Enes Başak Göz/1 Enes Başak Bu kitabı tıp eğitimine katkıda bulunmak amacıyla bütün meslektaşlarıma armağan ediyorum. Dualarınızda bulunmak dileğiyle… Ceren‟ime sevgilerimle… Dr. Enes Başak Göz/2 Enes Başak Göz/3 Hakkımda: Adım Enes Başak. Konya Meram tıp fakültesi son sınıfta okuyorum. Tıp fakültesinde altı yıl boyunca aldığımız dersleri bir web sitesinde toplamak gibi bir düşüncem vardı her zaman. Tıpçı arkadaşlarıma, kardeşlerime bir nebze faydam olsun niyetiyle bu web sitesi fikrimi tamamlamak için çalışmaya başladım. Şuan için dönem 5′deki stajların notlarını yüklemek ile meşgulüm. Son güncellemelerle bu tıp sitemizde; dönem 4 notları, dönem 5′ten bazı notlar, muayene videoları, TUS soruları ve bazı tıp programları bulunmakta. İnşallah zamanla tüm notları yükleyeceğiz ve hemen her branşta arkadaşlarımıza faydalı olacak bu siteyi tamamlayabileceğiz. Facebook‟ta bu sitemizin tanıtımını yapmak amacıyla açtığımız sayfaya; http://facebook.com/tipnotlari adlı link ile ulaşabilirsiniz. Sayfamızın tanıtımını yaparak, arkadaşlarınıza tavsiye ederek, öneri ve eleştiriler ileterek katkıda bulunmanız sizlerden almak istediğim en büyük yardım olur. Yaklaşık 5 yıldır şiir ve öykü yazıyorum, „„Sızıntı‟‟ ve „„Lokman Hekim” gibi dergilerde yazılarımı yayınlamaktayım. Yayınlanmış ”Hasretin Kadar” isimli bir şiir kitabım var olup, bu kitabıma idefix.com, kitapdunyasi.com gibi sitelerden bakabilirsiniz. Şahsi web sitem ise; www.enesbasak.wordpress.com olup bana buradan ulaşabilirsiniz. Aynı zamanda, uluslararası literatür dergisi olan ”Journal of Pediatric Neurology” adlı dergide editörlük yapmaktayım; http://childscience.org/html/jpn/editor.html adlı link ile bu dergiye ulaşabilirsiniz. Bunların dışında; ”Medikal Akademi” isimli bir tıp şirketinde köşe yazarlığı yapmaktayım; http://www.medikalakademi.com.tr/uyeler/drenes. Köşe yazarlığı yapmakta olduğum bir diğer yer ise ”Haberci Medya” isimli bir haber sitesi olup; http://habercimedya.com adlı link ile bu siteye ulaşabilirsiniz. Teşekkürlerimle, Enes Başak, MD Assistant Editor Journal of Pediatric Neurology Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty Departments of Pediatrics 4208 Konya, Turkiye E-mail: [email protected] http://www.childscience.org http://www.iospress.nl Enes Başak İçindekiler: Göz/4 Sayfa Numarası 1 - Ambliyopi 6 2 - Diabetik Retinopati 9 3 - Glokom 16 4 - Görme Bozukluğu 18 5 - Göz Anatomisi 20 6 - Göz Kapağı Hastalıkları 23 7 - Göz Muayenesi 26 8 - Göz Travmaları 29 9 - Katarakt Etyolojisi Ve Sınıflandırılması 32 10 - Kırmızı Göz 37 11 - Konjenital Katarakt 41 12 - Kornea Hastalıkları 43 13 - Lens 46 14 - Lensin Konjenital Anomalileri 49 15 - Orbita Hastalıkları 52 16 - Pupilla 56 17 - Refraksiyon Kusurları 60 18 - Retina Hastalıkları 65 19 - Retinanın Fonksiyonel Yapısı Ve Fizyolojisi 67 20 - Sistemik Hastalıklarda Göz Bulguları 69 21 - Şaşılık 72 22 - Gözyaşı Sistemi Ve Hastalıkları 77 23 - Gözyaşı Boşaltım Sistemi Hastalıkları 78 - Linkler 79 - Enes Başak‟tan bir yazı… 80 Enes Başak Göz/5 Önsöz: Değerli arkadaşlar; Tıp eğitimi gerçekten uzun ve zorlu bir süreç. Bu süreci en iyi şekilde tamamlayarak mesleğimizi icra etmek hepimizin tek temennisi ve gayesi olmakla birlikte, iyi çalışma ortamlarına sahip olmak bunları gerçekleştirmek adına en önemli faktörlerden biridir. Birçoğumuz not yükünün fazlalığından ve pratik eğitimin yeterli olmadığından şikâyetçi oluruz. Belki de bunlar halledilebilirse bizler eğitimlerimizi daha rahat tamamlayabilecek ve daha iyi hekimler olarak yetişebileceğiz. Önemli olan ise bu amaçlarımıza cevap veren, en yüksek faydaları sunan bir ortama sahip olmaktır. Bu gaye ile 8-9 ay kadar önce çalışmalarıma başladım. Sahip olduğum notları web ortamına koyarak insanların ulaşmasını sağlamaya çalıştım. Ancak notları slayt halinde koymaktan öte bütün notları tek tek word formatına çevirerek yükledim. Bazen 1 not için 3-4 saatimi verdiğim de oldu ancak her zaman amacım notları word halinde sunarak daha rahat okunabilmesini ve faydalanılabilmesini sağlamak oldu. Bu şekilde bir çalışmayla bütün ders notlarını yüklemek için uğraşlar verdim. Pratik eğitimini desteklemek amacıyla da sistemik muayene videolarını youtube kanalıyla herkese sundum. Ayrıca önümüzdeki yıl okul hocalarımızla birlikte EKG, MR, BT, USG ve bazı sistemlere yaklaşımlarla ilgili eğitim videoları da hazırlayacağız. Şuan için ders notlarını yüklemeye devam ederek ve tabi yeni yeni projeler de hazırlayarak tıp eğitimine desteğimi sürdüreceğim. Bu projelerden bahsedecek olursak; internet imkânı her zaman bulunmayan kişiler için ders notlarımızın pdf kitaplarını hazırladım. Ayrıca e-book ve cep telefonları için program (jar, sis, android gibi) olarak da sunmak gibi bir gayem var. Amacım; zamanla yeni faaliyetlerde de bulunarak bu sistemi devam ettirmek ve tıp eğitimine kendi şahsımca yapabileceğim en iyi katkıyı yapmak. Şuan tıp notları olarak google aramalarında 1. sırada olmak ve birçok meslektaşımdan teşekkür mesajları almak beni fazlasıyla mutlu eden ve bu çalışmalarıma devam etmeme elbette ki yeterli olan şeylerdir. İnşallah bu devam edecek ve koca tıp deryasına bir damla da ben sunabileceğim. Teşekkürlerimle, Enes Başak Enes Başak Göz/6 1 - Ambliyopi Tanımı: Erken çocukluk döneminde anormal görsel deneyimlere bağlı gelişen nörolojik ve nöroanotomik değişikliklerdir. Görme keskinliği açısından en iyi optik düzeltmeyle iki göz arasında iki veya daha fazla logMAR görme keskinliği farkı olmasıdır. Prevelans: Toplumun %1.6 - %3.6‟sını etkilediği tahmin edilmektedir. Ailelerin sosyoekonomik yapısı ve okul öncesi tarama ve tedavi hizmetleri prevelansı etkilemektedir. Etyopatogenez: Ambliyopinin patolojisini anlamak için konfüzyon, diplopi, süpresyon mekanizmalarının bilinmesi gerekir. B.O.G. olan kişilerde bir gözde kayma ortaya çıkarsa konfüzyon ve diplopi oluşur. Konfüzyon: klinikte çok nadir görünür. Farklı hayallerin retinaların birbirlerine uyan bölgelerine düşmesi olarak tarif edilir. İki cisim birbirinin üstünde gibi algılanır. Diplopi: aynı hayalin retinanın farklı bölgesine düşmesiyle çift görmenin ortaya çıkmasıdır. Süpresyon: organizma savunma mekanizması olarak semptompları ortadan kaldırmaya çalışır. Bu şekilde süpresyon gelişir.———-Patalojide kesin yargıya varmak için elektrofizyolojik metodlar önem kazanmıştır (objektif olmaları nedeniyle). Optik sinirin kiazmada çaprazlaştığının gösterilmesiyle ambliyopinin görme yollarında olduğu fikri ağırlık kazanmıştır. Ambliyopnin etyopatogenezi: Collin Blakemore (1974) kedilerde kritik periyodun 14 hafta olduğunu ifade etmiştir. Ingram ve ark. (1977) Collin Blakemore‟un çalışmasını doğrulamıştır. Hubel-Wiesel (1962) görme korteksinde farklı nöron gruplarının sorumlu olduğunu göstermiştir. Hubel-Wiesel (1970) birkaç gün kapamayla CGL ve yapısal değişiklik olduğunu göstermiş. Blakemore ve arkadaşları 1975‟te bunu doğrulamışlar. Pollack ve ark. (1978) retina ganglion hücrelerinin iki grup olduğunu X ve Y hücreleri olarak adlandırmışlardır. İkeda (1979) yaptığı bir çalışmada X hücrelerinin uyarılmamasının ambliyopiye neden olduğunu göstermiştir. Sherman (1979) retina ve lateral genikulat nükleustaki X ve Y hücrelerin birbirine çok benzediğini göstermiştir. Von Noorden (1979) “çeşitli ambliyopinin ortaya çıkış mekanizması aynıdır, tedavisi sonunda hücreler tekrar fonksiyon kazanmalıdır” demektedir.——-Özet olarak: bu çalışmalar neticesinde görme yollarında birtakım kanalların mevcudiyeti, ambliyopide görme korteksindeki hücrelerde fonksiyon kaybı olduğu ve hissopatolojik olarak hücrelerin hacimlerinin küçüldüğü gösterilmiştir. Ambliyopide nörofizyolojik ve nöroanatomik anamoliler: Maymunlarda yapilan ambliyopi deneylerinde; ilk büyük anomali daha çok magnoselüler nöronlardan ziyade parvaselüler nöronlarda bulunmuştur, deprivasyonun en hassas olduğu nöronlar temporal yarı retinadan çıkan nöronlarda olduğu görülmüştür, deprivasyondan oluşan büyük kayıplar görme korteksi seviyesinde görülmüştür. Beyin görüntüleme: PET, fMRI, MEG kullanılabilir. Hem MEG hem fMRI çalışmaları ekstrasitriat kortekste şekil algılamanın disfonksiyonel olduğunu ortaya koyan deliller sunmaktadır. Kritik period: Çocukların ambliyopi gelişimine en duyarlı oldukları dönem hayatın ilk 2-3 yılıdır. Genellikle 18 ay olduğu kabul görmektedir. 6-7 yaşa doğru tedricen azalma göstermektedir. Sınıflandırma: Etyolojiye göre klinik sınıflandırma: strabismik, retraktif [anizometropik, bilateral ametropik, astigmatik (meridyonel)], deprivasyon, organik, idiopatik. 1-Strabismik ambliyopi: Genellikle tek taraflıdır. Kayan gözün foveasından kaynaklanan görsel uyarının retinokortikal yollardaki inhibisyonu neden olur. Görme keskinliğinin düşük olmadığı olgularda bile binoküler görme bozulmuştur. Kayan gözde süpresyon gelişir. 2-Retraktif ambliyopi: Santral görme işlemlerinin normal gelişimini engelleyen asıl faktör görüntüdeki bulanıklıktır. Santral görme azalmıştır. Kontrast duyarlılık da azalmıştır. Anizometropi optik olarak düzeltildikten sonra ortaya çıkan anizokoniada amliyojeniktir ve füzyon gelişimine engel olabilir. Enes Başak Göz/7 Ambliyopinin derecesi anizometropinin derecesiyle uyumludur. Anizohipermetropi anizomiyopiye göre daha amliyojeniktir. 3-Deprivasyon ambliyopisi: Retinaya hayal düşmesine engel olan (konjonital katarakt, konjonital pitozi) durumlarda ortaya çıkar. Görme kaybının ne kadarının ambliyopiye neden olduğu ancak patolojinin ortadan kaldırılması ve optik düzeltme sağlandıktan sonra ortaya çıkar. Unilateral olgularda bilateral olgulara göre daha derindir. Görme aksını tamam kapatmayan lezyonların varlığında hasta konpensatuar baş ve bakış pozisyonları ile görme sağlanmaya çalışabilinir. 4-Organik ambliyopi: Konjenital kornea opasiteleri vardır. Erken dönemde kazanılmış optik sinir ve retina hastalıkları olabilir. Konjenital nistagmus vardır. Organik ambliyopi ile birlikte fonskiyonel ambliyopinin olabileceği unutulmamalıdır. Refraksyon kusuru düzeltilip kapama tedavisi verilmedir. 5-İdiopatik ambliyopi: Amliyojenik faktörlerin, klinik organik sorunların olmamasına rağmen bir gözde görme keskinliğinde azalma vardır. Bu azalma tedavi ile geri döndürülebilmektedir. Ambliyopik gözde genellikle foveal supresyon bulunmaktadır. Görme gelişiminin kritik periodunda geçici anizometropi veya astigmatizmanın neden olabileceği ileri sürülmektedir. ———————————————————————————————————————— Risk faktörleri: Strabismus varlığı 14,7 kat riski arttırır. Oblik astigmatizma varlığı 14,5 kat riski arttırır. 1-4 yaş arası artan astigmatizmanın 6,7 kat riski arttırır. 1 yaşında >3,5D hipermetropinin 3,8 kat riski arttırır. 1 yaşında anizometropinin 3,7 kat riski arttırır. Kurala uygun astigmatizma 3,1 kat riski arttırır. Klinik özellikler ve tanı yöntemleri: Görme keskinliklerinde azalma vardır. Kontrast duyarlılık ve uzaysal lokalizasyon yeteneğinde azalma vardır. Crowding fenomeninin belirginleşir. Ağır ambliyopide hafif RAPD defekti vardır. Sakkadik amblitüdlerde azalma, pursuit haraketlerde bozulma vardır. Akomodasyon normal olmasına karşın akomodatif amblitüd düşüktür. BOG, streopsis, hareket algılanması bozulmuştur. Tedavi: Amaç: ambliyojenik faktörün ortadan kaldırılması, ambliyop göze mümkün olan en kısa sürede en net foval görüntünün sağlanması,fiksasyon yapan gözün görme olayındaki etkinin kaldırılması (kapatılması), az gören gözün kullanımaya zorlanması amaçlanır. Tedavi seçenekleri: kapatma, farmakolojik ve/veya optik penelizasyon, medikal tedavi, pleoptik tedavi, CAM tedavisi. Optik düzeltmenin rolü: PEDİG çalışmaları sonucuna göre; en iyi optik düzeltme yapılmalı, refraktif adaptasyona olanak sağlanmalı, ek tedavi görme sağlanamadığı dönemde başlanmalı. Kapatma tedavisi dozu ne kadar olmalı: Ciddi ambliyoplarda 6 saat/gün ile tam gün yapılır. Orta ambliyoplarda 2 saat/gün ile 6 saat/gün yapılır. Kapama dozları karşılaştırıldığında görme eşit etkinliğe sahiptir. Tedaviye yanıt alınmazsa süreler arttırılır. Kapatma mı yapılmalı atropin penelizasyon mu yapılmalı: Randomize konrollü prostektif çalışmalar anazometropik veya şaşılığa bağlı orta derecede ambliyopide hem kapatma (en az 6 saat/gün) hem de günlük 1 damla %1‟lik atropin tedavisi eşit başarıya sahiptir. Kapatmada hızlı artış olmakta, ulaşılan son görme ikisinde de aynı, aile sorgulamasında penalizasyona uyum uygulanabilirlik daha kolay olduğu, BOG kazanım açısından farklılık tespit edilmemiştir. Not; yani başlangıçta orta ambliyopide kapatma veya penalizayon önerilebilir. Seçilen yöntem başarısız olursa diğer tedavi yöntemine geçilebilinir. Enes Başak Göz/8 Atropin tedavisi: Tedavi sıklığı: günlük 1 damla ve sadece hafta sonları 1 damla uygulama (görme artışı açısından farklılık yok). Tedavi nasıl sonlandırılmalı: maksimum cevap alındıktan sonra 6 saat ve üzeri kapatma yapanlarda azaltma yapılarak kesilmeli yoksa rekürens riski 4 kat daha fazla olabileceği gösterilmiştir. Maksimum cevap alındıktan sonra 2 saat/gün ile idame tedavisi önerilmektedir. Tedavi sonuçları kalıcı mı: Tedavi kesildikten sonra elde edilen görme keskinliğinde düşme olasılığı vardır (fikse eden gözden inhibitör etkinin sürüyor olması). Prospektif çalışmalarda olguların ¼‟ünde 1 yıl sonra veya 1 yıl içinde regresyon görülmektedir. Regresyon için risk faktörü 1.5D‟nin üzerinde hipermetropik anezometropinin birlikte olması belirtilmektedir. Kapatma ve penelizasyon tedavisinin kesilmesinden sonra çocuklar en az bir yıl yakın aralıklarla daha sonra senelik olarak izlenmelidir. Risk altındaki çocuklarda daha iyi gören gözüne optik penalizasyon yaptırılarak ambliyopik gözün fiksasyonun sürdürmesi sağlanabilir. Yaşın tedavi üzerine etkisi: 7-12 yaş arasındaki çocuklarda orta ve ciddi ambliyoplarda (önceden tedavi görsün veya görmesin) optik düzeltme yapılanlarda %25. Beraberinde kapatma tedavisi ile desteklenenlerde %53 oranında artış sağlanmıştır. 13-17 yaş arasındaki olguların tedavi görmemişse iyi sonuç alınmakta olguların %23‟ü tedaviye yanıt vermektedir (tedavi sonrası kazanılan görmenin kalıcı olup olmadığına dair çalışmalar devam etmektedir). Tedavinin yan etkileri: Kapatma tedavisi: fiksasyon yapan gözde ambliyopi riski(geçici ve insidansı düşük), ciltte iritasyon görülebilir. Atropin tedavisi: yüzde kızarma, ışığa hassasiyet, konjonktival iritasyon, baş ağrısı. Tedaviye yanıt: Kanıta dayalı randomize çalışmalarda 6 ay içinde görme keskinliğindeki artışın önemli bir kısmının ilk 5 hafta içinde gerçekleştiğini ve ilk 6 ayın belirli olduğu belirtilmektedir. İlk 5 hafta kapama ile penalizasyona göre daha hızlı yanıt alındığı, farkın 16. haftadan sonra azaldığı ve 2. yılda klinik olarak farkın önemsiz olduğu görülmektedir. Uzun dönem takip bildiren çalışmalarda ambliyopik gözlerdeki artış %63-%83 arasında olduğu bildirilmektedir. Tedaviye uyum: Yanıt alınmamasının ve başarısızlığın en önemli nedenlerindendir. Tedavi süresi arttıkça, sosyoekonomik düzey azaldıkça tedaviye uyum azalmaktadır. Uyum sağlanmasında ebeveyinlerin motivasyonu ve tedavinin önemini kavramaları çol önemlidir. Medikal tedavi: 1871 yılında sitriktin lokal ve sistemik olarak kullanılmış. 1957‟de nikotinik asit ve oksijen kullanılmış. 1991 yılında levodopa kullanılmış. 1995de levodopa ve karbidopa kullanılmış. 1 yıllık izlemede %83-%100 regresyon görülmüş, %39‟unda başlangıç görmelerinde daha kötü görmeye sahip olmuşlar. Bulantı, kusma, davranış değişiklikleri gibi ciddi sistemik yan etkilerinden dolayı uygulanabilirliği sınırlı kalmıştır. 1992de sitikolin kullanılmış. Günde 500mg 2 kere İ.M. olarak kullanılması ve kapatma tedavisiyle desteklenmesi önerilmektedir. CAM tedavisi: Ambliyop gözün 7 dakika yavaş dönen yüksek kontrastta değişik uzaysal frekansta siyah beyaz gratingler ile uyarılması prensibine dayanır. Amaç görme sistemindeki fonksyonlarını kaybetmiş kortikal nöronların uyarılması ve tekrar fonksiyon kazanmasıdır. Tedavi sırasında hastanın normal gözü kapatılır. Hastanın ambliyopik gözü uyarılır. Pleoptik tedavi: Bangerter tarafında geliştirilen bir yöntemdir. Pleptefor denilen bir alet ile tedavi yapar. Ekzantrik fiksasyonlu ambliyopların tedavisinde kullanılır. Cüppers ise eütoskop denilen aletle ekzanrik fiksasyonlu ambliyopiyi tedavi etmeye çalışmıştır. Tarihsel önemi vardır. Pratik olmaması nedeniyle yer almaz. Enes Başak Göz/9 2 - Diabetik Retinopati (DR) Diabetes mellitus: Diyabet kan şekeri (glukoz) seviyelerinin normalden yüksek olması ile seyreden bir kronik metabolik hastalıktır. Normalde yemekten sonra yediklerimiz sindirim sisteminde parçalanarak kan şekerine (glukoz) dönüştürülür. Glukoz enerji gereksinimini karşılamak üzere kan yoluyla vücudun tüm hücrelerine taşınır. Hücreler glukozu dolaşımdan alıp enerjiye çevirebilmek için insulin ismi verilen bir hormonun varlığına ihtiyaç duyarlar. İşte diyabetik hastalarda bu insulin hormon miktarı ya olması gerekenden azdır ya da hücreler var olan insülin hormonu kullanamamaktadırlar. Diyabetin belirtileri nelerdir: İdrar sıklığında artma, sık susama, suya doymama, iştah artışı, kolay yorulma, kilo kaybı, görmede bulanıklık, ellerde ve ayaklarda iyileşmeyen yaralar, ellerde ve ayaklarda hissizlik. Retina nedir: Retina gözün arka kısmında yerleşik ışığa hassas olan dokudur. Retina göze giren ışığı, elektriksel sinir sinyallerine çevirir. Bu sinyaller göz siniri aracılığı ile beyne iletilir. Yani sağlıklı bir retina dokusu olmadan kaliteli görme elde etmek olanaksızdır. Tip 1 diyabet: Gençlik diyabeti veya insüline bağımlı diyabet olarak da adlandırılır. Çocukluk ve gençlik yıllarında ortaya çıkar. Bu tip diyabette pankreasta insülin salgılayan hücreler tahrip olduğu için insülin salgılanamaz. Tedavide düzenli diyabetik diet önerilir ve vücutta salgılanamayan insülini yerine koymak amacı ile yapay insülin enjeksiyon veya pompalar yolu ile vücuda verilir. Diyabetik retinopati epidemiyoloji: Tip 1 diyabet <5 yıl DR nadir Tip 2 diyabet 11-13 yıl %23 DR 5-10 yıl %27 >16 yıl %60 DR >10 yıl %71-90 >10 yıl %10 PDR >20 yıl %95 >20 yıl %35-50 PDR. ———————————————————————————————————————————Tip 2 diyabet: En sık görülen diyabet tipidir. Yaşa bağlı diyabet veya insüline bağlı olmayan diyabet olarak da adlandırılır. Her yaşta görülebilir ancak genellikle erişkin yaşlarda tanı konur. Diyabetin bu tipinde vücut hücrelerinde insüline karşı direnç vardır. Kilolu olanlar ve hareketsiz yaşam tarzını benimseyenler daha çok risk altındadırlar. Tedavide düzenli diyabetik diyet ve egzersiz önemli bir yer tutar. Yüksek kan glukoz seviyelerini düşürmek için ağız yoluyla alınan ilaçlar kullanılır. Gebelik diyabeti (gestasyonel diyabet): Genellikle gebeliğin geç dönemlerinde görülür ve gebelerin %2-5ini etkiler. Gebelik hormonlarının kan glukoz kullanımını bozması sonucu ortaya çıkar. Bebeğin doğumundan sonra genellikle geriler ancak gebelik diyabeti tespit edilen bayanlarda hayatın ilerleyen yıllarında Tip 2 diyabet görülebilir. Diabet gözün bütün kısımlarını tutabilir. Retinopati (DR), diabetin retinadaki vasküler komplikasyonudur. DR tüm yaş grupları içinde YBMD sonra ikinci, üretken yaş grubunda (20-65 yaş) ise birinci körlük nedeni. DR, prevalansı %22.7-45.3 arasında. Diabetik retinopati ve komplikasyonları nedeniyle her yıl körlük oranlarına %12-14 lük bir oran eklenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) (1992) körlük tanımı; tashihli görme keskinliğinin 3/60 (0.05) altında olması. Enes Başak Göz/10 Diabetiklerde retinopati görülme sıklığı (Wisconsin epidemiyolojik çalışma grubu): 30 yaş altı ilk 5 yıl oldukça nadir, 15 yıl içinde %90, 25 yıl içinde ise %60 proliferatif retinopati gelişir. Diabetin 10-12 yaşında başladığı saptanan olgularda ise en büyük ilerleme 15-19 yaşları arasında bulunmuş. İleri yaşlarda ve insüline bağımlı olmayan diabetiklerde ilk tanı sırasında %20 retinopati mevcut, 20 yıl içerisinde %70, bu grupta proliferatif retinopati %30‟u geçmez. Diyabet retinayı nasıl etkiler: Diyabet vücudun diğer organlarında olduğu gibi retina damarlarını da etkiler. Retina damarlarında tıkanmaya ve damar içinde bulunması gereken kan hücreleri ile plazmanın damar dışına sızmasına sebep olur. Retinada damarsal değişikler ile ortaya çıkan bu tabloya “Diyabetik retinopati” yani retinanın şeker hastalığına bağlı olarak zedelenmesi diyoruz. Patogenez: Kronik hiperglisemi: uzun süre hiperglisemiye maruz kalan retinada aldoz redüktaz enzim yolu (sorbitol yolu) ve/veya proteinlerin nonenzimatik glikasyonu (glikozilasyonu) gibi metabolik anomaliler oluşmakta. Diabetik retinada metabolik anomaliler sonucunda şu histolojik değişiklikler ortaya çıkmaktadır: kapiller bazal membran kalınlaşması, kapiller endotel hücre harabiyeti ve proliferasyonu, perisit hücre kaybı, iç ve dış kan retina bariyerinde bozulma. Bu değişiklikler ve diabette kan vizkozitesindeki artış sonucunda retinada “fokal intraretinal kapiller tıkanıklıklar” ile “vasküler permeabilite artışı ve sızıntılar” olmakta. DR, retinada kapillerlerin, venüllerin ve arteriyollerin tutulduğu spesifik bir anjiyopati ve buna eşlik eden bir nöropati oluşur. Diyabetik retinopatinin semptomları nelerdir: Hastalık erken evrede genellikle belirti vermez. Ancak maküla ödemi geliştiğinde görmede bulanıklık, okumada güçlük, araba kullanırken görmede zorlanma gibi belirtiler ile ortaya çıkabilir. Görme ödemin şiddetine ve şeker hastalığının gidişine göre zaman içinde bir miktar iyileşebileceği gibi, gittikçe kötüleşebilir. Hastalık ilerleyip retina üzerinde yeni damar oluşumları izlendikçe, göz içi kanamalar görülebilir. Az miktarda kanamalar görmede sislenme veya görme sahasında dolaşan siyah bir bulut olarak ifade edilirken, kanamanın şiddetli olduğu olgularda görme kişinin sadece ışığı hissedebileceği seviyeye kadar gerileyebilir. Diyabetik retinopati, şeker hastalığı tanısı konduktan ne kadar sonra ortaya çıkar: Diyabetik retinopatinin erken bulguları Tip 1 diyabetiklerde tanı konulduktan 3-5 yıl sonra görülürken, Tip 2 diyabetiklerde tanının hastalık başladıktan sonra konulabilmesi nedeni ile tanı anında diyabetik retinopati bulguları mevcut olabilir. Çeşitli çalışmalarda 20 yıllık takip sonrası diyabetik retinopati bulgularının diyabet hastalarının tamamında görülebileceği, ileri evre (proliferatif) diyabetik retinopati bulgularının Tip 1 diyabetli hastaların %50‟sinde, Tip 2 diyabetik retinopatili hastaların ise daha azında görülebileceği bildirilmiştir. Diyabetik bir hastanın göz muayenesi şu basamaklardan oluşur: Görme keskinliğinin tesbiti: bu muayene sırasında, farklı mesafelerden ne kadar iyi görebildiğiniz saptanır. Biyomikroskopi: hastanın çenesi ve alnı biyomikroskop sehpası üzerine yerleştirildikten sonra gözün ön segment yapıları 10-16 kez büyültülerek biyomikroskopun parlak ışığı eşliğinde incelenir. Gözün beyaz kısmını (sklera) kaplayan zar tabaka (konjonktiva), saydam tabaka (kornea),gözün renkli kısmı (iris), ve göz merceği (lens) bu muayene sırasında değerlendirilir. Diyabetik göz hastalığı sırasında iris üzerinde de yeni oluşan damarsal yapılar görülebileceği için özellikle irisin detaylı bir biçimde incelenmesi gerekir. Göz bebeklerinin büyütülmesi (pupilla dilatasyonu): Göz dibi muayenesi öncesi göze damlatılacak damlalar ile göz bebeği büyütülür. Bu sayede retinanın daha detaylı ve geniş bir sahada incelenmesi mümkün olur. Damlatılan damlanın türüne göre değişmekle birlikte 6-24 saat sürebilir. Sonrasında görme kendiliğinden önceki seviyesine gelir. Muayene günü görme keskinliğinizde azalma olacağı için araba kullanmamanız önerilir. Göz dibi muayenesi (oftalmoskopi): göz hekiminin tercihine göre; biyomikroskopi cihazında özel büyütücü mercekler ile veya hekimin başına taktığı özel ışıklı optik sistem ve büyütücü mercek yardımı ile göz dibi Enes Başak Göz/11 muayenesi yapılabilir. Muayene sırasında hastanın başı sabit iken, gözleri ile çeşitli yönlere bakması istenerek tüm retina detaylı olarak incelenir. Retina damarlarının çaplarında değişiklikler, yeni damar oluşumları, kanama, sızıntı, sızıntıya bağlı retinada beyaz renkli lipid birikintileri ve retinada kalınlaşma ile retina sinir dokusundaki değişiklikler değerlendirilir. Göz tansiyonu ölçümü (tonometri): diyabetik retinopatinin bir sonucu olarak veya diyabetik retinopatiden bağımsız - glokom hastalığının bir bulgusu olarak göz içi basıncı yükselebilir. Yüksek göz içi basıncı retina sinir tabakasına ve optik sinire mekanik olarak veya kan akımını etkileyerek zarar verebileceği için mutlaka ölçülmeli gerekli görülürse tedavi ile düşürülmelidir. Stereoskopik görüntüleme: Biyomikroskop muayenesine alternatif, fundus kamera ile diabetik hastaların fotografik taranması, bu teknik ile DR nin mevcut durumu kalıcı olarak kaydedilir. Bu yöntem ile her zaman DR nin gizli bulguları tespit edilemez (retinal kalınlaşma gibi), ancak DR tespitinde başarı oranı %80-92. Arka kutbu tümüyle içine alan 7 fotoğraf ile yeterli bilgi sağlanabilmektedir. Altın standart 30° lik alan. Anjiyografi (fundus floresein anjiyografisi): Göz hekiminin uygun gördüğü durumlarda sızdıran retinal damarların daha iyi görülebilmesi veya maküla ödeminin daha detaylı incelenebilmesi için kol üzerindeki damarlardan steril bir boya (sodyum floresein) enjekte edildikten sonra özel bir cihaz (fundus kamera) ile retinanın dijital görüntüleri elde edilir. Boyanın enjeksiyonu sırasında hafif mide bulantısı ortaya çıkabilir. Enjeksiyonu takiben ciltte ve böbrekler yolu ile vücuttan atıldığı için idrar renginde sararma görülür. Fundus floresein anjiografi (FFA): Endikasyonlar: klinik olarak önemli maküler ödem, açıklanamayan görme azalması, klinik olarak saptanması zor olan neovaskülarizasyon, iskemik maklulopati şüphesi varsa, fokal fotokoagülasyon öncesi yapılır. FFA, retinopati teşhis ve takibinde önemli, tedavi edici özelliği yoktur. Retina hastalıklarının teşhisinde altın standarttır. %10 Floresein sodyum kullanılır. Diabetik retinopati sınıflaması: (Erken tedavi diabetik retinopati çalışma grubu - ETDRS) Nonproliferatif diabetik retinopati (NPDR): Hafif NPDR: mikroanevrizma (4 kadrandan daha az), intraretinal kanamalar (dot ve blot kanama), sert (intraretinal) eksüdalar vardır. Orta ve şiddetli NPDR (hafif NPDR bulgularına ilave): yumuşak eksüda (cotton-wool spot), venöz boncuklanma, ilmik (loop) oluşumu, kılıflanma, perivenöz eksüdasyon, intraretinal mikrovasküler anomali (IRMA) vardır. Proliferatif diabetik retinopati (PDR): Erken (yeni damarlar). Yüksek riskli: NVD >= 1/3-1/4 disk çapı olması, NVD ve vitre içi veya preretinal hemoraji varlığı, NVE>=1/2 disk çapı + preretinal veya vitre içi hemoraji), retina, optik disk veya iris‟de neovaskülarizasyon, retinanın vitreus yüzüne bitişik fibröz doku, retina dekolmanı, vitreus kanaması, pre-retinal kanamalar vardır. Diabetik makülopati: klinik olarak anlamlı maküler ödem (CSME), iskemik makülopati, karma maküla ödemi vardır. ——————————————————————————————————————————Hafif NPDR bulguları: Mikroanevrizma: retina kapillerlerinin fokal dilatasyonları, 10-100 mikron çapında, kırmızı nokta (benek) olarak görülür, genelde arka kutupta ve foveanın temporalinde, DR‟de oftalmoskopik olarak tespit edilen ilk bulgu, perisitlerin bulunmadığı kapiller duvarda dilatasyon olarak başlar, duvarları incedir, içerisinde fibrin ve eritrosit birikebilir, su ve büyük moleküllere geçirgendir, retinada su ve lipid birikir, MA sayısındaki değişim progresyon hakkında bilgi sağlar, görme keskinliğini etkilemezler. Retinal kanamalar: kapiller veya mikroanevrizma duvarı rüptüre olursa intraretinal kanama olur, kanama derinse (iç nükleer tabaka veya dış pleksiform tabaka) yuvarlak ve oval (nokta ve leke-dot and blot) şekilli olur, nokta kanamalar parlak kırmızı renkte, leke şeklindeki kanamalar daha büyüktür, kanamalar yüzeyel ve sinir Enes Başak Göz/12 lifi tabakasında ise mum alevi (flame) veya kıymık (splinter) şeklinde, bu tip kanamalar hipertansif retinopatide de görülür, alev veya kıymık şeklinde kanamalarda mutlaka sistemik hipertansiyon kontrol edilmeli, kanamalar ile mikroanevrizmanın ayırımı zordur, FFA‟de mikroanevrizmalar parlak flöresans verirler, görmeyi etkilemezler, ancak yaygın kanamalar retinal iskeminin belirtisidir. Sert eksüda: duyusal retina içerisinde ekstraselüler lipid ve lipoprotein birikintileri olur, kapiller ve mikroanevrizma çevresine olan sızıntıdan oluşur, hiperlipidemi eşlik edebilir, direkt oftalmoskopi ile görülemeyen ödem eşlik eder, sızdıran damar etrafında halka veya circinate tarzdadırlar, maküler bölge etrafında yoğundurlar, bu lipid birikintileri birleşerek foveaya doğru uzanabilir, maküler alandaki plak oluşumları görme keskinliğini etkiler, FFA‟de flöresansı etkilemez. Orta şiddetli NPDR bulguları: Yumuşak eksüda: retina sinir lifi tabakasını besleyen prekapiller arteriyollerin tıkanması, sinir lifi tabakası infarktı olarakta isimlendirilir, ortograd ve retrograd aksoplazmik akım kesilir, beyaz renkte ve pamuksu görünümde, kenarları keskin değildir, FFA‟de yumuşak eksüda alanında kapiller nonperfüzyon görülür, diabet ve hipertansiyon birlikteliğinde daha sıktır, diabetiklerde yaklaşık 12 ay sebat eder. Bu yumuşak eksüdaların sayı olarak 5in üzerinde ve büyük olmaları sıklıkla DRnin hızlı progresyonunu gösterir ve genellikle 2 yıl ve daha az bir süre içinde NV‟ların gelişme riski yüksektir. FFA‟da flöresansı maskeler. İntraretinal mikrovasküler anomali (IRMA): arter ve ven arasında dilate, telenjiektazik kapillerlerdir (retina planındadır), sıklıkla kapillerin tıkandığı alanlarda gözlenirler, büyük damarları çaprazlamazlar ve fibröz proliferasyon bulunmaz, fokal düz retinal neovaskülarizasyonları andırırlar, IRMA‟lar NV‟lerin aksine FFA‟da bol sızıntı göstermezler. Venöz değişiklikler: venöz dilatasyon erken dönemde ortaya çıkar, retinal kan akım hızının artmasının belirtisidir, venöz boncuklanma ve ilmik (loop) görünümü şiddetli npdr bulgusudur, büyük venler etkilenir ve bütün kadranlarda görülebilir, venlerdeki ilmik oluşumu lokal tıkanıklığı gösterir, diabet için spesifiktir. Progresyon: NPDR’de 1 yıl içinde PDR’ye değişme: Hafif NPDR‟de %5. Orta şiddetli NPDR‟de %15. Şiddetli NPDR‟de %45. Dört kadranda şiddetli retina içi kanama, iki kadranda venöz boncuklanma, bir kadranda orta ağır IRMA. Proliferatif diabetik retinopati: Tip 1 diabetik olgularda PDR riski yüksektir ve bu olgularda 30 yıl sonraki insidansı %60 lar civarındadır, tip 2 diabetiklerde %5-10.Yaygın kapiller nonperfüzyona bağlı retinal iskemi gelişir. Vazoproliferatif maddelerin üretimi (VEGF, TGF, PDGF, anjiotensin) ile neovaskülarizasyon ortaya çıkar. Yeni damarlar retinal venlerden kaynaklanır; kapiller ve arteryel nonperfüze alanlardan. Neovaskülarizasyon retina (NVE), optik disk (NVD) veya iris‟de bulunabilir (rubeozis iridis). Disk üzerindeki yeni damarlar çok hızlı seyirli ve erkenden kanar. Periferik retinada olanlar ise yavaş seyirlidir. Rubeozis iridis şiddetli proliferatif hastalığın bulgusudur, tedaviye dirençli glokoma neden olur. Retina ve optik diski tutan frajil yeni damarlardan kanamalar vitreus ve retinal kanamalara neden olurlar. Persistan vitreus kanamaları retinal hasara yol açar. Pre-retinal kanamalar sıklıkla retinal neovaskülarizasyonla birliktedir, birkaç dakika içinde dramatik olarak görme keskinliğini azaltırlar. Vitreus dekolmanı ve kanamaları: Vitreus traksionlarının varlığı NV riskini artırır. Fibrovasküler oluşumlar arka vitreus yüzeyine yapışırlar ve buradan vitreus jeli içine girebilirler. Eğer vitreus dekolmanı total olarak mevcutsa NV oluşma riskini azaltır. Fakat bu durum genellikle seyrek gözlenir. Vitreus kanamaları ileri dönem bulgulardandır, preretinal kanamaların vitreus jeli içerisine penetre olmasından kaynaklanır. Enes Başak Göz/13 Retina dekolmanı: PDR geç dönem ve ciddi komplikasyonlarından biridir. 3 tip vitreoretinal traksiyon oluşur: Tanjansiyel traksiyon: epiretinal fibrovasküler membranların kontraksiyonudur. Anteroposterior traksiyon: retina arkasında oluşan damarlardan vitreus tabanına doğru olur. Bridging traksiyon: retinanın iki noktası arasında fibrovasküler membranların kontraksiyonudur. Diabetik makülopati: Maküler ödem DR nin önemli bir bulgusudur. Diabetiklerde körlüğün en önemli sebebi. Ödem başlangıçta dış pleksiform ve iç nükleer tabakada lokalizedir, daha sonra iç pleksiform ve sinir lifleri tabakasına lokalize olur. Bazen aşırı makula iskemisi ile birliktedir. Maküler ödem başlangıçta reversibl bir olaydır. klinik olarak makula ödemi çeşitleri; fokal ödem, diffüz ödem (kistoid ve nonkistoid), iskemik maküla ödemi, karma maküla ödemi. Fokal maküler ödem: 1-Klinik olarak önemsiz maküler ödem: bu tipte retinal kalınlaşma veya fovea merkezinden 1disk çapı içindeki alanda sert eksuda gözlenir, bu hastalara tedavi gerekmez 6 aylık sürelerle takip edilmelidirler. 2-Klinik olarak önemli maküler ödem: bu tipte aşağıdaki bulgulardan biri veya daha fazlası gözlenir. Modifiye Airlie-House kriterleri; fovea merkezinden itibaren 500 mikron içindeki alanda retinal kalınlaşma olması, retinal ödem 1 disk çapı veya daha büyük çapta olup, bu ödemin bir miktarının fovea merkezinden 1 disk çapı alanın içinde olması. Diffüz maküler ödem: Fovea‟yı içine alan iki veya daha fazla disk çapındaki retina ödemi vardır. Bazen sıvının geniş ekstravaskülar potansiyel boşluklarda birikmesi ile kistoid bir görünüm ortaya çıkabilir. İskemik makülopati: Tip 1 diabetiklerde perifoveal kapillerlerin perfüzyonunun azalmasına bağlı olarak iskemik makülopati ortaya çıkar. Foveal avasküler zondaki (FAZ) genişleme anjiografi ile tespit edilir (250600 mikron). Tip 2 diabetiklerde iskemik makülopati sık değildir, bu olgularda hem iskemiye bağlı değişiklikler hemde retinal kalınlaşma görülür. Tedavi: Risk faktörlerin kontrölü, medikal tedavi, laser tedavisi, periferik retinal krioterapi, cerrahi tedavi. Risk faktörleri: Kontrol edilebilenler: diabetik kontrol, sistemik hipertansiyon, hiperlipidemi, sigara içimi, diabetik nefropati, anemi, gebelik, katarakt cerrahisi. Kontrol edilemeyenler: diabetin süresi, yaş, ve ilk tanı yaşı, cinsiyet, genetik faktörler. Kontrol edilemeyen risk faktörleri: Diabet süresi: en önemli risk faktörü, tip 1 de 20 yıl sonrası PDR erkeklerde %50, kadınlarda %33, tip 2 de ise %5-10. Yaş: insülin bağımlı diabetiklerde puberte öncesi retinopati yok, puberte başlangıcında hızlı ilerleme vardır (15-19yaş). Cinsiyet: tip 1 diabetiklerde retinopati erkeklerde daha fazla, tip 2 diabetiklerde fark yok. Genetik faktörler: HLA DR 4/0, 3/0 ve X/X fenotipli olgularda retinopati, HLA DR 3/4, 3/X ve 4/X fenotipli olgulardan 3-4 kat daha fazla (Wisconsin çalışma grubu). Hipergliseminin kontrolü: Araştırmalar diabetiklerde iyi bir kontrol ile komplikasyonların yavaşlayacağını göstermektedir. Pratikte ise retinopati gelişecektir ancak çok yavaş giden bir süreçte gelişecektir. UKPDS, DCCT çalışmalarında HbA1C %1 lik azalma %37 değişim sağlar. Tavsiye edilen HBA1C değeri; %6.5-7.0. Diabet kontrol altında ve HbA1C %7 altında ise DR gelişmeyecek veya çok yavaş gelişecektir. Özellikle tip 2 diabetiklerde ilk 10 yıl içinde bu kontrolü sağlamak oldukça önemlidir. Kötü kontrol retinopati riskini 2.9 kat arttırır (Dowse ve ark.-1998).Eğer hasta insülin kullanıyor ise bu kontrolü sağlamak oldukça zor olmakla birlikte HbA1c is %7.0‟lik değer %9.0‟luk değere göre retinopatinin oldukça yavaş progresyonuna sebep olacaktır. HbA1c %1 lik değişim progresyon oranında %37‟lik farka neden olur; 2 x 37%, = 74%. Enes Başak Göz/14 Sistemik hipertansiyon: Sistemik hipertansiyon ile diabetik retinopati progresyonu arasında anlamlı ilişki mevcut. Sistolik basınçta her 10 mmHg yükselme retinopati riskini 1.2 kat arttırır. Hipertansiyon tedavisi DR yavaşlatmaktadır (hedef, 130/80 mmHg). Laser fotokoagülasyon gereksiniminde %34 azalma olur. Görme keskinliğinin etkilenme riski %47 azalır. Hiperlipidemi: Yoğun lipid eksüdalı eksüdatif makülopatili diabetikler, aktif olarak hiperlipideminin tedavisinden yarar görür. Sigara içimi: Sigara 20/gün = retinopati progresyonunda %300 artış yapar. Diabetik nefropati: Diabetik nefropati, retinopati progresyonunu hızlandırır. Özellikle lipoprotein ve fibrinojen seviyelerinde artış ve eşlik eden hipertansiyon buna katkıda bulunur. Nefropati renal transplantasyon ile tedavi edilirse görme prognozu oldukça iyidir. Nefropati ile birlikte anemi mevcut ise hemen tedavi edilmelidir. Gebelik: Diabetik retinopati gebelikte kötüleşebilir. Retinopatisi olmayan diabetik gebelerde retinopati riski %10. Nonproliferatif retinopatili gebelerin %4 ünde proliferatif retinopati gelişebilir. Gebelik başlangıcında mutlaka muayene yapılmalı, eğer retinopati yok ise her 2 ayda bir, retinopati mevcut ise aylık muayene yapılmalıdır. Tedavisiz PDR li olanlarda panretinal fotokoagülasyon yapılmalı, önceden tedavi edilen PDR li hastalar gebelik esnasında progresyon göstermez. Katarakt cerrahisi: Katarakt cerrahisi önceden mevcut olan maküler ödem ve PDR progresyonuna neden olabilir. Ancak, katarakt fundus görünümünü engeller ve DR tedavisini güçleştirir. Mümkünse DR, katarakt cerrahisinden önce tedavi edilmeli. Medikal tedavi: Aspirin: trombosit sekresyonlarını ve agregasyonlarını inhibe eder, DR‟nin progresyonunda fazla etkisi olmadığı, vitreus kanamalarında etkisi olduğu gösterilmiştir. Ticlopidine: adenozin difosfatın indüklediği trombosit agregasyonunu inhibe edebilir. Pentoxifilline: retinal kapiller kan akım hızını arttırır ve kan vizkozitesini azaltır. Anti-anjiogenetik faktörler: özellikle VEGF‟ün sentezinin inhibisyonu, reseptör blokajı veya VEGF bağımlı hücre aktivasyonun inhibisyonu üzerinde çalışmalar yapılmakta.—-Test edilen ilaçlar: tetrasiklinler, NSAİ‟lar, spiranolakton. Laser tedavisi: Günümüzde diabetik retinopatinin tedavisi ve önlenmesinde kullanılabilecek etkili bir farmakolojik tedavi şekli yoktur. Diabetik retinopatinin tedavisinde en etkili ve emin yöntem laser fotokoagülasyon tedavisidir. Laser tedavisine başlamadan önce, hastalar metabolik yönden iyi kontrol ediliyor olmalıdır; tokluk kan şekeri %70-140 mg arasında olmalı veya HbA1c seviyesi 7mg/dl den az olmalı, diastolik basınç 90 mmHg den az olmalı, renal yetmezlik bulgusu olmamalıdır. Laser tedavisine başlamadan önce mutlaka FFA (fundus flöresein anjiografisi) çekilmelidir. Laser tedavisinin amacı, görme keskinliğini düzeltmek değil, hastalığın progresyonunu durdurmak sureti ile mevcut vizüel performansın korunmasıdır. Diabetik retinopati tedavisinde en çok kullanılan laserler Argon mavi-yeşil (488 nm)ve yeşil (514 nm) laserlerdir. Retinada orta şiddette yanıklar oluşturularak sızıntı yapan alanlar ve hipoksik alanlar kapatılırlar. Nonproliferatif devrede, kural olarak maküler tutuluş (diabetik maküler ödem) olmadıkça laser tedavisine gerek yoktur. Proliferatif devrede ise, kural olarak her zaman laser tedavisine ihtiyaç vardır (panretinal laser fotokoagülasyon-PRP). Teknik: laser fotokoagülasyon öncesi pupil dilatasyonu ve korneal anestezi sağlanması gereklidir. Optik kontakt lens yerleştirilir. Hafif proliferatif retinopati için en az 600 yanık oluşturulmalı; retinal ekvator ve retina damar arkı arasında. Tamamen panretinal fotokoagülasyon tedavisi için 1200-2000 yanık oluşturulmalı. Maküler ödem-laser grid tedavi: Endikasyon; klinik olarak anlamlı maküler ödem, mikroanevrizma gibi fokal lezyonlarda bu tedavi yapılabilir. Hastalığın erken dönemde tanı konularak tedavisi oldukça önemlidir. Maküler grid laser tedavi ile 2 yıllık takipte görme kaybı riski %50 azalır. Enes Başak Göz/15 Laser fotokoagülasyon komplikasyonları: Retinal ven oklüzyonu (retinal venin fotokoagüle edilmesi), foveal yanık, retina ve koroid damarlarının fotokoagülasyonu vitreus kanaması oluşturabilir, periferik görme alanında daralma, kontrast duyarlılıkta azalma, gece görüş kaybı ve renk görme bozukluğu, laser tedavisi sonrası başağrısı (glokom ekarte edilmeli), maküler ödem, kornea, iris veya lens yanıkları. DR‟de pars plana vitrektomi: 6 aydan fazla süren ciddi vitreus kanaması, retina dekolmanı, progresif fibrovasküler proliferasyonda yapılır. Vitreus kanaması ile birlikte rubeozis iridis varlığında PPV yapılır, ancak yapılacak PPV nin neovasküler glokom riskini arttırdığı bildirilmektedir. Periferik retinal kriyoterapi: Yüksek riskli hastalarda retinanın görülemediği durumlarda (katarakt, vitreus kanaması vs.) periferik retinal kriyoterapi faydalıdır. Yapılan kriyoterapi ile vitreus kanamalarında rezorbsiyon, NVD ve NVE lerde gerileme gözlenmiştir. Bu teknikteki ana komplikasyon traksiyonel RD gelişmesi veya hızlandırması ki bu oran %25-38 civarındadır. Diabetik retinopati tedavisinde, iyi metabolik kontrol, hasta -hekim işbirliği, hasta takibi, erken tanı ile zamanında, etkili ve yeterli bir laser uygulaması çok büyük önem taşımaktadır. Enes Başak Göz/16 3 - Glokom Glokom terimi eski Yunanca‟da “gri-mavi” anlamına gelen (glaukos) kelimesinden türemiştir. Hipokrat, glokomu “yaşlı insanlarda görülen ve pupillanın mavimsi bir renk alması şeklinde bir hastalık” olarak tanımlamıştır. Tanım: günümüzde, glokom hastalığı denilince, optik sinir üzerinde tahribat yapan ve periferik görmeyi bozarak körlüğe yol açabilen, ilerleyici bir optik nöropati anlaşılmaktadır. Toplumların yaklaşık %3‟ünü etkilemekte olup, dünyada körlüğün 2.en sık nedenidir. Üstelik yaşlı popülasyon incelendiğinde bu oranın daha sık olduğu görülmektedir. Glokom hasarı: Glokom hasarının temelinde retina gangliyon hücrelerinde kayıp vardır. Retina sinir lifi tabakasını oluşturan gangliyon hücreleri ve onların aksonları glokomatöz hasar sürecinde ölürler. Nekroza yol açan mekanizmalar klasik olarak mekanik ve iskemik teorilerle izah edilmeye çalışılmıştır. Anatomi: Aköz humor yapımı: Aktif sekresyon (%80); pigmentsiz siliyer epitel. Pasif sekresyon (%20); ultrafiltrasyon - diffüzyon, kan basıncı - plazma onkotik basıncı - intra oküler basınç. Aköz dışa akımı: 1Trabeküler (konvansiyonel) yol; uveal ağ, korneoskleral ağ, endotelyal ağ. 2-Uveoskleral yol. İntraoküler basınç: Goldman eşitliğine göre: aköz sekresyon oranı, dışa akım kanallarındaki direnç ve episkleral venöz basınç tarafından oluşturulur. Normalde; 10-21 mmHg. 4 mmHg gün içi varyasyon olabilir. Glokoma bağlı hasar iki yolla oluşabilir; direkt mekanik teori, indirek iskemik teori. Glokom sınıflaması: Primer glokomlar: açık açılı, kapalı açılı, konjenital - gelişimsel. Sekonder glokomlar: 1-Sekonder açık açılı; pre-trabeküler, trabeküler, post-trabeküler. 2-Sekonder kapalı açılı. Fizik muayene: Göziçi basıncı (GİB) ölçümü: goldman tonometrisi, perkins tonometrisi, air-puff tonometri, pulsair tonometri, tono-pen tonometri, schiötz tonometrisi kullanılır. Gonyoskopi açının değerlendirilmesi: Goldmanın 3 aynalı gonyolensi, Zeissin 4 aynalı gonyolensi kullanılabilir. İridokorneal açıyı oluşturan yapılar: trabeküler ağ, schlemm kanalı, schwalbe çizgisi, scleral spur, iris processes. Primer açık açılı glokom: Optik sinir hasarı vardır, görme alanı defekti vardır, >21mmHg GİB, açık ve normal görünümlü açı olabilir, erişkin yaş grubunda görülür. Oküler risk faktörleri: yüksek miyopi, santral retinal arter tıkanıklığı, yırtıklı retina dekolmanı, fuchs endotel distrofisi, retinitis pigmentoza. Sistemik risk faktörleri: aile hikâyesi, artmış yaş, diabetes mellitus, artmış sistolik kan basıncı. Klinik bulgular: optik sinir başı bulguları, artmış GİB - N (normotensif glokom) vardır, GİB dalgalanması görülür, görme alanı defekti vardır, normal gonyaskopik bulgular vardır. Tedavi: medikal tedavi, argon laser trabeküloplasti (ALT), filtran cerrahi - trabekülektomi yapılabilir. Primer kapalı açılı glokom: Anatomik yatkınlık: iris-lens diyaframının önde yerleşimi, sığ ön kamara, dar açı girişi, lensin ön-arka çapının artması, küçük korneal çap, kısa aksiyel uzunluk (hipermetropi). Sınıflama: latent kapalı açılı glokom, intermittan kapalı açılı glokom, akut kapalı açılı glokom - glokom krizi. İntermittan KAG: fizyolojik midriyazis - karanlık oda - TV etkisi, yüz üstü yatış, emosyonel stress, ışıkların etrafında halkalar, baş - göz ağrısı, bulanık görme. Enes Başak Göz/17 İntermittan KAG tedavi: 1-Medikal tedavi; miyozis - pilokarpin. 2-Profilaksi; periferal iridotomi. Akut açı kapanması glokomu: ani başlangıçlıdır, göz çevresinde ağrı vardır, konjesyon vardır, bulantı kusma vardır, kornea ödemi vardır, semidilate pupilla - IR (-). Akut açı kapanması glokomu: Sistemik tedavi: İV asetozolamid, mannitol, anti emetik, analjezik. Topikal tedavi: beta-blokerler, steroidler, pilokarpin. Profilaksi: periferal iridotomi. Sekonder glokomlar: psödoeksfoliasyon glokomu, pigmenter glokom, neovasküler glokom, inflammatuar glokomlar, fakolitik glokom, fakomorfik glokom, red cell glokom, ghost cell glokom. Konjenital glokom: Tipleri: gerçek konjenital glokom, infantil glokom, juvenil glokom. Bulgular: korneal bulanıklık, buftalmus, descemet zarında yırtıklar, glokomatöz çukurlaşma. Tedavi: gonyotomi, trabekülotomi. Medikal tedavi: beta-blokerler, sempatomimetikler, miyotikler - parasempatomimetikler, alfa agonistler, karbonik anhidraz inhibitörleri, prostaglandin analogları, hiperozmotik ajanlar Enes Başak Göz/18 4 - Görme Bozukluğu Görme: Işığın fotoreseptörler aracılığı ile oksipital kortekse iletimidir. Görüntünün oluşması için ışınların kornea ve lens tarafından kırılması gerekir. Gözün total kırma gücü +62 D (%70 i kornea kaynaklıdır). Lensin kırma gücü +19 D (uyumla + 33 D kadar). 6 m uzaklıktaki bir cismin 350 kez küçültülmüş gerçek görüntüsü foveada oluşur. Refraksiyon; ışığın bulunduğu ortamdan kırıcılığı farklı bir ortama geçerken yön değiştirmesidir (kırılması). Uyum yapmaksızın retrina üzerindeki net hayal oluşturan nokta punktum remotumdur. Net olarak görülebilen en yakın mesafe punktum proksimumdur. Emetropi; hiçbir refraktif kusuru olmayan gözün refraktif durumuna denir. Ametropi; göze paralele gelen ışınların foküs edilememesidir. Ametropi sebepleri: 1-Aksiyel nedenler. 2-Refraktif sebepler: refraktif güç artarsa miyopi oluşur, refraktif güç azalırsa hipermetropi oluşur. 3-Lensin pozisyonu: kırma kusuru ortaya çıkmasında genetik faktörler önemli, özellikle yüksek miyop/hipermetroplarda kalıtım daha önemli, çevresel faktörler de etkindir. Kırma kusurlarının dağılımı: Miyopi; %39. Hipermetropi; %26. Astigmatizma; miyopik %24, hipermetropik %9, mikst %2. Bebeklik ve çocuklukta düşük dereceli hipermetropi vardır. Yenidoğanlarda sikloplejik refraksiyonla düzeltilir. 2.0-2.5 D hipermetropi. Yetişkinlerde en çok emetropi görülmekte. Emetropizasyon olayı aktif biyolojik olaydır, gözün tüm refraktif durumuna etkili olan faktörler arasındaki dengenin sağlanması gerekir. Yenidoğanda aksiyel uzunluk 17.3 mm. İlk 18 ayda ortalama 4.3 mm artar. 2-5 yaş arasında toplam 1.1 mm büyüme olur. 5-13 yaş arasında 1.3 mm büyüme olur. Ortalama 24 mm ulaşır. Gözün aksında 1 mm değişme 3 D etki yapar. Kornea ve lens gözdeki büyümeye paralel değişim göstermektedir. Akomodasyon (uyum): Yakındaki görüntünün bulanık olması uyum refleksini ortaya çıkarır. Afferent yol; o. sinir, oksipital kortekse ulaşır. Efferent yol; optikomezansefalik yol, EW çekirdeği, okulomotor sinir, siliyer ganglion, siliyer adale şeklinde ilerler. Konveryans, miyozis, ve lens kırıcılığı artar. Lensin ön yüzü sferik hal alır (12-16 D güç artışı). 40 yaşlarda 4-8 D (presbiyopi), 60 yaşda uyum olmaz. Silyer adale kasılınca Zinn lifleri gevşer ve lens ön yüzü sferik olur. Adale gevşeyince Zinn lifleri kasılır ve lens ön yüzü normale döner. Miyopi: Göze paralele gelen ışınların retina önünde foküs oluşturmasıdır. Uzak nokta düzlemi sonsuzla göz arasındadır. Basit miyopi; aksiyel uzunluk artışı, artmış kornea ve lens kurvatürü gibi sebeplerden dolayıyla oluşur. Genellikle 5-6 D kadardır, adolesan çağdan sonra genellikle ilerlemez. En önemli şikayet uzağı görememedir. Dejeneratif miyopi (patolojik aksiyel miyopi): İlerleyici tarzda aksiyel uzunluk artması ve retinada dejeneratif değişiklikler ile seyreden miyopi türüdür. Genellikle 5-10 yaşlarında başlar. 15-25 D kadar ulaşır. Görme hiçbir zaman tam seviyeye çıkamaz. Belirgin şekilde herediter geçiş söz konusudur. Özellikle arka kutupta uzama belirgindir. Sklera ince, RPE atrofik, vitre dejenere, periferik retina dejenere, retina dekolmanı olabilir. Miyopinin düzeltilmesi: 1.Gözlük camları. 2.Kontakt lens; yarı yumuşak (gaz geçirgen), yumuşak. 3.Refraktif cerrahi; radyal keratotomi, fotorefraktif keratektomi (PRK), laser insitu keratomileusus (LASIK), LASEK. 4.Cerrahi; saydam lens ekstraksiyonu, fakik GİL. Enes Başak Göz/19 Hipermetropi: Göze paralel gelen ışınların retina arkasında foküs oluşturmasıdır. Uzak nokta düzlemi retina arkasındadır. Basit hipermetropi; aksiyel uzunluk kısa (2 mm fazla değil), 6-7 D fazla olmaz. Uzak net görülemez, ancak gençlerde uyum işe karışır. Latent hipermetropi; uyumla ortadan kaldırılır. Manifest hipermetropi; uyumla düzeltilemez. Manifest hipermetropi: Silyer tonusla ortadan kaldırılamaz. Aşırı uyumla hipermetropinin bir kısmı ortadan kaldırılır ise fakültatif hipermetropi görülür. Aşırı uyumla düzeltilemeyene ise absolü hipermetropi denir. Göz ağrısı, yanma, kuruluk hissi, sık göz kırpma ihtiyacı gibi semptomlar olabilir. Siklopilejik refreaksiyon önemlidir. Çoçuklarda düzeltilmezse deprivasyon ambliyopisi görülür. Hipermetropinin düzeltilmesi: 1.Gözlük camları; sferik diyoptirili konveks cam kullanılır. 2.Kontakt lens. 3.Refraktif cerrahi; PRK, LASIK, LASEK, LTK (laser termokeratoplasti). 4.Cerrahi; fakik GİL. Astigmatizma: Gözün dioptrik sisteminin kurvatüründeki düzensizlik sonucu ışığın değişik meridyenlerde farklı kırkılması ile foküs oluşamamasıdır. Meridyenler arası güç farkt uniform ise düzenli, meridyenler arası güç farkı optik zonun her yerinde aynı değilse düzensiz astigmatizma denir. Düzenli olan gözlük camları ile, düzensiz olan sert kontakt lens ile düzeltilir. Vertikal meridyen daha kırıcı ise kurala uygun, horizontal meridyen daha kırıcı ise kuraldışı astigmatizma. Astigmatizmada en önemli rolü kornea ön yüzü oynar. Lense bağlı da olabilir; lentiküler astigmatizma. %70 astigmatizma bilateral ve simetriktir. Genellikle 1-2 D geçmez. Silendirik camlarla düzeltilir. Basit astigmatizmada; görüntünün biri retina üzerinde, diğeri retina arkasında veya önünde oluşur. Kompoze astigmatizmada; görüntünün her ikiside retina önü veya arkasında yer almaktadır. Mikst astigmatizmada; görüntünün biri retina önü diğeri retina arkasında oluşur. —————————————————————————————————————————Anizometropi: iki göz arasında refraktif durumun farklı olması, 2 D ve üzerinde fark olmasıdır. Ambliyopi ve şaşılığa neden olabilir. Anizokonia: Her iki göz retinasında oluşan görüntünün büyüklük ve/veya şekil olarak eşit olmamasıdır. Fizyolojik olabilir. Patolojik olabilir; optik veya anatomik nedenlerle oluşabilir. Enes Başak Göz/20 5 - Göz Anatomisi Orbita: koni şeklinde, apeks posteromediale‟de, altta ve nazalde sinüsler vardır, dışta temporal fossa vardır, üstte kranial kavite vardır, hacim 30 cc, göz küresi, yağ ve bağ dokusu vardır. En ince duvar iç duvar, en kalın duvar ise dış duvardır. Orbitayı oluşturan kemikler: frontal, zygomatic, maxilla, lacrimal, ethmoid, sfenoid büyük & küçük kanadı, palatine. Orbita apeksinde Zinn halkası (alt oblik kas hariç) vardır. Superior orbital fissürden geçenler: n. okulomotorius, n. troklearis, n. abdusens, n. oftalmikus, üst oftalmik ven. İnferior orbital fissürden geçenler: n. Maksillaris, alt oftalmik ven. Optik foramenden geçenler: optik sinir, oftalmik arter.Orbital septum; fascia, orbikülaris posteriorunda, kapak ve orbita arası bariyer. Göz kapakları: Modifiye cilt katlantılarıdır. Fonksiyonu; gözyaşı dağılımını sağlar, koruma sağlar. Ciltorbikülaris kası-tars-konjonktivadan oluşur. Orbikülaris oküli; palpebral kısmıdır, inervasyonunu n. facialis sağlar, fonksiyonu kapakların kapanmasıdır. Levator palpebra superior; inervasyonunu n. oculomotorius sağlar, fonksiyonu kapakların açılmasıdır. Müller kası; semp innervasyonu vardır, fonksiyonu kapakların açık tutulmasıdır. Kirpikli kenar; kirpik folikülleri, Zeis bezleri (sebase bez), Moll bezleri (ter bezi), Meibom bezleri. Punktum. Lakrimal sistem; lakrimal bez, aksesuar lakrimal bezler, punktum > kanalikül > lakrimal kese > nasolakrimal kanal. Göz küresi: Ortalama ağırlık 7.5 gr. Ortalama hacim 6.5 cc. Spesifik yoğunluk 1.02-1.09. 3 temel kattan oluşur; tunika fibroza (kornea ve sklera), tunika vaskuloza (iris, siliyer cisim ve koroid), tunika nervoza (retina). Konjonktiva: Müköz membran. Transparandır. Palpebral > mukokutanöz kavşakta son bulur. Bulber > limbusta son bulur, daha gevşektir. Tenona bağlıdır (limbus hariç). Epiteli çok katlı silindirik epiteldir. Stroması vardır. Kanlanma; palpebral arter, anterior siliyer arter. İnnervasyonu; n. trigeminus (oftalmik, maksiller). Lenfatik sistem; mediali > submandibuler, laterali > preaurikuler. Sklera: Kalın, beyaz, fibröz koruyucu tabakadır. Kalınlık ~ 1 mm. Kornea > optik sinir dural tabakadadır. 3 tbkdan oluşur; 1.Episklera; ince, elastik, besleyici damar (+). 2.Stroma. 3.Lamina fusca; kahverengidir. Kornea: Avaskülerdir. Transparandır. ~42-46 D kırma gücü vardır. Beslenme; aköz humor, limbal damarlar, gözyaşı tarafından sağlanır. Periferde kalınlık 0.7mm, santralde 0.52 mm. Korneanın tabakaları; epitel, bowman, stroma, descemet, endotel. Epitel tabakası; non-keratinize, çok katlı yassı epitel, 50-90 µ kalınlığında. Bowman tabakası; asellüler, onarımı mümkün değil. Stroma tabakası korena kalınlığını %90ı, lameller-kollajen lifler, kertositler. Descemet tabakası; endotel tabakasının bazal membranı. Endotel tabakası; korneanın dehidratasyonu, tek sıra altıgen hücreler, makula okludens. Ön kamara; kornea ile iris - lens diyaframı arasında, derinliği 3 mm, hacmi 0.2 ml. Trabeküler ağ: Ön kamara ile schlemm kanalı arasında yer alır. Tabanı sklera mahmuzu ve siliyer cisim ön yüzü. Tepesi descemet membranı. Schlemm kanalı: Trabeküler ağdan drene olan aköz humorun 25-30 adet toplayıcı kanal ile venöz sisteme boşaltılmasını sağlar. Uvea: İris + silyer cisim + koroid. İris: sfinkter & dilator kaslar. Lens önündedir. Silyer cismin devamıdır. Işık miktarını ayarlar. Önde stroma - melanin, arkada epitel. Sfinkter pupilla parasempatik, dilatatör pupilla sempatik sistemle uyarılır. Silyer cisim: koroid > iris köküne. P. plana - P. Plicata. Longitidünal/sirküler/ radyal kaslar vardır. Fonksiyonu; akomodasyon, aköz yapımı, aköz drenajı. Koroid: retina - sklera arasında. Enes Başak Göz/21 Kanlanması fazladır. Fonksiyonu; dış retinanın beslenmesi. RPE ve retina dış katmanlarının beslenmesi buradan sağlanır. Lens: Bikonveks. Avasküler, şeffaftır. %65 su, %35 protein & eser elementler. Kalınlık 4 mm, çap 9 mm. Kırma gücü ~ 21 D (akomodasyonda artar). Damar, sinir, ağrı duyusu yok. Vitreus: Şeffaf, avasküler. 4.5 ml. Hacim ve ağırlık olarak gözün 2/3‟ü. %99‟u su, hyalüronik aist. Hyaluronik asit matrikse asılı kollajen fibril ağından ibarettir. Sıkı yapışıklık: periferik retina pars plana bölgesinde (vitreus tabanı). Optik disk kenarında sıkı yapışıklık vardır. Retina: Gözün en iç kısmında bulunur. Zonula okludens ve zonula adherens ile sıkı bağlantısı vardır. Bol miktarda melanin içerir. Duyusal retina fotoreseptörler ve bağlantılarının içerir. Destek yapısını Müller hücreleri oluşturur. RPE tek katlı hücrelerden oluşur. 9 kattan oluşur. Işığı nöronal uyarıya çevirir. Fotoreseptörler; rod hücreleri, kon hücreleri vardır. Gangliyon hücreleri vardır. Makula: 6 mm çapında. Ksantofil pigmenti içerir. Ganglion hücre katı çok katlıdır. Fovea: 1.5 mm çapında. Foveola 400µ. Ganglion hücresi yoktur. Kon hücreleri hâkimdir. Optik sinir: Retina ganglion hücrelerinden oluşur. Yaklaşık 1 milyon akson içerir. Foveanın 0.8 mm üstünde, 3 mm kadar nazalde. Gözü terk ettikten sonra myelinlenir. İntraoküler: optik disk, ~ 1 mm. İntraorbital 25-30 mm. Optik kanalda 4-5 mm. İntrakranial 10 mm. Fotoreseptör yoktur (kör nokta). Optik sinir liflerinin %80‟İ görme ile ilgili, %20‟si ise pupilla ışık reaksiyonları ile ilgilidir. Göz kapakları: Deri: göz kapağı derisi insan bedenindeki en ince deridir. Altında deri altı dokusu bulunmaz. Bu nedenle sıvı tutulması halinde ödemin ilk saptanabildiği yer göz kapaklarıdır. Kaslar: orbiküler kas göz çevresini saran sirküler liflerden oluşur. Fasial sinir (VII) den inerve olur. Kasıldığı zaman göz kapaklarını kapatır. Levator palpebra süperioris (LPS) kası orbita apeksinden başlayıp öne doğru uzanır. Orbita ön kenarı hizasında bir aponevroza dönüşerek tarsın ön yüzünün 2/3 alt kısmında sonlanır. Okülomotor sinir (III)‟den inerve olur. Kasıldığı zaman üst göz kapağını yukarı kaldırır. Müller kası, sempatik sinirden inerve olan düz bir kastır. Orbita ön kenarında LPS kasının aponevroza dönüştüğü yerde başlar ve tarsın üst kenarında sonlanır. Emosyonel durumlarda (korku, hayret, aşırı sevinç gibi) göz kapağının normal poziyonundan birkaç milimetre daha yukarı kalkmasından sorumludur. Tars: göz kapaklarının iskeletini oluşturan bağ dokusudur. İç ve dış kısımda kantal tendonlarla orbita kenarlarına tutunur. İçinde Meibomius bezleri adı verilen ve göz kapağı kenarına açılan yağ bezleri bulunur. Gözyaşı sistemi: Gözyaşı salgısı: gözyaşı salgısı pratik açıdan temel salgı ve refleks salgı olarak iki kısımda ele alınabilir. Temel salgı yardımcı gözyaşı bezleri (forniks konjonktivasındaki Krause bezleri ve kapak konjonktivasındaki Wolfring bezleri) tarafından sağlanır. Refleks salgı ise orbitanın üst dış kısmında frontal kemiğin fossa glandulae lacrimalis adı verilen bölümünde yerleşen esas gözyaşı bezince sağlanır. Normal şartlarda yardımcı gözyaşı bezlerinin sağladığı temel salgı ile göz yüzeyi nemli kalır. Esas gözyaşı bezi ancak refleks uyaran olduğunda ve emosyonel durumlarda (ağlama) salgı yapar. Gözyaşı film tabakası: Göz yüzeyini örten gözyaşı film tabakası üç katmandan oluşur: Meibomius bezlerinden salgılanan lipid katmanı en üst kısımdır. Gözyaşının buharlaşmasını geciktirir. Yardımcı gözyaşı bezlerinden salgılanan aköz katmanı diğer katmanlara oranla oldukça kalındır, ortada yer alır. Esas olarak konjonktivaya yayılmış Goblet hücrelerinden salgılanan müsin katmanı ise en altta yer alır. Gözyaşının kornea epiteli üzerine tutunmasını sağlar. Gözyaşı film tabakası korneanın oksijen ihtiyacını karşılamak, göz yüzeyinin kurumasını önlemek ve düzgün bir optik yüzey oluşturmakla görevlidir. Ayrıca gözyaşı içeriğindeki sekretuar Ig-A, lizozim, laktoferrin, betalizin, transferrin vb. maddeler gözün enfeksiyonlara karşı savunmasını sağlar. Gözyaşı boşaltım sistemi: gözyaşı, göz yüzeyini ıslattıktan sonra, alt ve üst kapak serbest kenarında bulunan ve punktum adı verilen deliklerden geçerek alt ve üst kanaliküllere ulaşır. Kanaliküller medialde birleşip bir ortak kanalikül oluşturarak gözyaşı kesesine açılır. Gözyaşı kesesi, nazal kemikteki fossa lakrimaliste yerleşmiştir. Gözyaşı buradan maksiler kemik içindeki duktus nazolakrimalis aracılığıyla burun boşluğunda Enes Başak Göz/22 meatus nasi inferiora dökülür. Gözyaşı boşaltım sisteminin en dar ve en sık tıkanan bölgesi duktus nazolakrimalis bölgesidir. Tıkanıklık erişkinlerde gözyaşı kesesi ile birleştiği yerde, bebeklerde ise burna açıldığı yerdedir. Gözyaşının boşaltılmasında orbiküler kasın ve göz kırpma refleksinin önemli bir rol oynadığı aktif bir pompa sistemi rol alır. Fasial felci gibi orbiküler kasın çalışmadığı durumlarda anatomik olarak yolların açık olmasına karşın sistemde işlevsel bir blok oluşacağından gözde sulanma (epifora) görülür. Orbita: Orbita tabanı önde, tepesi arkada piramit biçiminde bir kemik kavitedir. Alt ve içte paranazal sinüsler, dışta temporal fossa, üstte kraniyal boşlukla sınırlıdır. Orbitanın tabanı, tavanı, iç ve dış duvarları vardır. Orbitanın ön açıklığını orbita septumu bir perde gibi kapatır. Orbita boşluğu içinde göz küresi ve optik sinire ek olarak orbita yağ dokusu, ekstraoküler kaslar, sinirler, damarlar, gözyaşı bezi ve gözyaşı boialtım sisteminin proksimal kısmı yer alır. Orbitadaki önemli açıklıklar: Optik kanal: optik sinir, oftalmik arter ve sempatik sinirler geçer. Uzunluğu 5-10 mm, genişliği 6.5 mm kadardır. Superior orbital fissür: orbita ile orta kraniyal fossayı irtibatlar. Sfenoid kemiğin büyük ve küçük kanatları arasında yer alır. İçinden oftalmik ven,III., IV., VI. kafa çiftleri ve V. Kafa çiftinin oftalmik dalı geçer. İnferior orbital fissür: orbita apeksinin alt kısmında yer alır. İçinden zigomatik sinir ve V. kafa çiftinin maksiller dalı geçer. Enes Başak Göz/23 6 - Göz Kapağı Hastalıkları Göz kapağının doğumsal anomalileri: Epikantus: Göz kapaklarının iç kısmında, iç kantusu yukarıdan aşağıya doğru örten yarım ay biçiminde bir deri katlantısıdır. Yeni doğanlarda ve sarı ırktan kişilerde fizyolojik olan bu durum yalancı iç şaşılık (psödostrabismus) izlenimi verir. Ankiloblefaron: Alt ve üst göz kapaklarının doğuştan yapışık olmasına verilen isimdir. Tek taraflı olduğunda ambliopi gelişimi açısından oldukça önemli olan bu durum çoğunlukla kısmidir ve yapışık olan bölüm makasla kolaylıkla ayrılabilir. Göz kapağının enfeksiyon ve enflamasyonları: Blefaritler: Kapak serbest kenarının enflamasyonları blefarit olarak adlandırılır. Klinik olarak stfailokoksik, seboreik ve allerjik olmak üzere 3 formu vardır. Blefaritin sempotomları: yanma, batma, kaşınma, YC hissi, sulanma, fotofobi, görmede azalma-dalgalanma. Semptomlar kroniktir, zaman zaman olan alevlenme ve yatışmalarda etlili olanlar; çevresel faktörler (nem), sistemik durumlar (allerji, atopi), hasta davranışı (aşırı makyaj yapma). Semptomlar genellikle iki taraflıdır ama asimetrik olabilir. Semptomların daima tek taraflı olması akla başka hastalıkları getirmeli. Blefaritin bulguları: bulgular semptomlarla paralel olmayabilir. Kapakta eritem, ödem, kalınlaşma, hiperkeratinizasyon, çentiklenme, düzensizlik, madarozis, trikiyazis, tiylozis, poliozis, punktal misdireksiyon ve skarlaşma görülebilir. Blefaritte diğer bulgular: keratokonjonktivitis sikka, kronik konjoktivit, rekürran arpacık ve şalazyon, korneal neovaskülarizasyon ve skarlaşma, punktat keratopati, marjinal korneal infiltratlar ve ülserasyon, fliktenülozis, Salzmann nodüler dejenerasyonu, korneal incelme & perforasyon. Stafilokoksik (ülseröz) blefarit: stafilokokların salgıladıkları toksinlerin oluşturduğu enflamasyona bağlı olarak gelişir. Kapakta şişlik, kızarıklık, kaşıntı, gözde kızarıklık ve yanma gibi şikâyetlere neden olur. Muayenede kirpik diplerinde sarı renkli kepeklenme saptanır. Kepekler kaldırılınca altında ülserasyon ve kanama görülebilir. Bazı olgularda kirpik folliküllerindeki haraplanma sonucunda kirpikler dökülebilir (madarozis) ve tekrar çıkmazlar. Tedavi: stafilokokları ortadan kaldırmak için antibiyotikli damlalar, enflamasyonu baskılamak için ise kortikosteroidli damlalar birlikte kullanılır. Kortikosteroidli damlaların yan etkileri nedeniyle kısıtlı bir süre kullanılması gereklidir. Hastalar bu ilacı hekime danışmadan tekrar kullanmamaları konusunda mutlaka uyarılmalıdır. Seboreik (skuamöz) blefarit: seboreik bünyeli kişilerde görülür. Şikâyetler stafilokoksik blefaritlerdeki gibidir ancak muayenede kirpik diplerinde ve kapak derisinde bulunan kepeklerin stafilokoksik blefaritteklilerden farklı olduğu belirlenir. Bu hastalıktaki kepekler daha açık renkli ve yağlı bir görünümdedir, kaldırılmaya çalışıldıklarında kolayca parçalanırlar, altlarına herhangi bir ülserasyon görülmez. Tedavi: göz kapaklarının temizliğinde irritan olmayan bebek şampuanı gibi temizleyicilerin kullanımına ek olarak kortikosteroidli damlalarla kısa sürede rahatlama sağlanabilir. Allerjik (eritematöz) blefarit: göz kapağı kenarında hafif kırmızılık ve kaşıntı ön plandadır. Kirpik diplerinde kepeklenme şeklinde pul pul döküntüler, seboreik sekresyonlar oluşabilir. Hasta ışıktan rahatsız olur (fotofobi). Genellikle kronik seyirlidir. Tedavi: saptanabiliyorsa allerjen maddeden uzak durmak gerekir. Kapakların ve kirpik diplerinin irritan olmayan bebek şampuanı gibi sıvılarla temizliğinin yanısıra kortikosteriodli göz damlaları kullanılabilir. Seboreik MGD: hipersekresyon, duktüllerde dilatasyon, basıyla kolayca ve bol salgı çıkması, gözyaşı filminde köpük (viskozite artmadan salgının arttığını gösterir) görülebilir. Şikayetler sabahın erken saatlerinde belirgindir. Obstrüktif MGD: kronik meibomite bağlıdır. MG orifislerinde- sınırlarda belirsizleşme ve kabarma, sayı azalması ya da artması, arkaya doğru yer değiştirme, katılaşmış salgıyla ya da epitelle tıkanma, bası yapılınca az ya da hiç salgı çıkmaması, çıkan salgının saydam değil bulanık, granüler ya da diş macunu gibi olması. Enes Başak Göz/24 Oküler rosasea: Rozasea; kronik deri hastalığıdır. Belirtileri; özellikle alın, yanak, burunda persistan eritem, telanjiektazi, papül, püstül, yağ bezi hipertrofisi. Hastaların % 45-85‟inde MGD‟ye yol açar. Gözyaşında İL1 alfa ve MMP-9 artmıştır. OR belirtileri; MG tıkanması, kapak kenarında dilate ve telanjiektatik damarlar, interpalpebral hiperemi. Dış arpacık (eksternal hordeolum): Kirpik diplerindeki Zeiss ve Moll bezlerinin akut, süpüratif, stafilokoksik iltahabıdır. Deriye fistülize olabilir. Tedavi; sıcak pansuman uygulamaları ve antibiyotikli damlalar ve pomatlar kullanılır. İç arpacık (internal hordeolum): meibomius bezlerinin akut, süpüratif, stafilokoksik iltahabıdır. Ödem ve ağrı şiddetlidir. Lezyon dış arpacığa göre daha derindedir. Tedavi; dış arpacığa benzer biçimde yapılır. Şalazyon: Meibomius bezinin nonenfeksiyöz, kronik, lipogranülomatöz iltahabıdır. Bezin ağzındaki tıkanmaya bağlı olarak biriken salgısındaki yağların dejenere olarak çevre dokuda enflamasyona yol açması sonucunda gelişir. Kapakta lokalize, ağrısız bir nodül şeklinde belirir. Tedavi: erken dönemde sıcak pansuman ve masajdan ibarettir. Bu tedaviye cevap alınamazsa lezyon içine kortikosteroid (triamsinolon) enjeksiyonu ya da cerrahi küretaj uygulanır. Cerrahi küretaja rağmen aynı yerde nükseden şalazyonlarda akla çok malign bir tümör olan yağ bezi karsinomu gelmelidir. Göz kapağının şekil ve pozisyon bozuklukları: Ptozis: Üst göz kapağının normal pozisyonundan daha düşük durumda olmasına ptozis adı verilir. Tek ya da çift taraflı olabilir. Etyolojik açıdan miyojenik, nörojenik, aponevrotik ve mekanik olmak üzere dört tip ptozisten söz edilebilir. Ptozislerin %90′ı doğumsaldır ve LPS kasındaki distrofiye bağlıdır. Edinsel olanlar: Nörojenik olanlar; okülomotor sinir paralizisi, aberran okulomotor sinir rejenerasyonu, Horner sendromu. Miyojenik olanlar; miyastenia gravis, kronik progressif eksternal oftalmopleji, okülofaringeal distrofi. Aponevrotik olanlar; katarakt gibi göz cerrahisi geçirme, travma, allerji, tekrarlayan kapak ödemi, kontakt lens kullanımı, hamilelik. Mekanik olanlar; ümör nedeniyle kapak ağırlığının artması ya da sikatris nedeniyle kapak hareketinin engellenmesi. Tedavi: tedavi ptozisin nedenine, ptozisin ağırlığına ve LPS kasının fonksiyonuna göre planlanır. Tek taraflı ve üst göz kapağının pupil alanını kapattığı (ağır) doğumsal ptozislerde cerrahi tedavinin en erken zamanda uygulanması ambliyopi gelişimini önlemek açısından çok önemlidir. Bu tür olgularda cerrahi yöntem olarak frontal askılama tercih edilir Miyastenia gravis ve ilerleyici kas hastalıklarına bağlı ptozislerde cerrahi tedavi düşünülmez. Entropion: Göz kapağının serbest kenarının içe dönmesine entropion denir. İnvolüsyonel, spastik, sikatrisyel ve konjenital tipleri vardır. Entropionda kirpikler sürekli olarak kornea ve konjonktivaya temas ettikleri için göz yüzeyinde irritasyona, yabancı cisim hissine, göz yaşaramasına ve konjonktivada hiperemiye neden olurlar. En sık rastlanan tipi olan involüsyonel entropion yaşlılarda görülür. Trahom, kimyasal yanık, kronik blefarokonjonktivit gibi hastalıklara ikincil olarak gelişen sikatrisyel entropion hem alt, hem de üst kapağı tutabilir. Spastik entropion oküler yüzyde irritasyona yol açan yabancı cisim, keratit vb. durumlarda görülür. Tedavi: konjenital entropion genellikle yüz kemiklerinin gelişmesiyle birlikte kendiliğinden düzeldiği için cerrahi tedavi gerektirmeyebilir. Göz yüzeyinde irritasyon varsa suni gözyaşı damlalarından ve pomatlardan yararlanılabilir. Spastik entropion olgularında ise altta yatan hastalığın düzeltilmesiyle birlikte entopion da düzeldiği görülür. İnvolüsyonel ve sikatrisyel tiplerde cerrahi tedavi gerekir. Ektropion: Göz kapağının serbest kenarının dışa doğru dönmesine ektropion denir. Doğumsal, involüsyonel, sikatrisyel ve paralitik tipleri vardır. Göz yüzeyinin alt kısmının açıkta kalmasına bağlı olarak konjonktivada hiperemi, kalınlaşma ve uzun erimde keratizasyon, korneada noktalı keratit görülebilir. Göz kapağı ile birlikte punktumun pozisyonu da değiştiğinden gözde sulanma (epifora) gelişir. İnvolüsyonel ektropionda yaşa bağlı olarak alt kapakta gevşeklik sonucu kapağın dışa dönmesi söz konusudur. Sikatrisyel tipte çeşitli nedenlerle kapak derisinde oluşan skar kapağın dışa dönmesine yol açar. Paralitik ektropion ise fasiyal sinir felçlerinde görülür ve tek taraflıdır. Tedavi: ektropionun tedavisi cerrahidir. Ektropionun tipine göre farklı yöntemler uygulanır. Yedinci sinir felci olan hastalarda ektropion kendiliğinden düzelebildiği için cerrahi girişimi 3-6 ay kadar ertelemekte yarar vardır. Enes Başak Göz/25 Kapak retraksiyonu: Üst ya da alt göz kapaklarının limbusları açıkta bırakıp, skleranın görünür olmasına kapak retraksiyonu adı verilir. Fizyolojik olabilir. Sıklıkla tiroid oftalmopatide üst göz kapağında miyojenik nedenlerle ortaya çıkar. Graves hastalığının en sık görülen göz bulgusudur. Hipertiroidizme bağlı olarak Müller kasında aşırı sempatik stimülasyon söz konusudur. Ayrıca Graves hastalığındaki inflamatuvar olayın levator kasını tutması sonucunda kasda infiltrasyon ve hipertrofi de gelişir. Bütün bu değişiklikler Graves hastalığında kapak retraksiyonuna yol açar. Kapak retraksiyonu, lagoftalmus ve ekspojur keratopatiye ve ciddi kozmetik kusurlara yol açabilir Kapak retraksiyonunun giderilmesi için levator kasının geriletilmesi gerekir. Lagoftalmi: Göz kapaklarının kapatılamamasına ve kapaklar arasında aralık kalmasına lagoftalmi denir. En sık fasial felcine ikincil olarak görülür. Ayrıca ileri derece proptoziste, kornea stafilomlarında ve sikatrislere bağlı olarak göz kapaklarının kapanamadığı durumlarda da rastlanabilir. Özellikle uyku sırasında kornea kuruyabilir ve lagoftalmi keratiti gibi gözün kaybına yol açabilecek ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Tedavi: altta yatan nedenin ortadan kaldırılması gerekir. Suni gözyaşı damlaları ve pomatlar kullanılması veya flasterle göz kapaklarının kapalı tutulması gibi konservatif ya da göz kapaklarının bir birine sütüre edilmesi (geçici tarsorafi) gibi cerrahi yöntemler kullanılarak korneanın kuruması önlenmeye çalışılır. Göz kapağının malign tümörleri: Bazal hücreli karsinom: Göz kapağında görülen kötü huylu tümörlerin %95‟ini oluşturur. Çoğunlukla güneş ışınlarına aşırı miktarda ve uzun süreyle maruz kalmış yaşlı kişilerde rastlanır. En sık alt kapağı ve iç kantal bölgeyi tutar. Yavaş ve ağrısız büyür. Daha çok yerel invazyon yaparak yayılır. Nodüler ve sklerozan tipleri vardır. Yassı hücreli karsinom: Bazal hücreli karsinoma oranla ender görülmekle birlikte metastaz yapma potansiyeli olduğu için daha ciddi seyreden bir tümördür. Daha çok üst kapağı tutar. Aktinik keratoz ve keratoakantom gibi prekanseröz lezyonlardan gelişebilir. Yağ bezi karsinomu: Genellikle Meibomius bezlerinden köken alan oldukça kötü huylu bir tümördür. Şalazyona ya da kronik blefarite benzer bir klinik tablo oluşturabilir. Bu nedenle nüks eden şalazyonlarda ya da olağan tedavilere cevap vermeyen blefaritlerde mutlaka biyopsi yapılması önerilir. Orbitaya yayılıma ve metastazlara sık ratlanır. Göz kapağının malign tümörlerinde tedavi: Bazal hücreli karsinomların tedavisinde cerrahi, radyoterapi ya da krioterapi uygulanabilir. Tümörün tümünün eksize edilmesine ve cerrahi sınırların kontrolüne imkân verdiği için ideal tedavi yaklaşımı cerrahidir. Cerrahi tedavide nüks oranı diğer tedavi yaklaşımlarına göre daha düşüktür ve kozmetik sonuçlar daha iyidir. Küçük nodüler tümörlerde, ameliyat olamayan veya ameliyatı kabul etmeyen hastalarda diğer seçeneklere başvurulabilir. Yassı hücreli karsinomların tedavisi cerrahidir. Tümörün bazal hücreli karsinomlara göre daha agresif bir seyir izlediği ve nüks ihtimali daha yüksek olduğu göz önüne alınarak cerrahi sınırlar daha geniş tutulmalıdır. Yağ bezi karsinomu olgularında geniş bir cerrahi eksizyon ve radyoterapi uygulanmalıdır. 5 yıllık yaşam oranı düşüktür. Kirpik hastalıkları: Trikiyazis: Kirpikler normalde dışa doğru dönük bir konumda bulunurlar. Kirpiklerin kapak kenarı ya da konjonktivanın kronik iltihaplarına ikincil olarak göz küresine temas edecek biçimde içe dönmesine trikiyazis adı verilir. Tedavi: göz yüzeyinde hasara yol açan kirpikler krioterapi, elektroliz, argon laser uygulaması ya da eksizyonla ortadan kaldırılabilir. Bu yöntemlerle başarı sağlanamıyorsa kapak serbest kenarını sınırlı bir biçimde dışa döndüren cerrahi teknikler uygulanır. Distikiyazis: Meibomian bezlerinin ağızlarından ikinci bir sıra kirpik çıkmasıdır. Tedavi: anormal kirpikler küçük ve yumuşak olduklarında genellikle bir tedavi gerektirmezler. Göz yüzeyinde hasar gelişirse trikiyazistekine benzer biçimde tedavi edilirler. Madarozis: Meibomius kirpiklerin sayıca azalması ya da tamamen yok olmasıdır. Görüldüğü lokal hastalıklar; blefarit, kapak tm, RT, krioterapi uygulanması. Görüldüğü deri hastalıkları; yanık, jeneralize alopesi, psöriazis. Görüldüğü sistemik hastalıklar; miksödem, SLE, sifiliz, lepra. Enes Başak Göz/26 7 - Göz Muayenesi Muayene sıralaması: 1.Görme keskinliği. 2.Yakın görmenin ölçülmesi. 3.Akomodasyonun ölçülmesi. 4.Konverjansın ölçülmesi. 5.Renk görme muayenesi. 6.Derinlik hissinin muayenesi. 7.Göziçi basıncının ölçümü. 8.Oftalmoskopi. 10.Görme alanı. 11.Ultrasonongrafi. 12.Biometri ve pakimetri. 13.Ultrason biyometrisi. 14.Elektrofizyolojik yöntemler (ERG, VER, EOG). 15.Radyolojik muayene yöntemleri. 16.Dakriyosistografi Gözün dıştan muayenesi: Öncelikle pilli el feneri ile kaşlar, kapaklar ve kirpikli kenarın inspeksiyonu, orbita ve göz kürelerinin dışarıdan gözlenebilen simetri ve hareket serbestisine bakılır. Göz küresi ve eklerinin değerlendirilmesinde biyomikroskpoik muayene ile daha detaylı bilgi edinmek mümkündür. Kapaklar: Kapakların anatomik konumu (ptosis, ektropium, entropium), hareketleri, renk değişikliği, kitle varlığı, kirpikli kenarların ve deri eklerinin durumu değerlendirilir. Gözyaşı sistemi: Lakrimal bez ve drenaj sistemi inspeksiyon ve palpasyon ile değerlendirilir. Punktumların pozisyonu, kese bölgesinde hiperemi, konjonktival sekresyon, epifora ve kese bölgesine palpasyon ile reflü olup olmadığı gözlenir. Biyomikroskop ışığı yardımı ile gözyaşı film tabakasının kalınlığı ve dağılımı değerlendirilir. Daha detaylı muayene için schirmer testi, gözyaşı filmi kırılma zamanı (BUT) ve vital boyalar (floresein, lisamin yeşili) kullanılabilir. Drenaj sistemi ile ilgili olarak pasajın açık olup olmadığını anlamak için lavaj yapılır. Gerekli durumlarda dakriyosistografi ve sintigrafi yöntemleri uygulanır. Konjonktiva: Bulber konjonktivanın incelenmesini takiben alt kapak aşağı çekilerek hastanın yukarıya bakması istenir ve alt tarsal konjonktiva değerlendirilir ardından hasta aşağıya bakarken üst kapak kendi üzerine katlanarak üst palpebral konjonktiva değerlendirilir. Sklera ve kornea: Sklera konjonktivanın altında izlenir. Konjesyon ve nodüler şişkinlik varlığı araştırılır. Korneanın ise yüzey düzgünlüğü, parlaklık ve saydamlığı değerlendirilir. Ön kamara ve açı bölgesi: Yandan aydınlatma (el feneri ile) veya slit aydınlatma (biyomikroskop ile) ile ön kamara derinliği hakkında bilgi edinmek, hifema, hipopiyon varlığını tesbit etmek mümkündür ancak ön kamara açısını incelemek için gonioskopi lenslerini kullanmak gerekir. Yine slit aydınlatma ile ön kamarada karanlık zeminde beyaz, kırmızı hücre varlığı tesbit edilebilir. Gonyoskopi: aynalı ve prizmatik bir kontakt muayenelensi yardımı ile ön kamara açısının gözlenmesi işlemidir. En sık kullanılan lensler Goldman ve Zeiss‟in gonio lensleri ile Koeppe lensidir. Muayene sırasında önden arkaya Schwalbe hattı, ön ve arka trabekulum, sklera mahmuzu ve iris kökünü değerlendirilir, pigmentasyon derecesi ve iridokorneal açının büyüklüğü belirlenir. İris ve pupilla: Gözler arasında renk farklılığı, pupilla kenarlarını düzenliliği ve simetrisi, pupil çaplarının mukayesesi, iris yüzeyinin düzgünlüğü ve direkt veya indirekt uyarı ile pupillaların ışığa yanıtı değerlendirilir. Lens ve vitreus: Slit aydınlatma yardımıyla lens ve vitreusun biyomikroskopik detaylı muayenesi mümkündür. Katarakt, opasite, hemoraji, hücre varlığı tesbit edilebilir. Göz dibi muayenesi: Retinanın yardımcı cihazlar ile değerlendirilmesine oftalmoskopi, bu cihazlara ise oftalmoskop denir. Direkt ve indirekt olmak üzere başlıca iki tip oftalmoskopi vardır. Direkt oftalmoskopi: aynı cihaz üzerinde yer alan ışık kaynağı, gözlem deliği, kırma kusurlarını nötralize etmek için lens diskinden müteşekkildir. Göz dibinin düz ve yaklaşık 15 kat büyütülmüş görüntüsünü verir. Gözlenebilen saha dardır ve tek gözle muayene yapıldığı için derinlik hissinden yoksundur. İndirekt oftalmoskopi: göz dibinin 5 kat büyütülmüş ters ve yalancı hayali elde edilir. Geniş bir sahayı derinlik hissi kaybolmadan değerlendirmek mümkündür. Hekimin başına kask gibi taktığı ışık kaynağı ve eliyle hastanın gözü önünde Enes Başak Göz/27 tuttuğu 20 diyoptrilik lens kullanılarak muayene gerçekleştirilir. Biyomikroskop yardımı ile de 78-90 diyoptrilik lensler kullanılarak retinanın gözlenmesi mümkündür. Görme keskinliğinin değerlendirilmesi: Normal insan gözü aralarında 1 dakikalık açı farkı bulunan iki noktayı birbirinden ayırdedebilir. Bir cismin her iki ucundan gelen ışınların her birinin retinada ayrı birer kon hücresi üzerine düşmesi ve aralarında uyarılmamış bir kon hücresinin bulunması halinde iki farklı nokta görülebilir. Cisimin iki kenarı ve nodal nokta arasındaki açı en az 1 dakika olmalıdır ve buna minimum görme açısı denir. İlk defa Snellen tarafından kullanılan görme eşeli kare içine sıkıştırılmış çeşitli büyüklükteki harf ve şekillerden oluşmuştur. Kareleri oluşturan harfin büyüklüğü çizgi kalınlığının beş mislidir. Görme muayenesi 6 metre veya 20 feet mesafeden snellen eşelindeki harflerin tek tek bir göz ile okunması ile yapılır. Bu mesafeden gelen ışınların pratik olarak göze paralel geldiği kabul edilir. Görme keskinliği camsız (tashihsiz) veya camlı (tashihli) olarak tesbit edilir. Tashihsiz görme keskinliğinin tesbitinden sonra skiaskopi veya otorefraktometre kullanılarak şahsın kırma kusuru belirlenir ve uygun camlarla kırma kusuru düzeltildikten sonra tashihli görme keskinliği tesbit edilir. Hastanın görme eşelindeki en büyük harfi görememesi durumunda belirli mesfelerden parmak saydırılır. Bunu da göremeyen hastalara el hareketlerini farkedip edemediği sorulur, eğer hasta el harketlerin de seçemiyorsa gözüne fener ile ışık tutlarak ışığın varlığını (persepsiyon) ve ne yönden geldiğini (projeksiyon) farkedip etmediği sorulur. Renk görme muayenesi: Renk körlüğü genelde konjenitaldir ve erkeklerde %8 kadınlarda %0.4 oranında görülür. Renkli görme üç ana renge özgü duyarlılıkla mümkün olur. 1. Kırmızı, 2. Yeşil, 3. Mavi. Bu üç rengin farklı oranlarda birleşimi ile tüm renkler arırdedilebilir. Renk muayenesi için farklı testler kullanılır: Holmgreen in yün yumakları, Edridge-green renkli fenerleri, Ishiharanın psödoizokromatik levhaları, HardyRand-Ritter testi, Farnsworth-Munsell 100-Hue ve Panel D-15 testleri. Göz içi basıncının ölçülmesi: Üç farklı temel yöntem kullanılır. 1-Indentasyon (çökertme) tonometrisi: topikal anestezi altında, hasta yatar pozisyonda iken Schiötz tonometrisi adı verilen alet korne yüzeyine temas ettirilerek ölçüm yapılır. Kolay taşınabilir ve kullanılabilir olmasına rağmen, yüksek miyopi, distroidi ve myotik kullananlarda sklera daha elastik olduğu için yanlış düşük değerler elde edilebilirken, skleranın sert olduğu durumlarda yüksek değerler elde edilir. 2-Applanasyon (düzleştirme) tonometrisi: İmbert-Fick prensibine göre ölçüm değeri elde edilir. Topikal anestezi ve floresein boyasının damlatılmasını takiben biyomikroskopa monte Goldman prizmasının kornea yüzeyine temas ettirilmesi ile ölçüm yapılır. Gerçeğe en yakın değer elde edilen yöntemdir. 3-Air-puff (non-kontakt) tonometri: Goldman tonometrisi esaslarına göre çalışır ancak göze temas söz konusu değildir ve topikal anesteziye ihthyaç yoktur. Püskürtülen hava ile kornea düzleştirilerek göz içi basıncı değeri elde edilir. Görme alanı muayenesi: Optik sinir ve görme yollarının detaylı muayenesini sağlar. Kabaca bir gözün bakışının düz karşıya sabitlenmesi sırasında gözlenebilen objelerin teşkil ettiği uzay parçasıdır. Nazalde 60, temporalde 90, üstte 50 ve altta 70 derecelik bir alanı kapsar. Cihaz kullanmadan muayeneyi yapan kişinin kendi görme alanını hastanınki ile mukayese esasına dayanan yöntem konfrontasyon testidir. Görme alanının detaylı muayenesi için kullanılan cihaza dayalı iki yöntem ise Goldmanın kinetik perimetrisi ve bilgisayarlı görme alanı (statik perimetri) muayeneleridir. Kinetik perimetri ile görme alanındaki eşit hassasiyetteki yerleri belirten halkalardan (izopter) oluşan bir harita çıkartılırken, bilgisayarlı görme alanında tüm noktalardaki ışık hassasiyetini ortaya koymak mümkündür. Ultrasonografi: Genellikle korneal opasite, katarakt veya vitreus hemorajisi gibi göz içi yapıların iyi görülemediği durumlarda kullanılır. A-mod tek boyutlu akustik bir görüntüleme olup yansımalar dik çizgiler halinde görülür. B-mod ise iki boyutlu bir görüntü verirken lokalizasyon ve konfigürasyonu ortaya koyar. Biyometri ve pakimetri: Ultrason yardımı ile kornea kalınlığı, ön kamara derinliği ve gözün ön-ara uzunluğu ile ilgili bigi edinmek mümkündür. Gözün ön-arka uzunluğunun formüle konularak göz içi merceğinin gücünü hesaplanır. Elektrofizyolojik muayene yöntemleri: Görme sisteminin elektriksel aktivtesi üç klinik yöntem ile araştırılabilir. Enes Başak Göz/28 Elektroretinografi: Korneaya yerleştirilen aktif elektrot ve kantusa yerleştirilen referans elektrotlar yardımı ile retinanın bipolar ve fotoreseptör hücreleri hakkında bilgi edinmek mümkündür. Desen veya flaş uyaran sonucu elde edilen traseye elektroretinogram denir. Negatif a dalgasını izleyen üç pozitif dalgadan oluşur. a dalgası fotoreseptör yanıtını, b dalgası Müller hücrelerinden kaynaklanır ve retina dolanımını gösterir, c dalgası ise pigment epitelinden doğar. Elektrokülografi: Gözün iç ve dış kantüsleri ile alına yerleştirilen elektrotlar yardımı ile gözün horizontal eksende iki yana hareketi ile alınan cevabın amplifiye edilmesi ile elde edilir. Aydınlık ve karanlıkta ayrı ayrı yanıtlar alınır ve aydınlıktaki maksimum değerin karanlıktaki minimum değere bölünmesi ve bunun 100 ile çarpımı ile Arden oranı elde edilir. Normal değer %185‟in üzerindedir. Vizüel uyarılmış yanıt (VEP): Fronal bölgeye yerleştirilen inaktif ve oksipital lob bölgesine yerleştirilen elektrotlar yardımı ile flaş veya desen görsel uyaran kullanarak görme korteksinde meydana gelen 5mVluk elektriksel yanıtın amplifiye edilerek tesbit edilmesidir. Makula ve görme yollarının fonksiyonunun tesbiti için yapılır. Özellikle kendini ifade edemeyenlerde retinokortikal iletim özelliklerini ortaya çıkarmada önemli rol oynar. Enes Başak Göz/29 8 - Göz Travmaları Travmatik gözde muayene ve yaklaşım: Travma ile gelmiş bir gözde iyi bir anamnez ve ciddi bir muayene, bazı patolojilerin atlanmaması için son derece önemlidir. Rutin oftalmoskobik muayene önemli. Rutin muayene sırası ile görme, göz hareketlerinin eksternal muayenesi, pupil ışık reaksiyonları, ön segmentin biomikroskobik muayenesi, göziçi basıncı ölcümü arka segmentin muayenesini içermektedir. Göz travmalarında görüntüleme yöntemleri: Başlıca görüntüleme yöntemleri; radyografi, ultrasonografi (US), bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MR). Radyografi: göz travmalarında öncelikle uygulanması gereken basit ve ucuz bir yöntemdir. Caldwell ve Water‟s grafileri ile orbita kırıkları ya da göz ve orbita içi metalik yabancı cisimler saptanabilir. Yine Optik foramen grafisi ile foramen optikum kırıkları değerlendirilebilir. Buna ragmen yabancı cismin göz içinde veya orbitadaki gerçek lokalizasyonunun yapılması için radyo opak işaretleyici sistemler içeren bazı özel graafilere ihtiyaç vardır. Comberg ve Sweet‟s yöntemleri bu amaç için geliştirilmiş yöntemlerdir. Bu yöntemlerde grafide elde edilen işaretlenmiş radyo opak noktalarla YC‟in uzaysal ilişkisi değerledirilerek YC‟in lokalizasyonu yapılmaya çalışılır. Non metalik YC‟lerde radyografi genellikle yetersiz kalmaktadır. US: travmalarda genellikle B-Scan teknigi kullanılır. Burda kontakt yöntem veya önsegmentide incelemek istersek non kontakt (immersiyon) tekniği uygulanır. Bu muayene yöntemleri ile Lens arka yüzeyindeki rüptür, vitreus hemorajisi göz içindeki metalik veya non metalik YC‟leri, retina dekolmanının varlığı, göz arka duvarının bütünlüğü veya perforasyona bağlı düzensizliği rahatlıkla gösterilebilir. Tecrübeli bir elde US travmalı bir gözün görüntülenmesinde diğer bütün yöntemlerden daha üstündür. BT: özellikle yeterli büyüklükteki radyopak yabancı cisimlerin göz içi lokalizasyonunun yapılmasında yardımcı bir yöntemdir. 0.5 mm den küçük YC‟ler kesitler arasında kalarak atlanabilir. BT‟de özellikle metalik YC‟lerde YC etrafında ışınsal artefaklar oluşur ve göz duvarına yakın YC‟lerin lokalizasyonunda kısmen güçlük yaratabilir. Yine BT‟de yumuşak doku travmaları MR kadar iyi değildir. Buna karşın orbita duvarlarındaki kırıkların görüntülenmesinde ideal bir yöntemdir. MR: hareket edebilme riskinden dolayı magnetik YC‟lerin varlığında kullanım kontrendikedir. Buna karşın cam, odun, plastik gibi YC‟lerin tespitinde ve yumuşak doku travmalarında daha üstün bir yöntemdir. Blow-out fraktürü: Gözde bir tenis topu çarpması veya yumruk gelmesi şeklinde orbitaya önden gelen künt travmalar sonucu orbitanın en zayıf duvarı olan alt duvarda meydana gelen çökme kırığıdır. Alt duvar maksiller sinüse doğru çöker. Birlikte orbita yağ dokusu ve göz de sinüse doğru yer değiştirir. Sonuçta göz hareketlerinde kısıtlılık çift görme ve enoftalmi meydana gelir. Tedavide ödem ve enflemasyonun geçmesi için 7-10 gün beklenilebilir. Bu süre sonunda da semtomlar özellilkle çift görme devam ederse cerrahi müdahale uygulanarak alt duvardaki çökme kırığı düzeltilir., Kapak ve konjonktiva yaralanmaları: Künt travmalar sonucu kapaklarda sıklıkla ödem ve ekimozlar gelişir. Bunlar genellikle tedavi gerektirmez. Kesici yaralanmalar sonucu kapaklarda tam kat ya da lameller kesiler oluşabilir. Kapak kesilerinin tamirinde yaralanmanın yeri derinliği dikkate alınarak sütüre edilmelidir. Doku kaybının olduğu durumlarda yakın dokulardan fleb ve greft hazırlanmalıdır. Üst kapak kesilerinde levator adele veya aponörozunda yaralanma olabilir. Kalıcı pitozlara neden olmamak için levatorun bulunup karşılıklı turasyonu primer tamirde yapılmalıdır. İç ve dış kantal bölgedeki yaralanmalarda bu bölgedeki Ligamanlarda kopma meydana gelebilir. Kopan Ligmanlar yerine absorbe olmayan sütürlerle dikilmelidir. Konjonktiva yaralanmaları: Konjonktival kesiler, laserasyon, kemozis, subkonjonktival hemoraji olabilir. Öncelikle alttaki sklera ve corpus siliarede yaralanma olup olmadığı araştırılmalıdır. özellikle hemoraji alttaki travmaları gizleyebilir. Konjonktiva kesileri 8.0 ipek sütürle stüre edilmeli ve stürasyon sırasında tenonun yara dudakları arasına girmemesine özen gösterilmelidir. Gözyaşı drenaj sistemi yaralanmaları: Gözyaşı drenaj sistemi punktum lakrimalelerle başlayıp sırası ile kanalikuller, lakrimal kese ve burunda alt meatusa acılan nazolakrimal kanal ile sonlanan sistemdir. Travmalarda özellikle punktum ve kanaliküllerde sıklıkla kesiler oluşabilmektedir. İç kantal bölgeyi içeren yaralanmalarda kanaliküllerin sağlam olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır. Kanalikül kesilerde onarım acil olarak yapılmalı aksi halde gecikmiş olgularda oluşacak ödem tamiri güçleştirecektir. Enes Başak Göz/30 Ön segment travmaları: Kornea travmaları: korneanın yüzeyel sıyrık ve aşınmaları: sıklıkla tırnak, ağaç dalı, kâğıt gibi cisimlerin korneaya teğet olarak çarpması sonucunda yüzeyel epitel erezyonları oluşur. Şiddetli ağrı, sulanma ve fotofobi mevcuttur. Fluoressein boya ile boyanarak mavi ışık ile bakıldığında epitelin kalktığı alan yeşil boyalı olarak gözlenir. Kornea yabancı cisimleri: özellikle sanayide çekiçleme, torna gibi işlerde çalışan ve koruyucu gözlük kullanmayan işcilerde korneada yüzeyel veya gömülü yabancı cisimlere sıklıkla rastlanır. Bu tür yüzeyel yapancı cisimler hastalar arasında çapak olarak ta adlandırılmaktadır. Erken dönemde ağrı, batma, sulanma, fotofobi, görmenin bulanması söz konusudur. Biomikroskopta YC yanı sıra, demir içeren YC‟lerde YC etrafındaki pas halkası gözlenir. Derin YC‟lerde seidel boya testi ile perforasyon olup olmadığı araştırılmalıdır. Kornea kesileri: kornea kesileri lameller veya tam kat olabilir. lameller ve yuzeysel kesilerde sütürasyona gerek yoktur. Yüzeyel sıyrıklar gibi tedavi edilir gerekirse terapotik lensler kullanilir. Eğer tam kat bir kesi varsa bunun diğer adı korneal perforasyondur. Stüre edilmesi gerekirse 10-0 monoflaman naylo sutür kullanılmalıdır. İris travmaları: perforan yaralanmalarda iris sıklıkla korneal veya kornea-skleral kesi yerine prolabe olabilir. Bu tür olgularda iris dokusunun eksizyondan ziyade eski yerine yerleştirilmesine çalışılmalıdır. Buna karşın 24 saatten daha uzun süre prolabe olarak kalmış iris dokusunun enfeksiyon riski acısından eksize edilmesi daha doğru olacaktır. Künt travmalarda ise iridodializ olarak adlandırdığımız iris kökünde ayrılma meydana gelebilir. Bu olgularda sıklıkla birlikte hifema da görülmektedir. Bu olgularda eğer iridodializ çok sınırlı ve pupilde desantralizasyon yaratmıyorsa herhangi bir müdahale yapılmaya gerek yoktur. Buna karşın iristeki ayrılma orjinal pupil alanının tamamen ya da kısmen iris dokusu ile kaplanmasına neden olmuşsa bu durumda iris özel bir sutür tekniği ile tekrar ayrıldığı yere sutüre edilmelidir. Hifema: Ön kamarada seviye yapmış hemoraji için kullanılan bir terimdir. Özellikle künt göz travmalarında sıklıkla karşımıza çıkar. Künt travmalarda ani göziçi basınç artışı globun ekvatoryal olarak genleşmesine lens iris diaframının arkaya doğru itilmesine neden olur. Bunun sonucunda ön kamara açısındaki dokularda yırtılma ve kanama meydana gelir. Kanama sıklıkla korpus siliare damarlarından, silier cisim ön yüzündeki majör arteryel halkadan oluşur. Olguların çoğunda hifema problemsiz olarak kendiliğinden temizlenir. Ön kamaradaki kanın problemsiz olarak temizlendiği olgular dışında görmesi tehtid eden bazı önemli komplikasyonlar gelişebilir. Bunlar göziçi basınç artışı, korneal boyanma (disk hematik) ve sekonder hemorajilerdir. Bu olgularda hifemayı cerrahi yolla boşaltarak göziçi basıncıını kontrol etmek gereklidir. Lens travmaları: Lens göz travmalarından sıklıkla etkilenir. Hem künt hem perforan yaralanmalar katarakt oluşturabilir. Göz travmalarından ortalama % 15‟ini oluşturmaktadır. Perforan yaralanmalarda kapsül yırtılması neticesi lens muhtevası hümür aközle karşılaştığı için katarakt oluşumu beklenen bir sonuçtur. Travmatik katarak tipleri: Kontüzyon kataraktı: genellikle subkapsüler opasiteler şeklinde gözlenir. Metalik travmaya bağlı kataraktlar: ön subkapsüler yerleşimli yeşil-kahve renkli katarakta (sunflower katrakt) neden olur. Perforan yaralanmalara bağlı kataraktlar: geniş lens kapsül yırtıkları hemen daima tam katarakt gelişimi ile sonlanır. Kimyasal yanıklar: Gözde en acil tedavi gerektiren durumlardan biridir. Endüstride okul labaratuvarlarında korozif maddelerle çalışanlar ve inşaatda çalışan işciler (kireç yanıkları) risk altındadır. Çoğunda konjonktiva ve kornea yanıkları yüzeyseldir ve çabuk iyeleşir. Fakat ciddi yanıklarda daha derin dokular, ön segment, korpus siliare hatta arka segment bile etkilenebilir. Gözde yanık oluşturan kimyasal maddeler başta asit ve alkaliler olmak üzere deterjanlar, aseton tiner gibi çözücülerdir. Kimyaal maddenin pH‟sı yanığın ciddiyetinde belirleyici faktördür. Asitler proteinleri koagule ve denatüre ederler. Bu özellik kimyasal maddenin daha derin dokulara perforasyonunu engeller. Alkaliler ise hücrelerden su çekerek rekroza neden olur, etkileri sınırlı kalmaz derin dokulara penetre olarak daha ciddi tablolar oluştururlar. Kimyasal maddehin PH‟sı dokularının madde ile temas süresi de yanığın ciddiyetinde sonderece önemlidir. Klinik olarak akut dönemde (ilk 3 gün) hafif olgularda konjonktival hiperemi, kemozis, konjonktiva ve korneada erezyon ve hafif kornea ödemi mevcuttur. Orta ciddiyetteki olgularda episkleral perilimbal damarlada tromboz, kornea epitelinde soyulma, stromal ödem ve kesitleşme görülür. Ön segment detaylarını seçmek güçleşir. Ciddi olgularda konjonktivada perilimbal iskemi, solukluk vardir. Kornea bulanıktır ve kalınlaşmıştır. İris detayları görülmez, nekroz tabloya hâkimdir. Göz içi basınç yükselmeleri gözlenir. Enes Başak Göz/31 Tedavide akut dönemde yapılması gereken ilk iş gözün bol su ile yıkanmasıdır. Şartlar uygunsa serum fizyolojik yoksa çeşme suyuda kullanılabilir. Yıkama en az 30 dakika ciddi olgularda bir saate kadar uzatılabilir. Yıkama sırasında varsa kornea ve konjonktivadaki nekrotik dokular ve varsa yabancı cisimler temizlenmelidir. Yıkama işlerinden sonra posterior sineşi oluşmaması için midriatikler, ayrıca antibiotikli damla ve merhemler başlanır. Ayrıca göz içi basıncı kontrol etmek için ciddi olgularda beta-blokerler başlanabilir. Subakut dönemde (3-7gün) epitelizasyonun tamamlanması enflemasyonun kontrolü ve semblefaron gibi komplikasyonların önlenmesine yönelik tedavi uygulanır. Bu dönemde suni gözyaşı desteği şarttır. Enflemasyonun kontrolünde topikal steroidler oldukça faydalıdır. Fakat 7-10 günden daha uzun kullanılması iyileşme sürecini geciktirebilir. Yine korneal ülsere bağlı ağrı ve irritasyonu azaltmak için terapotik kontakt lenslerden yararlanılabilir. Korneada yumuşamayı engellemek için N- acetylcysteine, EDTA gibi kollagenaz inhibitorlerinden de bu dönemde faydalanılabilir. Ayrıca askorbik asitin topikal ve sistemik kullanımıların fibroblastların kollagenaz yapımını hızlandırarak korneal ülser oranını azalttığı bildirilmiştir. Skatrisyel kompanentin ön planda olduğu geç dönemde komplikasyonlar aylarca mücadele etmek gerekebilir. Yüksek voltaj elektrik travması: Yüksek voltajlı elektriğe tutulan şahıslar yaşamsal tehlikeyi atlatırsa kapak derisi yanıkları, kaş ve kirpik kaybı, katarakt meydana gelir. Tedavisi diğer katarakt tiplerinde olduğu gibi cerrahidir. Arka segment lezyonları: Vitreus: vitreus içi hemoraji. Retina: retina hemorajisi, retina yırtıkları, retina dekolmanı. Koroid: koroid dekolmanı. Optik sinir: optik diskte hemoraji, optik sinir atrofisi. Arka segment yabancı cisimleri: Çoğu metalik ve magnetik YC‟lerdir. Non-mangnetiklerin metalik YC‟lerin çoğu bakır içerir. Göz içinde belirli süre kalan YC‟lerin bazı sekonder etkileri mevcuttur. Özellikle organik YC‟ler enfeksiyon hatta endoftalmi oluşturabilir. Bakır içeren YC‟lerde bazan endoftalmi düşündürecek derecede yoğun enflemasyon olabilir. Kronik dönemde ise “cholcosis” dediğimiz korneada (kayser-fleisler halkası), lenste (sunflower katarakt) ve diğer dokularda bakır depositlerinin birikmesi ile karakterize tablo gelişir.Demir ve alaşımların okuler dokular da oluşturduğu kronik toksisite ise siderozis olarak isimlendirilir. Enes Başak Göz/32 9 - Katarakt Etyolojisi Ve Sınıflandırılması Katarakt görmeyi etkilesin veya etkilemesin lensteki herhangi bir yoğunluktur. Katarakt Yunancada şelale anlamına gelmektedir. 60 yaş civarında %60 ve 100 yaşında %100 oranında görülür. Dünyadaki tüm körlüklerin %41 inin nedenidir. Katarakt için risk faktörleri: Güneş-UV-B ışını-kortikal kesafet, beslenme-antioksidanlar, diabet-hem erken hem daha sık, sigara kullanımı - nükleer kesafet, aşırı alkol alımı her tür kataraktla ilişkilidir, eğitim düzeyi, aspirin alımı plazma triptofan seviyesini düşürürerek sorbitol oluşmasını azaltır, lens fibrillerini asetilleyerek lensi korur, kortikosteroidler-arka subkapsüler katarakt. Cinsiyet; erkeklerde daha sıktır. Glokom; katarakt daha sıktır. Kullanılan ilaçlardan kaynaklanıyor. Genetik önemlidir. Normal lens saydamlığı: Lens fibrillerinin sadece yüzeyel %1 lik kısmının çekirdeği vardır. İntersellüler aralıkta minimal sıvı vardır. Major proteinler ışığın kırılımını azaltacak ve saydamlığı koruyacak şekilde konsantre ve küçük boyutludur. Lens membranında vit-E ve glutatyon yoğun miktarda bulunur ve oksidatif strese karşı lensi korur. Katarakt oluşum mekanizmaları: Yapısal ve biyokimyasal değişiklikler: anterior subkapsüler katarakt anterior santral lens epitelindeki metaplastik değişimler sonucu meydana gelir (hücreler miyofibroblast benzeri görünüm alır). Posterior subkapsüler kataraktta ise germinal epitelde displastik değişiklikler görülür.Bu hücreler disorganize olarak arkaya doğru göç eder. Kortikal kataraktta kortikal lens lifleri su alarak hücre sitoplazması veziküler bir hal alır, çekirdek dejenere olur, lifler buruşur ve aralarında amorf cisimcikler ve su yarıkları oluşur. Nihayetinde lifler tamamen yıkılırsa ve beyaz sıvılı morgagni katarakt oluşur. Nükleer katarakt: yüksek molekül ağırlıklı proteinlerin nükleusda birikimi sonucu oluşur. Sarı kahverengi sıkışmış bir nükleus görünümü oluşur. Nükleer kataraktta katarakt olgunlaştıkça kortikal fibrillerin yıkımı devam eder ve kitlesel bir su alımı olur lens şişer. Kristalin depozitleri ÖK‟ya geçerek makrofaj aktivasyonuna bu durumda fakolitik glokoma neden olur. Nükleer kataraktta çözünmez protein miktarı artar. Bunlar ile glikoz veya askorbatın kombinasyonu sonucu spesifik kromoforlar oluşur ki bu da lense sarı kahverengi görünüm kazandırır. Galaktozemi ve diyabet gibi şeker metabolizmasını ilgilendiren hastalıklarda lens içinde sorbitol birikimi osmotik hidrasyona yol açar. Artan su lens liflerinde hasar oluşturur (klasik kar tanesi kortikal opasiteler). Kataraktın olgunlaşması sırasında kalsiyum depozitlerinin birikimi proteolitik enzimleri aktifler ve aminoasitler yıkılır. Kataraktın etyolojik sınıflandırılması: 1-Konjenital kataraktlar. 2-Edinsel kataraktlar: A)Senil kataraktlar: nükleer katarakt, kortikal katarakt, kupuliform (kapsülaltı) kataraktlar. B) Patolojik kataraktlar: metabolik kataraktlar, sindermatotik kataraktlar. C)Toksik kataraktlar. D)Komplike kataraktlar. E)Travmatik kataraktlar. Nükleer katarakt (%25-30): Fizyolojik bir olay olan sklerozisin artması olarak değerlendirilebilinir. Süreç 510 yıl kadar uzundur. 60 yaşın üzerinde daha sık görülür. Fötal nükleusun derin tabakalarından başlayan sertleşme perifere doğru yayılır. Lens fibrilleri sıkışarak suyunu kaybeder. Ağırlığı 3‟te 1 oranında artarken, 2‟de 1 oranında su kaybeder. Nükleer katarakt ya sadece fötal nükleusta sınırlı kalır(iki odaklı lens) veya lensin tümüne yayılır. 2 odaklı lens tipinde santralde lens miyopikken periferde hipermetropik olabilir. 2 odak arasındaki fark 10-12 dioptri olabilir. tek gözde çift görme gelişir. Kahverengi kataraktta ise hastanın görme keskinliği ile beraber renkleri algılaması da bozulur. Kortikal kataraktlar (%40-50): Esas fizyopatolojik olay lensin su çekmesidir. Vakuolleşme, ışınsal yarıkların suyla dolarak çatlakların oluşması neticesinde lenste bulanıklaşma başlar. Genellikle 50-60 lı yaşlarda ortaya çıkar. Gelişimi 6-12 ay gibi kısa sürede olur. Başlangıç evresi ya parmaksı çıkıntılar(cuneiform katarakt) veya noktasal (perinükleer punktiform) şekilde olur. Şişme evresi: hidrops sonucu küçük çatlaklar ve Enes Başak Göz/33 lameller ayrılarak lenste donuk bir şişkinlik görülür.Bu dönemde şişen lens irisi itip bombeleştirerek akut açı kapanması glokomuna neden olabilir. Olgun evre: lens sıvı kaybeder sertleşir. Suyun yerini kalsiyum depozitleri alır lens beyazlaşır. Hipermür katarakt: kapsül geçirgenliğinin azalması ile süt kıvamını alır. Sertleşmiş nükleus korteks içine doğru çöker (morganien katarakt). Kapsül dışına sızan lensin kendine has proteinleri fakoanaflaktik reaksiyon sonucu fakolitik üveit ve glokoma neden olur. Subkapsüler kataraktlar (%25-30): 40-50 yaşlarında görülürler. Gelişimi 1-2 yıl kadar sürer. Anterior tipi lens epitelinin fibröz metaplazisi ile oluşur. Yoğunluklar kapsül altında parlayan kristaller şeklinde görülür. Posterior tipi ve anterior tipi görme aksının tam üzerinde olduklarından parlak ışıkta ve okuma sırasındaki görmeye engel olur. Patolojik kataraktlar; 1-Metabolik kataraktlar, 2-Sindermatotik kataraktlar. Metabolik kataraktlar: Galaktozemik kataraktlar: galaktoz-1-fosfat üridil transferaz veya galaktokinaz enzimi eksiktir. Galaktoz glikoza çevrilemez. Galaktozemili hastaların %75inde katarakt vardır. Yağ damlası şeklinde kataraktın 10 haftada matür katarakta dönmesiyle karekterizedir. Diabetik kataraktlar: en sık metabolik katarakttır. En sık arka kapsül arkasında kar tanecikleri opasıteler şeklinde görülür. Bilateral ve ön-arka kapsül arkasından başlar. Hipokalsemik katarakt: pseudohipoparatiroidizmdeki hipokalsemide ön ve arka subkapsüler kesafet şeklindeyken tiroid cerrahisi sonrasındaki akut olayda lens şiştir. Hipotiroidik katarakt: küçük kristal tanecikleri arasına serpiştirilmiş korteks opasiteleri ile karakterizedir. Wilson hastalığı: ön kapsül altında ayçiçeği benzeri katarakt yapar (lenste kayser-fleisher halkası vardır). Sindermatotik kataraktlar: Deri hastalıklarıyla beraber görülen katarakttır. Atopik dermatit ve katarakt: ön kapsül altında opasitelerle karakterize katarakt yapar. Keratokonus ve %10 da dekolmanla beraberdir. Toksik kataraktlar: Steroid kataraktı: topikal veya sistemik uzun süreli steroid kullanımında, genetik yatkınlıkta varsa görülür. Subkapsüler katarakt şeklindedir. %0de 1lik dexametozon 12ay kullanan hastaların %de 50 sinde katarakt gelişir. Amiodaron: kardiak aritmi tedavisinde kullanılır olguların % 50sinde önemsiz düzeyde anterior arka subkapsül kataraktına neden olur. Silikon kataraktı: silikon verildikten 6 ay sonra arka subkapsüler katarakt oluşur. Tamoksifen ve miyotiklerde katarakt yapma kapasitesine sahiptir. Komplike kataraktlar: Kronik ön üveite bağlı katarakt: erken dönemde arka kapsül arkasında renkli yoğunluklar görülür. İnflamasyon devam ederse ASKK gelişir ve pupil ile arka kapsül arasında sineşilere neden olabilir. Glokomatöz katarakt: akut açı kapanmasının hemen ardından olan lens şişmesi ile karakterizedir. Yüksek miyopi: sıklıkla nükleer skleroz gelişimi ile beraberdir. NS‟nin yaptığı yalancı miyopi ile karışabilir. Göz içi tümörleri: malign melanoma bağlı tümörlerdeki lense basılarda hızlıca katarakt gelişir. Retinitis pigmentoza ve retina dekolmanı sonrasında da ASKK görülür. Travmatik kataraktlar - Delici olmayan travmalara bağlı kataraktlar: Künt travma: künt travmadan sonra etki-tepki-etkiye bağlı olarak iris arka yüzdeki pigment hücreleri lens üzerine geçer (vossius halkası). Kapsül yırtılmışsa lens hemen humor aköz alıp şişer ve opaklaşır. Eğer kapsülde yırtık küçükse epitel hücreleri ile kapatılıp sadece yerlerinde nokta veya çizgi şeklinde opasiteler kalır (rozet\stallet katarakt). Elektrik çarpma kataraktı: olaydan 3-6 ay sonra ortaya çıkar. Genellikle ilerleyicidir. En sık ön yüzeyel lens korteksi etkilenir. Travmatik kataraktlar - Delici göz travmalarına bağlı kataraktlar: Temiz perforasyon sonucu: delici yaralanmadan sonra hızla aköz humor lens içine sızar ve lens opasite kazanır. İris kökünüde öne iterek akut açı kapanması glokomuna neden olur. Yabancı cisimli delici göz yaralanmaları sonucu: mekanik etki ve hasar cismin büyüklüğü ve hızıyla doğru orantılıdır. Görüntüleme yöntemleriyle yerini saptarız. Madde radyoopaksa ilk tercih direk grafi değilse USG‟dir. Enes Başak Göz/34 Kataraktlı olgularda bulgular: Muayene sırasındaki bulgular (biyomikroskobik): Nükleer opasiteler: nükleus optikal yoğunluk artışı, ilk fötal nükleus daha sonra yetişkin nükleus etkilenir. Yoğunluk artışı opaklaşmayla devam eder ve berraktan sarıya ve daha sonra kahverengiye doğru bir renk değişimi olur. Kortikal opasiteler: subkapsüler vakuollerin oluşması ile korteksin hidrasyonu, içi sıvı dolu ışın şeklinde boşlukların oluşumu, paralel çizgiler opasitelerin oluşması ile korteksin lameller şekilde ayrılması, lensin çevresinde başlayan ve merkeze doğru yayılan küneiform opasitelerin oluşması. Arka subkapsüler opasiteler: opaklaşma arka kutup bölgesinde başlar ve lens çevresine doğru yayılır, genellikle arka kapsülün önünde granüller ve vaküoller vardır. İlerlemiş kataraktlar: saydam lens kortikal proçesler nedeni ile şişebilir ve hacminde artış olabilir (intumesan katarakt). Lensin tamamının opaklaşmasına matür (morgagni) katarakt denir. Süt kıvamındaki korteksin geri emilimiyle lens hacminin azalması ve kapsülün kıvrımlar oluşturması, katı nükleusun dibe çökmesine hipermatür katarakt denir. Hastalardaki subjektif ve objektif bulgular: Görme keskinliğinde azalma: görme bozukluğunun kesin bir ölçümü olmamakla beraber basit snellen keskinliği katarakt cerrahisinin yapılmasında ensık kullanılan göstergedir. Hastalardaki alaca karanlıkta görme gündüzdekinden daha iyidir çünkü karanlıktaki midriasiste ışık kesiflikleri aşar (niktalopi). Kontrast duyarlılıkta azalma: gün ışığında cisimleri görememe ve gece sürüşünde karşıdan gelen far ışığında kolaylıkla körleşleme. Kontrast duyarlılık kaybı artan frekanslarda daha fazla olmakta. En fazla kontrast duyarlılık kaybı arka subkapsüler kataraktta olur. Myopik kayma: insan lensinin yaşlanması ilerleyen bir hipermetropik kayma oluşturur. Nükleer değişikler lensin refraktif indeksinde değişikliğe sebeb olarak myopik kaymaya neden olur. Lens kırıcılığında artış ve lentiküler myopi oluşur. Lens yapısı heterojen oluyorsa örneğin kortikal kama şeklinde kataraktta, bir miktar astigmatizma olabilir. Monoküler diplopi: özellikle kortikal kama şekilli katarakt ve çevreleyen lense kıyasla düşük refraktif indekse sahip radyal kama şekilli su yarıklarında gelişir. Kamaşma: ışığın ileri saçılması ile olur.Özellikle kortikal ve arka subkapsüler kataraktlarda kamaşma olur. Renk kayması: özellikle nükleer opasitelerde olmak üzere kataraktöz lens,spektrumun mavi ucunda daha emici hale gelir. Hastalar genellikle bu renkli görme kusurunun farkına varmazlar. Görme alanı kaybı: opasitelerin morfolojisi, yoğunluğu ve yerleşimine bağlı olarak görme alanı etkilenebilir. Çocuklardaki kataraktlarda bulgu ve semptomlar: Lökokori, okülodijital fenomen (çocuk parmağını gözüne bastırır çünkü bu şekilde çocuğun ilginç bulduğu ışık şekilleri oluşur), şaşılık, normal gözü kapatınca çocuk ağlar, düzensiz göz hareketleri, nistagmus. Hasta hazırlanması: Topikal, lokal ve genel anestezi ile katarakt operasyonu olacak her hasta dahili ve oftalmolojik olarak taranmalıdır. Dâhiliye hazırlığında kardiyak, bronkopulmoner, diyabet, hipertansiyon ve serebrovasküler hastalıklar gibi sistemik hastalıklar açısından değerlendirilmeli. Hastanın özellikle sigara veya ilaç bağımlılığı, varsa sosyal hikâyesi önemlidir. Hastanın antikoagülan ilaç kullanımı da sorgulanmalı. Özel preoperatif testler: Refraksiyon ve görme keskinliği, korneal topografi (cerrahın insizyon yeri ve şekli), speküler mikroskopi (cerrahi girişim kalitesi), biyometri (A-scan ultrason aksiyel uzunluk, ön kamara derinliği ve lens kalınlığı-IOL gücü hesaplama) ve B-scan utrasonografiyi (fundus değerlendirilemeyen olgularda) içerir. Her iki göz rutin oftalmolojik olarak tonometri, slit-lamp biyomikroskopik inceleme ve dilatasyon ile arka segment muayenesi ile hazırlığı yapılır. Hastanın operasyon öncesi oküler geçmişi (travma, göz tembelliği, glokom, retinopati gibi) iyi sorgulanmalı. Daha önce diğer gözden katarakt ameliyatı olmuşsa o göz için operasyon öncesi, sırasında ve sonrasında gelişen problemler dikkatlice sorgulanmalı. Bütün cerrahi işlemlerde olduğu gibi katarakt operasyonu öncesi hasta veya hasta yakınları yapılacak olan operasyonu, risklerini, postoperatif takipler ve komplikasyonları hakkında bilgilendirmelidir. Operasyon öncesi hasta veya hasta yakınlarından bilgilendirilmiş onam alınmalıdır. Bu hem hastayı bilgilendirir hemde cerrahın sorumluluğu hastayla paylaşmasını sağlar. Enes Başak Göz/35 Katarakt cerrahisi öncesi hastayla tartışılacak konular: Cerrahinin amacı, cerrahi prosedür, anestezi gerekliliği, cerrahi sonrası görsel durumlar, cerrahiyi takip eden ciddi komplikasyonlar, potansiyel ağrı ve oküler rahatsızlık, cerrahi sonrası refraktif gereklilik gibi. Her cerrahi girişim bir güven saygı olayıdır. Hasta cerrahın yeteneğine ve dürüstlüğüne, cerrah da idrak ve cerrahi öncesi, sonrası ve sırasında anlatılanlara uyması konusunda güvenmesine dayalıdır. Katarakt öncesi preoperatif medikasyonlar: Pupil dilatasyonu: sempatomimetik midriyatik ajanlar (fenilefrin %2.5 gibi-sistemik hipertansif cevap riski) ve parasempatolitik sikloplejik ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonu ve fakoemülsifikasyonda genellikle birlikte kullanılır. Tam pupil dilatasyonu için cerrahi öncesi en az 12-24 saat kadar pilokarpin ve diğer kolinerjik myotikler kesilmelidir. Topikal nonsteroidal anti-inflamatuar (NSAİD) katarakt cerrahisinde pupiller myozisi önleme, cerrahinin neden olduğu inflamasyonu azaltma ve postoperatif kistoid maküla ödemi önlemede sık kullanılır (topikal diklofenak %0.1 ve ketorolak %0.5). Anti-enfektif profilaksi: Preoperatif olarak potansiyel enfeksiyöz organizmaların en önemli kaynağı hastanın kendi doğal konjoktival ve cilt florasıdır. Sadece preoperatif antibiotik kullanımı (tobramisin, florokinolonlar ve trimetoprim-polimiksin B) konjoktival floranın eliminasyonu ve sterilitesini sağlaması mümkün değildir. Topikal antiseptik povidon-iyodin %5 cerrahi sırasında tek damla damlatılması bakteriyel florayı en etkili azaltan, topikal antibiotiklerle eşit etkinliğe sahip bir uygulamadır. Anestezi: Lokal anestezi: Topikal; tetrakain %0.5, ametokain %1, propakain %0.5, kornea epiteline en az toksik olanlar, kısa etkililerdir. Retrobulber blok; lidokin %2 ile bupivakain %0.5 karışımı. Peribulber blok; retrobulberden farkı daha kısa iğneler olması. Subtenon blok; peribulberden daha iyi akinezi, hızlı başlangıç, uzun etki. Genel anestezi: bebekler, çocuklar, mental retarde hastalar, çok uyumsuz hastalar, çok ajite ve panik olan hastalar, cerrahi masasına ve cerrahi sahasına uyum gösteremeyen hastalarda kullanılır. Katarakt cerrahi endikasyonları: 1)Görmenin düzeltilmesi: en yaygın endikasyon. Cerrahi için karar görme keskinliği seviyesinden çok hastanın yaşamının devamı için ihtiyaç duyulan görme seviyesine göre verilir. Katarakta bağlı bilateral görme kaybı olan hastalarda kataraktın daha ileri olduğu göz önce opere edilir. Monooküler kataraktlarda stereopsisin kaybı,periferik görmenin azalması ve çok rahatsız edici kamaşma endikasyon nedenidir. 2)Medikal endikasyonlar: katarakt mevcudiyetinin göz sağlığını olumsuz etkilediği durumlar; fakolitik glokom, entümesan katarakt sayesinde sekonder açı kapanması, fakoantijenik üveit, ön kamaraya disloke lensler gibi. Diyabetik retinopatisi veya glokomu olan bir hastada fundus görüntüsünü engelleyen lens kesafeti de endikedir. 3)Kozmetik endikasyonlar: görmesinin kesin olarak bilinen bir gözde pupillanın siyah renkli görüntüsünün geri getirilmesi için matür kataraktın alınması. 4)Bebek ve çocuk kataraktları ampliyopi gelişmesi olasılığından dolayı mümkün olan en erken zamanda yapılmalıdır. Lokal anesteziğin etkisinin başlama süresi aşağıdaki faktörlere bağlıdır: 1-Bloke edilecek sinire yakınlık. 2Vazokonstrüktör kullanımı; etkinin başlamasını geciktirir, etki süresini uzatır. 3-İlacın yapısı; amid ve ester yapısına bağlı olarak prokain ve kloroprokain‟in etkisi erken, bupivakaininki geç başlar. 4-Lokal anestetiğin konsantrasyonu. 5Lokal anestetiğe bikarbonat, hyalüronidaz veya epinefrin eklenmesi bikarbonat solüsyonun pH‟sını ayarlamaktadır. Orbitanın sensorial innervasyonu: Nervus frontalisin; supratroklear dalı üst kapaktan, supraorbital dalı konjonktiva ve üst kapak derisinden duyu taşır. Nervus lakrimalis; üst kapak ve konjonktiva temporalinden lakrimal glanddan duyu taşır. Nervus nasosiliaris; kornea, iris, silier cisim, perilimbal bulber konjonktivadan, optik sinir kılıfından Enes Başak Göz/36 duyu taşır. Bu sinirin infratroklear dalı ise medial kantus, alt kapak konjonktivasından, lakrimal kese ve lakrimal kanaldan duyu taşır. Hastaların eğitimi: Damlaların kullanımı: Eller yıkandıktan sonra hastanın tavana doğru bakması söylenip alt göz kapağı nazikçe aşağıya doğru çekilip kirpiklere damlalığı dokundurmadan 1-2 damla alt fornikse damlatılıp gözler 30-60 saniye kapalı tutulmalı. Hastalara yapabilecekleri ve sakınması gerekenler anlatılmalı. Gözü travmalardan koruma, yüz yıkama, banyo, günlük aktiviteler, makyaj, diyet, araba kullanımı, iş yaşamında dikkatli olunmalı. Gece yatarken eye shield kullanılabilir. İlk haftada hastanın yüzünü su çarparak yıkamaması önerili ancak hasta yüzünü silebilir. Hastaların boyundan aşağısını yıkamasının veya gözüne su-sabun kaçırmadan saçlarını yıkamasının bir sakıncasıı yoktur. Hastaların normal günlük aktivitelerini yapmalarında bir engel yoktur ancak contak sporlardan, yüzme gibi sporlardan uzak durması önerilir ağır kaldımaktan kaçınmak önerilir. 6 hafta makyaj yapmaması önerilir. Konstipasyona sebep olmamak için lifli gıdalardan yüksek diyet önerilir. Alarm semptomları: Ağrı, görme azalması, ışık çakmaları, şiddetli kızarıklık. Medikal bakım: Operasyondan sonra 2-3 saat kadar göz kapalı bırakılır. Daha sonra her saat steroidli, antibiyotikli ve NSAİD içeren damlalar kullanılır. Lokal anestezi ile opere edilen hastalar 2 saat sonra hastaneden çıkarılabilir. Hastaya ilaçlarını nasıl kullanacağı iyi anlatılmalıdır. İlk visit operasyondan 6-8 saat sonra veya ertesi sabah yapılabilir. Kirpiklerin bir miktar çapaklı olması doğaldır. Kirpikler steril salin solüsyonu ve pamukla göze bastırmadan temizlenmelidir. 1. Gün visitinde: görme keskinliği, göz içi basıncı, konjonktiva, kornea ödemi, kesi yeri, ön kamera derinliği, ön kamerada reaksiyon ve flare, ön kamerada vitreus mevcudiyeti, İOL santralizasyonu, retinanın durumu, tedavinin düzenlenmesi. 1. Hafta visitinde: öncelikle hastanın ilaçlarını nasıl kullandığı öğrenilip hatalı kullanımı varsa düzeltilmeli, görme keskinliği, göz içi basıncı ve yarıklı lamba biyomikroskobisi yapılmalı, ilaçları düzenlenmeli, steroidler tedrici olarak azaltılmalı, 2-4 hafta sonra kontrole çağrılır. 1. Ay kontrolünde: normal muayenemiz dışında kistoid maküler ödeme özellikle dikkat edilmeli, hastanın gözlük ihtiyacı varsa giderilmeli, sütüre bağlı (giriş yerinde tek sütür) astigmatizma varsa sütür alınabilir, travmalara ve geç endoftalmiye karşı hasta uyarılmalı, yıllık kontrole çağrılmalı. Enes Başak Göz/37 10 - Kırmızı Göz Tanımlayıcı bir deyimdir, tanı değildir. Kırmızı veya pembe göz; doğru teşhisin konmasını, daha kötüye gitmeden müdahale edilmesini, ilgili bölüme yönlendirilmesi gereken zamanın bilinmesini gerektirir. Doğru teşhisin faydaları: Zamanında, etkili tedavi, tedaviye hızlı cevap, aynı problem nedeniyle yapılan muayenenin azalması, yardımcı sağlık personeline daha az telefon gelmesi, daha düşük maliyet, yüksek hasta memnuniyeti sağlar. Etkin tedavinin faydaları: Hızlı iyileşme, tedavi süresinin kısalması, daha az tedavi ihtiyacı, okuldan/günlük yaşamdan daha az süre kaybı, daha az iş gücü kaybı, hasta ve ebeveyn için daha az masraf, yüksek hasta memnuniyeti. Kırmızı gözün nedenleri: Konjonktivit (bakteriyel, viral, inklüzyonlu, irritatif, alerjik, kontakt lens), gözyaşı problemleri, kapak problemleri, yabancı cisim/travma, üveit, yapısal değişiklikler. Abelson‟un klinik kuralı: Kaşıntı varsa bu alerjidir. Yanma ve batma varsa tablo kuru gözdür. Sabah çapaklanma ve yapışma varsa, bakteriyel konjonktivit düşünülmelidir. Konjonktivit: Konjonktivitin türleri: bakteriyel, viral, alerjik, klamidyal, irritatif, dev papiller, yeni doğan. Konjonktivitlerin değerlendirilmesi: Hasta öyküsü: hastanın yaşı, unilateral/bilateral, aile öyküsü, kontakt lens, çevresel, reçetesiz satılan ilaçlar, yabancı cisim hissi, yakın zamanda bir travma/ameliyat, bağlantılı sistemik bir hastalık, süreklilik, kaşıntı, maruziyetler. Fiziksel değerlendirme: göz kapağı derisi, unilateral/bilateral, lokalize/yaygın kızarıklık, normal pupil, kornea ile ilişki, akıntı (sulu ya da mukopürülan), parlak kırmızı refle (4 yaş ve altı), berrak optik sinir görüntüsü. Bakteriyel konjonktivit: Genellikle okul öncesi görülür, çift taraflı fakat tek taraflı da olabilir. Mukopürülan akıntı vardır. Otitis media ile ilintili olabilir. Sıklıkla görülen patojenler; H. influenza, S. pneumoniae, M. catarrhalis. Viral konjonktivit: Genellikle yaşca büyük çocuklar etkilenir. Genellikle tek taraflıdır, diğer göz daha sonra etkilenir. Farenjit ile ilintili olabilir. Preaurikular adenopati görülebilir. Oldukça bulaşıcıdır. Etkenler; adenovirus, herpes simplex, herpes zoster, varisella, molluscum contagiousum, akut hemorajik. Adenoviral konjonktivit: Faringokonjonktival ateş (PCF): tip 3 adenovirus, tek taraflı/çift taraflı, şiddetli farenjit ve ateş, pre-auriküler lenf nodları sıktır, minimal kornea tutulumu, oldukça bulaşıcıdır. Epidemik keratokonjonktivit (EKC): tip 8 ve 19 adenovirus, subepitelyal korneal infiltratlar sıktır, pre-aurikülar lenf nodları sıktır, süre: 7-4 gün, oldukça bulaşıcıdır. Herpes simplex: herhangi bir yaşta primer enfeksiyon, tek taraflı, ilk olarak veziküler deri lezyonları görülür, klasik dendritle birlikte kornea tutulumu vardır, keratit, topikal steroidlerle kötüleşebilir, üveit olabilir, rekürrensler sıktır. Herpes zoster: sıklıkla erişkinlerde görülür, tek taraflı herpetiform deri lezyonları vardır, trigeminal sinirin (V1) oftalmik dalının dermatom dağılımı şeklindedir, keratit/üveit, yaşlı hastalar, post-herpetik nevralji riski altındadır. Varisella: tek taraflı/çift taraflı, klinik olarak su çiçeği ile ilişkilidir, kapak kenarı ve konjonktivada, genellikle de limbusta papüler lezyonlar vardır, lezyonlar görme kaybına neden olmaz, sistemik hastalık iyileştikçe konjonktival bulgular da kaybolur. İnklüzyon konjonktiviti: kronik folliküler konjonktivit, klamidyalara bağlı olarak oluşur, çocuklar ve cinsel olarak aktif genç erişkinlerde görülür, epitelyal keratit, zamana yayılır, akıntı sık görülmez, tedavi sistemiktir. Yenidoğan konjonktiviti: Kimyasal konjonktivit; neisseria gonorrhea, klamidya, herpes simplex. Enes Başak Göz/38 Alerjik konjonktivit: Eğer kaşıntı yoksa, muhtemelen alerji değildir. Mevsimsel/Perenyal: ana semptom kaşıntıdır. Düzeyi hafiften, kesik kesik aralıklı -kronik, halsizlik yaratıcı düzeye kadar -ciddi- olabilir. Uygun aralıklı tedavi, görmeyi ve fonksiyonu artırır. Bulgular; kızarıklık, kemozis, kapak ödemi, mukus sekresyonu, yaşarma. Belirti; kaşıntı. Vernal keratokonjonktivit (VKC): ilkbahardan sonbahara kadar görülebilir. Genellikle çocuklarda ve özellikle erkek çocuklarda görülür, palpebral ve limbal formlarda oluşabilir. Şiddetli kaşıntı, yaşarma, fotofobi vardır. Mukus sekresyonu, pitozis, korneal ülserler, %4-6 kalıcı görsel değişiklik vardır. Atopik keratokonjonktivit (AKK): skatrize konjonktivit, şişmiş ekzematöz göz kapağı, süperfisyel punktat keratit/ülser, süperfisyel korneal infiltratlar, keratokonus vardır. Dev papiller konjonktivit: irritasyon, mukus sekresyonu, hiperemi vardır, yumuşak kontakt lenslerde depozitler vardır, oküler protez, sütur açılması olabilir, üst göz kapağı konjonktivasında genişlemiş papillalar vardır, pannus vardır. İrritatif konjonktivit: irritasyon, konjonktival hiperemi vardır. Çevresel etkenler, duman, işsel maruziyetler sebep olabilir. Tedavi; prezervan içermeyen suni gözyaşları kullanılır. Alerjik konjonktivit tedavisi: genellikle topikal antialerjikler kullanılır. Mast hücre stabilizatörleri, antihistaminikler, MHS + antihistaminik kombinasyonları, vazokonstriktörler, antihistaminik + vazokonstriktör kombinasyonları kullanılabilir. Blefarit: Göz kapağının inflamasyonudur. Kirpik folikülleri ve aksesuar bezlerden Zeis ve Moll bezleri etkilenebilir. Yüksek staph. kolonizasyonu vardır. Kumlu hissi, yanma, kızarıklık, göz kapağında kabuklanma ve pullanma vardır. En sık neden sebum. Meibomianit: Meibomian bezinin kronik infeksiyonu/inflamasyonu sonucu posteriyor lamellar blefarit oluşabilir. Yanma, yabancı cisim hassasiyeti, yaşarma, kızarıklık vardır. İç arpacık olabilir. Akne rosacea ile ilintili olabilir. Kapak hijyenine dikkat edilmeli, suni gözyaşı, antibiyotikli pomad, doksisiklin 100mg PO QD verilir. Hordeolum: Göz kapağında kırmızı, hassas nodüler lezyonlar vardır. Kirpik foliküllerinin veya Moll-Zeis bezlerinin infeksiyonu (dış), meibomian bezinin infeksiyonu (iç) olabilir. Kronik veya seboreik blefarit ile ilişkili. Kızarıklık veya hassasiyet geçinceye kadar sıcak kompres, göz kapağındaki kabukların bebe şampuanı ile günlük temizliği yapılmalıdır. Şalazyon: Lokalize, granül şeklinde kist. Tipik olarak kırmızı ve hassas değil. Cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir. Meibomianit/Blefarit: Gözyaşı film değişiklikleri vardır. Kronik irritasyon, kuruluk, kronik hiperemi, süperfisyal punktat keratit, pannus vardır. Korneal skar oluşumu vardır. Göz kapağında vaskülarizasyon, skar oluşumu, trikiyazis, kirpik kaybı vardır. Gözönünde bulunması gerekenler; iyi hijyen, kapaktaki pullanmalar, meibomian bezi ağzı, siprofloksasin pomad. Korneal infiltrat/ülser: Hafiften ciddi düzeye kadar ağrılı kırmızı göz olabilir. Fotofobi, azalmış vizyon, akıntı, kornea stromasında beyaz opasiteler vardır. Eğer epitel defekt varsa ülser gelişebilir. Tedavide en sık siprofloksasin tercih edilir. Periorbital (preseptal) sellülit: Kırmızı, hassas, şiş göz kapakları ve konjonktival hiperemi, ateş, lökosit artışı ve sola kayma vardır. Görme, pupiller, motilite, optik diskler normal sınırlar içindedir. Otitis media ve sinüzit sık görülür. Tedavi: kan kültürü 2 defa alınmalı, sinüs grafisi çekilmeli. Sinüzit için oral ve nazal Enes Başak Göz/39 dekonjestanlar verilmeli. Kapalı göz üzerine ılık kompresler - günde 4 kez 20‟şer dakika uygulanır. Augmentin PO veya rocephin IM verilir. Günlük takip yapılmalı. Ebeveynler sorumluluk alabilecek gibiyse ayaktan takip yapılmalı. Orbital sellülit: Üst solunum yolu enfeksiyonu semptomları vardır. Ateş, perioküler ağrı, propitozis, motilitede bozulma, konjonktival hiperemi, görme kaybı vardır. Tedavi: hospitalizasyon yapılmalı, kan kültürü 2 defa alınmalı, konsültasyon yapılmalı (oftalmoloji, KBB, enfeksiyon hastalıkları), orbital BT çekilmeli. Subperiosteal apse, sinüzit olabilir. IV antibiyotikler verilmeli. Korneal abrazyon: Ağrı, yaşarma, fotofobi, bulanık görüş vardır. Travma olabilir, +/- benek olabilir. Topikal antibiyotikler ve sikloplejikler, kontakt lens, siprofloksasin damla, siklopentolat 1%, yeni lens verilebilir. Korneal yabancı cisim: Delici ve kesici aletle ilgili hikâye varlığı. Üst göz kapağının çevirilerek kontrolü (özellikle dikey, düz bir defekt varlığında) yapılmalı. Uzaklaştırılabilirlik önemli. Yabancı cisim/travma gözönünde bulunması gerekenler: penetrasyon, floresein boyama, göz kapağının çevrilmesi ve kontrolü, yabancı cismin uzaklaştırılması, uygun antibiyotik kullanımı önemlidir. Kimyasal yanık: Oftalmolojide gerçekten acil müdahale gerektiren bir durumdur. Sonuç hızlı irrigasyona bağlıdır. Maruz kalınan kimyasal maddenin türü tedaviyi yönlendirir. Alkali ajanlar asidik ajanlardan daha kötüdür. Hifema: Ön kamarada kan olmasıdır. Genellikle göze şiddetli üfleme neticesi oluşur. Ağrı, hiperemi, görmede azalma vardır. Glob rüptürü ekarte edilmelidir. Orak hücre taraması yapılmalıdır. Tedavi: kesin yatak istirahati verilmeli. Orak hücre taraması yapılmalı. Aspirin veya NSAİİ‟lar verilmez. Abrazyon yoksa topikal steroidler verilir. Uzun etkili sikloplejik ajan verilir: çocuklarda atropin %1 merhem, günde 4 kez verilir, erişkinlerde skopolomin %0.25 veya homatropin %5 verilir. 1-5. günler arasında yeniden kanama riski vardır. Günde iki kez ve ağrı için ışık kaynağı ile kontrol edilmeli. Bakteriyel konjonktivit tedavisi: Genellikle topikal antibiyotikler kullanılır. Bazı durumlarda sistemik antibiyotikler tedaviye eklenir. Seftriakson, eritromisin, azitromisin, tetrasiklin verilebilir. Tedavide gözönünde bulundurulması gerekenler: düşük toksisiteli ancak etkili ajanlar kullanılmalıdır. Gözün daha kirmizi olmasına neden olacak herhangi bir şey yapılmamlıdır. Doğru uygulama tekniği gereklidir. Çocuklarda pomad formu tercih edilmelidir. Amaç okula veya işe hızlı geri dönüşü sağlamaktır. Oftalmik antibiyotikler: Sülfasetamid: ilk oftalmik antibiyotik. Bakteriyel folik asit sentezini inhibe eder. Gram (+) etkilidir. Direnç gelişimi yüksektir. Nüfusun %2-3‟ün de hassasiyet vardır. Uygulaması ağrılıdır. Stevens-Johnson sendromuna neden olur. Peptid grubu antibiyotikler: Basitrasin; hücre duvarı sentezini inhibe eder, gram (+). Polimiksin; hücre zarı geçirgenliğini artırır, gram (-), dar spektrum vardır. Trimetoprim: bakteriyel folik asit sentezini inhibe eder, gram (+), yüksek direnç gelişimi, bakteriyostatik etkisi vardır, polimiksin ile kombinasyonu yapılabilir. Florokinolonlar: geniş spektrum, bakterisit etkili, hızlı öldürme gücü vardır, yavaş direnç gelişimi, oküler doku penetrasyon düzeyleri yüksektir, minimal toksisite vardır,sistemik abzorbsiyon riski minimaldir. Aminoglikozidler: bakteriyel protein sentezini inhibe ederler. Gram (-) spektrumu geniştir. Neomisin; sadece kombinasyon olarak mevcuttur, çok yüksek hassasiyeti (~10%) var. Gentamisin; korneal toksisitesi vardır. Tobramisin. Gözyaşı problemleri: Buharlaşma; blefarit, kapak anomalileri, kontakt lens kullanımı, meibomianit (lipid eksikliği), göz kırpma anomalileri, lagoftalmos, hızlı gözyaşı parçalanma zamanı. Kuru göz sendromu: Yetersiz veya anormal gözyaşı vardır. Semptomlar; yanma, yabancı cisim hissi. Bulgular; kızarıklık, göz yaşarması. Yaşlanma, sistemik tedaviler, otoimmün hastalıklar, blefarit, anatomik anormalliklerle ilişkili olabilir. Tedavi; kapak enfeksiyonları/inflamasyonlarının düzeltilmesi ve suni gözyaşları, pomadlar ve jellerin uygulanması, punktal tıkaçlar. Enes Başak Göz/40 Anterior üveitler: İrit veya iridosiklit olarak da bilinir. Gözün önünde ağrı ve/veya baş ağrısı vardır. Konjonktival injeksiyon (siliyer flaş), fotofobi, yaşarma, görmede azalma, miyotik veya düzensiz pupil, glokom vardır. Korneal abrazyonun giderilmesi; proparakain (ağrı giderilemezse), fluorescein (korneal defekt görülememişse) verilir. Travma hikayesi olup olmadığı sorulur. Eğer travma yoksa, juvenil romatoid artrit, HLA-B27, sarkoidozis, ankilozan spondilit sebebiyle görülebilir. Topikal sikloplejikler ve steroidler kullanılır. Sekonder glokom ve katarakt gibi komplikasyonlar olabilir. Episklerit: Derin subkonjonktival dokuların lokal inflamasyonu vardır. Sıklık hikayesi sorgulanır. Minimalden hafif düzeye ağrı olabilir. Episkleral damarlar için %2,5‟luk fenilefrin verilir. Sklerit: Skleranın lokal veya yaygın inflamasyonu vardır. Sistemik vaskülitler ve romatoid artritle ilişkili. Ciddi, derin göz ağrısı vardır. Görmeyi tehdit eden komplikasyonlar görülebilir. Enes Başak Göz/41 11 - Konjenital Katarakt Görülme sıklığı 15/10 000. Çocukluk çağı körlüklerin %15-20‟si. Belirtileri: lökokori, nistagmus (1-2. ayda gelişir), amliyopiye bağlı şaşılık, kırmızı refle testi (-). Tek taraflı kataraktların tedavisi her türlü cerrahi ve optik düzeltmeye rağmen genelde olumsuz netice verirken bilateral katarakt tedavilerinde sonuç daha da olumludur. Değerlendirme: aile öyküsü, sistemik hastalıklar, gebelikte enfeksiyon sorgulanır. Ön segment muayenesi: kırmızı refle testi (aks açıklığı hakkında bilgi verir), kataraktın şekli, kataraktın yoğunluğu. Arka segment seçilmiyorsa; USG, PHPV, retina dekolmanı, oküler tümörler araştırılır. Kötü prognoz belirtileri: tek taraflı olması, nistagmus olması, şaşılık olması, çekirdek ve orta kutup opasiteleri, kırmızı refle testi negatifliği, 3. aydan sonraki başvurular. Cerrahi endikasyon: Ampliyapi riski ile tek/çift taraflı olması belirler. Bilateral katarakt; ilk 3 ay içinde (EKKE). Tek taraflı katarakt; tanı konulduğu anda. GİL yerleştirilmesi; 3-6 yaş, tek taraflı 2.2 ± 2.8 yıl, bilateral 3.3 ± 3.8 yıl. Cerrahi teknik: Anestezi: tek seçenek genel anestezidir, anestezist çocuklarda deneyimli olmalı, derin olmalı. Ekstra oküler kasların kasılması ile oluşan GİB artışı ön kamaranın sığlaşmasına neden olabilir. Lensektomi + ön vitrektomi (18 ay altı): Tipleri: korneal/skleral kesi, ön kapsülotomi/kapsüloreksis, irrigasyon/aspirasyon, arka kapsülotomi/ kapsüloreksis, ön vitrektomi. Kornal/skleral kesi: kesici aletlerin girişi için temporal, irrigasyon kanülü için nazal giriş tercih edilir. Kesi kadranları ve aralarındaki açı her cerrah için farklı olabilir. Kesilerin tipi yara yeri kapanmasında güçlük ve lökom oluşturmayan cinsten olmalıdır. GİL yerleştirilmesinde limbal; saydam korneal ve skleral tünel kesileri kullanılabilir. Ön kapsülotomi/kapsüloreksis: Kapsülotomi; dissizyon iğnesi, kesici aspire edici aletler, radyo frekans endodiatermi kullanılabilir. Kapsüloreksis; dissizyon iğnesi, kapsüloreksis penseti kullanılabilir. Kapsüloreksisin kapsülotomiye olan avantajlarından dolayı çocuklardada kapsüloreksis tercih edilmektedir. Kapsül yırtıkları, vitreus kaybı, GİL desantralizasyonları görülebilir. Kapsülün boyanması için %0.1 lik tripan mavisi ya da %0.5lik fleoresin kullanılabilir. İrrigasyon/aspirasyon: kristalin lensin kortex ve nukleusu çok yumuşaktır. Bu nedenle; manuel aspirasyon irrigasyon kanülü ile I/A kanülü ile aspirasyon, fakofragmantasyon aletinin aspirasyon modu kullanılabilir. Yetersiz aspirasyonda fakofragmantasyon cihazının kesici fonksiyonu devreye sokulabilir. Aspirasyon esnasında lens materyallerinin vitreusa düşmemesi için arka kapsül sağlam bırakılmalı. Korteks ve nükleus iyice aspire edilmeli. Arka kapsülotomi/kapsüloreksis: Katarakt cerrahi esnasında (primer) ya da daha sonra (sekonder) yapılabilir. Primer arka kapsüloreksis ilk kez Gimbel tarafından tanımlanmış. Kapsülotomiye göre daha güvenlidir. Tekniği: arka kapsülden küçük bir kesi yapılır. Vitreus ve kapsül arasına gerekirse viskoelastik verilir. Kapsüloreksis forsepsiyle merkezinde 3-4mmlik bir kapsüloreksis yapılır. Arka kapsüloreksisi implatasyon sonrası yapanlarda vardır: avantajı; GİL santralizasyonu iyidir. Dezavantajı; GİL implatasyonu sonrası kapsüloreksis ve ön vitrektomi zordur. Arka kopsülün iyi görülemediği olgularda kapsül boyaları kullanılabilir (ICG ve Tripan blue). Posterior kapsülotomi sonrası Pozitif vitreus basıncı görülebildiğinden cerrahi esnasında dikkatli olunmalıdır. Enes Başak Göz/42 ———————————————————————————————————————————Göz içi lens seçimi: Katarakt cerrahi sonrası GİL implatasyonu ile ilgili tam bir görüş birliği yok; gözün anatomik büyümesinin devamı, görme gelişimi devamı sebebiyle. GİL implatasyonunun zorluk nedenleri: halen anatomik olarak büyümekte olan göz, devam eden görme gelişimi, uzun dönem stabilitesi iyi olan GİL arayışı, cerrahisi sonrası yoğun inflamasyon, komplikasyonların fazla olması (kapsülde distorsion, kapsül erezyonu, iris kökü ve silier cisimde erezyonlar), implante edilecek GİL in seçimi (gücü, tasarımı, büyüklüğü). Yara yeri kapanması ve cerrahi sonrası bakım: Skleral kesi, çok küçük bebekler ve yara yeri ödemlendirilerek kapanmayanlarda kesi yeri 10/0 naylonla sütüre edilir. Yara yeri kapatılmamışsa; hipotoni, pupilla çekintisi, kronik inflamasyon ve membran oluşumu, iris prolapsusu görülebilir. Ön vitrektomi yapılanlarda ön kamarada vitreus temizliği tam yapılmalı. Cerrahi sonrası topikal AB ve KS tedavisi başlanmalı. Çok küçük çocuklar ve inflamasyon riski yüksek olanlarda sistemik KS tedavisi başlanabilir. Çocukluk çağı katarakt cerrahisi komplikasyonları: Komplikasyon oranı erişkinlere göre daha fazladır. Cerrahi teknikler ve imkânlar arttıkça daha da azalmaktadır. Ön kamara kaybı; kapalı cerrahi nedeni ile daha az. Yara yerinden iris prolapsusu; kapalı cerrahi nedeni ile daha az. Kapsülotomi/kapsüloreksis esnasında kapsül yırtılmaları; deneyimsiz cerrah. Erken posterior operasyon komplikasyonları: ön üveit, GİB artışı, irisin yara yerinde prolapsusu, endoftalmi, cerrahi tecrübe, yara yerinin iyi kapatılması ve kapalı cerrahi yapılması komplikasyonları azaltır. Geç postoperatif komplikasyonlar: Pupil aralığında membranlar, AKO, pupiller düzensizlikler, lens dislokasyonu, glokom, kronik iritis, RD, kronik endoftalmi. Arka kapsül desteği olmayanlarda ve sekonder GİL imp.nu skleral fixasyonla yapılanlarda komplikasyon oranı artmaktadır. Pediatrik afaki tedavisi: GİL (primer, sekonder), gözlük, afakik kontak lensler. Gözlük: ilk tercih değildir. GİL ve kontak lens uygulanamadığı durumda, GİL/KL uygulandığı halde geride kalan kırma kusurlarının düzeltilmesinde, yakın görme için bifokal gözlük düzeltmesinin gerektirdiği zamanlarda kullanılır. Dezavantajları: ağır ve kötü görünüm, çok küçük bebeklerde kullanım güçlüğü (burun kökü gelişmemiştir) vardır. Yüksek diyoptride; prizmatik etki, halka şeklinde skotom, kromatik aberasyon, görme alanı problemleri, tek taraflı afakide anizokoni görülebilir. Avantajları: ucuz ve kolay temin edilir, diğer yöntemlere tamamlayıcı olarak kullanılabilir, göz içi ve yüzeyinde komplikasyon oluşturmaz. Afakik kontakt lensler: GİL in yerleştirilemediği küçük çocuklarda standart yöntemdir. Avantajları: cerrahiden hemen sonra kullanılabilmesi, büyüyen çocuk gözünde değişen refraksiyona göre değiştirilebilir olması, her türlü diyoptride bulunabilir olması, uygulama kolaylığı. KL çeşitleri: RGGL, yumuşak afak lensler. 1-RGGL (sert gaz geçirgen lensleri): Avantajı: düşük maliyet, büyük astigmatik kusurları düzeltmekte. Dezavantajı: hasta uyumu iyi değil. 2-Yumuşak afak lensler: Avantajı: hasta uyumu iyidir, temizlik ve bakımı kolay, uzun süreli kullanılabilir. Dezavantajı: dar kapak aralığında uygulama zorluğu (çapı büyük), ovuşturma ile gözden kolayca çıkma, gözde katlanma eğilimi, mikroftalmide kullanılamama. Enes Başak Göz/43 12 - Kornea Hastalıkları Korne tabakaları; epitel, bowman, stroma, descement membran, endotel. Kornea hastalıkları: Enfeksiyonlar: bakteriyel keratit, viral keratit (HSV), fungal keratit, akantomoeba keratiti. Ektaziler: keratokonus. Dejenerasyonlar: arcus senilis, band keratopati. Kornea distrofileri: anterior, stromal, posterior. Travmalar: künt. Bakteriyel keratit: s. aureus, s. pnomonia, s. epidermidis kaynaklı olabilir. Klinik: ağrı, bulanık görme, fotofobi, akıntı, ödem, YC hissi. Bulgular: stromal ödem, hipopiyon (*), konjuktival hiperemi, epitel defekti Tanı: lezyondan kazıma ile kültür, klinik. Tedavi: topikal antibiyotikler, sikloplejik ajanlar, topikal steroidler. Topikal steroidler; her zaman epitel defekti kapandıktan sonra verilir, önce verilmez. Viral keratit (HSV): Tipleri: infeksiyoz epitelyal keratit, nörotrofik keratit, endotelit. Klinik: ağrı, bulanık görme, fotofobi, akıntı. Bulgular: epitelde küçük veziküller, dendritik coğrafik ülser, konjuktival hiperemi, azalmış kornea duyarlılığı. Tedavi: antiviral pomat (asiklovir), antiviral damla (trifluridine), sikloplejik ajanlar. Fungal keratit: Sıklıkları azdır. En önemli risk faktörü bitkilerle oluşan kornea travmasıdır. Hikâyesinde antibiyotik tedavisine yanıtsızlık vardır. Sebepleri: flamentöz mantarlar (aspergillus, fusarium); genellikle önceden göz hastalığı geçirmeyenlerde görülür. Maya mantarları (candida); genellikle önceden bir göz hastalığı geçirenlerde görülür. Klinik: yabancı cisim hissi, ağrı, bulanık görme, fotofobi, akıntı, konjuktival hiperemi. Tanı: klinik, kültür (kornea, KL solüsyonu), kornea biyopsisi. Tedavi: hastaneye yatış yapılabilir, topikal antifungal (4-6 hafta) (amfoterisin B, natamisin, varikonazol), sikloplejik ajanlar, oral antifungaller (flukonazol) verilebilir. Akantomoeba keratiti: Kimlerde düşünelim: yumuşak kontakt lens (KL) kullanan, KL hijyenine dikkat etmeyen, lens solusyonuyla değil de çeşme suyuyla KL temizliğini yapan, KL varken yüzen, banyo yapan kişilerde düşünürüz. Klinik: aşırı oküler ağrı, konjuktival hiperemi, fotofobi, sulanma. Bulgular: psödodendritler, subepitelyal infiltratlar. Tanı: klinik (aşırı ağrı), kültür, KL solüsyonu kültürü, konfokal mikroskopi. Tedavi: topikal polihekzamitil biguanid, propamidin, itrakonazol, ketokonazol, vankonazol, sikloplejik ajanlar. Keratokonus: Adolesan döneminden başlayıp orta yaşlara kadar devam eden ilerleyici görme azalması (*) vardır. Korneanın santral veya parasantral kısmının düzensiz konik şekil alması ve incelmesi ile karakterize, sebebi bilinmeyen inflamatuvar bir ektazidir. Bulgular: hızlı ilerleyen astigmatizma, korneada incelme, Munson belirtisi (aşağı bakışta alt göz kapağında aşağı itilme), Vogt çizgileri, korneada skar. Tanı: hikâye, korneal incelme, topokrafi. Tedavi: göz ovalamaktan kaçınma, gözlük, yumuşak KL, sert KL, cross linking (UVa göndererek kollajen lifi güçlendirerek ilerlemeyi durdurmak),korneal halkalar, kornea transplantasyonu (gözlükten sert KL‟ye kesin geçiş). Kornea transplantasyonu en çok keratokonus ve bülloz keratopatide yapılır. Keratokonusun birliktelikleri: Sistemik hastalıklar: Down sendromu, Turner sendromu, Ehler-Danlos sendromu, Marfan sendromu, MVP, osteogenesis imperfekta. Oküler hastalıklar: retinitis pigmentoza, Vernal konjuktivit, mavi sklera, aniridi, ektopia lentis. Arcus senilis: Periferik korneada lipit depolanmasıyla oluşan dejeneratif değişikliktir. Görmeyi bozmaz, tedaviye gerek yoktur. Yaşlılarda görülürse „„arcus senilis‟‟, gençlerde görülürse „„arcus juvenilis‟‟ denir. Terrien‟in marjinal dejenerasyonu: Kornea periferini (üst nazal) etkileyen bir idiopatik dejenerasyondur. En sık 20-40 yaşları arasında erkeklerde görülür. Genellikle bilateraldir. İlerleyici astigmatizmaya neden olur. İlerlemeyi durdurucu bir tedavi mevcut değildir. Spontan veya travmatik bir perforasyon gelişebilir. Perforasyon riski olan hastalara yama grefti veya keratoplasti önerilebilir. Enes Başak Göz/44 Band keratopati: Subepitelyal alan ve Bowman membranının ön kısmında kalsiyum tuzlarının birikmesi ile karakterizedir. Korneada saat 3-9 aralığında interpalpebral alanda band şeklinde uzanır. İrritasyon ve görmenin azalması en önemli semptomlarıdır. Sebepleri: 1-Oküler: kronik iridosiklit, fitizis bulbi, ön kamarada silikon yağı. 2-Metabolik: yükselmiş serum Ca ve fosfor seviyeleri, hiperürisemi, KBY. 3Herediter: herediter ihtiyozis, ailevi band keratopati. 4-Yaşa bağlı. Tedavi: kornea epiteli debritmanından sonra EDTA uygulaması temel tedavidir, PTK, keratoplasti. Anterior kornea distrofisi: Genellikle rekürren kornea erezyonları ve irregüler astigmatizma ile karakterize, bilateral, inflamasyon ve kornea vaskülarizasyonu olmayan kornea hastalıklarıdır. Tipleri: 1-Epitelyal bazal membran distrofisi; Cogan‟ın mikrokistik distrofisi, harita parmak izi distrofisi de denir. 2-Meesmann distrofisi. 3-Reis bückler diztrofisi. Stromal kornea distrofisi: Tipleri: granüler distrofi, lattice distrofi, maküler distrofi, Schnyder‟in santral kristal distrofisi, avellino distrofi, jelatinöz distrofi. Posterior kornea distrofisi: Tipleri: posterior polimorfoz distrofi, Fuchs‟un endotelyal distrofisi, konjenital herediter distrofi. Kornea yaralanmaları: Kornea travmaları korneanın etkilenen bölümü ve derinliğine bağlı olarak çok farklı klinik görünümlerle ortaya çıkabilir. Tipleri: epitel abrazyonu, stromal abrazyon, künt travma, tam kalınlıkta korneal laserasyonlar. Epitel abrazyonu: Kornea epitelinin tümünün ya da bir bölümünün harap olduğu klinik durumdur. Abrazyon Bowman tabakasını etkilemedi ise skarsız olarak iyileşir. Klinik: ağrı, fotofobi, bulanık görme, YC hissi, yaşarma vardır. Tedavi: Amaç, semptomların düzeltilmesi, komplikasyonların önlenmesi ve epitelin korunmasıdır. Klasik tedavi rejimi; topikal antibiyotik, sikloplejik ajanlar, gözü kapamadır. Gözü kapama yerine terapotik KL verilebilir. Stromal abrazyon: Abrazyonun stromaya kadar ilerlemesi ile oluşur. Parsiyel kalınlıktaki korneal flep korneadam tamamen kopabilir veya tekrar ayrıldığı yere yapışabilir. Penetrasyon olup olmadığı ayırt edilmelidir. Tedavi abrazyonun şekline göre planlanır. Korneada kopma varsa kalan stroma kalınlığına göre tedavi verilir, stroma kalınsa kapama veya bandaj KL uygulaması yapılır, stroma ince ise doku yapıştırıcısı veya keratoplasti uygulanır. Kopma yok lamellar bir kesi varsa kesinin büyüklüğü ve distorsiyon durumuna göre bandaj KL uygulaması veya korneal sütürasyon planlanır. Burada iyileşme sonrası skar formasyonu gelişecektir. Künt travma: Korneada abrazyon, ödem, descement membranda yırtıklar ve korneal endotelyal halka oluşabilir. Tam kalınlıkta korneal laserasyon: Ağrı, görmede azalma, gözden sıvı kaybı vardır. Travma, düşme, globa keskin bir obje girişi hikayesi mevcuttur. Yaygın subkonjuktival hemoraji, diğer göze kıyasla derin veya sığ bir ön kamara, pupillada çekinti ve düzensizlik, intraoküler yapıların göz dışına çıkması, düşük GİB, hifema görülebilir. Tam kat korneal laserasyon tanısı konulur konulmaz ek muayeneler durdurulur. Göz içi yabancı cismi ekarte etmek için orbital BT çekilir. Mümkün olan en kısa sürede (24-36 saatte) cerrahi onarım yapılır. Seidel klinik bulgusu: göze fluroresin boyası verilmesi ile gözde sıvı akmasının görülmesidir. Korneanın gelişimsel ölçü ve şekil anomalileri: Bu tip gelişimsel anomaliler enfeksiyoz, genetik, toksik, enflamatuvar, metabolik, travmatik ve mekanik nedenlerin kombinasyonundan gelişir. İntrauterin yaşamın erken dönemlerinde gelişen anomaliler geç döneminde gelişenlere göre daha şiddetlidir. Gelişimsel kornea anomalileri, ön segment anomalileri ile sık Enes Başak Göz/45 birliktelik gösterir. Kornea yenidoğanda horizontal muayenede 10mm, yetişkinde 12mm. Vertikal meridyende horizontal meridyene göre yaklaşık 1mm daha kısadır. Kornea 2 yaşında erişkin boyutlarına ulaşır. Megalokornea: Horizontal çap 13mm veya daha büyüktür. İlerleyici değildir. Tek taraflı veya iki taraflı olabilir. Hastaların %90‟ı erkektir. Kornea kalınlığı, endotel sayısı, histolojik görünümü ve kırıcılığı normaldir. Genellikle izole bir bulgu olarak görülür. Ön segment ve siliyer cisim genişlemesi ile birlikte olduğunda anterior megaloftalmus terimi kullanılır. Etyolojisi tam olarak bilinmez. Konjenital glokoma bağlı gelişen buftalmustan ayrılmalıdır. Konjenital glokomda görülen yüksek GİB, Haab striaları, optik disk değişikliklerinin görülmemesi ile konjenital glokomdan ayrılır. İzole olarak görülen megalokorneanın refraksiyon değişiklikleri varsa düzeltilmesi dışında tedavi yapılmaz Mikrokornea: Normal ölçülü globda korneanın horizontal çapı 10mm‟den küçüktür. Anterior mikroftalmus (tüm ön segmentin küçük olması), mikroftalmus (gözün bütün olarak küçük ve dezorganize olması) ve nanoftalmus (gözün bütün olarak küçük ve normal olması) birbirinden ayrılmalıdır. Cinsiyet ayrımı yoktur. Tek taraflı veya iki taraflı olabilir. Kornea kalınlığı, hşstolojik görünümü normaldir, ancak kırıcılığı azalmıştır. Refraksiyon değişiklikleri varsa düzeltilmelidir. Kornea plana: Keratokonusun tersidir. Kornea düz ve kırma gücü 43 diyoptriden azdır. Keratoglobus: Keratokonustan farklı olarak keratoglobus sıklıkladoğumda bulunur ve gelişimsel bir anomalidir. Tüm kornea incelmiş ve globüler bir şekil almıştır. Korneal kırıcılık 50-60D civarındadır. Kornea saydam ve normal boyutlardadır. Bowman tabakası yok veya fragmanlaşmış, stroma incelmiş, descement membranında spontan yırtıklar mevcut, endotel normaldir. Ön kamara derindir. En büyük tehlike küçük travmalarda globun yırtılma ihtimalidir. Keratokonustaki stres çizgileri, subepitelyal skarlaşma, demir halkası bulunmaz. Kornea çok ince olduğundan travmalara karşı dikkatli olunmalıdır. Enes Başak Göz/46 13 - Lens Lens anatomisi: Lens, iris ile lentiküler fossa arasında yer alan şeffaf, bikonveks ve avasküler bir dokudur. Zonül lifleri aracılığıyla silyer cisime asılı olarak durmaktadır. Zonül lifleri silyer epitelden lens ekvatoruna uzanan, bol miktarda fibrillin içeren liflerdir. Erişkinde lens kalınlığı ~4mm, ekvatoryal çapı ~ 10mm, kurvatur yarıçapı önde ~ 10mm, arkada ~ 6mm‟dir. Lens ağırlığı doğumda 65mg olup 1 yaşında 125 mg, 90 yaşında 260mg‟a ulaşır. Yapısal olarak 3 komponente ayrılır; kapsül, epitel, lens fibrilleri. Lens kapsülü: Lens epiteli tarafından üretilir ve vücudun en kalın bazal membranı olarak bilinir. Tip 4 kollajen ve fibronektin içerir. Ön kapsülün sentezi ömür boyu sürdüğü için kalınlığı zamanla artarken arka kapsül kalınlığı sabit kalır. Lens epiteli: Ön kapsülün altında ekvatora kadar uzanan, belirgin nükleusa sahip tek sıralı kübik hücrelerden oluşur. Apeksleri içe dönük olup bazal yüzleri ile kapsüle tutunurlar. Yan yüzlerinde yer alan desmozomlar ve sıkı bağlantı kompleksleri ile birbirlerine bağlanmışlardır. Santral zonda epitel yoğunluğu en fazladır ve bu hücreler prolifere olmazlar. Ekvator bölgesindeki germinatif zonda hücrelerin yüksek mitotik aktivitesi vardır, bu hücreler çoğalarak ve uzayarak lens fibrillerini oluştururlar. Lens fibrilleri: Epitel hücrelerinin fibrillere dönüşümü hayat boyu devam eden bir süreçtir. Lens nükleusu embriyonik, fetal, infantil ve prepubertal dönemde üretilen fibrillerden oluşurken, korteks sonradan üretilen ve nükleusu konsantrik olarak saran yeni fibrillerden oluşmaktadır. Fibril hücreleri iğsi yapıdadır ve birbirleri ile kenetlenen parmaksı çıkıntılara sahiptir. Fibril sitoplazmasında yüksek konsantrasyonlarda bulunan kristalinler (α,β ve γ ) lensin yüksek refraktif indeksinden sorumludur. Lens embriyolojisi: Lens gelişimi: Lens yüzey ektoderminden gelişir. Gestasyonun 27. gününde optik vezikülün üzerindeki yüzey epitel hücreleri disk şeklinde kalınlaşır (lens plakodu). 33. günde tek katlı hücre tabakasından oluşan lens vezikülü yüzey epitelinden ayrılır. Apeksleri içe dönük olarak yerleşmiş lens hücreleri bazal lamina materyalini salgılamaya başlar ve kapsül ile çevrelenir. Gestasyonun 45. gününde arka duvardaki hücreler öne doğru uzayarak vezikül kavitesini doldururlar (primer lens fibrilleri), bu hücrelerde kristalin adı verilen proteinler sentezlenir ve zamanla hücre nükleusları kaybolur. Primer lifler embriyonik nükleus olarak bilinen lensin çekirdeğini oluşturur. Vezikülün ön duvarındaki hücreler başlangıçtaki durumlarını korurlar. Ekvator bölgesindeki hücreler mitotik aktiviteye sahiptir ve uzayarak sekonder lens fibrillerini oluştururlar. Sekonder lens fibrilleri embriyonik nükleus ile lens kapsülünün arasında uzanır ve 7. haftada birbirleriyle buluşarak önde düz Y, arkada ters Y şeklinde olan lens sütürlerini oluştururlar. Sekonder fibrillerin oluşumu ömür boyu devam eder ve fibriller arttıkça lens daha elipsoid bir şekil alır. Lens taslağı başlangıçta hyaloid arter tarafından beslenir. Hyaloid arter lens taslağının önünde ve arkasında geniş bir damar ağı oluşturur (tunica vasculoza lentis). Damar ağının ön kısmı pupiller membran olarak bilinir. 4. ayda hyaloid sistem regrese olur ve lensin beslenmesi aköz hümör ve vitreustan difüzyonla sağlanır. Hyaloid arterin kalıntısı bazen lens arka yüzünde küçük bir leke olarak izlenir (Mittendorf lekesi). Lens biyokimyası: Lens ağırlığının %35‟i protein olup bunların da %90‟ını suda eriyen bir protein olan kristalin oluşturur. Fibrillerin plazma membranında ise suda erimeyen Major İntrinsik Protein daha yoğun olarak bulunur. Lens proteinlerinin zamanla suda erimeyen şekle dönüştüğü ve katarakt oluşumunda rol aldığı düşünülmektedir. Kristalinler: Lensteki suda eriyen proteinlerin %90‟ını kristalinler oluşturmaktadır. α kristalinlerin molekül ağırlığı en fazla iken γ kristalinlerin molekül ağırlığı en düşüktür. Lens gelişimi sırasında ilk olarak α kristalinler sentezlenir. β ve γ kristalinler lens vezikülünün arka kısmında bulunan hücreler öne doğru Enes Başak Göz/47 uzayarak vezikülü doldururken sentezlenmeye başlanırlar. α kristalinler hem epitelde hem de fibrillerde bulunurken β ve γ kristalinler sadece lens fibrillerinde bulunurlar. Karbonhidrat metabolizması: Lenste enerji ihtiyacının ana kaynağı glikozdur. Hücrelerde glikoz 3 yolla kullanılır; anaerobik glikoliz (en fazla kullanılan yol), krebs siklusu (sadece epitel hücrelerinde), heksoz monofosfat yolu (NADPH üretimi). Oksidatif stres ve koruyucu mekanizmalar: Serbest radikaller hücredeki normal metabolik olaylar sonucu ortaya çıkarlar ve inaktive edilmezlerse lens fibrillerinde yıkıma neden olurlar. En önemli antioksidan maddeler; glutatyon, askorbik asit, E vitamini. En önemli antioksidan enzimler; süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon peroksidaz. Lens fizyolojisi: Hyaloid arterin regresyonundan sonra lensin metabolik ihtiyaçları aköz hümör ve vitreus tarafından karşılanır. Kapsül su, iyonlar ve molekül ağırlığı 70 kDa‟dan düşük proteinler için geçirgen özelliktedir. Lens içerisinde Na, Ca ve Cl konsantrasyonları düşükken K konsantrasyonu oldukça yüksektir. Glikoz difüzyonla, aminoasitler de aktif transportla lens içine alınabilmektedir. Potasyum aktif transportla epitelden lense taşınarak arka kapsülden difüzyonla dışarı atılırken, sodyum basit difüzyonla arka kapsülden lens içine girmekte ve Na K ATPase sistemiyle aktif olarak epitelden dışarı pompalanmaktadır. Bunun sonucunda lensin ön kısmında Na, arka kısmında ise K yoğunlaşmaktadır. Akomodasyon: Emetrop gözde sonsuzdan gelen ışınlar retinada odaklanır. 6 metreden daha yakında bulunan cisimlerin görüntülerinin retinada odaklanabilmesi için kırıcı gücün artırılması gerekir. Bu işleme uyum (akomodasyon) adı verilmektedir. Akomodasyon refleksi için uyarıcı etki retina üzerindeki görüntünün bulanık olmasıdır. Akomodasyona miyozis ve konverjans da eşlik etmektedir. İstirahat halinde silyer kas gevşek, zonüller gergin ve lens daha düz konumdadır. Yakındaki bir cisimden gelen ışınlar diverjan olacağı için lens bu durumdayken görüntü retinanın arkasında odaklanır. Akomodasyonla silyer kas kasılır, zonüller gevşer, lens ön yüz kurvatürü artarken eğrilik yarıçapı 10mm‟den 6mm‟ye düşer. Arka yüz kurvatüründeki değişim ise çok azdır. Uyumla birlikte ön kamara derinliği 3.5mm‟den 3.2 mm‟ye düşmektedir. 10 yaşında +14D olan akomodasyon gücü zamanla azalarak 40 yaşında 6D, 60 yaşından sonra 0D olmaktadır. Akomodasyonda yaşa bağlı azalmanın sebepleri: kapsül elastisitesinde azalma, ön kapsül eğrilik yarıçapında azalma, lens içeriğinin sertleşmesi, lens ön yüzü ile kornea arka yüzü arasındaki mesafenin azalması, lens ile silyer sulkus arasındaki mesafenin kısalması. Işık geçirgenliği: Embriyonik dönemde lens opaktır, hyaloid sistem regrese olduktan sonra lens saydamlaşır. Fibrillerin organize yapısı ve organellerin kaybolması sayesinde lens içinde ışık saçılımı minimaldir. Kornea ve lens, elektromanyetik spektrumun yüksek enerjili dalgaboylarını absorbe eden bir filtre gibi görev yapmaktadır. Kornea 295nm altındaki dalgaboyunu absorbe ederken lens UV-B (300-315nm) ve UV-A (315-400nm) dalgaboyunun büyük bir kısmını absorbe etmektedir. 10 yaş altında 320 nm dalgaboyunda %8 geçirgenlik varken bu oran 22 yaşında %0.1‟e düşer, 60 yaşında UV ışınlarına geçirgenlik tamamen ortadan kalkar. Görünür ışığa geçirgenlik de yaşa bağlı olarak azalmaktadır. Refraktif indeks: Bir ortama giren ışığın kırılma miktarı o ortamın refraktif indeksine bağlı olarak değişmektedir. Havanın refraktif indeksi 1 olarak kabul edilir. n = refraktif indeks. i = geliş açısı. r = kırılma açısı. n =sin i / sin r. Lens korteksinde refraktif indeks 1,386 iken nükleusta 1,41‟e çıkmaktadır. Refraktif indeksteki artış protein konsantrasyonu ile doğru orantılıdır. Ön kapsül yüzeyi de arka kapsül yüzeyine göre daha yüksek refraktif indekse sahiptir. Kromatik aberasyon: Görünür ışık lensten geçerken spektrumdaki tüm renklere ayrılmaktadır. Renklerin dalgaboylarının farklı olması lensten geçiş hızlarının ve kırılma miktarlarının de farklı olmasına yol açar. Sarı ışık (570-590 nm) retina üzerinde odaklanırken mavi ışık (440-500 nm) retinanın önünde, kırmızı ışık Enes Başak Göz/48 (620-770 nm) ise retinanın arkasında odaklanmaktadır. Miyopik göz kırmızı ışığı, hipermetropik göz mavi ışığı daha net görmektedir. Sferik aberasyon: Lens periferinde refraktif güç daha fazla olduğu için periferden geçen ışınlar santralden geçenlere göre daha önde odaklanırlar. İnsan lensinde sferik aberasyonu minimalize eden faktörler; refraktif indeksin periferden santrale doğru artması, ön ve arka kapsül kurvatürünün santralde daha fazla olması, ön kapsül kurvatürünün arka kapsülden daha fazla olması. Pupil çapı sferik aberasyonun miktarını etkilemektedir. Sferik aberasyonun en az olduğu ideal pupil çapı 2-2,5mm‟dir. Karanlık ortamda pupil dilate olup lens periferinden geçen ışınlar daha önde odaklanacağı için miyopi ortaya çıkmaktadır (gece miyopisi). Enes Başak Göz/49 14 - Lensin Konjenital Anomalileri 4‟e ayrılır; embriogenesis anomalileri, şekil ve boyut anomalileri, pozisyon anomalileri, konjenital kataraktlar. Embriogenesis anomalileri: Afaki: Primer afaki: lensle ilgili hiçbir yapının gelişmemesi durumudur ve nadirdir. Sekonder afaki: Gelişmekte olan lens, intrauterin bir hastalığın seyri sırasında dışarı itilebilir veya tamamen absorbe edilebilir ki, bu durumda gerçek sekonder afaki meydana gelir. Daha sıktır.—-Sıklıkla diğer göz malformasyonlarıyla birliktedirler; mikroftalmus, mikrokornea, nistagmus. Lens kolobomu: Kolobom, bir doku tabakasının fokal yokluğunu gösterir. Lens kolobomu, tipik olarak fetal fissürün kapanmasındaki eksiklik sonucu meydana gelir. Tipik olarak inferiorda. Kortikal lens opasiteleri ve lens kapsülünde incelme Sıklıkla kolobom bölgesinde zonular defekt. İris ve koroid kolobomları, ektopia lentis ve sferofaki ile birlikte olabilir. Astigmatizm, akomodasyon yetersizliği genellikle mevcuttur. Mittendorf lekesi (hyaloid korpüskül): Tunica vasculosa lentisin arka bölümünün kalıntısıdır. Lensin arka kutubu ile inferonazal bölge arasında yerleşmiş yoğun-beyaz bir leke şeklindedir. Çoğu sağlıklı gözde gözlenebilir. Geçici neonatal lens vakuolleri: Özellikle prematüre infantlarda, 8-14. günlerde görülmeye başlar. Birkaç hafta veya birkaç ay içinde kaybolurlar. Şekil ve boyut anomalileri: Mikrofaki-Sferofaki: Mikrofakide lens boyutları normalden küçüktür (lowe sendromu). Sferofakide, kurvatur yarıçapı anormal derecede küçülmüştür. Mikrosferofakideyse, lens hem küçük hem de sferiktir. Hipoplastik zonul gelişimi sonucunda gelişebilmektedir yahut lensin şeklinden dolayı zonuller hipoplastik kalmışta olabilir. Yüksek myopi, pupil bloğu ve açı kapanması glokomu görülebilir. Birliktelik gösterdiği hastalıklar; izole olabilir, peters anomalisi, marfan sendromu, alport sendromu, lowe sendromu, konjenital rubella, weill-marchesani sendromu (en sık birliktelik). Lentikonus: santral lens kurvatürünün konik anomalisidir. Genelde birinci ve ikinci dekadda myopi, irregüler astigmatizmayla gelirler. Muayenede santralde yağ damlası şeklinde fundus reflesi alınır. Anterior lenticonus: sıklıkla bilateraldir. Spina bifida, alport sendromu (katarakt, retina çilleri, posterior polimorfoz kornea distrofisi), waardenburg sendromuyla beraber olabilir. Posterior lentikonus: sıklıkla unilateral. Daha sık görülür. Lens santralinde kırma kusuruna bağlı olarak yüksek miyopik iken periferde emetrop veya hafif hipermetroptur. Kon içinde veya çevresinde progressif opasiteler mevcuttur. Lentiglobus: lens kurvatürlerinden birinin anormal sferik olmasıdır. Pozisyon anomalileri: Ektopia lentis: lensin normal pozisyonunu terketmesidir. Sublukse; pupil aralığından seçilebilir. Azalmış vizyon, astigmatizm, monoculer diplopi, iridodonozis görülür. Lukse; bütün zonuller ayrılmış. İlişkili göz anomalileri: ön kamara disgenezisi, megalokornea, kornea plana, persistant primer hiperplastik vitreus, retinitis pigmentoza, keratokonus, konjenital glokom, ektopik pupil, aniridi. İlişkili sistemik anomaliler: marfan sendromu, homosistinüri, weill-marchesani sendromu, reiger‟s anomalisi, cruzon‟s sendromu, oksisefali, hiperlizinemi, sulfit oksidaz eks., ehler danlos sendromu, sturge weber sendromu. En sık; homosistinüri, weill-marchesani sendromu, reiger‟s anomalisi. Enes Başak Göz/50 Marfan sendromu: sıklıkla OD, insidans 1/5000. Oküler, iskelet, kardiak anomaliler vardır. Uzun ince ekstremiteler, araknodaktili, eklem laksisitesi, pektus ekskavatum, skolyoz, yüksek damak, aort yetmezliği vardır. %50-80‟inde ektopia lentis görülür. Bilateral ve simetrik olmaya eğilimli. Sıklıkla yukarı temporale. Genellikle zonuler baglar sağlam. Çoğu vakada konjenital ve sıklılkla stabildir. Axial myopi, RD riskinde artış, glokom, ambliyopi marfanda görülebilir. Homosistinüri: OR, metionin metabolizması bozukluğu mevcut. İnsidansı 1/200000. Oküler, iskelet, mental, kardiak bozukluklar vardır. Marfanoid görünüm, açık renkli cilt-saç vardır. Araknodaktili daha nadirdir. Rromboemboli riskinde artış vardır, genel anestezide dikkat edilmelidir. Dislokasyon bilateral ve simetrik sıklıkla aşağı nazale. Diyetle luksasyon azalabilmekte. İnfantil dönemde bireylerin %30‟unda,15 yaşında bireylerin %80inde görülür. Weill-Marchesani sendromu: OR, OD. Prevalansı 1/100000. Küçük, kısa, künt parmaklar, kısa boy, sınırlı eklem mobilitesi, kalın bir cilt ve iyi gelişmiş kaslar, brakisefali görülür. Oküler anomaliler; mikrosferofaki, myopi, ektopia lentis, glokom görülebilir. Mikrosferofakiye bağlı 15-20 diyoptrilik lentiküler miyopi meydana gelir. Subluksasyon 2-3. dekadda, genelde inferior yönde sıktır. Hiperlizinemi: Ektopia lentis, muskuler hipotoni, mental retardasyon görülür. Sulfit oxidase eks: Ektopia lentis, mental retardasyon görülür. Aniridi: Aniridili çocuklarda sıklıkla lens ektopisi gelişir. Hayatın ileri dönemlerinde de katarakt ve glokom gelişimi sık olarak görülür. Persistan hiperplastik primer vitreus: Nonherediterdir. Sıklıkla lensi de etkiler, beyaz, fibröz retrolental doku, sıklıkla posterior kortikal opasifikasyonla birliktedir. Konjenital kataraktlar: Doğumda mevcut olan lens opasitelerine doğumsal, yaşamın ilk yılında gelişenlere infantil katarakt denilmekte. Doğumsal katarakt sıklığı 15/10000,1/250 canlı doğum. Aile ve hekim tarafından lökokori şeklinde farkedilebilir. Nistagmus (1-2. ayda gelişir), ambliyopiye bağlı şaşılık şeklinde de belirti verebilir. Olguların yaklaşık 2/3‟ü bilateraldir. Bilateral olgularda etiyoloji sıklıkla saptanabilirken tek taraflı kataraktlarda çoğu zaman neden saptanamaz (%10). Etyoloji: İdiopatik (%40-50). Genetik geçişli kataraktlar (%25-30): otozomal dominant, otozomal resesif, X-bağımlı. Metabolik hastalıklar: galaktozemi (en sık), galaktokinaz eksikliği, hipokalsemi, hipoglisemi, mannosidosis. İntrauterin enfeksiyon: rubella, varicella, toksoplasmosis, herpes simpleks. Diğer göz hastalıkları ile birlikte: mikroftalmi, aniridi, PHPV, Peter‟s anomali, kornea guttata. Sistemik tutulumlu genetik hastalıklar: kromozomal anomaliler, trizomi 21/13/18, turner sendromu, translokasyon (3;4), Cn du chat sendromu, translokasyon (2;14), kraniofasial sendromlar, serebro-okülo-fasio-skelatal sendrom. Morfolojik sınıflama: 1-Kapsülo-lentiküler kataraktlar. 2-Lentiküler kataraktlar (çekirdek-nükleer). 3-Total. Kapsülolentiküler katarakt: 1.Polar katarakt: Anterior polar: sıklıkla bilateral simetrik, nonprogresssif ve vizyonu azaltmaz, OD, anterior lentikonus, mikroftalmus, keratokonus, persistan pupiller membranla sık birliktelik gösterir. Arka polar: nodal noktayı tuttuklarından vizyon daha çok etkilenir, sıklıkla stabil, kapsüler frajilite mevcut olabilir. 2.Kapsüler kataraktlar: ön kapsüler, arka kapsüler. Lentiküler kataraktlar: 2 çeşittir; normal lens taslağından gelişenler, anormal lens taslağından gelişenler. Normal lens taslağından gelişenler: optik vezikül ve embriyonik çekirdeğin normal olmasına karşın sonradan üreyen lens liflerinden gelişen kataraktlardır. a)Sütürel (yıldızımsı) katarakt: fötal çekirdekteki ön ve arka Y sütürlerin noktasal beyaz, mavi renkte yoğunlaşmasıdır. Görmeyi etkilemezler, dominant kalıtımla Enes Başak Göz/51 geçer, sıklıkla bilateral. b)Toz kataraktı: gebeliğin ilk 3 ayında çıkar, embriyoner çekirdektedir. İnce beyaz nokta şeklindedir, görmeyi etkilemez, OD geçer. c)Çekirdek katarakt: fötal çekirdekte yerleşim gösteren sert ve homojen yoğunluktadır. Yaş ilerledikçe küçülerek ortada kalır. d)Zonuler (lameller) katarakt: fötal veya infantil çekirdeklerde ata binen süvarinin bacakları gibi yoğunluklar gelişir. Doğuştan olabileceği gibi edinsel olarak hipokalsemi, galaktozemi, hipoglisemi gibi nedenlerle ortaya çıkabilir. En sık görülen konjenital katarakt şeklidir. Görmeyi polar kataraktlardan daha fazla etkiler. Enes Başak Göz/52 15 - Orbita Hastalıkları Anatomi: Piramit biçimli kavite; tabanı önde, tepesi arkada. Orbitanın tabanı, tavanı, iç ve dış duvarları var. Alt ve içte paranazal sinüsler, dışta temporal fossa, üstte kraniyal boşluk bulunur. Ön açıklığını orbita septumu perde gibi kapatır. İçinde göz küresi, optik sinire, yağ dokusu, kaslar, sinirler, damarlar, gözyaşı bezi, gözyaşı boşaltım sisteminin proksimal kısmı var. Önemli açıklıklar: OK: OS, OA ve sempatikler geçer, uzunluğu 5-10 mm, genişliği 6.5 mm. SOF: orbita ile orta kraniyal fossayı irtibatlar, sfenoidin kanatları arasında yer alır. OV, III, IV, VI kafa çiftleri ve V oftalmik dalı geçer. İOF: orbita apeksinin altında, zigomatik sinir ve V maxilla geçer. Orbita hastalıklarında 6 P: pain, proptozis, progresyon, palpasyon, pulsasyon, periorbital değişiklikler. Pain: enflamatuar/enfeksiyöz hastalıklar, malign tümörlerde görülür. Proptozis: orbitada yer kaplayan herhangi bir oluşum nedeni ile gözün öne doğru yer degiştirmesi. Unilateral; orbita ve optik sinir tümörlerinde, A-V malformasyonda görülür. Bilateral; tiroid oftalmopatisi, lenfoma, lösemi, metastaz, KK fistülde görülür. Orbita hastalıklarında en sık görülen belirtiler proptozis/ekzoftalmus, kapaklarda şişme, ve çift görmedir. Ağrı ve görme azalması da ortaya çıkabilir. Ağrı, enflamatuar-enfeksiyöz hastalıkların ya da kötü huylu tümörlerin belirtisidir. Orbitadan pulsasyon alınması arteriovenöz fistüller, karotikokavernöz fistül, meningoensefalosel gibi hastalıkları akla getirmelidir. Proptozis, orbitada yer kaplayan herhangi bir oluşum nedeni ile gözün öne doğru yer değiştirmesini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Ekzoftalmus ise tiroid orbitopati nedeni ile genellikle her iki gözün öne doğru yer değiştirmesini ifade eder. Tek taraflı proptozis orbita ve optik sinirin iyi ya da kötü huylu tümörlerinde ve arteriovenöz malformasyonlarında görülebilir. İki taraflı proptozise tiroid oftalmopati, lenfoma, lösemi, metastatik tümörler, karotikokavernöz fistül gibi durumlarda rastlanır. Proptozis/ekzoftalmus değerlendirilmesi, Hertel ekzoftalmometresi ile korneanın tepe noktasının lateral orbita kenarından ne kadar çıkık olduğunun milimetre cinsinden belirlenmesiyle yapılır. Ölçülen değerin 17 mm‟den büyük olması veya iki göz arasında 2 mm ya da daha fazla fark olması anlamlıdır. Orbita hastalığında kuşkulanılan olgularda orbita kenarları ve göz kapakları palpe edilerek kitle araştırılmalıdır. Hasta çeşitli yönlere baktırılarak göz hareketlerinde kısıtlılık gelişip gelişmediği incelenmelidir. Ayrıca görme keskinliği, pupilla reaksiyonları ve göz dibi muayeneleri yapılmalıdır. Olgunun özelliklerine göre direkt orbita grafisi, Waters grafisi, orbita ultrasonografisi, orbita bilgisayalı tomografi ve orbita manyetik rezonsans görüntülemesi gibi görüntüleme yöntemlerinden yaralanılır. Periorbital değişiklikler; kapakta, konjonktivada ödem, vasküler değişiklikler, retraksiyon, ekimoz, görme azalması, diskromatopsi, diplopi, göz hareketlerinde kısıtlılık, anizokori, retina değişiklikleri, optik atrofi. Tetkikler: Direkt grafi: orbita duvarları, fossa lakrimalis, optik foramen ve paranazal sinüslerdeki lezyonları gösterir. US: uygulaması kolay, non-invaziv yöntem, ekolarının orbita apeksine doğru zayıflar; orbita derinlerindeki lezyonlarda yetersiz. Doppler US: vasküler lezyonlarda kan akım hızı ve yönünü gösterir. BT: lezyonun lokalizasyonu, yoğunluğu, büyüklüğü hakkında detaylı bilgi verir. Orbita kırıkları, yabancı cisim, kasların boyutları, paranazal sinüslerin incelenmesinde yararlı. Kalsifikasyon ve kemik lezyonların görüntülenmesinde MR‟dan üstün. Orbita enfeksiyonları: Orbital ve periorbital dokuların enfeksiyonudur. Enfekte materyal ile delici yaralanmalar, cilt enfeksiyonları, akut dakriosistit, paranazal sinüs enfeksiyonları ya da diş enfeksiyonu, pnömoni, otit, menenjit gibi hastalıklar sırasında oluşan bakteriyemi sonucu gelişir. Preseptal selülit: Enfeksiyon orbita yağ ve bağ dokularını kapak ve periorbital dokulardan ayıran fibröz bir yapı olan orbita septumunun önündedir. Kapaklarda eritem, ödem, duyarlılık ve ısı artışı artışı vardır. Kapak ödemi nedeniyle hasta gözünü açmakta zorlanabilir. Orbita içindeki dokular ve göz küresi tutulmadığından Enes Başak Göz/53 proptozis, göz hareketlerinde kısıtlılık ve göz hareketleriyle ağrı yoktur. Pupilla reaksiyonları normal, görme ise tamdır. Ayırıcı tanıda orbita sellülit başta olmak üzere diğer orbita hastalıkları, kavernöz sinüs trombozu, kapak derisinin alerjik reaksiyonları, viral konjonktivitler, erizipel, travma, böcek ısırması ve anjioödem akla gelmelidir. Tedavi: hafif olgular için amoksisilin + klavulanat (penisilin alerjisi olanlarda trimetoprim + sulfametaoksazol ya da eritromisin) başlanır. Hasta 2-7 günlük aralıklarla kontrollere çağrılır. Ağır olgular ya da önerilen tedaviye rağmen hastalığı ilerleyen olgular göz hekimine refere edilir. Orbital selülit: Enfeksiyon orbita yumuşak dokularını da tutmuştur. Kapaklarda ve periorbitada ödem, eritem, ısı artışı ve ağrı vardır. Enfeksiyona bağlı olarak orbita hacmi arttığı için proptozis gelişir. Konjonktiva ödemli ve hiperemiktir. Göz hareketleri kısıtlı ve ağrılıdır. Orbita apeksi tutulduğunda optik sinire bası sonucu görme azalır, pupilla reaksiyonları bozulur. Göz dibi muayenesinde venlerde dolgunluk ve optik diskte ödem görülebilir. Hastanın genel durumu kötüdür, ateşi yüksektir, bitkinlik hissi vardır. Hastalığın seyri preseptal selülite göre daha ciddidir. Tedavinin gecikmesi durumunda kavernöz sinüs trombozu ve beyin apsesi gibi hayatı, retina arter tıkanıklığı veya optik sinir iltihabı gibi görmeyi tehdit eden komplikasyonlar gelişebilir. Tedavi: orbital sellülitli hastanın acilen göz hekimine gönderilerek hastanede tedavi edilmesi sağlanmalıdır. Enfeksiyon orbita septumunun Kapakta ödem, hiperemi Göz hareketleri Pupil reaksiyonları Görme Sistemik bulgular Preseptal Selülit Önünde + Normal Normal Normal - Orbita Selüliti Arkasında + Kısıtlı Bozulabilir Azalabilir + TO erişkinlerde tek ve çift taraflı ekzoftalmusun en sık görülen nedenidir. Otoimmün bir hastalıktır, orbitada ekstraoküler kaslarda ve yağ dokusunda ödem ve inflamasyonla karakterizedir. Hastalık 25-60 yaş arasındaki erişkinleri tutar ve kadınlarda daha sıktır. Ekzoftalmus, kapak retraksiyonu, kapak ve konjonktiva ödemi, restriktif miyopati, diplopi, kompressif optik nöropati, ekspojür keratopati (kapakların kapanamaması ve korneanın dış etkilere maruz kalması nedeniyle gelişen keratit) en sık görülen bulgulardır. Optik nöropati ve ekspojür keratopati nedeniyle ani görme kaybı gelişebilir. Ekzoftalmus ve kapak retraksiyonu orbita tutulmasının ilk bulgusu olarak ortaya çıkabilir. Bazı olgularda hipertiroidizm saptanmasına karşın ötiroid ve hipotiroid olan hastalarda da TO gelişebilir. Tiroid oftalmopati (graves hastalığı, tiroid orbitopati): Tiroid oftalmopati birçok etkenin rol oynadığı spesifik bir otoimmün hastalıktır. Tiroid antijenlerine karşı duyarlılaşmış B veT lenfositler, natural killer hücreler için hedef doku göz kasları, orbita dokuları ve gözyaşı bezidir. Hipertiroidide, ender olarak ötiroidi ya da hipotiroidide görülebilir. Bu nedenle testlerde tiroid fonksiyonları normal olsa bile tiroid oftalmopati tanısı konabilir. Daha çok kadınlarda, 20-45 yaşlar arasında görülür. Histopatolojik olarak ekstraoküler kaslarda, orbita yumuşak dokularında ve gözyaşı bezinde lenfosit ve plazma hücresi infiltrasyonu, glikozaminoglikan birikimi, ödem ve izleyerek fibrozis gelişir. Bulgular: Periorbital dokularda ödem, konjonktivada kemozis, göz kaslarında hücre infiltrasyonu ve genişleme nedeni ile ya da miyoziti takiben dejenerasyon ve fibrozis gelişmesiyle gözde hareket kısıtlılığı, buna bağlı diplopi, gözyaşı bezinde hücre enfiltrasyonuna bağlı olarak gözyaşı salgısında azalma, proptozis sayılabilir. İlk tutulan kas alt rektus ve iç rektustur. Alt ve üst kapaklarda retraksiyon gelişebilir. Tiroid oftalmopatide orbitada basınç artışı nedeniyle ortaya çıkan kompresif optik nöropati ve ekspojür keratiti görmeyi tehdit edebilir. Tedavi: Gözyaşı azlığı nedeniyle oküler yüzeyde ortaya çıkan irritasyon suni gözyaşı damlaları ve jelleriyle azaltılabilir. Aktif orbital enflamasyon varsa, özellikle ekstraoküler kaslarda akut bir miyozit mevcutsa, sistemik kortikosteroid (80-100 mg/gün prednisolon) kullanılır. Kortikosteroide dirençli olgularda düşük doz radyoterapi (20 Gy) yararlı olabilir. Kompresif optik nöropati ve ekspojür keratiti gelişirse cerrahi tedavi Enes Başak Göz/54 uygulanmalıdır. Orbita dekompresyonu tıbbi tedaviye cevap alınamayan, optik nöropati ve proptozis mevcudiyetinde ve kozmetik nedenlerle gündeme gelir. Fibrotik evreye giren olgularda ekzoftalmus, kapak retraksiyonu ve şaşılık kalıcı hal alır. Bu evrede sistemik kortikosteroidler ve radyoterapi etkili değildir. Bu olgulara önce orbita dekompresyonu (orbitanın iç, dış ve alt duvarlarının çıkartılması) uygulanarak ekzoftalmus düzeltilir. Daha sonra çift görmeyi ve şaşılığı gidermek amacıyla şaşılık ameliyatları yapılır. En son olarak ise LPS kasının geriletilmesiyle kapak retraksiyonu ortadan kaldırılır. Kavernöz sinüs trombozu: Genellikle kronik sinüzitlerle birlikte olur. Enfeksiyon komşu sfenoid veya etmoid sinüslerden direkt komşuluk yoluyla ya da toplayıcı venler yoluyla kavernöz sinüslere yayılır. Proptosis, başağrısı ve bilinç bulanıklığı, pupilla refleksinde zayıflama, konvülziyon gibi ağır santral sinir sistemi belirtileri yanında kranial sinir felçleri (III, IV, VI, ve V‟in oftalmik dalı) de görülebilir. En sık rastlanan etken Staphylococcus aureus‟dur. Kavernöz sinüs trombozu tedaviye rağmen mortalitesi yüksek bir durumdur. Orbital psödotümör: Sıklıkla orta yaş grubunda görülen, etyolojisi bilinmeyen, akut, subakut, ya da kronik seyredebilen bir orbita enflamasyonudur. Orbita tümörlerini taklit ettiği için psödotümör olarak adlandırılır. İyi huylu idiopatik orbita enflamasyonu da denir. Klinik olarak lezyonun geliştiği yere göre dakrioadenit, ekstraoküler kaslarda miyozit, sklerotenonit, preseptal yumuşak dokularda enflamasyon, proptozis gibi bulgular vardır. Sıklıkla tek taraflıdır. Ağrı ve göz hareketlerinde kısıtlılık olabilir. Orbita apeksinin tutulması ile ağrılı oftalmopleji ((Tolosa-Hunt Sendromu) gelişir. Orbitanın BT ve MR incelemeleriyle tutulan dokular belirlenebilir. Kesin tanısı biopsi ile konur. Histopatolojik olarak lenfosit ve plazma hücrelerinden oluşan selüler infiltrasyon ve reaktif fibrozis vardır. Olay kronikleştikçe fibrozis de artar. Tedavi: Çoğu olguda sistemik kortikosteroid tedavisine (prednisolon 60-80 mg/kg) hızla cevap verir. Tedavi sonrasında nüksler görülebilir. Kortikosteroidlere cevap alınamayan olgularda düşük dozda radyoterapi uygulanabilir. Çocukluk çağında görülen bazı orbita tümörleri: Kapiller hemanjiom: sık görülen iyi huylu bir tümördür. İlk bir yaş içinde ilerleme, sonraki 4-5 yıl içinde kendiliğinden gerileme eğilimindedir. Pupilla alanını örterek ya da tek taraflı yüksek dereceli astigmatizma oluşturarak ambliyopi riski doğurmadıkça sadece izlemekle yetinilmelidir. Tedavi gerektiğinde lezyon içine steroid enjeksiyonu, radyoterapi, cerrahi eksizyon gibi seçeneklere başvurulabilir. Dermoid kist: epidermal ya da dermal elemanlar, kıl follikülleri, yağ bezleri, keratin ile dolu kistik boşluklar içeren iyi huylu tümördür. Tedavisi cerrahi eksizyondur. Nüksleri önlemek için kapsülü parçalanmadan çıkartılmalıdır. Rabdomiyosarkom: mezenşimal kökenli, primer bir kötü huylu tümördür. Sıklıkla 5-7 yaş arasındaki çocuklarda görülür. Ani başlayan ve hızla ilerleyen protozis, üst kapak ödemi ve orbitanın üst nazal kısmında palpabl kitle şeklinde ortaya çıkar. Kesin tanı biopsi ile konur. Tedavide radyoterapi, kemoterapi, cerrahi eksizyon ve eksenterasyon gibi yöntemler uygulanır. Optik sinir gliomu: yavaş ilerleyen ağrısız proptozise, daha geç dönemde görme kaybına ve optik atrofiye yol açar. Sıklıkla nörofibromatozisle birlikte görülür. Görme kaybı gelişirse tümörün eksizyonu gerekir. İyi diferansiye bir tümör olmakla birlikte kafaiçi tutulum olduğunda yaşamı tehdit edebilir. Erişkinlerde görülen bazı orbita tümörleri: Enes Başak Göz/55 Kavernoz hemanjiom, lenfanjiom: Erişkinlerde en sık görülen iyi huylu, primer orbita tümörüdür. Üçüncü ve beşinci dekatlar arasında, yavaş ilerleyen tek taraflı proptozise yol açar. Tedavide tümör cerrahi olarak çıkartılır. Lenfoproliferatif lezyonlar: İyi huylu ya da kötü huylu olabilir. İyi huylu olan reaktif lenfoid hiperplazi idiopatiktir. Yavaş ilerleyen ağrısız kitle orbita ön kısmında yerleşmiş ise sınırları belirgin olmayan yumuşak kitle şeklinde palpe edilir. Her iki tip lezyon histopatolojik olarak farklılık göstermez. Yüzey marker‟larının immünolojik ayırımı ile lezyonun iyi huylu ya da kötü huylu olduğu anlaşılabilir. Monoklonal lenfositlerin % 60‟ı kötü huyludur, sistemik hastalıklarla birliktedir. Poliklonal lenfositler iyi huylu lezyonu gösterir. Fakat poliklonal lenfositlerin bir kısmında kötü huyluluk gelişebileceğinden prekötü huylu lezyonlar olarak kabul edilip hematolojik değişiklikler açısından izlenmelidir. Menenjiom: Menenjiom optik sinirin araknoid zarından köken alır. Orta yaşlı kadınlarda sık görülür. Ağrısız, yavaş ilerleyen görme kaybı ve proptozis ile ortaya çıkar. Görmeyi erken evrede bozar. Çoğunlukla intrakraniyal kökenlidirler. Optik sinir kılıfından köken alan primer orbita menenjiomu daha enderdir. Tadavide cerrahi eksizyon uygulanır ancak yaygın invazyon nedeniyle başarı şansı düşüktür. Gözyaşı bezi tümörleri: Hemen hemen yarısı lenfoid proliferasyonlardır. Epitelyal kökenli tümörler iyi huylu ve kötü huylu mikst tümör, adenoid kistik karsinom, adenokarsinom olabilir. Benign mikst tümör: orta yaş grubunda proptozisle ortaya çıkar. Hasta hekime geldiğinde genellikle gözünün bir yıllık bir süreç içinde, yavaş ve ağrısız bir biçimde aşağı ve öne itildiğini belirtir. Orbitanın üst dış kısmında sert bir kitle ele gelir. BT‟de yuvarlak veya oval solid kitle izlenir. Kitlenin cerrahi olarak (orbitotomi) çıkartılması gerekir. Adenoid kistik karsinom: agresif seyirlidir ve mortalite oranı çok yüksek bir tümördür Benign mikst tümörün aksine hızla gelişen ve ağrıya yol açar. Kesin tanı biyopsi ile konulur. Tedavide radikal cerrahi işlemler ve radyoterapi uygulanır. Sekonder tümörler: Göz kapaklarından yağ bezi karsinomları, göz içinden çocuklarda retinablastom, erişkinlerde koroid malign melanomu, orbita çevresinden ise paranazal sinüs mukoseli ve tümörleri orbitaya uzanabilirler. Metastatik tümörler: Deri malign melanomları, meme (kadınlarda) , akciğer ( erkeklerde) tümörleri hematojen yayılım ile orbitaya ulaşabilirler. Enes Başak Göz/56 16 - Pupilla Göz içine giren ışık miktarını düzenleyen iris ortasındaki boşluktur. Latince “little doll” anlamındadır. Pupilla iki zıt düz kasla kontrol edilir; sfinkter ve dilatör. İris kökünden kaynaklanan dilatör pupilla kası pupil kenarına 2 mm kala sonlanır. Sfinkter kas pupil kenarında 2-3 mm alanı işgal eder ve dairesel tarzda yerleşir. Pupilla boyutunun kontrolünde parasempatik sistem dominant rolü üstlenir. Pupillanın ışık ve yakın reflekslerinin fizyoloji ve anatomisi: Pupil sfinkteri iki fizyolojik uyaran ile tonusu değişir. Retinal aydınlanma; ışık refleksi. Yakın triadı; akomodasyon, konverjans, miozis (yakın refleks). Pupil ışık refleksi fotoreseptörler tarafından ışık enerjisinin iletimi ile retinada başlar. Optik kiazmada lifler %54 (nazal pupiller) karşı taraf, %47 (temporal pupiller) aynı tarafa devam eder. Pupiller lifler laterel genikulat cismin hemen önünde optik traktustan ayrılır, ortabeyine girer ve pretektal nukleusda sinaps yapar. Buradan her ikibEW nukleusa eşit dağılır. 3. sinirin yüzeyel katlarında yerleşir ve alt bölümü ile süperior orbital fissürden orbitaya girer silier ganglionda sinaps yapar. Kısa silier sinirler ile sfinkter kas ve silier kasa (liflerin % 3-7‟si sfinkter kasa gider diğerleri silier kasa) gider. Oksipital ve arka paryetal loblar içerisinde görsel iletişimde hedef mesafesi ile ilgili kapalı feedback mekanizması olduğuna inanılmaktadır. Yakın triadı düzenleyen gözün iç ve dış kaslarının tonusunu artıran ve azaltan 3. sinirin yapısının yer aldığı orta beyin bölümünde bir veya daha fazla yakın refleksi merkezleri bulunur. Yakında pupillanı daralması gerçek refleks değildir, ortam aydınlığından bağısızdır. Uzak objeden yakın objeye bakıldığı zaman: akomodasyon, konverjans, miozis gerçekleşir. Pupiller yakın cevap, iris sfinkteri, silier kas ve medial rektusu inerve eden nöronlar arasındaki supranükleer bağlantılara bağlıdır. Yakın refleksinin nöroanatomik yolu tam izah edilememiştir. Parasempatik sistemin farmakolojisi: İris sfinkterinin kolinerjik inervasyonu; parasempatik motor sinir ucu, postsinaptik muskarinik reseptörler ile birlikte pre ve postganglionik bileşenleri içeren myonöral kavşak, iris düz kası (sfinkter). Presinaptik uçta veziküllerde bulunan asetilkolin sinaptik aralığa girer ve asetilkolin esteraz enzimi tarafından yıkılır. Asetilkolin esteraz enzimi iris sfinkter ve silier düz kaslarda bulunur (kornea epiteli, retina, koroid). İris sfinkter kasını etkileyen farmakolojik ajanlar; direkt etkili muskarinik agonistler (asetilkolin, pilokarpin), indirekt etkili muskarinik agonistler (kolinesteraz inhibitörleri), muskarinik antagonistler (atropin). Direkt etkili muskarinik agonistler: Asetilkolin: topikal kullanım yok/göziçi cerrahide çok faydalı, 1:1000 intrakamaral kullanılır, miotik etki 10 dakikada görülür. Pilokarpin (%2.0): glokom, tonik pupil tanısında kullanılır. Topikal kullanımda silyer cisim spazmı, gece görüş bozukluğu, iris kistleri, frontal baş ağrısı, sistemik olarak terleme, tükrük salgılanma, kusma ve diare görülebilir. Karbakol: asetilkolin ve fizostigmin özelliklerini taşır. Pupil hastalıklarında kullanılmaz. Metakolin bromid: asetilkoline farmakolojik aktivitesi çok benzer. Adie tonik pupil tanısında topikal kullanılabilir ancak pilokarpinden daha az etkilidir. Genelde oftalmik kullanımı yoktur. İndirekt etkili muskarinik agonistler: Diisopropyl fluorophodphate (DFP), echothiophate (phospholine), neostigmine. Direkt etkili ajanlara benzer etki oluşturular. Mekanizmaları farklıdır. Asetilkolin esteraz inhibisyonu ile asetilkolin yıkımını önlerler. Miozis, silyer kas kontraksiyonu ve oküler hipotansiyon. Glokom, yüksek AK/A oranı olan akomodatif esotropya, ve bit blefaritinin tedavisinde kullanılır. Muskarinik antagonistler: Muskarinik reseptörler için asetilkolin ile yarışırlar. Bu ajanlar şunlardır: doğal olanlar (atropin, skopolamin), sentetik olanlar (siklopentolat, homatropin, tropikamid). Atropin: en güçlü, en uzun etkili (12 gün) siklopleji yapar. Diagnostik, üveitlerde kullanılır. Siklopentolat: tropikamid ve homatropinden daha güçlü siklopleji yapar. Diagnostik, üveit, göziçi cerrahileri sonrası kullanılır. Sempatik sistemin anatomi ve fizyolojisi: İris dilatör kas sempatik sistemle kontrol edilir. Kas tonusu ışık ve yakın uyarandan bağımsızdır. Dolaşımdaki katekolaminlerin seviyesi ve sempatik sistemden deşarjı ile değişir. İlk nöron (santral) arka hipotalamusdan (Karpus-kreidel merkezi) başlar. Alt servikal ve üst torasik Enes Başak Göz/57 medülla spinalis (Budge siliospinal merkez) sinaps yapar. İkinci-preganglionik nöron C8-T2 arasındaki ventral köklerden çıkar servikal sempatik pleksus ile yükselir ve üst servikal ganglionda sinaps yapar. Üçüncü-postganglionik nöron üst servikal gangliondan çıkar 5. sinir nazosiliyer kısmı ile birlikte orbita içerisine girer uzun silier sinirler yolu ile iris dilatör kasa ulaşır. İris dilatör kası alfa adrenerjik reseptörler içerir. Fenilefrin: primer alfa agonist, en sık ve yaygın kullanılan,%2.5 veya %10 kullanılır. Kardiyovasküler yan etki oluşturabilir. Sempatik etki potansiyelleri sinaptik aralıktaki norepinefrinin %98geri alımı (reuptake) ile sonlanır. Dilatör kas tonusu norepinefrin salınımı ve geri alınımı arasındaki denge ile sağlanır. Kokain (%10): NE geri alınımını önler ve aralıktaki miktarını arttırır. Normal pupillada bile zayıf dilatasyon yapar. Sempatik sistemin herhangi bir yerindeki lezyonda kokain damlatıldığında dilatasyon oluşmaz (0.8 mm fark), lezyon lokalizasyonunu sağlamaz. Hidroksi amfetamin: 3. nörondan NE salınımını indükler. Santral ve preganglionik lezyonlarda pupilla dilate olur, postganglionik lezyonlarda pupil dilate olmaz. Kokain testinden ea na 24 saat tercihan 48 saat sonra uygulanmalı. Santral ve preganglionik lezyonu ayıracak farmakolojik test yoktur. Pupilla muayenesi: Pupil boyutları yaş, cins ve ortam aydınlığına göre değişebilir. Yenidoğanda 1.8 mm‟nin altı ve 5.4 mm‟nin üstü anormaldir. Erişkinde ortalama 3.6 mm. Normal pupil yuvarlak, düzenli ve iris merkezinde. Klinik akronim, PERRLA (pupils equal, round, reactive to light and accommodation). Loş ışıkta muayene yapılmalı. İlk basamak; pupillerin ışığa karşı reaksiyonunu değerlendirmek. İkinci basamak; pupil çapları aynı/farklı mı (aydınlık/karanlık ortam)? Üçüncü basamak; sallanan fener testi. Dördüncü basamak; patolojik bulguların değerlendirilmesi. Pupiller anomaliler: Polycoria; multipl pupiller vardır. Corectopia; pupilin yer değiştirmesidir. Dyscoria; pupilin şeklinin anormal olmasıdır. Aniridia; irisin olmamasıdır. Heterochromia; iki iris renginin farklı olmasıdır. İris kolobomu. Anizokori: Pupil çaplarının farklı olmasıdır. Normal populasyonun %15‟inde klinik olarak anizokori tespit edilir. Genelde 03.-0.7 mm arasında çap farkı, nadiren 1.0mm büyüktür. Işıkta ve karanlıkta değişmez, bazen karanlıkta biraz artabilir. Anizokori varsa karanlık ve aydınlık ortamda pupiller ölçülmeli. Büyük pupil anormalse aydınlık ortamda anizokori artar, normal pupil küçülür, parasempatik yolda kesinti var. Küçük pupil anormalse karanlıkta normal pupil büyürken küçük pupil büyüyemez ve anizokori artar ve sempatik yolda kesinti var. Anizokori ile birlikte olan durumlar: fizyolojik (esansiyel) anizokori, alterne kontraksiyon anizokori, Horner‟s sendromu, episodik unilateral midriazis, Adie‟s tonik pupil sendromu, okulomotor sinir felci, adrenergik midriazis, antikolinerjik midriazis, Argyll Robertson pupil, lokal iris hastalığı (sfinkter atrofi, posterior sineşi, psödoeksfoliasyon sendromu), açı kapanması glokomu. Rölatif afferent pupil defekti (RAPD): Optik sinir hastalılarının son derece hassas göstergesi. Anizokori nedeni değildir. Görme keskinliği normal olsa bile bulunabilir. Katarakt, refraksiyon kusuru ve hafif maküler hastalıklarda bulunmaz, eğer (+) ise optik sinir hasarı veya retinal fonksiyon bozukluğunu gösterir. Teknik çok önemlidir. Sallanan fener testi ile ortaya çıkarılır. Yarıkaranlık ortamda ve göz fiksasyonda iken yapılır. Parlak ışık kullanılır, 2 saniye aralıklar ile bir gözden diğerine geçirilir. Optik sinir disfonksiyonu bulunan göz ışığı daha az parlaklıkta algılayacağından pupilla diğer göze göre daha az dardır. Tek taraflı arka şineşilerde, korneal opasitelerde, 3. sinir felcinde, hifema olduğunda test yapılamayabilir. Sıklıkla RAPD nedeni olanlar: kompressif optik nöropati, iskemik optik nöropati, optik nörit, optik sinir tümörleri. Bazen RAPD nedeni olanlar: maküler hastalıklar, retina dekolmanı, retinal ven tıkanıklığı, retinal arter tıkanıklığı, ambliyopi, glokom. Hiçbir zaman RAPD nedeni olmayan: katarakt, korneal opasite, hifema, vitreus hemorajisi. Efferent pupiller yol anormaliteleri: Afferent yol defektlerinde pupil direkt uyarandan indirekt uyarana daha iyi cevap verir. Efferent defektlerde pupilin hem direkt hem de indirekt uyarana cevabı kötüdür. EW nukleusundan ve sfinkter pupilla kası arasında herhangi 1 lezyon neden olur. Anormal dilate pupile travmaya bağlı sfinkter kas hasarı, farmakolojik ajanlar veya parasempatik yol defektleri neden olur. Travmaya bağlı iris sfinkter hasarı, Adie‟s tonik pupili, 3. sinir felci görülebilir. Farmakolojik ajanlar; atropin, siklopentolat, trokikamid, fenilefrin. Travmatik iritis, üveit, açı kapanması glokomu, PEX sendromu, selim epidemik tek taraflı midriazis görülebilir. Enes Başak Göz/58 Tonik pupil: Addide tonik pupi veya Adie‟s pupil olarak isimlendirilir- idiopatik olgular için bu isim kullanılır. Diz eklemi ve ayak bileğinde azalmış derin tendon refleksleri eşlik etmeyen duruma Adie pupil ismi verilir. İdyopatik- Adie‟s tonik pupil sendromu. Silier ganglion etkileyen durumlar; idyopatik orbital tm, infeksiyon (herpes zoster, kızamıkcık), travma, enflamasyon, diabet, amiloidoz, alkolizm, Guillain-Barre sendromu. Semptomlar: pupil büyüklüklerinde farklılık, tek taraflı görme bozukluğu, asemptomatikte olabilir. Bulgular: anizokori, ışığa reaksiyon yok/minimal. Yakın cevapta yavaş daralma ve redilatasyon, ışığa olan cevaptan daha iyi. Genelde kadınlarda ve 20-40 yaş arası görülür. Sektoryal iris sfinkter felci, segmental pupil cevabı görülebilir. Derin tendon refleksleri azalmış olabilir, hiporefleksi genelde diffüzdür. Farmakolojik test: % 0.125 pilokarpin süpersensitivitesi, 5 dk ara ile damlatılır ve 45 dk sonra pupil çapı ölçülür, > 1 mm pozitif olarak kabul edilir. Okulomotor sinir felci: Komple/kısmi, pupil tulumu var/pupil tutulumu yok. Pupiller lifler 3. sinirin dorsomedial kısmında yüzeyde seyreder. Bu nedenle kompresif lezyonlarda oldukça hassastır. İskemi, anevrizma (arka kominikan arter, basiler arter), tümör, travma, enflamasyon, enfeksiyon, konjenital anomalilerde görülebilir. Diabetiklerde / hipertansiyonlularda pupil korunur. Ptozis, göz hareketlerinde kısıtlılık (göz dışa ve aşağı doğru dönük), pupilla dilate görülebilir. Aberan 3. sinir lezyonlarında pupil dilatedir, ancak medial rektus kasıldığında pupil daralır. Farmakolojik felçler: Fiks dilate pupil: siklopleijk ajanlar/antikolinerjikler kazaen veya gizlice kullanımı ile görülebilir. Işık ve yakın cevapta fiks reaksiyonsuz dilate pupil görülür. Ayırıcı tanıda sfinkter felci yapan tüm patolojiler düşünülmeli. Pilokarpin uygulanması ile pupilla küçülmez. Sempatik pupil defektleri: Hipotalamustan iris dilatörüne kadar olan sempatik yolda oluşan kesintilerde ortaya çıkar. Miotik pupil vardır. Miyotik pupil nedenleri: Horner‟s sendromu (okulosempatik paralizi), Argyll Robertson pupil, uzun süren Adie‟s pupil, farmakolojik ajanlar (pilokarpin, narkotikler, barbitüratlar), üveitler, psödoeksfoliasyon sendromu, göziçi cerrahi. Horner sendromu: Tek taraflı ptozis, miozis, fasiyal anhidrozis, enoftalmus, iris heterokromisi (özellikle konjenital olanlarda) görülür. Akut dönemlerde konjonktival hiperemi ve oküler hipotoni vardır. Görme keskinliğine etki etmez. Oda ışığında pupiller arasındaki fark genelde 1mm, karanlık ortamda anizokori artar, eğer artmıyorsa Horner sendromundan şüphelenilmez. Horner pupil normalden yavaş dilate olur, tümüyle dilate olması 15sn sürer. Dilatasyon lag sendrom için tipiktir. Sempatik yolun anatomisine göre sınıflandırılır. Santral nöron tutulumu; orta beyin infarkt ve iskemisi, tümörler, pons infarktı, enfeksiyon, demyelinizasyon, travmada görülür. Preganglionik nöron tutulumu; tümörler (boyun, akciğer), boyun travması, iç juguler ven trombozunda görülür. Postganglionik nöron tutulumu; kavernöz sinüs lezyonları (enfeksiyon, enflamasyon, anevrizma), baş ağrısı sendromları, otitis media, karotis arter diseksiyonunda görülür. Diabet, amiloidoz hem pre hem postganglionik tutulum yapabilir. Horner sendromunda 2 farmakolojik test uygulanır. Kokain testi: %5-10. Sinir kas kavşağında noradrenalin geri alınımını engeller. Bu konsantrasyonda normal pupillayı dilate eder. Pupil dilate olmuyorsa ve minimal dilatasyon varsa (0.8 mm) pozitiftir. Ancak l ezyonun yerini konfirme etmez. Hidroksiamfetamin testi: % 1. Kokain testinden en az 24 saat sonra uygulanmalı. Postganglionik adrenerjik sinir uçlarında depolanmış noradrenalin salınımına yol açar. Preganglionik lezyonlar nedeniyle oluşmuş HS pupillla genişler. Postganglionik hücre hasarlanmış ise depolarında noradrenalin bulunmayacağından pupilla genişlemez. Argyll-Robertson pupillası: Bilateral miotik ve düzensiz pupilla, midriatikler ile dilate olmaz. Işık-yakın disosiasyonu vardır. Nörosifiliz olan olgularda tipiktir. Optik nöropatiler ışık refleksinin bozulmasıne neden olduğundan bu olgularda her iki gözde görme keskinliği iyi olması ön koşuldur. Işık refleksinin bozulması EW nukleusu ile pretektal nukleus arasındaki bağlantının kesilmesine bağlıdır. Işık-yakın disosiasyonu, ekstraoküler kas felçleri, nistagmus eşlik ediyorsa Parinaud sendromu (dorsal orta beyin lezyonları) denir. Enes Başak Göz/59 Işık yakın disosiasyonu yapabilen nedenler: diabetes mellitus, hipofiz tümörleri, ortabeyin lezyonları, miyotonik distrofi, familyal amiloidoz, ensefalit, 3. sinirin aberan rejenerasyonu, kronik alkolizm, sarkoidoz, lyme hastalığı. Enes Başak Göz/60 17 - Refraksiyon Kusurları 330 nm viyole-760 nm kırmızı; görülebilen ışık. Frekans = hız/dalga boyu. Refraksiyon; ışığın bulunduğu ortamdan kırıcılığı farklı bir ortama geçerken yön değiştirmesi (kırılması). Gözün refraktif durumu: Temel görev dış dünyanın net bir görüntüsünü retina üzerinde oluşturmak. Görüntünün değerlendirilmek üzere yüksek beyin fonksiyonlarının hizmetine sunmak. Ortalama kırıcılık +60.0 dioptri (D), %70‟i kornea (42-46 D). Kornea ön yüzü 48.0 D, arka yüz -5.8 D santral toplam +43.0 D. Lensin kırma gücü +19.0 D, maksimum +33.0 D. Bu kırma gücü 6 m uzaklıktaki bir cismin retina üzerinde yaklaşık 350 kez küçültülmüş gerçek görüntüsü oluşur. Göz küresinin iki ekseni vardır. Optik eksen; kornea merkezi ve lens merkezinden geçen fovea nazal kısmında retina üzerinde olan eksen. Görme ekseni, fiksasyon noktası ile fovea arasındaki eksen. Uzak nokta ve yakın nokta: Akomodasyon (uyum) yapmayan bir gözde retina üzerinde net bir hayal oluşturan uzak nokta punktum remotum. Uzakta bu noktaların oluşturduğu düzlem ise uzak nokta düzlemidir. Maksimum akomodasyon yapıldığında net olarak görülebilen mesafe ise yakın nokta “punktum proksimum”. Akomodasyon (uyum): Emetropik göz: 6 m‟den daha yakın nesneler retina arkasında odaklanacak şekilde diverjan ışın gönderir, gözün uyum mekanizması akomodasyon ile kırma gücünün arttırılmasıdır. Helmholtz teorisi: siliyer kasın kasılması > zonüllerde gerginliğin azalması > sferik şekil almak için lens kapsülünün elastisitesinin artması > kırma gücünün artması > diverjan ışınların retina üzerine odaklanması. Siliyer kas kasılması parasempatik 3. sinir ile sağlanır. Akomodatif refleks: Afferent yol: optik sinirden başlar, oksipital kortekste sonlanır. Efferent yol: optikomezansefalik yol, edinger-westphal çekirdeği, okülomotor sinir (III), siliyer ganglion, kısa siliyer sinirler, siliyer adale.————Silyer adale kasılınca Zinn lifleri gevşer ve lens ön yüzü sferik olur. Adale gevşeyince Zinn lifleri kasılır ve lens ön yüzü normale döner. Akomodasyonu baskılayan sikloplejik ajanlar; atropin, siklopentolat, tropikamid. Emetropi: Aksiyel uzunluk ve refraktif güç arasında uygunluk. Paralel ışık ışınları retina üzerine düşer (akomodasyon yok). Emetrop gözde uzak nokta düzlemi sonsuzdadır. Ametropi (refraktif kusur): Aksiyel uzunluk ve refraktif güç arasında uyumsuzluk. Paralel gelen ışık ışınları retina üzerinde odaklanmaz (akomodasyon yok). Uzak nokta sonsuzla göz arasında ya da arkasında, yani sonsuz hariç her yerde olabilir. Refraktif kusur miktarı ise uzak nokta mesafesinin dioptrik eşdeğeridir. Tipleri; miyopi, hipermetropi, astigmatizma, anizometropi, anizokoni, presbiyopi. Ametropi sebepleri: Aksiyel sebepler (gözün ön-arka uzunluğu); ortalama 24.0 mm. Genel kural olarak +4.0 D ile -6.0 D arasındaki değerlerde aksiyel uzunluk tek faktördür. Refraktif sebepler: korneanın kırma gücü, lensin kırma gücü. Lensin pozisyonu: öne doğru yerleşimde miyopi, tersinde hipermetropi. Hipermetropi (farsightedness): Göze paralel gelen ışık ışınlarının retina orkasında odaklanmasıdır. Posterior fokal nokta retina arkasındadır. Etyoloji: Aksiyel: en sık formudur, gözün total refraktif gücü normal, göz küresi aksiyel olarak kısadır (1 mm- 3 D). Kurvatural: kornea, lens veya her ikisinin eğrilik yarıçapının normalden düz olması 1 mm azalma +6.0 D eşittir. İndeks: yaşla birlikte lensin refraktif indeksinde azalmaya bağlı. Pozisyonel: lensin yerleşiminin arkaya doğru olması. Lensin yokluğu: konjenital veya edinsel afaki. Klinik tipleri: Basit veya gelişimsel hipermetropi: en sık formudur, gözün gelişimindeki normal biyolojik değişimlerden kaynaklanır, aksiyel ve kurvatural sebebler daha sık. Patolojik hipermetropi: konjenital veya Enes Başak Göz/61 edinsel olabilir, gelişimde normal biyolojik değişimlerin dışındadır, indeks, pozisyonal, afaki veya cerrahi olarak aşırı düzeltilmiş miyopi sonrası. Fonksiyonel hipermetropi: akomodasyon felci (internal oftalmopleji, 3. sinir felci). Akkiz hipermetropi nedenleri: lens dislokasyonu, tonik pupilla, 3. sinir paralizi, travma, ilaç kullanımı (klorokin, fenothiazin, benzodiazepin), santral seröz retinopati, koroid tümörü, orbitada kitle. Şikâyet: Hastanın yaşı ve refraktif kusurun derecesine göre değişkenlik gösterir. Asemptomatik olabilir. Astenopik, belirtiler; (görme normal) gözlerde yorgunluk, frontal-fronto temporal bölgede ağrı, sulanma ve hafif fotofobi, özellikle yakın çalışma ve akşama doğru artar. Görme azlığı ve astenopik şikayetler vardır. Görme azlığı; hipermetropi çok yüksek, akomodasyon yapamaz uzak ve yakın görme keskinliği azdır. Belirtiler: Göz küresinin boyutları-bütün olarak küçüktür. Kornea normalden az da olsa düzdür. Ön kamara sığdır. Fundus muayenesinde, optik disk küçüktür. A-scan USG de ön-arka uzunluk kısadır. Komplikasyonlar: Eğer hipermetropi uzunca bir süre düzeltilmez ise; vlefarit veya şalazyon (gözlerin sürekli ovcalanması), akomodatif konverjan şaşılık (akomodasyonun aşırı kullanımına bağlı), ambliyopi (ametropik veya anizometropik) gelişebilir. Miyopi (nearsightedness): Göze paralel gelen ışınlar retina önünde odaklanması. Uzak nokta düzlemi sonsuz ile göz arasındadır. Etyoloji: Aksiyel: en sık formudur, ön-arka uzunlukta artış. Kurvatural: kornea, lens veya her ikisdinin eğrilik yarıçapında artış. Pozisyonal: lensin öne doğru yerleşim göstermesi. İndeks: lensin refraktif indeksinde artış. Aşırı akomodasyona bağlı: akomodasyon spazmı olanlarda. Klinik tipleri: konjenital miyopi, basit veya gelişimsel miyopi, patolojik veya dejeneratif, edinsel miyopi (travma sonrası, keratit sonrası, ilaca bağlı, gece miyopisi, ardışık miyopi). 1-Konjenital miyopi: Doğumda mevcuttur, 2-3yaş civarında tanı konulur. Genelde tek taraflıdır, anizometropi olarak ortaya çıkar, nadiren bilateraldir. Çocuklar uzak noktalarının (10-12 cm) netleştirebilmek için bazen akomodasyon yapar ve konverjan şaşılık olabilir. Katarakt, mikroftalmi,aniridi, megalokornea olabilir. Erken dönemde düzeltilmesi gerekir. 2-Basit veya gelişimsel miyopi: En sık formudur. Herhangi bir göz hastalığının eşlik etmediği fizyolojik kusur olarak değerlendirilir. 5 yaş civarında %2, 15 yaş civarında %14, 8-12 yaşları arasında zirveye çıkar, “okul çağı miyopisi” olarakta isimlendirilir. Gelişimde normal biyolojik değişimler söz konusudur, genetik geçiş kesin değildir. Etyolojisi: aksiyel uzunluk artışı, kornea ve lens eğrilik yarıçapında artış, çocukluk döneminde beslenme, genetik geçiş, çocukluk döneminde aşırı yakın çalışma ileri sürülmüştür. Semptomlar: uzak görme keskinliğinde azalma, astenopik şikayetler, göz kapaklarının kısık durması. Belirtiler: göz küresinin belirgin olması, miyopik gözler tipik olarak büyüktür. Ön kamara normalden derindir. Fundus normaldir, nadiren temporal kresent görülebilir. Kırma kusuru, genelde 5-10 yaşlarında ortaya çıkar. 18-20 yaşlara kadar artar. Ortalama her yıl -0.50±0.30 D artar, 6-8 D geçmez. 3-Patolojik miyopi: Patolojik/dejeneratif/progressif miyopi. 5-10 yaşlarında başlar ve hızla ilerler. Etyoloji; heredite-genetik faktörler. Semptomlar: görme azlığı, dejenere likefiye vitreusa bağlı siyah nokta şeklinde uçuşmalar, gece körlüğü. Bulgular: göz küresinin uzaması ve büyümesi, kornea büyük, ön kamara derin, pupilla normalden geniş ve ışığa cevap tembel. Patolojik miyopinin fundus bulguları: optik disk büyük ve soluk, temporalde karakteristik miyopik kresent vardır. Retina ve koroidde dejenerasyon, makulada FosterFuchs spotları, retina periferinde kistoid dejenerasyon, arka kutupta skleranın ektazisine bağlı posterior stafilom vardır. Vitreusda likefaksiyon, opasite ve arka vitre dekolmanı, görme alanında daralma, korioretinal atrofiye bağlı subnormal ERG vardır. Enes Başak Göz/62 4-Erişkinde sonradan ortaya çıkan miyopi: Katarakt, keratokonus, diabet, lentikonüs, subluksasyon, sülfonamid, tetrasiklin, karbokin anhidraz, antihistaminik, miyotik kullanımı, lensin öne yer değiştirmesi, fazla akomodasyon sebebiyle oluşabilir. Astigmatizma: Gözün dioptrik sisteminin kurvatüründe düzensizlikler sonucuışığın değişik meridyenlerde farklı kırılması sonucu tek bir odak oluşturulamamasıdır. İki tipi vardır; düzenli (regüler) astigmatizma, düzensiz (irregüler) astigmatizma. Düzenli astigmatizma: Kırma gücü bir meridyenden diğer meridyene farklılık gösterse bile düzenlidir. Etyoloji: korneal astigmatizma, astigmatizmanın en sık nedenidir, en önemli rolü kornea ön yüzü oynar. Lentiküler astigmatizma nadirdir. Retinal astigmatizma, makulanın oblik yerleşimine bağlıdır, nadirdir. Düzenli astigmatizmanın tipleri: Kurala uygun: vertikal meridyen daha kırıcıdır. Kurala aykırı: horizontal meridyen daha kırıcı. Oblik: 70-11- ve 160-20 derece dışında yer alan derecelerde meridyenlerden herhangi birinin kırıcılığının fazla olması. Bioblik: iki ana meridyenin birbiri ile doğru açıda olmamaları örneğin biri 30 derecede diğerinin 100 derecede olması. Paralel gelen ışın demetleri tek bir noktada değil sturm konoidi formunda bir odak oluşturur. Konoidin ön ve arka odak noktaları arasındaki mesafe direkt olarak astigmatizma derecesiyle ilişkilidir. Astigmatizma ne kadar büyükse fokal noktalar arasındaki mesafe o kadar artacaktır. Astigmatizma düzeltilirken silindirik camlar ile bu iki fokal nokta birbiri üzerine getirilerek konoidin tek bir nokta şeklinde kollabe edilmesi amaçlanır. Astigmatizmalar sturm konoidinin ön ve arka fokal noktalarının retinaya konumlarına göre ayrılır. Basit: konoidin fokal noktalarından biri retina üzerindedir. Diğeri önünde ise basit miyopik arkasında ise basit hipermetropik. Kompoze: fokal noktalardan her ikisi retina önünde ise miyopik arkasında ise hipermetropik. Mikst: fokal noktalardan biri retina önünde diğeri arkasında. Semptomlar: astenopik şikâyetler (baş ağrısı, göz ağrısı), bulanık görme, görmede distorsiyon. Bulgular: iki meridyenin kırma gücünün farklı olması, oval veya tilt optik disk, ambliyopi (düzeltilmeyen astigmatizma > 1.5 D), başın tilt olması veya döndürme. Düzensiz astigmatizma: Farklı meridyenlerde kırma gücünün düzensiz şekilde değişmesi. Etyoloji: kurvatural düzensiz astigmatizma (korneal skarlarda veya keratokonus), indeks kurvatural astigmatizma (lensin kırma gücünün farklılık oluşturması). Semptomlar: bulanık görme, görmede distorsiyon, polyopia (bir objenin değişik şekillerde algılanması-multipl görme). Anizometropi: İki gözün kırma gücünün aynı olması izometropi, gözler arasında kırma gücü farklı ise anizometropi olarak adlandırılır. 1 D fark iki retinal görüntü arasında %2 lik fark oluşturur. %5 farka kadar tolere edilebilir.Diğer bir ifade ile 2.5 D anizometropi tolere edilir. 2-4 D arası bireysel hassasiyete göre tolere edilir. 4 D fazla ise tolere edilemez. Enes Başak Göz/63 Etyoloji: Konjenital ve gelişimsel olarak göz kürelerinin farklı büyüklükte olması. Edinsel katarakt cerrahisi sonrası veya yanlış güçte GİL implantasyonu. Anizometropi klinik tipleri: Basit: bir göz emetrop diğer miyop veya hipermetrop. Kompoze: her iki göz ya miyop ya da hipermetrop. Mikst: bir göz miyop diğeri hipermetrop - antimetropi. Basit asitgmatik: bir göz normal diğeri basit miyop astigmat veya basit hipermetrop astigmat. Kompoze astigmatik: her iki gözde astigmat. Anizometropide binoküler görme: Anizometropinin küçük derecelerinde binoküler tek görüş vardır. Refraksiyon kusuru bir gözde yüksek ise bu göz supresedir ve anizometropik ambliyopi gelişir, unioküler görme vardır. Bir göz miyop diğeri hipermetrop ise alterne görme vardır, uzak görme için hipermetrop yakın görme için miyop göz kullanılır. Anizokoni: Her iki retinadan gelen görüntüleri şekil ve büyüklüklerinin görme korteksinde normalden farklı algılanması. %5 kadar tolere edilebilir. Etyolojik tipleri: optik (yüksek derecede anizometropi), retinal (retinal ödem veya retinanın çekilmesi), kortikal (retinal imajlar eşit ancak asimetrik simultan algılama). Klinik tipleri: Simetrik (sferik, silendirik), asimetrik. Ambliyopi: Organik bir neden olmaksızın görülen ve refraksiyonun düzeltilmesiyle geri dönmeyen görme azlığıdır. Görsel deprivasyon (özellikle ilk 4 yaş), şaşılık, anizometropi, yüksek hipermetropi, kornea skarı, konjenital katarakt, ptozis vardır. Presbiyopi: Yaşla beraber lensin sertleşmesi, siliyer cismin zayıflaması ve akomodasyonun kaybolması. Uyum gücü 8 yaşında ortalama 14 D, 25 yaşında 10 D, 40 yaşında 6 D, 50 yaşında 2 D, 60 yaşında uyum olmaz. Tedavide artı (konveks) cam kullanılır. Bu gözlükle yakını net, uzağı bulanık görür. Okuma gözlüğü (yarım), bifokal, multifokal olabilir. Multifokal kontakt lens veya IOL kullanılır. Miyoplar yakını rahat okur ve presbiyopi çağında bile gözlük takmadan okuyabilir. Örneğin -2.5 D ise, uzak nokta 100/2.5= 40 cm; hiçbir zaman yakın gözlük ihtiyacı hissetmez. Hipermetroplarda ise daha genç yaşlarda presbiyopi ortaya çıkar. Tedavi: Yakın görme için konveks mercekler kullanılır; okuma gözlükleri, bifokal camlar, trifokal camlar, progressif güçte camlar. Mercekler: Merceklerin iki tipi vardır. Konveks mercekler: eğrilikleri dışa doğru ve ortada kalınlaşır. Konveks merceklerde lensin aksına paralel gelen ışınlar bir odakta (odak noktası) toplanır (F). Konkav mercekler: eğrilikleri içe doğru ve ortada incelir. Konkav merceklerde aksa paralele gelen ışınlar odak noktasına (F) gelecek şekilde kırılırlar. Mercekten ışık geçişi: merceğin merkezi ile odak noktası arasındaki uzaklık odak uzunluğu olarak isimlendirilir. Her iki tip mercekte merkezden geçen ışık ışını etkilenmez. Odak uzunluğu: merceğin eğriliği arttıkça ışığı daha fazla kırar ve odak uzaklığı kısalır. Enes Başak Göz/64 Optik düzeltme: Gözlük camları: monofokal mercekler (sferik mercekler silendirik mercekler), multifokal mercekler. Kontakt lensler: yüksek kalitede optik imaj, gözlük camlarına göre retinal imaj büyüklüğü daha azdır. Endikasyonları; kozmetik, sportif aktivite, irregüler korneal astigmat, yüksek anizometropi, kornea hastalıkları. Kontakt lensler: Dezavantajları; günlük temizlik ve dezenfeksiyon, maliyet. Komplikasyon; enfeksiyöz keratit, dev papiller konjonktivit, korneal vaskülarizasyon, şiddetli kronik konjonktivit. Göz içi mercekleri: Kataraktöz lensin alınması, afaki için ideal optik düzeltme, 1-2 büyültme. Cerrahi düzeltme: Keratorefraktif cerrahi; RK, AK, PRK, LASIK, LASEK, ICR, thermokeratoplasty. İntraoküler cerrahi; saydam lens ekstraksiyonu (GİL), fakik GİL. Miyopinin düzeltilmesi: Gözlük camları: konkav sferik (minus-eksi), diverjan lensler, objeleri olduğundan daha küçük gösterir. Yumuşak kontakt lens. Refraktif cerrahi: radyal keratotomi, fotorefraktif keratektomi (PRK), laser insitu keratomileusus (LASIK), LASEK. Göziçi cerrahi: saydam lens ekstraksiyonu, fakik GİL. Hipermetropinin düzeltilmesi: Gözlük camları: sferik diyoptrili konveks cam, plus-artı, konverjan, objeleri olduğundan büyük gösterir. Kontakt lens. Refraktif cerrahi: PRK, LASIK, LASEK, LTK (laser termokeratoplasti). Göziçi cerrahi: fakik GİL. Astigmatizmanın tedavisi: Silendirik camlarla düzeltilir. Düzenli olan gözlük camları ile düzensiz olan gaz geçirgen kontakt lens ile düzeltilir. Refraktif cerrahi yapılabilir. Kırma kusurunun belirlenmesi: Subjektif refraksiyon, otomatik refraksiyon, sikloplejili refraksiyon. Skiaskopi: Retinoskopla gözün kırılma kusurunun ölçülmesi. Kırılma kusurlarının saptanmasında retinoskop pupillada ışık reflesi, otorefraktometre kullanılabilir. Gözlük reçetesi: OD: Oculus dextra Sağ göz OS: Oculus sinistra Sol göz OU: Her iki göz Sph: Sferik cam - (miyop, konkav) veya + (hipermetrop, konveks) Ast: (Syl) Astigmatik cam - veya + Aks: Astigmatik meridyenin hangi lokalizasyonda olduğu -2 α 180: -2 cam 180 dereceye yerleştirilmiş, 90 derecedeki kırma kusurunu düzeltiyor. Enes Başak Göz/65 18 - Retina Hastalıkları Retina vasküler hastalıkları: diabetik retinopati, retinal ven oklüzyonu, retinal arter oklüzyonu, hipertansif retinopati, kan hastalıklarına bağlı retinopatiler (anemi, orak hücreli anemi, lösemi, hiperviskozite), prematüre retinopatisi, diğer (retinal telenjiektazi, retinal arter makroanevrizması). Retinal ven oklüzyonu: Predispozan faktörler: Sistemik: ileri yaş (60-70 yaş), sistemik hipertansiyon, kan diskrazileri (kronik lösemi, polisitemi), DM, kollajen doku hastalıkları, KVS ve periferik vasküler hastalığı olanlar, hiperlipidemi. Oküler: yüksek göziçi basıncı, hipermetropi, konjenital anomaliler, periflebit (sarkoidoz, behçet hastalığı). Sınıflama: Santral, dal. Dal: periferik, maküler, diskten uzakta / disk yakınında. Semptomlar: Görme keskinliğinde azalma (ani, ağrısız),görme alanında daralma. Bulgular: RAPD. Retinada: dilate ve tortioz damarlar, hemorajiler, yumuşak eksudalar, maküler ödem görülebilir. Prognoz: İskemik, iskemik olmayana göre değişir. İskemik RVO > neovaskülarizasyon > glokom. Vitreus hemorajisi > görme az, ağrı (+) > fotokoagülasyon. İskemik olmayan RVO‟da makula ödemi oluşur. Tedavi: NVD/NVE/iskemi‟de fotokoagülasyon yapılır. Neovasküler glokom‟da topikal antiglokomatöz, steroid, siklokriyoterapi verilir. Makula ödeminde grid laser, intravitreal ilaç (tiramsinolon, antiVEGF) verilir. Cerrahi uygulanabilir. Retinal arter oklüzyonu: Etyoloji: Emboli, arterit (dev hücreli arterit, SLE, PAN), göz içi basınç artışı. Emboli: 1-Kalp kaynaklı: Kalsifik emboli; endokarditte görülen vejetasyonlar. Trombus; MI veya MVP. Miksomatöz materyal; atrial miksoma. 2-Kolesterol embolileri: Hollenhorst plakları. 3-Fibrinoplatelet emboli: amarozis fugaks. 4-Kalsifik emboli: atheron plakları. ——Oftalmik arter internal karotid arterin ilk dalı olduğundan kalp ya da karotid arter kaynaklı embolilerin ilk tıkadıkları bölge santral retinal arter veya dalları olmaktadır. Semptomlar: Görme kaybı; ani, ağrısız. Bulgular: RAPD, retinal ödem, kiraz kırmızısı fovea. Tedavi: İlk 6 saatte acil tedavi verilmelidir. Oküler masaj yapılmalı. Göziçi basıncını düşürmek için; topikal/oral antiglokomatöz tedavi, ön kamara parasentezi yapılabilir. Vazodilatasyon; hiperbarik oksijen tedavisi verilebilir. ———————————————————————————————————————————Prematüre retinopatisi: Retina vaskülarizasyonu; nazalde 32. Hafta, temporalde postpartum 4. hafta. Retinopati: <32 hafta, <2500 gr olan doğumlarda postpartum 4-5. haftada görülebilir. Rop evreleri, avasküler sahalar kaybolana kadar takip edilir, eşik retinopati gelişirse diod / kriyo ile ablasyon yapılır, rd‟yi önlemek için. Enes Başak Göz/66 Retina dejenerasyon ve distrofileri: 1-Yaşa bağlı makula dejenerasyonu. 2-Akkiz makülopatiler: santral seröz retinopati, maküler delik, miyopik makülopati. 3-Fotoreseptör distrofileri: retinitis pigmentosa, kon distrofisi, leber‟in amarozisi, fundus albipunktatus. 4-RPE distrofileri: best vitelliform maküler distrofi, stargardt maküler distrofisi, fundus flavimaculatus, familyal dominant drusen. 5-Herediter vitreoretinal: dejenerasyonlar, stickler hastalığı, konjenital retinoşizis, goldmann-favre sendromu, familyal eksudatif vitreoretinopati. 6-Koroidal distrofiler: jirat atrofi, koroideremi, santral areolar koroidal distrofi. Yaşa bağlı makula dejenerasyonu: > 55 yaşta görülür. Geri dönüşümsüz körlük yapar. Genetik + çevresel faktörler etkilidir. İki evredir. Erken evre; drusen. Geç evre; kuru tip, yaş tip. Kuru tip: görme yavaş azalır. RPE ve fotoreseptörlerde atrofi görülür. Yaş tip: olguların %10u. Görme hızlı azalır. Ağır görme kayıplarının %90ı. KNVM > fibrovasküler skar gelişir. Semptomlar: görme azalması, eğri görme (metamorfopsi), görme alanı ortasında boşluk veya karanlık (santral skotom). Tedavi: Kuru tipte tedavi; vitamin ve element desteği (Zn, lutein, xantin) verilir, antioksidan tedavi verilebilir. Yaş tipte tedavi; fotodinamik tedavi, intravitreal enjeksiyon (triamsinolon, anti VEGF) verilir. Retinitis pigmentosa: Fotoreseptör ve RPE fonksiyonun progresif kaybı ile karakterize bir grup kalıtsal hastalıktır. Rod + kon hasarı vardır. Sporadik/otozomal dominant/X‟e bağlı kalıtılabilir. Gece görme bozukluğu > görmede azalma görülür. Disk druseni, primer açık açılı glokom, miyopi, keratokonus, arka subkapsüler katarakt sıktır. Arterlerde atenuasyon, soluk optik disk, kemik spikülleri görülebilir. Tanı: skotopik ERG kullanılır. Enes Başak Göz/67 19 - Retinanın Fonksiyonel Yapısı Ve Fizyolojisi Retinanın fonksiyonu ışık enerjisi şeklinde kendine sunulan bilgiyi, beyin tarafından kabul edilebilecek bir şekle dönüştürmektir. Retinanın ana fonksiyonel komponentleri fotoreseptörlerdir. İnsan beyni dış dünyadaki nesneleri tespit etmek için en çok kontrastlarla ilgilenir. Işığı elektrokimyasal enerjiye çevirirken, retina karanlık ve aydınlık kontrast durumunun oluşturduğu bilgiyi, görsel beyinde anlamı olan nöral sinyallere çevirir. Retina fonksiyonel olarak nöron tabakalarından oluşmuştur. Fotoreseptörler: Rodlarda dış segmentin yassı keseleri hücre membranından bağımsız, konilerde invajinasyonları şeklindedir. Dış segment membranları boyunca vit. A (retinaldehit) nın 11-cis aldehit formuna bağlı özel bir protein bulunur. Retinada 120 milyon rod, 8 milyon koni bulunur. Rodlar tek bir fotona bile cevap veren, yüksek hassasiyete sahip nokturnal reseptörlerdir. Gün ışığında görmeye katkıları yoktur. Koniler en iyi gün ışığında fonksiyon gören, diurnal reseptörlerdir. Dış segment fotosensitivitenin, iç segment metabolik faaliyetlerin merkezidir. Rod fonksiyonunun kaybı minör bir etkiye yol açar (gece körlüğü), koni fonksiyonunun kaybı yasal körlüğe neden olur. Retina pigment epiteli: Fotoreseptör metabolizmasında rol oynadığı metabolik olaylar: Subretinal mesafeden sıvı transportu; kan-retina bariyerini oluşturur, sıvıyı aktif olarak dışarı pompalar. Dış segmentlerin pigmentle örtülmesi; apikal çıkıntılarda melanin granülleri bulunur. Oksijen difüzyonu. Dış segmentlerin fagositozu; rod dış segmentlerinin % 10‟u her gün yenilenir. Fotoreseptörler için vit. A depolanması. Görmede vitamin A siklusu: Retinoidler aköz solüsyonlarda çözünmeyen hidrofobik moleküllerdir. Retinol ve retinallar, hücre lipid membranlarında çözünür ve hasara uğratırlar. En az toksik formları esterlerdir. Vitamin A beta-karoten şeklinde alınır. Beta-karoten, iki all-trans retinol molekülü içerir. Retinol esterleştirilerek KC de depolanır. RPE inde all-trans retinol, bir dizi işlemle 11-cis retinale dönüşür. Bu molekül dış segmente girerek, özel bir proteinle (rodopsin, koni opsin) birleşir. Işık absorbsiyonu, retinal 1112-cis çift bağını koparır ve daha stabil all-trans formuna dönüştürür. Görmede diğer tüm olaylar total karanlıkta meydana gelebilir. All-trans retinal opsine bağlanamaz. Yeniden RPE ne geçerek reizomerize olur. Fototransdüksiyon: Karanlıkta dış segmente pasif olarak sodyum akımı mevcuttur. Sodyum iç segmentten aktif olarak dışarı atılır. Bu olaya karanlık akımı denir. Fototransdüksiyonda ilk aşama ışık etkisiyle 11-12cis bağının kopmasıdır. Bu olay opsini aktive eder. Aktif opsin, diğer bir membran proteini trandusini aktive eder. Bu da PDE enzimini aktive ederek, cGMP yi nonsiklik formuna çevirir. Karanlıkta dış segmentte yüksek cGMP düzeyleri bulunur. Bu düzey sodyum kanallarını açık tutar. Nonsiklik formuna dönüşünce kanallar kapanır. Dış segmente sodyum giremez. Transdüksiyon hızını kontrol eden, ters yönde çalışan mekanizmalar mevcuttur. Koniler parlak aydınlatma karşısında devamlı olarak cevap verebilirler. Rodların doygunluğu saatler sürebilir. Fotoreseptör elektrofizyolojisi: Fotoreseptörde ışığa karşı uyarıcı (depolarize) bir cevaptan çok inhibe (hiperpolarize) edici bir cevap oluşur. Böylece saldıkları nörotransmitter miktarı azalır. Membran potansiyeli -80 mV ile +20 mV arasındadır. Koniler geniş bir aksiyon potansiyeli aralığını muhafaza ederler. Rodlar daha düşük düzeylerde doymuş durumlarda kalırlar. Retinada oksijen tüketimi karanlıkta oldukça artar. Bu durum sayıca fazla rod metabolizmasını yansıtır. Koniler hem karanlıkta, hem aydınlıkta sabit oksijen tüketirler. Dış pleksiform tabaka: Koniler on-bipolar ve off-bipolar hücreler olmak üzere iki grup bipolar hücreyle sinaps yaparlar. Horizontal hücreler, rodlar ve koniler arasındaki antagonistik karşılıklı etkileşmeyi düzenlerler. İç pleksiform tabaka: Koni bipolar hücreleri burada gangliyon ve amakrin hücreleriyle sinaps yaparlar. Amakrin hücreler, negatif feedbackle bipolar hücreleri modüle ederler. Kontrastı arttırırlar. Rodlardaki Enes Başak Göz/68 bipolar hücrelerin tümü on-bipolarlardır. Rod bipolarlar, direkt olarak gangliyon hücresiyle sinaps yapmazlar. Amakrin hücreler bağlantıyı sağlar. Gangliyon hücreleri tabakası: On- ve off- gangliyon hücreleri iki paralel sistem oluştururlar. Bir sistem foveadaki küçük gangliyon h.lerinden oluşur. LGN un parvosellüler tabakalarına yönelir. Tonik ve yavaş şekilde cevap verir. İnce, detaylı görme keskinliğine ve renkli görmeye aracılık eder. Diğer sistem tüm retinadaki büyük gangliyon h.lerinden oluşur. LGN un magnosellüler tabakalarına yönelir. Fazik ve hızlı cevap verir. Harekete duyarlıdır. Akromatik kaba görüntülerde ve steropsiste rol alır. Retinal fonksiyonun incelenmesi: Psikofizik testler: görme keskinliği, görme alanı, renk görme, karanlık adaptasyonu. Elektrofizyolojik testler: erken reseptör potansiyeli, elektroretinogram, pattern ERG, elektrookülogram. Enes Başak Göz/69 20 - Sistemik Hastalıklarda Göz Bulguları Sistemik hastalıkların ön bulgularının bazen ilk olarak gözde ortaya çıkar. Sistemik hastalıklar ve göz: Vasküler hastalıklar; diabet, hipertansiyon. Endokrin hastalıklar; tiroid, paratiroid, hipofiz tümörleri. Hematolojik hastalıklar; orak hücreli anemi, lösemi. Romatolojik Hastalıklar; romatoid artrit, SLE, behçet, ankilozan spondilit. Cilt hastalıkları; rozasea, albinizm, S-J, pemfigoid. Sistemik alerjik hastalıklar; atopik dermatit, saman nezlesi. Enfeksiyöz hastalıklar; suçiçeği, herpes, tbc, sifilis. Fakomatozlar; nörofibromatozis, tuberöz skleroz. Tümörler; meme, akciğer, lenfoma. Göz neden özeldir: damarların ve göziçi lensin görülebilmesi, görme sinirinin görülebilmesi ve kafa içi basıncının değerlendirilebilmesi, bağışıklık sistemi hastalıklarının gözde doğrudan bulgu vermesi, nörolojik yolaklar. Diabetes mellitus ve göz: ABD‟de 30 yaşın üstünde en önde gelen körlük nedenidir. Patojenik mekanizmalar: Protein glikolizasyonu; mikrovasküler değişikliklere yol açar. Aldoz redüktaz aktivitesi; yüksek glukoz konsantrasyonunda, şeker alkole çevirilir, hücre ölümü gerçekleşir. Glikolize hemoglobin; doku hipoksisine neden olur.——Perisit kaybı, bazal membranda kalınlaşma, endotel hücre hasarı ve proliferasyon, trombosit adhezyonunda artış görülür. Diabetes mellitus ve retina: Mikrovasküler sızıntı, arterioskleroz, damar tıkanıklıkları, intraretinal mikrovasküler anomali, yeni damarlar görülür. Tip I DM hastalarında 5 yıl sonra %25 retinopati gelişir. 15 yıl sonra %80 retinopati gelişme riski vardır. Tip II DM hastaların çoğunda tanı esnasında retinopatiye rastlanabilir. Düzenli göz muayeneleri yapılmalıdır. Düzenli göz muayenelerinin süresi, metabolik kontrol, gebelik, HT, hiperlipidemi durumlarında kısaltılabilir. Diabetes mellitus ve retina: Proliferatif olmayan diabetik retinopati: background diabetik retinopati, klinik olarak önemli maküler ödem, preproliferatif diabetik retinopati, diabetik makülopatiler (fokal, diffüz, iskemik). Proliferatif diabetik retinopati. Proliferatif olmayan diabetik retinopati: kapillerlerde sızıntı ve tıkanıklık, nokta, leke, alev tarzı hemorajiler, sert eksudalar, yumuşak eksudalar görülür. Kanamalar: Oftalmoskopik görünümleri anatomik derinliklerine bağlıdır. Arka hyaloid membran ve retina yüzeyi arasında olabilir; preretinal, subhyaloid hemoraji. Sinir lifleri tabakasında olabilir; alev şekli hemorajiler. Retinanın derin tabakalarında olabilir; leke tarzı hemorajiler. Fotoreseptör veya RPE altında olabilir. Sert eksudalar: Retinal ve subretinal damarların anormal vasküler permeabilitesine bağlı olarak, lipid ve lipoprotein birikimine bağlıdır. Sarı, iyi sınırlı lezyonlardır. Dış pleksiform tabakada, retinal damarların derinindedir. Retinal dağılımları iki tiptedir: Sirsine patern; tam veya parsiyel bir daire şeklindedir. Makula yıldızı; lipid birikimi makulayı çevreleyen sinir lifleri tabakasındadır. Yumuşak eksudalar: Sinir lifleri tabakasındadırlar. İskemik mikrovasküler bir olaya bağlıdır. Beyaz lekeler tarzındadırlar. 6-8 haftada absorbe olurlar. Patolojik olaral gangliyon hücrelerinin aksoplazmik akımlarının durması sonucu hücre organellerinin birikimine bağlıdır. En sık olarak mikrovasküler iskemiye neden olan hipertansiyon, diabet, SLE ve venöz infarkt gibi hastalıklarda izlenirler. Proliferatif diabetik retinopati: Neovasküler (anormal) damarlar (iris, optik disk, retina), retina dekolmanı, vitreus kanaması, glokom görülebilir. Enes Başak Göz/70 Diabetes mellitus ve kornea: Korneal hassasiyet azalmıştır. Korneal epiteliyal kalınlaşma olur. Epitelin bariyer fonksiyonu azalmıştır. Permeabilite beş kat artmıştır. Endotel hücrelerinde yapısal değişiklikler olur. Son zamanlarda korneal cerrahi girişimlerde DM kontrendikasyon sayılmaktadır. Diabetes mellitus, göziçi basıncı ve lens: Tip II diabetlilerde açık açılı glokom görülme şansı iki kat fazladır. Neovasküler glokom gelişebilir. Refraksiyon kusurunda geçici değişiklikler olur. Akomodatif aktivitede değişiklikler olur; presbiyopi daha erken yaşlarda izlenir. Katarakt gelişimi nondiabetiklerden fazladır. Katarakt cerrahisi neovasküler glokom gelişimini arttırır. Sistemik hipertansiyon ve göz: Retinal arteriyollerin yüksek kan basıncına primer yanıtı vazokonstriksiyondur. Kan basıncı yüksekliği ve hastalığın süresi önemlidir. Vazokonstrüksiyon: yaygın veya fokal arteriyoler daralma. Prekapiller arteriyollerde tıkanma ve yumuşak eksudalar Arteriyoskleroz: damar duvarında kalınlaşma ve ışık reflesinin artması. Sızıntı: kan retina bariyeri yıkılır, vasküler permeabilite artar. Alev şekli hemorajiler, sert eksudalar ve retinal ödem oluşur. OD başında şişme ve maküler star: fovea etrafında sert eksudalar. Hipertansif retinopati evreleme: Evre 1: hafif, jeneralize arteriyoler incelme, arteriyoler ışık reflesinin artması. Evre 2: yaygın, daha şiddetli arteriyoler daralma, AV çaprazlaşmalarda venin yön değiştirmesi (Salus belirtisi). Evre 3: arteriyollerin bakır tel halini alması, AV çaprazlaşmalarda venlere bası (Gunn belirtisi), alev şeklinde hemorajiler, yumuşak ve sert eksudalar. Evre 4: grade 3 bulguları + arteriyollerin gümüş tel halini alması, OD te şişme. Komplikasyonlar: retinal ven tıkanıklığı, iskemik optik nöropati, oküler motor sinir felci, retinal arter makroanevrizma, retinal arter tıkanıklığı, eklampsi ve eksudatif retina dekolmanı. Tiroid hastalıkları ve göz: Hipertiroidi, hipotiroidi, veya normal tiroid hormon düzeylerinde de görülebilir. Serum tiroid düzeyleri ile ilişkili değil. Humoral otoimmünite önemlidir. Orbita yumuşak dokularında glikozaminoglikan birikimi ile karakterize, ekstraoküler kas hipertrofi, intraorbital basınçta artış görülür. Graves oftalmopati: Kapaklar: kapaklarda şişme, kapak retraksiyonu, lid lag, kapalı göz kapaklarında tremor, göz kırpmanın azalması, göz kapak derisinde artmış pigmentasyon, konjonktiva ve kornea, hiperemi, kemozis, superior limbik keratokonjonktivit, lagoftalmik keratit bulguları, pannus gelişimi ve ülserasyon. Glob: ekzoftalmus, oküler üfürüm, ekstraoküler adalelerde kalınlaşma, hareket kısıtlılığı. Fundus: retinal venlerde konjesyon, optik nöropati, optik diskte şişme, koryoretinal striasyon, soluk, atrofik optik disk. ———————————————————————————————————————————Paratiroid hastalıkları: Hiperparatiroidizm: paratiroid bezleri tarafından PTH‟nın kontrolsüz salgılanması. Kemikler, gastrointestinal sistem ve böbrekler etkilenir, serum kalsiyum artar, fosfor seviyesi azalır, yaygın kemik hastalığı görülür. Hiperkalsemi konjonktivada kalsifikasyona, korneada band keratopatiye yol açar. Hipoparatiroidizm: katarakt gelişimi, papilödem izlenir. Hipofiz tümörleri: Amenore/impotans (%70), başağrısı (%46), tipik akromegalik veya cushing görünümü (28%). %9 görme alanı defekti, %2 optik atrofi, %1 oküler hareket bozuklukları görülür. Optik sinire, kiyazma veya traktuslara bası yaparak, görme alanı defektlerine yol açarlar (bitemporal hemianopsi). Tümörün kavernöz sinüse yayılımı 3., 4. ve 6. sinirlerde parezi, diplopi yapar. Hematolojik hastalıklar ve göz: Dissemine intravasküler koagülasyon: koryokapiller oklüzyona bağlı seröz retina dekolmanıdır. ITP: retinal hemorajiler görülür. Polisitemi: optik atrofi, papil ödemi, venöz dilatasyon ve CRVO izlenebilir. Lenfoma: intraoküler lenfoma, non-Hodgkin lenfomadır. Kronik üveit, vitritis, Enes Başak Göz/71 multifokal koriyoretinit izlenir. Lösemi: spontan subkonjonktival kanamalar, spontan hifema, intraretinal kanamalar ve roth lekeleri, lösemik retinal infiltratlar, psödohipopiyon, iriste kalınlaşma, periferik retina neovaskülarizasyonu, koroidal infiltrat, infiltratif optik nöropati, orbita tutulumu görülür. Orak hücreli anemi: hemoglobin S (HbS) hemoglobin molekülünün beta zicirinin N-terminalinden 6 aminoasit uzaklığında yerleşim gösteren glutamik asidin valin ile yer değiştirmesi, Kırmızı kan hücrelerinde intravasküler oraklaşma görülür. Hemoliz ve tromboz; konjonktiva, iris, retina ve koroidde görülür. Yetersiz perfüzyona sekonder anormal damarlanma, retina dekolmanı ve vitreus kanaması, retinal arter oklüzyonları, somon rengi retinal kanamalar görülebilir. Romatolojik hastalıklar ve göz: Romatoid artrit: keratokonjonktivitis sikka, sklerit görülebilir. Periferik korneal ülseridir. Tedavide kullanılan klorokinin retinal toksisitesi mevcuttur. Seronegatif artropatiler: ankilozan spondilitte rekürren, akut, nongranülomatöz iridosiklit izlenir. Reiter sendromunda ilk bulgu konjonktivit ve iridosiklit. SLE: göz kapaklarında deri lezyonları, madarozis, keratokonjonktivitis sikka, periferal ülseratif keratit, retinal vasküler lezyonlar (yumuşak eksudalar, intraretinal hemorajiler) görülebilir. Behçet hastalığı: ilk olarak 1924‟te bir hastasında tanımlamış ve 1936‟da „Journal of Skin and Venereal Diseases‟te yayınlamış Erkeklerde ve 3-4 dekadda daha sık görülür. Akdeniz ve Japonyada daha sık; HLA B5 (51). Oral aftlar, genital ülserasyon, cilt lezyonları vardır. Üveit, hipopiyon, vaskülit ve ven tıkanıklıkları görülebilir. Viral hastalıklar ve göz: Kabakulak: hemorajik konjonktivit, dakriyoadenit, episklerit, sklerit, keratit ve optik nörit görülebilir. Kızamık: konjonktivit, subepiteliyal korneal infiltratlar, SSPE te koryoretinit, nistagmus, optik atrofi izlenebilir. Kızamıkçık: konjenital rubella sendromunda katarakt, glokom, koryoretinit, mikroftalmi izlenir. HSV: primer enfeksiyonda folliküler konjonktivit, yüzeyel punktat keratit izlenir. Rekürren enfeksiyonlarda dendritik ve coğrafik ülserasyon izlenir. AIDS: yumuşak eksudalar ve CMV retiniti (koryoretinit) sıktır. Toksoplazma retinokoroiditi, HSV retiniti izlenebilir. Bakteriyel hastalıklar ve göz: Difteri: membranöz veya psödomembranöz konjonktivit, kapak ödemi, korneal ülserasyon görülebilir. Gonore: konjonktivit, kapak ödemi, kemozis, korneal ülserasyon, iridosiklit görülebilir. Sifiliz: akut bilateral interstisyel keratit konjenital hastalıkta sıktır. Episklerit ve sklerit, ant. üveit, koryoretinit, vaskülit, vitritis görülebilir. Fungal hastalıklar ve göz: Kandidiyazis: konjonktivit, korneal ülserler, endojen endoftalmi görülebilir. Histoplazmozis: koryoretinit, peripapiller skarlaşma, makülopati görülebilir. Nörofibromatozis tip I: Multipl dokuları tutan hamartomalarla karakterize, bir grup herediter hastalıktır. Sistemik bulgular: nöronal tümörler, sfenoid kemik defektleri, deri lezyonları (cafe-au-lait spots, fibroma molluscum, pleksiform nörofibroma) görülebilir. Oküler bulgular: optik sinir gliomu, orbital nöral tüpler, göz kapak nörofibromları, iris lezyonları (Lisch nodülleri), glokom, koroidal nevüs, retinal astrositoma görülebilir. Von Hıppel Lındau sendromu: Retinal anjiyomatosis diğer adıdır. Serebellar hemanjiyoblastoma ve retinal hemanjiyomlar izlenir. Sturge-Weber sendromu: Yüzde nevus flammeus (porto şarabı lekesi), MSS hemanjiyomları görülür. Glokom, iriste heterokromi, episklera, korpus siliyare ve diffüz koroid hemanjiyomları izlenir. Tuberous sclerosis (Bourneville disease): Outosomal dominant kalıtılır. Triadı; mental handicap, epilepsy, adenoma sebaceum. Retinal astrositoma, iriste açık renkli lekeler, sistemik hamartoma görülülür. Metastatik tümörler: Nadir görülür. Otopside tüm kanser hastalarının 55‟inde göz metastazı saptanmıştır. Erişkinde en sık intraoküler tümördür. Asemptomatik olabilir. Görme azlığı ve çarpık görmeye yol açabilir. Akciğer ve meme kanserinde görülebilir. Enes Başak Göz/72 21 - Şaşılık Normalde baş primer pozisyonda iken gözler birbirine paraleldir. Bu paralelliğin bozulmasına şaşılık denir. Ekstra oküler kaslar: m.rectus medialis, m.rectus lateralis, m.rectus superiror, m.rectus inferior, m.obliquus inferior, m.obliquus superior. Düksiyon: Bir gözün tek başına yaptığı harekettir. Abdüksiyon - addüksiyon, supradüksiyon - infradüksiyon, insiklodüksiyon - eksiklodüksiyon. Versiyon: 2 gözün senkron ve simetrik aynı yöne hareketidir. Dekstroversiyon-levoversiyon, supraversiyoninfraversiyon, deksrosikloversiyon-levosikroversiyon. Verjans: İki gözün senkron ve simetrik olarak birbirlerinin aksi yönüne hareketleridir. konverjans-diverjans, pozitif vertikal diverjans-negatif vertikal diverjans, insikloverjans-eksikloverjans. Hering kanunu veya „eşit innervasyon‟: Hering kanununa göre aynı zamanda eşit innervasyon sinerjist adalelere veya adale gruplarına gider. İstemli ve istemsiz tüm göz hareketleri bu kanunun içine girer. Sherrington kanunu: Bir gözde adalelerden birinde kontraksiyon mevcutsa bunu antogonistinde aynı oranda gevşeme ortaya çıkar. Binoküler görme: İki gözle bakıldığında bir cismin tek olarak görülmesidir. Bir cisme iki gözle bakıldığında o cismin görüntüsünün iki gözün korespondan (uyumlu) noktalara düşmesi gerekir; bir gözün foveası ile diğer gözün foveası korespondandır. Retinanın korespondan noktalarını uyaran cisimlerin bulunduğu uzaydaki hayali hatta „horopter‟ denir. Horopterin önünde ve arkasındaki noktalar çift görülürler. Buna „fizyolojik diplopi‟ denir. Fizyolojik diplopi horopterin çok yakınındaki noktalarda fark edilmez. Füzyon mekanizması ile derinlik hissinin oluşmasına neden olurlar. Derinlik hissinin gerçekleştiği bu alana „pannum alanı‟ denir. Binoküler tek görmenin gelişebilmesi: her iki gözde görme keskinliğinin iyi olması, her iki göz retinasında ayrı oluşan, birbirinden farklı iki benzer görüntünün, oksipital korteksteki görme merkezinde birleştirebilme (füzyon) yeteneği, bütün bakış yönlerinde gözlerin birbiri ile tam uyum içinde (korespondans) bulunması gerekir. Binoküler tek görmenin aşamaları: Simültane persepsiyon: iki gözün aynı zamanda gördüğü iki değişik şeklin görüntüsünün eş zamanda algılanmasıdır. Füzyon: her bir gözün gördüğü benzer iki şeklin oksipital kortekste tek şekil haline getirilmesidir. Stereopsis: pannum alanı içersindeki cisimlerin üç boyutlu olarak algılanmasıdır. Konfüzyon: akut bir kayma esnasında fovealarda farklı objelerin hayallerinin teşekkül etmesidir. Diplopi: aynı hayalin bir gözün foveasında ve diğer gözün foveasının dışında teşekkül etmesidir. Supresyon (nötralizasyon): konfüzyon ve diplopinin ortaya çıktığı zaman oluşur. Kayan gözün retinasından oksipital korkortekse gelen bozuk görüntünün baskılanmasıdır. Anormal retinal korespondans (ARK): oksipital korteksin kayan gözde görüntünün düştüğü retina noktasını o gözün foveası gibi algılamasıdır. Binoküler tek görme avantajları: görme keskinliği daha iyidir. Her gözün kör noktası diğer göz sayesinde ortadan kalkar. Görme alanı genişler. Stereoskopik görme yerleşir. Ambliyopi: Gözde ve görme yollarında herhangi bir patolojinin olmamasına rağmen, görmenin az olmasıdır. Sınıflandırma: Fonksiyonel ambliyopi: şaşılık ambliyopisi, anizometropik ambliyopi, depribasyon ambliyopisi, ametropik ambliyopi. Organik ambliyopi. Fiksasyona göre sınıflandırma: Santral. Ekzantirik: parafovealar, paramaküler, periferik. Ambliyopinin kliniği: Okuma eşelinde gözler arasında en az 2 sıra farkın mevcut olması, Crowding fenomeni‟nin bulunması, göz ve görme yollarında patolojinin olmaması gerekir. VEP‟te amplitüd te azalma Enes Başak Göz/73 olabilir. Kontrast duyarlılık testi çocuklarda zor uygulanmasına rağmen etkili bir testtir. Ambliyopide fiksasyonun da etkisi önemlidir. Ambliyopinin patogenezi: Ambiyopinin patolojisini anlamak için (konfüzyon, diplopi, süpresyon) bilmek gerekir. Oppel-Kranke (1958) ambliyop gözlerde yüksek koni ve erken batone adaptasyon eşiğinin varlığını göstermiş. Collin Blakemore (1974) kritik periyodun 14 hafta olduğunu ifade etmiştir (kedi yavrularında). Hubel-Wiesel (1970) birkaç gün kapamayla CGL ve yapısal değişiklik olduğunu Blakemore ve arkadaşları 1975‟te bunu doğrulamışlar. Pollack ve ark. (1978) X ve Y hücrelerini tanımlamışlardır. İkeda (1979) yaptığı bir çalışmada X hücrelerinin uyarılmamasının ambliyopiye neden olduğunu göstermiştir. Sherman (1979) lateral genikulat nükleustaki Xve Y hücrelerin birbirine çok benzediğini göstermiştir. Von Noorden (1978) “çeşitli ambliyopinin ortaya çıkış mekanizması aynıdır, tedavisi sonunda hücreler tekrar fonksiyon kazanmalıdır.” demektedir. Özet olarak: bu çalışmalar neticesinde görme yollarında birtakım kanalların mevcudiyeti, ambliyopide görme korteksindeki hücrelerde fonksiyon kaybı olduğu ve hissopatolojik olarak hücrelerin hacimlerinin küçüldüğü gösterilmiştir. Ambliyopinin tedavisi: Buffon (1743): fiksasyon yapan gözün kapatılması; ambliyopinin konjenital olduğu düşüncesiyle terk edilmiştir. Pleoptik tedavi: Bangerter(1940): ekzantirik fiksasyonlu abmliyopların tedavisi için çalışmış. Cüppers: euthyscope ile makulayı uyararak tedavi etmeye çalışır. Bu tedavi Haidinger fırçalarıyla tamamlanır. Sosyo-ekonomik zorluktan dolayı pleoptik tedavi üstünlüğünü kaybeder. Kapama tedavisi: fiksasyon yapan gözün kapatılması ile ambliyopik gözün görmeye zorlanması esasına dayanır. Kısa süreli kapama: 20-30 dakikalık kapama ve görme egzersizlerinin yapılmasıyla başarı elde edilir. Uzun süreli kapama: Ambliyopiye göre birkaç gün kapamadır. İlaçla tedavi: kapama tedavisinin zor olduğu durumlarda kullanılır.İlaçların yan etkisinden dolayı tercih edilmez. CAM tedavisi: bu metoda göre görme sistemiyle fonksiyonlarını kaybeden hücreler tekrar fonksiyon kazandırmaktır. Bu da en iyi yüksek kontrasttaki „gratings‟ ile mümkündür. Başarı oranının 0.5 lik görme artışı için %82 olduğu (Watson ve ark 1978) bildirmektedirler. Watson, Sanaç ve ark. (1985): çeşitli ambliyopi tedavileri tam gün kapama, minimal kapama ve CAM tedavisini karşılaştırdı. Tedavilerden biri başarısızsa diğerine geçilebileceği vurgulandı.— —Ambliyop hastalara kayıtsız kalınmamalı erken teşhis ve tedavileri üzerine önemle eğinilmelidir. Şaşılığın sınıflandırılması: 1-Kas paralizisi ile ilişkisine göre: nonparalitik (konkomitan) şaşılık, paralitik (inkomitan) şaşılık. 2-Ortaya çıktığı zaman göre: Konjenital: ilk 6 ay içersinde ortaya çıkan. Akkiz: 6 aydan sonra gelişen şaşılık. 3Yönlerine ve manifest veya latent olmalarına göre: Tropya: karşıdan bakıldığında belli olan şaşılığa denir, 4 çeşittir; esotropya (iç şaşılık), ekzotropya (dış şaşılık), hipertropya (yukarıya şaşılık), hipotropya (aşağıya şaşılık). Forya (gizli şaşılık): füzyon mekanizmasının ortadan kaldırılmasıyla ortaya çıkan şaşılıktır. 4 çeşittir; tropya gibi isim alırlar (esoforya, ekzoforya, hipoforya, hiperforya). 4-Şaşılığın bulunduğu göze göre: Monoküler; devamlı aynı gözün kaydığı şaşılıktır. Alternan; her iki gözün dönüşümlü olarak kaymasıdır. 5-Akomodasyonla ilişkisine göre: akomodatif, yarı akomodatif, nonakomodatif. Nonparalitik şaşılıklar: Etyoloji: Tam bilinmez. Etkili faktörler: refraksiyon kusurları (hipermetropi akomodatif tipte etkendir), bir gözün uzun süre kapalı kalması, motor etkenler, santral etkenler, heredite. Muayene yöntemleri: 1-Öykü (Anamnez). 2-Görme derecesi. 3-Rutin diğer göz muayeneleri. 4-Şaşılığın araştırılması; kapama (cover) testi, alternan kapama testi, prizma ile kapam testi (prizm cover test), hirschberg testi, krimsky testi, worth 4 nokta testi, sinoptofor testi (major ambliyoskop). Enes Başak Göz/74 Klinik şekilleri: Konverjan şaşılıklar (esotropyalar): akomodatif tip, nonakomodatif tip, yarı akomodatif tip, psödo-esotropya (yalancı esotropya). Diverjan şaşılıklar (ekzotropyalar): devamlı (konstant) ekzotropya, intermitant ekzotropya, psödo ekzotropya (yalancı ekzotropya). Tedavi: Şaşılıkların tedavisindeki prensipler: görme keskinlğinin tama (10/10) ulaştırılması ambliyopinin giderilmesi, binöküler tek görmenin düzeltilmesi, gözlerin paralelliğinin sağlanması. Tedavi yöntemleri: optik tedavi, ortoptik tedavi, oklüzyon (kapama) tedavisi, penalizasyon tedavisi, medikal tedavi, cerrahi tedavi. Paralitik şaşılıklar: Göz adelelerini innerve eden kafa çiftlerinden birinin veya birkaçının parazi veya paralizisi nedeniyle ekstraoküler adalelerde ortaya çıkan fonksiyon bozukluğu sonucunda göz hareketlerindeki kısıtlılıktır. Özellikler: paralitik adalenin hareket yönünde kısıtlılık, hastada diplopi vardır. Sekonder kayma, primer kaymadan daha fazladır. Baş pozisyonu mevcuttur. Nedenleri: 1-Konjenital. 2-Sonradan ortaya çıkan: travma, inflamasyon, vasküler, metabolik, kafa içinde yer işgal eden lezyonlar. Tanı: Göz hareketlerinin değerlendirilir, kaymanın ölçülür. Baş eğme testi (Hofmann ve Bielschowcsky 1900) fizyolojik temeli izah edilmiştir. Kompanzatuar baş pozisyonlarının varlığı; küçük yaşta paralizi varsa süpresyon gelişir ileri yaşta süpresyon gelişmesi oldukça zordur. Elektromiyografi kullanılabilir. ------------------------------------------------------------------Ekstraoküler adalelerin tek paralizileri: Ekstraoküler paralizileri başlangıç yeri nükleustan perifere kadar pek çok pataloji ile ortaya çıkabilir. Rucker (1958): yaptığı çalışmada en sık görülen kafa çifti paralizisi VI. sinir, III. sinir ve en az IV. sinir de rastlamıştır. En sık görülen neden bugün için travmadır. Vasküler neden (anevrizma diabetik vaskülopati) diğer nedendir. Diğer nedenleri neoplazmalar takip eder. Üçüncü sinir paralizisi: Üst rektüs: ileri yaşlarda izole üst rektüs paralizileri oldukça nadirdir. Ancak konjenital olarak görülür. Paratik gözde elevasyon ve abdüksyon kısıtlıdır. İleri yaşlarda üçüncü sinirin paralizisi ptozis ile birlikte görülür. Gözlerin pozisyonu; paralizli göz hipotropik ve bazen de egzotropik olabilir. Hipotropya uzağa bakışta genelikle artar. Baş pozisyonu; paralizili tarafa baş eğik, yüz dönük ve çene yukarı doğrudur. Göz adalelerinin durumu; karşı taraf inferior oblik adalede hiper fonksiyon, aynı taraf inferior rektüs adalede kontraktür, karşı taraf süperior oblik adalede sekonder paralizi mevcuttur. Medyal rektüs: ister konjenital ister sonradan ortaya çıkan izolo paralizisi çok nadirdir. Konjenital olduğu düşünüldüğünde Duane retraksiyon sendromundan ayırt edilmelidir. Sonradan olduğu düşünülürse iayırt edilmesi gereken kliniktablo internükleer oftalmolojidir. Gözlerin pozisyonu; paralizimin olduğu göz ekzotropik durumdadır. Yakına bakışta kaymada artma mevcuttur. Baş pozisyonu; baş paralizinin olmadığı tarafa doğru dönüktür. Göz adalelerinin durumu; karşı taraf lataeral rektusta hiper fonksiyon, aynı taraf lateral rektusta kontraktür, karşı taraf medyal rektusta sekonder paralizi görülebilir. İnferior rektus: konjenital inferior rektus paralizisi nadirir. Sonradan oartaya çıkan paralizilerde mekani paralizi nedenleri ekarte edilmelidir. Bunlarda genelikle travma hikayesi vardır. Gözlerin pozisyonu; göz hipertropik ve genellikle ekzotropik pozisyondadır. Baş pozisyonu; baş karşı tarafa eğilir. Yüz paralizli tafra dönük çene aşağıya doğrudur. Göz adalelerinin durumu; karşı taraf süperior oblikten hiperfonksyon ve buna bağlı gözle intorsiyon, aynı taraf süperior rektüste kontraktür, karşı taraf inferior oblikte sekonder parlizi olabilir. İnferior oblik: az sıklıkla görülen izole üçüncü sinir paralizisi inferior obliktir. Elevasyon ve adduksiyonda hareket kısıtlılığı mevcuttur. Genellikle konjenitaldir ve Brown tendon kılıf sendromundan ayırt edilmelidir. Tam üçüncü sinir paralizisi: Lateral rektüs ve süperior oblik adeleler dışındaki tüm adeleler olaya iştirak ederler. Aynı zamanda sifinkter pupilla, silyer adale ve levator palpebra süperiorda da paralizi mevcuttur. Gözlerin pozisyonu; paralizli gözde ekzotropya intorsyon ve biraz hipotropya mevcuttur. Pupilla, dilate ve ışık reaksyonu yoktur. Hastada pitosiz vardır. Bu nedenle göz kapalıdır. Dolayısıyla baş pozisyonu gelişmez. Aynı zamanda akomodasyonda felç mevcuttur. Konjenital olanlarda ambliyopi görülür. Göz adalelerinin Enes Başak Göz/75 durumu; karşı gözde lateral rektüs, süperior rektüs, inferior rektüs ve süperior oblik adelelerinde hiperfonksyon mevcuttur. Aynı taraf gözde lateral rektüs ve süperior oblikte kontraktür ortaya çıkar. Üçüncü sinirin aberan rejenerasyonu: Üçüncü sinirin tam felcinin uzun süre devam etmesi sonunda sinirde aberan rejenerasyon ortaya çıkar. Bu klinik tabloda aşağı bakışta kapaklar gözü takip etmez veya başka bir deyişle aşağı bakışta kapakta retraksiyon ortaya çıkar ve bu esnada pupilla küçülür. Dördüncü sinir paralizisi: Parazi veya paralizi şeklinde görülebilir. Gözlerin pozisyonu; addüksiyon ve depresyonda hareket kısıtlılığı vardır. Primer pozisyonda paralizi gözde ekstorsyon ve hipertropya vardır. Yalnız konjenital veya uzun süreli paralizilerde ekstorsiyon mevcut olmayabilir. Baş pozisyonu; paralizili olmayan tarafa baş eğik, yüz dönüktür, çene aşağıya doğrudur. Göz adalelerinin durumu; tam olarak paralizi ortaya çıktığı zaman karşı gözden inferior rektüs adalede hiper fonksyon, aynı taraf inferior oblik adalede kontraktür (konjanital süperior oblik paralizilerinde ortay çıkan bulgu), karşı taraf süperior rektüs adalede sekonder paralizi görülür. Altıncı sinir paralizisi: Parazi veya paralizi şeklinde görülebilir. Gözlerin pozisyonu; paretik gözde abdüksiyonda kısıtlılık mevcuttur. Primer pozisyonda gözlerde ezotropya olabilir. Uzağa bakışta kayma daha fazla artar. Baş pozisyonu; pek çok hastada baş paralizinin olduğu tarafa dönüktür. Göz adalelerinin durumu; pek çok hastada baş paralizinin olduğu tarafa dönüktür. Karşı gözdeki medyal rektüste hiperfonksiyon, aynı taraf medyal rektusta kontraktür, karşı taraflateral rektusta sekonder paralizi ortaya çıkar. Göz adalelerinin bilateral paralizileri: Bilateral üçüncü sinir paralizisi çok nadirdir. Böyle bir klinik tabloda, orta beyinde yer işgal eden kitle veya dejeneratif hadiseler düşünülmelidir. Bilateral dördüncü sinir paralizisi: Gözlerin pozisyonu; paralizi konjenital ise bu durumda erken devrede ortaya çıkmış olan esotropya ve „V‟ patern görülür. Diplopiden şikâyetçi değildirler. Eğer sonradan ortaya çıkmışsa bu durumda esotropya, hipertropya ve ekstorsiyonla birlikte „V‟ patern mevcuttur. Hasta torsiyonel diplopiden şikâyetçidir. Sonradan ortaya çıkan dördüncü sinir paralizilerinin çoğu simetrik değildir. İyi değerlendirilme yapılmazsa tek taraflıymış gibi tanık olunur. Baş pozisyonu; eğer paralizi sonradan ortaya çıkmış ve simetrik ise çene aşağı doğrudur. Simetrik değilse paralizinin fazla olduğu göze göre hasta baş pozisyonu geliştirir. Adalelerin durumu; hastalarda bilateral inferior rektüs hiperfonkisyonu görülebilir. Bilateral altıncı sinir paralizisi: Gözlerin pozisyonu; alternan büyük açılı esotropya ve kros fiksasyon meydana gelir. Sonradan ortaya çıkan paralizilerde kayma uzağa bakışta artar. Baş pozisyonu; eğer hastalarda çok fazla medyal rektüs kontraktürü mevcutsa bu durumda hasta gözünü oynatmakta ve primer pozisyona getirmede zorluk çeker. Bu takdirde başını döndürüp fiksasyon yapmaya çalışır. Gözlerin adalelerinin durumu; genellikle tüm hastalarda medyal rektüslarda kontraktür ortaya çıkar. Kontraktür özellikle fiksasyonun yapılmadığı gözde daha belirgindir. Göz adalelelrinin bilateral paralizilerinde tedavi: 1-Cerrahi tedavi. 2-Cerrahi dışında tedavi. İster konjenital isterse sonradan ortaya çıkan paralizilerde temel amaç septomların giderilip hastaya daha geniş binöküler tek görme sağlamaktır. 1-Cerrahi tedavi: 1-Konjenital paralizide tedavi: Çocukta cerrahi endikasyonlar; eğer baş pozisyonu mevcutsa, belirgin kayma tespit ediliyorsa, kaymada artma ortaya çıkıyorsa cerrahi endikasyon mevcuttur. Enes Başak Göz/76 Cerrahinin zamanı; konjenital parazili hastalarda mümkün olan en kısa dönemde ameliyat yapılmalıdır. Hasta uyumlu değilse iyi sonuç almak için 4 -5 yaşa kadar beklenebilir. 2-Sonradan ortaya çıkan paralizide tedavi: ilk işlem neden tespit edilmelidir. Neden tespit edilirse bunun tedavisi gerekir. Neden tespit edilemezse hastanın en az 6 ay süreyle takip edilmesi gerekir. Kaymadaki değişikliğin olup olmadığı bu zaman zarfında belirlenmelidir. Bunun için; hastaya şikâyetlerindeki değişklikler sorulmalıdır, örtme testi ve göz hareketleri değerlendirilmeli, hess perdesi tekrarlanmalı, binöküler tek görme testi yapılmalı, hastanın kayması primer pozisyonda ve diğer yönlerde tekrarlanmalı. 2-Cerrahi dışında tedavi: Prizma kullanım endikasyonları: eğer hasta ameliyat istemiyorsa, genel durum iyi değilse, kayması küçük olanlarda cerrahinin etkili olmayacağı düşünülüyorsa prizma kullanılır. Verilecek prizmalar önce plastik (Frensel) prizmalar olmalıdır. Hasta uyum sağlarsa cam prizmalara geçilebilir. Botulinum toksini: altıncı sinir paralizilerinin akut döneminde uygulanır. Botulinum-A toksinidir. Çift görmeyi ortadan kaldırarak binöküler görüşü sağlar, antagonist adelede kontraktür gelişmesi önlenir. Enes Başak Göz/77 22 - Gözyaşı Sistemi Ve Hastalıkları Dakrioadenit: Gözyaşı bezinin enflamasyonuna dakrioadenit denir. Akut ya da kronik seyirli olabilir. Akut biçiminde üst göz kapağının dış kısmında ödem (kapak S şeklini alır), eritem ve ağrı görülür. Mükopürülan bir salgı bulunabilir. En sık görülen etken stafilokoklardır. Bazen grip, kabakulak ya da kızamığın bir komplikasyonu olarak da ortaya çıkabilir. Kuru göz sendromu: Gözyaşı film tabakasını oluşturan katmanların tek tek birinin ya da birlikte birkaçının niteliksel ya da niceliksel bozukluğu sonucunda ortaya çıkan tabloya verilen addır. Gözyaşı bezlerinin salgılarını engelleyen dejeneratif ya da destrüktif hastalıklar sorumludur. Örneğin, trahom sekelinde üst göz kapağında gelişen sikatrisler, burada yerleşmiş olan lipid salgılayan bezlerin harabiyetine neden olur. Alkali (kireç) yanıklar, A vitamini yetersizliği, oküler sikatrisyel pemfigoid gibi hastalıklar konjonktivanın tamamında harabiyet oluştururduğundan müsin salgısı azalır. Gözyaşı bezi yaralanmaları, tümörleri ve Sjögren sendromunda aköz salgı azalır. Otoimmün kökenli olan Sjögren sendromunda göz kuruluğu (kseroftalmi), ağız kuruluğu (kserostomi) ve romatoid artrit başta olmak üzere SLE, sistemik skleroz, psöriatik artrit, polimiyozit gibi bağ dokusu hastalıkları da tabloya eşlik edebilir. Vücuttaki tüm ekzokrin salgı bezlerinin etkilendiği bu durum keratokonjonktivitis sikka olarak bilinir. Genellikle 30-60 yaşları arasında gelişir. Kadınlarda erkeklerden 5 kat daha fazla görülür. Belirtiler: Hafif ve orta dereceli olgularda, yanma, batma ve kuruluk hissinden (kseroftalmi) ibarettir. Kuruyan epitel hücrelerindeki sinir uçlarının uyarılması sonucu, refleks arkının uyarılması ile zaman zaman hipersekresyonlarda ortaya çıkabilir. İlerlemiş dönemlerde bu semptomlara görme bozuklukları da eklenir. Korneada epitel erozyonları, ülserler, keratinizasyon ve neovaskülarizasyon gibi yapısal değişiklikler saptanabilir. Tanısal testler: Schirmer 1 testi: a) 5 mm eninde 35 mm boyundaki standart Schirmer kâğıtları, ilk 5 mm‟si hastanın alt gözkapağının altına gelecek biçimde yerleştirilir. 5 dakika beklendikten sonra kâğıttaki ıslak kısmın uzunluğu ölçülür. 10 mm den daha az ıslaklık hiposekresyon lehine yorumlanır. Bu testle hem refleks hem de temel salgı birlikte ölçülmüş olur. b) Hastanın gözüne topikal anestezik bir damla damlatıldıktan sonra yukarıda anlatıldığı biçimde test uygulanır. Anestezi nedeniyle refleks salgı baskıldığı için bu testle sadece temel salgı değerlendirilmiş olur. Schirmer 2 testi: Schirmer I testi sonuçları düşük bulunan hastalara uygulanır. Schirmer I testinden farkı test sırasında burun mukozası bir çöp tampon ile uyarılmasıyla refleks salgının uyarılmasıdır. Bekleme süresi 2 dakikadır ve 10 mm‟nin altındaki ıslaklıklar hiposekresyon lehine değerlendirilir. Gözyaşı filmi kırılma zamanı: bir göz kırpma hareketini izleyerek kornea epitelinde ilk kuru noktanın çıkmasına kadar geçen süredir. Floresein ile boyanmış gözyaşı film tabakasının biomikroskobun kobalt mavisi ışığında izlenmesi ile yapılır. Normal şartlarda 25 sn kadardır. 10 sn‟nin altına inmiş olması kuru göz sendromu lehine bir bulgudur. Tedavi: Kuru gözün tedavisi semptomatiktir. Suni gözyaşı damlaları ve jelleri kullanılır. Bazen punktumlar tıkaçlarla ya da koterize edilerek kapatılabilir. Enes Başak Göz/78 23 - Gözyaşı Boşaltım Sistemi Hastalıkları Gözyaşı boşaltım sistemi tıkanıklıklarında en başta gelen yakınma sulanmadır. Gözde sulanma boşaltım sistemindeki bir bozukluğa bağlı olabileceği gibi gözyaşı salgısının artışına da bağlı olabilir. Boşaltım sistemindeki bozukluğa bağlı sulanmaya epifora denir. Ektopion gibi gözyaşının puntumlara ulaşmasını engelleyen anormalliklerde, gözyaşı boşaltım sisteminde tıkanma olması halinde ve gözyaşı pompa sisteminin çalışmaması durumunda (fasiyal felci) ortaya çıkar. Gözyaşı salgısının artışına bağlı sulanma lakrimasyon adını alır. Göz yüzeyinde enflamasyona, irritasyona, ülserasyona, yabancı cisimlere vb. bağlı olabilir. Konjenital dakriostenoz: Duktus nazolakrimalis intrauterin hayatta buruna açıldığı yerde bir zar ile kapalıdır. Doğumu izleyen ilk günlerde bu zar kendiliğinden açılır ve sistem çalışmaya başlar. Bebeklerin % 2-4‟ünde bu olay gerçekleşmez. Gözde sulanma, çapaklanma gibi belirtiler ortaya çıkar. Olguların 1/3‟ü iki taraflıdır. Tedavi: ilk olarak gözyaşı kesesi üzerine masaj ve enfeksiyon varsa antibiyotik önerilir. İlk 6-9 ay içinde düzelme olmazsa göz hekimi tarafından sonda uygulanır. Sondalama başarılı olmadığında ise silikon entübasyonu yapılır. 2-5 yaşın üzerindeki olgulara ameliyatla (dakriosistorinostomi) yeni bir boşaltım yolu açılır. Kanalikülit: Sıklıkla aActinomyces Israeli (streptothrix) tarafından oluşturulan kanalikülitler akut ya da kronik biçimde gelişebilirler. Tedavi: akut biçimde uygun antibiyotikler ve sıcak pansuman önerilir. Sıklıkla kanaliküllerde tıkanıklığa neden olurlar. Akut dakriosistit: Gözyaşı kesesinin akut, süpüratif bir iltahabıdır. Sıklıkla kadınlarda görülür. Kese bölgesinde ağrı, ödem, hiperemi ve gözde sulanma ile karekterizedir. Kese üzerine bastırıldığında punktumlardan pü gelebilir. İhmal edilmiş olgularda kesede gelişen apse deriye fistülize olabilir. Tedavi: topikal ve sistemik antibiyotikler ve antienflamatuar ilaçlar kullanılır. Akut enfeksiyon geçtikten sonra yapılan tetkiklerde gözyaşı boşaltım sisteminde genellikle duktus nazolakrimalis seviyesinde tıkanıklık saptanır. Tedavi cerrahidir (dakriosistorinostomi ameliyatı). Kronik dakriosistit: Süpüratif belirtiler olmaksızın gelişen gözyaşı kesesi enfeksiyonlarıdır. Sulanma ve basmakla punktumlardan pü gelmesi ile karekterizedir. Tedavi: dakriosistorinostomi ameliyatı uygulanır. Bitti