Untitled - Gazi Üniversitesi Açık Arşiv

advertisement
JULIUS CAESAR’IN HAYATI, SİYASİ VE ASKERİ FAALİYETLERİ
Ünal OLUKLU
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMMUZ 2014
ETİK BEYAN
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak
hazırladığım bu tez çalışmasında; Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve
dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi, Tüm bilgi, belge,
değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak
sunduğumu, Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta
bulunarak kaynak gösterdiğimi, Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik
yapmadığımı, Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu, bildirir, aksi bir
durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim.
(İmza)
Ünal OLUKLU
(Tarih)
iv
JULİUS CAESAR’IN HAYATI, SİYASİ VE ASKERİ FAALİYETLERİ
(Yüksek Lisans Tezi)
Ünal OLUKLU
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Temmuz 2014
ÖZET
Gaius Julius Caesar, Roma tarihinin akışını değiştiren bir liderdir. M.Ö. 103
M.Ö. 100 yılları arasında bir zaman diliminde doğmuş olan Caesar, gençlik
döneminde Diktatör Sulla tarafından Anadolu’da sürgüne gönderilmiş ve
sonrasında ise Roma’ya dönmüştür. Bu dönemden sonra Caesar’ın hayatı farklı
bir seyre girmiştir. Çünkü akıllı siyasi hamleleriyle kısa zamanda Roma’da popüler
bir kişi olmuş ve siyasi yaşamda kendisini göstermiştir. Bundan sonraki dönem
Caesar’ın yükselişine şahit olmuştur. Caesar, Galya valiliğinden sonra kendisine
muhalif olanları mağlup etmiş ve Roma’nın en tepesindeki adam olmayı
başarmıştır. Bu çalışmam da Caesar’ın hayatını en ince ayrıntılarına indirgenecek
kadar olmasa da anlaşılır bir şekilde aktarmaya çalıştım. Çalışmam da hem
Caesar’dan önceki hem de ondan sonraki Roma dünyasını da özet şeklinde
aktarmaya çalıştım.
Bilim Kodu
Anahtar Kelimeler
Sayfa Adedi
Tez Danışmanı
: 1108
: Senato, Konsül, Preator, Triumvirlik, Halk Tribunu
: 139
: Prof.Dr. İlhami DURMUŞ
v
THE LIFE, POLITICAL AND MILITARY ACTIVITIES OF JULIUS CAESAR
(Master’s Thesis)
Ünal OLUKLU
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOCIAL SCIENCES
Temmuz 2014
ABSTRACT
Gaius Julius Caesar is considered to be a leader who has changed the
course or Romanian history – Caesar who was born in a timeframe covering the
years between 103 to 100 BC, during his youthness period, was banished to
Anatolia by the Dictator Sulla and after on, he returned to Rome. Following this
era, the life fluency of Caesar has turned into a different trend because, due to his
wise political moves, he became a very popular person in Rome within a very
short time, and manifested himself in his political life. Next era, has become a
witness for Caesar’s uptrend. Caesar, after achieving the post of Galia
Governorship, has defeated his opposers and been successful to sit in the apex
point of Rome. With this study, I have tried to narrate the Caesar’s life in a way
which is understandable even if it not enters the slightest details of his life. In the
course of my study, I have also tried to narrate in a summary the features of
Roman World before and after Caesar’s era.
Science
Key Words
Page
Supervisor
:
:
:
:
1108
Cenato, Consul, Preator, Triumvirate, Plebeian Tribunes
139
Prof.Dr. İlhami DURMUŞ
vi
TEŞEKKÜR
Çalışmalarım boyunca değerli yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren, kıymetli
tecrübelerinden faydalandığım danışmanım Prof. Dr. İlhami Durmuş hocama
teşekkürlerimi bir borç bilirim. Bunun dışında tezin yazılış aşamasında bana
destek olan sevdiklerime de teşekkürlerimi sunarım.
vii
İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY ....................................................................................................i
ETİK BEYAN ............................................................................................................i
ÖZET ......................................................................................................................iv
ABSTRACT .............................................................................................................v
TEŞEKKÜR ............................................................................................................vi
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................vii
GİRİŞ.......................................................................................................................1
1. BÖLÜM
CAESAR ADI , AİLESİ, HAYATI VE KİŞİLİĞİ
1.1. Caesar Adı ............................................................................................................. 7
1.2. Caesar’ın Ailesi ...................................................................................................... 8
1.3. Caesar’ın Doğumu ve Gençliği ............................................................................... 9
1.4. Caesar’ın Kişiliği ve Tarihi Önemi ......................................................................... 10
2.BÖLÜM
CAESAR’DAN ÖNCEKİ ROMA VE CAESAR’IN İLK FAALİYETLERİ
2.1. Gaius Marius ve Sulla Rekabeti ............................................................................ 15
2.2. Caesar’ın İlk Memuriyetleri ................................................................................... 20
2.3. Caesar’ın Anadolu’daki Faaliyetleri ve Sürgünden Dönüş .................................... 22
2.4. Caesar’ın Korsanlarla Savaşı ............................................................................... 24
2.5. Caesar Rodos’tayken Roma’nın İçinde Bulunduğu Durum ................................... 26
2.6. Caesar’ın İlk Siyasi Faaliyetleri ............................................................................. 28
2.7. Konsüllüğe Kadar Caesar ..................................................................................... 30
2.8. Catilina Olayı ........................................................................................................ 32
2.9. Pompeia Olayı ...................................................................................................... 34
2.10. İspanya............................................................................................................... 35
2.11. Caesar’ın Konsüllüğü ve I. Triumvirlik ................................................................. 37
3. BÖLÜM
GALYA SAVAŞI
3.1. Galya Ülkesi ......................................................................................................... 43
3.2. Helvetiler İle Savaş ............................................................................................... 45
3.3. Ariovistus İle Savaş .............................................................................................. 49
3.4. Belgica Kabileleriyle Savaş ve Caesar’ın Valilik Süresinin Uzatılması .................. 54
viii
3.5. Venetiler İle Savaş ve Aquitania Bölgesinin Ele Geçirilmesi ................................. 56
3.6. Rhen’in Ötesi ........................................................................................................ 58
3.7. Britanya Seferi ...................................................................................................... 60
3.8. Galya İsyanı ......................................................................................................... 61
3.9. Alesia Kuşatması.................................................................................................. 64
3.10. Galya’nın Fethi ve Sonrasında Triumvirliğin Durumu .......................................... 68
3.11. Caesar ve Muhaliflerin Düşünce Farklılığı .......................................................... 71
4. BÖLÜM
İÇ SAVAŞ
4.1. İç Savaşa Doğru ................................................................................................... 75
4.2. Caesar’ın İtalya’da İlerleyişi .................................................................................. 78
4.3. Caesar’ın Roma’ya Girişi ...................................................................................... 81
4.4. Caesar’ın İspanya Seferi ...................................................................................... 83
4.5. Pompeius’a Karşı Hazırlık .................................................................................... 86
4.6. Dyrrhachium Savaşı ............................................................................................. 87
4.7. Pharsalos Savaşı ................................................................................................. 90
4.8. Pompeius’un Ölümü ............................................................................................. 93
4.9. Caesar’ın Mısır’a Gelişi ve Cleopatra ................................................................... 95
4.10. İskenderiye Savaşı ve Nil Gezisi......................................................................... 97
4.11. Zela Savaşı ........................................................................................................ 99
4.12. Caesar Yine Roma’da ...................................................................................... 100
4.13.Thapsus Savaşı................................................................................................. 102
4.13. Munda Savaşı .................................................................................................. 104
4.14. Munda Savaşı’nın Önemi ................................................................................. 106
5. BÖLÜM
CAESAR’IN SON FAALİYETLERİ VE ÖLÜMÜ
5.1. Roma’ya dönüş ve Zafer Alayları ........................................................................ 109
5.2. Caesar’ın Roma’daki Son Faaliyetleri ................................................................. 110
5.3. Caesar’a Karşı Komplo....................................................................................... 113
5.4. Caesar’ın Öldürülüşü .......................................................................................... 115
5.5. Caesar’ın Cenaze Töreni ve Vasiyeti .................................................................. 119
5.6. Caesar’ın Ölümünden Sonra Roma .................................................................... 121
SONUÇ ...............................................................................................................123
KAYNAKÇA ........................................................................................................127
EKLER ................................................................................................................131
ÖZGEÇMİŞ .........................................................................................................139
1
GİRİŞ
Tiber Nehri’nin etrafında yedi tepe üzerine kurulmuş olan Roma şehri esasında
İtalik Kabilelerinden çok, bölgeye daha sonra gelen siyasal ve kültürel bakımdan
İtaliklere göre daha üstün özelliklere sahip Etrüskler tarafından M.Ö. 750 yılında
kurulmuştur. Şehrin bir krallık olarak kuruluşundan sonra Etrüskler hâkimiyetlerini
genişleterek Roma’nın çevresindeki kent devletlerini de kendi etkileri altına almayı
başarmışlardır.
Roma efsanelerine göre ise, Roma şehrini bir dişi kurdun emzirdiği Romulus ve
Remus adında iki kardeş kurmuştu. Bu iki kardeşten Romulus şehre tek başına
hâkim olmak için kardeşi Remus’u öldürmüş ve Roma’nın ilk kralı olmuştur.
Bundan sonra Roma iki yüz yıl boyunca yani Cumhuriyetin ilanına kadar krallar
tarafından yönetilecekti.
Krallık
döneminin
sonlarına
doğru
Roma’da
özellikle
aristokrat
kesimin
huzursuzluğu artmıştı. Zira krallar soylu kesime karşı alt tabakayı kendi yanlarına
almaya çalışmaktaydı. Bundaki amaç soyluların artan gücüne karşı kralın
kendisine bir dayanak aramasıydı. Bu şartlar altında M.Ö. 508 yılına gelindiğinde
Roma’nın yedinci ve son Etrüsk kralı Lucius Tarquinius Superbus’a karşı
aristokratlar, kralın bir akrabası olan Lucius Junius Brutus önderliğinde bir
ayaklanma başlattılar. Bu ayaklanmanın sonucunda kral Lucius Tarquinius
Superbus, Roma’dan kovulmuştur. Roma’da soylu kesimin liderliğinde bir çeşit
oligarşi temelinde bir cumhuriyet kurulmuştur.
Roma halkı bundan sonra aristokratların elinde kısıtlı demokratik unsurlar içeren
bir sistem geliştirerek kendi kendilerini yönetmeye başlamışlardı. Elbette ki bu
sistemde alt sınıfların herhangi bir siyasal hakkı bulunmamaktaydı. Hükümet işleri
her soylu ailenin bir üyesinin bulunduğu senato’da yürütülüyordu. Buradaki
senatörler Roma yönetiminde şehrin halkından daha çok kendi üst tabakalarının
çıkarlarını gözeterek politika üretiyorlardı. Senatonun başında bir yıl süreyle
bulunan Konsül’ler yine bu aristokrat aileler arasından seçilmekteydi.
2
Görüldüğü üzere krallık döneminde de varlığını koruyan sınıflı toplum yapısı
cumhuriyet döneminde, Roma toplumsal hayatında kendisini daha açıkça
göstermeye başlamıştır. Roma’da yönetimi elinde bulunduran ve üst tabaka
sayılan kesim Patrici adıyla anılıyordu. Roma alt tabakasını oluşturan insanlar ise
köleler dışarıda bırakılarak Plep adıyla anılmaktaydı. Roma tarihinde yaklaşık iki
yüz yıllık bir döneme damgasını vuracak olan Patrici- Plep mücadelesini
gerçekleştirecek olan sosyal sınıflar da bunlardı.
M.Ö. 494 yılında particilerden haklarını alamayan Plep unsurları senatoya karşılık
kendi kurumları olan Plep kurultayını kurdular. Ancak bundan herhangi bir sonuç
alamayınca Plepler toplanıp Roma’dan ayrılmak suretiyle Patricileri zor durumda
bıraktılar. Particiler bu olay karşısında Plepler’in borçlarını bağışlamış ve “Tribün” (
Yönetimde Pleb’lerin temsilcileri olarak görev alan memurlar) adı verilen Plep
memurlarının yönetimde yer almasına izin vermişlerdir. M.Ö. 459 yılında 12 Levha
Kanunlarının hazırlanmasıyla Pleplerin almış olduğu haklar yazılı hale getirilmiştir.
Ancak alt tabaka bu gelişmeleri yeterli görmeyerek mücadelesine devam etti. M.Ö.
447 yılında Plep Meclisi, senato gibi yasa çıkarma yetkisine sahip oldu. M.Ö. 445
yılında iki topluluk arasında evlenme yasağı kaldırıldı. M.Ö. 421 yılında Roma’nın
üst kademe memurlukları Plepler’e açıldı. M.Ö. 287 yılında Plepler’in Halk Meclisi
(Comitia Tributa), senato ile eşit bir konuma geldi.1 Böylece uzun zaman devam
eden Plepler’in Patriciler ile eşit olma mücadelesi her ne kadar sosyal anlamda
gerçekleşmemiş olsa da siyasal bakımdan başarıya ulaşmıştır.
Roma’da bir tarafta bu gelişmeler yaşanırken diğer taraftan da Roma’nın İtalya ve
Akdeniz çevresinde yayılım alanı genişliyordu. M.Ö. IV. yy’da Roma önlerine
kadar gelmiş olan Galler kavimlerinin geri püskürtülmesinden sonra Roma, Latin
şehirlerini itaat altına almaya başladı. Bundan sonra Roma orta İtalya’ ya doğru
ilerleyerek bir İtalik kabilesi olan Samnitler ile mücadele etmeye başladı. Bu
mücadele yaklaşık 200 yıl boyunca sürecekti.
Zira Samnitler hem toprak hem de sayı bakımından Romalılar’dan üstün
konumdaydı. Buna karşılık roma kültür ve medeniyet bakımından Samnitlere üstün
geliyordu. M.Ö. 296 yılında Samnitler, Roma’ya karşı başarısız olmuşlar ve tabii
1
Şenel, 2010: 204-205.
3
bir devlet konumuna düşmüşlerdi. Orta İtalya’nın ele geçirilmesinden sonra
güneye ilerleyen Roma bölgedeki Grek şehirlerini ele geçirdi.2 Böylece M.Ö. III.
yy’a gelindiğinde Roma, İtalya’yı hâkimiyet altına almış ve dönemin en güçlü
devletlerinden biri olan, Akdeniz ticaretini elinde bulunduran Kartaca’ya rakip
olmuştur.
M.Ö. IX. yy‘da Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya gelen ve denizci bir kabile olan
Fenikeliler, Tunus’un kuzeyinde Kartaca şehrini kurmuşlardı. Akdeniz’e uzanan bir
burun şeklindeki bölge Akdeniz’deki ticareti kontrol edebilecek bir noktadaydı. Bu
avantajlı konum kısa zamanda Kartaca’nın zenginleşmesine ve gelişmesini
sağlamıştır. Kartaca İspanya’da, Sicilya’da ve Akdeniz adalarında koloniler
oluşturmuş ve bölgedeki diğer şehirleri ele geçirmeye başlamıştır.
M.Ö. III. yy’da İtalya’daki siyasi birliğini tamamlayan Roma, bu tarihten sonra
Akdenizle
yakından ilgilenmeye
başlamıştır. Zira
Sicilya’yı
ele
geçirerek
Kartaca’nın ekonomik anlamda güçlü olduğu bölgede hâkimiyet kurmaya
çalışmıştır. Bunu çıkarlarına bir tehdit olarak gören Kartaca’da Roma’nın aleyhinde
politikalar üretmeye başlamıştır. Nihayetinde bu iki güç M.Ö.264-241 yılları
arasında I. Pön Savaşı adı verilen mücadeleyi gerçekleştirmişlerdir. Bu savaş
sonucunda Kartaca yenilmiş ve ağır şartlar altında bir anlaşma imzalamaya
mecbur edilmiştir. Bundan sonra Roma Akdeniz çevresinde ve ticaretinde daha
etkili bir konuma gelmiştir.
İlk savaşın kaybedilmesinden sonra Kartaca, Romaya karşı olan düşmanlığından
vazgeçmemiştir. Bilhassa ilk savaşta yer alan ve Roma’ya zor durumlar yaşatan
Hamilcar, oğlu Hannibal’ı Roma’ ya karşı bir düşman gibi yetiştirerek Roma’dan
intikam almasını istemekteydi. Bu doğrultuda Hannibal, Roma’ya karşı düşmanca
faaliyetlerine başlamış ve İspanya’daki Roma müttefiki Sagunton şehrine
saldırmıştır. M.Ö. 219 yılında Hannibal fillerle desteklenen ordusuyla Alpleri
geçerek İtalya’ya girmiştir. Burada ardı ardına Roma ordularını mağlup ederek
İtalya’da 17 yıl boyunca bir hâkimiyet sağlamıştır. Ancak Hannibal’ın hâkimiyeti
kırsal alanda kalıp şehirlere ulaşamamıştır. Bu durum onun başarısız olmasına yol
açmıştır. Daha sonra Hannibal’i iyi tanımış olan Scipio Africianus, Afrika’dan
2
Erdemir, 2009: 18-22.
4
desteği kesilmiş olan Hannibal’a saldırarak onu mağlup etmiştir. Bu mağlubiyet
üzerine Hannibal Afrika’ya dönmüştür. Scipio’da Hannibal’ın peşinden Afrika’ya
girmiş ve M.Ö. 202 yılında Zama Savaşında Hannibal’i mağlup etmiştir. Zaferden
sonra Roma, Kartaca ile barış yapmış ve onların Afrika dışındaki bütün
topraklarına el koymuştur. Ayrıca Kartaca’nın donaması da ellerinden alınmıştır.
Hannibal ise Anadolu’ya kaçarak, burada intihar etmiştir.
Romalılar, Kartaca Savaşından sonrada genişlemesini sürdürmüş. Yunanistan’da
Makedonlarla mücadele etmiş ve onları itaat altına almayı başarmışlardır. Daha
sonra Anadolu’da Büyük İskender ardılı bir devlet olan Selevkoslar ile mücadele
etmiş ve onları mağlup etmişlerdir. Bu zafer Roma’ya doğuda önemli topraklar
kazandırmıştır. M.Ö. II. yy’da III. Pön savaşında Kartaca yeniden mağlup edilmiş
ve Kartaca şehri tamamen yok edilmiştir. Şehrin bulunduğu bölgeye ise tuz
ekilmiştir.
Roma, cumhuriyete dönüşmesinden sonraki 400 yıl boyunca Akdeniz ve
çevresinde ilerleyerek topraklarını genişletmiştir. Öyle ki Cumhuriyet bir müddet
sonra adeta bir imparatorluk halini almıştır. Bu durum imparatorluklarda yaşanan
bir sıkıntıyı da ortaya çıkartmıştır. Bu sıkıntı ganimet paylaşımının nasıl yapılacağı
konusundaki problemdir.
Roma’da fethedilen yerlerden ve eyaletlerden elde edilen gelir sadece başkente
getiriliyor ve hala yönetimde en büyük söz hakkına sahip olan Patriciler’e
dağıtılıyordu. Bu durum öteden beri sosyal anlamda eşit konumda olmaya çalışan
fakir Plepler’i rahatsız ediyordu. Roma toplumsal hayatında yaşanan bu sıkıntılar
sonucunda siyasi areneda iki siyasi parti ortaya çıktı. Bunlardan biri Plepler’i
destekleyen Popülaristler, diğeri ise aristokrasinin gücünü korumasını isteyen
Optimatesler’di. Ancak popülist grubunda Plep haklarını savunan Patriciler de yer
alıyordu. Bunlar arasında Roma’da toprakların eşit olarak dağıtılmasını savunan
Tiberius ve Gaius Gracchus kardeşler oldukça meşhurdur. Zira bu kardeşler
savundukları görüşleri sonucunda soylular tarafından öldürülmüş ve cesetleri Tiber
Irmağına atılmıştır. Bu durum alt tabakanın korkudan sinmesini değil daha aktif bir
şekilde muhalif olmasını sağlamıştır. Zira M.Ö. 2. yy.’ın sonlarına doğru Roma’da
alt tabakaların haklarını savunan kişilerin sayısı daha da fazlalaşmıştır. Eyalet
5
valilerinin aşırı savurganlıkları, konsüllerin (Roma Cumhuriyeriyeti yönetiminde en
üst makam) sadece kendi çıkarlarını gözeten politikaları, kazanılan toprakların
küçük bir gruba verilmesi ve bunun sonucunda halkın büyük bir çoğunluğunun
topraksız kalması Romalı yurttaşlarının aristokratlara karşı tepkilerini daha da
arttırdı. Aristokrat kesime karşı çıkan insanların etrafında toplanarak kendilerine bir
dayanak aradılar. Bunun sonucunda Roma tarihinde önemli bir yeri olan ve
Caesar’ın da akrabası olan Gaius Marius ortaya çıktı.
6
7
1. BÖLÜM
CAESAR AİLESİNİN KÖKENLERİ, CAESAR’IN DOĞUMU VE
KİŞİLİĞİ
1.1. Caesar Adının kökeni
Roma Tarihi, Caesar adının kökeni konusunda oldukça kısıtlı bilgiler içermektedir.
Ancak elimizde olan birkaç ipucuyla Caesar adının kökeni üzerine birkaç teoriden
bahsetmek mümkündür.
Antik kaynaklar Caesar adının kökeni için temelde üç teori öne sürmektedirler.
Bunlardan birincisi Caesar’ın saçlarının çok olması sonucu bu adı kazandığı
yönündedir. Bu nedenle de Caesar’a Latince ‘’ Sezaries ‘’ adıyla seslenilmişti.
İkinci teoriye göre Caesar’ın sahip olduğu gri gözleri nedeniyle ona Caesar adının
verildiğidir. Üçüncü teori ise Caesar’ın savaşta bir fili öldürmesi sonucu adını
aldığıdır. Hatta Caesar’ın kendisinin bastırdığı sikkelerde fil figürünün olması da bu
iddayı desteklemektedir.3
Bu anlatılan teorilerin dışında daha başka ancak önemli bir teori daha vardır. Bu
teori Caesar’ın doğumu ile alakalıdır. Zira antik kaynaklara göre Caesar’ın doğumu
oldukça zor olmuştur. Caesar’ın annesi Caesar’ı normal doğum yolu ile dünyaya
getirmeyi başaramamış ve bir çeşit operasyon geçirmek zorunda kalmıştır.
Dönemin cerrahları Caesar’ın annesi Aurelia Cotta’nın ameliyat ile karnını açmış
ve Caesar’ı dünyaya getirmişlerdir. Hatta bazılarına göre bugün dahi yapılan
Sezaryen ameliyatı tabiri buradan gelmektedir. 4 Latince ‘deki ‘’ cacedere, caesum,
cecidi ‘’ kelimeleri de kesmek anlamında kullanılmaktadır. Caesar’ın doğumunda
yapılan operasyon ona bu Latince kelimelerden türemiş olan Caesar adının
verilmesine neden olmuş olabilir.
Görülen o ki anlatılan teoriler doğrudan Caesar’ın kendi dış özellikleri ile alakalıdır.
Ancak Caesar’ın kendisinden önce babasının veya amcasının aile adlarında
Caesar ünvanlarının görülmesi, ortaya çıkmış olan bu teorilerden daha fazlasına
3
4
Türker, 2010: 9.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 4.
8
ihtiyaç olduğu sonucunun görülmesini sağlamaktadır. Zira Caesar kazanılmış bir
ünvandan çok bir soyadı izlenimi vermektedir.
1.2. Caesar’ın Ailesi
Eski Roma döneminde insanlar, tanrıları tıpkı kendileri gibi insan olarak tasvir
ederlerdi. Dolayısıyla tanrılar aynı insanlar gibi yaşarlar, yemek yerler ve insanlarla
ilişki kurarlardı. Bu ilişkiler sonucunda bazen de çocukları olurdu. Caesar’ın ailesi
de bu inanışı temel alarak kendi soylarının tanrıça Venüs’ün oğlu ve Truva
kahramanı Aeneas’ın oğlu Lule’ye dayandığını iddia etmekteydiler. 5 Bu nedenle
de kendi soylarında bir tanrı kanı taşıdıklarını düşünüyorlar ve bu kutsallıkları
vasıtasıyla önemli konumları hak ettiklerine inanıyorlardı. Zira daha sonraki
yıllarda Caesar’ın halk önünde yaptığı konuşmalarda soyununun hangi tanrılara
dayandığını sıkça gündeme getirmiş olması, bu inanışın onun çok işine yaradığını
göstermektedir. Kendilerinin soylu sınıftan olan bir Patrici ailesi olması, onların
belli bir oranda siyasi ve ekonomik güçlerinin de olmasını sağlamaktaydı.
Esasen Gaius Julius Caesar öncesi döneme bakıldığında Caesar ailesinin birkaç
konsüllük
görevi
dışında
Roma
tarihinde
çok
ön
planlara
çıkmadıkları
görülmektedir. Bu konuda antik kaynaklar çok fazla bilgi verememektedir. Zira
dönemin en önemli kaynaklarından olan Gaius Suetonius Tranquillus’un yazmış
olduğu ‘’ On İki Caesar’ın Yaşamı ‘’ adlı kitabın Gaius Caesar’ın hayatıyla ilgili olan
bölümlerinin ilk birkaç kısmı kayıptır. Bu kitap Caesar’ın ergenlik dönemlerinden
itibaren Caesar’ın gençliği hakkında bilgi vermeye başlamaktadır. Dolayısıyla
Caesar’ın çocukluğu veya ailesinin kökenleri hakkında bilgi vermemektedir.
Caesar ailesinin memuriyetleri konusuna geri dönüldüğünde elimizdeki kısıtlı
bilgilere dayanarak Caesar soyadını taşıyan birkaç kişiliğin varlığından söz
edilebilir. Bunlardan biri Gaius Julius Caesar’ın babası olan Gaius Caesar’dır.
Gaius Caesar büyük ihtimalle kayın biladeri Gaius Marius’un desteği ile Roma’da
konsüllükten sonra ikinci sırada ki yönetim kademesi olan Preator’luk görevine
yükselmişti. Bundan sonra da Asya valisi olarak görevini sürdürmüştür.
6
Gaius
Caesar aynı zamanda M.Ö. 91 yılında konsüllük yapmış olan Sextus Julius
5
6
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 4.
Türker, 2010: 9-10.
9
Caesar’ın da kardeşidir. Sextus Julius Caesar Roma tarihine ‘’ Müttefikler Harbi ‘’
olarak geçen dönemde Roma Konsülü olarak görev yapmış ancak isyancı
grupların Campania bölgesine girmelerine mani olamamıştır. 7
Caesar’ın annesinin adı Aurelia Cotta idi. Aurelia, Caesar’ın babasına nazaran
Roma politikasında daha etkili bir aileden gelmekteydi. Zira Aurelia’nın ailesinden
pek çok konsülsiyasi arenada kendilerini göstermiş idi.8
1.3. Caesar’ın Doğumu ve Gençliği
Julius ailesine mensup olan Caesar’ın doğum tarihi hususunda tarihçiler kesin bir
zaman diliminden bahsedememektedir. Zira Caesar’ın M.Ö. 102-100 yılları
arasında doğduğu tahmin edilmektedir.
Roma’da ailenin ilk doğan erkek çocuklarına babalarının adlarının verilmesi bir
gelenekti. Caesar’a da babasının adı olan Gaius Caesar adı verilmiş ve daha
sonrada soyunun bir ifadesi olarak Julius ifadesi de eklenmiştir. Ancak Caesar
ailesinin tek çocuğu değildir. Zira kendisi dışında Julia adlarında iki kız kardeşi
daha vardır.
Kaynaklar Caesar’ın doğumundan sonraki belli bir zaman dilimi için herhangi bir
bilgi vermemektedir. Ancak Roma tarihinden anlaşılacağı üzere bu dönem Marius
ve Sulla’nın Roma’daki rekabetinin yoğun bir şekilde yaşandığı bir dönemdir. Bu
doğrultuda Caesar’ın ailesinin de Marius ile olan akrabalıklarından ötürü bir Marius
taraftarı oldukları söylenilebilir.
Her ne kadar Caesar bir Marius taraftarı olsa da gençlik döneminde siyaset yerine
eğlenceyi terci ederdi ve bu konuda oldukça savurgandı. Bunun yanında ailesi
tarafından iyi bir eğitimde almıştı. Bu eğitim yalnızca bilim alanında değildi. Zira
Caesar bilimin yanında savaş eğitimi de almıştı. Ancak güzel sanatlar ve edebiyat
her zaman onun ilgisini çekmişti. Gençlik döneminde arkadaşlarıyla birlikteyken
onlara uzun ve etkili konuşmalar yapmayı çok severdi. Ancak bu eğlenceler
7
8
Atlan, 1970: 122-123.
Türker, 2010: 10.
10
oldukça pahalıya patlamaktaydı. Fakat görülen o ki Caesar bu maliyetleri çok da
umursamamaktaydı.9
Caasar on
altı yaşına
geldiğinde
babası Gaius
Julius
Caesar nedeni
anlaşılamayan bir şekilde ölmüştür. Bu zamandan sonra henüz çok genç olan
Caesar yine de ailesini sorumluluğunu üzerine almak zorunda kalmıştır. Zira
ataerkil bir yapı özelliği gösteren Roma toplumunda, ailelerin liderleri daima
erkekler olmuştur. Artık arkadaş eğlenceleri veya uzun süslü konuşmaların devri
Caesar için kapanmıştır. Çünkü bu dönemden sonra gerçek ve zor bir hayat onu
beklemekteydi. Üstelik Roma’nın içinde bulunduğu karışık durum göz önüne
alındığında Caesar’ın uğraşması gereken sadece ailesini ve kendi mali durumunu
toparlama sorunu değildi. Caesar’ın diğer bir problemi de ailesinin bir nevi
düşmanı olan Sulla’ya karşı hayatta kalma mücadelesi verecek olmasıydı.
Henüz onaltı yaşındayken ailesinin sorumluluğunu üzerine almış olması Caesar’ın
ağır sorumluluklar altında ezilecek olmasını sağlamıştı. Bu ağır sorumlulukların
ona kazandırdığı tecrübelerin onun ileriki yaşamında oldukça işine yarayacak
olacağının, o dönemde kendisi dahi farkında değildi.
1.4. Caesar’ın Kişiliği ve Tarihi Önemi
Kaynaklar Caesar’ı beyaz tenli, parlak siyah gözlü ve ince yapılı bir çocuk olarak
tasvir etmektedir.10 Gençlik dönemine doğru ise Caesar oldukça yakışıklı bir hal
almıştı. Zira bu dönemde Roma’nın sosyal hayatında aktif bir şekilde yer alan
Caesar, çevresindekiler tarafından da sevilmekteydi.
Caesar, ailesi tarafından iyi bir savaşçı eğitimi görmüştür. Bunun dışında Caesar
politikaya da ilgi duymaktadır. Hatta gençlik döneminden itibaren Marius’un bir
destekçisi olmuştu. Bu durum onun sonraki yıllarda politika da aktif bir rol
alacağının sinyallerini vermiştir.
Caesar politika dışında edebiyat ve güzel sanatlara da ilgi duymaktaydı. Zira güzel
konuşmak ve hitabet yeteneğini geliştirmek için sonraki yıllarda da Apollonia
9
Türker, 2010: 83-84.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 4.
10
11
Molon’dan ders almak istemesinin temelinde kendisini
gençliğinden beri
geliştirmek hevesi vardır.
Caesar iyi bir hatip olmasının yanı sıra iyi bir de yazardı. Zira kendisinin yazmış
olduğu “Galya Savaşı” ve “İç savaş” adlı yapıtlar onun yazarlık yönünü ortaya
koymaktadır. Bu yapıtlar onun aynı zamanda tarihçi kişiliğini de öne çıkarmaktadır.
Caesar çalışmalarında ortaya koyduğu sade bir üslup ile de Latin dilinin bir üstadı
olarak kabul edilmiştir. Zira dostlarına yazmış olduğu mektuplardaki yazıları
dikkate alınırsa Caesar’ın Latin dilini ne kadar iyi kullandığı ortadadır.11
Bilindiği gibi iyi liderler gençlik yıllarında hep sakin ve temkinli davranışlarıyla
dikkati çekmektedirler. Ancak Caesar’da durum böyle değildi. Zira Caesar oldukça
canlı ve neşeli biriydi. Roma’da uzun süre insanlarla vakit geçiriyor ve kendisini
eğlenceye veriyordu. Soylu bir aileden gelmenin nimetlerinden yararlanıyordu ve
çok fazla para harcıyordu. İnsanları etkilemekten çok hoşlanmaktaydı. Bu durum
onun yaşamının ilk yıllarında geniş bir çevre edinmesine yol açmıştı. Ayrıca azimli
bir yapısı vardı. İstediği şeyleri elde etmek için mücadele etmekten hiç
vazgeçmezdi. Bu doğrultu da kendi istekleri için ona yardımı dokunacak olan
insanları etrafına toplaya çalışıyordu.12
Caesar, yaşamının daha sonraki yıllarında Marcus Crassus ile müttefik olmuş ve
onun kendisine sağladığı nimetlerden yararlanmıştır. Zira bu durum Caesar’ın
isteklerinin gerçekleşmesi için güçlü dostlar edinme politikasının gençliğinden beri
devam etmekte olduğunun göstergesidir. O hayatı boyunca güçlü olmak istemişti.
Bu onun karakteriydi. Güçlü olmak içinde çok mücadele vermiş ve çoğu zamanda
ağır bedeller ödemiştir. Zira daha gençken Jüpiter Rahib’i olmak için ilk
nişanlısından ayrılarak Patrici aileden gelen biriyle evlenmesi Caesar’ın istekleri
için sevdiklerinden dahi vazgeçebilecek bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.
Caesar hırslı biriydi. Ancak hırslı oluşu Caesar’ın kötü bir kişiliği olduğu anlamına
gelmemekteydi. Zira özellikle askeri seferlerinde Caesar, gösterdiği davranışlar ile
askerlerinin kendisini çok sevmesini sağlamıştı. Çünkü Caesar Roma’nın diğer
soylu komutanlarının yaptığı gibi askerlerinden uzak bir yaşam sürmezdi.
Askerleriyle birlikte yemek yer, onlarla vakit geçirirdi. Onların düşüncelerini dinler
11
12
Akşit, 1965, SAYI 2: 87-88.
Abbott, 2009: 25.
12
ve morallerini yükseltirdi. Savaş alanlarında uzak bir çadırdan savaşı kontrol
etmek yerine bizzat savaşa katılır ve askerleriyle birlikte dövüşürdü. Bu durum
onun askerler tarafından kendileri gibi biri görünmesini sağlamıştı. Öyle ki
askerlerine Roma’ya yürümelerini söylediğinde hiçbir asker ona karşı çıkmamıştı.
Bu durum askerlerin Caesar’ı sevmeleriyle ve ganimet arzularıyla açıklanabilirdi.
Caesar etrafında ona hizmet edenlerden kendisinin de yapamayacağı bir şey
istemezdi. Zira çoğu zaman kendisi hem askerleriyle hem de köleleriyle birlikte
çalışırdı. Ağır işleri yaparken işçileriyle birlikte olur, onları canlı tutardı. Sadece
emir verip bir işin yapılmasını beklemek onun karakterine uygun bir şey değildi.
Ayrıca çoğu zaman yapılacak çalışmaların planını da kendisi hazırlamaktaydı. Bu
durumda projenin hayalindeki gibi inşaa edilip edilmediğini de yerinde görmesi
gerekirdi. Caesar’da öyle yapıyor ve çalışmaları bizzat denetliyordu. Zira
yorgunluğa karşı bir şeklde direnç göstermiş ve enerjik bir yapıya sahip olmuştu.
Caesar’ın seferlerinde olağanüstü bir hıza sahip oluşu onun aceleciğiyle alakalıydı.
Zira Caesar eğer bir işin peşindeyse bunun kısa sürede tamamlanmasını
istemekteydi. Ona göre eğer zaman uzarsa yapılacak işte verimsiz olacak veya
geç kalınıp başarısız olunacaktı. Ayrıca yüksek bir hız düşmanları şaşırtıp onların
hazırlıksız yakanlanmalarına sebep olacaktı. Bu durum Caesar’ın Rhen seferinde,
İspanya seferinde ve Roma’ya yürüyüşünde etkisini göstermiş ve Caesar’ın kısa
sürede zaferler kazanmasına neden olmuştur.
Caesar’ın güçlü yapısı onun daha sonraki yıllarda da efsane olarak yaşamasını
sağlamıştı. Zira Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra bile Caesar adı
büyük savaşçılar arasında hep anılmıştır. Esasında Roma’yı cumhuriyetten
imparatorluğa götüren kişi de Caesar’ın kendisidir. Zira ona kadar generallerin
elinde bir oyuncak olan devlet, Caesar’dan sonra belirli bir düzene oturmuş ve
otorite sağlanmıştır. Her ne kadar imparatorluğu gerçek manada kendisi değil de
yeğeni kurmuş olsa da, yeğeni Octavius, Caesar’dan öğrendikleriyle Roma’yı bir
düzene sokmuştur. Esasında Octavius’ta tıpkı Caesar gibi çocukluğundan itibaren
politika ile ilgilenmiş ve neticesinde amcası kadar büyük biri olmayı başarmıştır.
Ölümünden sonra dahi Caesar’ın adı bir meşruiyet kaynağı olmuştur. Daha
sonraki yıllarda Roma imparatorlarının bir kısmı onun soyundan gelmemelerine
rağmen kendilerini bir şekilde Caesar’la bağlantılı olarak göstermiş ve soylarının
13
meşruluğunu sağlamaya çalışmışlardır. Bu durum Caesar’ın resmi olarak bir
imparator olmasa da aslında onun bir şekilde Roma imparatorluğunun
kurulmasının ardındaki isim olarak görülmesini sağlamıştır. Zira bu gerçekte de
böyledir.
Caesar’ın
faaliyetlerine
ve
yaptıklarına
bakılırsa
bu
görüş
doğrulanmaktadır. Özellikle Caesar’ın son döneminde elindeki yetkiler dikkate
alınırsa, Caesar’ın elinde sadece Kral ünvanının bulunmaması bu durumu
destekler niteliktedir. Kral ünvanı elbette sadece sözde bir unvan olacaktı. Çünkü
Caesar’ın yetkileri zaten bir kralın elindeki yetkiler ile eşdeğer bir durumdaydı.
Caesar bir imparator olmasa da Roma İmparatorluğu’nun ardında olan tek kişiydi.
O çıkardığı yasalarla ve uyguladığı politika ile cumhuriyeti halk desteği ile bir
monarşiye dönüştürmüştür. Çürümüş ve sadece belli bir grubun elinde olan
yönetim anlayışı yerine dinç ve güçlü bir iradeye sahip insanların Roma’yı
yönetmesini sağlamıştır.
Caesar’dan sonra Roma, senatodaki tartışmaların halkı etkilediği bir yer değil,
imparatorların dünyaya hükmedeceği bir şehir olacaktı. Artık imparatorların
dönemi başlayacaktı. Caesar hem Roma’yı hem de dünya tarihini değiştirmişti.
14
15
2.BÖLÜM
CAESAR’DAN ÖNCEKİ ROMA VE CAESAR’IN İLK FAALİYETLERİ
2.1. Gaius Marius ve Sulla Rekabeti
Roma tarihinin en önemli figürlerinden olan Gaius Marius M.Ö. 156 yılında Latium
bölgesinin doğusunda bulunan Arpinum şehrinde doğmuştur. Kendisi Roma da atlı
sınıfa mensup bir aileden gelmekteydi. Marius M.Ö.110 yılında Numidya kralı
Lugurtha’nın Romaya karşı başlatmış olduğu savaşta Caecilius Metellus’un
yanında savaşa katılmıştır. Bu savaşta üstün yetenekleriyle sivrilen Marius, kısa
zamanda yükselerek M.Ö. 119’da Halk Tribün’ü, M.Ö.115’te Praetor (Roma
Cumhuriyeti’nde yargıçlık makamı) olmuştur. Bundan sonra M.Ö. 107 yılına
gelindiğinde Marius’un Roma’da konsüllük makamına yükseldiği görülmektedir. 13
M.Ö. 107 yıllında konsüllük makamını elinde bulunduran Marius, Numidya
sorununu bir sonuca bağlamak üzere ordusunun başında Afrika’ya hareket
etmiştir. Bu sırada yanında ileriki yıllarda en büyük düşmanı olacak olan Cornelius
Sulla, Marius’un yardımcısı sıfatıyla bulunmaktadır. Marius’un bu başarılı seferinin
ardından M.Ö. 106’da Numidya kralı Lugurtha yenilmiş ve Roma’nın esiri
olmuştur.14
Lugurtha’nın mağlubiyetiyle birlikte Roma’yı uzun bir müddet meşgul eden ve
Afrika’daki Roma topraklarını tehdit eden önemli bir düşman bertaraf edilmiş
oluyordu. Bu zaferi Roma adına kazanan Marius oldukça büyük bir üne kavuşmuş
ve yeniden konsül seçilerek zaferinin ödülünü almıştır.
Marius‘un Numidya’da olduğu sıralarda Roma için yeni bir tehdit baş göstermeye
başladı. Bu tehdit kuzeydeki Kimber ve Teuton adlı iki Germen kabilesinin güneye
doğru hareketlenmelerinden kaynaklanıyordu. Öyle ki bu kabileler Quintis Caepio
ve Marcus Manlius adlı iki Roma generalini dahi mağlup etmeyi başarmışlardı. Bu
kabilelerin kuzey İtalya’da tutunmuş olmaları Roma halkı için bir korku kaynağıydı.
Hatta bu korku II. Pön Savaşı sırasında Hannibal’ın Roma’ya yaşattığı korkuyla eş
13
14
Atlan, 1970: 116.
Atlan, 1970: 116.
16
değerdeydi.
15
İkinci defa konsül seçilmiş olan Marius’un uğraşması gereken ilk
konu bu oldu.
Germen tehlikesinin ortaya çıkmasından sonra Marius onlarla mücadele etmek için
farklı bir strateji izledi. Zira Marius’a göre Roma ordusu devletin güvenliğini
sağlamada yetersiz kalıyordu. Bunun nedeni Roma cumhuriyet döneminin ordu
anlayışından kaynaklanmaktaydı. Bu dönemde ordular halkın servetine göre ve
soyluluk esasına göre oluşturulmaktaydı. Yani elinde herhangi bir mal varlığı
olmayan bir birey, Roma ordusunda asker olarak hizmet veremezdi. Bu durum
büyüyen devletin asker ihtiyacını karşılamada sıkıntı yaşamasına neden
olmaktaydı. Germenler karşısında yaşanan mağlubiyet Marius’un bu görüşünü
doğrular nitelikteydi.
Kendi görüşleri doğrultusunda Marius Germenlere karşı derhal harekete geçmek
yerine öncelikle orduda bir reform yaparak savaşa hazırlık yapmayı tercih etmiştir.
M.Ö. 104 yılında Marius Roma ordusunu şekillendirmeye başlamıştır. Amacı
orduya katılımı Roma’nın tüm yurttaşlarına mümkün kılmaktı.
Marius bu tarihlerde ordunun kapısını sadece soylulara değil gönüllülere açmış ve
Roma’da askerlik yapmak isteyen alt tabaka topluluklarını sisteme dâhil etmiştir.
Askerlik maaşlı hale getirilmiş ve her lejyonun maaşı doğrudan generalleri
tarafından verilecek şekilde bir düzenleme yapılmıştır. Böylece Roma’da sivil
yönetimin yanında askeri yönetimde önemli bir güç haline gelmiştir. Zira bu
dönemden sonra maaşlarını doğrudan generallerinden alan askerler devlete değil
generallerine sadık kalacaklardı. Bunun sonucu olarak Roma’da imparatorluk
dönemine kadar emrinde büyük kuvveti olan generaller devlette söz sahibi
olacaklardı. Senatörlerin etkinliği kendi aralarından çıkan Roma komutanları
tarafından kademe kademe azaltılacak ve yönetimde oligarşi yerine monarşi etkin
olacaktır.
M.Ö. 102 yılında hazırlıklarını tamamlamış olan Marius, bu yıla kadar ardı ardına
iki kez daha konsül seçilerek Roma tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştir. Ardından
Germenlere karşı mutlak bir zafer elde etmek üzere harekete geçmiştir. Galya’da
15
Eutropius, V: I.
17
ki Massalia şehrinin kuzeyinde yer alan ve bir Roma kolonisi olan Aix şehrinin
yanında yapılan savaşta Teuton kabilesi mağlup edilmiştir. Bundan sonra
Kimberlerin üzerine yürüyen Marius, Vercelli’de yapılan savaşta onları mağlup
etmiştir. Kimber ve Teutonların büyük kısmı katledilmiş kalanı da Romalılara esir
düşmüştür. 16
Germen kabileleriyle olan savaşın Marius tarafından başarıyla sona erdirilmesi,
Marius’un hem içeride hem de dışarıda ününü arttırmıştı. Kendisine olan bu ilginin
farkında olan Marius, devlet yönetiminde daha etkin olabilmek için önemli
memuriyetlere kendi destekçilerini atamaya başlamıştır. Böylece kendisine olan
muhalefeti en aza indirerek uygun gördüğü yasaları Senato’dan rahat bir şekilde
geçirebilecekti. Bu doğrultuda önemli bir Marius destekçisi olan Apuleius
Saturninus, Halk Tribünlüğüne seçtirilmiştir. M.Ö. 100 yılında da Saturninus ve
Marius birlikte bir yasa hazırlayarak Senato’ya bir teklif sunmuşlardır. Bu yasa bir
çeşit toprak reformuna benzemekteydi. Yasaya göre ordudan emekli olan
askerlere çeşitli eyaletlerden toprak tahsis edilmesi öngörülmekteydi. Bu askerler
bölgede koloni kentleri kuracak ve Roma etkinliğini arttıracaklardı. Önceleri
Gracchus kardeşlerin çıkartmaya çalıştığı ve hayatlarına mal olan bu yasaya halk
tabanından desteğin çok olduğu gibi aristokrat kesimden de muhalefet edenler
bulunmaktaydı. Hatta Marius’un kendi yandaşlarından dahi yasaya karşı çıkanlar
olmuştu. Fakat nihayetinde Marius baskın çıkmış ve yasayı senatodan geçirmeyi
başarmıştır. Daha sonra da bu yasaya karşı çıkılmasını önlemek isteyen Marius,
devletin önemli memuriyetlerinde bulunanları ve senatörleri beş gün içerisinde
yasaya bağlı kalacaklarına dair yemin etmeye çağırdı. Bu durum bir karışıklığa yol
açtı. Marius’a olan tepki o kadar fazlaydı ki M.Ö. 99 yılındaki Tribün ve Konsül
seçimlerinde bazı ayaklanmalar çıkmış, Saturninus ve konsüllüğe aday olan
Memmius öldürülmüştür. İsyancılar Kapitol’de toplanmıştı. Marius isyancılara karşı
harekete geçerek onları mağlup etmiş ve kontrolü yeniden sağlamıştır. Ancak bu
durum onun kendi yandaşları tarafından dahi yalnız bırakılmasına sebep olmuştur.
Bunun üzerine Marius bir süre için siyasetten uzaklaşmıştır. 17
16
17
Diakov- Kovalev, 2008: 150.
Atlan, 1970: 120-121.
18
Marius’un siyasetten uzaklaşması sonrasında Roma da durum karışmaya devam
etmiş ve M.Ö. 91 yılında üç yıl sürecek olan bir savaş başlamıştır. Bu savaş Roma
ve Romalılar ile eşit olmak isteyen Latin şehirleri arasında yaşanmıştır. Savaş
sırasında Marius yeniden orduların başında Sulla ile birlikte mücadele etmiş ve
savaşı Roma’nın kazanmasını sağlamıştır.
Zaferden sonra Roma yönetiminde kimin etkin olacağı sorunu ortaya çıkmıştır.
Zira Marius yandaşları bu sırada başlamış olan I. VI. Mithridates- Roma savaşı
için ordu kumandanlığını Marius’un almasını istemekteydi. Ancak bu görev daha
önce Sulla’ya verildiği için bir karışıklık meydana geldi. Sulla hakkının gasp edildiği
düşüncesiyle ordusuyla birlikte Roma üzerine yürümüştür. Böyle bir iç çatışma
Roma tarihinde ilk defa yaşanmaktaydı. Marius, Sulla’ya karşı koyamayarak
Afrika’ya kaçtı.18
VI. Mithridates Roma’nın içinde bulunduğu karışıklıktan yararlanarak M.Ö. 88
yılında Anadolu ve Yunanistan’da Roma egemenliğine son vermek üzere
ordusundaki eksiklikleri giderdikten sonra harekete geçmiştir. Bu sırada Sulla
Roma’daki Marius taraftarlarını mağlup etmiş ve pek çoğunu sürgüne yollamıştır.
Daha sonra halka hoş görünmek için Marius taraftarı olan Cornelius Cinna’nın
konsül seçilmesine ses çıkarmamıştır. Politik işleri düzene soktuktan sonra
Numidya seferinden elde edilen hazinelerini satarak ordunun ihtiyaçlarını
karşılamış ve VI. Mithridates’e karşı harekete geçmiştir.19
Sulla’nın yokluğunda Roma’da Marius taraftarları tekrar harekete geçmiş ve Sulla
karşıtı faaliyetlere başlamışlardır. Bu dönemde Marius’da Afrika’dan dönmüş ve
M.Ö. 86 yılında Cinna ile birleşerek Roma’yı ele geçirmiştir. Ardından sekizinci
defa kendisini konsül seçilmiştir. Bundan bir yıl sonra da Marius ölmüştür.
Marius’un ölümünden sonra Roma’da hâkimiyet Sulla’nında uzakta olmasından
yararlanan Cinna’nın eline geçmiştir.
M.Ö. 85 yılında Sulla, VI. Mithridates’i mağlup etmiş ve onu Dardonos
Anlaşmasını yapmaya mecbur bırakmıştır. Bu anlaşmaya göre VI. Mithridates,
18
19
Atlan, 1970: 125.
Arslan, 2002: 55.
19
Batı Anadolu’dan, Ege Adaları’ndan, Bitinya ile Kapadokya Krallıkları üzerindeki
haklarından vazgeçiyordu. Ayrıca Roma’ya savaş tazminatı ödemek zorunda
bırakılıyordu.20
Doğu’daki zaferinden sonra Sulla, Cinna’nın elinde bulunan Roma’yı ele geçirmek
üzere harekete geçti. M.Ö. 83 yılından 82 yılına kadar süren mücadele sonucunda
Cinna mağlup edilmiş ve Marius taraftarlarına karşı Roma’da müthiş bir katliam
başlamıştır. Bu arada Cinna’nın kızı ile evli olan Caesar’da Sulla’nın elinden
güçlükle kurtularak Anadolu’ya kaçmıştır. Sulla katledeceği kişileri açıkça teşhir
etmiş ve öldürülen kişilerin mal varlıklarına da el koymuştur. Zira bu sırada onun
yanında yer alan Pompeius Magnus ve Marcus Crassus, Marius taraftarlarını
katlederken, onlardan ele geçirdikleri ganimetler ile oldukça zenginleşmişlerdi.
Hatta Crassus bu yolla Roma’nın en zengin adamı ünvanına dahi sahip olmuştu.
Sulla yönetimde kaldığı süre boyunca Marius’un alt tabakalar için yaptığı
değişiklikleri ortadan kaldırmış ve soylular lehine bir takım yasalar çıkarmıştır. Halk
Tribünü’nün yetkilerini azaltırken, senatonun yetkilerini arttırmıştır. Bu durum
Roma’nın yeniden bir yüzyıl geriye gitmesine yol açmış ve Sulla diktatörlüğü Roma
üzerinde yıkıcı bir etki bırakmıştır. Zira Roma tarihinde ilk defa Rubicon Nehri’ni
ordusuyla geçen ve Roma yönetimine el koyan Sulla bundan sonra generaller
tarafından çıkarılacak kargaşa dönemini de başlatmış oluyordu. Bu dönemden
itibaren Pompeius ve Caesar gibi ünlü Roma generalleri arkalarındaki güçle Roma
yönetimine devamlı müdahale edeceklerdi.
M.Ö. 78 yılında ölen Sulla ardında yönetim anlayışı oldukça değişmiş ve kargaşa
içerisinde bir devlet bırakmıştı. Alt tabakanın elinden aldığı haklar, onların yeniden
huzursuzlanmalarına ve Roma üst sınıfını sıkıntıya sokmalarına neden olacaktı.
Uzun müddet sonra yeniden olağanüstü yetkilere kavuşmuş olan senatörler,
ellerindeki gücü bırakmamak için sık sık halk ile çatışacaklardı. Bunun sonucu
olarak kısa bir zaman sonra Roma’da Sulla tarafından ezilmiş olan Optimatlar
yeniden güçlenecek ve aristokrasi gücünü kaybedecekti. Hatta Optimatlar öyle
güçlenecekti ki Sulla döneminde Marius taraftarlarını katledip zenginleşen Crassus
ve Pompeius dahi Optimatlar’ın tarafını tutmaya başlayacaklardı. Her ne kadar bu
20
Topdal, 2007: 47.
20
iki komutan birbirlerinden nefret etseler de bu yıllarda sivrilmeye başlayan Caesar
ikisi arasında arabuluculuk yaparak belirli çıkarlar doğrultusunda bir müttefiklik
meydana getirecekti.
2.2. Caesar’ın İlk Memuriyetleri
Babasının ölümünden sonraki yılda Caesar, bir Jüpiter Tapınağı Rahipliği olan
Flamen Dialis’i olarak devlet memuru sıfatıyla göreve başlamıştır. Bu makam Sulla
tarafından Marius yandaşlarının tasfiye edildiği bir dönemde öldürülen Merula’dan
boşalmıştı. Ancak bu görev sadece ve sadece Patrici ailerine mensup kişilere
verilen bir ayrıcalıktı. Ancak Caesar bu yıllarda atlı sınıfa mensup bir aileden gelen
Cossutia ile nişanlıydı. Bu durum onun Jüpiter rahibi olmasına engel teşkil
etmekteydi. Zira rahiplik makamı Caesar’ın sadece partici ailesine mensup bir
kızla evlenmesini zorunlu kılıyordu. Bunun üzerine Caesar, sorunu halletmek için
çocukluğundan beri nişanlı olduğu Cossutia’dan ayrılarak o sırada şehrin
yönetimini elinde bulunduran ve Marius taraftarı olan Cornelius Cinna’nın kızı
Cornelia ile evlendi.21
Caesar’ın eş seçimine bakılırsa halasıyla evli olan Marius’un bir destekçisi olacağı
açıkça ortadaydı. Bu durum o sıralarda Anadolu’da VI. Mithridates ile savaşan
Sulla’nın Caesar için artık bir düşman olduğu anlamına gelmekteydi. Zira
Caesar’ın Marius ile olan akrabalığı, Sulla için Caesar’a düşman olması açısından
yeterli bir sebepti. Ancak Sulla henüz Roma’da olmadığından ve şehir Marius
taraftarlarının elinde bulunduğundan dolayı henüz Caesar’ı tehdit edebilecek bir
sorun yoktu.
Sulla’nın Doğu’daki zaferinden sonra Roma’ya dönmesi ve M.Ö. 82’de Cinna’yı
mağlup ederek Roma’yı ele geçirmesi sonucu Caesar ve Marius taraftarları için
durum değişmişti. Zira Sulla bu tarihlerde kendisini diktatör ilan etmiş ve daha
öncede belirttiğimiz üzere Marius taraftarlarına karşı bir katliam başlatmıştı.
Şehirde tam bir terör estirilmiş ve halk korkudan Sulla’ya karşı gelememişti.
Sulla’nın öfkesi o kadar büyüktü ki birkaç sene önce ölmüş olan Marius’un izlerini
silmek için onun heykellerini parçalatmış ve hatta Marius’un mezarını açtırarak
21
Türker, 2010: 12-13.
21
ondan kalanları Tiber Nehrine atmıştır. Bu sırada Sulla ile mücadele halinde olan
Cinna ise kendi askerleri tarafından öldürülmüştür.22
Roma’da ve eyaletlerde yapılan temizlikten sonra Sulla artık tek başına Roma’nın
hâkimi olmuştu. Bu sırada Caesar ise hala Roma’da bulunmaktaydı. Ancak
devamlı yerini değiştiriyor ve Sulla’dan gizleniyordu. Sulla ise açıkça Marius
taraftarı olan Caesar’ı ele geçirme peşindeydi. Ancak farklı bir yolda denemek
istemişti. Bu yol Caesar’ı kendi tarafına çekme stratejisini içeriyordu. Zira Caesar
gelecek için parlak bir görüntü çizmekteydi ve Sulla’da bu durumdan yararlanma
peşindeydi.
Sula, Caesar’a haber göndererek karısından ayrıldığı takdirde onu affedeceğini
duyurdu. Zira Sulla, Caesar’ı Cinna’nın kızından ayrılmadığı sürece affetmeyi
düşünmüyordu. Fakat Caesar iyi bir politikacı olması dışında prensiplerine de bağlı
biriydi ve Sulla’ya affedilmek pahasına karısından boşanmayacağını söyledi.
Sulla’nın karısından ayrılmayı reddeden Caesar’a tepkisi sert oldu. Öncelikle onu
Jüpiter Tapınağı Rahipliğinden ayrılmaya zorladı. Ardından Caesar’ı aile
mirasından mahrum bıraktı. Daha sonra da karısının çeyizi de elinden alındı.
Caesar bu sırada Sulla karşıtı partiden sayıldığı için şehirde devamlı yer
değiştirmek zorunda kalıyordu. Çünkü şehirde Sulla’ya yaranmak için Caesar’ı
öldürmek isteyen çok fazla adam vardı. Sulla’nın casuslarından da onlara verdiği
rüşvetler sayesinde kurtulmayı başarıyordu. Bu durum Caesar’ın akrabaları ve
dostları olan Mamercus Aemilius ve Aurelius Cotta’nın araya girip Sulla’nın
Caesar’ı affetmesini sağlayıncaya kadar sürdü. Ancak Caesar Roma’da
kalmamalıydı. Zira Sulla onun için “Caesar’ın içinde birçok Marius var”
demekteydi.23
Sulla tarafından canının bağışlanmasından sonra Caesar en azından bir süre için
Roma’dan uzaklaşmalıydı. Sulla’nın isteği de bu yöndeydi. Bundan sonra Caesar
Roma’dan ayrılarak Anadolu’ya geçti.
22
23
Türker, 2010: 13-14.
Tranquillus, I: I.
22
2.3. Caesar’ın Anadolu’daki Faaliyetleri ve Sürgünden Dönüş
Caesar Anadolu’ya geldiğinde bölgede bulunan Marcus Thermus’un yanında
askerlik görevine başladı.24 Marcus Thermus bu yıllarda Roma ordusunda büyük
bir üne sahipti. Caesar onun savaş tecrübelerinden yararlanarak kendisini
geliştirme peşindeydi. Bu sırada Marcus Thermus’a VI. Mithridates ile olan
savaşta Roma’ya karşı VI. Mithridates’i destekleyen Midillilerden intikam alma
görevi verilmişti. Ancak Thermus’un elinde bu savaşı gerçekleştirebilmek için bir
donanma yoktu. Bu sırada Caesar’da zekâsı ve kurnazlığıyla Thermus’un dikkatini
çekmişti. Marcus Thermus, Caesar’a Roma’nın müttefiki olan Bitinya Krallığından
bir donanma desteği sağlama görevi verdi. Bu amaçla Caesar’ı Bitinya Kralı
Nicomedes’e yolladı. Caesar bu görevi süresince Niccomedes ile çok yakın ilişkiler
kurmuş ve yakın dost olmuştu. Ancak Nicomedes’in yanında çok uzun süre kalmış
olması sebebiyle Caesar ve Nicomedes arasında bir ilişki olduğu dedikodusu
yayılmıştı. Hatta askerler Caesar’a “Bitinya Kraliçesi” lakabını takmışlardı.25
Neticede Caesar Bitinya Kralı Nicomedes’in desteğini sağlamış ve bir donanma ile
birlikte
Thermus’a
katılmıştır.
Marcus
Thermus
donanma
desteğinin
sağlanmasından sonra Midillilere saldırmış ve Mytilenae Savaşında onları mağlup
etmiştir. Caesar bu savaşta gösterdiği yararlılıklar sonucunda Thermus tarafından
yurttaşlık tacı ile ödüllendirilmiştir.26
M.Ö. 78 yılında Sulla’nın öldüğü haberini alan Caesar, bir süre Kilikya’ da
kaldıktan sonra derhal Roma’ya hareket etmiştir. Çünkü Sulla’nın ölümü Roma’da
halkçı tarafı tutanların yeniden güçlenmesi anlamına geliyordu. Caesar’ın da politik
yaşamdan
uzak
durmaması
için
Anadolu’dan
ayrılıp
Roma’ya
dönmesi
gerekiyordu..
Sulla’nın ölümünün ardından Roma’da durum karışmıştı. Zira Sulla’nın ölümünden
sonra Roma’ da konsüllük makamına yükselen Aemilius Lepidus, Sulla’nın
oluşturduğu yasalara karşı harekete geçmiştir. Lepidus, Sulla’nın sürgüne yollamış
olduğu Roma yurttaşlarını geri çağırmak amacıyla bir kanun hazırlamak
24
Tranquillus, I: II.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 15.
26
Tranquillus, I: II.
25
23
niyetindeydi. Bu niyetinin açığa çıkmasıyla Sulla karşıtları onun etrafında
toplanarak bir isyan başlatmışlardı. Roma senatosu Lepidus’un bu isyanına
karşılık Pompeius’u Kuzey İtalya’ya göndermiş Lepidus’un isyanını bastırmayı
amaçlamıştır. Nitekim Pompeius’da bu görevi başarıyla yerine getirmiş ve
Etruria’da Lepidus’un isyanını çok büyümeden bastırmıştır. 27
Caesar Roma’ya döndüğünde karşılaştığı bu manzara sonrasında bir müddet
siyasetten uzak durdu ve avukatlık yapmaya başladı. Maksadı, olan biteni bir süre
izlemek ve duruma göre davranmaktı. Sulla tarafından aile mirasından mahrum
bırakıldığı içinde ekonomik anlamda bir gücü yoktu. Toplum tarafından da pek
tanınmıyordu.
Caesar
eğer
siyasete
atılmak
istiyorsa
kendisini
topluma
tanıtmalıydı. Bunun içinde hitabet kabiliyetini, mesleğini icra ederken oldukça iyi bir
biçimde kullanmıştır. Güzel, akıcı ve ikna edici konuşmasıyla kısa zamanda kitleler
üzerinde popülaritesini arttırmıştır. Ancak avukatlık alanında göze çarpmasını
sağlayacak olan dava valilik yaptığı dönemde yolsuzluklarıyla dikkati çeken
Dolabella adındaki bir devlet memuruna açtığı davadır. Caesar Dolabella’nın
valiliği süresince kendi çıkarları doğrultusunda halka haksızlık edip kendisini
zenginleştirdiğini savunmaktaydı.
Caesar Makedonya halkının şikayeti üzerine açtığı bu dava da çok iyi bir şekilde
konuşmasına ve haklı olmasına rağmen Dolabella’nın güçlü siyasi çevresi
sonucunda davayı kaybetmiştir. Ancak Caesar için burada asıl olan davayı
kazanmak değil önemli bir devlet memurunun yolsuzluklarını ortaya çıkararak ün
kazanmaktı. Her ne kadar siyasi çevreler ve aristokratlar Caesar’ı dikkate almasa
da Caesar gün geçtikçe etkinliğini arttırmaktaydı. Caesar’ın artan etkinliği için ön
görülü olabilen ve gelecek için az da olsa endişelenen sadece Marcus Tullius
Cicero olmuştur. Cicero Caesar için “onun bütün planların da tiranlık amacı
güttüğünü görüyordum. Ama onun o güzel taranmış saçlarına, saçlarını
parmaklarının ucuyla karıştırmasına baktığım zaman ise cumhuriyeti yıkmayı
planlayacak kadar kötü düşünceleri olduğunu anlayamazdım”28 demiştir.
27
28
Atlan, 1970: 135-136.
Plutarkhos: IV.
24
Caesar’ın açtığı yolsuzluk davalarında soyluluk kavramı daima adalet kavramının
karşısında güçlü olmuştu. Doğal olarak bu davaların kaybedilmesi Caesar ve halk
için bir sürpriz değildi. Zira mahkemeler hala Sulla taraftarlarının, yani
aristokratların elindeydi. Soyluların kendi çıkarlarına karşı olacak bir kararı almaları
da beklenecek bir durum değildi. Ancak bu davaların kaybedilişi Caesar için bir
kayıp değil aksine bir kazanç haline gelmişti. Çünkü halk arasında daha şimdiden
halkçı biri olarak anılmaya başlamıştı. Caesar artık toplumunda desteğini arkasına
alarak ileride gerçekleştirmeyi planladığı siyasi projeleri için şimdiden bir zemin
oluşturmaya başlamıştı.
Caesar’ın soylu birini zor durumda bırakmış olması, şehrin kontrolünü hala
ellerinde bulunduran aristokratların hoşuna gitmemişti. Öyle ki Caesar’ın
düşmanlarının sayısı bir anda artmıştı. Sulla taraftarları tarafından sıkça tehdit
edilen Caesar, bir süreliğine Roma’dan ayrılmanın ve kendisine karşı olan
düşmanlığın azalmasını beklemenin yararlı olacağına karar verdi. Ayrıca bu
yolculuk faydalı bir şekilde kullanılabilirdi. Caesar uzun bir süredir hitabet
alanındaki yeteneğini daha da geliştirmek için, daha önce Cicero’nun da hocalığını
yapmış olan ünlü Apollonios Molon’un yanına, Rodos adasına gitmeyi planlıyordu.
Öyle görünüyor ki böyle bir girişim için de şartlar olgunlaşmıştı. Zira hitabet
alanında ki üstünlük, Roma toplumunda her hangi bir mevkiiye gelebilmek için
oldukça büyük bir öneme haizdi. Çağdaşlarının çoğunun aksine Caesar ve Cicero
gibi dönemin önde gelenleri bu alandaki üstünlüğün Roma’da asıl gücü temsil
ettiğini daha erken kavramışlar.
2.4. Caesar’ın Korsanlarla Savaşı
Caesar Rodos adasına gitmek üzere Roma’dan bir gemi ile yola çıktı. Adriyatik
Denizi üzerinden Rodos adasına ulaşmayı planlıyordu. Ancak işler Caesar’ın
planladığı gibi gitmedi. Zira bölgede korsanların çok büyük bir etkinliği söz
konusuydu ve Roma henüz bunlarla baş edememişti. Bu korsanlar denizde tüccar
gemilerine saldırıyor ve bunları yağmalıyorlardı ayrıca ele geçirdikleri zengin
kişileri fidye karşılığında serbest bırakıyorlardı. Hatta bir dönem öylesine
güçlenmişlerdi ki Mısır’dan Roma’ya olan buğday sevkiyatına dahi bir tehdit
oluşturmuşlardı.
25
Caesar, Ege Denizi’nde seyir halindeyken korsanlar tarafından saldırıya uğramış
ve korsanlara esir düşmüştür. Daha sonrasında korsanlar Caesar’ı 12 adalardan
biri olan Farmakos adasına götürmüşlerdi.29 Caesar korsanlara esir olduğunda
dahi korsanların ondan beklediği korku ve tedirginliği göstermedi. Korsanlar
Caesar için 20 talent fidye istediler. Ancak Caesar onlara 50 talent istemeleri
gerektiğini söyledi. Çünkü Caesar kendisi için istenen fidyeyi az bulmuştu. Daha
sonrada yardımcılarına bu parayı bulmalarını emretti ve kendisi de parası gelene
kadar adada esir tutuldu. Bu süre zarfında Caesar adada istediği gibi hareket
etmişti. Neredeyse korsanların bir lideriymiş gibi davranarak onlara emirler
veriyordu. Onlara konuşmalar yapıyor ve şiirler okuyordu. Eğer bu konuşmaları
beğenilmezse onlara birer barbar olduklarını ve zevksiz olduklarını söylüyordu.
Korsanlarda Caesar’ı oldukça ilginç buluyor ve ondan hoşlanıyorlardı. Korsanlar
bir gün Caesar’ a eğer bir gün kendilerini ele geçirecek olursa kendilerine ne
yapacağını sormuşlardı. Caesar ise onlara hepsini çarmıha gerdireceğini
söylemişti.30
Korsanların arasında esir olmasına rağmen Caesar’ın kendisine böyle bir güven
duyması onun keskin zekâsından ileri gelmekteydi. Çünkü Caesar konuşmalarıyla
karşısındaki topluluğu çok çabuk etkisi altına alabilen biriydi. Zira korsanların
karşısında eğer çok korkmuş ve ne yapacağını bilemeyen birisi gibi davransaydı,
korsanlara daha fazla taviz vermek zorunda kalabilirdi. Bunun yerine oldukça rahat
davranmış ve hatta kendisi için istenen fidyeyi bile arttırmıştı. Korsanlarla devamlı
iletişim halinde bulunarak onları şaşırtmıştı. Belli ki korsanlar daha önce böyle
biriyle karşılaşmamışlardı. Bu nedenden ötürü de Caesar’a karşı bir sempati
duymuşlardı.
İstenilen fidyenin alınmasından sonra korsanlar Caesar’ı serbest bıraktılar. Caesar
Farmakos Adası’ndan derhal Anadolu’ya geçti. Amacı kendisini esir eden
korsanlardan intikam almaktı. Bu amaçla Batı Anadolu’daki Miletos şehrine
gelerek kendi parasıyla bölgede bir donanma oluşturdu. Bu donanma ile birlikte
hareket ederek, korsanlara saldırdı. Saldırı sonucunda, korsanlar yenilmiş ve sağ
kalanların çoğu Caesar tarafından esir alınmıştı. Caesar elindeki esirleri zincire
29
30
Türker, 2010: 17.
Abbott, 2009: 33.
26
vurarak Pergamon şehrine getirmişti. Ancak Caesar’ın korsanlara ceza verme
yetkisi yoktu bu görev dönemin Asya valisi Lunius’a aitti. Ancak vali korsanları
cezalandırmayı düşünmüyordu. Buna öfkelenen Caesar valinin yanından ayrılarak
Pergamon’a geldi. Daha sonra korsanlara söz verdiği gibi esir aldıklarının hepsini
çarmıha gerdirdi.31
Korsanlara karşı elde etmiş olduğu zaferin ardından Caesar, yolculuğunun asıl
amacı olan Rodos’a, Apollonia Molon’un yanına gitmişti. Molon’dan hitabet
alanında işine yarayacak önemli dersler almıştı. Molon’dan aldığı bilgiler daha
sonraki tüm hayatı boyunca Caesar’ın çok fazla işine yarayacaktı.
2.5. Caesar Rodos’tayken Roma’nın İçinde Bulunduğu Durum
Caesar Rodos’tayken Roma Pompeius Magnus’un yükselişine şahit olmaktaydı.
Daha genç yaştayken Sulla’nın yanında yer alan ve onun seferlerinde kendisini
göstermiş olan Pompeius, Sulla’nın ölümünden sonra Roma’daki en güçlü
isimlerinden biri olmuştur. M.Ö. 78 yılında Konsül Lepidus’un isyanını bastırmış ve
daha sonrada Marius’un eski bir destekçisi olan Quintus Sertorius’un İspanya’da
başlatmış olduğu isyan ile ilgilenmeye başlamıştı. M.Ö. 72 yılında Pompeius,
Sertorius isyanını bastırmış ve isyanın merkezi olan İspanya’da kontrolü
sağlamıştır. 32
Pompeius, İspanya’da Sertorius ile savaşırken Roma’da durum karışmıştı. Bu
dönemde İtalya’daki özgür nüfus sayısı, sayıları neredeyse kendileriyle denk olan
köle nüfusuyla karşı karşıya gelmişti. Zira öteden beri kölelere adeta bir insan
değilmiş gibi davranan Romalılar şimdi onların öfkeleriyle karşılaşmak üzereydi.
Bu karşılaşmayı Capua şehrindeki gladyatörler sağlamıştı. Çünkü M.Ö. 73 yılında
bu kölelerin öncülüğünde İtalya’da büyük bir köle ayaklanması patlak vermişti.
Köle isyanına öncülük eden kişi Spartacus adıyla bilinen Trakyalı bir gladyatördü.
Spartacus, Capua’daki köle okuluna satılmadan önce Roma ordusunda bir askerdi
M.Ö. 73 yılında çevresine topladığı gladyatörler ile bir isyan başlatmış ve Capua
31
32
Plutarkhos: II.
Freeman, 2010: 402.
27
yakınlarındaki Vezüv Dağında bir karargâh kurmuştu.33 Spartacus ve onun ordusu
M.Ö. 73 yılında Roma tarafından üzerine yollanan Gaius Cladius Glaber’i ve
Publius Varinius’u mağlup etti. Bundan sonra Campania’ya ilerleyen Spartacus,
bölgeyi yağmaladı. Ancak köle ordusu bu başarılarının ardından fikir ayrılığına
düşünce ikiye bölündü. Crixus adındaki Galyalı köle Spartacus’dan ayrılarak tek
başına Roma ile mücadeleye başladı. Ancak Crixus M.Ö. 72 yılında Roma
tarafından mağlup edilerek öldürüldü.34
Roma senatosu Spartacus isyanını kesin olarak bastırma görevini Marcus
Crassus’a vermişti. Bu sırada Spartacus adamlarıyla birlikte Alp Dağlarına doğru
ilerliyordu. Maksadı Galya’ya geçmekti. Ancak Crassus, Spartacus’e yetişti. Aynı
zamanda Pompeius’da Kuzey’den gelerek Spartacus’ün Galya’ya geçmesine
engel olmaya çalıştı. İki ateş arasında kalan Spartacus oldukça zor bir duruma
düştü. Önünde iki tercih vardı. Ya düşmanla savaşarak ölecek ya da onlara esir
olacaktı. Ancak Spartacus’ün esir olmak gibi bir niyeti yoktu. Böylece esir olmamak
için savaşmaya karar verdi ve bu savaşta mağlup olarak öldürüldü. Savaştan sağ
kurtulmayı başaran kölelerin çoğu Kuzey’e kaçarken Pompeius tarafından
öldürüldü. 35
Köle isyanı sürerken Roma için başka bir tehdit daha ortaya çıktı. Bu tehdit Pontos
Kralı VI. Mithridates’in M.Ö. 74 yılında Roma’ya savaş açmasından ileri
gelmekteydi. Savaşın sebebi ise Bitinya Kralı IV. Nicomedes’in vasiyetiydi. Bu
vasiyete göre; Kral öldüğünde topraklarının Roma’nın bir eyaleti olmasını
istemekteydi. VI. Mithridates ise bu vasiyete karşı çıkmış ve Bitinya’yı işgal etmişti.
Bunu üzerine Roma Aurelius Cotta ve Licinius Lucullus komutasında iki orduyu
Pontos Kralına karşı göndermişti. Bu komutanlar VI. Mithridates’i mağlup etmiş ve
onun Ermenistan bölgesine kaçmasına neden olmuşlardı.36
VI. Mithridates ile Roma arasındaki üçüncü savaşın başladığı sırada Rodos’ta
Molon’dan eğitim almakta olan Caesar derhal Anadolu’ya geçerek Lucullus’un
33
Davies, 2011: 190.
Fields, 2011: 53-59.
35
Livius, A, III: 284-285.
36
Tekin, 2012: 211.
34
28
komutası altında VI. Mithridates ile savaşmıştır. Hatta bu savaş sırasında önemli
bir zafer kazandığı da bilinmektedir.37
VI. Mithridates ile olan savaş M.Ö. 64 yılına kadar sürdü. Bu savaşı sonlandıran
ise Pompeius Magnus olacaktı. Pompeius M.Ö.64 yılında Anadolu’ya gelerek 3 yıl
içerisinde VI. Mithridates’i mağlup etti ve Roma’ya bağlı Suriye ile Yahudiye adlı iki
eyalet oluşturdu. Bölgeyi yeniden tanzim etti ve otuz dokuz yeni şehir kurdu.
Ayrıca bölgeden alınan vergileri de iki katına çıkardı. 38
Caesar Roma’ya döndüğü sırada Roma’daki durum bundan ibaretti. Görülen o ki
Pompeius, Sulla’nın ölümünden sonra Magnus (Büyük) unvanına yakışır şekilde
Roma’nın en güçlü ve en gözde generali olmuştu. Senato dahi onun gücünden
çekiniyor ve bir şekilde Pompeius‘u açıkta bırakmaya çalışıyordu. Oysaki
Pompeius, Caesar’a nazaran Cumhuriyete daha sadık bir generaldi. Ancak
senatonun olumsuz tutumu Pompeius’u bir şekilde aristokratlardan uzaklaştırıyor
ve halk tabanında politika üretmeye zorluyordu.
2.6. Caesar’ın İlk Siyasi Faaliyetleri
Caesar Roma’ya döndükten sonra yeniden siyaset arenasında kendisini
göstermeye başladı. Konuşmalarıyla halkı etkileyerek M.Ö. 69. yılında Roma’da
Questor seçilmişti. Bu sırada Roma’da Mariusçuluk tekrar canlanmaktaydı. Bu
nedenle halkın Caesar’a karşı bir sempatisi vardı. 39 Caesar halkın bu sempatisini
kullanarak Sulla’nın çıkardığı yasaları değiştirmeye çalıştı. Öncelikle Sulla
tarafından Marius taraftarı oldukları gerekçesiyle Roma vatandaşlığından atılanları
yeniden vatandaşlığa almak için Plotius adındaki birinin verdiği yasa tasarısını
destekledi. Bu tasarının kanunlaşması için etkili bir konuşma yaptı. Neticede tasarı
kanunlaştı ve Sulla’nın yasalarından biri ortadan kalktı.40
Sula anayasasına karşı ilk başarısını elde eden Caesar, Questorluk için görev yeri
olan İspanya’ya gitmeden önce karısı Cornelia’yı kaybetti. Bunun üzerine Caesar,
37
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 197: 19.
Baker, 2012: 108-109.
39
Diakov- Kovalev, 2008: 186.
40
Tranquillus, I: V.
38
29
ölen karısı için büyük bir cenaze töreni düzenledi. Bilindiği üzere Cornelia, Marius
taraftarı Cinna’nın kızıydı. Bu nedenle de halkın Cornelia’ya sempatisi büyüktü.
Caesar cenazede toplanan kalabalığa oldukça güzel bir konuşma yaparak kendi
politik çıkarları doğrultusunda bir kitle oluşturdu. Bunu hemen ardından da Gaius
Marius’un karısı ve Caesar’ın da halası olan Lulia ölmüştü. Caesar bu cenazeyi de
çok iyi bir biçimde kullanmış ve hatta cenazede Marius’u temsilen bazı maskelerin
kullanılmasını sağlamıştı. Bu durum Caesar’ın beklediği gibi bir tepkiye yol açmış
ve halkı kendi yanına çekmiştir. Ancak aristokratlar Caesar’ın yaptıklarına hiç iyi
gözle bakmamışlardı. 41
Roma’da aristokratlar Caesar’ın açıkça Marius’u övmesinden sonra bir tedirginliğe
düştüler. Zira 20 yıl kadar önce Marius’tan ve onun taraftarlarından kurtulmuşlardı.
Şimdi ise karşılarında yepyeni bir Marius vardı. Senatonun artık yeni ve halk
tarafından desteklenen bir düşmanı vardı. Hiç kimsenin çok fazla popüler olmasını
istemeyen ve halk tabanının desteğinden oldukça çekinen senatörler tıpkı
Pompeius’a yaptıkları gibi Caesar’a da bir çeşit “üvey evlat” muamelesi yapmaya
başlayacaktı.
Aslına bakılırsa senatörler her ne kadar politik hayatın içinde olsalar da
davranışları politikanın gerektirdiği gibi değildi. Zira gittikçe güçlenen Caesar’ı
karşılarına almak yerine yanlarına çekmeye çalışmaları daha mantıklı olabilirdi.
Ancak oligarşinin elinde bulunan güç bir çeşit egoya dönüşmüş ve kendileri gibi
düşünmeyenleri hiçbir suretle kabul etmemeye başlamıştır.
Caesar, cenaze törenlerinden sonra Roma’dan hareket ederek görev yeri olan
İspanya’ya kara yoluyla gitti. İspanya’da dönemin valisi Antonius Vetus’un yanında
göreve başladı. Bu arada bölgede bulunan bir Büyük İskender heykelini gördü.
Büyük İskender’in heykelinin altında, İskender’in şuanda kendisinin olduğu yaşta
dünyayı ele geçirdiğini ancak kendisinin hala alt seviyede bir memur olduğunu
söylediği ve bu yüzdende hayıflandığı rivayet edilir. Zira Büyük İskender otuz üç
yaşında öldüğünde O dönemde bilinen dünyanın çoğunu ele geçirmişti. Caesar’da,
İskender gibi büyük bir fatih olmak istiyordu. Ancak kendisi de otuzlu yaşlarda
olmasına rağmen henüz etkin biri olamamıştı. Ayrıca İspanya’da Roma’dan çok
41
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 23.
30
uzakta olduğu için vakit kaybettiğini düşünüyordu. Bu sebeple gücün merkezindeki
Roma şehrine dönmeyi istiyordu. Bu doğrultuda görevinden istifa ederek yeniden
Roma’ya dönmeye karar verdi.
Bu yıllarda Roma’da gücü iki kişi ellerinde bulunduruyordu. Bunlardan biri zengin
Crassus diğeri ise ünlü Pompeius’tu. Bu iki adam birbirlerinden nefret etmekteydi.
Zira Crassus zengin olmasına rağmen hep fetihler yaparak büyük bir komutan
olmayı istemekteydi. Pompeius ise senatoda daha etkin bir konumda olmak
niyetindeydi. Pompeius, Crassus’un senatodaki etkinliğini kıskanırken, Crassus’da
Pompeius’un askeri başarılarını kıskanmaktaydı.
Caesar, Roma’ya döndüğünde bu kez Aedilis olarak göreve başladı. Derhal
Roma’nın mimari yapısıyla ilgilenmiş ve yine çok tepki çekecek bir şekilde
Sulla’nın yıktırmış olduğu Marius heykellerini onartmış, onun adına yeni
kabartmalar yaptırmıştır. Ayrıca halkın gönlünü hoş tutmak için büyük eğlenceler
ve gladyatör dövüşleri düzenlemiştir. Bütün bu işler oldukça yüksek bir maliyete
sahipti. Caesar is daha önce aile mirasından uzaklaştırıldığı için ekonomik
anlamda çokta iyi bir durumda değildi. Zira borçları oldukça artmıştı.
Marcus Crasus, bu dönemde Caesar’ın artan etkinliğini görmüş ve onunla
yakınlaşmaya başlamıştı. Bundaki amacı ise Caesar’ın hırsını ve politik zekâsını
kullanmak istemesinden kaynaklanmaktaydı. Caesar da aynı şekilde Crassus’un
zenginliğinden yararlanmayı planlıyordu. Zira kendi cebinden ödediği eğlence
masrafları dolayısıyla o da Crassus’a muhtaç durumdaydı. Bu ikili M.Ö. 70 yılına
gelinen süreçte sürekli ortak hareket etmiş ve birbirlerinin çıkarlarını korumuşlardır.
Crassus devamlı Caesar’ın borçlarını ödeyerek Caesar’a karşı alacaklıların
oluşturacağı tehditten onu koruyor. Caesar’da akıllıca politik önerileriyle Crassus’u
daha etkin bir politikacı haline getiriyordu.
2.7. Konsüllüğe Kadar Caesar
Caesar, artan borçları dolayısıyla oldukça zor bir durumdaydı. Borçlarını ödemek
için Crassus’dan yardım alsa da bu yeterli olmuyordu. Borçlarını ödemek için
Caesar’ın bulunduğu mevkiden daha büyük bir mevkiiye ihtiyacı vardı. Bir eyalet
31
valiliği Caesar’ın ekonomisini düzeltmek için gayet iyi olabilirdi. Caesar’da bu
amaçla Mısır eyaletinin valiliğini istemeye başlamıştı. Ancak aristokratlar buna
engel olmak için her şeyi yaptı. Caesar her ne kadar onlarla mücadele etse de
eyalet valiliğini elde edemedi.42
Eyalet valiliğini elde edemeyen Caesar Roma’da güçlü bir ruhani makam olan
Pontifex Maximusluk mevkiini elde etmeye çalıştı. Bu başrahiplik makamı
Caesar’ın etkinliğini arttırmasına yardımcı olacak ve bir süre için ekonomisini
düzeltecekti. Ancak Caesar’ın önünde bir engel vardı. Roma’da bu makama
İsauricus ve Catulus adındaki iki soylu aile mensubu da adaylığını koymuştu. Bu
ikili Caesar’a göre hem zengindi hem de güçlü kişisel bağlantılara sahipti. Caesar
onlara karşı başarılı olmasının zor olduğunun farkındaydı. Ancak adaylıktan
vazgeçmeyi de düşünmüyordu. Hatta Catulus’un Caesar’a adaylıktan çekilmesi
karşılığında önermiş olduğu yüklü miktardaki rüşveti de reddetmişti. Yine Caesar
mücadeleyi kaybetmemek için önemli borçlar almış ve her şeyini kaybetme riskiyle
karşı karşıya kalmıştı. Ancak hala halk desteğinin büyük bir bölümü Caesar’ın
yanındaydı. Esasen diğer iki rakibinin de çekindiği tek konu buydu.43
Seçim günü Caesar annesinin yanına gelerek ona “Bugün oğlunun ya Pontifex
Maximus olduğunu ya da sürgün edildiğini göreceksin” demiştir. Şaibeli bir oy
sayımından sonra Caesar iki rakibini de mağlup etmiş ve başrahiplik makamını ele
geçirmiştir.44
Caesar’ın büyük bir üstünlükle kazandığı seçimler esasında soylulara bir gözdağı
niteliği taşımaktaydı. Halkın bu denli desteği Caesar’ın önünde her hangi bir
engelin çok uzun ömürlü olmayacağını gösterir nitelikteydi. Halkçılar Caesar’ın
yükselişine büyük bir sempati beslerken aynı oranda düşmanları da onun bu
yükselişinden rahatsız olmaktaydı.
42
Tranquillus, I: XI.
Plutarkhos: VII.
44
Plutarkhos: VII.
43
32
2.8. Catilina Olayı
M.Ö.63 yılına gelindiğinde Roma soylu bir aileden gelen Lucius Catilina’nın Roma
yönetimini ele geçirmek üzere düzenlediği bir komplo ile karşılaşmıştı. Esasında
M.Ö. 65 yılına dayanan ve Crassus’un da desteklediği bu komplo, o yıllarda
katılımcılardan bazılarının harekete geçme konusundaki kararsızlıkları yüzünden
gerçekleştirilememişti. Hatta Caesar’ın adı bile bu komploya karışanlar arasında
geçmektedir.
Ancak
Caesar
ve
Crassus
kendilerini
bu
işten
aklamayı
başarmışlardı.45
M.Ö. 63 yılında Catilina yeniden ortaya çıkarak konsüllüğe aday olmuştu. Ayrıca
seçildiği takdirde İtalya’daki borçluların borçlarını affedeceğini duyurmuştu.46
Soylular Catilina’nın konsül olmaması için her yola başvurdu. Catilina’nın konsüllük
seçimlerindeki rakiplerinden biri olan Murena açıkça seçmenleri satın almaya
çalıştı. Aynı zamanda konsül olan Cicero, Murena’yı güçlü bir şekilde savunurken
Catilina’yı ise karalama kampanyası başlatmıştı. Hatta Cicero seçim günü
sıkıyönetim ilan etmiş ve seçim alanını askerlerle doldurmuştu. Bunun sonucunda
Catilina konsül seçilememişti.47
Catilina uğradığı haksızlıktan sonra yasal yollarla her hangi bir sonuç
alamayacağını anlamıştı. Zira Cicero gibi güçlü rakipler onun durumunu sıkıntıya
sokmaktaydı. Bu amaçla daha önceden de planladığı gibi yönetimi zorla ele
geçirmeye kadar verdi. Şehirden ayrılarak Etruria’ya hareket etti. Etrafında borçlu
aristokratlardan oluşan bir güruh vardı. Bunlardan bazıları şimdiden bölgede asker
toplamaya başlamışlardı.48
Etruria’da Manlius’un oluşturduğu Catilina yandaşı kuvvetin gücü gittikçe artıyordu.
Ancak onlar hem şehri ele geçirmek hem de Ciceroyu ortadan aldırmak
niyetindeydiler. Bu amaçla Gaius Corrnelius ve Lucius Vargunteius, Cicero’ya
suikast yapmaya kadar vermişlerdi. Ancak Curius adındaki birisi bu olayı haber
almış ve Cicero’yu bilgilendirmişti. Bunun üzerine Cicero, Catilina’ya karşı tedbir
45
Atlan, 1970: 148.
Atlan, 1970: 149.
47
Diakov- Kovalev, 2008: 192-193.
48
Atlan, 1970: 150.
46
33
almaya çalıştı.49 Cicero derhal sıkıyönetim ilan ettirmiş ve iki ünlü General Marcius
Rex ile Quintus Metelus’u bu sırada köleleri ve Plepleri ayaklandırmış olan
Catilina’ya karşı görevlendirmişti.50
Bu sırada Catilına Etruria’ya gelmiş ve isyancılarla birlikte hareket etmeye
başlamıştı. Hatta Allobrog adında ki bir Galya kabilesiyle de belirli bağlantılar
kurmuştu. Senato Catilina’nın daha fazla güçlenmesini önlemek için derhal
harekete geçti. Catilina’ya karşı yapılan savaşta öncelikle Catilina’nın yandaşı olan
Manlius ölmüştü. Ancak büyük bir ısrarla savaşa devam eden Catilina teslim
olmak yerine çarpışarak ölmeyi tercih etmişti.51
Savaşın ardından Cicero sağ yakalanan Catilina taraftarlarını öldürmeye karar
vermişti. Hatta Catilina’nın Allobrog kabilesine gönderdiği bazı mektupları ele
geçirmiş ve bu mektuplarda geçen isimler doğrultusunda şehirde bir av
başlatılmıştı. Caesar ise buna karşı çıkmış ve Catilina taraftarlarının hayat boyu
hapse
mahkûm
edilmesini
savunmuştur.
Hatta
bazılarının
mallarının
kamulaştırılmasını ve farklı eyaletlere sürgüne gönderilmesi gerektiğini de
söylemiştir. Eğer bunu yapmayıp komplocuları öldürürler ise daha sonraki yıllarda
kendilerine karşı büyük bir nefretin doğacağını söylemiştir. Ancak Cicero, Cato
şahsiyetinde bir destek bulduğundan komplocuları öldürmekte kararlı davranmıştı.
Hatta Cicero inatla sürgün kararını savunan Caesar’ı senatoya getirdiği silahlı
adamları göstermiş ve onu ölümle tehdit ederek korkutmaya çalışmıştı. Caesar ise
bunun üzerine daha fazla muhalefet etmemiş ve bir müddet için senatodan uzak
durmuştu.52
Tertibin ortaya çıkmasından sonra Caesar, Lucius Vettius ve Quintus Curius
tarafından
Catilina
Kopmlosuna
katılmakla
suçlandı.
Curius
olayı
bizzat
Catilina’dan öğrendiğini söylüyor, Vettius ise Caesar’ın Catilina’ya kendi el
yazısıyla yazdığı bir mektubun elinde olduğunu iddia ediyordu. Bu suçlamalara
karşı Caesar kendini savundu ve Cicero’nun tanıklığına başvurdu. Cicero,
Caesar’ın komploya ilişkin önemli bilgileri kendisiyle paylaştığını söyleyince
49
Crıspus, XXVIII- XXIX.
Diakov- Kovalev, 2008: 194.
51
Crıspus, LX- LXI.
52
Tranquillus, I: VIV.
50
34
Caesar suçlamalardan aklandı. Daha önce Cicero’yu, Catilina’cılara karşı uyararak
onun hayatını kurtaran Curius ise haksız bir suçlamada bulunduğu için ödül
alamadı. Vettius’un ise malı ve mülkü elinden alınmış, halk tarafından neredeyse
linç edildikten sonra hapse atılmıştır.53
M.Ö. 65 yılında Catilina ile olan ilişkisi Caesar’ın ve Crassus’un işine
yarayabilecekken M.Ö. 63 yılındaki tertipte durum daha farklı bir hal almıştı. Zira
bu dönemde bu ikili yine Catilina’ya destek verdilerse de en azından Caesar,
Catilina ile aynı görüşleri paylaşmamaktaydı. Caesar, Catilina’nın tertibindeki
tehdidi görmüş ve başarılı olamayacağını anlamıştı. Bu nedenle onun komplosuna
da dâhil olmamıştı. Ancak hakkındaki suçlamalar gösteriyor ki bir şekilde de olsa
Caesar ile Catilina arasında bir bağlantı söz konusu olmuştur
2.9. Pompeia Olayı
Caesar, Preator’luk görevinin sonunda gelenek olduğu üzere bir kura çekmiş ve
kurada kendisine İspanya denk gelmiştir. Caesar’ın bundan sonraki görev yeri
ispanya olacaktı. Ancak Caesar Roma’dan ayrılmadan önce bir olay daha
yaşayacaktı.
Caesar, karısı Cornelia’nın ölümünden bir yıl sonra Sulla’nın torunlarından biri olan
Pompeia ile evlendi. Esasen iki düşman aileden gelmekte olan Caesar ve
Pompeia’nın evlilikleri oldukça ilginçtir. Ancak hem Caesar hem de annesi Aurellia,
Pompeia’yı çok sevmişler bu nedenle de aileden gelen düşmanlıkları bir tarafa
bırakmışlardı.54
Roma’da Pompeia’ya âşık olan bir kişi daha vardı. Bu kişi Puplius Clodius idi.
Clodius, Pompeia’ya yaklaşmak için her fırsatı kullanıyordu. Ancak evli bir kadın
olan Pompeia’ya yaklaşmak o kadar kolay değildi. Clodius bu nedenle Bona
adındaki tanrıça için yapılacak ayini beklemeye karar verdi. Zira bu ayine erkekler
katılamaz sadece kadınların meydana getirdiği bir topluluk katılabilirdi. Ayinler
gece yapılır, oyunlar oynanıp, eğlenceler düzenlenirdi. O yıl ki ayini de Caesar’ın
karısı Pompeia düzenlemekteydi. Clodius bunu fırsat bilerek kadın kılığına girmiş
53
54
Tranquillus, I: XVII.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 36.
35
ve Pompeia’nın evine girmişti. Ancak bu sırada Caesar’ın annesi Aurelia,
Cloudis’u fark etmiş ve derhal ayini bitirmişti. Bu olay çok çabuk duyulmuş ve
Clodius hem evli bir kadına yanaşmakla hem de tanrıçaya hakaret etmekle
suçlanmıştı. Ancak Caesar durumu öğrendikten sonra senatörler tarafından da
şiddetle suçlanan Clodius’a karşı bir harekette bulunmamıştı. Hatta olay hakkında
hiçbir şey bilmediğini söylemişti. Bu sırada halk da Clodius’un tarafını tutmaktaydı.
Bunun nedeni ise halkın soyluların karşısında olmak istemesindendi. Caesar’ında
muhtemelen halka karşı bir harekette bulunmamak için Cloidus’u suçlamadığı
düşünülmektedir. Yine de Caesar karısı hakkında çıkan Clodius ile gizli bir ilişkisi
olduğu yönündeki suçlamalardan rahatsız olmuş ve karısından boşanmıştır. 55
2.10. İspanya
M.Ö. 61 yılında Praetorluk günlerinin sonuna doğru Caesar görev yeri olan
İspanya’ya gitmek için hazırlanmaya başladı. Ancak bir sorun vardı. Caesar’ın
görevinin sona ermesiyle birlikte üzerindeki dokunulmazlık zırhı da kalkmış
olacaktı. Bu durum Caesar’ın alacaklılarını harekete geçirmişti. Zira Caesar’ın
İspanya’ya gitmesi demek onların gözünden uzak olması demekti. Bu durum ise
alacaklarını temin edememe sıkıntısı doğurabilirdi. Ancak bu sırada Caesar’ın
müttefiki olan Crassus yeniden Caesar’a kefil olmuş ve alacaklılara bir güvence
vermişti. Crassus’un araya girmesinden sonra Caesar Roma’dan ayrılabilmişti. 56
Caesar, İspanya’ya deniz yoluyla değil, Alp dağları üzerinden kara yoluyla gitmişti.
Alp dağlarını geçerken bir köyde duraklamış ve ona eşlik eden adamlara;
“Roma’da ikinci adam olmaktansa. Bu köyde birinci adam olmayı tercih edeceğini
söylemiştir.”57 Görülen o ki Caesar’ın da söylediği sözlerden anlaşılacağı üzere
yıllar geçse de Caesar hala büyük işler yapma tutkusunu ve Roma’nın en güçlü
adamı olma isteğini kaybetmemişti.
İspanya’ya ulaştıktan sonra Caesar, kendinden önceki Romalılardan farklı olarak
bölgeyi sadece yönetmemiş ve halkı yanına çekmeye çalışmıştır. Zira Roma’nın
bölgedeki kalıcılığının sağlanması için Roma dışındaki halklara da aynı şekilde
55
Plutarkhos: IX- X.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 39.
57
Abbott, 2010: 53-54.
56
36
davranılması gerektiğini düşünen Caesar kendi sorumluluğu altındaki bölgelerde
düşüncelerine uygun hareket etmiştir. Böylece Roma egemenliğini salt bir askeri
egemenlikten çok toplumsal hayatta yer etmiş bir sosyal egemenliğe, herkes
tarafından kabul görmüş bir Romalılık esasına dayandırmaya çalışmıştır.
Caesar sosyal hayatı düzene koymak için uğraşlarına devam ederken bölgede
hala Roma’ya karşı mücadele eden kabilelere karşı da bir kuvvet oluşturmaya
çalışmıştı. Daha sonra ordusunun başına geçerek Calaicler ve Lucitanlar ile
savaşmaya başladı. Bu iki kabile ve onların dışında henüz Roma’ya boyun
eğmemiş kabileleri hem karada hem denizde mağlup etti. Ardından barış ortamı
sağlayarak İspanya şehirleriyle iyi ilişkiler kurdu. Alacaklı ve borçlu ilişkilerinde bir
düzen
oluşturdu.
Alacaklıların,
borçlulardan
yıllık
gelirlerinin
üçte
ikisini
alabilmelerini ve borçlularında, borçlarının üçte biri oranında bir gelire sahip
olmaları yönünde bir kanun çıkardı. Yaptığı bu değişiklik onun bir hayli
ünlenmesini sağladı.58
Caesar’ın İspanya’da kazandığı zaferler ve halkında onu çok sevmesi sonucunda
çok başarılı bir yönetim anlayışı geliştirdiği ortadaydı. Hatta bu sevgi öyle bir
boyuta gelmişti ki askerler Caesar’ı imparator unvanıyla selamlamıştı. Bu durum
Caesar’a sadık bir askeri grubun ortaya çıktığını göstermekteydi.
Caesar İspanya’da büyük bir zafer kazandığı için zafer alayı ile ödüllendirilecekti.
Ancak Caesar’ın sadece askeri bir komutan olarak kalmak gibi bir niyeti yoktu. Zira
önemli bir askeri zafer kazanmıştı. Şimdide kazandığı askeri zaferi, siyasi bir
başarı ile taçlandırmak niyetindeydi. Arkasında bir ordu olduğu sürece de
fazlasıyla politik bir güce erişmesi mümkündü. Ancak Caesar senatonun zaferi
sonucunda kendisine bahşettiği zafer alayını kabul ederse sadece asker olarak
kalacaktı. Caesar’ın niyeti ise Roma’nın en tepesindeki makam olan konsüllüğü
ele geçirmekti. Fakat konsüllüğe aday olmak için Caesar’ın Roma kanunlarına
göre Roma’da olması gerekiyordu. Caesar ise hala İspanya’da bulunuyordu.
Ayrıca konsüllüğe aday olmak için ordusunu bırakmalı ve sivil bir yurttaş olmalıydı.
Caesar Roma’ya gelmeden dostları aracılığıyla konsüllüğe aday olmak istemiş
ancak senato ise bunu kabul etmemişti.
58
Plutarkhos: XII.
37
2.11. Caesar’ın Konsüllüğü ve I. Triumvirlik
M.Ö. 60 yılında Caesar senatonun kararına boyun eğerek Roma’ya bir asker
olarak değil bir sivil olarak girdi. Konsül seçimleri öncesinde Roma yine bir hayli
karışık durumdaydı. Dönemin en güçlü iki adamı Crassus ve Pompeius hala
rekabet halindeydi. Senatonun, Pompeius’a karşı negatif tutumu, Crassus’un,
Pompeius’a karşı olumsuz davranışlarını daha da şiddetlendirmesine neden
olmuştu.
Caesar’ın, Crassus ile öteden beri arası gayet iyiydi. Aynı şekilde Caesar,
Pompeius ile de iyi bir dostluk kurmuştu. Şimdi bu iki dostluğu kendi faaliyetleri için
bir destek olarak kullanmayı planlıyordu. Zira Caesar’ın kafasında bu iki güçlü
şahsiyeti barıştırmak ve üçlü bir yönetim oluşturarak ortak çıkarlar doğrultusunda
Roma’da gücü ele geçirmek istiyordu. Caesar hem Pompeius hem de Crassus ile
görüşerek üçü arasında oluşturulacak ittifakın yararlarından bahsediyordu. Ayrıca
onlardan M.Ö. 59 yılında konsül olmak için destek istiyordu. Eğer kendisi konsül
olursa Crassus ve Pompeius’un da çıkarlarını koruyacağını vaat ediyordu.
Crassus ve Pompeius her ne kadar birbirleriyle düşman olsalar da Caesar’ın
önerdiği bu mantıklı teklife hayır diyememişlerdi. Böylece bu üç isim arasında,
M.Ö. 60 yılında Roma tarihinde “Birinci Triumvirlik” adı verilen anlaşma yapılmıştı.
Roma’da siyasi yaşam artık Caesar,Pompeius ve Crassus’un ağırlığını koyacağı
ve halkçıların devamlı iktidarda olacağı bir çehreye bürünecekti.
Bu şartlar altında Caesar M.Ö. 59 yılı için Roma’da konsüllüğe adaylığını resmen
koymuştu. Arkasında ise Pompeius ve Crassus’un sağladığı büyük bir zenginlik ve
siyasi güç vardı. Buna karşılık olarak konsüllüğe Lucius Lucceius ve Bibulus da
konsüllüğe adaylıklarını koymuşlardı. Ancak Caesar, Lucceius’u verdiği rüşvetler
ile yanına çekmiş ve konsüllük adaylığından uzaklaştırmıştır. Ancak Bibulus’da
durum daha farklıydı. Zira Caesar’ın düşüncelerini gayet iyi bilen ve katı
cumhuriyetçi fikirleriyle tanınan Cato, Bibulus’un Caesar tarafından rüşvetle ele
geçirilmemesi için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Devlet işlerinde rüşvete
38
kesinlikle karşı olan Cato, Bibulus’u kendi tarafına çekmek için rüşvet dahi vermeyi
kabul etmişti.59
Yoğun bürokrasi ve siyasi faaliyetler sonucu M.Ö. 59 yılının konsüllüğüne Bibulus
ve Caesar seçildiler. Bibulus aristokratların desteklediği bir aday olmasından ötürü
politik görüş bağlamında daima aristokratların yanında yer alacağını belli ediyordu.
Buna karşılık Caesar halkçı bir tabanın desteğiyle yükselmiş ve soylu karşıtı
politikaları destekleyeceğini çok önceden beri göstermişti.
Caesar göreve başladıktan hemen sonra daha önce senatonun Pompeius’a
yaptığı haksızlıkları gidermeye çalıştı. Öncelikle senato tarafından onaylanmayan
Pompeius’un Asya’daki zaferlerini onaylattı. Böylelikle triumvirliğe bağlı kalacağını
fiili eylemlerinde de göstermiş oluyordu. Bundan sonra Caesar bir çeşit toprak
reformu yapmak için çalıştı. Daha önce Rullus tarafından da önerilen bu reforma
göre İtalya’daki Campania dışında kalan devlet arazileri topraksız insanlara
dağıtılması ön görülüyordu. Caesar bu kanun tasarısını senatoya sundu. Ancak
senato bu kanuna şiddetle karşı çıktı. Bunu üzerine Caesar yasa tasarısını halk
meclisine götürdü. Halk meclisinde görüşülen yasa tasarısı uygun görülerek
kanunlaştırıldı. Daha sonra da Caesar, çıkardığı yeni bir kanunla Campania’daki
toprakları da sayıları yirmi bini bulan topraksız yurttaşlara dağıttı.60
Caesar ardı ardına çıkardığı kanunlar ile halkı oldukça memnun ediyor ve soyluları
da bir o kadar zor durumda bırakıyordu. Soyluların bir temsilcisi olan Bibulus,
Caesar’ın çıkardığı kanunlara sürekli muhalefet ediyordu. Bunun sonucu olarak da
halkın gözünde sevilmeyen bir adam konumuna düşüyordu. Zira insanlar
soyluların halkın yararına olan her yasaya karşı çıktığını görüyordu. Bunun sonucu
olarak insanların aristokratlara karşı olan nefretleri artıyordu. Cumhuriyetçiler
Caesar’a muhalefet ederken gittikçe halktan uzaklaşıyor ve Caesar’ın tam da
istediği noktaya geliyorlardı. Zira Caesar yaptığı işlerin meşru olduğunu savunuyor
ve bunu halk istiyor şeklinde söylev veriyordu. Senato eğer halkın temsilcisi ise
halk yararına olan tekliflere nasıl karşı çıkabilirdi? Eğer karşı çıkıyorlarsa da
senato nasıl halkın temsil edildiği bir yer olabilirdi?
59
60
Tranquillus, I: XIX.
Atlan, 1970: 152.
39
Şüphesiz Caesar’ın keskin politik zekâsı cumhuriyetçilere üstün gelmişti. Zira
Caesar’ın kanunlaştırmak istediği yasa tasarılarını senatoda kabul görmemesi
sonucunda Halk Meclisine başvurması, halkın gözünde Halk Meclisi’nin,
senatodan daha üstün bir konuma geldiği yönünde bir izlenim bırakmıştı. İnsanlara
göre soylu bir sınıftan gelmesine rağmen Caesar soyluların oluşturduğu oligarşiyi
yıkacak ve halkı özgürleştirecekti.
Caesar konsüllüğü sırasında sosyal anlamda da bir takım yenilikler yapmıştı.
Yönetim kademesinde olup bitenleri halka anlatmak amacıyla Roma’nın her
mahallesinde hükümetin çalışmalarını gösteren ve devletin eyaletlerinden gelen
haberlerin yazıldığı panolar oluşturulmuştu. Bu durum Caesar’ın tarihte ilk gazeteyi
çıkardığı şeklinde yorumlanabilir.61
Caesar ilk faaliyetlerinden sonra kendisine olan muhalefeti en aza indirgemek için
harekete geçti. Kendisine hakaret edenleri ve suçlama yöneltenleri tutuklatmaya
başladı. Cumhuriyetçi senatör Cato’da tutuklananlar arasındaydı. Bu durum büyük
etki yaratmıştı. Hatta diğer konsül Bibulus, Cato’nun başına gelenlerden korkmuş
ve tutuklanma korkusuyla evinden bir daha çıkmamıştır. Böylece Caesar
yönetimde tek başına kalmıştır. Daha sonraki yıllarda insanlar Caesar’ın konsüllük
dönemi için “Julius ve Caesar’ın konsüllüğü” deyimini kullanmışlardır.62
Konsüllüğünün sonlarına doğru Caesar ilginç bir girişimde daha bulundu. Daha
önce kendi karısıyla adı çıkmış olan Publius Clodius’u tribün olarak atadı. Ancak
bunu yapmasının nedeni çok geçmeden anlaşıldı. Cloduis, Caesar’ın da en büyük
muhaliflerinden biri olan Cicero’nun düşmanlarından biriydi. Zira Caesar’ın
karısıyla ilgili olan davada Cicero, Clodius’un aleyhine büyük suçlamalarda
bulunmuştu. Caesar da şimdi Clodius’un bu nefretini kullanmak niyetindeydi.
Clodius göreve gelir gelmez Cicero’yu, Catilina ve yandaşlarını yargılama
yapmadan ölüme göndermekle suçladı. Suçlamalar sonucunda Cicero’ya baskı o
kadar artmıştı ki nihayetinde sürgüne gitmek zorunda kalmıştı. Ayrıca Cicero’nun
Palatinis’teki evi de yağmalanmıştı.63
61
Diakov- Kovalev, 2008: 198.
Türker, 2010: 27-28.
63
Diakov- Kovalev, 2008: 198.
62
40
Cicero’nun da devreden çıkmasıyla birlikte Roma’da, Caesar’a muhalefet edecek
güçlü şahsiyetler kalmamıştı. Ancak Caesar ileri görüşlü bir siyasetçiydi ve
konsüllük süresinin dolmasından sonra her hangi bir eyalete vali olarak gittiğinde
Roma’da işlerin aleyhine dönmemesi için bazı önlemler almaya karar vermişti. Bu
nedenle triumvirliği daha da sağlam bir temele oturmayı düşündü. Bu amaçla Kızı
Julia’yı, Pompeus Magnus ile evlendirdi. Böylece Pompeius ile akrabalık kurmuş
ve onu kendisine daha da çok bağlamıştı. Ardından kendiside bir sonraki yıl konsül
olması güçlü bir ihtimal olan Calpurnius Piso’nun kızı, Calpurnia evlenmişti.
Roma’da kanun olduğu üzere konsüllük süresinin dolmasından sonra her konsül
Roma’nın her hangi bir eyaletine vali olarak atanırdı. Caesar’ın da konsüllük süresi
dolmak üzereydi. Şimdi valilik yapmak için bir eyalet seçmesi gerekiyordu. Caesar
kendi düşünceleri doğrultusunda en uygun bölgenin Galya olduğuna karar verdi.
Daha önce Güney Fransa’nın bir bölümünü oluşturan Galya Narbonensis M.Ö.121
yılında Roma’nın bir eyaleti olmuştu. Bundan kırk yıl sonra Galya Cisalpina bölgesi
de Roma’nın bir bölgesi haline gelmişti.64 Ancak Alper’in Kuzeyin de kalan Galya
ülkesi ise özgürdü ve Roma’ya bağlı değildi. Caesar da bu durumdan yararlanmak
niyetindeydi. Senatoda yapılan görüşmeler sonucunda Caesar Galya Cisalpina,
Illyricum ve Galya Narbonensis eyaletlerinin yönetimini ve buralarda yeni ordular
kurma haklarını beş yıllığına elde etmişti.
Eyalet valiliklerini ele geçirdikten sonra Caesar konsüllük süresinin dolmasını
beklemeden Roma’dan ayrılarak Galya’ya doğru hareket etti. Zira Roma’da
konsüllük süresinin dolmasını beklemesi tehlikeli olabilirdi. Çünkü bu sürenin
bitmesi ile birlikte dokunulmazlığı kalkacak ve muhalifler tarafından hakkında pek
çok dava açılabilecekti.
Caesar, Galya’ya doğru harekete geçtiğinde arkasında kendisine hayranlık duyan
bir halk ve kendisinden nefret eden bir senatör ordusu bırakmıştı. Ancak
Galya’daki valiliği süresince uzun bir müddet Roma’da bulunamayacaktı. Bu
durum halk tarafından unutulmasına yol açabilirdi. Bunu önlemek için Caesar
oldukça büyük bir casusluk teşkilatı oluşturdu. Bu casuslar Caesar’a, onun
64
Roberts, 2010: 82.
41
yokluğunda Roma’da olup bitenleri anbean bildirmekle yükümlüydüler. Ayrıca
şehirde Caesar adına faaliyetlerde bulunmaları için de talimat almışlardı.
42
43
3. BÖLÜM
GALYA SAVAŞI
3.1. Galya Ülkesi
Günümüzde, Belçika ve Fransa’yı içine alan bir bölge olan Galya, İtalya’nın kuzey
batısında yer almaktaydı. Ancak Galya’nın kuzeyi yani, Alpler ötesi Galya olarak
adlandırılan bölge hala özgür Kelt kabilelerinin elindeyken güneydeki Galya
Narbonensis adı verilen bölge doğrudan Roma’ya bağlıydı ve Roma’dan
gönderilen valiler tarafından yönetiliyordu. Narbonensis bölgesi ele geçirildiğinden
bu yana Roma için daima önemli bir bölge olmuştu. Zira İspanya ve İtalya
arasında bir geçiş noktasında olan bu eyalet Roma’nın, İspanya ile kara yolunu
oluşturmaktaydı. Ayrıca roma tüccarları da bu kara yolundan yararlanıyor ve
güvenli bir şekilde ticaretlerini icra edebiliyorlardı.
Roma’nın kontrolünde olmayan Alpler ötesi Galya ise Narbonensis’in kuzeyinde
yer alan ve Romalılar için bilinmezliklerle dolu bir ülke olarak kendini gösteriyordu.
Ancak buna rağmen Roma yinede kuzeyle olan ilişkilerini geliştirmekten geri
durmamıştı. Zira bölgeye yollanan kısıtlı sayıda ki tüccarlar hem Galyalılarla ticaret
yapıyor hem de bölgeden edindikleri bilgileri Roma yönetimine aktarıyorlardı.
Bundaki amaç ise Roma’nın bölgede yaşanabilecek herhangi bir olumsuzluğa
karşı hazırlıklı olmak istemesiydi. Kuzey Galya’nın huzursuz olması demek, Güney
Galya’nın da karışması anlamına gelmekteydi.
Galya’nın yerli halkı olan Keltler siyasi bir birlik altında bulunmayıp. Bölgeye
yayılmış pek çok kabileden meydana gelmekteydiler. Galya’nın en kuzeyinde
Belgae adı verilen savaşçı bir Kelt kabilesi yaşamaktaydı. Güneyde ise Aquiton
kabileleri yaşamaktaydı. Bu iki kabilenin arasında mızrak kullanışlarıyla ünlü olan
Arverniler, Sequanlar, Aedular ve Nerviler yaşamaktaydı. Her ne kadar Romalılar
tarafından barbar olarak tanımlansalar da bu topluluklar kendi içlerinde yüksek bir
kültür düzeyi oluşturmuşlardı. Ayrıca Galya toprakları oldukça verimliydi. Galyalılar
da bu verimli topraklardan yararlanmakta, tarım ve hayvancılık yapmaktaydılar.
Bunun dışında bölgede zengin maden yatakları bulunmaktaydı. Galyalılar
dokumacılıkta ve araba yapımında oldukça ilerlemişlerdi. Ayrıca güneydeki Grek
44
şehri
olan
Massalia
kentinden
de
sikke
basım
tekniklerini
öğrenmiş
bulunmaktaydılar. Bunların dışında Galyalılar şehirleşmede de ilerlemiş ve etrafı
surlarla çevrilmiş olan şehirler meydana getirmişlerdi.65
Galya kabileleri kudretli bir topluluktu kale ve donanma inşası hakkında bilgi
sahibiydiler. Ayrıca kuvvetli bir orduda meydana getirebilecek kapasitedeydiler.
Bunu yanında ilginç savaş teknikleri kullanıyorlardı. Caesar Galya Savaşında
karşılaştığı
kabilelerden
birinin
kullandığı
ilginç
bir
savaş
taktiğinden
bahsetmektedir. Bu taktiğe göre Galya ordusundaki her iki adamdan birine bir at
verilmekteydi. Bir asker atının üzerindeyken diğeri yaya olarak süvarinin yanında
yürümekteydi. Eğer savaş sırasında bir başarısızlık olursa geri çekilirken yaya olan
asker süvarinin bindiği atın yelesine tutunup onunla birlikte hızlı bir şekilde geri
çekilebiliyordu.66
Görüldüğü üzere Galyalılar Romalıların “barbar” olarak tanımladıkları toplulukların
ifade ettiği kültür düzeyleri düşük bir ırk olmaktan çok kendi bölgelerinde
medenileşmiş ancak siyasi anlamda bir bütünlük oluşturamamış bir topluluktu.
Siyasi birliklerinin olmayışı onların kolay bir şekilde ele geçirilebileceklerini gösterir
nitelikte olsa da Galya kabileleri her hangi bir dış etken karşısında kendi
aralarındaki anlaşmazlıklara bir son verip ortak hareket edebilen bir topluluktu.
Romalılar’ın kendilerinden olmayan kabilelere barbar olarak hitap etmeleri Roma
tarihinde sık rastlanılan bir durumdu. Nitekim Galyalılara barbar olarak hitap
etmelerinin nedeni sadece bu nedenden ibaret değildi. Roma’daki Galya algısı ve
korkusu daha eskiye dayanmaktaydı. M.Ö. 390 yılında Galya’dan gelen savaşçı
kabileler Kartacalı Hannibal’ın dahi yapamadığını yapıp İtalya’yı istila etmiş ve
Roma’yı ele geçirip yağmalamışlardı.67 Bu olaydan sonra Romalılar’da bir Galya
korkusu yer etmiştir. Bundan sonra ki dönemde kuzeyde yer alan Kelt kabilelerine
karşı her zaman temkinli ve ihtiyatlı olmuşlardı. Onları Roma sınırından uzak
tutmak adına sürekli önlem almak zorunda kalmışlardı.
65
Atlan, 1970: 154.
Abbott, 2010: 59-60.
67
Baker, 2012: 117.
66
45
3.2. Helvetiler İle Savaş
M.Ö.58 yılında Caesar Roma’dan ayrılmış ve Galya Narbonensis bölgesine
gelerek görevine başlamıştı. Bu sırada kırklı yaşlarda olan Caesar’ın mali
sıkıntıları hala devam etmekteydi. Büyük işler yapmak istiyordu ancak bunu için
elinde parası yoktu. Crassus ve Pompeius, Caesar’a iyi sayılabilecek maddi
destek vermişlerdi. Ancak Caesar’ın amaçlarıyla kıyaslandığında bu destek
yetersiz kalıyordu.
Caesar
eğer
Galya’da
sadece
valilik
yaparsa
herhangi
bir
güç
elde
edemeyeceğinin farkındaydı. Ona lazım olan şey bir savaştı. Çıkaracağı bir savaş
sonucunda büyük bir güç ve para elde edebilirdi. Zira savaş ganimetleri için kimse
onu bir yolsuzlukla suçlayamazdı. Ancak elinde büyük bir savaş için yeteri kadar
askeri yoktu. İtalya’da ayrılırken yanında sadece dört lejyon kadar asker vardı.
Bunların iki tanesini de Kuzey İtalya’da bırakmıştı. Bu nedenle gücünü arttırması
gerekiyordu. Caesar’da bu yönde çalışmalara başladı.
Caesar’ın konsüllüğünün bitmesine yakın Roma’nın kuzey sınırında, bu günkü
İsviçre’de yaşayan bir halk olan Helvetiler, topraklarını terk edip Galya’ya doğru
hareket etmek niyetindeydiler. Bu kabilenin içindeki soylu ve zengin bir adam olan
Orgetorix, Helveti halkını Galya’ya doğru göç etmeleri için ikna etmişti. Ayrıca bu
adam çevredeki kabileleri de etkileyerek kendisini bir kral yapmak niyetindeydi. Bu
planının açığa çıkmasından sonra Orgetorix, halkı arasında zor duruma düşmüş
ve daha sonra da ölmüştür. Helvetiler onun kendi kendisini öldürdüğünü
düşünmekteydiler.68
Orgetorix’in ölümünden sonra Helvetiler, Galya’ya geçiş için hazırlıklarını
tamamladılar. Bundan sonra yaşadıkları on iki şehri, dört yüz kadar köylerini ve
taşıyabileceklerinden fazla olan zahirelerini yakarak yola çıktılar. Bundaki amaçları
ise geriye dönüşlerini imkânsız hale getirmekti. Aynı şekilde Helvetiler komşu
kabileleri olan Tigurenler, Boiler, Rauraclar ve Latobrigleri de bu amaç
doğrultusunda şehirlerini yakmaya ikna ettiler.69 Bu topluluklar öteden beri Alpler’in
68
69
Caesar, I: 2-4.
Caesar, I: 5.
46
kuzeyinde ikamet etmekteydi fakat birlikte hareket etmeyip parçalı bir yapı
gösteriyorlardı. M.Ö. 58 yılında birlikte topraklarını terk etmiş olmaları ve büyük bir
kitle halinde Galya’ya hareket etmeleri Roma’nın dikkatini çekmişti.
Bu olaylar yaşanırken Caesar Narbonensis ‘deydi ve casusları vasıtasıyla
Helvetilerin hareketlerini yakından takip ediyordu. Roma’nın da bu durumdan
duyduğu rahatsızlığı kullanarak harekete geçmek niyetindeydi. Zira görünüşte
Caesar kendisi bir savaş açmıyor Galya’yı, Helvetilere karşı savunuyordu. Böylece
kimse onu saldırganlıkla suçlamak için yeterli kanıta sahip olamayacaktı.
Helvetiler’in, Galya’ya geçişleri iki yoldan mümkündü. Bunlardan biri Sequan
toprakları üzerinden geçen bir yoldu. Ancak bu yol oldukça dağlık ve aşılması çok
güç olan bir yoldu. İkinci yol ise Roma eyaleti üzerinden geçmekteydi ve oldukça
rahat bir yoldu. Bu yolun üzerinde Genova şehri bulunmaktaydı. Bu şehirde Rhone
Nehri üzerinde yer alan bir köprü vardı. Bu köprü Helveti topraklarıyla Roma
toprakları arasında bir sınır teşkil ediyordu. Helvetiler bu köprüden geçerek Roma
toprakları üzerinden Galya’ya ulaşabilirlerdi.70
Görülen o ki Helvetiler Romalılar’dan korkmamaktaydı. Romalılar’ın topraklarını
kullanıp Galya’ya geçmekte tereddüt etmiyorlardı. Caesar ise olan bitenin
farkındaydı ve Helvetilere karşı harekete geçmek üzere hazırlıklara başlamıştı.
İtalya’da bıraktığı iki lejyonu yanına çağırmış ve Galya’daki müttefiki olan
kabilelerden de kendisine destek sağlamıştı.
Caesar Helvetilere karşı harekete geçtiği sırada elinde bulunan asker sayısını
arttırmıştı. Bunu yaptığı için de Roma’da kendisine muhalif olanların eleştirilerine
maruz kalmıştı. Bilhassa Cato, Caesar’ın kendi kafasına göre hareket ettiğini,
istediği kişilere vatandaşlık dağıttığını ve yasadışı ordular kurduğunu söyleyerek
onun cumhuriyete karşı suç işlediğini savunuyordu.71 Muhaliflerin Caesar’a karşı
bir kamuoyu oluşturma çabaları onun fazla umursadığı bir durum değildi. Zira eline
bir fırsat geçmişti ve bunu kullanmak niyetindeydi. Ayrıca Pompeius ve Crassus
70
71
Caesar, I: 6.
Baker, 2012: 117-118.
47
hala Caesar’ı desteklemekteydi. Bu durumda Caesar adına Roma için
endişelenecek bir şey yoktu.
Caesar hazırlıklarını tamamladıktan sonra Helvetiler’e karşı harekete geçti. Ancak
Kuzey kabileleri Romalılar için daima korkutucu olmuştu bu durum Caesar’ın
ordusuna da yansıyabilirdi. Caesar bunu önüne geçmek için askerleriyle daima
iletişim halinde olarak onları cesaretlendirmeye çalışmıştı. Zira Helvetiler’de
Romalılar gibi bir insandı ve Romalılara karşı bir üstünlükleri bulunmamaktaydı.
Bu şartlar altında Caesar, Rhone Nehrine ulaşmıştı ve derhal köprüyü yıkmıştı.
Caesar’dan sonra bölgeye ulaşan Helvetiler, Caesar ile iletişime geçerek ona
Roma’yla savaşmak gibi bir niyetlerinin olmadığını sadece eyaletten geçmek
istediklerini söylediler. Ancak Caesar buna izin vermedi.72 Yinede Caesar
Helvetiler’in bölgeden kolay kolay ayrılmayacağını anlamıştı. Bunu için yaklaşık
otuz kilometrelik bir alana yayılan tahkimatlar oluşturdu. Bu bölgelere garnizonlar
yerleştirildi ve nehirden geçmeye çalışacak olan Helvetiler gözlenmeye başlandı.
Tahkimat yapımı bitince Caesar bölgenin komutasını yardımcısı Titus Labienus’a
bırakmış ve kuvvetlerini bir araya toplamak için bölgeden ayrılmıştı.73
Helvetiler, Roma topraklarından geçemeyince ikinci yol olan Sequan topraklarına
doğru ilerlediler. Bu topraklar Roma’nın dışında olup Alpler ötesi Galya’da yer
alıyordu. Ancak bölgede Roma’nın müttefiki olan kabileler vardı. Caesar onları
korumayı bahane ederek Roma toprakları dışında sefere çıkabilirdi.
Helvetiler, Sequan topraklarından Galya’ya girmişlerdi. Bölgede derhal yağma ve
yıkım hareketlerine başlamışlardı. Bu sırada Helvetilere karşı kendilerini
savunamayan Galya kabilelerinden Aedular ve Allobroglar Caesar’a elçiler
yollayarak ona Helvetilere karşı kendilerini koruyamadıklarını söylemiş ve yardım
talep etmişlerdi. Bu kabileler öteden beri Romanın müttefiki olmuşlardı ve
dolayısıyla Caesar’ın da onları yardım etmesi icap ediyordu. Bunun üzerine
Caesar harekete geçerek Helvetiler üzerine yürüdü. Bu sırada Helvetiler Arar
Nehrine ulaşmışlar ve sandallar yaparak nehrin karşı tarafına geçmeye
72
73
Caesar, I: 7.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 48.
48
başlamışlardı. Bölgeye ulaşan Caesar henüz karşıya geçmemiş olan Helvetilere
saldırarak onları mağlup etmişti. Mağlup olan Helveti boyu ise Tiqurianlar
olmuştu.74
Tiqurianlar mağlup edilmiş olsa da Helvetilerin büyük bir kısmı nehri geçmişti.
Bunu üzerine Caesar onları takip etti. Ancak iaşe sıkıntısı da kendisini göstermeye
başlamıştı. Caesar bunun önüne geçmek için çevredeki dost kabilelere haber
göndererek onlardan yardım talep etmişti. Ancak Caesar’ı kendilerine yardım için
çağırmış olan kabileler Caesar’a herhangi yardım da bulunmuyorlardı. Bunu
üzerine Caesar kabile liderlerini yanına çağırmış ve onları azarlamıştı. Kabile
liderleri de Caesar’a, soylu biri olan Dumnorix adlı birinin halkı isyana teşvik ettiğini
ve Helvetilerle ortak hareket etmek amacıyla hal arasında propaganda yaptığını
söylemişlerdi. Bu sırada Caesar’ın yanında olan Dumnorix’in kardeşi Diviciadus
kardeşinin aksine Roma’ya sadık bir adamdı. Caesar, Dumnorix konusunda ne
yapacağı hususunda Diviciadus ile istişare etmiş ve onun isteği üzerine Dumnorix’i
affederek sadece gözetim altında tutmaya karar vermiştir. Böylelikle Diviciadus’da
gücendirilmemiş oluyordu.75
Kendi içindeki muhalifleri temizledikten sonra Caesar, Helveti Savaşını kesin bir
şekilde sonlandırmak üzere yoluna devam etti. Ordusunu, Autun’a doğru yöneltti.
Bu sırda Aedular ve Titus Labienus da bu bölgeye gelmişti. Caesar ordusunu
toplanmasından sonra savaş düzenine geçti. Bu sırada Helvetiler de Autun’a
gelmişlerdi.76
Romalıların kendilerinden korktuğunu düşünen Helvetiler bölgeye geldiklerinde
savaş düzeni almış bir Roma ordusu gördüklerinde şaşırdılar ve onlarda derhal
savaş düzenine geçtiler. İki tarafında geri çekilmek gibi bir niyeti yoktu. Sayı olarak
Helvetiler, Romalılara oranla üstün bir durumdaydı. Ancak savaş alanına daha
önce gelen Caesar, savaş bölgesini Helvetiler’e göre daha iyi kullanmıştı.
Savaşın başlamasıyla birlikte Helvetiler, Roma’nın lejyonlarına doğru saldırıya
geçti. Aynı anda Boiler ve Tulingler’de, Romalılara yandan saldırarak onları etkisiz
74
Caesar, I: 11-12.
Caesar, I: 15- 20.
76
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 48.
75
49
hale getirmeye çalışmıştı. Savaş bu noktada iki yönlü olmaya başladı ve bir
müddet böyle devam etti. Daha sonra ise Helvetiler geri çekilmeye başladılar.
Hatta kendi karargâhlarında bir mevzii oluşturmuş ve burada savunmaya
geçmişlerdi. Ancak bu savunma çok uzun ömürlü olmamış ve Romalılar
Helvetiler’in ordugâhlarını ele geçirmişlerdi. Helvetiler hızlı bir şekilde geri
çekilmeye başlamış ancak güçlerinin çoğunu kaybetmişlerdi. Bu nedenle Caesar’a
elçiler yollayarak barış talep ettiler. Caesar ise tüm Helvetiler’in teslim olması
şartıyla barış yapmayı kabul etmişti.77
Savaşta Helvetiler’in büyük çoğunluğu katledilmişti. Sağ kalanların önemli bir
kısmını kadın ve çocuklar oluşturuyordu. Bu büyük zaferden sonra Caesar
kendisine teslim olan Helvetilere ne yapması gerektiğine karar vermek zorunda
kalmıştı. Nihayetinde mantıklı bir karar vererek Helvetileri terk ettikleri topraklarına
geri yolladı. Bundaki amacı ise Germenler ve Romalılar arasında bir sınır teşkil
eden İsviçre’nin boş kalmamasını sağlamaktı.
Helvetiler ile yapılan savaş Caesar’ın Galya’da yaptığı ilk savaşı ve kazandığı ilk
zaferi olmuştu. Cato ve diğerleri her ne kadar Caesar’ı kendi çıkarları
doğrultusunda bir savaş açmakla suçlasalar da Caesar’ın zaferi Roma’nın kuzey
sınırını güvence altına almıştı. Ayrıca Galya’da kazanılan bu zafer Roma’nın
henüz etkinlik kuramadığı Alpler ötesi Galya’da geniş bir yankı uyandırmıştı. Zira
savaştan sonra pek çok Galyalı kabile reisi Caesar’ı kazandığı zaferden dolayı
tebrik etmişti. Bu durum Caesar’ın bölgedeki, etkinliğinin ne denli arttığının bir
göstergesiydi.
M.Ö. 58 yılındaki bu zafer Caesar’ın artık Kuzey’in korkulacak bir yer olmadığını
ve Romalılar’ın buralara kadar gelebilecek cesarete sahip olduğunu hem Galya
kabilelerine hem de Roma halkına göstermesi bakımından önem arz etmektedir.
3.3. Ariovistus İle Savaş
Helveti muharebesinden sonra Caesar, Kuzey’de önemli bir güç olduğunu
göstermişti. Ancak Galya’daki tek ve en büyük güç henüz kendisi değildi. Zira
77
Caesar, I: 25- 27.
50
bölgede Caesar’a rakip olabilecek önemli liderler vardı. Germenler’in kralı olan
Ariovistus, Caesar’ın rakiplerinden biriydi.
Ariovistus, o dönemde Germenler’in başına geçmiş ve topraklarını Rhen Nehri
boyunca genişletmişti. Hatta Galya’nın da bir bölümünü egemenliği altına almıştı.
Bunun neticesinde birçok Galya kabilesi Ariovistus’a tabii olmuştu. Bu kabileler
arasında, Roma’nın bir müttefiki olan Aedu kabilesi de vardı. Galya halkı bu
durumdan oldukça rahatsızdı. Zira bu tarihlerde Galya ve Germen halkları
birbirlerinden hiç haz etmezlerdi. Ayrıca Ariovistus’da Galya’yı ele geçirdikten
sonra Galyalı kabilelere karşı tam bir zorba davranmıştı. Galyalılara zulmetmiş ve
kendi istekleri doğrultusunda Galya topraklarında keyfi uygulamalarda bulunmuştu.
Bunun dışında Galya’da egemenliğini sağlamlaştırmak için Germen bölgesinden
pek çok kabileyi bölgeye getirtmiş ve buraya yerleştirmiştir. Böylece Galya’da ki
gücünü ve Germen nüfusunu arttırmıştır.78
Uğradıkları zulümlerden sonra Aedular, Caesar’a elçiler göndererek içinde
bulundukları durumu ona bildirmişlerdi. Ayrıca Germenlerin hala Rhen’den akın
akın geldiği yönünde de bilgi vermişlerdi. Aedular, Caesar’a bu durum böyle
sürerse çaresiz kalacaklarını ve kendilerine yerleşecek başka yerler arayacaklarını
söylediler. Bunun olmaması için Caesar’ın onları korumasını ve Germenleri
Rhen’in doğusuna geri göndermesi gerektiğini söylediler. Buna karşılık Caesar da
durumla ilgileneceği konusunda söz vererek onları yatıştırmıştı. 79
Şüphesiz bu durum önemli bir sorun teşkil ediyordu. Caesar bölgesinde her hangi
bir sorun, istemiyordu. Zira bu sorunu teşkil eden Ariovistus M.Ö. 59 yılında,
Caesar’ın
konsül
olduğu
zamanda
Roma’nın
adlandırılmış bir kraldı. Bundan dolayı Roma’nın
dostu
bir
ve
müttefiki
müttefikiyle
olarak
çatışması
senatoda kendi aleyhine olan sesleri arttırabilirdi. Ancak Ariovistus bölge de
etkinliğini daha da arttırırsa Caesar’dan daha güçlü bir konuma gelebilirdi. Bunun
dışında Roma’nın kuzeyinde savaşçı Germen kabilelerinin yerine Roma’ya bağlı
Galya kabilelerinin olması Caesar için daha da tercih edilebilir bir durumdu.
78
79
Caesar, I: 31.
Caesar, I: 31-33.
51
Caesar durumu değerlendirdikten sonra, Aedular’ın şikâyetlerini bir savaş
bahanesi olarak kullanmaya karar verdi. Zira Caesar’a göre savaşı kendisi
açmamış, Caesar’ın bölgesine girmiş olan Ariovistus açmıştır. Bu durumda
kendisini senatoda savaş arayan biri olarak değil sadece bölgesini savunan bir vali
gibi gösterebilirdi.
Caesar derhal, Ariovistus’a bir elçi gönderdi. Durumu görüşmek amacıyla
Ariovistus’a Galya’da bir yer belirlemesini söyledi. Buna karşılık Ariovistus,
Caesar’a onunla bir işi olmadığını eğer kendisiyle konuşmak istiyorsa Caesar’ın
kendi ayağına gelmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca, Ariovistus Galya içlerine ordusu
olmadan gelemeyeceğini ve sırf bir görüşme içinde ordu oluşturamayacağı
söyledi. Bu mesaja karşılık Caesar yeniden Ariovistus’a bir elçi gönderdi. Ona
Aedular’ın kendi himayesi altında oluğunu ve Ariovistus’un Aedu topraklarından
çekilmesi gerektiğini söyledi. Eğer bunu yapmaz ise Caesar’ın, Aedular’ı
savunmak için savaşacağını söyledi. 80
Germenler’in kuvvetli ve korkusuz bir yapısı vardı. Bu nedenden ötürü de kendi
güçlerine güveniyorlardı. Ariovistus’ta bu yapının izlerini taşıyordu. Ayrıca bölgede
önemli zaferler kazanmıştı. Bu nedenden ötürü de Caesar’dan korkması için bir
sebep göremiyordu. Aedu topraklarından çekilmeye de niyetli değildi.
Caesar’ın mesajından sonra Ariovistus yolladığı bir elçi vasıtasıyla Caesar’a cevap
verdi. Ariovistus, Caesar’a “ben nasıl ki Roma’ya kendi milletini nasıl yönetmesi
hususunda direktifler vermiyorsam Roma’da bana böyle emirler vermemeli.
Aedular savaşta şanslarını denediler ve kaybettiler. Bu nedenle de bana
bağlıdırlar. Bana bağlı kaldıkları ve vergilerini ödedikleri sürece de onlara zarar
vermeyeceğim.
Caesar’ın
tehdidine
gelince
de,
kimse
benimle
sonunda
mahvolmadığı bir savaşa girişmedi. Ne zaman isterse boy ölçüşebiliriz.” demiştir.81
Ariovistus’un cevabı iki güç arasındaki iplerin gerildiğinin göstergesi niteliğindedir.
Bu nedenden ötürüde hem Caesar’ın hem de Ariovistus’un artık savaş için
hazırlanmaları gerekmekteydi. Nitekim bundan sonraki süreçte iki liderde güçlerini
80
81
Abbott, 2010: 61-62.
Caesar, I: 36.
52
toplamaya başlamıştı. Ancak Caesar daha hızlı davranmış ve Ariovistus’un
bölgesine girmişti. Bu sırada bir problem ortaya çıkmıştı. Zira Caesar’ın askerleri
arasında Germenler hakkında bir takım efsaneler yayılmaktaydı. Özellikle
bölgedeki tüccarların askerlere anlattığı korkunç hikâyeler Roma lejyonerlerinin
cesaretini kırmaktaydı. Ordudaki askerlerin çoğu Germenlere mağlup olunacağını
düşünüyor ve hatta bazıları firar etmek için fırsat kolluyordu. Caesar eğer harekete
geçmezse ordusunu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilirdi. Ancak Caesar
durumu iyi gözlemiş ve subaylarını yanına çağırarak onlarla bu konu hakkında bir
toplantı yapmıştı. Subaylarına Germenler hakkındaki kendi görüşlerini anlatmış ve
onlardan cesaretlerini toplamalarını istemişti. Daha sonra ise onlara ertesi sabah
tekrar yola çıkacağını söylemişti. Arkasından kimin gelip gelmeyeceğini görmek
istediğini ve eğer kimse gelmez ise sadece onuncu lejyon ile birlikte gideceğini
söylemişti. Onuncu lejyon Caesar’ın ordusunda kahramanlıklarıyla ün yapmış bir
lejyondu. Caesar’ın konuşmaları üzerine askerler cesaretlenmiş ve kendilerini
toplamaya başlamışlardı. Daha önce korkularına yenik düşmüş olan askerler şimdi
savaşma hırsıyla dolmuşlardı.82
Bundan sonra Caesar ordusuyla ilerlemeye devam etmiş Vesontio adı verilen
şehri ele geçirmişti. Burada Ariovistus’un gelmesini beklemiş ve savaş
hazırlıklarına başlamıştır. Zira bu kasaba savaş için oldukça elverişliydi. 83
Ariovistus bölgeye geldikten sonra Caesar ile yeniden bir elçi trafiği başlattı. İki
lider arasında yapılan görüşmeler her hangi bir sonuca bağlanmamış ve daha
önceki tartışmaların bir tekrarı olmuştu. Sadece savaşın başlaması ertelenmişti.
Hatta bu görüşmeler sonrasında Ariovistus, Caesar’ın elçilerinden birini esir
etmişti. Ancak buna rağmen savaş hala başlamamıştı. Caesar’ın sık sık yaptığı
tacizlere karşılık Germenler savaşa bir türlü razı olmuyordu. Çok geçmeden
Germenlerin savaşa neden yanaşmadıkları da anlaşılmıştı. Germen kadınları fala
bakarak her hangi bir savaşın sonucu hakkında bilgi verebiliyorlardı. Şimdi de bu
kadınlar Casear ila yapılacak savaş için fala bakmış ve savaşı Germenler’in
kazanamayacağını söylemişlerdi. Germenler kesinlikle yeni aydan önce savaşa
82
83
Abbott, 2010: 63-64.
Caesar, I: 38.
53
girmemeliydi.84 Caesar Germenler’in savaşa neden girmediklerini öğrendikten
sonra tacizlerini arttırmıştı. Ariovistus’un üzerine yem olarak küçük birlikler
gönderiyor ve onu kendi üzerine çekmeye çalışıyordu.
Germenler bir süre için Caesar’ın tacizlerine karşı umarsız davransalar da
nihayetinde kesin bir savaşı kabul etmek zorunda kalmışlardı. Her ne kadar
kehanet Germenlerin aleyhine olsa da Ariovistus bir kraldı ve savaşı bu kadar
geciktirmesi onun ününe yakışmayan bir hareketti. Derhal harekete geçmeli ve
Caesar’ı mağlup etmeliydi. Zira eğer bir zafer kazanırsa hem Galya’daki
düşmanlarına hem de Roma’ya bir gözdağı verebilecekti.
Karşılıklı uzun bir bekleyişten sonra savaş nihayet başlamıştı. Romalılar geçen
günlerdeki korkularından eser kalmamışçasına Germenlere saldırmışlardı. Caesar
ve kurmayları savaşta bizzat yer almışlar ve askerleriyle birlikte dövüşmüşlerdi. Bu
sırada Caesar’ın ordusunda yer alan Marcus Crassus’un oğlu Publius Crasssus
oldukça başarılı işler yapmış ve savaşın kazanılmasında büyük bir katkıda
bulunmuştu. Savaşın sonunda da Germenler dağılmış ve Rhen nehrine doğru
kaçmışlardı. Bunlardan bazıları kayıklarla Rhen nehrinin karşı tarafına geçebilmiş
bazıları da Romalılar’ın eline düşüp öldürülmüştü. Kaçanlar arasında kral
Ariovistus’da vardı.85
Caesar, Galya’da giriştiği ikinci savaşı da kazanmıştı. Hatta bu sefer bir Germen
kralını yenmiş ve ününü olabildiğince arttırmıştı. Ancak Galya büyük bir ülkeydi ve
burayı egemenliği altına almak için önünde daha uzun bir yol vardı. Galyalılar her
ne kadar Caesar’a itaat ediyormuş gibi görünseler de esasen bağımsızlıklarına
düşkün bir halktı. Bu nedenden ötürü ellerine geçirdikleri her fırsatı kullanacak ve
Caesar’ı bölgelerinden çıkartmaya çalışacaklardı. Ancak Caesar Galya’da ki
mücadelesine iyi başlamış ve kolay bir rakip olmadığını herkese göstermişti.
Şimdiden bölgede kendi hakkında kahramanlık hikâyeleri anlatılıyor ve büyük bir
savaşçı olduğu konuşuluyordu.
84
85
Caesar, I: 47-50.
Caesar, I: 52-53.
54
3.4. Belgica Kabileleriyle Savaş ve Caesar’ın Valilik Süresinin Uzatılması
Germen zaferinden sonra Caesar bölgede güçlü bir konuma gelmişti. Ancak M.Ö.
57 yılına gelindiğinde kendisini yeni bir savaşın içinde bulacaktı. Bu savaş Caesar
ile Galya’nın kuzeyinde yaşayan Belgica kabileleri arasında yaşanacaktı.
Romalılar’ın, Galya’da uzun bir süre kalmış olmaları Kelt ve Germen karışımı bir
ırka sahip olan Belgica kabilelerini rahatsız etmişti. Bunun için Romalıları, Galya
topraklarından tamamen çıkarmaya karar vermişlerdi.86
Belgica kabileleri Caesar’ın Galya’yı istila etmek niyetinde olduğunu fark
etmişlerdi. Onlara göre Caesar’da, Galya’yı istila etmek isteyen Germenler kadar
tehlikeliydi. Caesar Galyalılar’ı korumak adına Germenlerle bir savaşa girmiş
olamazdı. Bundaki amacı Galya’daki tek hâkim gücün kendisinin olmasını
sağlamaktı.
Belgica kabileleri Caesar’a karşı birleşmeye başlamıştı. Tek başlarına önemli bir
güç olmayan bu kabileler eğer birleşirlerse Caesar için büyük bir tehdit
oluşturabilirlerdi. Caesar da bu kabilelerin hareketlerini yakından izlemeye
başlamış ve hareketleri hakkında casusları vasıtasıyla bilgi edinmeye çalışmıştır.
Casusların verdiği bilgilere göre Belgica isyanına katılacak kabileler ve güçleri şu
şekildeydi; cesaretleri ve nüfuzları bakımından önemli olan Bellovac kabilesi kırk
bin savaşçı gönderiyordu, Suession kabilesi elli bin, Atrebat kabilesi onbeş bin,
Anbianlar on bin, Caletler on bin, Nerviler elli bin, Aduatuclar dokuz bin,
Veliocasslar on bin, Virommandular on bin, Morinler yirmi beş bin, Menapiler yedi
bin savaşçı gönderiyorlardı.87
Kuşkusuz Casear’ın belirttiği rakamlar objektiflikten uzak bir çizgidedir. Zira bu
kadar
abartılı
rakamlar
o
dönem
dikkate
alındığında
kulağa
gerçekçi
gelmemektedir. Belli ki Caesar düşmanlarının sayısını çok göstererek zaferini
daha ihtişamlı hale getirmek istemektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki
86
87
Livius, B, IV: 13.
Caesar, II: 4.
55
rakamlar abartılı olsa da Belgica isyanı oldukça büyük bir isyan olarak kayda
geçmiştir.
Belgica kabilelerinin hazırlığı hakkında bilgi edinen Caesar vakit kaybetmeyerek
harekete geçti. Amacı kabilelerin güçlerini birleştirmesine engel olmak ve onları
teker teker mağlup etmekti. Olağan üstü hızıyla belgica kabilelerini şaşırtan
Caesar
onları
mağlup
etmişti.
Ancak Nervi
kabilesi
henüz Caesar
ile
karşılaşmamıştı.
İsyan sırasında o kadar çok insan öldürülmüşti ki Romalılar cesetlerle dolu nehirler
ve göletlerden geçmek zorunda kalmışlardı. Caesar’ın zaferleri okyanus kıyısında
yaşayan Nerviler’i korkutmuş olsa da onların savaşma isteklerini yok etmemişti.
Nerviler ormanlara çekilmişler ve Caesar’ı beklemeye başlamışlardı. Caesar’da
diğer kabileleri mağlup ettikten sonra Nerviler’in yaşadığı kıyı bölgesine gelmişti.
Bu sırada Nerviler aniden ortaya çıkarak Caesar’ın süvarilerine saldırarak onları
püskürtmüşlerdi. Bundan sonra Caesar’ın iki lejyonunu kuşatmış ve bütün
subaylarını öldürmüşlerdi. Durumun iyi olmadığını gören Caesar komutayı bizzat
eline almış ve karşı saldırıya geçmişti. Caesar’ın saldırısıyla birlikte cesaretleri
kırılmış olan askerler yeniden toparlanmıştı. Caesar’ın taarruzu sonucunda
Nerviler geri çekilmiş daha sonra da büyük bir bozguna uğramışlardı. Hatta bu
bozgun o kadar büyüktü ki Nervi ordusundan sadece beş yüz kişi kurtulmuştu.88
Caesar inanılmaz bir zafer kazanmıştı. Öyle ki bu güne kadar Caesar’ın kazandığı
zaferler için hiç sesini çıkarmamış olan Senato, bu zaferden sonra on beş gün
boyunca kurbanlar kesilmesine ve zafer törenleri yapılmasına karar vermişti.
Roma’da o güne kadar hiçbir zafer için böylesine büyük bir kutlama yapılmamıştı.
Bu arada halkın sevgisi de Caesar’ın zaferini daha da büyütmekteydi. 89
Caesar girdiği mücadeleleri kazanıyordu. Ancak kazandığı askeri zaferleri siyasi
bir zaferle taçlandırmadığı sürece kalıcı bir etki bırakması mümkün değildi. Bu
amaçla Belgica isyanını bastırdıktan sonra Po Nehrinin kıyısındaki Lucania
şehrine geldi. Buraya daha önce pek çok senatörü ve Roma’daki önemli memurları
88
89
Plutarkhos: XX.
Plutarkhos: XXI.
56
davet etmişti. Marcus Crassus ve Pompeius Magnus’da davetliler arasındaydı.
Şehirde neredeyse iki yüz civarında senatör toplanmıştı. Caesar’ın bu kadar
senatörü bir araya toplamasında ki amacı gelecek yıl Pompeius ve Crassus’u
konsül seçtirmek içindi.90 Ayrıca Caesar, senatodan izinsiz topladığı lejyonları
onaylatmak ve Galya valiliği görevini beş yıl daha uzatmak istiyordu. Bu
doğrultuda yapılan görüşmeler sonucunda M.Ö. 56 yılında senato Caesar’ın
isteklerini kabul etmişti.91
Lucania anlaşması ile Caesar, savaş alanındaki zaferlerini siyasi bir zaferle
taçlandırmıştı. Kendi başına oluşturduğu lejyonları senatoya resmen kabul
ettirmesi ve valilik süresini uzatmayı başarmış olması, önündeki siyasi engeli
kaldırmış ve bundan sonraki süreçte Galya’da yapmayı planladığı projelerin önünü
açmıştı. Bunun dışında Triumvirlik’teki üçlü yeniden devlet yönetiminin tepesine
yerleşmişti. Pompeius ve Crassus bu yıllarda farkında olmasalar da Caesar,
Triumvirliğin en etkin şahsiyetiydi. Roma’da durum onun lehineydi ve halk en çok
onun adını anıyordu. Elbette ki bunda Caesar’ın sürekli olarak Roma’ya yolladığı
savaş ganimetleri ve önemli memurlara verdiği rüşvetlerde etkili olmaktaydı.
3.5. Venetiler İle Savaş ve Aquitania Bölgesinin Ele Geçirilmesi
Venetiler, Galya’nın okyanus kıyılarında yaşayan denizci bir kabileydi. Ayrıca
deniz ticaretinde de etkili bir konumdaydılar. Hatta Britanya ile deniz ticareti
yaptıkları bile söylenmekteydi. Bunun dışında karakteristik olarak bağımsızlıklarına
oldukça düşkündüler. Bu nedenledir ki sürekli olarak Galya da faaliyet gösteren
Romalılar’dan hiçte hoşnut değildiler. Caesar’ın Galya’daki faaliyetlerine karşı
muhalif bir konumdaydılar. Hatta bu karşıtlıkları çevrelerine Romalılar’a düşman
olan kabilelerin toplanmasına neden olmuştu. Nitekim Caesar olan bitenin
farkındaydı. Hatta onlara bir elçi dahi göndermişti. Ancak onlar Caesar’ın yolladığı
elçiyi hapsetmişlerdi. Bu Caesar ve Venetiler arsında bir savaşın çıkmasına neden
olmuştu. Caesar derhal harekete geçerek Veneti topraklarını işgal etti. Ancak
Caesar’ın atladığı bir şey vardı. Venetiler denizci bir kabileydi. Karada güçlü
olamasalar da iyi bir donanmaya sahiptiler. Bunun üzerine Caesar’da Galya’da
90
91
Plutarkhos: XXI.
Atlan, 1970: 156.
57
donanma oluşturmak amacıyla gemi yapımına başlanmasını emretti. Bu sırada
kendiside karadan harekâtına devam ederek Veneti şehirlerini birer birer ele
geçirdi. 92
Caesar donanma yapımının tamamlanmasından sonra deniz gücünden aldığı
destek ile derhal Venetiler’e hücum etti. Kendisi kara ordusunu yönetirken
kurmayları da donanmayı yönetiyordu. Böylece Galya’daki ilk deniz savaşı da
başlamış oluyordu. Nihayetinde kara ve denizde Caesar Venetiler’e üstün gelmiş
ve savaşı kazanmıştı. Venetiler mağlup edilmiş ve Galya’nın okyanus kıyısı
Caesar’ın kontrolü altına girmişti. Venetilerden sağ kalanlar Caesar’dan af
dilemişlerdi. Ancak Caesar onların soylularını kılıçtan geçirmiş ve birçoğunu da
esir olarak satmıştı. Bunda ki amacı bölgedeki insanlara korkutucu bir mesaj
vermekti.93
Caesar’ın, Venetilerle savaştığı sırada Publius Crassus’da, Caesar’ın emriyle
başka bir harekât yürütmekteydi. Zira bu dönemde Aquitania’da bir hareketlenme
vardı. Bölgede yaşayan Sotiat adlı güçlü bir kabile Roma karşıtı bir takım
faaliyetlerde bulunmaktaydı. Hatta bölgede bulunan Roma askerlerine dahi
saldırmışlardı. Ancak Publius Crassus bölgeye geldiğinde duruma hâkim olmuş ve
onları mağlup etmeyi başarmıştı. Sotiatlar oldukça fazla kayıp vererek kendi
kalelerine çekilmişlerdi. Bunun üzerine Publius Crassus, Sotiat kalesini kuşatmıştı.
Sotiatlar ise son sığınma yerleri olan kalelerini gayet iyi savunmuşlar hatta çıkış
harekâtı dahi yapmaya çalışmışlardı. Ancak Publius Crassus kuşatmayı gayet iyi
yönetmişti. Sotiatlar’ın çabası onun dirayeti karşısında yetersiz kalmış ve
nihayetinde Sotiatlar başarısız olmuşlardı. Publius Crassus’a elçiler yollayarak
teslim olmak istediklerini söylemişlerdi. Publius Crassus’da onların isteklerini kabul
etmişti. Onlardan teslim olmaları karşılığında silah ve rehineler almıştı. 94
Veneti ve Sotiatlar’ın mağlup edilmesi Galya’da isyan etmeyi düşünen diğer
kabilelerin
cesaretlerini
kırmıştı.
Galya
şimdilik
bir
sükûnete
kavuşmuş
görünüyordu. Ancak her an her şeyin olabildiği bu ülkede tam anlamıyla bir barışın
sağlandığı da söylenemezdi.
92
Caesar, III: 8-13.
Caesar, III: 14-16.
94
Caesar, III: 20-22.
93
58
3.6. Rhen’in Ötesi
M.Ö. 55 yılında Galya’da yeni bir olay cereyan etmek üzereydi. Ancak bu sefer
tehlike Galya’nın kendi kabilelerinden değil Rhen Nehri’nin doğusundaki iki
Germen kabilesi olan Usipetler ve Tencterler tarafından gelmekteydi. Bu iki kabile
daha önce Helvetiler’in yaptığı gibi kendi yaşadıkları bölgeyi terk etmiş ve Galya’ya
doğru hareket etmişlerdi.
Esasen bu iki kabilenin kendi bölgelerini bırakıp Galya’ya doğru ilerlemelerinin
nedeni yine bir Germen kabilesi olan Svevler’in baskıları dolayısıylaydı. Zira bu
topluluklar
kendi
istemememişlerdi.
topraklarında
Ancak
onların
Svevlerin
Galya’ya
baskıları
geçişi
de
altında
Caesar’ın
yaşamak
hoşuna
gitmeyecekti.95
Caesar Germen kabilelerine karşı derhal askeri bir harekât başlatmıştı. Bunu
haber alan Germenler Caesar’a elçi göndermiş ve ona Galya’ya geçmeye mecbur
kaldıklarını ve kötü bir niyetlerinin olmadıklarını söylemişlerdi. Buna karşılık
Caesar onlara Galya’dan geri çekilmedikleri sürece herhangi bir tartışmaya
girmeyeceğini söylemişti. Bundan sonra Germenler Caesar’dan bu konuyu
düşünmek için süre istediler. Caesar onların bir oyun oynamasından çekindiği için
harekete geçmeye karar verdi. Bu nedenle de Germenlerden gelen ikinci bir elçi
grubunu derhal tutuklattı. Daha sonra da Germenlerin kampına saldırarak onları
hazırlıksız yakaladı. Onların direnç göstermesine dahi müsaade göstermeden
çoğunu kılıçtan geçirdi.96
M.Ö. 55 yılında bir Germen tehlikesi daha atlatılmıştı. Ancak Caesar, Rhen
Nehrinden yeni kabilelerin geleceğini ve Galya’yı yeniden istila edeceklerini çok iyi
biliyordu. Ona göre Rhen’in ötesindeki kabilelere iyi bir ders verilmeli ve Roma’nın
gerçek gücü gösterilmeliydi. Bu doğrultuda Caesar daha önce hiçbir Romalının
yapmadığını yapmaya karar verdi. Bu karar Rhen’in doğusuna geçmekti.
Caesar, Rhen Nehri’nin üç yüz elli metre genişliğindeki sularının üzerine bir köprü
kurulmasını emretti. Romalılar nehir yatağını kontrol edebilmek için, nehrin üzerine
95
96
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 51.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 51.
59
büyük kütükler yerleştirdi.97 Bu kütüklerin üzerine inşa edilen köprünün uzunluğu
dört yüz metreden fazlaydı ve dört metre genişliğindeydi. Ayrıca iki yaka arasında
birbirlerine ortalama yedi metre uzaklıkta olan elli kolon inşa edilmişti.
98
Bu köprü
kendi dönemine göre muazzam bir yapıydı.
Köprünün yapılışından sonra Caesar ordusunu buradan karşı tarafa geçirdi.
Germen şehirlerini ele geçirmeye ve tahrip etmeye başladı. Bundaki amacı ise
bölgeye gözdağı vermekti. Daha önce Caesar’ın yaptığı gibi bir köprü görmemiş
olan Svev kabileleri Caesar’dan korkmuş ve ormanlara saklanmışlardı. Bundan
sonra da Caesar amacına ulaştığını düşünerek bölgeden hızla uzaklaştı.
Dönerken Rhen Nehri üzerine kurdurduğu köprüyü kaldırdı. Caesar’ın, Germen
bölgesindeki harekâtı yirmi sekiz gün sürmüştü.99
Caesar’ın yaptığı bu cesur hamle Roma’da büyük bir etki yaratmıştı. Başta Cato
olmak üzere muhalifler ayaklanmış ve Caesar’ı barbarları Roma’ya karşı
kışkırtmakla suçlamışlardı. Onlara göre Caesar’ın yaptıkları cumhuriyeti tehlikeye
atmaktaydı. Zira barbarlar Caesar’ın yaptıklarının intikamını almak için yeniden
Roma’ya saldırabilirlerdi.100
Muhaliflerin sesi ne kadar çıksa da arkalarında bir halk desteği yoktu. Çünkü halk
arasında Caesar artık bir kahramandı. O barbarlara karşı Roma’nın şanını
yüceltiyor ve barbarlara Romalılar’dan korkmaları gerektiğini gösteriyordu. Aynı
şekilde Romalılar’a da barbarlardan korkmaları için bir sebep olmadığını
göstermekteydi. Bunun dışında Caesar şehre devamlı savaş ganimetlerini
gönderiyor ve halkı mutlu ediyordu. İşler bu kadar iyi giderken aristokratların
söylediği gibi Caesar cumhuriyetin bir düşmanı olamazdı.
Halkın büyük desteği karşısında muhaliflerin sesi oldukça kısık kalıyordu.
Caesar’da casusları aracılığıyla edindiği bilgiler doğrultusunda şehrin nabzını
tutuyor ve arkasındaki halk desteğine dayanarak muhaliflerin eleştirilerinden
97
Baker, 2012: 118.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 50.
99
Baker, 2012: 118.
100
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 51.
98
60
çekinmiyordu. Zira roma tarihinde ilkleri gerçekleştiren biri olarak çekinmesi
gerekenin kendisi değil muhalifler olduğunu gayet iyi biliyordu.
3.7. Britanya Seferi
Caesar tabiatı gereği bilinmeyen bölgeler ile her zaman daha fazla ilgilenmiştir.
Zira Rhen’in doğusuna geçmesindeki nedenlerinden biride buydu. Britanya’da bu
dönemde Romalılar için bilinmeyenler ile dolu bir bölgeydi. Hatta bazı Romalılar’ın
bu adanın varlığından dahi haberi yoktu.
Caesar Galya’da kaldığı süre boyunca Britanya adası ile yakından ilgilenmiş hatta
bazı casuslarını bölgeye yollamıştı. Onlardan ada hakkında bilgi toplamalarını
istemişti. Denizci bir kabile olan Venetier’i mağlup edip onları egemenliği altına
aldıktan sonra da Venetili denizcilerden Britanya adasının büyüklüğü ve
sakinlerinin özellikleri hakkında bilgi toplamıştı.
Britanya adasıyla ilgili bir takım bilgiler edinen Caesar adayı tam olarak keşfetmesi
için bir gemi hazırlatmıştı. Gemiye subaylarından biri olan Volusenus’u bindirerek
Britanya’ya yollamıştı. Ondan adayı etraflıca arştırmasını istemişti. Volusenus’ta
Britanya etrafında beş gün dolaştıktan sonra geri dönmüş ve Caesar’a ada
hakkında edinmiş olduğu bilgileri iletmişti. Bu arada Caesar’da, Galya’nın kuzeyine
iki lejyon daha getirtmişti. Ayrıca yine bu bölgede yaklaşık yüz gemi inşa ettirmişti.
Amacı Britanya’ya bir sefer düzenlemekti. Ancak bunu yaparken Galya’yı da göz
ardı edemezdi. Bölgeye güçlü bir ordu bırakması gerekiyordu. 101
Caesar emrindeki kuvvetleri topladıktan sonra derhal askerlerini gemilere bindirmiş
ve Britanya’ya doğru cesur bir harekâta girişmişti. Bu sırada Britanyalı kabilelerde
Caesar’ın yaptıkları hakkında bilgi sahibi olmuşlar ve ona karşı güçlerini toplamaya
başlamışlardı.
Caesar Britanya kıyılarına yaklaştıkça Britanyalı savaşçıların kıyılarda toplanmış
olduğunu gördü. Bunun üzerine Caesar askerlerini tehlikeye atmamak için sığ
sulara doğru çekildi. Birkaç gemiyi de Britanyalıları oyalaması için kıyıda tuttu. Bu
101
Abbott, 2010: 70-71.
61
gemiler Britanyalılarla sürekli çatışmaya giriyor ve onların dikkatlerini kendi
üzerlerine çekiyordu. Bu sırada Caesar başka bir noktadan kıyıya çıkmış ve
Britanyalıları arkadan kuşatmıştı. Kuşatma altındaki Britanyalılar mağlup olmuş ve
dağılmışlardı.102 Ancak Caesar adanın içlerine doğru ilerler ise yeni savaşçılarla
karşılaşabileceğini fark etmişti. Böyle uzun soluklu bir sefere hazır olmayan
Caesar geri dönmeye karar vermişti.103
Caesar ilk Britanya seferinden döndüğünde, eğer Britanya’yı ele geçirmek istiyorsa
daha güçlü bir şekilde adaya gitmesi gerektiğini anlamıştı. Bunun için Galya’da
ordusunu güçlendirmiş ve elindeki gemi sayısını arttırmıştı. M.Ö. 54 yılı geldiğinde
Caesar yeniden Britanya’ya doğru harekete geçti. Adaya ayak bastıktan sonra
sürekli olarak kuzeye doğru ilerledi. Ancak bölgeyi Caesar’a göre daha iyi bilen
Britanyalılar oldukça iyi bir direniş gösterdiler. Caesar tam anlamıyla bir zafer
kazanamadı. Sadece kıyı bölgesindeki şehirleri ele geçirmişti. Ancak bölgede
tutunması çok zordu. O da bunu görmüş ve birkaç Britanyalı kabileyle müttefiklik
anlaşması yapıp onlardan vergi almış ve Galya’ya geri dönmüştü.
Caesar’ın, Britanya seferi başarılı bir sefer olmamasına rağmen Britanyalılar’a
artık onlarında Romalılar için bir hedef haline geldiğini göstermesi bakımından
önemlidir. Zira Caesar’ın bir donanmayla okyanusa açılmaya cesaret etmesi
oldukça radikal bir karardı. Romalılar’ın gözünde Caesar artık varlığı dahi belli
olmayan bölgeleri fethe giden bir kahramandı. Esasen, Caesar’da Britanya seferini
kendi prestijini arttırmak için düzenlemişti. Halkın kendisine hayranlık duymasını
istemiş ve bunda da başarılı olmuştu.
3.8. Galya İsyanı
M.Ö. 53 yılında Caesar henüz Britanya seferinden dönmemişken Galya’da bir
takım
huzursuzluklar
meydana
gelmişti.
Caesar’ın
bölgede
olmayışından
yararlanmak isteyen Galyalı kabileler ona karşı kitlesel bir ayaklanma çıkarma
niyetindeydiler. Hatta Galya kabileleri kendi tarihlerinde ilk kez bir bütün halinde
hareket etmeye karar vermişlerdi.
102
Abbot, 2010: 72-73.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 53.
103
62
İlk isyan dalgası Caesar’ın Britanya’dan Galya’ya dönüşünden hemen sonra patlak
vermişti. Ambiorix adındaki Roma’nın müttefiki olan bir kabile lideri derhal harekete
geçmiş ve etrafındaki Roma garnizonlarına karşı saldırıya geçerek isyanı
başlatmıştı. Bundan sonra ise Ambiorix, Caesar’a bir elçi yollamış ve neden isyan
ettiğini ona şöyle izah etmiştir: “Ben Caesar sayesinde komşu kabilelerin
baskısından kurtuldum. Onlara verdiğim rehineleri geri aldım ve haraç vermeyi
bıraktım. Caesar’a bir minnet borçluyum. Ancak ona kendi istek ve rızamla değil,
halkın bana yüklediği zorunluluk ile saldırdım. Ben tek başıma Roma’yı
yenemeyeceğimi biliyorum. Ancak Galya kabileleri ortak bir plan yaparak saldırıya
geçtiler. Buna rağmen ben Caesar’a iyiliklerini ödüyorum. Caesar’a Galyalılar’ın
büyük bir kuvvetle ona saldıracağını söylüyorum. Buna karşı önlem alıp
almamakta Romalıların bileceği iştir.” 104
Ambiorix’in ilk ayaklanmayı başlatmasından sonra isyan bir dalga halinde tüm
Galya’ya yayılmıştır. Kabileler kendi aralarındaki sorunları bir kenara bırakarak her
bölgede
Roma
lejyonlarına
saldırmaya
başlamıştı.
Öyle
ki
Caesar’ın
kurmaylarından Titurius ve Cotta’nın elindeki iki lejyon tamamıyla yok edilmişti.
Caesar, Galya’daki kontrolü tamamen kaybetmek üzereydi. Aynı zamanda
Roma’da da bir panik havası oluşmuştu. Caesar’ın harekete geçmesi gerekiyordu.
Ancak elinde yeterli gücü yoktu. Bu nedenle İtalya’da kalan bir lejyonunu yanına
çağırdı. Aynı şekilde Pompeius’da Caesar’a destek amacıyla iki lejyon
yollamıştı.105
Lejyonların
gelmesiyle
birlikte
Caesar
biraz
olsun
gücünü
toparlayabilmişti.
Bu arada Galyalılar’ın saldırıları da durmaksızın sürüyordu. Titurius ve Cotta’yı
mağlup eden Galyalılar daha sonra Marcus Tullius Ciccero’nun kardeşi olan
Quintis Cicero’ya saldırmışlardı. Bu lejyona saldıran Galya kabilesi Nerviler’di.
106
Caesar çok geçmeden Quintis Cicero’nun kuşatıldığı haberini almıştı. Derhal ona
yardım etmek için harekete geçti. Ancak yanında çok fazla kuvvet yoktu. Bu
yüzdende taktiksel davranmak zorundaydı. Bu arada Caesar’ın bölgeye doğru
ilerlediğini haber alan Nerviler, Quintis Cicero üzerindeki kuşatmayı kaldırmış ve
104
Caesar, V: 27.
Plutarkhos: XXIV.
106
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 54.
105
63
Caesar’ın üzerine yürümüşlerdi. Bunun üzerine Caesar yanındaki yedi bin askerini
alarak geri çekilmeye başlamıştı. Maksadı düşmana gücünü daha az göstermekti.
Düşmanı üzerine çekecek ve aniden geri dönerek düşmana saldıracaktı. Bu
niyetinde de başarılı olmuş ve ani bir saldırıyla Nerviler’i mağlup etmişti. Nerviler’in
çoğu öldürülmüş ve Quintus Cicero kurtarılmıştı. 107
Nerviler’i mağlup eden Caesar artık Galya’nın her bölgesinde bir savaş veriyordu.
Zira isyan büyüdükçe isyana destek veren kabile sayısı da artış göstermekteydi.
Kabileler bir federasyon halinde birleşmiş ve kendi alanlarını savunmaktan çok
bütün bir ülkeyi savunmaya başlamışlardı. Hatta bu isyana liderlik edecek biri dahi
seçilmişti. Bu kişi ise Galya’nın ulusal kahramanı olacak olan Arverni kabilesinden
Vercingetorix idi.
Caesar
için
durum
çok
kötüye
gidiyordu.
Zira
ordusunu
bir
türlü
toparlayamamaktaydı. Bu nedenle de yine bir radikal karar vermiş ve tüm
kuvvetlerini Rhen Nehri ötesine geçirmişti. Burada Senon kabilesinin baş şehri
olan Agedincum şehrinde karargâh kurmuş ve gücünü toplamaya çalışmıştı. 108
Maksadı dinlenmiş bir orduyla Galya’ya yeniden geri dönmek ve sırasıyla
kendisine isyan etmiş olan bütün kabileleri cezalandırmaktı.
Galyalılar’ın başına geçerek Galya tarihinde ilk defa ortak bir lider seçilen
Vercingetorix, bir lider gibi davranmış ve örgütlenme yeteneğini çok iyi bir şekilde
ordusunda kullanmıştı. Tüm komşu kabile veya devletlere elçiler göndermişti.
Onlardan para ve asker talep etmiş ve isteklerini yerine getirmeyenleri sert bir
şekilde cezalandırmıştı. Hatta bu yaptıkları kendisine karşı Caesar’da dahi bir
saygı uyandırmıştı. Caesar’a göre Vercingetorix tam bir liderdi ve öyle
davranıyordu. 109
Rhen ötesinde kuvvetlerini toplayan Caesar güçlü ve dinamik bir orduyla yeniden
Galya’ya saldırdı. Bu öylesine sert bir darbeydi ki pek çok şehir ve kale Caesar’a
107
Caesar, V: 50-51.
Atlan, 1970:158.
109
Baker, 2012:126.
108
64
derhal teslim olmuştu. Ancak Caesar’ın karşısında devamlı olarak geri çekilen
Vercingetorix hala hayattaydı ve Caesar’a karşı direnişe devam ediyordu.
Caesar M.Ö. 52 yılında Avaricum şehri önlerine gelmişti. Bu sırada Caesar’a karşı
sürekli mağlup olan Vercingetorix taktik değiştirmiş ve Caesar’ın birlikleriyle
doğrudan savaşmak yerine onun erzak hatlarına saldırmaya başlamıştı. Pek çok
şehirdeki hububat ve hayvanlar yok edilmiş, Caesar’ın ordusu açlığa mahkûm
edilmişti. Sadece Avaricum şehrindeki erzağa dokunulmamıştı. Zira Galyalılar bu
şehrin düşürülemeyeceğine inanıyorlardı. Ancak şimdi Caesar şehrin önlerindeydi.
Vercingetorix’te Caesar’ın peşinden gelmiş ve Caesar’ın ordusunun berisinde
kamp
kurmuştu.
Ancak
Caesar’ın
geri
çekilmek
gibi
bir
niyeti
yoktu.
Mühendislerine derhal kuşatma için araçlar yapılmasını emretmişti. Bu sırada
Caesar boş durmamış Vercingetorix’in kampına da bir saldırı düzenlemişti. Daha
sonra Caesar şehre de bir saldırı düzenlemiş ve büyük bir çatışma başlamıştı.
Galyalılar panik halinde şehrin surlarını terk etmiş ve kaçışmaya başlamışlardı.
Romalılar derhal şehre girmiş ve halkı katletmişlerdi. Caesar uzun müddet açlık
çeken askerlerini burada yaz aylarına kadar dinlendirmişti.110
Caesar Avaricum’daki galibiyetinden sonra Vercingetorix’in peşinden Gergovia’ya
doğru harekete geçmişti. Maksadı onu kalede sıkıştırmak ve ele geçirmekti. Ancak
Vercingetorix akıllı bir liderdi ve Caesar’ın neyi amaçladığının farkındaydı. Bu
amaçla kaleyi iyi bir şekilde güçlendirmiş ve Romalılar’a karşı şiddetle
savunmuştu. Caesar, Gergovia’yı alamamış ve geri çekilmişti. Bu sırada
Vergingetorix’te Caesar’a ani bir saldırı yapmak amacıyla kaleyi terk etmişti.
Caesar düşmanın böyle bir şey yapabileceğini düşünmüş ve önlem almıştı.
Vergingetorix’in saldırmasına fırsat vermeden kendisi saldırmış ve onu mağlup
etmişti.
3.9. Alesia Kuşatması
Vercingetorix, Caesar tarafından mağlup edilmesinden sonra geri çekilerek bir kale
şehir olan Alesia’ya doğru gitmişti. Caesar’da Vergingetorix’i takip etmiş ve
bölgeye gelerek şehri kuşatmıştı.
110
Türker, 2010: 68-71.
65
Bir tepenin üzerine kurulmuş olan Alesia Kalesi çok yüksek bir noktadaydı.
Tepenin her iki yanı da nehirlerle çevriliydi. Kalenin önünde ise geniş bir ova vardı.
Galyalılar surlardaki boşlukları taş duvarlar yaparak kapatmışlardı.
111
Caesar, şehre doğrudan yapılacak bir taarruzla bir sonuç alınamayacağının
farkındaydı. Bu nedenle farklı bir yol denemişti. Şehrin etrafına on sekiz kilometre
uzunluğunda bir duvar inşa ettirmişti. Bu duvarın etrafına altı metre genişliğinde ve
derinliğinde hendekler kazılmıştı. Kentin iki yanından akan ırmakların suları da bu
hendeklere yöneltilmişti. Böylece şehrin surları etrafında yeni bir sur inşa edilmişti.
Caesar daha sonra bu duvarın etrafına bir duvar daha inşaa etme kararı aldı.
Çünkü Galyalı asker kaçaklarından Vercingetorix’in şehre destek kuvvetler
çağırdığını haber almıştı. Gelen destek kuvvetlerinin engellenmesi ve kaledeki
Galya kuvvetleriyle birleşmemesi gerekiyordu. Bu amaçla içinde yirmi üç kale ve
sekiz kamp bulunan yirmi iki kilometre uzunluğunda yeni bir duvar inşa edilmişti.
Böylece Romalılar’ın iki ateş arsında kalıp katledilme tehlikesi önlenmiş
oluyordu.112
Caesar’ın yaptıklarına karşılık Vercingetorix’te hazırlıklıydı. Zira şehre çağırdığı
takviye kuvvetlerden de bu anlaşılmaktaydı. Sayıca Romalılar’dan üstünlerdi. Eğer
Romalıları iki ateş arasında sıkıştırabilirlerse kesin bir galibiyet alabilirlerdi. Zira
Vercingetorix’in çağırdığı takviyelerin sayısı abartılı bir rakam olan üç yüz bin ile
ifade edilmekteydi. Buna karşılık Caesar’ın yaklaşık elli bin askeri vardı.
Caesar Galyalılar’ın erzak stokunun uzun bir kuşatmaya dayanamayacak kadar az
olduğunu biliyordu. Gerçektende Galyalılar’ın erzağı yetersizdi ve kalede yerli
halktan savaşçı olmayan kadın, çocuk ve yaşlılar vardı. Caesar bunun
bilincindeydi. Kendisi de dışarıda askerleriyle rahat bir görüntü vermeye çalışarak
Galyalılar’ın psikolojik olarak dirençlerini kırmaya çalışıyordu. Vercingetorix ise bu
sorun karşısında nasıl bir yol izlemesi gerektiğini düşünmekteydi. Kabile liderleriyle
sık sık bir araya geliyor ve izlenilebilecek en doğru yolun ne olduğu konusunda
istişare ediyordu. Yine bu tartışmaların yaşandığı bir gün bazı kabile liderleri
savaşamayacak
111
112
kadar
Develi, 2009: 183.
Baker, 2012: 127-128.
zayıf
olan
insanları
yemeyi
önermişlerdi.
Ancak
66
Vercingetorix buna şiddetle karşı çıktı. Kendisi başka bir çözüm bulmuştu.
Kaledeki savaşamayacak durumda olanları bir araya toplamış ve sur dışına
çıkarmıştı. Böylece onları düşmanın merhametine bırakmıştı. Vercingetorix,
Caesar’ın zor durumda olan bu insanlara zarar vermeyeceğini ve onlarla
ilgilenmek zorunda kalacağını düşünüyordu. Ancak bu büyük bir yanılgıydı. Zira
Caesar savaş sırasında çok acımasız bir lider olabiliyordu. Askerlerine dışarıya
çıkmış olanlara yardım edilmemesi konusunda kesin emirler vermişti. Bunun
sonucu olarak iki sur arasında kalan binlerce kadın çocuk ve yaşlı feryat ederek
açlıktan ölmüşlerdi. Bu Alesia Savaşı’nın ne denli korkunç ve acımasız olduğunu
göstermektedir.113
Bu şartlar altında Vercingetorix’in Caesar’a saldırmaktan başka bir tercihi
kalmamıştı. Ancak Galya kuvvetleri ikiye bölünmüştü. Vercingetorix’in yapması
gereken kuşatmayı yarmak ve yardıma gelen Galya kuvvetleriyle birleşmekti. Bu
doğrultuda Vercingetorix surlardan çıkarak Caesar’a saldırdı. Ancak Romalılar’ın
direnişi karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Bundan sonra Vercingetorix gece
yarısı yeniden saldırıya geçti. Galyalılar bu sefer Romalılar’a ait bazı tahkimatları
ele geçirmeyi başarmışlardı. Ancak çok fazla ilerleyememişlerdi. Zira bu sırada
Caesar yeniden saldırıya geçmiş ve Galyalılar’ı durdurmayı başarmıştı.114
İki güç arasında devamlı ateş altında olan Romalılar yorgun düşmüştü. Hatta bazı
noktalarda
mağlubiyetler
yaşanmıştı.
Öyle
ki
askerlerin
çoğu
umutlarını
kaybetmişti. Bu sırada Caesar yeniden liderliğini ortaya koymuş ve askerlerini
cesaretlendirmek adına bizzat savaşa katılmıştı. Bütün siperleri geziyor ve
askerlerini cesaretlendirmeye çalışıyordu. Komutanlarının kendi yanlarında göğüs
göğüse çarpıştığını gören askerler daha da hırslanıyor ve aktif bir şekilde
savaşıyorlardı.
Uzun
bir
kuşatmanın
sonrasında
Vercingetorix,
Caesar’a
karşı
başarılı
olamayacağını anlamıştı. Kabile liderleriyle bir toplantı yapmış ve daha sonra da
Caesar’a elçi yollamıştı. Bu elçilere Caesar’dan barış isteme görevi verilmişti.
Caear ise onlara bütün Galyalı askerlerin silahlarını bırakmasını söylemiş ve
113
114
Baker, 2012: 128.
Türker, 2010: 78.
67
Vercingetorix’in teslim olmasını istemişti. Bundan sonra şehirden çıkan Galyalılar
Caesar‘a teslim olmuştu. Caesar’da eski müttefikleri olan Aedu ve Arverni
kabilesinden olan askerlerini bir kenara ayırmış diğer esirleri ordudaki her askere
bir kişi düşmek üzere ganimet olarak dağıtmıştı. Aedu ve Arveniler’i ayırmasının
sebebi ise onların sadakatlerini kazanarak yeniden kendisine müttefik yapmak
istemesindendi. 115
Esirlerin toplanmasından sonraki gün Vercingetorix kaleden çıkmış ve yetmiş dört
Galya sancağını Caesar’ın önüne getirmişti. Kendisi de hayvan figürleriyle desenli
olan miğferini giymiş, altın kaplı kemeriyle birlikte, süslü bir ata binmiş bir şekilde
Caesar’ın önüne gelmişti. Caesar’ın etrafında bir tur dönmüş ve daha sonra
üstündekileri çıkarıp kılıcını Caear’a teslim etmişti. Teslim olduğunu belirtmek
içinde Caesar’ın önünde uzanmıştı.116
Caesar, Vercingetorix’i tutsak almış ve geçit töreninde Romalılar’a sergilemek
üzere hapsetmişti. M.Ö. 52 yılında Galya savaşı bitmiş ve Alpler ötesi Galya olarak
adlandırılan bölgede Galya eyaletine dâhil edilerek Roma’nın yönetimi altına
girmişti.
Caesar, Galya savaşı boyunca üstün yeteneklerini devamlı olarak sergilemişti.
Böylece Roma’daki düşmanlarına bir gözdağı vermiş ve kolay kolay yenilecek bir
düşman olmadığını göstermişti. Zira bu durumu çok iyi kavramış olan muhaliflerde
bu dönemde Pompeius’u etkileri altına almaya başlamış ve onu Caesar’dan
uzaklaştırmaya çalışmışlardı. Ancak Galya savaşı boyunca savaş ganimetleriyle
sürekli olarak beslenmiş olan halk, hala Caesar’ın yanındaydı. Elbette ki bu
insanlar Pompeius’u da çok sevmekteydiler. Ancak, eğer Pompeius aristokrasinin
tarafına geçerse halkın sevgisini kaybedebilirdi. Zira halkın ihtiyaçlarından çok
şahsi menfaatlerini ön planda tutan senatörler için halk sadece toplumsal bir yığın
oluşturuyordu. Onlara göre halk sadece hizmet etmeliydi. Halkında kendileri
hakkında böyle düşünen bir kesimi desteklemesine imkân yoktu.
115
116
Caesar, VII: 89.
Baker, 2012: 131.
68
Galya
Savaşı’ndan
sonraki
süreç
Roma’da
bir
hâkimiyet
mücadelesine
dönüşecekti. Dönemin güçlü şahsiyetleri Cato, Cicero, Pompeius ve Metellus bu
yıllarda Caesar’a karşı bir takım faaliyetlere girişecek ve Caesar’da onlara karşı
tavır almaktan geri durmayacaktı.
3.10. Galya’nın Fethi ve Sonrasında Triumvirliğin Durumu
Caesar, Galya seferindeyken Roma’daki siyasi atmosfer sürekli bir değişim
halindeydi. M.Ö. 55 yılında Triumvirlik’in üyeleri olan Crassus ve Pompeus
Caesar’ın desteğiyle konsül seçilmişlerdi. Cumhuriyetçiler bu durumdan hoşnut
değildi. M.Ö. 57 yılında Pompeius tarafından sürgünden geri çağırılan Cicero’da
yeniden aktif bir şekilde muhalefete başlamıştı.
Esasen cumhuriyetçilerin muhalefeti haklı bir temele de dayanmaktaydı. Zira bu
dönemde Triumvirlik’i meydana getiren, Pompeius, Crassus ve Caesar, Roma’daki
yüksek
memuriyetlere
kendi
yandaşlarını
getirmekteydiler.
Bu
bir
çeşit
kadrolaşmaydı. Yönetimde kendi etkilerini arttırırken, cumhuriyetçilerin izlerini
silmekteydiler. Yaklaşık 500 yıldır Roma sisteminin en tepesinde yer alan
aristokratların böyle bir durumu hazmetmeleri mümkün değildi. Ancak Triumvirlik
üyeleri buna da bir çare bulmuş ve şehirde kendi yandaşlarının Cumhuriyetçilere
karşı bir çeşit terör estirmelerine ses çıkarmamışlardı. Bu etki bir çeşit tepki
yaratmış ve cumhuriyetçilerinde kendi yandaşlarını şehirde sokağa çıkartmalarına
neden olmuştu. Böylece Roma senatosunda var olan karşıtlık Roma sokaklarına
da yansımıştı.
M.Ö. 55 yılının sonlarına doğru Pompeius ve Crassus’un görev süreleri bitmek
üzereydi. Bu yüzden her hangi bir eyalete vali olarak gitmeleri gerekmekteydi.
Crassus kendi çabalarıyla Suriye eyaletinin valiliğini üstlenmişti. Zira bu dönemde
Parthlar güçlerini olabildiğince artırmışlar ve Roma’yı yeniden tehdit edebilecek bir
konuma gelmişlerdi. Öteden beri büyük fetihler yapma arzusunda olan Crassus ise
bu fırsatı kullanmak istemişti. Bu amaçla konsüllük süresi dolmadan Suriye’ye
doğru hareket etmişti.
69
Pompeius Magnus yine kendi istekleri doğrultusunda İspanya valiliğini üzerine
almıştı. Zira kendisi Sertorius’un İspanya’da çıkarmış olduğu isyanı bastırmış
olduğu günden bu yana İspanya ile olan bağlantılarını kesmemişti. Ancak o
Crassus’un aksine Roma’dan ayrılmamış ve kendi memurlarını İspanya’yı
yönetmesi için yollamıştı.
Crassus Suriye’ye geldikten sonra Parthlar ile yapılacak olan savaşa hazırlanmak
yerine bölgedeki tapınakları soymaya başlamış ve bölgedeki kabileleri kendisine
yedek kuvvetler vermeye zorlamıştı.117 Crassus daha sonra ordusu ile harekete
geçmiş ve Parth kralı Orodes’in bir komutanı olan Surena ile Harran’da
karşılaşmıştı. Yapılan savaşta Crassus mağlup olmuş ve daha sonra oğlu ile
birlikte öldürülmüştü.118 Bu savaşta Crassus’un yanı sıra kırk bin Roma askerinden
otuz beş bini Parthlar tarafından yok edilmiştir. Galibiyetten sonra Parthlar,
Suriye’yi kontrolleri altına almışlardı ve Antiocheia’yı kuşatmışlardı. Ancak M.Ö. 51
yılında dönemin Kilikya valisi olan Cicero’ya yardıma gelen Galat kralı Deiotarus,
Parthlar’ı Fırat’ın doğusuna atabilmişti. 119
Crassus’un ölümüyle birlikte Triumvirlik sona ermiş oluyordu. Artık Caesar ve
Pompeius devlet yönetiminde baş başa kalmışlardı. Ancak çok geçmeden bu ikili
arasında ki en kuvvetli bağ olan Pompeius’un karısı ve aynı zamanda Caesar’ın
da kızı olan Julia M.Ö. 54 yılında doğum yaparken öldü. Pompeius için bir yıkım
olan bu ölüm aynı zamanda Caesar ve Pompeius arasında ki en kuvvetli bağında
kopması anlamına geliyordu.120 Ancak Caesar, Pompeius’un kendisinden
uzaklaşmasını önlemek için yeğeni Octavia’ı, Pompeius’a eş olarak önermişti.
Ancak Pompeius bu teklifi reddetmişti. Zira bu dönemde Pompeius, Caesar’dan
uzaklaşmaya başlamış ve cumhuriyetçilerin etkisi altına girmişti.
M.Ö. 52 yılına gelindiğinde Roma’daki çatışma ortamı olağanca hızıyla
sürmekteydi. Hatta bu yıl yeni bir konsül dahi seçilememişti. Caesar’a bağlı
çeteleri kontrol altında tutan Clodius ile aristokratların çetelerini kontrol eden Milo,
halkı baskı altına almışlardı. Pompeius bu sırada sessizliğini korumaktaydı. Zira
117
Diakov- Kovalev, 2008: 201.
Eutropius, VI: XVIII.
119
Kısakürek- Kısakürek, 2009: 105.
120
Freeman, 2010: 422.
118
70
çatışmaların devam etmesi ve Roma’daki karışıklığın sürmesi onun işine
yarayacaktı. Senatörlerin önünde sonunda ona gelip yardım isteyeceklerini
biliyordu. Böylece Roma’da yeniden güçlü bir konuma gelecek ve Caesar’ın
karşısında daha üstün bir konumda olacaktı. İşler tam da Pompeius’un istediği gibi
devam etmiş ve senatörler M.Ö. 52 yılında Pompeius’u tek başına konsül seçmişti.
Bundan sonra da Milo’nun Clodius’u öldürmesi neticesinde şehir tam anlamıyla
Pompeius’un kontrolü altına girmişti. 121
Caesar hala müttefiki olarak addettiği Pompeius’un tek başına konsül seçilmesine
itiraz etmedi. Ancak Pompeius’un günden güne kendisinden uzaklaştığının da
farkındaydı. Caesar bu yıllarda Galya Savaşı’nın sürmesi dolayısıyla da
Pompeius’a karşı harekete geçemeyeceğini çok iyi biliyordu. Bu doğrultuda
şimdilik Pompeius ile karşı karşıya gelmemesi onun için daha iyiydi.
Galya’da valilik günlerinin sonlarına doğru Caesar, Roma’da M.Ö. 48 yılında
yapılacak olan konsüllük seçimlerinde aday olmak niyetindeydi. Çünkü Caesar
valilik süresinin dolmasından sonra hakkında açılacak davalar nedeniyle zor
duruma düşürebilirdi. Nitekim M.Ö. 51 yılına doğru Caesar’ın valilik süresi de
dolmuş olacaktı. Bu doğrultuda Caesar valilik süresini uzatmak için çalışmalara
başladı. Hatta bunun için senatoya bir teklif dahi sundu. Muhaliflerin karşı çıkması
sonucu senatoda ciddi tartışmalar yaşandı. Ancak Pompeius henüz son sözünü
söylememişti. Bundan sonra yasa tasarısının kanunlaşması Pompeius’un kararına
kalmıştı. Pompeius’da, Caesar’a ihanet etmemiş ve bu kanunu onaylamıştı.
Böylece Caesar’ın valiliği uzatılmıştı. Hatta bu kanuna göre Caesar, Roma’ya dahi
gelmesine gerek olmadan konsüllüğe adaylığını koyabilecekti. 122
Caesar ile Pompeius arasında bir gerilim olmasına rağmen yinede Pompeius’un
Caesar karşıtı her hangi bir faaliyete girmemiş olması ve Caesar’ında hala
Pompeius’u destekleyen açıklamaları ikili arasında kısıtlı da olsa bir iş birliğinin
olduğunu göstermektedir. Ancak ilerleyen süreçte güç tutkusu Pompeius’u,
Caesar’dan uzaklaştıracak ve Caesar’da buna karşılık eski damadına karşı tavır
almak durumunda kalacaktı.
121
122
Atlan, 1970: 161.
Atlan, 1970: 161.
71
Julia’nın ölümünden sonra dul kalmış olan Pompeius, M.Ö. 52 yılında ilginç bir
şekilde muhaliflerin önde gelenlerinden Metellus Sicipio’nun kızı Cornelia ile
evlenmişti. Daha sonra da kayınpederini kendi yanında konsül olarak seçtirmişti.
Bundan sonra Cato ve Sicipio, Pompeius’u, Caesar’a karşı kışkırtmaya başlamıştı.
Önceleri çok etkili olmayan bu konuşmalar M.Ö. 51 yılında etkisini göstermeye
başlamıştı. Hatta Pompeius, Caesar karşıtı bir takım açıklamalarda dahi
bulunmuştu.123
Pompeius geçmişte yaptıklarıyla ün salmış bir generaldi. Esasen Caesar’ı
çekememesinin
ispatlamasından
temelinde
Caesar’ın
kaynaklıydı.
şimdi
Sokaklarda
büyük
Caesar’ın
bir
general
isminin
olduğunu
haykırılması
Pompeius’da bir kenara bırakılmışlık hissi uyandırıyordu. Zira Caesar’a elinde
hiçbir gücü yokken büyük bir destek vermiş ve onu şu anda olduğu konuma
kendisi getirmişti. Ancak halk onun yerine Caesar’ı üstün görmekteydi. Pompeius
halkı yeniden kendisine hayran bırakmak istemekteydi. Bu nedenle de kendisinin
Caesar’dan üstün bir komutan olduğunu ispatlaması gerekiyordu. Caesar’a yaptığı
muhalefet ise esasen bundan ileri gelmekteydi.
Ancak bu yıllarda Pompeius’un lehine olan olaylarda yaşanmaktaydı. Zira bu
olaylardan bir tanesi Pompeius’a aradığı öz güveni geri verecekti. M.Ö. 51 yılında
Pompeius ciddi bir rahatsızlık geçirmişti. Bunun için Roma’dan ayrılmış ve tedavi
olmak amacıyla Napoli’ye gitmişti. Burada gördüğü tedavinin ardından iyileşmiş ve
Roma’ya geri dönmek üzere yola çıkmıştı. Bu sırada halk Pompeius’un Roma’ya
döndüğü haberini almış ve sokaklara çıkarak Pompeius’u çiçeklerle karşılamıştı.
Pompeius’a olan bu sevgi gösterisi göz kamaştırıcıydı. Bundan sonra Pompeius
kendisini gerçekle bağdaşmayacak bir şekilde güçlü hissetmişti. 124
3.11. Caesar ve Muhaliflerin Düşünce Farklılığı
Galya Savaşı’nda oldukça büyük bir güce kavuşmuş olan Caesar, gerçekten de
cumhuriyeti yıkmak isteyen birimiydi?. Muhaliflerin savunduğu görüşe göre
Caesar, eline geçen bu büyük gücü kendisini bir tiran ya da bir kral yapmak için
123
124
Baker, 2012: 134-135.
Baker, 2012: 135.
72
kullanmak istiyordu. Bunun içinde senatoya karşı halkı kendi yanına çekerek
örgütlüyordu. Ancak Caesar’ın kendi notlarından yola çıkılarak bir yorum yapmak
gerekirse en azından Galya Savaşı süresince her hangi bir cumhuriyet karşıtı bir
görüşe sahip olduğu anlaşılmamaktadır.
Hiç şüphesiz Caesar’ın senatodan geçmesini istediği yasalar o güne kadar sıkça
karşılaşılmış ve alışıldık yasalar değildi. Ancak aşırıya kaçan istekler olmayıp,
gayet makul ve kabul edilebilir isteklerdi. Esasen halkın düşüncesi de bu yöndeydi.
Ancak aristokratlar bu yasaların kendi söz haklarına bir saldırı olduğunu
düşünüyor ve devlet yönetiminde etkilerinin azaltılacağından korkuyorlardı.
Caesar, toplumsal sınıfları ortadan kaldırmaya çalışıyor ve Patrici ailelerini Plep
sınıfına indirgemek istiyordu. Özellikle katı bir cumhuriyetçi olan Cato, sınıflı Roma
toplumuna her hangi bir müdahaleyi kabul etmiyordu. Ona göre Patriciler
yönetmeli, Plepler ise yönetilmeliydi. Ayrıca diğer eyaletlerde yaşayan toplumlara
Roma vatandaşlığı da verilmemeliydi. Roma vatandaşlığı sadece Romalılar’a ait
özel bir ayrıcalıktı.
Caesar, Cato’nun düşüncelerini her ne kadar desteklemese de sınıflı bir toplumun
üyesiydi. Ayrıca sınıflı topluma karşıda bir tavır takınmamıştı. Elbette ki Plepler’in
uğradığı haksızlıkları gidermek istiyor ve en azından sosyal anlamda eşitliğe yakın
bir yaşam tarzını savunuyordu. Ancak devlet yönetiminde Roma vatandaşlığını bir
ayrıcalık olarak değil devletin bütünlüğünü kapsayan birleştirici bir unsur olarak
görüyordu. Zira Galya Savaşı sırasında pek çok Galyalı’ya Roma vatandaşlığı
hakkı vermişti. Caesar’a göre eğer bu yapılmaz ise Roma çok uzun bir süre ayakta
kalamaz ve fethedilen yerlerde kalıcı bir yönetim anlayışı geliştiremezdi. Zira
küçük bir azınlığın Roma gibi devasa bir devleti yönetmesi ve yönetime
katılmayanları alt tabaka olarak nitelendirmesi devlet içinde büyük karışıklıklara
neden oluyor ve sık sık kanlı çatışmaların çıkmasına yol açıyordu.
Caesar her yurttaşın Romalı olmanın ne demek olduğunu anlaması ve hissetmesi
gerektiğini düşünüyordu. Romalı bir yurttaş olmanın özendirilmesi gerekiyordu.
Böylece Romalılar’a karşıt olan diğer ırkların düşmanlıkları da azaltılabilirdi. Zira
dışarıdan bakıldığında Roma toplumu, küstah ve sadece kendi ceplerini düşünen,
73
fakirleri olabildiğince ezen soyluların oluşturduğu bir topluluktu. Caesar’da bu
algıyı çok iyi biliyor ve bunun değişmesi gerektiğini savunuyordu.
Caesar ve senato arasındaki görüş ayrılıkları M.Ö. 50 yılına doğru daha da
keskinleşmiş ve daha sonraki yılda bir iç savaşa dönüşmüştü. Ancak Caesar’ın
dahi kendi savunduğu bu düşünceleri ne kadar uyguladığı ya da bu düşüncelere
ne kadar sahip çıktığı ayrıca tartışılacak bir konudur.
74
75
4. BÖLÜM
İÇ SAVAŞ
4.1. İç Savaşa Doğru
M.Ö. 50 yılında Pompeius tam anlamıyla cumhuriyetçilerin etkisi altına girmişti.
Artık Caesar karşıtı her hangi bir faaliyette bulunmak için fırsat arıyordu. Nitekim
Crassus’un ölümünden sonra Parthlar’a karşı savunmasız kalan Suriye’nin
durumu Pompeius için bir bahane olacaktı.
Senato, Parthlar’a karşı bir müdahale kararı almıştı. Bunun içinde hem
Pompeius’dan hem de Caesar’dan birer lejyon asker yollamaları talep edilmişti.
Ancak Caesar, Galya Savaşı sırasında senatodan bir lejyon ödünç almıştı. Bu
doğrultuda Caesar, hem kendi için bir lejyon hem de cumhuriyetten aldığı bir
lejyonu senato kararı uyarınca geri göndermek durumundaydı. Esasen bu stratejik
bir karardı ve Caesar’ın gücünü azaltmaya yönelikti. Caesar’ın şimdi bir karar
vermesi gerekiyordu. Caesar’da senato karşıtı görünmemek için karara ses
çıkarmamış ve iki lejyonunu İtalya’ya geri göndermişti.125
Senatonun
Caesar’dan
iki
lejyon
istemesi
Caesar’ın
gücünü
azaltmak
istemelerinden başka bir gerekçeyle açıklanamazdı. Zira bu dönemden sonra
Parthlar’a karşı her hangi bir müdahalenin olmaması ve lejyonların İtalya’da kalmış
olması durumu başka bir şekilde açıklayamamaktadır.
Caesar senatonun düşüncesinin aksine oldukça zeki bir adamdı. Askerlerini geri
yollamıştı. Ancak onlara Roma’da Caesar karşıtı söylemler yaymaları için bir görev
vermişti. Bundaki amacı Pompeius’un kafasını karıştırmaktı. Askerler İtalya’ya
geldikten sonra çevrelerine devamlı Caesar’ın askerlerini çok yorduğunu ve büyük
bir nefret kazandığını söylemeye başlamışlardı. Bu sözler cumhuriyetçileri ve
Pompeius’u etkilemiş ve Caesar’dan çekinilecek her hangi bir durum olmadığını
düşünmelerine yol açmıştır.126
125
126
Atlan, 1970: 162.
Plutarkhos, XXIX.
76
Caesar artık iplerin iyice gerildiğini görmüştü. Bunun için senatoyu kendisine karşı
sürekli kışkırtıyordu. Zira Caesar ilk saldırının senatodan gelmesini istiyordu.
Böylece kendisini yönetimi ele geçirmek isteyen bir tiran gibi değil, hakkını arayan
bir politikacı gibi gösterebilirdi.
Askerlerin propagandasından sonra senato, M.Ö. 7 Ocak 49 yılında aldığı bir karar
ile Caesar’ı Galya’dan geri çağırmış ve onun yerine Galya valiliğine Domitius
Ahenobarbus’u atamıştı.127 Bundan sonra Caesar senatoya bir mektup yollamış ve
bu yaptıklarının kanuna aykırı olduğunu söylemiştir. Ancak bu yılda konsül olan
Lentulus, Caesar’a şiddetle karşı çıkmıştı. Bundan sonra da Sicipio sahneye
çıkmış ve Caesar’dan tüm güçlerini dağıtmasını ve Galya’yı terk etmesini istemişti.
Aksi halde Caesar’ın devlet düşmanı ilan edilmesi gerektiğini belirtmiş ve bu
doğrultuda bir yasa teklifi sunmuştu. Ancak halk Tribun’u ve Caesar’ın yandaşı
olan M. Antonius bu teklifi veto etmiş ve tasarının meclisten geçmesine mani
olmuştur. 128
Caesar işin savaşa doğru gittiğinin farkındaydı. Esasen hem senato hem de
kendisi savaşmak niyetindeydi. Ancak yine de alternatif barış seçenekleri karşılıklı
olarak sunulmaya devam ediliyordu. Bu doğrultuda Caesar senatoya yeni bir
mektup yollamıştı. Caesar, savaşa hazırlanmakta olan senatoya silahlarını
bırakmadıkları sürece kendisinin de silahlarını bırakmayacağını bildirmişti. Ancak
barış için hala bir yol vardı. Caesar, senatoya İllirya valiliğinin kendisine
verilmesinin ardından Galya valiliğini bırakabileceğini bildirmişti. Buna karşılık Cato
ve muhalifler “Caesar cumhuriyete şart koşamaz” diyerek karşı çıkmışlardı.129
Senatoda Caesar’ın mektubunun okunmasından sonra Lentulus, Antonius’u ve
yine bir Caesar taraftarı olan Tribun Curio’yu senatodan dışarıya attırmıştı. Hatta
Antonius bir köle kıyafeti giyerek Roma’dan kaçabilmiş ve Caesar’ın yanına
gitmişti. Antonius, Caesar’a Roma’da işlerin artık adil olmadığını ve bir Tribun’un
dahi senatoda özgürce konuşamadığını söylemişti. 130
127
Atlan, 1970: 163.
Baker, 2012: 137.
129
Baker, 2012: 137-138.
130
Plutarkhos, V.
128
77
Caesar, Antonius’a yapılan saldırıyı bir koz olarak kullanmak niyetindeydi.
Askerlerine propagandayla dolu bir konuşma yaparak Antonius’un içine düşmüş
olduğu durumu onlara göstermişti. Senatonun kendisine yaptığı haksızlıkları
saymış ve onların sadakatini istemişti. Maaşlarını Caesar’dan alan bu lejyonerlerin
senatoya sadık olmalarına imkân yoktu. Zira Caesar’ın savaşlarıyla oldukça
zenginleşmişlerdi. Zenginliklerini arttırmak içinde Caesar ile ortak hareket etmeye
karar vermişlerdi.
Roma’da bu gelişmeler yaşanırken Caesar İtalya’nın kuzeyinde Po Nehrinin
kıyısında bir tek lejyon ile konuşlanmıştı. Askerlerinin çoğu Alplerin ötesindeydi.
Ancak yardımcıları daha sonra bu orduyu Caesar’ın yanına getirebilirdi. Zira
Caesar’ın amacı hızlı davranarak düşmanlarını şaşırtmak ve korkutmaktı.131
Rubicon Nehri, Galya ile İtalya’yı birbirinden ayıran küçük bir nehirdi. Roma
kanunlarına göre hiçbir general ya da vali ordusuyla birlikte İtalya’ya giremezdi.
Zira bunu yaptıkları takdirde vatan haini sayılıp devlete savaş açmış olurlardı.
Şimdi ise Caesar, ordusuyla birlikte bu nehrin kıyısında durmaktaydı. Nehri
geçmeden önceki gece askerleriyle birlikte vakit geçirdi. Gladyatör dövüşlerini
izledi. Yıkandı ve sakin tavırlar sergileyerek herkesi kendisine hayran bıraktı.132
Caesar ertesi gün ordusuyla birlikte Rubicon Nehri’ni geçmek üzere hazırlandı.
Eğer bu nehri geçer ise savaş fiili olarak başlamış olacaktı. Bu savaş sonucunda
ya yok olacak ya da Roma’nın hâkimi olacaktı. Artık geri dönemezdi. Bu yüzden
nehri geçti.
M.Ö. 49 yılının başlarında Roma’da yeni bir iç savaş başlamış oluyordu. Daha
önce Sulla ve Marius döneminde yaşanan iç savaşta tecrübe edinmiş olan halk,
başlarına ne geleceğini çok iyi biliyordu. Bazıları Caesar’ın Roma’yı ele geçirirse
katliam yapacağını düşünüyordu. Hatta bu sebeple şehri terk edenler dahi
olmuştu. Şehir de kalanlar ise evlerine kapanmışlar ve Roma’da olup bitenleri
sessiz bir şekilde takip etmeye başlamışlardı.
131
132
Plutarkhos: XXXII.
Baker, 2012: 138-139.
78
4.2. Caesar’ın İtalya’da İlerleyişi
Caesar, Rubicon Nehri’ni geçtikten sonra hızla Kuzey İtalya’da yer alan Roma
kentlerini kendisine bağlamaya başladı. Ariminum, Auximum, Asculum ve Picenum
Caesar’a direniş göstermeden teslim oldu.133
Caesar’ın olağan üstü bir hızla Roma’ya doğru ilerlemesi Pompeius’u ve
muhalifleri telaşa düşürmüştü. Onlar Caesar’ın bahar aylarından önce harekete
geçemeyeceğini düşünmekteydiler. Bu yüzden de her hangi bir hazırlık
yapmamışlardı.
Roma’daki
lejyonların
çoğu
tecrübesiz
genç
askerlerden
oluşuyordu. Bu askerlerin, Caesar’ın neredeyse on yıldır savaş alanında olan
askerleriyle baş etmesi mümkün değildi.
Muhalifler ne yapacaklarına karar vermek üzere kendi aralarında tartışırlarken
Caesar, Corfinum şehri önlerine gelmişti. Bu şehir Pompeius’a sadık olan Domitius
tarafından savunuluyordu. Bu şahıs senato tarafından Caesar’ın, Glaya valiliğinin
düşürülmesi sonrasında Galya’ya yeni vali olarak atanmıştı. Caesar’a karşı da bir
düşmanlığı mevcuttu. Bu yüzden de şehri direniş göstermeden teslim etmeyi
düşünmüyordu. Ancak şehrin sakinleri Caesar’a teslim olunması gerektiğini
düşünmekteydiler. Domitius’un halka karşı çıkması mümkün değildi. Bu gerçeği
fark ettikten sonra Domitius, hekimlerinden birine kendisine bir zehir vermesini
söyledi. Çünkü Caesar’ın ona merhamet göstermeyeceğini düşünüyordu. Domitius
zehri aldıktan sonra içmiş ve ölümünü beklemeye başlamıştı. Bu sırada Caesar
şehre
girmiş
ve
habercileri
vasıtasıyla
Domitius’a
kendisine
merhamet
göstereceğini iletmişti. Domitius zehri içtiğine pişman olmuştu. Ancak hekim
Domitius’un yanına gelerek ona bir zehir değil uyuşturucu madde verdiğini söyledi.
Böylece ölümden kurtulan Domitius, Caesar’ın yanına gitmiş ve teslim olmuştu.
Ancak bir süre sonra Domitius yeniden Pompeius’un tarafına geçecekti.134
Caesar’ın Domitius’u affedişi halk tarafından memnuniyetle karşılandı. Caesar
bundan sonra İtalya’da ele geçirdiği diğer şehirlerde de soylulara ve halka
merhametli davranmış ve onları kendi yanına çekmeye çalışmıştır. Romalılar
133
134
Baker, 2012: 139.
Plutarkhos: XXXIV.
79
Caesar’ın, Sulla gibi intikam duygularıyla hareket etmediğini duymuşlar ve kitleler
halinde onun tarafına geçmeye başlamışlardı.
Caesar’ın
Corfinium’u
savunamayacaklarını
ele
geçirmesinden
düşünmeye
sonra muhalifler artık Roma’yı
başlamışlardı.
Senatörler
Pompeius’un,
Caesar’a karşı daha önce söylemiş olduğu “topuğumu yere vurmamla tüm
İtalya’dan birlikler çıkıp gelir” sözüne atıfta bulunarak artık Pompeius’un topuğunu
yere vurması gerektiğini söylemekteydiler.
135
Bazı senatörler ise Pompeius’a
kızıyor ve kendilerini bu yola onun soktuğunu söylüyorlardı. Zira Pompeius’un,
Caesar’ı çok rahat yenebileceği yönündeki açıklamalarına güvenmişlerdi. Ancak
durum göstermişti ki Caesar, elindeki az sayıdaki adamla dahi Pompeius’u mağlup
edebilecek kuvvetteydi.
Şehirde bir panik havası oluşmuştu. Cato, Sicipio ve Cicero gibi cumhuriyetçi
senatörler Roma’nın Caesar’a kaybedilmemesi gerektiğini savunmaktaydılar.
Pompeius’u da bu yönde etkilemeye çalışmaktaydılar.
Ancak Pompeius elindeki kuvvetlerin Caesar’ı mağlup etmek için yeterli olmadığını
düşünüyordu. Ona göre Roma’dan ayrılınmalı ve Yunanistan’a geçerek bölgedeki
müttefiklerden yeni bir ordu teşkil edilmeliydi. Zira Pompeius, VI. Mithridates ile
savaşırken Anadolu’da ve Yunanistan’da iyi bağlantılar kurmuştu.
Başta Cato olmak üzere pek çok muhalif Roma’dan ayrılma fikrine şiddetle karşı
çıktı. Onlara göre Roma’yı kaybetmek demek savaşı kaybetmek demekti. Ancak
Pompeius Roma’dan ayrılmaya kararlı görünüyordu. Bunun için şehri terk etmek
amacıyla hazırlıklarına başladı. Pompeius şehirden ayrılmadan önce Romalılar’a
seslenmiş ve kendisiyle birlikte olanların arkasından gelmesini istemişti. Peşinden
gelmeyenler ise hain ilan edilip Caesar yandaşı sayılacaktı. 136
Pompeius’un şehirden ayrılmasından sonra halkın önemli bir bölümü de onun
peşinden İtalya’nın güneyine doğru gitmeye başladı. Ancak Cato ve Cicero,
Pompeius’a katılmamıştı. Cato Sicilya’ya gitmiş ve orada hazırlanmaya başlamıştı.
Cicero ise daha sonra Pompeius’a katılmak üzere harekete geçecekti.
135
136
Plutarkhos: XXXIII.
Baker, 2012: 141.
80
Senatörlerin ayrılışından sonra Roma bir hayalet şehir konumuna düşmüştü.
Şehirde kalanlar evlerinden çıkmıyor ve başlarına ne geleceğini merak ediyorlardı.
Ancak Caesar’ın eline geçirdiği bölgelerde merhametli davranması Romalılar için
bir umut kaynağıydı.
Caesar Roma’ya yaklaştığı sırada Pompeius’un şehirde olmadığını ve güneyde
Yunanistan’a bir geçiş noktasında yer alan liman şehri Brundisium’a doğru gittiğini
haber almıştı. Caesar, Pompeius’un niyetinin İtalya’dan ayrılmak olduğunu
anlamıştı. Buna izin vermemesi gerekiyordu. Zira Pompeius’un kaçması demek
savaşın uzaması anlamına geliyordu.
Bu sırada Pompeius şehri ele geçirmiş ve birliklerinin yarısını Yunanistan’a
göndermişti. Şimdi gemilerinin geri dönmesini ve kendisini almasını bekliyordu.
Caesar’da bu sırada şehrin önlerine gelmişti. Pompeius’un hala şehirde olduğunu
bildiği için fırsatı kaçırmamak istiyordu. Bu amaçla şehri derhal kuşattı. Limanın
ağzının dar olduğu bölgenin iki tarafına da toprak bir set yaptırdı. Setlerin yeterli
olmadığı derin yerlere iki adet şamandıra yerleştirdi. Dört çapayla da bunları
sabitleştirdi. Daha sonra bunların üzerini toprak ve çamurla kapattırdı. Böylece
askerler burada daha rahat hareket edebilecekti. Caesar askerleri için savaş
kuleleri de yaptırarak bölgeyi koruma altına aldı.
137
Caesar’ın yaptığı hazırlıklara karşılık Pompeius’da boş durmamıştı. Limanda
bulunan gemileri derhal birbirlerine bağlattı. Bu gemiler üzerine üç katlı savaş
kuleleri inşa ettirdi. Bu şekilde hazırladığı gemileri Caesar’ın hazırlattığı siperlerin
üzerine yolladı. Bu siperler etrafında bazı çatışmalar gerçekleşti.138
Bu sırada şehir halkı Pompeius’a karşı cephe almaktaydı. Zira Pompeius şehre
geldiğinden beri halka bir zorba gibi davranmaktaydı. Ayrıca kentin sokakları
barikatlar ve tuzaklar ile doluydu. Sadece iki sokak askerlerin geçişi için boş
bırakılmıştı. Bu tuzakların amacı Caesar eğer şehre girerse onu yavaşlatmaktı.
Ancak Caesar saldırdığı sırada halk evlerinin çatısına çıkmış ve Caesar’ın
askerlerine tuzakların yerlerini göstermişti. Bu sırada Pompeius’un gemileri
137
138
Caesar, I: XXV.
Caesar, I: XXVI.
81
Yunanistan’dan dönmüştü. Pompeius derhal askerlerini gemiye bindirmiş ve
bölgeden hızla uzaklaşmıştı. Aynı zamanda da Caesar şehre saldırmış ancak
Pompeius’un tuzakları sebebiyle yavaş hareket etmişti. Bu yüzden de Pompeius,
Caesar limana ulaşmadan kaçmayı başarmıştı.139
4.3. Caesar’ın Roma’ya Girişi
Pompeius’un Yunanistan’a kaçmayı başarması savaşın deniz aşırı ülkelere
sıçramasına neden oldu. Şimdi Caesar’ın deniz yoluyla Yunanistan’a geçmesi
gerekiyordu. Ancak Caesar’ın elinde bir donanama yoktu. Ayrıca Pompeius’un
Roma’da ve İspanya’da hala taraftarları vardı. Caesar Yunanistan’a geçmeden
önce arkasını güvence altına alması gerektiğini biliyordu. Zira özellikle
İspanya’daki Pompeius’a sadık lejyonların Galya’yı ve İtalya’yı tehdit edebileceği
aşikârdı. Pompeius’un, İspanya’dan başka Sardinya, Sicilya ve Afrika’da da
müttefikleri vardı. Caesar’ın bunlarla da ilgilenmesi gerekmekteydi. Bu doğrultuda
yardımcılarından Valerius’u bir lejyon ile Sardunya’ya, bölgede kontrolü sağlaması
için yolladı. Bundan başka Curio’yu da Cato’nun bulunduğu Sicilya’ya üç lejyon ile
birlikte yolladı. Curio, Sicilya’da kontrolü sağladıktan sonra Afrika’ya geçecek ve
Afrika’daki Pompeius müttefikleriyle çarpışacaktı. Bu arada Cato, Sicilya’da asker
toplamakla meşguldü. Ancak Curio’nun Sicilya’ya gelmekte olduğunu öğrenmiş ve
halka Pompeius tarafından ihanete uğradığını ve terk edildiğini söyleyerek
Sicilya’dan uzaklaşmıştı. Cato’nun gidişinden sonra Sicilya’ya ayak basan Curio,
adayı direnişle karşılaşmadan ele geçirmişti. Aynı şekilde Valerius’da Sardinya’da
her hangi bir direnişle karşılaşmamıştı.140
Kurmayları Sardinya ve Sicilya’da kontrolü sağlarken Caesar’da Brundisium’dan
hareket etmiş ve Roma’ya doğru ilerlemeye başlamıştı. Roma’da durum çok sakin
görünüyordu. Caesar’a karşı çıkan bir grup olmadığı gibi onu coşkulu bir şekilde
karşılayan her hangi bir toplulukta yoktu. Sadece başlarına ne geleceğini telaş ile
bekleyen insanlar vardı. Caesar şehre girdikten sonra halkı yatıştırmaya çalıştı. Bu
sırada askerlerine de kimseye zarar verilmemesi yönünde emirler vermişti. Caesar
halka oldukça merhametli davranıyordu. Halkta, Caesar’ın bu tavrından etkilenmiş
139
140
Abbott, 2010: 104-105.
Caesar, I: XXX-XXXI.
82
ve normal hayatlarına geri dönmeye başlamıştı. Ayrıca Caesar’ın katliam
yapacağından korkmuş ve şehri terk etmiş olan insanlarda Roma’ya geri dönmeye
başlamışlardı.
Caesar şehirde kontrolü sağladıktan sonra hükümeti yeniden oluşturmaya çalıştı.
Öncelikle şehirde kalmış olan az sayıdaki senatörü, senatoda yapılacak olan
toplantıya çağırmıştı. Senatörler Caesar’ın davetine uymuş ve senatoda
toplanmışlardı. Caesar onlara bu savaşta mağdur olanın kendisi olduğunu ve
senatonun kendisine savaş açtığını söylemiş ve haklı olduğunu ispatlamaya
çalışmıştı.
Caesar Roma’yı ele geçirdikten sonra Pompeius ile yapacağı savaşa kaynak
oluşturmak için Roma’daki hazinelere el koymak istemiştir. Ancak senatoda bu
durum büyük bir kargaşaya yol açmıştır. Zira senatörlerin çoğu Caesar’ın yaptığı
bu davranışın Roma yasalarına aykırı bir hareket olduğunu söylemişlerdi. Buna
karşılık Caesar ne olursa olsun bu parayı alacağını söyleyerek senatoyu terk
etmiştir. Daha sonra da hazinenin bulunduğu Satürn Tapınağına gelmiş ve
tapınağın anahtarlarını bulayınca askerlerine kapıyı koçbaşıyla yıkmalarını
emretmiştir. Bu arada Halk Tribunu olan Metellus, kendisini Caesar’ın önüne atmış
ve Caesar’ın yaptığına karşı durmak istemiştir.141 Buna karşılık Caesar ona
“Silahın olduğu yerde kanun susar, yaptıklarımı beğenmiyorsan gidebilirsin. Savaş
konuşma özgürlüğüne izin vermez. Silahlarımı bıraktıktan sonra istediğini
söyleyebilirsin. Senin böyle konuşmana izin vererek haklarımı kullanmamış
oluyorum. Çünkü sen ve senin gibiler bana karşı durduktan sonra savaş esiri
olarak benim malım sayılırsınız.” demiştir. Ancak Metellus, Caesar’a karşı
durmaya devam etmiştir. Bundan sonra Caesar onu ölümle tehdit ederek “Bunu
yapmak benim için seninle tartışmaktan daha kolaydır.” demiştir.142
Caesar askeri kuvvetine dayanarak senatodan istediği kararları çıkartmayı
başarıyordu. Zira bu dönemde yasalar onun için bir anlam taşımıyordu.
Pompeius’a karşı ilk savaşını kazanmıştı. Bu nedenle de galibiyetten doğan
haklarını sonuna kadar kullanma yetkisine sahipti.
141
142
Baker, 2012: 145.
Plutarkhos: XXXV.
83
Caesar, Roma’da uzun süre kalamazdı. Çünkü bu dönemde Pompeius’un
İspanya’daki birlikleri hareketlenmeye başlamıştı. Caesar derhal İspanya seferine
çıkmak üzere hazırlandı. Marcus Antonius’u İtalya’da bıraktığı lejyonlarının
komutanı olarak atamıştı. Esasında bu görev Caesar’ın Galya savaşı boyunca
yardımcılığını yapmış olan Titus Labienus için daha uygundu. Ancak Titus
Labienus iç savaşın başlamasından hemen sonra Caesar’ın yanından ayrılmış ve
Pompeius’a katılmıştı.
Labienus’un yokluğunda lejyonları kontrol etme görevi Antonius’a verilmişti.
Antonius askerler tarafından çok seviliyordu. Zira eğitimleri sırasında onlara
katılıyor, onlara hediyeler vererek gönüllerini hoş tutuyordu. Ancak askeri çevre
dışında kalan kesim Antonius’u pek sevmiyordu. Halk onu tembel ve ilgisiz olarak
görüyordu. Zira Antonius halkı dinlemiyor ve haksızlığa uğrayanların haklarını
savunmuyordu.
143
Ancak Caesar’ın yapabileceği fazla bir şey yoktu. Antonius iyi
bir politikacı olmasa da iyi bir askerdi. Ayrıca Caesar’a da oldukça bağlıydı. Bu
nedenle bir süre için halkın istekleri göz ardı edilebilirdi.
4.4. Caesar’ın İspanya Seferi
M.Ö. 49 yılının sonlarına doğru Caesar, İspanya’daki Pompeius taraftarı lejyonlar
ile savaşmak için Roma’dan ayrıldı. İtalya’nın kuzeyinden Galya’ya doğru ilerledi.
Maksadı karayolu üzerinden Galya’ya ulaşmaktı. Caesar’ın Galya’ya giderken ki ilk
durağı Massalia şehri oldu. Bu şehir Grekler tarafından ticaret amacıyla Galya’nın
güneyini kurulmuş bir kentti. Kurulduğu zamandan itibaren Galya ve İspanya’yı
kontrol edebilecek bir karakol görevi de görmüştü.
Massalia şehri şimdilik Caesar ve Pompeius arasında tarafsız bir görüntü
sergiliyordu. Ancak buranın alınması bölge güvenliği açısından ehemmiyete
sahipti. Caesar derhal şehrin ileri gelenleri ile bir toplantı yaptı. Ancak şehrin ileri
gelenleri Caesar’ın ikna çabalarına karşılık tepkisiz kalmıştı. Zira Pompeius
taraftarlarının da şehirde hala etkinliği devam etmekteydi.144
143
144
Plutarkhos: VI.
Caesar, I: XXXV.
84
Caesar, Massalia’yı arkasında bırakarak İspanya’ya gitme taraftarı değildi. Zira bu
şehir Pompeius tarafına geçerse Galya hatta Roma dahi tehlike altına girebilirdi.
Ayrıca bu şehrin önemli bir de limanı vardı. Caesar bu limandan yaralanmak
niyetindeydi. Ancak yapılacak bir kuşatma uzun sürebilir ve İspanya’daki durum
daha da kötüye gidebilirdi. Bu yüzden Caesar şehri kuşatması için generallerini
görevlendirmiş ve kendiside İspanya’ya doğru harekete geçmiştir.
Caesar, İspanya’ya gittiği sırada Domitius yeniden ortaya çıkmıştı. Zira bu şahıs
Pompeius’un emriyle savaş gemileriyle birlikte Massalia’ya gelmişti. Domitius,
şehre geldikten sonra derhal bölgeyi kontrol altına almış ve şehrin kapılarını
kapattırmıştı. Caesar için şehri kuşatmak aslında bu noktada bir zorunluluk
olmuştu. Caesar’ın emriyle şehir karadan ve denizden kuşatılmaya başlanmıştı.
Caesar’ın yardımcılarından Trebonius kara kuvvetlerinin başında savaşırken
Decimus Brutus’te gemiler inşaa ederek şehrin limanına saldıracaktı. Bu iki
komutan kuşatma için gerekli malzemeleri otuz gün içinde hazırlayacaklardı.145
Caesar, İspanya’ya geldiği sırada Pompeius’un generalleri olan Petreius ve
Afranius ile karşılaşmıştı.146 Pompeius’un generalleri Caesar gelene kadar işlerini
çok iyi yapmışlardı. Bölgedeki kabileleri kendi yanlarına çekmişler ve bütün iaşe
kaynaklarını toplamışlardı. Caesar’ın ordusunu açlığa terk etmeyi başarmışlardı.
Zira İspanya’ya gelmiş olan Caesar’ın askerleri hem yorgun hem de açlardı.
Çünkü İtalya’dan, İspanya’ya yirmi yedi gün gibi kısa bir sürede ulaşmışlardı.
Üstüne üstelik Petreius ve Arfanius devamlı olarak Caesar’ın kuvvetlerine karşı
pusulama faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Öyle ki Caesar’ın dahi hayatı birkaç kez
tehlikeye düşmüştü.147
Caesar sürekli vur-kaç taktiğiyle savaşan, Pompeius’un generallerini kesin bir
savaşa çekemiyordu. Zira zamanının çoğu bu generallerin peşinden gitmekle
geçiyordu. Ancak Caesar bir süre sonra taktik değiştirdi. Amacı Petreius ve
Afrianus’u bölgede yalnızlaştırmaktı. Bu doğrultuda Pompeius’a destek veren
kabileleri kendi yanına çekmeye başladı. Onlardan erzak yardımı aldı. Durumun
145
Caesar, I: XXVI.
Livius, B, IV: 27.
147
Plutarkhos: XXXVI.
146
85
kendi aleyhlerine döndüğünü fark eden Petreius ve Afrianus daha fazla direniş
gösteremedi ve canlarına zarar gelmemesi karşılığında Caear’a teslim oldular.
Pompeius’un generallerinin teslim olması ile Caesar’ın İspanya seferi başarıyla
sonuçlanmış oluyordu. Ancak Roma’ya dönüşte hala bir engel vardı. Massalia
şehrinin kuşatması sürmekteydi. Caesar’ın şimdi oraya doğru hareket etmesi
gerekiyordu.
Caesar’ın gelmesinden önce Massalia’yı düşürmek isteyen Decimus ve Trabonius
kuşatmayı karadan ve denizden şiddetli bir şekilde sürdürüyorlardı. Öyle ki
Massalialılar çok zor durumda kalmışlardı. Bu nedenle de Decimus’a elçiler
yollayarak barış yapmak istediklerini söylemişlerdi. Bunu içinde bir ateşkes ilan
edilmeliydi. Decimus’da Massalialılar’ın isteklerini kabul etmiş ve kuşatmayı bir
süre için durdurmuştu. Ancak bu bir aldatmacaydı. Massalialılar barış olacağı
düşüncesiyle Caesar’ın askerlerinin rahat davranacaklarını biliyorlardı. Nitekim
askerler tam da Massalialılar’ın düşündüğü gibi davranmaktaydı. Bu fırsattan
yararlanan Massalialılar derhal bir çıkış harekâtı ile Trebonius ve Decimus’a
saldırmışlardı. Bütün kuşatma araç ve gereçlerini yakayı başarmışlardı. Ardından
da şehre geri çekilmişlerdi. Bütün emeklerinin boşa gittiğini gören Trebonius ve
Decimus büyük bir hırsla yeniden kuşatma araç ve gereçleri inşaasına
başlamışlardı. On gün gibi kısa bir süre de kuşatma araçları inşaasını
tamamlamışlar ve eskisinden daha da şiddetli bir şekilde şehre saldırıya
geçmişlerdi.
Massalialılar
düşmanlarının
uzun
süre
saldıramayacaklarını
düşünürken aniden şiddetli bir saldırıya uğrayınca dehşete kapılmışlardı. 148
Kuşatma devam ederken Massalia’da durum giderek kötüleşmişti. Zira artık kıtlık
başlamıştı. Karada ve denizde süren çatışmalar halkı bezdirmişti. Savaş dışında
salgın hastalıklarda baş göstermekteydi. Bu şartlar altında halk yeniden
Trebonius’a elçiler yollamış ve teslim olmak istediklerini belirtmişlerdi. Teslimiyet
kararına şiddetle karşı çıkan Domitius, Caesar’ın askerleri şehre girmeden önce
148
Caesar, II: XIII-XVI.
86
bir gemiye atlamış ve denize açılmıştı. Donanmanın başındaki Decimus, onun
kaçışına engel olamamıştı.149
Caesar İspanya’dan hareket edip Massalia’ya geldiği sırada şehir düşmüştü.
Böylece İtalya’nın batısındaki Avrupa topraklarında Caesar kontrolü sağlamıştı.
Artık doğuda kendisini toparlamış olan Pompeius üzerine gidebilir ve iç savaşı
sonlandırabilirdi.
4.5. Pompeius’a Karşı Hazırlık
Caesar İspanya seferindeyken Pompeius, Yunanistan ve Makedonya’da rahat bir
şekilde güçlerini toplamıştı. Bölgedeki şehirlerden ve zengin toprak sahiplerinden
iyi bir şekilde faydalanmıştı. Ayrıca bölgenin vergisini de Roma Senato’su adına
kendisi toplamıştı. Anadolu’daki müttefiklerinden de yardımcı birlikler sağlamıştı.
İtalya’dan ayrılırken ki perişan halinden eser kalmayan Pompeius, Roma’daki
hâkimiyet mücadelesinde en güçlü aday konumuna gelmişti.
Bu şartlar altında Caesar Roma’ya dönmüştü. Ayrıca Pompeius’un çok iyi bir güç
topladığından da haberi vardı. Ancak Roma’dan Pompeius ile savaşmak için
ayrılmadan önce bir takım düzenlemelerde bulundu. İlk olarak kendisini diktatör
olarak ilan ettirdi. On bir gün sonra yapılan konsül seçimlerinde ise İsaricus ile
birlikte konsül oldu. Bundan sonra suçluların suçlarını affetti. Sulla tarafından mal
varlıkları ellerinden alınan ailelerin çocuklarına mallarını iade etti. Borç faizlerinde
indirimler yaptı.150
Caesar siyasi faaliyetlerde bulunurken bir yandan da Pompeius ile savaşmak için
ordusunu hazırlıyordu. Daha önce Pompeius’un Yunanistan’a kaçmak için
kullandığı güney İtalya’daki liman şehri Brundisium’da gemi inşaası tüm hızıyla
sürmekteydi. Ayrıca Caesar bölgeye lejyonlarını da nakletmeye başlamıştı.
Askerleri Yunanistan’a taşıyacak kadar gemi yapıldıktan sonra Caesar ordusuyla
karşıya geçecek ve Pompeius ile savaşmaya başlayacaktı.
149
150
Caesar, II: XXII.
Plutarkhos: XXXVII.
87
Caesar bir süre sonra beklemenin vakit kaybı olduğunu düşünmeye başladı. Bu
amaçla farklı bir yolu tercih etti. Hazır olan birkaç gemiye küçük bir birlikle binerek
Yunanistan’a geçmeye karar verdi. Gemilerini daha sonra geri yollayabilir ve
ordusunun kalanını bölgeye nakledebilirdi.
4.6. Dyrrhachium Savaşı
Caesar, Brundisium’dan hareket ettikten sonra Makedonya’da karaya çıkmıştı. Bu
durum Pompeius’da büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. Zira Adriyatik Denizi boyunca
Pompeius’un gemileri bölgeye hâkim olmuştu. Bunun dışında Yunanistan ve
Makedonya kıyılarına mütemadiyen birlikler yerleştirilmişti. Caesar’ın tüm bunların
arasından sıyrılarak karaya çıkmış olması onun keskin zekâsından ileri
gelmekteydi.
Karaya çıktıktan hemen sonra Caesar ordusuyla birlikte bölgedeki şehirleri
hâkimiyet altına almak için harekete geçmişti. Bu doğrultuda bir liman şehri olan
Oricum şehrini kuşatmıştı. Bu şehir Pompeius’un komutanlarından Lucius
Torquatus tarafından savunulmaktaydı. Ancak şehrin halkı Caesar’ın bölgeye
yaklaştığını duyduklarında ona karşı durmamak gibi bir düşünceye kapılmışlardı.
Hatta Caesar’ı şehrin içine almak için uğraş vermeye başladıklarında Lucius şehri
mecburen Caesar’a teslim etmek zorunda kalmıştı. Buna karşılık Caesar’da onun
hayatını bağışlamıştı. Daha sonra Caesar Apollania şehrine doğru harekete
geçmişti. Burada da Oricum şehrinde yaşananlar tekrarlanmıştı. Bylliendes ve
Amantini gibi diğer komşu şehirler ve Epirus bölgesinin halkları aynı şekilde
Caesar’a itaat etmişlerdi.151
Caesar, Makedonya’da karaya çıkar çıkmaz bölgede varlığını hissettirmişti.
Yanında az bir kuvvet olmasına rağmen uyguladığı merhamet politikasıyla
bölgedeki konumunu güçlendirmişti. Bu durum o sırada Dyrrhachium bölgesinde
kamp kurmuş olan Pomperius ve yandaşlarının hoşuna gitmemişti. Caesar giderek
Pompeius’un karargâhına yaklaşmaktaydı. Bu savaş için uzun bir süredir
hazırlanan Pompeius yine de kendisini Caesar’a karşı güçsüz hissediyordu. Ancak
durum irdelendiğinde Pompeius’un, Caesar’a karşı kat kat bir üstünlüğü söz
151
Caesar, III: XI-XII.
88
konusuydu. Zira Caesar yanında az bir kuvvetle bölgeye gelmişti. Geri kalan
askerlerinin de Pompeius ile kesin bir savaşa girmeden önce bölgeye ulaşmasını
umuyordu. Ancak Caesar’ın İtalya’daki lejyonları birkaç defa limandan çıkmayı
denedilerse de Pompeius’un gemileri buna müsaade etmemişti. Bu durum hem
asker sayısı hem iaşe durumu bakımından Caesar’ın güçsüz kalmasına neden
olmuştu.
Caesar bu durum karşısında yine sadece kendisinden beklenilebilecek ilginç bir
davranış sergiledi. Kıyafetlerini değiştirdi ve bir esir kılığında bir gemiye bindi.
Amacı İtalya’ya gidip birliklerini bölgeye getirmekti. Ancak yolda şiddetli bir rüzgâr
çıkmış ve gemi batma tehlikesiyle karşılaşmıştı. Caesar’ın ve gemicilerin tüm
uğraşlarına rağmen yola devam edilemedi ve Makedonya’ya geri dönülmek
zorunda kalındı.152
Caesar’ın giriştiği bu cesur eylem askerlerinin de maneviyatını arttırmıştı. Marcus
Antonius, Brundisium’dan gemilerle birlikte Caesar’a ulaşmak için harekete geçti.
Ancak yolda Pompeius’un gemileriyle karşılaştı. Antonius, Pompeius’un gemilerini
küçük gemiler ile kuşatarak geri püskürttü ve limandan çıkmayı başardı. Daha
sonra Pompeius’un gemileri Antonius’u takip ettiyse de Antonius onları atlatmayı
başardı. Ancak bu sıra da denizde bir fırtına çıktı. Fakat bu fırtına sırasında bir
güney rüzgârının esmesi sonucunda Antonius ve gemileri tehlikeden kurtuldu.
Pompeius’un gemileri ise onlar kadar şanslı değildi. Zira fırtınada Pompeius’un
gemilerinin çoğu harap olmuştu. Antonius, fırtınadan kurtulduktan sonra karaya
çıkmış ve Lissius şehrini ele geçirmişti. Daha sonra da hızlı hareket ederek
Caesar’ın yanına ulaşmayı başarmıştı.153
Birliklerinin yanına ulaşmasından sonra Caesar sayı bakımından kuvvetlerini
arttırmıştı. Bu yüzden de harekete geçerek Pompeius’un Dyrrhachium’daki
kampını kuşatmıştı. Ancak hala iaşe sıkıntısı çekmekteydi. Zira Pompeius iaşe
kaynaklarının çoğunu ele geçirmişti. Bu nedenle de kendi kampında rahat
davranabiliyordu. Ancak Caesar için bu işin hızlı halledilmesi hayati bir önem
152
153
Plutarkhos: XXXVIII.
Plutarkhos: VII.
89
taşımaktaydı. Aksi takdirde açlık tehlikesi baş gösterecek ve savaşamadan
ordusunun çoğunu kaybedecekti.
Pompeius, Caesar’ın kampında yaşanan sıkıntıların farkındaydı. Bu nedenle de
Caesar’a saldırmak yerine zamanın yıkıcı etkisini kullanmaya karar vermişti.
Açlığın ve salgın hastalıkların kendisinden daha önce Caesar’ı mağlup edeceğini
düşünüyordu. Bu yüzden her hangi bir çatışmaya girip zayiat vermeye gerek
yoktu. Buna karşılık Caesar’da sürekli olarak Pompeius’u taciz ediyor ve kesin bir
meydan savaşına çekmeye çalışıyordu. Yer yer çatışmalar gerçekleşse de
Pompeius, kampını terk edip Caesar’a karşı kesin bir saldırıya geçmiyordu.
M.Ö. 10 Temmuz 48 yılında Dyrrhachium’da, Pompeius ve Caesar arasında
yaşanan çatışmalardan biri, nihayetinde bir savaşa dönüşmüştür.154 Caesar’ın
tacizlerine karşı sessizliğini koruyan Pompeius, Caesar’ın askerlerine karşı aniden
bir taarruza geçmişti. Bu saldırı o kadar şiddetli olmuştu ki Caesar’ın askerleri
kampa kadar püskürtülmüştü. Caesar’da bu bozgun karşısında askerlerine derhal
geri çekilme emri vermişti. Zira Pompeius’un bu ani saldırısını Caesar dahi
beklemiyordu. Pompeius büyük bir avantaj yakalamıştı ancak o bunu kullanmadı.
Zira o, Caesar geri çekilirken saldırsaydı Caesar’ı kesin bir şekilde mağlup
edebilirdi. Hatta Caesar dahi Pompeius’un yaptığı bu hata için “Eğer Pompeius
işini iyi yapsaydı bugün savaş bitmişti.” demişti.
155
Caesar’ın söylemiş olduğu bu
söz durumun bir özeti niteliğindedir. Zira Caesar şansının yardımıyla bir felaketten
kurtulmuştu. Pompeius ise kazandığı çatışma neticesinde büyük bir özgüven
kazanmış ve gururlanmıştı. Ona göre artık Caesar bir tehdit değildi.
Caesar Pompeus ile girdiği ufak bir çatışmanın bir savaşa dönüşmesi sonrasında
mağlup olmuştu. İç savaşın bu ilk ciddi sınavında kazanan taraf Pompeius
olmuştu. Zira öteden beri bir özgüven arayışında olan bu emekli general,
Caesar’ın doğuda batıdaki kadar güçlü olamayacağını düşünüyor ve Caesar’ı
Yunanistan’da yok edebileceğine inanıyordu. Görünen o ki Pompeius’un bu inancı
boş değildi. Zira Caesar Yunanistan’a geldiğinden beri seferin gerçekleşmesi
hususunda sıkıntı yaşıyordu. Çünkü lojistik alanda ki yetersizlik Caesar’ın yakasını
154
155
Türker, 2010: 60.
Plutarkhos: XXXIX.
90
bırakmamış ve onun aceleyle Pompeius’u savaş alanına çekmeye çalışmasına yol
açmıştı. Oysaki iyi bir düzenleme yapılsaydı ve askerlerin ihtiyaçları giderilseydi
Caesar, Pompeius’un kampını daha uzun süre kuşatabilir ve Pompeius’u mağlup
edebilirdi.
Her ne kadar geri çekilmiş olsa da Caesar mücadeleyi bırakmak niyetinde değildi.
Büyük bir tehlike atlatmıştı ve yaptığı hataları da çok iyi biliyordu. Pompeius ile bir
daha ki karşılaşmasında aynı hataları yapmak niyetinde değildi.
4.7. Pharsalos Savaşı
Dyrrhachium Savaşı’ndan sonra mağlup olan Caesar, Pompeius’u denizden
uzaklaştırmak için Yunanistan’ın iç kesimlerine doğru çekmeye karar vermişti. Zira
Pompeius’un sürekli denizden aldığı takviyeler onun gücünü korumasını
sağlıyordu. Pompeius bu destekten mahrum bırakılmalıydı. Ayrıca Caesar’ın
askerleri açlık çekmekteydi. Bunun dışında salgın hastalıklarda boy göstermişti.
Caesar, M.Ö. 48 Ağustos ayında askerlerini toplayarak Yunanistan’ın iç
kısımlarında yer alan ve dağlık bir bölge olan Teselya bölgesine doğru ilerledi.
Burada yer alan Gomphi ve Metropolis adındaki Yunan kentlerini yağmaladı.
Böylece biraz olsun askerlerin açlığı giderilmiş ve sağlık durumları düzeltilmişti.156
Bu sırada Pompeius, casusları vasıtasıyla Caesar’ın hangi yöne doğru ilerlediğini
haber almıştı. Bunun üzerine derhal kampını dağıtarak Teselya’ya doğru Caesar’ın
peşinden ilerlemeye başlamıştı.
Caesar, Pharsalos Ovası’na geldikten sonra derhal bölgeyi ele geçirmiş ve
stratejik konumları işgal etmişti. Maksadı savaş alanını Pompeius bölgeye
gelmeden önce istediği gibi kullanabilmekti. Pompeius’ta Caesar’dan sonra
Pharsalos Ovası’na ulaştı ve Caesar’ın kampının karşısına kamp kurdu.
156
Baker, 2012: 147-148.
91
Pompeius’un ordusu yaklaşık elli bin kişiydi. Buna karşılık Caesar’ın ise otuz bin
civarında askeri bulunmaktaydı.157 Pompeius’un hem askeri hem de iaşe
bakımından büyük bir üstünlüğü söz konusuydu. Ancak Caesar asker sayısı
bakımından az olmasının yanı sıra yeniden iaşe sıkıntısı çekmeye başlamıştı.
Pompeius, Caesar’ın içinde bulunduğu durumu çok iyi biliyordu. Bu nedenle de
Dyrrhachium’da yaptığı gibi Caesar’ın kampını kuşatmış ve açlığın galip gelmesini
beklemeye başlamıştı. Pompeius’un, Caesar’a karşı oluşturduğu bu strateji
yanında bulunan Cato ve diğer muhalifler tarafından hoş karşılanmıyordu. Onlara
göre Pompeius sadece zaferi geciktiriyordu. Caesar çok güçsüzdü. Ona saldırmak
için bu kadar beklemenin ne anlamı vardı?. Zafer kesindi ve sadece onu gidip
almak gerekiyordu. Pompeius kuşatmanın başlangıcında muhaliflerin Caesar’a
saldırılması yönündeki baskılarına karşı direnmişti. Ancak daha sonraları
Caesar’ın düştüğü durum onu da muhalifler gibi düşünmeye sevk etmişti.
Bu sıra da Caesar yaptığı tüm tacizlere karşı Pompeius’un saldırmayacağını
düşünmeye başlamıştı. Hatta kampı dağıtıp askerlerine erzak bulabileceği
bölgelere doğru gitmeye karar vermişti. Ancak tam da bu sıra da Pompeius’un
askerlerinin savaş düzeni aldığı görüldü. Nihayet muhalifler galip gelmiş ve
Pompeius’u kesin bir savaşa ikna etmişlerdi. Buna oldukça sevinen Caesar derhal
askerlerini savaş düzenine soktu.
M.Ö. 48 yılının 9 Ağustos ayında Pharsalos Ovasında iki ordu karşılıklı olarak
savaş düzenine geçmişti.158 Pompeius süvarilerini sol tarafında konuşlandırmıştı.
Kendisi sağ kanadı yönetmek üzere hazırlanmıştı. Metellus Sicipio, merkezin
komutasını almıştı. Domitius ise sol kanattaki birliklerin kontrolünü eline almıştı.
Buna karşılık Caesar merkezin kontrolünü Domitius Calvinus’a, sol kanadı Marcus
Antonius’a vermişti. Kendisi de sağ kanadı kontrol edecekti.159 Ancak Caesar
düşmanın kendi etrafını sarması tehlikesinden çekinerek ordusunu üç hattan
oluşturmuştu. Bu üç hattın lejyonlarından aldığı birer taburla da gizli bir dördüncü
hat oluşturmuştu. Bu gizli hatta sadece kendisi emir verdiği takdirde saldırmasını
157
Atlan, 1970: 165.
Baker, 2012: 149.
159
Plutarkhos: XLIV.
158
92
söylemişti. Onlara bugün başarılı olup olmamalarının kendilerine bağlı olduğunu
söylemişti.160
Savaş Pompeius’un süvarilerinin saldırısıyla başladı. Caesar’ın da tahmin ettiği
gibi bu süvarilerin amacı Caesar’ın birliklerinin etrafını çevirmekti. Ancak Caesar,
Pompeius’un süvarilerine karşı gizli tuttuğu dördüncü hattı harekete geçirmiş ve
Pompeius’un süvarilerini mağlup etmişti. Bundan sonra Caesar’ın tecrübeli
askerleri taarruza geçmiş ve Pompeius’un tecrübesiz birliklerini dağıtmaya
başlamıştı.
Caesar’ın saldırılarına karşı Pompeius’un ordularının kanatları aniden çökmüştü.
Bundan sonra ordusu dağılmaya başlayan Pompeius paniğe kapılmış ve
karargâhına dönmüştür. Burada mantıklı düşünmeye çalışarak bir çıkış yolu
aramıştır. Daha sonra şaşkınlığını üzerinden atan Pompeius üzerindeki zırhı
çıkarmış ve kılık değiştirmişti. Ardından bir ata binmiş ve kampın arka tarafından
çıkarak bölgeyi terk etmişti. Yeterince uzaklaştığını düşündükten sonra atından
inmiş ve sıradan bir asker gibi görünmeye çalışmıştı. Bundan sonra da kendisini
takip eden az sayıda ki askeriyle birlikte doğuya doğru yönelmiştir.161
Pompeius’un ordusunun dağılmasından sonra Caesar onların kamplarını ele
geçirmiş ve ilginç bir sahneyle karşılaşmıştır. Zira kampta bir zafer sofrası
hazırlanmıştı. Muhalifler, Caesar’ın mağlubiyetlerinden o kadar emin olmuşlar ki
savaşın sonucunu beklemeden bir zafer sofrası hazırlayıp kutlamayı beklemişlerdi.
Ancak bu zafer sofrası muhaliflerin değil Caesar ve kurmaylarının zafer sofrası
olmuşlardı.
Caesar zaferin ertesi gününde Pompeius’un savaş alanından kaçan yaklaşık yirmi
bin askerinin peşine düşmüştü. Bu askerler Yunanistan’ın iç kesimlerine doğru
kaçmaya çalışmaktaydılar. Ancak Caesar’ın hızı karşısında tutunamamış ve teslim
olmuşlardı.162
160
Baker, 2012: 149-150.
Abbott, 2009: 110.
162
Abbott, 2009: 111.
161
93
Pharsalos Savaşı’nda Pompeius’un on beş bin askeri öldürülmüştü. 163 Esasında
Pompeius’un direncide fiilen yok edilmişti. Caesar büyük bir zafer kazanmıştı. Bu
zaferle birlikte en büyük düşmanı Pompeius’un beli kırılmıştı. Muhaliflerden Cicero
ve Brutus, Pompeius’u terk ederek Caesar’a teslim olmuşlardı. Caesar da onları
affetmiş ve yanına almıştı. Ancak Cato, Sicipio ve Labienus savaş alanından
kaçmayı başarmışlardı. Bu nedenle iç savaş sürecek ve hatta farklı kıt’alara
yayılacaktı.
4.8. Pompeius’un Ölümü
Pharsalos’taki ağır mağlubiyetinden sonra ordusundan kalanları bir kenara bırakan
Pompeius küçük bir tekneye atlamış ve Yunanistan’dan kaçmıştır. Maksadı
Anadolu’ya geçmek ve burada hala kendisine sadık olan yerel liderlerden yardım
toplamaktı. Bu yardımlarla Caesar ile savaşmak için yeniden bir ordu kurabilirdi.
Bu doğrultuda teknesiyle Makedonya’da bir kent olan Amphipolis’e gitmişti. Ancak
görülen o ki Caesar’a mağlup olduktan sonra Pompeius’un dostlarının sayısı
oldukça azalmıştı. Amphipolis’deki dostları ona kısıtlı bir yardım yapmıştı.
Pompeius’da burada vakit kaybetmemesi gerektiğini anlamıştı. Zira Caesar,
Pompeius’un yeniden toparlanmadan önce ele geçirilmesini istiyordu. Bu amaçla
da Pompeius’un peşine düşecekti. Pompeius’un ne yakalanmak ne de teslim
olmak gibi bir niyeti yoktu.
Pompeius, Amphipolis’den hareket ederek Anadolu’ya doğru yöneldi. Ancak
burada da işler onun aleyhineydi. Zira geçen yıllarda bölgede yöneticilik yapan
kayınpederi Metellus Scipio halkı tam bir zorba gibi yönetmişti. Bunun dışında
bölgedeki çoğu prensin Pompeius’a borçları vardı. Bu yüzden Pompeius’dan
kurtulma niyetindeydiler. Bunların farkına varan Pompeius Rodos’a yönelmek
zorunda kalmıştı. Ancak adadaki yetkili isimler arasında artık dostları yoktu. Rodos
da Pompeius için artık güvenli olmayacaktı. Bu yüzden Pompeius, Hatay’a doğru
yönelmeye karar vermişti. Ancak Hatay’da da yöneticiler Pompeius’un şehre
girişini yasaklamıştı. Eğer bunu deneyecek olurlarsa cezaları ölüm olacaktı.164
163
164
Freeman, 2010: 427.
Livius, B, IV: 31-32.
94
Tüm bü nedenlerden ötürü Pompeius rotasını Mısır’a doğru çevirmeye karar
vermişti. Zira Pompeius bundan kısa bir zaman önce Mısır’da kralın tahta
çıkmasına yardımcı olmuştu. Ayrıca askerlerin bir kısmını da bu bölgede
bırakmıştı. Ancak Mısır kralı ölmüş ve tahtı, oğlu Ptolemaios ile kızı Cleopatra’ya
evlenmeleri şartıyla bırakmıştı.165
Bu yıllarda Mısır karışıklık içerisindeydi. Zira on üç yaşında olan Ptolemaios’un
etrafında olan ve kralı etki altında tutan üç kişi vardı. Bunlardan Achillas ordunun
başındaydı. Theodotus, kralın kâhyasıydı. Potheinus ise hazinenin başında yer
alıyordu. Bu üçlü Ptolemaios’un aklını çelerek Cleopatra’yı Suriye’ye sürgüne
yollatmayı başarmışlardı. Ancak Cleopatra’nın buna tepkisi bir iç savaş başlatmak
olmuştu. Zira Suriye’de kaldığı süre boyunca kardeşini alt etmek için bir ordu
oluşturmayı başarmıştı. Buna karşılık Ptolemaios’da, Cleopatra’yı alt etmek üzere
ordusuyla birlikte ona karşı harekete geçmişti. İki ordu Pelusium’da karşılıklı olarak
kamp kurmuştu. 166
Pompeius, tam da bu savaşın patlak verdiği sırada gemisiyle bölgeye gelmişti.
Ptolemaios ve yandaşlarına kendisini kabul etmeleri için ricada bulunmuştu.
Bunun üzerine Mısırlılar derhal istişare ederek Pompeius’u kabul edip etmemenin
sonuçları üzerine tartışmaya başlamışlardı. Zira Pompeius’u kabul etmek demek
Caesar’ın düşmanlığını kazanmak demekti. Ancak kabul etmemekte Pompeius’un
düşmanlığı anlamına gelmekteydi. Her ne kadar Pompeius şimdi güçsüz olsa da
daha sonra toparlanabilir ve intikam almak için Mısır’a dönebilirdi. Öyleyse tek bir
yol kalıyordu. O da Pompeius’u öldürmek ve böylece Caesar’a da hoş
görünmekti.167
Pompeius Mısır’da hoş karşılanacağını umuyordu. Zira askeri bilgisi sayesinde
Ptolemaios’un, Cleopatra’ya karşı verdiği savaşta kendisine ihtiyaç duyabileceği
yönünde bir fikir edinmişti. Ptolemaios’un yanında kaldığı süre boyunca
toparlanabilir ve Caesar’a karşı yeniden gücünü toplayabilirdi.
165
Abbott, 2010: 127.
Livius, B, IV: 32.
167
Abbott, 2010: 128.
166
95
Pompeius’u kıyıda karşılamak üzere Achillas harekete geçmişti. Bir sandalla
birlikte Pompeius’un gemisine doğru yanaşmıştı. Yanında daha önce Pompeius’un
emrinde savaşmış bir Romalı olan Tribunus Lucius Septimus adında biride vardı.
168
Pompeius, sandala bindiğinde bu Romalıyı tanımış ve kendisine de bunu
söylemişti. Ancak Romalı onunla hiç konuşmamış ve sadece başıyla onaylamıştır.
Pompeius yanına yardımcısı Philip ve üç kişiyi daha almıştı. Sandal kıyıya doğru
yanaşmaya başlayınca Achillas ve yanındakiler Pompeius’u öldürmek üzere
kılıçlarını çekmişlerdi.
Daha sonra Romalı subay Septimus, Pompeius’u
öldürmüştür. Derhal Pompeius’un başı kesilmiş ve Caesar’a verilmek üzere
alınmıştı. Bu arada şaşkınlık içerisinde kalmış olan Philip ve diğerleri kendilerine
geldikten sonra olan biteni gemiden izlemiş olan Pompeius’un karısı Cornelia’yı
alıp, Pompeius’un için bir cenaze töreni yapmak istemişlerdi. Derhal kıyıda
bulunan harap bir sandalı parçalamışlar ve bu parçalarla Pompeius’un başsız
cesedini yakmışlardı. Pompeius’un külleri Cornelia’ya verilmiş ve Cornelia’da bu
külleri Alba’da gömmüştür. 169
Böylece Romanın en büyük generallerinden biri, Caesar’ın en büyük rakibi
Pompeius sıradan biri gibi katledilmişti. Zaferler ile dolu bir hayat, böylesine trajik
bir şekilde sona ermişti. Hiç şüphesiz Caesar, Pompeius’un etkisiz hale
getirilmesini istemekteydi. Ancak onun böylesine bir ölümü hak ettiğini de
düşünmüyordu. Zira bu dönemde Pompeius’un peşinden Mısır’a gelmekte olan
Caesar, Mısırlılar’ın yaptıklarının ne denli büyük bir hata olduğunu onlara vereceği
tepkileriyle gösterecekti.
4.9. Caesar’ın Mısır’a Gelişi ve Cleopatra
Caesar, Pompeius’un peşinden gitmek için, Pharsalos’ta çok kalmadı. Çanakkale
Boğazını geçerek Anadolu’ya girdi. Bölgedeki yerel liderler, Caesar’a karşı direniş
göstermeyip onun üstünlüğünü kabul ettiler.
Bu sırada Caesar, Pompeius’un Mısır’a doğru gittiğini haber almıştı. Ordusunu
Rodos’a getirmiş ve hızlı olmak için yanına küçük bir birlik alarak Mısır’a gitmişti.
168
169
Caesar, III: CIV.
Abbott, 2009: 119-120.
96
Ordunun geri kalanı daha sonra onun peşinden Mısır’a gelecekti. Caesar M.Ö. 47
yılında Mısır’da karaya çıkmıştı. Mısırlılar onu karşılamış ve Pompeius’un kesilmiş
başına ona sunmuşlardı. Caesar buna karşılık öfkelenmiş ve Pompeius’un
düştüğü halden dolayı üzülmüştür. Mısırlılar bir minnettarlık beklerken Caesar’ın
öfkesiyle karşılaşmışlardır.
Caesar her ne kadar Pompeius’un ölümüne üzülmüş olsa da politik yaşamında
duygularıyla hareket eden biri değildi. İşini profesyonelce yapmak niyetindeydi.
Mısır bu sıralarda iç karışıklık içerisindeydi. Zira Roma ile müttefik bir devletin
sorunlarının olması Roma’nın en tepesindeki adam olan Caesar’ın ilgisini
çekmekteydi. Bu nedenle bu sorunu halletmeye karar verdi. Çünkü Mısır,
Roma’nın buğday ihtiyacını karşılıyordu. Ancak iç savaş dolayısıyla Roma’ya
yapılan buğday sevkiyatı tehlikedeydi. Bu durum Roma’nın açlık tehlikesiyle karşı
karlıya kalmasına neden olmuştu.
Caesar iç savaşı bitirmek için Cleopatra ve Ptolemaios’u görüşmek üzere
İskenderiye’ye çağırmıştı. Cleopatra bu isteğe derhal uymuş ve İskenderiye’ye
doğru yola çıkmıştır. Zira kendisi Caesar’ın adını duymuş ve onun desteğini
almaya karar vermişti. Cleopatra, İskenderiye’ye geldiğinde şehre girmek için çok
uğraşmak zorunda kalmıştı. Çünkü İskenderiye halkı onu şehirlerinde istemiyordu.
Bunun üzerine Cleopaatra bir rivayete göre kendisini bir halıya sardırmış ve
böylece gizli bir şekilde Caesar’ın huzuruna gelmişti. Caesar, Cleopatra’nın bu
zekice davranışından çok hoşlanmıştı.170
Cleopatra genç ve güzel bir kadındı. Ayrıca Caesar’ı nasıl etkileyeceğini çok iyi
biliyordu. Bu yüzden Caesar’ı kendi yanına çekmeye başlamıştı. Bu sırada Mısır
tahtında Arsinoe adındaki üçüncü kardeşte hak iddia etmeye başlamıştı.
Ptolemaios’da
ordusuyla
Ptolemaios’un
taraftarları
birlikte
İskenderiye’ye
Caesar’a
karşı
doğru
komplolar
gelmekteydi.
dahi
başlamışlardı. Caesar’ın yiyeceklerine zehir katmaya çalışmışlardı.
170
171
Abbott, 2010: 140.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 62.
Hatta
düzenlemeye
171
97
Caesar kendisine devamlı olarak komplo kurmaya çalışanın Pothenius olduğunu
öğrenmişti. Bunu üzerine derhal askerlerine Pothenius’u öldürtmüştü. Ancak bu
durum İskenderiye’de bir karışıklığa neden olmuştu. Şehir bir anda Caesar’a
düşman bir hale gelmişti. Caesar’ın birlikleri İskenderiye Sarayı’nda kuşatılmıştı.
172
4.10. İskenderiye Savaşı ve Nil Gezisi
Ptolemaios’un, Caesar’ı sarayda kuşatan Achillas adındaki komutanı aynı
zamanda şehri de Caesar’a karşı ayaklandırmış ve bütün bir halkı savaşa dâhil
etmişti.
İskenderiye kuşatması neredeyse yedi ay süren bir savaştı. Caesar’ın elindeki
asker sayısı çok azdı ve karşı saldırı yapamıyordu. Sadece kendilerini savunuyor
ve İskenderiye limanını ellerinde tutmaya çalışıyorlardı. Hatta bu liman
savunmalarından birinde Caesar, İskenderiyeliler tarafından kuşatılan bir gemiye
yardım etmek isterken neredeyse ölüyordu. İskenderiyeliler gemiyi ateşe verince
Caesar elinde önemli bir takım belgeler olduğu halde suya atladı. Bu arada
düşmanlar suya devamlı ok yağdırdığı için Caesar suyun dibine dalmak zorunda
kalıyordu. Ancak bu zor şartlara rağmen karaya çıkmış ve kendisini kurtarmıştı. 173
Daha sonra da gemiler ele geçirilmemesi için yakılmıştır.
Bu savaş sırasında bir felakette yaşanmıştır. Bu da meşhur İskenderiye
kütüphanesinin yanması olayıdır. Bu kütüphane Eskiçağ’ın önemli şairlerinin ve
bilginlerinin kralların himayesi altında yaptıkları değerli çalışmaları barındırıyordu.
Antik çağ’a ait bir bilgi hazinesiydi. Sayıları yedi yüz bine varan bu yapıtlar
parşömen kâğıtlara yazılmıştı. Savaş sırasında Caesar bazı Mısır gemilerini ateşe
vermişti. Ancak bu sıra da rüzgâr yön değiştirmiş ve şehre doğru yönelmişti. Daha
sonra alevler kütüphaneye ulaşmıştı. Yangından sonra kütüphane harap olmuştu.
Bu nedenle de günümüze kütüphanede yer alan eserlerin eksik ve parçalanmış
kalıntıları ulaşmıştır.174
172
Plutarkhos: XLIX.
Plutarkhos: XLIX.
174
Abbott, 2009: 132.
173
98
Caesar kuşatma altındayken müttefiklerine yardım göndermeleri için haber
yollamıştı. Kuşatma altında geçen yedi aydan sonra Caesar’ın beklediği yardım
ona ulaşmıştı. Caesar’ın yardım çağrısına cevap veren Bergama Prensi
Mithridates, ordu ve donanmasıyla birlikte İskenderiye’ye gelmişti. Yardımın
geldiğini gören Caesar askerleriyle birlikte kaleden çıkmış ve Mithridates ile
birleşip Mısırlılar’a saldırmıştı. M.Ö. 27 Mart 47 yılında Plotemaios yenilgiye
uğratılmıştı. Ptolemaios, yenilgiden sonra kaçarken nehirde boğularak ölmüştü.175
Böylece Cleopatra’nın tahttaki en büyük rakibi olan kardeşi öldürülmüştü. Mısır da
düzen yeniden sağlanmış ve bunun sonrasında da Cleopatra ve Caesar arasında
bir ilişki başlamıştı.
Caesar ve Cleopatra, İskenderiye zaferinden sonra zaferin şerefine Nil’de büyük
bir gezintiye çıkmışlardı. Arkalarında dört yüz kadar gemiyle birlikte Habeşistan’a
doğru ilerlemişlerdi. Burada ziyafetler, eğlenceler ve av tertiplenmişti. Hatta bu
sırada Caesar’ın Habeşistan’a bir sefer düzenlemek istediği de söylenmektedir.
Ancak Cleopatra buna destek vermek istememiştir.176
Esasen bu ikilinin aşkı bir çıkar üzerinde birleşmişti. Zira Cleopatra, Caesar
sayesinde Mısır tahtına oturmuş Caesar’da, Cleopatra’yı kullanarak Afrika’yı ele
geçirmeyi düşünmüştür. Ancak Caesar’ın Afrika seferi gerçekleşmemiştir. 177
Yinede siyasi çıkarlardan ziyade Caesar ve Cleopatra’nın aşkı ilerleyen yıllarda
efsaneleşmiştir. Zira büyük liderlerin anlatıldığı her eserde bir aşk hikâyesinin yer
alması hikâyeleri daha da çekici hale getirmektedir. Ancak bu birlikteliğin sadece
siyasi olduğunu düşünenlerin aksine ilişkinin gerçek bir boyutu da bulunmaktadır.
Caesar, Mısırdan ayrılmadan hemen önce Cleopatra’dan Caesarion adında bir
oğlunun olması bu durumu kanıtlar niteliktedir. Ancak Cleopatra’nın, Caesar’dan
bir oğlunun olması Caesar’ın onu eş olarak alması için yeterli değildir. Bu durum
Caesar için siyasi bir intihar anlamına gelebilirdi.
175
Atlan, 1970: 167.
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 62-65.
177
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 65.
176
99
Cleopatra, Caesar’ın gücünün hep kendi yanında olmasını istemiştir. Mısır’a hâkim
bir durumdaydı ancak Caesar tarafından tahta ortak edilen kardeşi Arsinoe,
Cleopatra’nın gücünü kısıtlamaktaydı. Cleopatra bu sorundan kurtulmak için
kardeşini casuslukla suçlamış ve tutuklayarak İtalya’ya göndermiştir. 178 Bundan
sonra Cleopatra Mısır’ın tek hâkimi konumuna yükselmiştir.
4.11. Zela Savaşı
Caesar, Mısır’da faaliyetlerde bulunurken Anadolu’da durum karışmaktaydı. Bu
dönemde Pontos Kralı VI. Mithridates’in oğlu Kırım’daki Bosphorus Devleti’nin
Kralı Pharnakes, Anadolu’daki otorite boşluğundan yararlanarak Roma ordularına
saldırmış ve Caesar’ın generali, Calvinus’u mağlup etmiştir.179 Pharnakes,
Calvinus’u Anadolu’dan çıkardıktan sonra Roma’ya sadık olan Amiasis şehrini ele
geçirip halkını köle olarak satmıştı.180 Daha sonra Anadolu’nun içlerine ilerleyip İç
Anadolu’da hâkimiyet kurmuştu.
Caesar, Anadolu’da olanları haber aldıktan sonra İskenderiye’den Suriye’ye
hareket etti. Antakya üzerinden Tarsus’a geçen Caesar burada bir törenle
karşılanmıştı. Onu karşılayanlar arasında daha sonradan suikastçıları olacak olan
Brutus ve Cassius’da vardı. Ayrıca bölgede Caesar’ı bekleyen iki lejyonun orduya
katılmasıyla birlikte Caesar’ın emrindeki lejyon sayısı üçe çıkmıştı. Buradan
Kuzey’e doğru hareket eden Caesar yanına Galat kabilelerinden oluşan bir lejyon
daha almıştı. Caesar emrindeki kuvvetler ile Zela’ya gelmiş ve burada
Pharnakes’in ordusunun olduğu bölgede kamp kurmuştu.181
M.Ö. 2 Ağustos 47’de iki ordu karşı karşıya geldi. Pharnakes’in emrindeki asker
sayısı otuz bin kişiyle ifade ediliyordu. Caesar’ın ise yaklaşık on beş bin askeri
vardı.182 İki ordu arasında yapılan savaş kayıtlara göre kendi dönemlerindeki en
kısa savaştı. Caesar derhal saldırıya geçmiş ve Pharnakes’in ordularını bozguna
uğratmıştı. Pharnakes canını zor kurtarmıştı.
178
Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 62.
Ntv Tarih, 2009, Sayı 3: 28.
180
Diakov- Kovalev, 2008: 206.
181
Ntv Tarih, 2009, Sayı 3: 30.
182
Ntv Tarih, 2009, Sayı 3: 32.
179
100
Yapılan savaş o kadar kısa ve kesin sonuçlu olmuştur ki Caesar senatoya sadece
“veni, vidi, vici” yani “geldim, gördüm, yendim” kelimelerinden oluşan kısa bir bildiri
yollayarak savaşın sonucunu belirtmişti. Savaş alanından kaçmış olan Pharnakes
ise daha sonra kendi adamlarından biri tarafından öldürülmüştür. Caesar,
Anadolu’da dağılmış bir halde olan Roma yönetimini yeniden düzenlemiş ve
bölgeyi itaat altına almıştır.183
Pharnakes’in mağlup edilmesinden sonra Caesar doğudaki Roma eyaletlerinin
tümünde tek hâkim konumuna gelmiştir. Askeri dehası onu bir şekilde yenilmez
kılıyordu. Zira Pharnakes’in mağlubiyetinden sonra bölgenin ona teslim oluşu onun
gücünün bir göstergesi niteliğindedir. Bundan sonra Caesar için doğuda bir
problem kalmamıştı. Zira asıl tehlike şu anda Kuzey Afrika’da kendisini
göstermekteydi.
4.12. Caesar Yine Roma’da
Anadolu’da kazanılan zaferin ardından Caesar vakit kaybetmeden Roma’ya
döndü. Zira uzun zamandır şehirden uzaktaydı ve bu durum Roma’da bir otorite
boşluğuna sebep olabilirdi. Ancak Caesar’ın yokluğunda böylesine olumsuz bir
durum ortaya çıkmamıştı. Çünkü kurmayları ve casusları tarafından şehir gizliden
de olsa Caesar’ın kontrolündeydi.
Caesar, Roma’ya döndüğünde halk onu sevgi gösterileriyle karşıladı. Çünkü
Caesar bir fatihti ve halkta zaferleri çok severdi. Esasında Caesar Roma’yı çok iyi
tanıyordu. Halkın zafer kazanan birisine çok fazla ilgi göstereceğini biliyordu.
Kendisi de onlara istediklerini veriyordu ve bu yolla da halktan istediğini alıyordu.
Caesar, Roma’ya döndüğünde ona verilmiş olan diktatörlük makamının süresi
dolmaktaydı. Çünkü kendisini Pompeius ile olan mücadelesi boyunca diktatör ilan
ettirmişti. Ancak Caesar kendisini yeniden diktatör ilan ettirmek yerine konsül
seçtirmişti. Caesar’ın konsüllüğü o güne kadar görülmemmiş bir şekilde beş sene
için verilmişti. Ayrıca kendisine Halk Tribunlük’ü yetkileri ve senatonun fikrini
almadan savaş ve barışa karar verme yetkisi, valileri, Preator’ları seçme yetkisi
183
Atlan, 1970: 167.
101
verilmişti. Aslında Caesar doğuda iken bu yetkilerini kullanmaya başlamıştı. Ancak
bunun yasal bir zemini yoktu. Şimdi ise bu yasal zemin oluşturulmuştu.184
Caesar, Roma’da siyasi münasebetlerde bulunurken Afrika’daki tehdit giderek
büyümekteydi. Zira Pompeius ölmüş olsa da Cato, Labienus, Scipio gibi
Cumhuriyetçiler hala Caesar’a karşı aktif bir şekilde savaşıyorlardı. Hatta bunlar
Numidya Kralı Juba’yı da kendi yanlarına çekmiş ve fillerle destekli büyük bir ordu
oluşturmuşlardı. Bunlar Caesar’ın daha önce Afrika’da kontrolü sağlaması için
gönderdiği Curio’yu mağlup etmişler ve Kuzey Afrika’da denetimi sağlamışlardı.
Caesar’ın uzun zamandır bölgede olmayışı onların ilerleyişlerini hızlandırmıştı.
Afrika’nın dışında diğer bir tehlike de İspanya’da büyümekteydi. Zira Pompeius’un
iki oğlu Sextus ve Gneaus Pompeius’da İspanya’da Caesar ile mücadele etmek
üzere hazırlanmaktaydı. Bunlar bölgede Pompeius taraftarlarının desteklerini
kazanmışlardı. Ancak İspanya’da büyüyen bu hareket Kuzey Afrika’daki tehdide
göre şimdilik daha az tehlikeliydi.
Caesar, Afrika ve İspanya arasında bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra
Cato ve Scipio ile olan mücadelenin daha büyük bir ehemmiyet arz ettiğini
görmüştü. Bu nedenle de önce onların üzerine yürümeye karar verdi. Ancak
Afrika’ya hareketinden önce uğraşması gereken önemli bir problem vardı. Bu da
askerlerin isyanıydı.
Caesar’ın lejyonerleri uzun yıllardır savaştan savaşa koşmuş profesyonel
askerlerdi. Ancak onlar artık savaşmaktan yorulmuşlardı. Şimdide bir Afrika
seferinden bahsediliyordu. Ama buna rağmen Caesar onlara vaat ettiği zenginliği
henüz bahşetmemişti. Bu duruma karşı çıkılması gerekiyordu. Bu nedenden ötürü
askerler hep birlikte Caesar’a isyan etmişlerdi.
Bu isyanın başını Caesar’ın en gözde lejyonu olan onuncu lejyon çekiyordu. İsyan
dalga dalga bütün orduya yayılmıştı. Askerler şehrin dışındaki ordugâhlarından
hareket ederek şehre doğru yürümeye başlamışlardı. Maksatları şehre girmekti.
Bu durum belki bir çatışmaya yol açabilirdi. Ancak Caesar akıllıca davrandı. Şehrin
184
Atlan, 1970: 168.
102
kapısına gelen askerlere Campus Martius’a gitmelerini ve orada kendisini
beklemelerini bildiren bir emir yolladı. Askerlerde bu emre itaat ederek Campus
Martius’a gittiler. Burada Caesar ile karşılaştılar. Caesar onlara amaçlarının ve
isteklerinin ne olduğunu sordu. Askerlerde emekli olmak istediklerini ve Afrika’ya
gitmek istemediklerini söylediler. Bunun dışında hakları olan toprak ve ödüllerini
istiyorlardı. Caesar onlara en güvendiği askerlerinin isyanı dolayısıyla duymuş
olduğu üzüntüye dair bir konuşma yaptı. Bunun ardından da onların isteklerini
kabul etti. Ancak Caesar öylesine iyi konuşmuştu ki askerlerin fikirleri anında
değişmişti. Derhal Caesar’dan af dilemişler ve Afrika’ya onun yanına gitmek
istediklerini söylemişlerdi. Caesar ‘da onları affetmiş ve Afrika’ya götürmeye karar
vermişlerdi. Ancak onuncu lejyonu parçalara ayırarak diğer birliklere dağıtmıştı. 185
Görünen o ki Caesar hitabet alanında ki yeteneklerini hala muhafaza ediyordu.
Askerleri yaptığı konuşma ile kısa sürede etkileyip, pişman olmalarını sağlamış
olması bu durumu kanıtlar niteliktedir. Bundan sonra Caesar dikkatini Afrika’ya
verebilir ve iç savaşı sona erdirmek üzere harekete geçebilirdi.
4.13.Thapsus Savaşı
Caesar, Roma’da işleri yoluna koyduktan sonra M.Ö. 46 yılının ilk aylarında
ordusuyla Sicilya’ya geçti. Burada yaptığı daha kapsamlı bir hazırlıktan sonra
askerleriyle birlikte Afrika’ya çıkarma yaptı.
Cato ve diğerleri, Caesar’ın Afrika’ya çıkarma yaptığı haberini almışlardı. Bu
nedenle derhal savunma tedbirleri almaya çalışmışlardı. Her ne kadar Caesar’ın
kuvveti onlarınkine oranla daha küçük olsa da Caesar büyük bir komutandı.
Muhalifler daha önce onu hafife aldıkları için Pharsalos’ta büyük bir felaket
yaşamışlardı. Bu nedenle şimdi daha dikkatli adımlar atmak zorundaydılar.
Caesar, Afrika’ya geldiğinde askeri hazırlıkların yanında siyasi olarak da bir takım
müttefik arayışlarına girmişti. Hatta Moritanya Kralı Bocchus ile bir ittifaklık dahi
oluşturmuştu. Zira Moritanya Kralı Bocchus, Numidya Kralı Juba’ya karşı büyük bir
düşmanlık beslemekteydi. Caesar’da bu düşmanlığı kullanarak Bocchus ile ortak
185
Abbott, 2010: 149-152.
103
çıkarlar üzerine kurulu bir anlaşma yapmıştı. 186 Caesar muhalifleri iki ateş
arasında bırakmıştı. Böylece üstünlüğü de kendi eline geçirmişti. Bu üstünlüğe
dayanarak muhalifleri savaş alanına çekmeye çalışmış ve küçük çaplı çatışmalar
çıkarmıştı.
Cato, Caesar bölgeye geldiği zaman kendi komutası altındaki Utica şehrine gitmiş
ve bölgesini koruma altına almaya çalışmıştı. Buna karşılık Scipio, Labianus ve
Juba, Thapsus’a gelerek kamp kurmuşlardı. Bunu haber alan Caesar ordusuyla
birlikte Thapsus’a gelmiş ve birliklerini fillerin saldırısına göre konumlandırmıştı.
M.Ö. 6 Nisan 46 yılında iki ordu arasında savaş başladı. Savaşın başlamasıyla
birlikte Juba fillerini Caesar’ın üzerine yolladı. Caesar askerlerine fillerle
savaşmamalarını emretti. Derhal ordusunu seyrelterek fillerin askerlerin arasından
geçip gitmesine izin verdi. Bu filler daha sonra geri dönerek kendi saflarına doğru
ilerlediler. Muhalifler filler tarafından ezilmeye başlandı. Bunun hemen ardından
Caesar’da saldırıya geçti ve muhaliflerin oluşturduğu orduyu bozguna uğrattı.
Savaş alanında Scipio öldürülmüştü. Ancak Labienus kaçmayı başarmıştı. Bu
mağlubiyet sonrasında Juba’da kendisini öldürecektir.
Caesar büyük bir zafer kazanmıştı. Ancak Cato hala Utica’daydı ve hayattaydı. Bu
nedenle Caesar savaş alanında çok kalmadı. Derhal Cato’yu ele geçirmek üzere
harekete geçti. Ancak Mağlubiyetin haberini almış olan Cato, Caesar’ın
yenilmesinin mümkün olmadığını anlamıştı. Fakat Caesar’ın eline geçme niyetinde
de değildi. Bu nedenle de kendi bıçağı ile intihar etmişti.
Caesar, Utica’ya geldiğinde Cato’nun öldüğünü görmüş ve buna üzülmüştür. Her
ne kadar Caesar’ın en büyük düşmanı olsa da Cato bir Romalıydı, Caesar’da
kendi
uyruğundan
olan
birisinin
ölmesini
istemiyordu.
Ancak
Cato’nun
yaşamasının ne kadar tehlikeli olabileceği de ortadaydı. Caesar’ın, Cato’nun
ölümü üzerine “Ey Cato, senin yaşamını bağışlamadan önce senin kendini
öldürmene hayran oldum” dediği rivayet edilmektedir. Zira bundan sonra
Cicero’da, Cato hakkında övgü dolu sözler yazmıştır. Eser Roma’da ilgi toplayınca
186
Diakov- Kovalev, 2008: 207.
104
Caesar buna tepki olarak “Cato aleyhinedir” başlıklı yazılar yazmıştı.187 Görülen o
ki Caesar, Cato’yu affetme niyetindeydi. Ancak bu af Cato’yu küçük düşürmek
içindi. Kuşkusuz Cato’da, Caesar’ın bu niyetinin farkındaydı. Bu yüzden Cato,
Caesar’ın kendisini küçük düşürmesine fırsat vermeden intihar etmiştir.
Thapsus zaferinden sonra Caesar bölgeyi yeniden bir düzene sokmuştur.
Moritanya Kralı Bocchus ile Numidya Krallığının topraklarını paylaşmıştır. Kendi
payına düşen kısımda Africa Nova eyaletini kurmuştur. Bu eyaletin yönetimini
devrin en meşhur tarihçisi ve Caesar taraftarı olan Sallustius Crispus’a vermiştir. 188
M.Ö. 46 yılında Thapsus savaşından sonra Caesar en büyük düşmanlarını
Labienus dışında yok etmişti. Ancak Labienus, İspanya’ya kaçmayı başarmış ve
burada Pompeius’un oğullarıyla birleşip yeniden Caesar’a karşı savaşmaya
başlamıştı. Bu durum iç savaşın hala devam etmesi demekti. Ancak Caesar’ın
önünde şimdi tek bir hedef kalmıştı. O da İspanya idi.
4.13. Munda Savaşı
Caesar, Thapsus’da büyük bir zafer kazanmıştı. Scipio, Cato ve Juba yok
edilmişti. Bundan sonrası için Caesar’ın yapması gereken askeri başarısını siyasal
alanda da bir kazanca çevirmekti. Bu amaçla Afrika’dan ayrılmış ve Roma’ya
dönmüştü.
Caesar, Roma’da derhal halkın önüne çıktı. Onlara kendi zaferini öven ve yaptığı
savaşın büyüklüğünü anlatan etkileyici konuşmalar yaptı. Ele geçirdiği yerlerin
büyüklüğüyle halka övündü. Halka açık ziyafetler verdi. Askerlerini ödüllendirdi ve
gladyatör dövüşleri düzenledi. Bunlardan sonra da şehirde genel bir nüfus sayımı
yaptırdı. Sayıma göre şehirdeki Roma vatandaşı nüfusu yüz otuz bin kadardı. Bir
önceki sayım sonucu üç yüz yirmi bindi. Bu durum iç savaşın Roma’ya nasıl bir
şekilde etki ettiğini gösterir niteliktedir. 189
187
Plutarkhos: LIV.
Atlan, 1970: 169.
189
Plutarkhos: LV.
188
105
İç savaş neticesinde şehrin nüfusunun azalmasının yanı sıra aslında cumhuriyette
bir değişime uğruyordu. Zira Caesar Roma’ya her dönüşünde senatonun
yetkilerinden bazılarını kendi selahiyetine alıyordu. Cumhuriyet giderek tek adamlı
bir sisteme dönüşüyordu. Zaten Caesar’ın kendisini düzenli olarak hem konsül
hem de diktatör seçtirmesi, cumhuriyetin zayıfladığını gösterir niteliktedir. Oligarşi
giderek monarşiye teslim olmaktadır. Bunu onaylayanlar ve karşı çıkanlar da vardı.
Zira Afrika’daki muhalif kıpırdanmalar Caesar’ın önünde hala bir engeldi.
Caesar’ın,
İspanya
kaybolduğunu
ile
ilgili
aldığı
göstermekteydi.
haberler
Caesar’ın
bölgedeki
derhal
kontrolün
Roma’dan
giderek
ayrılması
ve
İspanya’daki duruma el koyması gerekmekteydi. Bu doğrultuda Caesar’da
ordularını toplayıp İspanya’ya doğru yola çıktı.
Caesar, İspanya’ya geldiğinde ordusuna bölgedeki sadık lejyonları ve kabilelerden
toplanan askerleri de dâhil etti. Ancak Caesar’ın karşısındaki kuvvette çok
büyüktü. Bu durumun farkında olan Caesar onlara direkt saldırmak yerine
Pompeius
taraftarlarının
müttefiklerine
yöneldi.
Maksadı
onları
bölgede
yalnızlaştırmaktı. Buna karşılık Pompeius’un oğulları Caesar’a engel olmak
amacıyla Munda’ya gelip kamp kurdular. Caesar’da onların ardından Munda
mevkisine gelmişti. İki ordu M.Ö. 17 Mart 45 yılında karşı karşıya geldi.190
İki ordu arasında ki çarpışma çok şiddetli oldu. Öyle ki daha önceleri zafer
kazanmak için çarpışan Caesar, bu defa canını kurtarmak için savaşmıştı. Hatta
Pompeius taraftarları bir ara üstünlüğü öylesine ellerine almışlardı ki Caesar,
askerlerinin yanında onlara cesaret vermek amacıyla savaşa katılmış ve
askerlerine “Beni çocuklara teslim etmeye utanmıyor musunuz.” diye seslenmiştir.
Bu sözler üzerine şevkle saldıran askerler Caesar’ın savaşı kazanması için var
güçleriyle
savaşmış
ve
Pompeius
taraftarlarının
ordusunu
bozguna
uğratmışlardı.191
Bu savaşta Caesar’ın eski generali ve dostu olan Titus Labienus öldürülmüştü.
Pompeius’un büyük oğlu Gneaus Pompeius savaştan birkaç gün sonra ölü olarak
190
191
Atlan, 1970: 170.
Plutarkhos: LVI.
106
ele geçirilmişti. Pompeius’un küçük oğlu Sextus Pompeius ise kaçmıştı. Caesar
yeniden büyük bir zafer kazanmış ve İspanya’yı kontrol altına almıştır. Savaştan
sonra Caesar kendisine sadık kalan kabilelere hediyeler dağıtmış ve pek çoğuna
Roma vatandaşlığı vermişti. Ancak Pompeius’a bağlılık gösterenlere ise ağır
vergiler yüklemiş ve bazılarının topraklarını ellerinden almıştı. 192 Bu yolla kendisine
sadık olanların çok şey kazanacağını, ancak ona karşı çıkanların ise uğrayacağı
felaketleri göstermiş oluyordu. Caesar’ın cömertliğini gören pek çok ulus Caesar’a
sadakatlerini sunarken ondan çekinenler ise korkudan teslim oluyordu.
Caesar, Munda zaferinden sonra İspanya’dan hemen ayrılmadı. Muhalefetin son
kalıntılarını da ortadan kaldırmıştı. Ancak onların yeniden dirilmemesi gerekiyordu.
Bu doğrultuda bölgede kesin bir hâkimiyet kurmak niyetindeydi. Bunu da
İspanya’da bazı koloni, şehirleri kurarak gerçekleştirdi. Colonia Genetiva Lulia
Urbanorum, Colonia Romulensis, Lulia Victrix Triumphalis Tarraco bu kolonilerden
bazılarıdır. Koloniler bölgede Romalılar’ın nüfusunu arttırmak ve Latin kültürünün
yayılması amacıyla kurulmuştur. Ayrıca Caesar, Galya Narbonensis’de, Colonia
Arelate ve Forum Lulii adlı iki koloni daha kurmuş ve Galya’daki Romalı nüfusunu
arttırmıştı.193 Böylece Batı’daki bölgeler güvence altına alınmış ve bölge
egemenliği Caesar’ın lehine dönmüştür.
4.14. Munda Savaşı’nın Önemi
Caesar, Munda Savaşı’yla son rakiplerini de mağlup etmişti. M.Ö. 49 yılında
Rubicon Nehri’ni geçmesiyle başlayan iç savaş M.Ö. 45 yılında Munda önlerinde
nihayete kavuşmuş ve Caesar “hakkı olanı” almıştı. Önünde ne senatonun tutucu
üyeleri ne Büyük Pompeius ne de Doğu’nun kralları tutunabilmişti. Mısır, Anadolu,
Afrika ve İspanya şimdi onun kontrolünde yaşayan topluluklardan ibaretti. Her
zaman özlemini duyduğu o büyük fetih hayallerini nihayet gerçekleştirmişti. 55
yaşına geldiğinde önünde pek bir engel kalmamış gibiydi.
Görünüş itibarıyla Cicero gibi hala gizli muhalifleri vardı. Ancak Caesar affetmeyi
bir politika olarak edinmişti. Kendisine karşı olanları affedip cömertliğiyle onları
192
193
Livius, B, IV: 36.
Atlan, 1970: 170-171.
107
etkileyebileceğini düşünmüştü. Esasen pek çok örnekte bu politikanın başarılı
olduğu görünmektedir. Ancak af politikası genelde Romalı olmayan topluluklar
üzerinde başarıya ulaşmıştı. Bu durum Roma’nın kendi vatandaşları için çok ta
geçerli değildi.
Kuşkusuz, Roma politikanın kalbinin attığı yerdi. Bölge askeri olarak kolaylıkla ele
geçirilebilirdi. Ancak şehri kontrol için aynı şey söylenemezdi. Zira Roma da güç ve
iktidar sahibi olan her kişinin dostu olduğu kadar düşmanı da vardı. Bazı
düşmanlıklar ise hiç ölmezdi. Caesar’ın affettikleri arasında kendisine karşı hiç
ölmeyen düşmanlıklar besleyenler vardı.
Caesar
artık
Roma’da
tek adamdı.
Ancak aristokratların
bu
durumdan
hoşlanmayacağı ortadaydı. Zira eskiden Roma’nın hâkimi olan bu topluluk
Caesar’ın karşısında kolay kolay dize gelebilecek insanlar değillerdi. Caesar’ın bir
imparator veya bir kral olmasına müsaade etme niyetinde de değildiler.
Caesar’ın savaş alanlarında artık işi bitmişti. Çünkü Munda Savaşı, Caesar’ın son
savaşıydı. Bundan sonra artık politika dönemi başlıyordu. Caesar‘ın düşmanları
savaş alanlarında gözleriyle gördüğü gibi karşısında olmayacaktı. Düşmanları
hemen yanında yürüyen ya da sofrasında onunla birlikte yemek yiyen insanlar
olacaktı. Caesar artık askeri üniformasıyla değil Senatörlük Toga’sıyla işlerini
yürütecekti. Elbette ki askeri gücü onun yaptığı her işte etkili bir unsur olmasını
sağlayacaktı. Ancak her halükarda Roma içerisinde bir sivildi.
Caesar, Roma’da tehlike altında olabilirdi. Görünmeyen düşmanları ona her an bir
komplo kurabilirdi. Elbette ki Caesar’da bu durumun farkındaydı. Ancak etrafında
devamlı bir koruma ordusuyla gezmek halkın ona karşı, olumsuz bir tavır
takınmalarına neden olabilirdi. Bu yüzden Caesar halktan biriymiş gibi davranmak
adına Roma sokaklarında az sayıda adamla gezmeye tercih ediyordu. Ne de olsa
Roma artık onundu.
108
109
5. BÖLÜM
CAESAR’IN SON FAALİYETLERİ VE ÖLÜMÜ
5.1. Roma’ya dönüş ve Zafer Alayları
İç savaşın bitimiyle birlikte Caesar, Roma’ya dönmüştü. Bundan sonra dikkatini
kazandığı zaferler için törenler düzenlemeye vermişti. Asya, Afrika, İspanya ve
Galya’daki zaferlerini temsilen her biri için ayrı törenler düzenlenecekti.
Zafer kutlamalarının birinde Caesar bir talihsizlik yaşadı. Üzerinde Roma’ya doğru
geldiği araba yolda hasar almıştı. Bu durum sonucu Caesar’ın peşindeki esirler,
bayraktarlar, filler durmak zorunda kalmışlardı. Caesar’ın kente girişi engellenmişti.
Zira havada kararmıştı. Ancak Caesar bu duruma da bir çare buldu. Peşinden
gelen kırk tane filin üzerinde meşaleler yaktırdı. Böylece kafile rahat bir şekilde
yolunu buldu ve şehre girdi.194
Bu zafer alaylarında törenlerin sonunda idam edilecek olan esirler vardı. Zira
Cleopatra’nın kız kardeşi Arsinoe ve Caesar’ın en büyük düşmanlarının başında
gelen Vercingetorix’de bu kafilede yer almaktaydı. Nitekim zafer töreni sonrasında
ikisi de idam edilmiştir.
Zafer törenlerinde idamlardan başka eğlenceler, gladyatör dövüşleri ve halka açık
ziyafetlerde verildi. Bunların dışında Circus Maximus’ta yarışlar ve bir deniz savaşı
gösterisi sunulmuştu. Yaklaşık beş yüz piyade, üç yüz atlı ve yirmi filin katıldığı bir
savaş sahnesi canlandırılmıştı. Üç gün boyunca Mars Alanında atletler yarışmıştı.
Tiber Irmağı’nın yanında bir gölet kazılmış ve içi suyla doldurulmuştu. Bu gölette
donanma savaşları canlandırılmıştı.195
Gladyatör ve savaş sahnelerinin canlandırılışı sırasında çok sayıda insan
ölmüştür. Elbette ki bu durum günümüz koşullarında bize vahşi bir tören gibi
gelebilir. Ancak dönemin koşullarına göre düşünüldüğünde liderlerin zaferlerinin
194
195
Abbott, 2010: 155-156.
Tranquillus, I: XXXIX.
110
büyüklüğünü anlatmak ve halkı eğlendirmek için bu yollara başvurması sıradan
birer uygulamaydı.
5.2. Caesar’ın Roma’daki Son Faaliyetleri
Munda’dan sonra Caesar’a karşı Roma’da her hangi bir muhalefet söz konusu
değildi. Hatta daha önce Caesar’a muhalefet etmiş olanların pek çoğu önemli
mevkilere getirilmişti.
Caesar, Roma’ya döndükten sonra senato ona yeni ünvanlar ve mevkiler vermişti.
Hatta Pontifex Maximus mevkisi Caesar’a babadan oğula geçebilecek bir şekilde
verilmişti. Böylece Caesar öldükten sonra onun soyundan olanlar bu mevkiye
gelebilecekti. Bunun ardından Caesar’a on yıl süreyle verilmiş olan diktatörlük
ömür boyu sürecek bir şekilde düzenlendi. Bundan sonra da ona “Vatanın Babası”
unvanı verildi ve imparator olarak selamlandı. Caesar her yıl için konsülde
seçilecekti. Ayrıca bir Halk Tribunu gibi kanun teklifleri verebilir veya hoşuna
gitmeyen bir kanunu reddedebilirdi. Ayrıca Caesar öldükten sonra tanrı olarak
kabul edilecekti. Onun heykeli Forum’da diğer tanrılar ile yan yana koyulacaktı. 196
Senatonun verdiği payeleri kabul ettikten sonra Caesar devlet işlerini düzenlemeye
koyuldu. Savaş boyunca pek çok müttefikine ödül vaad etmişti. Ayrıca kendi
taraftarlarına da önemli mevkilerde yer bulması gerekiyordu. Bu amaçla devlet
memuriyetlerinin bazılarında sayı artırma yöntemine gitmiştir. Caesar böylece
Aedil sayısını altı, Preator sayısını on altı, Questator sayısını da kırka çıkarmıştı.
Ancak konsül sayısına dokunulmamış ve bu sayı iki olarak kalmıştır. Bunların
dışında Caesar senatodaki senatörlerin sayısıyla ilgili düzenlemede yapmıştı.
Bilindiği gibi senato yalnızca Roma’daki soylu vatandaşlardan oluşmaktaydı.
Ancak Caesar senatonun bütün bir devleti temsil etmesi gerektiğini düşünüyordu.
Bu amaçla senatoya Roma dışındaki şehirlerden, hatta bazı eyaletlerden gelen
senatörler atadı. Böylece senatörlerin sayısı üç yüzden dokuz yüze yükseldi.197
Bundan
sonra
Caesar
İtalya’nın
nüfusunun
yüksek
tutmak
için
Roma
vatandaşlarına ülke dışına çıkma husussunda çeşitli kısıtlamalar getirdi. Yirmi ve
196
197
Atlan, 1970: 171-172.
Atlan, 1970: 172.
111
kırk yaş arasındaki her Romalı yurttaşın askeri görevler haricinde İtalya dışında üç
yıldan fazla bir süre kalmasını yasakladı. Daha sonra doktorluk ve öğretmenlik
yapan yabancıları Roma’da kalmaları için Roma vatandaşlığı ile ödüllendirdi.
Bundaki maksadı insanları Roma vatandaşlığına özendirmekti.198
Roma’da çok sayıda emektar asker vardı. Bunlar Roma’da bir sıkışıklık
yaratmaktaydı. Caesar’da bu askerleri daha önce yok edilmiş olan şehirlere
yolladı. Onlar bölgede bu şehirleri yeniden kuracak ve Roma vatandaşı sayısını
arttıracaktı. Daha önce yok edilmiş olan Kartaca ve Yunanistan’daki Korinthos
şehirleri bu yolla yeniden kurulmuştu.199
Caesar siyasi faaliyetlerinin dışında Roma’nın imarı ile de yakından ilgilendi. Bu
doğrultuda şehri genişletmeye çalıştı. Roma’nın dışında kalan Mars Alanı’nı şehre
dâhil etmek için planlar hazırlattı. Ayrıca şehirde yeni bir Forum’da inşa edilmesini
istiyordu. Latin ve Grek edebiyatının eserlerinden oluşan bir kütüphane inşaası
planı da hazırlamıştı. Ostia’da bir liman yapmak ve Korinthos üzerinde bir kanal
inşaa etmek niyetindeydi.200 Bunun dışında Roma’dan denize Tiber Nehri yoluyla
yeni bir geçit yapmak ve bu geçidin ağzına da bir liman yapmak niyetindeydi. 201
Caesar, sosyal yaşam ile ilgilide bazı kararlar almıştı. Zira suçluların mallarına
zarar gelmediği için suç oranı artmıştı. Bu yüzden suç oranını azaltmak için
suçluların cezasını arttırmıştır. Caesar, çıkardığı bir kanunla anne ve baba
katillerinin mallarının tümüne, diğer suçlardan hüküm giyenlerin ise mallarının
yarısına el koyulması kararını vermişti. Bunu dışında borçlar ile ilgili de
düzenlemeler yaptı. Ancak borçluların, borçlarını affetmedi. Fakat iç savaştan
önce aldıkları mülkleri kaça aldılar ise o fiyatı ödemeleri yönünde bir yasa çıkardı.
Ayrıca faiz olarak ödenmiş ücretinde ana borçtan düşülmesine karar verdi. Bu
yasa ile birlikte alacaklılar paralarının dörtte birini kaybetmiş oluyorlardı.202
198
Tranquillus, I: XLII.
Atlan, 1970: 173.
200
Atlan, 1970: 173.
201
Abbott, 2010: 159.
202
Tranquillus, I: XLII.
199
112
Yaptığı tüm işler arasında Caesar’ın en kalıcı eseri takvim üzerinde yaptığı
değişiklik olmuştur. Zira bu dönemde Roma takvimi aksaklıklar göstermekteydi.
Caesar’da bu durumu düzeltmeye karar vermişti.
Caesar’ın yaptığı değişiklik Roma’nın ay sistemini esas alan takvimini, güneş
sistemini esas alan bir takvime çevirmek oldu. Ay sistemine göre bir yıl üç yüz elli
beş gündü. Bu durum karışıklığa yol açıyordu. Zira güneş ve ay sistemi
takvimlerinin arsında neredeyse on bir günlük bir fark vardı. Bu durum yaz ve kış
mevsimlerinin bir dönem sonra karışmasına neden oluyordu. İnsanların yazın
yapması gereken işler kışa, kışın yapmaları gereken işler ise yaza denk
geliyordu.203 Bu durum sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyordu. Caesar Mısır’da
kaldığı sırada Mısırlılar’ın güneş sistemini esas alan takvimini öğrenmişti. Bu
yüzden Roma takvimini değiştirerek bir yılı üç yüz altmış beş gün olarak hesaplattı.
Bu takvimde her dört yılda bir Şubat ayına bir gün ekleniyordu. 204 Böylece on iki ay
ortaya çıkmıştı. Ayrıca Caesar’ın doğduğu aya “Julii” adı verilmişti. Daha önce
kullanılan Roma takviminin adı Quintilis’ti.205
Caesar’ın ortaya çıkardığı bu takvim günümüzde dahi kullanılmaktadır. Her ne
kadar XVI. yüzyılda Papa Gregori bu takvime ufak bir eklenti yapmış olsa da
takvimin esaslarını Caesar belirlemiş ve Roma sosyal yaşamında oluşan
karışıklıklara bir son vermiştir.
Caesar, Roma’da siyasi ve sosyal hayatı yoluna koyan düzenlemeler ile
uğraşırken hala içinde var olan fetih arzusunu tatmin etmek adına da bir takım
çalışmalar yapıyordu. Zira aklında Crassus’un yenilgiye uğradığı Parthlar ile
savaşmak vardı. Bu amaç için ordusunu hazırlamaktaydı. Ordunun sayısını
arttırmak için de Roma vatandaşlarına ihtiyacı vardı. Ancak Caesar, Roma
nüfusunun buna yetmeyeceğinin de farkındaydı. Bu nedenle de eyaletlerden asker
toplamaya
başlamıştı.
Orduya
katılanlara
Roma
vatandaşlığı
veriyordu.
Ordusunun mevcudunu otuz dokuz lejyona çıkarmıştı. Bu neredeyse iki yüz bin
kişilik bir kuvvet anlamına geliyordu.206 Caesar bu orduyla Parthlar’ın üzerine
203
Abbott, 2010: 159.
Atlan, 1970: 174.
205
Abbott, 2010: 159.
206
Atlan, 1970: 173.
204
113
yürüyecek ve onları ezecekti. Daha sonra Hazar Denizini geçip Hirkanya ve
İskitya’ya girecekti. Bundan sonra da Germen kabilelerini yenecek ve Galya
üzerinden yeniden Roma’ya dönecekti.207
Görülen o ki elli beş yaşındaki Caesar’ın içinde hala bilinmeyen ülkeleri fetih etme
duygusu yatıyordu. Ancak Caesar yaptığı büyük planlara rağmen bir şeyi
unutmaktaydı. Roma karışık bir şehirdi. Halk onu çok severken bir anda ondan
nefret edebilirdi. Bu durum onun yanında yer alan politikacılar içinde geçerliydi.
5.3. Caesar’a Karşı Komplo
Caesar her ne kadar unvanları arasında krallık olmasa da yetkileri esas
alındığında tam anlamıyla bir kraldı. Zira Roma’da elde edebileceği pek çok şeyi
elde etmişti. Ancak kral unvanını resmi olarak henüz almamıştı.
Roma toplumu krallık rejimine karşıydı. Zira Roma krallık olarak kurulmuştu. Ancak
onların kötü yönetimi neticesinde halkta krallığa karşı bir antipati oluşmuştu.
Caesar’da bu durumun farkındaydı. Bu doğrultuda halkı psikolojik olarak
hazırlamaya çalışıyordu.
Esasen Caesar’ın kral olmayışı sadece sözdeydi. Çünkü Caesar kutlamalara veya
senatodaki toplantılara tahtta benzer süslü bir koltukta katılır ve herkesten
yüksekte oturarak aslında konumunu belirtirdi. Hatta Caesar, Forum’da yer alan
kral heykellerinin yanına kendi heykelini de yerleştirmişti. Caesar taraftarları buna
sevinirken
muhalifleri
cumhuriyetin
tehlikede
olması
dolayısıyla
karşı
çıkmışlardı.208
Halktan böyle tepkiler gelmesine rağmen senato Caesar’a hala unvanlar vermeye
devam ediyordu. Yine Caesar’a çeşitli unvanların verildiği sırada bazı senatörler
bunu Caesar’a iletmek için onun yanına gitmişlerdi. Ancak Caesar onları görünce
ayağa kalkmamıştı. Bundan dolayı da halk ve senatörler tarafından tepki
görmüştü. Bunun üzerine Caesar o sırada hasta olduğu için kalkamadığını
açıkladıysa da insanlar buna itimat etmemişti. Zira Plutarkhos aslında onun ayağa
207
208
Plutarkhos: LVIII.
Abbott, 2010: 164.
114
kalkmak istediğini ancak Cornelius Balbus’un ona kalkmamasını öğütlediği için
ayağa kalkmadığını belirtmektedir.209
Yine aynı dönemde Roma’da “Lupercalia” adlı bir bayram kutlanmaktaydı. Bu
bayramda Romanın soylu ailelerinin çocukları çıplak olarak koşarlar ve insanlara
şakadan vururlardı.210 Caesar’da bu bayramın kutlandığı alanda yüksek bir
koltukta oturuyor ve çevreyi izliyordu. Zira koltuğu yine bir tahtta benziyordu.
Bunun dışında kırmızı renkli kral elbiselerini giymişti. 211 Daha sonra Marcus
Antonius bu meydana gelmişti. Elinde bir taç tutuyordu. Antonius bu tacı Caesar’a
vermek isteyince halkın tepkisi susmak olmuştu. Caesar durumu fark edince tacı
geri çevirmişti. Bunun üzerine halk çok sevinmiş ve Caesar’ı alkışlamıştı. 212
Caesar halkın tepkisini ara ara ölçüyordu. Lupercalia Bayramı’ndaki söz konusu
durumda bir bakıma nabız yoklamaydı. Daha sonraki günlerde buna benzer farklı
olaylarda yaşandı. Yine halkın arasından geçtiği sırada Caesar’ın taraftarları ona
Latince kral anlamına gelen “Rex” sözcüğü ile hitap etmişlerdi. Caesar’da onlara
dönüp adının kral değil Caesar olduğunu söylemişti.213 Görünüş itibarıyla Caesar
kral olmak istemiyormuş gibi davranıyordu. Bu işi halka bırakmıştı. Eğer halk onun
kral olmasını isterse kral olacaktı. Böylece kendisini cumhuriyet karşıtı gibi
göstermemiş olacaktı.
Yine aynı dönemde Caesar için büyük ihtimalle kendi bilgisi dâhilinde bir kehanet
ortaya atılmıştı. Bu kehanete göre Parth ülkesini bir kral fetih edebilirdi. Eğer
Roma’nın başında bir kral olursa Parthlar yenilebilirdi. Bunun üzerine bir senatör
Caesar’ın, Parth seferi buyunca krallık yapmasını önerdi. Bu fikre karşılık güçlü bir
ses çıkmadı. Zira senato zaten Caesar’ın elindeydi. Hırslı bir şekilde muhalefet
etmek demek Caesar’a karşı gelmek demekti. 214
Artık Roma’da krallık kabul edilmese bile konuşulur hale gelmişti. Sözcük
sıradanlaştırılarak tepki azaltılmıştı. Caesar’ın politikası işe yaramaktaydı. Çünkü
209
Plutarkhos: LX.
Plutarkhos: LXI.
211
Atlan, 1970: 175.
212
Plutarkhos: LXI.
213
Abbott, 2010: 165.
214
Abbott, 2010: 167-168.
210
115
artık krallığa karşı güçlü bir ses çıkmıyordu. Bu durum halk için olmasa bile
aristokratlar için oldukça gücendiriciydi. Bu nedenle Cato’nun damadı Cassius’un
girişimiyle eski Pompeius taraftarları ve hatta eskiden Caesar’ı destekleyenlerden
oluşan bir grup, gizli gizli toplanarak Caesar karşıtı bir oluşum meydana getirdiler.
Onlara göre Caesar, cumhuriyeti yıkmak peşindeydi ve bunu durdurmakta onarın
göreviydi. Caesar karşıtı bu oluşumda C. Casca, Servilius Casca, Trebonius,
Tullius Cimber, Minutius Basillus yer almaktaydı.215
Oluşuma katılanlardan bazıları tam olarak kararlı değildi. Zira pek çoğu bu
oluşumda Brutus’unde yer almasını istiyordu. Brutus bu yıllarda Caesar’ a çok
yakındı ve Romanın Preator’uydu. Aynı zamanda sakin, temkinli ve dürüst
biriydi.216 Ayrıca Brutus, Caesar’ın manevi oğluydu ve soylu bir aileden geliyordu.
Bu aile beş yüz yıl önce son Roma kralının şehirden kovulmasında aktif rol almış
bir aileydi. Şimdi de Brutus’den, Caesar’a karşı aynı şeyi yapması bekleniyordu.
Brutus, Caesar’dan çokça yardım görmüştü. Bu nedenle de ona ihanet etmesi zor
gibiydi. Ancak Cassius ile olan aile bağları neticesinde onunla sık sık bir araya
geliyordu. Bu görüşmelerde Cassius, Brutus’u ikna etmiş ve hareketin başına
geçmişti.
5.4. Caesar’ın Öldürülüşü
Suikastçiler artık kararı vermişti. Caesar yok edilmeliydi. Ancak bu nasıl ve kim
tarafından yapılacaktı. Bunu belirlemek için aralarında çeşitli görüşmeler yapmaya
başladılar. Bu görüşmelerin kayıtlarını Şam’lı Nicholas adındaki bir tutmuştu.
Suikastçiler yaptıkları toplantılarda dikkat çekmemeye çalışıyor ve küçük gruplar
halinde görüşmelere katılıyorlardı. Yapılan görüşmelerde Caesar’a yapılacak
suikast için birkaç öneri ortaya çıkmıştı. Bunlardan ilki Caesar’ın sık sık yürüyüş
yaptığı Viasacra’da onu öldürmekti. İkincisi Campus Martius’taki köprü üzerinde bir
saldırı yapmaktı. Üçüncüsü ise gladyatör dövüşleri sırasında bir suikast
yapılmasıydı. Ancak bu fikirlerden hiç biri kabul görmedi. Komplocular sadece bir
215
216
Livius, B, IV: 39.
Abbott, 2010: 170.
116
konuda birleşmişti. O da Caesar’ı senato binasında öldürmekti. Ayrıca senatörlerin
giydiği Toga’da hançerleri saklamak için çok uygundu.217
Suikastçiler Mart’ın on beşinde senatoda Caesar’a saldırmaya karar verdiler. Zira
bu tarihte senato Caesar’a ülke dışında kral unvanını kullanması için yetki
verecekti. Ancak Caesar İtalya’da sadece diktatör olarak kalacaktı.218
Caesar suikastin yapılmasından bir önceki geceyi Lepidus’un evinde geçirmişti. Bu
sırada kendi aralarında nasıl bir ölümün daha iyi olacağını konuşuyorlardı.
Caesar’da bu soruya “en az bekleneni güzeldir” diyerek cevap vermişti. Ayrıca
Plutarkhos, bazılarının Caesar’ a bir kâhinin Mart’ın on beşinde onu büyük bir
tehlike beklediğini söylediği yönünde bir iddiada bulunmaktadır. Hatta Caesar on
beş Mart günü senatoya giderken bu kâhine rastlamış ve ona “Mart’ın on beşi
geldi ve bir şey olmadı.” demiştir. Caesar’ın bu sözlerine karşılık olarak kâhinin
ona “Evet geldi ama henüz geçmedi.” dediğini söylemektedir.219
Aynı gece Caesar, karısı Calpunia ile uyurken aniden uyanmıştır. Çünkü Calpunia
uykusunda Caesar’a zarar geldiğini görmüş ve ağlamıştır. Ayrıca Caesar’a kötü bir
şeyler olabileceğini ve yarın senatoya gitmemesi gerektiğini söylemiştir. Daha
sonra Caesar kurbanlar kesip kâhinlere bu durumu danışmıştır. Bunu sonucunda
da senatoya gitmemeye karar vermiştir.220
Suikastçiler,
Caesar’ın
senatoya
gelmeyeceğini
öğrendiklerinde
huzursuz
olmuşlardı. Zira bu işi hızlı bir şekilde bitirmek istiyorlardı. Bunun içinde Caesar’ın
senatoya gelmesi gerekliydi. Bu durumda Caesar’ı senatoya gelmeye ikna etmesi
için onun güvendiği birini Caesar’a yollamaya karar verdiler.
On beş Mart günü Brutus, Caesar’ın yanına gelerek ona Caesar istediği için
senatonun toplandığını söyledi. Ayrıca bir rüya için gelmemezlik etmesinin hoş
karşılanmayacağını da söyledi. Caesar’da çaresiz kalarak senatoya gelmeyi kabul
etmişti. Bu sırada suikasti öğrenen Yunanlı Artemidoros adındaki bir öğretmende
217
Türker, 2010: 48-49.
Atlan, 1970: 176.
219
Plutarkhos: LXIII.
220
Plutarkhos: LXIII.
218
117
Caesar’ın evine gelmeye çalışıyordu. Elinde bir kâğıt vardı. Bu kâğıtta Caesar’ı
suikasta karşı uyaran bir yazı vardı. Ancak Caesar’ın önündeki kalabalık
Artemidoros’a engel olmuştu. Fakat o yinede Caesar’a kâğıdı vermiş ve önemli
olduğunu söylemişti. Ancak Caesar kalabalık yüzünden kâğıdı okumaya fırsat
bulamamıştı. Elindeki bu not senatoya geldiğinde hala yanındaydı.221
Caesar senatoya yaklaştığında yanında Marcus Antonius’da vardı. Antonius’un
güçlü bir yapısı vardı ve Caesar’a sadıktı. Suikastçiler bu nedenle onun
Caesar’dan uzakta tutulması gerektiğini biliyorlardı. Albinus bu amaçla Antonius’un
yanına gelmiş ve onu senatonun girişinde lafa tutarak oyalamaya çalışmıştı. 222
Caesar tek başına senato binasına girmiş ve koltuğuna doğru yönelmişti. Bu
sırada senatodaki senatörlerde onun peşinden gelmekteydiler. Senatorlerden,
Metellus kardeşinin sürgününe son vermek için Caesar ile konuşmaya
çalışmaktaydı. Ancak bu bir hileydi. Metellus, Caesar’ı oyalamış ve togasından bir
hançer çıkararak ona doğru savurmuştu. Böylece ilk darbeyi Caesar’a indirmişti.
Ancak Caesar hızlı davranarak hançeri tutmuştu.223 Daha sonra Tullius Cimber,
Caesar’a vurmuş, Caesar’da “Bu bir vahşet” diye bağırmıştı. Bu sırada Casca’da,
Caesar’a bir darbe indirmişti. Ardından senatörlere bağırarak harekete geçmelerini
söylemişti. İlk tedirginliği üzerlerinden atan senatörler Caesar’a saldırmışlar ve
hançerlerini ona saplamaya başlamışlardı. 224 Bu sırada Brutus’de, Caesar’a
saldırmaktaydı. Caesar aldığı darbeler neticesinde senatoda Pompeius’un
heykelinin olduğu bölgeye sürüklenmişti.225
Caesar kendisine saldıranlar ile baş edemeyince togasıyla başını örtmeye
çalışmıştı. Yirmi üç yerinden yara almıştı ve konuşamıyordu. Ancak bazı Antik
yazarlar,
Brutus’u
aktarmaktadır.226
221
Abbott, 2010: 179-180.
Plutarkhos: LXVI.
223
Plutarkhos: LXVI.
224
Türker, 2010: 50.
225
Plutarkhos: LXVI.
226
Tranquillus, I: LXXXII.
222
görünce
Caesar’ın,
“Sende
mi
oğlum?”
dediğini
118
Caesar böylece öldürülmüştü. Suikastten sonra Brutus diğer suikastçılara bir
konuşma yapmak istemişti. Ancak suikastçilerin hepsi korkuyla kaçmışlardı. Brutus
ve yanında kalanlar Capitol Tepesine doğru yürüyüşe geçmiş ve Roma halkına
yeniden özgür olduklarını haykırmışlardı. Ancak Romalılar olanları duymuş ve
korkuyla evlerine kapanmışlardı.227
Bu sırada Caesar’ın cesedi hala senato binasındaydı. Daha sonra köleleri gelmiş
ve Caesar’ın cesedini bir arabaya yükleyip götürmüşlerdi. Bu sırada Caesar’ın bir
kolu da arabadan dışarı sarkmaktaydı.
Böylece Roma’nın hâkimi Caesar bir komplo sonucu katledilmişti. Zaferlerle dolu
bir yaşam, entrikalara yenik düşmüştü. Caesar eski düşmanlarını hep affetmişti.
Ancak görünen o ki Caesar’ın eski düşmanları onun yeni dostları olmamışlardı.
Caesar öldürülmüştü. Ancak bunun nedeni neydi? Şüphesiz bu durumun tek
açıklaması Caesar’ın krallık peşinde olması olamazdı. Çünkü aristokratlar bunu
sadece bir bahane olarak kullanmaktaydı. Esas mesele Roma’yı kimin
yöneteceğiydi. Caesar neredeyse bütün yetkileri kendisinde toplamıştı. Ayrıca
ordu ve halkta onun yanındaydı. Bu durum dünün liderleri olan aristokratları
rahatsız ediyordu. Caesar ortadan kalktıktan sonra devlet yeniden onlara kalacak
ve istedikleri gibi zenginleşebileceklerdi. Halkta Caesar’ı unutacak ve yeniden
onlara tabii olacaktı.
Görünen o ki aristokratlar düşüncelerinde yanılmışlardı. Zira Caesar’ın ölümünün
duyulmasından sonra halk sevinç gösterilerinde bulunmak yerine evlerine
kapanmıştı. Suikastçiler, yeniden özgürüz diyerek propaganda yapmalarına
rağmen halk bu durumdan mutlu değildi. Çünkü her ne kadar tek adam olmak
istese de Roma toplumu Caesar’ı seviyordu. Esasen bu durum şimdi suikastçilar
için bir tehlike yaratabilirdi. Halk öfkeyle hareket edip onlara işledikleri cinayetin
bedelini ödetebilirdi.
227
Türker, 2010: 51.
119
5.5. Caesar’ın Cenaze Töreni ve Vasiyeti
Suikastten sonra, senatörlerin çoğu Caesar’ın cesedinin eski usullere göre Tiber
Irmağı’na atılmasını istemişti. Bu durum Caesar’ın elindeki mal varlığının ve bu
güne kadar çıkartmış olduğu tüm yasaların geçersiz olduğu anlamına gelecekti.
Ancak bunu yapmaktan vaz geçtiler. Çünkü hem halktan hemde Caear’ın iki
yardımcısından çekiniyorlardı. Caesar’ın yardımcılarından Antonius bu dönemde
şehirdeki lejyonların komutanıydı. Lepidus ise atlı birlikleri yönetiyordu. Bu ikili
suikastçilere karşı bir saldırı yapabilirdi. Bu yüzden suikastçiler toplanarak
Capitol’ü işgal ettiler ve burayı savunmaları için gladyatörler topladılar. 228
Suikastçilerin korkması gereken tek güç Caesar’ın yardımcıları değildi. Suikastin
ilk etkisinin geçmesinden sonra halk arasında da aristokratlara karşı bir
kıpırdanma vardı. Bu durum tehlikeli bir boyuta taşınabilirdi.
Caesar’ın cesedi köleler tarafından Calpurnia’ya götürüldükten sonra Caear’ın
kayınpederi Lucius Piso, Caesar’ın vasiyetinin okunmasını istedi. Caesar’ın
vasiyeti, Marcus Antonius’un evinde okundu. Bu sırada halk da Antonius’un evinin
önünde toplanmaktaydı. Caesar’ın vasiyetine göre; mirasçıları kız kardeşinin üç
torunuydu. Mirasının dörtte üçü yeğeni Gaius Octavius’a bırakılmıştı. Kalan dörtte
biri Lucius Pinarius ile Quintus Pedius ‘a bırakılmıştı. Ayrıca Caesar’ın kendisini
öldüren Brutus’te ikinci dereceden mirasçıydı. Caesar halk içinde bazı şeyler
bırakmıştı. Tiber Irmağı yakınında ki bahçelerini halka bırakmış ve her vatandaşa
üç yüz sestertius (Roma Cumhuriyeti’nde para birimi) ödenmesini istemiştir.229
Halk, Caesar’ın vasiyetini duyunca suikastçilere karşı büyük bir öfke duymuştu.
Suikastçiler de çok geçmeden yaptıkları işin başarıya ulaşmadığını anlamışlardı.
Bu yüzden Antonius ile anlaşmaya çalışmışlardı. Bu amaçla da senato toplanmıştı.
Yapılan görüşmelerde Caesar’ın tanrısal ünvanları kabul edilmişti. Ayrıca Caesar
için büyük bir cenaze töreni yapılmasına karar verilmişti. Suikastçiler içinde genel
bir af ilan edilmişti.230
228
Diakov- Kovalev, 2008: 212.
Tranquillus, I: LXXXIII.
230
Abbott, 2010: 186-187.
229
120
Görünen o ki işler artık bir önceki gün gibi değildi. Suikastçiler halkın kendi
yanlarında olacağını düşünerek hareket etmiş ve Caesar’ın yaptığı her şeyi yok
edebileceklerini
zannetmişlerdi.
Ancak
Caesar’ın
vasiyeti
pek
çok
şeyi
değiştirmişti. Zira Caesar vasiyetnamesinde dahi halkı unutmamıştı.
Bu durumda halkın cumhuriyet tarihi boyunca kendilerini görmezden gelen
aristokrat sınıfını desteklemek için bir nedeni yoktu.
Caesar’ın cenaze töreninin yapılacağı yer kararlaştırıldıktan sonra halk kalabalık
gruplar halinde cenazenin yapılmasına karar verilen Mars Alanı’na doğru yürüyüşe
geçmişti. Yanlarında Caesar için sunacakları adaklar ve hediyeler vardı. Caesar’ın
cansız bedeni cenaze konuşmasının yapılacağı kürsünün tapınak şeklindeki
tentesinin altındaki süslü bir yatağa yerleştirildi. Bu yatak altın rengi bir örtü ile
kaplandı. Başında da Caesar’ın suikaste uğradığı sırada üzerindeki kana bulanmış
cüppesi vardı.231
Cesedin başında Caesar için hem acı hemde nefret uyandıracak sözler söylendi.
Pacuvius’un “Beni öldürsünler diyemi korudum bunları.” adlı sözleri cesedin
başında söylendi.232 Cenazenin başında insanlar ağıt yakıyordu. Bunun dışında
senatonun Caesar için aldığı bazı kararlar da okunmaktaydı. Bu kararlara
Antonius’ta birkaç sözle eşlik etmişti.233 Cenaze töreninin ardından cesedin nerede
yakılacağı konusunda bir karışıklık çıkmıştı. Çünkü bazıları cesedin Jüpiter
Tapınağında yakılmasını isterken diğerleri senato binasında yıkılmasını istemiştir.
Bu karışıklığın yaşandığı sırada kılıç kuşanmış birkaç kişi ortaya çıkarak etrafta
buldukları ahşaplarla ve elbiselerle derhal bir ateş yaktılar. Bu ateşe eski askerler
kılıçlarını bazı insanlarda kendi eşyalarını attılar. Ardından Caesar’ın cesedi bu
ateşte yakılmaya başlandı.234 Bundan sonra insanlar ellerinde meşalelerle öfke
içinde suikastçilerin evlerine doğru yürüyüşe geçti. Pek çok soylunun evini
dağıttılar. Bu topluluğun başında daha sonra yakalanıp idam edilecek olan ve
231
Abbott, 2010: 187-188.
Tranquillus, I: LXXXIV.
233
Abbott, 2010: 188.
234
Tranquillus, I: LXXXIV.
232
121
Marius’un torunu olduğu iddia edilen Heroplius adında bir kışkırtıcı vardı.
Ayaklanmaya köleler de katılmıştı.235
Bu kalabalık Cassius ve Brutus’un evine doğru yürüyüşe geçmişti. Ancak alınan
önlemler sayesinde halk durdurulmuştu. Bu sırada insanlar yolda Helvius Cinna
adında birini yakalamıştı. Onu Caesar’ın muhaliflerinden biri olan Cornelius Cinna
sanarak katletmişlerdi. Başını bir mızrağın üzerine takarak bütün şehirde
dolaştırmışlardı.236
Cenaze töreninden sonra halk yeniden toplanarak Forum’a bir sütun dikti. Bundan
sonra Caesar’ın şerefine oyunlar düzenlediler. Bu oyunlar sırasında gökyüzünde
yedi gece boyunca parlayacak bir yıldır ortaya çıktı. İnsanlar bunu Caesar’ın ruhu
olarak kabul ettiler.237
5.6. Caesar’ın Ölümünden Sonra Roma
Caesar’ın ölümünden sonra aristokratların düşündüğü gibi cumhuriyet rejimi
kurtulmamıştı. Aksine Caesar’ın ölümü onu güçlendirmişti. Bundan sonraki dönem
Caesar’a suikast düzenleyenler için bir yıkılış dönemi oldu. Çünkü halkın baskısı o
kadar büyüktüki Cassius ve Brutus Roma’yı terk etmek zorunda kalmıştı. Antonius
ve Lepidus şehirde daha da önemli bir pozisyona geçmişti. Cicero ise olaylardan
sonra senatoda en etkili isimlerden biri olmuşu.
Yine bu dönemde Gaius Octavius, Caesar’ın mirasçısı olarak ortaya çıkmıştı.
Kendi adlarına Caesar’ı da eklemiş ve halkın önüne çıkmıştı. Bundan sonra miras
haklarından faydalanmasını engelleyen Antonius ile çatışmıştı. Senatoda bu
çatışmada Antonius’a karşı Octavius’u desteklemişti. Mutina Savaşı’nda, Antonius,
Hirtius ve Pansa tarafından yenilgiye uğratılmıştı. Bu savaşta Octavius’da Hirtius
ve Pansa’nın yanında Antonius’a karşı savaşmıştı.
Savaşlardan sonra Antonius ve Octavius, Cassius ve Brutus’e karşı güçlerini
birleştirmek zorunda kalmışlardı. Zira bu dönemde bu ikili büyük bir kuvvet
235
Diakov- Kovalev, 2008: 213.
Tranquillus, I: LXXXV.
237
Abbott, 2010: 190.
236
122
toplamışlar ve Roma’ya doğru ilerlemeye başlamışlardı. Antonius ve Octavius
birlikte hareket ederek Philippi Savaşı’nda, Cassius ve Brutus’u mağlup ettiler. Bu
savaştan sonra Cassius ve Brutus intihar etmişti. Antonius ve Octavius Caesar
yanlarına Lepidus’u da alarak M.Ö. 43 yılında ikinci Triumvirlik’i oluşturdular.
Roma’yı uzun müddet üç parçaya bölerek yönettiler. Lepidus Afrika’yı, Octavius
Roma’yı ve Batı bölgeleri, Antonius ise Doğu’yu yönetecekti.
Antonius daha sonra Mısır’a yerleşerek, Cleopatra ile bir ilişki kurdu. Bu ilişkiden
aldığı kuvvet ile Roma’ya olan buğday sevkiyatını durdurdu. Bunun sonucunda
Roma açlık tehlikesiyle karşılaştı. Octavius Caesar, bu durumdan kurtulmak için
Antonius ile mücadele etmeye karar erdi. M.Ö. 31’de yapılan Actium Deniz
Savaşı’nda, Octavius’un komutanlarından Agrippa, Antonius’u mağlup etti.
Antonius savaşı kaybettikten sonra intihar etti. Daha sonra da Cleopatra kendisini
öldürdü. Böylece Octavius Caesar, Roma’da tek başına hekimiyet kurdu ve yaptığı
düzenlemeler ile M.Ö. 27 yılında kendisini Roma’nın hâkimi ilan etti.
Caesar M.Ö. 44’te ölmüştü. Ancak asıl zaferini bundan sonra elde etmişti. Zira
kendisi olmasa da yeğeni Octavius Caesar adıyla Roma’nın imparatoru olmuş ve
cumhuriyetin sonunu getirmiştir. Caesar’ı öldürerek cumhuriyeti kurtaracaklarını
düşünen soylular Roma’yı kendi elleriyle imparatorluk yoluna sokmuşlardı.
Caesar’dan sonra onun soyundan gelenler, İmparator Neron döneminin sonuna
kadar, yani M.S. 68 yılına kadar Roma’yı yönetmişlerdir. Batı Roma imparatorluğu
M.S. 476 yılında yıkıldığında dahi Gaius Julius Caesar’ın adı her zaman anılmış ve
efsanelere konu olmuştur. Ancak onu öldürenler hiçbir zaman sevgiyle
anılmamıştır.
123
SONUÇ
Roma tarihi’nde bazı generallerin güçlerini arttırıp yönetimi tehdit etmeleri özellikle
Marius ve Sulla dönemi başta olmak üzere sıkça rastlanılan bir durum olmuştur.
Zira Roma’lı lejyonerlerin maaşlarını doğrudan devletten değil de kendi
komutanlarından alması, onların sadakatlerini parayla satın alınabilen bir değer
haline getirmişti. Marius’un ortaya çıkarmış olduğu bu sistem, bundan sonraki
dönemde Roma yönetiminde kimin etkin olacağını politikadan öte askeri güç
lehine çevirmiştir.
Marius ve Sulla arasındaki kanlı rekabetten sonra Roma’da bir dönem soylular
etkin olmuş, ancak özellikle M.Ö. 70 yılından sonra dönemin en güçlü generali
olan Pompeius yönetimde etkin olmaya başlamıştır. Daha sonra Crassus’ta ortaya
çıkmış ve Roma yeniden iki güç arasında sıkışmıştır. Nitekim bu yıllarda etkili
olmaya başlayan Caesar bu ikiliyi kendi etrafında birleştirmiş ve Roma’da üçlü bir
yönetim sistemi oluşturmuştur.
Caesar bu dönemden sonra polıtıka da iyice sivrilmeye başlamış ve önce
konsüllük daha sonra da Galya valiliği yaparak etkinliğini arttırmıştır. Galya valiliği
boyunca Alpler Ötesi Galya’yı ele geçirmiş ve daha önceki mali sıkıntılarına bir son
vermiştir. Bundan sonra Roma’da kendisine karşı oluşan muhalefetle arasında bir
savaş meydana gelmiştir. Caesar bu savaşta Pompeius’u mağlup etmeyi başarmış
ve cumhuriyetçi senatörler olan Cato, Scipio gibi şahsiyetlerin peşinden Afrika’ya
kadar gitmiştir. Elbette bu sırada Anadolu ve Mısır’da da hâkimiyet sağlanmıştır.
Caesar muhaliflerinin son kalıntılarını İspanya’da yok etmiş ve daha sonrasında da
Roma’ya dönerek ülkenin hâkimi olmuştur. Ülkeyi ele geçirdikten sonra da
yönetimde bazı farklılıklara gitmiştir. Öncelikle soyluların yönetimdeki etkinliklerini
azaltarak kendi yetkilerini arttırmıştır. Daha sonrada ülkeyi bir monarşiye götürmek
istemiştir.
Soyluların tüm itirazlarına ve muhalefetlerine rağmen Caesar, kendisini ve ondan
sonra gelecek olan varisini Roma’nın tek hâkimi yapmayı başarmıştır. Her ne
kadar Caesar, Roma İmparatorluğu’nun birinci imparatoru olarak kabul edilmese
124
de uyguladığı başarılı politikalar esas alındığında, onun Roma’nın o dönemde tek
lideri olduğu rahatlıkla görülebilmektedir.
Roma imparatorluğu’nun daha sonraki yıllarında da görülebileceği gibi Caesar,
Roma tarihinde derin izler bırakmış ve kendisinden sonra gelenlerin meşruiyetlerini
sağlamaları için de bir yol olmuştur. Zira Caesar sonrası dönemde sıkça görüldüğü
üzere Caesar adı sıkça duyulmaktadır. Ancak bunların farkı onların bir isimden çok
bir ünvan olmalarıdır. Caesar sonrası dönemde Roma imparatorları Caesar
ünvanını kullanmışlar ve bunu güçlerinin bir göstergesi olarak benimsemişlerdir.
Görüldüğü üzere Caesar’ın adı dahi bir imparator ünvanı olmaya yetmiş ve kendisi
de Roma’nın efsanevi lidrerleri arasına girmiştir. Öyle ki ardılları onun adını,
Caesar’ın kendisinden daha yüce bir hale getirmiştir. Caesar ölümünden sonra bir
ölümlü lider değil ölümsüz bir Roma Tanrı’sı olmuştur.
Bütün bu bilgiler göz önüne alındığında Caesar’ı bu kadar önemli kılan asıl özelliği
neydi? Sorusu sorulabilir. Zira dönemi göz önüne alındığında her ne kadar Roma
toprakları genişletilmiş olsada Caesar’ın asıl mücadelesi dış güçlerden çok iç
güçlerle olmuştur. Roma’daki asıl mücadele elde edilecek olan değil elde edilmiş
olan toprakların nasıl ve kim tarafından yönetileceği olmuştur. Bu bağlamda şu
soru akıllara gelmektedir; Caesar kendi yurttaşlarına karşı savaşmış bir lider
olarak nasıl bu kadar önemli bir konumda yer almış ve daha sonra da kendisine
duyulan saygı neden devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir.
Kuşkusuz bu soruların pek çok cevabı mevcuttur. Ancak bunlardan en önemlisi
Caesar’ın o dönemde artık yozlaşmış olan Roma yönetim sisteminde yaptığı
değişiklikler ve bunun sonucunda Senato’nun yozlaşmış senatörlerini yönetimden
olabildiğince uzaklaştırmasıdır. Zira Caesar soyluluk sistemine dayalı bir Roma’nın
güçlü bir devlet olarak çok fazla dayanamayacağını ve bir şekilde parçalanacağını
öngörmüştür. Bilindiği gibi Roma çok uluslu bir yapı gösteriyordu. Bu nedenle de
homojen bir yapıdan söz etmekten mümkün değildi. Senato ise bunun farkında
olduğu halde İtalya şehirlerinin ve asıl önemlisi Roma şehrinin diğer her devlete
veya millete karşı olan üstünlüğünü savunmaktaydı. Kuşkusuz köhneleşmiş olan
bu zihniyetin Caesar dönemine kadar pek çok muhalifi olmuştur. Bunlara
125
Gracchus kardeşler ve Marius’u örnek olarak verebilirz. Bu tarihi şahsiyetler Roma
soylu sistemine karşı alt tabakaların haklarını savunmuş ve bazıları bu nedenle
öldürülmüştür.
Ancak kendisinden öncekilerin aksine Caesar devleti akıllıca politikaları ve savaş
alanındaki ustalığıyla ellerine almayı başarmış ve gücünü Roma’yı oluşturan
ulusları birarada tutmaya çalışmak için kulanmıştır. Zira Senato’ya atadığı yüz
kadar yeni ve İtalya dışından gelen senatörler bunu çok iyi bir şekilde destekleyen
örnektir. Bu senatörlerin bazıları Kelt bazıları Grek ve bazıları da Anadolu’luydu.
Caesar’ın amacı Senato’yu tüm Roma Cumhuriyeti’nin Senatosu yapmaktı.
Elbetteki bu girişim o dönemde takdir toplamaktan çok soyluların tepkisini
çekecekti.
Roma yönetimindeki yeniliklerinden başka Caesar’ı önemli kılan diğer bir özelliği
ise onun çok radikal kararlar alabilmesiydi. Gerçekten de Caesar’ın seferleri
boyunca göze çarpan en kayda değer özelliği onun kendi birliklerinden daha üstün
kuvvetlerle girdiği çarpışmalar ve bu savaşlarda elde ettiği başarılardır. Kuşkusuz
buraya Caesar’ın en önemli silahı olan hızını da eklemek de kaçınılmazdır. Zira
Caesar’ın
olağanüstü
hızı
onun
birçok
defa
düşmanlarını
savunmasız
yakalamasına neden olmuş ve başarılarını daha da büyütmüştür.
Karakter özellikleri
ve
siyasal düzlemdeki başarıları Caesar’ın
dostlarını
çoğaltmıştır. Ancak dostlarının çoğalması aynı zamanda düşmanlarının da
çoğalmasına yol açmıştır. Zira yönetimdeki etkinliklerini kaybeden soylu kesim
Caesar’a karşı içten içe bir öfke büyütmekteydiler. Üstelik Caesar’ın onları
kendisine
karşı
savaşmış
olmalarına
rağmen
affetmesi
dahi
onları
durduramamıştır. Güç isteğinin bir kez ortaya çıkması kaçınılmaz olarak şiddeti
doğurmuştur ve bir grup senatörün Caesar’a karşı bir komplo hazırlamalarına
neden olmuştur.
Hazırlanan komplo sonucunda Caesar Senato binasının içinde eski dostları olan
senatörlerce vahşi bir şekilde katledilmiştir. Üstelik bu senatörlerin arasında
manevi oğlu Marcus Junius Brutus’de vardır. Ancak Caesar’ın ölümü komploculara
126
istedikleri sonucu vermemiştir. Hatta durumları o kadar kötüye gitmiştir ki her biri
Roma’yı terk etmek durumunda kalmıştır.
Caesar’ın ölümü Caesar’ın kendisi için bir son olmuştur. Ancak onun amaçları için
ise durum farklıdır. Zira Caesar ölmeden önce yazdığı vasiyetinde isim hakları
dahil servetinin en büyük bölümünü kız kardeşinin torunu olan Gaius Octavius
Caesar’a bırakmıştır. Bu şahıs ise Caesar’ın elde etmek isteyipte ulaşamadığı
herşeye ulaşacak olan Romalı’dır.
Gaius Octavius, Caesar’dan aldığı mirası çok akıllıca kullanmış ve ilk icraat
olarakda Caesar’a suikast düzenleyen senatörlerle hesaplaşmıştır. Gaius Octavius
bu senatörlerden Marcus Junius Brutus’u Yunanistan’da yenerek yok etmiştir.
Kalanlar da Caesar’ın ölümünden en geç iki sene sonraya kadar teker teker
öldürülmüşler veya intihar etmişlerdir.
Görülen o ki Caesar’ın ölümü Roma’da soylu egemenliğinin devam etmesini
sağlamamış, aksine tek adamlık sisteminin daha da tercih edilebilir olmasını
sağlamıştır.
Bu durumu çok iyi irdeleyen Gaius Octavius rakibi olan ve aynı
zamanda Caesar’ın en sadık adamlarından biri olan Marcus Antonius’uda Actium
Deniz Savaşı’nda mağlup etmiştir. Böylece Gaius Octavius Roma yönetiminde tek
söz sahibi olmuş ve M.Ö. 27 yılında Roma’yı bir imparatorluğa çevirmiştir. Kendisi
de Roma’nın ilk imparatoru olarak Caesar’ın hayalini kurduğu Roma’yı inşaa
etmiştir.
127
KAYNAKÇA
ARSLAN, Murat; “Mithrdates VI. Eupator ve Roma” , Antalya, 2002.
ABBOTT, Jacop; “Jül Caesar’ın Hikâyesi”, çev. Uğur Yılmaz, İzmir, İlya
Yayınevi, 8. Baskı, 2012.
ABBOTT, Jacop; “Roma’nın Efendisi Caesar”, çev. Fevzi Akkoç, İstanbul,
Parşömen Yayıncılık, 1. Baskı, 2010.
AKŞİT, Oktay; “ Gaius Julius Caesar’ın Tarihçi Yönü”, Tarih Dergisi, Cilt 15,
Sayı 20, 1965, s. 87-100
ATLAN, Sabahat; “Roma Tarihi’nin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri”,
İstanbul, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1970.
BAKER, Simon; “Eski Roma- Bir İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü”, çev.
Ekin Duru, İstanbul, Say Yayınları, 1. Baskı, 2012.
BARROW, Reginald Jhon; “Romalılar”, çev. Ender Gürol, İstanbul, İz Yayıncılık,
2. Baskı, 2006.
BRECHT, Bertolt; “Bay Julius Caesar’ın İşleri”, çev. Hüsetin Tüzün, İstanbul,
Yöntem Yayınları, 1. Baskı, 1972.
CAESAR, Gaius Julius; “Gallia Savaşı”, çev. Prof. Dr. Hamit Dereli, İstanbul
Hürriyet Yayınları, 1973.
CAESAR, Gaius Julius; “İç Savaş”, çev. Yiğit Değer Bengi, İstanbul, Alfa
Yayınları, 1. Baskı, 2007.
CICERO, Marcus Tullius; “Deitarus’u Caesar’a Karşı Savunma”, çev. Leyla
Özbay, İstanbul, Cem Yayınevi, 1. Baskı, 1994.
CICERO, Marcus Tullius; “Pompeius’un Yetkisi Hakkında” , çev. Fafo Telatar,
İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2003.
CORNELL, Tim; “Roma Dünyası Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi- 5”
çev. Şadan Karadeniz, İstanbul, İletişim Yayınevi, 1988.
CRISPUS, Gaius Sallustius; “Catilina Tertibi”, Çev. Dr. Güngör (Öner)
Varınlıoğlu, İstanbul, Remzi Kitapevi, 1973.
“Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar”, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul,
1971.
DAVIES, Norman; “Avrupa Tarihi- Doğu’dan Batı’ya Buz Çağı’ndan Soğuk
Savaşa Urallar’dan Cebelitarik’a Avrupa’nın Panoroması” , çev. Burcu
Çığman, Elif Topçugil, Kudret Emiroğlu, Suat Kaya, Ankara, İmge Kitapevi, 2.
Baskı, 2011.
DEMİRCİOĞLU, Halil; “ Roma Tarihi I. Cilt Cumhuriyet I. Kısım Menşelerden
Akdeniz Havzasında Hâkimiyet Kurulmasına Kadar” Ankara, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, 5. Baskı, 2011.
128
DEVELİ, Özgür; “Antik Çağda Kuşatmalar”, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, 1. Baskı, 2009.
DIAKOV, V. - KOVALEV, S; “İlkçağ Tarihi Cilt:2 Roma”, çev. Özdemir İnce,
İstanbul, Yordam Kitap, 1. Baskı, 2008.
ERDEMİR, Hatice; Roma Tarihi ve Medeniyeti (Ders Notları), Manisa,
2009.ERHAT, Azra; “Mitoloji Sözlüğü” , İstanbul, Remzi Kitapevi, 15. Baskı,
2007.
EUTROPİUS; “Roma Tarihinin Özeti”, çev. Çiğdem Menzilcioğlu, İstanbul,
Kabalcı Yayınları, 1. Baskı, 2007.
FIELDS, Nic; “Spartacüs ve Köle Savaşı M.Ö. 73-71”, çev. L. Ece Sakar,
İstanbul, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1. Baskı, 2011.
FREEMAN, Charles; “ Mısır, Yunan ve Roma - Antik Akdeniz Uygarlıkları”, çev.
Suat kemal Angı, Ankara, Dost Kitapevi Yayınları, 3. Baskı, 2010.
İPLİKÇİOĞLU, Bülent; “Hellen ve Roma Tarihinin Anahatları”, İstanbul,
Arkeoloji ve Sanat yayınları, 1. Baskı, 2007.
KAYA, Mehmet Ali; “ Anadoluda Roma Eyaletleri: Sınırlar ve Roma Yönetimi”
Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 38, Ankara, 2005, s.11-30.
KISAKÜREK, Arda, KISAKÜREK, Evin Esen; “Bizimkiler- Anadolu Merkezli
Dünya Tarihi M.Ö. 560- M.Ö.270 İmparatorluklar 3. Kitap”, 2009.
KISAKÜREK, Arda, KISAKÜREK, Evin Esen; “Bizimkiler- Anadolu Merkezli
Dünya Tarihi M.Ö. 270- M.Ö. 70 Roma 4. Kitap”, 2009.
KURT, Mehmet; “Roma Egemenliğinde Kilikyaa ve Roma İç Savaşlarını
Bölgedeki Yansımaları” Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt 25, Sayı 2, Ankara, 2010
s. 483-501
KURT, Mehmet; “ Ovalık Kilikya’da M.Ö. I. Yüzyıl Yönetim Olgusu ve
Tarkondimotos Krallığı” Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı
31, Afyon, 2011, s. 429-445.
LIVIUS, Titus; “Roma Tarihi I. Cilt”, çev. Uğur Yılmaz, İlya Yayınevi, İzmir, 1.
Baskı, 2011.
LIVIUS, Titus; “Roma Tarihi II. Cilt”, çev. Uğur Yılmaz, İlya Yayınevi, İzmir, 2.
Baskı, 2011.
“Ntv Tarih”, Sayı 3, İstanbul, 2009, s. 26-33
PLUTARKHOS; “Paralel Yaşamlar İskender ve Caesar”, çev. Furkan Akderin,
İstanbul, Alfa Yayınları, 1. Baskı, 2007.
PLUTARKHOS; “Sezar”, çev. Haydar Rıfat, İstanbul, Vakit Gazete-Matbaa, 1936.
PLUTARKHOS; “Paralel Yaşamlar Marcus Antonius”, çev. Furkan Akderin,
İstanbul, Alfa Yayınları, 1. Basım, 2006.
129
ROBERTS, J.M. ; “Avrupa Tarihi” , çev. Fethi Aytuna, İstanbul, İnkılâp Kitapevi,
2010.
SHAKESPEARE, William; “Julius Caesar”, çev. Tuncay Türk, İstanbul, Oda
Yayıncılık, 1. Baskı, 2010..
SHAW, Bernard; “ Caesar’la Kleopatra”, Ankara, Milli Eğitim Basımevi, 1945.
ŞENEL, Alâeddin; “Siyasal Düşünceler Tarihi- Tarih Öncesinde İlkçağda
Ortaçağda ve Yeniçağda Toplum ve Siyasal Düşünüş” Ankara, Bilim ve Sanat
Yayınevi, 2. Baskı, 2010.
TEKİN, Oğuz; “Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş”, İstanbul, İletişim
Yayıncılık, 7. Baskı, 2012.
TOPDAL, Esra; “Kilikya Eyaleti: Kentler ve Roma Yönetimi”, İzmir, 2007.
TRANQUILLUS, Gaius, Suetonius; “On İki Caesar’ın Yaşamı”, çev. Fafo TelatarGül Özaktürk, Ankara, Epa Basım Yayın, 1. Baskı, 2007.
TÜRKER, Yavuz O. ; “Jül Caesar” , İstanbul, Anonim Yayıncılık, 1.Baskı, 2010.
ÖZÇELİK, Nazmi; “İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı”, Ankara, Nobel Yayıncılık, 4.
Baskı, 2009.
YILDIRIM, Ercüment; “Roma Parth Mücadelesinde Fırat Nehrinin Jeopolitik
Önemi” Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi-Tarihin Peşinde, Sayı 7,
Konya, 2012, s. 45-64.
130
131
EKLER
Harita 1.1. Kuruluşundan ikiye bölünüşüne kadar Roma’nın yayılışı
Harita 1.2. M.Ö. 264’ den Caesar’ın öldürülüşüne kadar Roma
132
Harita 1.3. Caesar’ın Galya seferi sırasında Galya’nın siyasi durumu
133
Harita 1.4. Galya seferi sırasında Caesar’ın izlediği yollar
134
Harita 1.5. Alesia Kuşatması sırasındaki Romalıların ve Galyalıların bulunduğu
mevziiler
135
Resim 1.1 Caesar’ın temsili bir büstü
136
Resim 1.2. Vercingetorix’in Fransa’da bulunan bir heykeli
137
Resim 1.3. Pompeius Magnus’un temsili bir büstü
Resim 1.4. Marcus Antonius’un temsili bir büstü
138
Resim 1.5. Vercingetorix’in Caesar’a teslim oluşunu gösteren temsili bir tablo
Resim 1.6. Caesar’a Senato binası içerisinde yapılan suikasti gösteren temsili
bir tablo
139
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı
:
OLUKLU Ünal
Uyruğu
:
T. C.
Doğum tarihi ve yeri
:
02/01/1990 – Akçakoca / DÜZCE
Medeni hali
:
Bekar
Telefon
:
0 (537) 824 40 17
Faks
:
e-posta
:
[email protected]
Eğitim Derecesi
Okul/Program
Mezuniyet Yılı
Yüksek Lisans
Gazi Üniversitesi/Eski Çağ Tarihi
2014
Lisans
Gazi Üniversitesi/Tarih
2011
Lise
Gebze Lisesi/Sosyal Bilimler
2007
İş Deneyimi, Yıl
Çalıştığı Yer
Görev
2012-2013-1 yıl
MENAR Mental Aritmetik
Eğitmen
Yabancı Dili
İngilizce
Yayınlar
1.
Hobiler
Kitap okumak, müzik dinlemek, bilgisayar teknolojileri
GAZİ GELECEKTİR...
Download