ENGELLİLERİN EĞİTİM HAKKI GİRİŞ Günümüzde toplumsal

advertisement
ENGELLİLERİN EĞİTİM HAKKI
GİRİŞ
Günümüzde toplumsal ilerlemeye paralel olarak engellilere yaklaşım istenilen düzeyde
olmasa da değişmekte ve sürekli olarak gelişmektedir. Bir ülkenin demokrasiyi, insan
haklarını, çağdaşlaşmayı ne kadar sindirdiğini anlamak için, o ülkenin engellilerine nasıl
yaklaştığına bakmak yeterlidir. Engelli bireylere verilen değerin en önemli göstergelerinden
biri de eğitimdir. Çünkü engellilere yönelik eğitimin temel amacı, engelinden dolayı
toplumsal hayata katılmakta güçlük çeken insanları daha fazla toplumsal hayata katmaktır. Bu
çağdaşlaşmanın, demokratik bir ülke olmanın en önemli kıstaslarından biridir. Çünkü engelli
birey için eğitim, insan olmanın gereklerini yerine getirmesi açısından şarttır. İnsan sosyal bir
varlık olduğuna göre bir engelli için eğitim, onun ev hapsinden kurtulması, kendi ayakları
üzerinde durması, toplumsal yaşama tam ve etkin olarak katılması, tüketici konumdan üretici
konuma geçmesi demektir. Aksi takdirde engelli birey, toplumda hep yük, yardıma muhtaç bir
birey olarak görülecektir. Günümüzde çağdaş, demokratik bir ülkenin en temel görevlerinden
biri de engellilerin insan hak ve özgürlüklerini tam ve eşit olarak kullanmalarını sağlamaktır.
Bu hak ve özgürlüklerin en önemlilerinden biri de eğitim hakkıdır. Nitekim gerek uluslararası
gerekse de ulusal belgelerde eğitim hakkı temel bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 26. maddesinde “herkesin eğitim hakkı vardır”
ifadesi gösteriyor ki eğitim hiçbir fark gözetmeksizin tüm bireylerin ve bu kapsamda
engellilerin de hakkıdır. Ancak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve birçok uluslararası
sözleşmelere rağmen engellilerin eğitiminde ilerleme hala karınca adımlarıyla olmaktadır.
Bunu istatistiklerde görmek mümkündür.
BM tarafından yapılan araştırmalara göre dünyada,
- 600 milyon engelli bulunmaktadır. Yani dünyada yaşayan her on kişiden biri engellidir.
- Okul çağındaki engellilerin sadece %10’ u eğitim olanaklarından yararlanmaktadır.
- Dünya da engelli kadınların ortalama %65’ i okur- yazar değildir.
Görüldüğü gibi günümüz dünyasında bu kadar çalışmaya yasaya rağmen engellilerin eğitim
tablosu bu kadar vahim durumdadır. Bunun en önemli nedeni ise engelli haklarına verilmesi
gereken önemin son yıllarda verilmeye başlanmasıdır. Doğal olarak engellilerin eğitim
tarihçesi de çok köklü değildir. Örneğin engelli eğitiminin geçmişine baktığımızda; Dünyada
ilk körler ve sağırlar okulları ile ilk körler kütüphanesi 18. yüzyılda kurulmuşlardır.
Ülkemizde ise ilk sağırlar okulu 1889 da İstanbul da açılmış daha sonra bu okul bünyesinde
körler bölümü oluşturulmuştur. Bağımsız olarak ilk körler okulu ise bundan nerdeyse bir asır
sonra Ankara da 1950 de açılmıştır. 1974 yılında ise ortopedik engelliler okulu hizmete
girmiştir. Ülkemizde özel eğitim hizmetleri 1950 yılına kadar sağlık bakanlığına daha sonra
ise milli eğitim bakanlığına bağlanmıştır. Engellilerin eğitimi ile ilgili bugün sürmekte olan
uygulamanın temeli 1983 yılında çıkarılan 916 sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu
ile atılmış ardından gerek uluslar arası hukuk belgeleri gerekse de Avrupa Birliğine uyum
çalışmaları nedeniyle bu konuyla ilgili mevzuat genişletilmiştir.
Bu çalışmada söz konusu mevzuat çerçevesinde ülkemizde engellilere yönelik hizmet
anlayışları, mevzuatın hangi anlayışlar benimsenerek hazırlandığı ve engellilerin eğitim
haklarının neler olduğu, çıkabilecek sorunlar ve fiili durum da göz önünde tutularak çözüm
önerileri tartışılacaktır.
A-ENGELLİLERE YÖNELİK HİZMET ANLAYIŞLARI
Engellilere yönelik hizmet anlayışları toplumun ve devletin engelliye bakış açısını
yansıtır. Devlet engelliye hizmet verirken hangi anlayışı benimser ise ona uygun olarak
mevzuatını belirler. Bu da engelliye hangi kapsam çerçevesinde haklar tanınacağının
göstergesidir.
Engellilere yönelik hizmetlerde yakın zamana kadar tıbbi ve sosyal yaklaşım
benimsenmekteydi. Günümüzde ise bu iki yaklaşıma üçüncü olarak insan hakları yaklaşımı
eklenmiştir.
1- Tıbbi Yaklaşım: Tıbbi yaklaşım, sorunu bireyin kendisinde bulan bir yaklaşım olduğu için
çözüm de bireye ilişkin olmalıdır.
Bu anlayışa göre engellilik bir sağlık sorunudur ve tedavi edilmesi gerekir. Tedavi
edilemiyorsa bağış ve sosyal yardımlar yapılır. Çünkü engelli zavallı, çaresiz ve muhtaç biri
olarak görülür. Böylesi toplumlarda doğal olarak bir engellinin eğitilmesi toplumsal yaşama
katılmasının hukuki altyapısı da yoktur. Engelli sürekli bakıma muhtaçtır ve devletin
yasalarda engellinin bu muhtaçlığını ekonomik yardımlarla gidermek dışında bir yaklaşım
yoktur. Bu hizmet anlayışı yüzyıllar boyunca toplumlara egemen olmuştur.
2- Sosyal Yaklaşım: Engelli sorununu hak ve özgürlüklerden yararlanma anlamında bir
engel haline getiren toplumsal hayatın bu kişilerin farklı niteliklerini gözetmeden belirlenmiş
olmasıdır. Bu nedenle engelliliği toplumsal sorun olarak görür ve toplumsal kurtuluşu
amaçlar. Bu yaklaşıma göre engelli tedavi edilebiliyorsa edilmeli, sosyal yardım gerekiyorsa
bu yardım da yapılmalıdır ancak sorun bununla bitmez. sorunun bir parçası da
toplumdadır. Engelli her alanda eşit haklara sahip bireydir. Hizmet anlayışı ayrımcı ve
önyargılı uygulamaların sona erdirilmesine tam katılım ve fırsat eşitliğinin sağlanmasına
dayanır.
3- İnsan HaklarıYaklaşımı: bu anlayışın sosyal yaklaşımdan farkı; sorunu bireysel haklar
sorunu olarak görmesi ve bu bağlamda insan hakları yorum yöntemlerini de
kullanabilmesidir. Böylece tüm insan hakları sözleşmeleri de bu anlayışın dayanağı
olmaktadır. Bu sözleşmelerin kaynak haline getirilmeleri toplumsal değişimin gerekliliğinin
sosyal duyarlılıktan çıkarılması ve bağlayıcı hukuk kuralları haline getirilmeleri açısından
önemlidir.
Günümüze kadar ulaşan gerek uluslararası gerekse de ulusal hukuk belgelerinde bu
anlayışların etkilerini görmek mümkündür. Bugüne kadar sosyal anlayış benimsenirken BM
Engelli Hakları Sözleşmesi’ nin kabulüyle artık insan hakları yaklaşımına geçildiği kabul
edilmektedir. Bu anlayışın temelinde engellinin de insan olduğu ve her insan gibi haklarının
olduğu ön kabulünden hareketle onları toplumsal yaşama uyum konusunda yasalarla
destekler. Engellilerin toplumsal yaşama katılmaları ise eğitim haklarından yararlanmalarıyla
doğrudan ilgilidir.
B- ENGELLİLERİN EĞİTİM HAKKINA GENEL BAKIŞ
Eğitim hakkı engelliler için olmazsa olmaz temel bir insan hakkıdır; çünkü bir
engellinin doğal bir haktan yararlanması onun alacağı eğitimle doğrudan ilgilidir. Eğitim ise
elbette özel olmalı, her engellinin engeline uygun, bilimsel metotlarla teknolojik
gelişmelerden sonuna kadar yararlanarak, alanında uzman eğitimcilerle yapılmalıdır.
Bu yüzden engellilerin eğitimine ilişkin hakları uluslararası hukuk belgelerinde ve ulusal
düzlemde oluşturulan mevzuatta da düzenlenerek herkes açısından bağlayıcı hale getirilmiştir.
1-Uluslararası Hukuk Belgelerinde Engellilerin Eğitim Hakkı
Eğitim temel insan haklarından biridir ve herkes için eşittir. Bu anlayış artık tüm
dünyada tanınmış evrensel bir ilke haline gelmiştir. Herkes için derken elbette engelliler de
kastedilmektedir. Yani engellilerin haklarının da önemli bir kısmı eğitim ilişkin haklarından
oluşmaktadır. Engellilerin eğitiminde özel durumlarına ve ihtiyaçlarına bağlı olarak bazı
farklılıklar vardır. Bu farklılık eşitliği engelleyen değil onu güçlendiren, tamamlayan bir
olgudur; çünkü söz konusu haktan yararlanmak engelliler için özel bir eğitim
gerektirmektedir. Örneğin eğitim hakkından bahsederken bir görme engellinin, bir işitme
engellinin ya da daha başka fiziksel ve zihinsel engelli gruplarının tek tek engelleri gerçeği
göz önünde bulundurularak alması gereken eğitim anlaşılmalıdır. Engellilerin yeterli eğitimi
almasını sağlayacak bu özel eğitim yasal düzenlemelerdeki metinlerde de yer alır. Ve bu özel
eğitim eşitliği engelleyen değil bizzat onu güçlendiren ve tamamlayan bir anlayışın ürünü
olduğunu altını bir kez daha çizmekte yarar vardır.
Engellilerin eğitim hakkı uluslararası bildiri ve sözleşmelerle de güvence altına
alınmıştır.
. 9 Aralık 1975 tarihli engelli Hakları Bildirisi 6’ncı maddesinde;
“Engelli kişiler (Tıbbi-Psikolojik-Fonksiyonel) tedavi haklarına sahiptirler. Protez, ortopedik
uygulamalar, tıbbi ve sosyal rehabilitasyon çalışmaları, eğitim ve mesleki eğitim, staj ve rehabilitasyon,
yardım dayanışma, plasman hizmetleri, engelli kişilerin becerileri hızlandıracak diğer bütün faaliyetler
bu maddenin kapsamına dahildir.”
hükmüne yer vermiştir.
13 Aralık 2006 tarihli
Birleşmiş Milletler engelli Hakları Sözleşmesinin 24.
maddesinde eğitim hakkı daha ayrıntılı olarak şöyle düzenlenmiştir;
(söz konusu sözleşme Bakanlar Kurulu tarafından onaylanıp 14/07/2009 tarih ve 27288
sayılı resmi gazetede yayımlanmıştır.)
“Taraf Devletler engellilerin eğitim hakkını tanır. Taraf Devletler, bu hakkın fırsat
eşitliği temelinde ve ayrımcılık yapılmaksızın sağlanması için eğitim
sisteminin bütünleştirici bir şekilde her seviyede engellileri içine almasını ve ömür boyu
öğrenim imkanı sağlar.”
Görüldüğü gibi sözleşme öncelikle engelli eğitiminin hangi ilkeler çerçevesinde
verileceğini belirtmiş ve bu konuda taraf devletlere sorumluluk yüklemiştir. Şöyle ki; taraf
devletler engellilere eğitim hakkını tanımakla kalmayacak aynı zamanda bu eğitimin fırsat
eşitliği ve ayrımcılık yasağı kapsamında ömür boyu sağlamayı taahhüt edecek.
Bunun için taraf devletler;
“a) İnsan potansiyelinin, onur ve değer duygusunun tam gelişimi ve insan haklarına,
temel özgürlüklere ve insan çeşitliliğine saygı duyulmasının güçlendirilmesi;
b) Engellilerin; kişiliklerinin, yeteneklerinin, yaratıcılıklarının, zihinsel ve fiziksel
becerilerinin potansiyellerinin en üst derecesinde gelişiminin
sağlanması;
c) Engellilerin özgür bir topluma etkin bir şekilde katılımlarının sağlanması.
Hedeflerini gözetmelidir.”
Engellilere eğitim hakkının yaşama geçirilmesi için taraf devletlerin gerçekleştirmesi gereken
bazı yükümlülükleri vardır. Sözleşmede sağlanması gereken koşullar şöyle sıralanmıştır;
“a) Engelliler engelleri nedeniyle genel eğitim sisteminden dışlanmamalı ve engelli
çocuklar engelleri nedeniyle parasız ve zorunlu ilk ve ortaöğretim olanaklarının
dışında tutulmamalıdır;
b) Engelliler yaşadıkları çevrede bütünleştirici, kaliteli ve parasız ilk ve orta öğretime
diğer bireylerle eşit olarak erişebilmelidir;
c) Bireylerin ihtiyaçlarına göre makul düzenlemeler yapılmalıdır;
d) Engellilerin genel eğitimden etkin bir şekilde yararlanabilmeleri için genel eğitim
sistemi içinde ihtiyaç duydukları desteği almalıdır;
e) Engellilere yönelik bireyselleştirilmiş etkin destekleyici tedbirler, engellilerin tam
katılımı hedefine uygun olarak, akademik ve sosyal gelişimi artırıcı
ortamlarda sağlanmalıdır.”
Sözleşme, Taraf Devletlerin engellilerin toplumun eşit üyeleri olarak eğitime tam ve
eşit katılımlarını kolaylaştırmak için yaşamı ve sosyal gelişim becerilerini
öğrenmelerini sağlayıp, bu amaçla hangi tedbirleri alacağını belirtir.
BM sözleşmesi taraf devletlere engellilere eğitim verecek eğitimciler ve onların
hizmet içi eğitimleri hakkında da maddede düzenleme yapmıştır.
“Taraf Devletler bu hakkın yaşama geçmesini sağlamak için, engelli olanlar dahil
olmak üzere, işaret dilini ve Braille alfabesini bilen öğretmenlerin
işe alınması ve eğitimin her düzeyinde çalışan uzmanların ve personelin eğitimi için uygun
tedbirleri alır. Sözkonusu eğitim engelliliğe ilişkin bilincin
arttırılmasını, alternatif iletişim araç ve biçimleri ile destekleyici eğitim tekniklerinin ve
materyallerinin kullanılmasını içermelidir.”
Sözleşmenin 24. maddesinin son fıkrası ise; Taraf Devletlerin engellilerin genel
yüksek okul eğitimine, mesleki eğitime, erişkin eğitimine ve ömür boyu süren eğitime
ayrımcılığa uğramaksızın diğer
bireylerle eşit koşullar altında erişimini sağlayacağını bu amaçla engellilerin ihtiyaçlarına
uygun makul düzenlemelerin yapılacağını teminat altına alır.
16 Aralık 1966 tarihli birleşmiş milletler ekonomik, sosyal ve kültürel haklar
sözleşmesinin 13. ve 14. maddeleri ile eğitim hakkının korunması ve geliştirilmesi ile de ilgili
devletlere önemli sorumluluklar verilmiştir.
BM’ in Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile kurduğu ilgili komitenin
genel yorumunda engellilerin öncelikle gözetilmesi ve eşitliğin sağlanması için gerekli
önlemlerin alınmasının bir devlet yükümlülüğü olduğu belirtilmiştir.
Çocuk hakları sözleşmesi ile de engelli çocukların haklarına ilişkin 23. maddesi ile
genel olarak eğitim hakkını düzenleyen maddesi ve çocuğun yüksek yararının gözetilmesi
engelliliğin de içinde yer aldığı zeminlerde ayrımcılık yasağı, gelişme hakkı düzenlenmiştir.
3 Aralık 1982 tarihli engelliler İlgili Birleşmiş Milletler On yıllık Dünya Eylem
programının eğitim bölümünde,
20 Aralık 1993 tarihli engelliler İçin Fırsat Eşitliğine ilişkin Standart Kuralların Kural 6.
bölümünde,
12 Temmuz 1993 tarihli Viyana bildirisi’ nde de ,devletlere konuyla ilgili önemli
yükümlülükler verilmiştir.
2- Ulusal Mevzuatta Engellilerin Eğitim Hakkı
Uluslararası metinlerde engellilerin eğitim hakkının asgari sınırı bu şekilde
belirlenmiştir. Ulusal mevzuata baktığımızda ise, buna parelel kanunların olduğunu
görebiliriz.
a)TC Anayasası ;
bir devletin anayasası o devletin yapısının ve işleyişinin yanında aynı zamanda
vatandaşlarının hak ve ödevleri ile özgürlüklerini de belirler. Işte bu nedenle
engellilerin
eğitim hakkının da çatısı anayasadır.1982 anayasası;kanun
önünde eşitlik ilkesini
Madde 10 - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.Şeklindedüzenlemiştir.
bu hükümden de açıkça anlaşılacağı üüzere hiçbir ayrım gözetilmeksizin
kanunlar herkese eşit uygulanır. engellilik durumu maddede açıkça
belirtilmemesine rağmen sayılan diğer nedenlerin arasında yer alır. .
Yine anayasanın 42. maddesi“kimsenin
eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamayacağını söyleyerek engellilerin de bu haktan faydalanabileceklerini belirtir. aynı
maddede : Devletin durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak
tedbirleri alacağını vurgular.”
Danıştay 8. Dairesi 22.4.2004 günlü, 2004/ 1921 sayılı kararı ile bu konuya vurgu
yapmıştır. Zihinsel Özürlüler Özel Eğitim Merkezleri Yönetmeliğinin, eğitime 21 yaş
sınırlaması getiren 2. maddesinin iptaline ilişkin kararında "zihinsel özüre sahip bireylerin
hangi yaşta olursa olsun bilinçli, sistematik bir eğitim ve bakıma ihtiyaçlarının bulunduğu
gerçeğini " vurgulamış ve " Aksine bir kabul, bu bireylerin toplum dışına itilerek aileleri ve
toplum için bir külfet haline dönüşmelerine neden olacağı gibi hem yasanın amacına
hem de Anayasada yer alan sosyal güvenlik eğitim ve öğrenim hakkına ilişkin düzenlemelere
de aykırı olacaktır. Başka bir anlatımla, böyle bir düzenleme ve uygulama Anayasada
güvence altına alınan hakların ihlali sonucunu doğuracaktır ."
Anayasanın 56. maddesi yurttaşların ruh ve beden sağlıklarını korumayı devlete
görev olarak verirken. 61’inci maddesi ise: Devletin sakatların korunmalarını ve toplum
hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alacağını düzenler.
1982 Anayasasının ilgili maddelerine bakıldığında devletin sosyal bir devlet olduğu,
kanunların herkese eşit uygulanmasının yanında desteklenmesi gereken gruplara karşı da
pozitif yükümlülüklerin yerine getirileceği taahhüdü verilmiştir.
Ülkemizde Anayasa
tarafından temel çizgileri çizilerek belirlenen engellilerin eğitim hakları diğer mevzuat ile daha
da ayrıntılandırılmıştır.
b) Diğer Mevzuat
Engellilerin eğitimleri denilince elbette ilk bakılması gereken Milli Eğitim Bakanlığı’ nın
bu konudaki mevzuatıdır.
Milli Eğitim Bakanlığ’ ının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri belirlenmiştir.bu ilkeler gerek yukarıda
bahsettiğimiz uluslararası hukuk metinlerinde gerrekse de TC Anayasasında
belirlenen ilkeler ışığında hazırlanmıştır.
I - Genellik ve eşitlik:
Madde 4 - Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayırımı gözetilmeksizin
herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
II - Ferdin ve toplumun ihtiyaçları:
Madde 5 - Milli eğitim hizmeti, Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri ile
Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenir.
V - Fırsat ve imkan eşitliği:
Madde 8 - Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanır.
Maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim kademelerine kadar
öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla
gerekli yardımlar yapılır.
Özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler
alınır.
Milli eğitimin temel ilkeleri belirlenirken göze çarpan özellikler;eğitim hakkının
da ayrımcılık yasağı kapsamında olduğu yani herkese açık ve eşit şekilde
uygulanacağı belirtilmiştir. Bunun yanında fırsat eşitliğininde önemli bir ilke olduğu ve
son olarak engellilerin eğitiminde özel tedbirlerin alınacağı düzenlenmiştir.eğitimin
temeli olarak Kabul edilen ilköğretime ilişkin;
Ilköğretim ve Eğitim Kanununda;
Madde 1 - İlköğretim, kadın erkek bütün Türklerin milli gayelere uygun olarak
bedeni, zihni ve ahlaki gelişmelerine ve yetişmelerine hizmet eden temel eğitim ve
öğretimdir.
Madde 12 - Mecburi ilköğrenim çağında bulundukları halde zihnen, bedenen,
ruhen ve sosyal bakımdan özürlü olan çocukların özel eğitim ve öğretim görmeleri
sağlanır.
Ülkemizde ilköğretim zorunlu ve parasızdır. Genel eğitim için geçerli olan bu
düzenleme aynı zamanda özel eğitimde de 12. madde ile sağlanmıştır. bununla birlikte
engellilere yönelik eğitimin okul öncesi eğitimden itibaren ilköğretim, ortaöğretim ve
yükseköğretimde nasıl olacağı Özel Eğitime İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile Özel
Eğitim Yönetmeliğinde düzenlenmiştir.
Özürlüler Kanunun 1. maddesinde “engellilerin diğer konular yanında eğitim,
rehabilitasyon gibi konularda yaşanan sorunların çözümü yoluyla her bakımdan gelişmelerini
ve önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma katılmalarını
sağlamak…” amacı belirtilmiştir.
Aynı kanunun 15. maddesinde ise “hiçbir gerekçeyle engellilerin eğitim alması
engellenemez. Engellilere eşit eğitim imkanı sağlanır.” hükmü yer almıştır .
kanunun 4. maddesinde engelliler aleyhine ayrımcılık yapılamayacağı, ayrımcılıkla
mücadelenin engellilere yönelik politikaların temel esasını teşkil edeceği belirtilmiştir. .
Aynı şekilde tck.nın 122. maddesi de engellilik ve diğer nedenlerle insanlar arasında
ayrımcılık yapanların altı aydan bir yıla kadar hapisle cezalandırılacağını öngörmüştür.
Ülkemizde engellilik açısından eğitim de yukarda açıklandığı üzere bir hak olarak okul
öncesi eğitimden itibaren yüksek öğretime kadar düzenlenmiştir. Devlet bu hak kapsamında
engellilere özel eğitim sunma yükümlülüğü altına girmiştir.
C-ÖZEL EĞİTİM ve REHABİLİTASYON
Görüldüğü gibi özel eğitim ve rehabilitasyon engelliler için olmazsa olmazdır ve bu
kanun ve mevzuatlarda da belirtilmiştir. Bu yükümlülük de devlete aittir. Peki bu yükümlülük
hangi kurumlarla ve nasıl yerine getirilmektedir.
Ülkemizde engellilere ait eğitim hizmetleri 1980 yılına kadar ilköğretim genel
müdürlüğü bünyesinde bir şube müdürü tarafından yürütülmekteydi. Daha sonra özel eğitim
rehberlik ve danışma hizmetleri genel müdürlüğü kurulmuştur. şu an ise engellilerin eğitimi ile
ilgili önemli görevler Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülmektedir.
.
“Doğumdan başlayarak okul öncesi, okul çağı ve yetişkinleri kapsayacak biçimde tüm
engellilere eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, ilgili kurumlar arası koordinasyon ve
işbirliğinin kurulması, engellilerin eğitimi ve rehabilitasyonu konusunda standartların
oluşturulması, sorunların ve çözüm yollarının araştırılması gibi görevler 1997 yılında 571
sayılı kanun hükmünde kararnameyle ile kurulan Özürlüler idaresi Başkanlığına verilmiştir.
aynıKHK da
özel eğitim özel eğitim gerektiren bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için özel
olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile onların
özür ve özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitimi olarak tanımlanmıştır.,
Özel eğitimin temel ilkeleri ise şöyle sıralanmıştır;
Türk Milli Eğitimini düzenleyen genel esaslar doğrultusunda özel eğitimle ilgili
temel ilkeler şunlardır:
a) Özel eğitim gerektiren tüm bireyler, ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri
doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetlerinden yararlandırılır.
b) Özel eğitime erken başlamak esastır.
c) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri sosyal ve fiziksel
çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanır ve yürütülür.
d) Özel eğitim gerektiren bireylerin, eğitsel performansları dikkate alınarak,
amaç, muhteva ve öğretim süreçlerinde uyarlamalar yapılarak diğer bireylerle birlikte
eğitilmelerine öncelik verilir.
e) Özel eğitim gerektiren bireylerin her tür ve kademedeki eğitimlerinin
kesintisiz sürdürülebilmesi için her türlü rehabilitasyonlarını sağlayacak kurum ve
kuruluşlarla işbirliği yapılır.
f) Özel eğitim gerektiren bireyler için bireyselleştirilmiş eğitim planı
geliştirilmesi ve eğitim programlarının bireyselleştirilerek uygulanması esastır.
g) Ailelerin, özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif katılmalarının sağlanması
esastır.
h) Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel eğitim gerektiren bireylerin
örgütlerinin görüşlerine önem verilir.
i) Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireylerin toplumla etkileşim ve
karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayacak şekilde planlanır.
Engellilerin kendini gerçekleştirmeleini
belirlenmesinde;
sağlayacak eğitimin nasıl olacağının
Yukarıda yer verdiğimiz 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 4’üncü maddesinin H fıkrasında “Özel Eğitim politikalarının geliştirilmesinde
özel eğitim gerektiren bireylerin örgütlerinin görüşlerine önem verileceği hükmü
getirilmiştir.BM engelli hakları sözleşmesi 3. maddesi ile bu Sözleşmenin uygulanmasına
yönelik mevzuat ve politikaların oluşturulması ve uygulanmasında ve engelli kişilerle ilgili
konuları kapsayan başka karar verme süreçlerinde kendi temsilci kuruluşları aracılığı ile
engelli çocuklar dahil olmak üzere engelli kişilerle yakın danışma içinde olmalı ve kişileri
sürece dahil etmelidir görüşünü belirler.
Buna rağmen Özel eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinin 14’üncü maddesinde Özel Eğitim
Hizmetleri Kurulu üyeleri sayılırken asıl üyeler arasında özürlü sivil toplum örgüt temsilcisine
yer verilmemiştir. Sadece “Sivil Toplum Örgütü temsilcisinin görüşlerine gerektiğinde baş
vurulur” denilmiştir.
Bu durumda aslında bize gösteriyor ki taraf devletler her ne kadar asgari sınırı
belirleyen sözleşmelere imza atsalar da aslında hiçbir şekilde egemenlik alanlarını daraltmak
istemiyorlar ve engellilerin eğitim hakkı gibi önemli ve kişilerin geleceklerini belirleyecek
temel bir hakkın kullanımında bile sivil toplum kuruluşlarının önemini bir nevi yok
saymaktadırlar. Bu da aslında vatandaşımın çıkarını en iyi ben bilirim mantığının bir
yansımasıdır.
Tüm bunların yanında Özürlüler kanunun 10. maddesi
ise rehabilitasyon
hizmetlerinin eşitlilk temelinde verileceğini düzenlemektedir. Aynı şekilde özel eğitim
hizmetleri yönetmeliğnde de sayılan özür grup ve derecelerinin tümü için destek eğitimi ve
rehabilitasyonun gerekliliği vurgulanmıştır.
Türkiye engelli eğitimi konusunda mevzuatını her ne kadar uluslararası metinlere
uygun hale getirmeye çalışsa da özürlüler idaresi başkanlığının yayınladığı raporun
sonuçları fiili durumu gözler önüne sermektedir. “Özürlü Çocuklara Yönelik Rehabilitasyon
Ve Özel Eğitim Hizmetleri Çalışması” başlıklı raporda;; ; İlgili kurumlar ve aileler arasında
gerekli işbirliği ve eşgüdümün kurulamadığı, rehberlik ve araştırma merkezlerince
kaynaştırma eğitiminden yararlanması uygun görülen engelli bireylerin sınıfların kapasitesine
fiziksel donanımlarına, eğitim ortamlarına, personel sayılarına ve niteliğine dikkat edilmeden
yerleştirildikleri, bu okullardaki eğitimcilerin konuyla ilgili bilgilendirilmedikleri ve öğrencilere
gerekli destek hizmetlerinin verilmediği, üniversitelerde yapılan akademik çalışmaların
kurumların uygulamalarına yansıtılamadığı belirtiliyor. Özel eğitim merkezlerinde mevcut
personelin eğitim programları ve uygulamaları konusunda bilgi ve becerisinin yeterli
olmadığı” ifade ediliyor.
Engellilerin eğitim hakkı anayasanın çatısı altında diğer mevzuatla düzenlenirken
genellik ve eşitlik, ayrımcılık yasağı, fırsat eşitliği gibi genel ilkeler ortaya konmuştur. Ancak
fiili durum ne yazık ki pek kamuoyunda gösterildiği gibi değildir.
Başbakanlık özürlüler idaresi başkanlığınca 2002 yılında yaptırılan Türkiye engelliler
araştırmasına göre ülkemizde engelli olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 12.29
dur. Bu oranın yüzde 26 lık bölümü özel eğitime gereksinim duyan bireyleri kapsadığı tahmin
edilmektedir. Ülkemizde 0-18 yaş grubunda özel öğrenci sayısının yüzde 3 civarında kaldığı
görülmektedir.
Engelli bireyler arasında okur yazarlık oranı yüzde 36 yı geçemezken, bunlar
arasında da üniversite mezunu oranı ne yazık ki sadece yüzde 2,5 tir.
D- KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ
Özel Eğitim Hakkında Kanun hükmünde kararnamede
Kaynaştırma, özel eğitim gerektiren bireylerin diğer bireylerle karşılıklı
etkileşim içinde bulunmalarını sağlamak ve eğitim amaçlarını en üst düzeyde
gerçekleştirmek için geliştirilmiş eğitim ortamlarını ifade eder.
Ancak ülkemizde altyapısı sağlanmadan yayınlanan kanun hükmünde kararname ile
uygulanmaya başlanan kaynaştırma yoluyla eğitim hem engelli öğrenciler ve aileleri hemde
eğitimciler açısından bir çok sorunu beraberinde getirmiştir.
Engelli bireyler açısından kaynaştırma eğitiminde uygulamada çıkan başlıca sorunlar;
okullarda engel gruplarına uygun fiziksel yapının çoğunlukla olmaması, uzman ve engel
grupları ile çalışabilecek yeterlilikte personelin olmaması, eğitim müfredatının engellilere
uygun hale getirilmemesi sayılabilir. Yaşanan bu sıkıntıların temel nedeni, eğitim hakkını
kullanmak isteyen engellilere makul uyumlaştırmanın yapılmadan kaynaştırma eğitimine
dahil edilmeleridir. “Makul uyumlaştırma ”, BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin tanımlar
kısmında şöyle açıklanmıştır engelli kişilerin başka kişilerle eşit bir şekilde bütün insan
hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmaları veya kullanmalarını sağlamak için belirli bir
durumda gerekli olması halinde orantısız veya gereksiz bir yük oluşturmayan gerekli ve
uygun değişiklikler ve ayarlamalardır.
Kaynaştırma öğrencileri açısından sorunlar makul uyumlaştırma kökenli olmakla
birlikte eğitimciler açısından da sorunlar göz ardı edilemeyecek kadar etkilidir. Sınıfında
kaynaştırma öğrencisi olan eğitimci özel eğitim teknikleri ve yöntemleri uygun materyalin
kullanılması hakkında bilgilendirilmemektedir. Kaynaştırma öğrencisine nasıl yaklaşacağını
bilemeyen eğitimci kendi çözümlerini üretmek zorunda kalmakta bu da kaynaştırma
eğitiminin okullarda farklı şekillerde uygulanmasına neden olmaktadır.
Yeni İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde kaynaşmanın
hangi engelli bireyler için söz konusu olduğunun açık olmaması
kaynaştırma eğitimine yönlenilecek engelli çocukların belirleyen
kurum ve kuruluşlar
arasında etkin bir işbirliği olmaması da kaynaştırma eğitimin önemli sorunlarındandır.
Bakanlar Kurulu tarafından Temmuz ayında onaylanarak Resmi Gazete’ de
yayınlanan BM Engelli Hakları Sözleşmesi yaşanan tüm bu sorunların ortadan kaldırılması
konusunda taraf devletleri yükümlü kılar.
E-MESLEKİ EĞİTİM
Mesleki Eğitim Kanununda özel eğitim kursları başlığı altında engellilerin mesleki
eğitimi düzenlenmiştir.
Madde 39 - Bakanlık, özel eğitime muhtaç kişilere iş hayatında geçerliliği olan
görevlere hazırlayıcı özel meslek kursları düzenler. Kursların düzenlenmesinde ve
uygulanmasında bu kişilerin ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri dikkate alınır.
Kurslara katılanlar kursa devam ettikleri sürece bu Kanunun çırak ve
öğrencilere verdiği haklardan yararlanırlar.
Toplumsal hayata tam katılımları amaçlanan engellileren bu madde ile aslında
çalışma haklarını kullanabilmelerinin yolu açılmaya çalışılmıştır .bu hükmün pratikteki
yansıması
ise yasal olarak çalıştırmak zorunda oldukları engelli kotasına uymayan
işverenlerden kesilen idari para cezalarıyla Türkiye İş kurumu bünyesinde bir fon
oluşturulması,, bu fonun engellilerin mesleki eğitimi için kullanılması olmuştur.
Bu kurslarda 15 bin 20 engelli kurs görmüş ancak bunların 912’si istihdam
edilebilmiştir.
Mesleki eğitim görebilmek birçok engellinin üretime katılması için umut olmuş ancak
politika, strateji ve planların ne yazık ki birçok gerçek göz ardı edilerek belirlenmesi nedeniyle
kurs alan engelliler ile istihdam edilenler arsındaki oran düşük olmuştur. Bunun çözümü belki
de önce istihdam edilecek işin belirlenmesi ancak bundan sonra ihtiyaç kadar engelliye
gereken mesleki eğitimin verilmesi olacaktır.
SONUÇ
Eğitim hakkının, gerek engelli gerekse de engelsiz bireyler için temel bir hak olduğunu
ve devredilemeyeceğini daha önce söylemiştik. Bu nedenledir ki; hem ulusal hem de
uluslararası hukuk belgelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmesine gereksinim duyulmuştur. Bu
düzenlemelerin temelinde ayrımcılık yasağı ile eğitimin genelliği, fırsat eşitliği gibi devlete
pozitif yükümlülükler getiren ilkeler yer alır. Tüm bu olumlu düzenlemelerin yanında ne yazık
ki fiili durum yukarıda bahsettiğimiz gibi pembe bir tablo çizmemektedir. Bu tablonun
değiştirilmesi için; engelli eğitiminin yaygınlaştırılması, hizmetlerin nitelikli olması ve her
yerde aynı nitelikte olması hizmet verenler arasında işbirliği ve eşgüdümün olması gerekir.
Bu alanda devletin yükümlülüğünün kapsamının sadece gerekli yasal düzenlemeleri
yapmak olmadığı, aynı zamanda mevzuatın uygulanabilir olmasını sağlamak olduğu açıktır.
Tüm bunlar ne kadar gerçekleştirilebiliyor, gerçekleşmemesinin nedeni ne ortaya iyi koymak
gerekiyor. Sonra eksikliklere uygun politika, plan ve strateji geliştirip uygulamanın iyi
denetlenmesinin sorunun çözümü noktasında yararlı bir yöntem olacağı kanısındayız.
Engelli bireylerin eğitim hakkı ana hatlarıyla bu çalışmada uluslararası hukuk
belgelerinin kılavuzluğuyla anlatılmaya çalışılmıştır. Ancak yine de söylenmesi gereken
başka bazı gerçekler vardır. Öncelikle insan haklarının çoğu birbiriyle ilişkilidir ve bu nedenle
birinin kullanılamaması diğerlerinin de etkin kullanımını etkileyecektir. Örneğin yaşama
hakkına sahip olsa da eğitim hakkına sahip olmayan birey, kendini gerçekleştiremeyecek;
eğitim hakkına sahip olup da çalışma hakkına sahip olmayan bireyin bu sefer üretime
katılması engellenecek ve bireyin toplumsal ve ekonomik hayata tam katılımı
sağlanamayacaktır.
Sonuç olarak; engelli bireylerin okul öncesi eğitimden itibaren yükseköğretime kadar
her türlü eğitim hakkından ayrımcılık yapılmaksızın ancak farklar gözetilerek makul
uyumlaştırılmaların yapılması ile faydalanmaları gerekmektedir. Bununla birlikte evde
oturmak zorunda bırakılan ve çalışma hayatına sınırlı katılımları sağlanan eğitimli engelli
bireyler yetiştirip bırakmakta engelli hakları için düzenlenmiş tüm hukuk belgelerinin amacına
ve ruhuna uymamaktadır.
GİZEM TANAY20.06.2009
Download