T.C. İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI KORONER KOLLATERAL DOLAŞIMI OLAN HASTALARDA, KOLLATERAL DOLAŞIMIN DERECESİ İLE ATRİYAL ELEKTROMEKANİK GECİKME VE P DALGA DİSPERSİYONU ARASINDAKİ İLİŞKİ UZMANLIK TEZİ Dr. Yılmaz Ömür OTLU KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI TEZ DANIŞMANI Doç. Dr. Mehmet CANSEL MALATYA- 2013 i TEŞEKKÜR İhtisas sürem boyunca bilgi ve deneyimlerini paylaşmaktan hiçbir zaman kaçınmayan, eğitimimiz için elinden geleni yapan, kliniğimizin bir aile ortamı içinde olmasını sağlayan Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Ramazan Özdemir’e, uzmanlık eğitimim boyunca ve tezimin hazırlanmasında her aşamasındaki bilimsel titizlik ve hassasiyetini, engin bilgisini ve deneyimlerini benimle paylaşan Prof. Dr. Hasan Pekdemir’e ve tez danışmanım Doç. Dr. Mehmet Cansel’e, kardiyoloji uzmanlık eğitimim boyunca bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım, kişisel ve mesleki gelişimime katkıda bulunan değerli hocalarım Doç. Dr. Necip Ermiş’e, Doç. Dr. Jülide Yağmur’a ve Doç. Dr. Nusret Açıkgöz’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Uzmanlık eğitimim boyunca birlikte çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma, kardiyoloji servisi ve koroner yoğun bakım ünitesindeki sağlık memuru ve personel arkadaşlarıma, ekokardiyografi ve koroner anjiyografi çalışanlarına teşekkür ederim. Bu günlere gelmem ve yetişmemde emeklerinin karşılığını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim aileme, asistanlık sürem boyunca fedakârlığı ve anlayışı ile hep yanımda olan, desteğini benden esirgemeyen eşime ve teşekkürlerimi sunarım. Dr. Yılmaz Ömür OTLU i İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR…………………………………………………………………… i İÇİNDEKİLER………………………………………………………………… ii TABLOLAR DİZİNİ …………………………………..……………… ………. iv ŞEKİLLER DİZİNİ……………………………………………………………. v KISALTMALAR…….…………………………................................................. vi 1.GİRİŞ VE AMAÇ………………………………………………….................. 1 2. GENEL BİLGİLER…………………………………………………………. 3 2.1. Koroner Arter Hastalığı………………………………………………….. 3 2.1.1. Tanım……………………………………………………................... 3 2.1.2. Epidemiyoloji……………………………………………………….. 3 2.1.3. Arter Duvarı Histolojisi ………………………………….................. 4 2.1.4. Aterosklerozun Patofizyolojisi……………………………………… 5 2.1.5. Koroner Arter Hastalığının Risk Faktörleri…………………………. 6 2.1.5.1. Lipit Düzeyleri ile İlişkili Risk Faktörleri………........................ 7 2.1.5.2. Diyabetes Mellitus……………………………………………… 8 2.1.5.3. Sigara Kullanımı…………………….......................................... 8 2.1.5.4. Hipertansiyon…………………………………………………... 9 2.1.5.5. Obezite……………………………............................................. 9 2.1.5.6. Fiziksel İnaktivite………………………………………………. 10 2.1.5.7. Erkek Cinsiyet………………………………………………….. 10 2.1.5.8. Yaş………………………………………………………………. 11 2.1.5.9. Diyet Alışkanlığı.…………………………………….................. 11 2.1.5.10.Aile Öyküsü…………………………………………………….. 11 2.1.5.11.Diğer Yeni Tanımlanan Risk Faktörleri....................................... 12 2.2. Koroner Kollateral Dolaşım............................…………………………... 12 2.2.1. Koroner Kollateral Damar Gelişimi………………………………... 13 2.2.1.1.Birinci Basamak………………………………………………… 13 2.2.1.2.İkinci Basamak………………………………………………….. 13 2.2.1.3.Üçüncü Basamak………………………………………………... 14 ii 2.2.2.Arteriyogenez ve Anjiyogenez………………………………………. 14 2.2.3. Koroner Kollateral Dolaşımın Belirlenmesi ve Değerlendirilmesi…. 15 2.2.4.Koroner Kollateral Dolaşımın Klinik ve Fonksiyonel Önemi………. 16 2.2.5. Koroner Kollateral Dolaşımın Gelişimini Etkileyen Faktörler…….. 17 2.2.5.1. Tıkanıklığın Gelişme Hızı ve Ciddiyeti…………………………17 2.2.5.2. Angina Pektoris………………………………………………… 17 2.2.5.3. Kardiyovasküler Risk Faktörleri……………………………...... 18 2.2.5.4. Kalıtsal Faktörler……………………………………………..... 18 2.2.5.5. Egzersiz………………………………………………………… 18 2.2.5.6. Farmakolojik Ajanlar…………………………………………... 18 2.2.5.7. Endojen Mediyatörler………………………………………….. 19 2.2.6. Diyabetik Hastalarda Kollateral Dolaşım…………………………. 19 2.3. Atriyal Fibrilasyon…………………………………….……………….. 20 2.3.1. Atriyal Fibrilasyonun Tanımı……………………………………… 20 2.3.2. Epidemiyoloji……………………………………………………… 21 2.3.3. Atriyal Fibrilasyon Patofizyolojisi………………………………… 21 2.3.4. Atriyal Fibrilasyon Tipleri…………………………………………. 22 2.3.5. Risk Faktörleri ve Nedenler………………………………………... 22 2.3.6. Atriyal Fibrilasyonun Klinik Önemi………………………………. 23 2.4. Atriyal İletimin Değerlendirilmesi…………………………………….. 24 2.4.1. Oniki Derivasyonlu Elektrokardiyografide P Dalga Dispersiyonunun Değerlendirilmesi…………………………….…………………….. 24 2.4.2. Ekokardiyografik Olarak Atriyal Elektromekanik Gecikmenin Değerlendirilmesi………………………………………………….. 25 3. GEREÇ VE YÖNTEMLER…………………………………………............. 26 4. BULGULAR………………………………………………………………….. 30 5. TARTIŞMA…………………………………………………………………... 36 6. SONUÇ……………………………………………………………………….. 40 7. ÖZET…………………………………………………………………………. 41 8. SUMMARY…………………………………………………………............... 43 9. KAYNAKLAR……………………………………………………………….. 45 iii TABLOLAR DİZİNİ Tablo 1. Normal Lipid Düzeyleri……………………………….…..….………………... 7 Tablo 2: Atriyal fibrilasyon nedenleri ve ilişkili durumlar………………………….. 23 Tablo 3. Hastaların Demografik Özellikleri…………………..…………………………. 31 Tablo 4. Hastaların ekokardiyografik verilerinin karşılaştırılması …..…………………. 32 Tablo5.Grupların elektrokardiyografik olarak P maks, P min ve PDD sürelerinin; ekokardiyografik olarak inter-AEMG, sol intra-AEMG ve sağ intra-AEMG sürelerinin karşılaştırılması..……............................................................. …….. 33 iv ŞEKİLLER DİZİNİ Şekil 1. Atriyal Fibrilasyonda Elektrokardiyografi Örneği……………….…………….. 20 Şekil 2. Doku Doppler Yöntemi ile AEMG’nin Ölçülmesi……………….…………….. 25 Şekil 3. Koroner kollateral dolaşım ile P maks, P min ve PDD arasındaki ilişki.............. 34 Şekil.4. Koroner kollateral dolaşım ile inter-AEMG, sol intra-AEMG ve sağ intraAEMG arasındaki ilişki……………………………………………………........ 35 v KISALTMALAR DİZİNİ KAH : Koroner arter hastalığı KKD : Koroner kollateral dolaşım AF : Atriyal fibrilasyon AEMG : Atriyal elektromekanik gecikme EKG : Elektrokardiyografi P maks : On-iki derivasyonlu elektrokardiyogramda hesaplanan en uzun P dalga süresi PDD : P dalga dispersiyonu Mİ : Miyokard infarktüsü KVH : Kardiyovasküler hastalıklar TEKHARF : Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri LDL : Düşük dansiteli lipoprotein NCEP : National Cholesterol Education Program ATP III : Adult Treatment Panel III HDL : Düşük dansiteli lipoprotein DM : Diyabetes Mellitus BKİ : Beden kitle indeksi CRP : C-reaktif protein MPO : Miyeloperoksidaz FGF : Fibroblast büyüme faktörü VEGF : Vasküler endotel büyüme faktörü NO : Nitrik oksit KY : Kalp yetmezliği EF : Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu P min : 12 derivasyonlu elektrokardiyogramda hesaplanan en kısa P dalga süresi SA : Sol atriyum SVEDV : Sol ventrikül end-diyastolik volüm SVESV : Sol ventrikül end-sistolik volüm E : Mitral inflow erken diyastolik akım hızı vi A : Mitral inflow geç diyastolik akım hızı DZ : mitral E dalgası deselerasyon zamanı İKZ : İzovolümetrik kasılma zamanı İGZ : İzovolümetrik gevşeme zamanı EZ : Ejeksiyon zamanı Em : Mitral lateral annulus erken pik diyastolik velosite Am : Mitral lateral annulus geç pik diyastolik velosite S : Sistolik dalga vii 1. GİRİŞ ve AMAÇ Koroner arter hastalığı (KAH), gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde önde gelen ölüm nedenlerindendir. Epikardiyal koroner arterlerde oluşan ciddi darlık veya tıkanıklık, koroner arterin beslediği miyokard dokusunda hücre ölümü ve fonksiyon kaybı ile sonuçlanır. Bu durumda kan akımını sağlayan alternatif bir yol olarak koroner kollateral dolaşım (KKD) devreye girer (1,2). Koroner kollateraller, koroner arterlerde akımı kısıtlayacak daralma oluştuğunda oluşan basınç gradiyentinin sonucunda genişleyerek alternatif bir akım yolu sağlar (3). İyi gelişmiş koroner kollateral dolaşım varlığı miyokardiyal iskemiyi azaltan bir faktördür (4). Miyokardiyal iskeminin kalpte elektriksel instabiliteye yol açtığı bilinmektedir (5). Atriyal iskeminin atriyal fibrilasyon (AF) ‘a yol açabileceği deneysel çalışmalar ile gösterilmiştir (6). Atriyal elektromekanik gecikme (AEMG) zamanı, atriyal aritmi gelişebilecek hastaları gösteren faydalı bir parametredir. AEMG zamanının değerlendirilmesi ekokardiyografi ile mümkün olup burada inter ve intra atrial ileti zamanı ölçülmektedir. Bu sürelerin uzaması ilerde gelişebilecek AF ve diğer atriyal aritmilerin varlığı ile doğru orantılıdır (7,8). On-iki derivasyonlu yüzey elektrokardiyogramı (EKG) ‘ndan hesaplanan maksimum P dalga süresi (P maks) ve P dalga dispersiyonu (PDD) değerlerinin, atriyal artimi gelişimi ile yakından ilişkili olduğu bilinmektedir (9). 1 KKD ile atriyal aritmilerin ilişkisini araştıran az sayıda yayın bulunmaktadır (10). Biz de çalışmamızda, KKD mevcut olan hastalarda, kollateral dolaşımın derecesi ile atriyal aritmilerin öngördürücüsü olan AEMG zamanı ve PDD ilişkisini incelemeyi amaçladık. 2 2. GENEL BİLGİLER 2.1. KORONER ARTER HASTALIĞI 2.1.1. Tanım KAH, kalp kasını besleyen koroner arterlerdeki patofizyolojik ve inflamatuar değişikliklere bağlı olarak, dinlenme veya efor sırasında koroner kan akımının azalmasına yol açabilen ilerleyici bir hastalıktır. Anjina pektoris, akut miyokard infarktüsü (MI) ve ani kardiyak ölüm gibi çeşitli belirti ve bulgularla ortaya çıkabileceği gibi asemptomatik de seyredebilmektedir. KAH’nın en sık nedeni aterosklerozdur (11). Ayrıca sistemik lupus eritematozus ve takayasu hastalığı gibi arteritler, koroner arter anomalileri, travma, spazm, travma, diseksiyon, madde bağımlılığı, hiperkoagülabiliteye neden olan olabilen polisitemi, trombositoz gibi hastalıklar ateroskleroz dışı KAH nedenleri arasındadır. 2.1.2. Epidemiyoloji Kardiyovasküler hastalıklar (KVH) gelişmiş ülkelerde mortalite ve morbiditenin en önemli nedenidir. 2002 yılında Dünya Sağlık Örgütünün sunduğu verilere göre, tüm dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sırayı KAH almaktadır. KAH ve komplikasyonları, gelişmiş ülkelerde bütün ölümlerin en az yarısından, gelişmekte olan ülkelerde ise dörtte birinden sorumludur (12). Amerika Birleşik Devletleri’nde koroner arter hastalığına bağlı 3 yıllık ölüm 800.000’in üzerindedir, her yıl yaklaşık 1 milyon kişide akut MU görülmektedir ve 300.000’den fazla kişinin hastaneye başvurmadan önce akut MI nedeni ile öldüğü tahmin edilmektedir (13). Genel olarak KAH görülme sıklığı erkeklerde kadınlardan 4 kat daha fazladır ve genç yaşlarda bu fark artmaktadır. KAH’nın 40 yaşından önce kadınlardaki ve erkeklerdeki görülme oranı 1/8 iken,70 yaşından sonra bu oran 1/1 dir. Ülkemizde de durum farklı değildir. Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri (TEKHARF) çalışmasına göre ülkemizde 35 yaş üzerindeki her 1000 kişiden 105’inde KAH olduğu hesaplanmıştır (14). Aynı çalışmada 1990-2006 yılları arasında ülkemizdeki ölümlerin %44’ü KAH’na bağlanmıştır. 2.1.3. Arter Duvarı Histolojisi Sağlıklı arter duvarı histolojik olarak 3 tabakadan oluşur. Tunika intima (iç tabaka): İçte tek sıra halinde dizilmiş endotel hücreleri, bunun altında bazal lamina ve gevşek bir fibroelastik bağ dokusundan oluşan subendotelial tabakadan meydana gelir. Endotel tabakası seçici geçirgen bir bariyer olup yüzeyinin heparin sülfat ile kaplı olması ve prostaoglandin I2 yapımı nedeni ile trombojenik olmayan bir yüzeyi vardır. Endotel tabakası hemostaz mekanizmasında önemli görevler üstlenir. Ayrıca büyüme faktörü, bağ dokusu yapımı, çeşitli vazoaktif maddeleri salgılama gibi fonksiyonları da vardır. Tunika media (orta tabaka): Farklı miktarlarda elastik ve kollajen fibriller ile glikozaminoglikanlar arasına sirküler olarak dizilmiş düz kas hücrelerinden oluşur. Bu tabaka arterlerde iyi gelişmiştir. Media tabakasında yer alan düz kas hücrelerinin esas görevi arter tonusu ve kontraktilitesini ayarlamaktır. Tunika adventisya (Dış tabaka): En dış tabakadır. Fibroblastlar, mast hücreleri, adipositler, sempatik sinir uçları, kan damarları ve lenfatiklerin bulunduğu bağ dokusu tabakasıdır (15). Büyük arterlerde adventisya 4 içerisinde, lümenden difüzyonla beslenemeyecek kalınlıktaki media ve adventisya tabakalarını besleyen “vaza vazorum” adlı küçük kan damarları bulunur. 2.1.4. Aterosklerozun Patofizyolojisi Ateroskleroz (athere – bulamaç, skleroz - sert), arter duvarında düşük dansiteli lipoprotein (LDL) kolesterol başta olmak üzere lipoprotein parçacıklarının arter intimasında birikmesi ve okside olmasının ardından gelişen, inflamatuar, fibroproliferatif ve sistemik bir hastalıktır (16). Aterosklerozdaki başlangıç lezyonu çocukluk döneminde oluşan yağlı çizgilenmelerdir. Yağlı çizgilenmeleri, intimaya göç eden düz kas hücrelerinden ve makrofajlardan köken alan köpük hücreleri ve hücre-içi veya dışı alanlarda biriken lipid depozitleri oluşturur. Bu subendotelyal lezyonlar 1 mm’lik yumuşak, sarı intimal renk değişikliği (yağlı noktalar) olarak başlar, giderek büyür, kalınlaşır ve yüzeyden hafif kabarık hal alır ve tipik yağlı çizgilenmeleri oluşturur. Yağlı çizgilenmelerde hiperkolesterolemi tedavisi ile gerileme görülebilir ancak kalıcı olursa gelişimleri devam eder (17). Yağlı çizgiler üzerinde bağ dokusu artması ve düz kas hücrelerinin ve fibroblastların göç etmesi ile fibröz plaklar oluşur. Plağın fibröz başlığının hacminin tüm plağa oranı ve kalınlığı klinik durumu belirleyen en önemli etmendir. Lümene doğru büyüme kritik düzeyi aşarsa klinik verir (18). Plakların büyümesi ile lümenden veya media tabakasından revaskülarize olan ve nekrotik lipid çekirdeğe sahip daha ileri lezyonlar oluşur. Bu lezyonlarda odaksal veya yaygın kalsifikasyon, lümene bakan yüzeyde ülserasyon ve rüptür, ülsere lezyonun üzerinde trombüs gelişmesi veya plak içine kanama olduğu durumlarda komplike plaklar oluşur (17-18). Komplike olmuş plaklar akut koroner sendrom kliniğinden sorumlu lezyonlardır. Ateroskleroz patogenezinde endotel disfonksiyonu, dislipidemi, inflamatuar faktörler, plak rüptürü gibi birçok faktörün rol oynadığı gösterilmiştir (18). Trombojenik olmayan endotel tabakasının okside LDL, shear stres, homosistein, immunolojik ve toksik faktörler tarafından zedelenmesi ile subendotelyal doku ortaya çıkar. Aterojenik 5 lipoproteinler bu yolla modifiye edilebilecekleri subendotelyal boşluğa geçer. LDL nin makrofajlar tarafından içeri alınması ile LDL oksidasyonu başlar. Okside LDL ile modifiye olan makrofajlardan monosit kemotaktik protein, interlökin 1, intrasellüler adezyon molekülü, makrofaj ve granülosit-makrofaj koloni stimüle edici faktörler, tümör nekroz faktör alfa, platelet derived growth factor gibi birçok inflamatuar madde ve büyüme faktörleri salınır. Bu maddelerin aterojenik etkisi ile hücre göçü ve proliferasyonu, reaktif oksijen radikalleri üretimi artar. Modifiye lipoproteinler ve diğer ajanların etkisi ile damar duvar yapıları ve lökositlerden kaynaklanan sitokinler ve büyüme faktörleri düz kas hücre fonksiyonlarını değiştirebilir. Lokal üretilen mediyatörlere ilave olarak koagülasyon ve trombozis ile ilişkili uyarılar aterom plağının gelişimine ve komplikasyonuna katkıda bulunmaktadır (17-19). 2.1.5. Koroner Arter Hastalığının Risk Faktörleri National Cholesterol Education Program (NCEP) 2001’de yayınlanan Adult Treatment Panel III (ATP III) KAH risk faktörleri şu şekilde sınıflandırılmıştır (20). KAH Risk Faktörleri (NCEP ATP ΙΙΙ): 1. Lipit düzeyleri ilişkili risk faktörleri (LDL, Trigliseridler, Düşük dansiteli lipoprotein (HDL) düşüklüğü, Non-HDL Kolesterol, Aterojenik dislipidemi) 2. Lipit düzeyleri ile ilişkili olmayan risk faktörleri A. Modifiye edilebilen risk faktörleri a. Hipertansiyon b. Sigara içiyor olmak c. Diyabetes Mellitus (DM) d. Obezite e. Fiziksel inaktivite f. Aterojenik diyet g. Trombojenik/ Hemostatik durum 6 B. Modifiye edilemeyen risk faktörleri a. Yaş b. Erkek cinsiyeti c. Ailede erken yaşta koroner kalp hastalığı öyküsü KAH için Bağımsız Risk Faktörleri (NCEP ATP ΙΙΙ): 1. Yaş (erkeklerde ≥45, kadınlarda ≥ 55 ) 2. Ailede erken KAH öyküsü (Ailede 1.derece akrabalarda erkeklerde 55 yaşından önce, kadınlarda 65 yaşından önce KAH veya ani ölüm öyküsünün olması) 3. Sigara içiyor olmak 4. Hipertansiyon (Kan basıncı ≥140/90 mmHg veya antihipertansif ilaç kullanımı ) 5. Düşük miktarda HDL kolesterol (<40 mg/dl ) 6. Yüksek LDL kolesterol (≥130 mg/dl) 2.1.5.1. Lipit Düzeyleri İle İlişkili Risk Faktörleri Kardiyovasküler hastalık riski kan lipit düzeyleri ile doğrudan ilişkilidir. Total ve LDL kolesterol yüksekliği, HDL düşüklüğü KAH için bağımsız risk faktörleridir. Total kolesterol, LDL ve trigliserit normal ve diğer dilim sınırları Tablo 1'de özetlenmiştir (21). Tablo.1.Normal Lipid Düzeyleri Total kolesterol LDL kolesterol Trigliserit (mg/dl) (mg/dl) (mg/dl) <100 Optimal Normal Sınırda yüksek Yüksek <200 100-139 <150 200-239 130-159 150-199 ≥240 160-189 200-500 ≥190 >500 Çok yüksek 7 Lipoproteinler vücutta büyüme ve gelişme, enerji sağlanması için hücrelere lipit taşıyan partiküllerdir. Bu lipoproteinlerden LDL, damar duvarında iki yönlü lipit transportu yapar ve aterosklerotik potansiyele sahiptir (22). Aterosklerozun tüm aşamalarında yüksek LDL seviyeleri önemli rol oynar. HDL kolesterol ise antiaterojeniktir, aterosklerotik lezyonlardan kolesterolün uzaklaştırılmasını sağlar ve LDL oksidasyonunu inhibe eder (23). 1 mg/dl HDL kolesterol azalışı KAH riskini %2-3 arttırır; benzer şekilde 1 mg/dl LDL azalışı KAH riskini %2 azaltır (24,25). Sıklıkla metabolik sendromun bir parçası olarak ortaya çıkan trigliserit yüksekliği, yapılan son çalışmalarda KAH için bir risk faktörü olarak ortaya konulmuştur. Genellikle diyabetes mellitus, obezite, kronik böbrek yetersizliği, nefrotik sendrom gibi hastalıklar, kortikosteroidler ve yüksek doz beta-bloker gibi ilaçlar, ailevi kombine hiperlipidemi, ailevi hipertrigliseridemi, ailevi disbetalipoproteinemi gibi genetik bozukluklar trigliserid yüksekliğine neden olurlar (20,26). 2.1.5.2 Diyabetes Mellitus Diyabetes mellitus KAH için bağımsız bir risk faktörüdür. Diyabetes mellitus varlığı erkeklerde KAH riskini 4 kat, bayanlarda 2 kat arttırır (21). Diyabetes mellitusun temel aterosklerotik etkileri endotel fonksiyonunu bozması, dislipidemiye yol açması, fibrinojeni ve platelet agregasyonunu arttırması şeklinde sıralanabilir. Diyabetik hastalarda iki veya üç damar hastalığı sıklığı, diyabetik olmayanlarla karşılaştırıldığında önemli derecede daha fazladır. Ayrıca diyabetik hastalarda KAH yaygınlığının yanı sıra, otopside saptanan KAH büyüklüğü daha fazladır (27). Bu sebeplerden ötürü ATP-III ve Amerikan Diyabet birliği kılavuzlarında diyabetik hastalara KAH eş değeri gibi yaklaşım önerilmiştir. 2.1.5.3 Sigara kullanımı Sigara KAH’da en önemli değiştirilebilir risk faktörüdür. Sigara, aterom plaklarının, özellikle de abdominal aorta ve alt ekstremitedekilerin sıklığında bir artmaya yol açmaktadır. Sigaranın aterojenik etkilerini endotel fonksiyonunu bozarak, HDL-kolesterol 8 düşüşü ve trigliserit seviyelerini yükselterek, katekolamin salınımını arttırarak, kan fibrinojen konsantrasyonunu yükselterek, trombosit tepkilerini artırarak ve sekonder polisitemi indükleyerek kan vizkozitesini artırmak yoluyla meydana getirir. TEKHARF çalışmasına göre Türk erkeklerinin %60'ı, kadınlarının %20'si sigara kullanmaktadır (28). Sigara içenlerde miyokard infarktüsü ve kardiyak ölüm riski içmeyenlere göre erkeklerde 2,7 kadınlarda 4,7 kat daha fazla bulunmuştur (29). Sigaranın bırakılması ile kardiyovasküler risk, yaşlı hastalarda bile hızla düşmeye başlar. Bir yılın sonunda %50 kadar azalan risk, 10 yıl kadar bir süre geçmesiyle koroner olay açısından giderek kaybolur (14). 2.1.5.4. Hipertansiyon Hipertansiyon sistolik kan basıncının ≥140 mmHg veya diyastolik basıncın ≥90 mmHg bulunması veya antihipertansif ilaç kullanma gereksiniminin olması olarak tanımlanır. Yüksek normal kan basıncı 130-139/85-89 mmHg olarak kabul edilir. Sistolik kan basıncının ≥140 mmHg ve diyastolik kan basıncının <90 mmHg bulunması izole sistolik hipertansiyon varlığını ifade eder. Hipertansif hastalarda endotel disfonksiyonu; endotele bağımlı vazodilatörlere yanıtın azalması, lipoproteinlere karşı damar permeabilitesinin artması, endotelin üretimi ve artmış lökosit adezyonu gibi birçok yolla meydana gelir. Ateroskleroz ile ilişkili kardiyovasküler olayların %35'inden hipertansiyon sorumludur. Hipertansif hastalarda KAH görülme sıklığı normotansiflere göre 2-3 kat daha fazladır. Diyastolik kan basıncında 15 mmHg veya sistolik kan basıncında 25 mmHg'lık yükselme re-infarktüs riskini sırasıyla %40 ve %37 artırmaktadır (30). Kan basıncının düşürülmesi ile kardiyovasküler mortalitede %10, miyokard enfarktüsünde %8 azalma gösterilmiştir (31). 2.1.5.5. Obezite Obezite KAH’ın önemli bir sebebidir ve kardiyovasküler mortaliteyi arttırabilen dislipidemi, hipertansiyon ve glukoz intoleransı gibi çeşitli kardiyovasküler risk faktörleri ile ilişkilidir. Obezite ölçütü olarak kullanılan beden kitle indeksi (BKİ) [ağırlık 9 (kilogram)/boy (metre) karesi] ölçütüyle Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından yapılan sınıflamada BKİ: 18,5-24,9 normal, 25-29,9 kilo fazlalığı, ≥30 obezite, ≥40 kg/m2 ileri derecede obezite olarak tanımlanmaktadır (32). BKİ'deki bir birimlik artış KAH mortalitesinde %4-5 artışa neden olmaktadır. Karın içindeki yağ kitlesinin artması ile karakterli abdominal obezite kardiyovasküler riski özellikle artıran bir alt grubu oluşturmaktadır. Bel çevresinin kadında >88 cm, erkekte >102 cm olması durumunda abdominal obezite tanısı konur. Abdominal obezite sıklıkla metabolik sendromun bir unsuru olup insülin direnci, bozulmuş açlık glukozu, hipertansiyon, trigliserid yüksekliği ve HDL-kolesterol düşüklüğü ile birliktedir (33). 2.1.5.6. Fiziksel inaktivite Fiziksel aktivite azlığı (sedanter yaşam tarzı), koroner kalp hastalığı için önemli, bağımsız bir risk faktörüdür (34). Egzersiz azlığında, harcanan kalori azaldığından, şişmanlığın yanı sıra insülin direnci, kan lipid bozuklukları, hipertansiyon gibi risk faktörleri ortaya çıkmakta, kardiyovasküler fonksiyonel kapasite azalmaktadır. Düzenli fiziksel aktivite ile kilo azalmakta, LDL-kolesterol ve trigliserid düzeyleri düşmekte, HDLkolesterol düzeyleri yükselmekte, insüline duyarlık artmakta, kan basıncı düşmekte, endotele bağlı vazodilatasyon ve fibrinolitik aktivite artmaktadır; bu olumlu etkiler koroner kalp hastalığı riskini azaltmaktadır (35-38). Haftada en az 4 gün düzenli olarak, yarım saati aşan sürelerde, hızlı yürüme, merdiven çıkma, yüzme, bisiklete binme, dansetme ve benzeri, orta şiddette, büyük kas gruplarının ardısıra kasılıp gevşemesini sağlayan her türlü dinamik egzersiz, KAH riskini azaltmakta yararlı olmaktadır (36). 2.1.5.7. Erkek Cinsiyet Major kardiyovasküler aynı oldupu durumlarda erkeklerde bayanlara göre KAH daha sık görülmektedir. Puberte ile oluşan hormonal farklılaşmaların bu farkı oluşturduğu düşünülmektedir (39). Erkeklerde puberte ile birlikte LDL kolesterol yükselip HDL kolesterol düşer. Östrojenler plazma lipoproteinleri üzerinde olumlu bir etkiye sahiptirler ve 10 postmenopozal kadınlardaki KAH riskindeki artmayı geciktirmektedirler. Kadınlarda genellikle tek ve tıkayıcı olmayan KAH görülürken erkeklerde çoklu damar ve tıkayıcı KAH görülür (40). 2.1.5.8. Yaş Yaşlanmayla birlikte KAH insidansı, prevelansı ve mortalitesi giderek artar. Erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaşın üstü KAH için major bir risk faktörü olarak kabul edilir (41). Yaşın KAH riskine bağımsız katkısı kolesterole bağımlıdır. Ortalama serum total kolesterol değerlerinin 150 mg/dL düzeylerinde olduğu toplumlarda aterosklerotik olaylar yaşlılarda bile seyrektir (42). Yaşlanma ile birlikte serbest oksijen radikallerinin arttığı, bunların da damar tonusu üzerinde önemli rol oynayan nitrik oksiti inaktive ettiği veya endotele direkt olarak zarar verdiği gösterilmiştir (43). 2.1.5.9. Diyet Alışkanlığı Kolesterolden ve hayvansal yağlardan zengin beslenme tarzının KAH riskini arttırdığı, yüksek oranda balık ve sebze tüketiminin KAH riskini düşürdüğü gösterilmiştir (44). Doymuş yağlardan palmitik ve miristik asitlerin ve katı margarinlerde bulunan transdoymamış yağların LDL kolesterolü ve lipoprotein (a)'yı arttırıp HDL kolesterolü düşürdüğü gösterilmiştir. Doymuş yağlar, ayrıca, trombosit agregasyonunu, faktör 7 düzeylerini ve LDL oksidasyonunu arttırır. Omega-3 yağ asitleri içeren diyetler ise trombosit agregasyonunu azaltıp vazodilatasyon yapar. Yüksek oranda balık ve sebze tüketimini içeren Akdeniz tarzı diyet ile batı tipi diyetin karşılaştırıldığı bir çalışmada, diğer risk faktörlerinde belirgin bir fark olmaksızın yineleyen koroner olaylarda belirgin azalma saptanmıştır (45). 2.1.5.10. Aile Öyküsü Birinci derece erkek akrabalarda 55 yaşından önce, birinci derece kadın akrabalarda 65 yaşından önce erken KAH öyküsü olması, o kişide ateroskleroz gelişim riskini 1,3-1,6 kat artırmaktadır (46). Bu yatkınlığın bir kısmı genetik temelleri bilinen çeşitli kardiyak 11 risk faktörlerine bağlı olabilir. Bunlar arasında tek gen mutasyonuna bağlı lipid metabolizması bozukluklarından başka, hipertansiyon, DM, hiperhomosisteinemi ve diğer metabolik bozukluklar gibi daha karmaşık polijenik bozukluklar da sayılabilir. Bunların yanı sıra tütün kullanımı, diyet ve fiziksel aktivite gibi çevresel faktörler genetik dışı ailesel etkileri meydana getirebilirler. 2.1.5.11. Diğer yeni tanımlanan risk faktörleri Tarama çalışmalarında özellikle erken yaşta ateroskleroz saptananlarda geleneksel risk faktörlerinin prediktif değerinin sınırlı olduğu gösterilmiştir. Birçok hastada az sayıda geleneksel risk faktörü bulunmasına rağmen hayatı tehdit eden akut koroner sendromlar görülebilmektedir. Son yıllardaki çalışmalar KAH'nın fizyopatolojisinde rol oynayan yeni risk faktörlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu risk faktörleri ile ilgili birçok çalışma yapılmış olup bir çoğu da devam etmektedir. Bu potansiyel risk faktörlerinden bazıları; serum C-reaktif protein (CRP), lipoprotein-a, homosistein, fibrinojen, miyeloperoksidaz (MPO) seviyeleri, lökosit sayısı, ankle-brakial indeks ve karotis intima kalınlığı şeklinde sıralanabilir (47). 2.2. Koroner Kollateral dolaşım Koroner arterin tam veya tama yakın tıkanıklığı sonrası miyokardiyal perfüzyon epikardiyal arterleri bağlayan vaküler yapılar olan kollateraller yoluyla sağlanır (1). Kollateral kanallar akut oluşabilir veya koroner arter hastalığı oluşumundan önce varolmuş olabilir. Mevcut varolan kollateraller ince duvarlı, 20-200 µm çapında, değişik türler arasında farklı sıklıktadır. Önceden mevcut kollateraller normalde kapalı ve nonfonksiyonedir çünkü bağlantılı oldukları arterler arasında basınç gradienti yoktur. Koroner oklüzyon sonrası distal basınç düşmesine bağlı mevcut kollateraller açılır. Ancak obstrüktif olmayan KAH'lı veya koroner arterleri normal hastaların %30'a varan bölümünde bazı kollateraller tanımlanabilmektedir (48). Stenozlu segmentin her iki ucu arasındaki basınç gradyanı, anastomotik damarlar içinden kan akımını kolaylaştırır. Bu sayede damarlar giderek daha fazla genişler ve sonunda kollateral damarlar görünür hale gelir. Bu 12 damarlar daha sık olarak ventriküler septumda (anterior ve posterior inen arterlerin septal perforatörleri arasında), ventrikül apeksinde (anterior inen septal perforatörleri arasında), anterior sağ ventriküler serbest duvarda (anterior inen ve sağ veya konus arteri arasında), anterolateral sol ventrikül serbest duvarında (anterior inen diyagonal ve sirkümfleks marjinal dalları arasında), kardiyak kruksta (sağ ve sirkümfleks arterler arasında), atriyumlar boyunca (sağ ve sirkümfleks koroner arterler arasındaki Kugel anastomik arterleri) yerleşirler. Aynı zamanda daha küçük subendokardiyal anastomozlar da mevcuttur. 2.2.1. Koroner kollateral damar gelişimi Önceden mevcut olan immatür kollaterallerin olgun kollaterallere dönüşümüne arteriyogenez adı verilir ve üç basamakta gerçekleşir (49). 2.2.1.1. Birinci basamak ( İlk 24 saat ): Arteriyogenezde ilk basamak (ilk 24 saat) fazlalaşan kan akımını kolaylaştıran önceden mevcut kanalların pasif genişlemesidir. Artan kan akım velositesi ve shear stres sonucu endoteliyal hücreler aktive olur bazal membranı parçalayan ve hücredışı matrixi eriten proteolitik enzimler salgılarlar; bu endotelial hücrelerin göçü için temel süreçtir (50). Shear stres endoteldeki yeni gen expresyonu, lökosit adezyon moleküllerinin upregülasyonu ve proinflamatuar sitokinlerin yapımı (monosit kemoatraktan protein-1, tümör nekrosiz faktör-alfa, granülosit-makrofaj koloni stimüleedici faktör) gibi yaygın fonksiyonel değişimleri uyarır (50,51). 2.2.1.2. İkinci basamak (1 gün – 3 hafta): İkinci aşama (1 gün- 3 hafta) inflamasyon ve hücresel proliferasyondur. Monositler vasküler duvara göç ederler ve sitokinler ve büyüme faktörlerini salgılarlar. Birkaç haftada, çoğalan endotelial ve düz kas hücreleri kendi aralarında sirküler ve longitudinal katmanlar olarak düzenlenirler. Bu ilk iki fazda, kollateral kanalların çapı yaklaşık 10 kat artar. 13 2.2.1.3. Üçüncü basamak (3 hafta – 6 ay): Kollateral olgunlaşmanın üçüncü basamağı (3 hafta-6 ay) birçok büyüme faktörünce stimüle edilen hücresel çoğalma ve hücredışı matriksin artmasına bağlı damar duvarı kalınlaşmasıdır (52). Bu durum anjiyostatin (plazminojenin bir parçası), endostatin (kollajenin proteolitik bir parçası) ve trombospondin-1 gibi inhibitör faktörler ile dengelenir. Olgun kollateral damar 1 mm’lik lümen çapına ulaşabilir. Üç katmanlı yapısı aynı boyuttaki bir koroner arterden neredeyse ayırt edilemez (50,51). 2.2.2. Arteriyogenez ve anjiyogenez Daha önce mevcut olan kollaterallerin gelişmesi olan arteriyogenezin aksine, daha önce var olan arterlerden daha küçük, kapillerlere benzeyen damarların filizlenmesine anjiyogenez denir. Subendokardiyal kollateraller bu şekilde meydana gelebilir. Anjiyogenez için ilk uyarı, hücrelerin yetersiz oksijenizasyonudur. Anjiyojenik stimülasyonlar, kapiller damarların veya postkapiller venüllerin endoteliyal hücrelerinde aktivasyonu uyarır. Bunun sonucunda lokal vazodilatasyon, artmış damar geçirgenliği ve bazal membran bozulması oluşur. Endotel hücrelerinin çoğalması ve göçü ile kapiller filizlerin formasyonu oluşur. Hücre çoğalmasının sürmesi ile filizlenen damarlar uzar ve komşu filizler, kan taşıyan kapiller düğümleri oluşturmak üzere birleşir. Anjiyojenik büyüme faktörlerinin, periferal ve miyokardiyal iskemi hayvan modellerinde yeni kollateral kanal formasyonuna öncülük ettiği gösterilmiştir. Bu çalışmalarda, vasküler endoteliyal growth faktör, fibroblast growth faktör 1 ve 2, hepatosit growth faktör ve hipoksi indüklenebilir faktör 1’i içeren anjiyojenik büyüme faktörleri, rekombinant protein veya gen transferi ile uygulanmıştır. Bu büyüme faktörlerinin her biri endoteliyal aktivasyon ve mitogenez, matrix protein ve proteinazların upregülasyonu gibi anjiyogenezdeki önemli basamakları uyarır (53). Terapotik anjiyogenezde, eksojen anjiyojenik büyüme faktörleri (veya bu büyüme faktörlerini kodlayan genler) iskemik durumlarda yaniden damarlanmayı uyarmak üzere uygulanırlar (53). Terapotik anjiyogenez periferal iskemi tedavisi için çeşitli hayvan türlerinde başarı ile gerçekleştirilmiştir. 14 2.2.3.Koroner kolateral dolaşımın belirlenmesi ve değerlendirilmesi Kolateral damarların anjiyografik olarak görünür hale gelebilmesi için koroner arter çapının %90’ından fazlasının daralması gerekir. ST segment yükselmeli Mİ gelişen hastalarda, ani bir trombotik tıkanma nedeniyle hemen kollateral kanallar ortaya çıkabilir. Yapılan bir çalışmada ST elevasyonlu miyokard enfarktüsünün altıncı saatinde hastaların yarıya yakınında, 24 saatten sonra ise hemen hemen tüm hastalarda anjiyografik olarak görülebilir kolaterallerin oluştuğu gösterilmiştir (54). KKD’nin belirlenmesinde kullanılan standart görüntüleme yöntemi koroner anjiyografidir. Kolateral damarların anjiyografide saptanabilmeleri için 100 mikrometre boyutunda olması gerekmektedir (55). KKD anjiyografik olarak belirlemek ve sınıflandırmak için farklı yöntemler kullanılmıştır fakat koroner akım indeksi ile karşılaştırıldığında, KKD’yi değerlendirmede en uygun anjiyografik yöntemin Rentrop kollateral sınıflama yöntemi olduğu gösterilmiştir (56). Rentrop ve ark. stenotik lezyonlu olgularda çift kateter kullanarak balon anjiyoplasti işlemi sırasında lezyonlu bölgede balonun şişirilmesi ile akut tıkanma meydana getirmişler ve iki taraflı koroner anjiyografi ile KKD’yi sınıflandırmışlardır. Rentrop sınıflamasına göre; Grade 0 : Görüntülenebilir kollateral kanal yok Grade 1: Oklüde arterin yan dallarında doluş var, ancak epikardiyal segmentte ulaşan bir boyanma yok. Grade 2: Epikardiyal arter parsiyel olarak dolar. Kontrast madde geçişi vardır ancak epikardiyal damar tam olarak görüntülenemez. Grade 3: Epikardiyal arter kollateral ile tam olarak dolar. Kontrast materyal kollateral damarlara geçer ve kollateraller tamamıyla opak ile dolar. Epikardiyal damarlar rahatlıkla gözlenebilir. 15 2.2.4.Koroner kollateral dolaşımın klinik ve fonksiyonel önemi Akut miyokart enfarktüsü varlığında koroner arterin tıkanması miyokart nekrozuna neden olarak sol ventrikül duvar hareket bozukluğuna yol açar. Ancak önceden kollateral damarları olan hastalarda tehlike altındaki bölgelere kollateraller aracılığı ile kan akımı sağlandığından hasarlanmanın şiddetinin daha az olma ihtimali yüksektir. Akut akut miyokart enfarktüsü hastalarında iyi kollateral dolaşımın olmasının, miyokart bölgesinde nekroz ve kalp yetersizliği gelişimi için koruyucu olduğu gösterilmiştir (57). Kollateral dolaşımın rudimenter olduğu hastalarda MI sırasında miyokart hasarının yeteri kadar önlenmediği görülmüştür (58). Koroner iskemi sırasında mevcut bulunan veya akım stresi etkisiyle ilk planda oluşan kollateraller daha zayıf olup subepikardiyal sahayı beslemektedir. Ancak, kronik dönemde iskemik yanıtın artması, neovaskülarizasyon süreci sırasında iyi gelişmiş subendokardiyal kolaterallerin oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Tam gelişmiş kolateraller, düz kas hücre yapısında, kalın duvarlı ve dar lümenlidir. Ayrıca, bu olgunlaşmış kolateral damarlar vazomotor fonksiyonlara da sahiptir. Tam tıkalı koroner arteri ve yeterli KKD’si olan hastalarda, yetersiz KKD’si olan hastalara göre bölgesel sol ventrikül kasılma kuvveti daha iyidir. Gelişmiş kollateral dolaşımı olan hastalarda ejeksiyon fraksiyonu daha yüksek, sol ventrikül diyastol sonu basıncı daha düşük, iskemik bölgedeki duvar hareket bozukluğu daha sınırlı bulunmuştur (59). KKD’nin antiaritmik etkinliğide bulunmaktadır. Garza ve ark. köpeklerde KKD antiaritmik etkinliğini değerlendirmişler ve iyi gelişmiş kollaterali olan grupta ventriküler fibrilasyon eşiğini daha yüksek bulmuşlardır (60). Meier ve ark. yaptıkları çalışmada (61), ventriküler repolarizasyonu gösteren ve uzaması elektriksel instabilite ile ilişkilendirilen QT intervalinin, akut miyokardiyal iskemi durumunda iyi gelişmiş kollateral varlığında daha az uzadığını saptamışlardır. 16 2.2.5.Koroner kolateral dolaşımın gelişimini etkileyen faktörler 2.2.5.1. Tıkanıklığın gelişme hızı ve ciddiyeti Aterosklerotik plağın uzun bir zaman dilimi içinde ilerleme gösterdiği durumlarda kollateral gelişimi daha iyi olmaktadır. Yavaş gelişen koroner darlığı olan koroner kalp hastalıklı bireylerde otopsi sırasında daha fazla oranda KKD ağı olduğu gösterilmiştir. Kolateral gelişimi ile ilgili diğer bir faktör lezyonun yeridir. Yapılan çalışmalarda koroner lezyonun proksimal yerleşimli olmasının kolateral gelişiminde daha etkili bir uyarıcı olduğu gösterilmiştir (62). Darlığın ciddiyeti KKD gelişiminde kritik bir rol oynamaktadır. Darlık ne kadar ciddi ise kolaterallerin görüntülenebilme olasılığı o derece yüksektir. Koroner darlığın çap olarak oranı %70’in üzerinde olmadıkça kollateral gelişimi nadirdir. Kollaterallerin anjiyografik olarak görüntülenebilir hale gelmesi için ise darlığın %90 civarına ulaşması gerekir. Önemsiz plaklar üzerinde gelişen vazospazmlar, nadiren de olsa kollateral gelişimini uyarabilmektedir (62). 2.2.3.2.Angina pektoris Fulton yaptığı otopsi incelemelerinde, anginal yakınmaları daha uzun süreli olan hastalarda kollateral damar gelişiminin daha geniş çaplı olduğunu göstermiştir (63). Yapılan bir çalışmada akut Mİ öncesi anjina şikayeti olan hastalarda, olmayanlara oranla yaklaşık iki kat fazla iyi gelişmiş KKD saptanmıştır (64). Benzer başka bir çalışmada akut Mİ öncesinde kısa bir zaman için angina tarif eden hastalar ile karşılaştırıldığında, akut Mİ öncesi daha uzun süreli angina tarif eden hastalarda kronik iskemiye yanıt olarak gelişen kolateral damar ağı ile ilişkili olarak daha küçük bir nekroz alanı oluştuğu gösterilmiştir (65). 17 2.2.3.3. Kardiyovasküler risk faktörleri Metabolik sendromlu hastalarda da koroner kolateral gelişiminin kötü olduğu gösterilmiştir (66). Kolesterol metabolizmasının anjiyogenezi yavaşlattığı, fakat hipertansiyon varlığının KKD gelişimini olumlu etkileyebileceği bildirilmiştir (67). Diyabetik hastalarda endotel disfonksiyonu geliştiği, sitokinlere endotel vazodilatatör yanıtın bozulduğu ve iskemiye yanıt olarak neovaskülarizasyon ve koroner kolateral gelişimi yanıtının yetersiz olduğu gösterilmiştir (68). KKD’nin beden kitle indeksi yüksek olan KAH’da, beden kitle indeksi normal olan koroner arter hastalarına göre daha kötü olduğu gösterilmiştir (69). Sigara kullanımı vasopresin salınımına neden olarak kollaterallerde vazokonstrüksiyona neden olabilir. 2.2.3.4.Kalıtsal faktörler Önceden varolan anastomoz kanallarının miktarına genetik faktörlerin belirgin etkisi vardır. Farklı türler hatta aynı türden farklı bireyler arasında genetik yatkınlık açısından önemli ayrılıklar olduğu gösterilmiştir. Çeşitli hayvan türlerinde yapılan çalışmalarda da genetik faktörlere bağlı olarak KKD’nin farklılıklar gösterdiği görülmüştür (70). 2.2.3.5.Egzersiz Egzersizle ilgili yapılan iki çalışmada, KAH’da anjiyografik olarak gösterilebilen KKD varlığı ile fiziksel açıdan aktif bir yaşam tarzı arasında herhangi bir ilişki bulunamamıştır (71). Egzersizin KKD’nin gelişiminde etkisinin olabileceği yönündeki inanışa rağmen bu görüş bilimsel olarak kanıtlanamamıştır. 2.2.3.6.Farmakolojik ajanlar Nitratlar ve beta-adrenerjik agonistler koroner kolateralleri genişletirken; aspirin, beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri ve alfa-agonistlerin kollateraller üzerine bariz bir 18 etkisi gösterilmemiştir (58,70,72). Anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörü (ACEİ) kullanımının kollateral dolaşıma katkıda bulunduğu ve bu etkiyi bradikinin üzerinden gerçekleştirdiği öne sürülmüştür (73). Statinin ancak üç aydan sonra ve kullanılan doz ≥10 mgr olduğunda (özellikle atorvastatin için) KKD gelişimini önemli derecede etkilediği saptanmıştır (74). Heparinin hücre dışı matrikste büyüme faktörleri yıkımını engelleme, plasminojen aktivatör salınımını arttırma ve büyüme faktörlerinin endotel reseptörlerine bağlanmasını engelleyen alfa-2 makroglobulinin etkisini bloke etme etkileri ile anjiyojenik olduğu gösterilmiştir. Yapılan çalışmalarda heparin kullanımının iskeminin eşik değerini yükselttiği ve miyokart enfarktüsünden sonra kollateral kan akımını düzelttiği belirlenmiştir (75). Rapamisin ve paklitaksel kaplı bazı stentlerin implantasyon sonrası kollateral gelişim ve fonksiyonunu bozabildiği öne sürülmüştür (76). 2.2.3.7. Endojen mediyatörler Fibroblast büyüme faktörü (FGF) ve vasküler endotel büyüme faktörü (VEGF), büyüme faktörleri arasında KKD gelişimine en çok etki eden iki faktör olarak gösterilmektedir. VEGF’nin nitrik oksite bağlı vazodilatasyonu artırdığı, monosit kemotaksisini düzenlediği, proteazların ve adezyon moleküllerinin ekspresyonunu artırdığı gösterilmiştir. Koroner kolateral dolaşımı iyi gelişmiş bireylerde VEGF düzeyi yüksek bulunmuştur. Buna karşılık KKD gelişimi olmayanlarda VEGF’nin hipoksiye bağlı uyarılmasının daha düşük olduğu gözlemlenmiştir (77). VEGF ile KKD gelişiminin uyarılması için de nitrik oksit (NO) gereklidir. NO sentezi inhibe edildiğinde kolateral kan akımının belirgin şekilde azaldığı gösterilmiştir (78). FGF ise hem anjiyogenez hem de arteriyogenez olan bölgelerde saptanmıştır (79). 2.2.6. Diyabetik hastalarda kollateral dolaşım Diyabetik hastalarda ateroskleroz diffüz ve çok sayıda damar tutulumu ile seyreder. Kalp yetersizliği ve Mİ sonrası anjina gibi komplikasyonlara diyabetik hastalarda daha sık 19 rastlanır. Diyabetik hastalarda komplikasyon riskini arttıran bir diğer faktör de kollateral gelişiminin zayıf olmasıdır. Kollateral dolaşımın araştırıldığı birçok çalışmada diyabetiklerde kollateral gelişimin zayıf olduğu gösterilmiştir. Diyabetik hastalarda gelişen endotelyal disfonksiyona bağlı olarak, endotelin sitokinlere vazodilatatör yanıtı bozulmakta ve iskemiye yanıt olarak neovaskülarizasyon ve koroner kolateral gelişimi yanıtı yetersiz olmaktadır. Diyabetik ve diyabetik olmayan hastalarda kollateral gelişimini karşılaştırmış ve diyabetiklerde daha düşük kollateral skoru bulunmuştur (68). Yapılan çalışmalarda diyabetik hastalarda, kollateral oluşumunun önemli bir öğesi olan monositlerin VEGF-A’ ya yanıtının azaldığı saptanmıştır (80). 2.3. Atriyal Fibrilasyon 2.3.1 Atriyal fibrilasyonun tanımı AF, düzensiz ve kaotik atriyal aktivasyon ve buna bağlı mekanik işlev bozukluğu ile karakterize bir supraventriküler taşiaritmidir. EKG’de atriyal kontraksiyonu gösteren “P” dalgaları bulunmaz. İzoelektrik hat üzerinde küçük, düzensiz ve farklı morfolojilerde fibrilasyon dalgaları ve düzensiz şekilde düzensiz ventriküler ritm bulguları ile tanınır (Şekil 1). Şekil 1: 12 derivasyonlu EKG’de atriyal fibrilasyon örneği. 20 2.3.2 Epidemiyoloji AF klinikte en sık görülen aritmidir. Genel populasyonda tahmin edilen AF prevalansı %0,4 – 1 arasındadır ve bu oran yaşla birlikte artış göstermektedir (81). Verilere göre 60 yaş üstü her 25 kişiden, 80 yaş üstü her 10 kişiden biri AF’den etkilenmektedir (82). AF prevalansı erkeklerde kadınlara oranla daha fazladır. Fragminham çalışmasında yaşa göre uyarlanmış erkek/kadın oranı 1,7’dir (83). Ülkemizde de TEKHARF çalışmasında AF epidemiyolojisi ile ilgili önemli veriler elde edilmiştir (84). Bu çalışma ile genel AF prevalansı %1,25 bulunmuştur. Bu değer 70 yaş ve üzeri grupta %2,49 olarak saptanmıştır. 2.3.3 Atriyal fibrilasyon patofizyolojisi AF patofizyolojisinde birbiri ile etkileşimde olan birçok faktör rol oynar. AF’nin başlamasında otomatisite ve yeniden giriş dalgacıklarının söz konusu olduğu fokal tetikleyici mekanizmaların sorumlu olduğu düşünülmektedir (85). Çoklu yeniden giriş dalgacıkları teorisine göre, birbirinden bağımsız olarak yeniden üretilen birçok dalgacıklar mevcuttur. Bu yeniden giriş dalgacıklarının oluşması ile AF’nin süreklilik kazanması muhtemeldir. Atriyal remodelling ile atriyumun ileti hızı azalma gösterir. Bunun sonucunda atriyal ileti süresi artar; böylece yeniden giriş dalgacıklarının boyu kısalır ve daha fazla sayıda dalga oluşarak AF süreklilik kazanır. AF ataklarının inter-atriyal ileti süresi uzun hastalarda sık olduğu gösterilmiştir. Bu da AF patofizyolojisinde inter-atriyal ileti bozukluğunun rol oynayabileceğini ortaya koymuştur (86). Pulmoner ven yakınlarındaki atriyal miyositlerde hızlı uyarı oluşturan odağın tetiklenmesinin çoğu paroksismal AF’nin altında yatan mekanizma olduğu gösterilmiştir. Bu pulmoner ven odaklarında katekolamin uyarısı, hızlı atriyal pacing veya akut gerilmeye yanıt olarak gecikmiş ard-potansiyeller ve tetiklenen aktivite oluşturur. Pulmoner venlerde refrakter periyot belirgin olarak kısalmıştır ve sıklıkla pulmoner venlerle sol atriyum arasında ileti bloğu nedeni ile paroksismal AF’si olan hastalarda pulmoner venlerde anormal ileti özellikleri bulunur (87, 88). 21 2.3.4. Atriyal fibrilasyon tipleri Aritmi tablosuna ve süresine dayalı olarak beş tip AF tanımlanabilir (89); İlk kez AF saptanan hastada, aritmi süresi ve semptomlarından bağımsız olarak “ilk kez tanı alan AF” olarak kabul edilir. Çoğunlukla 48 saat içinde kendi kendine sonlanan, fakat 7 güne kadar devam edebilen AF atakları “paroksismal AF” olarak adlandırılır. AF nöbeti 7 günden uzun sürdüğünde veya ilaçlar veya doğrudan akım kardiyoversiyon ile sonlandırma gereksinimi durumunda “ısrarcı (persistan) AF” olarak isimlendirilir. “Uzun süreli ısrarcı AF” bir ritm kontrol stratejisinin benimsenmesine karar verildiğinde, en az bir yıl sürmüştür. Aritminin varlığı hasta veya doktor tarafından kabul edildiğinde “kalıcı AF” olarak adlandırılır. Bu sınıflamanın yanı sıra, etiyolojiye göre yapılmış sınıflama da mevcuttur (90). Buna göre, altmış yaş altındaki, genç, kardiyovasküler hastalığın klinik ve ekokardiyografik kanıtının olmadığı kişilerdeki AF’ye “lone AF” adı verilir. Perikardit, miyokardit, kardiyak cerrahi, miyokart enfarktüsü, hipertiroidi gibi hastalıkların zemininde gelişen AF ise “ikincil AF” olarak isimlendirilir. 2.3.5. Risk faktörleri ve Nedenler Atriyumları etkileyen inflamasyon, infiltrasyon, dejenerasyon, hacim ve basınç yükü, hormonal metabolik ve nöral birçok faktörün AF etiyolojisinde rolü bulunmaktadır (Tablo 2). Çalışmalar sonucunda en sık AF nedenleri kalp yetmezliği (KY), kapak hastalıkları, hipertansiyon ve iskemik kalp hastalıkları olarak belirlenmiştir (81,82). 22 Tablo 2: Atriyal fibrilasyon nedenleri ve ilişkili durumlar Kalp yetersizliği Elektrolit bozuklukları Sistolik KY Hipokalemi Diyastolik KY Hipomagnezemi Hipertansiyon Kapak hastalıkları Hiperkalsemi Endokrin bozukluklar Feokromasitoma Mitral kapak Triküspit kapak Akciğer Hastalıkları Aort kapak Kronik obstrüktif akciğer hastalığı Kardiyomiyopatiler (KMP) Dilate KMP Obstrüktif uyku apne sendromu Restiriktif KMP Pulmoner hipertansiyon Hipertrofik KMP Pulmoner emboli Diyabetes mellitus Perikardit Alkol kullanımı Miyokardit Hipotermi Endokardit Preeksitasyon sendromları Tiroid hastalıkları İlaçlar Koroner arter hastalığı Nörolojik hastalıklar İnflamatuar hastalıklar Hipertiroidi 2.3.6. Atriyal Fibrilasyonun Klinik Önemi Atriyal fibrilasyonlu hastalarda artmış ölüm ve inme riski, taşikardiye bağlı kardiyomyopatide artış, yaşam kalitesinde düşme, hastaneye yatışta ve yatış süresinde artış mevcuttur. Fragminham çalışmasına göre AF’lu hastalarda; benzer yaş, kardiyovasküler hastalık ve kardiyovasküler risklere sahip olan AF olmayan hastalara göre artmış mortalite tespit edilmiştir. Kalp yetmezliği ile ilgili büyük ölçekli çalışmalarda, AF mortalite ve morbidite açısından bağımsız risk faktörü olarak belirlenmiştir. Yeni AF tanılı hastalarda özellikle ilk 4 ayda artmış mortalite riski saptanmıştır (91,92). 23 İnme, AF’nun en çok korkulan komplikasyonlarındandır ve tedavide üzerinde durulması gereken ana öğelerdendir. Sol ventrikül ve sol ventrikül apendiksi içindeki akım atriyal kasılmanın kaybolmasına bağlı olarak azalır. Bunun sonucunda sol atriyumda trombüs oluşumu ve sistemik tromboemboli riski artar (93). Tromboemboli gelişen hastaların yaklaşık %90’ında inme, %10’unda periferik emboli görülür (93). AF başlangıcı sonrası atriyal kontraksiyon kaybına bağlı olarak kardiyak debi yaklaşık %5-15 oranında azalır. Özellikle sol ventrikül hipertrofisi, hipertrofik veya restriktif kardiyomyopati gibi sol ventriküler kompliansın arttığı durumlarda bu etki daha belirgindir. Buna ilaveten, ventrikül hızının düzensizliği kardiyak debiyi azaltır. Ventrikül hızlarının ısrarlı şekilde dakikada 120-130’un üzerinde seyretmesi uzun dönemde ventriküler taşikardiyomiyopatiye yol açabilir (94,95). 2.4 Atriyal İletimin Değerlendirilmesi 2.4.1 Oniki Derivasyonlu Elektrokardiyografide P Dalga Dispersiyonunun Değerlendirilmesi P dalga süresi en iyi D II derivasyonunda değerlendirilmekte ve 120 ms’nin üzerinde olması anormal olarak kabul edilmektedir. Anormal inter-atriyal iletimi yansıtan diğer bir ölçüt P dalga dispersiyonu (PDD) dur. PDD, EKG’deki tüm derivasyonlar içerisinden en uzun ve en kısa P dalga sürelerinin farkı olarak tanımlanmaktadır. İntraatriyal ve inter-atriyal ileti zamanı uzaması ile sinüs impulsunun homojen olmayan dağılımını fibrilasyona eğilimli atriumun özellikleridir (96). P dalgası maksimum süresinin ≥ 110 ms olması inter-atriyal iletinin, PDD’nin ≥ 40 ms olması sinüs uyarısı dağılımının bozuk olduğunu gösterir (97). Uzamış P dalga süresi ve artmış PDD’nin AF için risk faktör olduğu çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir (98-100). Standart 12-kanallı EKG’de P dalgası süresi ve PDD’nin AF’nin ve paroksismal AF’nin persistan AF’ye dönüşümünün klinik olarak yardımcı bir göstergesidir (101). 24 2.4.2 Ekokardiyografik Olarak Atriyal Elektromekanik Gecikmenin Değerlendirilmesi Doku doppler ekokardiyografi ile saptanabilen atriyal iletim süreleri AF’nin süreklilik kazanmasını sağlayan aritmojenik substrat değişiklikler hakkında fikir sahibi olmamızı sağlar. Atriyal elektromekanik gecikme (AEMG) süresinin belirlenmesi için, genellikle EKG deki P dalgasının başlangıcından doku Doppler ile ölçülen Am dalgası (geç diyastolik akım) başlangıcına kadar geçen süre kullanılır (Şekil 2). İki ayrı bölgeden belirlenen AEMG’nin farkı bu iki bölge arasındaki atriyal iletim gecikmesi olarak tanımlanır. Daha önce yayınlanan çalışmalarda paroksismal AF’de ve mitral stenozlu hastalarda inter-atriyal ve intra-atriyal iletilerde artma gözlenmiştir (102,103). Şekil 2: Doku doppler yöntemi ile AEMG’nin ölçülmesi. PA: EKG’deki P dalgası başlangıcı ile doku doppler trasesindeki A dalgası başlangıcına kadarki süre. 25 3. GEREÇ ve YÖNTEM 3.1 Çalışma Protokolü 3.1.1 Hasta Alım ve Dışlanma Kriterleri Çalışmaya Ağustos 2011 – Şubat 2013 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi Kardiyoloji Anabilim Dalı’nda koroner anjiyografisi yapılan, sol sirkümfleks veya sağ koroner koroner arterlerin birinde proksimal % 95 ve üzeri darlık saptanan, elektrokardiyografide normal sinüs ritmi belirlenen 70 hasta ve kontrol grubu olarak benzer yaş ve cinsiyete sahip normal koroner arterler saptanan 35 birey dahil edildi. Çalışma Malatya Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından onaylandı ve ayrıca çalışmaya alınan tüm kişilere çalışma ile ilgili detaylı bilgi verilerek bilgilendirilmiş gönüllü onam formu alındı. Çalışmadan dışlanma kriterleri o Kalp kapaklarında orta veya ileri derecede darlık/yetmezlik mevcut olması o Son 30 gün içinde akut koroner sendrom tanısı alan hastalar o Son 30 gün içinde perkütan koroner girişim uygulanan hastalar o Koroner by-pass operasyonu öyküsü olan hastalar o Dilate, restriktif veya hipertrofik kardiyomyopati varlığı 26 o Ekokardiyografi ile belirlenen sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun %50’nin altında olması o Kronik obstruktif akciğer hastalığı o Hipotiroidi veya hipertiroidi öyküsü o Konjenital kalp hastalığı (atriyal septal defekt, ventriküler septal defekt, patent duktus arteriyozus) olan hastalar o Renal veya hepatik yetmezlik öyküsü o Hasta elektrokardiyografisinde pre-eksitasyon bulgusunun olması 3.1.2. Genel Değerlendirme ve Ölçümler Çalışmaya katılan tüm bireylerin tıbbi öyküleri alınarak fizik muayeneleri yapıldı. Çalışmaya katılan tüm bireyler KVH için risk faktörleri (DM, hipertansiyon varlığı, sigara içiciliği, yaş ve cinsiyet) sorgulanarak kaydedildi. Tüm hastaların boy ve kilosu ölçüldü ve beden kitle indeksi hesaplandı. Hastaların elektrokardiyografileri çekildi ve ekokardiyografileri yapıldı. DM varlığı, açlık kan glukoz seviyesinin 126 mg/dL, spot kan şekerinin 200 mg/dl ve üstü olması ve/veya hastanın oral antidiyabetik ve/veya insülin kullanıyor olması olarak tanımlandı. Hipertansiyon varlığı, sistolik kan basıncının > 140 mmHg veya diyastolik kan basıncının > 90 mmHg olması veya hastanın tansiyon düşürücü ilaç kullanıyor olması olarak tanımlandı. Son 6 ay veya daha fazla süredir sigara içen hastalar aktif içici olarak tanımlanırken, geçmişte sigara içmiş olanlar bırakmış olarak tanımlandı. Hiperlipidemi varlığı total kolesterolün > 200 mg/dL veya LDL kolesterol’ün > 100 mg/dL ölçülmesi veya hastanın lipid düşürücü ilaç tedavisi alıyor olması olarak kabul edildi. 3.1.3. Koroner Anjiyografik Değerlendirme Bütün hastalara Judkins tekniği ile 6F diyagnostik kateter kullanılarak sağ femoral arter veya sağ radiyal arter yolu ile selektif koroner anjiyografi yapıldı. Anjiyografi cihazı olarak “Philips Medical Systems Integris H 5000, Netherland” kullanıldı. Opak madde 27 olarak Iopromide (Ultravist–370) veya Iohexol (Omnipaque 350 mg/ml) kullanıldı. Koroner arterler sağ ve sol oblik pozisyonlarda kranial ve kaudal açılandırmalar kullanılarak görüntülendi. Tüm hastaların ölçümleri koroner lezyonun en iyi görüldüğü ve lümeni en fazla daralttığı kabul edilen pozisyonda, diyastol sonunda yapıldı. Tıkanıklık olan koroner artere kan akımı sağlayan kollaterallerin anjiyografik dercelendirmesi Rentrop sınıflamasına göre yapıldı (56). Rentrop sınıflamasına göre yapılan değerlendirmede; Rentrop 0: Kollateral dolum yok Rentrop 1: Çok zayıf olarak kollateral akım görülür ancak epikardial arterler dolmaz Rentrop 2: Parsiyel perfüzon. Epikardial arterler kontrast madde alır fakat tam dolmaz Rentrop 3: Tam perfüzyon. Kontrast madde epikardial damarları tam doldurur. Rentrop sınıflamasına göre 0 ve 1 kötü kollateral gelişimi, 2 ve 3 iyi kollateral gelişimi olarak değerlendirildi. 3.1.4. Elektrokardiyografi ile Atriyal İletim Sürelerini Değerlendirme Çalışmaya alınan tüm bireylere EKG çekildi. Elektrokardiyografiler 50 mm/sn kayıt hızında ve 2 mV/cm amplitüd standardizasyonunda kaydedildi. P dalga başlangıcı olarak ilk defleksiyonun izoelektrik hattan ayrılışı, sonu olarak izoelektrik hat ile tekrar kesiştiği nokta kabul edildi. Ölçüm değerleri her derivasyon için incelenen 3 dalganın ortalaması alınarak, büyüteç yardımı ile hesaplandı. P maks 12 derivasyon içindeki en uzun P dalga süresi, P min 12 derivasyon içindeki en kısa P dalga süresi olarak belirlendi. P max ve P min arasındaki fark PDD olarak belirlendi. 3.1.4. Ekokardiyografi ile Atriyal İletim Sürelerini Değerlendirme Tüm ekokardiyografik değerlendirmeler Philips Ultrasound M2540A (Philips Medical Systems, USA) cihazı ile sol lateral dekübit pozisyonunda yapıldı. Her birey iki boyutlu ekokardiyografi, doppler ve doku doppler yöntemleri ile değerlendirildi. Atriyum ve ventrikül çapları ve hacimlerinin hesaplanmasında iki boyutlu ekokardiyografi 28 kullanıldı. Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun (EF) hesaplanmasında modifiye Simpson metodu kullanıldı. Doku doppler ekokardiyografi 3,5-4,0 MHz frekanslı transdüser ile spektral pulsed Doppler sinyal filtresini Nyquist limiti 15-20 cm/sn oluncaya kadar ayarlayarak ve minimal optimal gain kullanılarak yapıldı. Monitör süpürme hızı miyokardiyal velositelerin spektral görüntüleri optimal olacak şekilde 50-100 mm/sn arasında ayarlandı. Pulse doppler sol ventrikül lateral mitral annulus, sol ventrikül septal mitral annulus ve sağ ventrikül lateral triküspit annulusa yerleştirilerek doku doppler görüntüleri elde edildi. Ekokardiyografi sırasında tek derivasyonlu EKG kaydı alındı. EKG üzerindeki P dalga başlangıcı ile doku doppler trasesindeki A dalgası (geç diyastolik dalga) arasındaki mesafe (PA mesafesi) AEMG olarak adlandırıldı (Şekil 2). Sol ventrikül lateral mitral annulus ve sağ ventrikül lateral triküspit annulus PA arasındaki fark inter-AEMG, sol ventrikül septal mitral annulus ve sağ ventrikül lateral triküspit PA arasındaki fark intraAEMG olarak adlandırıldı. 3.1.5.İstatistiksel Analizler Verilerin analizi SPSS 17,0 bilgisayar istatistik programı (SPSS Inc, Chicago, A.B.D) kullanılarak değerlendirilmiştir. Sayısal değişkenlerin normal dağılıma uygunluğu Shapiro Wilk testi ile incelendi. Normal dağılıma uyan değişkenler için tanımlayıcı olarak ortalama ve standart sapma, uymayanlar için medyan, minimum ve maksimum değerler kullanıldı. Kategorik değişkenler sayı ve yüzde olarak tanımlandı. Grupların sayısal değişkenler açısından karşılaştırılmasında parametrik test varsayımları sağlayanlar için tek yönlü varyans analizi ve sonrasında ikili karşılaştırmlara için Tukey HSD yöntemi kullanılmıştır. Parametrik test varsayımlarını sağlamayan değişkenler açısından grupların karşılaştırılmasında ise Kruskal Wallis testi ve sonrasında ikili karşılaştırmalarda Conover yöntemi kullanıldı. Grupların kategorik değişkenler açısından karşılaştırılmasında Pearson ki-kare testi kullanıldı. Tüm testlerde anlamlılık düzeyi 0,05 olarak kabul edildi. 29 4. BULGULAR Çalışmaya, yapılan koroner anjiyografi sonucu sol sirkümfleks veya sağ koroner arterlerden birinde iyi KKD (Rentrop 2-3) saptanan 35 hasta (26 erkek, 9 kadın; 62,0±1,6 yıl), kötü KKD (Rentrop 0-1) saptanan 35 hasta (27 erkek, 8 kadın; 65,2,6±1,1 yıl) ve kontrol grubu olarak herhangi bir patoloji saptanmayan sağlıklı 35 gönüllü (26 erkek, 9 kadın; 61,2±1,4 yıl) alındı. Hasta ve kontrol grubu bireylerin demografik özellikleri Tablo 3’de gösterilmiştir. Çalışmaya alınan hasta ve kontrol gruplarında yaş ortalaması, cinsiyet dağılımı ve BKİ açısından kıyaslandığında istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmadı. DM, HT, sigara kullanımı, hiperlipidemi öyküsü ve açısından gruplar karşılaştırıldı ve istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmadı. Her üç grup arasında kolesterol, HDL, LDL, trigliserid, CRP değerleri karşılaştırıldı ve istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. 30 Tablo 3. Hastaların demografik özellikleri Özellik Yaş (yıl) Cinsiyet n (%) Kontrol İyi KKD Kötü KKD p (n=35) (n=35) (n=35) 61,2±1,4 62,0±1,6 65,6±1,1 AD Kadın 9 (%25,7) 9 (%25,7) 8(%22,9) AD Erkek 26 26 (%74,3) 27(%77,1) AD (%74,3) BKİ n (%) 25,8±1,4 26,1±1,6 25,4±1,5 AD DM n (%) 11 (%31,4) 12 (%34,2) 12 (%34,2) AD HT n (%) 12 (%34,2) 13 (%37,1) 12 (%34,2) AD Sigara n (%) 20 (%57,1) 19 (%54,2) 16 (%45,7) AD HPL n (%) 16 (%45,7) 16 (%45,7) 21 (%60,0) AD Kolesterol(mg/dL) 194,6±6,2 197,1±6,6 182,4±8,9 AD LDL-kolesterol 38,0±1,3 36,7±1,5 37,1±1,4 AD 126,8±6,3 125,5±6,5 110,4±7,0 AD 157,2±13,3 173,6±26,2 177,2±20,1 AD (mg/dL) HDL-kolesterol (mg/dL) Trigliserid (mg/dl) KKD: Koroner kollateral dolaşım, BKİ: Beden-kitle indeksi, DM: Diyabetes mellitus, HT: Hipertansiyon, HPL: Hiperlipidemi, LDL: Düşük dansiteli lipoprotein, HDL: Yüksek dansiteli lipoprotein, AD: Anlamlı değil Her üç grubun 2-boyutlu ekokardiyografi, doppler ekokardiyografi parametreleri karşılaştırıldı (Tablo 4). Ejeksiyon fraksiyonu (EF), sol atriyum hacmi (SA), sol ventrikül end-diyastolik volüm (SVEDV), sol ventrikül end-sistolik volüm (SVESV), sağ atriyum ve ventrikül çapları, mitral inflow erken diyastolik akım hızı (E), mitral inflow geç diyastolik akım hızı (A), E/A oranı, mitral E dalgası deselerasyon zamanı (DZ), izovolümetrik kasılma zamanı (İKZ), İzovolümetrik gevşeme zamanı (İGZ), ejeksiyon zamanı (EZ), mitral lateral annulus erken pik diyastolik velosite (Em), mitral lateral annulus geç pik 31 diyastolik velosite (Am), Em/Am oranı, E/Em oranı, sistolik dalga (S) değerlerinin karşılaştırılmasında anlamlı farklılık saptanmadı. Tablo 4: Hastaların ekokardiyografik verilerinin karşılaştırılması Özellik Kontrol (n=35) İyi KKD (n=35) Kötü KKD (n=35) p Median Ort. Median Ort. Median Ort. EF % 60(56-65) 61(56-66) 60(56-62) AD SA volüm 33,7±2,4 3,9±2,6 34,1±2,2 AD SVEDV 93,9±4,1 96,0±5,3 96,0±4,3 AD SVESV 45(40-55) 46(40-55) 46(39-53) AD Sağ atriyum çapı 29(25-38) 31(22-40) 30(22-38) AD Sağ ventrikül çapı 29(23-42) 30(23-38) 29(23-40) AD E hızı (cm/sn) 70,2(58,6-78,5) 70,1(52,8-76,0) 70,0(54,0-79,2) AD A hızı (cm/sn) 55,1±3,8 56,7±3,5 55,7±6,1 AD 1,25(0,96-1,62) 1,24(0,90-1,42) 1,27(0,87-1,55) AD 180,8±23,7 189,5±22,3 192,7±18,6 AD Em 10,1±1,6 10,1±1,5 9,8±1,2 AD Am 8,1(6,3-11,3) 8,5(6,8-13,5) 9,0(6,6-11,6) AD 10,4±2,6 9,7±1,2 9,9±1,3 AD 285,2±31,2 277,4±15,8 281,2±17,7 AD Em/Am oranı 1,2±0,2 1,1±0,2 1,1±0,2 AD E/Em oranı 7,0±1,3 6,9±1,3 7,0±0,9 AD İGZ (ms) 77,1±11,0 78,4±13,5 78,6±14,1 AD İKZ (ms) 55(40-80) 60(35-85) 65(35-85) AD E / A oranı DZ (ms) S EZ EF: Ejeksiyon fraksiyonu, SA: Sol atriyum, SVEDV: Sol ventrikül end-diyastolik volüm, SVESV: Sol ventrikül end-sistolik volüm, E: Mitral inflow erken diyastolik akım hızı, A: Mitral inflow geç diyastolik akım hızı, DZ: mitral E dalgası deselerasyon zamanı, İKZ: İzovolümetrik kasılma zamanı, İGZ: İzovolümetrik gevşeme zamanı, EZ: Ejeksiyon 32 zamanı, Em: Mitral lateral annulus erken pik diyastolik velosite, Am: Mitral lateral annulus geç pik diyastolik velosite, S: Sistolik dalga Çalışma gruplarındaki bireyler elektrokardiyografik olarak P maks, P min ve PDD değerleri açısından karşılaştırıldı. Her üç değer için, üç grup arasında anlamlı fark bulunduğu saptandı (p<0,001). Yapılan post-hoc analizde kontrol grubu ve iyi KKD gruplarının arasında anlamlı fark bulunmadığı, kötü KKD grubunda ise P maks, P min ve PDD değerlerinin hem kontrol grubuna göre, hem de iyi KKD grubuna göre anlamlı olarak uzadığı saptandı (p < 0,05) (Tablo 5). Çalışma gruplarındaki bireyler arasında ekokardiyografik olarak ölçülen interAEMG ve sağ intra-AEMG süreleri incelendiğinde, üç grup arasında anlamlı fark bulunduğu saptandı. Yapılan post-hoc analizde kontrol grubu ve iyi KKD gruplarının arasında inter-AEMG, sol intra-AEMG anlamlı fark bulunmadığı, kötü KKD grubunda ise inter-AEMG (p<0,01), sol intra-AEMG (p<0,05) ve sağ intra-AEMG (p<0,001) değerlerinin hem kontrol grubuna göre, hem de iyi KKD grubuna göre anlamlı olarak uzadığı saptandı (Tablo 5). İyi KKD grubunda sağ-intra AEMG süresinin kontrol grubuna göre uzamış olduğu belirlendi (p<0,05). Tablo 5: Grupların elektrokardiyografik olarak P maks, P min ve PDD sürelerinin; ekokardiyografik olarak inter-AEMG, sol intra-AEMG ve sağ intra-AEMG sürelerinin karşılaştırılması Özellik Kontrol (n=35) İyi KKD (n=35) Kötü KKD (n=35) Sıra Ortalaması Sıra Ortalaması Sıra Ortalaması Median Median Median χ2 p P maks (ms) 32,67 95 40,87 95 # 85,46 125* 62,07 <0,001 P min (ms) 37,90 50 41,10 50 # 80,00 65* 42,42 <0,001 PDD (ms) 39,51 40 46,99 45 # 72,50 55* 23,17 <0,001 İnter-AEMG (ms) 43,83 14 49,57 16 # 65,60 18* 9,67 < 0,01 Sol İntra-AEMG (ms) 46,13 12 49,60 13 # 63,27 17* 6,24 < 0,05 Sağ İntra-AEMG(ms) 34,80 2 46,66 2æ 77,54 3* 41,87 <0,001 33 (*) Kontrol ve iyi KKD gruplarına göre istatistiksel olarak uzamış (p<0,05). (#) Kontrol grubuna göre istatistiksel olarak fark yok (p>0,05). (æ) Kontrol grubuna göre istatistiksel olarak uzamış (p<0,05). P maks: Maksimum P dalga süresi, P min: Minimum P dalga süresi, PDD: P dalga dispersiyonu, İnter-AEMG: İnter-atriyal elektromekanik gecikme, İntra-AEMG: İntraatriyal elektromekanik gecikme, KKD: Koroner kollateral dolaşım Şekil 3: Koroner kollateral dolaşım ile P maks, P min ve PDD arasındaki ilişki 34 Şekil 4: Koroner kollateral dolaşım ile inter-AEMG, sol intra-AEMG ve sağ intra-AEMG arasındaki ilişki 35 5. TARTIŞMA Atriyal fibrilasyon toplumda en sık gözlenen atriyal aritmi çeşitidir (90). KAH prevalansındaki artış ile birlikte AF nedeniyle hastaneye başvurularda da artış saptanmıştır (90). Atriyal fibrilasyon KAH’lılarda normal populasyona göre daha sık görülmektedir. PDD, EKG’deki en uzun P dalga süresi ile en kısa P dalga süresi arasındaki fark olarak tanımlanır. Elektrokardiyografik olarak PDD’nin değerlendirilmesi non-invaziv, kolay ve hızlı bir yöntemdir. PDD ve P maks atriyum içi ileti heterojenitesini gösterir ve PDD ve P maks’ın uzaması klinikte AF sıklığında artış ile ilişkilendirilmiştir (101). Çeşitli hasta gruplarında PDD süresinin uzadığı ve bunun AF ile ilişkili olabileceği saptanmıştır (104107). Yılmaz ve ark. yapmış olduğu bir çalışmada (104), stabil koroner arter hastalarında PDD’nin uzamış olduğunu saptamışlar ve hastalık derecesi ile ilişkili olduğunu belirlemişlerdir. Diğer bir çalışmada, MI geçiren hastalarda PDD artışının AF gelişimi için belirleyici olabileceği gösterilmiştir (105). Güntekin ve ark. (106) mitral darlığı bulunan hastalarda sempatik aktivite ve sol atriyal çap artışına bağlı PDD ve P maks sürelerinin uzadığını saptamışlar ve AF gelişimi için risk olabileceğini belirtmişlerdir. PDD’nin koroner by-pass operasyonu gerçekleştirilen hastalarda operasyon sonrası gelişen AF’nin öngördürücüsü olabilieceği belirtilmiştir (107). Bizim çalışmamızda kötü KKD’ı olan hastalarda, P maks ve PDD değerlerinin yanında P min değeri de iyi KKD olan hastalara göre uzamıştı. İyi KKD olan hastalarda ise PDD, P maks ve P min değerleri normal populasyona göre sayısal olarak uzamış olsa da, istatistiksel açıdan fark bulunmamaktaydı. 36 AEMG, ekokardiyografi ve eş zamanlı EKG ile ölçülebilen, birçok sistemik ve kardiyak hastalıkta uzamış olduğu tespit edilen ve bu uzamanın AF’nin öngörücüsü olduğu ileri sürülen hızlı ve pratik bir testtir (102, 103). Deniz ve ark. (103) yayınladıkları bir çalışmada paroksismal AF’si mevcut olan ve olmayan hastalar arasında paroksismal AF’yi belirleyen bağımsız tek değişkenin sol intra-AEMG olduğunu saptamışlardır. Özer ve ark. (102) mitral darlığı olan hastalarda PDD ve inter-AEMG sürelerini kontrol grubuna göre anlamlı şekilde uzun bulmuşlardır. Yağmur ve ark. (108) obstrüktif uyku apne sendromu olanlarda, Pekdemir ve ark. (109) mitral annuler kalsifikasyonu olanlarda, PDD, inter-AEMG ve intra-AEMG’nin kontrol grubuna göre anlamlı olarak uzamış olduğunu saptamışlardır. Bizim çalışmamızda da intra-AEMG ve inter-AEMG zamanları kötü KKD’a sahip hastalarda, iyi KKD’a sahip hastalara ve kontrol grubuna göre uzamış olarak belirlendi. İyi KKD’a sahip hastalar ile kontrol grubu arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Ateroskleroza bağlı olarak koroner arterlerde oluşan ciddi darlık, hasta koroner arterin beslediği miyokard dokusunda iskemi veya nekroza sebebiyet verir. KKD, böyle bir durumda miyokard kanlanmasını sağlayacak alternatif bir yol olarak devreye girer. KKD’nin ayrıca infarktüs alanını azaltma, sol ventrikülde anevrizma gelişimini önleme, infarktüs sonrası sol ventrikül fonksiyonlarını düzeltme, koroner mortaliteyi azaltma ve uzun dönemde sağ kalımı uzatma gibi pek çok yararlı etkileri de mevcuttur (1,57). Diğer olumlu etkilerinin yanında KKD’nin muhtemel antiaritmik etkinliği ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. (10, 60, 61). Garza ve ark. köpeklerde KKD antiaritmik etkinliğini değerlendirmişler ve iyi gelişmiş kollaterali olan grupta ventriküler fibrilasyon eşiğini daha yüksek bulmuşlardır (60). Meier ve ark. yaptıkları çalışmada (61), ventriküler repolarizasyonu gösteren ve uzaması elektriksel instabilite ile ilişkilendirilen QT intervalinin, akut miyokardiyal iskemi durumunda iyi gelişmiş kollateral varlığında daha az uzadığını saptamışlardır. Daha önce Turgut ve ark. (10) yapmış olduğu çalışmada KKD ve PDD arasında ilişki bulunmamıştı. Sol ön inen arter ve sağ koroner arterlerin değerlendirildiği bu çalışmadan farklı olarak; bizim çalışmamızda tıkalı koroner arter olarak atriyumların kanlanmasını sağlayan sol sirkümfleks arter ve sağ koroner arterler çalışmaya dahil edilmiştir. Bunun yanı sıra, bahsi geçen çalışmada Rentrop 0’a karşı Rentrop 1-2-3 KKD olan hastalar karşılaştırılmıştır. Çalışmamızda Rentrop 1 KKD mevcut hastaların kötü KKD grubuna alınması ile anlamlı farklılık meydana gelmiş olabilir. 37 Miyokardiyal iskeminin atriyal ve ventriküler aritmilere yol açtığı bilinmektedir. Kronik atriyal iskeminin atriyal taşiaritmilere neden olabileceği hayvan modellerinde gösterilmiştir (110). Özmen ve ark. (111) anjiyoplasti sırasındaki balon inflasyonuna bağlı miyokardiyal iskeminin P maks ve PDD değerlerinde uzamaya neden olduğunu saptamışlardır. Bu uzamanın muhtemel mekanizmalarından biri olarak sol sirkümfleks ve sağ koroner arter oklüzyonunun atriyal duvar iskemisine ve sinüs nod disfonksiyonuna neden olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bizim çalışmamızda da atriyal kanlanmayı sağlayan bu iki arterin kronik tıkanıklığında P maks ve PDD değerlerinin yanı sıra AEMG süresini de uzamış olarak saptadık. Aynı parametrelerin kıyaslamasında, iyi KKD olan hastalar ile kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunmaması, atriyal duvar ve sinüs nodu kanlanmasının sürmesinin atriyal fibrilasyon için koruyucu olduğunu desteklemektedir. Atriyal duvar fonksiyonlarının sürekliliği ventriküler fonksiyonların korunması için önem taşır. Bauer ve ark. (112) hayvanlar üzerinde yapmış oldukları çalışmada sadece sol ventriküler iskemi oluşturulan gruba kıyasla, sol atriyal ve ventriküler iskemi oluşturdukları grupta ventriküler fonksiyonlarda daha fazla bozulma saptamışlardır. Özmen ve ark. (111) çalışmalarında sağ koroner arter oklüzyonu olan hastalarda iskemi sebebi ile sağ ventrikül dolum basınçlarında artış ve buna sekonder sağ atriyal basınçta artış olabileceğini, bu değişikliğin P dalga ve PDD sürelerinde artış ile ilişkili olabileceğini belirtmişlerdir. Çalışmamızda benzer şekilde, her ne kadar sağ ventriküler fonksiyonların kantitatif değerlendirilmesi ve basınç ölçümleri yapılmamış olsa da, iyi KKD’da kanlanma nedeni ile normal dolum basınçları ve buna ikincil olarak normale yakın atriyal ileti süreleri saptanmasını açıklayabilir. Çalışmamızdan elde ettiğimiz temel sonuç, kötü derecede KKD olan hastalarda atriyal fibrilasyonun öngördürücüleri olan PDD ve AEMG sürelerinin uzadığı; iyi derecede KKD olan hastalarda bu değerlerin normal populasyona göre benzer olduğudur. Bu sonuç iyi gelişmiş KKD varlığının muhtemel gelişecek aritmilerden koruyucu olabileceğini göstermektedir. 38 Çalışmamızın kendi içinde sınırlılıkları bulunmaktadır. Bunlardan ilki hasta sayısının azlığıdır. Bir diğeri de koroner kollateral gelişiminin sadece koroner anjiyografi ile değerlendirilmesidir. Kollateral damarların çoğunun çapı 100 mikrometre olup, anjiyografik olarak görünür hale gelmesi için 100 mikrometrenin üzerine çıkması gerekir; daha küçük çaplı kollateraller anjiyografik olarak izlenemezler. Ayrıca hastaların ileriye dönük olarak aritmi gelişimi açısından takip edilmemesi de çalışmamızın bir diğer kısıtlayıcı tarafıdır. 39 6. SONUÇ Amacımız KKD gelişimi ile AF’nin öngördürücüleri olan P maks, PDD, interAEMG ve İntra-AEMG arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır. Özetle çalışmamızda KKD gelişimi ile AF’nin öngördürücüleri olan P maks, PDD, inter-AEMG ve intra-AEMG arasında anlamlı bir ilişki olduğunu saptadık. Kötü KKD’si olan hastalarda, normal populasyona ve iyi KKD olan hastalara göre istatistiksel olarak uzamış P maks, P min, PDD, inter-AEMG, sol intra-AEMG ve sağ intra-AEMG süreleri saptandı. İyi KKD’si olan hastalarla normal populasyon aynı parametreler açısından karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Bu çalışmamızda iyi KKD ‘ın, kötü KKD’a göre muhtemel atriyal artimilerden koruyucu olduğunu saptadık. Bulgularımız geniş hasta sayılı, ileriye dönük ve uzun dönem takip çalışmaları ile desteklenmelidir. 40 7. ÖZET Giriş ve Amaç: Koroner kollateral dolaşım (KKD) büyük epikardiyal koroner arterlerde ciddi darlık gelişmesi halinde aktive olarak perfüzyonu sürdürmeye çalışan vasküler kanallardan oluşur. İyi gelişmiş KKD varlığı miyokardı iskemik hasardan koruyabilir ve koroner arter hastalığı prognozunu iyileştirebilir. Miyokardiyal iskeminin kardiyak instabiliteye yol açabileceği bilinmektedir. Bu çalışmada, Rentrop sınıflaması ile derecelendirilen KKD derecesi ile atriyal fibrilasyonun öngördürücüleri olarak kabul edilen elektrokardiyografik olarak ölçülen maksimum ve minimum P dalga süreleri, P dalga dispersiyonu (PDD); ekokardiyografik olarak ölçülen inter ve intra-atriyal elektromekanik gecikme (AEMG) süreleri arasında ilişki olup olmadığının saptanması amaçlandı. Metod: KKD ve sol sirkümfleks veya sağ koroner arterlerin birinde proksimal ≥%95 darlık mevcut 70 hasta (35 iyi kollateral gelişimi olan, 35 kötü kollateral gelişimi olan); ayrıca koroner anjiyografi sonucu normal koronerler saptanan 35 birey çalışmaya dahil edildi. Kollateral derecelendirmesi Rentrop sınıflamasına göre yapıldı. Rentrop 0-1 kollateral gelişimi kötü kollateral, Rentrop 2-3 kollateral gelişimi iyi kollateral gelişimi olarak sınıflandırıldı. Tüm katılımcıların elektrokardiyografi ile maksimum ve minimum p dalga süreleri ve PDD, ekokardiyografi ile inter ve intra- AEMG süreleri değerlendirildi. 41 Bulgular: Demografik ve temel ekokardiyografik özellikler bakımından üç grup arasında anlamlı farklılık bulunmadı (p>0,05). Kötü kollateral gelişimi olan grupta maksimum ve minimum P dalga süreleri (p<0,001), PDD (p<0,001), inter-AEMG (p<0,01), sol intra-AEMG (p<0,05) ve sağ intra-AEMG (p<0,001) süreleri anlamlı olarak diğer gruplara kıyasla uzundu. Post-hoc analizde, iyi kollateral gelişimi olan grup kontrol grubu ile kıyaslandığında maksimum ve minimum P dalga süreleri, PDD, inter-AEMG) ve sol intraAEMG süreleri açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05). Sonuç: İyi kollateral gelişimi, kronik koroner arter hastalarında atriyal fibrilasyon gelişimi açısından koruyucu olabilir. Kötü kollateral gelişimi olan hastalar muhtemel atriyal fibrilasyon gelişimi için değerlendirilmelidir. 42 8. SUMMARY Introduction and Aim Coronary collateral circulation (CCC) consists of vascular channels which are activated to maintain perfusion in major epicardial coronary arteries in the development of severe stenosis. The presence of well developed CCC may prevent myocardium from ischemic damage and may improve the prognosis of coronary artery disease. It is known that myocardial ischemia may cause cardiac electrical instability. In this study, it was aimed to assess P wave dispertion (PWD), minimum and maximum P wave duration, intra-atrial and inter-atrial electromechanic delay (AEMD); which are predictors of atrial fibrilation in patients with CCC and evaluate the relation between these parameters and Rentrop classification which shows the degree of collateral development. Methods 70 patients with CCC and ≥ 95% diameter stenoses along the proximal part of left circumflex artery or right coronary artery (35 patients with good collateral development, and 35 patients with poor collateral development); also 35 healty controls with angiographically proven normal coronary arteries were included in the study. Collateral classification was made according to Rentrop classification. Rentrop 0-1 collateral development were regarded as poor development whereas Rentrop 23 collateral development were regarded as good development. Maximum and minimum P 43 wave duration and PWD of all participants were measured on electrocardiography and intra-AEMD and inter-AEMD were measured by echocardiography in all participants. Findings The demographic characteristics and main echocardiographic parameters were not different between the threee groups (p> 0.05). Maximum and minimum P wave duration (p<0.001), PWD (p<0.001), inter-AEMG (p<0.01), left intra-AEMD (p<0.05) and right intra-AEMD (p<0.001) were significantly longer in poor collateral developed group when compared with other groups. Post-hoc analyse showed that, there was no significant difference (p>0.05) between the good collateral developed group and control group in term of maximum and minimum P wave duration, PWD, inter-AEMG and left intra-AEMD in our study. Results The presence of good collateral development may be protective for development of atrial fibrillation in patients with chronic coronary artery disease. Patients with poor collateral development should be evaluated for possible development of the atrial fibrillation. 44 9. KAYNAKLAR 1. Sasayama S, Fujita M. Recent insights into coronary collateral circulation. Circulation 1992;85: 1197-204. 2. Levin DC. Pathways and functional significance of the coronary collateral circulation. Circulation 1974; 50: 831-7. 3. Aytan Y, Koşar F. Kollateral dolaşım. MN Kardiyoloji 2000;7: 64-70 4. Cohen M, Rentrop KP. Limitation of myocardial ischemia by collateral circulation during sudden controlled coronary artery occlusion in human subjects: a prospective study. Circulation 1986;74: 469-76. 5. Pogweizd SM, Corr PB. Mechanisms underlying the development of ventricular fibrillation during early myocardial ischemia. Circ Res 1990; 66:672–695. 6. Sinno H, Derakhchan K, Libersan D, Merhi Y, Leung TK, Nattel S. "Atrial ischemia promotes atrial fibrillation in dogs." Circulation 107.14 (2003): 19301936. 7. Cui QQ, Zhang W, Wang H, Sun X, Wang R, Yang HY, et al. Assessment of atrial electromechanical coupling and influential factors in nonrheumatic paroxysmal atrial fibrillation. Clin Cardiol 2008;31(2):74-8. 8. Acar G, Sayarlioglu M, Akcay A, Sokmen A, Sokmen G, Altun B et al. Assessment of atrial electromechanical coupling characteristics in patients with ankylosing spondylitis. Echocardiography. 2009;26(5):549-57. 9. Perzanowski C, Ho AT, Jacobson AK. Increased P-wave dispersion predicts recurrent atrial fibrillation after cardioversion. J Electrocardiol 2005; 38: 43-46 10. Turgut O, Yalta K, Yılmaz MB, Yılmaz A., Tandoğan İ et al. Effect of coronary collateral circulation on P-wave dispersion. TAPE 2007; 5: 158-165 11. Napoli C, Glass CK, Witztum JL, Deutsch R, D'Armiento FP, Palinski W. Influence of maternal hypercholesterolemia during pregnancy on progression of early atherosclerotic lesions in childhood: Fate of Early Lesions in Children (FELIC) study. Lancet 1999; 354: 1234–41 12. Murray CJ, Lopez AD. Mortality by cause for eight regions of the world: Global Burden of Disease Study. Lancet 1997; 349: 1269-1276 45 13. Rosamond W, Flegal K, Friday G, Furie K, Go A, Greenlund K et al. Heart disease and stroke statistics 2007 update: a report from the American Heart Association statistics committee and stroke statistics subcommittee. Circulation 2007; 115: 16971 14. Onat A,Sansoy V,Soydan I et al. TEKHARF, on sekiz yıllık izleme deneyimine göre Türk erişkinlerinde kalp sağlığı. Istanbul Türkiye, TEKHARF 2009 15. Iç Hastaliklari. İliçin, Biberoglu, Süleymanlar, Ünal. Günes Kitabevi, 2. baski, 2003. Sayfa, 449-474 16. Mallika V, Goswami B, Rajappa M. Atherosclerosis pathophysiology and the role of novel risk factors: a clinicobiochemical perspective. Angiology 2007;58: 513-22. 17. Kumar V, Cotran RS, Robbins SL, Temel Patoloji Türkcesi, Nobel Tip Kitabevleri Ltd. Sti. Temmuz 2000. Sayfa 283-9 18. Ö Kozan, Temel Kardiyoloji, Güneş Tıp Kitapevleri 2011. Sayfa 749-753 19. A. Sonel, Sonel Kardiyoloji, Semih Ofset Ltd.Sti.2002.Sayfa 510-8 20. National Cholesterol Education Program (NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel III). Third Report of the National Cholesterol Education Program (NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel III) final report. Circulation 2002; 106: 3143-421. 21. Third Report of the National Cholesterol Education Program (NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel III) Final Report. National Cholesterol Education Program National Heart, Lung, and Blood Institute. National Institutes of Health, NIH Publication No. 02- 5215 September 2002 22. Bagdade J.D., Ritter M.C., Subbaiah P.V. Accelerated cholesteryl ester transfer in patients with insulin-depent diabetes mellitus. Eur J Clin Invest, 21:161-7,1991. 23. Sytkowsky PA, D'Agostino RB, Belanger A, Kannel WB. Sex and time trends in cardiovascular disease incidence and mortality: the Framingham Heart Study, 19501989. Am J Epidemiol 1996; 143: 338-50. 46 24. Gordon DJ, Probsfelt JL, Garrison RJ, Neaton JD, Castelli WP, Knoke JD et al. High density lipoprotein cholesterol and cardiovascular disease: Four perspective American Studies. Circulation 1989; 79:8-15 25. Executive summary of the third report of the National Cholesterol Education 46 Program(NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel III). JAMA, 285:24862497,2001. 26. Reaven GM. Insulin resistance and compensatory hyperinsulinemia: role in hypertension, dyslipidemia, and coronary heart disease. Am Heart J 1991; 121: 1283- 8. 27. Waller BF, Palumbo PJ, Lie JT, Roberts WC. Status of the coronary arteries at necropsy in diabetes mellitus with onset after age 30 years: Analysis of 229 diabetic patients with and without clinicalevidence of coronary heart disease and comparison to 183 control subjects. Am J Med 69.4 (1980): 498-506. 28. TEKHARF; Oniki Yıllık Izleme Deneyimine Göre Türk Erişkinlerinde Kalp Sağlığı. Prof. Dr. Altan Onat, Prof. Dr. Vedat Sansoy, Prof. Dr. Inan Soydan, Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, Prof. Dr. Kamil Adalet. Argos İletişim Hizmetleri Reklamcilik ve Ticaret Anonim Sirketi. Temmuz 2003 Istanbul. 29. Wilhemsson C, Elmfeldt D, Vedin JA, Tibblin G, Wilhelmsen L. Smoking and myocardial infarction. Lancet 1975;1: 415-19 30. Wong ND, Cupples LA, Ostfeld AM, Levy D, Kannel WB. Risk factors for longterm coronary prognosis after initial myocardial infarction: the Framingham Study. Am J Epidemiol,1989;130:469-80 31. Franklin SS, Khan SA, Wong ND, Larson MG, Levy D. Is pulse pressure useful in predicting risk for coronary heart disease. the Framingham Heart Study. Circulation 1999; 100: 354-360. 32. National Institutes of Health. Clinical guidelines on the identification, evaluation, and treatment of overweight and obesity in adults: the evidence report. Obes Res 1998;6(supp2):S51-209 47 33. Pouliot MC, Depres JP, Nadeau A, Moorjani S, Prud’Homme D, Lupien PJ. Visceral obesity in man. Associations with glucose intolerance, plasma insulin, and lipoprotein levels. Diabetes 1992; 41: 826-34 34. Pate RR, Pratt M, Blair SN, William LH, Macera CA, Bouchard C. Physical activity and public health: a recommendation from the Centers for Disease Control and Prevention and the American College of Sports Medicine. JAMA 1995;273;402-7 35. Williams PT. High-density lipoprotein cholesterol and other risk factors for coronary heart disease in female runners. N Eng J Med 1996;334:1298-303 36. Helmrich SP, Ragland DR, Leung RW, Paffenbarger RD. Jr. Physical activity and reduced occurence of non-insulin-dependent diabetes mellitus. N Eng J Med 1991;325:147-52 37. Kelley GA, Kelley KS. Progressive resistance exercise and resting blood pressure: a meta-analysis of randomized controlled trials. Hypertension 2000;35: 838-43 38. Hambrecht R, Wolf A, Gielen S, Linke A, Hofer J, Erbs S et al. Effect of exercise on coronary endothelial function in patients with coronary artery disease. N Eng J Med 2000;342;454-60 39. Fuster V, Badimon L, Badimon JJ, Chesebro JH. The pathogenesis of coronary artery disease and the acute coronary syndromes. N Engl J Med 1992; 326: 310-318 40. Mieres JH, Shaw LJ, Arai A, Budoff MJ, Flamm SD, Hundley WG et al.. Role of noninvasive testing in the clinical evaluation of women with suspected coronary artery disease: Consensus Statement from the Cardiac Imaging Committee, Council on Clinical Cardiology, and the Cardiovascular Imaging and Intervention Committee, Council on Cardiovascular Radiology and Intervention, American Heart Association. Circulation 2005; 111: 682-696 41. Berenson GS, Srinivasan SR, Bao W. Association between multiple cardiovascular risk factors and atherosclerosis in children and young adults: The Bogalusa Heart Study. N Engl J Med 1998; 338:1650-6 42. Keys A. Seven Countries: A Multivariate Analysis of Death and Coronary Heart Disease. Cambridge: Harvard University Press; 1980 48 43. Hurt’s The Heart. Valentin Fuster, R. Wayne Alexander, Robert O’Rourke.10.Baskısının Türkçe çevirisi. And Danışmanlık Eğitim Yayıncılık ve Organizasyon Ltd.Şti. 1. Basım. 2002 Sayfa, 1065-1100 44. Kesteloot H, Joossens JV. Nutrition and international patterns of disease. In: Marmot M, Elliot P,eds. Coronary Heart Disease Epidemiology: From Etiology to Public Health Oxford: Oxford University Press; 1993;152 45. De Lorgeril M, Salen P, Martin JL, Monjaud I, Delaye J, Mamelle N.Mediterranean diet, traditional risk factors, and the rate of cardiovascular complications after myocardial infarction: final report of the Lyon Diet Heart Study. Circulation 1999; 99: 779-785. 46. Schildkraut JM, Myers RH, Cupples LA, Kiely DK, Kannel WB. Coronary risk associated with age and sex of parental heart disease in the Framingham Study. Am J Cardiol 1989; 15: 555-9. 47. John JM, Bhatt DL. Emerging risk factors for atherosclerosis. Indian Heart J 2007; 59: 28-37. 48. Wustman K, Zbinden S, Windecker S, Meier B, Seiler C. Is there functional collateral flow during vascular occlusion in angiographically normal coronary arteries? Circulation 2003;107;2213. 49. Braunwald’s Heart Disease 7th Edition. Zipes, Libby, Bonow, Braunwald. Elsevier Saunders 2005 pg 1118-1127. 50. Pepper MS. Manipulating angiogenesis: From basic science to the bedside. Arterioscler Thromb Vasc Biol 1997;17;605-19. 51. Claudia W, Cai WJ, Vosschulte R, Koltai S, Mousavipour D, Scholz D et al. Vascular remodeling and altered protein expression during growth of coronary collateral arteries. J Mol Cell Cardiol 30.11 (1998): 2291-2305. 52. Stetler-Stevenson WG: Matrix metalloproteinases in angiogenesis: A moving target for therapeutic intervention. J Clin Invest 103:1237-1241, 1999 53. Isner JM, Asahara T: Angiogenesis and vasculogenesis as therapeutic strategies for postnatal neovascularization. J Clin Invest 103:1231-1236, 1999. 49 54. Schwartz H, Leiboff RH, Bren GB, Wasserman AG, Katz RJ, Varghese PJ, et al. Temporal evolution of the human coronary collateral circulation after myocardial infarction. J Am Coll Cardiol 1984;4: 1088-93. 55. Newman PE. The coronary collateral circulation: determinants and functional significance in ischemic heart disease. Am Heart J 1981;102:431-45. 56. De Vries J, Anthonio RL, van den Heuvel AF, Tan ES, Jessurun GA, de Smet BJ, et al. Incidence and angiographic predictors of collateral function in patients with stable coronary artery disease scheduled for percutaneous coronary intervention. Catheter Cardiovasc Interv 2007;70: 197-202. 57. Banerjee AK, Madan Mohan SK, Ching GW, Singh SP. Functional significance of coronary collateral vessels in patients with previous 'Q' wave infarction: relation to aneurysm, left ventricular end diastolic pressure and ejection fraction. Int J Cardiol 1993;38(3): 263-71. 58. Hansen JF. Coronary collateral circulation: clinical significance and influence on survival in patients with coronary artery occlusion. Am Heart J 1989;117:290-5. 59. Williams DO, Amsterdam EA, Miller RR, Mason DT. Functional significance of coronary collateral vessels in patients with acute myocardial infarction: relation to pump performance, cardiogenic shock and survival. Am J Cardiol 1976;37: 345 60. Garza DA, White FC, Hall RE, Bloor CM. Effect of coronary collateral development on ventricular fibrillation threshold. Basic Res Cardiol 1974;69: 3718. 61. Meier P, Gloekler S, Marchi SF, Zbinden R, Delacretaz E, Seiler C. "An indicator of sudden cardiac death during brief coronary occlusion: electrocardiogram QT time and the role of collaterals." European heart journal 31.10 (2010): 1197-1204. 62. Cohen M, Rentrop KP. Limitation of myocardial ischemia by collateral circulation during sudden controlled coronary artery occlusion in human subjects: a prospective study. Circulation 1986;74: 469-76. 63. Fulton WF. The time factor in the enlargement of anastomoses in coronary artery disease. Scott Med J,1964;9: 18-23. 64. Fujita M, Sasayama S, Ohno A, Nakajima H, Asanoi H. Importance of angina for development of collateral circulation. Br Heart J 1987;57: 139-43. 50 65. Herlitz J, Karlson BW, Richter A, Liljeqvist JA, Wiklund O, Hjalmarson A. Occurrence of angina pectoris prior to acute myocardial infarction and its relation to prognosis. Eur Heart J 1993;14: 484-91. 66. Turhan H, Yaşar AS, Erbay AR, Yetkin E, Şaşmaz H, Sabah İ. Impaired coronary collateral vessel development in patients with metabolic syndrome. Coron Artery Dis 2005;16: 281-5. 67. Van Belle E, Rivard A, Chen D, Silver M, Bunting S, Ferrara N, et al. Hypercholesterolemia attenuates angiogenesis but does not preclude augmentation by angiogenic cytokines. Circulation 1997;96: 2667-74. 68. Abacı A, Oğuzhan A, Kahraman S, Eryol NK, Ünal S, Arınç H, et al. Effect of diabetes mellitus on formation of coronary collateral vessels. Circulation 1999;99: 2239-42. 69. Yılmaz MB, Bıyıkoğlu SF, Akın Y, Güray U, Kısacık HL, Korkmaz S. Obesity is associated with impaired coronary collateral vessel development. Int J Obes Relat Metab Disord 2003;27: 1541-5. 70. Ganz P. Coronary blood flow and myocardial ischemia. In: Braunwald E, editor. Heart disease: a textbook of cardiovascular medicine. 6th ed. W. B. Saunders; 1997. p. 1087-108. 71. Kennedy CC, Spiekerman RE, Lindsay MI Jr, Mankin HT, Frye RL, McCallister BD. One year graduated exercise program for men with angina pectoris. Evaluation by physiologic studies and coronary arteriography. Mayo Clin Proc. 1976;51:231-6 72. Altman JD, Dulas D, Pavek T, Bache RJ. Effect of aspirin on coronary collateral blood flow. Circulation 1993; 87: 583-9. 73. Miura S, Nishikawa H, Zhang B, Matsuo Y, Kawamura A, Tsuchiya Y, et al. Angiotensin-converting enzyme inhibitor promotes coronary collateral circulation in patients with coronary artery disease. Circ J 2003;67: 535-8. 74. Dinçer İ, Ongun A, Turhan S, Özdol C, Kumbasar D, Erol C. Association between the dosage and duration of statin treatment with coronary collateral development. Coron Artery Dis 2006;17: 561-5. 51 75. Ejiri M, Fujita M, Miwa K, Hirai T, Yamanishi K, Sakai O, et al. Effects of heparin treatment on collateral development and regional myocardial function in acute myocardial infarction. Am Heart J 1990;119:248-53. 76. Meier P, Zbinden, R, Togni, M. Coronary collateral function long after drug-eluting stent implantation. J Am Coll Cardiol 2007; 49: 15. 77. Ziche M, Parenti A, Ledda F, Dell’Era P, Granger HJ, Maggi CA, et al. Nitric oxide promotes proliferation and plasminogen activator production by coronary venular endothelium through endogenous bFGF. Circ Res 1997;80: 845-52. 78. Randall MD, Griffith TM. EDRF plays central role in collateral flow after arterial occlusion in rabbit ear. Am J Physiol 1992;263(3 Pt 2):H752- 60. 7 79. Lazarous DF, Scheinowitz M, Shou M, Hodge E, Rajanayagam S, Hunsberger S, et al. Effects of chronic systemic administration of basic fibroblast growth factor on collateral development in the canine heart. Circulation 1995; 91: 145-53. 80. Waltenberger, J, Lange, J, Kranz, A. Vascular endothelial growth factor-A-induced chemotaxis of monocytes is attenuated in patients with diabetes mellitus: A potential predictor for the individual capacity to develop collaterals. Circulation 2000; 102:185. 81. Furberg CD, Ptaty BM, Manolio TA, Garden JM, Smith VE, Rautaharju PM. Prevalance of atrial fibrillation in elderly subjects(the Cardiovasculer Health Study). Am J Cardiol 1994; 74: 236-241 82. Go AS, Hylek EM, Phillips KA, Chang YC, Henault LE, Selby JV et al. Prevalence of diagnosed atrial fibrillation in adults. JAMA 285.18 (2001): 2370-2375. 83. Benjamin Ej, Levy D, Vaziri SM, D’Agostino RB, Belanger AJ, Wolf PA. Independent risk factors for atrial fibrillation in a populationbased cohort. The Framingham Heart Study. JAMA 1994; 271(11): 840-844 84. Uyarel H, Onat A, Yüksel H, Can G, Ordu S, Dursunoğlu D. Türk halkında kronik atriyal fibrilasyon insidansı, prevalansı ve mortalitesine ilişkin tahminler. Türk Kardiyol Dern Arş. 2008;36:214-22. 85. Allessie MA, Boyden PA, Camm J, Kleber AG, Lab MJ, Legato MJ et al. Pathophysiology and prevention of atrial fibrillation. Circulation 2001;103: 769-777 52 86. Bayes de Luna A, Cladellas M, Oter R. Interatrial conduction block and retrograde activation of the left atrium and paroxysmal supraventricular tachyarrhythmia. Eur Heart J; 9: 1112-1118, 1998. 87. Haissaguerre M, Jais P, Shah DC, Takahashi A, Hocini M, Quiniou G et al. Spontaneous initiation of atrial fibrillation by ectopic beats originating in the pulmonary veins. New Eng J Med 339.10 (1998): 659-666. 88. Chen SA, Hsieh MH, Tai CT, Tsai CF, Prakash VS, Yu WC et al. Initiation of atrial fibrillation by ectopic beats originating from the pulmonary veins: electrophysiological characteristics, pharmacological responses, and effects of radiofrequency ablation. Circulation 100.18 (1999): 1879-1886. 89. Camm AJ, Kirchhof P, Lip GYH, Schotten U, Savelieva I, Ernst S et al. "Guidelines for the management of atrial fibrillation The Task Force for the Management of Atrial Fibrillation of the European Society of Cardiology (ESC)." Europace 12.10 (2010): 1360-1420. 90. ACC/ AHA / ESC 2006 guidelines for management of patients with atrial fibrillation executive summary: a report of American Collage of Cardiology/American Heart Association Task Force on Practice Guidelines and European Society of Cardiology Committee for Practice Guidelines ( Writing Committee to Revise the 2001 Guidelines for the Management of Patients With Atrial Fibrillation). J Am Coll Cardiol 2006; 48: 854-906 91. Miyasaka Y, Barnes ME, Bailey KR, Cha SS, Gersh BJ, Seward JB et al. Mortality trends in patients diagnosed with first atrial fibrilation: a 21-year community-based study. J Am Coll Cardiol 2007; 49:986-92 92. Maggioni AP, Latini R, Carson PE, Singh SN, Barlera S, Glazer R, et al. Valsartan reduces the incidence of atrial fibrilation in patients with atrial fibrillation in patients with heart failure: results from the valsartan heart failure trial (Val-HeFT). Am Heart J 2005; 149:548-545 93. Atrial fibrillation investigators. Risk factors for stroke and efficacy of antithrombotic therapy in atrial fibrillation. Analysis of pooled data from five randomized controlled trials. Arch Intern Med; 154(13): 1449-1457, Jul 1994. 53 94. Umana E, Solares CA, Alpert MA. Tachycardia-induced cardiomyopathy. Am J Med 2003; 114:51-5 95. Douglas LP, Bardy GH, Worley SJ, Smith MS, Cobb FR, Coleman RE et al. Tachycardia-induced cardiomyopathy: a reversible form of left ventricular dysfunction. Am J Cardiol 57.8 (1986): 563-570. 96. Kim DH, Kim GC, Kim HK, Choi WG, An IS, Kwan J et al. The relationship between the left atrial volume and the maximum P-wave and P-wave dispersion in patients with congestive heart failure. Yonsei Med J. 2007; 48(5): 810-817 97. Willems JL, Robles de Medina EO, Bernard R, Coumel P, Fisch C, Krikler D, Mazur NA, Meijler FL, Mogensen L, Moret P. Criteria for intraventricular conduction disturbances and preexcitation. World Health Organisational/International Society and Federation of Cardiology Task Force Ad Hoc. J Am Coll Cardiol 1985; 5: 261-275 98. Ozer N, Aytemir K, Atalar E, Sade E, Aksöyek S, Ovunc K et al. P dispersion in hypertensive patients with paroxysmal atrial fibrillation. Pacing Clin Electrophysiol 2000; 23 (pt.II): 1859-1862 99. Turhan H, Yetkin E, Atak R, Altinok T, Senen K, İleri M, et al. Increased p wave duration and P wave dispersion in patients with aortic stenosis. Ann Noninvasive Electrocardiol 2003; 8: 18-21 100. Aytemir K, Özer N, Atalar E, Sade E, Aksöyek S, Ovünç K, et al. P wave dispersion on 12-lead electrocardiography in patients with paroxsymal atrial fibrillation. PACE 2000; 23: 1109-1112 101. Dilaveris PE, Gialafos EJ, Andrikopoulos GK, Richter DJ, Papanikolaou V, Gialofos JE. Clinical and electrocardiographic predictors of recurrent atrial fibrillation. PACE 2000; 23: 352-358 102. Özer N, Yavuz B, Can I, Atalar E, Aksöyek S, Ovünç K et al. Doppler tissue evaluation of intra-atrial and interatrial electromechanical delay and comparison with P-wave dispersion in patients with mitral stenosis. J Am Soc Echocardiogr 2005;18:945-948 54 103. Deniz A, Yavuz B, Ciftci O, Sahiner ML, Aytemir K, Tokgozoglu L, et al. Left atrial conduction time detected by tissue Doppler imaging increases in paroxysmal atrial fibrillation patients. Clinical Cardiology 2006;29(suppl.):III-27 104. Remzi Y, Recep D. P-wave dispersion in patients with stable coronary artery disease and its relationship with severity of the disease. J Electrocardiol 38 280 (2005) 279–284. 105. Baykan M, Çelik S, Erdöl C, Durmuş İ, Örem C, Küçükosmanoğlu M et al. Effects of P-wave Dispersion on Atrial Fibrillation in Patients with Acute Anterior Wall Myocardial Infarction. A.N.E. 2003; 8(2): 101-106 106. Güntekin U, Güneş Y, Tuncer M, Güneş A, Şahin M, Şimşek H. Long-term follow up of P-wave duration and dispersion in patients with mitral stenosis. PACE 2008; 31: 1620-1624 107. Weber UK, Osswald S, Huber M, Buser P, Skarvan K, Stulz P et al. Selective versus non-selective anti-arrhythmic approach for prevention of atrial fibrillation after coronary surgery: Is there a need for preoperative risk stratification? A prospective placebo controlled study using low dose sotalol. Eur. Heart J 1998; 19: 794-800 108. Yagmur J, Yetkin O, Cansel M, Acikgoz N, Ermis N, Karakus Y et al. Assessment of atrial electromechanical delay and influential factors in patients with obstructive sleep apnea. Sleep Breath 2011 Jan 9 109. Pekdemir H, Cansel M, Yağmur J, Acikgoz N, Ermis N, Kurtoglu E, et al. Assessment of atrial conduction time by tissue Doppler echocardiography and Pwave dispersion in patients with mitral annulus calcification. J Electrocardiol 2010 Jul-Aug; 43(4): 339-343 110. Nishida K, Qi XY, Wakili R, Corntois P, Chartier D, Harada M et al. Mechanisms of Atrial Tachyarrhythmias Associated With Coronary Artery Occlusion in a Chronic Canine Model Clinical Perspective. Circulation 123.2 (2011): 137-146. 111. Özmen F, Atalar E, Aytemir K, Özer N, Açıl T, Övünç K et al. Effect of ballooninduced acute ischaemia on P wave dispersion during percutaneous transluminal coronary angioplasty. Europace 3.4 (2001): 299-303. 55 112. Bauer F, Jones M, Qin JX, Castro P, Asada J, Sitges M et al. Quantitative analysis of left atrial function during left ventricular ischemia with and without left atrial ischemia: a real-time 3-dimensional echocardiographic study. J Am Soc Echocardiog 18.8 (2005): 795-801. 56