İŞLEYECEĞİMİZ KONULAR: Lozan hakkında TBMM’nin Lozan’dan beklentileri Lozan’a katılan devletler Lozan’ın kesintiye uğramasının sebepleri Lozan’da ikinci tur Lozan’da görüşülen konular ve yorumlanması Lozan Antlaşması'ndan Kalan Problemler Mudanya Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasından sonra barış görüşmelerinin başlamasına karar verilmiştir.TBMM Konferansın Türkiye’de yapılmasını istemesine rağmen,İtilaf devletleri görüşmelerin tarafsız bir ülkede yapılması gerektiğini belirtmişlerdir.Sonuç olarak da İsviçre’nin Lozan şehri konferans için uygun görülmüştür. Lozan görüşmeleri 20 Kasım 1922-4 Şubat 1923 l. dönem, 23 Nisan - 24 Temmuz 1923 ll. dönem olarak ayrılır. 20 Kasım 1922'de toplanan Lozan Konferansı'na Türkiye'den başka İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya, Romanya ve Yugoslavya; Boğazlarla ilgili konular konuşulduğunda, Sovyetler Birliği ve Bulgaristan katıldı. ABD gözlemcidir. II.görüşmelere Belçika ve Portekiz de katılmıştır. Konferansta Türkiye'yi Mudanya Ateşkes Antlaşması'nda gösterdiği başarıdan dolayı İsmet Paşa başkan olarak temsil etti. Rıza Nur ve Hasan Saka diğer önemli temsilcilerdir. Hasan Saka Dr. Rıza Nur Türk delegasyonunun temel programını, Misak-ı Milli (Ulusal Ant) oluşturuyordu. Bu gerçekleştirilemez ise, savaş devam edecek görüntüsü verilecekti. İngiltere'nin İstanbul Yüksek Komiseri Horace Rumbold'un deyimiyle Türkler, bu konferansa "bir elde Misak-ı Milli, bir elde kılıç" olduğu halde gidiyorlardı. •TBMM’nin Lozan’dan beklentileri Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek Türk topraklarında bir Ermenistan kurulmasını önlemek Kapitülasyonları kaldırmak İtilaf Devletleriyle TBMM arasında olan sorunları çözmek Yeni Türk Devletinin tanınmasını sağlamak Konferansa Katılan Devletler: Konferansı toplayan devletler İngiltere Fransa İtalya ve Japonya idi.Bu nedenle TBMM’yi konferansa bu devletler davet etmişlerdi.İngiltere Fransa ve İtalya Sevr antlaşmasını onaylatarak Ortadoğu’da toprak sahibi olmak istiyorlardı.Japonya ise bu devletleri destekleyerek ekonomik kazanç sağlamayı Boğazlar konusunda ve dünya siyasetinde daha etkili olmayı hedeflemiştir. Lozan görüşmelerin tamamına katılan diğer devletler de Yunanistan Yugoslavya ve Romanya’dır. ABD I.Dünya Savaşında İtilaf devletlerinin yanında savaşa girmiş olmasına rağmen Lozan barış Antlaşması görüşmelerinde “gözlemci” sıfatıyla bulunmuştur. Sovyet Rusya ve Bulgaristan ise sadece Boğazlar konusu görüşülürken konferansa çağırılmışlardır. Görüşmelerin Kesintiye Uğraması ve Tekrar Başlaması: Lozan Barış görüşmeleri 20 Kasım 1922’de başlamıştır.Bu görüşmelerde TBMM,kapitülasyonlar İstanbul’un boşaltılması Musul ve Ermeni Devleti konularında hiçbir ödüne yanaşmamıştır.Çok sert ve gergin bir ortamda geçen bu görüşmeler her iki tarafında ödün vermemesi nedeniyle 4 Şubat 1923’te kesilmiştir.Türk heyeti bu görüşmelerde Ermeni Devleti ve kapitülasyonlar konularında kesinlikle ödün vermemiştir. Lozan Barış görüşmelerinin kesilmesi yeniden savaş yapma ihtimalini ortaya çıkarmıştır.Fakat arabulucuların karşılıklı ikna etme çalışmaları sonucunda heyetler Lozan’da 23 Nisan 1922’de yeniden görüşmelere başlanmıştır. İlk tur görüşmeler kesintiye uğradığı sırada ilk TBMM yasal süresini doldurmak üzereydi.Üstelik Saltanatın kaldırılması nedeniyle iyice yıpranmıştı.Bu nedenle ikinci tur barış görüşmeleri henüz başlamadan 1 Nisan 1923’te TBMM yeni seçimler yapılması için tatil edilmiştir.Bu sırada ikinci tur barış görüşmeleri başlamış bu görüşmelerde de TBMM2yi İsmet Paşa başkanlığında bir heyet temsil etmiştir. Görüşmelerin kesildiği zaman aralığında ülke içinde iki önemli gelişme dikkat çekmektedir. Bunlar: a- l. İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat - 4 Mart 1923) : Kongre, yeni kurulmakta olan devletin ekonomi politikasını ve hedeflerini belirlemek amacıyla toplandı. Kongreye işçi, tüccar ve sanayici kesiminden 1135 delege katıldı. Kongrede Misak-ı iktisadi (Ekonomi Andı) kabul edildi. Buna göre kalkınmada "karma ekonomik model” benimsendi. Bu modele göre özel sektör kalkınmayı sağlayacak, özel sektörün yapamadıklarını da devlet destekleyecekti. Sermaye eksikliği ve bilgi birikimi eksikliğinden dolayı koşullar gereği sonuç alınamadı. Türkiye. 1933 yılında l. Beş Yıllık Kalkınma Planı'yla planlı ekonomiyi benimseyip Devletçilik uygulamasına başladı. b- 30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan mübadele antlaşması Sınırlar Kapitülasyonlar Savaş Tazminatı Dış Borçlar Boğazlar Ermeni Sorunu Azınlıklar Nüfus Mübadelesi Yabancı Okullar İstanbul’un Durumu Patrikhane Suriye Sınırı: 20 Ekim 1921’de Fransa ile imzalanmış olan Ankara antlaşmasındaki sınırlar kabul edilmiştir. Yorum: Böylece Lozan antlaşmasında Hatay sınırlarımız dışında kalmıştır.Fakat 1936’dan sonra Hatay ile ilgili görüşmeler yeniden başlamış,1939’da ise Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması sağlanmıştır. Irak Sınırı: Musul-Kerkük bölgesindeki sınır anlaşmazlığı nedeniyle bu sınır belirlenememiştir.Ancak İngiliz Hükümeti ve TBMM Hükümeti arasındaki ikili görüşmelerle en geç dokuz ay içinde sınırın kesinleşmesi karara bağlanmıştır. Yorum: Lozan antlaşmasında belirlenemeyen tek sınır Irak sınırı olmuştur.Bu konu ile ilgili olarak Lozan antlaşmasından sonra İngiltere ile Türkiye arasında görüşmeler sürdürülmüş ve 1926’da imzalanan Ankara antlaşmasıyla Musul İngiltere’de kalmak kaydıyla Irak sınırı çizilmiştir. Batı Sınırı: Trakya’daki Yunan sınırı Mudanya Ateşkes antlaşmasındaki şekliyle Meriç ırmağı sınır alınarak çizilmiştir. Fakat buna ek olarak savaş tazminatı karşılığında Yunanistan Karaağaç’ı Türkiye’ye bırakmıştır. Ege Denizinde ise Gökçeada(İmroz) ve Bozcaada’nın Türkiye’de kalması diğer adaların ise silahsızlandırılmak koşuluyla Yunanistan’a bırakılması kararlaştırılmıştır. Yorum: Böylece Yunanistan ile günümüzde geçerliliğini koruyan sınırımız belirlenmiştir.Bütün çabalara rağmen Balkan savaşlarında kaybetmiş olduğumuz Batı Trakya ve Ege adaları geri alınamamıştır.Trablusgarp savaşı sırasında İtalya tarafında işgal edilmiş olan Oniki ada Lozan Antlaşması ile İtalya’ya bırakılmıştır.Ancak İtalya II.Dünya Savaşından sonra 1947’de Oniki adadan çekilince Avrupalı devletlerin aldığı kararla Oniki Ada da Yunanistan’a verilmiştir. Musul Sorunu İsmet Paşa, Musul'un Türkiye'ye verilmesinin gerekçelerini dört başlık altında ele aldı: İlk olarak Musul ve civarı, Mondros Mütarekesi hükümlerine aykırı olarak işgal edilmişti. İkincisi Musul neredeyse bin yıldır Türk hakimiyeti altındaydı ve hem coğrafi, hem de ekonomik olarak Anadolu'nun bir uzantısıydı. Üçüncüsü bölge halkı sömürgeleştirilmiş bir halk olarak değil, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşları olarak yaşamak istiyorlardı. Dördüncü ve asıl tez ise bölgenin geleceğinin Arapların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesince belirlenemeyeceği yönündeydi. Çünkü bölge halkının çoğunluğunu Kürtler (263 bin) ve Türkler (146 bin) oluşturuyordu, Araplar (43 bin) azınlıktı. Türkiye hükümeti, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de hükümeti olduğuna göre Musul Türkiye'ye bağlanmalıydı. İngiliz heyeti, petrol bölgesini dışarıda bırakan bir uzlaşma formülü hazırlayıp Londra’nın onayına sundu. Buna göre Musul vilayetinin kuzey ve doğusundaki dağ sırasını izleyen ve Köysancak, Revandiz ve Süleymaniye’yi içeren Kürt bölgelerini Türkiye’ye bırakabileceklerdi. Bu durumda Türkiye’nin sınırı Kuzey Irak’taki İran sınırına biraz daha bitişmiş olacaktı. Zaten İngiltere buralara hakim değildi; kuzeyi Özdemir Bey’in, güneyi ise Şeyh Mahmud’un denetimindeydi. İşte 8 Ocak’ta İsmet Paşa’ya bu teklif iletildi. İngilizler, bugün İran’ın operasyon gerçekleştirdiği bölgeyi Musul talebinden vazgeçmemiz karşılığında bize bırakacaklardı. Yarbay Tevfik Bey’in “Süleymaniye’den ne çıkar? Buralar dağlıktır. Musul olmayınca oralara gidilemez bile. Başa bela olur” şeklindeki izahıyla bu teklifi reddettik. İngiliz heyeti, petrol kaynakları ve bölgenin stratejik önemini göz önünde tutarak bu tezlere karşı kararlı bir tavır sergiledi. Hatta gizli görüşmelerde, Türk heyetinden Rıza Nur'un, Musul'un Türkiye'ye verilmesine karşılık petrol imtiyazının İngilizlere bırakılacağı teklifini tartışmaya bile yanaşmadı. İsmet Paşa'nın `Yenilmez bir iman, bükülmez bir kuvvetle Musul'u alacağız' şeklindeki sözlerine karşılık Lord Curzon `Vermeyeceğiz' demişti. Sonunda, Musul sorunu çözülemeden Lozan görüşmeleri tamamlandı. Bu konudaki hüküm, Musul sorununun dokuz ay içinde Türkiye ve Britanya arasında çözülmesi, anlaşmaya varılamaması halinde konunun Milletler Cemiyeti'ne götürülmesi şeklindeydi. Görüşmelerin bir kez daha sonuçsuz kalması ve İngiltere'nin sorunu Milletler Cemiyeti'ne götürmesi, Türkiye'nin davasını kaybettiğinin göstergesiydi. Çünkü Türkiye'nin üyesi dahi olmadığı, buna karşılık İngiltere'nin kurucu ve asli üyesi olduğu Milletler Cemiyeti'nin nasıl bir karar alacağı daha baştan belliydi. Türkiye, olacakların önüne geçmek için plebisit (halkoylaması) istedi. İngiltere bu talebi, `bölgede yaşayan halkın cahil olduğu ve sınır işlerinden anlamadığı' gibi bir gerekçeyle kabul etmedi. Milletler Cemiyeti Konseyi, bir komisyon oluşturarak sorunun yerinde incelenmesini kararlaştırdı. Komisyon çalışmalarına başladığında İngiltere, kuzeye doğru yeni bir askeri harekâta girişti, bölge yeniden karıştı. Milletler Cemiyeti Konseyi, olası bir çatışmayı önlemek için o günkü fiili durumu `geçici olarak' sınır (Brüksel sınırı) ilan etti. Sınır Komisyonu çalışmalarını tamamlayarak raporunu 16 Temmuz 1925'te konseye sundu. Rapor, Musul'un İngiliz mandasındaki Irak'a ilhakının uygun olduğu sonucuna varmıştı. Milletler Cemiyeti, Türkiye'nin karşı çıktığı raporu benimseyerek 16 Aralık 1925'te son kararını verdi: Türkiye ile Irak arasındaki sınır, `geçici olarak' belirlenen Brüksel sınırı olacaktı. Türkiye bu kararın alındığı konsey toplantısına katılmamış ve kararı kabul etmediğini bildirmişti. İngilizlerin Başına Devlet Kuşu Konuyor: Şeyh Sait İsyanı Tam o sırada Anadolu'da Şeyh Sait İsyanı patladı. Bu olay Türkiye'nin Musul tezini yaralamakla kalmıyor, Türkiye'ye aba altından sopa gösteriliyordu. Kendi Kürtleriyle kavgalı bir Türkiye, çoğunluğu Kürt olan Musul'u talep etmeye devam edebilir miydi? Musul’un Kaybı Artık Türkiye'nin Musul için, Milletler Cemiyeti'ni de karşısına alarak İngiltere'yle savaşmaktan başka yolu kalmamıştı. Ama I. Dünya Savaşı ve ardından Kurtuluş Savaşı'ndan yanmış yıkılmış bir ülke olarak çıkan Türkiye'nin, yeni bir savaşı düşünecek hali yoktu. Böyle bir savaştan istediğini alarak çıkacağı da şüpheliydi. Sonunda Türkiye, bu oldubittiyi kabul etmek zorunda kaldı ve 5 Haziran 1926 Ankara Antlaşması'yla Brüksel sınırı kesinleşti. Antlaşmayla ayrıca Musul petrollerinden elde edilecek gelirin yüzde onunun, 25 yıl süreyle Türkiye'ye verilmesi kararlaştırıldı. Ancak ek bir anlaşmayla Türkiye bu hakkından 500 bin İngiliz Sterlini karşılığında vazgeçti. Kapitülasyonlar: Yabancı devletlerin vatandaşlarının Osmanlı Devletinden kazandıkları her türlü ekonomik ayrıcalıklar Lozan Antlaşması ile sona ermiştir. Yorum: İlk tur görüşmelerde olduğu gibi TBMM Heyeti son görüşmelerde de bu konuda taviz vermemiştir.Bu konu İtilaf Devletlerinin karşı çıkmalarına rağmen TBMM’nin istediği şekilde sonuçlanmıştır.Böylece TBMM ekonomik alanda da bağımsızlığını kabul ettirmeyi başarmıştır. Savaş Tazminatı: Kurtuluş Savaşında Anadolu’da büyük bir yıkım gerçekleştirmiş olan Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş tazminatı ödemesi kararlaştırılmıştır.Ancak Yunanistan’ın ekonomik sıkıntıları nedeniyle bu borcunu ödeyemeyeceği anlaşıldığı için tazminat karşılığı olarak Karaağaç’ın Türkiye’ye verilmesi kararlaştırılmıştır. Yorum: Böylece I.Dünya Savaşının başında Osmanlı Devletinin elinde olmayan Karaağaç Lozan antlaşması ile Türkiye’ye bırakılmıştır. Dış Borçlar: Osmanlı Devletinin 1854’ten beri almış olduğu dış borçlar I.Dünya Savaşı sonunda ödenemez hale gelmiştir.TBMM Heyeti bu borçların bir kısmını ödemeyi kabul etmiştir.Bu borçlar Osmanlı devletinden ayrılmış olan devletler arasında paylaşıldıktan sonra Türkiye’nin payına kalan borçların taksitler halinde Türk Lirası veya Fransız Frangı olarak ödenmesine karar verilmiştir.Böylece Düyun-u Umumiye İdaresi yani Genel Borçlar Yönetimi’de kaldırılmıştır. Yorum: Bu konu Lozan antlaşmasından sonra özellikle Fransa ile Türkiye arasında problem olmuş fakat sorun yine Türkiye’nin istediği şekilde çözümlenmiştir. Borçların Osmanlı Devletinden ayrılan devletler arasında paylaştırılması Türkiye’yi daha büyük bir borç ödeme yükünden kurtarmıştır. Dış borçlar idaresinin kaldırılması Osmanlı ekonomisinin bağımsızlığını kazanmasında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Boğazlar Akdeniz ile Karadeniz arasında en önemli stratejik noktalar olan Boğazlarla ilgili olarak şu kararlar kabul edilmiştir: • Boğazlar başkanlığını bir Türk’ün yapacağı uluslar arası bir komisyon tarafından yönetilecektir. • Boğazların her iki yakasında yaklaşık 20 Kilometrelik alan silahtan ve askerden arındırılacaktır. • Ticaret gemileri Boğazlardan serbestçe geçebilecektir. • Savaş gemilerinin geçişi zaman ve tonaj bakımından sınırlandırılacaktır. • Boğazlara bir saldırı olursa Milletler cemiyeti’nin kararıyla gerekli önlemler alınabilecektir. Yorum: 1841 Londra Boğazlar sözleşmesinden itibaren Avrupalı devletlerin de söz hakkı kazandığı Boğazlar sorunu böylece netleşmiştir. Boğazlar Komisyonunun varlığı Türkiye’nin bağımsızlığına ve hakimiyetine gölge düşürmüştür. Boğazların silahsızlandırılması güvenlik sorunlarını ortaya çıkarmıştır.Bu durum II.Dünya Savaşı öncesinde Boğazların Almanya ve İtalya tarafından işgal edilme ihtimali ortaya çıkmıştır.Bu nedenle Boğazlar konusu daha sonra tekrar gündeme getirilmiş 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar sözleşmesiyle yeni bir düzenleme yapılmıştır. Ermeni Sorunu: Daha önce Doğu Anadolu’da kurulması kararlaştırılmış olan Ermeni Devletinden vazgeçilmiştir. Yorum: İtilaf Devletleri böylece Doğu Anadolu’nun tam anlamıyla bir Türk yurdu olduğunu kabul etmişlerdir. Azınlıklar: Azınlıkların ayrıcalıkları kaldırılmış Türk vatandaşlarına tanınan bütün haklardan eşit şekilde yararlanmaları sağlanmıştır. Yorum: Böylece Avrupalı devletlerin Türkiye’nin iç işlerine karışmaları önlenmiştir. Nüfus Mübadelesi: Türkiye’de İstanbul dışında yaşayan Rumların Yunanistan’a gönderilmesi kararlaştırılmıştır.Buna karşılık Yunanistan’da batı Trakya dışında yaşayan Türklerin ise Türkiye’ye gönderilmesi kararı alınmıştır. Yorum: Böylece İstanbul’daki Rumların ve Batı Trakya’daki Türklerin yasal hakları da korunmuştur.Türkiye’de azınlık sorunlarının kesin olarak çözümlenmesi amaçlanmıştır.Fakat Yunanistan İstanbul’da daha fazla Rum bırakmak istediği için farklı uygulamalar gerçekleştirmiş bu nedenle bu konu yeniden sorun olmuştur. Yabancı Okullar Türkiye’de Yabancı okulların öğreniminin Türk Hükümeti tarafından düzenlenmesi ve buna saygılı olunması kararlaştırılmıştır. Yorum: Böylece eğitimde birlik ve eşitlik sağlanması amaçlanmış bu okullardaki eğitim kontrol altına alınarak dini ve siyasi içerikli eğitim yapmaları engellenmiştir.Bu konu daha sonra Fransız ve Vatikan ile Türkiye arasında tekrar sorun haline gelmiştir. İstanbul’un Durumu: Lozan antlaşmasının TBMM tarafından onaylanmasından altı hafta sonra İtilaf Devletlerinin ordularının İstanbul’u boşaltmaları kabul edilmiştir. Yorum: Bu karara uyan İtilaf Devletleri kuvvetleri 6 Ekim 1923’te İstanbul’u terk etmişlerdir. Patrikhane: Dünya’daki bütün Ortodoksların dini merkezi konumundaki Patrikhanenin siyasi yetkilerden arındırılması kaydıyla İstanbul’da kalması kararlaştırılmıştır. Lozan Antlaşması'ndan Kalan Problemler: Irak Sınırı ve Musul Sorunu: Musul-Kerkük nedeniyle Irak sınırı Lozan’da çizilemedi. Misak-ı Milli sınırları içersinde yer almasına petrol açısından önemli olduğundan İngilizlerle aramızda sorun yaratmıştır. Şeyh Sait ayaklanmasının çıkması Musul ve Kerkük’ün elimizden çıkmasına sebep olmuştur. 5 Haziran 1926 da İngilizlerle yapılan Ankara Antlaşması’yla bugünkü Irak sınırımız çizilmiştir. Boğazlar Sorunu: Uluslar Arası bir komisyon tarafından yönetilecek olması ulusal egemenliğimiz açısından tehlikeli idi . Boğazlar 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile halledilmiştir. Dış Borçlar Sorunu: Fransızlar ile dış borçlar konusunda birtakım sorunlar yaşanmış ve bu borçların ödenmesi 1954 yılına kadar sürmüştür. Ege Adaları Sorunu: Gökçeada(İmroz) ve Bozcaada gibi hiçbir ekonomik değeri olmayan adalarda ısrar edilip, Uşi Antlaşmasıyla geçici olarak İtalyanlara bırakılan adalar ile Kıbrıs’ın geçmişe dayalı tarihi haklarımız açısından gündeme getirilmemesi Türk heyeti için bir eksikliktir. İstanbul’daki Rum Patrikhanesi: İstenmesine karşılık bir türlü kaldırılamamıştır. İsmet İnönü'ye bir tanıdığı, kulaklarının ağır işitmesini kastederek sorar : - Siz bu durumda Lozan'daki müzakereleri nasıl takip edebildiniz? Bu görgüsüz, anlayışsız tanığına İsmet İnönü güzel bir ders verir : - Lozan'da düşmanlarımız o kadar nazik insanlardı ki, bana bir kerecik bile sağırlığımı hissettirmediler.