Unutulmuş bir zafer: Kutü`l-Amare

advertisement
Unutulmuş bir zafer: Kutü’l-Amare
Kutü'l Amare, Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı sırasında, kenarda kalmış, unutulmaya
yüz tutmuş ünlü bir zaferi.
12.02.2016 / 12:38
Emre Gül/ Dünya Bülteni - Tarih Dosyası
Osmanlı İmparatorluğu’nun, Birinci Dünya Savaşı’nda savunma yapmak durumunda
kaldığı cephelerden biri de bölgede bulunan petrol yatakları sebebiyle İngiltere’nin
hedefi haline gelen Irak oldu. İşgal hazırlıklarına Eylül 1914’te başlayan İngiltere,
Bahreyn adalarında topladığı Hintli ve İngilizlerden müteşekkil Irak Sefer Kuvvetleri’yle
22 Kasım 1914’te Basra’yı işgal etti. General John Nixon komutasındaki bu kuvvetlerin
saldırısıyla, yaklaşık dört yüz yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan Irak’ta planlı bir şekilde
ilerlemeye başlayan İngiliz-Hint birliklerini durdurmak için Süleyman Askeri Bey
görevlendirildi. Yeterli miktarda askerin bulunmadığı cephede, Trablusgarp’ta olduğu
gibi yerli Arap milislerle örgütlenmeye çalışan Süleyman Askeri Bey, Basra’ya yapılan
Şuaybe hücumunda mağlup olunca intihar etti. Bu sırada Nasıriye ve Amare’yi ele
geçiren İngilizlerin başında, gelecekte Mondros Mütarekesi için İngiltere ile Osmanlı
Devleti arasında arabuluculuk yapacak olan General Charles Townshend vardı.
Kendisi ilerlemeyi tehlikeli görmesine rağmen bir an önce Bağdat’ın ele geçirilmesini
lüzumlu gören üstlerinin emriyle harekata devam eden General Townshend, 29 Eylül
1915’te Kutü’l-Amare’ye girdi. Osmanlı kuvvetleri ise geri çekilerek Albay Sakallı
Nurettin Bey komutasında “Selman-ı Pak”ı tahkim etmeye başladı. Tahkimat sürerken
cepheye Enver Paşa’nın amcası Mirliva Halil Paşa’nın bir kolorduyla gelmesi, kötü
gidişatı tersine çevirdi ve General Townshend, 4500’den fazla kayıp vererek Kutü’lAmare’ye ricat etti. Dicle Nehri sahilindeki bu kasaba coğrafi konumu sebebiyle İngilizHint ordusu için adeta bir kapandı. Burada mevzilenmekten başka çaresi kalmayan
General Townshend, kasabayı tahkim ederken, Mirliva Halil Paşa ise kuşatma
çemberini kapatmak için birliklerine manevra emri verdi.
Düşmanın içinde bulunduğu durumun farkında olan Mirliva Halil Paşa, çemberi
kapattığı sırada İngilizlere teslim olmaktan başka çareleri olmadığını bildirdi. Bu
teklifin reddedilmesi üzerine de 7 Aralık 1915’ten, 29 Nisan 1916’ya dek sürecek olan
143 günlük Kut Kuşatması başladı. Kuşatma hattını yarmak için girişimlerde bulunan
General Townshend, sadece Osmanlı askerleriyle değil kendi ordusu içinde meydana
gelen sorunlarla da mücadele etmek zorunda kaldı. Çünkü 6.Tümenin içinde bulunan
Hintli askerler, özellikle Müslüman Patanlar din kardeşleri olan Türklere karşı
savaşmak istemedikleri için disiplin sorunlarına, firarlara ve isyanlara sebep
olmaktaydı. Bildiriler yazdırarak Müslüman askerleri Halifenin ordusuna katılmaya
teşvik eden Mirliva Halil Paşa, gayri Müslim askerleri de İngiliz emperyalizmi üzerinden
isyana davet etti.
Bu sırada, Basra üzerinden gelecek İngiliz kuvvetlerini durdurmak için gerekli tedbirler
alınırken Başkumandanlık Genel Karargâhı İran, Irak ve Musul’daki kuvvetlerden
müteşekkil iki tümeni VI. Ordu haline getirerek Alman Mareşal Von Der Goltz Paşa’nın
emrine verdi. Cephe Grup Kumandanlığı’na ise Mirliva Halil Bey atandı. İngiliz
Komutanlığı ise Townshend kuvvetlerini kurtarmak için General Fenton Alymer’le bazı
girişimlerde bulundu ise saldırılar püskürtüldü. 22 Mart 1916’ya gelindiğinde Times
Gazetesi, Townshend’ın durumunun son derece tehlikeli olduğunu yazmaktaydı.
Hem Kutü’l-Amare’deki hem de onlara yardıma gönderilen İngiliz ordularının ağır
zayiatlarla neticelenen başarısızlığı, Kutü’l-Amare’de erzakın azalmasına bağlı olarak
açık ve hastalıklara neden oldu. Sebze, meyve ve konservelerin tükenmesi üzerine
önce öküzler yendi. Bunlar da bitince İngiliz askerleri at ve katırları yemeye başladılar.
Dini inançları gereği bunları yemeyerek aç kalan Hintli askerlerin sağlığı ise günden
güne kötüleşti. General Townshend, Hintlilere at eti yedirebilmek için Hindistan’daki
İngiliz yetkililerden at eti yemenin caiz olduğuna dair dini liderlerden fetvalar alırdı
ancak at eti yemeyi reddeden Hintli askerler güçten düştüler.
Kutü’l-Amare’de savaşan İngiliz askerlerinden Lan Martin de yazdığı mektuplardan
birinde bu durumu: “İlk atı yaklaşık 3 hafta önce kestik. O günden beri günde 20 tane
kesiyoruz. Etimiz vardı ama et değildi. At kıyması, çömlekte pişmiş at çorbası, tıka
basa at eti. İngiliz askerleri katır veya at eti yemeyi reddeden Hint taburlarından daha
iyi dayanıyor.” şeklinde anlatmaktaydı. Bu durum gazeteler aracılığı ile Osmanlı
kamuoyunca da dikkatle takip edilmekteydi. Örneğin Tercüman-ı Hakikat Gazetesi,
Times Gazetesi’ne dayanarak: “Times Gazetesi Irak’taki vaziyet hakkında neşr olunan son işarat-ı resmiden bahisle Dicle havalisindeki İngiliz kavası vaziyetin birçok
endişelere bais olduğunu itiraf eylemektedir. Aynı gazete, Iraktaki İngiliz heyet-i
seferiyyesinin idaresindeki yolsuzluk ve intizamsızlık hakkında bir makale neşr edip
diyor ki: “Dicle ile Fırat arasındaki sahne-i harekattan pek acı şikayetler aldık. Bilhassa
Hükümet-i Hindiyye memurlarından pek ziyade şikâyet ediyorlar. İhtiyacat-ı
harbiyyenin teşkilatı ve tedariki mesuliyeti hususunda memurin-i Hindiyye, Londra
Harbiye Nezareti’yle müşterektir.
Bize vaki olan ihbarat ve şikayat, sıhhiyenin tamamiyle iflas eylediğini isbat ediyor.
Ağır mecruh zabitler ve askerler iki üç gün bakılmaksızın kalmaktadır. Mecruhların
yaraları ancak iki üç gün sonra tedavi-i iptidaiye nail olmaktadır. Dicle’den aşağı inen
vapurlar mecruhlar ile dolu bulunmaktadır. (Bombay)a gelen mecruhların ahvali son
derecede fenadır. Bardaktan boşanırcasına yağmakta olan yağmurlardan yaralar
tefessüh etmektedir.
Bu ahval-i fecianın bütün mesuliyeti Hindistan İdare-i Sıhhiyesi’ne aid bulunur.
Bilhassa Irak muharebatının safahat-ı ahiresi Hint İdare-i Sıhhiyesi’ni büsbütün
ezmiştir. Parlamento azasından Malcolm yazmış olduğu mektupta diyor ki: “Irak sahnei harbindeki İngiliz ordusunun ahvali pek feci olduğu ihbar ediliyor. Askerin iaşesi ve
elbas-ı hususatı büsbütün noksan olup ahval-i sıhhiyesi son derecede şayan-ı
endişedir. Binlerce mecruhu ancak üç tabib müdavat ediyor. Sargı levazımı mefkud
bulunuyor. İbtal-i his edilmeksizin ameliyat-ı cerrahiye icra edilmektedir. Beş yüz
mecruh tek bir hasta bakıcının taht-ı nezaretindedir. Yalnız birkaç Hintli hamal, hasta
bakıcıya muavenet etmektedir. Ayağından mecruh olan bir zabit on sekiz gün
bakılmamış ve sargısı değiştirilememiştir. Hükümetin bu ahval-i feciaya dair derhal
izahat vermesini talep ederim. Hükümet Irak’taki umur-ı sıhhiyenin Hükümet-i
Hindiyeye aid olduğunu temin ederek kabahati kendi üzerinden atamaz. Mademki
İngiltere Hükümeti, İngiliz evladını Irak’a göndertiyor. Bunlara bakılmamasından dolayı
kendisi mesuldür.” Şeklindeki haberleri okuyucularına duyuruyordu.
Bu kötü durum İngiliz komuta kademesinde değişikliklere ve İngiliz kamuoyunda
tepkilere neden olurken, hala kendisine yardım geleceği ümidinde olan General
Townshend, Halil Paşa’nın yaptığı ikinci teslim teklifini: “Türkler muharebe sırasında
daima iyi asker ve necip insanlardır fakat ben henüz teslim olmayı düşünmüyorum”
diyerek reddetti. İngiliz karargahı her şeye rağmen kuşatma altındaki kuvvetlerine
cephane ve yiyecek ikmali yapabilmek için daha önce denenmemiş yollara
başvurmaya başladı. Dünya savaş tarihinde ilk defa olarak 15-29 Nisan 1916 arası
Short 184 tipi 225 beygirlik deniz uçakları ile havadan yardım yapmaya çalıştı.
Kuşatma altındaki İngiliz ordusu için son yardım girişimi ise 12 Nisan 1916 gecesi
Felahiye’den gönderilen 270 ton erzak ve çeşitli silahlar ve üç makineli tüfeğin,
kaptanı ve mürettebatıyla birlikte etkisiz hale getirildiği “Julnar Vapuru” yla yapıldı.
Irak’ta uğradığı son hezimet üzerine İngiliz Genel Komutanlığı, Kutü’l-Amare’de Halil
Paşa ordusu tarafından tecrid ve muhasara edilmiş olan İngiliz askerinin kurtarılması
için artık ümit kalmadığından General Townshend’e başının çaresine bakmasını
emretti.
Teslim şartları için görüşmelere başlayan General Townshend,ordusunu kurtarmak için
son bir hamle olmak üzere Mirliva Halil Paşa tarafından latife olarak telakki edilen bir
rüşvet teklifinde bulundu. Bu teklif İngilizlerin ünlü casusu Arabistanlı Lawrence,
tarafından ikinci kez tekrarlandı ise de reddedildi. Halil Paşa’ya yapılan rüşvet teklifi
Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde: “Townshend’in kurtulmak için ettiği teklif” başlığıyla
ve “General Townshend, ordusuyla beraber serbestçe çıkmasına müsaade edilmek
şartıyla Kutü’l-Amare’nin teslimini teklif ve buna mukabil ne kadar topu varsa bunları
ve nakit olarak bir milyon lira vereceğini vaad etmiş ise de bu gülünç teklif bi’t-tabi
derhal reddedilmiştir.” Satırlarıyla Osmanlı kamuoyuna duyuruldu.
Neticede General Townshend, İngiliz Karargâhı’na gönderdiği telgrafla onay aldıktan
sonra ordusuyla birlikte 29 Nisan 1916’da kayıtsız şartsız teslim oldu. Yerli ve yabancı
basında geniş yankı uyandıran zafer, Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde “İngilizlerin
Tarihi En Büyük Felaketi” başlığıyla manşet oldu. “Kutü’l-Amare’de mahsur bulunan
13000 mevcutlu General Townshend ordusunun bugün esir-i harb olarak teslim
alınmaya başlandığı Başkumandanlık Vekalet-i Celilesi’nden işar olmağla ahali-i
muhteremeye ilan olunur. Türk ordusu bugün Osmanlı bayrağını yine yeni bir şan ve
şerefle ila etti. Birkaç günden beri İngiliz menabiinden gelen haberlerde İngilizlerin
memleketleri efkâr-ı umumiyyesini Kutü’l-Amare’nin sukutuna hazırlandıklarını ihsas
ediyordu. İngilizlerin korktuğu ve bizim büyük bir atşanla beklediğimiz bu akıbet
nihayet tahakkuk etti. Ve Çanakkale’de Türk süngüsünün acısını çeken İngilizler bu
defa da Irak’ta yine aynı elemi fakat bu defa daha vasi bir mikyasda his ettiler.
Yekdiğerini takib eden bu hezimetler artık İngiliz necm-i ikbalinin sönmek üzere
olduğunu vazıhan gösteriyor.”Şeklinde haber olan zafer, yurt içinde olduğu kadar yurt
dışında da sevinçle karşılandı ve başta Almanya İmparatoru olmak üzere, Avusturya
Kralı, Saksonya Kralı gibi müttefik devlet başkanlarından tebriknameler geldi. Hatta
Kutü’l-Amare muzafferiyeti üzerine Viyana şehri Türk bayraklarıyla donatıldı.
Gölgede kalan ve hatta biraz da unutulan bu zafer, “Britanya tarihinin en aşağılık şartlı
teslimi” olarak hafızalarda yer edindi. Burada uğradığı hezimeti hiçbir zaman
unutmayan General Townshend hatıralarına “İngiltere Hükümeti bana bir ay
dayandığım takdirde kurtarılacağımı vaat etmişti, ben beş ay dayandım ve fakat ne
yazık ki verilen söz tutulmadı… Kutü’l-Amare ve Cehennem eğer benim olsaydı,
herhalde Kutü’l-Amare’yi satar, Cehennemi muhafaza ederdim” derken, İngiliz
askerlerinden William Spackman, “Herkes kahrolmuştu. Korkunç bir değersizlik hissi
veren o teslim olma sabahını asla unutmayacağım. Teslim olmanın melankolik işlerini
yapmaya başladık. Zavallı topçular gururla baktıkları silahlarını parçalara ayırırken
bazıları gözyaşlarını tutamıyordu. Türkler öğleyin geldiler ve mevzileri devraldılar.
Babil’in sularının kenarında oturduk ve ağladık.” Diye yazdı. Kuşatmayı bizzat yaşamış
İngiliz subayları ise yıllar sonra İngiltere’de “Kut Cemiyeti”ni kurdular.
Kaynaklar:
Kut, H., Bitmeyen Savaş, 7 Gün Yayınları, İstanbul.
Atatürk Araştırma Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, c.1, 3.baskı, Ankara.
Townshend, C.V.F., Irak Seferi ve Esaret, Yeditepe Yayınevi, İstanbul.
Sakin, S., (2008) “Birinci Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi’nde Osmanlı Devleti ile
İngiltere Arasındaki Çarpışmalar(1915)”, Akademik Bakış, c.2, S.3, İstanbul, s.133-152.
Karakaş, N., “Britanyalıların Gözüyle Sina-Filistin Cephesi’nde Türk Askeri”, Tarih
İncelemeleri Dergisi, c. XXVII, S.2, İstanbul, s.403-425.
Üzen, İ., “Türklerin Kut’ül-Amare Kuşatması Sırasında İngiliz Ordusunda Bulunan Hintli
Askerlerin Tutumu(Aralık 1915-Nisan 1916)” Akademik Bakış, c.2, S.3, İstanbul s.81102.
(18 Mart 1916), (21 Mart 1916), (22 Mart 1916), (22 Nisan 1916), (25 Nisan 1916), (26
Nisan 1916), (29 Nisan 1916), Tercüman-ı Hakikat.
Danişmend, İ. H., İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.4, 2.baskı, Doğu Kütüphanesi
Yayınları, İstanbul.
Harp Mecmuası, (1334), S. 12,İstanbul, ss. 192.
© 2015 Mepa News Tüm Hakları Saklıdır!
Kaynak Gösterilmeden Alıntı Yapılamaz!
Tasarım ve Yazılım: Mepanews
Download