8 Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Kontrolünde Hipnoz

advertisement
8 Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Kontrolünde Hipnoz
ROBB O. STANLEY. TREVOR R. NORMAN ve
GRAHAM D. BURROWS
Melbourne Üniversitesi, Avustralya
Çeviren: Psk. Dan. Fatma Zengin
Stres hemen hemen her yerde rastladığımız, hepimizin bildiği ancak klinik ve popüler anlamda net
olarak tanımlanmamış bir olgudur. “Stres” psikolojik ve/veya fizyolojik sıkıntı yanıtından çok, bu
sıkıntının ortaya çıktığı süreçtir. “Stres” sürecinden kaynaklanan sıkıntı yanıtı, psikolojik ve fizyolojik
sıkıntının fazlasıyla bireysel birleştirmelerini içeren değişken bir tepkidir.
Bütün “stres”ler olumsuz değildir. Çevreye verilen şiddetli bir yanıt olarak (ve hatta bazı insanlar için
tekrarlayan şiddetli yanıt olarak) stresi eyleme yönelten bir güç de olabilir ve problem çözme ile üretkenlik
için yararlı bir uyaran olarak işlev görebilir. “Eustres” kavramı da bazılarının başarılı olmasını sağlayan bu
olumlu motive edici baskı ile, klinik durumlar için kullandığımız “sıkıntı” arasındaki farkı anlatmak için
önerilmiştir. Doğal felaketler gibi olayların nerdeyse tüm bireyler için stresli olduğu konusunda herkes aynı
fikirde olsa da, çoğu durum ancak kişi için önemine bağlı olarak bir stres sürecinin parçasına dönüşür.
Birisi için basit bir problem ve uğraştırıcı olan bir şey, başka birisi için tehdit edici ve oldukça stresli bir
durum olabilir. O halde “stres” ne bir tanıdır ne de psikolojik sıkıntının yeterli bir tarifidir.
İçinde bulunduğu durumun dayattığı gerçek ya da algılanan talepler, kişinin baş etme becerisini
aştığında ya da o kişi tarafından aşırı olarak algılandığında, stres süreci öznel sıkıntı ve/veya hoş olmayan
fizyolojik tepkilerle sonuçlanır. Talep ve baş etme arasında bir dengesizlik olduğu şeklindeki algılar, var
olan ya da olması yakın psikolojik ya da heyecansal bir tehdit durumu kadar, fizyolojik tepkilerde de bir
rahatsızlığa yol açar ki; eğer bu süreğen olursa bedensel ve psikolojik süreçlerin homeostatik işlevselliğine
zarar verebilir. Stres sürecine verilen yanıtın örüntüsü değişkendir ve hem genetik faktörlere, hem de
öğrenilmiş yanıt örüntülerine bağlıdır. Baş etme mekanizmalarının varoluşu ve kişisel hüküm sürme ana
faktörlerdir ve sorunlu bir durum yerine, stresi tepki ile sonuçlandıran bir süreç olarak tanımlamak, onu
daha da mantıklı kılar. Buna göre, stres yanıtı en geniş kapsamda bireysel özelliklere, yaşam
deneyimlerine; diğer problemli ya da zorlayıcı durumlara; problem yaratan durumları çözmek için uygun
baş etme stratejilerinin varlığına; hastanın bunları etkin biçimde kullanmak için kendine olan güvenine ve
zorlayıcı durumlara getirilen kısmi çözümlere tolere etme yeteneğine bağlı olacaktır.
Stres, birçok farklı psikiyatrik ve psikolojik rahatsızlığın hızlanmasında önemli bir etken olarak görülür.
Bazıları için tekrarlanan ya da kronik bir tehdit algısı veya bununla baş edememe durumu anksiyeteye yol
açarken, bazı insanlarda da çaresizlik ve depresyona neden olur. Anksiyete ve stres yanıtları arasındaki
benzerlikler göz önüne alındığında, strese yol açan hassasiyetlerin anksiyete bozukluklarına neden olan
hassasiyetlerle aynı olması muhtemeldir. Benzer şekilde, depresyonda da psikolojik olarak yüzleştirici,
talepkar ya da problemli olan durumlar tekrar tekrar (ya da baş etme becerilerinin olmadığının algılanması
nedeniyle) bir çaresizlik duygusuna yol açabilir ve kasvetli bir yanıta katkıda bulunur. Hem depresif
bozukluklarda, hem de strese yatkınlıkta, hipotalamik-hipofiz ekseni ve serotonerjik ve adrenerjik
mekanizmaların aynı nörotransmiter süreçlere sahip olduğu saptanmıştır. Hastalar, kronik ya da ciddi akut
stresle baş etmek için kendi kendilerini tedavi ederler. Alkol kullanımı stres yanıtlarını azaltmak için
yaygın bir stratejidir. Kronik stresin çözümü olarak alkole psikolojik bağımlılık, çoğunlukla alkolün kötü
kullanımına ve onunla bağlantılı problemlere yol açar; marihuana ve yatıştırıcı etkisi olan diğer yasadışı
maddelerle de aynı problem ortaya çıkar. Benzodiapezinin kötüye kullanımı ve bağımlılığı da stresle baş
etmede yaygın bir yoldur. Benzer şekilde, nikotin gibi diğer madde kullanımları da stresin fizyolojik
bileşenlerini bastırmak için kendi kendini tedavi etmenin bir parçası sayılabilir.
KRONİK STRESİN KONTROLÜ
Stresin tedavisi üç evreye bölünür (Stanley, Norman, Burrows, 1999). İlk olarak stres deneyiminin
sonucu olan tıbbi, psikiyatrik ve psikolojik durumların her biri kendi içlerinde ele alınır. Anksiyete,
depresyon ya da bunların yarattığı psikolojik sıkıntıyı aşmak için alkol veya madde kullanımı, öncelikle
uygun bir klinik kontrol gerektirir. İkinci olarak kronik aşırı uyarılma tedavi edilir ve bu “uyarılma
kontrolü” ikincil psikolojik sıkıntıları kontrol etmeye de katkıda bulunur. Üçüncü evrede, hastaya, yaşamsal
stres kaynaklarıyla baş etmesi için daha etkili stratejiler geliştirilmesi, tutumları, alışılagelmiş düşünce
süreçlerini ve öğrenilmiş davranış kalıplarının değiştirilmesi ve böylece stresi önlemesi konusunda destek
verilir.
Terapötik bir yaklaşım olarak hipnoz, stres yönetiminin bu üç bileşenine katkıda bulunur. Hipnozun
bilişsel/tutumsal değişimde, uyarılmanın alt edilmesinde ve stresin psikolojik ve fiziksel sonuçlarının
tedavisinde oynayabileceği rol gözden geçirilecek ve kronik stresten kaynaklanabilecek anksiyete
bozukluklarının yönetiminin genel çerçevesi çizilecektir.
BİRİNCİ EVRE: TIBBİ, PSİKOLOJİK VE PSİKİYATRİK TEDAVİ
Stres sürecinin katkıda bulunduğu tıbbi hastalıklar, stresin katkıda bulunmadığı durumlardaki tıbbi
müdahalelerin aynısını gerektirir. Söz konusu durumun tedavisinde, stresin hızlandırıcı ve ağırlaştırıcı bir
faktör olarak katkısı dikkate alınır. Yani kalp-damar hastalığı genelde kalp damar rahatsızlıkları nasıl tedavi
ediliyorsa o şekilde tedavi edilir, solunum bozuklukları da herhangi bir solunum bozukluğu gibi tedavi
edilir.
Aynısı, depresyon ve anksiyete bozuklukları için de geçerlidir. Psikiyatrik veya psikolojik bir
rahatsızlığın tanısı konulduğunda ya farmakolojik ya psikolojik ya da ikisinin birden olduğu tedavi
seçimleri olabilir. Bu kararı verirken var olan durumun doğası ve ciddiyeti dikkate alınacaktır. Stresin
sonuçlarının tedavisinde etkili bir antidepresan ilaç kullanımı ya da benzodiapezinlerin dikkatli bir
kullanımı da belli bir rol oynayabilir.
Stresle ilgili bozuklukların ya da anksiyete bozukluklarının psikolojik tedavisi psikoterapötik,
davranışçı ve bilişsel ilkelere dayanan çok çeşitli teknikleri içerebilir. Davranışçı, bilişsel ve diğer
psikoterapiler, var olan belirli bir durumun tedavisinde kanıtlanmış etkileri temelinde uygulanır. Eğer stres
deneyiminin hızlandırdığı belli bir durum için seçilen tedavi psikoterapiyse, bu ilaç tedavisiyle birlikte ya
da ilaçsız olarak uygulanabilir. Hipnoz, özellikle ikna edici bir iletişim tarzı olması nedeniyle tedaviyi
güçlendirebilir. Bazı hipnoz olguları doğrudan psikolojik tedaviyi güçlendirmek için kullanılabilir.
İKİNCİ EVRE: BİLİŞSEL VE TUTUMSAL DEĞİŞİM
Bu evre, strese yatkınlığı azaltmaya odaklanır ve bireyselleşmiş bir tedaviyi kapsar. Bilişsel ve tutumsal
değişim, kişilik özelliklerini, esnekliği, yaşam deneyimlerini, süregelen problemli durumları, bu
problemleri çözmek için uygun baş etme stratejilerinin varlığını ve hastanın bu stratejileri kullanmasındaki
güveni dikkate alır. Ayrıca, hastanın zorlayıcı durumlar karşısındaki kısmi çözümlere tolere etme
yeteneğini de hesaba katmak gerekebilir. Stres önleme programları hastanın gösterdiği belli stres
yanıtlarındaki etiyolojik katkılar temelinde de bireyselleştirilebilir, eğer bu programlar bir grup ortamında
uygulanıyorlarsa tüm katkı unsurlarını kapsamak durumundadır. Stresin doğası ve stres yanıtlarının
çeşitliliği göz önüne alındığında, hasta, eğitim programının temel bir parçası olmak zorundadır. Hasta,
kendi yaşam tarzının etkisini de kapsayacak şekilde hangi olayların strese neden olduğunu fark etme
konusunda desteklenir. Pek çok hasta başlangıçta olayları, bunların yorumlanışını ve yaşam tarzının
katkılarını belirlemede isteksizdir ya da bunu yapamazlar ve bu konuda cesaretlendirilmeleri gerekir.
Stresin bilişsel ve tutumsal nedenlerinin temel bir nedeni olan olayların ve durumların tehdit edici
olarak yorumlanmasında, acı çeken kişinin yaşadığı deneyimlerin doğasıyla ilgili varsayımların
sorgulaması için yüreklendirilmeleri gerekecektir. Bu, yaygın bilişsel-davranışsal terapi yaklaşımlarının
kullanılmasıyla yapılır (Beck, 1995). Uygun olmayan yorumlar, otomatik düşüncelerin sorgulanmasıyla
ilgili bilişsel-davranışçı yaklaşımla ele alınır. Etkisiz problem çözme stratejileri de sürece dahilse, tedaviler
etkili problem çözme stratejilerinin geliştirilmesi ve bunların alışkanlığa dönüşmesine odaklanır. Bu
yaklaşımlar, problemin üstesinden gelinebilecek zorlayıcı bir fırsat olarak uygun şekilde yeniden
tanımlanmasını, var olan çözüm yollarının belirlenmesini, sıkıntıyı en iyi şekilde azaltacak ve çözüm
getirecek potansiyele sahip çözüm yolunun saptanmasını ve eğer çözüm istenildiği gibi değilse çıkan
sonuçların değerlendirilmesini kapsar. Eylemsizlik ve problemden kaçmanın üstesinden gelinmelidir,
hastanın problemleri tehdit olarak değil, yaşamın zorlayıcı fırsatlarının bir parçası olarak görmesi teşvik
edilmelidir.
Mükemmeliyetçilik ve saplantılar gibi kişilik özellikleri de etkili olduğundan, hastaların durumu
değerlendirirken esnek olmaları teşvik edilmelidir. Çözüm yollarının tümünü ya da bir kısmını görme
yeteneklerini geliştirmek zorundadırlar. Olası çözümler arasında seçim yapmaları, seçtiklerinin doğru
olmasını istemelerine rağmen bu olmadığında sadece başka bir seçim yapıp bunu bir öğrenme deneyimi
olarak düşünmeleri için de desteklenmelidirler. Öz beğenilerinin ya da öz değerlerinin mükemmel çözümü
bulmalarına bağlı olmadığını görmeleri gerekir. Kararsızlık ve pasifliğin, sonradan başarısız olduğunda
değiştirilebilecek yetersiz bir çözümü denemekten daha kötü olduğunu belirtilir. Hayatın problemli ve
zorlayıcı olduğu şekildeki gerçekçi görüşü kazanmaları desteklenir. Sevilen birinin ölümü gibi
deneyimlerle baş edilmesi ve yaşamın acı ve tatlı yanlarıyla birlikte yaşanması gerekir. Çözülemez olanla
uğraşma istekliliği, yaşamın hepimize dayattığı kaçınılmaz zorluklarla baş etmenin gerekli bir parçasıdır.
Çözümleri bulma ve etkileme yetenekleriyle ilgili öz beğeni ve özgüvenleri teşvik edilmelidir. Düşük öz
beğeni daha derin müdahaleleri gerektiren çoktandır devam eden kişisel zorlukları yansıtıyor olabilir. Eğer
gerekirse bugünkü yaşama biçimlerini etkilemeye devam eden ve böylece şimdiki stres yanıtlarını
göstermelerini tetikleyen geçmişin “hayalet”lerinden kurtulmaları için hastalara psikoterapi önerilebilir.
ÜÇÜNCÜ EVRE: FİZİKSEL UYARILMA YÖNETİMİ
Belli güçlüklere karşı verilen abartılı fiziksel yanıtlar ve/veya alışkanlık sonucu artmış bir uyarılma
eşiği başlangıç evresinde uygun ilaçlarla tedavi edilir.
Uzun vadede hastanın, abartılı fazik ve tonik uyarılmaları gevşeme, meditasyon, kendi kendine hipnoz,
biyo-geribildirim ve egzersiz programları gibi diğer stratejilerle kontrol etmesi beklenir. Meditasyon ve
gevşemeyle ilgili farklı pek çok yaklaşım vardır (Jacobson, 1929; Benson, 1975), ancak bunlar temel olarak
aynı ilkelere dayanır. Arzu edilen alışkanlığa dönüşmüş bir taban ya da fazik yanıtın değişimi olduğu için
hasta sabırlı olması için motive edilmelidir. 6-12 ay süreyle günlük ve daha sonra da düzenli (haftada 2-3
kere gibi) uygulama yapmak gerekebilir.
Uygun olmayan ya da uzamış uyarılmaların azaltılmasında hipnozun modern kullanımı oldukça etkili
bir tekniktir. Kendi kendine hipnoz fazik yanıtları ya da taban uyarılma düzeylerinin alışkanlığa bağlı
artışını değiştirmede kullanılabilir (Stanley, Norman ve Burrows, 1999). Hasta hipnozu kullanabilirse ve
terapist de bu konuda uygun eğitimi almışsa, sadece tedaviyi hızlandırmakla kalmaz (üçte bir oranında),
aynı zamanda, kendini kontrol duygusunu ve gelecekteki problem çözmeyi de güçlendirir, böylece stresi
önleme sürecinin de bir parçası olur. Hipnozun kullanımının kontraendikasyonları da vardır, uygun
olmayan kullanımı hastanın durumunu kötüleştirebilir (Stanley, 1994). Hipnozun güvenli kullanımı için
etkili bir eğitim şarttır (Stanley, Rose ve Burrows, 1998).
Egzersiz ve fiziksel zindeliğin devamlılığı da stresli yaşam olaylarına verilen uygun olmayan
uyarılmaları azaltır. Bu etkiler egzersizden hemen sonra ve düzenli bir egzersiz programını takiben bildirilir
(Markoff, Ryan ve Young, 1982; Ransford, 1982). Artan fiziksel zindelik sonucu, hem taban hem fazik
fizyolojik yanıtlar azalır. Yalnız, mantığı açıklansa da hastanın bu programa devam etme motivasyonu
oldukça zor sağlanır.
Stres tehdide dönüşmüş zorlukların sonucu değilse de, stres yönetimi yaşam tarzı değişikliklerini
dikkate almak zorundadır. Sabit, süregelen uyaranlar (olumlu bile olsa) aşırı uyarılma şeklindeki bir stres
yanıtı olarak kendini gösterebilir. Hasta biyolojik ve psikolojik dengenin yenilenmesinin, diğer bir deyişle
taban uyarılmanın orta düzeye düşürülmesinin, gerekliliğini kabul etmek durumundadır. Bu çeşit yaşam
tarzı ya da davranış değişikliklerini başarmak ve sürdürmek zordur. Hastalar için yaşam tarzlarının sürekli
uyarıcılığı ile acısını çektikleri ya da çekmek üzere oldukları stresle ilgili bozukluklar arasında bağlantı
kurmak kolay olmaz. Varolan yaşam tarzlarından çeşitli kazançlar sağlarlar, bu nedenle ya değişime
dirençli olurlar ya da iki uçlu hissederler. Önemli değişiklikler yapsalar da bedeli net olmadığı için bunları
sürdürmekte güçlük çekerler (ve daha bariz ödülleri olan alışkanlıklar geri gelir). Uygun yaşam tarzı
değişikliği için varolan somut veya hastanın belirlediği ödüller stres yönetimine dahil edilmelidir. Etkili
zaman yönetimi, egzersiz programı, gevşeme, eğlence, diyet değişiklikleri, alkol veya diğer madde
kullanımı (sigara dahil) dikkate alınmalıdır. Hastalar, yaşam tarzlarıyla sağlıkları arasında bağlantı (sadece
zihinsel olarak değil) kurana kadar bunları başarmak zordur. Hatta bu bağlantı yapılsa bile, değişim
motivasyonu var olmalı ya da harekete geçirilmelidir. Hipnoz bu kişisel motivasyonu geliştirmekte
kullanılabilir.
ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
Kaygı doğal olarak tüm insanların zaman zaman yaşadığı normal bir duygu iken, aşırı ve duruma uygun
olmayan “patolojik kaygı” bir kaygı bozukluğu şeklinde ortaya çıkabilir. Normal ve “patolojik” kaygı
arasındaki ayrım her ikisi açısından da yapılmalıdır. Normal kaygı, tehdit edici durumlarda koruyucu bir
işlev görür ve bu tehdidi aşma motivasyonunu güçlendirir. Diğer taraftan patolojik kaygının yararlı bir
amacı yoktur ve yeterli düzeyde iş görememe ile bağdaştırılır. Nüfusun yaklaşık onunun kaygı bozukluğu
yaşadığı tahmin edilmektedir.
ANKSIYETE BOZUKLUKLARINDA BİR ETKİ OLARAK HİPNOZA YATKINLIK
Hipnotik hassasiyet-hipnoza yatkınlık ile çeşitli anksiyete bozuklukları arasında bir bağlantı olduğunu
öne sürmektedir. İlk olarak Frankel (1976) fobik hastaların diğer hasta gruplarına göre daha fazla hipnoza
yatkın olduklarını gösteren kanıtlar sunmuştur, telkine yatkınlıkla ilgili standardize edilmiş araçları
kullanarak değerlendirdiğinde 24 fobik hastanın çok büyük bölümü yüksek oranda hipnotize edilir grupta
yer almıştır. Bu gözlemi destekleyen başka sonuçlar da vardır ( Frankel ve Orne, 1976; Gerschman,
Burrows, Reade ve Foenander, 1979; Foenander, Burrows, Gerschman ve Horne, 1980; Frischolz, Spiegel
ve meslektaşları. 1982; Robney, Hollander ve Campbell, 1983; John, Hollander ve Perry, 1983; Kelly,
1984) ancak farklı değerlendirme teknikleri kullanan iki çalışmada fobik hastalarda daha fazla hipnotik
yatkınlık olduğu hipotezi desteklenmemiştir (Gerschman, Burrows, Reade, 1987; Owens, Bliss, Koester ve
Jeppsen, 1989). Frankel (1974) artan hipnotik yatkınlığın fobik durumların ortaya çıkması ve devamıyla
etiyolojik olarak ilgili olabileceğini de iddia etmiştir.
ANKSIYETENİN TEDAVİSİ
Anksiyete bozukluklarının yönetimi psikoterapi, farmakoterapi ya da ikisini birden içerebilir. Anksiyete
bozukluklarının tedavisine yönelik psikolojik ya da hipnoza dayalı terapilerin temel amaçları: kaygıyı
kışkırtan duruma hastanın (hayal gücüyle ya da gerçeklikte) maruz bırakılması (böylece şart sızlandırma,
alışkanlık edinme veya duyarsızlaştırma sağlanmış olur); tehdit algısını değiştirmek için durumun bilişsel
olarak yeniden değerlendirilmesi; stres veya kaygı provokasyonunun kişisel (sembolik) öneminin
belirlenmesi; hastanın stres yaratan durumla ve stres veya kaygı semptomlarıyla uğraşma yetisinde, kendine
karşı olan yeterlilik duygusunun arttırılması ve baş etme stratejilerinin provası. Hipnoz temelli davranışçı,
bilişsel ve diğer psikoterapi müdahalelerinin uygulanabilirliği ve yeterliliğine rağmen, hasta farklılıklarını
anlamaya ve tedavi müdahalelerini bireyselleştirmeye ihtiyaç duyar (Jackson ve Stanley, 1987). Her hasta
için uygun klinik müdahaleye karar verirken, bunun da akılda tutulması gerekir. İç görü yönelimli terapi
hastanın kaygısının kökenini bulmasını ve anlamasını ve böylece değişmesi konusunda desteklemesini
hedefler. Bu yaklaşımda kaygı, hastanın yüzleşmediği ya da farkında olmadığı başka bir meselenin
sembolü olarak kabul edilir. Bilişsel-davranışçı terapilerin özellikle kaygı bozukluklarının tedavisinde
etkisi kanıtlandığı için, çağdaş psikoterapide iç görü-yönelimli terapi pek yaygın değildir. Bilişseldavranışçı terapinin temel bileşenleri farklı kaygı bozukluklarında farklı şekillerde uygulanır.
Uyarılma Yönetimi
Uygun bir eğitimle hastaların çoğu kaygı yanıtlarını kontrol etmeyi öğrenebilir. Böylece problem
çözümüne odaklanabilir veya kaygı ve kaygıyı tetikleyen durumlar arasındaki bağlantıyı
etkisizleştirebilirler. Kaygı yönetimi tekniklerinin amacı, aşağıdaki ikisinden biri ya da her ikisidir:
ortalama-yani taban-anksiyete düzeyinin azaltılması ya da kaygıyı tetikleyen durumdaki akut kaygı
yanıtının kontrolü. Meditasyon, yoga ya da diğer farklı meditasyon yöntemleri özellikle ortalama ya da
taban kaygı ve uyarılma düzeyinin azaltılmasında çok büyük yarar sağlayabilir. Durumsal kaygılarda ise bu
teknikler daha az kullanılır.
Hastaları kaygı yanıtlarının kontrolü için eğitim aşamasında pek çok başka teknik de vardır. Hepsi de
kaygı bozukluğuyla uğraşabilmek için gerekli kaygı kontrolü düzeyine ulaşmak için edinilecek becerinin
belli bir süre hasta tarafından denenmesini gerektirir. Hastaların kaygı kontrolünü öğrenmek için gevşeme
tekniklerini kullanmalarının uzun bir tarihi vardır. Aşamalı Gevşemeyi ilk kez tanıtan Jacobson dur (1929),
bu teknikte hasta vücudundaki kas gruplarını sistematik olarak kasıp gevşetmek suretiyle kaslarının
gerginliğini ve bunun kontrolü arasındaki farkı öğrenir. Benson da (1975) kaygı kontrolüyle ilgili daha kısa
ve etkili alternatif bir yöntem geliştirmiştir.
Hipnoz, özellikle kendi kendine hipnoz, kaygı bozukluklarının tedavisinde önemli bir rol oynar. İlke
olarak hipnoz, hastayı kaygıyı tetikleyen durumda kullanılacak hızlı ipuçlu gevşeme, algılanan tehdidin
doğasıyla ilgili algı değişimlerini destekleme ve bu durumla baş etme yeteneğine güvenme konusunda
eğitmek için kullanılır. Hipnozun çeşitli kullanımlarının ayrıntılı bir incelemesi Stanley, Judd ve Burrows
(1990), Stanley (1994) ve Stanley, Norman ve Burrows (1999)’da bulunmaktadır.
Hastalar kendi kendine hipnoza dayalı uyarımı azaltma ve gevşemeyi kullandıklarında bu onların kendi
kendilerini kontrol edebilme duygularına, baş edebilme becerilerine ve güvenlerine katkıda bulunur. Daha
önceden değiştirilemez olduğunu düşündükleri olguları etkileyebilmektedirler. Bu, kontrol odağıyla ilgili
inançlarını değiştirir ve kendi kendine yetme duygularını artırır.
Bilişsel-Davranışçı Terapi
Bilişsel terapi, kaygı bozukluğunun devamını sağlayan durumun tehdit edici olarak yorumlanması
inancına dayanır (Beck ve Emery, 1985). Üç aşamalı şema temelli bilgi işleme süreci modeli
önerilmektedir (Beck ve Clark, 1997). Kaygı, panik bozukluğunda olduğu gibi kaygı semptomlarının tehdit
edici olarak yorumlanması nedeniyle de ortaya çıkabilir. Özel fobi ve bazı obsesif kompulsif bozukluklarda
olduğu gibi bir hayvan, mikroplar veya kan tehdit kaynağı olarak algılanabilir. Ya da algılanan tehdit,
sosyal fobi, agorafobi gibi belli durumların veya travma sonrası stres bozukluğu gibi geçmişteki travmatik
yaşantıların hatırlatıcılarının sonucu olabilir. Bilişsel yaklaşım hastanın gerçekçi olmayan düşünce
süreçlerini ve kendisiyle ilgili önermelerini incelemesine yardım ederek tehditle ilgili inançlarını
değiştirmesini sağlar.
İkna edici bir iletişim biçimi olarak hipnoza dayalı tedaviler, bilişsel-davranışçı stratejilerin güçlü bir
yardımcısıdır. Hipnotik durumdaki eleştirel düşünmeyi askıya alma, hastanın bilişsel davranışçı terapinin
iknaya dayalı iletişim yollarını kabul etmeye daha yatkın olmasını sağlayabilir.
Terapötik iletişimde eleştirel ve olumsuz yorumlar yapan hastalar, hipnotik ortamda terapistin ikna edici
mesajlarını normalde yapmayacakları biçimde dinlemek durumunda kalırlar; bir yorumda bulunmadan
dikkat etme ve dinleme süreci, hastaların terapistin mesajlarının içeriğine daha çabuk ulaşmalarını sağlar
(McConkey, 1984, s.80)
Ayrıca, bilişsel süreçlerdeki değişiklikler, hastaların olayları, onların önemini, kendi baş etme
becerilerini ve umulan sonucun alternatif yorumlarını kabul etmelerine yardım edebilir.
Unutmaya Dayalı Korunmasızlık
Anksiyete, duruma özel olduğunda bilişsel davranışçı tedavide korunmasız bırakmaya dayalı tedaviler
temel bir önem kazanır. Hasta kaygıyı yukarıda ayrıntıları verilen tekniklerle yönetmeyi öğrenirken,
terapistin yönlendirdiği veya çoğunlukla hastanın yönlendirdiği duruma aşamalı olarak korunmasız
bırakılma, kaygı yanıtının unutulmasının temelidir. Maruz bırakmaya dayalı tedavilerin aşamalı olarak
yapılması gerektiğiyle ilgili kesin bir kanıt olmasa da maruz bırakmanın giderek artan bir şekilde adım
adım yapılması, hastanın tedaviye devam etmesini sağlar ve terapinin travmatik bir deneyim olmasını
engeller.
Birçok psikoterapi yöntemi değişim sürecini hızlandırmak için hayal gücü ve fanteziyi kullanır.
Hipnozla desteklenen terapiler bazı hastaların hayal ve fanteziye gerçek olarak yanıt vermeleriyle
sonuçlanabilir. Hipnoz kaygının tedavisi için uygulanan çeşitli müdahaleleri güçlendirebilir.
(i) Sistematik duyarsızlaştırma belli fobik bozukluklar için en yaygın tedavilerden biridir. Lang (1979)
sistematik duyarsızlaştırmadan yarar sağlayan hastaların bir hiyerarşi içinde hayali konularla ilgili duygusal
yanıtlar üretmede daha yetenekli olduğunu göstermiştir. Hayal edilen durumun yaşanması daha gerçekçi
oldukça bu tür yanıtların verilmesi de o kadar sıklaşır. Hipnoz, potansiyel olarak çok güçlü olan
duyarsızlaştırmaya destek sunar çünkü hayali olaylara gerçeklik atfında bulunulması hipnotik durumun bir
özelliğidir.
(ii) Benzer şekilde baş etme denemelerinin etkinliği hipnoz aracılığıyla kurulan gerçeklik atıflarıyla da
desteklenebilir. Fantezi denemelerinin artan gerçekçiliği ve bunun oluşturacağı gizli mesajın eleştirilmeden
kabulü ile hastaların kaygıyı tetikleyen duruma kendilerini bırakma konusundaki beklenti ve
motivasyonları yükselebilir. Kaygıyı besleyen öz yıkıcı düşüncelerin yoksunluğunda (Beck ve Emery,
1985) başarılı bir baş etme geçerli ve sürekli bir sonuç olabilir.
Kaygı Semptomlarından ve Durumlarından Ayrılma
Kaygı bozukluğu olan hastalar sık sık kaygılarına aşırı saplanmış hale gelirler. Kaygı yanıtları,
semptomların sunduğu tehlikeyle ve onunla baş edemeyecekleri ile ilgili düşüncelere yol açar. Hipnoz
aracılığıyla semptomlardan kurtulma, kaygı üreten duruma ve bunu izleyebilecek semptomlara olan
tepkiselliği azaltmada uyumlu ve yararlı bir yöntem olabilir.
Anksiyete Bozukluklarına Tedavi Yaklaşımları
Kaygı bozuklukları çok çeşitli bölümlere ayrılır. Oldukça kabul gören sınıflandırmalardan biri olan Akıl
HastalıklarınınTanısal ve İstatistik Elkitabı (DSM-4. basım) (Amerikan Psikiyatri Birliği, 1994), kaygı
bozukluklarını; agorafobinin eşlik ettiği/etmediği panik bozukluğu, sosyal fobi, basit fobi, genellenmiş
kaygı bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu ve obsesif-kompulsif bozukluk olarak gruplara ayırır.
Tedavi, farmakoterapi ve/veya çeşitli psikolojik tedavileri içerebilir.
Panik Bozuklukları
Panik bozukluğunun en temel klinik özelliği belirgin ya da açıkça tanımlanmış hızlandırıcı olaylar
olmaksızın, kaygı semptomlarının çabucak ortaya çıkmasıdır.
Panik bozukluğunun üç önceliği arasında ilki< ortalama ya da temel kaygının azaltılması becerilerini
öğretmek ve akut kaygı bölümlerinin özel kontrolünü sağlamaktır. Çoğunlukla bu, gevşeme tekniklerini ve
hipnozu kapsar. Ek olarak, uygun nefes teknikleri panik bozukluğunun fizyolojik işaretlerini kontrol
etmekte kullanılabilir. Panik bozukluğunun ikinci bileşeni, hastanın gerçeklik eğitimi ve hastanın kendi
semptomları hakkında hayatını, sağlığını tehdit eden işaretler değil panik bozukluğunun işaretleri olarak
kendi kendiyle konuşma teknikleridir. Yani, bunlar paniğe neden olacak şeylerden çok kontrol edilmesi
gereken hoş olmayan şeylerdir. Mahcup olma korkusuyla da sosyal fobide olduğu gibi uğraşılır. Tedavinin
üçüncü bileşeni, hastanın en çok korktuğu panik atakları tetikleyen durumlara terapistini yönlendirmesiyle
artan şekilde maruz bırakılmasıdır; bu durumlar, korkunun, bazen başkalarının ne düşüneceği ama daha
yaygın olarak kaygı semptomlarının üzerine odaklandığı sosyal durumlardır. Semptomlara maruz bırakma
hastanın yönergelerle aşırı hızlı nefes alıp vermesi sağlanarak da ortaya çıkarılabilir ve ardından bu
semptomları daha önce hastaya öğretilen gevşeme tekniği veya nefes teknikleri ile kontrol etmesi sağlanır.
Sık sık karşılaşılan agora fobik semptomlarla uğraşmada önerilen stratejiler aşağıda ayrıntılı
verilmektedir. Yeterli pratikle kendi kendine hipnoz teknikleri panik durumunu azaltmaya ve bunları
kontrol etmeye yardımcı olabilir. Kaygıda hızlı bir azalma ve panik durumun korkularından kurtulma,
panik atak geçirmeyle ilgili ikincil kaygı yanıtını (bekleme kaygısı) kısa kesmek için kullanılabilir.
Ayrıca hipnoz panik bozukluk hastalarının yoğun kaygı durumlarıyla uğraşabilecekleri inançlarını
güçlendirmek için de kullanılabilir. hipnotik kontrol gösterileri (davranış kontrolü) ile ya da panik
durumların öncüllerini ikna edici bir iletişimle araştırarak yüreklendirilen baş etmeye güvenmeyle ilgili
atıfsal değişimler (bilişsel kontrol) aracılığıyla gelişebilecek bu tür bir güçlenmiş öz yeterlik duygusu
(Frankel, 1974) ve içsel bir denetim odağına kayma mutlaka varolmalıdır.
Agorafobi
Panik bozukluğu eşlik etsin etmesin, agorafobinin temel niteliği kaygıdan kaçınma ve kaçış olduğu için
öncelik hastanın kaygılı hissettiği duruma terapist eşliğinde aşamalı olarak maruz bırakılmasıdır. Hasta
adım adım bir şekilde kaygıyı tetikleyen ve kaçındıkları duruma yaklaştırılır. Kaygı semptomlarına maruz
bırakma da oldukça önemlidir, özellikle de panik bozukluğu agorafobi ile bir aradaysa. Çok hayati olmasa
da kaygıyı yönetme becerilerinin edinilmesi de akut kaygı üzerinde özel kontrol sağlamakla tedavinin daha
az korkutucu olmasına ve aşamalı maruz bırakmanın kolaylaşmasına katkı sağlar. Kaygı yönetimi becerileri
arasında (kaygı üreten durumlara hayal gücüne dayalı maruz bırakma denemeleri dahil olarak ya da
olmayarak ) gevşeme tekniklerinin ya da kendi kendine hipnozun düzenli egzersizleri vardır. Agorafobi
panik bozukluğun ikincil bir uzantısı ise alternatif olarak fizyolojik işaretlerin kontrolünü desteklemek için
nefes teknikleri öğretilebilir. Agorafobi tedavisinin üçüncü bileşeni, hastanın kaygısı hakkında gerçekçi bir
iç konuşma yapması, gerçek tehdidin olmadığını görmesi ve kaygı belirtilerini kaçılması gereken değil baş
edilmesi gereken hoş olmayan yaşantılar olarak kabul etmesidir.
Hipnotik müdahaleler, hipnozla da güçlendirilen destekleyici bir terapist ilişkisiyle emniyet ve baş etme
duygusunu yeniden inşa ederek, fiziksel semptomlar ve bilişsel kaygı üzerinde bir “kontrol” duygusu kurup
böylece maruz bırakmaya izin vererek ve öz yeterlik algılarını değiştirerek, gerçek –in vivo- maruz
bırakmaya hazırlık olarak hayali başa çıkma provaları yaparak, semptomlardan kurtulmanın yaşam tarzı
açısından anlamını araştırmak (“her zaman yapmak istediklerini yapmak”) suretiyle motivasyonu ve
belirleyiciliği artırarak, genel benlik imajını değiştirerek, kaygı ve kendi veya semptomlar üzerine
odaklanmadan kurtulmayı (sağlıklı bir çözülme mekanizması) güçlendirerek agorafobinin tedavisine
yardımcı olabilir.
Sosyal Fobiler
Sosyal fobiler farklı etiyolojik imalarla çeşitli biçimlerde ortaya çıkar: toplum önünde konuşma,
bayılma, mesane ya da bağırsakların kontrolünü kaybetme, kusma, uygun olmayan bir hareket ya da
konuşmayla başkasını utandırma korkuları gibi. Jackson ve Stanley (1987) sosyal fobilerin pek çok
etiyolojik açıklamasını kaydetmiştir, bunlar yetersiz sosyal becerilerden başkalarının hoşuna gitmeme ya da
reddedilme korkularına, bu hoşa gitmemenin sonuçları hakkında yıkıcı varsayımlarda bulunmaya ve hatta
her çeşit rahatsızlığa karşı genel bir tahammülsüzlüğe kadar uzanabilir. Ayrıca, bazı sosyal fobi türleri
panik bozukluğun ikincil bir karışıklık olarak ortaya çıkabilir (Liebowitz, 1987). Sosyal fobilerde üzerinde
durulması gereken ana nokta hastanın sosyal ortamlarda başkalarının değerlendirmeleriyle ilgili
korkularıdır. Bu tür hastaların bilişsel süreçleri, mahcubiyetin felakete, başkalarının onayıyla ilgili normal
bir onaylanma isteğinin neredeyse yaşamsal bir gerekliliğe dönüşmesine neden olur.Bilişsel terapi durumun
mahcubiyetten daha fazlasını gerektirip gerektirmediğini aktif olarak araştırmalarını ve değiştirmeye
çalışmalarını destekler. Beck ve Clark’ın (1997) önerdiği üç aşamalı şema temelli kaygı modeli sosyal
fobileri kavramsallaştırmada yararlı bir başlangıç noktasıdır. Bilişsel yaklaşım hastanın özellikle sosyal
ortamdaki mantıkdışı düşünce süreçleri ve benlik değerlendirmelerini incelemesine yardım ederek tehditle
ilgili algılarını değiştirmesini sağlar. Korkulan sosyal ortama maruz kalma ödevleri sosyal fobiklerin
tedavisinde zorunludur. “Utanç-saldırısı alıştırmaları” aracılığıyla sosyal kaygıyla abartılmış yüzleşmeler
de bunu yapmaya yüreklendirilebilirlerse oldukça yararlıdır.
Genel kaygı azaltmanın dışında hipnotik teknikler benlik değeri ve benlik beğenisinin oluşturulmasında
da kullanılabilir. Örneğin, hipnotik durumdaki bilişsel yeniden yapılandırma, algılanan felaketlerin
olmayacağını ve bu problemlerle baş edilebileceğini vurgularken hastaların olumlu özelliklerine ve
başarılarına karşı duyarlı olmalarını da sağlar. Ayrıca, hızla uygulanabilen kendi kendine hipnozun
kullanımıyla hastalar kontrol kaybından korktukları durumlarda bedensel süreçler üzerinde kontrol
geliştirmelerini sağlayabilir (Jackson ve Stanley, 1987). Sosyal ortamlara özel bir ipucu ile sakin ve
gevşemiş bir duruma geçilebilir ve fantezi provalarıyla gerçekçi baş etmeler denenebilir.
Özel Fobiler
Özel fobilerde, gerçek veya hayal gücüne dayalı sistematik duyarsızlaştırma tedavinin en önemli
ayağıdır. Gerçek durumda maruz bırakma tedavisi hayali tedaviden daha etkilidir ancak hastanın korktuğu
durumlar kolayca tekrarlanamayacak ise (fırtına, deprem, kaza vs.) hayal gücüne dayalı tedaviler oldukça
önemlidir. Terapist fobik uyaran ya da duruma hastayı aşamalı şekilde maruz bırakarak onu cesaretlendirir.
hastanın fobilerin kazanılma yollarını ve şartlanmadan kurtulma sürecini anlaması büyük bir avantajdır.
Fobik kaygı dört süreçten birinin sonucu olarak öğrenilir: fobik durumun travmatik yaşantıları (klasik
şartlanma), rol modellerinin korkuyla davranmasının gözlenmesi (gözleyerek öğrenme); durumla ilgili
gerçek bilgilerin olmaması ya da durumun tehdit edici olduğuna inanmanın desteklenmesi aracılığıyla
gerçekleşen bilgi verici öğrenme (bilişsel öğrenme); ya da bir ortamdan ayrılırken kazara oluşan kaygı
azalmasının sonucunda korku ve kaygının o ortama atfedilmesi (işlemsel –etkin öğrenme). Bu yeni iç
görü,hastanın fobik yanıtı, fobik durumla uygun olmayan bir şekilde bağlantısı kurulan adapte olan bir
kaygı olarak görmesini sağlar ve sadece öğrenmeyi tersine çevirme sürecini anlamasını sağlamakla kalmaz,
kendini suçlama ve eleştirmeyi de durdurur. Aşamalı maruz bırakma fobik yanıtları tersine çevirme için
hayati önemde olmasa da bu yaklaşım hasta için daha kabul edilebilirdir ve terapiye bağlılıklarını destekler.
Çeşitli fobilerin bir grup fobik hastayla birlikte tedavi edilmesi ve grup desteği de özel fobilerin edinilmesi
sürecini normalleştirilmesini ve öğrenmenin tersine çevrilmesini destekler. Gevşeme teknikleri veya kendi
kendine hipnoza dayalı kaygı yönetimi becerilerinin edinilmesi ve çok gerekli olmasa da kaygı üreten
durumlara hayal gücüne dayalı provalarla ya da provasız maruz bırakma da gerçek (in vivo) aşamalı maruz
bırakmayı kolaylaştırabilir.
Tekil ya da çoğul özel fobiler hipnotik müdahalelere iyi yanıt verebilir. Frankel (1974)’ün gözlemlediği
gibi fobik hastalar diğer hastalardan yada genel nufüzdan daha fazla hipnoza yatkındır. Hipnotik teknikler,
hayali uyaranların ve baş etme becerilerinin (gizli modelleme) güçlendirilmesi ile hayali
duyarsızlaştırmanın kolaylaştırmanın yanı sıra korkulan durumlarla ilgili bilişsel değişimlerin
yaratılmasında da kullanılabilir. Öz kontrol duygusunun güçlenmesi, özgüvenin artması ve fobik ortamların
yeniden yorumlanması da sağlanabilir (Liebowitz, 1987). Ayrıca, terapötik müdahalelerin maruz bırakma
bölümünü kolaylaştırmak için hipnoz aracılığıyla korkuyu tetikleyen durumdan terapötik olarak çözülme da
yaratılabilir. Bu yaklaşım, hastaların semptomların içinde kaybolma eğilimini -ki bu eğilim fobi
yanıtlarının katlanarak artmasını sağlar- kontrol eder. Yaş gerilemesi şeklindeki hipnotik teknik, korkulan
nesne/durumla ilgili sembolizmi araştırma veya etiyolojik olarak travma söz konusuysa bunu açığa çıkarma
konusunda yardımcı olabilir (Clarke ve Jackson, 1983).
Travma Sonrası Stres Bozukluğu
Travma sonrası stres bozukluğunda iki mesele çözüm bekler. Birincisi travmatik yaşantının anıları ve o
anki duygulanımlardır. Travma sonrası stres bozukluğu yaşayan hasta bu anılardan ve duygulardan
kaçmaya çalışır ve bilerek ya da bilmeyerek tam veya kısmi çözülmeyi bir baş etme mekanizması olarak
kullanabilir. Ardından bilinçten koparılan duygu ve anılar bilince hücum ettiğinde sanki yeniden
yaşanıyormuş gibi tepki verilir. Buna ek olarak çoğu zaman bu anı ve duyguların bilince hücum edeceğiyle
ilgili sürekli bir kaygı vardır. Hipnotik teknikler ve göz hareketleriyle duyarsızlaştırma bu çözülmüş kısmi
baş etmede kullanılır ve yanı sıra travma düşüncelerinin bilişsel olarak yeniden yapılandırılması da temel
hedeflerdendir (Spiegel, Hunt ve Dondershine, 1988); Shapiro, 1989).
İkinci olarak, travmatik olaylarla bağlantılandırılan uyaranlardan kaçış, fobik bir kaçış biçimi olarak
aşamalı maruz bırakma yöntemiyle çalışılmalıdır. Gerçek veya hayali sistematik duyarsızlaştırma tedavinin
önemli bir parçasıdır. Gerçek duruma maruz bırakma tedavisi hayal gücüne dayalı tedaviden daha etkilidir
ancak hayal gücüne dayalı tedaviler travmatik bağlantıların kolayca yaratılamayacağı durumlarda oldukça
önemlidir. Terapist travmatik duruma ya da uyarana aşamalı maruz bırakma sırasında hastayı yönlendirir
ve yüreklendirir. Gevşeme teknikleri veya kendi kendine hipnoza dayalı kaygı yönetimi becerilerinin
edinilmesi ve çok gerekli olmasa da kaygı üreten durumlara hayal gücüne dayalı provalarla ya da provasız
maruz bırakma da gerçek (in vivo) aşamalı maruz bırakmayı kolaylaştırabilir.
Brett ve Ostroff(1985) travma sonrası stres bozukluğunun devamında imgelerin merkezi bir rol
oynadığını öne sürmüştür. Stutman ve Bliss (1985) 126
Vietnam gazileri arasında bu bozukluğun kurbanlarının olmayanlara göre hipnotik telkine açıklık ve
imgelerin canlılığı açısından daha önde olduğunu belirtmiştir. Kingsbury (1988) travma sonrası stres
bozukluğunun tedavisinde hipnoz uygulamasını ayrıntılarıyla anlatır: olayların bilişsel yeniden
çerçevelenmesi, acı çeken kişinin olaydan uzaklaşması için kopmanın kullanımı, olay anılarının
değiştirilmesi. Abreaktif tepkilerin ve bilişsel yeniden çerçevelemenin yapılabilmesi için hipnozun
kullanımı sık sık tercih edilen tedavi biçimlerindendir (MacHovec, 1985).
Travma sonrası stres bozukluğunda hipnozun psikanalitik yönelimli kullanımından da bahsedilir
(Peebles, 1989). Yaş gerilemesi ve abreaktif tekniklerin kullanımı terapötik değişimin gerçekleşmesini
sağlar.
Genelleşmiş Kaygı
Genelleşmiş Kaygı bozukluğunda tedavinin iki amacı vardır; birincisi ortalama kaygı düzeyinin
azaltılması ve ikinci olarak kaygı yanıtını yeniden hareketlendiren düşünce, algı ve tavırların değiştirilmesi.
Uygun eğitimle hastaların çoğunluğu taban kaygı düzeylerini kontrol etmeyi öğrenirler. Kaygı yanıtlarının
kontrolünü hastalara öğretmede çok çeşitli yaklaşımlar kullanılır. Hepsi de, kaygı bozukluğu ile uğraşmaya
yetecek yeterli kaygı kontrolünü sağlamak için, belirli bir zamanda elde edilen becerinin hasta tarafından
çalışılmasını gerektirir. Hastaların kaygı yanıtlarını kontrol etmeyi öğrenmede desteklenmesi için gevşeme
tekniklerinin kullanımı uzun bir geçmişe sahiptir. Yaygın olarak kullanılan gevşeme tekniklerinin
(Jacobson, 1929; Benson, 1975) yanı sıra, hipnoz ve özellikle kendi kendine hipnoz genelleşmiş kaygı
bozukluğunun tedavisinde oldukça önemli bir rol oynar (Stanley ve Burrows, 1998).
Fizyolojik uyarılmayı düşürmek ve kaygı semptomlarının içselleştirilmesini önlemek için kısa ve sık
olarak kendi kendine hipnozun kullanımıyla genelleşmiş kaygı azaltılabilir. Genelleşmiş kaygısı olanlar
hipnoz ve bilişsel yeniden yapılandırma ile öz-kontrol duygusunun güçlendirilmesi aracılığıyla
desteklenebilir. Yaş gerilemesiyle birlikte kullanılan bilişsel yeniden yapılandırma “kişinin kendi evinde
güvende olması” duygusunun yeniden oluşturulmasına yardım edebilir.
SONUÇ
Hipnoz, Stres ve kaygı bozukluklarının tedavisinde uygulanan çeşitli stratejilere ek olarak kullanılır.
Hipnozun rolünün önemi, fobik ve travma sonrası stres bozukluklarında artan bir hipnoza yatkınlığın
olduğu gözlemiyle de desteklenmektedir. Çözülme, değiştirilmiş algılar, bilişler ve anılar, kaygı
semptomlarının artan kontrolü, ipuçlu kendi kendine hipnoz ve psikodinamik psikoterapide hipnotik açığa
çıkarma hepsi de bu eski ve sıklıkla ihmal edilen terapötik şekil ile daha da kolaylaşabilir.
REFERANSLAR
American Psychiatric Association (1994). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 4th Edn. Washington, DC:
American Psychiatric Association.
Beck, A. T. & Emery, G. (1985)., Anxiety Disorders and Phobias: A Cognitive Perspective. New York: Basic Books.
Beck, A. T. & Clark, D. A. (1997). An information processing model of anxiety: Automatic and strategic processes. Behav.
Res. Ther., 35, 49-58.
Beck, J. S. (1995). Cognitive Therapy: Basics and Beyond. New York: Guilford Press. Benson, H. (1975). The Relaxation
Response. New York: William Morrow.
Brett, E. A. & Ostroff, R. (1985). Imagery and post-traumatic stress disorder: An overview. Am.J.Psychia!., 142,415.
Clarke, J. C. & Jackson, J. A. (1983). Hypnosis and Behaviour Therapy: The Treatment of Anxiety and Phobias. New York:
Springer.
Focnander, G., Burrows, G. D., Gerschman, J. & Home, D. J. (1980). Phobic behavior and hypnotic susceptibility. Aust. J.
Clin. Exp. Hypn., 8, 41.
Frankcl, F. H. (1974). Trance capacity and the genesis of phobic behavior. Arch. Gen. Psychiat., 31, 26[.
Frankel, F. H. (1976). Hypnosis. Trance as a Coping Mechanism. New York: Plenum. Frankcl, F. H. & Orne, M. T. (1976).
Hypnotizability and phobic behavior. Arch. Gen. Psychiat., 33, 1259.
Frischolz, E. J., Spiegel, D., Spiegel, H., Balma, D. L., & Markcll, C. S. (1982). Differential hypnotic rcsponsivity of
smokers, phobics and chronic-pain control patients: a failure to confirm. J. Abnonn. Psycho!., 91, 269.
Gerschman, J. A., Burrows, G. D. & Rcade, P. C. (1987). Hypnotizability and dental phobic disorders. Int. J. Psychosom.,
33,42.
Gerschman, J. A., Burrows, G. D., Readc, P. C. & Focnander, G. (1979). Hypnotizability and the treatment of dental phobic
illness. In: G. D. Burrows & D. R. Collison (Eds), Hypnosis 1979, pp. 33-39 Amsterdam: Elscvier.
Jackson, H. J. & Stanley, R. O. (1987). The missing factors: Influences in choice of treatment strategies. Aust. J. Clin. Exp.
Hypn., 15, 83.
Jacobson, E. (1929). Progressive Relaxation. Chicago: University of Chicago Press.
John, R., Hollander, B. & Perry, C. (1983). Hypnotizability and phobic behavior: Further supporting data. J. Abnonn.
Psycho!., 92, 390.
Kelly, S. F. (1984). Measured hypnotic response and phobic behavior: A brief communication. Int. J. din. Exp. Hypn., 32, 1.
Kingsbury, S. J. (1988). Hypnosis in the treatment of post-traumatic stress disorder: An isomorphic intervention. Am. J. Clin.
Hypn., 31, 81.
Lang, P. J. (1979). A bio-informational theory of emotional imagery. Psychophysiol., 16, 495.
Liebowitz, M. R. (1987). Social phobia. Mod. Probl PsychophannacoL, 22, 141.
MacHovcc, F. J. (1985). Treatment variables and the use of hypnosis in the brief therapy of post-traumatic stress disorders.
Int. J. Clin. Exp. Hypn., 33, 6.
Markoff, R. A., Ryan, P. & Young, T. (1982). Endoiphins and mood changes in long distance running. Med. Sci. Sport and
Exercise, 14, 11-15.
McConkcy, K. M. (1984). Clinical hypnosis: Differential impact on volitional and non-volitional disorders. Can. J. Psychol.,
25, 79.
Owens, M. E., Bliss, E. L., Kocster, P. & Jeppsen, E. A. (1989). Phobias and hypnotizability. A re-examination. Int. J. Clin.
Exp. Hypn., 37, 207.
Peebles, M. J. (1989). Through a glass darkly: The psychoanalytic use of hypnosis with post-traumatic stress disorder. Int. J.
Clin. Exp. Hypn., 37, 192.
Ransford, C. P. (1982). A role for amines in the antidcprcssant effect of exercise: A review. Med. Sci. Sport and Exercise, 14,
1-10.
Robney, J., Hollander, B. & Campbell, P, (1983). Hypnotizability and phobic behavior: Further supporting data. J. Abnonn.
Psycho!., 92, 390.
Shapiro, F. (1989). Eye movement descnsitization: A new treatment for post-traumatic stress disorder. J Behav. Ther. Exp.
Psychiat. 20, 211 -217.
Spiegel, D., Hunt, T. & Dondcrshinc, H. E. (1988). Dissociation and hypnotizability in post-traumatic stress disorder. Am J
Psychiat. 145, 301-305.
Stanley, R. O. (1994). The use of hypnosis in the treatment of anxiety disorders—general considerations. In B. Evans (Ed.),
Hypnosis in the Management of Anxiety Disorders. Melbourne: Monash University Press.
Stanley, R. O., Judd, F. J. & Burrows, G. D. (1990). Hypnosis in the management of anxiety disorders. In M. Roth, R. Noyes
& G. D. Burrows. (Eds), Handbook of Anxiety, Vol. 4. Amsterdam: Elscvier Science Publishers.
Stanley, R. O., Norman, T. & Burrows, G. D. (1999). Stress, Anxiety and Depression. Melbourne: Adis.
Stanley, R. O., Rose, L. & Burrows, G, D. (1998). Professional training in the practice of hypnosis—The Australian
experience, Am. J. Clin. Hypn., 41, 29 -37.
Stutman, R. K. & Bliss, E. L. (1985). Post-traumatic stress disorder, hypnotizability, and imagery. Am. J. Psychiat., 142, 741.
Download