ederdi.
Hz. Peygamber efendimizle birlikte bütün savaşlara katılan, katıldığı her savaşta dillere destan kahramanlıklar gösteren Ebû Talha’nın bu kahramanlıkları
hakkında değil de, bir misafiri doyurması hakkında
âyet-i kerîme nâzil olması konusunda biraz düşünmemiz lazım. Özellikle içinde bulunduğumuz bu zamanda ve bu mübârek günlerde dünyanın değişik
yerlerinde aç ve yardıma muhtaç milyonlarca Müslüman’ın bulunduğunu bilerek daha çok ve daha iyi
düşünmemiz lazım.
Ebû Talha ve eşi Ümmü Süleym, ellerinde
ve evlerinde var olan yiyeceği misâfirleriyle
paylaşmadı; tamamen misâfire ikrâm ettiler.
Misâfiri kendi nefislerine tercih etti ve Yüce
Allah’ın rızasını kazandılar. Bu sebepten dolayı da Yüce Allah tarafından tebrik ve tebcil
edildiler.
Aslında Ebû Talha, yoksul birisi değildi. Hem
kendini hem de misâfirini doyuracak imkâna sahipti. Zaten bu imkâna güvenerek, Hz. Peygamber’in
işâret ettiği misâfiri alıp evine götürmüştü. İmkânı
vardı ama, belki o akşam evde yiyecek bir şey yoktu. Kendilerinin ve çocuklarının yiyebileceği az bir
yemeği misâfirlerine yedirip kendileri aç olarak sabahladılar. Öyle anlaşılıyor ki, kendileri de çocuklar
da fazla aç değillerdi. Sabaha kadar idâre edebilecek durumları vardı.
Biz, bu güzel insanlar gibi yapamıyoruz;
yapamayız da. Ama hiç olmazsa elimizde olanı
paylaşmasını bilelim. Rabbimizin bize verdiğini muhtaçlarla paylaşalım. İnfak müessesesini çalıştıralım.
Dünyanın değişik yerlerinde cihâd eden İslâm mücâhidlerini desteksiz, yoksulları ekmeksiz bırakmayalım.
Yiyeceği olmadığı için takatsiz, içecek suyu olmadığı
için dermansız kalanların imdâdına yetişelim. Bu asırda takatsiz ve dermansız kalanların Hz. Ebû Hüreyre
gibi Hz. Peygamber efendimize başvurduklarını, efendimizin de onları bize gönderdiğini kabul edelim, yoksullara bu gözle bakalım.
- “Sen, hemen çocukları
erkenden uyut. Onlar, bu gece
yemek yemeden uyusunlar. Kandili
(lambayı) da düzeltir gibi yap ve
söndür. Var olan yemeği misafire
yedirelim, biz de bu gece aç olarak
yatalım.”
Haziran
Harcamalarımıza dikkat edelim. Lüzumsuz harcamalarımızı kısarak, buradan elde edeceğimiz tasarrufu, dünyanın değişik yerlerinde cihâd eden İslâm
mücâhidlerine göndersek ne kadar iyi olur, değil mi?
Onlar orada, cephede düşmanla savaşırken; biz de
burada nefsimizle savaşmak mecburiyetindeyiz. Bunu
unutmayalım. Nefsi alt etmeden cennete girmenin zor
olduğunu da bilelim. Bu olay üzerine nâzil olan âyetin son cümlesini bir daha okuyalım: “Kim nefsinin
cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa
erenlerdir.” (el-Haşr sûresi, 59/9)
7
2016
Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK
Allah Rasûlü ve
Mübârek Ramazan Ayı
“Kim Ramazan ayında
nâfilelerden bir nâfile ibadet
yaparsa,
Ramazan
ayının
dışında bir farz ibadeti yapmış
sevabı alır. Kim de Ramazan
ayında bir farz ibadetini
yaparsa, Ramazan ayı dışında
yetmiş farz ibadeti yapmış
sevabı alır.” (İb Huzeyme, Sahih, III, 191; İbn
Ebi’d-Dünya, Fezâilu Ramazan, I, 69 (Hadis no: 41)).
2016
R
amazan,
sözlükte
“günün çok sıcak
olması,
güneşin
kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalınayak
yürümekle ayakların yanması” anlamlarındaki ramad
masdarından veya “güneşin
güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” manasındaki
ramdâ kelimesinden veya da
“yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp
yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur” anlamındaki
ramadi kelimesinden türediği
ileri sürülmüştür. (Günay, Hacı
Mehmet, Ramazan, XXXIV,
8
433-435). Ramazan ayı kameri yılın şabandan sonra,
şevvalden önce gelen dokuzuncu ayının adıdır. Ramazan
ayı İslam’ın değer atfettiği
mübârek bir aydır.
Ramazan ayı İslamiyetten
önce kendisine bir kutsiyet
atfedilmemiş yani savaşılması yasak aylardan birisi kabul
edilmemiştir. Bu ay değerini
İslam ile birlikte kazanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de
adı geçen ve değerine vurgu yapılan yegane ay Ramazan ayıdır. Aynı zamanda
o, Kur’an-ı Kerim’in nâzil oldu-
Haziran
B
ğu mübârek bir aydır: “(O sayılı günler), doğruyu
eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak
Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayıdır.” (Bakara,
2/185). Diğer kutsal kitaplar ve sahifeler de bu ayda
inmiştir: “İbrahim’in (as) sahifeleri Ramazan
ayının ilk gecesinde indirildi. Tevrat Ramazan
ayının altısında indirildi. İncil Ramazan ayının
on üçünde indirildi. Kur’an da Ramazan ayının
yirmi dördünde indirildi.” (İbn Hanbel, IV, 107).
Ramazan ayı, oruç ayıdır. İslam’ın şartlarından olan oruç
bu aydadır. Yukarda bir kısmını
verdiğimiz Bakara sûresi 185.
âyetinin devamı şöyledir: “Artık içinizden kim bu aya
(Ramazan ayına) yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta veya
yolcu olursa, başka günlerden sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık istiyor
güçlük çekmenizi istemiyor.”
Oruç, daha önceki ümmetlere farz
kılındığı gibi bizlere de farz kılınmıştır:
“Ey İman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye üzerinize de
sayılı günlerde oruç yazıldı.” (Bakara, 2/183).
Oruç İslâm’ın şartlarından da birisidir: “İslam beş
esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka
ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu
ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek, Ramazan orucu tutmak.” (Buhârî, İman, 2; Müslim, İman, 19,
20, 21). Ramazan orucunu tutan kimse hem Allah’ın
emri farz bir ibadeti yerine getirmiş olmakta hem de
günahları bağışlanmaktadır: “İnanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu
tutan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanır.”
(Buhârî, Savm, 6; Müslim, Müsafirin, 175).
Ramazan ayı, bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni barındıran bir aydır: “Biz onu (Kur’an’ı) Kadir
Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi, bin aydan
hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O
gece, tan yeri ağarıncaya kadar esenlik doludur.” (Kadr, 97/1-5).
Ramazan ayı, cennet kapılarının açılıp cehennem
kapılarının kapandığı bir aydır: “Ramazan
ayı gelmiştir. O mübârek bir aydır.
Allah o ayda size orucu farz kıldı. O ayda cennet kapıları açılır; cehennem kapıları kapanır
ve şeytanlar zincire vurulur. Onda bin aydan hayırlı
bir gece vardır. Kim Kadir Gecesi’nin hayrından
mahrum kalırsa, her hayırdan mahrum kalmıştır.” (İbn
Hanbel, II, 230, 385, 425; Nesâî,
Savm, 3). Aynı zamanda Ramazan
ayının rahmet ve sabır ayı olduğu belirtilmiştir: “Ayların efendisi, Ramazan ayı geldi. Sıhhat, mükâfât ve hayır ayı hoş sefa getirdi. O sabır ayıdır. O ayda
şeytanlar zincire vurulur, rahmet iner, çokça
tevbe edilir, cehennem kapıları kapanır ve cennet kapıları açılır.” (Ebû Tâhir es-Silefî, İntihâb, I,
20 (Hadis no:19)).
Ramazan ayı, ibadetlerin sevabının bol bol alındığı bir aydır. Allah’ın Rasûlü, Ramazan ayında yapılan ibadetin diğer aylara göre çok daha faziletli olduğunu şöyle belirtmektedir: “Kim Ramazan ayında
nâfilelerden bir nâfile ibadet yaparsa, Ramazan
ayının dışında bir farz ibadeti yapmış sevabı
alır. Kim de Ramazan ayında bir farz ibadetini
yaparsa, Ramazan ayı dışında yetmiş farz ibadeti yapmış sevabı alır.” (İb Huzeyme, Sahih, III,
{
}
Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu mübârek bir aydır: “(O sayılı
günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda
açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği
Ramazan ayıdır.” (Bakara, 2/185).
Haziran
9
2016
B
Oruç, daha önceki ümmetlere farz kılındığı gibi bizlere
de farz kılınmıştır: “Ey İman edenler! Sizden öncekilerin
üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye üzerinize de sayılı
günlerde oruç yazıldı.” (Bakara, 2/183).
191; İbn Ebi’d-Dünya, Fezâilu Ramazan, I, 69 (Hadis no: 41)). Enes’ten (r.a.) rivâyet edilen bir hadiste,
Rasûlüllah (s.a.v.) “En faziletli sadakanın Ramazan ayında verilen sadaka” (Tirmizî, Zekât, 28),
Buhârî ve Müslim’de rivâyet edilen bir hadise göre
“Ramazanda umre yapmanın hacca eşdeğer”
veya Hz. Peygamber’le “beraber haccetmeye eşdeğer” olduğu belirtilmiştir. (Buhârî, Umre, 4; Müslim, Hac, 221- 222).
Hayatımızın her anında bizim için örnek olan Allah Rasûlü’nün, Ramazan ayında hayatının nasıl olduğunu bilmek bu anlamda önemlidir. Allah Rasûlü,
Ramazan ayına ayrı bir önem verirdi.
O, Ramazan Ayında
Daha Cömertti
Allah Rasûlü’nün Ramazan’da cömertliği de
diğer aylara göre daha fazlaydı. Abdullah b. Abbâs
bunu şöyle belirtmektedir: “Rasûlüllah (sav) hayır
konusunda insanların en cömertiydi. Özellikle
Ramazan ayında Cebrail (as) ile görüştüğünde
bu cömertliğinin sınırı olmazdı. Cebrail (as) ile
görüşmesi ise Ramazan ayı boyunca her gün
gerçekleşirdi. Onun da hayır-hasenattaki cömertliği esen rüzgara benzerdi.” (Buhârî, Savm, 7).
2016
O, Ramazan Ayında Gece
İbadetine Daha Düşkündü
Allah’ın Rasûlü özellikle Ramazan ayında etrafındakileri gece namazı konusunda dikkatli olmalarını isterdi. Bununla ilgili olarak O, şöyle buyurdu:
“Kim Ramazan gecesini, sevabına inanarak ve
bunu elde etmek niyetiyle namazla ihya ederse geçmiş günahları affedilir.” (Buhârî, İman, 27,
Salâtu’t-Teravih, 1; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn,173, 174).
Peygamberimiz (sav) Ramazan gecelerini
ihya amacıyla teravih namazı kılmış, ashabına
da kıldırmış; ancak teravih namazının ümmetine farz olur endişesiyle sürekli cemaate kıldırmaktan uzak durmuştur. Onun bu durumunu eşi
Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır: “Rasûlüllah (sav) (bir
gece) mescidde (nafile) namaz kılmıştı. Birçok kimse de (ona iktida ederek) namaz kıldı. (Sabah olunca
“Rasûlüllah geceleyin mescidde namaz kıldı” diye konuştular.) Ertesi gece de Efendimiz namaz kıldı. (Halk
yine olanları konuştu, katılacakların) sayısı iyice arttı. Üçüncü (veya dördüncü) gece halk yine toplandı.
(Öyle ki mescid, insanları alamayacak hâle gelmişti.)
Ancak Efendimiz (bu dördüncü gecede) yanlarına
çıkmadı. Sabah olunca Efendimiz: “Yaptığınızı gördüm. Size çıkmamdan beni alıkoyan şey, namazın sizlere farz oluvermesinden korkmamdır” dedi. İşte bu olay Ramazanda cereyan etmişti.”
(Buhârî, Teheccüd, 5; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn,
177). Efendimizin farz olur endişesiyse devamlı kıldırmadığı teravih namazlarında camiler;
Ramazan ayının ruhuna uygun bir şekilde özellikle çocuklarla gençlerle dolup taşması gerekir. Büyükler yani anneler, babalar, dedeler, nineler;
çocukların ellerinden tutarak camiye götürmeleri onların da bu manevî havayı teneffüs etmeleri için gereklidir. Özellikle teravih namazlarında camilerimizin
10
Haziran
B
* Sünnete uymak,
içi dışı bir etkinlik alanı olması gerekmektedir. Müslümanın cami merkezli bir hayatı olduğunu hem kendisi
yaşamalı hem de toplumda bunun işaretleri olmalıdır.
* Ehl-i Kitab’a muhalefet,
* İbadet etmeye sahur yemeği ile güç kazanmak.
Efendimiz (sav) Ramazan ayının son on gününde
ibadetlere daha fazla ağırlık verir ve özellikle itikâfı
ihmal etmezdi. Bilindiği gibi itikâf; ibadet niyetiyle mescidde inzivaya çekilmek demektir. Ülkemizde unutulan sünnetlerdendir. Fakat bu sünnet
Efendimizin ihmal etmediği bir ibadettir. İtikâfa Ramazan ayının son on gününde girilmesi
Kadir Gecesi’ni de ihya etme fırsatı vereceği
için ayrı bir önem taşır. Hz. Âişe ve Abdullah b.
Ömer’in bildirdiğine göre Efendimiz (sav) Ramazanın
son on gününde itikâfa girerdi. (Buhârî, İ’tikâf, 1;
Müslim, İ’tikâf, 1). Ebû Hüreyre’nin rivayetinde ise Allah’ın Rasûlü her Ramazanda on gün itikâfa girerken
vefat ettiği yıl ise yirmi gün itikâfa girmiştir. (Buhârî,
İ’tikâf, 17, Fedâilu’l-Kur’an, 7). Yine Hz. Âişe, Efendimizin (sav) Ramazanın son günü girdiğinde geceleri
ihya etmekle kalmayıp ev halkını da uyandırdığı ve
kendisini tamamen ibadete hasrederek eşleriyle ilişkisini kestiğini bildirmektedir. (Buhârî, Leyletu’l-Kadr,
5; Müslim, İ’tikâf, 7).
O, Sahura Kalkardı
Bir hadiste sahurda bereket olduğu belirtilmiştir:
“Sahura kalkın, çünkü onda bereket vardır.”
(Buhari, Savm, 20; Müslim, Sıyam, 45). Burada hem
maddî hem de manevî bereket ve hayırdan bahsetmek mümkündür. O gün tutacağı oruca başlamak
için sahura kalkıldığında Allah’ı zikretme ihtimalinden
dolayı sahurda ilahi bir feyiz vardır ve bu da insana
sevap getirecektir. Bir hadiste ise, “Sahurun yemeği
berekettir, bir yudum su ile bile olsa onu terk
etmeyin. Muhakkak Allah ve melekleri sahur
yapanlara dua eder.” (İbn Hanbel, III, 12,44). Veya
da maddi bereket vardır insan sahura kalktığında gündüz daha dinç olacak, vücudu zarar görmeyecek bu
da sağlığı için bir dayanma gücü olacaktır. Rasûlüllah
(sav) “Sahur yemeği ile gündüz orucuna, gündüz uykusu ile de gece kalkmaya karşı yardım
alın” (İbn Mâce, Sıyâm, 22) buyurdu. Sahurda aslında birçok bereketten bahsedilebilinir. Nitekim bazı
alimler sahura kalkmakla çok cihetten bereket hasıl
olacağını söyler:
Haziran
* Şevk ve canlılıkta artış.
* Açlığın sebep olacağı ahlaki düşüklüğün atılması.
* O sırada isteyeceklere, sadaka verme imkanına kavuşmak.
* Dua ve ibadetlerin kabul edilme vakti olan seher
vaktinde dua ve zikre sebebiyet.
* Uykudan önce ihmal edenlere oruca niyet
etme imkanı vb. (Canan İbrahim, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i sitte, Akcağ Yayınları, IX, 490).
O, Şevval Orucunu
Tavsiye Ederdi
Ramazan ayı dışında da imkanı olan
mü’minler oruç tutması gerekir. Özellikle Efendimiz (sav) Ramazan ayından sonra gelen şevval
ayında altı gün oruç tutmayı tavsiye etmektedir. Ebû Eyyûb el-Ensârî’den rivayet edildiğine göre
Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “Kim Ramazan
orucunu tutar, peşinden şevval ayında da altı
gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçlu geçirmiş
gibi olur.” (Müslim, Sıyâm, 204; Ebû Dâvûd, Savm,
58; Tirmizî, Savm, 53). Çünkü iyilik on misliyledir.
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Kim iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır; kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle
cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.”
(En’am, 6/160). Dolayısıyla Ramazan ayında oruç
tutmak ve akabinde şevval ayında oruç tutmak bütün bir yılı oruçlu geçirmeye denktir. Sevbân b. Bücdüd’den (v. 54/674) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah
(sav) şöyle buyurdu: “Ramazanda oruç tutmak
on aya denktir. Şevvalde altı gün oruç tutmak
iki aya denktir. Böylece bütün yıl oruçlu geçirilmiş gibi olur.” (İbn Hanbel, V, 280).
Ramazan ayı, Rabbimizin bizlere eşsiz bir ikramıdır. Bu, Kur’an, oruç, sabır, namaz ayını ruhuna
uygun bir şekilde değerlendirmek gerekir.
11
Selam ve dua ile…
2016
Prof. Dr. Ali AKPINAR
Kur’an ve Orucun Hedef Birliği
Kur’ân bir ayetinde,
orucun geçmiş toplumlara
da farz kılınan evrensel bir
ibadet olduğunu bildirir. “Ey
iman edenler! Oruç sizden
öncekilere farz kılındığı gibi
size de farz kılındı. Umulur ki
takvaya erersiniz.”[1]
2016
G
ünlük anlamına gelen
ve Farsçadan dilimize geçmiş olan oruç
kelimesinin Arapça karşılığı
savm’dır. Kur’ân ayetlerinde
savm/sıyam kelimeleri şu şekilde geçer:
1. Kur’ân bir ayetinde,
orucun geçmiş toplumlara da
farz kılınan evrensel bir ibadet
olduğunu bildirir. “Ey iman
edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi
size de farz kılındı. Umulur
ki takvaya erersiniz.”[1]
12
Ayete göre oruç, bizden
önceki toplumlara da farz kılınmış evrensel bir ibadettir. Oruc
ibadeti, kötülükleri emreden
nefsi dizginleyen, onu eğiten,
onu aşağılıklardan temizleyip
arındıran, onu yücelten ve huzura erdiren bir ibadettir. Oruc
dünyada günahlara karşı, ahirette ise azaba karşı koruyucu
bir kalkandır. Orucun hedefi,
takvalı insan yetiştirmektir.
Takva, Yüce Allah’ı tanıyıp O’na karşı yükümlülükleri
yerine getirme bilincidir. Tak-
Haziran
B
va, Allah’ı hesaba katarak yaşamak, nerede ve hangi
şartta olursak olalım O’ndan sakınıp çekinmektir. Allah’ın emirleri doğrultusunda yaşamak takva göstergesidir. Kur’ân’da oruç tutmanın hedefi olarak takva
gösterildiği gibi; Allah’a ibadet etmek[2], O’nun hükümlerine sımsıkı sarılmak[3], Kısas ve benzeri O’nun
hükümlerini uygulamak[4], Kur’ân’ı anlamak[5] da hep
takva göstergesi olarak sayılmıştır.
3. Kur’ân, oruç tutan erkek ve kadınların mükafatını (mağfiret ve büyük ecir) bildirir. “Doğrusu Müslüman erkek ve kadınlar.. oruç tutan erkek ve kadınlar.. İşte onlar için Allah
mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.”[9] Ayet, İslam’ın kadın erkek birlikte yaşanacağını ve Allah’a kulluk konusunda kadın erkeğin
bir olduğuna vurgu yapar.
Kur’ân’ın iniş gayesi, Yüce Yaratıcıyı tanıyıp
O’na karşı yükümlülüklerini yerine
getiren müttakîleri dosdoğru yola
götürmektir. “İşte o Kitap; kendisinde hiç şüphe yoktur;
müttakiler için yol göstericidir.”[6] Orucun farz kılınış sebebi de müttakî insan olmaktır. Dolayısıyla
Kur’ân ve oruç, takvalı
insan yetiştirme konusunda
aynı hedefi paylaşmaktadırlar.
Kur’ân, evrensel ilkeleriyle insanın beynini ve gönlünü donatır;
oruc da onun ruhunu ve bedenini
donatır. Biri teori, diğeri pratik.
4. Kur’ân, Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı dünyaya getirdiğinde tuttuğu ‘susma orucu’ndan bahseder.[10]
2. Kur’ân, orucun farziyyetini ve bazı hükümlerini açıklar.[7] Ayetlerde orucun sayılı günlerde tutulması gerektiği, hasta yahut yolcu olanlara tanınan
ruhsatlar, ile oruç gecelerinde yasakların kalktığı açıklanır. Bu ayetler, İslam’ın her dönem ve şartta yaşanılabilen bir nizam olduğunu ve İslam’ın yaşayanlara
kolay geleceğini ifade eder. “Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidâyeti, doğruyu ve yanlışı
ayırdedip açıklayan Kur’ân’ın indirildiği aydır.
İçinizden kim o aya yetişir (ayı görür)se oruç
tutsun. Kim hasta olur, yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde
oruç tutsun. Allâh sizin için kolaylık ister, güçlük istemez.”[8]
5. Kur’ân’a göre hataen adam
öldürmenin kefaret seçeneklerinden (köle azat etmek, diyet, iki ay
oruc) biri, iki ay kesintisiz oruç
tutmaktır.[11]
6. Kur’ân’a göre zıhar
(Eşini annesine benzetmek/
bir cahiliye geleneği olarak
kadına hakaret etmek) kefaret
seçeneklerinden (köle azat etmek, iki ay oruç, atmış fakiri doyurmak) biri de iki ay kesintisiz oruç
tutmaktır .[12]
7. Hac ibadetinde tıraşı geciktirmenin kefaret seçeneklerinden (oruç, sadaka veya kurban) biri olarak
on gün oruç[13] ve ihramlı iken av öldürmenin kefaret
seçeneklerinden (kurban, fakirleri doyurmak, hayvanın değeri karşılığında her müd için bir oruç) biri olarak oruç tutulması istenir.[14]
8. Yemin kefareti seçeneklerinden (on fakiri
doyurmak, on fakiri giydirmek, köle azat etme,
yahut üç gün oruç) biri üç gün oruç tutmaktır.[15]
Hz. Meryem’in susma orucunda[16], onun içerisinde bulunduğu durumu anlamayacak olan bir
{
}
“Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidâyeti, doğruyu ve
yanlışı ayırdedip açıklayan Kur’ân’ın indirildiği aydır. İçinizden
kim o aya yetişir (ayı görür) se oruç tutsun. Kim hasta olur, yahut
seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde
oruç tutsun. Allâh sizin için kolaylık ister, güçlük istemez.”[8]
Haziran
13
2016
B
Kur’ân, oruç tutan erkek ve kadınların mükafatını
(mağfiret ve büyük ecir) bildirir. “Doğrusu Müslüman erkek
ve kadınlar.. oruç tutan erkek ve kadınlar.. İşte onlar için
Allah mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.”[9] Ayet,
İslam’ın kadın erkek birlikte yaşanacağını ve Allah’a kulluk
konusunda kadın erkeğin bir olduğuna vurgu yapar.
topluma boşuna konuşmaması, suskunluk orucu ile
Rabbine zikir ve şükretmesi hedeflenmiştir. Gerçek
anlamda oruçta da kişinin boş ve anlamsız sözlerden
uzak kalması gerektiği hep vurgulanmıştır. Oruc, ya
hayır söyleyip yahut susmayı erdem olarak görenlerin, söz gümüşse sükut altındır diyenlerin ibadetidir.
Bu konuda Peygamberimiz şunları söyler: “Sizden
biri oruçlu iken çirkin bir söz söylemesin, boş
ve lüzumsuz konuşmasın. Bir kendisine çatacak olursa yahut hakaret edecek olursa ona,
‘Ben oruçluyum’ desin.” “Yalan ve iftirayı
terketmeyen kimsenin aç ve susuz kalmasına
Allah’ın ihtiyacı yoktur.” “Nice oruç tutanlar
vardır ki, tuttukları oruçlarından onlara kalan
sadece aç ve susuz kalmalarıdır.” “Oruçlunun
uyuması ibadet, susması tesbih, çalışması bereketli, duası makbul, günahı bağışlanmıştır.”
Yanlışlıkla adam öldürme, zıhar, yeminini yerine
getirmeme ve hacda yapılması gerekenleri yapamama gibi şeylerin insanın vicdanında oluşturacağı rahatsızlıkların oruç ibadetiyle giderilmesi hedeflenmiştir. Zira oruç, iç dünyayı test eden, onaran, tezkiye
ve takviye eden bir ibadettir. Rabbine karşı herhangi
bir saygısızlık yapan kimse, Rabbin bir kulunu inciten
kimse, Rabbinin rızasını kazanmak için oruç tutarak
nefsini eğitmeye çalışır. Oruçla eğitilen nefis, kemale
ererek tekrar aynı hataya dönmez.
Kısaca söylemek gerekirse, oruç bizi Allah bilinci
demek olan takvaya erdiren kutlu bir ibadettir. Oruç,
ölü ruhlara hayat veren, hasta ruhları onaran, dinç ve
dinamik kılan ibadettir. Dünyevî de pek çok faydası
olan oruç ibadetinin mükafatını tam anlamıyla Yüce
Allah verecektir. O, oruçlular için mağfiret ve çok büyük mükafatlar hazırlamıştır.
Oruç İbadetinin
Üç Boyutu
Oruç ibadeti çok yönlü bir ibadettir. Orucun faydaları saymakla bitmez. Orucun güzelliklerini biz şu
üç maddede özetleyebiliriz:
1. Orucun Dini Boyutu:
Yalnızca Allah için tutulan bir ibadettir.
İçerisine Riya karışmayan ibadettir.
Oruç O’nun için tutulmalı, O’na yaraşır olmalı.
Oruçla kulluk rekoltesi yükselir, oruçlu iken yapılan iyilik ve güzelliklerin sevap arpanı fazladır.
2. Orucun Bireysel Boyutu:
Ruhları eğitir, arındırır, yüceltir.
Nefisleri terbiye eder. O, en güzel sabır eğitimidir.
Ahlakı güzelleştirir, insanı olgunlaştırıp
kemale taşır.
Bedeni dinlendirir. Oruç sağlıktır. Oruç tutan sıhhat bulur.
2016
14
Haziran
B
3. Orucun Sosyal Boyutu:
Oruç nimetin kıymetini bildirir. Aç kalan insan, Allah’ın nimetlerinin olmadığı zamanlarda ne hale düşeceği düşünür ve daima O’na şükreder.
Taşlaşmış gönülleri yumuşatır, merhamet duygularını harekete geçirir. Bu yüzden oruçlu günlerde hayır
ve güzellikler artar, şer ve kötülükler azalır.
Başkalarını düşündürür, oruçla zengin-fakir
kaynaşması gerçekleşir.
Bu açıklamalardan sonra şimdi şu sorulara kendi
içimizde cevaplar arayalım:
Peki, bizim hayatımızda bunların ne kadarı gerçekleşiyor?
Öğrencisi olduğumuz Ramazan okulu, bizi ne
kadar eğitti, ne kadar değiştirdi ve ne kadar arıtıp
temizledi?
Ramazan’da Müslümanlık kalitesini, salih amel
rekoltesini yükseltmek gerekir. Ramazan ayının hayatımızda özel bir yeri olmalıdır. Çünkü o, sıradan
Peygamberimiz
şunları
söyler: “Sizden biri oruçlu iken
çirkin bir söz söylemesin, boş
ve lüzumsuz konuşmasın. Bir
kendisine çatacak olursa yahut
hakaret edecek olursa ona, ‘Ben
oruçluyum’ desin.” “Yalan ve
iftirayı terketmeyen kimsenin aç ve
susuz kalmasına Allah’ın ihtiyacı
yoktur.” “Nice oruç tutanlar
vardır ki, tuttukları oruçlarından
onlara kalan sadece aç ve susuz
kalmalarıdır.” “Oruçlunun uyuması
ibadet, susması tesbih, çalışması
bereketli, duası makbul, günahı
bağışlanmıştır.”
Haziran
bir ay değildir. O, ibadet ve taatta pek çok insanın
yoğunlaştığı, sürekli rahmetin yağdığı bir aydır. Her
Müslüman gücü nispetinde bu rahmetten daha çok
pay almaya çalışmalıdır. Diyelim ki bizler Ramazan dışında da namazını kılan, Kur’ân’ı okuyan, hayrını yapan müslümanlarız. Ramazan
da bunların üzerine bir şeyler koyabilmeliyiz.
Hiç namaz kılmayan bir kimse Ramazan’da
namaza başlıyorsa; namaz kılan biri olarak bizim Ramazan’da namaz kalitemiz artmalıdır.
Aksi takdirde herkese bir şeyler kazandıran Ramazan,
bize bir şey kazandırmamış olacaktır. Ramazan’daki
Kur’ân okumalarımızda diğer aylardan farklı olmalı.
Anlayarak, özümseyerek okumalarla tanışmalıyız Ramazan’da. Elbette bu, Ramazan hatimlerimize engel
olmamalıdır. Kur’ân’ı anlama işi, bir aya sığmayacak
kadar büyük bir iş, ama Ramazan bizim bu hayırlı işe
başlama ayımız olamaz mı?
Ramazan’a eriştiği halde değişmeyenlere, arınmayanlara, Ramazan ile Müslümanlığı bereketlenmeyenlere Sözün Efendisi şöyle sesleniyor: “Ramazan’a
eriştiği halde, günahlarından bağışlanmayıp
cehenneme girene yazıklar olsun!”
Kaynaklar
[1] 2 Bakara 183.
[2] 2 Bakara 21.
[3] 2 Bakara 63, 7 Araf 171.
[4] 2 Bakara 179.
[5] 2 Bakara 187, 39Zümer 28.
[6] 2 Bakara 2.
[7] 2 Bakara 184-187.
[8] 2 Bakara 185.
[9] 33 Ahzab 35.
[10] 19 Meryem 26.
[11] 4 Nisa 92.
[12] 58 Mücadele 4.
[13] 2 Bakara 196.
[14] 5 Maide 95.
[15] 5 Maide 89.
[16] Kur’ân Hz. Zekeriyya’nın çocuğunun olacağına dair müjdeyi alınca tuttuğu üç günlük susma orucundan da bahseder. 3 Alu Imran 41; 19 Meryem 10.
15
2016
Dr. İhsan ŞENOCAK
Ramazan: Asr-I Saadette Mücahede;
Modern Zamanda Ziyafet
[1]
Akşam
iftarla
ruhumuzu kalıptan alıyoruz.
Sahura kadar dinlendiriyor,
sahurda tekrar aynı kalıbın
içerisine koyuyoruz. Bu ameliye
otuz gün devam ediyor. Sonra
bayram geliyor. Bayramda
Kâinatın Sahibine yükselen
ruhumuzun
kemal
halini
seyrediyor uz.
2016
O
ruç bir tohumdur.
Meyvesi nur olan, irfan olan bir tohum…
O tohumu şu kadar gün önce
yüreklerinize ektiniz. Allah Resulü (aleyhissalatüvesselam)’ın
•‫ ا"!ــ••ر •••ــ‬#‫ــ‬$ ‫ن‬%‫ــ‬$ ‫“ &!ــ••وا‬Sahur
yapınız, çünkü sahurda bereket vardır.” [2] hadisine iktida edip, bir seher vakti, niyetle
hakikat yolculuğuna başladınız.
Kalktınız, sahurda yeryüzüne
çömelip bir sofra kurdunuz.
Secdedeki haliniz gibi sanki
göklerin kapısına yükseldiniz.
Ruhunuzla Kâinatın Sahibi’nin
rahmet ve mağfiret diyarına yüceldiniz, ‘urûc ettiniz.
16
Sahurdaki niyetinizle
iman ve ibadet atlasınıza
bir tohum ekiyor, günbegün o tohumu oruçlarınızla suluyorsunuz. Bayram
gününe ulaştığınız zaman
kocaman bir çınar oluyor
ve sizlerin yüzünde iman,
nur, irfan olarak tezahür
ediyor. Oruca bu zaviyeden
bakmak lazım. Ancak bu zaviyeden baktığımız zaman
orucun hakikatine erebiliriz.
Düşünün; İmsakta başlıyorsunuz, ta gurubu şemse kadar,
gün batımına kadar bir irade
eğitimine giriyorsunuz. “Var”
olanları “yok” hükmünde al-
Haziran
B
gılıyorsunuz. Hakikatte, hayatta böyle değil mi? Bir
takım malların, mülklerin sahibisiniz. Onlarla iftihar
ediyorsunuz. Ölüm meleği geldiği zaman hepsini geride bırakıp sefere çıkıyorsunuz. Var olan dünyalıklar
sizin için yok oluyorlar. Çünkü öldükten sonra dünyalıklar üzerinde tasarruf hakkınız kalkıyor. İşte oruç
ölümdeki o en sahici fotoğrafı hayatta iken
gösteriyor. Eşyayı gerçek suretiyle algılamaya
davet ediyor.
Sabah namazı, seccadenin
üzerinde işrak vaktine kadar evrad ile meşguliyet, işrak namazı
derken kahvaltı vakti geliyor.
Kahvaltılıklar yerli yerinde,
belki önünüzde duruyor.
Ama sizin için her biri
yok hükmünde. Alamıyor, yiyemiyor, içemiyor, tadamıyorsunuz.
Kâinatın Sahibi ruhunuzu
alıyor, sabahtan akşama kadar
bir kalıbın içerisine koyuyor. Akşam iftarla ruhumuzu kalıptan
alıyoruz. Sahura kadar dinlendiriyor, sahurda tekrar aynı kalıbın
içerisine koyuyoruz. Bu ameliye otuz gün devam
ediyor. Sonra bayram geliyor. Bayramda Kâinatın
Sahibine yükselen ruhumuzun kemal halini
seyrediyoruz.
Gün doğumu esnasında, güneşin dağların arkasından taptaze haliyle semanın zirvesine doğru yükselişini hayal edin. İşte oruç tuttukça arınan ruhlarımız
da dağlar ardından yükselen bir güneş gibi kâinatın
sahibine yüceliyor. Yüceldikçe en zorlara bile •‫•••ــ‬
•‫“ ا•!•ــ• •••ــ‬Buyur Allahım buyur!” demeyi öğreniyor. Allah’a doğru yücelen ruhlarımız Ashab-ı Kiram
(radiyallahu anhum) gibi, onların muazzez ruhlarının
makamlarında "#$%‫" و ا‬#$&'” İşittik ve itaat ettik Allah’ım!”[3] diyorlar.
Kardeşlerim!
Orucun anlam dünyasını doğru bir şekilde mülahaza edebilmek için, ilk sahurunuzda ruhunuza ektiğiniz o hakikat tohumunun manasına sadakat gösteriniz. İşte o sadakati gösterdiğinizde, bütün eğriler
yeniden doğru olacaktır.
Bu noktada duralım ve neden Allah-u Teala bu
ayda oruç tutmayı bize emretmiştir onu tahlil edelim.
Bu tahlil bizi Ramazan-ı Şerifi istirahat ayı gibi gören
anlayıştan da kurtaracaktır.
Orucu üç başlık altında değerlendirmek lazım… Ruhun nefse mutlak
galibiyeti demek olan oruç; küfrün
saltanatının sona ereceğini, imanın yeryüzüne hakim olacağını
ve bütün ruhlarda İslam’ın
intişar edebileceğini haber
veriyor.
1. Oruç, “küfrün saltanatının sona ereceğine işaret eder.”
İşte buyrun… Allah Resulü Aleyhissalatü vesselam Medine’de… Hemen yola
çıkabileceklerden müteşekkil, nisbeten büyük bir ordu hazırlamış. Hicretin ikinci yılı, Ramazan
ayı… Allah Resulü4 ‫ــ"س‬#•‫*ــ)ا ور(ــ"ء ا‬+ Şımarık bir halde
yola çıkan ve ehl-i İslam’ı ortadan kaldırmayı amaçlayan Mekke müşriklerine karşı Bedre gidiyor. Hadiseyi
İbn-i Abbas (ra)’dan dinleyelim: Ramazanı Şerif’in on
yedisi, günlerden Cuma. Allah Rasülü (asm)ın karşısında büyük bir ordu var. Kuranı Kerim bize Bedirde
ki ilahi yardımı anlatırken;5 ,‫ــ• اذ•ــ‬-.‫ر وا‬/‫•ــ‬+ 0‫ــ• ا‬1)2. /‫ــ‬3•‫]و‬
Az idiniz.” buyuruyor. Allah Resulü (sallalalhu aleyhi
ve sellem) ellerini kaldırıyor; “Ya Rab! Eğer bu bir
avuç Müslüman burada helak olursa yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacak” diye
yalvarıyor ve Peygamber’in dualarına göklerden melekler karşılık veriyor. Bedir Ramazan-ı Şerif’in cihad
ayı olduğunu anlatıyor.
{
}
Allah Resulü (aleyhissalatüvesselam)’ın ,‫ــ‬1)+ ‫ر‬45‫ــ‬6•‫ ا‬7‫ــ‬8 ‫ــ"ن‬8 ‫)وا‬5‫ــ‬69
“Sahur yapınız, çünkü sahurda bereket vardır.” [2] hadisine iktida
edip, bir seher vakti, niyetle hakikat yolculuğuna başladınız.
Haziran
17
2016
B
Sahurdaki niyetinizle iman ve ibadet atlasınıza
bir tohum ekiyor, günbegün o tohumu oruçlarınızla
suluyorsunuz. Bayram gününe ulaştığınız zaman kocaman
bir çınar oluyor ve sizlerin yüzünde iman, nur, irfan olarak
tezahür ediyor. Oruca bu zaviyeden bakmak lazım.
Moğollar saldırmışlar. Günlerce Bağdat Nehri’nden kan ve mürekkep akmış. Âlemi İslam’ı tarumar
etmişler. Sokaklarda dolaşan İslam âlimleri •••‫وا إ•ــ‬
diye ehli İslam’ın geleceğine ağıtlar yakıyorlar. Acılar
mahşerinde yine bir Ramazan günü. İslam orduları
Mısır’dan harekete geçiyorlar. Başlarında Sultan Baybars var. Ayn Calut’a geliyorlar. İşte orada, Ramazan
Ayı’nda Allah Azze ve Celle ehli islam’a büyük bir zafer nasib ediyor.
O halde, “Ramazan’da sahuru yapın sonra
yatınız. Ramazan’da aç ve sususz kalıyorsunuz
dolayısıyla bedeninizde bir zafiyet oluşuyor,
kendinizi fazla yormayınız. Ramazan’ı bir istirahat ayı olarak addediniz.” nevinden olan telkinler Muhammedî değil hevaîdir. Hz. Muhammed
(asm)ın hayatına baktığınız zaman bunların hiçbirini
bulamazsınız. Buna mukabil Ramazan tarihine baktığınızda Bedir’i, Ayn Calut’u ve diğer büyük zaferleri
görürsünüz. O halde Ramazan yine mağdur, mazlum,
biçare ehli imanın kurtuluş ayı olacaktır.
2. Ramazan “İslam’ın galibiyet ayıdır.”
Efendimiz (aleyhissalatüvesselam) gözü yaşlı bir halde Mekke’den ayrılmışlar. Yolda Hz. Cebrail kendisini
teselli eder. Ve hicretin üzerinden sekiz yıl geçer. Sel-
ler gibi bir orduyla aleyhissalatüvesselam Mekke’ye
dönüyor… Hani Mekke’de bir taş vardı. Ebu Süfyan
o taşın üzerine çıkar, Allah Resulü (aleyhissalatüvesselam)‘a karşı Mekke’yi tahrik eder, kışkırtırdı. Yine
aynı taş, yine aynı taşın üzerinde aynı şahıs. Bu defa
Mekkelilere, “Muhammed (aleyhissalatüvesselam) seller gibi bir orduyla geliyor. Ona teslim
olunuz. İman etmekten başka çıkış yolunuz
yok ey Mekke diyor.” Allah Azze ve Celle Ramazan
aynının yirmi birinci günü Hz. Muhammed (aleyhissalatüvesselam)’a Mekke’nin fethini nasib ediyor. Kabe-i Muazzama’nın etrafında 360 tane put var; Aleyhissalatüvesselam efendimiz tavaf ederken !‫"ــ‬#‫ــ•ء ا‬$ %‫و&ــ‬
%‫(•'ــ‬#‫ وز)ــ! ا‬Hak gelmiştir. Batıl yok olmuştur.”[6]
Ayetini okuyor ve elindeki asa ile dokunduğu putu
yere seriyor. Artık bundan sonra Mekke putlarla anılmayacak, batıl ne bir şey icad edecek ne de geriye
döndürebilecek. Ramazan’daki o büyük fetih sana
diyor ki; Bu ay diriliş ayıdır. Önce ruhundaki putları
kıracaksın. Sonra bütün bir âlemi kuşatan, saran putların nasıl ortadan kaldırılacağının plan ve projelerini
yapacaksın.
3. Ramazan “İslam’ın intişar ayıdır.” Ramazan aynı zamanda ruhların diriliş ayıdır. İslam’ın bütün bir âlemi kuşatış ayıdır. Aleyhissalatüvesselam’ın
Ahirete gidişine bir yıl var… Hicretin dokuzuncu yılı…
Yine Ramazan… Allah Resulü, Ali bin Ebi Talib(ra)
ı Yemen’e gönderiyor. Hz. Ali Yemen’de. İslam’ı, Hz.
Muhammed (aleyhissalatüvesselam)’ı anlatıyor. Ve
Yemen Müslüman oluyor. Daha sonra Yemen Peygamber dilinde*‫ــ‬+,- ‫ــ•ن‬,-.‫ ا‬İmanın kaynağı Yemendir
iltifatına nail oluyor. İrfanın kaynağı Yemen, hikmetin
kaynağı Yemen…
Yine bir Ramazan Ayı… Yine hicretin dokuzuncu
yılı… Sekizinci yılda kuşatılan fakat muhkem surları
aşılamayan, küfürde ısrar eden Taif halkı yollarda…
İstikametleri Medine… Sakif kabilesinin kafilesi ise en
önde. Medine’ye varıyorlar, Efendimiz (aleyhissalatüvesselam)’ın huzuruna çıkınca, “biz geldik ya Ra-
2016
18
Haziran
B
Allah Resulü (sallalalhu
aleyhi ve sellem) ellerini kaldırıyor;
“Ya Rab! Eğer bu bir avuç
Müslüman burada helak olursa
yeryüzünde sana ibadet edecek
kimse kalmayacak” diye yalvarıyor
ve
Peygamber’in
dualarına
göklerden melekler karşılık veriyor.
Bedir Ramazan-ı Şerif’in cihad ayı
olduğunu anlatıyor.
sulallah, eski düşmanlarınız… Ellerinize, ayaklarınıza kapanmaya geldik. Huzurunda •‫أ!ــ•• ان • ا•ــ• ا• ا‬
•‫ــ"ل ا‬#‫•ا ر‬$%& ‫ وأ!ــ•• ان‬diyerek Müslüman olmaya geldik.”
Ramazan İslam’ın bütün yüreklere harekat düzenlediği bir diriliş ayıdır. Peki neden Ramazan?
Efendimiz (aleyhissalatüvesselam), İbni
Mace’nin rivayet ettiği hadisi şerifte buyuruyorlar ki;
‫*ــ'ه د)ــ"ة • (ــ'د‬+ •‫ــ‬,) -‫ــ‬./01• Oruç tutanların iftar
vaktinde, sofralarının başında geri çevrilmeyen duaları vardır. Allah Resulü, o icabet vaktinde
orucun mümin yüreklerde bir ulu çınar olması, küfrün saltanatının sona ermesi, İslam’ın intişar etmesi
için kavli ve fiili dualar yaptı. 1400 yıldır iftar vakti
ehli imanın elleri de asumana kalkıyor. Yine elleriniz
asumana kalkacak. Kalkan elleriniz rahmetin ve yeni
fetihlerin kapılarını açacak. Ve siz ey ehli iman! Ey
talebe-i ulûm! Ümmete tekrar şunu öğreteceksiniz:
Ramazan eğlence ve ziyafet ayı değil; diriliş ve mücahede mevsimidir.
Burhan Basın Yay.Eğt.Tur.Ltd.Şti.
İban No:
TR51 0020 5000 0008 2671 8000 01
Hesap No:
826718 - 1
Gündüz sıyam gece kıyam ile Ramazan boyu
durmadan yürüyünüz. İlk sahurda yüreğinize ektiğiniz
oruç tohumu kadirlerden, teravihlerden, sadakalardan mukabelelerden beslenecek ve bayramda büyük
bir ağaç olacaktır.
Dipnotlar;
[1]“Yer sofrasının Gök Kapsında Arzı: Oruç” başlığını taşıyan bu hutbe, üslubu
muhafaza edilerek kısmi tasarruflarla yazı diline aktarılmıştır. bkz.
[2] Buhari, savm, 1789.
[3] -Bakara: 285.
[4] Enfal: 47.
[5] Âli İmrân :123.
[6] İsra: 81.
Haziran
19
2016
Nureddin YILDIZ
Ramazan Katliami
Aziz kardeşler,
Değerli dostlar…
İmam Şafi’nin r.a muhteşem tespitini biz kendimizi ölçü
olarak seçip tayin etmek zorundayız. Ne diyor? Keramet bile olsa rasulullah s.a.v efendimiz’in sünnetine uymadıktan sonra değeri yok.
Bir insan fırına girip yanmadan geri çıksa, denizde yürüse diyor, fırına girerde
insan yanan bir fırına yanmadan çıkar
mı? Siz onun sünnete ne kadar bağlı
olduğuna bakın. Keramet odur diyor.
2016
Türkiye’nin batıdan doğusuna doğru giden anayollardan birsine girdiğimizde
mesela güneye dönen bir yola
sapacağımız zaman normal
düz giden yol bir den güneye
dönmüyor veya kuzeye dönmüyor. Çok küçük bir ivmeyle
filan levhayı izliyorsunuz dümdüz giderken mesela 20 derece
ile başlayan bir sağa dönüşünüz oluyor, 2 km sonra arabanın pusulasından baktığınızda
sizi güneye dönmüş gösteriyor.
Türkiye’nin doğusuna gider-
20
ken birden güneyine dönülmüyor. Yol en sıfıra en yakın
noktadan güneye başlatıyor.
Birden dönseniz zaten siz güneye değil mezara gidersiniz
zaten. Kuzeye dönüşte böyle.
Bunun için doğuya giderken
güne- ye dönecek olanlar küçük bir açıyla dönüşü başlatırlar. Başlatmak zorundasın.
Güneye doğruca dönmek için
de böyle gidilir, saparken de
böyle sapılıyor. Bunun için düz
gitmek isteyenler küçük bir açı
da olsa yollarından sapmamaları gerekiyor. İman davamızda böyle kardeşler… ahlak da
böyle. Herhangi bir şekilde bir
Haziran
B
delikanlı bir sabah kalkıp vahşi bir hayata başlamıyor.
Temiz ahlaklı bir genç bir cumartesi sabahı terörist olmuyor. Hep küçük bir açıyla sapmalar
başlıyor. Önce mesela sigaraya başlayanlar bir
gencin sigaraya başlama süreci ilk önce o dumandan nefret etmemekle başlıyor. Bir kere o
dumandan nefret etmedin mi onun bir zaman dan
sonra 5 km sonrası sigara tiryakiliğidir. Tıpkı doğuya
giderken 1 metre başlayan bir sapmanın 2 km, 5km
sonra 90 derecelik bir açıyı beraberinde getirdiği gibi.
Açı kaç derece olursa olsun sıfıra en yakın
noktadan açılıyor. Bunun için Allah‘ın dinini yaşayıp Müslüman
olarak ruhunu teslim etmek isteyenlerin Allah’ın dininden
taviz verirken onun küçüğü
büyüğü diye ayırmamaları gerekiyor. Namaza
başlayanlar da bir vakit namazla başlıyorlar
tövbe edip, bugün öğle
namazından itibaren başlayayım diyor başlıyor, namazı
bırakanlarda bir gün öğle namazını gevşek görüp bıraktığı
için sonunda namazsız oluyorlar.
Hastalıklarda böyle. Doğru yola sapmak
isteyenlerin dönüşü de böyle. Keskin yok. Keskin virajdan dönüş olmuyor. Bu nedenle kardeşler biz bu
gün şeytanın en önemli taktiklerinden bir tanesini şu
zamana nasıl yansıdığını konuşmak istiyoruz. Bir örnek vereceğim. Kur’an-ı Kerimde Nuh suresinde
Allah Teala Nuh a.s.’ın lisanından o dönemin ve
önceki dönemin azan şirk tuğyanını küfrün hareketini nasıl yorumladığını görmek istiyoruz. Kur’an-ı
Kerimde Nuh suresinde beş isimden zikrediyor.
Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr … beş tane
isim. Bu isimler Nuh a.s’ın dönemindeki tuğyan nedeniyle anılıyor. Yani bu küfrün şirk’in azmasında
bu beş ismin adı geçiyor. Bu beş isim kardeşler ne
{
gibi macera üzerine Kur’an da geçiyor, bunu ashab-i
kiramın Kur’an tefsirinden öğreniyoruz. Kardeşler Şit
a.s. zamanında, Şit a.s. rasulullah s.a.v. efendimiz son
peygamber Adem a.s. ilk peygamber ikisi arasındaki
peygamberlerden biri ama Adem a.s. dönemine yakın bir peygamber. Şit a.s. zamanında beş tane Salih insan var. Biz Salih insan kelimesinden bugünkü
Türkçede evliya adam diyoruz. Evliya insan… Salih Allah’tan korkan ibadet eden insanlar bu
bahsettiğimiz Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr
bu beş kişi Salih insanlar, ibadetle meşguller,
Allah’tan korkarlar, peygambere itaat eden insanlar… şimdi bakınız arkadaşlar. Bu insanları toplum beğeniyor.
Kendileri ibadet etmiyorsa bile ehhh
Müslüman böyle olur diyorlar.
Taaa Şit a.s. zamanında. Bizden
3000-4000-5000 sene evvel.
Ne kadar olduğunu Allah Teala’dan başkasının bilmediği
kadar eski bir zamanda. Bunlar
günün birinde ecelleri gelip ölüyor. Şeytan bunları beğenenlere,
bunların hayranlarına, hani evliya
diye bunların peşinden gidenlere diyor
ki; bunların iyi adam olduklarına peygamber de şahitti. Bunlar değerli insanlar.
Bunlar Allah’ın dostları. Siz bunlara bakıp namaz kılıyordunuz ibadet ediyordunuz ya: bu adamlar unutulur giderse siz ne yapacaksınız? Hatıra olarak mağalara bunların resim- lerini çizin diye vesvese vermiş
şeytan. Bunlarda hakket ya bunlar Salih adamların
unutulup gitmesin diye, o zaman herhalde heykel
dikme gelişmemiş henüz mağaralara resimlerini yapmışlar. Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr resimleri
diye böyle resimler yapmışlar. Bu beş tane zat’ı , Salih insanı resimle ebedileştirmeye kalkmışlar. Aradan
100 sene 200 sene 300 sene geçtikten sonra Allah
bilir net ne kadar bir rakam geçmiş… 300-400 sene
sonra o resimlerin niye çizildiğini, çizenler de ölmüş
}
Allah‘ın dinini yaşayıp Müslüman olarak ruhunu teslim etmek
isteyenlerin Allah’ın dininden taviz verirken onun küçüğü büyüğü diye
ayırmamaları gerekiyor. Namaza başlayanlar da bir vakit namazla
başlıyorlar tövbe edip, bugün öğle namazından itibaren başlayayım
diyor başlıyor, namazı bırakanlarda bir gün öğle namazını gevşek görüp
bıraktığı için sonunda namazsız oluyorlar.
Haziran
21
2016
B
Türkçede evliya adam diyoruz. Evliya insan… Salih
Allah’tan korkan ibadet eden insanlar bu bahsettiğimiz
Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr bu beş kişi Salih insanlar,
ibadetle meşguller, Allah’tan korkarlar, peygambere itaat
eden insanlar…
gitmiş neden çizildiği de unutulmuş yeni gelen nesil
de şeytan bu sefer demiş ki: bu adamlar niye bu resimleri buraya çizildi. Bunlar kendilerine ibadet edilen
saygın putlardı. Bunları siz helak ettiniz. Siz saygısız
geçmişinize saygısız bir nesil oldunuz. Kıymetini bilin
bunların diye vesvese etti. Onlarda şimdi dededen
babadan duyuyorlar ya zamanın da yeuk diye bir
evliya zat varmış, nasr bir zat varmış duyuyorlar ya
şimdi. Geçmişlerinde böyle büyük bit zat olduğunu
biliyorlar, hakkaten bu mağarada da bunların resimleri var, gittiler bu sefer Allah’ı bırakıp bu beş tane
resmin önünde tapınmaya başladılar. Başlarken nasıl
başladı? Çok iyi niyetle… temiz duygularla başladı.
Sıfıra çok yakın bir noktadan açı çizildi. 300 sene sonra şeytan tevhidin en bağlı beş Müslüman’ını şirkin
başı haline getirdi. Bunun için (Arapça 10: 02) çok sapıtma nedeni oldu diyor Allah Teala Kur’an’ın da. Hiç
akla hayale gelirmi? Bugün şirk nedeni putperestlik
nedeni olan bir isim bir peygamberin en yakın Müslüman’ı, onun yanında en güzel ibadeti eden Müslüman. Lakin şeytan 3 yıllık 5 yıllık bir mücadelenin içinde değil bugün tohum atar, 1000 sene
sonra 3000 sene sonra o tohumun şirk filizi
olarak isyan olarak çıkmasından memnun olur
o. Yeter ki insanoğlundan bir kişi çizgiden çık-
2016
sın. Onun derdi o. Onun 10 senesi 20 senesi
yok. 70 senelik 80 senelik bir ömür yaşamıyor.
Kıyamete kadar garantisi var. Kıyamete kadar ortaya çıkacak herhangi bir isyan onu memnun eder. Bu
nedenle kardeşler biz Allah Teala’nın şeriatına
aykırı olduktan sonra bir tür sapma olduktan
sonra küçük büyük ayrımı yapamayız. Bunu
için her bidat dalalettir. Bidat sapıklıktır. Neden? Çünkü her bidat ya bir sünnetin ya bir
farz’ın yerine oturur.
Müslüman oturup bir sayfa Kur’an okuyacaktı, bir cüz Kur’an okuyacaktı Allah Teala’ya
yaklaşmak için çünkü onun Allah Teala’nın
rızasını kazanmak için işinden gücünden
meşgalesinden sonra bir mübarek gecede ayırabileceği vakit bir saat, iki saatti… Kur’an okuyacaktı, tesbihat yapacaktı, Allah’ın ondan beklediği
Kur’an ve tesbihatın yerine sen mesela mevlüdü bilmem dini müziği tasavvuf müziğini koyduğun zaman
yemekten yarım saat önce şeker veya çikolata yiyen
çocuğun yemeğe iştahsız oturduğu hale getirdin onu
sen. Annesi yemek pişiriyor, çocuk o arada çikolata
kaçırıyor, şeker yiyor yemek sofrası vakti gelince iştahı kesilmiş çocuğun yemiyor. Bu zaten kadir gecesi
bir cüz Kur’an okuyup Rabbine yaklaşacaktı…
sen mevlüt dinlettin, ilahi dinlettin güzel şeyler olmuş olmasına rağmen çikolata da güzel
zaten, çikolata da güzel ya zehir kimse yemiyor, güzel şey diye ilahi dinlettin, iş bir cüz
Kur’an okumaya gelince iştahı kesik olduğu
için vakti olmadı. Her bidat dalalettir. Çünkü
ya bir farzı ya bir sünneti ya bir müstehabı öldürmeden geleceği yeri yoktur onun. İnsanın zihnin de
doldurulacak yer kapasite sayısı belli ibadete
takarruba ayrılacak vakit ve zaman yer belli
imkan belli moral belli bunu sen müzikle tasavvuf bilmem ne müziği ile doldurdun ilahi
ile doldurdun Kur’an’a yer bırakmadın. Akrabalarla işte bir bilmem ne buluşması yaptın,
camiye cemaate gitmeye vakit bırakmadın. O
22
Haziran
B
da güzel gibi görünüyor ama farzın yanında hiçbir değeri yok, namazın, caminin yanında hiçbir değeri yok.
Bunu nedenle kardeşler Allah’ın şeraitinde sapma olduktan sonra 1 derecesi ile 180 derecesi
aynı noktaya gider. Çünkü her açı sıfıra en yakın
noktadan 0,001’den başlar. Ama on santim sonra sıfır
değil o. Yollarda güneye kuzeye saparken küçük bir
levhayla böyle hafif o yolla paralel gibi sapıyor, bir
saat gittikten sonra o yolun tam tersi istikametine gittiğini görüyoruz. İşte Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve
Nasr, şirkin sebebi olarak Nuh a.s.’ın başına
bela ettiğinde şeytan asırlar önce bu yatırımı
çok iyi niyetlerle yapmıştı. Bu sebeple İmam
Şafi’nin r.a muhteşem tespitini biz kendimizi
ölçü olarak seçip tayin etmek zorundayız. Ne
diyor? Keramet bile olsa rasulullah s.a.v efendimiz’in sünnetine uymadıktan sonra değeri yok.
Bir insan fırına girip yanmadan geri çıksa, denizde yürüse diyor, fırına girerde insan yanan
bir fırına yanmadan çıkar mı? Siz onun sünnete ne kadar bağlı olduğuna bakın. Keramet
odur diyor. Bir kere taviz veren Müslüman oldun mu
sen ne olursa olsun. Allah’ın şeriatı kulların rutuşlaması için inmemiştir. Allah’ın şeriatı, İslam, fıkhımız,
Kur’an, sünnetimiz olduğu gibi yaşandığı zaman, beşer müdahale etmediği zaman cennete koyan malzemedir. Eğer beşerin müdahalesi söz konusu olursa
İncil’in başına gelen Kur’anın da başına gelmiş olur.
Allah’ın izniyle kıyamete kadar bu asla olmayacak.
Şimdi kardeşler bir ramazan değerlendirmesi yapmak istiyorum. Ramazın-ı şerifi bir
Müslüman olarak ben ölçmek istesem, ramazan nedir acaba? Yada ramazan-ı şerifi ilk yaşayan yani ilk
örnek olan ahsab-ı kiram ve onların başında rasulullah s.a.v efendimizin ramazan da ne yaptıklarına dair
onlarca hadis-i şerif var. Kur’an da ramazan ile ilgili
ayetler var.
Ramazan’ı özetlemek istiyorum.
Ramazan üç şeydir.
1) Yeme içme ve diğer şehvetleri azaltma,
gıda ve cinsel şehveti azaltma: köreltme yok. İslam da köreltme yok zaten, azaltma. Ramazan bu.
Sadece Kur’an ne diyor. Gecelerinde ramazanın
helal size şehvetiniz. Gündüz yemek haram.
Bir ramazan ne demek? Rasulullah s.a.v efendimizin ramazan’ı? Ebubekir’in, Ömer’in, Osman ve
Haziran
Ali’nin ramazan’ı r.a… onların ramazan’ı gıdayı
ve şehveti azaltma.
2) İbadet çoğaltması, artıyor. Oruç ta artıyor, nafile ibadetler de artıyor. Kur’an artıyor,
infak artıyor, zikir artıyor, teravih artıyor.
3) Camilere kapanma, itikaf erkekler için.
Kadınlar içinde evlere kapanma. Ramazan bu
demek. Ramazan’ın tarihine illa bir ilave daha
katalım diyecek olursak Bedir’i ve Mekke’nin
fethini katabiliriz, bir de işin içine cihad girdi. Peygamber a.s. sekiz sene oruç tuttu, o sekiz senenin iki senesini de cihad günlerinde
450 km Mekke’ye oruçlu gittiler. Ramazan-ı
şerif’in 15’in de çıktılar 20 sinde Mekke’yi
fethettiler. Ramazan’a bir ilave daha yapacak
olursak birde cihad çıkar, birde Kadisiyye var.
O da Allah’ın arslanlarının oruçlu ağızlarıyla
Mecusiliği tarihe gömdükleri günün adıdır. Bunun dışında İslam’ın örneği olan nesilde ramazan’ın başka bir farkı yok. Ne oluyor? Şehvetler
aşağıya çekiliyor, fakirlik olsa da olmada gıda,
evli bekar ne olursan ol cinsel şehvet aşağı
çekiliyor. Rakamı düşürülüyor. Marketlerin gıda
satıcılarının satışının azalması gerekiyor ramazanda… iki…. İbadet artıyor, oruç artıyor.
Namaza 20 rekat ilave yapılıyor. İnfak artıyor.
Zikir tespih oranı artıyor. Kur’an
birdenbire
güneş gibi müminin evini, camisini, yollarını aydınlatıyor ramazan-ı şerifte. Üç… itikaf diye ramazan’a
mahsus özel bir ibadet var. Bu ramazan’ın en az
üçte birini erkek camiye kapatıyor kendisini,
kadında evinin mescid olarak kullandığı odasına kapatıyor. Akrabasıyla, oğluyla, kızıyla,
23
2016
B
geliniyle, damadıyla ilişkisini kesiyor. Peygamber a.s’ın ramazan programını konuştuk arkadaşlar.
Ramazan programı bu.
Şimdi Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr şirk olarak nasıl geliyor arkadaşlar şimdi onu tahlil edelim.
Birde Müslümanlar olarak bizim ramazan programımız size kesitler okuyayım. Çünkü peygamberin
ramazan programına baktık aleyhisselatü vesselam.
Bu yıl hepten resmileşen devlet protokolü haline gelen bir ramazan programı, İstanbul’da ramazan etkinlikleri, yani ramazan adına yapılan etkinlikler diye
devlet parasıyla verilmiş ilandan örnek veriyorum
dikkat ediniz. Yirmi dokuzuncu Türkiye kitap ve kültür fuarı, kitap Buhari Müslim’in satıldığı kitap mı?
Geleneksel fuar günleri bu kez Beyazıt’ta yaşanıyor
ramazan boyunca her gün 11– 24 Beyazıt Meydanı.
Feshane etkinlikleri, ramazan programı okuyorum.
Feshane etkinlikleri, konserler, şiir, tasavvuf müziği,
Türk Halk ve Türk Sanat müziği dinletileri. Feshane’de İstanbullularla buluşuyor. Uluslar arası Beyazıt
etkinlikleri, yurtiçi ve yut dışından birçok ünlü sanatçı.
Bilim adamı, uluslar arası Beyazıt etkinliklerinde İstanbul’da birlikte oluyorlar, tefsir dersi yapmaya gelmiyorlar. Kaldı ki İmam Malik R.A Ramazanın
son on gününde itikâfta, tefsir dersini bile caiz
görmemiş. Bu Allah ile baş başa olmaktır, tefsir aracı
bir kurumdur kaldır bunu demiş. Hale bak, hale bak,
program ama. Devam ediyoruz. Koca ramazan üç
programla bitmez şüphesiz. Üsküdar etkinlik-
2016
leri, hani köprü sıkışık, Beyazıt’a gelemeyenler için Anadolu yakasında aynı programlar
hizmet ediyor. Tervihi Enderun ve cumhur müezzinliği eşliğinde, her akşam farklı bir İstanbul camisinde unutulan bir ritüel yeniden yaşanıyor. Bir bidat
unutulmuş, kıvranıyorlar bu bidatı yeniden yaşatıyorlar. Bu bidatı izah etcen, Türklerin elinden Allah’ın
hilafeti niye kaldırdığını izah etcen, Osmanlı sarayındaymış, o saray Allah’ın muteber gördüğü bi saray
olsaydı İngilizlere işgal ettirmezdi ona Allah. Akıl var
mantık var. Ritüeli ritüel, bidat dese dikkat çekecek,
ritüeli canlandırıyormuş. Ne demek rütiel, ne ben anladım nede kimsenin anladığı yok. Açık konuşsa Müslüman tepki gösterecek zaten. Ramazan’da cazz, dünyaca ünlü müzisyenler, halimize gülmemiz doğru bir
şey değil arkadaşlar ve bu ilan Müslümanların okuduğu gazetelere daha çok verildi. Müslümanlar çünkü
buna puan verirler. Ramazanda cazz, dünyaca
ünlü müzisyenler ramazanda cazzla müzik severlerle bir araya geliyor. 14-17-18-20-21-2426-31 ağustosta itikâfın en değerli olduğu günlerde cazz. Cazzı ben ilk defa, duyardım daha
önce cızırtı mızırtı zannederdim, meğer bu bilim türüymüş. Dans eşliğinde Amerika’da Çingenelerin yaptığı bir dansmış bu. Sözlükten gördüm, sözlükten gördüm ben, bilmiyorum ne
olduğunu. Ramazanı Şerif ikramı olarak sunulmuş.
Türbe hazireleri sergisi, yani İstanbul’daki türbelerin
resimlerini göstercekler, içindekiler orda ne yapıyo
onu bana göstersen ne memnun olurdum ben türbenin resmini ne diyim. Sultani seyrilik gösterileri, Osmanlı saray eğlencelerine günümüzden bir bakış. Ramazan-ı Şerif’te Osmanlının Viyana’ya gidişini
gösterseydin ya, Kanuni Viyana’da nasıl oruç tutuyordu. Niğbolu’daki günleri göstersene, saraydaki eğlenceler içinde 11-12-13-14-15 ağustos günleri, bu
ramazanın başına rastlamış. Cazz gibi geri kalmamış.
İstanbul’un taş kalemleri sergisi Zeynep Turhan, işte
bu sergi ziyaret edilecek. Kültür sohbetleri her akşam
iftar saatinden bir saat önce saflar çarşısı önünde, iftardan bir saat önce tesbihat ve tehvidad saatinde
orda lak lak edilcek. Ama kültür sohbeti kötü bir şey
değil. Sema ayini şerifi, tavafı şerif bile değil tavaf diyotuz sadece. Kabri şerif olur, namazı şerif bile demiyoruz. Şeref Allah’a mahsustur ve Allah’ın emrettiği
şeylerdedir. Sema yani yarı dinsel görünümlü dans,
neyse artık ben öyle yorumlama hakkına sahibim.
Çünkü Allah’ın ve peygamberinin Ashab-ı Kiramın Ebu Hanife’nin kültüründe olmayan bişey
24
Haziran
B
benim için yoktur. Müzik eşliğinde bilmem ne eşliğinde dönüp durcaksın, yok yukardan alıp aşağı veriyomuş, bunlar hep şeytanın Ved’di, Yeğus’u Ye’uk’u
Nesr’i bunlar. Üçyüz sene sonra şirk olarak karşımıza
çıkacaktı bunlar çıktı nitekim. Efendim bununda programı geçti, filan Mevlevi hane adresini vermeyelim.
Mahya tasarım yarışması. Geleneksel mahya sanatımızla ilgili tasarımlar. Birde vakfımıza çok yakın bir
yerde, bi yolda çok hoş bi ramazan reklamı gördüm.
Dikkat ediniz teravih ne zaman 21.30 da idi,
21.40’dan 30’a doğru geldi. Ramazan etkinlikleri diyor, saat 21.00 ‘da davetlisiniz yazıyor. Programı,
Kur’an Tilaveti, eğlenceler, tiyatrolar, konuşmalar sunumlar. Arkadaşlar bakın Ved, Yeğus, Ye’uk nasıl geliyor. Kur’an Tilaveti virgül eğlenceler diyor. Saat
21.00 teravihe otuz dakika var. Sonuna doğru yirmi
dakika vardı. Ramazan-ı Şerif’in sonuna doğru. Müslüman bi adam Müslümanların Ramazan’ına şenlik
katmak istiyor. Peygamber Aleyhisselamda dört
şey gördük biz; şehvetleri indir, gıdayı indir,
ibadeti artır, itikâfa gir, çok düştüysen Bedir
seni bekliyor, Mekke’nin fethi bekliyor. Haydi, kadisiye, Mecusi’nin ateşini söndür, Ramazan programı.
Şimdi Müslüman, Müslüman bi insan Allah rızası için
yaptığı işe bakın, üç asır sonra put nasıl şirk malzemesi olarak çıkacak Salih bir insanı muttaki bir insanı
şeytan nasıl kullandı. Kur’an Tilaveti, Kur’an Tilaveti
ile başlıyor eğlence ile devam ediyor. Ramazan günü
teravihe yarım saat var, ezan okunurken yalnız eğlence yok, ezanın susmasını bekliyorlar. O zaman davul
çalmaz, Subhanallah. Kardeşler bu ümmet Ramazan’da Amerika’da sokaklarda yapılmış cazz dansını,
ümmeti Muhammed’in S.A çocuklarına ramazan ibadeti diye getirdiği günü gördük ya, biz Allah’tan dep-
Şeytan 3 yıllık 5 yıllık bir
mücadelenin içinde değil bugün
tohum atar, 1000 sene sonra
3000 sene sonra o tohumun
şirk filizi olarak isyan olarak
çıkmasından memnun olur o. Yeter
ki insanoğlundan bir kişi çizgiden
çıksın. Onun derdi o. Onun 10
senesi 20 senesi yok. 70 senelik 80
senelik bir ömür yaşamıyor.
Haziran
rem niye bekliyoruz ki. Ne afet olacaktı başka. Nasıl
Allah’ın Affını talep etmeyiz. Estağfurullah. Şunları
okuyup okumayayım mı diyede içimde de bin kere
tereddütler oluştu. Haya ediyorum bu isimleri ramazan kelimesi ile bir arada okumaya. Şu Enderun teravihi dert görmesinler, bunu da ihya ettiler ya cumhur
müezzin, bunu da çok merak ettim, bunu da çok merak ettim yani güya tarihten biraz anladığımı zannediyordum, Osmanlı sarayında efendim padişah ve çocukları şehzadeler padişah hizmet karları yirmi rekât
teravihi üşenmesinler beyefendi diye her dört rekâtını
imam müziğin dört beş değişik fonksiyonundan biriyle okusun. Bir dört rekâtı uşşaki makamında kıldırıyor, bir dört rekâtı hicazi makamında kıldırıyor, elhamdülillah bu isimleri bilmez biriyim buradan
isimden. Efendim üçüncüsünü segâh makamında
okurmuş, dördüncüsünü İsfahan makamında, beşinci
dörtlüğü de acemaşiran diye her halde öyle bişeydir.
O makamda kıldırırmış imam. İmam hangi makamda
kıldırıyorsa dört rekâtı, o dört rekâttan sonrada verince selam o meşhur saz eşliliğindeki salâvat varya toplu söylenen, taa Itri’lerden bilmem kimlerden gelir,
bende hep merak ederim yav bu millete bi salâvat
öğretemeyiz bunu çoluk çocuk nasıl biliyorlar. Ee bidat ya müzik makamında söyleniyor ya, hacca gidiyor her kez orda bir zikir yapıyor tavafta bakıyorsun
bizim guruplar müzik eşliğinde bir salâvat tutturmuşlar. Kurban bayramında o teravi de o tavafta o yok ki.
Müziğin katılmadığı yere şeytan destek vermiyor. Onu
cilalıya milalıyo değerli hale geliyor. Şimdi dört
rekâtında, imam o tempoyu tutturdu ya uşşaki okudu
hicazi okudu bunlar işte tasavvuf müziği efendim,
Türk sanat müzği, Türk halk müziği eşliğinde, sonra
müezzinler ve cemaat topluca bi ilahi tutturuyorlar,
ye’ukun ruhu için olsun devam. Bir ilahi tutturuyorlar,
oh be huzur buluyorlar, huzur buluyorlar. Kardeşler
tüylerimiz diken diken olacak bir hakikate parmak ba-
25
2016
B
Kardeşler biz Allah Teala’nın şeriatına aykırı olduktan
sonra bir tür sapma olduktan sonra küçük büyük ayrımı
yapamayız. Bunu için her bidat dalalettir. Bidat sapıklıktır.
Neden? Çünkü her bidat ya bir sünnetin ya bir farz’ın
yerine oturur.
salım. Resulullah sallalahü aleyhivesellem ashabına
bir kere teravih kıldırdı. Bir daha kıldırmadı. O muhteşem ibadetin heyecanını, o meleklerle baş başa secde ediş anını ashabı ile paylaşmak istemedi. Dayanamazsınız kaldıramazsınız diye korktu. Bin dört yüz
sene sonra ümmeti geldi müzik notaları eşliğinde teravihi eğlenceye döndürdüler. Birde Müslümanlara
bunu izzeti ikram olarak sunuyorlar şimdi. İzzeti ikram
olarak sunuyorlar. “Allah ne ihya ettim be, Allah
razı olsun unutulmuştuk”. Kimin Nesr’i miş bu
İmamı Azam mı kılmışta ritüel uygulamayı yeniden
başlatmışsın sen, İmam’ı Azam’mı böyle kılmış.
İmam’ı Ebu Yusuf’umu böyle gördün sen kılarken.
Halid Bin Velid’i böyle namaz kılarken mi duymuştun. Hayır, efendim, sütten kendisine banyo yapılmasını kendisine uygun görmeyen, hilafet makamını hak
etmediği halde işgal eden Osmanlının son yeteneksiz
padişahlarını, zevki sefasını ibadet diye bana sunuyorsun. Bu kıldığı ritüel dediğin teravih yüzünden o
devletin çöktüğünü niye hatırlatmıyorsun. Sarayında
fisku fücurdan vakit bulmuşta uyduruk eğlenceli iki
rekât namaz kılmış diye Osmanlı sarayı peygamber
sarayı mı. Bu Topkapı sarayı mı bivefa. Topkapı sara-
2016
yıda değil sen bunu dolma bahçe sarayında balo salonunda kılınmış namazdan alıntıladın sen. Kardeşler
biz illa İsraillin Yahudilerin mi dinimize müdahale etmesi lazım dinimizi savunmamız için. İlla komünistlerin mi gelip dinimize sataşması lazım. Şeytanın komünist mülhit diye bir derdi yok. Yeri geldiğinde
ibadetleri bile kullanır. İbadetleri bile şirkin yatırım
malzemesi olarak kullanır, kullandı nitekim işte Kur’an
örnek veriyor. Bizde bir ahlak oluşmuş komünistler bi
laf etse kıyamet kopuyor, Müslümanların fitresiyle
zekâtıyla, okuyup burs alıp okumuş bi adam ashabı
kiramdan taa peygamberlere kadar olan listeyi yerle
bir ediyor. Bir bildiği vardır oluyor adamın. Mikrop
hep dışarıdan mı geliyor ürüyor. Bünyenin kendiside
mikrop üretir. İslam ilk günlerinden beri mikrop üretiyor. Allah imtihan etmeyi murat ettiği için. Bakalım
kalbinde fitne olanlarla kalbi berrak olanları görmek
isteriz Allah buyuruyor. Ömer Bin Hattab’ın gününde
de böyle cazz maz görmek isteyenler oldu. Ömer Bin
Hattab R.A elinde böyle bi kâğıtla gelmiş, Ebu Bekir
de efendimizin yanında oturuyor R.A camian, ya Resulullah demiş bu ne biliyor musun ne biliyor musun?
Nedir o demiş. Tevrat parçası Tevrat parçası demiş,
yani bu adamların meşhur tevratından bi kâğıt bulmuş bi yerden kâğıt neyse artık Resulullah sallalhü
alyhivesellemin yüzü kıpkırmızı olmuş. Ömer’den tarafa olan yüzünü ters tarafa çevirmiş Ebu Bekir dönmüş demiş ki; Ömer sen helak olacak bi iş yaptın delimisin, ne yapıyorsun sen, ne yapıyosun. Efendimiz
Aleyhisselam buyurmuş ki; Ömer ben size nesh
eden bir kitap getirmedim mi? Onu bana nasıl
gösterirsin sen. Nasıl gösterirsin. Yani ben
bunu okuyayım güzel dediği yok Ömer’in aha
bu adamların tevratından bir parça buldum
diye gösteriyor. O bile aleyhisselatü vesselam
efendimizin mübarek yüzünü kızartmış, ne yapıyorsunuz siz buyurmuş. Şimdi adam islamda şu
diye bi konferans veriyor, tevratın filan parçasında,
incilin de filan parçasında var, ondanda okuyayım
size diyor. Allah, Kur’an desteğe muhtaç, oda nesh
ettiği kitaplardan birinden destek alacak
26
Haziran
B
Kur’an. Mantık çürük, mantık çürük. Bir
Müslüman’a muharref İncil’den muharref Tevrat’tan, nasıl örnek gösterilebilir nasıl dinler
bunu Müslüman. Allah’ın kaldırdığı bir kitap
Kur’an’a destek olarak kullanılabilir mi? Tekbir kelimesinin sağlam olduğu doğru olduğundan bir
itimadımız yok, ne olduğuna dair tartışmamızda yok
zaten. Bize göre kalkmış bir kitap. Ama mantık ve şeytan ne mantık, böyle yapa yapa onlarda hak kitap
kardeşim dedirtecek. Ondan sonrada hak din olan kitapları hak olan Hıristiyanların İstanbul’u niye fethettiğini siz bu zulümdür dedirtecek. Bu işler adım adım.
Bir yüz kiloluk adamı mezara gönderen mikrop yüz
gram bile değil kardeşler, gram bile değil ama bi kere
girdimi insanın içindeki yirmi litre kanın yirmi litresini
de zehirliyor sonunda. Mikrop böyle bulaşıyor. Kardeşler ecdadımız Allah onları mağfiret eylesin, güzel
cihatlar yaptılar, İslam’ın sancaktarlığını yaptılar ama
tonlarca da bidat bulaştırdılar bize. İşte bu bidatlerden
biri bu eğlencelerdir. Efendim direkler arası eğlencesi,
şehzade başı direkler arası eğlencesi ne biliyor musunuz, İstanbul’da hilafet var, şeriat devleti var Yahudiler Hıristiyanlar yaşıyorlar, yapacak bir şeyleri yok,
akşama kadar Müslümanlar oruç tutuyorlar, akşamda
onlar şehzade başında kukla eğlencesi yapıp oruç tutanları eğlen dittiriyorlar. Halife hazretleri de çocuklarını gönderiyor akşam eğlensinler diye. Peygamberin aleyhisselatü vesselam ramazan programında ne
vardı, züht, ibadeti artırma, itikâf, Mekke’nin fethi.
Mekke’nin fethi, Bedir anlı şanlı Bedir Ramazanın on
yedinci günüydü. Orucunu bile açmadan ashabı kiram Bedir’de şahadete koştular. Ramazan
bedir demek. Bir yanlışlık var kardeşler. Osmanlı dedelerimiz, tamam hilafet devleti. Lakin masum değil. Eğer masum dersen bu masumu niye boğdu Allah onu sorarım sana ben.
Günahsız melek gibiydiler de buna rağmen mi
Allah zulmetti. (37.23 Arapça) zerre miktarı Allah
zulmetmez nerde kaldı ki koca hilafet devletini nasıl
kaldıttırır Allah. Melekler ne güne duruyordu, İngilizler geldiler hiç melek tepkisi görmeden Allah’ın koruması olmadan yerle bir ettiler. Bu bidatlerin sahipleri
o sarayları göremeyecekleri yerlerde öldü gittiler bunun vebali var. İnşallah ahirete kalmamıştır amma
bir bidatı dine sonradan sokulan bir şeyi ihdas edenin
kurtulması çok zor kardeşler. Kıyamete kadar o bidat
devam ettikçe maazallah her bidat onun defterine
yazılacak. Nasıl Kabil, Habil’i öldürdüğü ilk cinayeti
çıkaran adam olduğu için Kıyamete kadar öldürülen
Haziran
her insanın kanından Allah ona suç yazıyor, belki bu
dünyada üç milyar beş milyar insan öldürdü öldürüldü, Kabil kıyamet günü milyarlarca insanın katili olarak dirilecek. Neuzübillahi Teâlâ, bir köyde müzikal
teravi bilinmiyordu da sen gittin beyefendi köylülerin
dikkatini çekmek için müzikal teravi başlattın. Yüzlerce insan, yüzlerce kadın erkek ondan sonra teraviyi
saz eşliğinde kılmaya başladılar ne etceksin sen kıyamet günü. Kendi günahından tövbe ettin istiğfar ettin, namazlarını yeniden kıldın diyelim onları nasıl bi
daha bulacaksın, ölen gidenlerin namazlarını ne yapacaksın. Dine ilave sokmak çok tehlikeli. Çok tehlikeli, biz tatlı görüyoruz, hoş oluyo, şimdi bu tepkileri
ben şahıslarına gösterdiğim zaman yav sende aşırı
gidiyosun, biz namazsız niyazsızlara ramazanı sevdiriyoruz diyor. Yaa çok güzel namazsızlara oruçsuzlara ramazanı sevdiriyorsun, benim ramazanım gidiyo
o arada. Allah’ın ramazanını mı sevdiriyorsun, senin
ramazanını mı sevdiriyorsun. Bu suçlarda iki grubun
suçu var arkadaşlar siyaset adamları menfaatlerini
koltuklarını korumak için yapıyorlarsa bu tam anlamıyla dini siyasete alet etmektir. Bunun hiç lamı cimi
yok. İki, varidiyatı olan zengin kardeşlerimiz, riya
için bunu yapıyorlarsa riya bir şirk çeşididir zaten.
Ramazanda hayır yapacaksın da, ramazandan on
gün önce alsana onbin tane Mushaf Anadolu’nun
köylerinde Mushafsız camilere koy Mushaf gelen oklusun, bak sana hayır.
Ramazanı şerifte dağıtılan kumanyalara bile bir
anlam veremiyorum ben. Koca koli içinde 10 kilo un.
En ucuzundan eşyalarla doldurulmuş hiç biri o garibana, 80 yaşında ihtiyar zaten onunla örek mi yapacak bundan sonra. Hiçbir anlamı yok. Onun yerine
gidip bir 20 lira versene. Şimdi ramazan çadırı diye
27
2016
B
bir şey çıktı subhanallah tereddüt edecek gelecek nesiller. Acaba biz evde iftar etsek caiz değil mi? Henüz
öyle bir fetva ile karşılaşmadım ama sorulabilir. Hani
ramazanda çadırda iftar ediliyor ya. Çünkü şimdi çadır kuruyorsun işte yaukun çadırı gibi 300 sene sonra
ibadet haline geliyor. İbadetimize müdahale edenler
Allahtan korksunlar. İmamı azamın kıldığı teravih dışında bize teravih çeşidi gösterenler Allahtan korksunlar. Gelecek nesillere bunun cevabını veremeyeceklerdir. Itri yi ben hiçbir zaman rahmetle anmadığım gibi
onlarıda rahmetle anmayacak bir nesil gelecektir. Camimin içine ud soktu ud! Kabenin etrafında bile ud
eğitimi ile söylenen bir salavat çeşidi duyulduğunda
ıtri yi rahmetle anmıyor melekler. Hilafet toprağını
müzikle buluşturdu. Zaten şeytan sıfır virgül sıfır sıfır
bir noktalık açıyı bekliyor. Onu bulduktan sonra sorun
yok. O yol 20 km sonra şirkin kapısında soluğunu alır.
Velev sahabi yolu kurtulamazsın. Fitne, dinde ayrılık,
dinde bidat ilk dakikasında kurutulması halinde kurutulmuş olur. Burada kardeşler bir kanunu vurgulayacağız. Şimdi biz paket ibadet dönemine geldik. Ramazan geliyor iftar saatleri vesaireleri ilan ediliyor,
eğlenceleri belirleniyor. Ramazan böyle zahmet çekme ayı olmaktan çıktı, rahmet ayına döndü, ama
hangi rahmet dünyada rahmet. Marketçilere rahmet,
u marketçiler ramazana yetiştiremiyorlar. Sabahlara
kadar açık marketler. Züht ten mi kaynaklanıyor bu?
3 öğünü 2 öğüne indirdik. İftarda az yiyin dedi peygamber. Marketler malzeme yetiştiremiyor. Nereye
gidiyoruz biz? Nerede Allah korkusu? Rahmet oldu
marketçilere, müzisyenler takvim yetiştiremiyorlar.
2016
Bütün şarkıcı türkücülerin programı dolu. Bir de bir
haya çılgınlığı çıktı, bu bahsettiğim kuran tilaveti, eğlenceler, sunumlar, tiyatrolar, konuşmalar, sunumlar,
fotoğraflarını çektin bunların, arşivledim. Fotoğraflar,
sunumlar, konuşmalar, tiyatrolar, eğlenceler ve kuran
kuran sonrada peygamberin hayatını anlatan konferans. Bide bir edeb kıtlığı çıktı. Asabı kiramın hazin
sahneleri, efendimiz as ın vefat sahnelerini ağlaya ağlaya anlatıyorlar. Bende burada bir hadisi hatırlatmak
istiyorum. Şahıslara isim vererek değil. filan şahıs
böyle yaptı değil. diyor ki hadis Fücuru kamil
olanın gözünden çok yaş akar diyor. (Arapça
metin 4341) Gözü onun kanlı yaşlar akıtır. Niye o
da bir taktiği şeytanın. Kardeşim ramazanı şerif günü
peygamber as ın vefat sahnesi sen her akşam anlatıyorsun. Kadınları erkekleri ağlatıyorsun, hacıları ağlatıyorsun. Adamı teravihe göndermiyorsun. Senin yüzünden gece yorulduğu için sabah namazına
gitmeyecek. Bin kere sabahlara kadar gözümden kanlar boşalacak şekilde ağlasam, ah peygamberim, vah
peygamberim diye kalp krizleri geçirsem. Hatta o gün
ölsem. Ramazanı şerif günü bir sabah namazını camide kılamamak denk mi Allah katında? He denk mi?
Peygamber için ağlamak diye bir ibadet mi var bu
dinde. Niye sen namazın tadili erkanını anlatmıyorsun bana. Dinmezler ki seni. Şarkı türkü niyetine ajitasyon yapıyorsun sen, bana burada, ağlatıyorsun
beni. Bir de o gece kaç bin dolara konuştun onu da
konuşalım, kaç bin dolara. Burada bir de yandaşları
kollama taktiği var. Bu adamlar bu gelipte caz gaz yapanlar. Efendim şu teravihi bu teravihi kılanlar yüzlerce değil binlerce dolara bu işi yapıyorlar. Adam bir
daha 3 ay sanat icra etmiyor. Gerek kalmıyor ki ramazanda ihya oldu adam. Bu dini tahriptir. Bizim elimizde tahriptir. Euzübillah Allaha sığınırım. Bunlardan
değil ama amellerinden Allaha sığınırım. Elli sene
sonra bunun nasıl yansıyacağını kim ne bilebilir. Bu
günkü batıl mezhepler, şu şu sapık mezhepler hep hasan basri nin talebeleri içinden çıktı. Bugün Allah kadar bende anlarım bu işlerden haşa diyen muhtezili
kafa nihayetinde hasan basri nin dersini dinlemiş o
zamanın tabii nin tebuk tabii nin kadrosundaki adamlar. Azından bir kötü laf çıktı adamın Allah vurdu ona
tokatı bak kaç bin seneyi geçmiş bir zamanda hala
adamın çıkardığı fitne gitmiyor. Her aklını Allahın şeraitinin üstüne çıkarmaya çalışan sapığın günahı ona
yazılıyor. Hasan basri nin talebesiydi ama. Fitne kesinlikle bizim himayemizde çıkamaz. Kardeşler (Arapça Metin 4626) kanun budur. Öyle teraviden çıkınca
28
Haziran
B
tıkabbel Allah demekle olmuyor. Öyle değil. (Arapça
Metin 4636) Allahın şeraiti kesindir. Muttakilerin ibadetini kabul eder. Teravih saatinde saz çal ramazanın
mübarek olmaz senin. Öyle yok, öyle şey yok. Zaten
ramazan mübarekliği de kalktı. Hayırlı ramazanlar diyorlar. Hep ticaret kafası olduğu için marketçi kafası,
sanatkara tiyatro parası verme kafası, aşr okuyana
para ver. Hep para üzerine kurulu bir ramazan olduğu
için, Allah ramazanını mübarek etsin diyen de yok.
Hayırlı ramazanlar abi. Hocam hayırlı ramazanlar.
Dükkan mı açtın hayırlı işler diyorsun bana. Mantık
hep ticaret üzerine kurulu tabi. Hayırlı ramazanlar,
hayırlı cumalar. Abdest alırsın hayrını gör, abdestten
şer mi görüyorum. Batıl şeyler bunlar. Ağzın açılsın da
bir Allah kabul etsin de de, Allah sana rızasını muvaffak kılsın de de sünnete uygun iş yapsana. Hayırlı ramazanlar. Lan sözü kadar kaba bir söz bu. Ne demek
hayırlı ramazanlar. Tabi adam cazdan para kazanacak, tiyatrodan para kazanacak. sanat icra ediyor
adam. Elbette hayırlı işler der gibi hayırlı ramazanlar
diyeceksin. Hayırlı işler iş yapıyor adam. (Arapça Metin 4753) Allah ancak muttaki kullarının ibadetini kabul eder. Sen kabilin kestiği gibi kurban kessen yaksan bile onu Allah kabul etmez. Sen kabilin adadığı
adak gibi iş yapmış oluyorsun. Kardeşim caminin içine sen türk halk müziği sokuyorsun hatta resmi ilanını
da yapmışın bunun. Türk halk müziği eşliğinde diyorsun sen. İnne lillehi ve inne ileyhi raciun. Yani böyle
bir ibadet olmaz ki. Buna sessiz kalmak da bunu teyit
etmektir. Kesinlikle buna sessiz kalamayız. Tanıdığımıza ihbar ederiz, Allahtan haya et deriz, utan deriz.
Senden sonra birisi gitar getirirse mesela gitar eşliğinde söylersem ben salavatı olmaz o İngiliz çalgısı. E saz
ud cennetten mi geldi. O şeytanın düdüğü değil mi?
Kur’an okuyacaktı, tesbihat
yapacaktı, Allah’ın ondan beklediği
Kur’an ve tesbihatın yerine sen
mesela mevlüdü bilmem dini müziği
tasavvuf
müziğini
koyduğun
zaman yemekten yarım saat önce
şeker veya çikolata yiyen çocuğun
yemeğe iştahsız oturduğu hale
getirdin onu sen.
Haziran
Mesela bando haram. Tasavvuf müziği bandodan fazla aleti var içerisinde görüyorum resimlerini elli tane
saz çalıyor tasavvuf müziği diye. E caz da 3 4 tane
gitar çalıyor Çingeneler orada yani ne oluyor. Birisi
yaptığı zaman, başkası yaptığı zaman nahoş olan şey
bir Müslüman yaptığı zaman hoş mu olurmuş. (Arapça Metin 4928) var mı kardeşim cazla sazla gitarlar
eşliğinde teravih namazını sen uşşaki makamında kıldırıyorsun. İnnalillahi ve inna ileyhi raciun. Rahmetullahi aleyh. Fukaha ise her biri hak olduğu halde
caiz olduğu halde namazda bir o kıraatten bir bu kıraatten okumayı bile caiz görmüyorlar. Mesela biz kuranı bir kıraat üzere okuyoruz, böyle 7 tane 10 tane kıraat var. Bazı hafızları dinlersiniz öyle. Namazda onu
okumak bile caiz değil. sadelik istiyor, namaz huşu
istiyor. Ahenk istiyor. Allah sen ve sağındaki solundaki
meleklerle kılınan namaz namazdır. Bıkıyormuş. Bir
de şunu da anlamış değilim. Bir de bir fitne var
efendim teravih aslında 8 rekatmış da işte
bunu mezhepler uydurmuş. 8 rekatmış 20 rekat değilmiş. Orjinalini kurtamaya çalışıyor
kim kendine 20 rekat ağır geliyorsa 12 rekatını
imamı azamın başına yıkıp kaçıyor. Bunu sordun mu da kurana sadakat için sünnete sadakat için
yapıyor iyi kabul ettim. Siz bu kampanyaya niye karşı
çıkmadınız. Madem imamı azamın 12 rekat fazlasına kıyamet koparıyorsunuz. İmamı azamı
yerden yere vur 12 rekat fazla getirdi. Dilin kurusun, ebu hanifenin elindemi 1 rekat fazla getirmek.
Onlar Rasulullah tan başkasının örneğini almadıkları
kimseler. Ama elbette şeytan dedik ya şeytan yeuk ya
bir şey yapacak kandıracak seni. Siz niye bu müzikal
teravlere karşı çıkmıyorsunuz. Hani orijinalini koruyordunuz Rasulullah tan kalan bize kalan. çünkü sekiz
rekatta keyfiniz vardı. Onun için siz peygamber aşığı
oldunuz bir saatliğine.
29
2016
B
Kadir gecesi bir cüz Kur’an okuyup Rabbine yaklaşacaktı…
sen mevlüt dinlettin, ilahi dinlettin güzel şeyler olmuş olmasına
rağmen çikolata da güzel zaten, çikolata da güzel ya zehir kimse
yemiyor, güzel şey diye ilahi dinlettin, iş bir cüz Kur’an okumaya
gelince iştahı kesik olduğu için vakti olmadı. Her bidat dalalettir.
Kardeşler, ibadetlerimizi savunmak bizim görevimizdir. İlla bir komünistin ne ramazanı ya, ne orucu
ya demesi mi gerekiyor. Orucumuzun kalitesinde sıkıntı var. Gözlerimiz kulaklarımız rahat etmiyor. Nasıl
oruç tutuyoruz. Allah gafurur rahimdir. Eksiklerimizi
mağfiret buyurur diye umutla tutuyoruz. İftarlarımız
bir bu biraz önce saydığımız 2 tabaka dinini kullanmak isteyen siyasetçiler ve riya yapmak isteyen zenginler yüzünden, alt salonunda içki içilen ve gündüz
yemek verilmiş otellerin üst salonlarında iftar veriyorlar. İftar veriyorlar. Efendim şu kadar bin kişilik iftar
verdik. Bunların içinde en son model arabayla gelenlerin sayısı ne kadardı. Allah razı olsun bu zenginleri
iyi ki doyurdun garibanlar aç geçecekti bu ramazanda. Şu kadar kişiye iftar vermekle övünüyorlar. Bir
müslümanın en büyük derdi kendi orucunu kurtarmaktır. Ülkemizde ramazanda iftar edemeyecek kaç
kişi var. Efendim türkiyenin en büyük sofrasını
kurmuş kırk bin kişiye yemek vermiş. O yaptığın israfı babanın tarlasından getirdiğin patlıcanlardan mı yaptırdın. Kimin parasını kime
harcadın. Senin vazifen sokakta sofra kurmak
mı? Dinimi bırak. Biz evimizde akrabalarımızla iftar
ederiz. Sen insanların gönlünü çelmek istiyorsan bari
dinimi alet etme rüşvetler kullan, para dağıt herke-
se. Nasıl olsa kılıf buluyorsunuz. Kardeşler ramazan
böyle, hac milli kampanyalara dönüyor. Hacı gönderiyorsun en büyük hacı bizim hacı hava alanına
konvoylarla gidiyorlar. İnsan utanır ya utanır ya. Ar
eder insan. Bir insan zırt pırt helalleşme törenleri mi
yaparmış hacca giderken. Uu kokteyl veriyor hacca
gidecek helallik törenleri yapıyor. Ah melekler neler
gördüler bu dünyada. Ne insan çeşitleri gördüler. İnsan en güzel hac helallik yapmadan, yani helalliğini
al, git adamın parasını ver ondan sonra hacca gizli gitmek lazım. Bu teşhir edildikçe sıkıntı doğuruyor. Kimi
ortak ediyorsun bu hacca, e hac böyle. Kurbanlardan
zaten kurtulduk Allah vakıflardan razı olsun götürüp
bir yerde kesiyorlar heralde o da gitti. Yani modernizasyon önceleri zulüm olarak gelip hacca gitmeyi yasaklamıştı. 1940 lı yıllarda 5 kişi 10 kişi yürüyerek mayınlı tarlalardan hacca gidiyorlardı ancak. Ramazanı
şerifte bile bile insanların gözü önünde sigara dumanını tüttürüyorlardı zulümdü. Ramazan orucu yasaktı,
hac yasaktı, kuran yasaktı. Allah o dönemde yaşayan
kullarını zulmün açık çeşidi ile imtihan etmişti. Şimdi bizleri de bünyenin içine sızmış bir çeşitle imtahan
ediyor. İbadetlerimiz çoğalıyor doğru oruç tutanlarda
çok camiye gidenlerde çok, cami sayısı artmış. Yani
son on yılda memleketimizde 7 bin tane cami yapılmış. Elhamdülillah. Ama bu artış beraberinde kalite
düşüklüğünü de getiriyor. Yani tasavvuf deyince bir
hırka bir zeytinle yaşamanın adıymış ta futey bin yad
zamanında tasavvuf başlarken. Şimdi medya tasavvuf erbaplarıyla şeyhlerle alay edeceği zaman araba
modellerini söyleyerek alay ediyorlar. Şeyh efendinin
arabasından Türkiye de 3 tane var. Şeyh efendinin
korumaları var. Hani Allah seninleydi ne korumayla
dolaşıyorsun şimdi.
Demek ki büyüdü cıvığı çıktı. Bir zamanlar tekkeler polislerin jandarmaların basıp içindekilerin zikir yaparken zindanlara götürüldüğü yerlerdi. Şimdi
neredeyse devlet erkanı zikir meclislerine katılacaklar
lakin zikirde kaç melek var bunu bir türlü tespit edemiyoruz. Bir kalite düşüklüğü yaşıyoruz.
2016
30
Haziran
B
Kardeşler asla bizim teravihimizle müziğin buluşturulması, ramazanla cazın bir araya getirilmesi, kuranla eğlencenin aynı flamada aynı tabloda reklam
edilmesi kesinlikle kabul edebileceğimiz şey değildir.
Allaha sığınırız. Yapanlar için affı mağfiret dileniriz.
Ve kendimizi ibra ederiz bu hatadan. Böyle bir şeye
buluşamayız. Kim böyle bir şeye katılmışsa istiğfar etmelidir. Ayini şerif olmaz. Ne demek ayini şerif ayin
kelimesi İslami bir kelime değil bir defa. Çok konuşursam başım derde girer birilerini rahatsız ederim.
Ayin kelimesi Müslümanlara ait bir kavram değil. bizde ibadet olur, hristiyanlar ayin yaparlar. O da şerif
olmaz rezil olur. Çünkü mekkeye Rasulullah sav geldikten sonra isa as ın şeriatı nesk edilmiştir. Kilisedeki
hiçbir ayin şerif asla değildir. Şeref, azamet kabenin
etrafındaki yapılan işlerdedir. Rasulullah sav sünnetindedir. O sünnetin dışında şerefli hiçbir şey olamaz.
Zikrullahtır şerefli. Kuranı azimus şan dır şeref sahibi.
Basit bir isim ne olacak diyemezsin sen. Dersen eğer
Süleyman çelebi 10 sayfalık şiir yazdı içindeki hasretini döktü. Çok güzel hoş şeyler hoş. Gerçekten çok güzel insanın duyguları kabarıyor. Yorumlanabilecek üç
dört cümle var içinde ama yorumdur o. Fakat şimdi
Süleyman çelebinin natını okuyanlar, mesela birisi
geliyor okuyor, o arada boşluk olmasın diye ne yapıyorlar ne sandviç yiyorlar. Bir aşr okunsun mevlüthan gelinceye kadar. Çerez olarak kuran kullanılıyor
şimdi. Sapıklık böyle başlıyor. Kuran arası mevlüt
değil ki oda bir eğrilik tabi mevlüt arası mevlüthanlar
ses akordunu ayarlayana kadar, hoparlör düzelene
kadar kuran okunsun o arada. Ara çalgılar gibi. Euzübillah. Ne hale geldik, böyle şey olur mu? Burada
bu uygulamayı yermekler, Süleyman çelebinin duygularını yermek arasında fark var. Ama Süleyman
Ülkemizde
ramazanda
iftar edemeyecek kaç kişi var.
Efendim türkiyenin en büyük
sofrasını kurmuş kırk bin kişiye
yemek vermiş. O yaptığın israfı
babanın tarlasından getirdiğin
patlıcanlardan mı yaptırdın. Kimin
parasını kime harcadın. Senin
vazifen sokakta sofra kurmak mı?
Dinimi bırak.
çelebininde içinde bir kanserojen mikrop olmasaydı
Allah onu buna musallat etmezdi. Padişahtan ulufe
için de yazmış olabilir kalbini Allah biliyor. Ama her
halukarda hoş güzel bir naat peygamber sevdasını
asv dile getiriyor. Ama uygulama ne gibi biliyor musunuz? Doyamadım şu sabah namazına deyip 6 rekat sabah namazını kılsa bir Müslüman vermiyorum
seni doyamadım bu namaza var mı böyle bir
namaz? İbadet kalip halinde yapılır ebube kirin kıldığı gibi kılacaksın. Oda Rasulullah’ı gördüğü gibi
kıldı. Asv. O da cebraile bakıp namaz kıldı. Dinle
oynamanın her türlüsü sakıncalıdır. Farzı sünnet seviyesine indirirsen sapıklık yapmış olursun. Sünneti
de farz seviyesine çıkarırsan sapıklık yapmış olursun.
Işin ne senin sen kulsun. Kul etslim olur, peki yarabbi
der. Adın müslüman senin müslüman teslim olmuş
adam. Karıştıran adam fitne çıkaran adam değil.
Kardeşler, topluca allaha sığınmak zorundayız. Biz beğendik beğenmedik diye allah
ibadetlerimizi Kabul etmeyecek. (Arapça Metin 5950) sadece muttakilerden kabul eder. Muttaki
olmanın en büyük şartı Rasulullah sav e teslim olmaktır. Onun izinden giden, onun ölçüsüne uyanlar
takva ölçüsüyle yaşamış olurlar. Onun dışında her
bidat dalalettir. Bunu hoca da yapmış olsa bir şey
değişmez. Efendim filan fetva makamı da yapmış
olsa hiçbir şeyi değiştirmez. Halka şirin görünmek
putperestliğin temel maddelerindendir. Çünkü kuran
bu şirin görünmeyi şirkin formülü olarak, niye ibadet
ediyorsunuz zülfe zülfe şirin görünme mantığı diyorlar. Şirkin temel mi halka şirin… Allahın rızası peşinde koşulur. Halkın rızası peşinde koşulan
şeyin adı ibadet olmaz.
Velhamdülillahirabbilalemiyn.
Haziran
31
2016
Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL
Zaman Anlayışımız ve Ramazan
Sahabe’den
Ebu
Ümame r.a., Rasul-i Ekrem
s.a.v.
Efendimiz’e
gelerek,
“Ey Allah’ın Rasulü! Bana
bir amel emredin.” dedi.
Efendimiz s.a.v., “Oruç tut.
Çünkü oruca denk bir ibadet
yoktur.” buyurdu. Ebu Ümame
r.a., aynı soruyu tekrar tekrar
sorduysa da Efendimiz s.a.v.’in
cevabı
değişmedi.(Nesâî).
2016
R
amazan kendi başına
mübarek ve değerli bir
aydır, oruç da kendi
başına önemli bir ibadettir. Bu
iki müstesna kudsiyet bir araya
geldiğinde ortaya çıkan “Ramazan orucu” olgusu, müminler için hem emsalsiz bir
lütuf, hem de emsalsiz bir fırsat
olarak anlam kazanmaktadır.
Her milletin ve kültürün
kendine göre değerli ve anlamlı
zaman dilimleri vardır. Bağımsızlığına kavuşmak, tarihî bir
zafer kazanmak yahut bir felaketten kurtulmak gibi o milletin
tarihinde dönüm noktası niteli-
32
ğindeki olayların cereyan ettiği
günleri sembolize ettiği için anlamlıdır, önemlidir onlar.
Ancak her milletin kendisi için son derece önemli olsa
da, bu zaman dilimleri başka
milletler ve kültürler için ayrıcalıklı bir anlam ifade etmeyebilir. Din’in “mübarek” dediği
zaman dilimleri ise böyle değildir. Onların milletler ve kültürler üstü bir anlamı ve kuşatıcılığı vardır. İdrakiyle müşerref
olduğumuz Ramazan ayı da
Yüce Dinimizin “mübarek”
olduğunu bildirdiği bu müstesna zaman dilimlerindendir.
Haziran
B
Ramazan’ın öneminin, farz kılınan oruç ibadetinin bu ayda yerine getirilmesinden kaynaklandığı
yaygın olarak düşünülse de, aslında mesele pek öyle
değildir. Doğrusu şu ki, Ramazan kendi başına mübarek ve değerli bir aydır, oruç da kendi başına önemli
bir ibadettir. Bu iki müstesna kudsiyet bir araya geldiğinde ortaya çıkan “Ramazan orucu” olgusu, müminler için hem emsalsiz bir lütuf, hem de emsalsiz bir
fırsat olarak anlam kazanmaktadır.
Esasen müslümanlar olarak bizim
zaman ve mekân anlayışımız, temelde
diğer inanç kesimlerinden farklı olan
“varlık” anlayışımızın bir uzantısıdır. Biz zamana ve mekâna
başkalarının
yüklediğinden
çok farklı anlamlar yükleriz.
Zira biliriz ki zamanı da
mekânı da var eden Yüce
Allah onlara nasıl bir anlam
yüklemiş ise, aslolan odur. O,
birtakım zaman dilimlerini ve
mekânları diğerlerinden ayırarak
farklı bir renge boyamış, ayrı bir
muhteva ile donatmışsa, o, varoluştan öyle demektir ve bu gerçek herkes
için ortak bir bağlayıcılık ifade eder. Esasen varlığa,
zamana ve mekâna O’ndan başkasının anlam yüklemesi söz konusu değildir.
Zamana Anlam Vermek
Evet Ramazan “mübarek” bir aydır. Bu doğru;
ancak bir doğru daha var: Ramazan, Efendimiz
s.a.v.’in haber vermesiyle mübarek olmuş değildir. O, zamanın var edildiği demden bu yana
mübarektir. Efendimiz s.a.v. ise sadece bu gerçeği
bize ve tüm insanlığa hatırlatmıştır.
Aynı durum Kadir gecesi için de söz konusudur.
Bu gece, İslâm gelene kadar sıradan bir gece iken
İslâm’la birlikte kudsiyet kazanmış değildir. O, başından beri “bin aydan hayırlı” bir gecedir. Kur’an
sadece bu ezelî ve ebedî hakikati bir kere daha haber vermiş olmaktadır.
Buradan elde ettiğimiz netice şudur: Zamanın
Sahibi, zamanın bazı dilimlerine özel bir mazhariyet nasip etmiştir. Bu mazhariyetin bize bakan
yüzünde bir takım önemli hadiselerin o zaman dilimlerinde vuku bulmuş olduğu gerçeği yer almaktadır.
Yani bizler o zaman dilimlerini, o müstesna
olayların zarfı oldukları hakikatine bakarak idrak etmeye çalışırız. Hakikatte bu zaman dilimlerinin ayrıcalıklı
kılınmasındaki sır ve hikmeti Allah
Tealâ bildirmedikçe bilmemiz
mümkün değildir.
Bilsek de bilmesek de,
ayrı bir hususiyeti haiz bulunduğu düşüncesiyle bu zaman
dilimlerini ihya etmek, fıtrata ve
eşyanın tabiatına uygun davranıştır.
Ümmet-i Muhammed bu gerçeği idrak
eden tek ümmet olarak hikmet yolunun
biricik yolcusudur.
Ramazan, “Mübarek Ay”
Hiç şüphe yok ki Ramazan, her şeyden önce
Kur’an ayı olması hasebiyle farklı bir üstünlüğe sahiptir. Ama şu da bir gerçek ki, Kur’an’ın indirilişinden önce de Ramazan faziletli bir zaman dilimiydi. Kur’an’dan önceki kitapların, Tevrat,
Zebur ve İncil’in, hatta Hz. İbrahim a.s.’a verilen sahifelerin Ramazan ayında inzal buyurulduğunu haber veren rivayetler bu gerçeği açık
bir şekilde önümüze koymaktadır. (Ahmed b.
Hanbel, el-Müsned, 4/107; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 15/527-528; Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 22/75)
{
}
Evet Ramazan “mübarek” bir aydır. Bu doğru; ancak bir
doğru daha var: Ramazan, Efendimiz s.a.v.’in haber vermesiyle
mübarek olmuş değildir. O, zamanın var edildiği demden bu yana
mübarektir. Efendimiz s.a.v. ise sadece bu gerçeği bize ve tüm
insanlığa hatırlatmıştır.
Haziran
33
2016
B
Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Büyük
ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. O ay içinde bir
gece vardır ki, bin aydan hayırlıdır. O öyle bir aydır ki, Allah,
gündüz orucunu farz, gece ibadetini nafile kılmıştır. O ay
içinde nafile bir hayır işleyen, diğer aylarda bir farzı yerine
getirmiş gibi olur.
Bütün bu müstesna olayların Ramazan ayında
vuku bulmuş olması şüphesiz ilahî takdirin bir gereğidir. Tıpkı Aşure günü gibi. Ramazan orucu farz
kılınmadan önce Aşure günü orucu farz idi. Efendimiz s.a.v. Medine’ye hicretinden önce de, sonra da
o gün oruç tutmaya devam etmişti. Hicretten sonra
Medine’ye geldiğinde yahudilerin de bu günü oruçlu
geçirdiklerini gördü. Onlara Aşure günü oruç tutmalarının sebebini sorduğunda, İsrailoğulları’nın Hz.
Musa a.s.’ın önderliğinde Kızıldeniz’i geçip
Firavun’un zulmünden kurtuluşunun bugüne
tesadüf ettiğini, Hz. Musa a.s.’ın bu olaydan
sonra bu günü oruçla ihya ettiğini söylediler.
Efendimiz s.a.v. de “Biz Musa’ya şüphesiz sizden
daha yakınız.” buyurarak ashabına da Muharrem
ayının onuncu günü olan Aşure günü orucunu tutmalarını emir buyurdu. (Buharî, Müslim)
Bir başka rivayette Yahudiler Hz. Nuh a.s. ile
kendisine inananların bindiği sefine-i necat (kurtuluş
gemisi), Cudi dağına oturduğu günün de Aşure günü
olduğunu ve Hz. Nuh a.s.’ın bir şükür nişanesi olarak
bu günü oruçla geçirme konusunda hassas davran-
dığını söylemişlerdir. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,
2/360). Onların verdiği bu haber doğru olsun veya
olmasın, burada önemli olan, Efendimiz s.a.v.’in Aşure günü hakkında söyledikleridir. Nitekim Efendimiz
s.a.v. şöyle buyurmuştur: “(Benden önceki) Peygamberler Aşure günü oruç tutmuşlardır. Siz
de o gün oruç tutun.” (Bakî b. Mahled’in Müsned’inden naklen İbn Receb, Letâifu’l-Ma’ârif, 53)
(Burada hemen belirtelim ki, Ramazan
orucu farz kılındıktan sonra Aşure günü orucunun farziyeti kalkmıştır. Dileyen müstehap bir
ibadet olarak bugünü oruçlu geçirebilir, dileyen oruç tutmaz.)
İşte Ramazan ayının hususiyeti de böyledir. Ramazan’ın “Kur’an ayı” olması hasebiyle bizim için
şüphesiz çok ayrı bir ehemmiyeti vardır. Ancak bu
ayın kudsiyetinin Kur’an’ın Efendimiz s.a.v.’e nazil
olmadan önce de sabit bulunduğunu bilmekte fayda var. Kur’an’ın nüzulüyle birlikte bu kudsiyetin kat
kat arttığı ise izahtan varestedir. Nasıl ki bu ümmet
“insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” ise (Âl-i İmran, 110), Ramazan da bu ümmete
gönderilen Kur’an ile ve bu ümmetin mazhar kılındığı
diğer faziletlerle birlikte apayrı bir efdaliyet kazanmıştır. Bunların başında Ramazanın bir “Kur’an ayı”
olduğu gerçeği gelmektedir.
Kur’an Ayı
Ramazan’a “Kur’an ayı” denmesinin üç sebebi
vardır.
Birinci sebep şudur: Bilindiği gibi bi’set öncesi (kendisine peygamberlik görevi verilmeden
önce) Efendimiz s.a.v., her Ramazan ayında Hira dağına gider, buradaki bir mağarada inzivaya çekilir, tefekküre dalardı. Bu inziva ve tefekkür süreci genellikle
bütün bir ay boyunca devam ederdi. Azığı tükendiğinde Mekke’ye gelir, azık tedarik edip tekrar dönerdi.
2016
34
Haziran
B
Hira dağındaki mağarada geçirdiği bu tefekkür
sürecinin ardından Mekke’ye dönen Efendimiz s.a.v.,
önce Kâbe’ye gider, tavaf yapar, sonra evine, Hz. Hatice r.anha validemizin yanına giderdi.
“Oku!” diye başlayan Alâk suresinin ilk ayetleri,
yine böyle bir Ramazan ayında Hira dağında tefekkür
halindeyken Efendimiz s.a.v.’e nazil olmuştur. (İbn
Hişâm, 1/236). Ramazan’ı “Kur’an ayı” yapan ilk
hususiyet budur. Yani ilk Kur’an ayetinin Efendimiz
s.a.v.’e Ramazan ayında indirilmiş olması dolayısıyla
Ramazan “Kur’an ayı”dır.
İkinci hususiyete gelince; rivayetlerin bildirdiğine göre Yüce Kitabımız, Levh-i Mahfuz’dan dünya
semasındaki Beyt-i İzzet’e Ramazan ayında toptan
indirilmiştir. Buradan da Efendimiz s.a.v.’in gönderilişinden sonra ilahî takdir doğrultusunda
Cebrail a.s. tarafından parça parça yeryüzüne
indirilmiştir. (el-Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek,
2/223; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 15/527)
Kur’an-ı Kerim’in Beyt-i İzzet’e toptan indirilmek
suretiyle dünya semasını teşrif edişi cihetiyle de Ramazan “Kur’an ayı”dır.
Üçüncü sebep ise Cebrail a.s. ile Efendimiz
s.a.v.’in, Kur’an’ı her sene Ramazan ayında mukabele
etmeleri, yani birbirlerine okumalarıdır. Her sene Ramazan ayında vuku bulan bu mukabelede, o zamana
kadar inmiş olan Kur’an ayetlerini önce Cebrail a.s.
okur ve Efendimiz s.a.v. dinler, sonra da O okur, Cebrail a.s. dinlerdi. Efendimiz s.a.v.’in vefatından önceki
Ramazan ayında bu mukabele, her birinin ikişer kere
O ayda bir farzı yerine
getiren, diğer aylarda yetmiş farzı
eda etmiş gibi sevap alır. O, sabır
ayıdır; sabrın karşılığı ise cennettir. O,
yardımlaşma ayıdır. O ayda müminin
rızkı
bereketlendirilir.
Ramazanda
kim bir oruçluya iftar verirse bu,
günahlarının
bağışlanmasına,
cehennemden azat olmasına sebep olur
ve (iftar verdiği) oruçlunun sevabından
hiçbir şey eksiltilmeksizin onun sevabı
kadar sevap alır.”
Haziran
okuması suretiyle 4 kere vuku bulmuştu. Efendimiz
s.a.v. bu olaydan, vefatının yaklaştığı sonucunu çıkarmıştı. (Buharî)
Efendimiz s.a.v. terk-i dünya ettikten sonra Sahabe ve onlardan sonraki kuşaklar asırlar boyunca
Ramazan’da Yüce Kur’an’ı hatmetme uygulamasını
devam ettirmişlerdir. Yüce Mevlâ’ya sonsuz hamd ü
senalar olsun ki bu kutlu gelenek bugün de devam etmektedir. Ramazan gelince camilerde ve evlerde mukabeleler okunması, hatimler indirilmesi geleneğinin
kaynağı ve Ramazan’ı “Kur’an ayı” yapan üçüncü
hususiyet de budur.
Oruç Ayı
Ramazan ayının faziletinin orucun bu ayda farz
kılınmış olmasıyla elbette bir ilgisi vardır. Kur’an’ın indirildiği ay olmasının yanı sıra Ramazan, orucun da
farz kılındığı ay olması itibariyle apayrı bir hususiyet
kazanmış olmaktadır.
Orucun başlı başına faziletli bir ibadet olduğunu
anlatan rivayetlerden birisi şöyledir: Sahabe’den Ebu
Ümame r.a., Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’e gelerek,
“Ey Allah’ın Rasulü! Bana bir amel emredin.”
dedi. Efendimiz s.a.v., “Oruç tut. Çünkü oruca
denk bir ibadet yoktur.” buyurdu. Ebu Ümame
r.a., aynı soruyu tekrar tekrar sorduysa da Efendimiz
s.a.v.’in cevabı değişmedi. (Nesâî).
Ebu Ümame r.a., Efendimiz s.a.v.’in bu tavsiyesine öylesine titizlikle riayet ediyordu ki,
evinin bacasından gündüz duman çıktığı görülmezdi. Çünkü gündüz evinde yemek pişmezdi.
Arada bir bacasından duman çıktığını görenler, Ebu Ümame r.a.’in evine misafir geldiğini
anlardı. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/249)
35
2016
B
Ramazanın Üstünlüğü
Ramazan ayı girmeden önce Efendimiz s.a.v.
onun yaklaşmakta olduğunu ashabına müjdeler; ashap da, Ramazan-ı şerifi idrak edecek olmanın heyecanını aylar öncesinden yaşamaya başlardı.
Bir rivayette Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ayın
gölgesi üzerinize düştü. O ay içinde bir gece
vardır ki, bin aydan hayırlıdır. O öyle bir aydır
ki, Allah, gündüz orucunu farz, gece ibadetini nafile kılmıştır. O ay içinde nafile bir hayır
işleyen, diğer aylarda bir farzı yerine getirmiş
gibi olur. O ayda bir farzı yerine getiren, diğer
aylarda yetmiş farzı eda etmiş gibi sevap alır.
O, sabır ayıdır; sabrın karşılığı ise cennettir.
O, yardımlaşma ayıdır. O ayda müminin rızkı
bereketlendirilir. Ramazanda kim bir oruçluya
iftar verirse bu, günahlarının bağışlanmasına,
cehennemden azat olmasına sebep olur ve (iftar
verdiği) oruçlunun sevabından hiçbir şey eksiltilmeksizin onun sevabı kadar sevap alır.”
Efendimiz s.a.v. sözün burasına geldiğinde orada bulunanlar, “Ey Allah’ın Rasulü! Bir oruçluya iftar verecek bir şeyi hepimiz bulamıyoruz
(aramızda çok sayıda fakir var; onlar başkalarına iftar
verecek kudrete sahip değil)” dediklerinde Efendimiz
s.a.v., “Allah bu sevabı, oruçlu bir kimseyi bir
hurma veya bir içim su yahut bir yudum süt
ile iftar ettirene de verir.” buyurdu ve sözlerine
şöyle devam etti: “Ramazan ayı öyle bir aydır ki,
evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur. Bu ayda kölesinin yükünü
hafifleteni Allah bağışlar ve cehennemden kurtarır.
Ramazan ayında dört şeyi çok yapın. Bunlardan
ikisini yapmakla Rabbinizi razı edersiniz; diğer ikisini yapmaktan da uzak kalmamalısınız. Rabbinizi razı
edeceğiniz iki haslet şunlardır:
1. Allah’tan başka ilâh bulunmadığına şahitlik etmek.
2. Allah’tan bağışlanma dilemek.
Uzak kalmamanız gereken iki haslete gelince:
1. Allah’tan cenneti istersiniz.
2. Cehennemden O’na sığınırsınız.
Kim bir oruçluya su verirse, Allah ona havzımdan öyle bir şerbet içirir ki, cennete girinceye kadar bir daha susamaz.” (İbn Huzeyme,
es-Sahîh, 3/191)
Gerek bu hadiste, gerekse Ramazan’ın faziletiyle
ilgili diğer pek çok rivayette, bu ayda işlenecek güzel amellere kat kat sevap verileceğinin vurgulanmış
olması, bu ayın kendine özgü fazilet ve ayrıcalığını
anlatmaktadır. Bu sebeple Selef’ten bazıları, yıl içinde
6 ay Ramazan’a kavuşmak için dua eder, Ramazan’ı
idrak ve ihya ettikten sonra da senenin kalanında bu
ayda işledikleri amellerin kabulü için dua ederlerdi.
Bu meyanda Hz. Ali r.a. efendimizin şu uyarısı
kulaklara küpe olacak mahiyettedir: “Amelinizin
kabulü için, amel işlemekten daha fazla ihtimam gösterin. Allah Tealâ’nın, “Allah ancak
müttakilerden (ameli) kabul eder.” (Mâide, 27)
buyurduğunu görmez misiniz?” (İbn Receb,
Letâifu’l-Ma’ârif, 234-235)
Ramazan ayının kendi başına fazilete sahip bir
ay olduğunu gösteren bir diğer husus da şudur: Eğer
Ramazan’ın hususiyeti oruçla doğrudan bağlantılı olsaydı, meşru mazeretleri sebebiyle oruç tutamayanların bu ayın feyiz ve bereketinden mahrum olmaları
gerekirdi. Oysa bu durumdaki kimseler dahi Ramazanın evvelindeki rahmetten, ortasındaki mağfiretten ve
sonundaki “günahlardan kurtuluş” müjdesinden
mahrum bırakılmazlar.
2016
36
Haziran
B
Ersan BİLGİN
Cihad ve Fetih Ayı, Ramazan
Ramazan ayı, cihad
ve fetih ayıdır. Bedir Zaferi,
Mekke’nin Fethi, vb. fetih ve
M
üslüman;
doğumundan ölümüne
kadar, Yaratan ve Yaşatan Yüce Rabbimiz’in emirlerine ve yasaklarına kayıtsız
şartsız teslim olmuş, barış ve
huzur insanı demektir.
zaferler mübarek Ramazan
ayında gerçekleşmiştir. Bu ay,
yatma ve dinlenme değil Allah
yolunda daha çok koşturma
ve cihad ayıdır.
H i
Haziran
Yüce Allah’ın emir ve
yasakları yani güzel dinimiz
İslam ise, dünya ve ahiret
mutluluğunun tek yoludur.
İnsanlar, Allah Teala’nın dediklerini yani İslam’ı –Kur’an-ı
ve Sünnet’i- dinleyip uydukları zaman huzur ve mutluluk
içinde olurlar. Elbette insanı,
en iyi Yaratanı Yüce Allah
37
bilir, tanır. Onun için Rabbimiz, Kitabımız Kur’an-ı
ve Peygamberimiz (sas)’i
göndermiştir.
İşte bu bağlamda Ramazan gücünü, şerefini ve güzelliğini Kur’an’dan almaktadır
(Bakara, 2/185). Ramazan
ayı her şeyiyle bir mekteptir. Mübarek Ramazan ayında
oruç tutmak, Allah’a teslimiyetin ve şuurun bir ifadesidir.
Oruç, ruhun ve kalbin doyurulması, geliştirilmesi, gıdalandırılmasıdır. “Dikkat ediniz,
kalpler ancak zikirle huzura kavuşur.” (Rad,28)
2016
B
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor:
“Kim, Allah rızası için bir gün oruç tutsa, Allah Teâlâ
onunla ateş arasını, genişliği sema ile arz arasını tutan
bir hendek kılar.” (Tirmizi, Cihâd 3)
Allah-u Teâlâ (c.c)’ya iman eden, salih amel işleyen ve O’nun dini uğrunda koşturmaya çalışan müminler; oruç ibadeti ile şuurlu bir imana, sağlam
bir bedene ve kuvvetli bir iradeye sahip olurlar.
İslam’ın ideal ve kamil insan modelini kazanma da,
oruç mühim bir yer tutar. Kulluğumuz, rukumuz,
secdemiz, namazımız, orucumuz ve cihadımız,
sadece Rabbimiz’edir. (Hac 77)
Niçin “Ramazan”
Denilmiştir?
çeker. Bunun gibi, oruç tutan kimse de açlık ve
susuzluğun harâretine katlanır, meşakkat çeker, içi yanar. Kızgın yer, orada yürüyenlerin
ayaklarını yaktığı gibi, Ramazan da mü’minlerin günahlarını yakar, yok eder, İnşallah.
• Bir hadis-i şerifte, “Ramazan”ın Yüce Allah’ın
isimlerinden olduğu belirtilmiştir. Bu, Ramazan’da
rahmet-i ilâhiyye ile günahların yok olacağını
ifade eder.
Sıcakta, Ramazan
Orucu Tutulur Mu ?
Ramazan, Arapça bir kelimedir. Kamerî aylardan
dokuzuncusunun ismidir.
• Yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp
yeryüzünü tozdan temizleyen yağmura, arapçada
“ramdâ” denir. Bu güz yağmurunun yeryüzünü
temizlediği gibi, Ramazan ayı da mü’minleri
günah kirlerinden temizler. Efendimiz (sas) şöyle
buyurmuştur: “Kim iman ederek ve sevabını yalnız Allah’tan umarak, ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir.” (Buhârî, “Savm”, 6)
• Yine arapçada, güneşin şiddetli harâretinden
taşların yanıp kızmasına “ramad” denir. Böyle kızgın
yerde yürüyenin ayakları yanar, zahmet ve meşakkat
Yüce Rabbimiz’in kesin emirlerine “farz” denir.
Yüce Allah, bir şeyi emretmişse, bir şey farzsa
o zaman akan sular durur. Hemen o emir ve iş,
yerine getirilir. Mümin kişiye, bu yakışır.
İslam bir bütündür. Namaz, hac, zekat, cihad, kul
hakkı, vb. gibi oruç ibadeti de mühimdir. Vakti, saati
gelince mümin, o emri yerine getirir. İslam keyfiyet
değil tabiiyettir. İslam’da “bana göre, sana göre
değil,” “Allah ve Rasulü’ne itaat” esastır.
Bütün ibadetlerimizin ve orucu mükâfatını
yalnız ve yalnız Allah-u Teâlâ’dan beklediğimizden dolayı aşkla, şevkle, sabırla Mübarek
Ramazan’ı en güzel şekilde ihya edeceğiz. Ahirete olan inancımızdan dolayı dünyadaki sıkıntılar ve
zorluklar, Allah’ın yardımı ile aşılacaktır, biiznillah.
Rabbimiz, bizleri ve tüm müminleri emirlerine karşı “işittik ve itaat ettik, buyur Allah’ım
buyur, emrindeyim” şuurunda eylesin. Rabbimiz,
“İşittik ve isyan ettik” felaketinden bizleri ve tüm
Müminleri korusun. Rabbimiz, bizleri Ramazan
ayından ve oruç ibadetinden hakkıyla istifade
edenlerden eylesin.
2016
38
Haziran
B
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor: “Kim, Allah rızası için bir gün oruç tutsa, Allah Teâlâ onunla ateş arasını, genişliği
sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.”
(Tirmizi, Cihâd 3)
Sevgili Peygamberimiz (sas) buyuruyor: “Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.”
(Buhari, Savm 29; Tirmizi, Savm 27)
Diğer yandan gafletten veya cehaletten dolayı
Ramazan orucunu tutmayan ve İslam’ı yaşamayan
Müslümanım diyen bir kişi, en azından İslam’a, Müslümana, Ramazan’a, oruca ve ibadete saygılı olmalı,
hürmet etmelidir. Böyle bir kişinin açıkta yiyip içmemesi, ahlaksızlık yapmaması, Ramazan’ın ruhuna aykırı söz ve davranışlardan kaçınması, saygı ve
hürmettendir.
Arınma ve Diriliş Ayı,
Ramazan
“Emniyet kayıtlarına göre ferdi ve toplumsal suç oranlarının en düşük olduğu gün, mübarek Cuma günü, ay ise Ramazan ayı’dır.” Demek ki, “Müslümanca Düşünmek ve Yaşamak”
insanı insan eder, hatta aleme sultan eder!”
O halde insanlık ve tüm Müslümanlar için önemli bir fırsat ve nimet olan Ramazanımız’ın kıymetini
bilmeliyiz. Yoksa aynı medeniyet içerisinde aynı suda
yaşayan balıklar gibi nimetten istifade edemeyen varlıklardan olmamalıyız. Yahya Kemal’in oruçsuz günlerinde yazdığı ‘Atik Valide’den İnen Sokak’ta’ adlı
hüzünlü şiirinde dediği gibi:
Sevgili Peygamberimiz (sas)
buyuruyor: “Ramazan ayında, hasta
veya ruhsat sahibi olmaksızın kim
bir günlük orucunu yerse, bütün
zaman boyu oruç tutsa bu orucu
kaza edemez.” (Buhari, Savm 29;
Tirmizi, Savm 27)
Haziran
“Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neşesiz
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı
Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime;
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime;
“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür
Madem ki böyle duygularım kaldı çok şükür.”
“İnsanlığın aradığı İslam, İslam’ın aradığı ise insan’dır.”
O halde Haydi! bir ömür boyu Müslümanca yaşamanın provası olan mübarek Ramazan
ayında tevbeyle temizlenip kulluk bilincimizi,
görev ve sorumluluklarımızı kuşanmaya!
Ramazan,
Cihad ve Fetih Ayıdır.
Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam buyuruyor:
“Ramazan gelir geçerde bir kimse kendini affettiremezse, bunun için gayret etmezse çok
yazık…”, yani Efendimiz (sas) bu duruma üzülüyor,
gayret etmemizi istiyor. Yine Efendimiz (sas) başka bir mübarek sözlerinde “Ramazanın ne kadar
kıymetli bir zaman olduğunu bilselerdi, bütün
senenin Ramazan olmasını isterlerdi…” buyuruyor.
Ramazan ayı, cihad ve fetih ayıdır. Bedir
Zaferi, Mekke’nin Fethi, vb. fetih ve zaferler
mübarek Ramazan ayında gerçekleşmiştir. Bu
ay, yatma ve dinlenme değil Allah yolunda daha çok
koşturma ve cihad ayıdır.
Rabbimiz’den bu Ramazan ayında da bizlere ve tüm insanlığa yürek fetihleri, nefis terbiyesi ve yeni fetihler-zaferler vermesini niyaz
edelim. Bu mübarek günler vesilesiyle tüm dünyada harbler, felaketler, sıkıntılar dursun, yerine
İslam kardeşliği, İslam adaleti, İslam nizamı ve
barış-huzur gelsin. Hak hakim olsun. (Amin)
39
2016
Abdullatif ACAR
Ramazanı Kuşanmak
İnsanın hem nefsine
karşı hem de kendisine sataşana
karşı
kararlığı
göstermesi
açısından önemlidir. “Kalkan
savaşta
koruduğu gibi,
oruçta cehennem ateşinden
korur sizi” (İbni Mace,Savm,1)
2016
Y
ine Ramazan bütün
güzelliği ve bereketiyle üzerimizi bir rahmet
sarmalı gibi kapladı. Hamdolsun Rabbimize. Peygamberimiz (s.a.v.)’in duası bizler
içinde kabul oldu adeta. Üç
aylar başladığında “Allah’ım
Recep ve Şaban ayını hakkımızda mübarek kıl, bizi
Ramazana kavuştur.” diye
dua ederdi Allah Resulü. Gerçi Ramazan hazırlığı ta Recep
ayından başlamıştı. Oralardaki
ihmalkârlıklarımız bizi, inşallah
on bir ayın sultanına mahcup
etmez. Çünkü Peygamberimiz(s.a.v.)’in ifadesiyle, “Re-
40
cep ekim ayı. Şaban bakım
ayı, Ramazan ise mahsul
ayıdır.” Yine “Recep Allah’ın ayı Şaban benim
ayım Ramazan ümmetimin
aydır” buyurmuştur yüce Resul.
Ekmeden biçme olmaz.
Ancak gün içinde gün, zaman
içinde zaman, mekân içinde
mekân yaratmak Allah’a asla
zor değildir. Bin aydan daha
hayırlı olan, kur’ anla insanın
buluştuğu mukaddes zaman
dilimi olan, bir ömrü içerisin
de barındıran, Allah bize kadrini bilelim diye, kadir gecesini
Haziran
B
bahşetmedi mi? Onun değerini ve kıymetini hakkıyla
bilmek zordur. O gece melekler birçok iş için yeryüzüne iner de iner. O gece tanyeri ağarıncaya kadar
esenliktir.( bknz.Kadir süresi)
“O öyle bir gecedir ki, sabahında güneş
parlak doğmaz”(Tirmizi, Savm,72) güneşin ziyası
insanların zahiri yönünü aydınlatırken kadir gecesi
batıni yönüne, iç dünyasına ışık tutmaktadır. Nasıl
bir nur ki güneş dahi o ziya karşısında saygısından
boyun bükmektedir. Çünkü O gün adeta gökler yere akmış, lahuti âlem yeryüzüyle buluşmuş, insan muhatap
alınmış, Allah, insanla konuşmuş.
Hem de onun en güzel bir şekilde anlayacağı bir lisanla.
Ufak bir mağara dünyanın
aydınlığına talip olmuştu o gece. Bir meleğin bir
insanı sıkarak oku demesi
ne kadar derin mesajlar içermektedir bir düşünün! “Bilmem
ben okumayı” dediği halde Fahri
Kâinat efendisi, Cebrail’in ısrarı neyin nesiydi acaba. “Yaratan Rabbinin adıyla oku” diye, okumanın
nasıl olması gerektiğini vurgulaması bugün bülbül
gibi şakıyan mukabele karilerine neler anlatmaktadır.
“Kuranı okuyan, ancak okudukları gırtlaklarını aşmayan,(okuduklarına inanan, ancak onlarla
amel etmeyen)”(Ahmet II,621) hazımsız, ihlassız, ispatsızlara neleri hatırlatmaktadır. Bakan, gören gözlere, işiten kulaklara, düşünen dimağlara nasıl bir yol
göstermektedir?
Evet, Rabbimiz ayeti kerimede buyurduğu gibi:
“Ramazan ayı (öylesine faziletli bir aydır ki) insanlara yol gösterici ve doğruyu eğriden ayırmanın
delilleri olarak kuran(bu ayda) indirildi”(Bakara,185) Bu nedenle Ramazan delildir, insanlara yol
yordam gösterici burhandır. Ramazan ayı berekettir,
ziyafettir, zerafettir. Ramazan ayı, ibadettir, mağfirettir.
Ramazan ayı ruh ve nefis için, birey ve toplum için
takvadır. Ramazan ayı, selamdır, esenliktir. sükunettir, sekinettir. Ramazan ayı kardeşliktir, yardımlaşma
ve dayanışmadır. Ramazan, here şeyden önce kuran ayı, vahyin aydınlığıdır. Bu ayın girmesiyle adeta
yeniden vahyin atmosferine girip, yeniden hırayı, ilk
oku emri ilahisini hatırlamaya başladık. Cebrail aleyhi selam ilk vahyi Rasulüllah’a fısıldarken, bir kul olmanın duyarlığıyla, onu kulaklarımızda bizzat bizde,
hissettik. Ancak, Hıra gibi bir dağın, Sevr
gibi bir sığınağın koynundan Mekke’ye,
hicaza baktığımız gibi günümüz dünyasına bakıp “ne olacak bu insanlığın hali” diye düşünebiliyor
muyuz?
Aynen bin dört yüz
sene öncesinde olduğu
gibi haksızlığın, zulmün,
inkârın, isyanın, küfrün, cehaletin kiri ve pasıyla uğraşırken, mazlumların masumların,
çaresizlerin iniltilerinin ıstırabını yaşarken, hidayet rehberinin,
kurtuluş reçetesinin insanlığa hayat
bahşeden, dirilten sesini soluğunu yeniden
hisseder gibi oluyoruz Ramazanın bereketiyle.
İlk önce okumaktan başlıyoruz kutlu vazifeye.
Ancak ilk önce derdi okumak gerek, derdini bilemeyen derman bulabilir mi? Bugün inanan, inancını
yerine getirmediği için dertli, inanmayan, inanmadığı
için dertli. Herkes dert küpü olmuş. Fakirin derdi başka, zenginin derdi daha başka. Hasta derdiyle imtihan edilirde sağlıklı olan imtihan edilmez mi? O da
imtihanda. Baba-ana dertli, bir dokunsan bin ah işitirsin. Evlat dertsiz mi sanırsın, oda dertli. Komşu dertli,
bacı dertli, kardeş dertli. Dert, dertli; bilinmemenin
derdi içerisinde. Asrımız dert yumağı haline gelmiş;
tapılan putların adı değişmiş, kimse taptığına put de-
{
}
Peygamberimiz(s.a.v.)’in ifadesiyle, “Recep ekim ayı. Şaban
bakım ayı, Ramazan ise mahsul ayıdır.” Yine “Recep Allah’ın ayı
Şaban benim ayım Ramazan ümmetimin aydır” buyurmuştur.
Haziran
41
2016
B
Evet,
Rabbimiz ayeti kerimede buyurduğu gibi:
“Ramazan ayı (öylesine faziletli bir aydır ki) insanlara yol
gösterici ve doğruyu eğriden ayırmanın delilleri olarak
kuran (bu ayda) indirildi”(Bakara,185) Bu nedenle Ramazan
delildir, insanlara yol yordam gösterici burhandır.
miyor. Karşısında boyun bükülen şey bazen para pul,
bazen makam mevki, bazen şan şöhret, hırs, tamah
olmuş. Kuran, bu mübarek ayda bütün dertlere
derman olsun diye inmiştir. O bütün âlemlere
uyarıcıdır. Müminler ve muttakiler için öğüttür. Kalplere şifa, dertlere dermandır. İnanmayan için hidayettir. Allah’ın en sağlam ipidir.
O bir zikirdir Allah’ın ziyafet sofrasıdır. Kur’an
okuyan Rabbiyle konuşmuştur. Müslümanlar,
müminler ve muhlisler için şifadır o. Rabbimizden şüphesi olmayan açık delildir. O kesin
bir bilgidir. Kısacası o bütün dertlilerin kurtuluş reçetesidir.
Ancak inkarı kabil olmayan bir gerçek vardır:
Bugün Hıra dağı yüklendiği davayı çoktan devretti
nice dağların sırtına. Rasulüllah, ben size dininizi tamamladım, dedi. Şahit tuttu gökyüzündeki yıldızları.
İnsanlığın sapıtmaması için iki şey bıraktığını buyurdu. Birincisi kuran, ikincisi sünnet. Kurtuluşun yolunu
da gösterdi. Bugün, uzletlerimiz uzun olmamalı, ancak verimli geçmeli. Yeniden kuran gelmeyecek, vahiy meleği kanatlarıyla okşamayacak. Bu Ramazan
da itikâflarımızın konusu birazda “insanlığın hali
nece olacak” olsun.
Evet, “Ey örtüsüne bürünen, kalk ta uyar!
Rabbini yücelt ve nefsini arındır… İlk önce
rabbinin emrini yakınlarından başlayarak anlat.” Emri ilahisi bizde de yankı buluyor mu? Bir düşünelim! Örtüsüne bürünen insanlığın bugün kalkmasının zamanı geldi de geçiyor bile. Müslümanlar uzun
zamandır uykuda. gafletin pençesine yakalanmış,
kendini, kayıp ettiği kimliğini arıyor; vahyin ağırlığını
hissedemiyor; kuranın, ayet ayet, süre süre inişiyle aslında rahmet rahmet yağışının heyecanını duyamıyor.
Onun için, vahiy ve insanın vuslatı olan Ramazan,
yüzükoyun kapandığımız yerden yeniden doğrulmanın da fırsatıdır. Karanlıkların yerini aydınlığa terk
etmesi ancak ona sımsıkı tutunmakla mümkündür.
İlk önce o kuranı hayatımıza hâkim kılıp, sonra da
evlerimize, sokağımıza, mahallemize memleketimize
hatta bütün insanlığa onu anlatmalıyız. Yeryüzünün
hilafeti gibi bir ağırlığın altında ezilmenin yerine onu
taşıya bilmenin mesuliyetidir bu. Her şeyden, Bunları
yaparken isimlerimizin başımda el- emin sıfatı olmalı.
Peygamberimiz bizi “Elinden ve dilinden başkalarının emniyette olduğu kimse” diye tanıtmıyor
mu? Söylediklerimizle yaptıklarımız bir birine uyumlu
olmalı. Ku’ran ahlakı, ahlakımız olmalı. Sadece onu
okuyan değil, yaşayan; mukabele eden değil, onunla hayatımızı muhasebe eden olmalıyız. Aksi taktirde
namaz kılsak ta oruç tutsakta yerimiz cehennem olur.
(Allah muhafaza)
Herkes bize güvenmeli derken inkâr eden dahi
emniyetimizden şüphe etmemeli de demek istedik.
Resulullah’ın Muhammed-ül emin(Güvenilir Muhammed) olduğunu kendisine inanmayanlar bile itiraf
etmişlerdir. Emri ilahi gereği, hakkı yakınlarından
başlayarak anlatması emredildiğinde Peygamberimiz(s.a.v.)’in, topladığı kalabalığa: “Şu dağın arkasında düşman var desem ne dersiniz bana
inanır mısınız” dediği gibi diyemesek te, işimizde,
gücümüzde doğru olmalıyız; aşımızın helal olmasına
dikkat etmeliyiz; dünyaları önümüze serseler de doğruluktan ayrılmamalı, en yakınımızda olsa adaletten
2016
42
Haziran
B
taviz vermemeliyiz. Dünyanın altında ezilen değil,
dünyanın sırtında kul olmanın edasıyla gezinen olmalıyız. Peygamberden aldığımız bu kutlu davadan, bir elimize güneşi öteki alimize de ayı
verseler asla vaz geçmemeliyiz.
Ramazan vahiy ayıdır dedik ya! Onun için
Kur’an’ın okunması da başkadır bu ayda. Onu
bu ayda daha bir aşk ve heyecanla, hem nefsimize hem neslimize okur, yaşayarak günahlarla kirlenen, paslanan kalplerimizi temizlemiş
oluruz. “Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, vahiy
melekleriyledir”(Buhari, Tefsir,Amese,1) müjdesiyle kuranı mukabele ederken onu, Cebrail’in okuduğunu düşünerek dinleriz bir peygamber edasıyla; biz
okuruz Cebrail ve Rasulüllah dinler, Kur’an’ı indiren
Rabbimiz dinler, “Kullarım beni zikrediyor diye
meleklerine gösterir. Onların yanında anar kendisini zikredenleri. “Siz beni zikredin ki bende
sizi zikredeyim sakın nankörlük etmeyin” buyurmuyor mu Rabbimiz? Okurken kuran ayetlerini
bazen kâh ümitleniriz, ümidin kucağında uyumamak
için korku ayetleriyle irkiliriz. Ümit ve korku arasında
mukabele okur, dinler, rahmet ikliminde gül olur gülistana döneriz. Her haluk karda kur’an’ı biz okurken
aslında kuranın bizi okuduğuna şahit oluruz, Orucu
tutarken de orucun bizi tuttuğunu görürüz.
On bir ayın sultanı rahmetiyle kapımızın
tokmağına dokunduğunda her yer bir sevinç
ve huzur cümbüşüne döner, Mukabelelerle,
teravihlerle şenlenir camiler, evler; rahmetin
esintileri tenlerimize kalplerimize dokunur.
Mahyalarla, kandillerle caminin etrafındaki çocuk cı-
Kuran,
bu mübarek ayda
bütün dertlere derman olsun
diye inmiştir. O bütün âlemlere
uyarıcıdır. Müminler ve muttakiler
için
öğüttür.
Kalplere
şifa,
dertlere dermandır. İnanmayan
için hidayettir. Allah’ın en sağlam
ipidir.
Haziran
vıltılarıyla ramazanı görmeyenlere adeta ilan edilir on
bir ayın sultanının geldiği. Bir hazırlıktır ki, özellikle iftara yakın zamanda insanların o tarafa bu tarafa
koşuşturmaları neler oluyor caba diye heyecanlandırır herkesi. Hoş geldin diye karşılayan, bittiğinde
üzüntüsünü gözyaşlarıyla ifade eden duyarlı ve akıllı
müminler kavuştukları rahmetin sevincini en doruk
noktada yaşarlar Ramazan boyunca. Geldiğine sevinmenin bile mükâfat olduğu bir aydır Ramazan.
Peygamberimiz(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ramazanın gelişine sevinen müminlerin
cesedini Allah, cehenneme haram kılar.”
Ramazan ayında Yerde bin bir türlü hazırlık yapılır da ötelerin ötesinde hazırlık yapılmaz mı? Göklerde
hazırdır, meleklerde. Her işin bir zamanı ve mevsimi
var ya! Ekmenin de mevsimi var toplamanın da…
Yağmurunda mevsimi var. Mevsim bahar, bulutlar
rahmet yüklü. On bir ay su görmemiş çoraklaşmış
gönüllerin mahzun bakışlarını bekliyor. “Yok mu?
bir şey isteyen, isteğini vereyim”( bknz. kalplerin keşfi, s. 686) nidasını duyup “ben varım” diye
cevap verecek kulları bekliyor. Nefisin sınırsız pervasız isteklerini elinin tersiyle iten sabır, sebat
kahramanlarını bekliyor. Allah’ın rahmeti geniştir ancak ramazanda o rahmete sınır çizmek
mümkün değildir. Adeta cömert olan rabbim hazinesinin kapılarını sonuna kadar açmıştır bu ayda. Bu
müjdeyi kâinatın efendisi şu hadisi şerifte nede güzel
özetleyerek veriyor.
“Ey insanlar! Büyük bir ay sizi gölgelemiştir. O, içinde bin aydan daha hayırlı bir
gece bulunduran aydır. Allah Teâlâ oruç tutulmasını farz kıldığı, gecesinde ibadet yapılmasını sevap kıldığı bir aydır. Kim ki bu ayda iyi
43
2016
B
bir amelle Allah’a yakınlık gösterirse diğer aylardaki farzı yerine getirmiş gibi olur. Kim de
bu ayda bir farz amel yerine getirirse diğer aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi olur. O,
sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir. Bu
ay başkalarının derdine, sıkıntısına ortak olma
ayıdır. Bu ay kendisinde müminin rızkının artırıldığı bir aydır. Kim bu ayda bir oruçluya iftar
verirse, bu onun günahlarının bağışlanmasına, cehennem azabından kurtulmasına sebep
olur. Bu onun kendi mükâfatından hiçbir şey
eksiltmeden bir oruç tutma sevabına daha nail
olmasına sebep olur.” (Ebu Davut, Savm,55)
Ramazanla adeta gökler ile yer birleşmiş, melekler insanın iyiliği için sefer ber olmuştur. “Ramazan
ayı girdiğinde Allah Teâlâ arşı taşıyan meleklere, tespihten ellerini çekip, Muhammet ümmetine ve müminlere istiğfarda bulunmalarını
emreder.(Rumuz’ul Ehadis s.45), “Faziletine inanarak, mükafatını umarak Allah rızası için,
Ramazanın gecesini ibadetle geçiren kimsenin geçmiş günahları mağfiret olunur”(Riyazüssalihin, c,2;s.463) Her şey, inanan insanın lehine
dönmüştür Ramazanda. Tüm dünya, Allah’ın arşının
gölgesine girmiş, şeytan yalnız kalmış, nefis kaçacak
yer bulma telaşında. Cennet kapılarının sonuna
kadar açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı, amansız düşmanımız şeytanın zincire vurulduğu, nefsin ateşinin sabırla söndürüldüğü bir
aydır Ramazan. Allah, bir kapıyı kapatırsa başka bir
kapıyı açar, derler ya! Bugün bütün kapanan kapıların yerine rahmet, mağfiret, bereket, mükâfat
kapıları açılmıştır. Bugün ihlaslı oruç tutanlara has
olan cennetin Reyyan kapısı da açılmıştır. Adeta
Bugün zincir ve prangalarımızdan kurtulma zamanı.
Zincirlerini koparmış üzerimize gelen şehvet,
iştah hırs, öfke, kin, nefret, kibir ve kıskançlıktan kurtulma zamanı. Bugün Ramazanlaşma,
Ramazana sığınma Rabbe kulluğun hürriyetine kavuşma zamanıdır.
Yağdığında kiri, pası, tozu silip süpüren yağmura
“ramza” demişlerdir araplar. Bir görüşe göre Ramazan ismi buradan gelmektedir. Ramazanda insanın
günahlarının kalpteki kirini pasını temizler.
İnsanın bütün kötülüklerden nefsani ve şehevi arzulardan el etek çekmesine vesile olur.
Bazıları da Ramazanı güneşin kavurucu sıcağından
taşların yanmasını “ramaz” kelimesinden türetilmiştir derler. Böyle düşündüğümüzde de kulun bütün
kötü arzularını yok eden eriten bir kor olur Ramazan.
Bazı pislikler nasıl ki yanmadan temizlenemezse, nefsin arzu ve pislikleri de Ramazanın
kavurucu sıcağından geçmeden, orucun sabır
teknesinde pişmeden, nimetin şükür ve sabır
terazisinden elenmeden temizlenmez.
İnsanın eline fırsat her zaman geçmeyebilir. Geçen Ramazanda aramızda olup ta bu ramazanda ölümün köprüsünde geçip, ahiret yurduna göçen nice
insanlar var. Ancak ora, ya mükâfat yeri ya da pişmanlık yurdudur. Yarın bizim ne olacağımız belli değil. Emanetimizin sahibi bizi, ne zaman huzuruna çağıracağını bilmiyoruz. Öyle ise dem bu dem, zaman
bu zamandır. Ümmetine çok düşkün bir Peygamberimiz(s.a.v.)’in, Ramazana yetişip te değerlendirmeyen, fırsatı ellerinden kaçıranların durumuyla alakalı:
“Günahlarını bağışlatmadan Ramazanı geçirmiş olanın burnu yerde sürtünsün” (Tirmizi, daavat,100) buyurması ne kadar düşündürücüdür.
Oruç, Maddenin
Manaya
Yolculuğudur
Ramazan dendi mi oruç, oruç dendi mi Ramazan
akla gelir. Ramazan; kuran, oruç ve rahmetin, bereketin işbirliği ile ilmik ilmik dokunmuş kulluk hayatının
2016
44
Haziran
B
renkleridir. “Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçlu geçirsin”(Bakara,185) emri gereği Ramazan da imtihanının en büyük ve koskocaman
bir sorusudur oruç. Bir o kadar zevkli bir o kadar
hikmetlerle faydalarla doludur. Oruç, insanı bütün ahlakı güzelliklere ulaştırır. Oruçta sabrı
görür, şükre kavuşursunuz. Teslimiyetin yollarında gezintiye çıkarsınız. Oruç öğretmendir, ondan ders alırsınız. Fakirliğin halini sözle
değil, yaşayarak; açlığın zorluğunu aç kalarak
anlarsınız. Körelen hissiyatın benlik uykusundan
yeniden uyanır, aç susuz kardeşlerinizin kucağında
gözlerinizi açarsınız.
Sabır ve şükrün adeta bir arada harmanlandığı üçüncü bir kapı olan isyana giden yolların kapatıldığı bir ibadettir oruç. İnsanın günah
işlemesine hep kapı olmuştur şehevi duygular, dil ve
mide. Onun için oruç oraların ıslahıyla başlar.
Hiç birisi ötekinden bağımsız değildir; ne açlığı şehvetten ayrı, nede şehveti dili muhafaza etmeden farklı düşünebilirsiniz. İnsan mideden daha
şerli bir kaba sahip değildir… “Şeytan kanınızdaki
damarlarınızda dolaşır aç kalarak onun geçiş
yollarını daraltın” derken... Rasülüllah (s.a.v.), mideyle gönlün, maddeyle mananın, ruhla bedenin arasındaki irtibatı kurmuştur. Şer olan; insanın hayatının
gayesini yeme içme şehvetini tezkin etme olarak görmesidir, Lokman hekim: “Mide dolarsa tefekkür
uykuya dalar, azalarda ibadetten kalır” demiştir. Yemek içmekten başka düşüncesi olmayan
sadece hayvanlardır. İnsanın yeme ve içmesi ancak vasıtadır. Midesine düşkün, şehvetperest insanın
cismani ve nefsani tarafına meyledip, ruhani ve me-
Ramazan vahiy ayıdır dedik
ya! Onun için Kur’an’ın okunması
da başkadır bu ayda. Onu bu ayda
daha bir aşk ve heyecanla, hem
nefsimize hem neslimize okur,
yaşayarak günahlarla kirlenen,
paslanan kalplerimizi temizlemiş
oluruz. “Kur’an’ı ezberleyip okuyan
kişi, vahiy melekleriyledir” (Buhari,
Tefsir,Amese,1)
Haziran
lekût yönünü unutması içten bile değildir. Onun için
oruç ibadeti bedenin prangalarından sıyrılıp, nefsin
zincirlerini kırıp ruh dünyasında gezintiye çıkmaktır.
Ruhun yücelmesi ve asli yetini yakalamasıdır. Bu kutlu bir yolculuktur. Sabır bineği olmadan mesafelerin
katedilmesinin mümkün olmadığı, kavurucu sıcak ve
tehlikelerin bulunduğu bir yolculuk… Manevi terakkinin en etkili yöntemi oruçla mümkündür. “Her şeyin
bir kapısı vardır ibadetin kapısı da oruçtur” (İslam fıkhı, s.12) buyuran Allah’ın Resulü orucun önemini, ibadetler içerisinde ki yerini ne de güzel ifade
buyurmuştur. Beden ve ruhun ahengini ve birbirlerine olan yardımını ve takviyesini görürsünüz oruçta.
Maddeden uzaklaştıkça mananın yakınlığını hissedersiniz. Yani açlık ibadetteki feyiz ve bereketin vesilesidir. Açlığı tercih ettiğinizde aradan madde çıkar, mana
âleminin bütün güzellikleri önünüze serilir.
Orucun Mükâfatı
Sınırsız Verilir
İnsanın iç dünyasındaki niyetin bilinemediği,
Rable insanın yalnız kaldığı, kimsenin araya girip ihlas ve samimiyeti bulandıramadığı bir ibadettir. Diğer ibadetlerde olduğu gibi, oruç ibadetine riya ve
gösteriş karışamaz. Bütün ibadetlerin değeri niyet
iledir, ancak niyetlerin bozukluğu ibadetin kıymetini,
değerini ve mükâfatını azaltır. Onun için orucun
farklı bir yeri vardır, Allah katında. Her şeyin
mükâfatı kat be kat verilirken bu ayda. Oruca
sıra geldiğinde onun sevabını yazacak ne bir
kalem vardır nede kâğıt. Melekler bile hesabını
yapmaktan acizdir. “Oruç tut, çünkü oruç, misli
(benzeri, dengi) olmayan bir ibadettir”(Et-Terhip
Vet Terğib,c.3,s.85) buyuruyor Allah Resulü. Onun
45
2016
B
Geldiğine sevinmenin bile mükâfat olduğu bir aydır
Ramazan. Peygamberimiz(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ramazanın gelişine sevinen müminlerin cesedini
Allah, cehenneme haram kılar.”
için orucun mükâfatıyla ilgili bir kutsi Hadisi şerifte de
Yüce Mevla şöyle buyurmaktadır:
“Âdemoğlunun her ameline on katından
yedi yüz katına kadar sevap verilir. Yüce Allah;
‘oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun
mükâfatınızda ben vereceğim. Çünkü oruç tutan kimse, yemesini, içmesini ve şehvetini benim için terk etmektedir.’ buyuruyor.”(Müslim,
siyam,164; Tirmizi, savm,55)
Nefsin Ateşini
Söndüren Sabır
sıl ki ilmin başı sabırsa, nefsi eğitmenin, ona
şekil vermenin, onu Rabbin emrine sokmanın
şartı da sabırdır. Nefis her zaman benlik güder, asla
haddini bilmez, varlığından büyük işlere kalkışır, çok
şımarık ve isyankârdır. Ancak onu aç bırakarak, oruç
tutarak ıslah edebiliriz.
Rivayet edildiğine göre:
Cenabı Hak mahlûkatı yaratmadan evvel aklı yarattı. Akla buyurdu:
“Ey akıl! Bana dön.” akıl döndü. Sonra Allah
Teâlâ “Sen kimsin ben kimim” diye sordu. Akıl:
“Sen halik, ben ise mahlûkum” dedi. Bunun
üzerine Cenab-ı Hak buyurdu:
Ramazan sabır ayıdır, sabredenlerinde
Allah yanında olur. Sabretmek zordur. Onun için
Ramazanlaşmak, Ramazanı kuşanmak zoru başarmaktır. Sabredenlerin mükâfatlarının hesapsız
verilmesi sabrın zorluğunun neticesi olsa gerek. Sabır, Ramazanla birleşmiş, oruçla bütünleşmiştir. Sabır aydınlıktır. Nice sabırlar vardır ki insanı bir kalkan gibi korur. Nice sabırlar vardır
ki, birçok şerri hayra çevirir. Nice sabırlar vardır
ki huzur ve saadete taşır insanı. Sabırlar felaketi önler,
belayı def eder. Sabırsızlık pişman olmaktır. Sabır ipine tutunmayan günah bataklığına saplanır. Na-
“Ey akıl senden daha aziz ve şerefli bir şey
halk etmedim.”
Sonra Cenab-ı Hak nefsi yarattı ve ona da aynı
soruyu sordu.
“Ey nefis bana dön.” Dedi nefis hiç cevap vermedi. Sonra Allah ona şöyle buyurdu:
“Sen kimsin, ben kimim.” Nefis:
“Sen, sensin. Ben, benim.” Dedi. Bunun
üzerine Cenab-ı Hak nefsi cehenneme atıp, yüz sene
azap etti. Yüz seneden sonra nefsi zindandan çıkarıp
aynı soruyu sordu. Nefis küstahça aynı cevabı verdi:
“Sen sensin, ben benim.” dedi
Bu sefer yüce Mevla Nefsi yüz sene açlık azabına tabi tuttu. Yüz seneden sonra azap bitince nefse
sordu:
“Ey nefis, sen kimsin ben kimim” diye sordu. Bu sefer pes eden, Allah’ın büyüklüğünü, kadiri
mutlak olduğunu inkâr edemeyeceğini anlayan Nefis:
“Ben kulum, sende benim Rabbimsin”
dedi. İşte bundan sonra yüce Mevla ıslah edilmeyen nefsin terbiye, ruhun tezkiye edilmesi için orucu
emir buyurdu.
2016
46
Haziran
B
Demir tavında dövülür. Nefse kul şekli vermek
için onu Ramazanın sıcağında, orucun ağırlığında
yakmak gerek. Her günün sonunda sabırla kuranın
ve sünnetin tokmağıyla dövmek gerek. Her orucun iftarında mülakata alıp seviyesini her defasında ölçmek
gerek. Şayet vazgeçerse, kısa bir zamanda olgunlaşırsa, batıl iddialarını ve inadını bırakırsa da onu Rabbin
hizmetinde kullanıp nice derecelerin yamaçlarında
gezdirmek gerekir ki, ölüme kadar bir daha asla ilahlık
iddiasında bulunmayı ima dahi edemesin, bencilliğini
ve kibrini ileri sürmesin, Kötülüklerden arınmış olsun.
Yoksa ziyana uğrayan biz oluruz. Yüce Allah:
“Nefsine ve onu düzgün biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve kötülükten
sakınma yeteneğini ilham edene yemin olsun
ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu
kötülüklere gömüp kirleten kimse ise ziyana
uğramıştır.”(Şems, 7-10) buyurarak bizi uyarıyor.
En büyük düşmanımız, kendisiyle mücadele etmenin büyük cihat kabul edildiği nefsimizle mücadele
elbette ki kolay değil. Harama uzanan eller, helal olan
nimetlere dahi uzanamayacak Ramazanda. Oruçla
Açlığını hissederken, hissiyatını Rabbin müjdeleriyle
bastıra bilmek… Buda sabırla mümkündür. Nefsin
isteğinin önüne sabır tuğlalarıyla set çekmek,
sabırla teslimiyetin güç birliğiyle nefsin başını
yere eğmek, aslında Rabbe eğdirmektir oruç.
“İman sabırlı olmaktır” diye buyuruyor
Yüce Resul. Sabır, Allah’ın emrini yerine getirme
hususunda sabır, nehiylerinden kaçınma hususunda sabır, Allahtan gelen bela ve musibete karşı sabır
diye kısımlara ayrılmıştır. Resulüllah (s.a.v.), “Oruç
sabrın yarısıdır” diye buyurarak, iman ile orucun
On
bir
çoraklaşmış
ay
su
gönüllerin
sıkı ilişkisini de vurgulamıştır. Çünkü imansız amel
olmayacağı gibi, amelsiz imanda eksiktir ve ispatı
edilmemiş iddiadır.
Oruç insana nimetin kıymetini öğretir. İnsan nimetler içerisinde iken çoğu kez onların kıymetini ve değerini anlayamaz. Dolayısıyla böyle insanlar,
sahip olduklarının şükrünü de yerine getiremez. Her
nimet elden çıkınca kıymeti bilinir. Sıhhatin kıymeti hastalık halinde, zenginliğin kıymeti fakirlik
durumunda bilinir. Oruç, açlık stajıyla tokluğun
kıymetini öğretir. Öyle ya Ramazanda suyun şakırtısı
bile başkadır, ekmeğin kokusu, yemeğin görüntüsü
dahi insanı etkiler. Ramazanda neden yemek sohbetleri en hoşa giden sohbet türleridir bir düşünün!
Oruç aç, susuz insanların hallerini anlamaya
da vesiledir. Halden anlamayan Müslümanın kulaklarındaki pası, gönlündeki katılığı, hayatındaki
bencilliği giderir. İnsanla oruç konuşur, oruç insanın
anladığı dilden anlatır bilemediklerini. Oruçla terbiye
olan bir Müslüman “Komşusu aç iken tok yatanın
niye bizden olamadığını daha iyi kavrar. Evine
geleni, elini açanı geri döndürmenin zorluğunu anlar. Müslümanın körelmiş hissiyatlarını tetikler, insani
duygularını harekete geçirir. çalışamayan duyguları
harekete geçirir oruç. İnsanın duyarlılığı canlanırken
oruçla, “Bana ne” anlayışı yerini merhamete yardımlaşmaya terk eder
Oruçlunun
Sevinç Anı
görmemiş
mahzun
bakışlarını bekliyor. “Yok mu? bir
şey isteyen, isteğini vereyim” (bknz.
kalplerin keşfi, s. 686)
nidasını
duyup “ben varım” diye cevap
verecek
Haziran
kulları
bekliyor.
Özellikle, iftara yakın bir zamanda insan bedenen yorgun, cismen durgundur. Açlığın iyice
hissedilişiyle yüzlerde insanın acizliği okunur.
Allah, insanın o acizliğini seviyor. İftardaki sevinmesini seviyor. Kazanmanın sevinci aç ve susuz
bedenlerin kıpırtılarına engel olamıyor Ramazanda.
47
2016
B
“Ramazan ayı girdiğinde Allah Teâlâ arşı taşıyan
meleklere, tespihten ellerini çekip, Muhammet ümmetine
ve müminlere istiğfarda bulunmalarını emreder.”
(Rumuz’ul Ehadis s.45),
İftarlar nefisle gün boyu verilen mücadelenin
zaferle sonuçlanmasıdır. İnsan ancak Allah’ı anınca mutmain olur ya! Oruçla Allah’ı anmanın itminanıdır iftar. Oruca niyet ederken Allah’ın
rızasını gözetiriz. İftar da orucumuzu açarken “Allah’ım senin rızan için oruç tuttum, senin rızkınla orucumu açtım” diyerek niyetinizi tazeleriz.
İnsana ancak çalıştığının karşılığı verilir. Amel
edenle etmeyen de bir tutulmaz elbette ki. Kim zerre
miktarı hayır işlerse karşılığını görür, kim zerre miktarı şerre bulaşırsa onu da bulur karşısında. Hani Allah, “Oruç benim için onun mükâfatını da ben
vereceğim” demişti ya! İşte bu sevinç, o müjdenin
heyecan ve duygusundan başka bir şey değildir. Peygamberimiz; “Oruçlunun iki sevinci vardır. Birisi iftarda orucunu açarken duyduğu sevinç,
diğeri de Rabbine kavuştuğu zaman duyacağı
sevinç.” (Müslim) buyurarak ibadet etmenin sevincini anlatır bir yönüyle. Asıl sevinçte ahirette Allah’ın oruçlular için hazırladığı mükâfattır.
Evet, yemek vardır zehir olur, yemek vardır ağzınızda lokmalar düğümlenir yemek vardır tanışma,
kaynaşmadır. Yemek vardır belki iş görüşmesine vesile edilmiştir. Yemek vardır sevinme ve sevindirmedir; doyma ve doyurmadır. Yemek vardır haramdır,
yemek vardır israftır, yemek vardır peygamberimizin
buyurduğu üzere; “Aç iken tok yatan bizden değildir” sitemine, uyarısına sebeptir. Hele bir yemek
vardır ki ibadetin bir parçasıdır. O da iftar yemeğidir.
Onun için o saatte yapılan dualar makbuldür. Onun
için değil midir ki yemek namaz gibi bir ibadetin öncelik sırasını almıştır; İlk önce iftarın açılması sonra akşam namazı kılınması tavsiye edilmiştir.
Namaz iftara önceliğini bırakmıştır aslında. ”Müslümanlar oruçlarını geciktirmeden yaparlarsa
hayır üzeredirler” (Buhari,Savm,45) buyuruyor
Allah’ın Resulü. Orucu açmakta acele edilmesi iftarın
öneminin mi neticesi yoksa orucun o günkü mükâfatın bir an önce verilmesi gerektiğinin bir sonucumu?
Bilinmez. İki gün üst üste iftar etmeden oruç tutmanın uygun olmayacağı, oruç sonrası yemenin önemi
değil de nedir?
İftar eden ecir kazanırken iftar yemeği verende ecir kazanacak elbette ki. Bununla başkalarının sevinmesine ortak oluyoruz sanki. Sevinince
çoğalıyor ya sevinçler, hiç birisinin sevincinden bir şey
eksilmeden. Oruç tutana iftar yemeyi vermekte onun
sevabı kadar sevap kazandırıyor, oruç tutanın sevabından da hiç bir şey de eksilmiyor. Peygamberimiz
buyuruyor ki:
“Her kim bir oruçluya iftar yemeyi verirse
kendisine oruçlu misafirin sevabı kadar sevap
vardır. Hem de oruçlunun sevabından bir şey
eksiltilmeksizin” (Tirmizi, Savm 82)
İftar sofralarımız yemeklerin çokluğuyla
değil misafirin çokluğuyla şenlenmeli. Fakir ve
fukaranın olmadığı sofra mahzundur, belki huzuru
mahşerde insandan şikâyetçi olacaktır. Komşunun aç-
2016
48
Haziran
B
lığına rağmen iftardaki tokluğun seni kurtarmaz. Asıl
tokluk gönlün ve ruhun tokluğudur. Ramazan akşama kadar oruç adı altında yenmeyen yemeklerin iftarda bir hamlede yenmesi de değildir.
Oruçla Rabbin emrini yerine getirip, iftar sofralarında bin bir çeşit yenmeyen, çöplere dökülen yemeklerle isyan eden, israfla, her iftarda haram işleyen
insan kimin emrini yerine getirmiştir? Bir düşünün!
Allah’ın emrini yerine getirmediği kesindir. Ramazan
sofraları kanaat sofralarıdır, Halil İbrahim bereketinin indiği sofralardır. Mütevazı bir sofra
oruca, onunla nefsi terbiye etmeye en uygun
sofralardır. Gün boyu tutulan oruçla nefsin ipini
sıkıca tutunmuşken, onun terbiyesi ve ıslahı
için sabredilmişken, iftar sofrasını bin bir çeşit yemeklerle donatmak, acaba oruca karşı bir
misillememi diye insan sormaktan kendini alamıyor.
Sahura kalkmayı da gece ibadetine devam
etmeyi de tavsiye eden Allah Resulü adeta ramazanın her anını değerlendirmemizi istemiştir. Oruçlu insanın her hali ibadettir ister bu
yemek şeklinde olsun ister uyku olsun “bizim
orucumuzla ehli kitap arasındaki fark sahur
yapmaktır”(Nesai, sıyam,27) buyuran Allah Resulü başka bir hadisinde ise. “Sahura kalkın çünkü
sahur yemeklerinde bereket vardır”(Buhari,Ssavm,20) buyurarak ramazanın farklığını, insanları
farklı bir insan haline getirdiğini, gecesinin ayrı bir
rahmet, bereket; gündüzünün de başka bir rahmet
olduğunu bildirmiştir.
Bazı
pislikler
nasıl
ki
yanmadan temizlenemezse, nefsin
arzu ve pislikleri de Ramazanın
kavurucu sıcağından geçmeden,
orucun sabır teknesinde pişmeden,
nimetin şükür ve sabır terazisinden
elenmeden
temizlenmez.
Niye Oruç
Tutulmalı ki?
Kulluğun tezahürü olan ibadetler ruh dünyamızda meydana getirdiği rahmanı esintilerle hayatımıza
farklı bir anlam katar. Zevk ve heyecanın zirvelerinde nice manevi lezzetlerle buluştururken bizi hayata, hayatın gayesine yani gerçek bir kulluğa hazırlar.
İbadetler, insanı ahlaken eğitir, ruhen doyurur. Günahlara karşı bir kalkan, nefsimizin azgın isteklerine karşı bir zincir, şeytanın telkinlerine
karşı kilit olur.
“Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin umulur ki böylece
korunmuş olursunuz.”(Bakara21) buyuran rabbimiz ibadetteki fayda ve hikmetleri, maslahat ve gayeleri bizlere bildirmiştir.
Mesela namaz ibadetini bir düşünün! Yüce Allah,
İslam’ın beş esasından biri olan, dinin direği olarak
kabul edilen, imanın isbatı, müminin miracı, gönlün
aydınlığı, ruhun gıdası olan namazla ilgili dost “doğru kılınması gereği üzerinde” ısrarla durmuştur
birçok ayeti kerimesinde. Çünkü, dost doğru kılınan, bir namaz insanı o namazla Allahın
murat ettiğin yere ulaştırır.. Namazın insanın
hayatında nasıl bir değişikliğe vesile olacağını yüce
Allah ayetinde şöyle bildiriyor: “(Ey Muhammet!)
kitaptan sana vahiy olunanı oku. Namazı dost
doğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan
ve kötülükten alıkor...”(Ankebut,45)
Namazda kötülüklere kalkandır, namazda
böyle bir ruh ve anlam saklıdır. Namaza niyet,
Haziran
49
2016
B
Oruç, insanı bütün ahlakı güzelliklere ulaştırır.
Oruçta sabrı görür, şükre kavuşursunuz. Teslimiyetin
yollarında gezintiye çıkarsınız. Oruç öğretmendir, ondan
ders alırsınız. Fakirliğin halini sözle değil, yaşayarak;
açlığın zorluğunu aç kalarak anlarsınız.
fuhşiyata ve münkerata bulaşmamaya da niyettir, kötülüklerden el etek çekmeye niyettir. Her an uyanık
bir kalbin inşasına vesile olan namaz, Allahtan
gaflet etmemizi önlerken, onun emirleri karşısında da uyanık bir hayat sürmeyi sağlar.
Eğer namaza rağmen, o namazdaki derinlik ve
gaye rağmen bir insan, hala fahiş ve kötü davranışlarına devam ediyorsa o namazın faydasından hiçbir
şey elde edememiş demektir. Böylelerinin durumuyla
ilgili kâinatın efendisi buyuruyor ki:
“Kimin namazı, kendisini fuhşiyattan ve
münkerattan alıkoymasa o namaz kişiyi ancak
Allahtan uzaklaştırır.”
Kurban ibadeti de farklı değildir. Kurban kurbiyet peydah etmek ve Allah’a yakınlaşma vesilesidir.
Kurban kesen bir insan İbrahim’i bir fedakarlık ve İsmail’i bir teslimiyet içerisinde olmalı. Kurbanla olan
fedakârlık Rabbe teslimiyetin gereğidir. Bugün kurban
keserek bunu gösterirsin belki yarın malından zekât
vererek gösterirsin, bazen canını ortaya koyarsın
yaratan istedi diye. Ancak verdiğin, kestiğin, ortaya
koyduğunla değil, niyetinle ve samimiyetin oranında
kazanırsın, takvan kadar yol alırsın.
Yüce Rabbim buyuruyor ya:
“Onların(kurbanların) ne etleri nede kanları
Allah’a ulaşır fakat O’na sadece sizin takvanız
ulaşır”(Hac,37)
Takva, korunmanın adeta can damarıdır.
Çünkü takva, Allah’ın emrettiklerini yapmaya, kişiyi
her davranışında ölçülü olmaya iten bir güç, bütün
kötü Ahlak ve davranışlardan koruyan bir zırh, bir
kale gibidir. Muttakiler, Allah’ın rıza ve sevgisini
muhabbetini kazanmaktan başka bir şey düşünmezler, her şeylerini korku ve ümit arasındaki bir denge üzerinde ayarlarlar, Rablerini
severek ondan korkarlar. Takva insanın davranışlarını kontrol eden bir oto kontrol vazifesi görür. Bir
polis gibi takva, insanı takip eder, yaptığı ibadetleri
seyrine sokar, aslına döndürür. Rabbe akan rahmet
nehridir takva. Takva günahlardan insanı korumak süretiyle cehennem azabıyla insan arasında çekilmiş bir perdedir.
İşte, bütün ibadetlerde olduğu gibi oruç,
insanı, kötülüklere karşı manevi korunma hali
olan, takvayı sağlam bir kalkan haline dönüştüren bir ibadettir.
Yüce Allah’ta:
“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere
farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılındı
umulur ki korunursunuz”(Bakara,183)
Oruç tutan bir insanın, o oruçtan gerçek manada
fayda edebilmesi, ancak onun gereklerini tam anlamıyla yerine getirmesiyle mümkündür. Oruç sadece
açlıktan ibaret bir ibadet değildir. Belki aç kalarak ve
bazı şehevi isteklerden uzaklaşarak nefsi terbiye yolunda bir başlangıç yapmış oluruz fakat daha yürünecek nice yolar, aşılacak nice engeller söz konusudur. Buda sadece midenin boş kalmasıyla değil bütün
azalarında günahlardan arındırılmasıyla ve temizlenmesiyle mümkündür. İnsan midesini Rabbinin rızası
2016
50
Haziran
B
gereği helal olan şeylerle bile doyuramıyor. Yani o
mideyi Allah’ın emrettiği şekliyle temiz tutuyorsa elini
de dilini de hatta gönlünü de bütün günahlardan uzak
tutması gerekir. Oruçlu insan her an ibadet halinde olduğunu bilinciyle hareket etmeli ki oruç o insan
için hem günahlardan, dolayısıyla da cehennemden
koruyan bir kalkan haline gelebilsin. Peygamber
efendimiz buyuruyor ya: “Oruç bir kalkandır. O
halde oruçlu kötü söz söylemesin, kendisi ile
çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa
ben oruçluyum desin” (Buhari, Savm,2) buyuruyor. Bu, insanın hem nefsine karşı hem de kendisine
sataşana karşı kararlığı göstermesi açısından önemlidir. “Kalkan savaşta koruduğu gibi, oruçta cehennem ateşinden korur sizi”(İbni Mace,Savm,1)
Aksi takdirde insanın elde edeceği kocaman bir
yorgunluk ve açlıktan başka bir şey değildir: Peygamberimiz:
“Çok oruç tutanlar var ki onlara tuttukları oruçtan sadece açlık ve susuzluk kalır.”
(Keşfül Hafa,c.1 s.513) buyurarak bizleri bu hususta uyarmaktadır.
Evet, Ramazan bütün yönleri ile bir mücadeledir.
İştahınız kabardı yemekler karşısında helal olsa da,
Allah müsaade etmiyor o şeyi yemenizi. Yemeyeceksiniz. Kavurucu ve yakıcı sıcağın karşısında şarıl şarıl
akan çeşmenin karşısında nefsinizi tutacaksınız. Dilinize bir söz geldi rengi ister gıybet ister yalan, ne olursa
olsun yutkunup yutkunup ibadet halinde olduğunuzu
düşünüp susacaksınız. Eğer böyle yapmazsanız, yani
oruca değer vermezseniz. Allah ta size ve tuttuğunuz
oruca değer vermez. Peygamberimiz buyuruyor ya:
“Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş
görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini ve
içmesini bırakmasına değer vermez”(Riyazüssalihin, c.2,s. 5402)
Sonuç Olarak
Sayılı günler tez geçer. Günler geçmesine geçti de
o geçen günlerin sonunda bayramı, bayram edecek
huzur ve saadete kavuşabildik mi? Ramazan imtihanı
neticesinde sonuçlar neyi gösteriyor? Kuranın aydınlığından ne kadar faydalana bildik. Vahyin ikliminde
kendimize bir yol, bir çıkış bulabildik mi? Nefisin ateşi
söndü mü? Şeytanın beli kırıldı mı? Ruhumuz olgunlaşıp, gerçek gıdasına kavuştu mu? Diğerkâmlık kazana bildik mi? Bencillik hastalığımız şifa buldu mu?
Günahlardan kendimizi koruyabildik mi? Oruç bizi,
Rabbimiz’e ne kadar yaklaştırdı? Kısacası Biz Orucu
tutarken oruç ta bizi tuttu mu? Bunlar gibi soracağımız
birçok soru karşısında cevaplarımız musibetse bayramı hak etmiş olmanın onurunu yaşıyoruz demektir.
Artık, şimdi bayramda, oruç tutma değil, mideleri
Rabbin ziyafet Sofrasında yani bayram sofrasında
doyurma ve neşelenme zamanıdır. Zaten Ramazan
Bayramının öteki adı da “toplu iftar” anlamında
İdul- fıtr’dır.
Erzurum’un manevi dinamiklerinden olan Alvarlı Efe hazretlerinin şu beyitleriyle, yazımı bitiriyorum:
Sabır ve şükrün adeta bir
arada harmanlandığı üçüncü bir
kapı olan isyana giden yolların
kapatıldığı bir ibadettir oruç.
İnsanın günah işlemesine hep
kapı olmuştur şehevi duygular, dil
ve mide. Onun için oruç oraların
ıslahıyla başlar.
Can bula cananını,
Bayram o bayram ola.
Kul bula sultanını,
Bayram o bayram ola.
Hüznü keder def ola,
Dilde hicap ref ola,
Cümle günah af ola,
Bayram o bayram ola.
Haziran
51
2016
Hz. Pîr Seyyid
Ahmed er-Rufai (k.s) den
Arş himmetlerin, Kâbe de insanların kıblesidir. Hz. Peygamber
(s.a.v) ise, kalplerin kıblesidir. Sevgilim bana: “Sen, ittibâ
edildiğinde Allah’ın ebediyyen utandırmayacağı bir yüzsün”
demiştir. Melekler de. “Sabrettiğinize karşılık size selam olsun!
Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir!” derler. Ey bağış ve
lütuf sahibi yüce hazret hakkında fetih şiirleri okuyan kimse, gel!
Sen, nasıl olur da ferah meclisi istersin. “Allah, geceyi gündüzün
içine sokar.”1 Haberiniz olsun ki her iş. Allah’a bağlıdır. Allah
veli olarak yeter. Size gereken Allah’tan korkmanız ve tevhid
sahasından dışarı çıkmamanızdır. Benim Rabbim, hiç bir ortağı ve
benzeri bulunmayan bir Rabb’dır. O ne güzel bir dost ve yardımcıdır.
Alemlerin Rabbine hamdolsun.
t
Kim. Allah’ı tanırsa O’ndan başka hiç kimseyi sevgili olarak
kabul etmez. Bir haberde şöyle gelmiştir: Allah Teâla, mahlukatı
önce zulmet (karanlık) içinde yarattı. Sonra onların arasına kendi
nurundan bir parça attı. Her kime, bu nurdan isabet ederse, o
hidâyete ulaşır. Kim de ondan uzak kalırsa, sapıtır. O nur, minnet
(iyilik) arazisinden çıkar ve kalpte yerleşir. Onunla kalpler,
nurlanır ve aydınlanır. Onun ışınları ceberût hicablarına ulaşır.
Hiçbir ceberût (üstünlük) ve melekût (ululuk, saltanat), onun
hakkı görmesine engel olamaz. Böylece kul, hayatında ve ölünce,
bütün söz, fiil, hareket ve iradesinde, önceki nur hâline dönmüş
olur. “Allah, göklerin ve yerin nürudur.”2 , “O, nuruyla dilediğine
hidayet eder.”3
1. Fatır, 35,13.
2. en-Nür, 24/35. 3. en-Nür, 24/35.
Av. Bahaddin ELÇİ
Laiklik Fitnesi
Biz ezelde Rabbimizle
kulluk sözleşmesi yapmışız...
Sadece
O’na
kulluk
edeceğimize söz vermişiz...
Kullara kulluk etmeyeceğimize
söz
vermişiz...
2016
(Araf,172)
Laiklik, Latince kökenli bir kavram. Tam karşılığı:
“La-dinîliktir”, din karşıtlığıdır. Ama “din ve vicdan
özgürlüğünün
teminatı”
olarak pazarlanır... Dini olmayan, dine dayanmayan,
dine karşı, din dışı herkes; şahıs,devlet, kurum, hukuk, eğitim demektir. İslam’da
din-dünya, din-devlet(siyaset)
ayrımı yoktur. Dünya hayatıahiret hayatı ayrımı vardır. Batıda hayat parçalanmış, bölünmüştür. din-dünya, din-devlet,
din- siyaset gibi. Hayat da dini
hayat(kilise)-laik ve seküler hayat olarak ayrıştırılmıştır.
54
Allah’ın mülkü olan yeryüzünde O’nun emir ve yasakları, hükümleri, yasaları, helal
ve haramları olmasın. Allah
biz kulların yaşayışına, sorunlarına, ilişkilerine karışmasın.
Yasaları, yasakları, hukuku,
yaratılmış insanlar koysunlar!
Özetle Allah’ın kulları üzerinde söz sahibi olması
istenmemektedir. İnsanların koyduğu yasalar daha
değerlidir, daha yararlıdır,
daha üstündür, diye inanmak laikliğe inanmaktır.
Allahu Teala’nın emir ve yasaklar koyma(yasa) hak ve
yetkisini reddetmek, bu hak
Haziran
B
ve yetkiyi insanlara tanımak tevhide aykırıdır, şirktir.
“Hüküm ancak Allah’ındır(Yusuf/40)”. “La hükme illallah, La rabbe illallah”,”Yaratmak ve
emretmek ancak Allah’ındır,(Araf/54)”. Tevhidimizin gereği laikliğe LA diyoruz.
Denecek ki din başka, devlet, siyaset başka...
Kim diyecek?! Dünyayı kan ve gözyaşına boğanlar, tağutlar, zalimler! Söz onlarda olacak ki, dünya
bugünkü gibi yaşanmaz hale gelsin.
Bunun için “laiklik olmazsa olmaz”dır. Laiklik millete sorularak
mı getirildi? Lozan’da Hahambaşı Haim Nahum ve İngilizlerin
telkiniyle getirildi. Egemenlik
millette mi?
sında irtibatın kesilmesi hedeflendi. Ve büyük başarı sağlandı. Müslüman halkımız bu
vahim anlayış ve uygulamaları benimsemedi.
Bedel de ödedi.
Neredeyse iki yüz yıllık anlayış ve uygulamalar
bizi batılılara birçok yönden benzetti. Bozulduk, çözüldük, parçalandık...Bu ifsad ancak yeniden İslam’a dönmekle önlenebilir. Birçok sorunun
sebebi bu sakim anlayıştır.
Bizim laikliğimizde kimlerin yararları var? Batıda İncil ve Tevrat üzerine yeminler sorun olmuyor da neden bizde Kur’an üzerine yemin
sorun oluyor?
Egemenlik milletteyse,
millet laikliği reddediyorsa
o zaman kimler, niçin laiklikte
direniyor? Hangi yetkiyle? Hangi hakla? Ülkemizdeki darbelerin,
muhtıraların gerekçeleri aynı değil
mi? “Laiklik tehlikede!”
Laiklikle İslam’a ve
ümmeti
Muhammed’e
karşı savaş açılmış, maalesef hem din tahrifi, parçalanması, hem de ümmetin
parçalanması sağlanmıştır. Din,
devletin emrine girmiş, Allah’ın dini yerine devletin dini
egemen olmuştur. Devlet, Avrupa’dan hukuk ithal(iktibas) etmiştir.
Laiklik din ve devletin ayrılması ise
laik devlet dinimize niye karıştı, karışıyor?
Niye haramları serbest kılıp, emirleri yasaklıyor?
İslam dini hayatın her alanından kovulmak
istenmiştir. Başlangıçta İslam dini yerine Hristiyanlık getirilmek istenmiş, bundan vazgeçilerek
laiklik ilke ve anlayışı benimsenmiştir. Şayet Hristiyanlık gelseydi, Müslümanlar çoktan uyanırlardı. Laiklikle hem ümmet, hem din, hem de
millet bölündü, parçalandı.
Hilafet kaldırılmasaydı, laiklik belki de
konamazdı. Yine Latin harflerinin kabulüyle,
hem İslam’la hem de öteki Müslümanlar ara-
Biz laik devletin bize izin verdiği kadar Müslümanız...Müslümanlık, gönüllere ve camilere hapsedilmiştir. Bu din, Allah’ın dini olmaktan çıkıyor, laik
devletin dinine dönüşüyor. Devlet, dine alan, çerçeve
çiziyor. “İtikat, ibadet, ahlak” diye sınırlandırıyor.
Dini bölüyor. Elmalılı merhuma göre: din=millet=şeriat=siyaset.
Firavun da halkını bölerek, parçalayarak kendi
hevasıyla yönetiyordu. Hz. Musa(A.S) ise Tevrat’a
göre düzen istiyordu. Firavun, Musa(A.S)’ı ifsatla,
düzeni(dini) değiştirmekle suçluyordu...
{
}
Allahu Teala’nın emir ve yasaklar koyma (yasa) hak ve yetkisini
reddetmek, bu hak ve yetkiyi insanlara tanımak tevhide aykırıdır,
şirktir. “Hüküm ancak Allah’ındır (Yusuf/40)”. “La hükme illallah, La
rabbe illallah”,”Yaratmak ve emretmek ancak Allah’ındır,(Araf/54)”.
Haziran
55
2016
B
“Onlar başka. Onlarda tehlike yok, bizde başka.”
“Bizim kendimize özgü şartlarımız bunu gerektiriyor...”
Özetle, ülkemizde de, dünyada da her şeye geçit var,
İslam’ın, Allah’ın egemenliğine, dinine geçit yok...
Bizde laikliği kimler savunuyor? İslam’ı bilmeyenler, İslam düşmanları. Kandan ve gözyaşından
beslenenler...
Dışarıda İsrail, İngiltere, ABD, AB bizim laik kalmamızı mı istiyorlar, yoksa dinimize İslam’a dönmemizi mi? Peki bunlar bizim dostlarımız mı? Düşmanlarımız
mı? O halde İsrail niye siyonist? Muharref Tevrat’a göre
değil mi düzen? İsrail adı bile, dinî değil mi?
İngiltere’de devletin başı niçin dinin (Anglikan Kilisesi’nin) de başı? Avrupa’da niye hala krallıklar var?
Niye Hristiyanlık önemli?
“Onlar başka. Onlarda tehlike yok, bizde başka.” “Bizim kendimize özgü şartlarımız bunu gerektiriyor...” Özetle, ülkemizde de,
dünyada da her şeye geçit var, İslam’ın, Allah’ın
egemenliğine, dinine geçit yok...Bunu anlamak
zorundayız. Laiklik anlayışı ve uygulamalarıyla
İslam’la savaşılmış, dinimiz parçalanmıştır.
Din güvenliği, can güvenliği, akıl güvenliği, nesil (namus) güvenliği, mal güvenliği...
yokmuş... Ülkemiz belki de tarihinin en zor zamanlarından birini yaşıyorken, içeride ve dışarıda savaş ve
çatışma tehlikesi, bölünme tehlikesi yaşıyorken, eşkıya dağdan en güvenli yerlere inmişken, Mehmetler
toprağa düşerken, analar ağlarken, mezhep ve ırk çatışmaları körüklenirken, boşanmalar artarken, madde
bağımlıları, içki, kumar, fuhuş kökleşirken, birbirimizi
boğazlarken, gelirler arasındaki uçurum derinleşirken,
en yetkililerimiz dalaşırken, yabancıların üssü haline
gelmişken, işsizlik, geçimsizlik artarken, bizler nelerle
meşgulüz?! Tüm olumsuzluklar olsun; yeter ki laiklik
ayakta olsun!
Aman “laiklik” putuna halel gelmesin diye nice
kurum ve kişiler teyakkuzdalar! Bu nasıl memleket?
Doğruları söylemek yasak... Doğru ne?
Laiklikle nice değerlerimiz vuruldu. İslam ve
Müslümanlara nice zararlar verildi. Adına ne
cinayetler işlendi... Sorunlarımızın temelinde yabancılaşmak, yoldan sapmak var. Laiklik var...
Laiklik, demokrasi, tüm batılı değerler, kavram ve
kurumların tümü bizim bünyemize musallat edilerek
bizi hasta etti. Bağışıklık sistemimizi bozdu. Dengemizi, direncimizi kırdı. Kalplerimizi, zihinlerimizi, vahdetimizi, devletimizi, ümmetimizi parçaladı. İthal malı bu mikroplardan arınmadıkça
bünyemiz şifa bulamaz. Anılan kavram ve sistemler
üzerinden saldırılar sürerken, biz hala bunların ne olup
ne olmadıklarını, zararlarını anlayabilmiş değiliz.
Hakkı, batılın kavramlarıyla kelimeleriyle anlayamayacağımızı ne zaman anlayacağız? Ne hakkı
tanıyabiliyoruz, ne de batılı. Kimliğimiz mi? İşte biraz
öyle, biraz böyle. Bir yüzümüz bu tarafta, öbür yüzümüz başka tarafta. Bedenlerimiz Kabe’ye, gönüllerimiz Brüksel’e doğru... Tercihlerimiz yanlış, önceliklerimiz farklı.
2016
56
Haziran
B
Dünyayı ahiretimize tercih ediyoruz. Dünya önümüzde, ahiret arkamızda. Dinimizden
satıp, dünyamızı kazanmaya çabalıyoruz. Sonuçta ikisinden de olmak tehlikesindeyiz. Dinimiz
stepne konumunda...
Ülkemizde açıktan ve sistemli olarak din düşmanlığı yapanlar, sürekli laikliği bir maske ve araç olarak
kullanagelmişlerdir. Hala bunu ellerinde bir silah, bir
sopa ve araç olarak kullanmak istemektedirler!
Laik-dindar kamplaşma ve çatışması halk içinde
denenmişse de bu istenen sonucu vermemiştir. Bunun için ırk ve mezhepsel ayrılıklar kaşınmış, maalesef bu yöntem büyük zararlara neden olabilmiştir. Bu
cepheleştirmeler beslenerek, kardeş kavgaları savaş
boyutlarına taşınmak istenmektedir. Kendileri daha
da birleşirken bizi daha da ayrıştırıp, çatıştırabiliyorlar.
Osmanlı Devleti, tam olmasa da “İslami Devlet”
sayılırdı. Devletin dini 1928’e kadar İslam’dı.
1937’de laiklik benimsendi. Osmanlı Devleti’nin bünyesinde tüm kimlikler müslim-gayrimüslim, arap, türk, kürt, fars, boşnak, rum,
ermeni tüm kimlikler bir arada barış içinde
yüzyıllarca yaşayabildiler. Biz şimdi laik devlet ve anlayışta birbirimizi yiyoruz!
İşte bu bize laikliğin getirdikleri: Tefrika, çatışma, savaş, gözyaşı, ahlaksızlık, sömürü, güvensizlik, terörizm... Bunlar bir bakıma laikliğin çocukları değil mi?
Avrupa’da doğan laiklik, orada krallarla kilise
arasındaki egemenlik kavgasını bitiren uzlaşma iken,
bizde İslam’la savaşan devlet, İslam’ı esir almıştır. Batıdaki uzlaşma aracı, kurumu bizde çatışma aracı haline dönüştürülmüştür. Bu, Müslüman halkın devlete mesafesini arttırmıştır. Din, devlete teslim
olmuştur. Böylece Allahu Teala’nın dini(İslam)
laik devletin dini haline dönüşmüştür. Artık
devlet denen ilah, ne kadar izin verirse o kadar
Müslümanlık tercihimiz olacak!
Osmanlı dine bağlı bir devletti. Ondan
sonra devlete bağlı din sistemi benimsendi.
Peki nerede “din başka, devlet(siyaset) başka;
din ve devlet birbirine karışmaz, müdahale etmez...” palavrası?!
Haziran
Batı toplumu sınıf esasına dayanan bir toplumdur.
İslam’da ise takvadan başka üstünlük nedeni
yoktur. İslam’da hayat, insan bir bütündür. Ve
din insanın hayatının her alanını düzenlemiş
olup, hayatın Allahu Teala’nın rızasına, tavsiyelerine uygun yaşanmasını hedefler. Çünkü
insan dünyada ancak bu şekilde mutlu olabilecektir.
Kula kulluk yapılmayacak, Yalnızca Allah’a
kulluk edilecektir. (Tevhidin gereği olarak).
Sadece Allah’a kulluk, sadece O’na itaatle
mümkündür. O halde Allah’a itaatle, O’na aykırı
laik devlete itaat arasındaki insan, nasıl Müslümanlık yapacak? Hangi emre uyacaktır?! İşte laik devlette
Müslümanca yaşamanın zorluğu burada. Laik devlet,
Allah’ın emrettiklerini yasaklayabilecek, yasakladıklarını da emredebilecektir. (Tesettür emri ve yasağı,
zina yasağı ve serbestliği, faiz yasağı ve serbestliği vb.)
Kendisini İslam karşıtlığına konumlandırmıştır.
İşin bir başka tarafı da kullukla vatandaşlık karşı
karşıyadır. “Allah’a isyanda kula itaat yoktur”
(Hadis-i Şerif). Tabii ki bu, ben Müslümanım diyenler
içindir! Yoksa dini olmayanlar için bu sorun yoktur.
Hem kulluk, hem de vatandaşlık kavramı egemen(otorite) ile buna bağlı olanlar arasındaki hukuki
ilişkidir(açık veya zımni sözleşme). Egemenlik(emreden ve yasaklayan) bir tarafta, itaat, boyun eğenler
öbür tarafta...
Biz ezelde Rabbimizle kulluk sözleşmesi
yapmışız... Sadece O’na kulluk edeceğimize
söz vermişiz... Kullara kulluk etmeyeceğimize
söz vermişiz...(Araf,172)
57
2016
B
Osmanlı Devleti, tam olmasa da “İslami Devlet”
sayılırdı. Devletin dini 1928’e kadar İslam’dı. 1937’de
laiklik benimsendi. Osmanlı Devleti’nin bünyesinde tüm
kimlikler müslim-gayrimüslim, arap, türk, kürt, fars,
boşnak, rum, ermeni tüm kimlikler bir arada barış içinde
yüzyıllarca yaşayabildiler. Biz şimdi laik devlet ve anlayışta
birbirimizi yiyoruz!
İslam, inananları bağlar; inanmayanları
bağlamaz. Onlara çağrı vardır, hikmetle... İslam’da hukukun kaynağı vahiydir, ilahidir. Laiklikte kaynak beşeridir, kaynak akıldır. Hangi akıl?
İslam’da dine(inanmaya)zorlamak yoktur. “İsteyen
inanır, istemeyen inanmaz.” ayetleri açıktır. Tebliğ, ikna, sevdirme yöntemi vardır. Laiklikte tabiatı gereği zorlama, şiddet vardır. İslam’da Müslümanlar
gibi Müslüman olmayanların da kendi dinlerini yaşama hakları vardır. İslam’ın egemen olduğu
toplumlarda farklı inançtan olanlar barış içinde bir
arada yaşayabilirler. Bu ancak, sadece İslam egemenliğinde mümkündür. Laik devlet, dindarlara şiddet
uygulayabilir, farklı kimlikleri hoş görmez; “tek tipçidir”, dayatmacıdır...
Özetlersek laiklik, bugün dünyada özellikle
Müslüman coğrafyalardaki kan, gözyaşı, sömürü... her türlü fesadın merkezi olan ırkçı emperyalizmin(siyonizmin) İslam’a ve Müslümanlara karşı kullandığı büyülü, etkin bir araçtır.
Yakın tarihimizde ve bugün İslam’a ve
Müslümanlara karşı yürütülen ifsadın, zulmün
en korkunç ve etkili aracı konumundadır. Bunu
artık görmemiz gerekiyor...
Ülkemizdeki darbelerin arkasında da Siyonizmin
etkisini artık görebiliyoruz. 1980 darbesinin Kudüs hassasiyetinden, 28 Şubat postmodern
darbesinin de yine, Kudüs(sinemadaki piyes)
hassasiyetinin akabinde gerçekleştirildiği ortada. Siyonizmin elinden bu silahı almak zorundayız. Siyonizme karşı olan tüm İslam coğrafyalarındaki
şuurlu liderler ve partileri, etkisizleştiriliyor. Bu oyunu
görmek ve bozmak zorundayız.
Osmanlının ipini çeken, ümmetin başını
kesen, İslam’la ve Müslüman dünyasıyla irtibatımızı kesen ve halen başımızda kılıç gibi
sallandırılan bu musibet varken iflah olamayız... Bu Allah’ın belasından kurtulmak zorundayız.
Ki tüm sorunlarımızın temelinde de bu “anaç sorun” var...
Manzara bu kadar vahim... Yeis, ümitsizlik
yok. Şuna kesin inanıyoruz: Zulüm devam etmeyecek, bir gün son bulacak. Siyonizmin, emperyalizmin hükümranlığı bitecek. “Zulüm ile abad
olunmaz.” Beniisrailin (siyonizm) akıbetini bizlere
Furkan’ımız ve sadık Elçi’miz(S.A.V) haber vermektedir. İsra Suresini ve ahir zamanla ilgili hadisleri tekrar
tekrar okumak, ümitlenmek ve sorumluluğumuzu kuşanmak durumundayız...
İstikbal ne şunun, ne bunundur; İslam’ındır! Yeniden adalet=barış=İslam olmadan kıyamet kopmayacaktır.
Hakk’ı tutanlara, hidayete erenlere, zulümle
kavga edenlere selam olsun! İnecek İsa(a.s)’a, zuhur edecek Mehdi’ye, O’nun ordusuna selam olsun!
Deccalın ordusuna lanetler olsun! “Hak gelince
batıl gider...”
Vesselam.
2016
58
Haziran
B
Fatih Sultan SEMİZ
Şimdi, Şimdi, Şimdi…
İnsanların
koşa
koşa cahiliye bataklığına
yuvarlandığı bir dönemde
gençler
meydana
çıkın
ve
salonlara
alınmayan
hocalarınıza
sahip
çıkın,
sohbetler düzenleyin, afişler
asın. Bu din için yapacak
bir şey bulun. Bu Ümmet, bu
merhum Ümmet sizi bekliyor.
H i
Haziran
Ç
anakkale’den
geçemeyen
düşman
çanak
antenlerle
evlerimizi işgal etti. İçki içmiyorduk belki ama içkili
sahneleri evimize taşıdılar.
Bankaların bulunduğu caddelere uğramıyorduk belki
ama banka reklamları ile
girdiler evimize. Gemilerine
engel olduk ama kablolu, kablosuz ağlarına engel olamadık.
Kodlarımızla oynadılar. Her
şeyi onlar gibi düşünür olduk.
Saç şeklimiz, giyimimiz,
konuşmamız aynı oldu.
İki farklı ülkenin askerleri
59
üniformalarından ayrıldığı
gibi bir Müslüman ile bir
kâfir ayırt edilemedi. Bize
kendi üniformalarını giydirmeyi başardılar.
İmanın bedel istediğini
unuttuk. Bedeli ödenmeyen bir şeyin elde kalacağı
gibi boş hayallere daldık.
Her yıl yapılan kendi gayri milli ama adı milli olan piyango
çekilişinden sonra kazananların ismi en zenginler kulübünde hiç yer almadı. Çünkü alın
teri olmadan kazanılan
paranın ömrü kısa vadeli
2016
B
Çanakkale’den geçemeyen düşman çanak antenlerle
evlerimizi işgal etti. İçki içmiyorduk belki ama içkili
sahneleri evimize taşıdılar. Bankaların bulunduğu
caddelere uğramıyorduk belki ama banka reklamları ile
girdiler evimize.
olur. Aynı bunun gibi bedeli ödenmeyen, bedelinin
ödenmesine razı olunmayan bir iman bizi cennete nasıl götürür? Yazın sıcağında bizi tesettüre sokmayan, herkesin kendini çıplak bile denmeyecek bir durumda sahillere atarken ben cennet
havuzlarında yüzeceğim diyemeyen iman iddiası yavan kalmaz mı? İman ettim demek bu dünyanın en iddialı cümlesidir. Çünkü iman ettim derken
aslında ben bu dakikadan sonra ömrümü boşa değil
beşe ayıracağım diyoruz. Artık bu gözler harama
kaymayacak, boş laf bu ağızdan çıkmayacak,
bu mideye haram lokma girmeyecek diyoruz.
İman ettik dedik mi, artık ben yok, benim fikrim yok, bence yok, Allah var, Allah’ın dini var,
Allah’ın şeriatı var diyoruz.
Ebu Cehil’in
Anladığıİman
Mekke’nin ilk yıllarında namaz emredilmediği halde, tesettür, oruç, zekat, hac emredilmediği halde iman etmeyen Ümeyye bin
Halef’’i anlayamadık. İlk yıllarda Faiz, zina,
kumar, içki haram edilmediği halde iman etmeyen Ebu Cehil’i anlayamadık. İman etmenin
ne demek olduğunu Ebu Cehil bizden daha iyi anlamıştı. O biliyordu ki iman ettim demekle kalınacak
bir şey değildir. Artık ‘ne derler’ diye bir putun hayatında yeri olmayacağını biliyordu. Artık söz verince
tutulması gerektiği, yalana hayatında yer vermemesi
gerektiği, aristokrat yapısının yerle bir olacağını çok
iyi biliyordu. O biliyordu ki eğer iman edersem
Bilal’in haklı olduğu yerde benim kim olduğuma bakılmayacak. Bunu anlamadığımızdan veya
bize tam olarak anlatılmadığından tepki veremedik
haramlara.
Bunun karşısında reflekslerimiz zayıf kaldı. Evi
yanan biri gibi davranmadık. Sele giden bir evin sahibi gibi hissetmedik kendimizi. Halimizi izah ederken
romantik cümleler kurmayı yeğledik. Halbuki evi sele
giden biri suyun içindeki oksijen ve hidrojenin oranıyla ilgilenmez. Ona daha fazlası lazımdır. O sele
giden evi için onu uyaracak bir dosta, bir hocaya, bir mürşide ihtiyacı vardır. Ne yazık ki
hocalarımızda fon müziği altında hüzünlü sahneleri anlatmayı tercih etti. (Hepsi böyledir
demiyoruz. Bir kısmı için kurulan bir cümle).
Sokağın ortasında durup yanıyoruz diye bağıracak
hocalar arar olduk. Faizin haram olduğunu bangır
bangır bağıracak hocalar, flört denen lanet şeyin neslin ahlakına dinamit koyduğunu söyleyecek hocalar, boş konuşmanın, kalp kırmanın
insanı cennetten edecek kadar ağır cürümler
olduğunu söyleyecek hocalar…
2016
60
Haziran
B
Gençler Siz, Siz.
Başkası Değil.
Hocalar bunu yapamadığı gibi tam olarak beyni kirlenmemiş gençleri de aşağılık psikolojisi ile mat
ettiler. Küçükken ayağına ip bağlanan file uygulanan
yöntemi bize uyguladılar. (Fil daha yavruyken ayağından bir iple ağaca bağlanır. İp ne kadar çekiştirse
de gücü ağacı devirmeye yetmediğinden kurtulmayı
başaramaz. Zamanla büyüyen fil artık mücadele
etmekten vazgeçer. Öyle ki ipin ağaca bağlanmasına bile gerek kalmadan sadece ayağına bağlanması onu durdurmakta ve kaçmaması için yeterli
olmaktadır). Küçük yaşta okul ve aile iş birliği
ile ‘senden adam olmaz’ lafları genç neslin buna
inanmasına neden oldu. Babaların çocuklarına
bakkal dükkânını bile emanet edemedikleri
zamanları gördük. Oysaki bizim gençlerimiz
bu Ümmet’in halifelerinin er olduğu bir orduya komutan atanan Usamelerdi. Gençlerimizi bu kadar örselememeliydik.
Eğer biz onları itmeseydik şimdi cahiliyenin değişik versiyonları olan Komünizma’nın, Sosyalizma’nın
ağına düşmüş gençlerimiz olmayacaktı. Cahiliyenin
kilidinin her gün yeni şekillerle karşımıza çıktığı bir ortamda kilidin aynı olduğunu ve cahiliyeyi yıkmak için
Kur’an ve Sünnet anahtarını kullanmamız gerektiğini
bilseydik gençlerimiz ölüme terkedilmeyecekti. Cahiliye dönemindeki kilitler nasıl bir, bir açıldıysa
sadece üzerine biraz şekiller yapılıp, ambalaj-
Bu
Ümmet
Çünkü bu Ümmet düştüğü yerden gençlerle kalkacaktır. Bu Ümmet’in direksiyonu elleri
titreyen, gözlükle gazete okuyan yaşlılara değil hedefe kilitlenmiş, sözü israf etmeyen, söyleyince bir kere söyleyen, dinleyince bir kere
dinleyen gençlere verilmelidir. Evet, yaşlılar başımızın tacıdır ama direksiyona kalbi hızlı atan, atik,
refleksleri kuvvetli gençler geçmeli. Yaşlılar bize yol
göstersin, düşünce uyarsınlar ama bize ayak bağı olmasınlar. Zamanında yaptıkları mücahitlikleri unutup
‘oğlum biz o yollardan çok geçtik, boş ver bunları’ demesinler.
Neyi Bekliyoruz?
Peki, gençler siz bu sancağı almak için neyi bekliyorsunuz? Cebrail aleyhisselam’ın vahiy getirmesini
mi? Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’i rüyada bize
bu görev senindir demesini mi? Güneşin sıcağından
terleyip terlerin boğazımıza geleceği o hesap gününü
mü? Kalbimizin en derin noktalarına ait niyetlerimizin
ortaya döküleceği günü mü bekliyoruz?
düştüğü
yerden
gençlerle
kalkacaktır.
Bu Ümmet’in direksiyonu elleri
titreyen, gözlükle gazete okuyan
yaşlılara değil hedefe kilitlenmiş,
sözü israf etmeyen, söyleyince bir
kere söyleyen, dinleyince bir kere
dinleyen gençlere verilmelidir.
Haziran
landığı için kilitlerde bir değişiklik olduğunu
sanmayalım. Sadece anahtarı elimize almayı
bilelim ve o anahtarı gençlerin eline nasıl ulaştırırızın yollarını arayalım.
Artık ayağa kalkalım. Kimseden vazife
beklemeyelim. Bu vazifeyi bize “Siz, insanların
iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve
Allah’a inanırsınız” buyuran Allah Azze ve Celle verdi. İnsanların koşa koşa cahiliye bataklığına yuvarlandığı bir dönemde gençler meydana çıkın ve salonlara alınmayan hocalarınıza
sahip çıkın, sohbetler düzenleyin, afişler asın.
Bu din için yapacak bir şey bulun. Bu Ümmet,
bu merhum Ümmet sizi bekliyor.
61
2016
Ubeyd FAKİRULLAH
Kibâr-ı Kelâm
(Ehlullahın Dilinden...)
Kamil İmana Götüren Üç
Güzellik
Dünya Ve Ahiretin
Anahtarı
ْ
َ ‫ُ َ=ـ‬-‫َـ‬0ّ ‫ِـ ِ ّـ@ ?ا‬0‫رَا‬Mّٰ •‫ْ(َ • َن ا‬9َ;‫ >ُ ـ‬+‫ـ ِـ‬7ْ ‫ ا‬+‫ـ ِـ‬,َ ‫َو‬
‫ـ َ& ِة‬%ِ L‫ــ• وَا‬9َ 0ْ Mُ ّ •‫ــ@ ا‬Dِ &ٍ ‫ـ‬9ْ %َ •ِّ !ُ •‫ْ ـ ُـ‬N‫ ?ا‬:‫ـ•ل‬
ْ
َّ •‫ــ‬9َ 0ْ Mُ ّ •‫َــ• ُح ا‬3/ْ 4ِ ‫ َو‬6‫ا‬
ِ ّٰ َ+‫ــ‬4ِ ‫ـ) ُْف‬Gَ •ْ ‫ا‬
‫ــ) ُع‬J
ُ •ْ ‫ـ َ& ِة ا‬%ِ L‫َــ• ُح ا‬3/ْ 4ِ ‫ َو‬Oُ <َّ ‫ـ‬P•‫ا‬
İbni Süleymân ed-Dârânî1 (rahmetullahi aleyh)
buyurmuştur ki; “Dünya ve ahiret hayırlarının
tamamının aslı Allah korkusudur. Dünyanın
anahtarı doymak, Ahiretin anahtarı ise
açlıktır.” 2
1. Evliyaullahın büyüklerinden. İlk zâhidlerden. Dımaşk’ın Dârân veya Der‘iye köyünde doğdu. Suriye
ُ ‫َ••ِـ‬4 ‫ـ•ل‬
َ ‫َ=ـ‬
‫ــ) َن‬Qُ ‫ َـ‬B @‫ّــ‬3ٰ 2َ ‫ ٍث‬R‫ـ َـ‬:َ 7ِ •‫ًــ‬SRَ َ S ْ+‫ــ‬.ْ
ِ 2‫ ?ا‬:‫ َ*ــ• ٍر‬T‫ ِد‬+ُ ‫ ـ‬7ْ U‫ـ‬
Hِ ‫ ـ‬,َ •َ*Eَ •ْ •7ِ ‫ص‬
V &ْ ‫ ـ‬Kِ •ْ ‫ وَا‬O‫ُ ـ ِـ‬W‫َّ)َا‬3••7ِ &َ ‫ ْ< ـ‬Qِ •ْ ‫ ?ا‬، َ+‫ــ‬9*ِ 4ِ Xْ (ُ •ْ ‫َ ا‬+‫ــ‬4ِ
Hِ ‫ ـ‬Kَ 9'ِ *َّ ••7ِ Mَ ‫ ـ‬.َ
V K•ْ ‫وَا‬
Malik bin dinar1 (radiyallahu anh) buyurdu ki;
“Üç şeyi üç şey düzelt ki kamil iman sahibi
kimselerden olasın. Kibirlenmeyi tevazu ile,
(dünya) hırsını (elinde olana) kanaatle, (başkasında
olan nimeti çekemeyip ona) haset etmeyi de (nefsine)
nasihatle (düzelt.)”2
1. Tabiinden. Evliyaullahın büyüklerinden.
2. İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12
İbadet Ticaretinin
Sermayesi Ve Kazancı
‫ــ)ٰى‬Eْ َّ3•‫ــ• ا‬Fَ ِ••َ4 ‫ ْ; ـ َ) ُة َو َر ْا ُس‬Gَ •ْ ‫ــ• ا‬Fَ ُ B)ُ0•َ2‫ٌ َو‬H‫ ـ‬Dَ &ْ 2ِ ‫ َ<ــ• َد ُة‬Aِ •ْ ‫ ?ا‬:•‫ـ َـ‬9=ِ ‫َو‬
ُH‫ َّ* ـ‬Jَ •ْ ‫ــ• ا‬Fَ K
ُ 7ْ ‫َو ِر‬
Denildi ki; “İbadet: bir iş, ticaret, meslek
(gibi)dir.
(bu
ticaretin)
Dükkanı
yalnızlık,
sermayesi takva, (elde edilecek olan) kâr ve
kazancı
ise
cennettir.”1
(İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12)
bölgesinin en eski sûfîlerinden biri olup aslen Vâsıtlıdır. Gençlik döneminden sonra tasavvufa yöneldi; özellikle aç
kalmaya önem veren, riyâzetlerle dolu bir zühd hayatı yaşadı ve bundan dolayı “bündârü’l-câiîn” (açların önderi)
lakabını aldı. 2. İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12
Marifetullah’a Ermiş
Kulun Ahvali
ُ
ُ
•‫ـ‬
ٌ ‫ـ• •َ••ِـ‬
ِ ‫ْ ِذى ا• ّ*ُـ‬+‫ــ‬,َ ‫َو‬
ٍ ‫ َ"ــ• ِر ٌب َو ُ! ّ• رَا ِ•ـ‬#‫ـ ٍـ‬$ِ •َ% •ّ !ُ ‫ـ)ن ا ْ• ِ( ْ'ـ ِ& ِّى‬
ُ
ِ ّٰ ‫ـ‬7ِ 8‫ـ‬
-ِ ‫ـ‬.ِ /ْ َ0 ْ+‫ــ‬,َ 1
ٌ 2ْ
ِ )َ3‫ْ ـ‬.ُ4 6•‫ـ‬
ٍ ‫ِـ‬0‫َو ُ! ّ• آ‬
Zünnûn-i Mısrî (rahmetullahi aleyh) şöyle
buyurmuştur; “Her korkan korktuğundan kaçar,
her isteyen istediğini arar, Allah’u Teâlâ ile
ünsiyet kurup dostluğunu devam ettirmek
isteyen herkes nefsinden kaçar, (onun isteklerine
muhalefet eder).”
َ =َ ‫َو‬
ِ ّٰ 7ِ ‫َ• ِر ُف‬A•ْ ‫•ل ?ا‬
ِ ّٰ ِ ُ-ُ; َ(َ,‫ ٌ& َو‬9'َِ 7 ُ-ُ<;ْ =َ ‫ ٌ& َو‬9>ِ ‫َ• ٰ•@ ?ا‬AَB 6•
&ٌ 9:ِ !َ 6
Yine buyurdular ki; “Arif-i billah olanlar
(Allah’ın aşkına bağlı ve) esir, kalbi gören ve Allah
için olan ameli çok olanlardır.”
َ =َ ‫َو‬
ِ ّٰ 7ِ ‫َ• ِر ُف‬A•ْ ‫•ل ?ا‬
ِ ّٰ ِ ُ-ُ; َ(َ,‫ َو‬Cُ ّ !ِ ‫ُ َذ‬-ُ<;ْ =َ ‫ َو‬Cٌ ّ Dِ ‫َ• ٰ•@ َو‬AَB 6•
Cٌ ّ !ِ ‫ َز‬6
Yine buyurdular ki; “Arif-i billah olanlar
(Allah’a vermiş oldukları kulluk sözüne) vefakar,
kalbi (Allah aşkıyla) yanan ve Allah için olan
ameli (gösteriş ve kendini beğenme gibi kötü
huylardan) saf ve temiz olanlardır.”1 (İbn-i Hacer ElAskalani Münebbihat: sayfa 12)
Marifetullah’a Ermenin
Meyvesi
َ ّٰ ‫ـ َ• •ف‬1َ ْ•‫ــ‬#َ ِ‫!َ ــ&ء‬$َ )
ُ "ْ ‫ ا‬0‫ـ‬
ٌ‫ـ ِـ@ "َـ َّ?ة‬Aْ Bَ "ْ ‫ ا‬Cَ ‫ـ‬#َ ُ5‫ــ•ْ "َـ‬$ُ ‫ َـ‬D Eْ ‫ "َـ‬F‫ا‬
ِ ‫ـ‬-ْ َ/ ْ•‫ــ‬1َ ‫َو‬
ِ ّٰ ‫ َل‬9ْ ‫ ـ‬1َ ‫ ـ َ• •ف‬1َ ْ•‫ــ‬#َ ‫ٌ َو‬,‫ ـ‬Gَ >ْ ‫( َ*ــ& َر‬Hِ ُ5‫ــ•ْ "َ ـ‬$ُ ‫ َـ‬D Eْ ‫ َ(ــ& "َ ـ‬Iْ 9ُ ّ "‫ ـ َ• •ف ا‬1َ ْ•‫ــ‬#َ ‫َو‬
F‫ا‬
‫!َ ــ& ُء‬Jُ
• B"ْ ‫ ا‬5ِ ‫ا"َ ْ( ـ‬K ‫ ْم‬9َّ ‫َ َ< ـ‬7َD Eْ ‫ "َ ـ‬L‫َ& ٰ"ــ‬-َM
Hikmet ehli bazı Zâtlar buyurmuşlardır ki;
“Allah’u Teâlâ hazretlerini hakkıyla tanımak
Rasûlüllah (s.a.v.)’ın
Hz. Ebû Zer’e Tavsiyesi
َ ‫ـ‬Nَ ُ5‫َـ‬Iّ ‫ •ا‬Eَ َّA‫ ـ‬Oَ• ‫ و‬5ِ ‫َ ْ( ـ‬A1َ F‫ا‬
ِ ّٰ ‫ل‬2‫ـ‬
L‫ــ‬/ِ َ8ِ ‫ـ&ل‬
ُ ّٰ P‫َّــ‬AQ
• F‫ا‬
ِ ‫ُ ـ‬Oَ‫ـ ِـ• ر‬1َ ‫ُر ِو َى‬
َّ ‫ ِد‬9ّ ِ ‫َــ& َذ ٍّر َ' ـ‬/‫َــ& •ا‬D :ُ5‫ ـ‬+ْ 1َ F‫ا‬
,َ +َ (=ِ ‫ا"• ـ‬
ُ ّٰ L‫ـ َـ‬Sَ
ِ ‫ َ=ــ& ِر ِّى ر‬Tِ "ْ ‫َذ ٍّرا‬
َّ ‫ ـ ِ& َّن‬Hَ ً U‫ ـ‬#ِ &;َ ‫ا َد‬Vَّ ‫ـ ِـ? ا" ـ‬W
9ٌ ‫( ـ‬-َِ / •َ =َ ‫ا"• ـ‬
ُ ‫ َِ!( ـ ٌ@ َو‬1 •َ ‫ ْ) ـ‬Gَ "ْ ‫ ـ ِ& َّن ا‬Hَ
َ
‫ ـ ِ& َّن‬Hَ :‫َ!َ ـ َـ‬-"ْ ‫ ا‬X‫ـ‬
ِ ‫ـ‬Aِ Wْ ‫ُدٌ َو •ا‬Y‫ َ; ـ‬,َ ‫ ـ‬Gَ <َ -َ "ْ ‫ ـ ِ& ّن ا‬Hَ :‫ ا ْ" ِ)!ْ ـ َـ‬Z‫ ِّ=ـ ِـ‬Wَ ‫َو‬
•ٌ ‫( ـ‬Jَِ / 9َ ‫ ـ‬Nِ &+َّ "‫ا‬
marifetine erişen kimse mahlukat ile beraber
olmaktan bir tat ve keyif alamaz.
Dünyanın gerçek yüzünü gören kimsenin
dünyaya rağbet ve isteği kalmaz. (Çünkü dünya
çürümüş leş hükmündedir.)
Allah’u Teâlâ’nın adaletini (gerçek manada)
idrak eden kimseye hasım ve düşmanlarının
(korkusu)
salamaz.”
onun
1
önüne
geçip
ona
(korku)
(İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12)
Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem)’in Ebû Zer
el-Ğifarî (radiyallahu anh)’a şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir;
“Ey Ebû Zer! Gemini yenile çünkü deniz
çok derin. Azığını yanına tam al çünkü (sırât)
yolu çok uzun. (günah) Yükünü hafiflet çünkü
(ahiret) geçidi çok çetin. Amelinde ihlaslı ol
çünkü hesaba çekecek olan (Allah (c.c.) her
şeyi hakkıyla) gören (ve bilen)dir.”1 ( İbn-i Hacer El-Askalani
Münebbihat: sayfa 12)
Kamil İmana Götüren Üç Güzellik
.ُ•‫ْ• ـ‬
ُ "ْ ‫ ا‬0‫ـ‬
• •‫ــ•َ ا ْ"!َ ـ ْ•أ َ ِة •ا‬#ِ •‫ـ َّـ‬$ِ "ٰ ‫َ• ـ ٌ• َو‬
• •‫ َ*ــ& •ا‬+ْ #ِ ٌ,‫ ـ‬-َ َ/‫ـ َّـ• •ا ْر‬$ِ "ٰ ‫َ• ـ ٌ• َو‬
• • ‫ـ&ل‬
ِ ‫ــ•َ ا" ِّ• َ'ـ‬#ِ ‫ •ا ْ" َ) َ(ــ& ُء‬.ُ•‫ْ• ـ‬
• • ٌ,‫ ـ‬-َ َ/‫!َ ــ&ءِ •ا ْر‬$َ )
ِ ‫ـ‬-ْ َ/ ْ•‫ــ‬1َ ‫َو‬
َّ َ•‫ــ‬#ِ ُ5‫ـ‬+َّ $ِ "ٰ ‫َ•ـ ٌ• َو‬
َّ َ•‫ــ‬#ِ ُ,‫َـ‬/2ْ َّ7"‫ وَا‬.ُ•‫ْ•ـ‬
ِّ ‫ـ‬4"‫ا‬
ُ‫د‬2‫ــ‬3
ُ "ْ ‫ وَا‬.ُ•‫ْ•ـ‬
• • 9‫ •ا َ•ـ ٍـ‬:ِّ ;ُ ْ•‫ــ‬#ِ ‫ ُل‬9ْ ‫ـ‬-َ "ْ ‫وَا‬
• •‫ـ&ب •ا‬
• • 6ِْ (‫ـ‬4"‫ا‬
• •‫ـ َ•اءِ •ا‬#َ ُ 8‫ــ•َ ْا‬#ِ ُ5‫ـ‬+َّ $ِ "ٰ ‫َ•ـ ٌ• َو‬
•ُ ‫ْ• ـ‬
• •‫ــ•َ ا ْ" ُ= َ< ـ َ•اءِ •ا‬#ِ ُ5‫ ـ‬+َّ $ِ "ٰ ‫َ• ـ ٌ• َو‬
• • ِ‫ َ(ــ&ء‬+ِ >ْ َ8‫ــ•َ ْا‬#ِ
Hikmet ehli bazı Zâtlar buyurmuşlardır ki; “Dört şey vardır ki bunlar güzeldir. Fakat dört şeyde vardır
ki bunlardan daha güzeldir.”
“Utanma ve haya duygusu erkeklerde güzeldir ancak kadınlarda daha güzeldir.”
“Herkesin adaletli olması güzeldir ancak elinde yetki bulunan emir sahiplerinin adaletli olması
daha güzeldir.”
“Yaşlının tevbe etmesi güzeldir ancak gencin tevbe ve istiğfarı daha güzledir.”
“Zenginin cömertliği güzeldir ancak fakir bir kimsenin cömertliği daha güzeldir.”1 (İbn-i Hacer El-Askalani
Münebbihat: sayfa 12)
Salih AYDIN
Hz. Abdullah İbn Mes’ud (r.anh)II
Amr b. Meymun şöyle
der: “Abdullah ile tam bir yıl
kaldım. Bu müddet içinde
onun ‘Rasûlullah buyurdu’
dediğini duymadım. Şâyet
böyle bir söze başlarsa bütün
vücudu ürperir ve alnından
terler akardı.” (İbn Sa’d,
Tabakat, 111, 156).
2016
İ
bn Mes’ud, Kur’an’ın yayılmasına, onu, Rasûlullah’dan aldığı şekilde öğretmeye çalışırdı. Öte yandan
tefsir ilminde de mühim hizmetleri olmuştu. İbn Mes’ud
der ki: “Habeşistan’a hicret
etmeden önce, Mekke’de
bulunduğumuz
sırada,
Rasûlullah’a, namaz kılarlarken selâm verirdik, o da
selâmımızı alırdı. Habeşistan’dan dönüşümüzde yine
aynı şekilde namaz kılarlarken selâm verdik, selâmımızı almadı. Namazını
bitirdikten sonra Rasûlullah’a sebebini sordum:
64
“Cenâbı Hak, namazda konuşmayı yasakladı”, buyurdular. (İbn Hanbel, Müsned,
1, 377).
Yine İbn Mes’ud anlatıyor:
Hz. Peygamber (s.a.s.)’e şöyle
soruldu: “En büyük günah
şunlardan hangisidir? Allah’a ortak koşmak, kendi
çocuğunu öldürmek, komşunun karısı ile zina etmek. “O zaman Rasûlullah’a
şu âyet-i kerime indi: “Onlar
ki Allah ile beraber başka bir ilâha ibâdet etmezler, Allah’ın haram kıldığı
Haziran
B
cana haksız yere kıymazlar ve zina yapmazlar.
Her kim de bunları yaparsa kıyâmet günü ağır
cezaya çarptırılır.” (el-Furkan, 25/67).
İbn Mes’ud kendi re’yi ile Kur’ân’ı tefsir etme hususunda son derece ihtiyatla hareket ederdi. Kendisi
bunu izah ederek der ki: “Mescitteydim. Orada
Kur’ân’ı kendi re’yiyle tefsir eden bir adamı gördüm ve hemen oradan ayrıldım. Bu adam: “Göğün açık bir duman ile geleceği günü bekle, o
insanları sarar, bu, acıklı bir azaptır.” (ed-Duhan, 44/10), âyetini tefsir
ederken, kıyâmet gününde herkesin
nefesini tıkayacak ve onları nezleye uğratacak bir dumandan
söz ediyordu. Hâlbuki bir
insanın bilmediği bir şey
için Allah bilir, demesi, onun ilmine delâlet
eder. Bu âyet-i kerime ise
Kureyş’in Rasûlullah’a karşı
son derece şiddetli davrandıkları
zamanlarda inmişti.
İbn Mes’ud, Kur’an-ı Kerim’i
bizzat Rasûlullah’dan öğrenenlerdendi. Onun
için kıraatinde başka bir mükemmellik vardı.
Rasûlullah onun kıraatinden bahseder ve onu
överdi. Bir gün Mescidte İbn Mes’ud, güzel sesle Nisâ
sûresini okuyordu. Rasûlullah (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir
ve Ömer ile birlikte mescide gelmiş ve onu zevkle
dinledikten sonra şöyle demişlerdi: “İbn Mes’ud! ne
dilersen dile nâil olursun!”
Ebu Bekir’den sonra Hz. Ömer gelmiş ve Rasûlullah’dan duyduklarını İbn Mes’ud’a müjdelemek
istemişti. İbn Mes’ud ona: “Ebu Bekir seni geçti”
demişti. Hz. Ömer de: “Allah Ebu Bekir’den razı
olsun, onun daha önce sana geldiğinden haberim yoktu” demişti (İbn Hanbel, Müsned, 1, 454)
Gerçekten İbn Mes’ud’un kıraati son derece güzeldi. Rasûlullah, Kur’an’ı ona talim ettikten sonra,
sesinden dinlemek isterdi. İbn Mes’ud, bir gün Rasûlullah’a: “Biz Kur’an’ı sizden okuduk, sizden öğrenmedik mi?” demiş, Rasûlullah da şöyle buyurmuştu: “Evet ama ben Kur’an’ı başkalarından
dinlemek isterim.”
İbn Mes’ud diyor ki: “Bir gün Rasûlullah’ın huzurunda Nisâ sûresinden bir bölüm okuyordum. “Her
ümmetten bir şâhid getirdiğimiz,
seni de onların üzerine şâhid getirdiğimiz vakit, bakalım onların hali nice olacak?” (en-Nisâ,
4/41). Âyeti kerimesine geldiğim
zaman, Rasûlullah’ın gözleri yaşarmıştı .”
İbn Mes’ud, Rasûlullah’a
yakınlığı dolayısıyla son derece
geniş bilgiye sahipti. “Onun, o
devre ait bilmediği yoktu” dersek
mübalâğa etmiş olmayız. Bununla beraber o, asr-ı saâdet’e ait rivâyetlerde son
derece ihtiyatlı davranırdı. Amr b. Meymun
şöyle der: “Abdullah ile tam bir yıl kaldım. Bu
müddet içinde onun ‘Rasûlullah buyurdu’ dediğini duymadım. Şâyet böyle bir söze başlarsa bütün vücudu ürperir ve alnından terler
akardı.” (İbn Sa’d, Tabakat, 111, 156).
İbn Mes’ud’un talebelerine olan en büyük nasihati ve vasiyeti; Rasûlullah’ın hadislerini rivâyet
ederken son derece dikkatli olmalarıydı. O, talebelerine derdi ki: “Rasûlullah’dan bir söz naklettiniz mi, o sözün nübüvvet ve risâlet şanına
en lâyık, ümmetinin hidâyetine en faydalı ve
takvâya en uygun olanını gözetiniz.” (İbn Hanbel, Müsned, I, 385).
{
}
Rasûlullah’a şu âyet-i kerime indi: “Onlar ki Allah ile beraber
başka bir ilâha ibâdet etmezler, Allah’ın haram kıldığı cana haksız
yere kıymazlar ve zina yapmazlar. Her kim de bunları yaparsa
kıyâmet günü ağır cezaya çarptırılır.” (el-Furkan, 25/67).
Haziran
65
2016
B
Bir gün Mescidte İbn Mes’ud, güzel sesle Nisâ
sûresini okuyordu. Rasûlullah (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir ve
Ömer ile birlikte mescide gelmiş ve onu zevkle dinledikten
sonra şöyle demişlerdi: “İbn Mes’ud! ne dilersen dile nâil
olursun!”
İbn Mes’ud’un, çok ihtiyatlı davranmasına ve talebelerine de hadis rivâyeti konusunda sıkı sıkı tembihlerde bulunmasına rağmen, ondan çok hadis rivâyet
edilmiştir. Üstelik o, çok rivâyetiyle tanınan Muksirun
sahâbîlerden biridir. Buna rağmen İbn Mes’ud,
mutlak hadis rivâyet etmez, onun rivâyetleri
çoğunlukla Rasûlullah’dan öğrendiği farzları
açıklayan ve dini emirlerin kolayca anlaşılmasına yardımcı olan talimatlardır. Sahih hadis
kitapları ve müsnedlerde ondan rivâyet edilen hadislerin toplamı sekizyüzkırksekizdir. Bunların
altmışdördünü Buhârî ve Müslim müştereken rivâyet
ederler. Ayrıca yirmibirini Buhârî, otuzsekizini Müslim
nakletmiştir. Böylece Buhârî, İbn Mes’ud’dan toplam
seksen beş, Müslim, toplam doksandokuz hadis rivâyet etmişlerdir.
İbn Mes’ud, fıkıh ilminin kurucularından
olan fakîh sahâbilerden biridir. O, özellikle
Hanefi fıkhının temel taşıdır. Önce de belirttiğimiz gibi, o, bütün Kûfe eyaletinin kadısıydı.
Onun içindir ki İbn Mes’ud, halka, fıkıh mese-
lelerini ve içtihadlarını öğretir, bütün mürâacatlarını cevaplar ve problemlerini hâllederdi.
Irak kıtasının bütün âlimleri, İbn Mes’ud’u rehber
tanırlardı. Çünkü fıkıhta en çok istifâde ettikleri zat oydu. Hz. İbn Mes’ud’un başlıca talebelerinden olan Alkame b. Kays ile Esved b.
Yezid, özellikle fıkıh ilmindeki derinlikleriyle
şöhret kazanmışlardı. Bunlardan sonra İbrahim
enNahaî, Kûfe fıkhına genişlik vermiş ve Irak fakîhi
ünvanını almıştı. İbrahim en-Nahâî’nin bütün dayanağı İbn Mes’ud’un içtihadlarıydı. İbn Mes’ud’un
bu ilim hazinesi, en-Nahâî’den, Hammâd b.
Süleyman’a intikâl etmiş, ondanda İmâm-ı
A’zam Ebû Hanîfe’ye geçmişti. İmâm-ı A’zam
bunları genişletmiş, ilim ve ictihadıyla yaymıştı. Böylece islâm âleminin önemli bir bölümü,
bunların ilminden yararlanmıştır.
Abdullah İbn Mes’ud, kıyas ile muasırlarının birçok problemlerini çözmüş, bu kaidenin yerleşmesinde
son derece büyük hizmetlerde bulunmuş ve böylece
usul-u fıkıh ilminin ortaya çıkmasına, istinbat melekesinin kuvvetlenmesine büyük katkılarda bulunmuştur.
İbn Mes’ud, bu suretle kıyas’ın en önemli
esaslarını tesbit etmiştir.
İbn Mes’ud’un bu önemli fıkhî görüş ve içtihadları Mısırlı âlim Muhammed Ravvâs Kal’acı tarafından
“Mevsû’atu Fıkhî Abdullah İbn Mes’ud” (Abdullah İbn Mes’ud’un Fıkhî Ansiklopedisi, Kahire 1984)
adıyla toplanmış ve ilim hayatına kazandırılmıştır.
Hz. İbn Mes’ud’un muasırları ondan birçok meselelerde faydalanmışlardır. İmam Muhammed b. Hasan es-Seybânî; “Ashâb içinde fıkıh meselelerinde derinlik sahibi olanlar Hz. Ali, Ubey b. Ka’b, Ebu Musa
el-Eş’ari, Hz. Ömer, Zeyd b. Sabit ve Abdullah İbn
Mes’ud’tur” der. İmam Şa’bi: “Hz. Ömer, Zeyd b. Sa-
2016
66
Haziran
B
bit ve Abdullah İbn Mes’ud’un bütün ümmetin ufkunu açan fikhî meseleleri çözdüklerini ifâde eder. Zamanının bütün âlimleri Abdullah İbn Mes’ud’u
büyük fakih bilirlerdi. Hz. Ömer onu gördükçe
güler: “Bu, ilimle dolu bir zattır.” derdi.
İbn Abbas da, İbn Mes’ud hakkında şöyle
der: “Kur’ân’ın en büyük tercümanıdır.”
İbn Mes’ud’un ileri gelen talebelerinden biri Alkame b. Kays idi. Alkame, dimağının tazeliği, malûmatının genişliği ile seçkindi. İbn Mes’ud, onun kendisinden daha çok malûmatlı olduğunu söylerdi:
İbn Mes’ud, Kûfe’de bütün talebelerine
Kur’ân’ı Kerim, hadîs ve fıkıh okuturdu. Dersine devam edenler büyük bir halka oluştururlardı. Ondan ders okuyanlar arasında büyük şöhret
kazananlar da vardı. Alkame, Mesruk, Esved,
Abîde, Kâdı Süreyh, Ebu Vâil bunlar arasındadırlar. Her biri büyük bir âlim olan bunlar arasında özellikle Alkame, daima İbn Mes’ud’u hatırlatan bir simâ
olmuştu. İbn Mes’ud yola çıktığı zaman talebelerinin çoğu onunla beraber hareket ederler ve
ona yoldaş olurlardı.
Bir gün Habbâb b. Eret, İbn Mes’ud’un son derece geniş olan ders halkasına gelmiş, oraya devam
eden gençlerin çokluğundan memnun olmuş ve İbn
Mes’ud’a en liyakatli talebesini sormuştu. İbn Mes’ud
da Alkame’yi göstermişti. Hz. Habbab, Alkame ile gö-
Gerçekten İbn Mes’ud’un
kıraati
son
derece
güzeldi.
Rasûlullah, Kur’an’ı ona talim
ettikten sonra, sesinden dinlemek
isterdi. İbn Mes’ud, bir gün
Rasûlullah’a: “Biz Kur’an’ı sizden
okuduk,
sizden
öğrenmedik
mi?” demiş, Rasûlullah da şöyle
buyurmuştu: “Evet ama ben
Kur’an’ı başkalarından dinlemek
isterim.”
Haziran
rüşmüş ve onun malûmatının genişliğinden çok derin
bir zevk duymuştu.
İbn Mes’ud’un talebeleri, kendisini derin bir iştiyakla dinlerler ve derslerini aşk ve şevkle alırlardı.
Başlıca talebelerinden olan Sakık der ki: “Mescitte
İbn Mes’ud’u bekler, onun derse çıkması için
yolunu gözetlerdik. Bir gün biz böyle bekleşirken Yezid b. Muaviye en-Nehai gelmiş ve bize:
‘Dilerseniz evine gidip bakayım, evdeyse alıp
getirmeye çalışayım’ demiş ve gitmişti. İbn
Mes’ud gelmiş, bize: ‘Ben sizi bıktırmamak
için gelmedim. Rasûlullah bize vaazlarını fasıla ile verirdi. Çünkü bıkkınlığa uğramamızı
istemezdi.’ demişti.”
İbn Mes’ud, sünnet-i seniyye’ye uygun bir ahlâk
sahibiydi. O, ahlâk ve yaşayış tarzını bizzat Rasûlullah’dan öğrenmişti. Çünkü o, Rasûlullah’ın en yakın
dostlarındandı. Her zaman Rasûlullah’ın yanına girer, hizmetlerini görür, ayakkabılarını çevirir, önünde
yürür, yıkanacağı zaman perde tutar önünde siper
olurdu. Rasûlullah ona, kayıtsız şartsız bir müsaade
vermişti. İbn Mes’ud’a: “Her zaman yanıma girebilirsin, ancak benim mani olacağım zamanlar hariç” derdi. (İbn Sa’d, Tabakat, 111, 153-154).
Bunun içindir ki onun, Rasûlullah’ı yegâne uyulacak
insan bilmesi, onun her hâliyle hâllenmesi kadar tabii
bir şey olamaz. İbn Mes’ud, Kûfe’den ayrıldığı hâlde
ünü orada uzun zaman yaşamış; herkes onun ilim
ve irfanının yanı sıra takvasını, iffetini, güzel huyluluğunu, kalbinin rikkatini ve övgüye değer ahlâkını
anmaya devam etmişti. Hz. Ali, Kûfe’ye gittiği zaman
İbn Mes’ud’un övgüye değer vasıflarla anıldığını duy-
67
2016
B
İbn Mes’ud, hiçbir zaman dünyayı istemedi.
O hep ahireti gözetirdi. Hz. İbn Mes’ud, son derece
misafirperverdi. Kûfe’de ikâmet ettiği sırada evi hiç
misafirsiz
kalmazdı.
duktan sonra onun Kur’ân’ı Kerim’e vukûfunu, helâli
helâl, haramı haram tanıdığını, dinde fakih ve sünnette âlim olduğunu ilâve etmişti.
içindir ki, hizmetçinin bir mazereti olabileceğini düşündüm ve lânetin geri dönmesinden
korktum. Buna sebep olmak istemedim.”
Abdullah İbn Mes’ud, Ebu Umeyr adında bir
dostunu ziyaret etmek üzere çıkmış, fakat evinde bulamayarak âilesine selâm göndermiş ve kendisine bir
miktar su verilmesini rica etmişti. Evin hanımı, hizmetçisini komşuya göndererek su istetmişti. Hizmetçi
geciktiği için hanım ona lânet okumuştu. İbn Mes’ud
hanımın hizmetçiye lânet okuduğunu duymuş ve
evden çıkmıştı. Çıkarken dostu Ebu Umeyr ile karşılaşmıştı. Ebu Umeyr “Ya Ebu Abdurrahman! Sen
kendisinden kadınların kıskanılacağı bir adam
değilsin, niçin kardeşinin hanımına selâm vererek içerde oturmadın ve su içmedin?” demişti. İbn Mes’ud’un cevabı: “Öyle yaptım fakat
zevceniz ya su bulunmadığı veyahut evdeki su
kâfi gelmediği için hizmetçiyi komşuya gönderdi, hizmetçi geç kaldığı için de ona lânet
okudu. Hâlbuki ben Rasûlullah’dan şu sözleri duydum: “Lânet kime gönderilmişse ona
gider, ona kazılmak ister. Şayet buna bir yol
bulamazsa: Ya Rabbi, beni falana gönderdiler,
kalktım gittim, ona hulûl için bir yol bulamadım! Şimdi ne yapayım? der. Cenab-ı Hak da
ona: Nereden geldinse oraya dön der. “ Onun
Bir defasında adamın biri vefat etmiş ve hiçbir
hayrı olmadığı söylenmişti. İbn Mes’ud, bunu duyar
duymaz, elinde bulunanları sadaka olarak vermişti.
Rasûlullah’ın Ashâb’ından birçokları, onun sünnetine
yapışmakla büyük bir şerefe kavuştular. Fakat Abdullah İbn Mes’ud, hiçbir zaman dünyayı istemedi.
O hep ahireti gözetirdi. Hz. İbn Mes’ud, son
derece misafirperverdi. Kûfe’de ikâmet ettiği
sırada evi hiç misafirsiz kalmazdı.
İbn Mes’ud, namazlarını vaktinde kılmaya o kadar riayet eder ki, bir kere Vali Velid b. Ukbe, Kûfe
mescidinde halkı bir süre bekletmişti. İbn Mes’ud
hemen kalkarak, halka namazı kıldırmıştı. Vali, buna
üzülerek, niçin böyle yaptığını sormuş ve “Mü’min’lerin emirinden bir buyruk mu aldın? Yoksa bir
bid’at mı icat ettin?” demişti. İbn Mes’ud, ona şu
cevabı vermişti: “Ben, mü’minlerin emirinden bir
buyruk almadığım gibi, bir bid’at de icat etmedim. Fakat senin bir işin vardır, diye bizim de
namazımızı geciktirmene Allah razı olmaz.”
İbn Mes’ud, Ramazan’dan başka çoğu günler
oruç tutar, Aşûre günlerini de oruçlu geçirirdi.
Abdurrahman b. Yezid der ki: İbn Mes’ud, günlerinin çoğunu oruçlu geçirirdi. Oruca ve namaza
devamdan ayrıca bir zevk alırdı. İbn Mes’ud,
son derece külfetsiz bir hayat sürer, gayet basit yemeklerle beslenir, külfetsizliği ve sadeliği
hayatının düstûru bilirdi. Talebesi Alkame, bu
hususta İbn Mes’ud’un harfiyen Rasûlullah’a
uyduğunu söyler. İbn Mes’ud; senelerce beytü’lmâl idare etmiş, bir gün, bir dakika da olsa
adalet ve insaftan ayrılmamıştır.
2016
68
Haziran
B
Mübarek Ramazan
Onbir ayın sultanısın, hoş geldin
Gönüllere huzur verdin Ramazan
Dertlerin dermanısın, safa geldin
Müminlere sabır verdin Ramazan…
Bambaşkadır sende sevgi, merhamet
İner semâdan gece gündüz rahmet
Bu ayda binbir ecir, binbir hikmet
Evlere bereket verdin Ramazan…
Hatimler okunur arşı âlâya
Yakarışta kullar Yüce Mevlâ’ya
Yöneldi cümle bedenler takvaya
Kâinata huzur verdin Ramazan…
İftar sofraları cennet köşesi
Kırık kalplerde paylaşma neşesi
Kimsede olmaz rızık endişesi
Âleme bereket verdin Ramazan…
Çeşmelerden sebil şerbetler akar
İftarda çadırlar, sofralar taşar
Terâvihi herkes coşkuyla yaşar
Mahyalara ışık verdin Ramazan…
Son Nebi’ye gelen “oku! ” hecesi
İtikâfta vardır sırrın nicesi
Bin aydan hayırlı Kadir Gecesi
Müjdelerle bayram verdin Ramazan…
Şahin KARATAŞ
Haziran
69
2016
Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan
Recep ve Şaban ayını mübarek kkılıp bizi ramazan ayına ulaştıran rabbimize hamd olsun. Bu yazımızda sizinle
ramazan ayıyla ilgili terimlerin anlamını
anlamın inceleyelim.
Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu
dokuzun ayıdır. “Ramazan-ı Şerif” veya “Oruç Ayı” da denilir.
Oruç: İslâm’ın beş şartından dördüncüsü
dördün
ve beden ile yapılan büyük bir ibadetin adıdır. İbadet amacıyla imsâktan başlayarak güneşin batışına kadar yemekten,
yeme
içmekten uzak durmaktır.
Sahur: Oruç tutmak için gece, “imsak”
vaktine kadar yenen yemektir.
“ims
İmsâk: orucun başlama vakti dem
demektir.
İftâr: Güneşin batışından (akşam namazı vakti girdikten) sonra orucu
açmaktır.
İftar Duası: Peygamberimizin iftar yaptığı dualardan biri şöyledir:
tuttu
“Allah’ım, senin için oruç tuttum.
Sana inandım. Sana güvendim. Senin verdiğini yiyeceklerle orucumu açıyorum. Verdiğin
nimetlere şükürler olsun.”
Teravih namazı: Teravih namaz
namazı, ramazan gecelerinde yatsı namazından sonra kılınan sünnet bir namazdır.
namazd
ok
Mukabele: Mukabele karşılıklı okuma
anlamına gelir. Bir kimsenin
Kur’an’ı ezberden veya Kur’an’dan yüks
yüksek sesle okuması ve onu dinleyen
et
topluluğun da sessizce Kur’an’dan takip etmesine
“mukabele” denir.
Hz. Muhammed’e 610 yılında ilk vahyi
vahyin gelişiyle başlayan Kur’an’ın indiriliş süreci, 632 yılına kadar, yaklaşık yirmi
üç yıl devam etmiştir. Peygamberimizle Cebrail
Ceb
(a.s) her yıl ramazan ayında bir araya gelerek, o güne kadar indirilen
Kur’an ayetlerini karşılıklı olarak okurlardı. Önce Cebrail (a.s) okur Peygamberimiz dinlerdi. Daha sonra da Peygamberimiz okur, Cebrail (a.s) dinlerdi.
Bu durum Peygamberimizin vefat ettiği yıl 632
63 de iki kez tekrarlanmıştır. Peygamberimizin bu davranışını kendilerine örnek alan Müslümanlar, bunu dini bir gelenek olarak günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Her gün Kur’an’dan yirmi sayfa okunur.
Ker baştan sona bir kez okunmuş olur buna da “hatim” denir.
Ramazan ayının sonuna gelindiğin de ise Kur’an’ı Kerim
ge
Fitre: Ramazan ayında Müslümanların yerine getirmeleri
gereken ibadetlerden biri de fıtır sadakasıdır. Halk arasında buna
he müslüman yılda bir kez muhtaç kimselere “fitre” verir. Bunda belli bir
“fitre” denir. Zekâttan ayrı olarak, zengin sayılan her
yaşa gelmiş olma şartı aranmaz. Bir ailedeki bütün bireylerin fıtır sadakasını büyüklerinden biri verebilir.
Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v):
(s.
“Cennette reyyan adında bir kapı vardır ki, kıyamet gününde
buradan sadece oruç tutanlar cennete gireceklerdir.” buyurmuştur. Efendimizin bu müjdesine erişebilmek için
değerlendir
ramazan ayının kıymetini bilerek değerlendirmemiz
gerekir..
Ramazan, gündüzleri orucuyla, akşamlar
akşamları iftarıyla, yatsı vakti teravih namazıyla ve sahuruyla rahmetin sağanak
sağanak yağdığı bir rahmet ayıdır. Bu rahmet fırsatı bir daha ömrü olana on bir ay sonra gelecektir. O kadar ömrümüz
fırsa gaflete düşmeden iyi değerlendirelim.
olacak mı bilemeyiz. Dolayısıyla şimdiki fırsatı
O kadar rahmetli bir ay ki peygamber Efendimiz (s.av) üç aylara girince “ Allah’ım receb ve şaban’ı bize
ulaştır. diye rabbimize dua edermiş. Efendimizin bile ulaşmak istediği bu ayı
mübarek kıl ve bizi ramazan’a ulaştır.”
en
iyi
şekilde değerlendirmek için planlarımızı yapalım. Mesela mutlaka bir hatim okuyalım. Teravih
na
namazlarımızı
camide kılalım. Orucumuzu gücümüz yettiğince tutalım. Vakit
namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösterelim. Bu ramazan şuana kadar
yapamadığımız iyilikler konusunda bir başlangıç, yaptıklarımızı da artırma
makta
bir dönüm noktası, başlangıç olsun.
Bunları Biliyor Muydunuz?
unuz?
Osmanlıda;
1- Evlerin duvarlarına ‘Ya Malikül Mülk’ yazıldığını, ‘Ey Allah’ım bütün mülk senindir. Ben kapının
bir kölesiyim, her şey senden; benim aslında hiçbir şeyim yok’ manasına
anasına geldiğini,
2- Kapı tokmağında ‘Ya Fettah’ yazıldığını. Bu bütün kapalı kapıları açan
çan ve sıkıntıları gideren anlamına geldiğini.
Akşam eve sıkıntılı gelen bir babayı kapıda bu yazıyı okuyunca belki de biraz rahatlatıp ve sıkıntılarını giderilebildiğini,
3- Osmanlı insanları, kurduğu vakıflarla sadece insanları değil, hayvanları
arı da düşündüğünü. Kuşlar için kurulan vakıflar özel izlenimler sonucunda oluşturulup. Uçuş rotalarında yaralanıp
ıp düşmeleri halinde onların tedavisini
yaparak sürüsüne yetiştirmek üzere çalışmalar yapan “Göçmen Kuşlar Vakfı”,
akfı”, kışın kar ve buzdan yerlerde yiyecek bulamayan kuşların ölmemesi için buz ve kar üzerine yiyecek bırakan “Darı Vakfı” gibi vakıflar kurulduğunu,
4- Eve misafir geldiği zaman ev sahibi onların ayakkabılarının burunlarını
nı dışarıya doğru değil de içeriye doğru
baktırdığını, böyle yapmakla “biz sizin misafirliğinizden çok hoşnut kaldık,
ldık, evimizi yeniden şereflendirmenizi bekleriz” anlamına geldiğini,
5- Evde çocuklar dahil kimse ayakta yemek yemediğini, önce eller yıkanır,
anır, sofraya birlikte oturulur, evin en
büyüğü başlamadan yemeğe kimse başlamadığını, büyükanne veya büyükbaba
baba yemeğe başlarken herkesin hatırlaması için besmeleyi yüksek sesle çektiğini, sofradan kalkılırken “hayırların fethi, şerlerin def’i için Fâtiha Suresi
okunduğunu biliyor muydunuz?
İyilik Yap Denize At
Temel ile Dursun sahil kenarında yürüyorlarmış.
Birden denizden imdat sesleri duyulmaya başlamış, bakmışlar adamın
biri boğuluyor. Hemen denize atlayıp kurtarmışlar ve kenara getirmişler.
Temel sonra birden adamı tutup tekrar denize atmış.
Dursun şaşırıp sormuş; “Uy ne yaptın da?..”
Temel; “Eee dedemin lafidur iyilik yap denize at...”
Bilmeceler
1234567-
Şırıl şırıl akan bir şelaleyi nasıl durdurabiliriz?
Meyvelerin şefi nedir.
Sarı ama limon değil, uzun ama muz değil, saçı var kız değil.
Limonun bir küçüğüne ne denir?
Balıkların esir olduğu şehir.
Matematik kitabı türkçe kitabına ne demiş?
Duvar duvara ne demiş?
Cevaplar: 1. Fotoğrafını çekerek 2. Şeftali 3. Mısır 4. Lim9 5. Balıkesir 6.Çok problemim var 7. Köşede buluşalım
َ ‫ـ‬0َ ‫ـ ْ• ِر ِّى‬1
ِ ّٰ ‫ُ ــ• ُل‬%َ‫ ر‬-‫ـ َـ‬.َ ‫ َد‬:‫ل‬/‫ـ‬
،•َ •‫ـ‬
ُ •ْ ‫'• ا‬
ُ ّٰ +َّ$,
" ‫ َذ‬#َ َّ$‫ـ‬%َ" ‫َ ْ' ِ& و‬$(َ *‫ا‬
" *‫ا‬
ٍ 2‫ـ ِـ‬%" +‫ــ‬3ِ ‫ا‬4 ْ5‫َ(ــ‬
ِ ‫ات !َ• ٍْم ا ْ••َ •ْ ـ‬
7
َ ‫ار‬4 +‫ •ِـ َـ‬/‫ــ‬9َ ;َ ‫ ـ‬9َ /َ9ُ‫ ا‬/‫َــ‬3‫ا‬4 /‫ !َــ‬:‫ل‬/‫ـ‬
َ ‫ َ<ـ‬6َ ،;َ ‫ ـ‬9َ /َ9ُ‫ُــ• ا‬3‫ا‬4 ُ&‫ ُل •َ ـ‬/‫ ِر !ُ َ<ــ‬/‫ْ=ــ‬
+‫ــ‬6ِ /‫•ِ•ــ‬/َ8 ‫َاك‬
ُ @َ 3ِ •َ ‫ ـ‬Aُ ‫ َذا‬/ِ ‫ ـ‬6َ
" >َ?‫َ ْا‬5‫ــ‬9ِ -‫ـ ٍـ‬8
َ ‫ّ ُ•ـ‬$ِ (َ ُ ‫ ا‬C‫ـ َـ‬6َ ‫ا‬4 :‫ل‬/‫ـ‬
َ ‫ُ ـ‬%َ‫ ر‬/‫ َودُ!ُــ• ٌن !َــ‬+‫ــ‬Eِ Fْ 9َ Gِ َ• ٌ‫ ُ•ــ•م‬Aُ :‫ل‬/‫ـ‬
َ ‫ـ‬0َ ‫ةِ؟‬C‫ا•=ـ َـ‬
َ ‫ـ‬0َ .*‫ا‬
َّ H‫ـ‬
ِ ّٰ ‫ـ•ل‬
B‫ـ‬
ِ ‫ـ‬0ْ ‫ ْ'ـ ِ@ َو‬Iَ J‫ــ‬6ِ •ِ •‫ـ‬
ِ ‫ا ْ••َ •ْ ـ‬
َ ‫ُ ـ‬%َ‫ ر‬/‫ !َــ‬+‫ــ‬$ٰ َ3 H‫ـ‬
َ ‫ـ‬0َ ‫؟‬B‫ـ‬
َ ‫ـ‬Eَ !ْ ‫ َد‬B‫ـ‬
َ ‫ـ‬Eْ (َ +‫ــ‬Kٰ 0َ ‫ َو‬،B‫ـ‬
َ ‫ ََّ•ـ‬A -‫ـ َّـ‬8َ ‫ َو‬Gَّ ‫ا* َ(ـ‬
‫ـ•ل‬
ُ ‫ـ‬$ْ ُ0 :‫ل‬/‫ـ‬
ُ ّٰ L‫ـ‬
" ‫ـ‬Aَ ‫ا ْذ‬4 ُ&‫َـ‬F$ْ ُ0 H‫ـ‬
" ‫ا ْ>ـ‬4 ‫ا َذا‬M /‫ــ‬9ً Cَ Nَ
َ ‫ـ‬0َ ،*‫ا‬
ِ ّٰ
:Hْ
" '‫ْ• ـ‬
" 9‫ا‬4 ‫ا َذا‬M ‫ َو‬H‫ـ‬
" ‫ـ‬Oْ Pَ ْ,‫ا‬4 ‫ا َذا‬M -‫ُـ ْـ‬0 :‫ل‬/‫ـ‬
Gِ •ْ 2َ •ْ ‫َ ا‬59ِ Bَ 3ِ ُ‫ا(ُ•ذ‬4 ‫ َو‬،‫ ِن‬Gَ Oَ •ْ ‫ وَا‬#ِ ّ Qَ •ْ ‫َ ا‬59ِ Bَ 3ِ ُ‫ا(ُ•ذ‬4 Jِ>ّ ‫ا‬M #َّ Qُ ّ$ٰ •‫ا‬4 ))
;ِ Pَ َ$Iَ 5ْ 9ِ Bَ 3ِ ُ‫ا(ُ•ذ‬4 ‫ َو‬،-ِ 1ْ ُP•ْ ‫ وَا‬5ِ Pْ •
ُ •ْ ‫َ ا‬59ِ Bَ 3ِ ُ‫ا(ُ•ذ‬4 ‫ َو‬،-ِ •" Sَ •ْ ‫وَا‬
(( .‫ل‬/َ
ِ 8@ِّ •‫ ِ@ ا‬Qْ 0َ ‫ َو‬5ِ !ْ •َّ •‫ا‬
َ 0َ
.JEِ !ْ ‫ َد‬JEِّ (َ +Kٰ 0َ ‫ َو‬J•َِّ A -ََّ 8‫ َو‬Gَّ (َ *‫ا‬
ُ ّٰ Lَ
ُ $ْ 2َ Uَ 6َ :‫ل‬/
" A‫َ ْذ‬/6َ Bَ ِ•‫ ٰذ‬H
Hz. Ebu Said el- Hudri radiyallahu anh’ dan nakledildiğine göre o şöyle demiştir: “Resullah
sallallahu aleyhi ve sellem bir gün mescide girmişti. Orada kendisine Ebu Ümame denilen ensardan bir adam vardı. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Ey Ebu Ümame ! Seni namaz
vakti dışında mescitte otururken görüyorum ?” buyurdu. Ebu Ümame, Gamlar ve borçlar
beni buraya sürükledi Ya Resulallah! dedi. Resulullahaleyhisselam, “Sana onu söylediğinde
Aziz ve Celil olan Allah’ın hüznünü ve endişeni gidereceği, borçlarından da seni kurtaracağı bir söz öğreteyetim mi ?” buyurdu . Hz. Ebu Ümame, evet öğret Ey Allah’ın Elçisi!”
dedi. Bunun üzerine Resulullahaleyhisselam buyurdular ki;
“Sabah ve akşam şöyle dua et. Allahım! Endişe ve hüzünden
sana sığınırım. Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borç yükü altında kalmaktan
ve insanların baskı ve zülümlerinden sana sığınırım.”
Hz.Ebu Ümame(ra) şöyle demiştir; Resulullahaleyhisselamın bu tafsiyesini yerine getirdim. Allah azze ve celle çok geçmeden hem hüznümü giderdi. Hemde borcumu ödetti.
(Süneni Ebu davut / kitabu selat / 1555. Hadis)
Download