¾ËWh¸?Âh¸??¾lG ´A ÅBÆjI A ÓËçA ÅAjZJºA ľ ¾ËWh¸?Âh¸??¾lG ³@ÄAÅiH@Òʦ@Ä@iYI¹@ý ² @ÃAÄhH@ÑÉÁ¥@Ã@hYI¸@¼ ÀÍYjºA ÄjºA A ÀnI ¿mH Ramazanımız geliyor sevinç geliyor ruhlarımıza. Ramazan gelir ve bizi de inşallah kendimize getirir. Onun gelişiyle evlerimizde, sokaklarımızda bir farklılık oluşur. Ramazan ve oruç biz müminlerin mevsimidir her bakımdan. Ramazan bize maddi ve manevi sağlık ve afiyetle gelir. bedenî zevk ve ihtiyaçların ikinci plana atılması, dikkatin manevî değerler üze- ¿ÌXi¹@Ãi¹@@¿mH rinde toplanmasına yardımcıdır. Peygamber efendimiz aleyhisselatü vesse- lam buyuruyorlar ki: • Her şeyin bir zekâtı (temizlenme şekli) ¾ËXh¸@Âh¸@@¾lH Orucun bedenî, ruhî ve sosyal bakımdan faydaları artık İlmî olarak kesinlikle kabul edilmiştir. Avrupa’da, Amerika’da doktorlar hastalarına oruç tutmayı tavsiye etmektedirler. Bu doktorların ifadesine göre oruç süresi içinde vücut fazla yağları ve birikmiş zehirleri atar, beden dinlenir, rahatlar ve temizlenir. vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.! • Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız. • Kim ramazan orucunu onun farz olduğuna ve faziletine inanarak ve Allah rızasını gözeterek tutarsa, Allah da onun geçmiş günahlarını bağışlar. • Yalanla, dedikoduyla zedelenmeyeli oruç, Tanınmış Amerikalı sosyolog Dr.Miles, “Ramazan ve onu takip eden bayram büyük bir sosyal birleşmedir. Müşterek bir bedenî gayret ve manevî gaye ile geçen Ramazan ayının sonunda, yine müşterek sevinç, barış ve sevgi ile bayramlaşır Müslümanlar” demektedir. Tanınmış Alman psikiyatri uzmanı Dr.Hans Mayer şöyle diyor: “Mesleğimde ruhun beden üzerindeki hâkimiyetini, iyi ve kötü yanlarıyla devamlı olarak görürüm. Ancak oruç tutanların nefislerine nasıl hâkim olduklarını, mânevî gücün bütün zaafları nasıl yendiğini hayranlıkla müşâhede ediyorum. Almanyadaki Türkler bunu sık sık görebilme fırsatını verdi bana.” kötülüklere karşı bir siperdir. • Bir yudum su ile de olsa sahur yapınız. • Allah ve melekleri, sahura kalkanları selamlar. • Bizim orucumuzla, diğer ehl-i kitabın oruçları arasındaki fark sahurdur. • Sizden biriniz iftar edecek olursa hurma ile etsin. Hurma berekettir. Bulamazsa su ile iftar etsin. Su temizdir, temizler. • Bir oruçluya yemek yediren kimsek ye, o oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun sevabı da eksilmez. • Allah’ın Resulü iftardan sonra: “Allâhümme leke sumtu ve alâ rızkıkı eftartu” (Al- Oruç insana manevî temizlik getirir. Bedenin nasıl zehirlerini atar, yağlarını eritirse, ruhu da zehirlerinden arıtır. Ramazan ayında lah’ım, Sen’in rızan için oruç tuttum ve ancak verdiğin rızık ile iftar, ettim) diye dua ederdi. İçindekiler AYLIK İLİM KÜLTÜR DERGİSİ Yıl: 11 Sayı: 129 Haziran 2016 O Erler Ki 4 Prof. Dr. Mustafa Ağırman SAHİBİ Burhan Basın Yayın Eğitim ve Tur. Ltd. Şti. SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Serdar TAŞAR YAYIN DANIŞMANLARI Prof. Dr. İbrahim BAYRAKTAR Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN Allah Rasûlü ve Mübârek Ramazan Ayı 8 Kur’an ve Orucun Hedef Birliği 12 Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK Prof. Dr. Ali AKPINAR Yard. Doç. H. Murat KUMBASAR YAYIN KURULU Yusuf ELİBOL Ramazan ÇAKIR Aydın BAŞAR Salih AYDIN Musa KARACA GRAFİK TASARIM Talha AKA DAĞITIM ORGANİZASYONU Talha AKA Gsm: 0541 580 1969 F$yatı Tek Sayı: 6 TL 1 Yıllık (12 Sayı) Abone: 72 TL Yurtdışı 1 Yıllık Abone: 75 Euro Abonel$k İç$n Hesap Numaraları Posta Çeki No: 5091167 Burhan Basın Yay.Eğt.Tur.Ltd.Şti. Kuvettürk Sultanbeyli Şubesi Hesap No: 826718 - 1 İBAN: TR51 0020 5000 0008 2671 8000 01 Türkiye Finans Sultanbeyli Şubesi Müşteri No: 291928 IBAN:TR67 0020 6000 6300 2919 2800 01 Ziraat Bankası Sultanbeyli Şubesi Hesap No: 1673–44165588-5002 IBAN:TR690001001673441655885002 Ramazan: Asr-I Saadette Mücahede; Modern Zamanda Ziyafet 16 Ramazan Katliami 20 Zaman Anlayışımız ve Ramazan 32 Cihad ve Fetih Ayı, Ramazan 37 Ramazanı Kuşanmak 40 Hikmet Damlası 52 Laiklik Fitnesi 54 Dr. İhsan ŞENOCAK Nureddin YILDIZ Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL Ersan BİLGİN Abdullatif ACAR Hz. Pîr Seyyid Ahmed er-Rufai Av. Bahaddin ELÇİ YAYIN VE İLETİŞİM ADRESİ Mehmet Akif Mah. Kuran Kursu Cad.No: 87 Sultanbeyli / İST. Tel: +9 (0216) 498 94 00 Faks: +9 (0216) 398 94 69 İNTERNET ADRESİ [email protected] www.burhandergisi.com BASKI Milsan A.Ş. 0212 697 1000 Şimdi, Şimdi, Şimdi… 59 Fatih Sultan SEMİZ Kibâr-ı Kelâm (Ehlullahın Dilinden...) 62 Ubeyd FAKİRULLAH Hz. Abdullah İbn Mes’ud (r.anh)II 64 Salih AYDIN YAYIN TÜRÜ Aylık Süreli Yayın Gönder$len yazılarda ed$tör ve yayın kurulu değ$ş$kl$k yapab$l$r. Gönder$len yazılar $ade ed$lmez. Yazılardan kaynak göster$lerek alıntı yapılab$l$r. Yayınlanan reklamlardak$ ürün ve h$zmetler$n sorumluluğu reklam verene a$tt$r. Mübarek Ramazan 69 Burhan Çocuk 70 Şahin KARATAŞ Musa KARACA 12 Kur’an ve Orucun Hedef Birliği Prof. Dr. Ali AKPINAR 20 Ramazan Katliami Nureddin YILDIZ 32 Zaman Anlayışımız ve Ramazan Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL 37 Cihad ve Fetih Ayı, Ramazan Ersan BİLGİN Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN O Erler Ki O erler ki, gönül fezasındalar, Toprakta sürünme ezasındalar. Yıldızları tesbih tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar. - “Kendileri zarûret ve ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları (mümin kardeşlerini) kendilerine tercih ederler. Kim, nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (el-Haşr sûresi, 59/9) İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Günü her dem dolup her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Bir an yabancıya kaysa gözleri, Biz ömür gözyaşı cezasındalar. Her rengi silici aşk ötesi renk; O rengin kavuran beyazındalar. Ne cennet tasası ve ne cehennem; Sadece Allah’ın rızasındalar. Necip Fazık Kısakürek 2016 4 Haziran B Hz. Ebû Talha (r.a.) H z. Peygamber efendimiz, Medîne mescidinde arkadaşlarına sohbet ederken, Ebû Hureyre isimli sahâbî, sohbetin sonunda Hz. Peygamber’e yaklaştı ve kendisinin çok aç olduğunu ve açlıktan dermansız kaldığını söyledi. Hz. Peygamber de onu yakınlarından biriyle kendi evine gönderdi. Eşlerine de haber gönderip onu doyurmalarını istedi. Hz. Peygamber’in hanımları da yanlarında bu misafiri doyuracak bir şey bulamadılar. Bu durumu üzülerek Hz. Peygamber’e ilettiler. Evinde, Hz. Ebû Hureyre’yi doyuracak bir yiyecek bulamayan Hz. Peygamber, cemaate döndü ve: - “Bu gece aranızda bu arkadaşınızı misâfir edecek birisi yok mu? Kim, onu misafir ederse Allah ona rahmet eylesin!” dedi. Medîne’nin yerlilerinden Ebû Talha, derhal ayağa kalktı ve: “Ben, onu götürür, karnını doyurur ve misafir ederim, yâ Rasûlallah!” diye cevap verdi. Ebû Talha, Ebû Hureyre’yi alıp evine götürdü. Misafirini içeri aldıktan sonra eşine: “Bu gelen, Rasûlullah’ın misâfiridir. O’nun, evinde misafirine yedirecek bir şeyi olmadığı için ben alıp getirdim. Bu misafirden hiçbir şeyi esirgeme. Evimizde ne varsa ona ikram et!” diye tembih etti. Evin hanımı, evlerine böyle bir misafir gelmiş olmasından dolayı çok memnun oldu ve sevindi ama ne yazık ki, onun da misafire ikram edecek hazır bir yemeği yoktu. Kadıncağız üzülerek eşine şöyle dedi: - “Vallâhi, evimizde çocuklar için ayırdığım azıcık yemeğimizden başka bir şey yok.” Ebû Talha, bu duruma çok üzüldü ama misafiri getirmişti bir kere, onu doyurması gerekirdi. Bir çözüm yolu düşündü ve hanımına şöyle dedi: - “Sen, hemen çocukları erkenden uyut. Onlar, bu gece yemek yemeden uyusunlar. Kandili (lambayı) da düzeltir gibi yap ve söndür. Var olan yemeği misafire yedirelim, biz de bu gece aç olarak yatalım.” Hanımefendi eşinin dediği gibi yaptı. Önce çocukları uyuttu. Sonra sofrayı hazırladı. Var olan yemeğini getirip sofraya koydu. Eşini ve onun getirdiği misafiri sofraya buyur ettikten sonra kalkıp kandille meşgul oldu. Kandili düzeltiyormuş gibi yaparken onu söndürdü. Kandili yakacak ateşleri olmadığı için karanlıkta kaldılar. Ev sahibi kendini misafire yemek yiyormuş gibi gösterdi. Eli yemek tabağına gidip geliyor, fakat ağzına bir şey gitmiyordu. Çünkü elini boş götürüp getiriyordu. Bu arada misafir karnını doyurdu. Misafir tok olarak; evin erkeği, hanımı ve çocukları da aç olarak gecelediler. Sabah olunca erkenden abdestlerini alıp sabah namazı için mescide geldiler. Medîneli Müslümanlarla birlikte Hz. Peygamber’in arkasında saf tuttular ve büyük bir huşû ile sabah namazını edâ ettiler. Sabah namazından sonra Hz. Peygamber cemaate döndü ve şöyle buyurdu: - “Yüce Allah, bu gece falan kadın ve falan erkeğin, misâfirlerine olan ikrâmını çok beğendi ve yap- { } Hz. Peygamber, cemaate döndü ve: - “Bu gece aranızda bu arkadaşınızı misâfir edecek birisi yok mu? Kim, onu misafir ederse Allah ona rahmet eylesin!” dedi. Medîne’nin yerlilerinden Ebû Talha, derhal ayağa kalktı ve: “Ben, onu götürür, karnını doyurur ve misafir ederim, yâ Rasûlallah!” diye cevap verdi. Haziran 5 2016 B - “Vallâhi, evimizde çocuklar için ayırdığım azıcık yemeğimizden başka bir şey yok.” Ebû Talha, bu duruma çok üzüldü ama misafiri getirmişti bir kere, onu doyurması gerekirdi. tıklarını da çok hoş karşıladı. Yaptıkları bu güzel işten dolayı onlar hakkında şu âyeti indirdi: - “Kendileri zarûret ve ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları (mümin kardeşlerini) kendilerine tercih ederler. Kim, nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (elHaşr sûresi, 59/9) Bu olay Buhârî’de iki yerde (Kitâbu menâkıbi’l-Ensâr 9; Kitâbu’t-tefsîr 306) geçiyor. Her iki yerde de rivâyetin birinci râvisi Hz. Ebû Hureyre’dir. Bu rivâyetlerde Hz. Ebû Hureyre kendi adını vermeden: “Nebi (s.a.v.)’e bir adam geldi.” demektedir. Her iki rivâyette de, misâfiri evine götüren şahsın Ensâr’dan biri olduğu söylenirken ismi açıklanmamaktadır. Müslim de bu olayı Ebû Hureyreden rivâyet ediyor. Müslim’deki (Kitâbu’l-eşribe 172-173) rivâyetlerde de: “Bir adam geldi.” ifadesi geçiyor. Bir rivâyette Ebû Talha’nın ismi zikrediliyor. Tirmizî’de (Kitâbu’t-tefsir 60) Ebû Hureyre’den hadisin son bölümü rivâyet ediliyor. Sadece, Ensâr’dan birinin misâfire olan ikrâmı anlatılıyor. Olayın kahramanı Ebû Talha, Medinelidir, yani Ensâr’dandır. Hazrec kabilesinin Neccâroğulları kolundandır. On yıl Hz. Peygamber’e hizmet eden Enes b. Mâlik’in üvey babasıdır. Müslüman olmasına Enes’in annesi Ümmü Süleym sebep olmuştur. Kocası (Enes’in babası) Mâlik’in hicretten önce ölümü üzerine Ebû Talha’dan evlenme teklifi alan Ümmü Süleym, Ebû Talha’nın Müslüman olmamasının bu evliliğe engel teşkil ettiğini, şayet İslâm’ı kabul ederse kendisinden mehir almadan evliliğe evet diyeceğini söyledi. Bunun üzerine Ebû Talha, Müslüman oldu ve Ümmü Süleym ile evlendi. Bu evlilikten Abdullah ve Ebû Umeyr adında iki oğulları dünyaya geldi. Ebû Talha, hicretten önce yapılan Birinci Akabe bîatında kabilesini temsil etti. Hicretten sonra Hz. Peygamber ile bütün savaşlara katıldı. Uhud ve Huneyn savaşlarında gösterdiği kahramanlık dillere destandır. Ashâb-ı Kiram arasında cesâreti, yiğitliği ve bilhassa gür sesiyle tanınırdı. Bundan dolayı Hz. Peygamber’in: “Ebû Talha’nın asker içindeki sesi bir grup insandan daha etkilidir.” diye buyurduğu rivâyet edilmektedir. (Hâkim, el-Müstedrek, III, 352) Hz. Enes, annesi Ümmü Süleym ve üvey babası Ebû Talha’ya ait çok güzel hâtıralar anlatır. O hatıralardan biri de şöyledir: Bir gün Ebû Talha üvey oğlu Enes’i göndererek Hz. Peygamber’i yemeğe davet eder. Suffe ashâbı ile mescitte oturan Hz. Peygamber, Enes daha bir şey söylemeden yemeğe davet edildiğini anlar ve yanındaki yetmiş veya seksen sahâbîyi alarak davete gider. Bunun üzerine Ebû Talha telaşlanır, fakat Ümmü Süleym, Hz. Peygamber varken telaşlanmanın yersiz olduğunu söyler ve onu teskin eder. Hz. Peygamber, yemeğin bereketlenmesi için duâ eder ve davetlileri onar kişilik gruplar halinde sofraya oturtur. Sofraya oturan herkesin karnı doyar. (Buhârî, Menâkıb 25) 2016 6 Haziran B Hicretten sonra Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evinde ikâmet eden Hz. Peygamber’e herkes yiyecek-içecek götürürken, Ümmü Süleym de on yaşındaki oğlu Enes’i götürmüş ve: “Ey Allah’ın elçisi! Ensar’dan sana hediye getirmeyen kimse kalmadı. Ben de bu oğlumu sana hediye ediyorum; devamlı sana hizmet etsin.” demişti. Hz. Enes, gece annesinin yanında kalır, gündüzleri de Hz. Peygamberle birlikte olur ve ona hizmet ederdi. Hz. Peygamber, bu aileyi çok sever ve sık sık onları ziyaret ederdi. Hz. Peygamber efendimizle birlikte bütün savaşlara katılan, katıldığı her savaşta dillere destan kahramanlıklar gösteren Ebû Talha’nın bu kahramanlıkları hakkında değil de, bir misafiri doyurması hakkında âyet-i kerîme nâzil olması konusunda biraz düşünmemiz lazım. Özellikle içinde bulunduğumuz bu zamanda ve bu mübârek günlerde dünyanın değişik yerlerinde aç ve yardıma muhtaç milyonlarca Müslüman’ın bulunduğunu bilerek daha çok ve daha iyi düşünmemiz lazım. Ebû Talha ve eşi Ümmü Süleym, ellerinde ve evlerinde var olan yiyeceği misâfirleriyle paylaşmadı; tamamen misâfire ikrâm ettiler. Misâfiri kendi nefislerine tercih etti ve Yüce Allah’ın rızasını kazandılar. Bu sebepten dolayı da Yüce Allah tarafından tebrik ve tebcil edildiler. Aslında Ebû Talha, yoksul birisi değildi. Hem kendini hem de misâfirini doyuracak imkâna sahipti. Zaten bu imkâna güvenerek, Hz. Peygamber’in işâret ettiği misâfiri alıp evine götürmüştü. İmkânı vardı ama, belki o akşam evde yiyecek bir şey yoktu. Kendilerinin ve çocuklarının yiyebileceği az bir yemeği misâfirlerine yedirip kendileri aç olarak sabahladılar. Öyle anlaşılıyor ki, kendileri de çocuklar da fazla aç değillerdi. Sabaha kadar idâre edebilecek durumları vardı. Biz, bu güzel insanlar gibi yapamıyoruz; yapamayız da. Ama hiç olmazsa elimizde olanı paylaşmasını bilelim. Rabbimizin bize verdiğini muhtaçlarla paylaşalım. İnfak müessesesini çalıştıralım. Dünyanın değişik yerlerinde cihâd eden İslâm mücâhidlerini desteksiz, yoksulları ekmeksiz bırakmayalım. Yiyeceği olmadığı için takatsiz, içecek suyu olmadığı için dermansız kalanların imdâdına yetişelim. Bu asırda takatsiz ve dermansız kalanların Hz. Ebû Hüreyre gibi Hz. Peygamber efendimize başvurduklarını, efendimizin de onları bize gönderdiğini kabul edelim, yoksullara bu gözle bakalım. - “Sen, hemen çocukları erkenden uyut. Onlar, bu gece yemek yemeden uyusunlar. Kandili (lambayı) da düzeltir gibi yap ve söndür. Var olan yemeği misafire yedirelim, biz de bu gece aç olarak yatalım.” Haziran Harcamalarımıza dikkat edelim. Lüzumsuz harcamalarımızı kısarak, buradan elde edeceğimiz tasarrufu, dünyanın değişik yerlerinde cihâd eden İslâm mücâhidlerine göndersek ne kadar iyi olur, değil mi? Onlar orada, cephede düşmanla savaşırken; biz de burada nefsimizle savaşmak mecburiyetindeyiz. Bunu unutmayalım. Nefsi alt etmeden cennete girmenin zor olduğunu da bilelim. Bu olay üzerine nâzil olan âyetin son cümlesini bir daha okuyalım: “Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (el-Haşr sûresi, 59/9) 7 2016 Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK Allah Rasûlü ve Mübârek Ramazan Ayı “Kim Ramazan ayında nâfilelerden bir nâfile ibadet yaparsa, Ramazan ayının dışında bir farz ibadeti yapmış sevabı alır. Kim de Ramazan ayında bir farz ibadetini yaparsa, Ramazan ayı dışında yetmiş farz ibadeti yapmış sevabı alır.” (İb Huzeyme, Sahih, III, 191; İbn Ebi’d-Dünya, Fezâilu Ramazan, I, 69 (Hadis no: 41)). 2016 R amazan, sözlükte “günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalınayak yürümekle ayakların yanması” anlamlarındaki ramad masdarından veya “güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” manasındaki ramdâ kelimesinden veya da “yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur” anlamındaki ramadi kelimesinden türediği ileri sürülmüştür. (Günay, Hacı Mehmet, Ramazan, XXXIV, 8 433-435). Ramazan ayı kameri yılın şabandan sonra, şevvalden önce gelen dokuzuncu ayının adıdır. Ramazan ayı İslam’ın değer atfettiği mübârek bir aydır. Ramazan ayı İslamiyetten önce kendisine bir kutsiyet atfedilmemiş yani savaşılması yasak aylardan birisi kabul edilmemiştir. Bu ay değerini İslam ile birlikte kazanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de adı geçen ve değerine vurgu yapılan yegane ay Ramazan ayıdır. Aynı zamanda o, Kur’an-ı Kerim’in nâzil oldu- Haziran B ğu mübârek bir aydır: “(O sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayıdır.” (Bakara, 2/185). Diğer kutsal kitaplar ve sahifeler de bu ayda inmiştir: “İbrahim’in (as) sahifeleri Ramazan ayının ilk gecesinde indirildi. Tevrat Ramazan ayının altısında indirildi. İncil Ramazan ayının on üçünde indirildi. Kur’an da Ramazan ayının yirmi dördünde indirildi.” (İbn Hanbel, IV, 107). Ramazan ayı, oruç ayıdır. İslam’ın şartlarından olan oruç bu aydadır. Yukarda bir kısmını verdiğimiz Bakara sûresi 185. âyetinin devamı şöyledir: “Artık içinizden kim bu aya (Ramazan ayına) yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, başka günlerden sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık istiyor güçlük çekmenizi istemiyor.” Oruç, daha önceki ümmetlere farz kılındığı gibi bizlere de farz kılınmıştır: “Ey İman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.” (Bakara, 2/183). Oruç İslâm’ın şartlarından da birisidir: “İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek, Ramazan orucu tutmak.” (Buhârî, İman, 2; Müslim, İman, 19, 20, 21). Ramazan orucunu tutan kimse hem Allah’ın emri farz bir ibadeti yerine getirmiş olmakta hem de günahları bağışlanmaktadır: “İnanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanır.” (Buhârî, Savm, 6; Müslim, Müsafirin, 175). Ramazan ayı, bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni barındıran bir aydır: “Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, tan yeri ağarıncaya kadar esenlik doludur.” (Kadr, 97/1-5). Ramazan ayı, cennet kapılarının açılıp cehennem kapılarının kapandığı bir aydır: “Ramazan ayı gelmiştir. O mübârek bir aydır. Allah o ayda size orucu farz kıldı. O ayda cennet kapıları açılır; cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur. Onda bin aydan hayırlı bir gece vardır. Kim Kadir Gecesi’nin hayrından mahrum kalırsa, her hayırdan mahrum kalmıştır.” (İbn Hanbel, II, 230, 385, 425; Nesâî, Savm, 3). Aynı zamanda Ramazan ayının rahmet ve sabır ayı olduğu belirtilmiştir: “Ayların efendisi, Ramazan ayı geldi. Sıhhat, mükâfât ve hayır ayı hoş sefa getirdi. O sabır ayıdır. O ayda şeytanlar zincire vurulur, rahmet iner, çokça tevbe edilir, cehennem kapıları kapanır ve cennet kapıları açılır.” (Ebû Tâhir es-Silefî, İntihâb, I, 20 (Hadis no:19)). Ramazan ayı, ibadetlerin sevabının bol bol alındığı bir aydır. Allah’ın Rasûlü, Ramazan ayında yapılan ibadetin diğer aylara göre çok daha faziletli olduğunu şöyle belirtmektedir: “Kim Ramazan ayında nâfilelerden bir nâfile ibadet yaparsa, Ramazan ayının dışında bir farz ibadeti yapmış sevabı alır. Kim de Ramazan ayında bir farz ibadetini yaparsa, Ramazan ayı dışında yetmiş farz ibadeti yapmış sevabı alır.” (İb Huzeyme, Sahih, III, { } Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu mübârek bir aydır: “(O sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayıdır.” (Bakara, 2/185). Haziran 9 2016 B Oruç, daha önceki ümmetlere farz kılındığı gibi bizlere de farz kılınmıştır: “Ey İman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.” (Bakara, 2/183). 191; İbn Ebi’d-Dünya, Fezâilu Ramazan, I, 69 (Hadis no: 41)). Enes’ten (r.a.) rivâyet edilen bir hadiste, Rasûlüllah (s.a.v.) “En faziletli sadakanın Ramazan ayında verilen sadaka” (Tirmizî, Zekât, 28), Buhârî ve Müslim’de rivâyet edilen bir hadise göre “Ramazanda umre yapmanın hacca eşdeğer” veya Hz. Peygamber’le “beraber haccetmeye eşdeğer” olduğu belirtilmiştir. (Buhârî, Umre, 4; Müslim, Hac, 221- 222). Hayatımızın her anında bizim için örnek olan Allah Rasûlü’nün, Ramazan ayında hayatının nasıl olduğunu bilmek bu anlamda önemlidir. Allah Rasûlü, Ramazan ayına ayrı bir önem verirdi. O, Ramazan Ayında Daha Cömertti Allah Rasûlü’nün Ramazan’da cömertliği de diğer aylara göre daha fazlaydı. Abdullah b. Abbâs bunu şöyle belirtmektedir: “Rasûlüllah (sav) hayır konusunda insanların en cömertiydi. Özellikle Ramazan ayında Cebrail (as) ile görüştüğünde bu cömertliğinin sınırı olmazdı. Cebrail (as) ile görüşmesi ise Ramazan ayı boyunca her gün gerçekleşirdi. Onun da hayır-hasenattaki cömertliği esen rüzgara benzerdi.” (Buhârî, Savm, 7). 2016 O, Ramazan Ayında Gece İbadetine Daha Düşkündü Allah’ın Rasûlü özellikle Ramazan ayında etrafındakileri gece namazı konusunda dikkatli olmalarını isterdi. Bununla ilgili olarak O, şöyle buyurdu: “Kim Ramazan gecesini, sevabına inanarak ve bunu elde etmek niyetiyle namazla ihya ederse geçmiş günahları affedilir.” (Buhârî, İman, 27, Salâtu’t-Teravih, 1; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn,173, 174). Peygamberimiz (sav) Ramazan gecelerini ihya amacıyla teravih namazı kılmış, ashabına da kıldırmış; ancak teravih namazının ümmetine farz olur endişesiyle sürekli cemaate kıldırmaktan uzak durmuştur. Onun bu durumunu eşi Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır: “Rasûlüllah (sav) (bir gece) mescidde (nafile) namaz kılmıştı. Birçok kimse de (ona iktida ederek) namaz kıldı. (Sabah olunca “Rasûlüllah geceleyin mescidde namaz kıldı” diye konuştular.) Ertesi gece de Efendimiz namaz kıldı. (Halk yine olanları konuştu, katılacakların) sayısı iyice arttı. Üçüncü (veya dördüncü) gece halk yine toplandı. (Öyle ki mescid, insanları alamayacak hâle gelmişti.) Ancak Efendimiz (bu dördüncü gecede) yanlarına çıkmadı. Sabah olunca Efendimiz: “Yaptığınızı gördüm. Size çıkmamdan beni alıkoyan şey, namazın sizlere farz oluvermesinden korkmamdır” dedi. İşte bu olay Ramazanda cereyan etmişti.” (Buhârî, Teheccüd, 5; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn, 177). Efendimizin farz olur endişesiyse devamlı kıldırmadığı teravih namazlarında camiler; Ramazan ayının ruhuna uygun bir şekilde özellikle çocuklarla gençlerle dolup taşması gerekir. Büyükler yani anneler, babalar, dedeler, nineler; çocukların ellerinden tutarak camiye götürmeleri onların da bu manevî havayı teneffüs etmeleri için gereklidir. Özellikle teravih namazlarında camilerimizin 10 Haziran B * Sünnete uymak, içi dışı bir etkinlik alanı olması gerekmektedir. Müslümanın cami merkezli bir hayatı olduğunu hem kendisi yaşamalı hem de toplumda bunun işaretleri olmalıdır. * Ehl-i Kitab’a muhalefet, * İbadet etmeye sahur yemeği ile güç kazanmak. Efendimiz (sav) Ramazan ayının son on gününde ibadetlere daha fazla ağırlık verir ve özellikle itikâfı ihmal etmezdi. Bilindiği gibi itikâf; ibadet niyetiyle mescidde inzivaya çekilmek demektir. Ülkemizde unutulan sünnetlerdendir. Fakat bu sünnet Efendimizin ihmal etmediği bir ibadettir. İtikâfa Ramazan ayının son on gününde girilmesi Kadir Gecesi’ni de ihya etme fırsatı vereceği için ayrı bir önem taşır. Hz. Âişe ve Abdullah b. Ömer’in bildirdiğine göre Efendimiz (sav) Ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. (Buhârî, İ’tikâf, 1; Müslim, İ’tikâf, 1). Ebû Hüreyre’nin rivayetinde ise Allah’ın Rasûlü her Ramazanda on gün itikâfa girerken vefat ettiği yıl ise yirmi gün itikâfa girmiştir. (Buhârî, İ’tikâf, 17, Fedâilu’l-Kur’an, 7). Yine Hz. Âişe, Efendimizin (sav) Ramazanın son günü girdiğinde geceleri ihya etmekle kalmayıp ev halkını da uyandırdığı ve kendisini tamamen ibadete hasrederek eşleriyle ilişkisini kestiğini bildirmektedir. (Buhârî, Leyletu’l-Kadr, 5; Müslim, İ’tikâf, 7). O, Sahura Kalkardı Bir hadiste sahurda bereket olduğu belirtilmiştir: “Sahura kalkın, çünkü onda bereket vardır.” (Buhari, Savm, 20; Müslim, Sıyam, 45). Burada hem maddî hem de manevî bereket ve hayırdan bahsetmek mümkündür. O gün tutacağı oruca başlamak için sahura kalkıldığında Allah’ı zikretme ihtimalinden dolayı sahurda ilahi bir feyiz vardır ve bu da insana sevap getirecektir. Bir hadiste ise, “Sahurun yemeği berekettir, bir yudum su ile bile olsa onu terk etmeyin. Muhakkak Allah ve melekleri sahur yapanlara dua eder.” (İbn Hanbel, III, 12,44). Veya da maddi bereket vardır insan sahura kalktığında gündüz daha dinç olacak, vücudu zarar görmeyecek bu da sağlığı için bir dayanma gücü olacaktır. Rasûlüllah (sav) “Sahur yemeği ile gündüz orucuna, gündüz uykusu ile de gece kalkmaya karşı yardım alın” (İbn Mâce, Sıyâm, 22) buyurdu. Sahurda aslında birçok bereketten bahsedilebilinir. Nitekim bazı alimler sahura kalkmakla çok cihetten bereket hasıl olacağını söyler: Haziran * Şevk ve canlılıkta artış. * Açlığın sebep olacağı ahlaki düşüklüğün atılması. * O sırada isteyeceklere, sadaka verme imkanına kavuşmak. * Dua ve ibadetlerin kabul edilme vakti olan seher vaktinde dua ve zikre sebebiyet. * Uykudan önce ihmal edenlere oruca niyet etme imkanı vb. (Canan İbrahim, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i sitte, Akcağ Yayınları, IX, 490). O, Şevval Orucunu Tavsiye Ederdi Ramazan ayı dışında da imkanı olan mü’minler oruç tutması gerekir. Özellikle Efendimiz (sav) Ramazan ayından sonra gelen şevval ayında altı gün oruç tutmayı tavsiye etmektedir. Ebû Eyyûb el-Ensârî’den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “Kim Ramazan orucunu tutar, peşinden şevval ayında da altı gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur.” (Müslim, Sıyâm, 204; Ebû Dâvûd, Savm, 58; Tirmizî, Savm, 53). Çünkü iyilik on misliyledir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Kim iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır; kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.” (En’am, 6/160). Dolayısıyla Ramazan ayında oruç tutmak ve akabinde şevval ayında oruç tutmak bütün bir yılı oruçlu geçirmeye denktir. Sevbân b. Bücdüd’den (v. 54/674) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “Ramazanda oruç tutmak on aya denktir. Şevvalde altı gün oruç tutmak iki aya denktir. Böylece bütün yıl oruçlu geçirilmiş gibi olur.” (İbn Hanbel, V, 280). Ramazan ayı, Rabbimizin bizlere eşsiz bir ikramıdır. Bu, Kur’an, oruç, sabır, namaz ayını ruhuna uygun bir şekilde değerlendirmek gerekir. 11 Selam ve dua ile… 2016 Prof. Dr. Ali AKPINAR Kur’an ve Orucun Hedef Birliği Kur’ân bir ayetinde, orucun geçmiş toplumlara da farz kılınan evrensel bir ibadet olduğunu bildirir. “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya erersiniz.”[1] 2016 G ünlük anlamına gelen ve Farsçadan dilimize geçmiş olan oruç kelimesinin Arapça karşılığı savm’dır. Kur’ân ayetlerinde savm/sıyam kelimeleri şu şekilde geçer: 1. Kur’ân bir ayetinde, orucun geçmiş toplumlara da farz kılınan evrensel bir ibadet olduğunu bildirir. “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya erersiniz.”[1] 12 Ayete göre oruç, bizden önceki toplumlara da farz kılınmış evrensel bir ibadettir. Oruc ibadeti, kötülükleri emreden nefsi dizginleyen, onu eğiten, onu aşağılıklardan temizleyip arındıran, onu yücelten ve huzura erdiren bir ibadettir. Oruc dünyada günahlara karşı, ahirette ise azaba karşı koruyucu bir kalkandır. Orucun hedefi, takvalı insan yetiştirmektir. Takva, Yüce Allah’ı tanıyıp O’na karşı yükümlülükleri yerine getirme bilincidir. Tak- Haziran B va, Allah’ı hesaba katarak yaşamak, nerede ve hangi şartta olursak olalım O’ndan sakınıp çekinmektir. Allah’ın emirleri doğrultusunda yaşamak takva göstergesidir. Kur’ân’da oruç tutmanın hedefi olarak takva gösterildiği gibi; Allah’a ibadet etmek[2], O’nun hükümlerine sımsıkı sarılmak[3], Kısas ve benzeri O’nun hükümlerini uygulamak[4], Kur’ân’ı anlamak[5] da hep takva göstergesi olarak sayılmıştır. 3. Kur’ân, oruç tutan erkek ve kadınların mükafatını (mağfiret ve büyük ecir) bildirir. “Doğrusu Müslüman erkek ve kadınlar.. oruç tutan erkek ve kadınlar.. İşte onlar için Allah mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.”[9] Ayet, İslam’ın kadın erkek birlikte yaşanacağını ve Allah’a kulluk konusunda kadın erkeğin bir olduğuna vurgu yapar. Kur’ân’ın iniş gayesi, Yüce Yaratıcıyı tanıyıp O’na karşı yükümlülüklerini yerine getiren müttakîleri dosdoğru yola götürmektir. “İşte o Kitap; kendisinde hiç şüphe yoktur; müttakiler için yol göstericidir.”[6] Orucun farz kılınış sebebi de müttakî insan olmaktır. Dolayısıyla Kur’ân ve oruç, takvalı insan yetiştirme konusunda aynı hedefi paylaşmaktadırlar. Kur’ân, evrensel ilkeleriyle insanın beynini ve gönlünü donatır; oruc da onun ruhunu ve bedenini donatır. Biri teori, diğeri pratik. 4. Kur’ân, Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı dünyaya getirdiğinde tuttuğu ‘susma orucu’ndan bahseder.[10] 2. Kur’ân, orucun farziyyetini ve bazı hükümlerini açıklar.[7] Ayetlerde orucun sayılı günlerde tutulması gerektiği, hasta yahut yolcu olanlara tanınan ruhsatlar, ile oruç gecelerinde yasakların kalktığı açıklanır. Bu ayetler, İslam’ın her dönem ve şartta yaşanılabilen bir nizam olduğunu ve İslam’ın yaşayanlara kolay geleceğini ifade eder. “Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidâyeti, doğruyu ve yanlışı ayırdedip açıklayan Kur’ân’ın indirildiği aydır. İçinizden kim o aya yetişir (ayı görür)se oruç tutsun. Kim hasta olur, yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allâh sizin için kolaylık ister, güçlük istemez.”[8] 5. Kur’ân’a göre hataen adam öldürmenin kefaret seçeneklerinden (köle azat etmek, diyet, iki ay oruc) biri, iki ay kesintisiz oruç tutmaktır.[11] 6. Kur’ân’a göre zıhar (Eşini annesine benzetmek/ bir cahiliye geleneği olarak kadına hakaret etmek) kefaret seçeneklerinden (köle azat etmek, iki ay oruç, atmış fakiri doyurmak) biri de iki ay kesintisiz oruç tutmaktır .[12] 7. Hac ibadetinde tıraşı geciktirmenin kefaret seçeneklerinden (oruç, sadaka veya kurban) biri olarak on gün oruç[13] ve ihramlı iken av öldürmenin kefaret seçeneklerinden (kurban, fakirleri doyurmak, hayvanın değeri karşılığında her müd için bir oruç) biri olarak oruç tutulması istenir.[14] 8. Yemin kefareti seçeneklerinden (on fakiri doyurmak, on fakiri giydirmek, köle azat etme, yahut üç gün oruç) biri üç gün oruç tutmaktır.[15] Hz. Meryem’in susma orucunda[16], onun içerisinde bulunduğu durumu anlamayacak olan bir { } “Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidâyeti, doğruyu ve yanlışı ayırdedip açıklayan Kur’ân’ın indirildiği aydır. İçinizden kim o aya yetişir (ayı görür) se oruç tutsun. Kim hasta olur, yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allâh sizin için kolaylık ister, güçlük istemez.”[8] Haziran 13 2016 B Kur’ân, oruç tutan erkek ve kadınların mükafatını (mağfiret ve büyük ecir) bildirir. “Doğrusu Müslüman erkek ve kadınlar.. oruç tutan erkek ve kadınlar.. İşte onlar için Allah mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.”[9] Ayet, İslam’ın kadın erkek birlikte yaşanacağını ve Allah’a kulluk konusunda kadın erkeğin bir olduğuna vurgu yapar. topluma boşuna konuşmaması, suskunluk orucu ile Rabbine zikir ve şükretmesi hedeflenmiştir. Gerçek anlamda oruçta da kişinin boş ve anlamsız sözlerden uzak kalması gerektiği hep vurgulanmıştır. Oruc, ya hayır söyleyip yahut susmayı erdem olarak görenlerin, söz gümüşse sükut altındır diyenlerin ibadetidir. Bu konuda Peygamberimiz şunları söyler: “Sizden biri oruçlu iken çirkin bir söz söylemesin, boş ve lüzumsuz konuşmasın. Bir kendisine çatacak olursa yahut hakaret edecek olursa ona, ‘Ben oruçluyum’ desin.” “Yalan ve iftirayı terketmeyen kimsenin aç ve susuz kalmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” “Nice oruç tutanlar vardır ki, tuttukları oruçlarından onlara kalan sadece aç ve susuz kalmalarıdır.” “Oruçlunun uyuması ibadet, susması tesbih, çalışması bereketli, duası makbul, günahı bağışlanmıştır.” Yanlışlıkla adam öldürme, zıhar, yeminini yerine getirmeme ve hacda yapılması gerekenleri yapamama gibi şeylerin insanın vicdanında oluşturacağı rahatsızlıkların oruç ibadetiyle giderilmesi hedeflenmiştir. Zira oruç, iç dünyayı test eden, onaran, tezkiye ve takviye eden bir ibadettir. Rabbine karşı herhangi bir saygısızlık yapan kimse, Rabbin bir kulunu inciten kimse, Rabbinin rızasını kazanmak için oruç tutarak nefsini eğitmeye çalışır. Oruçla eğitilen nefis, kemale ererek tekrar aynı hataya dönmez. Kısaca söylemek gerekirse, oruç bizi Allah bilinci demek olan takvaya erdiren kutlu bir ibadettir. Oruç, ölü ruhlara hayat veren, hasta ruhları onaran, dinç ve dinamik kılan ibadettir. Dünyevî de pek çok faydası olan oruç ibadetinin mükafatını tam anlamıyla Yüce Allah verecektir. O, oruçlular için mağfiret ve çok büyük mükafatlar hazırlamıştır. Oruç İbadetinin Üç Boyutu Oruç ibadeti çok yönlü bir ibadettir. Orucun faydaları saymakla bitmez. Orucun güzelliklerini biz şu üç maddede özetleyebiliriz: 1. Orucun Dini Boyutu: Yalnızca Allah için tutulan bir ibadettir. İçerisine Riya karışmayan ibadettir. Oruç O’nun için tutulmalı, O’na yaraşır olmalı. Oruçla kulluk rekoltesi yükselir, oruçlu iken yapılan iyilik ve güzelliklerin sevap arpanı fazladır. 2. Orucun Bireysel Boyutu: Ruhları eğitir, arındırır, yüceltir. Nefisleri terbiye eder. O, en güzel sabır eğitimidir. Ahlakı güzelleştirir, insanı olgunlaştırıp kemale taşır. Bedeni dinlendirir. Oruç sağlıktır. Oruç tutan sıhhat bulur. 2016 14 Haziran B 3. Orucun Sosyal Boyutu: Oruç nimetin kıymetini bildirir. Aç kalan insan, Allah’ın nimetlerinin olmadığı zamanlarda ne hale düşeceği düşünür ve daima O’na şükreder. Taşlaşmış gönülleri yumuşatır, merhamet duygularını harekete geçirir. Bu yüzden oruçlu günlerde hayır ve güzellikler artar, şer ve kötülükler azalır. Başkalarını düşündürür, oruçla zengin-fakir kaynaşması gerçekleşir. Bu açıklamalardan sonra şimdi şu sorulara kendi içimizde cevaplar arayalım: Peki, bizim hayatımızda bunların ne kadarı gerçekleşiyor? Öğrencisi olduğumuz Ramazan okulu, bizi ne kadar eğitti, ne kadar değiştirdi ve ne kadar arıtıp temizledi? Ramazan’da Müslümanlık kalitesini, salih amel rekoltesini yükseltmek gerekir. Ramazan ayının hayatımızda özel bir yeri olmalıdır. Çünkü o, sıradan Peygamberimiz şunları söyler: “Sizden biri oruçlu iken çirkin bir söz söylemesin, boş ve lüzumsuz konuşmasın. Bir kendisine çatacak olursa yahut hakaret edecek olursa ona, ‘Ben oruçluyum’ desin.” “Yalan ve iftirayı terketmeyen kimsenin aç ve susuz kalmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” “Nice oruç tutanlar vardır ki, tuttukları oruçlarından onlara kalan sadece aç ve susuz kalmalarıdır.” “Oruçlunun uyuması ibadet, susması tesbih, çalışması bereketli, duası makbul, günahı bağışlanmıştır.” Haziran bir ay değildir. O, ibadet ve taatta pek çok insanın yoğunlaştığı, sürekli rahmetin yağdığı bir aydır. Her Müslüman gücü nispetinde bu rahmetten daha çok pay almaya çalışmalıdır. Diyelim ki bizler Ramazan dışında da namazını kılan, Kur’ân’ı okuyan, hayrını yapan müslümanlarız. Ramazan da bunların üzerine bir şeyler koyabilmeliyiz. Hiç namaz kılmayan bir kimse Ramazan’da namaza başlıyorsa; namaz kılan biri olarak bizim Ramazan’da namaz kalitemiz artmalıdır. Aksi takdirde herkese bir şeyler kazandıran Ramazan, bize bir şey kazandırmamış olacaktır. Ramazan’daki Kur’ân okumalarımızda diğer aylardan farklı olmalı. Anlayarak, özümseyerek okumalarla tanışmalıyız Ramazan’da. Elbette bu, Ramazan hatimlerimize engel olmamalıdır. Kur’ân’ı anlama işi, bir aya sığmayacak kadar büyük bir iş, ama Ramazan bizim bu hayırlı işe başlama ayımız olamaz mı? Ramazan’a eriştiği halde değişmeyenlere, arınmayanlara, Ramazan ile Müslümanlığı bereketlenmeyenlere Sözün Efendisi şöyle sesleniyor: “Ramazan’a eriştiği halde, günahlarından bağışlanmayıp cehenneme girene yazıklar olsun!” Kaynaklar [1] 2 Bakara 183. [2] 2 Bakara 21. [3] 2 Bakara 63, 7 Araf 171. [4] 2 Bakara 179. [5] 2 Bakara 187, 39Zümer 28. [6] 2 Bakara 2. [7] 2 Bakara 184-187. [8] 2 Bakara 185. [9] 33 Ahzab 35. [10] 19 Meryem 26. [11] 4 Nisa 92. [12] 58 Mücadele 4. [13] 2 Bakara 196. [14] 5 Maide 95. [15] 5 Maide 89. [16] Kur’ân Hz. Zekeriyya’nın çocuğunun olacağına dair müjdeyi alınca tuttuğu üç günlük susma orucundan da bahseder. 3 Alu Imran 41; 19 Meryem 10. 15 2016 Dr. İhsan ŞENOCAK Ramazan: Asr-I Saadette Mücahede; Modern Zamanda Ziyafet [1] Akşam iftarla ruhumuzu kalıptan alıyoruz. Sahura kadar dinlendiriyor, sahurda tekrar aynı kalıbın içerisine koyuyoruz. Bu ameliye otuz gün devam ediyor. Sonra bayram geliyor. Bayramda Kâinatın Sahibine yükselen ruhumuzun kemal halini seyrediyor uz. 2016 O ruç bir tohumdur. Meyvesi nur olan, irfan olan bir tohum… O tohumu şu kadar gün önce yüreklerinize ektiniz. Allah Resulü (aleyhissalatüvesselam)’ın • ا"!ــ••ر •••ــ#ــ$ ن%ــ$ “ &!ــ••واSahur yapınız, çünkü sahurda bereket vardır.” [2] hadisine iktida edip, bir seher vakti, niyetle hakikat yolculuğuna başladınız. Kalktınız, sahurda yeryüzüne çömelip bir sofra kurdunuz. Secdedeki haliniz gibi sanki göklerin kapısına yükseldiniz. Ruhunuzla Kâinatın Sahibi’nin rahmet ve mağfiret diyarına yüceldiniz, ‘urûc ettiniz. 16 Sahurdaki niyetinizle iman ve ibadet atlasınıza bir tohum ekiyor, günbegün o tohumu oruçlarınızla suluyorsunuz. Bayram gününe ulaştığınız zaman kocaman bir çınar oluyor ve sizlerin yüzünde iman, nur, irfan olarak tezahür ediyor. Oruca bu zaviyeden bakmak lazım. Ancak bu zaviyeden baktığımız zaman orucun hakikatine erebiliriz. Düşünün; İmsakta başlıyorsunuz, ta gurubu şemse kadar, gün batımına kadar bir irade eğitimine giriyorsunuz. “Var” olanları “yok” hükmünde al- Haziran B gılıyorsunuz. Hakikatte, hayatta böyle değil mi? Bir takım malların, mülklerin sahibisiniz. Onlarla iftihar ediyorsunuz. Ölüm meleği geldiği zaman hepsini geride bırakıp sefere çıkıyorsunuz. Var olan dünyalıklar sizin için yok oluyorlar. Çünkü öldükten sonra dünyalıklar üzerinde tasarruf hakkınız kalkıyor. İşte oruç ölümdeki o en sahici fotoğrafı hayatta iken gösteriyor. Eşyayı gerçek suretiyle algılamaya davet ediyor. Sabah namazı, seccadenin üzerinde işrak vaktine kadar evrad ile meşguliyet, işrak namazı derken kahvaltı vakti geliyor. Kahvaltılıklar yerli yerinde, belki önünüzde duruyor. Ama sizin için her biri yok hükmünde. Alamıyor, yiyemiyor, içemiyor, tadamıyorsunuz. Kâinatın Sahibi ruhunuzu alıyor, sabahtan akşama kadar bir kalıbın içerisine koyuyor. Akşam iftarla ruhumuzu kalıptan alıyoruz. Sahura kadar dinlendiriyor, sahurda tekrar aynı kalıbın içerisine koyuyoruz. Bu ameliye otuz gün devam ediyor. Sonra bayram geliyor. Bayramda Kâinatın Sahibine yükselen ruhumuzun kemal halini seyrediyoruz. Gün doğumu esnasında, güneşin dağların arkasından taptaze haliyle semanın zirvesine doğru yükselişini hayal edin. İşte oruç tuttukça arınan ruhlarımız da dağlar ardından yükselen bir güneş gibi kâinatın sahibine yüceliyor. Yüceldikçe en zorlara bile ••••ــ •“ ا•!•ــ• •••ــBuyur Allahım buyur!” demeyi öğreniyor. Allah’a doğru yücelen ruhlarımız Ashab-ı Kiram (radiyallahu anhum) gibi, onların muazzez ruhlarının makamlarında "#$%" و ا#$&'” İşittik ve itaat ettik Allah’ım!”[3] diyorlar. Kardeşlerim! Orucun anlam dünyasını doğru bir şekilde mülahaza edebilmek için, ilk sahurunuzda ruhunuza ektiğiniz o hakikat tohumunun manasına sadakat gösteriniz. İşte o sadakati gösterdiğinizde, bütün eğriler yeniden doğru olacaktır. Bu noktada duralım ve neden Allah-u Teala bu ayda oruç tutmayı bize emretmiştir onu tahlil edelim. Bu tahlil bizi Ramazan-ı Şerifi istirahat ayı gibi gören anlayıştan da kurtaracaktır. Orucu üç başlık altında değerlendirmek lazım… Ruhun nefse mutlak galibiyeti demek olan oruç; küfrün saltanatının sona ereceğini, imanın yeryüzüne hakim olacağını ve bütün ruhlarda İslam’ın intişar edebileceğini haber veriyor. 1. Oruç, “küfrün saltanatının sona ereceğine işaret eder.” İşte buyrun… Allah Resulü Aleyhissalatü vesselam Medine’de… Hemen yola çıkabileceklerden müteşekkil, nisbeten büyük bir ordu hazırlamış. Hicretin ikinci yılı, Ramazan ayı… Allah Resulü4 ــ"س#•*ــ)ا ور(ــ"ء ا+ Şımarık bir halde yola çıkan ve ehl-i İslam’ı ortadan kaldırmayı amaçlayan Mekke müşriklerine karşı Bedre gidiyor. Hadiseyi İbn-i Abbas (ra)’dan dinleyelim: Ramazanı Şerif’in on yedisi, günlerden Cuma. Allah Rasülü (asm)ın karşısında büyük bir ordu var. Kuranı Kerim bize Bedirde ki ilahi yardımı anlatırken;5 ,ــ• اذ•ــ-.ر وا/•ــ+ 0ــ• ا1)2. /ــ3•]و Az idiniz.” buyuruyor. Allah Resulü (sallalalhu aleyhi ve sellem) ellerini kaldırıyor; “Ya Rab! Eğer bu bir avuç Müslüman burada helak olursa yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacak” diye yalvarıyor ve Peygamber’in dualarına göklerden melekler karşılık veriyor. Bedir Ramazan-ı Şerif’in cihad ayı olduğunu anlatıyor. { } Allah Resulü (aleyhissalatüvesselam)’ın ,ــ1)+ ر45ــ6• ا7ــ8 ــ"ن8 )وا5ــ69 “Sahur yapınız, çünkü sahurda bereket vardır.” [2] hadisine iktida edip, bir seher vakti, niyetle hakikat yolculuğuna başladınız. Haziran 17 2016 B Sahurdaki niyetinizle iman ve ibadet atlasınıza bir tohum ekiyor, günbegün o tohumu oruçlarınızla suluyorsunuz. Bayram gününe ulaştığınız zaman kocaman bir çınar oluyor ve sizlerin yüzünde iman, nur, irfan olarak tezahür ediyor. Oruca bu zaviyeden bakmak lazım. Moğollar saldırmışlar. Günlerce Bağdat Nehri’nden kan ve mürekkep akmış. Âlemi İslam’ı tarumar etmişler. Sokaklarda dolaşan İslam âlimleri •••وا إ•ــ diye ehli İslam’ın geleceğine ağıtlar yakıyorlar. Acılar mahşerinde yine bir Ramazan günü. İslam orduları Mısır’dan harekete geçiyorlar. Başlarında Sultan Baybars var. Ayn Calut’a geliyorlar. İşte orada, Ramazan Ayı’nda Allah Azze ve Celle ehli islam’a büyük bir zafer nasib ediyor. O halde, “Ramazan’da sahuru yapın sonra yatınız. Ramazan’da aç ve sususz kalıyorsunuz dolayısıyla bedeninizde bir zafiyet oluşuyor, kendinizi fazla yormayınız. Ramazan’ı bir istirahat ayı olarak addediniz.” nevinden olan telkinler Muhammedî değil hevaîdir. Hz. Muhammed (asm)ın hayatına baktığınız zaman bunların hiçbirini bulamazsınız. Buna mukabil Ramazan tarihine baktığınızda Bedir’i, Ayn Calut’u ve diğer büyük zaferleri görürsünüz. O halde Ramazan yine mağdur, mazlum, biçare ehli imanın kurtuluş ayı olacaktır. 2. Ramazan “İslam’ın galibiyet ayıdır.” Efendimiz (aleyhissalatüvesselam) gözü yaşlı bir halde Mekke’den ayrılmışlar. Yolda Hz. Cebrail kendisini teselli eder. Ve hicretin üzerinden sekiz yıl geçer. Sel- ler gibi bir orduyla aleyhissalatüvesselam Mekke’ye dönüyor… Hani Mekke’de bir taş vardı. Ebu Süfyan o taşın üzerine çıkar, Allah Resulü (aleyhissalatüvesselam)‘a karşı Mekke’yi tahrik eder, kışkırtırdı. Yine aynı taş, yine aynı taşın üzerinde aynı şahıs. Bu defa Mekkelilere, “Muhammed (aleyhissalatüvesselam) seller gibi bir orduyla geliyor. Ona teslim olunuz. İman etmekten başka çıkış yolunuz yok ey Mekke diyor.” Allah Azze ve Celle Ramazan aynının yirmi birinci günü Hz. Muhammed (aleyhissalatüvesselam)’a Mekke’nin fethini nasib ediyor. Kabe-i Muazzama’nın etrafında 360 tane put var; Aleyhissalatüvesselam efendimiz tavaf ederken !"ــ#ــ•ء ا$ %و&ــ %(•'ــ# وز)ــ! اHak gelmiştir. Batıl yok olmuştur.”[6] Ayetini okuyor ve elindeki asa ile dokunduğu putu yere seriyor. Artık bundan sonra Mekke putlarla anılmayacak, batıl ne bir şey icad edecek ne de geriye döndürebilecek. Ramazan’daki o büyük fetih sana diyor ki; Bu ay diriliş ayıdır. Önce ruhundaki putları kıracaksın. Sonra bütün bir âlemi kuşatan, saran putların nasıl ortadan kaldırılacağının plan ve projelerini yapacaksın. 3. Ramazan “İslam’ın intişar ayıdır.” Ramazan aynı zamanda ruhların diriliş ayıdır. İslam’ın bütün bir âlemi kuşatış ayıdır. Aleyhissalatüvesselam’ın Ahirete gidişine bir yıl var… Hicretin dokuzuncu yılı… Yine Ramazan… Allah Resulü, Ali bin Ebi Talib(ra) ı Yemen’e gönderiyor. Hz. Ali Yemen’de. İslam’ı, Hz. Muhammed (aleyhissalatüvesselam)’ı anlatıyor. Ve Yemen Müslüman oluyor. Daha sonra Yemen Peygamber dilinde*ــ+,- ــ•ن,-. اİmanın kaynağı Yemendir iltifatına nail oluyor. İrfanın kaynağı Yemen, hikmetin kaynağı Yemen… Yine bir Ramazan Ayı… Yine hicretin dokuzuncu yılı… Sekizinci yılda kuşatılan fakat muhkem surları aşılamayan, küfürde ısrar eden Taif halkı yollarda… İstikametleri Medine… Sakif kabilesinin kafilesi ise en önde. Medine’ye varıyorlar, Efendimiz (aleyhissalatüvesselam)’ın huzuruna çıkınca, “biz geldik ya Ra- 2016 18 Haziran B Allah Resulü (sallalalhu aleyhi ve sellem) ellerini kaldırıyor; “Ya Rab! Eğer bu bir avuç Müslüman burada helak olursa yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacak” diye yalvarıyor ve Peygamber’in dualarına göklerden melekler karşılık veriyor. Bedir Ramazan-ı Şerif’in cihad ayı olduğunu anlatıyor. sulallah, eski düşmanlarınız… Ellerinize, ayaklarınıza kapanmaya geldik. Huzurunda •أ!ــ•• ان • ا•ــ• ا• ا •ــ"ل ا#•ا ر$%& وأ!ــ•• انdiyerek Müslüman olmaya geldik.” Ramazan İslam’ın bütün yüreklere harekat düzenlediği bir diriliş ayıdır. Peki neden Ramazan? Efendimiz (aleyhissalatüvesselam), İbni Mace’nin rivayet ettiği hadisi şerifte buyuruyorlar ki; *ــ'ه د)ــ"ة • (ــ'د+ •ــ,) -ــ./01• Oruç tutanların iftar vaktinde, sofralarının başında geri çevrilmeyen duaları vardır. Allah Resulü, o icabet vaktinde orucun mümin yüreklerde bir ulu çınar olması, küfrün saltanatının sona ermesi, İslam’ın intişar etmesi için kavli ve fiili dualar yaptı. 1400 yıldır iftar vakti ehli imanın elleri de asumana kalkıyor. Yine elleriniz asumana kalkacak. Kalkan elleriniz rahmetin ve yeni fetihlerin kapılarını açacak. Ve siz ey ehli iman! Ey talebe-i ulûm! Ümmete tekrar şunu öğreteceksiniz: Ramazan eğlence ve ziyafet ayı değil; diriliş ve mücahede mevsimidir. Burhan Basın Yay.Eğt.Tur.Ltd.Şti. İban No: TR51 0020 5000 0008 2671 8000 01 Hesap No: 826718 - 1 Gündüz sıyam gece kıyam ile Ramazan boyu durmadan yürüyünüz. İlk sahurda yüreğinize ektiğiniz oruç tohumu kadirlerden, teravihlerden, sadakalardan mukabelelerden beslenecek ve bayramda büyük bir ağaç olacaktır. Dipnotlar; [1]“Yer sofrasının Gök Kapsında Arzı: Oruç” başlığını taşıyan bu hutbe, üslubu muhafaza edilerek kısmi tasarruflarla yazı diline aktarılmıştır. bkz. [2] Buhari, savm, 1789. [3] -Bakara: 285. [4] Enfal: 47. [5] Âli İmrân :123. [6] İsra: 81. Haziran 19 2016 Nureddin YILDIZ Ramazan Katliami Aziz kardeşler, Değerli dostlar… İmam Şafi’nin r.a muhteşem tespitini biz kendimizi ölçü olarak seçip tayin etmek zorundayız. Ne diyor? Keramet bile olsa rasulullah s.a.v efendimiz’in sünnetine uymadıktan sonra değeri yok. Bir insan fırına girip yanmadan geri çıksa, denizde yürüse diyor, fırına girerde insan yanan bir fırına yanmadan çıkar mı? Siz onun sünnete ne kadar bağlı olduğuna bakın. Keramet odur diyor. 2016 Türkiye’nin batıdan doğusuna doğru giden anayollardan birsine girdiğimizde mesela güneye dönen bir yola sapacağımız zaman normal düz giden yol bir den güneye dönmüyor veya kuzeye dönmüyor. Çok küçük bir ivmeyle filan levhayı izliyorsunuz dümdüz giderken mesela 20 derece ile başlayan bir sağa dönüşünüz oluyor, 2 km sonra arabanın pusulasından baktığınızda sizi güneye dönmüş gösteriyor. Türkiye’nin doğusuna gider- 20 ken birden güneyine dönülmüyor. Yol en sıfıra en yakın noktadan güneye başlatıyor. Birden dönseniz zaten siz güneye değil mezara gidersiniz zaten. Kuzeye dönüşte böyle. Bunun için doğuya giderken güne- ye dönecek olanlar küçük bir açıyla dönüşü başlatırlar. Başlatmak zorundasın. Güneye doğruca dönmek için de böyle gidilir, saparken de böyle sapılıyor. Bunun için düz gitmek isteyenler küçük bir açı da olsa yollarından sapmamaları gerekiyor. İman davamızda böyle kardeşler… ahlak da böyle. Herhangi bir şekilde bir Haziran B delikanlı bir sabah kalkıp vahşi bir hayata başlamıyor. Temiz ahlaklı bir genç bir cumartesi sabahı terörist olmuyor. Hep küçük bir açıyla sapmalar başlıyor. Önce mesela sigaraya başlayanlar bir gencin sigaraya başlama süreci ilk önce o dumandan nefret etmemekle başlıyor. Bir kere o dumandan nefret etmedin mi onun bir zaman dan sonra 5 km sonrası sigara tiryakiliğidir. Tıpkı doğuya giderken 1 metre başlayan bir sapmanın 2 km, 5km sonra 90 derecelik bir açıyı beraberinde getirdiği gibi. Açı kaç derece olursa olsun sıfıra en yakın noktadan açılıyor. Bunun için Allah‘ın dinini yaşayıp Müslüman olarak ruhunu teslim etmek isteyenlerin Allah’ın dininden taviz verirken onun küçüğü büyüğü diye ayırmamaları gerekiyor. Namaza başlayanlar da bir vakit namazla başlıyorlar tövbe edip, bugün öğle namazından itibaren başlayayım diyor başlıyor, namazı bırakanlarda bir gün öğle namazını gevşek görüp bıraktığı için sonunda namazsız oluyorlar. Hastalıklarda böyle. Doğru yola sapmak isteyenlerin dönüşü de böyle. Keskin yok. Keskin virajdan dönüş olmuyor. Bu nedenle kardeşler biz bu gün şeytanın en önemli taktiklerinden bir tanesini şu zamana nasıl yansıdığını konuşmak istiyoruz. Bir örnek vereceğim. Kur’an-ı Kerimde Nuh suresinde Allah Teala Nuh a.s.’ın lisanından o dönemin ve önceki dönemin azan şirk tuğyanını küfrün hareketini nasıl yorumladığını görmek istiyoruz. Kur’an-ı Kerimde Nuh suresinde beş isimden zikrediyor. Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr … beş tane isim. Bu isimler Nuh a.s’ın dönemindeki tuğyan nedeniyle anılıyor. Yani bu küfrün şirk’in azmasında bu beş ismin adı geçiyor. Bu beş isim kardeşler ne { gibi macera üzerine Kur’an da geçiyor, bunu ashab-i kiramın Kur’an tefsirinden öğreniyoruz. Kardeşler Şit a.s. zamanında, Şit a.s. rasulullah s.a.v. efendimiz son peygamber Adem a.s. ilk peygamber ikisi arasındaki peygamberlerden biri ama Adem a.s. dönemine yakın bir peygamber. Şit a.s. zamanında beş tane Salih insan var. Biz Salih insan kelimesinden bugünkü Türkçede evliya adam diyoruz. Evliya insan… Salih Allah’tan korkan ibadet eden insanlar bu bahsettiğimiz Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr bu beş kişi Salih insanlar, ibadetle meşguller, Allah’tan korkarlar, peygambere itaat eden insanlar… şimdi bakınız arkadaşlar. Bu insanları toplum beğeniyor. Kendileri ibadet etmiyorsa bile ehhh Müslüman böyle olur diyorlar. Taaa Şit a.s. zamanında. Bizden 3000-4000-5000 sene evvel. Ne kadar olduğunu Allah Teala’dan başkasının bilmediği kadar eski bir zamanda. Bunlar günün birinde ecelleri gelip ölüyor. Şeytan bunları beğenenlere, bunların hayranlarına, hani evliya diye bunların peşinden gidenlere diyor ki; bunların iyi adam olduklarına peygamber de şahitti. Bunlar değerli insanlar. Bunlar Allah’ın dostları. Siz bunlara bakıp namaz kılıyordunuz ibadet ediyordunuz ya: bu adamlar unutulur giderse siz ne yapacaksınız? Hatıra olarak mağalara bunların resim- lerini çizin diye vesvese vermiş şeytan. Bunlarda hakket ya bunlar Salih adamların unutulup gitmesin diye, o zaman herhalde heykel dikme gelişmemiş henüz mağaralara resimlerini yapmışlar. Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr resimleri diye böyle resimler yapmışlar. Bu beş tane zat’ı , Salih insanı resimle ebedileştirmeye kalkmışlar. Aradan 100 sene 200 sene 300 sene geçtikten sonra Allah bilir net ne kadar bir rakam geçmiş… 300-400 sene sonra o resimlerin niye çizildiğini, çizenler de ölmüş } Allah‘ın dinini yaşayıp Müslüman olarak ruhunu teslim etmek isteyenlerin Allah’ın dininden taviz verirken onun küçüğü büyüğü diye ayırmamaları gerekiyor. Namaza başlayanlar da bir vakit namazla başlıyorlar tövbe edip, bugün öğle namazından itibaren başlayayım diyor başlıyor, namazı bırakanlarda bir gün öğle namazını gevşek görüp bıraktığı için sonunda namazsız oluyorlar. Haziran 21 2016 B Türkçede evliya adam diyoruz. Evliya insan… Salih Allah’tan korkan ibadet eden insanlar bu bahsettiğimiz Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr bu beş kişi Salih insanlar, ibadetle meşguller, Allah’tan korkarlar, peygambere itaat eden insanlar… gitmiş neden çizildiği de unutulmuş yeni gelen nesil de şeytan bu sefer demiş ki: bu adamlar niye bu resimleri buraya çizildi. Bunlar kendilerine ibadet edilen saygın putlardı. Bunları siz helak ettiniz. Siz saygısız geçmişinize saygısız bir nesil oldunuz. Kıymetini bilin bunların diye vesvese etti. Onlarda şimdi dededen babadan duyuyorlar ya zamanın da yeuk diye bir evliya zat varmış, nasr bir zat varmış duyuyorlar ya şimdi. Geçmişlerinde böyle büyük bit zat olduğunu biliyorlar, hakkaten bu mağarada da bunların resimleri var, gittiler bu sefer Allah’ı bırakıp bu beş tane resmin önünde tapınmaya başladılar. Başlarken nasıl başladı? Çok iyi niyetle… temiz duygularla başladı. Sıfıra çok yakın bir noktadan açı çizildi. 300 sene sonra şeytan tevhidin en bağlı beş Müslüman’ını şirkin başı haline getirdi. Bunun için (Arapça 10: 02) çok sapıtma nedeni oldu diyor Allah Teala Kur’an’ın da. Hiç akla hayale gelirmi? Bugün şirk nedeni putperestlik nedeni olan bir isim bir peygamberin en yakın Müslüman’ı, onun yanında en güzel ibadeti eden Müslüman. Lakin şeytan 3 yıllık 5 yıllık bir mücadelenin içinde değil bugün tohum atar, 1000 sene sonra 3000 sene sonra o tohumun şirk filizi olarak isyan olarak çıkmasından memnun olur o. Yeter ki insanoğlundan bir kişi çizgiden çık- 2016 sın. Onun derdi o. Onun 10 senesi 20 senesi yok. 70 senelik 80 senelik bir ömür yaşamıyor. Kıyamete kadar garantisi var. Kıyamete kadar ortaya çıkacak herhangi bir isyan onu memnun eder. Bu nedenle kardeşler biz Allah Teala’nın şeriatına aykırı olduktan sonra bir tür sapma olduktan sonra küçük büyük ayrımı yapamayız. Bunu için her bidat dalalettir. Bidat sapıklıktır. Neden? Çünkü her bidat ya bir sünnetin ya bir farz’ın yerine oturur. Müslüman oturup bir sayfa Kur’an okuyacaktı, bir cüz Kur’an okuyacaktı Allah Teala’ya yaklaşmak için çünkü onun Allah Teala’nın rızasını kazanmak için işinden gücünden meşgalesinden sonra bir mübarek gecede ayırabileceği vakit bir saat, iki saatti… Kur’an okuyacaktı, tesbihat yapacaktı, Allah’ın ondan beklediği Kur’an ve tesbihatın yerine sen mesela mevlüdü bilmem dini müziği tasavvuf müziğini koyduğun zaman yemekten yarım saat önce şeker veya çikolata yiyen çocuğun yemeğe iştahsız oturduğu hale getirdin onu sen. Annesi yemek pişiriyor, çocuk o arada çikolata kaçırıyor, şeker yiyor yemek sofrası vakti gelince iştahı kesilmiş çocuğun yemiyor. Bu zaten kadir gecesi bir cüz Kur’an okuyup Rabbine yaklaşacaktı… sen mevlüt dinlettin, ilahi dinlettin güzel şeyler olmuş olmasına rağmen çikolata da güzel zaten, çikolata da güzel ya zehir kimse yemiyor, güzel şey diye ilahi dinlettin, iş bir cüz Kur’an okumaya gelince iştahı kesik olduğu için vakti olmadı. Her bidat dalalettir. Çünkü ya bir farzı ya bir sünneti ya bir müstehabı öldürmeden geleceği yeri yoktur onun. İnsanın zihnin de doldurulacak yer kapasite sayısı belli ibadete takarruba ayrılacak vakit ve zaman yer belli imkan belli moral belli bunu sen müzikle tasavvuf bilmem ne müziği ile doldurdun ilahi ile doldurdun Kur’an’a yer bırakmadın. Akrabalarla işte bir bilmem ne buluşması yaptın, camiye cemaate gitmeye vakit bırakmadın. O 22 Haziran B da güzel gibi görünüyor ama farzın yanında hiçbir değeri yok, namazın, caminin yanında hiçbir değeri yok. Bunu nedenle kardeşler Allah’ın şeraitinde sapma olduktan sonra 1 derecesi ile 180 derecesi aynı noktaya gider. Çünkü her açı sıfıra en yakın noktadan 0,001’den başlar. Ama on santim sonra sıfır değil o. Yollarda güneye kuzeye saparken küçük bir levhayla böyle hafif o yolla paralel gibi sapıyor, bir saat gittikten sonra o yolun tam tersi istikametine gittiğini görüyoruz. İşte Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr, şirkin sebebi olarak Nuh a.s.’ın başına bela ettiğinde şeytan asırlar önce bu yatırımı çok iyi niyetlerle yapmıştı. Bu sebeple İmam Şafi’nin r.a muhteşem tespitini biz kendimizi ölçü olarak seçip tayin etmek zorundayız. Ne diyor? Keramet bile olsa rasulullah s.a.v efendimiz’in sünnetine uymadıktan sonra değeri yok. Bir insan fırına girip yanmadan geri çıksa, denizde yürüse diyor, fırına girerde insan yanan bir fırına yanmadan çıkar mı? Siz onun sünnete ne kadar bağlı olduğuna bakın. Keramet odur diyor. Bir kere taviz veren Müslüman oldun mu sen ne olursa olsun. Allah’ın şeriatı kulların rutuşlaması için inmemiştir. Allah’ın şeriatı, İslam, fıkhımız, Kur’an, sünnetimiz olduğu gibi yaşandığı zaman, beşer müdahale etmediği zaman cennete koyan malzemedir. Eğer beşerin müdahalesi söz konusu olursa İncil’in başına gelen Kur’anın da başına gelmiş olur. Allah’ın izniyle kıyamete kadar bu asla olmayacak. Şimdi kardeşler bir ramazan değerlendirmesi yapmak istiyorum. Ramazın-ı şerifi bir Müslüman olarak ben ölçmek istesem, ramazan nedir acaba? Yada ramazan-ı şerifi ilk yaşayan yani ilk örnek olan ahsab-ı kiram ve onların başında rasulullah s.a.v efendimizin ramazan da ne yaptıklarına dair onlarca hadis-i şerif var. Kur’an da ramazan ile ilgili ayetler var. Ramazan’ı özetlemek istiyorum. Ramazan üç şeydir. 1) Yeme içme ve diğer şehvetleri azaltma, gıda ve cinsel şehveti azaltma: köreltme yok. İslam da köreltme yok zaten, azaltma. Ramazan bu. Sadece Kur’an ne diyor. Gecelerinde ramazanın helal size şehvetiniz. Gündüz yemek haram. Bir ramazan ne demek? Rasulullah s.a.v efendimizin ramazan’ı? Ebubekir’in, Ömer’in, Osman ve Haziran Ali’nin ramazan’ı r.a… onların ramazan’ı gıdayı ve şehveti azaltma. 2) İbadet çoğaltması, artıyor. Oruç ta artıyor, nafile ibadetler de artıyor. Kur’an artıyor, infak artıyor, zikir artıyor, teravih artıyor. 3) Camilere kapanma, itikaf erkekler için. Kadınlar içinde evlere kapanma. Ramazan bu demek. Ramazan’ın tarihine illa bir ilave daha katalım diyecek olursak Bedir’i ve Mekke’nin fethini katabiliriz, bir de işin içine cihad girdi. Peygamber a.s. sekiz sene oruç tuttu, o sekiz senenin iki senesini de cihad günlerinde 450 km Mekke’ye oruçlu gittiler. Ramazan-ı şerif’in 15’in de çıktılar 20 sinde Mekke’yi fethettiler. Ramazan’a bir ilave daha yapacak olursak birde cihad çıkar, birde Kadisiyye var. O da Allah’ın arslanlarının oruçlu ağızlarıyla Mecusiliği tarihe gömdükleri günün adıdır. Bunun dışında İslam’ın örneği olan nesilde ramazan’ın başka bir farkı yok. Ne oluyor? Şehvetler aşağıya çekiliyor, fakirlik olsa da olmada gıda, evli bekar ne olursan ol cinsel şehvet aşağı çekiliyor. Rakamı düşürülüyor. Marketlerin gıda satıcılarının satışının azalması gerekiyor ramazanda… iki…. İbadet artıyor, oruç artıyor. Namaza 20 rekat ilave yapılıyor. İnfak artıyor. Zikir tespih oranı artıyor. Kur’an birdenbire güneş gibi müminin evini, camisini, yollarını aydınlatıyor ramazan-ı şerifte. Üç… itikaf diye ramazan’a mahsus özel bir ibadet var. Bu ramazan’ın en az üçte birini erkek camiye kapatıyor kendisini, kadında evinin mescid olarak kullandığı odasına kapatıyor. Akrabasıyla, oğluyla, kızıyla, 23 2016 B geliniyle, damadıyla ilişkisini kesiyor. Peygamber a.s’ın ramazan programını konuştuk arkadaşlar. Ramazan programı bu. Şimdi Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr şirk olarak nasıl geliyor arkadaşlar şimdi onu tahlil edelim. Birde Müslümanlar olarak bizim ramazan programımız size kesitler okuyayım. Çünkü peygamberin ramazan programına baktık aleyhisselatü vesselam. Bu yıl hepten resmileşen devlet protokolü haline gelen bir ramazan programı, İstanbul’da ramazan etkinlikleri, yani ramazan adına yapılan etkinlikler diye devlet parasıyla verilmiş ilandan örnek veriyorum dikkat ediniz. Yirmi dokuzuncu Türkiye kitap ve kültür fuarı, kitap Buhari Müslim’in satıldığı kitap mı? Geleneksel fuar günleri bu kez Beyazıt’ta yaşanıyor ramazan boyunca her gün 11– 24 Beyazıt Meydanı. Feshane etkinlikleri, ramazan programı okuyorum. Feshane etkinlikleri, konserler, şiir, tasavvuf müziği, Türk Halk ve Türk Sanat müziği dinletileri. Feshane’de İstanbullularla buluşuyor. Uluslar arası Beyazıt etkinlikleri, yurtiçi ve yut dışından birçok ünlü sanatçı. Bilim adamı, uluslar arası Beyazıt etkinliklerinde İstanbul’da birlikte oluyorlar, tefsir dersi yapmaya gelmiyorlar. Kaldı ki İmam Malik R.A Ramazanın son on gününde itikâfta, tefsir dersini bile caiz görmemiş. Bu Allah ile baş başa olmaktır, tefsir aracı bir kurumdur kaldır bunu demiş. Hale bak, hale bak, program ama. Devam ediyoruz. Koca ramazan üç programla bitmez şüphesiz. Üsküdar etkinlik- 2016 leri, hani köprü sıkışık, Beyazıt’a gelemeyenler için Anadolu yakasında aynı programlar hizmet ediyor. Tervihi Enderun ve cumhur müezzinliği eşliğinde, her akşam farklı bir İstanbul camisinde unutulan bir ritüel yeniden yaşanıyor. Bir bidat unutulmuş, kıvranıyorlar bu bidatı yeniden yaşatıyorlar. Bu bidatı izah etcen, Türklerin elinden Allah’ın hilafeti niye kaldırdığını izah etcen, Osmanlı sarayındaymış, o saray Allah’ın muteber gördüğü bi saray olsaydı İngilizlere işgal ettirmezdi ona Allah. Akıl var mantık var. Ritüeli ritüel, bidat dese dikkat çekecek, ritüeli canlandırıyormuş. Ne demek rütiel, ne ben anladım nede kimsenin anladığı yok. Açık konuşsa Müslüman tepki gösterecek zaten. Ramazan’da cazz, dünyaca ünlü müzisyenler, halimize gülmemiz doğru bir şey değil arkadaşlar ve bu ilan Müslümanların okuduğu gazetelere daha çok verildi. Müslümanlar çünkü buna puan verirler. Ramazanda cazz, dünyaca ünlü müzisyenler ramazanda cazzla müzik severlerle bir araya geliyor. 14-17-18-20-21-2426-31 ağustosta itikâfın en değerli olduğu günlerde cazz. Cazzı ben ilk defa, duyardım daha önce cızırtı mızırtı zannederdim, meğer bu bilim türüymüş. Dans eşliğinde Amerika’da Çingenelerin yaptığı bir dansmış bu. Sözlükten gördüm, sözlükten gördüm ben, bilmiyorum ne olduğunu. Ramazanı Şerif ikramı olarak sunulmuş. Türbe hazireleri sergisi, yani İstanbul’daki türbelerin resimlerini göstercekler, içindekiler orda ne yapıyo onu bana göstersen ne memnun olurdum ben türbenin resmini ne diyim. Sultani seyrilik gösterileri, Osmanlı saray eğlencelerine günümüzden bir bakış. Ramazan-ı Şerif’te Osmanlının Viyana’ya gidişini gösterseydin ya, Kanuni Viyana’da nasıl oruç tutuyordu. Niğbolu’daki günleri göstersene, saraydaki eğlenceler içinde 11-12-13-14-15 ağustos günleri, bu ramazanın başına rastlamış. Cazz gibi geri kalmamış. İstanbul’un taş kalemleri sergisi Zeynep Turhan, işte bu sergi ziyaret edilecek. Kültür sohbetleri her akşam iftar saatinden bir saat önce saflar çarşısı önünde, iftardan bir saat önce tesbihat ve tehvidad saatinde orda lak lak edilcek. Ama kültür sohbeti kötü bir şey değil. Sema ayini şerifi, tavafı şerif bile değil tavaf diyotuz sadece. Kabri şerif olur, namazı şerif bile demiyoruz. Şeref Allah’a mahsustur ve Allah’ın emrettiği şeylerdedir. Sema yani yarı dinsel görünümlü dans, neyse artık ben öyle yorumlama hakkına sahibim. Çünkü Allah’ın ve peygamberinin Ashab-ı Kiramın Ebu Hanife’nin kültüründe olmayan bişey 24 Haziran B benim için yoktur. Müzik eşliğinde bilmem ne eşliğinde dönüp durcaksın, yok yukardan alıp aşağı veriyomuş, bunlar hep şeytanın Ved’di, Yeğus’u Ye’uk’u Nesr’i bunlar. Üçyüz sene sonra şirk olarak karşımıza çıkacaktı bunlar çıktı nitekim. Efendim bununda programı geçti, filan Mevlevi hane adresini vermeyelim. Mahya tasarım yarışması. Geleneksel mahya sanatımızla ilgili tasarımlar. Birde vakfımıza çok yakın bir yerde, bi yolda çok hoş bi ramazan reklamı gördüm. Dikkat ediniz teravih ne zaman 21.30 da idi, 21.40’dan 30’a doğru geldi. Ramazan etkinlikleri diyor, saat 21.00 ‘da davetlisiniz yazıyor. Programı, Kur’an Tilaveti, eğlenceler, tiyatrolar, konuşmalar sunumlar. Arkadaşlar bakın Ved, Yeğus, Ye’uk nasıl geliyor. Kur’an Tilaveti virgül eğlenceler diyor. Saat 21.00 teravihe otuz dakika var. Sonuna doğru yirmi dakika vardı. Ramazan-ı Şerif’in sonuna doğru. Müslüman bi adam Müslümanların Ramazan’ına şenlik katmak istiyor. Peygamber Aleyhisselamda dört şey gördük biz; şehvetleri indir, gıdayı indir, ibadeti artır, itikâfa gir, çok düştüysen Bedir seni bekliyor, Mekke’nin fethi bekliyor. Haydi, kadisiye, Mecusi’nin ateşini söndür, Ramazan programı. Şimdi Müslüman, Müslüman bi insan Allah rızası için yaptığı işe bakın, üç asır sonra put nasıl şirk malzemesi olarak çıkacak Salih bir insanı muttaki bir insanı şeytan nasıl kullandı. Kur’an Tilaveti, Kur’an Tilaveti ile başlıyor eğlence ile devam ediyor. Ramazan günü teravihe yarım saat var, ezan okunurken yalnız eğlence yok, ezanın susmasını bekliyorlar. O zaman davul çalmaz, Subhanallah. Kardeşler bu ümmet Ramazan’da Amerika’da sokaklarda yapılmış cazz dansını, ümmeti Muhammed’in S.A çocuklarına ramazan ibadeti diye getirdiği günü gördük ya, biz Allah’tan dep- Şeytan 3 yıllık 5 yıllık bir mücadelenin içinde değil bugün tohum atar, 1000 sene sonra 3000 sene sonra o tohumun şirk filizi olarak isyan olarak çıkmasından memnun olur o. Yeter ki insanoğlundan bir kişi çizgiden çıksın. Onun derdi o. Onun 10 senesi 20 senesi yok. 70 senelik 80 senelik bir ömür yaşamıyor. Haziran rem niye bekliyoruz ki. Ne afet olacaktı başka. Nasıl Allah’ın Affını talep etmeyiz. Estağfurullah. Şunları okuyup okumayayım mı diyede içimde de bin kere tereddütler oluştu. Haya ediyorum bu isimleri ramazan kelimesi ile bir arada okumaya. Şu Enderun teravihi dert görmesinler, bunu da ihya ettiler ya cumhur müezzin, bunu da çok merak ettim, bunu da çok merak ettim yani güya tarihten biraz anladığımı zannediyordum, Osmanlı sarayında efendim padişah ve çocukları şehzadeler padişah hizmet karları yirmi rekât teravihi üşenmesinler beyefendi diye her dört rekâtını imam müziğin dört beş değişik fonksiyonundan biriyle okusun. Bir dört rekâtı uşşaki makamında kıldırıyor, bir dört rekâtı hicazi makamında kıldırıyor, elhamdülillah bu isimleri bilmez biriyim buradan isimden. Efendim üçüncüsünü segâh makamında okurmuş, dördüncüsünü İsfahan makamında, beşinci dörtlüğü de acemaşiran diye her halde öyle bişeydir. O makamda kıldırırmış imam. İmam hangi makamda kıldırıyorsa dört rekâtı, o dört rekâttan sonrada verince selam o meşhur saz eşliliğindeki salâvat varya toplu söylenen, taa Itri’lerden bilmem kimlerden gelir, bende hep merak ederim yav bu millete bi salâvat öğretemeyiz bunu çoluk çocuk nasıl biliyorlar. Ee bidat ya müzik makamında söyleniyor ya, hacca gidiyor her kez orda bir zikir yapıyor tavafta bakıyorsun bizim guruplar müzik eşliğinde bir salâvat tutturmuşlar. Kurban bayramında o teravi de o tavafta o yok ki. Müziğin katılmadığı yere şeytan destek vermiyor. Onu cilalıya milalıyo değerli hale geliyor. Şimdi dört rekâtında, imam o tempoyu tutturdu ya uşşaki okudu hicazi okudu bunlar işte tasavvuf müziği efendim, Türk sanat müzği, Türk halk müziği eşliğinde, sonra müezzinler ve cemaat topluca bi ilahi tutturuyorlar, ye’ukun ruhu için olsun devam. Bir ilahi tutturuyorlar, oh be huzur buluyorlar, huzur buluyorlar. Kardeşler tüylerimiz diken diken olacak bir hakikate parmak ba- 25 2016 B Kardeşler biz Allah Teala’nın şeriatına aykırı olduktan sonra bir tür sapma olduktan sonra küçük büyük ayrımı yapamayız. Bunu için her bidat dalalettir. Bidat sapıklıktır. Neden? Çünkü her bidat ya bir sünnetin ya bir farz’ın yerine oturur. salım. Resulullah sallalahü aleyhivesellem ashabına bir kere teravih kıldırdı. Bir daha kıldırmadı. O muhteşem ibadetin heyecanını, o meleklerle baş başa secde ediş anını ashabı ile paylaşmak istemedi. Dayanamazsınız kaldıramazsınız diye korktu. Bin dört yüz sene sonra ümmeti geldi müzik notaları eşliğinde teravihi eğlenceye döndürdüler. Birde Müslümanlara bunu izzeti ikram olarak sunuyorlar şimdi. İzzeti ikram olarak sunuyorlar. “Allah ne ihya ettim be, Allah razı olsun unutulmuştuk”. Kimin Nesr’i miş bu İmamı Azam mı kılmışta ritüel uygulamayı yeniden başlatmışsın sen, İmam’ı Azam’mı böyle kılmış. İmam’ı Ebu Yusuf’umu böyle gördün sen kılarken. Halid Bin Velid’i böyle namaz kılarken mi duymuştun. Hayır, efendim, sütten kendisine banyo yapılmasını kendisine uygun görmeyen, hilafet makamını hak etmediği halde işgal eden Osmanlının son yeteneksiz padişahlarını, zevki sefasını ibadet diye bana sunuyorsun. Bu kıldığı ritüel dediğin teravih yüzünden o devletin çöktüğünü niye hatırlatmıyorsun. Sarayında fisku fücurdan vakit bulmuşta uyduruk eğlenceli iki rekât namaz kılmış diye Osmanlı sarayı peygamber sarayı mı. Bu Topkapı sarayı mı bivefa. Topkapı sara- 2016 yıda değil sen bunu dolma bahçe sarayında balo salonunda kılınmış namazdan alıntıladın sen. Kardeşler biz illa İsraillin Yahudilerin mi dinimize müdahale etmesi lazım dinimizi savunmamız için. İlla komünistlerin mi gelip dinimize sataşması lazım. Şeytanın komünist mülhit diye bir derdi yok. Yeri geldiğinde ibadetleri bile kullanır. İbadetleri bile şirkin yatırım malzemesi olarak kullanır, kullandı nitekim işte Kur’an örnek veriyor. Bizde bir ahlak oluşmuş komünistler bi laf etse kıyamet kopuyor, Müslümanların fitresiyle zekâtıyla, okuyup burs alıp okumuş bi adam ashabı kiramdan taa peygamberlere kadar olan listeyi yerle bir ediyor. Bir bildiği vardır oluyor adamın. Mikrop hep dışarıdan mı geliyor ürüyor. Bünyenin kendiside mikrop üretir. İslam ilk günlerinden beri mikrop üretiyor. Allah imtihan etmeyi murat ettiği için. Bakalım kalbinde fitne olanlarla kalbi berrak olanları görmek isteriz Allah buyuruyor. Ömer Bin Hattab’ın gününde de böyle cazz maz görmek isteyenler oldu. Ömer Bin Hattab R.A elinde böyle bi kâğıtla gelmiş, Ebu Bekir de efendimizin yanında oturuyor R.A camian, ya Resulullah demiş bu ne biliyor musun ne biliyor musun? Nedir o demiş. Tevrat parçası Tevrat parçası demiş, yani bu adamların meşhur tevratından bi kâğıt bulmuş bi yerden kâğıt neyse artık Resulullah sallalhü alyhivesellemin yüzü kıpkırmızı olmuş. Ömer’den tarafa olan yüzünü ters tarafa çevirmiş Ebu Bekir dönmüş demiş ki; Ömer sen helak olacak bi iş yaptın delimisin, ne yapıyorsun sen, ne yapıyosun. Efendimiz Aleyhisselam buyurmuş ki; Ömer ben size nesh eden bir kitap getirmedim mi? Onu bana nasıl gösterirsin sen. Nasıl gösterirsin. Yani ben bunu okuyayım güzel dediği yok Ömer’in aha bu adamların tevratından bir parça buldum diye gösteriyor. O bile aleyhisselatü vesselam efendimizin mübarek yüzünü kızartmış, ne yapıyorsunuz siz buyurmuş. Şimdi adam islamda şu diye bi konferans veriyor, tevratın filan parçasında, incilin de filan parçasında var, ondanda okuyayım size diyor. Allah, Kur’an desteğe muhtaç, oda nesh ettiği kitaplardan birinden destek alacak 26 Haziran B Kur’an. Mantık çürük, mantık çürük. Bir Müslüman’a muharref İncil’den muharref Tevrat’tan, nasıl örnek gösterilebilir nasıl dinler bunu Müslüman. Allah’ın kaldırdığı bir kitap Kur’an’a destek olarak kullanılabilir mi? Tekbir kelimesinin sağlam olduğu doğru olduğundan bir itimadımız yok, ne olduğuna dair tartışmamızda yok zaten. Bize göre kalkmış bir kitap. Ama mantık ve şeytan ne mantık, böyle yapa yapa onlarda hak kitap kardeşim dedirtecek. Ondan sonrada hak din olan kitapları hak olan Hıristiyanların İstanbul’u niye fethettiğini siz bu zulümdür dedirtecek. Bu işler adım adım. Bir yüz kiloluk adamı mezara gönderen mikrop yüz gram bile değil kardeşler, gram bile değil ama bi kere girdimi insanın içindeki yirmi litre kanın yirmi litresini de zehirliyor sonunda. Mikrop böyle bulaşıyor. Kardeşler ecdadımız Allah onları mağfiret eylesin, güzel cihatlar yaptılar, İslam’ın sancaktarlığını yaptılar ama tonlarca da bidat bulaştırdılar bize. İşte bu bidatlerden biri bu eğlencelerdir. Efendim direkler arası eğlencesi, şehzade başı direkler arası eğlencesi ne biliyor musunuz, İstanbul’da hilafet var, şeriat devleti var Yahudiler Hıristiyanlar yaşıyorlar, yapacak bir şeyleri yok, akşama kadar Müslümanlar oruç tutuyorlar, akşamda onlar şehzade başında kukla eğlencesi yapıp oruç tutanları eğlen dittiriyorlar. Halife hazretleri de çocuklarını gönderiyor akşam eğlensinler diye. Peygamberin aleyhisselatü vesselam ramazan programında ne vardı, züht, ibadeti artırma, itikâf, Mekke’nin fethi. Mekke’nin fethi, Bedir anlı şanlı Bedir Ramazanın on yedinci günüydü. Orucunu bile açmadan ashabı kiram Bedir’de şahadete koştular. Ramazan bedir demek. Bir yanlışlık var kardeşler. Osmanlı dedelerimiz, tamam hilafet devleti. Lakin masum değil. Eğer masum dersen bu masumu niye boğdu Allah onu sorarım sana ben. Günahsız melek gibiydiler de buna rağmen mi Allah zulmetti. (37.23 Arapça) zerre miktarı Allah zulmetmez nerde kaldı ki koca hilafet devletini nasıl kaldıttırır Allah. Melekler ne güne duruyordu, İngilizler geldiler hiç melek tepkisi görmeden Allah’ın koruması olmadan yerle bir ettiler. Bu bidatlerin sahipleri o sarayları göremeyecekleri yerlerde öldü gittiler bunun vebali var. İnşallah ahirete kalmamıştır amma bir bidatı dine sonradan sokulan bir şeyi ihdas edenin kurtulması çok zor kardeşler. Kıyamete kadar o bidat devam ettikçe maazallah her bidat onun defterine yazılacak. Nasıl Kabil, Habil’i öldürdüğü ilk cinayeti çıkaran adam olduğu için Kıyamete kadar öldürülen Haziran her insanın kanından Allah ona suç yazıyor, belki bu dünyada üç milyar beş milyar insan öldürdü öldürüldü, Kabil kıyamet günü milyarlarca insanın katili olarak dirilecek. Neuzübillahi Teâlâ, bir köyde müzikal teravi bilinmiyordu da sen gittin beyefendi köylülerin dikkatini çekmek için müzikal teravi başlattın. Yüzlerce insan, yüzlerce kadın erkek ondan sonra teraviyi saz eşliğinde kılmaya başladılar ne etceksin sen kıyamet günü. Kendi günahından tövbe ettin istiğfar ettin, namazlarını yeniden kıldın diyelim onları nasıl bi daha bulacaksın, ölen gidenlerin namazlarını ne yapacaksın. Dine ilave sokmak çok tehlikeli. Çok tehlikeli, biz tatlı görüyoruz, hoş oluyo, şimdi bu tepkileri ben şahıslarına gösterdiğim zaman yav sende aşırı gidiyosun, biz namazsız niyazsızlara ramazanı sevdiriyoruz diyor. Yaa çok güzel namazsızlara oruçsuzlara ramazanı sevdiriyorsun, benim ramazanım gidiyo o arada. Allah’ın ramazanını mı sevdiriyorsun, senin ramazanını mı sevdiriyorsun. Bu suçlarda iki grubun suçu var arkadaşlar siyaset adamları menfaatlerini koltuklarını korumak için yapıyorlarsa bu tam anlamıyla dini siyasete alet etmektir. Bunun hiç lamı cimi yok. İki, varidiyatı olan zengin kardeşlerimiz, riya için bunu yapıyorlarsa riya bir şirk çeşididir zaten. Ramazanda hayır yapacaksın da, ramazandan on gün önce alsana onbin tane Mushaf Anadolu’nun köylerinde Mushafsız camilere koy Mushaf gelen oklusun, bak sana hayır. Ramazanı şerifte dağıtılan kumanyalara bile bir anlam veremiyorum ben. Koca koli içinde 10 kilo un. En ucuzundan eşyalarla doldurulmuş hiç biri o garibana, 80 yaşında ihtiyar zaten onunla örek mi yapacak bundan sonra. Hiçbir anlamı yok. Onun yerine gidip bir 20 lira versene. Şimdi ramazan çadırı diye 27 2016 B bir şey çıktı subhanallah tereddüt edecek gelecek nesiller. Acaba biz evde iftar etsek caiz değil mi? Henüz öyle bir fetva ile karşılaşmadım ama sorulabilir. Hani ramazanda çadırda iftar ediliyor ya. Çünkü şimdi çadır kuruyorsun işte yaukun çadırı gibi 300 sene sonra ibadet haline geliyor. İbadetimize müdahale edenler Allahtan korksunlar. İmamı azamın kıldığı teravih dışında bize teravih çeşidi gösterenler Allahtan korksunlar. Gelecek nesillere bunun cevabını veremeyeceklerdir. Itri yi ben hiçbir zaman rahmetle anmadığım gibi onlarıda rahmetle anmayacak bir nesil gelecektir. Camimin içine ud soktu ud! Kabenin etrafında bile ud eğitimi ile söylenen bir salavat çeşidi duyulduğunda ıtri yi rahmetle anmıyor melekler. Hilafet toprağını müzikle buluşturdu. Zaten şeytan sıfır virgül sıfır sıfır bir noktalık açıyı bekliyor. Onu bulduktan sonra sorun yok. O yol 20 km sonra şirkin kapısında soluğunu alır. Velev sahabi yolu kurtulamazsın. Fitne, dinde ayrılık, dinde bidat ilk dakikasında kurutulması halinde kurutulmuş olur. Burada kardeşler bir kanunu vurgulayacağız. Şimdi biz paket ibadet dönemine geldik. Ramazan geliyor iftar saatleri vesaireleri ilan ediliyor, eğlenceleri belirleniyor. Ramazan böyle zahmet çekme ayı olmaktan çıktı, rahmet ayına döndü, ama hangi rahmet dünyada rahmet. Marketçilere rahmet, u marketçiler ramazana yetiştiremiyorlar. Sabahlara kadar açık marketler. Züht ten mi kaynaklanıyor bu? 3 öğünü 2 öğüne indirdik. İftarda az yiyin dedi peygamber. Marketler malzeme yetiştiremiyor. Nereye gidiyoruz biz? Nerede Allah korkusu? Rahmet oldu marketçilere, müzisyenler takvim yetiştiremiyorlar. 2016 Bütün şarkıcı türkücülerin programı dolu. Bir de bir haya çılgınlığı çıktı, bu bahsettiğim kuran tilaveti, eğlenceler, sunumlar, tiyatrolar, konuşmalar, sunumlar, fotoğraflarını çektin bunların, arşivledim. Fotoğraflar, sunumlar, konuşmalar, tiyatrolar, eğlenceler ve kuran kuran sonrada peygamberin hayatını anlatan konferans. Bide bir edeb kıtlığı çıktı. Asabı kiramın hazin sahneleri, efendimiz as ın vefat sahnelerini ağlaya ağlaya anlatıyorlar. Bende burada bir hadisi hatırlatmak istiyorum. Şahıslara isim vererek değil. filan şahıs böyle yaptı değil. diyor ki hadis Fücuru kamil olanın gözünden çok yaş akar diyor. (Arapça metin 4341) Gözü onun kanlı yaşlar akıtır. Niye o da bir taktiği şeytanın. Kardeşim ramazanı şerif günü peygamber as ın vefat sahnesi sen her akşam anlatıyorsun. Kadınları erkekleri ağlatıyorsun, hacıları ağlatıyorsun. Adamı teravihe göndermiyorsun. Senin yüzünden gece yorulduğu için sabah namazına gitmeyecek. Bin kere sabahlara kadar gözümden kanlar boşalacak şekilde ağlasam, ah peygamberim, vah peygamberim diye kalp krizleri geçirsem. Hatta o gün ölsem. Ramazanı şerif günü bir sabah namazını camide kılamamak denk mi Allah katında? He denk mi? Peygamber için ağlamak diye bir ibadet mi var bu dinde. Niye sen namazın tadili erkanını anlatmıyorsun bana. Dinmezler ki seni. Şarkı türkü niyetine ajitasyon yapıyorsun sen, bana burada, ağlatıyorsun beni. Bir de o gece kaç bin dolara konuştun onu da konuşalım, kaç bin dolara. Burada bir de yandaşları kollama taktiği var. Bu adamlar bu gelipte caz gaz yapanlar. Efendim şu teravihi bu teravihi kılanlar yüzlerce değil binlerce dolara bu işi yapıyorlar. Adam bir daha 3 ay sanat icra etmiyor. Gerek kalmıyor ki ramazanda ihya oldu adam. Bu dini tahriptir. Bizim elimizde tahriptir. Euzübillah Allaha sığınırım. Bunlardan değil ama amellerinden Allaha sığınırım. Elli sene sonra bunun nasıl yansıyacağını kim ne bilebilir. Bu günkü batıl mezhepler, şu şu sapık mezhepler hep hasan basri nin talebeleri içinden çıktı. Bugün Allah kadar bende anlarım bu işlerden haşa diyen muhtezili kafa nihayetinde hasan basri nin dersini dinlemiş o zamanın tabii nin tebuk tabii nin kadrosundaki adamlar. Azından bir kötü laf çıktı adamın Allah vurdu ona tokatı bak kaç bin seneyi geçmiş bir zamanda hala adamın çıkardığı fitne gitmiyor. Her aklını Allahın şeraitinin üstüne çıkarmaya çalışan sapığın günahı ona yazılıyor. Hasan basri nin talebesiydi ama. Fitne kesinlikle bizim himayemizde çıkamaz. Kardeşler (Arapça Metin 4626) kanun budur. Öyle teraviden çıkınca 28 Haziran B tıkabbel Allah demekle olmuyor. Öyle değil. (Arapça Metin 4636) Allahın şeraiti kesindir. Muttakilerin ibadetini kabul eder. Teravih saatinde saz çal ramazanın mübarek olmaz senin. Öyle yok, öyle şey yok. Zaten ramazan mübarekliği de kalktı. Hayırlı ramazanlar diyorlar. Hep ticaret kafası olduğu için marketçi kafası, sanatkara tiyatro parası verme kafası, aşr okuyana para ver. Hep para üzerine kurulu bir ramazan olduğu için, Allah ramazanını mübarek etsin diyen de yok. Hayırlı ramazanlar abi. Hocam hayırlı ramazanlar. Dükkan mı açtın hayırlı işler diyorsun bana. Mantık hep ticaret üzerine kurulu tabi. Hayırlı ramazanlar, hayırlı cumalar. Abdest alırsın hayrını gör, abdestten şer mi görüyorum. Batıl şeyler bunlar. Ağzın açılsın da bir Allah kabul etsin de de, Allah sana rızasını muvaffak kılsın de de sünnete uygun iş yapsana. Hayırlı ramazanlar. Lan sözü kadar kaba bir söz bu. Ne demek hayırlı ramazanlar. Tabi adam cazdan para kazanacak, tiyatrodan para kazanacak. sanat icra ediyor adam. Elbette hayırlı işler der gibi hayırlı ramazanlar diyeceksin. Hayırlı işler iş yapıyor adam. (Arapça Metin 4753) Allah ancak muttaki kullarının ibadetini kabul eder. Sen kabilin kestiği gibi kurban kessen yaksan bile onu Allah kabul etmez. Sen kabilin adadığı adak gibi iş yapmış oluyorsun. Kardeşim caminin içine sen türk halk müziği sokuyorsun hatta resmi ilanını da yapmışın bunun. Türk halk müziği eşliğinde diyorsun sen. İnne lillehi ve inne ileyhi raciun. Yani böyle bir ibadet olmaz ki. Buna sessiz kalmak da bunu teyit etmektir. Kesinlikle buna sessiz kalamayız. Tanıdığımıza ihbar ederiz, Allahtan haya et deriz, utan deriz. Senden sonra birisi gitar getirirse mesela gitar eşliğinde söylersem ben salavatı olmaz o İngiliz çalgısı. E saz ud cennetten mi geldi. O şeytanın düdüğü değil mi? Kur’an okuyacaktı, tesbihat yapacaktı, Allah’ın ondan beklediği Kur’an ve tesbihatın yerine sen mesela mevlüdü bilmem dini müziği tasavvuf müziğini koyduğun zaman yemekten yarım saat önce şeker veya çikolata yiyen çocuğun yemeğe iştahsız oturduğu hale getirdin onu sen. Haziran Mesela bando haram. Tasavvuf müziği bandodan fazla aleti var içerisinde görüyorum resimlerini elli tane saz çalıyor tasavvuf müziği diye. E caz da 3 4 tane gitar çalıyor Çingeneler orada yani ne oluyor. Birisi yaptığı zaman, başkası yaptığı zaman nahoş olan şey bir Müslüman yaptığı zaman hoş mu olurmuş. (Arapça Metin 4928) var mı kardeşim cazla sazla gitarlar eşliğinde teravih namazını sen uşşaki makamında kıldırıyorsun. İnnalillahi ve inna ileyhi raciun. Rahmetullahi aleyh. Fukaha ise her biri hak olduğu halde caiz olduğu halde namazda bir o kıraatten bir bu kıraatten okumayı bile caiz görmüyorlar. Mesela biz kuranı bir kıraat üzere okuyoruz, böyle 7 tane 10 tane kıraat var. Bazı hafızları dinlersiniz öyle. Namazda onu okumak bile caiz değil. sadelik istiyor, namaz huşu istiyor. Ahenk istiyor. Allah sen ve sağındaki solundaki meleklerle kılınan namaz namazdır. Bıkıyormuş. Bir de şunu da anlamış değilim. Bir de bir fitne var efendim teravih aslında 8 rekatmış da işte bunu mezhepler uydurmuş. 8 rekatmış 20 rekat değilmiş. Orjinalini kurtamaya çalışıyor kim kendine 20 rekat ağır geliyorsa 12 rekatını imamı azamın başına yıkıp kaçıyor. Bunu sordun mu da kurana sadakat için sünnete sadakat için yapıyor iyi kabul ettim. Siz bu kampanyaya niye karşı çıkmadınız. Madem imamı azamın 12 rekat fazlasına kıyamet koparıyorsunuz. İmamı azamı yerden yere vur 12 rekat fazla getirdi. Dilin kurusun, ebu hanifenin elindemi 1 rekat fazla getirmek. Onlar Rasulullah tan başkasının örneğini almadıkları kimseler. Ama elbette şeytan dedik ya şeytan yeuk ya bir şey yapacak kandıracak seni. Siz niye bu müzikal teravlere karşı çıkmıyorsunuz. Hani orijinalini koruyordunuz Rasulullah tan kalan bize kalan. çünkü sekiz rekatta keyfiniz vardı. Onun için siz peygamber aşığı oldunuz bir saatliğine. 29 2016 B Kadir gecesi bir cüz Kur’an okuyup Rabbine yaklaşacaktı… sen mevlüt dinlettin, ilahi dinlettin güzel şeyler olmuş olmasına rağmen çikolata da güzel zaten, çikolata da güzel ya zehir kimse yemiyor, güzel şey diye ilahi dinlettin, iş bir cüz Kur’an okumaya gelince iştahı kesik olduğu için vakti olmadı. Her bidat dalalettir. Kardeşler, ibadetlerimizi savunmak bizim görevimizdir. İlla bir komünistin ne ramazanı ya, ne orucu ya demesi mi gerekiyor. Orucumuzun kalitesinde sıkıntı var. Gözlerimiz kulaklarımız rahat etmiyor. Nasıl oruç tutuyoruz. Allah gafurur rahimdir. Eksiklerimizi mağfiret buyurur diye umutla tutuyoruz. İftarlarımız bir bu biraz önce saydığımız 2 tabaka dinini kullanmak isteyen siyasetçiler ve riya yapmak isteyen zenginler yüzünden, alt salonunda içki içilen ve gündüz yemek verilmiş otellerin üst salonlarında iftar veriyorlar. İftar veriyorlar. Efendim şu kadar bin kişilik iftar verdik. Bunların içinde en son model arabayla gelenlerin sayısı ne kadardı. Allah razı olsun bu zenginleri iyi ki doyurdun garibanlar aç geçecekti bu ramazanda. Şu kadar kişiye iftar vermekle övünüyorlar. Bir müslümanın en büyük derdi kendi orucunu kurtarmaktır. Ülkemizde ramazanda iftar edemeyecek kaç kişi var. Efendim türkiyenin en büyük sofrasını kurmuş kırk bin kişiye yemek vermiş. O yaptığın israfı babanın tarlasından getirdiğin patlıcanlardan mı yaptırdın. Kimin parasını kime harcadın. Senin vazifen sokakta sofra kurmak mı? Dinimi bırak. Biz evimizde akrabalarımızla iftar ederiz. Sen insanların gönlünü çelmek istiyorsan bari dinimi alet etme rüşvetler kullan, para dağıt herke- se. Nasıl olsa kılıf buluyorsunuz. Kardeşler ramazan böyle, hac milli kampanyalara dönüyor. Hacı gönderiyorsun en büyük hacı bizim hacı hava alanına konvoylarla gidiyorlar. İnsan utanır ya utanır ya. Ar eder insan. Bir insan zırt pırt helalleşme törenleri mi yaparmış hacca giderken. Uu kokteyl veriyor hacca gidecek helallik törenleri yapıyor. Ah melekler neler gördüler bu dünyada. Ne insan çeşitleri gördüler. İnsan en güzel hac helallik yapmadan, yani helalliğini al, git adamın parasını ver ondan sonra hacca gizli gitmek lazım. Bu teşhir edildikçe sıkıntı doğuruyor. Kimi ortak ediyorsun bu hacca, e hac böyle. Kurbanlardan zaten kurtulduk Allah vakıflardan razı olsun götürüp bir yerde kesiyorlar heralde o da gitti. Yani modernizasyon önceleri zulüm olarak gelip hacca gitmeyi yasaklamıştı. 1940 lı yıllarda 5 kişi 10 kişi yürüyerek mayınlı tarlalardan hacca gidiyorlardı ancak. Ramazanı şerifte bile bile insanların gözü önünde sigara dumanını tüttürüyorlardı zulümdü. Ramazan orucu yasaktı, hac yasaktı, kuran yasaktı. Allah o dönemde yaşayan kullarını zulmün açık çeşidi ile imtihan etmişti. Şimdi bizleri de bünyenin içine sızmış bir çeşitle imtahan ediyor. İbadetlerimiz çoğalıyor doğru oruç tutanlarda çok camiye gidenlerde çok, cami sayısı artmış. Yani son on yılda memleketimizde 7 bin tane cami yapılmış. Elhamdülillah. Ama bu artış beraberinde kalite düşüklüğünü de getiriyor. Yani tasavvuf deyince bir hırka bir zeytinle yaşamanın adıymış ta futey bin yad zamanında tasavvuf başlarken. Şimdi medya tasavvuf erbaplarıyla şeyhlerle alay edeceği zaman araba modellerini söyleyerek alay ediyorlar. Şeyh efendinin arabasından Türkiye de 3 tane var. Şeyh efendinin korumaları var. Hani Allah seninleydi ne korumayla dolaşıyorsun şimdi. Demek ki büyüdü cıvığı çıktı. Bir zamanlar tekkeler polislerin jandarmaların basıp içindekilerin zikir yaparken zindanlara götürüldüğü yerlerdi. Şimdi neredeyse devlet erkanı zikir meclislerine katılacaklar lakin zikirde kaç melek var bunu bir türlü tespit edemiyoruz. Bir kalite düşüklüğü yaşıyoruz. 2016 30 Haziran B Kardeşler asla bizim teravihimizle müziğin buluşturulması, ramazanla cazın bir araya getirilmesi, kuranla eğlencenin aynı flamada aynı tabloda reklam edilmesi kesinlikle kabul edebileceğimiz şey değildir. Allaha sığınırız. Yapanlar için affı mağfiret dileniriz. Ve kendimizi ibra ederiz bu hatadan. Böyle bir şeye buluşamayız. Kim böyle bir şeye katılmışsa istiğfar etmelidir. Ayini şerif olmaz. Ne demek ayini şerif ayin kelimesi İslami bir kelime değil bir defa. Çok konuşursam başım derde girer birilerini rahatsız ederim. Ayin kelimesi Müslümanlara ait bir kavram değil. bizde ibadet olur, hristiyanlar ayin yaparlar. O da şerif olmaz rezil olur. Çünkü mekkeye Rasulullah sav geldikten sonra isa as ın şeriatı nesk edilmiştir. Kilisedeki hiçbir ayin şerif asla değildir. Şeref, azamet kabenin etrafındaki yapılan işlerdedir. Rasulullah sav sünnetindedir. O sünnetin dışında şerefli hiçbir şey olamaz. Zikrullahtır şerefli. Kuranı azimus şan dır şeref sahibi. Basit bir isim ne olacak diyemezsin sen. Dersen eğer Süleyman çelebi 10 sayfalık şiir yazdı içindeki hasretini döktü. Çok güzel hoş şeyler hoş. Gerçekten çok güzel insanın duyguları kabarıyor. Yorumlanabilecek üç dört cümle var içinde ama yorumdur o. Fakat şimdi Süleyman çelebinin natını okuyanlar, mesela birisi geliyor okuyor, o arada boşluk olmasın diye ne yapıyorlar ne sandviç yiyorlar. Bir aşr okunsun mevlüthan gelinceye kadar. Çerez olarak kuran kullanılıyor şimdi. Sapıklık böyle başlıyor. Kuran arası mevlüt değil ki oda bir eğrilik tabi mevlüt arası mevlüthanlar ses akordunu ayarlayana kadar, hoparlör düzelene kadar kuran okunsun o arada. Ara çalgılar gibi. Euzübillah. Ne hale geldik, böyle şey olur mu? Burada bu uygulamayı yermekler, Süleyman çelebinin duygularını yermek arasında fark var. Ama Süleyman Ülkemizde ramazanda iftar edemeyecek kaç kişi var. Efendim türkiyenin en büyük sofrasını kurmuş kırk bin kişiye yemek vermiş. O yaptığın israfı babanın tarlasından getirdiğin patlıcanlardan mı yaptırdın. Kimin parasını kime harcadın. Senin vazifen sokakta sofra kurmak mı? Dinimi bırak. çelebininde içinde bir kanserojen mikrop olmasaydı Allah onu buna musallat etmezdi. Padişahtan ulufe için de yazmış olabilir kalbini Allah biliyor. Ama her halukarda hoş güzel bir naat peygamber sevdasını asv dile getiriyor. Ama uygulama ne gibi biliyor musunuz? Doyamadım şu sabah namazına deyip 6 rekat sabah namazını kılsa bir Müslüman vermiyorum seni doyamadım bu namaza var mı böyle bir namaz? İbadet kalip halinde yapılır ebube kirin kıldığı gibi kılacaksın. Oda Rasulullah’ı gördüğü gibi kıldı. Asv. O da cebraile bakıp namaz kıldı. Dinle oynamanın her türlüsü sakıncalıdır. Farzı sünnet seviyesine indirirsen sapıklık yapmış olursun. Sünneti de farz seviyesine çıkarırsan sapıklık yapmış olursun. Işin ne senin sen kulsun. Kul etslim olur, peki yarabbi der. Adın müslüman senin müslüman teslim olmuş adam. Karıştıran adam fitne çıkaran adam değil. Kardeşler, topluca allaha sığınmak zorundayız. Biz beğendik beğenmedik diye allah ibadetlerimizi Kabul etmeyecek. (Arapça Metin 5950) sadece muttakilerden kabul eder. Muttaki olmanın en büyük şartı Rasulullah sav e teslim olmaktır. Onun izinden giden, onun ölçüsüne uyanlar takva ölçüsüyle yaşamış olurlar. Onun dışında her bidat dalalettir. Bunu hoca da yapmış olsa bir şey değişmez. Efendim filan fetva makamı da yapmış olsa hiçbir şeyi değiştirmez. Halka şirin görünmek putperestliğin temel maddelerindendir. Çünkü kuran bu şirin görünmeyi şirkin formülü olarak, niye ibadet ediyorsunuz zülfe zülfe şirin görünme mantığı diyorlar. Şirkin temel mi halka şirin… Allahın rızası peşinde koşulur. Halkın rızası peşinde koşulan şeyin adı ibadet olmaz. Velhamdülillahirabbilalemiyn. Haziran 31 2016 Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL Zaman Anlayışımız ve Ramazan Sahabe’den Ebu Ümame r.a., Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’e gelerek, “Ey Allah’ın Rasulü! Bana bir amel emredin.” dedi. Efendimiz s.a.v., “Oruç tut. Çünkü oruca denk bir ibadet yoktur.” buyurdu. Ebu Ümame r.a., aynı soruyu tekrar tekrar sorduysa da Efendimiz s.a.v.’in cevabı değişmedi.(Nesâî). 2016 R amazan kendi başına mübarek ve değerli bir aydır, oruç da kendi başına önemli bir ibadettir. Bu iki müstesna kudsiyet bir araya geldiğinde ortaya çıkan “Ramazan orucu” olgusu, müminler için hem emsalsiz bir lütuf, hem de emsalsiz bir fırsat olarak anlam kazanmaktadır. Her milletin ve kültürün kendine göre değerli ve anlamlı zaman dilimleri vardır. Bağımsızlığına kavuşmak, tarihî bir zafer kazanmak yahut bir felaketten kurtulmak gibi o milletin tarihinde dönüm noktası niteli- 32 ğindeki olayların cereyan ettiği günleri sembolize ettiği için anlamlıdır, önemlidir onlar. Ancak her milletin kendisi için son derece önemli olsa da, bu zaman dilimleri başka milletler ve kültürler için ayrıcalıklı bir anlam ifade etmeyebilir. Din’in “mübarek” dediği zaman dilimleri ise böyle değildir. Onların milletler ve kültürler üstü bir anlamı ve kuşatıcılığı vardır. İdrakiyle müşerref olduğumuz Ramazan ayı da Yüce Dinimizin “mübarek” olduğunu bildirdiği bu müstesna zaman dilimlerindendir. Haziran B Ramazan’ın öneminin, farz kılınan oruç ibadetinin bu ayda yerine getirilmesinden kaynaklandığı yaygın olarak düşünülse de, aslında mesele pek öyle değildir. Doğrusu şu ki, Ramazan kendi başına mübarek ve değerli bir aydır, oruç da kendi başına önemli bir ibadettir. Bu iki müstesna kudsiyet bir araya geldiğinde ortaya çıkan “Ramazan orucu” olgusu, müminler için hem emsalsiz bir lütuf, hem de emsalsiz bir fırsat olarak anlam kazanmaktadır. Esasen müslümanlar olarak bizim zaman ve mekân anlayışımız, temelde diğer inanç kesimlerinden farklı olan “varlık” anlayışımızın bir uzantısıdır. Biz zamana ve mekâna başkalarının yüklediğinden çok farklı anlamlar yükleriz. Zira biliriz ki zamanı da mekânı da var eden Yüce Allah onlara nasıl bir anlam yüklemiş ise, aslolan odur. O, birtakım zaman dilimlerini ve mekânları diğerlerinden ayırarak farklı bir renge boyamış, ayrı bir muhteva ile donatmışsa, o, varoluştan öyle demektir ve bu gerçek herkes için ortak bir bağlayıcılık ifade eder. Esasen varlığa, zamana ve mekâna O’ndan başkasının anlam yüklemesi söz konusu değildir. Zamana Anlam Vermek Evet Ramazan “mübarek” bir aydır. Bu doğru; ancak bir doğru daha var: Ramazan, Efendimiz s.a.v.’in haber vermesiyle mübarek olmuş değildir. O, zamanın var edildiği demden bu yana mübarektir. Efendimiz s.a.v. ise sadece bu gerçeği bize ve tüm insanlığa hatırlatmıştır. Aynı durum Kadir gecesi için de söz konusudur. Bu gece, İslâm gelene kadar sıradan bir gece iken İslâm’la birlikte kudsiyet kazanmış değildir. O, başından beri “bin aydan hayırlı” bir gecedir. Kur’an sadece bu ezelî ve ebedî hakikati bir kere daha haber vermiş olmaktadır. Buradan elde ettiğimiz netice şudur: Zamanın Sahibi, zamanın bazı dilimlerine özel bir mazhariyet nasip etmiştir. Bu mazhariyetin bize bakan yüzünde bir takım önemli hadiselerin o zaman dilimlerinde vuku bulmuş olduğu gerçeği yer almaktadır. Yani bizler o zaman dilimlerini, o müstesna olayların zarfı oldukları hakikatine bakarak idrak etmeye çalışırız. Hakikatte bu zaman dilimlerinin ayrıcalıklı kılınmasındaki sır ve hikmeti Allah Tealâ bildirmedikçe bilmemiz mümkün değildir. Bilsek de bilmesek de, ayrı bir hususiyeti haiz bulunduğu düşüncesiyle bu zaman dilimlerini ihya etmek, fıtrata ve eşyanın tabiatına uygun davranıştır. Ümmet-i Muhammed bu gerçeği idrak eden tek ümmet olarak hikmet yolunun biricik yolcusudur. Ramazan, “Mübarek Ay” Hiç şüphe yok ki Ramazan, her şeyden önce Kur’an ayı olması hasebiyle farklı bir üstünlüğe sahiptir. Ama şu da bir gerçek ki, Kur’an’ın indirilişinden önce de Ramazan faziletli bir zaman dilimiydi. Kur’an’dan önceki kitapların, Tevrat, Zebur ve İncil’in, hatta Hz. İbrahim a.s.’a verilen sahifelerin Ramazan ayında inzal buyurulduğunu haber veren rivayetler bu gerçeği açık bir şekilde önümüze koymaktadır. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/107; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 15/527-528; Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 22/75) { } Evet Ramazan “mübarek” bir aydır. Bu doğru; ancak bir doğru daha var: Ramazan, Efendimiz s.a.v.’in haber vermesiyle mübarek olmuş değildir. O, zamanın var edildiği demden bu yana mübarektir. Efendimiz s.a.v. ise sadece bu gerçeği bize ve tüm insanlığa hatırlatmıştır. Haziran 33 2016 B Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. O ay içinde bir gece vardır ki, bin aydan hayırlıdır. O öyle bir aydır ki, Allah, gündüz orucunu farz, gece ibadetini nafile kılmıştır. O ay içinde nafile bir hayır işleyen, diğer aylarda bir farzı yerine getirmiş gibi olur. Bütün bu müstesna olayların Ramazan ayında vuku bulmuş olması şüphesiz ilahî takdirin bir gereğidir. Tıpkı Aşure günü gibi. Ramazan orucu farz kılınmadan önce Aşure günü orucu farz idi. Efendimiz s.a.v. Medine’ye hicretinden önce de, sonra da o gün oruç tutmaya devam etmişti. Hicretten sonra Medine’ye geldiğinde yahudilerin de bu günü oruçlu geçirdiklerini gördü. Onlara Aşure günü oruç tutmalarının sebebini sorduğunda, İsrailoğulları’nın Hz. Musa a.s.’ın önderliğinde Kızıldeniz’i geçip Firavun’un zulmünden kurtuluşunun bugüne tesadüf ettiğini, Hz. Musa a.s.’ın bu olaydan sonra bu günü oruçla ihya ettiğini söylediler. Efendimiz s.a.v. de “Biz Musa’ya şüphesiz sizden daha yakınız.” buyurarak ashabına da Muharrem ayının onuncu günü olan Aşure günü orucunu tutmalarını emir buyurdu. (Buharî, Müslim) Bir başka rivayette Yahudiler Hz. Nuh a.s. ile kendisine inananların bindiği sefine-i necat (kurtuluş gemisi), Cudi dağına oturduğu günün de Aşure günü olduğunu ve Hz. Nuh a.s.’ın bir şükür nişanesi olarak bu günü oruçla geçirme konusunda hassas davran- dığını söylemişlerdir. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/360). Onların verdiği bu haber doğru olsun veya olmasın, burada önemli olan, Efendimiz s.a.v.’in Aşure günü hakkında söyledikleridir. Nitekim Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “(Benden önceki) Peygamberler Aşure günü oruç tutmuşlardır. Siz de o gün oruç tutun.” (Bakî b. Mahled’in Müsned’inden naklen İbn Receb, Letâifu’l-Ma’ârif, 53) (Burada hemen belirtelim ki, Ramazan orucu farz kılındıktan sonra Aşure günü orucunun farziyeti kalkmıştır. Dileyen müstehap bir ibadet olarak bugünü oruçlu geçirebilir, dileyen oruç tutmaz.) İşte Ramazan ayının hususiyeti de böyledir. Ramazan’ın “Kur’an ayı” olması hasebiyle bizim için şüphesiz çok ayrı bir ehemmiyeti vardır. Ancak bu ayın kudsiyetinin Kur’an’ın Efendimiz s.a.v.’e nazil olmadan önce de sabit bulunduğunu bilmekte fayda var. Kur’an’ın nüzulüyle birlikte bu kudsiyetin kat kat arttığı ise izahtan varestedir. Nasıl ki bu ümmet “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” ise (Âl-i İmran, 110), Ramazan da bu ümmete gönderilen Kur’an ile ve bu ümmetin mazhar kılındığı diğer faziletlerle birlikte apayrı bir efdaliyet kazanmıştır. Bunların başında Ramazanın bir “Kur’an ayı” olduğu gerçeği gelmektedir. Kur’an Ayı Ramazan’a “Kur’an ayı” denmesinin üç sebebi vardır. Birinci sebep şudur: Bilindiği gibi bi’set öncesi (kendisine peygamberlik görevi verilmeden önce) Efendimiz s.a.v., her Ramazan ayında Hira dağına gider, buradaki bir mağarada inzivaya çekilir, tefekküre dalardı. Bu inziva ve tefekkür süreci genellikle bütün bir ay boyunca devam ederdi. Azığı tükendiğinde Mekke’ye gelir, azık tedarik edip tekrar dönerdi. 2016 34 Haziran B Hira dağındaki mağarada geçirdiği bu tefekkür sürecinin ardından Mekke’ye dönen Efendimiz s.a.v., önce Kâbe’ye gider, tavaf yapar, sonra evine, Hz. Hatice r.anha validemizin yanına giderdi. “Oku!” diye başlayan Alâk suresinin ilk ayetleri, yine böyle bir Ramazan ayında Hira dağında tefekkür halindeyken Efendimiz s.a.v.’e nazil olmuştur. (İbn Hişâm, 1/236). Ramazan’ı “Kur’an ayı” yapan ilk hususiyet budur. Yani ilk Kur’an ayetinin Efendimiz s.a.v.’e Ramazan ayında indirilmiş olması dolayısıyla Ramazan “Kur’an ayı”dır. İkinci hususiyete gelince; rivayetlerin bildirdiğine göre Yüce Kitabımız, Levh-i Mahfuz’dan dünya semasındaki Beyt-i İzzet’e Ramazan ayında toptan indirilmiştir. Buradan da Efendimiz s.a.v.’in gönderilişinden sonra ilahî takdir doğrultusunda Cebrail a.s. tarafından parça parça yeryüzüne indirilmiştir. (el-Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, 2/223; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 15/527) Kur’an-ı Kerim’in Beyt-i İzzet’e toptan indirilmek suretiyle dünya semasını teşrif edişi cihetiyle de Ramazan “Kur’an ayı”dır. Üçüncü sebep ise Cebrail a.s. ile Efendimiz s.a.v.’in, Kur’an’ı her sene Ramazan ayında mukabele etmeleri, yani birbirlerine okumalarıdır. Her sene Ramazan ayında vuku bulan bu mukabelede, o zamana kadar inmiş olan Kur’an ayetlerini önce Cebrail a.s. okur ve Efendimiz s.a.v. dinler, sonra da O okur, Cebrail a.s. dinlerdi. Efendimiz s.a.v.’in vefatından önceki Ramazan ayında bu mukabele, her birinin ikişer kere O ayda bir farzı yerine getiren, diğer aylarda yetmiş farzı eda etmiş gibi sevap alır. O, sabır ayıdır; sabrın karşılığı ise cennettir. O, yardımlaşma ayıdır. O ayda müminin rızkı bereketlendirilir. Ramazanda kim bir oruçluya iftar verirse bu, günahlarının bağışlanmasına, cehennemden azat olmasına sebep olur ve (iftar verdiği) oruçlunun sevabından hiçbir şey eksiltilmeksizin onun sevabı kadar sevap alır.” Haziran okuması suretiyle 4 kere vuku bulmuştu. Efendimiz s.a.v. bu olaydan, vefatının yaklaştığı sonucunu çıkarmıştı. (Buharî) Efendimiz s.a.v. terk-i dünya ettikten sonra Sahabe ve onlardan sonraki kuşaklar asırlar boyunca Ramazan’da Yüce Kur’an’ı hatmetme uygulamasını devam ettirmişlerdir. Yüce Mevlâ’ya sonsuz hamd ü senalar olsun ki bu kutlu gelenek bugün de devam etmektedir. Ramazan gelince camilerde ve evlerde mukabeleler okunması, hatimler indirilmesi geleneğinin kaynağı ve Ramazan’ı “Kur’an ayı” yapan üçüncü hususiyet de budur. Oruç Ayı Ramazan ayının faziletinin orucun bu ayda farz kılınmış olmasıyla elbette bir ilgisi vardır. Kur’an’ın indirildiği ay olmasının yanı sıra Ramazan, orucun da farz kılındığı ay olması itibariyle apayrı bir hususiyet kazanmış olmaktadır. Orucun başlı başına faziletli bir ibadet olduğunu anlatan rivayetlerden birisi şöyledir: Sahabe’den Ebu Ümame r.a., Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’e gelerek, “Ey Allah’ın Rasulü! Bana bir amel emredin.” dedi. Efendimiz s.a.v., “Oruç tut. Çünkü oruca denk bir ibadet yoktur.” buyurdu. Ebu Ümame r.a., aynı soruyu tekrar tekrar sorduysa da Efendimiz s.a.v.’in cevabı değişmedi. (Nesâî). Ebu Ümame r.a., Efendimiz s.a.v.’in bu tavsiyesine öylesine titizlikle riayet ediyordu ki, evinin bacasından gündüz duman çıktığı görülmezdi. Çünkü gündüz evinde yemek pişmezdi. Arada bir bacasından duman çıktığını görenler, Ebu Ümame r.a.’in evine misafir geldiğini anlardı. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/249) 35 2016 B Ramazanın Üstünlüğü Ramazan ayı girmeden önce Efendimiz s.a.v. onun yaklaşmakta olduğunu ashabına müjdeler; ashap da, Ramazan-ı şerifi idrak edecek olmanın heyecanını aylar öncesinden yaşamaya başlardı. Bir rivayette Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. O ay içinde bir gece vardır ki, bin aydan hayırlıdır. O öyle bir aydır ki, Allah, gündüz orucunu farz, gece ibadetini nafile kılmıştır. O ay içinde nafile bir hayır işleyen, diğer aylarda bir farzı yerine getirmiş gibi olur. O ayda bir farzı yerine getiren, diğer aylarda yetmiş farzı eda etmiş gibi sevap alır. O, sabır ayıdır; sabrın karşılığı ise cennettir. O, yardımlaşma ayıdır. O ayda müminin rızkı bereketlendirilir. Ramazanda kim bir oruçluya iftar verirse bu, günahlarının bağışlanmasına, cehennemden azat olmasına sebep olur ve (iftar verdiği) oruçlunun sevabından hiçbir şey eksiltilmeksizin onun sevabı kadar sevap alır.” Efendimiz s.a.v. sözün burasına geldiğinde orada bulunanlar, “Ey Allah’ın Rasulü! Bir oruçluya iftar verecek bir şeyi hepimiz bulamıyoruz (aramızda çok sayıda fakir var; onlar başkalarına iftar verecek kudrete sahip değil)” dediklerinde Efendimiz s.a.v., “Allah bu sevabı, oruçlu bir kimseyi bir hurma veya bir içim su yahut bir yudum süt ile iftar ettirene de verir.” buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti: “Ramazan ayı öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur. Bu ayda kölesinin yükünü hafifleteni Allah bağışlar ve cehennemden kurtarır. Ramazan ayında dört şeyi çok yapın. Bunlardan ikisini yapmakla Rabbinizi razı edersiniz; diğer ikisini yapmaktan da uzak kalmamalısınız. Rabbinizi razı edeceğiniz iki haslet şunlardır: 1. Allah’tan başka ilâh bulunmadığına şahitlik etmek. 2. Allah’tan bağışlanma dilemek. Uzak kalmamanız gereken iki haslete gelince: 1. Allah’tan cenneti istersiniz. 2. Cehennemden O’na sığınırsınız. Kim bir oruçluya su verirse, Allah ona havzımdan öyle bir şerbet içirir ki, cennete girinceye kadar bir daha susamaz.” (İbn Huzeyme, es-Sahîh, 3/191) Gerek bu hadiste, gerekse Ramazan’ın faziletiyle ilgili diğer pek çok rivayette, bu ayda işlenecek güzel amellere kat kat sevap verileceğinin vurgulanmış olması, bu ayın kendine özgü fazilet ve ayrıcalığını anlatmaktadır. Bu sebeple Selef’ten bazıları, yıl içinde 6 ay Ramazan’a kavuşmak için dua eder, Ramazan’ı idrak ve ihya ettikten sonra da senenin kalanında bu ayda işledikleri amellerin kabulü için dua ederlerdi. Bu meyanda Hz. Ali r.a. efendimizin şu uyarısı kulaklara küpe olacak mahiyettedir: “Amelinizin kabulü için, amel işlemekten daha fazla ihtimam gösterin. Allah Tealâ’nın, “Allah ancak müttakilerden (ameli) kabul eder.” (Mâide, 27) buyurduğunu görmez misiniz?” (İbn Receb, Letâifu’l-Ma’ârif, 234-235) Ramazan ayının kendi başına fazilete sahip bir ay olduğunu gösteren bir diğer husus da şudur: Eğer Ramazan’ın hususiyeti oruçla doğrudan bağlantılı olsaydı, meşru mazeretleri sebebiyle oruç tutamayanların bu ayın feyiz ve bereketinden mahrum olmaları gerekirdi. Oysa bu durumdaki kimseler dahi Ramazanın evvelindeki rahmetten, ortasındaki mağfiretten ve sonundaki “günahlardan kurtuluş” müjdesinden mahrum bırakılmazlar. 2016 36 Haziran B Ersan BİLGİN Cihad ve Fetih Ayı, Ramazan Ramazan ayı, cihad ve fetih ayıdır. Bedir Zaferi, Mekke’nin Fethi, vb. fetih ve M üslüman; doğumundan ölümüne kadar, Yaratan ve Yaşatan Yüce Rabbimiz’in emirlerine ve yasaklarına kayıtsız şartsız teslim olmuş, barış ve huzur insanı demektir. zaferler mübarek Ramazan ayında gerçekleşmiştir. Bu ay, yatma ve dinlenme değil Allah yolunda daha çok koşturma ve cihad ayıdır. H i Haziran Yüce Allah’ın emir ve yasakları yani güzel dinimiz İslam ise, dünya ve ahiret mutluluğunun tek yoludur. İnsanlar, Allah Teala’nın dediklerini yani İslam’ı –Kur’an-ı ve Sünnet’i- dinleyip uydukları zaman huzur ve mutluluk içinde olurlar. Elbette insanı, en iyi Yaratanı Yüce Allah 37 bilir, tanır. Onun için Rabbimiz, Kitabımız Kur’an-ı ve Peygamberimiz (sas)’i göndermiştir. İşte bu bağlamda Ramazan gücünü, şerefini ve güzelliğini Kur’an’dan almaktadır (Bakara, 2/185). Ramazan ayı her şeyiyle bir mekteptir. Mübarek Ramazan ayında oruç tutmak, Allah’a teslimiyetin ve şuurun bir ifadesidir. Oruç, ruhun ve kalbin doyurulması, geliştirilmesi, gıdalandırılmasıdır. “Dikkat ediniz, kalpler ancak zikirle huzura kavuşur.” (Rad,28) 2016 B Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor: “Kim, Allah rızası için bir gün oruç tutsa, Allah Teâlâ onunla ateş arasını, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.” (Tirmizi, Cihâd 3) Allah-u Teâlâ (c.c)’ya iman eden, salih amel işleyen ve O’nun dini uğrunda koşturmaya çalışan müminler; oruç ibadeti ile şuurlu bir imana, sağlam bir bedene ve kuvvetli bir iradeye sahip olurlar. İslam’ın ideal ve kamil insan modelini kazanma da, oruç mühim bir yer tutar. Kulluğumuz, rukumuz, secdemiz, namazımız, orucumuz ve cihadımız, sadece Rabbimiz’edir. (Hac 77) Niçin “Ramazan” Denilmiştir? çeker. Bunun gibi, oruç tutan kimse de açlık ve susuzluğun harâretine katlanır, meşakkat çeker, içi yanar. Kızgın yer, orada yürüyenlerin ayaklarını yaktığı gibi, Ramazan da mü’minlerin günahlarını yakar, yok eder, İnşallah. • Bir hadis-i şerifte, “Ramazan”ın Yüce Allah’ın isimlerinden olduğu belirtilmiştir. Bu, Ramazan’da rahmet-i ilâhiyye ile günahların yok olacağını ifade eder. Sıcakta, Ramazan Orucu Tutulur Mu ? Ramazan, Arapça bir kelimedir. Kamerî aylardan dokuzuncusunun ismidir. • Yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmura, arapçada “ramdâ” denir. Bu güz yağmurunun yeryüzünü temizlediği gibi, Ramazan ayı da mü’minleri günah kirlerinden temizler. Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur: “Kim iman ederek ve sevabını yalnız Allah’tan umarak, ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir.” (Buhârî, “Savm”, 6) • Yine arapçada, güneşin şiddetli harâretinden taşların yanıp kızmasına “ramad” denir. Böyle kızgın yerde yürüyenin ayakları yanar, zahmet ve meşakkat Yüce Rabbimiz’in kesin emirlerine “farz” denir. Yüce Allah, bir şeyi emretmişse, bir şey farzsa o zaman akan sular durur. Hemen o emir ve iş, yerine getirilir. Mümin kişiye, bu yakışır. İslam bir bütündür. Namaz, hac, zekat, cihad, kul hakkı, vb. gibi oruç ibadeti de mühimdir. Vakti, saati gelince mümin, o emri yerine getirir. İslam keyfiyet değil tabiiyettir. İslam’da “bana göre, sana göre değil,” “Allah ve Rasulü’ne itaat” esastır. Bütün ibadetlerimizin ve orucu mükâfatını yalnız ve yalnız Allah-u Teâlâ’dan beklediğimizden dolayı aşkla, şevkle, sabırla Mübarek Ramazan’ı en güzel şekilde ihya edeceğiz. Ahirete olan inancımızdan dolayı dünyadaki sıkıntılar ve zorluklar, Allah’ın yardımı ile aşılacaktır, biiznillah. Rabbimiz, bizleri ve tüm müminleri emirlerine karşı “işittik ve itaat ettik, buyur Allah’ım buyur, emrindeyim” şuurunda eylesin. Rabbimiz, “İşittik ve isyan ettik” felaketinden bizleri ve tüm Müminleri korusun. Rabbimiz, bizleri Ramazan ayından ve oruç ibadetinden hakkıyla istifade edenlerden eylesin. 2016 38 Haziran B Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor: “Kim, Allah rızası için bir gün oruç tutsa, Allah Teâlâ onunla ateş arasını, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.” (Tirmizi, Cihâd 3) Sevgili Peygamberimiz (sas) buyuruyor: “Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.” (Buhari, Savm 29; Tirmizi, Savm 27) Diğer yandan gafletten veya cehaletten dolayı Ramazan orucunu tutmayan ve İslam’ı yaşamayan Müslümanım diyen bir kişi, en azından İslam’a, Müslümana, Ramazan’a, oruca ve ibadete saygılı olmalı, hürmet etmelidir. Böyle bir kişinin açıkta yiyip içmemesi, ahlaksızlık yapmaması, Ramazan’ın ruhuna aykırı söz ve davranışlardan kaçınması, saygı ve hürmettendir. Arınma ve Diriliş Ayı, Ramazan “Emniyet kayıtlarına göre ferdi ve toplumsal suç oranlarının en düşük olduğu gün, mübarek Cuma günü, ay ise Ramazan ayı’dır.” Demek ki, “Müslümanca Düşünmek ve Yaşamak” insanı insan eder, hatta aleme sultan eder!” O halde insanlık ve tüm Müslümanlar için önemli bir fırsat ve nimet olan Ramazanımız’ın kıymetini bilmeliyiz. Yoksa aynı medeniyet içerisinde aynı suda yaşayan balıklar gibi nimetten istifade edemeyen varlıklardan olmamalıyız. Yahya Kemal’in oruçsuz günlerinde yazdığı ‘Atik Valide’den İnen Sokak’ta’ adlı hüzünlü şiirinde dediği gibi: Sevgili Peygamberimiz (sas) buyuruyor: “Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.” (Buhari, Savm 29; Tirmizi, Savm 27) Haziran “Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neşesiz Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime; Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime; “Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür Madem ki böyle duygularım kaldı çok şükür.” “İnsanlığın aradığı İslam, İslam’ın aradığı ise insan’dır.” O halde Haydi! bir ömür boyu Müslümanca yaşamanın provası olan mübarek Ramazan ayında tevbeyle temizlenip kulluk bilincimizi, görev ve sorumluluklarımızı kuşanmaya! Ramazan, Cihad ve Fetih Ayıdır. Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam buyuruyor: “Ramazan gelir geçerde bir kimse kendini affettiremezse, bunun için gayret etmezse çok yazık…”, yani Efendimiz (sas) bu duruma üzülüyor, gayret etmemizi istiyor. Yine Efendimiz (sas) başka bir mübarek sözlerinde “Ramazanın ne kadar kıymetli bir zaman olduğunu bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını isterlerdi…” buyuruyor. Ramazan ayı, cihad ve fetih ayıdır. Bedir Zaferi, Mekke’nin Fethi, vb. fetih ve zaferler mübarek Ramazan ayında gerçekleşmiştir. Bu ay, yatma ve dinlenme değil Allah yolunda daha çok koşturma ve cihad ayıdır. Rabbimiz’den bu Ramazan ayında da bizlere ve tüm insanlığa yürek fetihleri, nefis terbiyesi ve yeni fetihler-zaferler vermesini niyaz edelim. Bu mübarek günler vesilesiyle tüm dünyada harbler, felaketler, sıkıntılar dursun, yerine İslam kardeşliği, İslam adaleti, İslam nizamı ve barış-huzur gelsin. Hak hakim olsun. (Amin) 39 2016 Abdullatif ACAR Ramazanı Kuşanmak İnsanın hem nefsine karşı hem de kendisine sataşana karşı kararlığı göstermesi açısından önemlidir. “Kalkan savaşta koruduğu gibi, oruçta cehennem ateşinden korur sizi” (İbni Mace,Savm,1) 2016 Y ine Ramazan bütün güzelliği ve bereketiyle üzerimizi bir rahmet sarmalı gibi kapladı. Hamdolsun Rabbimize. Peygamberimiz (s.a.v.)’in duası bizler içinde kabul oldu adeta. Üç aylar başladığında “Allah’ım Recep ve Şaban ayını hakkımızda mübarek kıl, bizi Ramazana kavuştur.” diye dua ederdi Allah Resulü. Gerçi Ramazan hazırlığı ta Recep ayından başlamıştı. Oralardaki ihmalkârlıklarımız bizi, inşallah on bir ayın sultanına mahcup etmez. Çünkü Peygamberimiz(s.a.v.)’in ifadesiyle, “Re- 40 cep ekim ayı. Şaban bakım ayı, Ramazan ise mahsul ayıdır.” Yine “Recep Allah’ın ayı Şaban benim ayım Ramazan ümmetimin aydır” buyurmuştur yüce Resul. Ekmeden biçme olmaz. Ancak gün içinde gün, zaman içinde zaman, mekân içinde mekân yaratmak Allah’a asla zor değildir. Bin aydan daha hayırlı olan, kur’ anla insanın buluştuğu mukaddes zaman dilimi olan, bir ömrü içerisin de barındıran, Allah bize kadrini bilelim diye, kadir gecesini Haziran B bahşetmedi mi? Onun değerini ve kıymetini hakkıyla bilmek zordur. O gece melekler birçok iş için yeryüzüne iner de iner. O gece tanyeri ağarıncaya kadar esenliktir.( bknz.Kadir süresi) “O öyle bir gecedir ki, sabahında güneş parlak doğmaz”(Tirmizi, Savm,72) güneşin ziyası insanların zahiri yönünü aydınlatırken kadir gecesi batıni yönüne, iç dünyasına ışık tutmaktadır. Nasıl bir nur ki güneş dahi o ziya karşısında saygısından boyun bükmektedir. Çünkü O gün adeta gökler yere akmış, lahuti âlem yeryüzüyle buluşmuş, insan muhatap alınmış, Allah, insanla konuşmuş. Hem de onun en güzel bir şekilde anlayacağı bir lisanla. Ufak bir mağara dünyanın aydınlığına talip olmuştu o gece. Bir meleğin bir insanı sıkarak oku demesi ne kadar derin mesajlar içermektedir bir düşünün! “Bilmem ben okumayı” dediği halde Fahri Kâinat efendisi, Cebrail’in ısrarı neyin nesiydi acaba. “Yaratan Rabbinin adıyla oku” diye, okumanın nasıl olması gerektiğini vurgulaması bugün bülbül gibi şakıyan mukabele karilerine neler anlatmaktadır. “Kuranı okuyan, ancak okudukları gırtlaklarını aşmayan,(okuduklarına inanan, ancak onlarla amel etmeyen)”(Ahmet II,621) hazımsız, ihlassız, ispatsızlara neleri hatırlatmaktadır. Bakan, gören gözlere, işiten kulaklara, düşünen dimağlara nasıl bir yol göstermektedir? Evet, Rabbimiz ayeti kerimede buyurduğu gibi: “Ramazan ayı (öylesine faziletli bir aydır ki) insanlara yol gösterici ve doğruyu eğriden ayırmanın delilleri olarak kuran(bu ayda) indirildi”(Bakara,185) Bu nedenle Ramazan delildir, insanlara yol yordam gösterici burhandır. Ramazan ayı berekettir, ziyafettir, zerafettir. Ramazan ayı, ibadettir, mağfirettir. Ramazan ayı ruh ve nefis için, birey ve toplum için takvadır. Ramazan ayı, selamdır, esenliktir. sükunettir, sekinettir. Ramazan ayı kardeşliktir, yardımlaşma ve dayanışmadır. Ramazan, here şeyden önce kuran ayı, vahyin aydınlığıdır. Bu ayın girmesiyle adeta yeniden vahyin atmosferine girip, yeniden hırayı, ilk oku emri ilahisini hatırlamaya başladık. Cebrail aleyhi selam ilk vahyi Rasulüllah’a fısıldarken, bir kul olmanın duyarlığıyla, onu kulaklarımızda bizzat bizde, hissettik. Ancak, Hıra gibi bir dağın, Sevr gibi bir sığınağın koynundan Mekke’ye, hicaza baktığımız gibi günümüz dünyasına bakıp “ne olacak bu insanlığın hali” diye düşünebiliyor muyuz? Aynen bin dört yüz sene öncesinde olduğu gibi haksızlığın, zulmün, inkârın, isyanın, küfrün, cehaletin kiri ve pasıyla uğraşırken, mazlumların masumların, çaresizlerin iniltilerinin ıstırabını yaşarken, hidayet rehberinin, kurtuluş reçetesinin insanlığa hayat bahşeden, dirilten sesini soluğunu yeniden hisseder gibi oluyoruz Ramazanın bereketiyle. İlk önce okumaktan başlıyoruz kutlu vazifeye. Ancak ilk önce derdi okumak gerek, derdini bilemeyen derman bulabilir mi? Bugün inanan, inancını yerine getirmediği için dertli, inanmayan, inanmadığı için dertli. Herkes dert küpü olmuş. Fakirin derdi başka, zenginin derdi daha başka. Hasta derdiyle imtihan edilirde sağlıklı olan imtihan edilmez mi? O da imtihanda. Baba-ana dertli, bir dokunsan bin ah işitirsin. Evlat dertsiz mi sanırsın, oda dertli. Komşu dertli, bacı dertli, kardeş dertli. Dert, dertli; bilinmemenin derdi içerisinde. Asrımız dert yumağı haline gelmiş; tapılan putların adı değişmiş, kimse taptığına put de- { } Peygamberimiz(s.a.v.)’in ifadesiyle, “Recep ekim ayı. Şaban bakım ayı, Ramazan ise mahsul ayıdır.” Yine “Recep Allah’ın ayı Şaban benim ayım Ramazan ümmetimin aydır” buyurmuştur. Haziran 41 2016 B Evet, Rabbimiz ayeti kerimede buyurduğu gibi: “Ramazan ayı (öylesine faziletli bir aydır ki) insanlara yol gösterici ve doğruyu eğriden ayırmanın delilleri olarak kuran (bu ayda) indirildi”(Bakara,185) Bu nedenle Ramazan delildir, insanlara yol yordam gösterici burhandır. miyor. Karşısında boyun bükülen şey bazen para pul, bazen makam mevki, bazen şan şöhret, hırs, tamah olmuş. Kuran, bu mübarek ayda bütün dertlere derman olsun diye inmiştir. O bütün âlemlere uyarıcıdır. Müminler ve muttakiler için öğüttür. Kalplere şifa, dertlere dermandır. İnanmayan için hidayettir. Allah’ın en sağlam ipidir. O bir zikirdir Allah’ın ziyafet sofrasıdır. Kur’an okuyan Rabbiyle konuşmuştur. Müslümanlar, müminler ve muhlisler için şifadır o. Rabbimizden şüphesi olmayan açık delildir. O kesin bir bilgidir. Kısacası o bütün dertlilerin kurtuluş reçetesidir. Ancak inkarı kabil olmayan bir gerçek vardır: Bugün Hıra dağı yüklendiği davayı çoktan devretti nice dağların sırtına. Rasulüllah, ben size dininizi tamamladım, dedi. Şahit tuttu gökyüzündeki yıldızları. İnsanlığın sapıtmaması için iki şey bıraktığını buyurdu. Birincisi kuran, ikincisi sünnet. Kurtuluşun yolunu da gösterdi. Bugün, uzletlerimiz uzun olmamalı, ancak verimli geçmeli. Yeniden kuran gelmeyecek, vahiy meleği kanatlarıyla okşamayacak. Bu Ramazan da itikâflarımızın konusu birazda “insanlığın hali nece olacak” olsun. Evet, “Ey örtüsüne bürünen, kalk ta uyar! Rabbini yücelt ve nefsini arındır… İlk önce rabbinin emrini yakınlarından başlayarak anlat.” Emri ilahisi bizde de yankı buluyor mu? Bir düşünelim! Örtüsüne bürünen insanlığın bugün kalkmasının zamanı geldi de geçiyor bile. Müslümanlar uzun zamandır uykuda. gafletin pençesine yakalanmış, kendini, kayıp ettiği kimliğini arıyor; vahyin ağırlığını hissedemiyor; kuranın, ayet ayet, süre süre inişiyle aslında rahmet rahmet yağışının heyecanını duyamıyor. Onun için, vahiy ve insanın vuslatı olan Ramazan, yüzükoyun kapandığımız yerden yeniden doğrulmanın da fırsatıdır. Karanlıkların yerini aydınlığa terk etmesi ancak ona sımsıkı tutunmakla mümkündür. İlk önce o kuranı hayatımıza hâkim kılıp, sonra da evlerimize, sokağımıza, mahallemize memleketimize hatta bütün insanlığa onu anlatmalıyız. Yeryüzünün hilafeti gibi bir ağırlığın altında ezilmenin yerine onu taşıya bilmenin mesuliyetidir bu. Her şeyden, Bunları yaparken isimlerimizin başımda el- emin sıfatı olmalı. Peygamberimiz bizi “Elinden ve dilinden başkalarının emniyette olduğu kimse” diye tanıtmıyor mu? Söylediklerimizle yaptıklarımız bir birine uyumlu olmalı. Ku’ran ahlakı, ahlakımız olmalı. Sadece onu okuyan değil, yaşayan; mukabele eden değil, onunla hayatımızı muhasebe eden olmalıyız. Aksi taktirde namaz kılsak ta oruç tutsakta yerimiz cehennem olur. (Allah muhafaza) Herkes bize güvenmeli derken inkâr eden dahi emniyetimizden şüphe etmemeli de demek istedik. Resulullah’ın Muhammed-ül emin(Güvenilir Muhammed) olduğunu kendisine inanmayanlar bile itiraf etmişlerdir. Emri ilahi gereği, hakkı yakınlarından başlayarak anlatması emredildiğinde Peygamberimiz(s.a.v.)’in, topladığı kalabalığa: “Şu dağın arkasında düşman var desem ne dersiniz bana inanır mısınız” dediği gibi diyemesek te, işimizde, gücümüzde doğru olmalıyız; aşımızın helal olmasına dikkat etmeliyiz; dünyaları önümüze serseler de doğruluktan ayrılmamalı, en yakınımızda olsa adaletten 2016 42 Haziran B taviz vermemeliyiz. Dünyanın altında ezilen değil, dünyanın sırtında kul olmanın edasıyla gezinen olmalıyız. Peygamberden aldığımız bu kutlu davadan, bir elimize güneşi öteki alimize de ayı verseler asla vaz geçmemeliyiz. Ramazan vahiy ayıdır dedik ya! Onun için Kur’an’ın okunması da başkadır bu ayda. Onu bu ayda daha bir aşk ve heyecanla, hem nefsimize hem neslimize okur, yaşayarak günahlarla kirlenen, paslanan kalplerimizi temizlemiş oluruz. “Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, vahiy melekleriyledir”(Buhari, Tefsir,Amese,1) müjdesiyle kuranı mukabele ederken onu, Cebrail’in okuduğunu düşünerek dinleriz bir peygamber edasıyla; biz okuruz Cebrail ve Rasulüllah dinler, Kur’an’ı indiren Rabbimiz dinler, “Kullarım beni zikrediyor diye meleklerine gösterir. Onların yanında anar kendisini zikredenleri. “Siz beni zikredin ki bende sizi zikredeyim sakın nankörlük etmeyin” buyurmuyor mu Rabbimiz? Okurken kuran ayetlerini bazen kâh ümitleniriz, ümidin kucağında uyumamak için korku ayetleriyle irkiliriz. Ümit ve korku arasında mukabele okur, dinler, rahmet ikliminde gül olur gülistana döneriz. Her haluk karda kur’an’ı biz okurken aslında kuranın bizi okuduğuna şahit oluruz, Orucu tutarken de orucun bizi tuttuğunu görürüz. On bir ayın sultanı rahmetiyle kapımızın tokmağına dokunduğunda her yer bir sevinç ve huzur cümbüşüne döner, Mukabelelerle, teravihlerle şenlenir camiler, evler; rahmetin esintileri tenlerimize kalplerimize dokunur. Mahyalarla, kandillerle caminin etrafındaki çocuk cı- Kuran, bu mübarek ayda bütün dertlere derman olsun diye inmiştir. O bütün âlemlere uyarıcıdır. Müminler ve muttakiler için öğüttür. Kalplere şifa, dertlere dermandır. İnanmayan için hidayettir. Allah’ın en sağlam ipidir. Haziran vıltılarıyla ramazanı görmeyenlere adeta ilan edilir on bir ayın sultanının geldiği. Bir hazırlıktır ki, özellikle iftara yakın zamanda insanların o tarafa bu tarafa koşuşturmaları neler oluyor caba diye heyecanlandırır herkesi. Hoş geldin diye karşılayan, bittiğinde üzüntüsünü gözyaşlarıyla ifade eden duyarlı ve akıllı müminler kavuştukları rahmetin sevincini en doruk noktada yaşarlar Ramazan boyunca. Geldiğine sevinmenin bile mükâfat olduğu bir aydır Ramazan. Peygamberimiz(s.a.v.) buyuruyor ki: “Ramazanın gelişine sevinen müminlerin cesedini Allah, cehenneme haram kılar.” Ramazan ayında Yerde bin bir türlü hazırlık yapılır da ötelerin ötesinde hazırlık yapılmaz mı? Göklerde hazırdır, meleklerde. Her işin bir zamanı ve mevsimi var ya! Ekmenin de mevsimi var toplamanın da… Yağmurunda mevsimi var. Mevsim bahar, bulutlar rahmet yüklü. On bir ay su görmemiş çoraklaşmış gönüllerin mahzun bakışlarını bekliyor. “Yok mu? bir şey isteyen, isteğini vereyim”( bknz. kalplerin keşfi, s. 686) nidasını duyup “ben varım” diye cevap verecek kulları bekliyor. Nefisin sınırsız pervasız isteklerini elinin tersiyle iten sabır, sebat kahramanlarını bekliyor. Allah’ın rahmeti geniştir ancak ramazanda o rahmete sınır çizmek mümkün değildir. Adeta cömert olan rabbim hazinesinin kapılarını sonuna kadar açmıştır bu ayda. Bu müjdeyi kâinatın efendisi şu hadisi şerifte nede güzel özetleyerek veriyor. “Ey insanlar! Büyük bir ay sizi gölgelemiştir. O, içinde bin aydan daha hayırlı bir gece bulunduran aydır. Allah Teâlâ oruç tutulmasını farz kıldığı, gecesinde ibadet yapılmasını sevap kıldığı bir aydır. Kim ki bu ayda iyi 43 2016 B bir amelle Allah’a yakınlık gösterirse diğer aylardaki farzı yerine getirmiş gibi olur. Kim de bu ayda bir farz amel yerine getirirse diğer aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi olur. O, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay başkalarının derdine, sıkıntısına ortak olma ayıdır. Bu ay kendisinde müminin rızkının artırıldığı bir aydır. Kim bu ayda bir oruçluya iftar verirse, bu onun günahlarının bağışlanmasına, cehennem azabından kurtulmasına sebep olur. Bu onun kendi mükâfatından hiçbir şey eksiltmeden bir oruç tutma sevabına daha nail olmasına sebep olur.” (Ebu Davut, Savm,55) Ramazanla adeta gökler ile yer birleşmiş, melekler insanın iyiliği için sefer ber olmuştur. “Ramazan ayı girdiğinde Allah Teâlâ arşı taşıyan meleklere, tespihten ellerini çekip, Muhammet ümmetine ve müminlere istiğfarda bulunmalarını emreder.(Rumuz’ul Ehadis s.45), “Faziletine inanarak, mükafatını umarak Allah rızası için, Ramazanın gecesini ibadetle geçiren kimsenin geçmiş günahları mağfiret olunur”(Riyazüssalihin, c,2;s.463) Her şey, inanan insanın lehine dönmüştür Ramazanda. Tüm dünya, Allah’ın arşının gölgesine girmiş, şeytan yalnız kalmış, nefis kaçacak yer bulma telaşında. Cennet kapılarının sonuna kadar açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı, amansız düşmanımız şeytanın zincire vurulduğu, nefsin ateşinin sabırla söndürüldüğü bir aydır Ramazan. Allah, bir kapıyı kapatırsa başka bir kapıyı açar, derler ya! Bugün bütün kapanan kapıların yerine rahmet, mağfiret, bereket, mükâfat kapıları açılmıştır. Bugün ihlaslı oruç tutanlara has olan cennetin Reyyan kapısı da açılmıştır. Adeta Bugün zincir ve prangalarımızdan kurtulma zamanı. Zincirlerini koparmış üzerimize gelen şehvet, iştah hırs, öfke, kin, nefret, kibir ve kıskançlıktan kurtulma zamanı. Bugün Ramazanlaşma, Ramazana sığınma Rabbe kulluğun hürriyetine kavuşma zamanıdır. Yağdığında kiri, pası, tozu silip süpüren yağmura “ramza” demişlerdir araplar. Bir görüşe göre Ramazan ismi buradan gelmektedir. Ramazanda insanın günahlarının kalpteki kirini pasını temizler. İnsanın bütün kötülüklerden nefsani ve şehevi arzulardan el etek çekmesine vesile olur. Bazıları da Ramazanı güneşin kavurucu sıcağından taşların yanmasını “ramaz” kelimesinden türetilmiştir derler. Böyle düşündüğümüzde de kulun bütün kötü arzularını yok eden eriten bir kor olur Ramazan. Bazı pislikler nasıl ki yanmadan temizlenemezse, nefsin arzu ve pislikleri de Ramazanın kavurucu sıcağından geçmeden, orucun sabır teknesinde pişmeden, nimetin şükür ve sabır terazisinden elenmeden temizlenmez. İnsanın eline fırsat her zaman geçmeyebilir. Geçen Ramazanda aramızda olup ta bu ramazanda ölümün köprüsünde geçip, ahiret yurduna göçen nice insanlar var. Ancak ora, ya mükâfat yeri ya da pişmanlık yurdudur. Yarın bizim ne olacağımız belli değil. Emanetimizin sahibi bizi, ne zaman huzuruna çağıracağını bilmiyoruz. Öyle ise dem bu dem, zaman bu zamandır. Ümmetine çok düşkün bir Peygamberimiz(s.a.v.)’in, Ramazana yetişip te değerlendirmeyen, fırsatı ellerinden kaçıranların durumuyla alakalı: “Günahlarını bağışlatmadan Ramazanı geçirmiş olanın burnu yerde sürtünsün” (Tirmizi, daavat,100) buyurması ne kadar düşündürücüdür. Oruç, Maddenin Manaya Yolculuğudur Ramazan dendi mi oruç, oruç dendi mi Ramazan akla gelir. Ramazan; kuran, oruç ve rahmetin, bereketin işbirliği ile ilmik ilmik dokunmuş kulluk hayatının 2016 44 Haziran B renkleridir. “Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçlu geçirsin”(Bakara,185) emri gereği Ramazan da imtihanının en büyük ve koskocaman bir sorusudur oruç. Bir o kadar zevkli bir o kadar hikmetlerle faydalarla doludur. Oruç, insanı bütün ahlakı güzelliklere ulaştırır. Oruçta sabrı görür, şükre kavuşursunuz. Teslimiyetin yollarında gezintiye çıkarsınız. Oruç öğretmendir, ondan ders alırsınız. Fakirliğin halini sözle değil, yaşayarak; açlığın zorluğunu aç kalarak anlarsınız. Körelen hissiyatın benlik uykusundan yeniden uyanır, aç susuz kardeşlerinizin kucağında gözlerinizi açarsınız. Sabır ve şükrün adeta bir arada harmanlandığı üçüncü bir kapı olan isyana giden yolların kapatıldığı bir ibadettir oruç. İnsanın günah işlemesine hep kapı olmuştur şehevi duygular, dil ve mide. Onun için oruç oraların ıslahıyla başlar. Hiç birisi ötekinden bağımsız değildir; ne açlığı şehvetten ayrı, nede şehveti dili muhafaza etmeden farklı düşünebilirsiniz. İnsan mideden daha şerli bir kaba sahip değildir… “Şeytan kanınızdaki damarlarınızda dolaşır aç kalarak onun geçiş yollarını daraltın” derken... Rasülüllah (s.a.v.), mideyle gönlün, maddeyle mananın, ruhla bedenin arasındaki irtibatı kurmuştur. Şer olan; insanın hayatının gayesini yeme içme şehvetini tezkin etme olarak görmesidir, Lokman hekim: “Mide dolarsa tefekkür uykuya dalar, azalarda ibadetten kalır” demiştir. Yemek içmekten başka düşüncesi olmayan sadece hayvanlardır. İnsanın yeme ve içmesi ancak vasıtadır. Midesine düşkün, şehvetperest insanın cismani ve nefsani tarafına meyledip, ruhani ve me- Ramazan vahiy ayıdır dedik ya! Onun için Kur’an’ın okunması da başkadır bu ayda. Onu bu ayda daha bir aşk ve heyecanla, hem nefsimize hem neslimize okur, yaşayarak günahlarla kirlenen, paslanan kalplerimizi temizlemiş oluruz. “Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, vahiy melekleriyledir” (Buhari, Tefsir,Amese,1) Haziran lekût yönünü unutması içten bile değildir. Onun için oruç ibadeti bedenin prangalarından sıyrılıp, nefsin zincirlerini kırıp ruh dünyasında gezintiye çıkmaktır. Ruhun yücelmesi ve asli yetini yakalamasıdır. Bu kutlu bir yolculuktur. Sabır bineği olmadan mesafelerin katedilmesinin mümkün olmadığı, kavurucu sıcak ve tehlikelerin bulunduğu bir yolculuk… Manevi terakkinin en etkili yöntemi oruçla mümkündür. “Her şeyin bir kapısı vardır ibadetin kapısı da oruçtur” (İslam fıkhı, s.12) buyuran Allah’ın Resulü orucun önemini, ibadetler içerisinde ki yerini ne de güzel ifade buyurmuştur. Beden ve ruhun ahengini ve birbirlerine olan yardımını ve takviyesini görürsünüz oruçta. Maddeden uzaklaştıkça mananın yakınlığını hissedersiniz. Yani açlık ibadetteki feyiz ve bereketin vesilesidir. Açlığı tercih ettiğinizde aradan madde çıkar, mana âleminin bütün güzellikleri önünüze serilir. Orucun Mükâfatı Sınırsız Verilir İnsanın iç dünyasındaki niyetin bilinemediği, Rable insanın yalnız kaldığı, kimsenin araya girip ihlas ve samimiyeti bulandıramadığı bir ibadettir. Diğer ibadetlerde olduğu gibi, oruç ibadetine riya ve gösteriş karışamaz. Bütün ibadetlerin değeri niyet iledir, ancak niyetlerin bozukluğu ibadetin kıymetini, değerini ve mükâfatını azaltır. Onun için orucun farklı bir yeri vardır, Allah katında. Her şeyin mükâfatı kat be kat verilirken bu ayda. Oruca sıra geldiğinde onun sevabını yazacak ne bir kalem vardır nede kâğıt. Melekler bile hesabını yapmaktan acizdir. “Oruç tut, çünkü oruç, misli (benzeri, dengi) olmayan bir ibadettir”(Et-Terhip Vet Terğib,c.3,s.85) buyuruyor Allah Resulü. Onun 45 2016 B Geldiğine sevinmenin bile mükâfat olduğu bir aydır Ramazan. Peygamberimiz(s.a.v.) buyuruyor ki: “Ramazanın gelişine sevinen müminlerin cesedini Allah, cehenneme haram kılar.” için orucun mükâfatıyla ilgili bir kutsi Hadisi şerifte de Yüce Mevla şöyle buyurmaktadır: “Âdemoğlunun her ameline on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir. Yüce Allah; ‘oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfatınızda ben vereceğim. Çünkü oruç tutan kimse, yemesini, içmesini ve şehvetini benim için terk etmektedir.’ buyuruyor.”(Müslim, siyam,164; Tirmizi, savm,55) Nefsin Ateşini Söndüren Sabır sıl ki ilmin başı sabırsa, nefsi eğitmenin, ona şekil vermenin, onu Rabbin emrine sokmanın şartı da sabırdır. Nefis her zaman benlik güder, asla haddini bilmez, varlığından büyük işlere kalkışır, çok şımarık ve isyankârdır. Ancak onu aç bırakarak, oruç tutarak ıslah edebiliriz. Rivayet edildiğine göre: Cenabı Hak mahlûkatı yaratmadan evvel aklı yarattı. Akla buyurdu: “Ey akıl! Bana dön.” akıl döndü. Sonra Allah Teâlâ “Sen kimsin ben kimim” diye sordu. Akıl: “Sen halik, ben ise mahlûkum” dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak buyurdu: Ramazan sabır ayıdır, sabredenlerinde Allah yanında olur. Sabretmek zordur. Onun için Ramazanlaşmak, Ramazanı kuşanmak zoru başarmaktır. Sabredenlerin mükâfatlarının hesapsız verilmesi sabrın zorluğunun neticesi olsa gerek. Sabır, Ramazanla birleşmiş, oruçla bütünleşmiştir. Sabır aydınlıktır. Nice sabırlar vardır ki insanı bir kalkan gibi korur. Nice sabırlar vardır ki, birçok şerri hayra çevirir. Nice sabırlar vardır ki huzur ve saadete taşır insanı. Sabırlar felaketi önler, belayı def eder. Sabırsızlık pişman olmaktır. Sabır ipine tutunmayan günah bataklığına saplanır. Na- “Ey akıl senden daha aziz ve şerefli bir şey halk etmedim.” Sonra Cenab-ı Hak nefsi yarattı ve ona da aynı soruyu sordu. “Ey nefis bana dön.” Dedi nefis hiç cevap vermedi. Sonra Allah ona şöyle buyurdu: “Sen kimsin, ben kimim.” Nefis: “Sen, sensin. Ben, benim.” Dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak nefsi cehenneme atıp, yüz sene azap etti. Yüz seneden sonra nefsi zindandan çıkarıp aynı soruyu sordu. Nefis küstahça aynı cevabı verdi: “Sen sensin, ben benim.” dedi Bu sefer yüce Mevla Nefsi yüz sene açlık azabına tabi tuttu. Yüz seneden sonra azap bitince nefse sordu: “Ey nefis, sen kimsin ben kimim” diye sordu. Bu sefer pes eden, Allah’ın büyüklüğünü, kadiri mutlak olduğunu inkâr edemeyeceğini anlayan Nefis: “Ben kulum, sende benim Rabbimsin” dedi. İşte bundan sonra yüce Mevla ıslah edilmeyen nefsin terbiye, ruhun tezkiye edilmesi için orucu emir buyurdu. 2016 46 Haziran B Demir tavında dövülür. Nefse kul şekli vermek için onu Ramazanın sıcağında, orucun ağırlığında yakmak gerek. Her günün sonunda sabırla kuranın ve sünnetin tokmağıyla dövmek gerek. Her orucun iftarında mülakata alıp seviyesini her defasında ölçmek gerek. Şayet vazgeçerse, kısa bir zamanda olgunlaşırsa, batıl iddialarını ve inadını bırakırsa da onu Rabbin hizmetinde kullanıp nice derecelerin yamaçlarında gezdirmek gerekir ki, ölüme kadar bir daha asla ilahlık iddiasında bulunmayı ima dahi edemesin, bencilliğini ve kibrini ileri sürmesin, Kötülüklerden arınmış olsun. Yoksa ziyana uğrayan biz oluruz. Yüce Allah: “Nefsine ve onu düzgün biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve kötülükten sakınma yeteneğini ilham edene yemin olsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse ise ziyana uğramıştır.”(Şems, 7-10) buyurarak bizi uyarıyor. En büyük düşmanımız, kendisiyle mücadele etmenin büyük cihat kabul edildiği nefsimizle mücadele elbette ki kolay değil. Harama uzanan eller, helal olan nimetlere dahi uzanamayacak Ramazanda. Oruçla Açlığını hissederken, hissiyatını Rabbin müjdeleriyle bastıra bilmek… Buda sabırla mümkündür. Nefsin isteğinin önüne sabır tuğlalarıyla set çekmek, sabırla teslimiyetin güç birliğiyle nefsin başını yere eğmek, aslında Rabbe eğdirmektir oruç. “İman sabırlı olmaktır” diye buyuruyor Yüce Resul. Sabır, Allah’ın emrini yerine getirme hususunda sabır, nehiylerinden kaçınma hususunda sabır, Allahtan gelen bela ve musibete karşı sabır diye kısımlara ayrılmıştır. Resulüllah (s.a.v.), “Oruç sabrın yarısıdır” diye buyurarak, iman ile orucun On bir çoraklaşmış ay su gönüllerin sıkı ilişkisini de vurgulamıştır. Çünkü imansız amel olmayacağı gibi, amelsiz imanda eksiktir ve ispatı edilmemiş iddiadır. Oruç insana nimetin kıymetini öğretir. İnsan nimetler içerisinde iken çoğu kez onların kıymetini ve değerini anlayamaz. Dolayısıyla böyle insanlar, sahip olduklarının şükrünü de yerine getiremez. Her nimet elden çıkınca kıymeti bilinir. Sıhhatin kıymeti hastalık halinde, zenginliğin kıymeti fakirlik durumunda bilinir. Oruç, açlık stajıyla tokluğun kıymetini öğretir. Öyle ya Ramazanda suyun şakırtısı bile başkadır, ekmeğin kokusu, yemeğin görüntüsü dahi insanı etkiler. Ramazanda neden yemek sohbetleri en hoşa giden sohbet türleridir bir düşünün! Oruç aç, susuz insanların hallerini anlamaya da vesiledir. Halden anlamayan Müslümanın kulaklarındaki pası, gönlündeki katılığı, hayatındaki bencilliği giderir. İnsanla oruç konuşur, oruç insanın anladığı dilden anlatır bilemediklerini. Oruçla terbiye olan bir Müslüman “Komşusu aç iken tok yatanın niye bizden olamadığını daha iyi kavrar. Evine geleni, elini açanı geri döndürmenin zorluğunu anlar. Müslümanın körelmiş hissiyatlarını tetikler, insani duygularını harekete geçirir. çalışamayan duyguları harekete geçirir oruç. İnsanın duyarlılığı canlanırken oruçla, “Bana ne” anlayışı yerini merhamete yardımlaşmaya terk eder Oruçlunun Sevinç Anı görmemiş mahzun bakışlarını bekliyor. “Yok mu? bir şey isteyen, isteğini vereyim” (bknz. kalplerin keşfi, s. 686) nidasını duyup “ben varım” diye cevap verecek Haziran kulları bekliyor. Özellikle, iftara yakın bir zamanda insan bedenen yorgun, cismen durgundur. Açlığın iyice hissedilişiyle yüzlerde insanın acizliği okunur. Allah, insanın o acizliğini seviyor. İftardaki sevinmesini seviyor. Kazanmanın sevinci aç ve susuz bedenlerin kıpırtılarına engel olamıyor Ramazanda. 47 2016 B “Ramazan ayı girdiğinde Allah Teâlâ arşı taşıyan meleklere, tespihten ellerini çekip, Muhammet ümmetine ve müminlere istiğfarda bulunmalarını emreder.” (Rumuz’ul Ehadis s.45), İftarlar nefisle gün boyu verilen mücadelenin zaferle sonuçlanmasıdır. İnsan ancak Allah’ı anınca mutmain olur ya! Oruçla Allah’ı anmanın itminanıdır iftar. Oruca niyet ederken Allah’ın rızasını gözetiriz. İftar da orucumuzu açarken “Allah’ım senin rızan için oruç tuttum, senin rızkınla orucumu açtım” diyerek niyetinizi tazeleriz. İnsana ancak çalıştığının karşılığı verilir. Amel edenle etmeyen de bir tutulmaz elbette ki. Kim zerre miktarı hayır işlerse karşılığını görür, kim zerre miktarı şerre bulaşırsa onu da bulur karşısında. Hani Allah, “Oruç benim için onun mükâfatını da ben vereceğim” demişti ya! İşte bu sevinç, o müjdenin heyecan ve duygusundan başka bir şey değildir. Peygamberimiz; “Oruçlunun iki sevinci vardır. Birisi iftarda orucunu açarken duyduğu sevinç, diğeri de Rabbine kavuştuğu zaman duyacağı sevinç.” (Müslim) buyurarak ibadet etmenin sevincini anlatır bir yönüyle. Asıl sevinçte ahirette Allah’ın oruçlular için hazırladığı mükâfattır. Evet, yemek vardır zehir olur, yemek vardır ağzınızda lokmalar düğümlenir yemek vardır tanışma, kaynaşmadır. Yemek vardır belki iş görüşmesine vesile edilmiştir. Yemek vardır sevinme ve sevindirmedir; doyma ve doyurmadır. Yemek vardır haramdır, yemek vardır israftır, yemek vardır peygamberimizin buyurduğu üzere; “Aç iken tok yatan bizden değildir” sitemine, uyarısına sebeptir. Hele bir yemek vardır ki ibadetin bir parçasıdır. O da iftar yemeğidir. Onun için o saatte yapılan dualar makbuldür. Onun için değil midir ki yemek namaz gibi bir ibadetin öncelik sırasını almıştır; İlk önce iftarın açılması sonra akşam namazı kılınması tavsiye edilmiştir. Namaz iftara önceliğini bırakmıştır aslında. ”Müslümanlar oruçlarını geciktirmeden yaparlarsa hayır üzeredirler” (Buhari,Savm,45) buyuruyor Allah’ın Resulü. Orucu açmakta acele edilmesi iftarın öneminin mi neticesi yoksa orucun o günkü mükâfatın bir an önce verilmesi gerektiğinin bir sonucumu? Bilinmez. İki gün üst üste iftar etmeden oruç tutmanın uygun olmayacağı, oruç sonrası yemenin önemi değil de nedir? İftar eden ecir kazanırken iftar yemeği verende ecir kazanacak elbette ki. Bununla başkalarının sevinmesine ortak oluyoruz sanki. Sevinince çoğalıyor ya sevinçler, hiç birisinin sevincinden bir şey eksilmeden. Oruç tutana iftar yemeyi vermekte onun sevabı kadar sevap kazandırıyor, oruç tutanın sevabından da hiç bir şey de eksilmiyor. Peygamberimiz buyuruyor ki: “Her kim bir oruçluya iftar yemeyi verirse kendisine oruçlu misafirin sevabı kadar sevap vardır. Hem de oruçlunun sevabından bir şey eksiltilmeksizin” (Tirmizi, Savm 82) İftar sofralarımız yemeklerin çokluğuyla değil misafirin çokluğuyla şenlenmeli. Fakir ve fukaranın olmadığı sofra mahzundur, belki huzuru mahşerde insandan şikâyetçi olacaktır. Komşunun aç- 2016 48 Haziran B lığına rağmen iftardaki tokluğun seni kurtarmaz. Asıl tokluk gönlün ve ruhun tokluğudur. Ramazan akşama kadar oruç adı altında yenmeyen yemeklerin iftarda bir hamlede yenmesi de değildir. Oruçla Rabbin emrini yerine getirip, iftar sofralarında bin bir çeşit yenmeyen, çöplere dökülen yemeklerle isyan eden, israfla, her iftarda haram işleyen insan kimin emrini yerine getirmiştir? Bir düşünün! Allah’ın emrini yerine getirmediği kesindir. Ramazan sofraları kanaat sofralarıdır, Halil İbrahim bereketinin indiği sofralardır. Mütevazı bir sofra oruca, onunla nefsi terbiye etmeye en uygun sofralardır. Gün boyu tutulan oruçla nefsin ipini sıkıca tutunmuşken, onun terbiyesi ve ıslahı için sabredilmişken, iftar sofrasını bin bir çeşit yemeklerle donatmak, acaba oruca karşı bir misillememi diye insan sormaktan kendini alamıyor. Sahura kalkmayı da gece ibadetine devam etmeyi de tavsiye eden Allah Resulü adeta ramazanın her anını değerlendirmemizi istemiştir. Oruçlu insanın her hali ibadettir ister bu yemek şeklinde olsun ister uyku olsun “bizim orucumuzla ehli kitap arasındaki fark sahur yapmaktır”(Nesai, sıyam,27) buyuran Allah Resulü başka bir hadisinde ise. “Sahura kalkın çünkü sahur yemeklerinde bereket vardır”(Buhari,Ssavm,20) buyurarak ramazanın farklığını, insanları farklı bir insan haline getirdiğini, gecesinin ayrı bir rahmet, bereket; gündüzünün de başka bir rahmet olduğunu bildirmiştir. Bazı pislikler nasıl ki yanmadan temizlenemezse, nefsin arzu ve pislikleri de Ramazanın kavurucu sıcağından geçmeden, orucun sabır teknesinde pişmeden, nimetin şükür ve sabır terazisinden elenmeden temizlenmez. Niye Oruç Tutulmalı ki? Kulluğun tezahürü olan ibadetler ruh dünyamızda meydana getirdiği rahmanı esintilerle hayatımıza farklı bir anlam katar. Zevk ve heyecanın zirvelerinde nice manevi lezzetlerle buluştururken bizi hayata, hayatın gayesine yani gerçek bir kulluğa hazırlar. İbadetler, insanı ahlaken eğitir, ruhen doyurur. Günahlara karşı bir kalkan, nefsimizin azgın isteklerine karşı bir zincir, şeytanın telkinlerine karşı kilit olur. “Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin umulur ki böylece korunmuş olursunuz.”(Bakara21) buyuran rabbimiz ibadetteki fayda ve hikmetleri, maslahat ve gayeleri bizlere bildirmiştir. Mesela namaz ibadetini bir düşünün! Yüce Allah, İslam’ın beş esasından biri olan, dinin direği olarak kabul edilen, imanın isbatı, müminin miracı, gönlün aydınlığı, ruhun gıdası olan namazla ilgili dost “doğru kılınması gereği üzerinde” ısrarla durmuştur birçok ayeti kerimesinde. Çünkü, dost doğru kılınan, bir namaz insanı o namazla Allahın murat ettiğin yere ulaştırır.. Namazın insanın hayatında nasıl bir değişikliğe vesile olacağını yüce Allah ayetinde şöyle bildiriyor: “(Ey Muhammet!) kitaptan sana vahiy olunanı oku. Namazı dost doğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor...”(Ankebut,45) Namazda kötülüklere kalkandır, namazda böyle bir ruh ve anlam saklıdır. Namaza niyet, Haziran 49 2016 B Oruç, insanı bütün ahlakı güzelliklere ulaştırır. Oruçta sabrı görür, şükre kavuşursunuz. Teslimiyetin yollarında gezintiye çıkarsınız. Oruç öğretmendir, ondan ders alırsınız. Fakirliğin halini sözle değil, yaşayarak; açlığın zorluğunu aç kalarak anlarsınız. fuhşiyata ve münkerata bulaşmamaya da niyettir, kötülüklerden el etek çekmeye niyettir. Her an uyanık bir kalbin inşasına vesile olan namaz, Allahtan gaflet etmemizi önlerken, onun emirleri karşısında da uyanık bir hayat sürmeyi sağlar. Eğer namaza rağmen, o namazdaki derinlik ve gaye rağmen bir insan, hala fahiş ve kötü davranışlarına devam ediyorsa o namazın faydasından hiçbir şey elde edememiş demektir. Böylelerinin durumuyla ilgili kâinatın efendisi buyuruyor ki: “Kimin namazı, kendisini fuhşiyattan ve münkerattan alıkoymasa o namaz kişiyi ancak Allahtan uzaklaştırır.” Kurban ibadeti de farklı değildir. Kurban kurbiyet peydah etmek ve Allah’a yakınlaşma vesilesidir. Kurban kesen bir insan İbrahim’i bir fedakarlık ve İsmail’i bir teslimiyet içerisinde olmalı. Kurbanla olan fedakârlık Rabbe teslimiyetin gereğidir. Bugün kurban keserek bunu gösterirsin belki yarın malından zekât vererek gösterirsin, bazen canını ortaya koyarsın yaratan istedi diye. Ancak verdiğin, kestiğin, ortaya koyduğunla değil, niyetinle ve samimiyetin oranında kazanırsın, takvan kadar yol alırsın. Yüce Rabbim buyuruyor ya: “Onların(kurbanların) ne etleri nede kanları Allah’a ulaşır fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır”(Hac,37) Takva, korunmanın adeta can damarıdır. Çünkü takva, Allah’ın emrettiklerini yapmaya, kişiyi her davranışında ölçülü olmaya iten bir güç, bütün kötü Ahlak ve davranışlardan koruyan bir zırh, bir kale gibidir. Muttakiler, Allah’ın rıza ve sevgisini muhabbetini kazanmaktan başka bir şey düşünmezler, her şeylerini korku ve ümit arasındaki bir denge üzerinde ayarlarlar, Rablerini severek ondan korkarlar. Takva insanın davranışlarını kontrol eden bir oto kontrol vazifesi görür. Bir polis gibi takva, insanı takip eder, yaptığı ibadetleri seyrine sokar, aslına döndürür. Rabbe akan rahmet nehridir takva. Takva günahlardan insanı korumak süretiyle cehennem azabıyla insan arasında çekilmiş bir perdedir. İşte, bütün ibadetlerde olduğu gibi oruç, insanı, kötülüklere karşı manevi korunma hali olan, takvayı sağlam bir kalkan haline dönüştüren bir ibadettir. Yüce Allah’ta: “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılındı umulur ki korunursunuz”(Bakara,183) Oruç tutan bir insanın, o oruçtan gerçek manada fayda edebilmesi, ancak onun gereklerini tam anlamıyla yerine getirmesiyle mümkündür. Oruç sadece açlıktan ibaret bir ibadet değildir. Belki aç kalarak ve bazı şehevi isteklerden uzaklaşarak nefsi terbiye yolunda bir başlangıç yapmış oluruz fakat daha yürünecek nice yolar, aşılacak nice engeller söz konusudur. Buda sadece midenin boş kalmasıyla değil bütün azalarında günahlardan arındırılmasıyla ve temizlenmesiyle mümkündür. İnsan midesini Rabbinin rızası 2016 50 Haziran B gereği helal olan şeylerle bile doyuramıyor. Yani o mideyi Allah’ın emrettiği şekliyle temiz tutuyorsa elini de dilini de hatta gönlünü de bütün günahlardan uzak tutması gerekir. Oruçlu insan her an ibadet halinde olduğunu bilinciyle hareket etmeli ki oruç o insan için hem günahlardan, dolayısıyla da cehennemden koruyan bir kalkan haline gelebilsin. Peygamber efendimiz buyuruyor ya: “Oruç bir kalkandır. O halde oruçlu kötü söz söylemesin, kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa ben oruçluyum desin” (Buhari, Savm,2) buyuruyor. Bu, insanın hem nefsine karşı hem de kendisine sataşana karşı kararlığı göstermesi açısından önemlidir. “Kalkan savaşta koruduğu gibi, oruçta cehennem ateşinden korur sizi”(İbni Mace,Savm,1) Aksi takdirde insanın elde edeceği kocaman bir yorgunluk ve açlıktan başka bir şey değildir: Peygamberimiz: “Çok oruç tutanlar var ki onlara tuttukları oruçtan sadece açlık ve susuzluk kalır.” (Keşfül Hafa,c.1 s.513) buyurarak bizleri bu hususta uyarmaktadır. Evet, Ramazan bütün yönleri ile bir mücadeledir. İştahınız kabardı yemekler karşısında helal olsa da, Allah müsaade etmiyor o şeyi yemenizi. Yemeyeceksiniz. Kavurucu ve yakıcı sıcağın karşısında şarıl şarıl akan çeşmenin karşısında nefsinizi tutacaksınız. Dilinize bir söz geldi rengi ister gıybet ister yalan, ne olursa olsun yutkunup yutkunup ibadet halinde olduğunuzu düşünüp susacaksınız. Eğer böyle yapmazsanız, yani oruca değer vermezseniz. Allah ta size ve tuttuğunuz oruca değer vermez. Peygamberimiz buyuruyor ya: “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini ve içmesini bırakmasına değer vermez”(Riyazüssalihin, c.2,s. 5402) Sonuç Olarak Sayılı günler tez geçer. Günler geçmesine geçti de o geçen günlerin sonunda bayramı, bayram edecek huzur ve saadete kavuşabildik mi? Ramazan imtihanı neticesinde sonuçlar neyi gösteriyor? Kuranın aydınlığından ne kadar faydalana bildik. Vahyin ikliminde kendimize bir yol, bir çıkış bulabildik mi? Nefisin ateşi söndü mü? Şeytanın beli kırıldı mı? Ruhumuz olgunlaşıp, gerçek gıdasına kavuştu mu? Diğerkâmlık kazana bildik mi? Bencillik hastalığımız şifa buldu mu? Günahlardan kendimizi koruyabildik mi? Oruç bizi, Rabbimiz’e ne kadar yaklaştırdı? Kısacası Biz Orucu tutarken oruç ta bizi tuttu mu? Bunlar gibi soracağımız birçok soru karşısında cevaplarımız musibetse bayramı hak etmiş olmanın onurunu yaşıyoruz demektir. Artık, şimdi bayramda, oruç tutma değil, mideleri Rabbin ziyafet Sofrasında yani bayram sofrasında doyurma ve neşelenme zamanıdır. Zaten Ramazan Bayramının öteki adı da “toplu iftar” anlamında İdul- fıtr’dır. Erzurum’un manevi dinamiklerinden olan Alvarlı Efe hazretlerinin şu beyitleriyle, yazımı bitiriyorum: Sabır ve şükrün adeta bir arada harmanlandığı üçüncü bir kapı olan isyana giden yolların kapatıldığı bir ibadettir oruç. İnsanın günah işlemesine hep kapı olmuştur şehevi duygular, dil ve mide. Onun için oruç oraların ıslahıyla başlar. Can bula cananını, Bayram o bayram ola. Kul bula sultanını, Bayram o bayram ola. Hüznü keder def ola, Dilde hicap ref ola, Cümle günah af ola, Bayram o bayram ola. Haziran 51 2016 Hz. Pîr Seyyid Ahmed er-Rufai (k.s) den Arş himmetlerin, Kâbe de insanların kıblesidir. Hz. Peygamber (s.a.v) ise, kalplerin kıblesidir. Sevgilim bana: “Sen, ittibâ edildiğinde Allah’ın ebediyyen utandırmayacağı bir yüzsün” demiştir. Melekler de. “Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir!” derler. Ey bağış ve lütuf sahibi yüce hazret hakkında fetih şiirleri okuyan kimse, gel! Sen, nasıl olur da ferah meclisi istersin. “Allah, geceyi gündüzün içine sokar.”1 Haberiniz olsun ki her iş. Allah’a bağlıdır. Allah veli olarak yeter. Size gereken Allah’tan korkmanız ve tevhid sahasından dışarı çıkmamanızdır. Benim Rabbim, hiç bir ortağı ve benzeri bulunmayan bir Rabb’dır. O ne güzel bir dost ve yardımcıdır. Alemlerin Rabbine hamdolsun. t Kim. Allah’ı tanırsa O’ndan başka hiç kimseyi sevgili olarak kabul etmez. Bir haberde şöyle gelmiştir: Allah Teâla, mahlukatı önce zulmet (karanlık) içinde yarattı. Sonra onların arasına kendi nurundan bir parça attı. Her kime, bu nurdan isabet ederse, o hidâyete ulaşır. Kim de ondan uzak kalırsa, sapıtır. O nur, minnet (iyilik) arazisinden çıkar ve kalpte yerleşir. Onunla kalpler, nurlanır ve aydınlanır. Onun ışınları ceberût hicablarına ulaşır. Hiçbir ceberût (üstünlük) ve melekût (ululuk, saltanat), onun hakkı görmesine engel olamaz. Böylece kul, hayatında ve ölünce, bütün söz, fiil, hareket ve iradesinde, önceki nur hâline dönmüş olur. “Allah, göklerin ve yerin nürudur.”2 , “O, nuruyla dilediğine hidayet eder.”3 1. Fatır, 35,13. 2. en-Nür, 24/35. 3. en-Nür, 24/35. Av. Bahaddin ELÇİ Laiklik Fitnesi Biz ezelde Rabbimizle kulluk sözleşmesi yapmışız... Sadece O’na kulluk edeceğimize söz vermişiz... Kullara kulluk etmeyeceğimize söz vermişiz... 2016 (Araf,172) Laiklik, Latince kökenli bir kavram. Tam karşılığı: “La-dinîliktir”, din karşıtlığıdır. Ama “din ve vicdan özgürlüğünün teminatı” olarak pazarlanır... Dini olmayan, dine dayanmayan, dine karşı, din dışı herkes; şahıs,devlet, kurum, hukuk, eğitim demektir. İslam’da din-dünya, din-devlet(siyaset) ayrımı yoktur. Dünya hayatıahiret hayatı ayrımı vardır. Batıda hayat parçalanmış, bölünmüştür. din-dünya, din-devlet, din- siyaset gibi. Hayat da dini hayat(kilise)-laik ve seküler hayat olarak ayrıştırılmıştır. 54 Allah’ın mülkü olan yeryüzünde O’nun emir ve yasakları, hükümleri, yasaları, helal ve haramları olmasın. Allah biz kulların yaşayışına, sorunlarına, ilişkilerine karışmasın. Yasaları, yasakları, hukuku, yaratılmış insanlar koysunlar! Özetle Allah’ın kulları üzerinde söz sahibi olması istenmemektedir. İnsanların koyduğu yasalar daha değerlidir, daha yararlıdır, daha üstündür, diye inanmak laikliğe inanmaktır. Allahu Teala’nın emir ve yasaklar koyma(yasa) hak ve yetkisini reddetmek, bu hak Haziran B ve yetkiyi insanlara tanımak tevhide aykırıdır, şirktir. “Hüküm ancak Allah’ındır(Yusuf/40)”. “La hükme illallah, La rabbe illallah”,”Yaratmak ve emretmek ancak Allah’ındır,(Araf/54)”. Tevhidimizin gereği laikliğe LA diyoruz. Denecek ki din başka, devlet, siyaset başka... Kim diyecek?! Dünyayı kan ve gözyaşına boğanlar, tağutlar, zalimler! Söz onlarda olacak ki, dünya bugünkü gibi yaşanmaz hale gelsin. Bunun için “laiklik olmazsa olmaz”dır. Laiklik millete sorularak mı getirildi? Lozan’da Hahambaşı Haim Nahum ve İngilizlerin telkiniyle getirildi. Egemenlik millette mi? sında irtibatın kesilmesi hedeflendi. Ve büyük başarı sağlandı. Müslüman halkımız bu vahim anlayış ve uygulamaları benimsemedi. Bedel de ödedi. Neredeyse iki yüz yıllık anlayış ve uygulamalar bizi batılılara birçok yönden benzetti. Bozulduk, çözüldük, parçalandık...Bu ifsad ancak yeniden İslam’a dönmekle önlenebilir. Birçok sorunun sebebi bu sakim anlayıştır. Bizim laikliğimizde kimlerin yararları var? Batıda İncil ve Tevrat üzerine yeminler sorun olmuyor da neden bizde Kur’an üzerine yemin sorun oluyor? Egemenlik milletteyse, millet laikliği reddediyorsa o zaman kimler, niçin laiklikte direniyor? Hangi yetkiyle? Hangi hakla? Ülkemizdeki darbelerin, muhtıraların gerekçeleri aynı değil mi? “Laiklik tehlikede!” Laiklikle İslam’a ve ümmeti Muhammed’e karşı savaş açılmış, maalesef hem din tahrifi, parçalanması, hem de ümmetin parçalanması sağlanmıştır. Din, devletin emrine girmiş, Allah’ın dini yerine devletin dini egemen olmuştur. Devlet, Avrupa’dan hukuk ithal(iktibas) etmiştir. Laiklik din ve devletin ayrılması ise laik devlet dinimize niye karıştı, karışıyor? Niye haramları serbest kılıp, emirleri yasaklıyor? İslam dini hayatın her alanından kovulmak istenmiştir. Başlangıçta İslam dini yerine Hristiyanlık getirilmek istenmiş, bundan vazgeçilerek laiklik ilke ve anlayışı benimsenmiştir. Şayet Hristiyanlık gelseydi, Müslümanlar çoktan uyanırlardı. Laiklikle hem ümmet, hem din, hem de millet bölündü, parçalandı. Hilafet kaldırılmasaydı, laiklik belki de konamazdı. Yine Latin harflerinin kabulüyle, hem İslam’la hem de öteki Müslümanlar ara- Biz laik devletin bize izin verdiği kadar Müslümanız...Müslümanlık, gönüllere ve camilere hapsedilmiştir. Bu din, Allah’ın dini olmaktan çıkıyor, laik devletin dinine dönüşüyor. Devlet, dine alan, çerçeve çiziyor. “İtikat, ibadet, ahlak” diye sınırlandırıyor. Dini bölüyor. Elmalılı merhuma göre: din=millet=şeriat=siyaset. Firavun da halkını bölerek, parçalayarak kendi hevasıyla yönetiyordu. Hz. Musa(A.S) ise Tevrat’a göre düzen istiyordu. Firavun, Musa(A.S)’ı ifsatla, düzeni(dini) değiştirmekle suçluyordu... { } Allahu Teala’nın emir ve yasaklar koyma (yasa) hak ve yetkisini reddetmek, bu hak ve yetkiyi insanlara tanımak tevhide aykırıdır, şirktir. “Hüküm ancak Allah’ındır (Yusuf/40)”. “La hükme illallah, La rabbe illallah”,”Yaratmak ve emretmek ancak Allah’ındır,(Araf/54)”. Haziran 55 2016 B “Onlar başka. Onlarda tehlike yok, bizde başka.” “Bizim kendimize özgü şartlarımız bunu gerektiriyor...” Özetle, ülkemizde de, dünyada da her şeye geçit var, İslam’ın, Allah’ın egemenliğine, dinine geçit yok... Bizde laikliği kimler savunuyor? İslam’ı bilmeyenler, İslam düşmanları. Kandan ve gözyaşından beslenenler... Dışarıda İsrail, İngiltere, ABD, AB bizim laik kalmamızı mı istiyorlar, yoksa dinimize İslam’a dönmemizi mi? Peki bunlar bizim dostlarımız mı? Düşmanlarımız mı? O halde İsrail niye siyonist? Muharref Tevrat’a göre değil mi düzen? İsrail adı bile, dinî değil mi? İngiltere’de devletin başı niçin dinin (Anglikan Kilisesi’nin) de başı? Avrupa’da niye hala krallıklar var? Niye Hristiyanlık önemli? “Onlar başka. Onlarda tehlike yok, bizde başka.” “Bizim kendimize özgü şartlarımız bunu gerektiriyor...” Özetle, ülkemizde de, dünyada da her şeye geçit var, İslam’ın, Allah’ın egemenliğine, dinine geçit yok...Bunu anlamak zorundayız. Laiklik anlayışı ve uygulamalarıyla İslam’la savaşılmış, dinimiz parçalanmıştır. Din güvenliği, can güvenliği, akıl güvenliği, nesil (namus) güvenliği, mal güvenliği... yokmuş... Ülkemiz belki de tarihinin en zor zamanlarından birini yaşıyorken, içeride ve dışarıda savaş ve çatışma tehlikesi, bölünme tehlikesi yaşıyorken, eşkıya dağdan en güvenli yerlere inmişken, Mehmetler toprağa düşerken, analar ağlarken, mezhep ve ırk çatışmaları körüklenirken, boşanmalar artarken, madde bağımlıları, içki, kumar, fuhuş kökleşirken, birbirimizi boğazlarken, gelirler arasındaki uçurum derinleşirken, en yetkililerimiz dalaşırken, yabancıların üssü haline gelmişken, işsizlik, geçimsizlik artarken, bizler nelerle meşgulüz?! Tüm olumsuzluklar olsun; yeter ki laiklik ayakta olsun! Aman “laiklik” putuna halel gelmesin diye nice kurum ve kişiler teyakkuzdalar! Bu nasıl memleket? Doğruları söylemek yasak... Doğru ne? Laiklikle nice değerlerimiz vuruldu. İslam ve Müslümanlara nice zararlar verildi. Adına ne cinayetler işlendi... Sorunlarımızın temelinde yabancılaşmak, yoldan sapmak var. Laiklik var... Laiklik, demokrasi, tüm batılı değerler, kavram ve kurumların tümü bizim bünyemize musallat edilerek bizi hasta etti. Bağışıklık sistemimizi bozdu. Dengemizi, direncimizi kırdı. Kalplerimizi, zihinlerimizi, vahdetimizi, devletimizi, ümmetimizi parçaladı. İthal malı bu mikroplardan arınmadıkça bünyemiz şifa bulamaz. Anılan kavram ve sistemler üzerinden saldırılar sürerken, biz hala bunların ne olup ne olmadıklarını, zararlarını anlayabilmiş değiliz. Hakkı, batılın kavramlarıyla kelimeleriyle anlayamayacağımızı ne zaman anlayacağız? Ne hakkı tanıyabiliyoruz, ne de batılı. Kimliğimiz mi? İşte biraz öyle, biraz böyle. Bir yüzümüz bu tarafta, öbür yüzümüz başka tarafta. Bedenlerimiz Kabe’ye, gönüllerimiz Brüksel’e doğru... Tercihlerimiz yanlış, önceliklerimiz farklı. 2016 56 Haziran B Dünyayı ahiretimize tercih ediyoruz. Dünya önümüzde, ahiret arkamızda. Dinimizden satıp, dünyamızı kazanmaya çabalıyoruz. Sonuçta ikisinden de olmak tehlikesindeyiz. Dinimiz stepne konumunda... Ülkemizde açıktan ve sistemli olarak din düşmanlığı yapanlar, sürekli laikliği bir maske ve araç olarak kullanagelmişlerdir. Hala bunu ellerinde bir silah, bir sopa ve araç olarak kullanmak istemektedirler! Laik-dindar kamplaşma ve çatışması halk içinde denenmişse de bu istenen sonucu vermemiştir. Bunun için ırk ve mezhepsel ayrılıklar kaşınmış, maalesef bu yöntem büyük zararlara neden olabilmiştir. Bu cepheleştirmeler beslenerek, kardeş kavgaları savaş boyutlarına taşınmak istenmektedir. Kendileri daha da birleşirken bizi daha da ayrıştırıp, çatıştırabiliyorlar. Osmanlı Devleti, tam olmasa da “İslami Devlet” sayılırdı. Devletin dini 1928’e kadar İslam’dı. 1937’de laiklik benimsendi. Osmanlı Devleti’nin bünyesinde tüm kimlikler müslim-gayrimüslim, arap, türk, kürt, fars, boşnak, rum, ermeni tüm kimlikler bir arada barış içinde yüzyıllarca yaşayabildiler. Biz şimdi laik devlet ve anlayışta birbirimizi yiyoruz! İşte bu bize laikliğin getirdikleri: Tefrika, çatışma, savaş, gözyaşı, ahlaksızlık, sömürü, güvensizlik, terörizm... Bunlar bir bakıma laikliğin çocukları değil mi? Avrupa’da doğan laiklik, orada krallarla kilise arasındaki egemenlik kavgasını bitiren uzlaşma iken, bizde İslam’la savaşan devlet, İslam’ı esir almıştır. Batıdaki uzlaşma aracı, kurumu bizde çatışma aracı haline dönüştürülmüştür. Bu, Müslüman halkın devlete mesafesini arttırmıştır. Din, devlete teslim olmuştur. Böylece Allahu Teala’nın dini(İslam) laik devletin dini haline dönüşmüştür. Artık devlet denen ilah, ne kadar izin verirse o kadar Müslümanlık tercihimiz olacak! Osmanlı dine bağlı bir devletti. Ondan sonra devlete bağlı din sistemi benimsendi. Peki nerede “din başka, devlet(siyaset) başka; din ve devlet birbirine karışmaz, müdahale etmez...” palavrası?! Haziran Batı toplumu sınıf esasına dayanan bir toplumdur. İslam’da ise takvadan başka üstünlük nedeni yoktur. İslam’da hayat, insan bir bütündür. Ve din insanın hayatının her alanını düzenlemiş olup, hayatın Allahu Teala’nın rızasına, tavsiyelerine uygun yaşanmasını hedefler. Çünkü insan dünyada ancak bu şekilde mutlu olabilecektir. Kula kulluk yapılmayacak, Yalnızca Allah’a kulluk edilecektir. (Tevhidin gereği olarak). Sadece Allah’a kulluk, sadece O’na itaatle mümkündür. O halde Allah’a itaatle, O’na aykırı laik devlete itaat arasındaki insan, nasıl Müslümanlık yapacak? Hangi emre uyacaktır?! İşte laik devlette Müslümanca yaşamanın zorluğu burada. Laik devlet, Allah’ın emrettiklerini yasaklayabilecek, yasakladıklarını da emredebilecektir. (Tesettür emri ve yasağı, zina yasağı ve serbestliği, faiz yasağı ve serbestliği vb.) Kendisini İslam karşıtlığına konumlandırmıştır. İşin bir başka tarafı da kullukla vatandaşlık karşı karşıyadır. “Allah’a isyanda kula itaat yoktur” (Hadis-i Şerif). Tabii ki bu, ben Müslümanım diyenler içindir! Yoksa dini olmayanlar için bu sorun yoktur. Hem kulluk, hem de vatandaşlık kavramı egemen(otorite) ile buna bağlı olanlar arasındaki hukuki ilişkidir(açık veya zımni sözleşme). Egemenlik(emreden ve yasaklayan) bir tarafta, itaat, boyun eğenler öbür tarafta... Biz ezelde Rabbimizle kulluk sözleşmesi yapmışız... Sadece O’na kulluk edeceğimize söz vermişiz... Kullara kulluk etmeyeceğimize söz vermişiz...(Araf,172) 57 2016 B Osmanlı Devleti, tam olmasa da “İslami Devlet” sayılırdı. Devletin dini 1928’e kadar İslam’dı. 1937’de laiklik benimsendi. Osmanlı Devleti’nin bünyesinde tüm kimlikler müslim-gayrimüslim, arap, türk, kürt, fars, boşnak, rum, ermeni tüm kimlikler bir arada barış içinde yüzyıllarca yaşayabildiler. Biz şimdi laik devlet ve anlayışta birbirimizi yiyoruz! İslam, inananları bağlar; inanmayanları bağlamaz. Onlara çağrı vardır, hikmetle... İslam’da hukukun kaynağı vahiydir, ilahidir. Laiklikte kaynak beşeridir, kaynak akıldır. Hangi akıl? İslam’da dine(inanmaya)zorlamak yoktur. “İsteyen inanır, istemeyen inanmaz.” ayetleri açıktır. Tebliğ, ikna, sevdirme yöntemi vardır. Laiklikte tabiatı gereği zorlama, şiddet vardır. İslam’da Müslümanlar gibi Müslüman olmayanların da kendi dinlerini yaşama hakları vardır. İslam’ın egemen olduğu toplumlarda farklı inançtan olanlar barış içinde bir arada yaşayabilirler. Bu ancak, sadece İslam egemenliğinde mümkündür. Laik devlet, dindarlara şiddet uygulayabilir, farklı kimlikleri hoş görmez; “tek tipçidir”, dayatmacıdır... Özetlersek laiklik, bugün dünyada özellikle Müslüman coğrafyalardaki kan, gözyaşı, sömürü... her türlü fesadın merkezi olan ırkçı emperyalizmin(siyonizmin) İslam’a ve Müslümanlara karşı kullandığı büyülü, etkin bir araçtır. Yakın tarihimizde ve bugün İslam’a ve Müslümanlara karşı yürütülen ifsadın, zulmün en korkunç ve etkili aracı konumundadır. Bunu artık görmemiz gerekiyor... Ülkemizdeki darbelerin arkasında da Siyonizmin etkisini artık görebiliyoruz. 1980 darbesinin Kudüs hassasiyetinden, 28 Şubat postmodern darbesinin de yine, Kudüs(sinemadaki piyes) hassasiyetinin akabinde gerçekleştirildiği ortada. Siyonizmin elinden bu silahı almak zorundayız. Siyonizme karşı olan tüm İslam coğrafyalarındaki şuurlu liderler ve partileri, etkisizleştiriliyor. Bu oyunu görmek ve bozmak zorundayız. Osmanlının ipini çeken, ümmetin başını kesen, İslam’la ve Müslüman dünyasıyla irtibatımızı kesen ve halen başımızda kılıç gibi sallandırılan bu musibet varken iflah olamayız... Bu Allah’ın belasından kurtulmak zorundayız. Ki tüm sorunlarımızın temelinde de bu “anaç sorun” var... Manzara bu kadar vahim... Yeis, ümitsizlik yok. Şuna kesin inanıyoruz: Zulüm devam etmeyecek, bir gün son bulacak. Siyonizmin, emperyalizmin hükümranlığı bitecek. “Zulüm ile abad olunmaz.” Beniisrailin (siyonizm) akıbetini bizlere Furkan’ımız ve sadık Elçi’miz(S.A.V) haber vermektedir. İsra Suresini ve ahir zamanla ilgili hadisleri tekrar tekrar okumak, ümitlenmek ve sorumluluğumuzu kuşanmak durumundayız... İstikbal ne şunun, ne bunundur; İslam’ındır! Yeniden adalet=barış=İslam olmadan kıyamet kopmayacaktır. Hakk’ı tutanlara, hidayete erenlere, zulümle kavga edenlere selam olsun! İnecek İsa(a.s)’a, zuhur edecek Mehdi’ye, O’nun ordusuna selam olsun! Deccalın ordusuna lanetler olsun! “Hak gelince batıl gider...” Vesselam. 2016 58 Haziran B Fatih Sultan SEMİZ Şimdi, Şimdi, Şimdi… İnsanların koşa koşa cahiliye bataklığına yuvarlandığı bir dönemde gençler meydana çıkın ve salonlara alınmayan hocalarınıza sahip çıkın, sohbetler düzenleyin, afişler asın. Bu din için yapacak bir şey bulun. Bu Ümmet, bu merhum Ümmet sizi bekliyor. H i Haziran Ç anakkale’den geçemeyen düşman çanak antenlerle evlerimizi işgal etti. İçki içmiyorduk belki ama içkili sahneleri evimize taşıdılar. Bankaların bulunduğu caddelere uğramıyorduk belki ama banka reklamları ile girdiler evimize. Gemilerine engel olduk ama kablolu, kablosuz ağlarına engel olamadık. Kodlarımızla oynadılar. Her şeyi onlar gibi düşünür olduk. Saç şeklimiz, giyimimiz, konuşmamız aynı oldu. İki farklı ülkenin askerleri 59 üniformalarından ayrıldığı gibi bir Müslüman ile bir kâfir ayırt edilemedi. Bize kendi üniformalarını giydirmeyi başardılar. İmanın bedel istediğini unuttuk. Bedeli ödenmeyen bir şeyin elde kalacağı gibi boş hayallere daldık. Her yıl yapılan kendi gayri milli ama adı milli olan piyango çekilişinden sonra kazananların ismi en zenginler kulübünde hiç yer almadı. Çünkü alın teri olmadan kazanılan paranın ömrü kısa vadeli 2016 B Çanakkale’den geçemeyen düşman çanak antenlerle evlerimizi işgal etti. İçki içmiyorduk belki ama içkili sahneleri evimize taşıdılar. Bankaların bulunduğu caddelere uğramıyorduk belki ama banka reklamları ile girdiler evimize. olur. Aynı bunun gibi bedeli ödenmeyen, bedelinin ödenmesine razı olunmayan bir iman bizi cennete nasıl götürür? Yazın sıcağında bizi tesettüre sokmayan, herkesin kendini çıplak bile denmeyecek bir durumda sahillere atarken ben cennet havuzlarında yüzeceğim diyemeyen iman iddiası yavan kalmaz mı? İman ettim demek bu dünyanın en iddialı cümlesidir. Çünkü iman ettim derken aslında ben bu dakikadan sonra ömrümü boşa değil beşe ayıracağım diyoruz. Artık bu gözler harama kaymayacak, boş laf bu ağızdan çıkmayacak, bu mideye haram lokma girmeyecek diyoruz. İman ettik dedik mi, artık ben yok, benim fikrim yok, bence yok, Allah var, Allah’ın dini var, Allah’ın şeriatı var diyoruz. Ebu Cehil’in Anladığıİman Mekke’nin ilk yıllarında namaz emredilmediği halde, tesettür, oruç, zekat, hac emredilmediği halde iman etmeyen Ümeyye bin Halef’’i anlayamadık. İlk yıllarda Faiz, zina, kumar, içki haram edilmediği halde iman etmeyen Ebu Cehil’i anlayamadık. İman etmenin ne demek olduğunu Ebu Cehil bizden daha iyi anlamıştı. O biliyordu ki iman ettim demekle kalınacak bir şey değildir. Artık ‘ne derler’ diye bir putun hayatında yeri olmayacağını biliyordu. Artık söz verince tutulması gerektiği, yalana hayatında yer vermemesi gerektiği, aristokrat yapısının yerle bir olacağını çok iyi biliyordu. O biliyordu ki eğer iman edersem Bilal’in haklı olduğu yerde benim kim olduğuma bakılmayacak. Bunu anlamadığımızdan veya bize tam olarak anlatılmadığından tepki veremedik haramlara. Bunun karşısında reflekslerimiz zayıf kaldı. Evi yanan biri gibi davranmadık. Sele giden bir evin sahibi gibi hissetmedik kendimizi. Halimizi izah ederken romantik cümleler kurmayı yeğledik. Halbuki evi sele giden biri suyun içindeki oksijen ve hidrojenin oranıyla ilgilenmez. Ona daha fazlası lazımdır. O sele giden evi için onu uyaracak bir dosta, bir hocaya, bir mürşide ihtiyacı vardır. Ne yazık ki hocalarımızda fon müziği altında hüzünlü sahneleri anlatmayı tercih etti. (Hepsi böyledir demiyoruz. Bir kısmı için kurulan bir cümle). Sokağın ortasında durup yanıyoruz diye bağıracak hocalar arar olduk. Faizin haram olduğunu bangır bangır bağıracak hocalar, flört denen lanet şeyin neslin ahlakına dinamit koyduğunu söyleyecek hocalar, boş konuşmanın, kalp kırmanın insanı cennetten edecek kadar ağır cürümler olduğunu söyleyecek hocalar… 2016 60 Haziran B Gençler Siz, Siz. Başkası Değil. Hocalar bunu yapamadığı gibi tam olarak beyni kirlenmemiş gençleri de aşağılık psikolojisi ile mat ettiler. Küçükken ayağına ip bağlanan file uygulanan yöntemi bize uyguladılar. (Fil daha yavruyken ayağından bir iple ağaca bağlanır. İp ne kadar çekiştirse de gücü ağacı devirmeye yetmediğinden kurtulmayı başaramaz. Zamanla büyüyen fil artık mücadele etmekten vazgeçer. Öyle ki ipin ağaca bağlanmasına bile gerek kalmadan sadece ayağına bağlanması onu durdurmakta ve kaçmaması için yeterli olmaktadır). Küçük yaşta okul ve aile iş birliği ile ‘senden adam olmaz’ lafları genç neslin buna inanmasına neden oldu. Babaların çocuklarına bakkal dükkânını bile emanet edemedikleri zamanları gördük. Oysaki bizim gençlerimiz bu Ümmet’in halifelerinin er olduğu bir orduya komutan atanan Usamelerdi. Gençlerimizi bu kadar örselememeliydik. Eğer biz onları itmeseydik şimdi cahiliyenin değişik versiyonları olan Komünizma’nın, Sosyalizma’nın ağına düşmüş gençlerimiz olmayacaktı. Cahiliyenin kilidinin her gün yeni şekillerle karşımıza çıktığı bir ortamda kilidin aynı olduğunu ve cahiliyeyi yıkmak için Kur’an ve Sünnet anahtarını kullanmamız gerektiğini bilseydik gençlerimiz ölüme terkedilmeyecekti. Cahiliye dönemindeki kilitler nasıl bir, bir açıldıysa sadece üzerine biraz şekiller yapılıp, ambalaj- Bu Ümmet Çünkü bu Ümmet düştüğü yerden gençlerle kalkacaktır. Bu Ümmet’in direksiyonu elleri titreyen, gözlükle gazete okuyan yaşlılara değil hedefe kilitlenmiş, sözü israf etmeyen, söyleyince bir kere söyleyen, dinleyince bir kere dinleyen gençlere verilmelidir. Evet, yaşlılar başımızın tacıdır ama direksiyona kalbi hızlı atan, atik, refleksleri kuvvetli gençler geçmeli. Yaşlılar bize yol göstersin, düşünce uyarsınlar ama bize ayak bağı olmasınlar. Zamanında yaptıkları mücahitlikleri unutup ‘oğlum biz o yollardan çok geçtik, boş ver bunları’ demesinler. Neyi Bekliyoruz? Peki, gençler siz bu sancağı almak için neyi bekliyorsunuz? Cebrail aleyhisselam’ın vahiy getirmesini mi? Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’i rüyada bize bu görev senindir demesini mi? Güneşin sıcağından terleyip terlerin boğazımıza geleceği o hesap gününü mü? Kalbimizin en derin noktalarına ait niyetlerimizin ortaya döküleceği günü mü bekliyoruz? düştüğü yerden gençlerle kalkacaktır. Bu Ümmet’in direksiyonu elleri titreyen, gözlükle gazete okuyan yaşlılara değil hedefe kilitlenmiş, sözü israf etmeyen, söyleyince bir kere söyleyen, dinleyince bir kere dinleyen gençlere verilmelidir. Haziran landığı için kilitlerde bir değişiklik olduğunu sanmayalım. Sadece anahtarı elimize almayı bilelim ve o anahtarı gençlerin eline nasıl ulaştırırızın yollarını arayalım. Artık ayağa kalkalım. Kimseden vazife beklemeyelim. Bu vazifeyi bize “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız” buyuran Allah Azze ve Celle verdi. İnsanların koşa koşa cahiliye bataklığına yuvarlandığı bir dönemde gençler meydana çıkın ve salonlara alınmayan hocalarınıza sahip çıkın, sohbetler düzenleyin, afişler asın. Bu din için yapacak bir şey bulun. Bu Ümmet, bu merhum Ümmet sizi bekliyor. 61 2016 Ubeyd FAKİRULLAH Kibâr-ı Kelâm (Ehlullahın Dilinden...) Kamil İmana Götüren Üç Güzellik Dünya Ve Ahiretin Anahtarı ْ َ ُ َ=ـ-َـ0ّ ِـ ِ ّـ@ ?ا0رَاMّٰ •ْ(َ • َن ا9َ; >ُ ـ+ـ ِـ7ْ ا+ـ ِـ,َ َو ـ َ& ِة%ِ Lــ• وَا9َ 0ْ Mُ ّ •ــ@ اDِ &ٍ ـ9ْ %َ •ِّ !ُ •ْ ـ ُـN ?ا:ـ•ل ْ َّ •ــ9َ 0ْ Mُ ّ •َــ• ُح ا3/ْ 4ِ َو6ا ِ ّٰ َ+ــ4ِ ـ) ُْفGَ •ْ ا ــ) ُعJ ُ •ْ ـ َ& ِة ا%ِ Lَــ• ُح ا3/ْ 4ِ َوOُ <َّ ـP•ا İbni Süleymân ed-Dârânî1 (rahmetullahi aleyh) buyurmuştur ki; “Dünya ve ahiret hayırlarının tamamının aslı Allah korkusudur. Dünyanın anahtarı doymak, Ahiretin anahtarı ise açlıktır.” 2 1. Evliyaullahın büyüklerinden. İlk zâhidlerden. Dımaşk’ın Dârân veya Der‘iye köyünde doğdu. Suriye ُ َ••ِـ4 ـ•ل َ َ=ـ ــ) َنQُ َـB @ّــ3ٰ 2َ ٍثRـ َـ:َ 7ِ •ًــSRَ َ S ْ+ــ.ْ ِ 2 ?ا: َ*ــ• ٍرT ِد+ُ ـ7ْ Uـ Hِ ـ,َ •َ*Eَ •ْ •7ِ ص V &ْ ـKِ •ْ وَاOُ ـ ِـWَّ)َا3••7ِ &َ ْ< ـQِ •ْ ?ا، َ+ــ9*ِ 4ِ Xْ (ُ •ْ َ ا+ــ4ِ Hِ ـKَ 9'ِ *َّ ••7ِ Mَ ـ.َ V K•ْ وَا Malik bin dinar1 (radiyallahu anh) buyurdu ki; “Üç şeyi üç şey düzelt ki kamil iman sahibi kimselerden olasın. Kibirlenmeyi tevazu ile, (dünya) hırsını (elinde olana) kanaatle, (başkasında olan nimeti çekemeyip ona) haset etmeyi de (nefsine) nasihatle (düzelt.)”2 1. Tabiinden. Evliyaullahın büyüklerinden. 2. İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12 İbadet Ticaretinin Sermayesi Ve Kazancı ــ)ٰىEْ َّ3•ــ• اFَ ِ••َ4 ْ; ـ َ) ُة َو َر ْا ُسGَ •ْ ــ• اFَ ُ B)ُ0•َ2ٌ َوH ـDَ &ْ 2ِ َ<ــ• َد ُةAِ •ْ ?ا:•ـ َـ9=ِ َو ُH َّ* ـJَ •ْ ــ• اFَ K ُ 7ْ َو ِر Denildi ki; “İbadet: bir iş, ticaret, meslek (gibi)dir. (bu ticaretin) Dükkanı yalnızlık, sermayesi takva, (elde edilecek olan) kâr ve kazancı ise cennettir.”1 (İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12) bölgesinin en eski sûfîlerinden biri olup aslen Vâsıtlıdır. Gençlik döneminden sonra tasavvufa yöneldi; özellikle aç kalmaya önem veren, riyâzetlerle dolu bir zühd hayatı yaşadı ve bundan dolayı “bündârü’l-câiîn” (açların önderi) lakabını aldı. 2. İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12 Marifetullah’a Ermiş Kulun Ahvali ُ ُ •ـ ٌ ـ• •َ••ِـ ِ ْ ِذى ا• ّ*ُـ+ــ,َ َو ٍ َ"ــ• ِر ٌب َو ُ! ّ• رَا ِ•ـ#ـ ٍـ$ِ •َ% •ّ !ُ ـ)ن ا ْ• ِ( ْ'ـ ِ& ِّى ُ ِ ّٰ ـ7ِ 8ـ -ِ ـ.ِ /ْ َ0 ْ+ــ,َ 1 ٌ 2ْ ِ )َ3ْ ـ.ُ4 6•ـ ٍ ِـ0َو ُ! ّ• آ Zünnûn-i Mısrî (rahmetullahi aleyh) şöyle buyurmuştur; “Her korkan korktuğundan kaçar, her isteyen istediğini arar, Allah’u Teâlâ ile ünsiyet kurup dostluğunu devam ettirmek isteyen herkes nefsinden kaçar, (onun isteklerine muhalefet eder).” َ =َ َو ِ ّٰ 7ِ َ• ِر ُفA•ْ •ل ?ا ِ ّٰ ِ ُ-ُ; َ(َ, ٌ& َو9'َِ 7 ُ-ُ<;ْ =َ ٌ& َو9>ِ َ• ٰ•@ ?اAَB 6• &ٌ 9:ِ !َ 6 Yine buyurdular ki; “Arif-i billah olanlar (Allah’ın aşkına bağlı ve) esir, kalbi gören ve Allah için olan ameli çok olanlardır.” َ =َ َو ِ ّٰ 7ِ َ• ِر ُفA•ْ •ل ?ا ِ ّٰ ِ ُ-ُ; َ(َ, َوCُ ّ !ِ ُ َذ-ُ<;ْ =َ َوCٌ ّ Dِ َ• ٰ•@ َوAَB 6• Cٌ ّ !ِ َز6 Yine buyurdular ki; “Arif-i billah olanlar (Allah’a vermiş oldukları kulluk sözüne) vefakar, kalbi (Allah aşkıyla) yanan ve Allah için olan ameli (gösteriş ve kendini beğenme gibi kötü huylardan) saf ve temiz olanlardır.”1 (İbn-i Hacer ElAskalani Münebbihat: sayfa 12) Marifetullah’a Ermenin Meyvesi َ ّٰ ـ َ• •ف1َ ْ•ــ#َ ِ!َ ــ&ء$َ ) ُ "ْ ا0ـ ٌـ ِـ@ "َـ َّ?ةAْ Bَ "ْ اCَ ـ#َ ُ5ــ•ْ "َـ$ُ َـD Eْ "َـFا ِ ـ-ْ َ/ ْ•ــ1َ َو ِ ّٰ َل9ْ ـ1َ ـ َ• •ف1َ ْ•ــ#َ ٌ َو, ـGَ >ْ ( َ*ــ& َرHِ ُ5ــ•ْ "َ ـ$ُ َـD Eْ َ(ــ& "َ ـIْ 9ُ ّ " ـ َ• •ف ا1َ ْ•ــ#َ َو Fا !َ ــ& ُءJُ • B"ْ ا5ِ ا"َ ْ( ـK ْم9َّ َ َ< ـ7َD Eْ "َ ـLَ& ٰ"ــ-َM Hikmet ehli bazı Zâtlar buyurmuşlardır ki; “Allah’u Teâlâ hazretlerini hakkıyla tanımak Rasûlüllah (s.a.v.)’ın Hz. Ebû Zer’e Tavsiyesi َ ـNَ ُ5َـIّ •اEَ َّA ـOَ• و5ِ َ ْ( ـA1َ Fا ِ ّٰ ل2ـ Lــ/ِ َ8ِ ـ&ل ُ ّٰ PَّــAQ • Fا ِ ُ ـOَـ ِـ• ر1َ ُر ِو َى َّ ِد9ّ ِ َــ& َذ ٍّر َ' ـ/َــ& •اD :ُ5 ـ+ْ 1َ Fا ,َ +َ (=ِ ا"• ـ ُ ّٰ Lـ َـSَ ِ َ=ــ& ِر ِّى رTِ "ْ َذ ٍّرا َّ ـ ِ& َّنHَ ً U ـ#ِ &;َ ا َدVَّ ـ ِـ? ا" ـW 9ٌ ( ـ-َِ / •َ =َ ا"• ـ ُ َِ!( ـ ٌ@ َو1 •َ ْ) ـGَ "ْ ـ ِ& َّن اHَ َ ـ ِ& َّنHَ :َ!َ ـ َـ-"ْ اXـ ِ ـAِ Wْ ُدٌ َو •اY َ; ـ,َ ـGَ <َ -َ "ْ ـ ِ& ّن اHَ : ا ْ" ِ)!ْ ـ َـZ ِّ=ـ ِـWَ َو •ٌ ( ـJَِ / 9َ ـNِ &+َّ "ا marifetine erişen kimse mahlukat ile beraber olmaktan bir tat ve keyif alamaz. Dünyanın gerçek yüzünü gören kimsenin dünyaya rağbet ve isteği kalmaz. (Çünkü dünya çürümüş leş hükmündedir.) Allah’u Teâlâ’nın adaletini (gerçek manada) idrak eden kimseye hasım ve düşmanlarının (korkusu) salamaz.” onun 1 önüne geçip ona (korku) (İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12) Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem)’in Ebû Zer el-Ğifarî (radiyallahu anh)’a şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; “Ey Ebû Zer! Gemini yenile çünkü deniz çok derin. Azığını yanına tam al çünkü (sırât) yolu çok uzun. (günah) Yükünü hafiflet çünkü (ahiret) geçidi çok çetin. Amelinde ihlaslı ol çünkü hesaba çekecek olan (Allah (c.c.) her şeyi hakkıyla) gören (ve bilen)dir.”1 ( İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12) Kamil İmana Götüren Üç Güzellik .ُ•ْ• ـ ُ "ْ ا0ـ • •ــ•َ ا ْ"!َ ـ ْ•أ َ ِة •ا#ِ •ـ َّـ$ِ "ٰ َ• ـ ٌ• َو • • َ*ــ& •ا+ْ #ِ ٌ, ـ-َ َ/ـ َّـ• •ا ْر$ِ "ٰ َ• ـ ٌ• َو • • ـ&ل ِ ــ•َ ا" ِّ• َ'ـ#ِ •ا ْ" َ) َ(ــ& ُء.ُ•ْ• ـ • • ٌ, ـ-َ َ/!َ ــ&ءِ •ا ْر$َ ) ِ ـ-ْ َ/ ْ•ــ1َ َو َّ َ•ــ#ِ ُ5ـ+َّ $ِ "ٰ َ•ـ ٌ• َو َّ َ•ــ#ِ ُ,َـ/2ْ َّ7" وَا.ُ•ْ•ـ ِّ ـ4"ا ُد2ــ3 ُ "ْ وَا.ُ•ْ•ـ • • 9 •ا َ•ـ ٍـ:ِّ ;ُ ْ•ــ#ِ ُل9ْ ـ-َ "ْ وَا • •ـ&ب •ا • • 6ِْ (ـ4"ا • •ـ َ•اءِ •ا#َ ُ 8ــ•َ ْا#ِ ُ5ـ+َّ $ِ "ٰ َ•ـ ٌ• َو •ُ ْ• ـ • •ــ•َ ا ْ" ُ= َ< ـ َ•اءِ •ا#ِ ُ5 ـ+َّ $ِ "ٰ َ• ـ ٌ• َو • • ِ َ(ــ&ء+ِ >ْ َ8ــ•َ ْا#ِ Hikmet ehli bazı Zâtlar buyurmuşlardır ki; “Dört şey vardır ki bunlar güzeldir. Fakat dört şeyde vardır ki bunlardan daha güzeldir.” “Utanma ve haya duygusu erkeklerde güzeldir ancak kadınlarda daha güzeldir.” “Herkesin adaletli olması güzeldir ancak elinde yetki bulunan emir sahiplerinin adaletli olması daha güzeldir.” “Yaşlının tevbe etmesi güzeldir ancak gencin tevbe ve istiğfarı daha güzledir.” “Zenginin cömertliği güzeldir ancak fakir bir kimsenin cömertliği daha güzeldir.”1 (İbn-i Hacer El-Askalani Münebbihat: sayfa 12) Salih AYDIN Hz. Abdullah İbn Mes’ud (r.anh)II Amr b. Meymun şöyle der: “Abdullah ile tam bir yıl kaldım. Bu müddet içinde onun ‘Rasûlullah buyurdu’ dediğini duymadım. Şâyet böyle bir söze başlarsa bütün vücudu ürperir ve alnından terler akardı.” (İbn Sa’d, Tabakat, 111, 156). 2016 İ bn Mes’ud, Kur’an’ın yayılmasına, onu, Rasûlullah’dan aldığı şekilde öğretmeye çalışırdı. Öte yandan tefsir ilminde de mühim hizmetleri olmuştu. İbn Mes’ud der ki: “Habeşistan’a hicret etmeden önce, Mekke’de bulunduğumuz sırada, Rasûlullah’a, namaz kılarlarken selâm verirdik, o da selâmımızı alırdı. Habeşistan’dan dönüşümüzde yine aynı şekilde namaz kılarlarken selâm verdik, selâmımızı almadı. Namazını bitirdikten sonra Rasûlullah’a sebebini sordum: 64 “Cenâbı Hak, namazda konuşmayı yasakladı”, buyurdular. (İbn Hanbel, Müsned, 1, 377). Yine İbn Mes’ud anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.s.)’e şöyle soruldu: “En büyük günah şunlardan hangisidir? Allah’a ortak koşmak, kendi çocuğunu öldürmek, komşunun karısı ile zina etmek. “O zaman Rasûlullah’a şu âyet-i kerime indi: “Onlar ki Allah ile beraber başka bir ilâha ibâdet etmezler, Allah’ın haram kıldığı Haziran B cana haksız yere kıymazlar ve zina yapmazlar. Her kim de bunları yaparsa kıyâmet günü ağır cezaya çarptırılır.” (el-Furkan, 25/67). İbn Mes’ud kendi re’yi ile Kur’ân’ı tefsir etme hususunda son derece ihtiyatla hareket ederdi. Kendisi bunu izah ederek der ki: “Mescitteydim. Orada Kur’ân’ı kendi re’yiyle tefsir eden bir adamı gördüm ve hemen oradan ayrıldım. Bu adam: “Göğün açık bir duman ile geleceği günü bekle, o insanları sarar, bu, acıklı bir azaptır.” (ed-Duhan, 44/10), âyetini tefsir ederken, kıyâmet gününde herkesin nefesini tıkayacak ve onları nezleye uğratacak bir dumandan söz ediyordu. Hâlbuki bir insanın bilmediği bir şey için Allah bilir, demesi, onun ilmine delâlet eder. Bu âyet-i kerime ise Kureyş’in Rasûlullah’a karşı son derece şiddetli davrandıkları zamanlarda inmişti. İbn Mes’ud, Kur’an-ı Kerim’i bizzat Rasûlullah’dan öğrenenlerdendi. Onun için kıraatinde başka bir mükemmellik vardı. Rasûlullah onun kıraatinden bahseder ve onu överdi. Bir gün Mescidte İbn Mes’ud, güzel sesle Nisâ sûresini okuyordu. Rasûlullah (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte mescide gelmiş ve onu zevkle dinledikten sonra şöyle demişlerdi: “İbn Mes’ud! ne dilersen dile nâil olursun!” Ebu Bekir’den sonra Hz. Ömer gelmiş ve Rasûlullah’dan duyduklarını İbn Mes’ud’a müjdelemek istemişti. İbn Mes’ud ona: “Ebu Bekir seni geçti” demişti. Hz. Ömer de: “Allah Ebu Bekir’den razı olsun, onun daha önce sana geldiğinden haberim yoktu” demişti (İbn Hanbel, Müsned, 1, 454) Gerçekten İbn Mes’ud’un kıraati son derece güzeldi. Rasûlullah, Kur’an’ı ona talim ettikten sonra, sesinden dinlemek isterdi. İbn Mes’ud, bir gün Rasûlullah’a: “Biz Kur’an’ı sizden okuduk, sizden öğrenmedik mi?” demiş, Rasûlullah da şöyle buyurmuştu: “Evet ama ben Kur’an’ı başkalarından dinlemek isterim.” İbn Mes’ud diyor ki: “Bir gün Rasûlullah’ın huzurunda Nisâ sûresinden bir bölüm okuyordum. “Her ümmetten bir şâhid getirdiğimiz, seni de onların üzerine şâhid getirdiğimiz vakit, bakalım onların hali nice olacak?” (en-Nisâ, 4/41). Âyeti kerimesine geldiğim zaman, Rasûlullah’ın gözleri yaşarmıştı .” İbn Mes’ud, Rasûlullah’a yakınlığı dolayısıyla son derece geniş bilgiye sahipti. “Onun, o devre ait bilmediği yoktu” dersek mübalâğa etmiş olmayız. Bununla beraber o, asr-ı saâdet’e ait rivâyetlerde son derece ihtiyatlı davranırdı. Amr b. Meymun şöyle der: “Abdullah ile tam bir yıl kaldım. Bu müddet içinde onun ‘Rasûlullah buyurdu’ dediğini duymadım. Şâyet böyle bir söze başlarsa bütün vücudu ürperir ve alnından terler akardı.” (İbn Sa’d, Tabakat, 111, 156). İbn Mes’ud’un talebelerine olan en büyük nasihati ve vasiyeti; Rasûlullah’ın hadislerini rivâyet ederken son derece dikkatli olmalarıydı. O, talebelerine derdi ki: “Rasûlullah’dan bir söz naklettiniz mi, o sözün nübüvvet ve risâlet şanına en lâyık, ümmetinin hidâyetine en faydalı ve takvâya en uygun olanını gözetiniz.” (İbn Hanbel, Müsned, I, 385). { } Rasûlullah’a şu âyet-i kerime indi: “Onlar ki Allah ile beraber başka bir ilâha ibâdet etmezler, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina yapmazlar. Her kim de bunları yaparsa kıyâmet günü ağır cezaya çarptırılır.” (el-Furkan, 25/67). Haziran 65 2016 B Bir gün Mescidte İbn Mes’ud, güzel sesle Nisâ sûresini okuyordu. Rasûlullah (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte mescide gelmiş ve onu zevkle dinledikten sonra şöyle demişlerdi: “İbn Mes’ud! ne dilersen dile nâil olursun!” İbn Mes’ud’un, çok ihtiyatlı davranmasına ve talebelerine de hadis rivâyeti konusunda sıkı sıkı tembihlerde bulunmasına rağmen, ondan çok hadis rivâyet edilmiştir. Üstelik o, çok rivâyetiyle tanınan Muksirun sahâbîlerden biridir. Buna rağmen İbn Mes’ud, mutlak hadis rivâyet etmez, onun rivâyetleri çoğunlukla Rasûlullah’dan öğrendiği farzları açıklayan ve dini emirlerin kolayca anlaşılmasına yardımcı olan talimatlardır. Sahih hadis kitapları ve müsnedlerde ondan rivâyet edilen hadislerin toplamı sekizyüzkırksekizdir. Bunların altmışdördünü Buhârî ve Müslim müştereken rivâyet ederler. Ayrıca yirmibirini Buhârî, otuzsekizini Müslim nakletmiştir. Böylece Buhârî, İbn Mes’ud’dan toplam seksen beş, Müslim, toplam doksandokuz hadis rivâyet etmişlerdir. İbn Mes’ud, fıkıh ilminin kurucularından olan fakîh sahâbilerden biridir. O, özellikle Hanefi fıkhının temel taşıdır. Önce de belirttiğimiz gibi, o, bütün Kûfe eyaletinin kadısıydı. Onun içindir ki İbn Mes’ud, halka, fıkıh mese- lelerini ve içtihadlarını öğretir, bütün mürâacatlarını cevaplar ve problemlerini hâllederdi. Irak kıtasının bütün âlimleri, İbn Mes’ud’u rehber tanırlardı. Çünkü fıkıhta en çok istifâde ettikleri zat oydu. Hz. İbn Mes’ud’un başlıca talebelerinden olan Alkame b. Kays ile Esved b. Yezid, özellikle fıkıh ilmindeki derinlikleriyle şöhret kazanmışlardı. Bunlardan sonra İbrahim enNahaî, Kûfe fıkhına genişlik vermiş ve Irak fakîhi ünvanını almıştı. İbrahim en-Nahâî’nin bütün dayanağı İbn Mes’ud’un içtihadlarıydı. İbn Mes’ud’un bu ilim hazinesi, en-Nahâî’den, Hammâd b. Süleyman’a intikâl etmiş, ondanda İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’ye geçmişti. İmâm-ı A’zam bunları genişletmiş, ilim ve ictihadıyla yaymıştı. Böylece islâm âleminin önemli bir bölümü, bunların ilminden yararlanmıştır. Abdullah İbn Mes’ud, kıyas ile muasırlarının birçok problemlerini çözmüş, bu kaidenin yerleşmesinde son derece büyük hizmetlerde bulunmuş ve böylece usul-u fıkıh ilminin ortaya çıkmasına, istinbat melekesinin kuvvetlenmesine büyük katkılarda bulunmuştur. İbn Mes’ud, bu suretle kıyas’ın en önemli esaslarını tesbit etmiştir. İbn Mes’ud’un bu önemli fıkhî görüş ve içtihadları Mısırlı âlim Muhammed Ravvâs Kal’acı tarafından “Mevsû’atu Fıkhî Abdullah İbn Mes’ud” (Abdullah İbn Mes’ud’un Fıkhî Ansiklopedisi, Kahire 1984) adıyla toplanmış ve ilim hayatına kazandırılmıştır. Hz. İbn Mes’ud’un muasırları ondan birçok meselelerde faydalanmışlardır. İmam Muhammed b. Hasan es-Seybânî; “Ashâb içinde fıkıh meselelerinde derinlik sahibi olanlar Hz. Ali, Ubey b. Ka’b, Ebu Musa el-Eş’ari, Hz. Ömer, Zeyd b. Sabit ve Abdullah İbn Mes’ud’tur” der. İmam Şa’bi: “Hz. Ömer, Zeyd b. Sa- 2016 66 Haziran B bit ve Abdullah İbn Mes’ud’un bütün ümmetin ufkunu açan fikhî meseleleri çözdüklerini ifâde eder. Zamanının bütün âlimleri Abdullah İbn Mes’ud’u büyük fakih bilirlerdi. Hz. Ömer onu gördükçe güler: “Bu, ilimle dolu bir zattır.” derdi. İbn Abbas da, İbn Mes’ud hakkında şöyle der: “Kur’ân’ın en büyük tercümanıdır.” İbn Mes’ud’un ileri gelen talebelerinden biri Alkame b. Kays idi. Alkame, dimağının tazeliği, malûmatının genişliği ile seçkindi. İbn Mes’ud, onun kendisinden daha çok malûmatlı olduğunu söylerdi: İbn Mes’ud, Kûfe’de bütün talebelerine Kur’ân’ı Kerim, hadîs ve fıkıh okuturdu. Dersine devam edenler büyük bir halka oluştururlardı. Ondan ders okuyanlar arasında büyük şöhret kazananlar da vardı. Alkame, Mesruk, Esved, Abîde, Kâdı Süreyh, Ebu Vâil bunlar arasındadırlar. Her biri büyük bir âlim olan bunlar arasında özellikle Alkame, daima İbn Mes’ud’u hatırlatan bir simâ olmuştu. İbn Mes’ud yola çıktığı zaman talebelerinin çoğu onunla beraber hareket ederler ve ona yoldaş olurlardı. Bir gün Habbâb b. Eret, İbn Mes’ud’un son derece geniş olan ders halkasına gelmiş, oraya devam eden gençlerin çokluğundan memnun olmuş ve İbn Mes’ud’a en liyakatli talebesini sormuştu. İbn Mes’ud da Alkame’yi göstermişti. Hz. Habbab, Alkame ile gö- Gerçekten İbn Mes’ud’un kıraati son derece güzeldi. Rasûlullah, Kur’an’ı ona talim ettikten sonra, sesinden dinlemek isterdi. İbn Mes’ud, bir gün Rasûlullah’a: “Biz Kur’an’ı sizden okuduk, sizden öğrenmedik mi?” demiş, Rasûlullah da şöyle buyurmuştu: “Evet ama ben Kur’an’ı başkalarından dinlemek isterim.” Haziran rüşmüş ve onun malûmatının genişliğinden çok derin bir zevk duymuştu. İbn Mes’ud’un talebeleri, kendisini derin bir iştiyakla dinlerler ve derslerini aşk ve şevkle alırlardı. Başlıca talebelerinden olan Sakık der ki: “Mescitte İbn Mes’ud’u bekler, onun derse çıkması için yolunu gözetlerdik. Bir gün biz böyle bekleşirken Yezid b. Muaviye en-Nehai gelmiş ve bize: ‘Dilerseniz evine gidip bakayım, evdeyse alıp getirmeye çalışayım’ demiş ve gitmişti. İbn Mes’ud gelmiş, bize: ‘Ben sizi bıktırmamak için gelmedim. Rasûlullah bize vaazlarını fasıla ile verirdi. Çünkü bıkkınlığa uğramamızı istemezdi.’ demişti.” İbn Mes’ud, sünnet-i seniyye’ye uygun bir ahlâk sahibiydi. O, ahlâk ve yaşayış tarzını bizzat Rasûlullah’dan öğrenmişti. Çünkü o, Rasûlullah’ın en yakın dostlarındandı. Her zaman Rasûlullah’ın yanına girer, hizmetlerini görür, ayakkabılarını çevirir, önünde yürür, yıkanacağı zaman perde tutar önünde siper olurdu. Rasûlullah ona, kayıtsız şartsız bir müsaade vermişti. İbn Mes’ud’a: “Her zaman yanıma girebilirsin, ancak benim mani olacağım zamanlar hariç” derdi. (İbn Sa’d, Tabakat, 111, 153-154). Bunun içindir ki onun, Rasûlullah’ı yegâne uyulacak insan bilmesi, onun her hâliyle hâllenmesi kadar tabii bir şey olamaz. İbn Mes’ud, Kûfe’den ayrıldığı hâlde ünü orada uzun zaman yaşamış; herkes onun ilim ve irfanının yanı sıra takvasını, iffetini, güzel huyluluğunu, kalbinin rikkatini ve övgüye değer ahlâkını anmaya devam etmişti. Hz. Ali, Kûfe’ye gittiği zaman İbn Mes’ud’un övgüye değer vasıflarla anıldığını duy- 67 2016 B İbn Mes’ud, hiçbir zaman dünyayı istemedi. O hep ahireti gözetirdi. Hz. İbn Mes’ud, son derece misafirperverdi. Kûfe’de ikâmet ettiği sırada evi hiç misafirsiz kalmazdı. duktan sonra onun Kur’ân’ı Kerim’e vukûfunu, helâli helâl, haramı haram tanıdığını, dinde fakih ve sünnette âlim olduğunu ilâve etmişti. içindir ki, hizmetçinin bir mazereti olabileceğini düşündüm ve lânetin geri dönmesinden korktum. Buna sebep olmak istemedim.” Abdullah İbn Mes’ud, Ebu Umeyr adında bir dostunu ziyaret etmek üzere çıkmış, fakat evinde bulamayarak âilesine selâm göndermiş ve kendisine bir miktar su verilmesini rica etmişti. Evin hanımı, hizmetçisini komşuya göndererek su istetmişti. Hizmetçi geciktiği için hanım ona lânet okumuştu. İbn Mes’ud hanımın hizmetçiye lânet okuduğunu duymuş ve evden çıkmıştı. Çıkarken dostu Ebu Umeyr ile karşılaşmıştı. Ebu Umeyr “Ya Ebu Abdurrahman! Sen kendisinden kadınların kıskanılacağı bir adam değilsin, niçin kardeşinin hanımına selâm vererek içerde oturmadın ve su içmedin?” demişti. İbn Mes’ud’un cevabı: “Öyle yaptım fakat zevceniz ya su bulunmadığı veyahut evdeki su kâfi gelmediği için hizmetçiyi komşuya gönderdi, hizmetçi geç kaldığı için de ona lânet okudu. Hâlbuki ben Rasûlullah’dan şu sözleri duydum: “Lânet kime gönderilmişse ona gider, ona kazılmak ister. Şayet buna bir yol bulamazsa: Ya Rabbi, beni falana gönderdiler, kalktım gittim, ona hulûl için bir yol bulamadım! Şimdi ne yapayım? der. Cenab-ı Hak da ona: Nereden geldinse oraya dön der. “ Onun Bir defasında adamın biri vefat etmiş ve hiçbir hayrı olmadığı söylenmişti. İbn Mes’ud, bunu duyar duymaz, elinde bulunanları sadaka olarak vermişti. Rasûlullah’ın Ashâb’ından birçokları, onun sünnetine yapışmakla büyük bir şerefe kavuştular. Fakat Abdullah İbn Mes’ud, hiçbir zaman dünyayı istemedi. O hep ahireti gözetirdi. Hz. İbn Mes’ud, son derece misafirperverdi. Kûfe’de ikâmet ettiği sırada evi hiç misafirsiz kalmazdı. İbn Mes’ud, namazlarını vaktinde kılmaya o kadar riayet eder ki, bir kere Vali Velid b. Ukbe, Kûfe mescidinde halkı bir süre bekletmişti. İbn Mes’ud hemen kalkarak, halka namazı kıldırmıştı. Vali, buna üzülerek, niçin böyle yaptığını sormuş ve “Mü’min’lerin emirinden bir buyruk mu aldın? Yoksa bir bid’at mı icat ettin?” demişti. İbn Mes’ud, ona şu cevabı vermişti: “Ben, mü’minlerin emirinden bir buyruk almadığım gibi, bir bid’at de icat etmedim. Fakat senin bir işin vardır, diye bizim de namazımızı geciktirmene Allah razı olmaz.” İbn Mes’ud, Ramazan’dan başka çoğu günler oruç tutar, Aşûre günlerini de oruçlu geçirirdi. Abdurrahman b. Yezid der ki: İbn Mes’ud, günlerinin çoğunu oruçlu geçirirdi. Oruca ve namaza devamdan ayrıca bir zevk alırdı. İbn Mes’ud, son derece külfetsiz bir hayat sürer, gayet basit yemeklerle beslenir, külfetsizliği ve sadeliği hayatının düstûru bilirdi. Talebesi Alkame, bu hususta İbn Mes’ud’un harfiyen Rasûlullah’a uyduğunu söyler. İbn Mes’ud; senelerce beytü’lmâl idare etmiş, bir gün, bir dakika da olsa adalet ve insaftan ayrılmamıştır. 2016 68 Haziran B Mübarek Ramazan Onbir ayın sultanısın, hoş geldin Gönüllere huzur verdin Ramazan Dertlerin dermanısın, safa geldin Müminlere sabır verdin Ramazan… Bambaşkadır sende sevgi, merhamet İner semâdan gece gündüz rahmet Bu ayda binbir ecir, binbir hikmet Evlere bereket verdin Ramazan… Hatimler okunur arşı âlâya Yakarışta kullar Yüce Mevlâ’ya Yöneldi cümle bedenler takvaya Kâinata huzur verdin Ramazan… İftar sofraları cennet köşesi Kırık kalplerde paylaşma neşesi Kimsede olmaz rızık endişesi Âleme bereket verdin Ramazan… Çeşmelerden sebil şerbetler akar İftarda çadırlar, sofralar taşar Terâvihi herkes coşkuyla yaşar Mahyalara ışık verdin Ramazan… Son Nebi’ye gelen “oku! ” hecesi İtikâfta vardır sırrın nicesi Bin aydan hayırlı Kadir Gecesi Müjdelerle bayram verdin Ramazan… Şahin KARATAŞ Haziran 69 2016 Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan Recep ve Şaban ayını mübarek kkılıp bizi ramazan ayına ulaştıran rabbimize hamd olsun. Bu yazımızda sizinle ramazan ayıyla ilgili terimlerin anlamını anlamın inceleyelim. Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu dokuzun ayıdır. “Ramazan-ı Şerif” veya “Oruç Ayı” da denilir. Oruç: İslâm’ın beş şartından dördüncüsü dördün ve beden ile yapılan büyük bir ibadetin adıdır. İbadet amacıyla imsâktan başlayarak güneşin batışına kadar yemekten, yeme içmekten uzak durmaktır. Sahur: Oruç tutmak için gece, “imsak” vaktine kadar yenen yemektir. “ims İmsâk: orucun başlama vakti dem demektir. İftâr: Güneşin batışından (akşam namazı vakti girdikten) sonra orucu açmaktır. İftar Duası: Peygamberimizin iftar yaptığı dualardan biri şöyledir: tuttu “Allah’ım, senin için oruç tuttum. Sana inandım. Sana güvendim. Senin verdiğini yiyeceklerle orucumu açıyorum. Verdiğin nimetlere şükürler olsun.” Teravih namazı: Teravih namaz namazı, ramazan gecelerinde yatsı namazından sonra kılınan sünnet bir namazdır. namazd ok Mukabele: Mukabele karşılıklı okuma anlamına gelir. Bir kimsenin Kur’an’ı ezberden veya Kur’an’dan yüks yüksek sesle okuması ve onu dinleyen et topluluğun da sessizce Kur’an’dan takip etmesine “mukabele” denir. Hz. Muhammed’e 610 yılında ilk vahyi vahyin gelişiyle başlayan Kur’an’ın indiriliş süreci, 632 yılına kadar, yaklaşık yirmi üç yıl devam etmiştir. Peygamberimizle Cebrail Ceb (a.s) her yıl ramazan ayında bir araya gelerek, o güne kadar indirilen Kur’an ayetlerini karşılıklı olarak okurlardı. Önce Cebrail (a.s) okur Peygamberimiz dinlerdi. Daha sonra da Peygamberimiz okur, Cebrail (a.s) dinlerdi. Bu durum Peygamberimizin vefat ettiği yıl 632 63 de iki kez tekrarlanmıştır. Peygamberimizin bu davranışını kendilerine örnek alan Müslümanlar, bunu dini bir gelenek olarak günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Her gün Kur’an’dan yirmi sayfa okunur. Ker baştan sona bir kez okunmuş olur buna da “hatim” denir. Ramazan ayının sonuna gelindiğin de ise Kur’an’ı Kerim ge Fitre: Ramazan ayında Müslümanların yerine getirmeleri gereken ibadetlerden biri de fıtır sadakasıdır. Halk arasında buna he müslüman yılda bir kez muhtaç kimselere “fitre” verir. Bunda belli bir “fitre” denir. Zekâttan ayrı olarak, zengin sayılan her yaşa gelmiş olma şartı aranmaz. Bir ailedeki bütün bireylerin fıtır sadakasını büyüklerinden biri verebilir. Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v): (s. “Cennette reyyan adında bir kapı vardır ki, kıyamet gününde buradan sadece oruç tutanlar cennete gireceklerdir.” buyurmuştur. Efendimizin bu müjdesine erişebilmek için değerlendir ramazan ayının kıymetini bilerek değerlendirmemiz gerekir.. Ramazan, gündüzleri orucuyla, akşamlar akşamları iftarıyla, yatsı vakti teravih namazıyla ve sahuruyla rahmetin sağanak sağanak yağdığı bir rahmet ayıdır. Bu rahmet fırsatı bir daha ömrü olana on bir ay sonra gelecektir. O kadar ömrümüz fırsa gaflete düşmeden iyi değerlendirelim. olacak mı bilemeyiz. Dolayısıyla şimdiki fırsatı O kadar rahmetli bir ay ki peygamber Efendimiz (s.av) üç aylara girince “ Allah’ım receb ve şaban’ı bize ulaştır. diye rabbimize dua edermiş. Efendimizin bile ulaşmak istediği bu ayı mübarek kıl ve bizi ramazan’a ulaştır.” en iyi şekilde değerlendirmek için planlarımızı yapalım. Mesela mutlaka bir hatim okuyalım. Teravih na namazlarımızı camide kılalım. Orucumuzu gücümüz yettiğince tutalım. Vakit namazlarımızı cemaatle kılmaya özen gösterelim. Bu ramazan şuana kadar yapamadığımız iyilikler konusunda bir başlangıç, yaptıklarımızı da artırma makta bir dönüm noktası, başlangıç olsun. Bunları Biliyor Muydunuz? unuz? Osmanlıda; 1- Evlerin duvarlarına ‘Ya Malikül Mülk’ yazıldığını, ‘Ey Allah’ım bütün mülk senindir. Ben kapının bir kölesiyim, her şey senden; benim aslında hiçbir şeyim yok’ manasına anasına geldiğini, 2- Kapı tokmağında ‘Ya Fettah’ yazıldığını. Bu bütün kapalı kapıları açan çan ve sıkıntıları gideren anlamına geldiğini. Akşam eve sıkıntılı gelen bir babayı kapıda bu yazıyı okuyunca belki de biraz rahatlatıp ve sıkıntılarını giderilebildiğini, 3- Osmanlı insanları, kurduğu vakıflarla sadece insanları değil, hayvanları arı da düşündüğünü. Kuşlar için kurulan vakıflar özel izlenimler sonucunda oluşturulup. Uçuş rotalarında yaralanıp ıp düşmeleri halinde onların tedavisini yaparak sürüsüne yetiştirmek üzere çalışmalar yapan “Göçmen Kuşlar Vakfı”, akfı”, kışın kar ve buzdan yerlerde yiyecek bulamayan kuşların ölmemesi için buz ve kar üzerine yiyecek bırakan “Darı Vakfı” gibi vakıflar kurulduğunu, 4- Eve misafir geldiği zaman ev sahibi onların ayakkabılarının burunlarını nı dışarıya doğru değil de içeriye doğru baktırdığını, böyle yapmakla “biz sizin misafirliğinizden çok hoşnut kaldık, ldık, evimizi yeniden şereflendirmenizi bekleriz” anlamına geldiğini, 5- Evde çocuklar dahil kimse ayakta yemek yemediğini, önce eller yıkanır, anır, sofraya birlikte oturulur, evin en büyüğü başlamadan yemeğe kimse başlamadığını, büyükanne veya büyükbaba baba yemeğe başlarken herkesin hatırlaması için besmeleyi yüksek sesle çektiğini, sofradan kalkılırken “hayırların fethi, şerlerin def’i için Fâtiha Suresi okunduğunu biliyor muydunuz? İyilik Yap Denize At Temel ile Dursun sahil kenarında yürüyorlarmış. Birden denizden imdat sesleri duyulmaya başlamış, bakmışlar adamın biri boğuluyor. Hemen denize atlayıp kurtarmışlar ve kenara getirmişler. Temel sonra birden adamı tutup tekrar denize atmış. Dursun şaşırıp sormuş; “Uy ne yaptın da?..” Temel; “Eee dedemin lafidur iyilik yap denize at...” Bilmeceler 1234567- Şırıl şırıl akan bir şelaleyi nasıl durdurabiliriz? Meyvelerin şefi nedir. Sarı ama limon değil, uzun ama muz değil, saçı var kız değil. Limonun bir küçüğüne ne denir? Balıkların esir olduğu şehir. Matematik kitabı türkçe kitabına ne demiş? Duvar duvara ne demiş? Cevaplar: 1. Fotoğrafını çekerek 2. Şeftali 3. Mısır 4. Lim9 5. Balıkesir 6.Çok problemim var 7. Köşede buluşalım َ ـ0َ ـ ْ• ِر ِّى1 ِ ّٰ ُ ــ• ُل%َ ر-ـ َـ.َ َد:ل/ـ ،•َ •ـ ُ •ْ '• ا ُ ّٰ +َّ$, " َذ#َ َّ$ـ%َ" َ ْ' ِ& و$(َ *ا " *ا ٍ 2ـ ِـ%" +ــ3ِ ا4 ْ5َ(ــ ِ ات !َ• ٍْم ا ْ••َ •ْ ـ 7 َ ار4 + •ِـ َـ/ــ9َ ;َ ـ9َ /َ9ُ ا/َــ3ا4 / !َــ:ل/ـ َ َ<ـ6َ ،;َ ـ9َ /َ9ُُــ• ا3ا4 ُ& ُل •َ ـ/ ِر !ُ َ<ــ/ْ=ــ +ــ6ِ /•ِ•ــ/َ8 َاك ُ @َ 3ِ •َ ـAُ َذا/ِ ـ6َ " >َ?َ ْا5ــ9ِ -ـ ٍـ8 َ ّ ُ•ـ$ِ (َ ُ اCـ َـ6َ ا4 :ل/ـ َ ُ ـ%َ ر/ َودُ!ُــ• ٌن !َــ+ــEِ Fْ 9َ Gِ َ• ٌ ُ•ــ•مAُ :ل/ـ َ ـ0َ ةِ؟Cا•=ـ َـ َ ـ0َ .*ا َّ Hـ ِ ّٰ ـ•ل Bـ ِ ـ0ْ ْ'ـ ِ@ َوIَ Jــ6ِ •ِ •ـ ِ ا ْ••َ •ْ ـ َ ُ ـ%َ ر/ !َــ+ــ$ٰ َ3 Hـ َ ـ0َ ؟Bـ َ ـEَ !ْ َدBـ َ ـEْ (َ +ــKٰ 0َ َو،Bـ َ ََّ•ـA -ـ َّـ8َ َوGَّ ا* َ(ـ ـ•ل ُ ـ$ْ ُ0 :ل/ـ ُ ّٰ Lـ " ـAَ ا ْذ4 ُ&َـF$ْ ُ0 Hـ " ا ْ>ـ4 ا َذاM /ــ9ً Cَ Nَ َ ـ0َ ،*ا ِ ّٰ :Hْ " 'ْ• ـ " 9ا4 ا َذاM َوHـ " ـOْ Pَ ْ,ا4 ا َذاM -ُـ ْـ0 :ل/ـ Gِ •ْ 2َ •ْ َ ا59ِ Bَ 3ِ ُا(ُ•ذ4 َو، ِنGَ Oَ •ْ وَا#ِ ّ Qَ •ْ َ ا59ِ Bَ 3ِ ُا(ُ•ذ4 Jِ>ّ اM #َّ Qُ ّ$ٰ •ا4 )) ;ِ Pَ َ$Iَ 5ْ 9ِ Bَ 3ِ ُا(ُ•ذ4 َو،-ِ 1ْ ُP•ْ وَا5ِ Pْ • ُ •ْ َ ا59ِ Bَ 3ِ ُا(ُ•ذ4 َو،-ِ •" Sَ •ْ وَا (( .ل/َ ِ 8@ِّ • ِ@ اQْ 0َ َو5ِ !ْ •َّ •ا َ 0َ .JEِ !ْ َدJEِّ (َ +Kٰ 0َ َوJ•َِّ A -ََّ 8 َوGَّ (َ *ا ُ ّٰ Lَ ُ $ْ 2َ Uَ 6َ :ل/ " Aَ ْذ/6َ Bَ ِ• ٰذH Hz. Ebu Said el- Hudri radiyallahu anh’ dan nakledildiğine göre o şöyle demiştir: “Resullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün mescide girmişti. Orada kendisine Ebu Ümame denilen ensardan bir adam vardı. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Ey Ebu Ümame ! Seni namaz vakti dışında mescitte otururken görüyorum ?” buyurdu. Ebu Ümame, Gamlar ve borçlar beni buraya sürükledi Ya Resulallah! dedi. Resulullahaleyhisselam, “Sana onu söylediğinde Aziz ve Celil olan Allah’ın hüznünü ve endişeni gidereceği, borçlarından da seni kurtaracağı bir söz öğreteyetim mi ?” buyurdu . Hz. Ebu Ümame, evet öğret Ey Allah’ın Elçisi!” dedi. Bunun üzerine Resulullahaleyhisselam buyurdular ki; “Sabah ve akşam şöyle dua et. Allahım! Endişe ve hüzünden sana sığınırım. Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borç yükü altında kalmaktan ve insanların baskı ve zülümlerinden sana sığınırım.” Hz.Ebu Ümame(ra) şöyle demiştir; Resulullahaleyhisselamın bu tafsiyesini yerine getirdim. Allah azze ve celle çok geçmeden hem hüznümü giderdi. Hemde borcumu ödetti. (Süneni Ebu davut / kitabu selat / 1555. Hadis)