ETKİNLİK 8: TÜRKLERİN İSLAMİYET’İ KABULÜ Kaynak 1: Paralı askerler Abbasiler Dönemi’nde başlangıçta az sayıda paralı asker kullanmakta yarar görülmesine karşın, kısa sürede bu sayıyı artırmaktan başka bir çare kalmadı. Müslüman dünyasının kurulmasının sorumluluğunu taşıyan Araplar, askerlik hizmetini reddediyor, şayet buna zorlanır ve kabul etmek durumunda kalırlarsa da bu işi istemeye istemeye yapıyorlardı: Yaşamın rahatlığı içinde savaşma isteğini tümüyle yitirmişlerdi: ellerindekinden, onu tehlikeye atmaksızın yararlanmak istiyorlar, artık ölmek için hiçbir neden görmüyorlardı. Dolaysıyla savaşçılara ihtiyaç vardı. Bu durum, özellikle de 9. yüzyılda bölgeye yapılan Türk göçünün tehlikeli bir biçimde artmasına neden oldu. Türkler, devlet yönetiminde önemli yerlere sahip olmaya başladılar. El-Mansur döneminden itibaren paralı askerler artık her yerde hazır ve nazır durumuna gelmişti. Adları Memluk’tu. Arapçada Memluk, “Doğu Afrika kökenli siyahi kölenin tersine, kimi zaman asker olarak hizmet etmiş, ama özellikle de ev işlerinde kullanılan, uşak ya da hizmetçiyi ya da daha çok Güney Irak’taki büyük şekerkamışı tarlalarında çalıştırılan beyaz köylü köle”yi anlatmak için kullanılan bir sözcüktü. Dolayısıyla burada Türkler karşımıza “köle” olarak çıkıyorlar. Satın alınırlardı, sahipleri vardı ve azat edilebilirlerdi. Başlıca pazarları Semerkant’tı, ama daha uzakta, doğuda ve kuzeyde başka pazarlar da vardı. Türk köleler Horasan’dan Bağdat’a her yerde en çok arananlardı. Kısa sürede devlet aygıtının vazgeçilmez dişlileri durumuna geldiler. Ardından da devletin gerçek hâkimi oldular. (Reux, Jean Paul, Türklerin Tarihi, Kabalcı Yayınevi, 2010, s. 180-183) Kaynak 2: Başarısız bir asimilasyon 9. yüzyılda paralı askerlerin Türklükten uzaklaştıklarını düşünebilmek için, onların ya yerli halkla iyice karışmış ya da çocukken satın alınarak daha sonra yeniçerilerle ilgili olarak yapılacağı gibi İslam dininde yetiştirildiklerini kabul etmek gerekir. Oysa durum böyle değildi. Ordu birlikleri, Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıkların dışında tutuluyordu. Bu birliklerin Samarra’da kendilerine ait mahalleleri vardı ve etnik kökenlerine göre gruplar halinde yaşarlardı.Yerel halka karışmaları ve halifenin onlar için satın aldıkları kızların dışındaki genç kızlarla evlenmeleri yasaktı. İbn Havkal, aynı şekilde Orta Asya’dan da genç kadın ve erkeklerin alındığının altını çiziyor. En başından beri, bir İran kültürü olan Soğd kültürünün geniş ölçüde etkisinde kalmış Türklerin üstünlüğünün kendini göstermeye başladığı 9. yüzyılda yavaş yavaş da olsa, o güne kadar Arabizmin etkisi altında kalan İranizmin uyanışı başladı. Türklerin sık sık bilinçli ya da bilinçsizce İran’ın savunuculuğunu yapmaları kesinlikle bir rastlantı değildi. Gazneliler ve Selçuklular Farsça konuşup İran sanatının özgünlüğünü tüm gücüyle ortaya koyma olanağı sağlamışlardı. İran edebiyatı onların döneminde en yüksek seviyeye ulaşmıştır. (Reux, Jean Paul, Türklerin Tarihi, Kabalcı Yayınevi, 2010, s. 184-185) ÇALIŞMA SORULARI Jean Paul Reux’a göre, 1. Türklerin Arap İslam devlet yönetiminde giderek güçlerini arttırmaları hangi etkenlere bağlıdır? 2. Araplar Türkleri asimile edebilmişler midir? Görüşünüzü kaynaklarda verilen hangi bilgilere dayandırabilirsiniz? 3. Arap İslam Devleti gibi oluşumların varlığını sürdürmesinde asimilasyon gerekli midir? Ne işlev görür? Düşününüz. Arkadaşlarınızla tartışınız.