Gayriresmi Tercüme Türkiye – 2014 Madde IV Görüşmeleri IMF Heyetinin Değerlendirmesi1 24 Eylül 2014 Türkiye ekonomisi 2010 yılından bu yana ortalama yüzde 6 oranında kayda değer bir büyüme kaydetmiştir. Ancak, düşük ulusal tasarruflar ve rekabet gücü zorlukları, yatırım ve ihracatı sınırlamakta ve Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle olan kişi başına gelir farkını kapatma arzusunu gerçekleştirmesini güçleştirmektedir. Düşük tasarruflar aynı zamanda, dış dengesizlikleri artırmakta ve bu da, ülkeyi uluslararası sermaye akımlarına bağlı risklere maruz bırakmaktadır. Bu nedenle, yetkililerin birincil önceliği özel ve kamu tasarruflarının artırılması olmalıdır. Daha yüksek bir faiz dışı fazla verilmesi elzemdir. Buna ek olarak, para politikası enflasyon hedefine odaklanmalıdır. Ayrıca, finansal istikrarın korunmasına yönelik makro-ihtiyati politikalar güçlendirilmelidir. Aynı şekilde, 10. Kalkınma Planı’ndaki reformların kararlılıkla uygulanması da, Türkiye’nin “orta gelir tuzağı”ndan kaçınabilmesi açısından önem arz etmektedir. 1. Türkiye ekonomisi 2010 yılından bu yana ortalama yüzde 6 oranında kayda değer bir büyüme kaydetmiştir. Ekonomi, büyük finansal kriz sonrasında hızlı bir şekilde toparlanmış ve işsizlik oranı son on yılın en düşük düzeyine gerilemiştir. Yakın zamanda, yetkililer, artan yerel belirsizliklerin ve finansal piyasa dalgalanmalarının yansımalarını etkili bir şekilde önlemişlerdir. Ancak, hızlı büyüme, yüksek enflasyonu ve büyük bir dış açığı beraberinde getirmiştir. Büyüme potansiyelini aşağı çeken bu dengesizliklerin, özenle kurgulanmış makroekonomik politikalar ve yapısal reformlarla ele alınması gerekmektedir. 2. Büyüme, ortalama bir tempoyla da olsa, devam etme eğilimindedir. 2014 yılında büyümenin, kamu kesimi ve net ihracatın desteği ile yılın sonlarına doğru özel tüketimde gözlenecek hafif canlanmanın da katkısıyla yüzde 3 oranında gerçekleşmesi beklenmektedir. Ancak; döviz kuru geçişkenliği, yüksek gıda enflasyonu ve kısmen, erken gerçekleştirilmiş parasal genişleme nedeniyle, enflasyon bir kez daha yetkililerin belirlediği hedefin üzerinde gerçekleşecektir. Ayrıca cari işlemler açığı, her ne kadar azalıyor olsa da, yüksek düzeyde seyretmeye devam edecektir. 3. Mevcut politikalarda bir değişiklik yapılmaması durumunda, önümüzdeki dönemde ekonomik performansın yakın geçmişe kıyasla daha zayıf olması muhtemeldir. Türkiye’nin düşük yurt içi tasarrufları ve rekabet gücü zorlukları, yatırım ve ihracatı sınırlayıcı etkenler olmaya başlamıştır. Bu nedenle, mevcut politikalar ve ulusal tasarruf oranıyla, ekonomik IMF heyeti, 11-24 Eylül 2014 tarihleri arasında IMF Ana Sözleşmesi’nin IV. Maddesi bağlamında düzenli olarak yapılan ekonomik değerlendirmeler kapsamında Türkiye’yi ziyaret etmiştir. 1 2 büyümenin yavaşlaması ve orta vadede yüzde 3,5 seviyelerinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Bu daha düşük büyüme oranının, enflasyonu ve cari açıktaki kötüleşmeyi sınırlandırması beklenmektedir. Ancak bu durum aynı zamanda, Türkiye’nin gelir seviyesinin gelişmiş ülkelere yakınsamasının yavaşlaması ve ülkenin orta gelir tuzağına itilmesi anlamına da gelecektir. 4. Finansal sistem güçlü sermaye yapısını sürdürmektedir. Sermaye yeterlilik oranları ortalama olarak yüksektir ve çoğunlukla, yüksek kaliteli bir sermaye yapısına dayanmaktadır. Takipteki alacaklar düşük seviyededir ve bu alacaklara uygun ölçüde karşılık ayrılmıştır. Ancak bankalar, bol miktarda ve ucuz olan toptan dış fonlama kullanımını artırmıştır. Buna paralel olarak bankalar, finansal olmayan şirketlere sağladıkları döviz cinsi krediler nedeniyle, artan bir dolaylı döviz kuru riski ile karşı karşıyadır. 5. Ekonomik görünüme ilişkin temel risk, yükselen piyasa ekonomilerine yönelik sermaye girişlerinde yaşanabilecek keskin bir düşüştür. Türkiye’nin GSYH’sinin yüzde 25’inin üzerinde seyreden brüt dış finansman ihtiyacı; ülkeyi, sermaye akımlarındaki ani değişimlere karşı kırılgan kılmakta ve bu da, reel ekonomide maliyetli bir düzeltmeye yol açma ihtimali taşımaktadır. Ayrıca, özel sektörün kaldıraç oranlarının yükselmiş olması sebebiyle, şoklara karşı koyabilecek tamponları da azalmış olabilir. Dengesizliklerin artmasına daha uzun süre izin verilmesi ve yetkililerin şoklara yanıt verecek ilave politika alanı oluşturmakta daha da gecikmesi, ekonomide yaşanabilecek bir düzeltmenin daha maliyetli hale gelmesine neden olacaktır. Ekonominin Dengelenmesine Yönelik Politika Gündemi 6. Kısa vadede, makroekonomik politika çerçevesi, ekonominin dengelenmesi ve dengesizliklerin giderilmesi için daha büyük rol oynamalıdır. Türkiye’nin büyümesi, tüketime olan bağımlılık, düşük ihracat artışı ve ciddi yatırım ihtiyaçları ile bu durumun meydana getirdiği büyük dış açık dolayısıyla baskılanmaktadır. Ekonominin dengelenmesine ilişkin zorluklar, özellikle yetkililerin yapısal politika gündemi meyvelerini verinceye kadar, ancak güçlü bir makroekonomik politika setinin uygulanması yoluyla giderilebilir. 7. Daha sıkı bir kamu maliyesi duruşu, dış dengesizliğin azalmasına ve para politikası üzerindeki baskının hafiflemesine katkıda bulunacaktır. Ekonomiden daha hızlı büyüyen faiz dışı kamu harcamaları, ciddi bir genişletici etkiye sahiptir. Ayrıca, her ne kadar borç sürdürülebilirliği bir endişe kaynağı olmasa da, yapısal mali denge de son yıllarda bozulmaktadır. Buna ilaveten, daha sıkı bir kamu maliyesi duruşu, enflasyon hedefinin yakalanması noktasında para politikası üzerindeki yükü de azaltacaktır. Bu duruş ayrıca, ekonomide tüketimin ağırlığının azaltılması yoluyla yeniden dengelenmeye yardımcı olacak, özel sektör yatırımlarını destekleyecek ve ticarete konu sektörlerin rekabet gücünü artıracaktır. Ayrıca, daha güçlü bir kamu maliyesi duruşu, özel sektör bilançolarının daha da sıkıştığı bir süreçte, şoklara yanıt verilebilmesi açısından ek bir politika alanı oluşturacaktır. Bu nedenle Heyet, faiz dışı fazlanın 2017 yılına kadar GSYH’nin % 2’sine ulaşmasını sağlayacak önden yüklemeli bir mali bir 3 düzeltmeyi tavsiye etmektedir. Bu düzeltme, faiz dışı cari harcamaların azaltılması ve ekonomik açıdan sağlam projelere yapılacak yatırımların korunması yoluyla gerçekleştirilmelidir. 8. Para politikası duruşu enflasyon hedefiyle uyumlu olmalıdır. Mevcut politika faiz oranı, enflasyonun % 5’e indirilmesi hedefi ile tutarlı değildir. Para politikası bu hedefe odaklanmalı ve beklentileri yönlendirecek, enflasyonu düşürecek bir pozitif reel faiz oranını sürdürmelidir. Enflasyon hedefinin tutturulması için para politikası alanında sarf edilecek çabalar, daha sıkı bir kamu maliyesi duruşu ile hafifletilebilir. 9. Brüt uluslararası rezervler yeterli olmasına rağmen, ihtiyatlı olmak adına, net uluslararası rezervler artırılmalıdır. Brüt uluslararası rezerv seviyesi, çok yüksek olmamakla birlikte, uluslararası standartlarla uyumludur ve hala, emsal ülkelerin rezerv seviyelerinin altındadır. Net rezervler ise düşüktür ve dolayısıyla, döviz kurunda yaşanabilecek uzun süreli bir dalgalanma halinde sunabileceği tampon etkisi sınırlı olacaktır. Merkez Bankası, piyasa koşullarının izin verdiği ölçüde, sterilize edilmiş müdahaleler yoluyla net uluslararası rezervlerini güçlendirmelidir. 10. Bankacılık sektörünün gücü muhafaza edilmelidir. Gözetim standartlarının ve eşit rekabet şartların sürdürülmesi büyük önem arz etmektedir. Yetkililer ayrıca, ihtiyati ve makro-ihtiyati araç setinin genişletilmesini de değerlendirebilirler. Ekonomideki kur riskini kontrol altına almak için yetkililer, dikkatli bir etki analizi yaparak, bankaların toptan fonlama piyasasından yabancı para cinsinden borçlanmayı kısmalarını ve şirketlerin yabancı para cinsinden borçlanmayı azaltmalarını teşvik edecek ek tedbirleri göz önünde bulundurabilir. Ayrıca, dövize endeksli borçlanmalara uygulanan ihtiyati tedbirler, doğrudan döviz cinsi kredilere uygulanan tedbirlerle aynı çizgiye getirilmelidir. 11. Orta vadede, yapısal reform politika gündeminin tekrar canlandırılması gerekmektedir. Makroekonomik politikalar kısa vadede, yeniden dengelenmeyi ve finansal istikrarın korunmasını destekleyebilecektir. Ancak daha güçlü bir orta vadeli büyüme, Türkiye’nin ekonomik potansiyelini arttırmayı hedefleyen yapısal reformların ilerletilmesine bağlıdır. Bu nedenle Heyet, 10. Kalkınma Planı’nda yer alan iddialı reform gündeminin hızlandırılmasını tavsiye etmektedir. Bu noktada öncelik, özel tasarrufların artırılmasını ve enerji bağımlılığının azaltılmasını teşvik edecek politikaların uygulanması olmalıdır. *** IMF Heyeti olarak yetkililere ve özel sektördeki muhataplarımıza, sergiledikleri misafirperverlik ile açık ve yapıcı geçen tartışmalar için teşekkür ediyoruz.