YÜZYILLAR BOYUNCA ALMAN GERÇEGİ ve TÜRKLER Ulusları ayıran «dost, düşman» saf göntillere diye YUZYILLAR BOYUNCA ALMAN GERÇEGİ ve TÜRKLER B URHANOGUZ İSTANBUL 2007 Anadolu Ayd ı nlanma Vakfı Yay ın lan 26 Kültür Dizis i: 13 ISBN 975-8586-27-1 2. Basım İstanbul, Ekim 2007 © 2007 Anadolu Aydınlanma Vakfı İktisadi İşletmesi Tüm yayın hakları saklıdır. Anadolu Aydınlanma Vakfı İktisadi İşletmesi'nin yaz ı h izni olmaksızın tamamen veya kısmen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğal tılamaz ve yayın l anamaz. Tercüme hakk ı yazara aittir. Baskı Hazırlık Ahmet Y. Özbilen Kapak Tasamn Murat Efe Montaj/İç ve Kapak Baskı ve Cilt Kurtiş Matbaacılık 0212 613 68 94 kurtis@kıırtismatbaa.com ANADOLU A YDINLANMA VAKFI Y AYfNLARI Cağaloğlu Yokuşu No: 40 Kat: 2 Cağaloğlu-İstanbul Tel: (0212) 513 80 19 Faks: (0212) 513 81 09 c-posıa:[email protected] SUNUŞ İşte bir dostluk öyküsü. Bundan ilcimse gocwımasın. Baba mirasuu ıkulla· namayan soylunun çok dostu olur. Bu bir doğa yasasıdır. Ben de sadece «doğa yasaları»nı ·a nlatmaya çalıştım. Kapitalizmin son aşaması olan emperyal:iz:rnin yasalarıdır bunlar. Kimse yakasım kurtaramaz bu yazgıdan. Sadece bunları kimin nerede, nasıl uygulayacağıru coğrafya saptar, o dönemin sosyo-histerik koşulları altında. Bizim bilete de Töton vurmuş ... Hikaye bundan ibarettir. « ••• Allah sana mal vermiş Alaman bombası gibi!» Bu, müstehcenc kaçan bir halk şarkısıydı, ağızlarda dolaşırdı, yirmi otuz yıl önce. «Alaman bombası»nın etkisini vurgulardı, bu arada. Öbür uluslarda bomba yok muydu? Vardı ama «Alaman bombası>> başkaydı. Yerleşmişti bir kez Alaman'ın üstünlüğü. Evet, h er yaştan Ti.irkün günlük yaşantısında, dirsek temasını hiç ıkaybet­ bir Alman imajı daima filigranda belirir. Bunu Marshall Yardımı bile gölgcleyemedi, Alınanya'nın çökün Lü yı llarında (1945- 1950). mediği Bu imaj, yüzelli yıllık, belki de daha fazla, bir sistemli çalışma sonucu yerleşmişti; daha von Moltke'nin Anadolu'da dolanması sıralanndan (1835 -39) başlamak üzere. Bu imajın bayraktarlığını yapacaık .kişiler de bu arada yaratılıyordu, Enver'lcr, Talat'lar, Cemal'ler... ve bugünküler gibi. Ağustos 1915'te, yani Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından bir yıl sonra, Pan-Ccrmen hareketinin başlıca liderlerinden Rohrbach «Bir yıl dövüş­ meden sonra Almanya'da hemen her.kcs zafer ya da bozgunun, Türkiye'nin konınınası ve aradaki ulaşım yollarının açık kalmasına bağlı olduğuna :ina5 nıyor>> diye yazıyordu ( 1 ) ve az sonra da «Tür.Jciye yenilip müttefi,kler arasında taksim edilecek olursa Alman Dünya Politikası (Weltpolitik)nın sonu gelecek ve Almanya bir dünya gücü olmaktan ÇJ:kacaktır» (2) diye ekliyordu (3). Pan·Cermanizm'in amaçlarına ve Tötonizm'·in Anavatan (Vaterland) dışı­ na taşması ülküsüne kendini adamış bir kişinin kaleminden çıkmış bu söz-. ler Drang nac/ı Os ten, yani Doğu'ya Baskı- Yayılma'nın gerçekleşmesine Almanlarca verilen önemi ve büyük bir Cermen dünya gücünün kurıılm~sın­ da, onlara göre Türkiye'nin .rolü bulunduğuna, Türkiye'siz bu jşin başarıl­ masının güç, hatta olanak dışı olduğuna dair .inancı belirtir. Bu Grosser Deutschland düşü, Alman birliğinin kurulmasından hayli önce, çıkan yüzyılın ilk yarısında, her Prusyalının gönlünde yatmış olmalı ki von Moltke'nin Osmanlı ülkesindeki görevini «Sanki .kendi vatanı için yapıyor- . muş gibi benimsemiş ... » olduğu, « ... yabancı bir memleket!(! ve yabancı bit millet içinde, ne kadar büyük bir gayretie, J.isandan tutun da karışık siyasi dununa kadar her şeyi öğrenmek ve benimsernek için uğraştığı görülür» (4 ). Her gittiği yerin haritalarını çıkarmaya da özen gösterirmiş ... Almanların Ti.ir.klcrle jJk temaslan fazlaca dostane olmamış. İkinci Haçlı Seferi'nc kalkmış Roma- Cerınen İmparatorıı III. Konr~d Selçukluya çarpmış, ordusu Anadolu'da erimiş, Üçüncü Haçlı Seferi'nin şeflerinden olan Kırmızısakal l. Fricdrich (Barbarossa), amcası Konrad'ın öcünü alayım derkı.:..'n Tarsus çayında boğuluvermiş, ordusu da dağılmış (ö). Osmanlının tarih sahnesine çıkmasıyla savaş alanı Alman topraklarına :intikal etmiş ve harp talihi çoğu kez Osmanlıya gülrnüş. Ama gün gelmiş, Osmanlı çağın teknolojisinin geı,isinde kalmış. O zaman bu tal:ih başlamış Alınana yaver olmaya XVIII. yy'larda bir denge ve barış havası hüküm sürüyor. III. Mustafa döneminde Prusya ile yapılan 1761 tarihLi antlaşmanın birinci maddesi <<Osmanlı Devleti jlc Pıusya Kralı arasında barış ve dost·luk devamlı ola» Das Grösser Deııtsdıland, Ağustos 1915. New York Evrning Mail, 25 Ağustos 1915. Zikreden Evans Lewin. ·-The German road to the East. An account of the «Dr ang nach Ostem and the Teutonic aims in the Near and Middle East, London 1916, s. 1 Ye Edward Mead Earle. -- Bağdat Dem:iryolu Sa. vası, çev. K. Yargıcı, İs t. 1972, s. 315. (4) Helmuth von Moltke. - Tür~iye'deki durum ve olaylar üzerine mektuplar. Çev. Hayrullah Örs, Ank. 1960, H. örs'ün önsüzünden. (5) Bkz. Burhan Oğuz. - Türkiye halkının kültür kökenleri. Teknikleri milesseseleri, inanç ~-e adetleri, C. I, İst. 1977, s. 131. ' (1) (2) (3) 6 diye başlıyor ("). Bununla b.irlikte Prusya'yı süreklti, Osmanlıların düşmanı olan Avusturya ve Rusya'ya meyyal (eğingen) halde görüyoruz. Petersburg ve Berlin saraylan arasındaki sıhriyetteri ilerde yine söz edeceğiz. Ayastefanos andlaşmasıyla sona eren ve Osmanlı Devleti'ni çöküntünün eşiğine geti-ren 1293 Rus Harbi'nden sonra biraz olsun nefes alma olanağı­ nı sağlayan Bismarck'ın, tertipiediği BerLin Kongresi'ndeki (1878) sözde «hayırhah>> tutumu, izahını bulmuş olmakla birlikte işin aslında bu tutumun samldığı kadar «hayırhah» olmadığını göreceğiz. Ama «Demir Şansölyc» bunun dışında, Avusturyalı meslektaşı ünlü Metternich'in doğrultusunda, devrimci hürriyet <ilkeleri ve halkın elde ettiği hakIann ortaya çıkardığı «tehlike»lere savaş açmış, her türlü liberal düşün­ cenin karşısında olan bir sosyo-politik doktrinin de temsilcisi olmuştu. Bu doktrin Wilhelm'den geçerek Hitler rejiminde noktalandı. Sonra 1945 sözde «temizliği• ve doktrinin bundan kurtularak günümüze çıkan uzantılan, «demokrasiler cephesi»nde yer almış Federal Alman Cumhuriyeti'ndeki uzant ıları ... 1933'tcn sonra, yukardaki «tehlike»lere karşı bir «Milliyetçi» savunma «Mih· ünlü Berlin- Roma Mihveri. Bugün Roma, Bismarck'ın torunlarının ayağının altından kaymıştır. Onw1 yerine Ankara'yı yerleş­ tinne çabası vardır, Bonn'un yöneticiler-inde, bunlar ·i ster Hıristiyan ..., ister Sosyal- Demokrat olswllar. ver>>İ oluşturulmuştu, İşte bu açılardan inceleyeceğiz Türk- Alman «geleneksel kardeşlik»ini, bu- nun sorunlarını, kahramanlannı. «Tek el şaklamaz>> derler. Gerçekten, bana ·kitap, belge, fotoğraf taşımak­ tan bıkmayan Si:ıan Kuneralp ve Saman Helvacıoğlu, teşvik ve yardımlannı hiç esirgemeyen Sami Karaören ol:anak dışında kalırdı. ulaşması dostlarım olmahızın kitabın Sağ bu boyutlara olsunlar. İstanbul, ll Haziran 1983 - --·--·-- (6) Necdet KurdakuL ··-· Osmanlı Devleti'nde ticaret tülasyonlar, İst. 1981, s. 153. antıaşmaları ve kapi- 7 PAN· CERMEN VE TÖTONIK HAREKETLER Konuyu derinlemesine kucaklayabilmek :için Pan- Cermen ve Tötonik hareketlerin özünün bilinmesinde yarar vardır. Bir Kuzey Avrupa kabilesinin mensubu olan Tötonları Romalılar, daha M.Ö. 103'de tanımışlardı. M.S. 102'de de impaTator Marius bunları kesin bir yenilgiye uğratmıştı. «Töton» adı, şekil itibariyle Keltik kökenli olup Tötonik (Cermanik) diller, ezcümle İngilizce, Hollandaca (Dutch), Felemenkçe, Almanca (Yüksek ve Aşağı), İsveççe, Danimarkaca, Norveç diyalektleri... için bir müşterek terim olmaktadır. Tac1tus, «Germania»yı bir yandan, Ren ve Tuna ile ayrıldığı Gaul ve Rhaetia (İsviçre), öbür yandan da aralarında dağlar ve karşılıklı korku bulunan Sarmatlar ve Daslar ülkesi arasında kalan alan olarak tarif ediyor. Ancak, iki Roma Germania eyaleti bu alanın dışında kalıp burasını hiçbir surette «Alman»lar iskan etmemişti. Bugünün Almanya'sının büyük bölümü ve sonradan burayı iskan edecek olanlar hiçbir zaman Roma yasası altına girmeınişierdi ya da Roma kültürünü massetmemişlerdi. Böylece bunlar, öbür Batı Avrupa'lılardan farklı ol.arak kalmışlardı. Bu fark çok mu büyüktü? Bunu yanıtlamak zordur. Şefleri Arminius İsa'nın 9. yılında Romalı Vanıs'u Teuıoburgerwald (Töton Ormanı) muharebesinde bozguna uğratıyor. Ama kendisi askn Cherusci'lere mensuptu, tıpkı Charlemagne'ın Franklara mensup olması gibi. Her ikisi de «Töton» ya da «Alman» tesmiye edilmeyi kabul etmeyeceklcrdi. Roma İmparatorluğu çökünce daha ;ileri bir ·ethnik patlamak vaki oluyor, IV. ve V. yüzyıllarda. Skandinavya'dan, Cermania'dan ve Elbe'ı:ıin ötesinden Cermanik kabileler Orta ve Batı Avrupa, Balkanlar, İtalya ve İspanya yarımadasını dolduruyorlar. Franklar (ya da «hür insanlar». Bu ad III. yy'dan 8 itibaren bir Rhein kabile grubu için kullanılır olmuştu) Fransa'ya, Lombardlar İtalya'ya, Visigotblar İspanya'ya geçiyorlar. Yeni çevreleri tiçinde bunların niteLikleri tedricen değişiyor. Bugünün Almanya'sı Bavyeralılar, Alemanniler, Tburingliler, Franconianlar, Saxsonlar ve Lorraineliler tarafın-· dari iskftn ediHyor. Bunlar, aralarında herhangi bir siyasi bağ ya da bjrlik ruhunun bulunmadığı gevşek gruplar oluşturmuşlardı. Dillerine gelince, her ne kadar yazılı belge mevcut değilse ·de, bunun da aynı şekilde olduğu tah- · min ediliyor. Çeşitli kabileler aynı 'bir basit esas dilin çeşitli lehçelerini kul-. !anmış olmalıdırlar. Ama Roma ~1:\erine konanlarda Latinleşmiş varyantlar geHşmiş. Böylece, takriben VI. yy'da «thiod» ya da «kavim» kökünden türemiş bir sıfat, Rhein ile Elbe _g.rasında kalmış olan grupların yerl'i diline uygulanmaya başlanmış . Bu sıfatın Latin şekli theodisca olup eski Yüksek Alınimca'sı da diııtis k oluyor ki bu da yavaş yavaş diutsch şekline dönüşü- . yor... Bugün «Almanlar» dediğimiz insanlar kendilerini bu terimle ifade etmektedirler. Az çok VIII. yy'da bu yerli dil, yazılmaya başlanmış ve yine bu dönemde Frankların imparatoru tarafından yedi kabile dükalığına aralarmda bi-rlik kbar eclilmi5. Charlcmagne 814'te ölünce, ·imparatorluğu dağılmış, Doğu kısmı Frank krah Louis'ye düşmüş olup bu kral kendini «Germanicus» tesıniye etmiş. Artık doğruca «Arman» tarihi başlamıştır. Bu birlik öylesine güçlenmiş ki 91l'de bu yedi kabile, Franklar tarafından -idare edilmeleten kurtulmak için Franconia Dükü Conrad'ı kral ilan etmişler ve on yıl sonra bu krallık artık Regmım Teııtonicorum (Tötonların Krallığı) olarak anılır olmuş. Bundan böyle Teutonici, bölge sakinlerinin müşterek adı olmuş (la). Töton·ik Örgütü ya da Kudüs'te Azizc Meryem Hastahanesi Töton Şövalye­ ler-i (Der dcutsch e Orden, Deutsche Ritter), Haçlı seferlerinin ürünü üç büyük askeri-dini örgütten biriydi. Tampliye ve Hospitaliye'lerden sonra ortaya çı kan Tötoni k Örgüt, ilk olarak III. Haçlı Sefcri sırasında kuruldu. 1190 91 kışında Bremen ve Lübcck'li bazı dindar tacirler, sahile çektikleri bir teknc içinele bir hastahanenin il·k temelini attılar. Birkaç yıl sonra va:kıf, Kudüs'teki Azize Bakire 'Meryem Alman Kilisesi'ne bağ lanmış olarak görünür oLdu. 1198'dc de ordu ve Haçlı Kontruğu'nun başı, Azizc Meryem Alman hastahanesi ihvanı nı bir Şövalyeler Örgütü mertebesine yükseltti ve böylece de ilk mensuplar asalet ünvanına sahip oldular; bundan böyk de Örgüt'e sadece asil doğuşlu Almanların kabulü bir kaidc haline geldi. Örg~t'ün yukarda adı geçen iki kentlc organik bağı da hep süregclodi. Öbür ·iki askeri örgüt g!bi Tötohik Örgüt de hayırsevcrlikle :işe başlayıp bir (la) Michael Balfour. - The Kaiser and his time, Middlesex 1972, s. 1-3. 9 askeri dernek halinde gelişmiş ve sonunda Hıristiyanlığın huzursuz sınırla­ rında hükümraniLk hakkını kullanan bir imtiyazlı kuruma dönüşmüş. Zamanla da Örgüt, gerçek görev·inin Almanya'nın doğu sın1rlarmda olduğunu «anlamaya başlamış»... Böylece Örgüt, Alınanya'nın doğu sınırının kuruculanndan biri olarak yerini alffilş ve XII. yy'dan XIV. yy'a kadar Alınanya tarihinde belki de hayati önemi ha1z olan Drang nach Osten içinde kendine düşeni yapmaya başlam1ş . Adolph von Holstcin ve Arslan Hanri çağlarından itibaren, ·içine Alçak Ülke'lerden çiftçilerin, Lübeck'ten taeirierin ve Sisterian Örgütü'nden kcş:işlc­ rin rol aldıklan bir Alman kolanizasyon hareketi Odcr'den Vistula'ya, Vistula'dan Dwina'ya, Prag'a, Gnessen ve hatta Novgorod'a kadar Alman etkisini yaymıştır. Bu hareket içinde Tötonik Örgüt, Hansa örgütüyle birlik1c, başlıca ak tif rolü oynamış.tır. 1229'da Örgüt, Prusya'nı n fethine giı.ıişmiş. Bütün bu :işler de Hıristiyanlık adına olduğundan Papa ile bir muvazaaya girilmiş : zaptedilen topraklar Aziz Peder'e sunulup ondan tırnar olarak geri alınmış!. .. Buna karşılık da Peder, Örgüt'ün bu hareketlerine iştirak etmişlere Haçlı iın~iyazım Yermiş; şövalycler bağı5larla desteklcnip topraklarını hızla genişletmlşler. Daha XIV. yy'ın başlarında bu fetihlcr, Örgüt'ün karakterini temelinden değiştirmiş ve Doğu ile her türlü bağlantısın ı kaybelmiştir: Akka'nın 129l'de elden çıkmasından sonra, Büyük Usta önce Vcnedik.'~. daha sonra tia, 1308'dc, Vistula üzerinden Marienburg'a göç etmiş. Yine büyük topraklara sahip olmakla Örgüt, hükümran bir aristokrasi haline gelmiş. İlk hasta bakımı amacı ve fetih çağının dini heyecanı yerini, fetih işi bitince, bir sırur devletini idare etme yarı askeri, yan siyasi sorununa terketmiş. Örgütün statüsü, yeni koşullara uyacak şekilde değiştiril­ miş ve büti.in bir :idari sistem ortaya çıkmış. Sonunda Fransız İhtilaH, Örgüt'ü tüm mülkünden ve, bir süre ıçın de, yaşamından etmiş. 1801'dc Ren nehrinin batısındaki Bailiwicks Fransa tarafından ilhak edilmiş; 1809'da Örgüt tamamen ortadan kaldırılıp topraklan, üzerinde bulundukları eyaletlerin sivil idarelerine <.lı.!ı-rcdilmiş. Ama 1840'da Örgüt Avusturya'da, Habsburg'1ula yakın ilişkili olarak yenielen canlanmış­ sa da onun gerçek varisleri, Prusya'nın Hoht!nzollcrn'leri olmuş tur. Polanya'nın 1772'de taksiminde payına düşen Batı Prusya'yı ele geçiren Büyük Fricdrich II, Örgüt'ün 300 yıl ayrı kalmış müLklerini bir kez daha bir araya getirmiş (1). Alman nüfuzunun yerleşmesinde büyük katkısı olmuş ayrıca aşağıda gireceğim Bağdat Dcmıryolu, ( 1) lO EB, ma d. «Teutonic Order, the~. olmakla aynntılanna bütünüyle Alman olan karakte- rini pek koruyamamıştı; bu yüzden de giriş imin murahhas azası Dr. Gwinner çok kez «Bağdat Demiryolu'nu bütünüyle bir Töton teşebbüsü hatinde tutmamakla» suçlanmıştır (2). Tötonik Örgüt'ün öykü'sü kısaca böyle. İstanbul'da, Yük sek kaldırım'ın başın­ da Alman kulübünün adı Tötonia'dır. Prusya, Almanya'nın geri kalanuıdan farklı ve birçok yönlerden de ters yönde gelişmişti . Reform::ısyon döneminde Tötonik şövalyderin Biiyük Usta'sı, Hohenzollcrn'lcrin bir 1üiçük koluna mensup bir kişiydi . Lu ther ona yemininden dönüp örgütü la~vetmeyi, evlenip bir si.ilale kurmayı salık veriyor; o da, bu akıllıca programı tümüyle uyguluyor. Fakat XVII. yy'ın başlann­ da sülalcsi sönüyor ve Prusya Dükalı ğı Brandenburg Elektörlüğü'ne kat:lıyor. Bu arada çeşitli güçler, kısmen olsun hürriyetlerini elde etmiş obn köylüleri yeniden toprağa bağlı serf haline getirme yönünde çalışı­ yor. Birk :ıç !!man dışında kentler de gerileme dönemine girmiş olup soylulann topraklan nda geniş ölçüde üretilen buğday fazlası bu limanlardan Batı'y::ı sev!-. ediliyor. Orta sınıflar, aşikar şekilde mevcut de~illcr ve yakl aşık ikiyüz yıl boyunca Jı.mk e ı· a sale~i tck egemen olara k kalıyor. Büyük Etektör'ün (16-tO • 1688) saltanatı :ile Hohcnzollcrn'lcr yavaş yavaş üs tün çıkmaya baş!ıy0r!ar. 170l'tlc oğlu Frcdcrick, <<Prusya Kralı» oluyor. Aile, kcndilerininki gibi orta büyüklükte .bir devletin ancak, daha güç11i.i komşularının aynlıklar.ııni istismar edebilecek kadar kuvvetl-i olursa paşanya ulaşabilir prensipine dayanmıştı. P rnsya'nın sınırlı olanakları göz önüne alınarak, işbu siyasanın gerektirdiği asgari güç, ancak bu olanakların kullanımında azami dikkat \'C denetimle sağlanabilirdi. Ancak, ekonomik me)'\·clcı·in va.!d'cditdiği temel endüstri, savaşlar ve paralı asker düzeni esas itibariyle çok pahalı olduğundan Prusya, ihLiHUci Fransa'dan önce ulusal ordusunu kurmuştu. Bu .işe Büyük Frederick (1712-1786), gelirinin üçte ikisini tahsis etmiş, reşit erkek nüfusun altıda birini orduda hizmete 7orunlu tutmuştu; öldüğü zaman bu ordu, Fransa'nınki kadar büyüktü. Subny kadrosu bir yüksek görev duygusuyla dolu olup göz kırpmadan her ti.irlü ağır koşullara, tehlikelere ve ölüme göğüs germeye, hiçbir karşılık beklemeksizin, hazır haldcyd.i. Kralın inancına göre bu onur duygusu ancak feodal asalette bulunabilirdi; bundan bütün öbür sınıfların ve hele burjm:azinin tü.mden yoksun olduğu muhakkaktı. Bu sonuncusu, ahlaki müIahazalar yerine maddi amaçlarla tahrik edi liyordu ve felaket anında feda(2) E. M . Earıe. - a.g.e., s. 117. ll karlığın gerekli ya da beğenilir olduğunu düşünmeyecek kadar fazla akıl­ Sivil idare zımnen ordunun bir şubesiydi. Büyük memurlar aynı asil sınıftan çıkariardı ve krala aynı şaşmaz itaati göstermekle mükelleftiler. cıydı: Mutlakiyet üç yolla ılımlandınlmıştı. Önce hükümet, Avrupa'nın en modernleri arasında olup XVIII. yy'ın rasyonalizminin en son düşüncelerinden esinlenir durumdaydı ve her dini görüşe tolerans gösterirdi. Gerçi, bireylerin bu işte söyleyecekleri birşey yoktu amoı. rasyonalistler daima iyi hükümeti, ferdi hürriyete yeğleme eğiliminde olurlar. İkinci olarak kral bizzat, başkalarına yüklediği mükellefiy,etlerin hepsine kendini de tabi kılmıştı ve kendini halkının ilk hizmetkan olarak görürdü, Osmanlı Padişahı gibi... Baştah idareci kötü olunca sistem de fena çalışırdı; ama Hohelzollern'ler herzaman vasatın üstünde •idareci çıkarmışlardır, Osmanof;;'Ulları'run aksine. Son olarak da Prusya başarılıydı, "üs'at ve uluslararası mevki itibariyle h(zla büyüyordu (!!a) . Gördüğümüz gibi H ohenzollern'lerin vaftiz babası bizzat Luther olmuştu. Bu itibarla Almanya'nın «Sunni>>Si, Protestan ve Prusyalı olandı. BJr Katolik Bavycralı, gi.inümüze dek, işin «alevl»si olarak kalacaktı. .. İlcrde çok kez tekrarlc:ıyacağım gibi Almanya'nın genel dış siyasası hep Fransa'yı müttefiklerinden tecridedip yalnız bırn.kmak, sonra da bir kolay lok· ma ol.:ırak hesabını görmek yönünde olmuştur. Daha sonra İstanbul'a Büyükelçi olarak atanıp yakın tarihimizde derin iz bırakmış olan ve o günlerin Dı şişleri müsteşarı Baron Marshall, Fr::msa'nın Berlin Büyükelçisine bir gün aynen şunları söylüyor: «Artık İngiltere'yc, canı istediği gibi her şeye cl atmak için Fransız-Alman zıtlaşmasına güvcnmemesi gerektiğini göstcrmcn:n zamanı gelmemiş midir?>>. Tariz uçıkp, Chambcr:ain ve Kipiing'in borazancılığını yaptıkları bu Pan-Britanizm'c ·idi. Chambcrlain, «dünyanın her devirele tanıdığı idarecilerin en büyüğü bu Anglo-Sakson ırkına güveniyorum!>> diyordu. Bu sözler Pan-Ccrmanizm'in tepesini altırınaya yeterliydi: «Affedcrsiniz, dünya imparatorlu~unun sahibi olacak ırk bizimkidir!. .. » 9 Ağustos 1899'cla, Fransız-Rus itti[akına dair Quai d'Ors;:ıy (!b) nin bir yazısında bunun anlan1ı aç1kl»kla belirleniyordu: <<Avrupa'yı hem Paıı-Cerma- . ııi;:;m hem de bıgiii::. emperyali::miııi11 yarattığı tehlikelerden kon.ımak» (2c) «:\lmany::ı.'d::ı, İngiltere'de, entc!cktücl üretim, hatta artistik olanı bile çok (2::t) M. Bal!our. - a.g.e., s. ll· 2. (2b) Fransız Dı§işleri Ba~anlığı. (Z'c) Henri Guillemin. Na tionalistes et nationaux (1870. 1940), Gallimarcr 1974, s. 66. 12 daha kolay olarak kendi sosyal zernınınc, ya onu denetimi altmda tutan kapitalist burjuvaziyc, ya da işçi hükumetlerine bağlıdır... 1914 ile 1918 arasındaki, vatanseverlerin gururu olmuş Fransız intelligentzia'sının ünlü seferberliği, Pan-Cermanizm'in ya da Britanya emperyalizminin vüs'at ve mükemmel intibakına varamamıştı» (2 d). Gelelim şimdi, adı geçen Tötonik örgütün «Pan-Cerrnanizm» üLküsüne. başlardan beri hizmetine girdiği Pan-Ccrmanizm, Almanya'da bir harekete verıilen ad olup genel olarak bu tabir bu ülkede, sınırlarının ötesinde politik ve ekonomi!\ genişleme am~ cıyla vaki kaynaşmayı ifade eder; daha özgül olarak da Pan-Cerrnen BirHği (Ligi) tarafından düstur haHnc getirilmiş programa bağlanan ·isimdir. Faal bir poli tik güç olan Pan-Cermanizm, XIX. yy'ın son çeyreğinde, yani 187l'de Alman imparatorluğunun kuruluşunda, çağın emperyalist hareketinin bir bölümü olarak doğmuştur. P.ununla birlikte kökleri ideolojik olarak Almanya'nın parçal anıp yabancı egemenliği altına girdiği Napolyon zamanına kadar geri gider. O günlerde ozan Arndt «Ren bir Alman nehridir ve de Almanya'nın sınırı değildir» slogarunı ortaya atmakla Almanya'nın Hollanda'yı, İsviçre'yi de kapsayıp Adriatik'c ulaşması arzusunu ifade ediyordu. Pedagog Jahn (<<Turm·ater» Jahn), ülkesinin Cenova'dan Memel'c, Dunkerk'ten Sandemir (Sandomiertz)'e, Kopenhag'tan Trieste'ye uzanmasını istiyordu; Prusya 'lı genl!ral Dietrich von Bülow, Prusya'nın batıya doğru, Hollanda ve Mensc eyaletini; kuzeye doğru, Danimarka'yı; doğuya do~ru Varşova'yı içine alacak şekilde genişlemesi gereğini ileri sürüyordu. Filozof Hegel de, devlet gücünü yüceltiyor ve savaşı, manttk açısından tebriye ediyordu. Fichte'ye gelince o, «devletler arasında ne kanun, ne hak vardır; sadece güçlünün hakkı vardın• diyordu ... 1813·14 kurtuluş sa \'aşlarının deutsc/ıeıı V aterlaııd adlı büyük vatansever ozanı Arndt, Was ist des koşuğunda Alman vatanının «So we:t die deutsche Zunge klingt Und Gott im Himınci Lieder singt», yani «Alman dilinin duyulabild!ği .ve Tanrı'nın gökte şarkı söylediği» yerlere dek uzanacağını söylüyor. Jahn da, Fransızlara .karşı savaş için gençleri eğitmek üzere Berlin'de iLk Turnverein ya da jimnastik derneği'ni kurmuş­ tu ve böylece de <<Turnvater», yani «jimnastik babası» adını almıştı. Hocalar genellikle öğrencilerinden destek alıyorlardı; bu sonuncular da kendHe(2d) Plerre Naville. - La r6volution et les intellectuels, Galliınard 1975, s. 63-4. 13 ı-ini Bıırsclıenschaften (Öğrenci derneği) :içinde örgütlemekle meşguldüler. Tabir, TuTDvatcr Jahn'a ait olup bu öğretmen, Berlin Üniversitesi'nin, eski Landmannschaft'ın yerini alacak tek bir öğrenci kuruluşunu daha 1811 'de öneriyordu. Landmannschaft ise, üyelerini sadece belli bazı iliere inhisar ettiriyorrlu .ki bu da müşterek bir Alman yurdu kavramının karşısına dik.ilmckteydi. 1815'te ük Bursc1ıenschaft, Jcna Ün:ivers.itesl'nde, Jalın'ı tarumış olan ve binbaşı von Lützow'un 1813'de kurduğu Frei Korps içinde dövüşmüş öğrenciler tarafından örgütlendi, ve üyelerini sıradan öğrenciler oluştur· du. Korps ise ar.istokrasi'yi temsil ediyordu. Böylece Üniversite içinde, il:iş· kileri çoğu kez gergin olan iki dernek var olmuştu. Bismarck da Korps'a dahil olacak ve itk düellosundan sonra .kendini buraya kabul ettirecektir. Ünlü ethnolog Franz Boas ise Burschenschaft üyesiydi ve Korps öğrencileri­ nin salladıkları (çoğu .kez antisemit ıkarakiterde) bakaretiere tahammül etmez ve onlarla düello ederdi. Yüzündeki yara izi için de «'bir kutup (Baffinland) ayısının tırnak beresi>> dcreli (1880'Ier) (la). Von Bülow ailesinin de Almanya'ya generaller, miş olduğunu da unutmayalım. marcşallar, şansölyeler ver- 1815 Alman Konfederasyonu aslında Kutsal Roma İmparatorluğu'nun çok daha rasyonel bir ifadesiyd.i. Tıpkı bir asır sonra L~t\inov gibi Metternich, banşın bölünmez olduğuna inanıyor ve gereğinde Alınanya'yı tehdit edecek bir ihtilale karşı harekete geçme prensipini bcnimsiyordu. Her ne kadar adı aAlman» idiyse de, bu Konfederasyon çok sayıda yabancı azınlıkları içcriyordu. Buna karşılık yine çok sayıda Alman bunun dışında, Schlcswig, Batı Prusya ve Poscn ilc Doğu Prusya'da yaşıyordu. Sadowa-Kocniggractz muharebesinden sonra Nicolsburg andlaşmasıyla Avusturya'dan hiçbir şey alın­ maınış, sadeec Alman Konfederasyonu'ndan eli çcktiır.ilmişti. Bu sonuncusu da «Kuzey Alman Konfedcrasyonu»na döni.işti.i: «Alman» tabiri, bu konfederasyonun yurttaşianna inhisar etti (2b). Aslınd a, Almanya'nın birleşmesi, feodal ça~ların artığı sayısız Alman dinastik devletlerinin tasfiyesini gerektirdiğinden Pan-Cennanizm csasta, demokratlar ve libcrallerd.::n destck alan ve 1813'dcn sonra öğrenci birlikleri (Bursclıenschaften) ve 1848'dc de frankfurt parlamentosu tarafından teşvik edilen bir devrim hareketi olmuş olup gelenektc yerleşmiş bir saldırgan genişleme programına bağlarun:ştır. Eski Drang ııach Ostcıı'i, Slav topra- Abram Kardiner et Edward Preble. --· Introduction a l'ethnologie. GaWmard 1966. s. 185. (2b) William Carr. - A history of Germany 1815 · 1945, London 1974, s. 4-17. (2a} 14 ğında Alman kolonizasyonu ve kültürel nüfuzu şeklindeki karakteristiği içinde sürdi.irmcyi amaçlamaktadır. Ama Almanya'nın hızlı şekilde hir önder sınai güç haline gelmesinin yarattığı yeni koşulların bir yansıması haline gelmiştir. XIX. yy'ın ortasında politik ekonorrtist Friedrich List ve Wilhelm Roscher,. revaçta olan hayali birlik kavramlarının gerçekleş­ mesi için pratik programlar ortaya çıkarmaya çalışmışlar. List, Alırianya . ilc Habsburg'lar imparatorlui;;rı.ı, yani Avusturya arasında gümrük birligi önermiş ve buna Hollanda'nın da muhtemel :ütihakım öngörmüş zira Ren suyunun ağzı 'kontrol altında tutulmadan Almanya «ana .kapısı komşunun elinde bulunan bir evııe benzemektedir. Ateşli bir milliyetçi olan Paul de· Lagardc «Tüm Kıta'da barışı teminat altına alacak bir Orta Avrupa yaratmalıyız. Bir kez Ruslar Karadcniz'den, Slavlar da güneyden süriildüktensonra, esasta bir köylü toplum olduğumuzdan, kolanizasyon için kendi öz sınırlanmızın doğusunda geniş topraklara sahip olacağız. Orta Avrupa'yı yaratmak için savaş ,ilk fırsatta patlayamaz ama yapabileceğimiz şey, ulusumuzu bu savaşın çvkmasırun gere~ fikrine alıştınnaktır" diyordu. vatandaşlan arasında Bismarck'ın keskin muhaliflerinden Constantin Frantz, içine, Almanya'nın Avusturya, Hollanda, Bdçika, Flandr, Lorraine, Franche..Comtc,. İsviçre, Balkanlar ve Rus Polonya'sını alacak bir .konfederasyonun Alman. egemenliği altında .kurul masını öncriyordu, daha başkaları gibi. yanısıra Alman egemenliği altında bir Orta Avrupa ihtirası bir başka türden millahaza ilc de beslcniyordu. Fichte, üstün manevi kabiliyelleri itibariyle Almanların Avrupa'yı barışa zorlamaya en uygun ulus olduklarını iddia eili~ yordu. Bir asır soara, biı· Fransız olan Comtı.! de Gobineau, «Essaie sur l'inegal!ite des raccs humaines» («İnsan ırklarının c~itsizliği üzerine denemc») (1853-55) adlı kitabını yayın lamıştı; bunda Kuzcyli insan tipinin üstünlüğü ilkesi işleniyordu \'C bu yapıt, insanlarının kuzeyli olduklan ifade· edilen Almanya'da derin etki yapmıştı. Benzer bir doktrin de, sonradan Ox-· ford Üniversitesi'nde profesör olan Friedrich Max Müller tarafından ileri sürülüyordu. Doğu'nun kutsal din kitaplannın tedkikinden sair ırkiara üstl.in bir «Aryen» ırkı düşüncesine varmıştı. Her ne .kadar sonradan bu fikrilli geri aldıysa da bu itk görüşl~ri haylıca yer etti. Ünlü filozof Frieclrich· Nietzsche de, çok sık «SÜperinsa!lD (Vbermensch) dan söz etmiş olduğundan: (düny:ının süperinsanları da Aryen'ler olduğuna göre), bu mektebin talcipçisi olarak görülmüş, fakat vatandaşları olan Almanları çok eleştirdiğinden­ Pan-Cennanistler ona fazla itibar etmemişlerdir. Ama bu, sonradan Hitler'in. ona sıkıca yapışmasına engel olmamıştır. 1899'da, Richard Wagner'in kızıyla