İrem Erdağlı - Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi

advertisement
1
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
KAPSAİSİNİN STAPHYLOCOCCUS AUREUS VE
ENTEROCOCCUS FAECALIS ÜZERİNE
ANTİMİKROBİYAL ETKİSİNİN İNCELENMESİ
Hazırlayan
İrem ERDAĞLI
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Esma KAYA
Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
Bitirme Ödevi
Haziran 2011
KAYSERİ
2
3
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
KAPSAİSİNİN STAPHYLOCOCCUS AUREUS VE
ENTEROCOCCUS FAECALIS ÜZERİNE
ANTİMİKROBİYAL ETKİSİNİN İNCELENMESİ
Hazırlayan
İrem ERDAĞLI
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Esma KAYA
Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
Bitirme Ödevi
Haziran 2011
KAYSERİ
i
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK
Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.
İrem ERDAĞLI
ii
“KAPSAİSİNİN
STAPHYLOCOCCUS
AUREUS
VE
ENTEROCOCCUS
FAECALİS ÜZERİNE ANTİMİKROBİYAL ETKİSİNİN İNCELENMESİ” adlı
Bitirme Ödevi, Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma
Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’nda
BİTİRME TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Tezi Hazırlayan
Danışman
İrem ERDAĞLI
Yrd. Doç. Dr. Esma KAYA
Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı
Doç. Dr. Hatice ÖZBİLGE
İmza
ONAY:
Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın ………....… tarih ve ……..…sayılı
kararı ile onaylanmıştır.
…/…/……
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Dekan
iii
TEŞEKKÜR
Bitirme ödevimin yürütülmesi süresince değerli emeklerini ve katkılarını esirgemeyen
Danışman Hocam Yrd. Doç. Dr. Esma KAYA ve Anabilim Dalı Başkanım Doç. Dr.
Hatice ÖZBİLGE’ ye teşekkürlerimi sunarım.
iv
KAPSAİSİNİN STAPHYLOCOCCUS AUREUS VE ENTEROCOCCUS
FAECALIS ÜZERİNE ANTİMİKROBİYAL ETKİSİNİN İNCELENMESİ
İrem ERDAĞLI
Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi
Bitirme Ödevi, Haziran 2011
Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Esma KAYA
ÖZET
Botanikte Capsicum annuum L. olarak adlandırılan kırmızı acı biber, halk arasında
yüzyıllardan beri hastalıkların tedavisi amacıyla kullanılmakta olup, yapısında kapsaisin
bulundurur. Yapılan deneysel ve klinik çalışmalarla kapsaisinin analjezik, antitümoral,
antioksidan, antimikrobiyal, antiinflamatuar ve immünmodülatör gibi etkileri olduğu
gösterilmiştir. Bu çalışmada kapsaisinin, önemli klinik patojenler olan Staphylococcus
aureus ve Enterococcus faecalis üzerine antimikrobiyal etkinliğinin araştırılması ve
böylece antimikrobiyal aktivite tayininin öğrenilmesi amaçlanmıştır.
Kapsaisinin S. aureus ve E. faecalis standart suşları üzerine antimikrobiyal aktivitesi
sıvı mikrodilüsyon yöntemi ile araştırıldı. Bakteri süspansiyonları, 96 kuyucuklu
mikrodilüsyon plaklarının kuyucuklarında son inokülum konsantrasyonu 5x105 CFU/ml
olacak şekilde ayarlandı. Her bir kuyucuğa DMSO’da çözünen kapsaisinin 3.9-500
µg/ml arasında hazırlanan ikişer kat konsantrasyonları ilave edildi. Plaklar 37oC’de 24
saat inkübe edildi. İnkübasyon sonunda üremenin görülmediği en düşük konsantrasyon,
o suş için minimal inhibitör konsantrasyon (MİK) olarak değerlendirildi.
Kapsaisinin S. aureus için MİK değeri 125 µg/ml, E. faecalis için MİK değeri 62.5
µg/ml olarak değerlendirildi. Ayrıca çözücünün her bir bakteri için saptanan MİK
değerlerinde mikroorganizmalar üzerine inhibitör etkisi gözlenmedi.
Dünyanın pek çok yerinde baharat olarak tüketilen acı biber, içerdiği kapsaisin
nedeniyle tıp alanında oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Antimikrobiyal aktivitesi
üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, bu etken maddenin enfeksiyon etkenleriyle
mücadelede de tedaviye yardımcı olabileceğini düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kapsaisin, Staphylococcus aureus, Enterococcus faecalis,
antimikrobiyal aktivite
v
INVESTIGATION OF ANTIMICROBIAL EFFECTS OF CAPSAICIN
AGAINST STAPHYLOCOCCUS AUREUS AND ENTEROCOCCUS FAECALIS
Irem ERDAGLI
Erciyes University, Faculty of Pharmacy
Graduation Project, June 2011
Advisor: Yrd. Doç. Dr. Esma KAYA
ABSTRACT
Red chili pepper that called Capsicum annuum L. on botany is being used for treatment
of illnesses between the people for centuries and also there is capsaicin in its structure.
It has been showed with clinical and experimental studies that there were analgesic,
antitumoral, antioxidant, antimicrobial, antiinflammatory and immunomodulatory
effects. In this study, it was aimed to research the antimicrobial effects of capsaicin
against Staphylococcus aureus and Enterococcus faecalis which is important clinic
pathogens and thus it was aimed to learn the of antimicrobial activity tests.
Antimicrobial activity of capsaicin on S. aureus and E. faecalis standard strains was
determined by broth microdilution method. Bacterial suspensions were adjusted to
5x105 CFU/ml in the 96-well microdilution plates. It was added two fold concentrations
prepared between 3.9-500 µg/ml of capsaicin that soluted on the DMSO. Plates
incubated at 37oC for 24 hours. The lowest concentration of capsaicin which inhibited
the visible bacterial growth was determined as the MIC of the strain.
MIC values of capsaicin were evaluated as 125 µg/ml for S. aureus, 62.5 µg/ml for E.
faecalis. It hasn’t been observed inhibitory effect of solvent on the microorganisms at
MIC values determined for each microorganisms.
Chilli pepper has been consumed as a spices in many parts of the world. It has been
used widely in medicine because of containing capsaisin. Scientific studies on the
antimicrobial activity have been suggested that can help treatment at the fight with
infection agents of this active substance.
Key words: Capsaisin, Staphylococcus aureus, Enterococcus faecalis, antimicrobial
activity
vi
İÇİNDEKİLER
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK ..................................................................................i
KABUL ONAY................................................................................................................ii
TEŞEKKÜR ...................................................................................................................iii
ÖZET...............................................................................................................................iv
ABSTRACT .....................................................................................................................v
İÇİNDEKİLER ..............................................................................................................vi
KISALTMALAR .........................................................................................................viii
TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ ........................................................................................x
1. GİRİŞ VE AMAÇ .......................................................................................................1
2. GENEL BİLGİLER....................................................................................................2
2.1. KAPSAİSİN...............................................................................................................2
2.1.1. Kapsaisin Hakkında Genel Bilgiler .....................................................................2
2.1.2. Kapsaisinin Farmakolojik ve Biyolojik Özellikleri.............................................3
2.1.3. Kapsaisinin Kullanım Alanları ............................................................................6
2.2. MİKROORGANİZMALAR ......................................................................................8
2.2.1. Staphylococcus aureus ........................................................................................8
2.2.1.1. Mikrobiyolojik Özellikleri............................................................................8
2.2.1.2. Epidemiyolojisi.............................................................................................9
2.2.1.3. Virülans ve Patojenite.................................................................................10
2.2.1.4. Oluşturdukları Enfeksiyonlar......................................................................12
2.2.1.5. Antibiyotik Direnç Sorunu..........................................................................13
2.2.2. Enterococcus faecalis ........................................................................................14
2.2.2.1. Mikrobiyolojik Özellikleri..........................................................................14
2.2.2.2. Epidemiyolojisi...........................................................................................14
2.2.2.3. Virülans ve Patojenite.................................................................................15
2.2.2.4. Oluşturdukları Enfeksiyonlar......................................................................16
vii
2.2.2.5. Antibiyotik Direnç Sorunu..........................................................................16
2.3. ANTİMİKROBİYAL DUYARLILIK TESTLERİ .................................................17
2.3.1. Disk Difüzyon Testi ..........................................................................................17
2.3.2. Dilüsyon testleri ................................................................................................18
2.3.3. E Test.................................................................................................................20
2.3.4. Otomatize Sistemler ..........................................................................................20
3. GEREÇ ve YÖNTEM...............................................................................................22
3.1. BESİYERLERİNİN HAZIRLANMASI..................................................................22
3.1.1. Kanlı Agar Besiyerinin Hazırlanması ...............................................................22
3.1.2. Mueller Hinton Broth Besiyerinin Hazırlanması ..............................................23
3.2. MİKROORGANİZMALARIN HAZIRLANMASI ................................................23
3.2.1. Çalışmada Kullanılan Mikroorganizmalar ........................................................23
3.2.2. Mikroorganizmaların Üretilmesi .......................................................................23
3.2.3. Mikroorganizma Konsantrasyonlarının Ayarlanması .......................................24
3.3. KAPSAİSİN.............................................................................................................25
3.3.1. Kapsaisin Eldesi ................................................................................................25
3.3.2. Kapsaisin Konsantrasyonunun Ayarlanması.....................................................25
3.4. ANTİMİKROBİYAL DUYARLILIK TESTİ .........................................................25
3.4.1. Sıvı Mikrodilüsyon Testi..................................................................................25
4. BULGULAR ..............................................................................................................27
4.1. MİKROORGANİZMA GÖRÜNTÜLERİ...............................................................27
4.2. SIVI MİKRODİLÜSYON TESTİ SONUÇLARI ...................................................28
5. TARTIŞMA ve SONUÇ ...........................................................................................30
6. KAYNAKLAR ..........................................................................................................33
ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................................40
viii
KISALTMALAR
Kısaltmalar
Açıklama
O
Santigrad derece
g
Gram
HPLC
Yüksek basınçlı sıvı kromatografisi
DNA
Deoksiribonükleik Asit
RNA
Ribonükleik Asit
IL
İnterlökin
LD
Letal Doz
mg
Miligram
kg
Kilogram
iv
İntravenöz
µm
Mikrometre
µg
Mikrogram
µl
Mikrolitre
mm
Milimetre
ml
Mililitre
L
Litre
dk
Dakika
C
Ig
İmmünglobulin
H2O2
Hidrojen peroksit
MRSA
Metisiline Duyarlı Staphylococcus aureus
NaCl
Sodyum klorür
MHA
Mueller Hinton Agar
MHB
Mueller Hinton Broth
CFU
Koloni oluşturan birim
ix
MİK
Minimal inhibitör konsantrasyon
V
Volüm
C
Konsantrasyon
DMSO
Dimetil Sülfoksit
ATCC
American Tip Kültür Koleksiyonu
CLSI
Clinical and Laboratory Standards Institute
x
TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ
Şekil 2.1. Capsicum annuum ............................................................................................ 2
Şekil 2.2. Kapsaisinin molekül yapısı............................................................................... 3
Şekil 2.3. Disk çevresinde mikroorganizmanın üremediği dairesel inhibisyon alanları. 18
Şekil 2.4. Sıvı makrodilüsyon yöntemi .......................................................................... 19
Şekil 2.5. Sıvı mikrodilüsyon yöntemi ........................................................................... 19
Şekil 2.6. E test yöntemi ................................................................................................. 20
Şekil 2.7. Otomatize sistem örneği ................................................................................. 21
Şekil 3.1. Bakterilerin inokülasyonu............................................................................... 24
Şekil 3.2. Çalışmada kullanılan inkübatör ...................................................................... 24
Şekil 3.3. Türbidometre cihazı........................................................................................ 25
Şekil 3.4. Çalışmada kullanılan 96 kuyucuklu mikrodilüsyon plağı .............................. 26
Şekil 4.1. Kanlı agarda üreyen Staphylococcus aureus kolonileri................................. 27
Şekil 4.2. Kanlı agarda üreyen Enterococcus faecalis kolonileri................................... 27
Şekil 4.3. Çalışma kuyucuklarında gözlenen üremeler.................................................. 29
Tablo 2.1. Kapsaisin içeren müstahzarlar......................................................................... 7
Tablo 4.1 Sıvı mikrodilüsyon yöntemi sonuçlarına göre kapsaisinin antimikrobiyal
etkisi ................................................................................................................................ 28
1
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Tıbbi açıdan önemli olan bitkiler, yüzyıllardan beri halk arasında hastalıkların tedavisi amacıyla
kullanılmaktadır. Bu bitkilerden biri, botanikte Capsicum annuum L.olarak adlandırılan kırmızı
acı biberdir (1), Solanaceae familyasının Capsicum cinsinden olan bu bitkinin ana vatanı Güney
Amerika olmakla birlikte Güney Asya ülkeleri, ülkemizin Güney Doğu Anadolu Bölgesi gibi
dünyanın çeşitli bölgelerinde 7000 yıldır yetiştirilmekte ve baharat olarak tüketilmektedir. Acı
biberin yapısında kapsaisin, nordihidrokapsaisin ve homokapsaisin gibi kapsaisinoidler bulunur
(2). Kapsaisinin barsaklardan gaz giderici, santral sinir sistemini uyarıcı, metabolizma
ürünlerinin atılmasını hızlandırıcı, vücut ısısını arttırıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı etkileri
bilinmektedir. Yapılan deneysel ve klinik çalışmalarla kapsaisinin analjezik, antitümoral,
antioksidan, antimikrobiyal, antiinflamatuar ve immünmodülatör gibi etkileri olduğu
gösterilmiştir (3).
Günümüzde enfeksiyon etkenlerinin eradike edilmesinde, gerek antibiyotik kullanımında yan
etkilerin gözlenmesi gerekse bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirmeleri nedeniyle sorunlar
yaşanmaktadır. Bu durum, yeni tedavi arayışlarının ortaya çıkmasına ve böylece bitkisel
kaynaklara yönelimin hızlanmasına neden olmuştur. Geliştirdikleri antibiyotik direnci nedeniyle
tedavilerinde önemli sorunlar yaşanan iki önemli patojen mikroorganizma, Staphylococcus
aureus ve Enterococcus faecalis’tir.
Bu çalışmada kapsaisinin bu önemli klinik patojenler olan S. aureus ve E. faecalis üzerine
antimikrobiyal etkinliğinin araştırılması ve böylece eczacılık mesleğinin bazı alanlarında
kullanılması kaçınılmaz olan antimikrobiyal aktivite tayininin öğrenilmesi amaçlanmıştır.
2
2. GENEL BİLGİLER
2.1. KAPSAİSİN
2.1.1. Kapsaisin Hakkında Genel Bilgiler
Solanaceae familyasının Capsicum cinsinden olan acı kırmızı biber (Capsicum annuum)
anavatanı Güney Amerika olmakla birlikte Güney Asya ülkeleri, ülkemizin Güney
Doğu Anadolu Bölgesi gibi dünyanın çeşitli bölgelerinde 7000 yıldır yetiştirilmekte
olup keskin ve acı aroması nedeniyle yemeklerde baharat ve sos olarak kullanılmaktadır
(Şekil 2.1) (2).
Şekil 2.1. Capsicum annuum
Acı
biberin
yapısında
kapsaisin,
nordihidrokapsaisin,
homodihidrokapsaisin,
dihidrokapsaisin ve homokapsaisin olarak adlandırılan kapsaisinoidler bulunur (2).
Kırmızı acı biberin etken maddesi olan kapsaisin, kuvvetli acı, beyaz, kokusuz, sıcak su,
etil alkol, metil alkol ve asetonda kolayca eriyebilen bir maddedir. Kırmızı acı biberin
yapısındaki kapsaisin miktarı % 0.12-17 mg arasında değişmektedir. Erime derecesi 57-
3
66
o
C arasındadır. Bekletme, dondurma ve pişirmeye rağmen kapsaisin orijinal
potensini korur. Acı kırmızı biberin yapısında başlıca; acılık veren etken madde
kapsaisin ve bunun yanı sıra, bazı vitaminler, kırmızı karotenoidler, yağ, mineraller ve
aromatik bileşikler bulunur. Trans-8-metil-N-vanil-6-nonamid olarak adlandırılan
kapsaisinin kapalı formülü C18H27NO3 (Molekül Ağırlığı: 305.41 g) olup molekül yapısı
Şekil 2.2’de gösterilmiştir. Meyvaların tatlı tiplerinde kapsaisin yoktur (4).
Şekil 2.2. Kapsaisinin molekül yapısı
Sadece Capsicum meyvelerinden elde edilen kapsaisin molekülü kristal formda ilk
olarak 1816 yılında Bucholz ve 30 yıl sonra da Thresh tarafından izole edilmiştir.
Kapsaisinin yapısı kısmen 1919 yılında Nelson tarafından açıklanmış ve 1930 yılında
ilk defa Spath ve Darling tarafından sentezlenmiştir (2).
Yüksek basınçlı sıvı kromatografisi (HPLC) ve gaz kromatografisi kapsaisinoid
bileşiklerinin ayrıştırılması ve miktar tayininde en çok kullanılan yöntemlerdir (5).
Kapsaisinin aşırı miktarda alınması zehirlenmeye sebep olur. Ancak öldürücü tesirinin
ortaya çıkması için çok yüksek miktarda alınması gerekir (6).
Kırmızı biberler C vitaminince çok zengin olup limondan daha fazla C vitamini içerirler
Kapsaisin, kırmızı biberin tatlı tiplerinde bulunmamaktadır. Bileşiminde uçucu yağ,
sabit yağ ve acı madde olarak kapsaisin alkoloidi (C18H24O8) bulunur (1).
2.1.2. Kapsaisinin Farmakolojik ve Biyolojik Özellikleri
Kapsaisinoidler, intragastrik olarak sıçanlara verilişini takiben kolaylıkla absorplanır.
Genel dolaşıma ve ekstra hepatik organlara ulaşmadan önce karaciğerde metabolize
edilir. Yapılan in vitro ve in vivo çalışmalar kapsaisinoidlerin sitokrom P450 enzimleri
4
tarafından farklı yolaklarla metabolize edildiğini göstermiştir. Sıçanlarda yapılan in vivo
ve in situ çalışmalarda kapsaisinin mide ve ince barsaklardan hızlı bir şekilde
absorplandığı gözlenmiştir (7).
Kapsaisin ve kapsaisinoid grubunun diğer üyelerinin gastrointestinal sistem,
kardiyovasküler sistem, solunum sistemi, limbik sistem ve termoregülatör sistem
üzerinde etkileri mevcuttur. Kapsaisin, kardiyovasküler sistemde doz ve uygulama
hızına göre farklılık gösteren etkilere neden olmaktadır. Kapsaisinin 1µg dozda
sıçanlara intravenöz yolla uygulanması sonucu, kan basıncında tekrarlanabilir trifazik
bir etki gözlenmiştir. Kan basıncı ve kalp hızındaki düşüşü takiben, kan basıncında önce
geçici, daha sonra ise kalıcı bir artış gözlenmiştir (2).
Kapsaisinin metabolik olarak lipid peroksidasyonunu arttırarak yağ doku miktarını
azalttığı, serum trigliseridlerinin seviyesini düşürdüğü ve in vitro ortamda iskelet
kaslarında glikojen metabolizmasını inhibe ettiği gösterilmiştir. Ayrıca serum
kolesterolü ve trigliserid düzeylerini azaltmak yoluyla ateroskleroz gelişme riskini
azalttığı gösterilmiştir (8).
Kanser fizyolojisinde oynadıkları rol, kapsaisin bileşiklerinin tıbbi amaçlı kullanımını
sağlayan bir diğer özelliğidir. Ancak yapılan bazı çalışmalar kapsaisinin kanserojen
etkisi olduğu, bazıları ise tümör oluşumunu engelleyici özelliğinin olduğu fikrini
desteklemektedir (9). Kapsaisin, tükürük ve ter salgısını arttırır. % 10 acı biber içeren ve
protein değeri düşük bir diyetle beslenen sıçanlarda % 54 sıklıkta hepatom oluştuğu
ifade edilmektedir. Bu, kapsaisinin özellikle diyet proteinin düşük olduğu yörelerde
karaciğer kanseri etyolojisinde rolü olabileceğini düşündürmektedir (4).
Kapsaisinin kanser hücrelerinde apoptoza neden olduğunu gösteren çalışmalar
mevcuttur. Bu çalışmalarda kapsaisinin bazı prostat kanser hücrelerindeki apoptoz
oranını artırdığı gösterilmiştir. Ayrıca doğal kapsaisinin lösemi hücrelerinin büyümesini
inhibe ettiği, akciğer kanser hücrelerinde ve insan hepatoma HepG2 hücrelerinde
apoptoza neden olduğu bulunmuştur (2). Bu etkiden protein, lipid, DNA ve RNA gibi
hücresel makromoleküller üzerindeki oksidatif strese bağlı geri dönüşümsüz hasarın
neden olduğu düşünülmektedir (10). Bununla birlikte yapılan çalışmalarda kapsaisinin
5
ağız boşluğu, farinks, yemek borusu ve gırtlak kanseri riskini doza bağlı olarak 2-3 kat
arttırdığı belirtilmiştir (11).
Ayrıca kapsaisinin sindirim sisteminde antimikrobial etkileri bildirilmektedir (12).
Salmonella enteritis ile enfekte kanatlılarda diyet ile verilen kapsaisinin iyileştirici
etkisi olduğu gösterilmiştir (13). Safra taşları oluşumunun önlenmesindeki olası
etkisinin incelenmesi amacıyla hamster ve fare için hazırlanan diyetlere değişik
konsantrasyonlarda
kapsaisin
ilavesi
yapılmıştır.
Araştırmada
safra/kolesterol
konsantrasyonu ile kolesterol/fosfolipid oranı belli dönemlerde değerlendirilerek, bu
oranlarda belirgin şekilde azalma olduğunu saptamışlardır. Bu durumda kapsaisin safra
taşı oluşumunu önleyebilecek potansiyel bir ajan olarak bildirilmiştir (14).
Biber; sinir, mide ve salgı bezlerini uyararak, onların iyi çalışmasını sağlar, idrar
söktürür. Dahili olarak iştah açıcı, haricen kızartıcı ve kan toplayıcı etkileri
bulunmaktadır (1).
Kapsaisinoid bileşiklerinin antioksidan özellikleri de vardır. Ancak bu etkinin
kapsaiisinoid bileşiklerinin acılığı ile ilişkisi yoktur (15). Kapsaisin molekülleri hücre
içinde ve hücre zarı üzerinde bulunan serbest radikalleri parçalayabilir (16).
Son
zamanlarda yapılan araştırmalardan elde edilen veriler, kapsaisin moleküllerinin hücre
ölümünü uyarıcı etkisinin, genellikle mitokondriyal elektron taşıma sistemine etkisi
sonucu, oksijene duyarlı moleküller aracılığı ile gerçekleştiğini belirlemiştir (17).
Kapsaisinin proinflamatuar sitokinleri baskılamak suretiyle antiinflamatuar etkili olduğu
da bildirilmiştir (18). Yağ dokusu hücre kültürleri üzerinde yapılan bir çalışmada IL-6
salınımını azalttığı, Helicobacter pylori ile enfekte gastrik epitel hücrelerinden ise IL-8
salınımını engellediği gösterilmiştir (19, 20).
Kapsaisin, nöronlarda bulunan ve ağrı uyarılarının periferden santral sinir sistemine
iletilmesinde görev yapan P maddesini tüketerek lokal ağrı uyarılarının beyine
ulaşmasını engeller ve böylece cilt ve eklem dokusunun ağrıya karşı duyarlılığını azaltır
(2).
İntragastik olarak uygulanan kapsaisinin, deneysel olarak oluşturulan gastrik hasara
karşı koruyucu bir etkinliğinin olduğu bulunmuştur. Bu etkisinin gastrik mukus
üretimini
artırmasından
ve
mukozal
mukus
tüketimini
azaltmasından
6
kaynaklanabileceği belirtilmiştir. Kapsaisinin akut toksisitesi uygulama yoluna göre
değişkenlik göstermektedir. Erkek farelere intragastrik entübasyon yoluyla kapsaisin
uygulandığında LD50 değerleri 0.56 mg/kg (i.v.)’dan 60-75 mg/kg (etanol içinde) ile
190 mg/kg (dimetil sülfoksit içinde) arasında değişkenlik göstermiştir. Muhtemel ölüm
nedeni olarak ise solunum felci öngörülmüştür (2).
2.1.3. Kapsaisinin Kullanım Alanları
Acı kırmızı biber, ılıman iklimlerde bir yıllık olarak yetişen bir kültür bitkisidir. Bu
türün bir çok kültür formları, meyvesi için yetiştirilmektedir. Ülkemizde daha çok
Kahramanmaraş, Kayseri ve Bursa illerinde üretimi yapılmaktadır. Özellikle
yurdumuzun güney üretim bölgelerinde yetişen kırmızı biber tipleri acıdır. Askorbik asit
ve karoten içeriği yönünden zengin olan kırmızı biberlerin tüketimde kullanılması;
baharat, yem maddesi ve antibiyotik hammaddesi şeklindedir. Bunun yanında
yemeklerde, salatalarda, turşularda, mezelerde ve konserve içeriğinde aromatik besin
maddesi olarak kullanılmaktadır (1).
Kırmızı biberin etken maddesi olan kapsaisinin barsaklardan gaz giderici, santral sinir
sistemini uyarıcı, metabolizma ürünlerinin atılmasını hızlandırıcı, vücut ısısını arttırıcı,
sindirimi kolaylaştırıcı ve kan damarlarını daraltıcı etkileri bilinmektedir. Halk arasında
astım,
romatizma,
nevralji,
lumbago,
faranjit
ve
yaraların
tedavisinde
kullanılabilmektedir. Çeşitli araştırmalarda olgun acı meyvaların düzenli kullanımının,
iştahsızlık, hemoroid, karaciğerde kan toplanması ve varise karşı da olumlu etkilere
sahip olduğu bildirilmektedir (4).
Kapsaisinin topikal yolla uygulanması ciltte yanma, batma ve sıcaklık duyumsaması
gibi hislere neden olabilmektedir. Kapsaisinin %0.025-0.075 oranında kullanıldığı
topikal olarak uygulanan merhemler, periferal nöropati ağrılarının hafifletilmesinde
kullanılmaktadır (Tablo 2.1) (2). Ayrıca artrit, hafif ağrı olguları, kas ve eklem
ağrılarının semptomatik tedavisi için reçeteli ve/veya reçetesiz satılan preparatların
bileşiminde yer almaktadır. Herpes zoster (zona) ve nörojenik tipteki diğer ağrıların
(örneğin mastektomi sonrası ağrılar gibi) tedavisinde de endikedir (21). Kapsaisin
primer senzorik nöronlar aracılığı ile etkili olan ağrı kesici maddeler grubunda yer
7
almaktadır. Bu nöronların duyarlılığı ortadan kaldırılarak posthepatik nöropati, diabetik
ve diğer nöropatik ağrılarda kullanılabilirliğinin sağlandığı bildirilmiştir (22).
Tablo 2.1. Kapsaisin içeren müstahzarlar
İlaç Adı
Farmasötik Form
Roll Yakı
Yakı
Algipan
Kapsaisin
Ülke
Üretici Firma
3.8 mg
Türkiye
Kurtsan
Krem
% 0.1
İrlanda
Wyeth
Krem
% 0.05
Kanada
Carter Horner
Krem
0.75 mg/ml
Kanada
Del
Krem, jel
…….
Kanada
Mentholatum
Atomo Desinflamante C
Krem
…….
Arjantin
İmvi
Axsain
Krem
% 0.25
Kanada
GenDerm
Capsicin
Krem
% 0.075
İspanya
Vinas
Antiphlogistine Rub
A-535 Capsaicin
Arthricare for Women Ultra
Arthritic Pain Relief
İçeriği
2
Capsicolle
Yama
25 mg/cm
Çek Cum.
Chemopharma
Capsicum Farmaya
Krem
% 0.025
İspanya
Alacan
Capsidol
Krem
% 0.025
Meksika
Janssen- Cilag
Capsig
Krem
…….
Avustralya
Schering
Jel
…….
Fransa
Pierre Fabre Sante
İtalya
Also
Cliptol Sport
Disalgil
Pomad
Dolorac
Krem
…….
ABD
GenDerm
Krem
…….
Çek Cum.
Naturwaren
Gelcen
Krem
% 0.025
Yunanistan
Intramed
Infrarub
Merhem
Brezilya
Whitehall
Katrum
Krem
İspanya
Smaller
Midalgan
Krem
Hollanda
Sanofi Midy
Presyc
Krem
% 0.025
Şili
Pasteur
R-Gel
Jel
…….
ABD
Healthline
Rati Salil Crema
Krem
…….
Arjantin
Gramon
Thermazet
Krem
Almanya
Zwintscher
Zacin
Krem
% 0.025
İngiltere
Zeneus
Zostrix
Krem
% 0.025
Kanada
Medicis
Dr Theiss Rheuma
Creme
% 0.025
8
Kapsaisinin vagal siniri inaktive ederek asit üretimini inhibe etmesinden dolayı ülsere
karşı kullanımı araştırılmaktadır (23).
Kapsaisinin yapılan araştırmalarda obezite tedavisinde etkili olabileceği ortaya
konmuştur. Epidemiyolojik veriler kapsaisin içeren besinlerin tüketilmesine bağlı olarak
obezite prevelansının azaldığını göstermektedir. Kemirgen hayvanlar, %0.014 oranında
kapsaisin içeren bir diyetle beslendiğinde kalori alımında bir fark gözlenmezken visseral
yağ ağırlığında önemli oranda azalma bulunmuştur (2, 24).
Biber boya endüstrisinde de kullanılmaktadır. Kırmızı biberde, polyen alkol grubundan
önemli renk maddeleri bulunduğundan çeşitli gıda maddelerinin boyanmasında,
yumurta sarısını koyulaştırıcı etkisinden dolayı ise tavuk yemlerinde kullanılmaktadır
(25).
Kapsaisinoid bileşikleri bazı özgün özelliklerinden dolayı farmakolojik amaçlı
uygulamaların yanı sıra besin katkı maddesi üretiminde ve böcek ilacı endüstrisinde
kullanılmaktadır (17). Kapsaisinin tahriş edici özelliğinden yararlanılarak hazırlanan
bazı spreyler, çeşitli ülkelerde sokak ve park hayvanlarını insanlardan uzaklaştırmakta
kullanılmaktadır (6).
2.2. MİKROORGANİZMALAR
2.2.1. Staphylococcus aureus
2.2.1.1. Mikrobiyolojik Özellikleri
Staphylococcus aureus bakterileri küçük, kok şeklinde ve gram pozitiftirler. Çapları 0.51.5 µm olup, tek, çift veya kısa zincirler şeklinde görülebilir. Stafilokokların çoğalırken
üç boyuta da bölünebilmeleri ve bölünmeden sonra tam ayrılmanın olmaması nedeniyle
katı besiyerinden alındıklarında mikroskobik görünümleri üzüm salkımı şeklindedir
(26).
Kanlı agarda ve basit besiyerlerinde 37oC sıcaklıkta kolayca üretilebilirler. Kolonileri
düz, opak ve konvekstir. Koloni rengi genellikle krem rengi ile altın sarısı arasındadır
(26). Pigmentleri karatenoid yapıda olup hücre zarında yer almaktadır. Fakültatif
9
anaerobdurlar. Koagülaz pozitif olan bu bakteriler, β-hemoliz yapar. Sporsuz, kapsülsüz
ve hareketsizdirler. Dış çevre şartlarına, kuruluğa, yüksek tuz konsantrasyonuna
dayanıklıdırlar. Hücre duvarlarında pepdidoglikan, teikoik asit ve türe özgü
presipitinojen protein birimleri taşırlar (27, 28).
Başta glikoz olmak üzere karbonhidratları parçalarlar ve son ürün olarak laktik asit
oluştururlar. Mannitolü parçalayabilirler. Kristal viyole ve malaşit yeşili gibi boyaların
düşük konsantrasyonlarında dahi dayanamayıp ölürler . S. aureus’un DNAse testi
pozitiftir (27).
2.2.1.2. Epidemiyolojisi
Stafilokoklar çok yaygın bakterilerdir. S. aureus’un geçici kolonizasyonu nemli deri
bölgelerinde sık olarak görülür. Yenidoğanların göbek kordonu kalıntısında, deri ve
perianal bölgelerinde S. aureus kolonizasyonu sık olarak saptanır. Sağlıklı yetişkinlerin
%30’ unda uzun süreli nazofarinks S. aureus taşıyıcılığı saptanır, hastanede yatan
insanlarda, sağlık personelinde, ekzematöz deri hastalığı olanlarda, ilaç bağımlılığı ya
da tıbbi amaçla (insüline bağımlı diyabet , alerji testleri için enjeksiyon yapılan hastalar,
hemodiyaliz hastaları) sık iğne kullananlarda bu oran daha yükseklere çıkmaktadır (29).
Toplumun %30-50’si S. aureus ile kolonizedir (30). S. aureus, insanda başta burun
(%20-40 arasında) olmak üzere, derinin kıvrım yerleri, perine, aksilla ve vajende
kolonize olmakta ve kolaylıkla çevreye yayılabilmektedir. S. aureus, insan normal
florasının
önemli
bir
kısmını
oluşturmasına
rağmen,
uygun
şartlarda,
deri
enfeksiyonlarından yaşamı tehdit eden sistemik enfeksiyonlara kadar çeşitli klinik
tablolara yol açabilmektedir. Özellikle immünsüpresif ve yoğun bakım hastalarında
önemli morbidite ve mortalite sebebidir (31, 32). S. aureus kişiden kişiye esas olarak
temas yoluyla geçer. Kaynak ise çoğunlukla S. aureus ile enfekte ya da kolonize
hastalar ile sağlık personelidir (30). Bu nedenle sağlık personelinin stafilokokları
kendilerinden ya da diğer hastalardan yeni bireylere bulaştırmamak için el yıkama
tekniklerini uygulamaları gerekmektedir (29).
S. aureus, stafilokoklar arasında en önemli insan patojeni olup, gerek toplum gerekse
hastane kökenli enfeksiyonların en sık rastlanan etkenlerinden biridir (33, 34). Hastane
ortamlarında yüksek taşıyıcılık oranı, etkenin çeşitli antibiyotiklere direnç geliştirme
10
yeteneği ve dış etkenlere dirençli olması, hastane enfeksiyonlarından sık rastlanmasının
nedenleri olarak rol oynar (27).
2.2.1.3. Virülans ve Patojenite
S. aureus’un virülansı, farklı suşlarda çeşitli kombinasyonları bulunan pek çok virülans
faktörüne bağlıdır. Protein A, hücre duvarının majör bileşenlerinden biri olup, önemli
virülans faktörlerinden biridir. Protein A, IgG’nin Fc kısmına bağlanır ve antiopsonin
etki gösterir (35). S. aureus’un teikoik asit, protein A gibi yapısal özelliklerinin yanı sıra
ürettiği birçok enzim ve toksini de virulansına katkıda bulunur.
A. Enzimler
Katalaz: Toksik etkili hidrojen peroksiti (H2O2) ve serbest radikalleri inaktive eden bir
enzimdir. Fagositoza uğramış mikroorganizma, bu enzimi sayesinde bakterisidal etkiden
korunur.
Koagülaz: S. aureus’u diğer stafilokoklardan ayıran bir enzimdir. S. aureus’ları fibrin
bir tabaka ile kaplayarak, opsonizasyon ve fagositoza karşı korunmalarını sağlar.
Hyalüronidaz: Bağ dokusunun temel maddesi
olan hyalüronik asidi parçalayarak
dokuda ilerlemesini sağlayan enzimdir.
Lipaz: Stafilokokların patogenezinde lipid dokuyu parçalayarak etkili olan enzimdir.
Stafilokinaz: Fibrin dokuyu eriten enzimleridir.
Deoksiribonükleaz: Nükleik asitlere etkilidir.
Beta-laktamaz: S. aureus’un, beta laktam antibiyotiklere direncinde rol oynayan
enzimidir (36-38).
B. Toksinler
S. aureus enzimlere ek olarak, konak hücrenin fonksiyon ve yapısını etkileyen protein
yapıda birçok toksin salgılamaktadır:
11
Alfa toksin: Eritrositler, lökositler, trombositler ve fibroblastlar gibi ökaryotik hücre
membranları üzerinde litik
etkiye sahiptir. Aynı zamanda dermonekrotik ve
nörotoksiktir. S. aureus’un koyun kanlı agarda oluşturduğu beta hemolizden bu toksin
sorumludur (36, 37, 39).
Beta toksin: Stafilokokal sfingomiyelinazdır (36, 37, 39).
Gama toksin: İnsan, tavşan ve koyun eritrositleri üzerinde litik etkiye sahiptir (37, 39).
Delta toksin: Birçok hücre tipi üzerine litik etki gösterir. Ayrıca adenilat siklazı aktive
ederek cAMP üretimine neden olur. Bu enzimatik aktivitesiyle toksik şok sendromu ve
besin zehirlenmesi gibi stafilokokal hastalıklarda görülen diyareden sorumludur (36).
Lökosidin: Polimorfonükleer hücre membranına direkt toksik etkilidir (36).
Enterotoksin: Isıya dirençli, polipeptid yapıda ve stafilokokal besin zehirlenmelerinden
sorumlu toksinlerdir (37, 39).
Eksfolyatif toksin: Genellikle yenidoğanlarda görülen büllöz ve eksfolyatif deri
lezyonları ile karakterize stafilokokal haşlanmış deri sendromuna yol açar. Antijenik
özelliktedir. Koruyucu antikor oluşturur (36).
Toksik şok sendromu toksini (Enterotoksin F ): Daha çok hastane kaynaklı S. aureus
suşları tarafından salgıdığı bildirilmektedir. Ateş, deri lezyonları, hipotansiyon ve çoklu
organ yetmezliği tablosu ile karakterize toksik şok sendromuna yol açar (36, 37, 39).
Stafilokok enfeksiyonlarının patolojisi, bakterinin fagositozdan kaçabilmesi, konak
dokularına tutunmayı sağlayan yüzey proteinlerini oluşturması, spesifik toksin ve
hidrolitik enzimler oluşturabilmesine bağlıdır. Teikoik asit ve yüzey proteinleri konak
dokuların matriks proteinlerine bağlanmaları için önemlidirler (29). Hem konakçıya ait
biyolojik yüzeylerde hem de implante edilmiş cihazlar üzerinde kolaylıkla kolonize
olabilir (40).
Stafilokok kolonizasyon riski, özellikle hospitalize edilmiş yenidoğanlar ve hastane
çalışanlarında olmak üzere tip1 diabetik hastalar, iv ilaç kullananlar, hemodiyaliz
hastaları, cerrahi hastalar ve AIDS’li hastalarda artmıştır (38, 41, 42).
12
Enfeksiyonların patogenezinde konakçı savunma mekanizması ile bakteri virulansı
arasındaki denge önemlidir (37, 40). Konakçının savunma sistemi bozuklukları, yanıklar,
cerrahi insizyon gibi deri bütünlüğünün bozulduğu durumlar, mikroorganizmanın
tutunmasına ve kolonizasyonuna sebep olabilecek yabancı cisim varlığı (damar içi
kateterler ve protezler gibi), altta yatan başka enfeksiyonların olması stafilokok
enfeksiyonları için önemli predispozan faktörlerdir (36).
2.2.1.4. Oluşturdukları Enfeksiyonlar
S. aureus ya toksin oluşturarak ya da dokulara yayılıp zarar vererek hastalık
yapmaktadır. Genel olarak oluşturdukları enfeksiyonlar deri ve mukoza enfeksiyonları,
salgıladığı
toksinler
ile
ilişkili
sendromlar
ve
invaziv
hastalıklar
şeklinde
sınıflandırılabilir. Bazı stafilokok hastalıkları sadece toksin etkisinin bir sonucu olarak,
diğer bazıları ise bakterilerin çoğalmasına ve doku yıkımına bağlı olarak ortaya
çıkmaktadır (29).
Bütünlüğü bozulmuş deriye, kıl folikülleri veya ter bezi ağızlarına invaze olarak
impetigo, follikülit, fronkül, karbonkül, hidroadenit ve apse gibi enfeksiyon tablolarına
neden olabilir (31). S. aureus, cerrahi yara enfeksiyonlarından ve yeni doğanlarda
epidemik deri hastalıklarından izole edilen en önemli ajandır (33).
Stafilokoksik besin zehirlenmesi en sık görülen gıda kaynaklı hastalıklardandır.
Hastalık bakterilerden çok gıdalarda bulunan toksinler tarafından oluşturulur (29).
Ayrıca haşlanmış deri sendromu, toksik şok sendromu ve çocuklarda görülen Kawasaki
hastalığı, toksinleri aracılığı ile meydana getirdiği diğer klinik tablolardır (30, 33).
İnvaziv
enfeksiyonları
içerisinde
en
önemlisi
bakteriyemidir.
İntravasküler
kateterizasyon, intravenöz ilaç kullanımı, prostetik aletler, invaziv girişimler, mekanik
ventilasyon ve altta yatan malignite varlığı S. aureus bakteriyemisi için önemli risk
faktörleridir. S. aureus bakteriyemisi; sepsis, osteomiyelit, septik artrit, metastatik abse,
endokardit ve nadiren perikardit gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. S. aureus,
prostatik kapak endokarditi ve nozokomiyal endokarditlerin en önemli etkenidir (30). S.
aureus tarafından oluşturulan akut endokardit, mortalitesi %50’ lilere varan ciddi bir
hastalıktır (29).
13
Oral sekresyonların aspirasyonu ya da vücudun diğer bölgelerinden hematojen yayılım
ile S. aureus’a bağlı solunum yolu enfeksiyonları gelişmektedir. Viral bir enfeksiyonu
takiben erişkin bireylerde bronkopnömoni tablosu oluşturabilir. Ayrıca obstrüktif
akciğer hastalığı, trakeostomi ve aspirasyon gibi risk faktörleri varlığında nozokomiyal
pnömoniye yol açabilir (43).
Çocuklarda göz enfeksiyonlarının ve akut servikal adenitin önemli bir etkenidir (30).
Santral sinir sistemi ile ilgili travma, cerrahi girişim, malignite, hidrosefali gibi risk
faktörleri bulunan kişilerde stafilokokal menenjit gelişebilir ve bu mikroorganizma,
ventriküloperitoneal şantın ikinci en sık izole edilen etkenidir (43).
S. aureus, hematojen yolla kemiklere ulaşarak, travma sonrası sekonder enfeksiyon ya
da komşu bölgelerden enfeksiyonun kemiklere yayılması sonucu osteomiyelite neden
olabilir (29).
2.2.1.5. Antibiyotik Direnç Sorunu
Stafilokoklar penisilinin keşfinden sonra bu ilaca karşı hızla direnç geliştirmişlerdir ve
günümüzde bu ilaca duyarlı olan stafilokokların oranı %10’un altına düşmüştür. Bu
direnç ürettikleri penisilinaz enzimine bağlı olup, bu enzim penisilinin beta laktam
halkasını hidrolize etmektedir (29). Stafilokoklarda penisilinaz üretiminin ilk kez 1944
yılında gösterilmesinin ardından, penisiline dirençli klinik izolatların prevalansı hızla
artmaya
başlamıştır.
1960’ların
başlarında
penisilinaza
dirençli
semisentetik
penisilinlerin (metisilin, oksasilin, nafsilin, kloksasilin vb.) klinik kullanıma girmesi ile
stafilokok enfeksiyonlarının tedavisinde önemli bir aşama kaydedilmiştir. Ancak bu
yeni antibiyotiklere de kısa sürede direnç gelişmiş ve bir yıl içinde metisilin dirençli S.
aureus (MRSA) suşları bildirilmeye başlanmıştır. Günümüzde toplum kökenli ya da
hastane enfeksiyonu etkeni stafilokokların çoğu bu semisentetik penisilinlere dirençlidir
(33). Amerika Birleşik Devletleri’nde 1975 yılında bildirilen MRSA oranı % 2.4 iken
1991’de bu oranın % 29’a yükseldiği rapor edilmiştir. Hastane enfeksiyonu etkeni
olarak izole edilen S. aureus’ların 1987’de % 14.3’ü metisiline dirençli iken, 1997’de
bu oran % 39.7 olarak bildirilmiştir (44). 2000’li yıllarda ise yoğun bakım ünitelerinden
izole edilen S. aureus’ların % 47’si metisiline dirençli bulunmuştur (45).
14
S. aureus’ların metisiline direnç oranları İskandinav ülkelerinde % 1’den az iken,
Güney Avrupa ülkelerinde % 40’a kadar çıkmaktadır.
Japonya’da % 60 olarak
bildirilen MRSA prevalansı, Türkiye’de % 10-70 arasında değişen oranlarda
bildirilmektedir (46-48). Metisiline dirençli bakterilerin yayılmasının önlenmesi
nazofaringeal taşıyıcılığın çok yaygın bir kaynak olması nedeniyle oldukça zordur (29).
Stafilokoklar, antibiyotiklerin çoğuna direnç geliştirebilme yeteneğine sahiptir. Son
yıllara kadar vankomisin, metisiline dirençli stafilokoklar için etkili olma özelliğini
sürdürmüş ve ciddi stafilokok enfeksiyonlarında kullanılan tek antibiyotiktir. Ancak son
zamanlarda S. aureus suşlarında vankomisine karşı da düşük ve yüksek düzeyli olmak
üzere direnç bulunmuştur. Bu nedenle stafilokok enfeksiyonlarının tedavisi oldukça
zordur (29).
2.2.2. Enterococcus faecalis
2.2.2.1. Mikrobiyolojik Özellikleri
Enterokoklar, tekli, ikili ya da kısa zincirler halinde görülen, fakültatif anaerop, gram
pozitif koklardır. Sitokrom enzimleri içermediklerinden katalaz negatiftirler, fakat bazı
türler zayıf psödokatalaz reaksiyonu verebilir (49, 50). Enterokokların çoğu grup D
antiserumla
reaksiyon
verdiklerinden
geçmişte
grup
D
streptokoklar
olarak
sınıflandırılmışlardır. Klinik açıdan en önemli türler Enterococcus faecalis ve
Enterococcus faecium’dur. Çoklu antibiyotik dirençliliği özellikleriyle nozokomiyal
infeksiyonların önemli etkenleri arasında yer alırlar (35).
İdeal üreme ısısı 35oC olmakla birlikte 10-45oC arasında değişen bir üreme aralığına
sahiptir. Eskülini % 40 safra varlığında hidrolize etmeleri, % 6.5 NaCl’lü buyyonda
üreyebilmeleri, ısıya karşı dirençli olmaları ve PYR (pyrrolidonyl-β-naphthylamide)
pozitif olmaları tipik özellikleridir. Kanlı agarda alfa, beta veya gama hemoliz
yapabilirler (51).
2.2.2.2. Epidemiyolojisi
Enterokoklar barsağın normal flora üyelerindendir. Ancak, oral mukoz membranlara ve
deriye de yerleşebilirler (35). İnsan gastrointestinal sisteminde, kadın genital yollarında,
15
nadiren oral kavite ve dental plaklarda bulunurlar (26).
Kuruluk, yüksek ısı gibi
çevresel koşullara ve bazı antiseptiklere dayanıklı olup, cansız yüzeylerde uzun süre
yaşayabilirler (49, 51).
İnsanlarda, esas olarak gastrointestinal florada bulunmaları nedeni ile gerek hastane
gerekse hastane dışı ortamda endojen kaynaklı enfeksiyonlara yol açmaktadırlar.
İnfantlar doğumdan hemen sonra kolonize olmaktadır. E. faecalis diğer enterokok
türlerine göre dışkıda daha yüksek oranda bulunmaktadır. Hastane ortamında bulunan
steteskop,
kapı
tokmağı,
yatak
gibi
cansız
maddeler
üzerinde
uzun
süre
yaşayabilmektedir. Dirençli enterokokların yayılımına elektronik termometreler de
yardım edebilir. Bu nedenle enterokoklar gerek cansız maddeler aracılığı ile, gerekse
sağlık personeli ile hastadan hastaya taşınarak hastane enfeksiyonu etkeni olarak
salgınlara yol açabilmektedir. Son yıllarda yapılan epidemiyolojik çalışmalar,
enterokokların hastadan hastaya ve hatta hastaneler arası yayılabilmesinde bu
bakterilerin normal barsak florasında bulunmasının temel risk faktörü olduğunu
göstermiştir (49).
Genel olarak, E. faecalis tüm klinik enterokokkal enfeksiyonların en sık nedenidir. Son
20 yılda enterokokal enfeksiyonlarda artış dikkat çekicidir. Enterokoklar genellikle
nozokomiyal enfeksiyon yapmaktadır ve son yıllarda nozokomiyal enfeksiyonlarda ve
bakteriyemilerde üçüncü, üriner sistem ve yara enfeksiyonlarında da ikinci en sık etken
olarak öne çıkmıştır. 1980’li yıllardan itibaren giderek artan vankomisin direnci ile
birlikte nozokomiyal enterokokal enfeksiyonlarda 34 kat artış olmuştur. Epidemiyolojik
çalışmalarda enterokok bakteriyemisine bağlı mortalite %30’un üzerinde tespit
edilmiştir. Polimikrobiyal enfeksiyonların önemli bir parçası olduklarından tek başlarına
morbidite ve mortaliteye olan etkilerini kestirmek zordur (26).
2.2.2.3. Virülans ve Patojenite
Enterokoklar, klasik virulans faktörlerine veya toksinlere sahip değildirler. Ancak, çoklu
antibiyotik dirençleri onlara antibiyotik tedavisi altında yaşama ve çoğalma olanağı
sağlamaktadır. Bu nedenle sıklıkla süperenfeksiyon etkeni olarak ortaya çıkmaktadırlar.
Enterokoklar, kalp kapakları ve renal epitelyum hücrelere bağlanma, böylece endokardit
ve üriner enfeksiyon oluşturma yeteneğine sahiptirler.
16
Bazı E. feacalis türlerinin plazmidler aracılığı ile ürettiği hemolizlerinin de virulansta
rol oynadığı öne sürülmüştür (26).
2.2.2.4. Oluşturdukları Enfeksiyonlar
Enterokoklar, normal koşullarda sağlıklı kişilerde nadiren hastalık yaparlar. Ancak,
konak direncinin zayıfladığı veya gastrointestinal ya da genitoüriner sistemin invaziv
işlemlerden sonra zarar görmesi sonucu steril vücut bölgelerine yayılarak gelişebilen
enfeksiyonlara neden olurlar (44). Enterokokların en sık neden olduğu enfeksiyon, çoğu
nozokomiyal olarak gelişen üriner sistem enfeksiyonlarıdır. Özellikle invaziv girişim
yapılan, yapısal anomalisi olan ve antibiyotik kullanan hastalarda üriner sistem
enfeksiyonlarına yol açarlar (26). Genellikle altta yatan hastalığı olanlarda daha sık
olmak üzere bakteriyemilere neden olurlar ve enterokokal bakteriyemilerin % 78’i
nozokomiyaldir (52). Enterokoklar polimikrobiyal bakteriyemilerde en sık rastlanan
gram pozitif bakterilerdir (26).
Enterokokların oluşturduğu önemli bir enfeksiyon da infektif endokardittir. En sık
genitoüriner sorunların ve dejeneratif kalp hastalığının arttığı 50 yaş üzeri populasyonda
görülür. Prostetik kapak endokarditlerinin % 6-7’ sinden sorumludur (26).
Septisemi, hastane kaynaklı pnömoni, safra yolu enfeksiyonları, intraabdominal ve
pelvik enfeksiyonlar ile yara ve dekübitus enfeksiyonları da sık oluşturdukları
tablolardır (52, 53).
2.2.2.5. Antibiyotik Direnç Sorunu
Penisilin G, ampisilin, vankomisin ve teikoplanin gibi hücre duvarına etkili ilaçlar,
enterokokların
çoğuna
bakteriyostatik
etkilidir.
Enterokok
enfeksiyonlarında
bakterisidal etki, bu hücre duvarına etkili ajanlardan biri ile streptomisin veya
gentamisinin kombine kullanımı ile elde edilir. Enterokoklar, sefalosporinler,
monobaktamlar ve antistafilokokkal penisilinlere intrensek (türe özgü) direnç
gösterirken, düşük veya orta derecede klindamisin ve aminoglikozid direnci
göstermektedirler. E. faecalis için penisilinin minimal inhibitör konsantrasyonları
streptokoklara göre 10-1000 misli yüksektir (49, 50). Bu bakteriler geleneksel tedavi
17
seçeneklerine gittikçe artan oranlarda direnç geliştirmektedirler. Beta-laktamaz üretimi,
yüksek düzeyli aminoglikozid ve penisilin direnci geliştirmeleri ve glikopeptidlere
direnç görülmesi, klinisyenin tedavi seçeneklerini kısıtlamaktadır (54).
2.3. ANTİMİKROBİYAL DUYARLILIK TESTLERİ
Bir enfeksiyonun tedavisi ile ilgili uygun antimikrobik ajanın seçiminde; olası
enfeksiyon etkeni, infeksiyon etkeninin antibiyotik duyarlılığı, ilacın in vivo aktivitesini
etkileyebilecek konak faktörleri, infeksiyonun yeri, ilacın farmakodinamik ve
farmakokinetik özellikleri gibi bir dizi faktörün değerlendirilmesi gereklidir (55).
Bir antibiyotiğin ya da etken maddenin antimikrobik aktivitesinin saptanması için
uygulanan in vitro işlemlere genel olarak duyarlılık testleri adı verilmektedir.
Antimikrobik ilaçlara karşı duyarlılık birçok yöntem ile saptanabilmektedir (56). Bu
amaçla uygulanan yöntemler:
1.Disk difüzyon testi
2.Dilüsyon testleri
a. Agar dilüsyon testi
b. Sıvı (broth) dilüsyon testi
– Makrodilüsyon
– Mikrodilüsyon
3. E Test
4. Otomatize Sistemler
2.3.1. Disk Difüzyon Testi
Mueller-Hinton agar (MHA) besiyerine, doğrudan koloni süspansiyonu yöntemi ile 0.5
McFarland (108 CFU/ml) standart bulanıklığa ayarlanmış inokülumun, eküvyon
kullanılarak yayılması ve test edilecek antibiyotik / etken madde emdirilmiş disklerin
yerleştirilmesi ile yapılır. Mikroorganizmanın türüne göre uygun koşullarda (sıcaklık,
süre) inkübe edilir. Bu süreçte, diskteki antibiyotik / etken madde agar içerisine yayılır
ve mikroorganizmaya etkili olduğu düzeylerde üremeyi engeller. Bunun sonucunda,
disk çevresinde mikroorganizmanın üremediği dairesel bir inhibisyon alanı oluşur (Şekil
18
2.3). Bu alanın çapı ölçülerek “duyarlı”, “orta” ve “dirençli” olacak şekilde duyarlılık
kategorileri belirlenir (57).
Şekil 2.3. Disk çevresinde mikroorganizmanın üremediği dairesel inhibisyon alanları
2.3.2. Dilüsyon testleri
a. Sıvı Dilüsyon Testi
Dilüsyon
testlerinde
standart
sayıda
mikroorganizma
içeren
inokulum
(son
konsantrasyon 5x105 CFU/ml), iki katlı dilüsyonlar şeklinde değişen yoğunluklarda
antimikrobik ajan ya da etken madde ile karşılaştırılır. İnkübasyon süresi sonunda gözle
görünür üremeyi engelleyen en düşük antimikrobik ilaç / etken madde yoğunluğu
saptanır. Buna Minimum İnhibitör Konsantrasyon (MİK) denir ve (mg/L) şeklinde ifade
edilir. MİK değerinin duyarlılığı mı yoksa direnci mi temsil ettiğini belirlemek için,
bulunan konsantrasyon duyarlılık sınırı adı verilen bir değer ile karşılaştırılır. MİK, bu
sınırdan düşük ise mikroorganizma söz konusu ajana “duyarlı” olarak değerlendirilir.
Dilüsyon testleri kantitatif sonuç verdiği için tercih edilmektedir (55). Sıvı besiyerindeki
seyreltme yöntemleri, tüpte uygulanılıyorsa makrodilüsyon (Şekil 2.4), mikroplateler
kullanılıyorsa mikrodilüsyon olarak adlandırılır (Şekil 2.5).
19
Şekil 2.4. Sıvı makrodilüsyon yöntemi
Şekil 2.5. Sıvı mikrodilüsyon yöntemi
b. Agar Dilüsyon Testi
Sıvı mikrodilüsyon yöntemine benzemektedir. Antibiyotik / etken maddenin
dilüsyonları, eritilmiş ve 48-50 oC’ye getirilmiş sıvı agar ile karıştırılıp petrilere
dökülür. Antibiyotik ya da etken madde içeren bu agarın donmasından sonra bakteri
süspansiyonu son konsantrasyonu 104 CFU/ damla olacak şekilde inoküle edilir. Plaklar
mikroorganizmanın türüne göre uygun koşullarda (sıcaklık, süre) inkübe edilir.
İnkübasyon sonunda üremenin durduğu en düşük konsantrasyon MİK olarak belirlenir.
Antibiyotik ya da etken madde içermeyen MHA plakları, kontrol olarak kullanılır (58).
20
2.3.3. E Test
Difüzyon temeline dayanan ancak diskler yerine belirli ve sürekli bir konsantrasyon
değişimi olacak şekilde antibiyotik ya da etken madde emdirilmiş plastik striplerin
kullanldığı bir yöntemdir. Test stripleri inokülumla kaplı agar yüzeyine yerleştirilir.
Antimikrobiyal / etken madde agara diffüzyonla yayılır. İnkübasyon süresi sonunda
eliptik bir inhibisyon zonu oluşur, bu zonun stripi kestiği konsantrasyon MİK olarak
belirlenir (Şekil 2.6) (59, 60).
Şekil 2.6. E test yöntemi
2.3.4. Otomatize Sistemler
Antibiyotik duyarlılık testleri konvansiyonel yöntemler dışında hızlı otomatize
sistemlerle de yapılabilir. Bu sistemlerde duyarlılık sonuçları konvansiyonel
yöntemlerinden daha erken alınır ve iş gücü ihtiyacını azaltır. Ayrıca manuel giriş
yapılmadan sonuçlar bilgisayara aktarılabildiğinden, hatalı sonuç girilmesi engellenir.
Pahalı olması otomatize sistemlerin en önemli dezavantajını oluşturur (Şekil 2.7) (61).
21
Şekil 2.7. Otomatize sistem örneği
22
3. GEREÇ ve YÖNTEM
3.1. BESİYERLERİNİN HAZIRLANMASI
3.1.1. Kanlı Agar Besiyerinin Hazırlanması
İçeriği (g/ L):
Enzymatic digest of casein................................7.5
Enzymatic digest of animal tissue.....................7.5
Liver digest........................................................2.5
Yeast extract......................................................5.0
Sodium chloride ................................................5.0
Agar...................................................................2.0
pH......................................................................7.4
Kanlı agar besiyeri (Acumedia, USA), ticari toz besiyerinden üreticinin tarif ettiği
şekilde hazırlandı. 39.5 gram toz 1 litre distile suda çözüldü. Otoklavda (Hirayama,
Japonya) 121oC’ de 15 dk sterilize edildi. Besiyeri sıcaklığı 45-50oC’ ye düştükten
sonra %5 (v/v) steril defibrine koyun kanı ilave edildi. 90 mm’ lik petrilere 25 ml
dökülerek kanlı agar besiyeri hazırlandı. Kullanılıncaya kadar +4oC’ de saklandı.
23
3.1.2. Mueller Hinton Broth Besiyerinin Hazırlanması
İçeriği (g/ L):
Beef infusion solids...........................................4.0
Starch.................................................................1.5
Casein hidrolisate ............................................17.5
Mueller Hinton Broth (MHB) besiyeri (Fluka, Spain) ticari toz besiyerinden üreticinin
tarif ettiği şekilde hazırlandı. 23 gram toz 1 litre distile suda çözüldü. Otoklavda 121oC’
de 15 dk sterilize edildi. Kullanılıncaya kadar +4oC’ de saklandı.
3.2. MİKROORGANİZMALARIN HAZIRLANMASI
3.2.1. Çalışmada Kullanılan Mikroorganizmalar
Çalışmada kullanılan mikroorganizmalar şunlardır:
Staphylococcus aureus American Type Culture Collection (ATCC) 25923
Enterococcus faecalis ATCC 29212
3.2.2. Mikroorganizmaların Üretilmesi
Farmasötik Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda mevcut bulunan ve -20°C’ de muhafaza
edilen mikroorganizma stok kültürlerinden, steril koşullar altında öze yardımıyla taze
hazırlanmış kanlı agar besiyerlerine pasaj yapıldı (Şekil 3.1). Bakteri inokülasyonu
yapılan petriler 37°C’lik inkübatörde (Nüve, Türkiye) 18-24 saat süre ile inkübasyona
bırakıldı (Şekil 3.2).
24
Şekil 3.1. Bakterilerin inokülasyonu
Şekil 3.2. Çalışmada kullanılan inkübatör
3.2.3. Mikroorganizma Konsantrasyonlarının Ayarlanması
İnkübasyon sonunda kanlı agar besiyerlerinde üremiş kolonilerden öze yardımıyla
birkaç adet alınarak serum fizyolojik içeren steril cam tüplerde mikroorganizma
süspansiyonları hazırlandı. Tüpler yaklaşık 2 saat 37°C’lik inkübatörde inkübe edildi.
Logaritmik faza kadar üretilmiş her bir bakteri inokülumu, türbidometre cihazı (BD,
PhoenixSpec, Nephelometer, USA) kullanılarak 0.5 McFarland (1.5 x 108 CFU/ml)
standart bulanıklıkta olacak şekilde ayarlandı (Şekil 3.3) (58).
Bu süspansiyon, MHB ile 1/100 oranında dilüe edilerek, 106 CFU/ml konsantrasyonu
elde edildi.
25
Şekil 3.3. Türbidometre cihazı
3.3. KAPSAİSİN
3.3.1. Kapsaisin Eldesi
Çalışmada ticari olarak hazır formda bulunan toz kapsaisin (Sigma-Aldrich, USA)
kullanıldı.
3.3.2. Kapsaisin Konsantrasyonunun Ayarlanması
Kapsaisinin toz formundan 10 mg tartılarak 10 ml % 40’lık DMSO’da çözüldü. Böylece
1 mg/ml stok konsantrasyon elde edilmiş oldu. Bu çözelti, çapı 0.2 µm olan steril
membran filtreden süzülerek steril hale getirildi. Stok solüsyondan aşağıdaki formül
kullanılarak 3.9-500 µg/ml arasında ikişer kat kapsaisin konsantrasyonları hazırlandı.
C1 x V1 = C2 x V2
3.4. ANTİMİKROBİYAL DUYARLILIK TESTİ
3.4.1. Sıvı Mikrodilüsyon Testi
Çalışmada kapsaisinin, S. aureus ve E. faecalis’e karşı antimikrobiyal etkinliğinin
araştırılmasında Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI)’nın önerileri
doğrultusunda sıvı mikrodilüsyon testi uygulandı. Bu amaçla Steril U tabanlı, 96
kuyucuklu mikrodilüsyon plakları kullanıldı (Şekil 3.4). Her bir kuyucuğa 50 µl
Mueller-Hinton sıvı besiyeri konuldu. İlk kuyucuğa kapsaisinin stok solüsyonundan 50
26
µl konularak son kuyucuğa kadar seri dilüsyonlar yapıldı. Hazırlanan bakteri
süspansiyonundan (106 CFU/ml) her kuyucuğa 50 µl inoküle edildi. Böylece
kuyucuklardaki son inokülum konsantrasyonu 5x105 CFU/ml oldu. Plaklar 37oC’de 24
saat inkübe edildi. İnkübasyon sonunda üremenin görülmediği en düşük konsantrasyon,
o suş için minimal inhibitör konsantrasyon (MİK) olarak değerlendirildi (58). Her bir
bakteri için MİK saptanan değerlerde,
kapsaisin içermeyip sadece DMSO içeren
kuyucuklar hazırlanarak çözücünün inhibitör etkisinin olup olmadığı araştırıldı.
Şekil 3.4. Çalışmada kullanılan 96 kuyucuklu mikrodilüsyon plağı
Çalışılan her bir mikroorganizmanın inkübasyon süresince üreyip üremediğinin
kontrolü amacıyla (üreme kontrolü) kapsaisin içermeyen bakteri inokülumu
inkübasyona bırakıldı. Ayrıca kullanılan sıvı besiyerinin sterilite kontrolü amacıyla her
plakta iki kuyucukta saf besiyeri inkübasyona bırakıldı.
Test yapılırken bakteri üremesine inhibitör etkinin gösterilmesi (pozitif kontrol)
amacıyla gentamisin (2 µg/ml) kullanıldı.
27
4. BULGULAR
4.1. MİKROORGANİZMA GÖRÜNTÜLERİ
Farmasötik Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda mevcut bulunan ve -20°C’ de muhafaza
edilen S. aureus ve E. faecalis standart suşlarına ait stok kültürlerden, kanlı agar
besiyerlerine yapılan ekimler sonucu üreyen mikroorganizma kolonileri Şekil 4.1 ve
4.2’ de gösterilmiştir.
Şekil 4.1. Kanlı agarda üreyen Staphylococcus aureus kolonileri
Şekil 4.2. Kanlı agarda üreyen Enterococcus faecalis kolonileri
28
4.2. SIVI MİKRODİLÜSYON TESTİ SONUÇLARI
Çalışmada kapsaisinin, S. aureus ve E. faecalis’e karşı antimikrobiyal etkinliğinin
araştırılmasında sıvı mikrodilüsyon testi uygulandı.
S. aureus için kapsaisinin 3.9-62.5 µg/ml konsantrasyonlarında üreme gözlenirken, 125
µg/ml ve üzeri konsantrasyonlarda üreme gözlenmedi. O nedenle, kapsaisinin S. aureus
için MİK değeri 125 µg/ml olarak değerlendirildi (Tablo 4.1).
E. faecalis için kapsaisinin 3.9-31.25 µg/ml konsantrasyonlarında üreme gözlenirken,
62.5 µg/ml ve üzeri konsantrasyonlarda üreme gözlenmedi. O nedenle, kapsaisinin E.
faecalis için MİK değeri 62.5 µg/ml olarak değerlendirildi (Tablo 4.1).
Tablo 4.1 Sıvı mikrodilüsyon yöntemi sonuçlarına göre kapsaisinin antimikrobiyal etkisi
Kapsaisin (µg/ml)
Mikroorganizmalar
Staphylococcus aureus
Enterococcus faecalis
31.25
62.5
125
250
500
+
+
-
-
-
+
+
-
-
-
+
-
-
-
-
+
-
-
-
-
+; Üreme var, -; Üreme yok
Not:
Çalışılan
tüm
mikroorganizmalar
için
31.25
µg/ml’nin
altındaki
konsantrasyonlarda üreme saptandı
Çalışma sonucunda kuyucuklarda gözlenen üremeler Şekil 4.3’te gösterilmiştir.
tüm
29
Şekil 4.3. Çalışma kuyucuklarında gözlenen üremeler
Ayrıca çözücünün mikroorganizma üzerine inhibisyon etkisini belirlemek amacı ile her
bir bakteri için saptanan MİK değerlerinde bulunan çözücü oranını içeren sıvı
besiyerlerine ekim yapıldı. Çözücünün bu oranlarda mikroorganizma üzerine inhibitör
etkisi gözlenmedi.
30
5. TARTIŞMA ve SONUÇ
Günümüzde
enfeksiyon
etkenlerinin
eradike
edilmesinde,
gerek
antibiyotik
kullanımında yan etkilerin gözlenmesi gerekse bakterilerin antibiyotiklere direnç
geliştirmeleri nedeniyle sorunlar yaşanmaktadır. Bu durum yeni tedavi arayışlarının
ortaya çıkmasına ve böylece bitkisel kaynaklara yönelimin hızlanmasına neden
olmuştur. Bu amaçla kırmızı acı biberin etken maddesi olan kapsaisinin değişik
patojenlere karşı antimikrobiyal aktivitesi araştırılmıştır.
Topak ve arkadaşları kapsaisinin, Bacillus megaterium, Enterobacter aerogenes,
Listeria
monocytogenes,
Pseudomonas
aeruginosa,
Klebsiella
pneumoniae
mikroorganizmaları üzerine antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğunu göstermişlerdir
(1). Bir başka çalışmada Capsicum annuum ekstraktının Salmonella typhimurium ve P.
aeruginosa üzerine antibakteriyel etkisinin olduğu bildirilmiştir (62).
Torres ve arkadaşları, Orta Amerika’da geleneksel olarak halk tıbbında kullanılan
bitkilerden elde ettikleri etken maddelerin antimikrobiyal özelliklerini araştırdıkları
çalışmalarında, Capsicum türlerinin meyvelerinden izole ettikleri kapsaisinin, yüksek
dozlarda Escherichia coli ve Pseudomonas solanacearum’un üremesini baskıladığını,
Bacillus subtilis’i ise güçlü bir şekilde inhibe ettiğini göstermişlerdir (63). Yamasaki ve
arkadaşları kapsaisinin, Vibrio cholerae suşlarının salgıladığı kolera toksininin
üretimini, ctx A, tcp A ve tox T gibi majör virülans genlerinin ekspresyonunu
baskılayarak inhibe ettiğini göstermişlerdir (64).
Cichewicz ve arkadaşları ise kapsaisinin Bacillus cereus, B. subtilis, Clostridium
sporogenes, Clostridium tetani ve Streptococcus pyogenes bakterilerini değişen
derecelerde inhibe ettiğini bildirmişlerdir (65). Soetarno ve Sukrasno çalışmalarında
kapsaisinin, hem Gram pozitif (S. aureus, B. subtilis, Sarcina lutea) ve Gram negatif (E.
coli, P. aeruginosa) bakterilere hem de mantarlara (Candida albicans, Aspergillus
31
niger)
karşı değişen konsantrasyonlarda antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğunu
göstermişlerdir (3).
Bir başka çalışmada Kore acı biberinden elde edilen kapsaisinin, B. subtilis, B. cereus
ve S. lutea üzerine antibakteriyel etkilerinin olduğu rapor edilmiştir (66). Dorantes ve
arkadaşları çalışmalarında, kapsaisinin de içinde bulunduğu Capsicum ekstraktlarının L.
monocytogenes, S. aureus, S. typhimurium ve B. cereus bakterilerinin üremesini inhibe
ettiğini göstermişlerdir (67).
Kapsaisinin mikrokapsüllerinin hazırlanarak gıda koruyucu olarak kullanılabilirliğinin
araştırıldığı bir çalışmada, Botrytis cinerea ve A. niger mikroorganizmalarına karşı
antimikrobiyal etkinliğinin olduğu gösterilmiş ve mikrokapsüllerin bu etkisinin
yiyeceklerin raf ömürlerinin uzatılmasında kullanılabileceği vurgulanmıştır (68).
Gastrik mukoza üzerine hem hücre koruyucu hem de zararlı olarak bildirilen acı biberin,
etken maddesi olan kapsaisinin Helicobacter pylori üzerine in vitro etkisi araştırılmıştır.
Bu çalışmada, kapsaisinin 10 µg/ml’nin üzerindeki konsantrasyonlarda doza bağlı
olarak H. pylori üremesini inhibe ettiği ve bu mikroorganizmayla ilişkili gastoduodenal
hastalıklara karşı koruyu etkisinin olduğu rapor edilmiştir (69).
Kapsaisinin antiviral etkinliğinin araştırıldığı bir çalışmada, deney hayvanları Herpes
simplex virüs tip 2 ile enfekte edilmiş ve kapsaisinin virüsün intranöronal ilerlemesiyle
yarışmaya girerek lezyonların yayılımını önemli bir şekilde azalttığı gösterilmiştir (70).
Bir başka çalışmada kapsaisin tedavisinin Herpes simplex virüs ile enfekte farelerde
ölüm oranını azalttığı bildirilmiştir (71).
Bizim çalışmamızda kapsaisinin, önemli klinik patojenler olan ve tedavilerinde ciddi
antibiyotik direnci gösteren S. aureus ve E. faecalis’e karşı antimikrobiyal aktivitesi
araştırılmış ve kapsaisinin MİK değeri S. aureus için 125 µg/ml, E. faecalis için 62.5
µg/ml olarak bulunmuştur. Bu sonuç kapsaisinin bu mikroorganizmalarla mücadelede
tedaviye katkı sağlaması açısından değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Dünyanın pek çok yerinde baharat olarak tüketilen acı biber, içerdiği kapsaisin
nedeniyle tıp alanında oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin nöropati
ağrılarının hafifletilmesinde, artrit, kas ve eklem ağrılarının semptomatik tedavisinde,
32
obezite ve ülser tedavisinde endike olduğu olduğu gösterilmiştir (2). Antimikrobiyal
aktivitesi üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, bu etken maddenin enfeksiyon
etkenleriyle mücadelede de tedaviye yardımcı olabileceğini düşündürmektedir.
33
6. KAYNAKLAR
1.
Topak H, Erbil N, Dığrak M. Doğuakdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
yetiştirilen biberlerin (Capsicum annuum L.) antimikrobiyal aktivitesinin
araştırılması. Fırat Üniv Fen ve Müh Bil Dergisi 2008; 20(2): 257-264.
2.
Şener E. Şahin S. Kapsaisin: farmokokinetik, toksikolojik ve farmakolojik
özellikleri. Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dergisi 2010; 29: 149-163.
3.
Soetarno S, Sukrasno E. Antimicrobial activities of the ethanol extracts of
Capsicum fruits with different levels of pungency. JMS 1997; 2(2): 57-63.
4.
Güleşçi N. Kapsaisin ve tarçının (cinnamon) yüksek glukoz konsantrasyonlarına
maruz bırakılan insan eritrositlerinde (in vitro) protein glukozilasyonu, Na+-K+
ATPaz, Ca+2 ATPaz ve lipid peroksidasyonu düzeylerine etkisinin araştırılması.
Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Kahramanmaraş 2006; 16-18.
5.
Díaz J, Bernal A, Merino F. and Ros Barceló A. Phenolic metabolism in
Capsicum annuum L. recent research development of phytochemistry 1998;
2:155-169.
6.
Morrow W. The chile pepper encyclopedia by Dave De Witt. William Morrow
Company& Company Inc. New York, 1999.
7.
Surh YJ and Lee SS. Capsaicin, a double-edged sword: toxicity, metabolism and
chemopreventive potential. Life Sci 1995; 56: 1845-1855.
8.
Kempaiah RK and Srinivasan K. Influence of dietary curcumin, capsaicin and
garlic on the antioxidant status of red blood cells and the liver in high-fatfed rats.
Annals of Nutrition & Metabolism 2004; 48: 314-320.
9.
Surh YJ. More than spice: Capsaicin in hot chili peppersmakes tumor cells
commit suicide. Journal of National Cancer Institude 2002; 94: 1263-1265.
34
10.
Czaja MJ. Induction and regulation of hepatocyte apoptosis by oxidative stres.
Antioxid Redox Signal 2002; 4: 759-767.
11. Notani PN and Jayant K. Role of diet in upper aerodigestive tract cancers. Nutr
Cancer 1987; 10: 103-113.
12.
Surh YJ and Lee SS. Capsaicin in hot chili pepper: carcinogen, co-carcinogen or
anticarcinogen. Food Chem Toxicol 1996; 34(3): 313-316.
13.
Tellez G, Jaeger L, Dean CE, et al. Effect of prolonged administration of dietary
capsaicin on Salmonella enteritidis infection in leghorn chicks. Avian Dis 1993;
37: 143-148.
14.
Hussain M and Chandrasekhara N. Influence of curcumin and capsaicin on
cholesterol gallstone induction in hamsters and mice. Nutr Res 1993; 13: 349-357.
15.
Rosa A, Deiana M, Casu V, et al. Antioxidant activity of capsinoids. J Agricul
Food Chem 2002; 50: 7396-7401.
16.
Kogure K, Goto S, Nishimura M, et al. Mechanism of potent antiperoxidative
effect of capsaicin. Biochim Biophys Acta 2002; 1573: 84-92.
17.
Díaz J, Pomar F, Merinos F. Peroxidases and the metabolism of capsaicin in
Capsicum annuum L. Phytochemistry Reviews 2004; 3: 141-157.
18.
Spiller F, Alves MK, Vieira SM, et al. Anti-inflammatory effects of red pepper
(Capsicum baccatum) on carrageenan and antigen induced inflammation. J Pharm
Pharmacol 2008; 60(4): 473- 478.
19.
Kang JH, Kim CS, Han IS, Kawada T, Yu R. Capsaicin, a spicy component of hot
peppers, modulates adipokine gene expression and protein release from obesemouse adipose tissues and isolated adipocytes, and suppresses the inflammatory
responses of adipose tissue macrophages. FEBS Lett 2007; 581(23): 4389- 4396.
20.
Lee IO, Lee KH, Pyo JH, Kim JH, Choi YJ, Lee YC. Anti-inflammatory effect of
capsaicin
in
Helicobacter
pylori-infected
gastric
epithelial
cells.
Helicobacter 2007; 12(5): 510- 517.
21.
Rx Mediapharma İnteraktif Bilgi Kaynağı
22.
Blackwell HW. Poisonous and Medicinal Plants. Prentice Hall Inc., 171, USA.
35
23.
Imatake K, Matsui T, Moriyama M. The effect and mechanism of action of
capsaicin on gastric acid output. J Gastroenterol 2009; 44: 396-404.
24.
Felix WL. Capsaicin-sensitive intestinal mucosal afferent mechanism and body fat
distribution. Life Sciences 2008; 83: 1-5.
25.
Arıkan BC. Acı kırmızı biberin (Capsicum annuum L.) serum leptin ve serum
nitrik oksit düzeylerine akut etkisinin araştırılması, Yüksek Lisans Tezi,
Kahramanmaraş
Sütçü
İmam
Üniversitesi
Fen
Bilimleri
Enstitüsü,
Kahramanmaraş 2004; ss 36.
26.
Topçu AW, Söyletir G, Doğanay M. İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi.
Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul 2002; ss 1497-1516.
27.
Bilgehan H. Stafilokoklar. Bilgehan H (ed). Klinik Mikrobiyoloji, Özel
Bakteriyoloji ve Bakteri Enfeksiyonları, Fakülteler Kitabevi, İzmir 2000; ss 241266.
28.
Kayser FH, Bienz KA, Eckert J, Zinkernagel RM. Medical microbiology (9 th ed).
Çeviri: Anğ MK, Tümbay E, Anğ Ö, Erturan Z. İnfeksiyon hastalığı etkeni
bakteriler. Kitap: Tıbbi Mikrobiyoloji. Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul 2002; ss 221236.
29.
Murray PR, Rosenthal KS, Pfaller MA. Medical Microbiology (6th ed). Çeviri:
Başustaoğlu AC ed. Bölüm Çeviri: Sultan N. Stafilokoklar ve benzer Gram pozitif
koklar. Kitap: Tıbbi Mikrobiyoloji. Atlas Kitapçılık, Ankara 2010; ss 87-97.
30.
Lowy FD. Staphylococcus aureus infections. N Engl J Med 1998; 339: 520-532.
31.
Waldvogel FA. Staphylococcus aureus (Including staphylococcal toxic shock
syndrome). In: Mandell GL, Bennet JE, Dolin R (eds). Principles and Practice of
Infectious Diseases. 5th ed. Churchill Livingstone, New York 2000; pp 2069-2092.
32.
Archer GL. Staphylococcus aureus: A Well-Armed Pathogen. Clin Infect Dis
1998; 26: 1179-1181.
33.
Maranan MC, Moreire B, Boyle-Vavra S, Daum RS. Antimicrobial resistance in
staphylococci. Infect Dis Clin North Am 1997; 11: 813-849.
36
34.
Udo EE, Mokadas EM, Al-Haddad A, et al. Rapid detection of methicillin
resistance in staphylococci using a slide latex agglutination kit. Int J Antimicrob
Agents 2000; 15: 19-24.
35.
Harvey RA, Champe PA. Lippincott's Illustrated Reviews: Microbiology. Çeviri:
Anğ Ö. ed. Lippincott Mikrobiyoloji 1.baskı Nobel kitabevi 2006; ss: 138-142 ve
154-155.
36.
Koneman EW, Allen SD, Janda WM, Schreckenberger PC, Winn WC. The grampositive cocci. the color atlas and textbook of diagnostic microbiology. 5th ed.
Philadelphia. JB Lippincott Co 1997; 539-576.
37.
Waldvogel FA. Staphylococcus aureus (Including staphylococcal toxic shock
syndrome). In: Mandell GL, Bennet JE, Dolin R (eds). Principles and Practice of
Infectious Diseases. 5th ed. New York: Churchill Livingstone, 2000: 2069-2092.
38.
Lowy FD. Staphylococcus aureus infections. N Engl J Med 1998; 339:520-532.
39.
Dinges MM, Orwin PM, Schlievert PM. Exotoxins of Staphylococcus aureus.
Clin Microbiol Rev 2000; 13: 16-34.
40.
Çetinkaya Y, Ünal S. Stafilokok Nazal Taşıyıcılık: Önemi ve Tedavisi. Hastane
İnfeksiyonları Dergisi 1999; 3: 22-32.
41.
Kluytmans J, Van Belkum A, Verbrugh H. Nasal carriage of Staphylococcus
aureus: Epidemiology, underlying mechanisms, and associated risks. Clin
Microbiol Rev 1997; 10: 505-520.
42.
Mulligan ME, Murray-Leisure KA, Ribner BS, Standiford HC, John JF, Korvick
JA, Kauffman CA, Yu VL. Methicillin-resistant Staphylococcus aureus: A
consensus review of the microbiology, pathogenesis, and epidemiology with
implications for prevention and management. Am J Med 1993; 94:313-328.
43.
Koneman EW, Allen SD, Janda WM, Schreckenberger PC, Winn WC. The Grampositive cocci. The Color Atlas and Textbook of Diagnostic Microbiology. 5th ed.
Philadelphia: JB Lippincott Co, 1997: 539-576.
44.
Sakoulas G, Gold HS, Venkataraman L, et al. Methicillin-resistant Staphylococcus
aureus: Comparison of susceptibility testing methods and analysis of mecA
positive susceptible strains. J Clin Microbiol 2001; 39(11): 3946-3951.
37
45.
Srinivasan A, Dick JD, Perl TM. Vancomycin resistance in staphylococci. Clin
Microbiol Rev 2002; 15: 430-438.
46.
Voss A, Milatovic D, Wallrauch-Schwarz C, Rosdahl VT, Braveny I. Methicillinresistant Staphylococcus aureus in Europe. Eur J Clin Microbiol Infect Dis 1994;
13: 50-55.
47.
Öztürk R, Midilli K, Ergin S, Aygün G. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yatan
hastalardan izole edilen stafilokokların antimikrobik maddelere duyarlılığı.
Ankem Derg 1996; 10: 48-51.
48.
Özyurt M, Albay A, Yıldıran ŞT, et al. Hastane infeksiyonlarından izole edilen
MRSA suşlarında siprofloksasin ve çoklu antibiyotik direnci. Hastane
İnfeksiyonları Dergisi 1999; 1: 55-61.
49.
Çelik Ü, Alhan E. Pediatrik enfeksiyonlarda zorlu patojen: Enterokoklar. Çocuk
Enf Derg 2008; 2: 58-66.
50.
Korten V. Enterokoklar. Kitap: Topçu AW, Söyletir G, Doğanay M (eds),
İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi. Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul 2002;
ss 1497-1506.
51.
Bilgehan H. Enterococcus ve D grubu streptokoklar. Bilgehan H (ed). Klinik
Mikrobiyoloji, Özel Bakteriyoloji ve Bakteri Enfeksiyonları. Fakülteler Kitabevi,
İzmir 2000; ss 296-297.
52.
Taşova Y, İnal S. Enterokok infeksiyonlarında klinik. Yeni ve Yeniden Gündeme
Gelen İnfeksiyonlar 2004: 17-22.
53.
Levinson W. Medical Microbiology and Immunology. Çeviri: Özgünen T. ed.
Tıbbi Mikrobiyoloji ve İmmünoloji 8.baskı. Güneş Kitabevi, Ankara 2006; 112169.
54.
Kutlu SS, Dokuzoğuz B. Enterokokal infeksiyonlarda tedavi seçenekleri. Yeni ve
Yeniden Gündeme Gelen İnfeksiyonlar 2004: 23-32.
55.
Gülay Z. Antibiyotik duyarlılık testlerinin yorumu. Toraks Dergisi 2002; 3(1): 7588.
38
56.
Gülay Z. Antimikrobiyal ilaçlara direnç. In: Mutlu G, İmir T, Cengiz T,
Ustaçelebi Ş, Tümbay E, Mete Ö (editörler). Temel ve Klinik Mikrobiyoloji.
Güneş Kitabevi, Ankara 1999; 91-108.
57.
Clinical and Laboratory Standards Institute. Performance standards for
antimicrobial disc susceptibility tests; Approved Standard, 9th ed. CLSI document
M2-A9. Wayne, PA, USA, 2006.
58.
Clinical and Laboratory Standards Institute. Methods for dilution antimicrobial
susceptibility tests for bacteria that grow aerobically; Approved Standard, 7th ed.
CLSI document M7-A7, Wayne, PA, USA, 2006.
59.
Jorgensen JH. Laboratory issues in the detection and reporting of antibacterial
resistance. Infect Dis Clin North Am 1997; 11: 785-802.
60.
Baker CN, Stocker SA, Culver DM et al. Comparison of E- test to agar dilution,
broth microdilution and agar difusion susceptibility testing techniques by using a
special challenge set of bacteria. J Clin Microbiol 1991; 29: 533-538.
61.
Murray PR, Baron EJ, Jorgensen JH, Landry ML, Pfaller MA. Manuel of Clinical
Microbiology (9. ed). Çeviri: Başustaoğlu A. Bölüm Çeviri: Durmaz G. Veri
analizleri ve yorumunda duyarlılık testi cihazlarının ve uzman sistemlerin
kullanımı.. Kitap: Klinik Mikrobiyoloji. Atlas Kitapçılık, Ankara 2009; ss 245256.
62.
Careaga M, Fernández E, Dorantes L, Mota L, Jaramillo ME, Sanchez HH.
Antibacterial activity of Capsicum extract against Salmonella typhimurium and
Pseudomonas aeruginosa inoculated in raw beef meat. Int J Food Microbiol,
2003; 83 (3): 331-335.
63.
Torres JM, Chavezag AG, Chavezag ER. Antimicrobial properties os alkamides
present in flavouring plants traditionally used in Mesoamerica: affinin and
capsaicin. J Ethnopharmacol, 1999; 64(3): 241-248.
64.
Yamasaki S, Asakura M, Neogi SB, Hinenoya A, Iwaoka E, Aoki S. Inhibition of
virulence potential of Vibrio cholerae by natural compounds. Indian J Med Res,
2011; 133(2): 232-239.
39
65.
Cichewicz RH, Thorpe PA. The antimicrobial properties of chile peppers
(Capsicum species) and their uses in Mayan medicine. J Ethnopharmacol 1996;
52(2): 61-70.
66.
Kim K and Ryeon K. A study on content and antibacterial effects of capsaicin
from Korean hot pepper. Report of the National Institute of Health, Korea, 1979;
16: 241-251.
67.
Dorantes L, Fernandez E, Hernandez- Sanchez H. Antimicrobial activity of
Capsicum ekstracts against some pathogenic bacteria. Proceedings of the 16th
International Pepper Conference Tampico, Mexico, 2002.
68.
Xing F, Cheng G, Yi K. Study on the antimicrobial activities of the capsaicin
microcapsules. J Appl Pol Sci 2006; 102: 1318-1321.
69.
Jones NL, Shabib S, Sherman PM. Capsaicin as an inhibitor of the growth of the
gastric pathogen Helicobacter pylori. FEMS Microbiol Lett 1997; 146: 223-227.
70.
Stanberry LR, Bourne N, Bravo FJ, Bernstein DI. Capsaicin-sensitive peptidergic
neurons are involved in the zosteriform spread of herpes simplex virus infection. J
Med Virol 1992; 38(2): 142- 146.
71.
Ljungdahl A, Kristensson K, Lundberg JM, Lycke E, Svennerholm B, Ziegler R.
Herpes simplex virus infection in capsaicin-treated mice. J Neurol Sci 1986; 72:
223.
40
ÖZGEÇMİŞ
İrem ERDAĞLI, 1989 yılında Erzurum’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini sırasıyla
Bandırma Cumhuriyet İlköğretim Okulu ve Kadir Has İlköğretim Okulu’nda, lise
öğrenimini Kayseri Fen Lisesi’nde tamamladı. 2006-2011 yılları arasında Erciyes
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde lisans eğitimini aldı.
İLETİŞİM
E-posta: [email protected]
Download