ŞEYTAN IRKÇIYDI Evet, yükselen milliyetçilik dalgasından bu fakir de rahatsız. Önce kavramları yerli yerine koyalım: Milliyetçilik kelimesinin türetildiği ‘millet’, pür İslami ve Kur’ani bir kavramdır. Hem bir inancın kendisine, hem de o inanca mensup olan kitleye verilen isimdir. Mesela İslam’a “millet” deneceği gibi, İslam’a inanan insanların tümüne de “millet” denir. “İslam milleti”, “küfür milleti”, “Hıristiyan milleti”, “Yahudi milleti” doğru kullanımlardır. Ümmet ile millet birbirinin yerine kullanılabilirse de, aralarında fark vardır. Ümmet, inancın rehberine nisbetle kullanılan bir kavramdır: “Muhammed ümmeti”, “Musa ümmeti” gibi. Millet ise inancın kendisine nisbetle kullanılan bir kavramdır: “İslam milleti”, “Hıristiyan milleti”, “Hindu milleti” gibi. Kur’an’da kullanılan “İbrahim milleti” (Millete İbrahim) ifadesi, onun cemaatine atfen değil, onun inancına atfen kullanılır. Bu ibarede yer alan “hanîfâ” sıfatı bunun delilidir. Tıpkı “şehitlik” gibi, “millet” ve “milliyetçilik” kavramları da İslam’dan çalınmıştır. Konuluş amacının zıddına kullanılmaktadır. Bu kavramları çalanlar, onlara ihanet edip etmediklerini umursamamaktadırlar. Asli kimliğinden kopartılan kavram, bir müddet sonra miri malı gibi, gelenin içini doldurup kullandığı bir maymuncuğa dönüşmektedir. İşbu çalınmış “millet” kelimesinden türetilmiş olan milliyetçilik, modern zamanlarda ulusalcılıktan ırkçılığa, şovenizmden nazizme kadar bir dizi kavramın yerine kullanılır oldu. Sonradan doldurulmuş içeriğiyle kullanacak olursak, milliyetçilikten rahatsızım. Rahatsızlığımın birden çok nedeni var. Bunları üç başlık altında toplayabiliriz: 1. İnsani nedenler. 2. Akidevi nedenler. 3. Toplumsal ve tarihi nedenler. Birincisi insani nedenler: Allah insanları, insan olmak açısından eşit yaratmıştır. Kimse ırkını kendisi seçmez. Kimsenin kendi seçmediği unsurlardan dolayı övünmesi veya yerinmesi gerekmez. Kişi hiçbir dahlinin bulunmadığı ırkından dolayı övünüyorsa, bu onun ahmaklığına delalet eder. Eğer bunu meşru kabul edersek, insanları “Doğuştan aşağı olanlar-doğuştan üstün olanlar” diye ikiye ayırmamız gerekir. Tarih boyunca tüm köleleştirmelerin ve zulümlerin kökeninde bu hasta bakış açısı yatar. İkincisi akidevi nedenler: İslam ırkçılığı ve onun her türünü yasaklar. Hz. Peygamber “Asabiyete çağıran bizden değildir” der. Asabiyet, Kur’an’ın “takva” adını verdiği “sorumluluk bilinci”ne dayanmayan her tür üstünlük ve ayrıcalık iddiasıdır. Kur’an, Şeytan’ı ilk “milliyetçi” olarak takdim eder. Zira şeytan Allah’ın “Âdem’e saygı göster” emrini reddederken bir 1 Gerekçe ileri sürmüştür: “Ben ondan üstünüm. Zira beni ateşten, onu çamurdan yarattın.” Bu ilkel bir materyalizm, yani maddeciliktir. Hammaddesine dayanarak üstünlük taslamakla, kendi seçmediği ırkına dayanarak üstünlük taslamak aynı şeydir. Bu yüzden her tür asabiyetçi milliyetçilik tezahürüne karşı, euzü-besmele çekilmelidir. Asabiyetin her türünden, şeytandan kaçar gibi kaçılmalıdır. Üçüncüsü toplumsal ve tarihi nedenler: Tarihte rastladığımız her tür ırkçılık, insanlığa zülüm, gözyaşı, kan, kin ve intikamdan başka bir şey getirmemiştir. Allah’ın hür yarattığı kulları köleleştirmenin altından asabiyet çıkar. Irkçılığın her türü, karşıt ırkçılıkları körüklemiştir. Asabiyetçi her milliyetçilik, o ulusun dışında kalanlar için zulüm gerekçesi olmuştur. Ulus devletler, modern bir olgudur. Fransız İhtilali ile ortaya çıkan yeni durum, sentetik de olsa, kadim kimlikler dışında yeni kimliklere ihtiyaç duyurdu. Kadim kimliklerin en baskını dini kimlikti. İnsanlar o güne kadar kendilerini inanç sistemleriyle tanımlarlardı. Kimse kendisini ulusuyla tanımlamazdı. Kaldı ki, sonradan icat edilen ulusal kimlikler henüz icat edilmemişti. Ulus devletin icadı, Feodal beylikler cenneti olan Avrupa’nın kendi bölünmüşlüğüne bulduğu ilaçtı. Fakat Avrupa’nın ilacı Avrupa dışı toplumlar için gerçekte bir zehirdi. Zira Avrupa’nın bin pareli yapısını bütünleyen ulus devlet, geleneksel yapının korunduğu diğer coğrafyaları parçaladı. Onlar için zehir oldu. Bu ülkede, Fransız etkisizle başlayıp bu güne kadar gelen parçalanma hala sürmektedir. Bu ülke kendi değerlerine dönmek yerine sekülarizm zehrini içmeyi sürdürdükçe de sürecektir. Bu sürecin asıl mağduru Hrant Dink veya onun şahsında temsil edilen gayr-ı Müslim azınlıklar değildir. Asıl mağdur Müslümanlardır. Onları ezen tokmağın sapında evvelki gün İttihat ve Terakki, dün Kemalizm, bugün Laisizm yazması gerçeği değiştirmez. Tümün asabiyetlere birden: Neuzi bilahi mineşşeytanirracim 2