cumhuriyet dönemi ressamları - İstanbul Kültür Üniversitesi

advertisement
İKÜ Sanat Koleksiyonu’ndan
CUMHURİYET DÖNEMİ
RESSAMLARI
Resim Sergisi
İKÜ Sanat Koleksiyonu’ndan;
CUMHURİYET DÖNEMİ
RESSAMLARI
Resim Sergisi
07 - 28 Ekim 2015 / October 07 - 28, 2015
İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat Galerisi
Istanbul Kültür University Art Gallery
İKÜSAG Genel Başkanı
Fahamettin Akıngüç
İKÜSAG Sanat Danışmanı
Mehmet Üstünipek
İKÜSAG Müdür
Reyhan Uludağ
İKÜSAG Danışma Kurulu
Mehmet Üstünipek
Alev Oskay
Agop Egoyan
Batu Duru
Reyhan Uludağ
Sergi Tasarımı ve Uygulama
Reyhan Uludağ
Agop Egoyan
Batu Duru
Katalog / Afiş ve Davetiye Tasarımı
Kudret Güvenç
Buket Bayram
Çeviri
Yabancı Diller Bölümü
İngilizce Öğretim Elemanları
Ayşe Utku
Medya İlişkileri
Kurumsal İletişim Birimi
Teşekkürler
Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Yönetimi Bölümü
Nilgün Eryeşil Ozan (KİB)
Baskı Koordinasyon
Cemal Turan
Baskı
MAS Matbaacılık A.Ş.
Bu katalog İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat Galerisi’nde
07 - 28 Ekim 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen
“Cumhuriyet Dönemi Ressamları” Resim Sergisi dolayısıyla 500 adet basılmıştır.
Değerli kültür sanat dostları,
Kısa adı İKÜSAG olan İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat Galerisi üçüncü sanat sezonuna başlıyor. Galerimizin ışıklarını yakarken hedefimiz netti: Sanatın ufuk açan, zihni besleyen ve hatta olgunlaştıran
dallarını başta öğrencilerimiz olmak üzere bütün kültür dostlarıyla paylaşabilmek. Ancak söz konusu
sanatsa hedefe ulaşmak elbette öyle kolay olmuyor. Şimdi geriye dönüp baktığımızda resim, seramik,
tasarım, fotoğraf dallarında 30’a yakın sergiye ev sahipliği yapmışız. Peki, yeter mi ya da yeterli mi?
Elbette hayır! Belirttiğim gibi söz konusu sanatsa her daim öğreten ve emek gerektiren bir yolculuğa
hazır olmalı insan...
Sadece renkleri, çizgileri, ressamların adlarını ve yaşamlarını değil ülkesinin tarihini, kültürünü, devrimlerini ve devinimlerini de gösteren tutkulu bir öğretmendir çünkü sanat. Bu yıl, üniversitemizin resim
koleksiyonunda yer alan eserlerden oluşturduğumuz “Cumhuriyet Dönemi Ressamları” sergisinde yer
alan eserleri incelerken başta bir ülkenin yakın tarihi olmak üzere öğretici, eğitici yönünü çok daha iyi
gözlemleyeceğinize inanıyorum.
İKÜSAG yeni sanat sezonunda “Cumhuriyet Dönemi Ressamları” sergisiyle; Naci Kalmukoğlu, Ayetullah Sümer, Eren Eyüboğlu, Fikret Mualla, Abidin Dino başta olmak üzere 17 sanatçımızın eserlerini
ağırlayacak. Bu isimlerin her biri Cumhuriyet Türkiyemize değer katmış birer sanat emekçisi. Eserlerinde doğayı, insanı, şehirleri, köyleri özetle yaşamı renk ve çizgilerle yorumlama biçimleri kadar
Cumhuriyetimizin kazanımlarıyla yeşeren el melekelerini, aydınlık zihinlerini de göreceksiniz... Onlar,
Cumhuriyetimizin yetiştirdiği çocukların, gençlerin, dünyaya, insana, doğaya, yaşama nasıl güzel ve
anlamlı baktıklarının birer simgesi.
28 Ekim’e kadar gezilebilecek “Cumhuriyet Dönemi Ressamlar” sergimizde emeği geçen çalışma
arkadaşlarıma her şeyden önce eğitimi, bilimi, sanatı dost edinmiş bir Cumhuriyet çocuğu olarak
teşekkür ediyorum. Sergimiz vesilesiyle bütün kültür sanat dostlarının Cumhuriyet Bayramını şimdiden
en içten dileklerimle kutluyorum.
Görüşmek dileğiyle...
İnş. Yük. Müh. Fahamettin Akıngüç
İstanbul Kültür Üniversitesi
Mütevelli Heyet Onursal Başkanı
Değerli kültür-sanat dostları,
Disiplinler arası eğitim çizgimizde çok önemli bir yere sahip olan sanatın Üniversitemizdeki en somut
yansımalarında biri de İKÜSAG.
3’ncü sanat sezonuna başlayan İKÜSAG her yıl olduğu gibi bu yıl da sanatı yaşamın bir parçası
yapan her yaştan bireye kapılarını açacak. Onursal Başkanımız İnş. Yük. Müh. Sayın Fahamettin Akıngüç’ün sanat sevgisi ve kıymetli emeklerinin ürünü olan Galerimiz sanatta da işbirliği, el birliği, beyin
birliği, çözüm birliği ve gönül birliğiyle ülkemizden ve dünyadan seçkin örneklerle sanatın tarihini,
kültürünü, rengârenk mozaiğini paylaşmaya devam edecek.
Bu kapsamda yeni sanat sezonumuza üniversitemizin koleksiyonundan seçilen “Cumhuriyet Dönemi
Türk Ressamları” sergisiyle merhaba diyoruz. Naci Kalmukoğlu’ndan Ayetullah Sümer’e, Eren Eyüboğlu’ndan Abidin Dino’ya, Fikret Mualla’dan Aliye Berger’e Cumhuriyet döneminin aydınlık iklimini
üniversitemize taşıyacak 17 sanatçımızı ve eserlerini İKÜSAG’da ağırlamak Üniversitemiz için bir
onur, kültür-sanat dostlarıyla paylaşmak ise bir mutluluktur.
İKÜSAG 2015-2016 sanat sezonunun ilk sergisinde görüşmek dileğiyle…
Teşekkürlerimle
Prof. Dr. S. Semahat Demir,
Rektör
İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ KOLEKSİYONU
İstanbul Kültür Üniversitesi Koleksiyonu’nun geçmişi üniversitenin kuruluşundan çok daha öncesine
uzanmaktadır. Bugün Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı olan ve Üniversite’nin kurucusu Sayın Fahamettin Akıngüç’ün 1940’lı yıllardaki İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencilik yıllarında başlayan sanat
sevgisi ve ilgisi, bugün sayısı 1000’i geçen resim, heykel, seramik, fotoğraf ve karikatürden oluşan
koleksiyonun itici gücü olmuştur:
“Teknik Üniversite’nin dördüncü ya da beşinci sınıfındayken bir gün arkadaşım Dündar Göle geldi
ve Naci Kalmukoğlu (Naci Kalmukof) diye bilinen bir ressamın sergi açtığını ve bu sergide beklemek
üzere birini aradığını söyledi… ben de kabul ettim… Sonraki yıllarda resim kültürümü geliştirdim.
Resim yaparak değil ama iyi bir izleyici olarak”
Üniversite yıllarının ardından sergileri gezerek, severek ve anlamaya çalışarak gelişen resim kültürü,
1960 yılında kurulan Kültür Koleji’nde özellikle ressam Nevin Çokay’ın yürüttüğü resim atölyesinin
heyecanına zemin hazırlamış, böylece sanata olan ilgi eğitimle bütünleşmiştir. Kültür Koleji’nin bu
ortamı, sonraki yıllarda Levent Arşiray gibi ressamların yetişmesine de zemin hazırlayacaktır.
Fahamettin Akıngüç’ün Üniversite koleksiyonunun temelini oluşturan koleksiyoner kimliği ise 1970’li
yıllarda başlamıştır:
“… bir gün Ömür Candaş beni Kadıköy’deki Cumalı Sanat Galerisi’ne götürmüştü. O galeriden
Ayetullah Sümer’in Mersin Portakalları adlı tablosunu satın almıştım. O başlangıç olmuştur. Sonra
Ayetullah Sümer toplamaya başladım. Bu arada son yıllarda üniversite için de epey resim topladım.
Şimdi benim de üniversitenin de güzel koleksiyonlarımız var.”
Sanat izleyiciliğiyle başlayan süreç, devamında 1960 yılında kurulan Kültür Koleji’yle birlikte eğitimde
sanata verilen öneme ve 1970’lerden itibaren ise tutarlı bir koleksiyonerliğe uzanmıştır. 1997 yılında
İstanbul Kültür Üniversitesi’nin kurulmasıyla birlikte sanat, üniversite bünyesinde de eğitimin önemli bir
parçası olarak değer kazanmıştır. Açılan sergiler ve düzenlenen tiyatro, dans ve konserlerin yanı sıra
üniversite koleksiyonu sürekli olarak geliştirilmiş ve arşivlenmiştir.
Çok sayıda yağlıboya ve kağıt üzerine çalışmalarla Türk resminin koleksiyonda ağırlıklı bir yeri vardır.
Hoca Ali Rıza’dan Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçılarına Nuri İyem’den Bedri Baykam’a ve günümüzün
genç sanatçılarına uzanan geniş bir tarihsel perspektifte Naci Kalmukoğlu, Ayetullah Sümer, Eren
Eyüboğlu, Hasan Kavruk, Behçet Gürcan, Nafiz Çamlıbel, Levent Arşiray gibi ressamların çok sayıda
eserinin bulunduğu görülmektedir.
Türk seramik sanatı da koleksiyonun içeriğinde çok yönlü olarak temsil edilmektedir. Atilla Galatalı’nın
seramikleri koleksiyonda sanatçıya ait önemli bir birikimi gözler önüne sermektedir. Ayrıca Nasip
İyem, Jale Yılmabaşar, Sıtkı Olçar’ın yanı sıra Alev Oskay ve Kemal Uludağ gibi genç kuşak seramik
sanatçılarının işleri de dikkat çekmektedir.
Koleksiyonun Coşkun Aral’ın Dünya Çocukları serisi başta olmak üzere Hüseyin Özdemir, Çetin Özer,
Ebru Özgür Kalan gibi sanatçıların eserlerinden oluşan fotoğraf seçkisi de ayrı bir önem taşımaktadır.
Sayı olarak daha az sayıda olsa da heykel, üniversite koleksiyonunu zenginleştiren eserlerle ön plana
çıkmaktadır. Özellikle Türk heykel sanatı tarihinde bir ilk olarak önemli bir yere sahip olan Sarayburnu Atatürk Heykeli (1926) gibi bir kamusal anıtı yapmış olan Avusturyalı sanatçı Heinrich Krippel’in
büyük boyutlu Atatürk Başı, koleksiyonun en dikkat çekici parçalarından biri olarak değer kazanmaktadır. Ayrıca Erdinç Bakla, Rahmi Aksungur, Nadia Arditti, Necmi Özgür’ün eserleri koleksiyonun Türk
heykelini temsili anlamında değerlendirilmelidir.
İKÜ Koleksiyonu, sanata olan sevginin ve anlama çabasının bireysel bir boyuttan kurumsal boyuta
geçişinin ürünü olarak içerdiği eserlerle Türk sanatının dönem, üslup ve teknik anlamda çok yönlü bir
şekilde sunulması bağlamında ayrı bir önem taşımaktadır.
CUMHURİYET’İN İLK KUŞAK SANATÇILARI
Üniversite koleksiyonunda yer alan eserler arasında Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçıları özel bir seçki
oluşturmaktadır. Koleksiyonda nitelik ve nicelik olarak öne çıkan Naci Kalmukoğlu ve Ayetullah Sümer
başta olmak üzere Eren Eyüboğlu, Ercüment Kalmık, Şefik Bursalı, Füreya Koral, Aliye Berger, Cemal
Tollu, Hakkı Anlı, Fahrelnisa Zeyd, Eşref Üren, Şeref Akdik, Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüboğlu,
Maide Arel, Elif Naci ve Fikret Mualla gibi doğum tarihleri yirminci yüzyılın başlarına denk gelen ve
Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitimlerini tamamlayarak üretken birer sanatçı kimliğiyle Türk sanatına
katkı sağlamış isimler Türk resminin bir döneminin temsilini gözler önüne sermektedir.
Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçıları; Osmanlının son yıllarını, işgali ve savaşları ve nihayet Cumhuriyet’in heyecanını çocukluk ya da ilk gençlik yıllarında yaşamışlardır. Atatürk’ün çağdaşlaşma hamlelerinin ve devrim ruhunun birer tanığı ve parçası olmuşlardır.
Atatürk, 22 Ocak 1923’de Bursa Şark Sineması’nda yaptığı konuşmada: “Bir millet ki resim yapmaz,
bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin icab ettirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin
tarik-i terakkide yeri yoktur.” demekteydi. Dönemin Maarif Vekili Mustafa Necati ise güzel sanatların
önemini şu şekilde vurgulamaktaydı: “Bir yandan bizim gibi devrim geçiren ulusların ülküsü, ülküleri
sanat yapıtlarıyla saptanır. Yine o yolla gelecek kuşaklara aktarılır.” Devletin sanata desteği, işte bu
sağlam temellere dayanmaktadır ve devlet bu doğrultuda, sanatın gelişebileceği bir ortama zemin
hazırlama çabası içerisine girmiştir. Güzel Sanatlar Akademisi yenilenmiş, 1924 yılından itibaren
sanatçılara Avrupa bursu verilerek yurtdışında eğitimlerini tamamlamaları sağlanmıştır. Ayrıca 1926
tarihli bir kararla, Ankara’da açılan sergilerin resmi sergi kabul edilmesi ve ödüller verilerek belli sayıda yapıtın bir müze kurulmak üzere satın alınması ön görülmüştür. 1932’de kurulan halkevleri ise
toplumun kültür ve sanata olan duyarlılığının gelişimi açısından olduğu kadar, sanatçılara sergi açabilecekleri mekan sağlamaları nedeniyle de önemlidirler. Atatürk, onuncu yıl nutkunda güzel sanatlara
ağırlık verilmesi yönündeki isteğini dile getirmiş ve bu istek C.H.P. tarafından yasa haline getirilmiştir.
1933- 1936 yıllarında devlet tarafından düzenlenen İnkılap Sergileri bu kararın bir uzantısı olarak
değerlendirilmelidir. Dönemin Maarif Vekili Reşit Galip’in önerisiyle gündeme gelen bu etkinlik, aynı
zamanda devletin sanatçılardan Türk inkılaplarını yansıtan eserler üretmeleri yönündeki beklentisinin
bir ürünüdür.
1937 yılında, İstanbul’da, Dolmabahçe Sarayı’nın ek binalarından birisinin Resim ve Heykel Müzesi
olarak değerlendirilmeye başlanması, sanata devlet tarafından yapılan bir diğer önemli yatırımdır.
1938 yılında başlayan ve 1944’e kadar süren yurdu gezen ressamlar uygulaması, sanata ve sanatçılara yönelik desteğin ilginç bir örneğidir. Her yıl belli sayıda sanatçının, yurdun çeşitli yörelerini gezerek, ülke gerçeklerini ve görünümlerini yansıtan resimler yapmaları amaçlanmıştır. Böylece, C.H.P.
tarafından halkevleri vasıtasıyla yürütülen bu program, hem sanatçılara maddi destek sağlanmasını
hem de çağdaş sanatımıza yerel öğelerin girmesini sağlayacaktır.
Yurdu gezen ressamlar uygulamasının hemen ardından, savaş yıllarının sanat ortamına canlılık kazandıran en önemli etkinlik olan Devlet Resim ve Heykel Sergisi gündeme gelir. Her sene Cumhuriyet Bayramı’nda açılması planlanan sergilerin ilki, 1939 yılında gerçekleştirilmiştir. Devlet Resim ve Heykel
Sergileri, her nesil ve anlayıştan sanatçının bir sanat ortamı içerisinde bulunma, eserlerini sergileme,
üretimlerini başlıca alıcı konumundaki resmi kurumların ilgisine sunma yolundaki en önemli etkinlik
olmuştur.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında devletin sanata verdiği önem, dönemin genç sanatçılarının da idealist yaklaşımlarının önünü açmıştır. Yurtdışında Lhote ve Hofmann gibi ustaların atölyelerinde çalışmış olarak
1927- 30 yılları arasında yurda dönmeye başlayan sanatçılar, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlaşma ideallerini temsil eden modern bir sanat anlayışını beraberlerinde getirmişlerdir. Bu anlayış, Avrupa’nın önemli sanat merkezlerinde yüzyılın hemen başlarında gelişen yenilikçi sanat akımlarının geç
yorumlarını içermektedir. Natürmort, manzara, nü, portre ve günlük hayattan sahnelerle zenginleşen
konu seçeneklerinin yanı sıra, Avrupa’da izlenimcilik sonrası gelişen fovizm, kübizm, ekspresyonizm
gibi sanatsal yaklaşımların bir sentezini ortaya koymuşlardır.
Avrupa’ya (büyük çoğunluğu Paris’e) ilk sanatçı grubu 1924 yılında gitmiştir. Bunlardan iki yıl önce
Almanya’ya giderek, modern resmin önemli isimlerinden birisi olan Hofmann’ın atölyesinde eğitim
alan Ali Çelebi ve Zeki Kocamemi, Türk resminde yeni bir anlayışın ilk temsilcileri olmuşlardır. Genç
sanatçılar yurda dönükten sonra Akademi kadrolarında ya da orta dereceli okullarda resim öğretmeni
olarak yer almış, Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği ve d Grubu gibi sanatçı birlikleri altında
sergiler düzenleyerek sanatlarını paylaşmışlardır.
Savaş yıllarında, sanatçıların bir kısmının silahaltına alındığı, malzeme sıkıntısı ve yüksek enflasyon
gibi sorunların sanatsal üretimin önünü tıkadığı ve devlet yatırımlarının kısıtlandığı koşullar altında
devlet- sanatçı ilişkisine temellenen sanat ortamı yeni bir sürece girmiştir. Sanatsal üretim ve sergiler
azalmış, sanatçılar batıdaki sanat merkezleriyle bağlantı kuramamıştır.
Batıda soyut sanatın yaygınlaştığı savaş sonrası dönemde, Türkiye tekrar dış dünya ile ilişkilerini arttırmaya başlamıştır. Batı sanat merkezlerini daha yakından izlemekte olan Türk sanatçıları, 1940’lı
yılların sonlarında soyut sanata yönelişin ilk ipuçlarını vermişlerdir. Sanatçılarımızın yurtdışına çıkmaya
başlamaları, yurtdışından gelen sergilerin artması ve yabancı yayınların daha rahat izlenebilmesi,
soyut sanatın kısa sürede benimsenmesinde etkili olmuştur. Türk resmi 1950’lerle birlikte kısa sürede ve
atak bir şekilde soyut anlayışı benimsemiştir. Sabri Berkel, Hakkı Anlı, Zeki Faik İzer gibi Cumhuriyet’in
ilk kuşak sanatçılarından Adnan Çoker, Lütfü Günay, Ali Durukan gibi dönemin genç sanatçılarına
değin farklı nesilden isimler soyut anlayışa yönelmişlerdir. Batının yüzlerce yıl boyunca geliştirip biçimlendirdiği figüratif resim geleneğini sonradan benimsemiş olan Türk ressamı, soyut anlayışın erken
aşamalarından itibaren içinde yer alma ve özgün yaklaşımlar ortaya koyabilme fırsatını bulmuştur.
Böylece Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçıları, bir anlamda Cumhuriyet’in yenilikçi düşünce ortamında
yetişmiş olmanın bir sonucu olarak 1950’li yıllarla birlikte ve sanatlarının olgunluk döneminde soyut
sanata cesur bir şekilde yönelebilmişlerdir. Bu sanatçılar; serbest fırça vuruşlarıyla ışık etkilerini ön
plana çıkaran klasik/izlenimci gelenekten geometrik biçim anlayışına temellenen kübist/konstrüktivist
yaklaşıma ve 1950’lerden itibaren geometrik ya da lirik soyut sanata uzanan bir üslup çeşitliliği içinde, 1920’lerden 1980’lere kadar Türk resmine bireysel tarzlarıyla damgalarını vurmuşlardır.
SERGİDE ESERLERİ YER ALAN SANATÇILAR
ABİDİN DİNO [1913 - 1993]
“Aşk, her yerde. Hele sanatçı olunca... Aşk, eski bir Anadolu geleneği... Anadolu hep ‘aşk’ı
sayıklamıştır... Biçimleri çizmek de aşk...”
Abidin Dino
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: Doğduğu yıl ailesi Cenevre’ye, ardından Fransa’ya yerleştiğinden çocukluğu Avrupa’da geçmiş, 1925’te ailesiyle birlikte İstanbul’a dönmüştür. Anne ve babasının ölümünden
sonra sanata olan ilgisinin ağır basması nedeniyle öğrenimini yarıda bırakmış ve ağabeyi şair Arif
Dino’nun desteğiyle resim, karikatür ve yazı alanında kendini geliştirmeye başlamıştır. Bu yıllarda Nazım Hikmet’in Sesini Kaybeden Şehir (1931) ve Bir Ölü Evi (1932) adlı kitaplarına kapak desenleri
de çizmiş ve kendini çok genç yaşta “ressam” olarak kabul ettirmiştir. 1933 yılında “d Grubu”nun
kurucuları arasında yer almıştır.
Dino, 1934 yılında sinema öğrenimi görmek üzere SSCB’ye gitmiş burada üç yıl geçirdikten sonra
Londra’ya ve oradan da Paris’e gitmiştir. 1937’de yerleştiği Paris’te ressam ve dekoratör olarak film
çekim çalışmalarında bulunmuştur. Gertrude Stein, Tristan Tzara, Eisenstein, Andre Malraux ve Pablo
Picasso gibi dönemin önde gelen sanatçılarıyla dostluklar kurmuştur.
Abidin Dino Türkiye’ye döndüğü yıl olan1939’da New York Dünya Fuarı’ndaki Türk Pavyonu’nun
düzenlenmesi çalışmalarına katılmıştır. Yurt gezileri kapsamında Balıkesir’de çalışmış olan sanatçı,
1940’da arkadaşlarıyla Liman çevresindeki balıkçıları konu alan Liman sergisini düzenlemiş ve toplumsal konulara eğilen Yeniler Grubu’nun içinde yer almıştır.
1941 yılında Abidin Dino, siyasi nedenlerle önce Mecitözü’ne (Çorum), sonra Adana’ya sürgüne
gönderilmiş 1952’de yurt dışına çıkış yasağı kalkınca kesin olarak Paris’e yerleşmiştir. Türkiye’deki ilk
kişisel sergisini 1969’da açarak Paris çalışmalarının bir bölümünü göstermiş olan sanatçı, 1989’da
Fransız Kültür Bakanlığı’nın Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı ile ödüllendirilmiştir.
Sanat Anlayışı: Dino, çizgi ve desenin ön plana çıktığı resimlerinde kendine özgü bir soyutlamaya
ulaşmıştır. Toplumsal veya varoluşsal sorunlarıyla insan, sanatının temel unsuru olmuştur. ‘Yörükler’,
‘Yüzler’, ‘Hücre’, ‘Atom Korkusu’, İşkenceler, ‘Goya’dan Esintiler’, ‘Eller’ ve ‘Uzun Yürüyüş’ serileri
ressamın dünya görüşünü sanatıyla bütünleştirdiği çalışmalar olarak şekillenmiştir.
ALİYE BERGER [1903 - 1974]
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: Şakir Paşa’nın kızı olan ve ailesinde ressam Fahrelnisa Zeyd ve Nejad
Devrim, yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), seramik sanatçısı Füreya Koral gibi pek
çok sanatçı bulunan Aliye Berger 1935- 1939 yıllarında Berlin ve Paris’te Fahrelnisa Zeyd’in yanında
kalmış, daha sonra Londra’da baskı resim eğitimi almıştır.
1951 yılında yurda dönmüş ve ilk kişisel sergisini açmıştır. 1954 yılında Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin İstanbul kongresi dolayısıyla Yapı Kredi Bankası’nın düzenlediği üretim konulu resim
yarışmasında yağlıboya soyut resmi uluslararası jüri tarafından birincilik ödülüne değer bulunmuştur.
Sanat Anlayışı: Gerek gravürlerinde gerekse yağlıboya resimlerinde kimi zaman soyutlamaya varan
dışavurumcu bir anlayışta eserler üretmiştir.
AYETULLAH SÜMER [1905 - 1979]
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: Aşar müdürü Mehmet Esat Bey’in oğlu olarak İzmir’de doğan sanatçı, ilk ve
orta öğrenimini İzmir Sultanisi’nde tamamlamıştır. Bu sırada İzmir’in işgal yıllarına ve kurtuluşuna tanık
olmuştur. Sümer, o yıllarda sanatla olan bağlantısını şu şekilde anlatır:
mıştır. 1936 yılında Ernestine (Eren) ile evlenmiş ve 1937 yılında Akademi Resim Bölümü’nde Leopold
Lévy’nin asistanı olarak çalışmaya başlamıştır. Yurt gezileri kapsamında 1938’de Edirne 1941’de
ise Çorum’a gitmiştir. 1950’lerde duvar resmi çalışmalarına yoğunlaşan sanatçı 1958 yılında Brüksel
Dünya Sergisi için 272 m²’lik mozaik panoyu hazırlamış ve büyük ödülü kazanmıştır. Devlet Resim
ve Heykel sergilerinde ödüller alan sanatçı 1969 yılında Sao Paolo Bienali’nde onur ödülüne layık
görülmüştür. Sanatçı, Akademi’deki eğitimci görevi sırasında pek çok genç sanatçının yetişmesine
önemli katkılar sağlamıştır.
“İşgalde Türk okulları kapalı olduklarından evlerimizde çalışıyorduk. Ben 12 yaşından beri resim
yaptığım için, resme, kemana ve edebiyata çalışıyordum. Mahallede sekiz arkadaştık. Bu konularda
birlikte çalışmalarımız oluyordu. Bu sıralarda bendeki fotoğraftan Mustafa Kemal Paşa’nın yağlı boya
bir portresine başladım.”
Sanat Anlayışı: Halk sanatının ve Anadolu’nun kültürel zenginliğinin kaynaklarına inerek oluşturduğu
zengin resim dili, Batı resminin klasik ve modern ustalarının etkileriyle sentezlenmiştir. Eşi Eren Eyüboğlu ile birlikte farklı malzemelere yer veren deneysel bir yaklaşımı yaşamı boyunca sürdürmüştür. Onun
Anadolu halk sanatına ilgisi izleyen kuşaktan pek çok sanatçının sanat anlayışını şekillendirmiştir.
“60 yıllık resim hayatımda Atatürk’ün bende bıraktığı ilk intiba halen ruhumda saklıdır.”
Ayetullah Sümer
Cumhuriyet’in ilanının ardından 1925 yılında kendi olanaklarıyla Fransa’ya gitmiş bir yandan Marsilya Ticaret Okulu’na devam ederken diğer yandan Marsilya Güzel Sanatlar Akademisi’nde Théophile
Berengier’nin atölyesinde klasik öğretiye bağlı bir resim anlayışı çerçevesinde eğitim almıştır.
1927 yılında yurda dönen sanatçı 1928 yılında İzmir Türkocağı’nda ilk sergisini açmış aynı yıl devlet
sınavını kazanarak yeniden Fransa’ya bu defa Paris’e gitmiştir. Sümer, Paris’te P. Bauoduin’le fresk çalışmış, 1932 yılında Versay Şehri Sergisi’nde Siyahlı Kadın adlı resmiyle Seine- et- Oise Sanatsevenler
Derneği üçüncü gümüş madalyasını almıştır. Bu sırada Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçılarının eğitimlerini pekiştirmek üzere devlet tarafından gönderildikleri Paris’te 20.yüzyılın modern sanat akımlarından,
atölye ortamından, müzeler ve sergilerden beslenmiştir.
Sanatçı 1933 yılında yurda dönmüş 1971 yılında emekli olana kadar çalışacağı Güzel Sanatlar
Akademisi’ne atanarak, burada 1938 yılında fresk atölyesini kurmuştur. Bu arada Müstakil Ressamlar
ve Heykeltraşlar Birliği’ne girerek sergilerine katılmıştır. 1939’da, Devlet tarafından düzenlenen ve
her yıl belli sayıda sanatçının Anadolu’nun farklı yörelerinde resim üretmesini hedefleyen Yurt gezileri
kapsamında Afyon’a gitmiştir.
Devlet Resim ve Heykel Sergileri’ne de katılan sanatçı, 1966 yılında Akademi dışı bir grup sanatçıyla
AS Grubu’nu kurmuştur. 1977 yılında İstanbul’da “Resimde 60 Yıl” sergisini düzenlemiştir.
Sanat Anlayışı: Natürmortlar, aralarında Atatürk ve İnönü’nün portrelerinin de yer aldığı portreler
ve manzaralarıyla tanınan Sümer’in sanatı genellikle klasik-akademik çizgiyle izlenimcilik arasında
konumlandırılmaktadır. Bununla birlikte Adnan Çoker gibi kimi yazarlar Ayetullah Sümer’in sanatında
bir sentetizmin ve Art Deco üslubun etkileri üzerinde durmaktadırlar.
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU [1911 - 1975]
“Güneş yeryüzünü aydınlattıkça ressam, etrafını tetkik edecek ve karınca kaderince bize oradan
hergün yepyeni renklere ve şekillere bürünmüş bir hayat parçası koparacaktır.”
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: Ortaöğrenimini Trabzon’da gördüğü sırada Cumhuriyet’in ilk kuşak ressamlarından Zeki Kocamemi’nin burada resim öğretmeni olmasıyla sanata olan ilgisi pekişmiştir. 1929
yılında Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünde Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı atölyelerinde eğitim
aldıktan sonra 1931 yılında Paris’e gitmiş ve burada Andre Lhote atölyesine devam etmiştir. 1933
yılında yurda dönen sanatçı bir yıl sonra d Grubu’nun dördüncü sergisine katılmıştır. Paris’te tanışmış
olduğu ressam Ernestine’in girişimiyle 1935 yılında Bükreş’te, Hasefer Galeri’de ilk kişisel sergisini aç-
CEMAL TOLLU [1899 - 1968]
“Ben şahsen bir sanat eserinin her şeyden evvel form ve renk olarak, kompozisyon olarak plastik
bir zevk vermesini isterim.”
Cemal Tollu
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçıları arasında yer alan Cemal Tollu, çocukluğundan itibaren var olan resim ilgisinin sonunda 1919 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisi’ne (Güzel
Sanatlar Akademisi) kayıt olmuştur. 1921- 1923 yılları arasında Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere
eğitimine ara vermiş ve İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır. Savaştan sonra 1925’e kadar Edirne’de
vagon onarım atölyesinde çalışmış ve nihayet 1925’te okuluna yeniden başlayabilmiştir. 1926 yılında
mezun olmuş ve bir süre Elazığ Öğretmen Okulu’nda resim öğretmenliği yaptıktan sonra 1928 yılında
Paris’e gitmiştir. Burada biçim ve renk kurgusuna önem veren Andre Lhote atölyesinde eğitim görmüştür.
Yurda döndükten sonra 1933 yılında Türk resim sanatı tarihinde önemli bir yeri olan d Grubu’nun kurulmasına katkı sağlamıştır. Sanatçı, grubun 1940’ların sonuna kadar süren sergilerine katılmış ayrıca
birçok gazete ve dergide sanat yazıları yer almaya başlamıştır. 1935- 37 arasında Ankara Anadolu
Medeniyetleri Müzesi’nde çalışmış ve bu süreçte Mezopotamya ve Hitit sanatını yakından inceleme
olanağı bulmuştur. 1937 yılında Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümü öğretmenliğine atanan sanatçı devlet tarafından düzenlenen yurt gezileri kapsamında Antalya, Burdur’da çalışmış, Devlet Resim ve
Heykel Sergileri’nin üçüncüsünde birincilik ödülü kazanmıştır. Devlet sergileri başta olmak üzere pek çok
sergiye katılan Tollu’nun tek kişisel sergisi 1945 yılında Beyoğlu’nda Galeri İsmail Oygar’da açılmıştır.
Sanat Anlayışı: Arkadaşı ressam Nurullah Berk’in “tam anlamıyla plastik bir desene dayalı” olduğunu
ifade ettiği Cemal Tollu’nun resminde kompozisyon ön plandadır. Mevleviler, Hititler, Bursa görünümleri ve portrelerinde manzara ve figür ağırlık kazanmıştır.
ELİF NACİ [1898 - 1987]
EREN EYÜBOĞLU [1912 - 1988]
“Türk resmi Alplerin ötesinden değil Torosların eteklerinden doğacaktır.”
“Çünkü pek fazla sözcüğe gereksinmemiz yoktu. Bizim sözcüklerimiz, cümle yapımız ve gramerimiz önümüzdeki desenler, resimlerdi.”
Eren Eyüboğlu
Elif Naci
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: 1914’te Sanayi-i Nefise Mektebi Resim Bölümü’ne girerek İbrahim Çallı’nın
öğrencisi olmuştur. Öğrencilik yıllarında İfham’da gazeteciliğe başlamıştır. İleri, Son Posta, Son Telgraf, Milliyet, Tan ve Cumhuriyet gazetelerinde çalışmıştır. Okulu bitirdikten sonra çeşitli illerde resim
öğretmenliği yapmıştır.
1933’te beş ressam arkadaşıyla birlikte D Grubu’nun kuruluşunda görev almıştır. 1937’de Türk İslam
Eserleri Müzesi’ne müdür yardımcısı olarak atanmış, kısa bir süre sonra müze müdürlüğüne getirilmiş
ve bu görevini 1956 yılına kadar sürdürmüştür.
Sanat Anlayışı: Resme lise yıllarında başlayan Elif Naci, akademideki öğrenciliği sırasında izlenimci
anlayışın etkisinde kalmış ve özellikle ev içi resimleri yapmıştır. 1933’ten sonra D Grubu içinde yer
alarak daha yenilikçi bir anlayışa yönelmiştir. Resimlerine, hat sanatının soyut özelliklerinden ve Selçuklu halılarının stilize öğelerinden esinlenerek oluşturduğu biçimler egemen olmuştur. Uzun süre bu
anlayış doğrultusunda resim çalışmalarını sürdüren Elif Naci 1970’lerin sonlarında geometrik soyut
anlayışa yönelmiştir.
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: 1907 yılında Romanya´nın Yaş kentinde dünyaya gelmiş, Yaş Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim öğrenimi yapmıştır. 1929´da Paris´e gitmiş ve dört yıl Andre Lhote Atölyesi’nde resim çalışmıştır. Burada Bedri Rahmi ile tanışmış ve iki sanatçı 1936 yılında İstanbul´da yaşamlarını birleştirmişlerdir. Bundan sonra yaşamını Türkiye’de sürdürmüş ve Bedri Rahmi ile Anadolu’
nun pek çok yerini gezmiştir. D Grubu’nun içinde yer almış olan Eren Eyüboğlu 1938 yılında İstanbul
Eminönü Halkevi’nde ilk sergisini açmış ve bundan sonra pek çok sergiye katılmıştır.
Eşiyle birlikte duvar resmi uygulamaları da gerçekleştirmiş ve Ankara Etibank binası, Hacettepe Hastahanesi, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı gibi pek çok binaya mozaik panolar yapmıştır.
Sanat Anlayışı: Desene önem veren renkçi ve lekeci bir üslupta çalışmış olan sanatçının en önemli esin
kaynağı Anadolu coğrafyası, kültür zenginlikleri ve Anadolu insanı olmuştur: “Türkiye´yi hiçbir zaman
ikinci yurdum olarak görmedim. 1936 yılından beri anayurdum oldu Türkiye. Daha önce bilmediğim,
tanımadığım nice değerler, bana çizip boyama, yaratma coşkusu veren değerler buldum yeni ülkemde”.
ERCÜMENT KALMIK [1909 - 1971]
EŞREF ÜREN [1897 - 1984]
“Ve yine bir ressamın da tablonun düz satıhlarından kurtulup, çerçevenin dışına üç buutlu formları renk, mesafe ve ışık içinde plastik bir nizamla kurmaya savaştığını görmekle yaptığı işi
yadırgamayalım.”
Ercüment Kalmık
“Ben daima gözümün ve duygumun emrinde bir neferim.”
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: 1928’de Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girerek önce Nazmi
Ziya’nın ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi olmuştur. 1939’da Paris’e gitmiş ve André Lhote’un atölyesinde
resim çalışmıştır. Türkiye’ye döndükten sonra Ankara ve İstanbul’da çeşitli liselerde resim öğretmenliği
yapmış 1947’de İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde renk ve şekil kompozisyonu dersleri vermeye başlamıştır. 1967-68’de Berlin Teknik Üniversitesi’nin mimarlık bölümünde de konuk öğretim üyesi olarak temel tasarım dersleri vermiştir. 1969-1970 öğretim yılından itibaren Devlet Güzel
Sanatlar Akademisi’ne Temel Sanat Eğitimi Kürsüsü’nü kurmak üzere görevlendirilir.
Yurtiçinde ve yurtdışında birçok karma sergiye katılmış, ilki 1941 yılında Eminönü Halkevi’nde sonuncusu 1970 yılında Galeri I’de olmak üzere kişisel sergiler açmıştır. Resmin yanısıra, Türk resminin
kuramsal ve düşünsel kavramları üzerine makaleler kaleme alan, konferanslar ve radyo konuşmaları
da gerçekleştiren Kalmık’ın, “Renklerin Armoni Sistemleri” ve “Tabiatta ve Sanatta Doku” başlıklı iki
kitabı 1950’ lerde İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yayımlanmıştır. İstanbul, Gümüşsuyu’ndaki
evi, 1997 yılında Ayşe ve Ercüment Kalmık Müzesi adıyla müzeleştirilmiştir.
Sanat Anlayışı: Türkiye’ye döndükten sonra sürdürdüğü erken figüratif soyutlamalarında belirgin bir
dış çizgi ve güçlü bir desen anlayışı vardır. 1960’larda balıkçıları, kayıkları ve yelkenlileri soyut bir
manzara fonu önünde betimlemeye başlamıştır. Düz renk lekelerinin dış çizgilerle öne çıktığı bu dönem yapıtlarında lirik bir anlatım görülmektedir. Resmin yanı sıra oymabaskılar da yapan Kalmık’ın
1960’larda gerçekleştirdiği baskılarda figüratif anlayış egemendir. Figürün yanı sıra nesnelere ve doğal görünümlere de yer verdiği bu yapıtlarında boşluk ve doluluklar dengeli bir biçimde kullanılmıştır.
Eşref Üren
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: Bursa Tarım Okulu’nda eğitim görmekteyken 1917 yılında yedek teğmen
olarak Çanakkale’ye gönderilmiş ve terhis olduktan sonra eğitimine devam ederek İstanbul Halkalı
Ziraat Mektebi’ne gitmiştir. 1920 yılında kendi başına resme başlamış ve ilk yağlıboya tablosunu
yapmıştır. Bir yıl sonra misafir öğrenci olarak Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’ne devam etmiş, ayrıca
Muazzez Bey’den resim dersleri almıştır. 1925’te Sanayi-i Nefise’ye resmen kayıt olmuştur. Burada
İbrahim Çallı, Hikmet Onat ve Avni Lifij gibi isimlerin öğrencisi olmuş Cemal Tollu; Turgut Zaim, Zeki
Faik İzer, Hamit Görele gibi ressamlarla da dostluk kurmuştur. Yaşça büyük olduğundan arkadaşları
ona “dede” demişlerdir. Okulun ardından 1928 yılında Paris’te André Lhote’un atölyesine katılmış,
kısa süre sonra maddi olanaksızlıklar nedeniyle Türkiye’ye dönmek zorunda kalmıştır. Erzurum’da Öğretmen Okulu’nda öğretmenliğe başlamış ayrıca Milliyet Gazetesi’nde çeşitli denemeleri ve eleştirileri
yayınlanmıştır.
1938 yılında eşi ressam Melahat Üren ile beraber Paris’e Friesz’in atölyesine gitmişler ancak II. Dünya
Savaşı’nın başlamasıyla Türkiye’ye geri dönmüşlerdir. Ankara’da Yıldırım Beyazıt Lisesi, Atatürk Lisesi
ve Kurtuluş 3. Ortaokulu’nda resim öğretmenliği yapmış, yurt gezileri kapsamında Yozgat, Kayseri ve
Ağrı’da çalışmıştır. 1945 yılında ilk kişisel sergisini açan sanatçı, Devlet Resim ve Heykel Sergilerine
katılmış, dördüncüsünde üçüncülük, yedincisinde ikincilik ve 1964 yılında yirmi beşincisinde birincilik
kazanmıştır. Sanatçı 1981 yılında Atatürk Sanat Armağanı’nı almıştır.
Sanat Anlayışı: Üren’in sanatında renkçi bir üslupta ele aldığı manzaralar ön plana çıkmaktadır.
Sanatçı arkadaşı Adnan Turani, Kurtuluş Parkı resimleriyle tanınan ustayı Kurtuluş’un Utrillo’su olarak tanımlamıştır. Özellikle doğadan yola çıkarak ulaşılan bir soyutlama onun resimlerinin ana karakteridir.
FAHRELNİSA ZEYD [1901 - 1991]
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: 1901’de İstanbul’da, ailesinin Büyükada’daki köşkünde dünyaya gelmiştir.
Babası devlet adamı, asker ve tarihçi Kabaağaçlı Mehmet Şakir Paşa’dır. “Şakir Paşa ailesi” olarak
anılan ve pek çok sanatçı yetiştirmiş olan bu ailenin kızıdır.
14 yaşında resme başlayan sanatçı işgal yıllarında Sanayi-i Nefise’nin ilk kadın öğrencileri arasında
yer almıştır.
İlk evliliğini, Sanayi-i Nefise’ye başladığı 1920 yılında, yazar İzzet Melih Devrim ile yapmış eşi ile
beraber Avrupa kentlerine seyahat etme, yazar ve entelektüellerle tanışma fırsatı bulmuştur. Resim
öğrenimini Paris’te Ranson Akademisi Stalbach Atölyesinde ve Türkiye’de Güzel Sanatlar Akademisi
Namık İsmail atölyesinde sürdürmüştür.
İkinci evliliğini 1934 yılında, Ürdün’ün Ankara temsilcisi ve Ürdün Kralı I. Faysal’ın kardeşi olan Emir
Zeid ile yapmıştır. Diplomat olan eşinin görevi nedeniyle Türkiye’den ayrılan sanatçı, resim kariyerini
Avrupa’nın çeşitli kentlerinde sürdürmüştür. İlk kişisel sergisini 1944 yılında İstanbul’da kendi evinde
açmış ardından. Paris, Londra, New York, Brüksel gibi kentlerde açtığı onlarca sergisi olmuştur.
Sanat Anlayışı: İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesine kadar olan dönemde daha çok ev içi sahneleriyle
öne çıkan sanatçı, bu tarihten sonra büyük boyutlu soyut resimleriyle Türk resminde özel bir yere sahiptir.
FİKRET MUALLA [1903 - 1967]
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: Cumhuriyet’in ilk kuşak ressamları arasında yer alan Fikret Mualla, yaşamının çoğunu geçirdiği Paris’te Türk resminin önemli bir temsilcisi olmuş ve yapıtlarıyla buranın sınırsız
sanat ortamında kendini kabul ettirmiştir.
Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde afiş ve desinatörlük eğitimiyle başlayan sanat yaşamı, daha
sonraki yıllarda Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi ile sürmüştür.
Yurda döndükten sonra, resimlediği öykü ve oyunlar ya da sanatçı karikatürlerinin yanı sıra, Fikret
Mualla’nın 1928’den Paris’e temelli gideceği 1939 yılına kadar, konu olarak daha çok İstanbul’un
çeşitli semtlerinden manzaralar yaptığı bilinmektedir:
Yaşadığı bir olayın ardından akıl hastanesinde gözetim altında bir buçuk yıl geçirmiş ve aynı yerde
tedavi gören Neyzen Tevfik ile dostluğu bu olayla başlamıştır. Yaşamı boyunca peşini bırakmayacak olan polis korku ve düşmanlığı da Fikret Mualla’nın çıkmazlarına eklenecektir. Fikret Mualla’nın
babası 1938 yılında öldüğünde artık yüklü bir mirasın sahibidir ve kendine ait bütün mal varlıklarını
satarak 1939 yılında Paris’e yerleşmiş ve yaşamını Paris’te sürdürmeye başlamıştır. Paris’e gitmeden
az önce Newyork Dünya Sergisi Türk Pavyonu’nun içindeki Türk Kahvesi bölümünün duvarlarına 30
İstanbul görüntüsü resmetmiştir.
Paris, Fikret Mualla için öğrenim gördüğü ya da kısa bir süre için ziyaret ettiği bir yer olmanın ötesinde, yaşadığı bir kenttir. Bir süre sonra Fikret Mualla için parasız günler başlamıştır. Fransa’nın İkinci
Dünya Savaşı’na girmesi ve ardından Almanya’nın Fransa’yı işgali ile birlikte herkes için kötü bir
dönem söz konusu olmuştur. İşte bu dönemlerde tablolarını karın tokluğuna ve günlük gereksinimlerini
karşılamak üzere çok düşük fiyatlarda satmıştır.
Sanat Anlayışı: İçinde yaşadığı Paris’in sokaklarını, kafelerini, insanlarını, hastanelerini, otellerini kısaca yaşayan Paris şehrini resimlerine konu edinmiş ve bunlar kendini anlatmasına aracı olmuşlardır.
Mualla, sokak resimleri, natürmortlar, müzisyenler gibi tekrar tekrar ele aldığı konularıyla renkçi ve
anlatımcı bir resim dili ortaya koymuştur.
HAKKI ANLI [1906 - 1991]
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: 1932 yılında Sanayi Nefise Mektebi’nden mezun olmuştur. İlk başlarda
bir topluluk ya da akıma bağlı olmaksızın somut-figüratif eserler üzerinde çalışmıştır. İlk sergisini Ankara’da açmıştır. 1941 yılında Halkevleri tarafından organize edilen yurt gezileri kapsamında Kütahya’ya gönderilmiş ve o yöreyi yansıtan resimler yapmıştır.
1941 yılında D grubunun 9. sergisine resim vererek grup üyesi olmuş ve resmen dağılışına kadar
sergilerine katılmıştır. 1947 yılında Paris’e giderek iki yıl kalan sanatçı 1954 yılında Fransa’ya yerleştikten sonra soyut resme yönelmiştir. Kişisel sergilerini Paris, Sankt Gallen, Münih gibi şehirlerde
gerçekleştirmiştir.
Sanat Anlayışı: Daha çok soyut resimleriyle tanınan sanatçının eserlerinde ışığın boyanın kendisinden
gelmesini amaçlayan bir anlayış hakimdir.
MAİDE AREL [1907 - 1997]
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: 1935 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nin Nazmi Ziya-Hikmet Onat Atölyeleri’nden mezun olmuştur. 1945-50 yılları arasında Paris’te Andre Lhote, Fernand Leger ve Metzinger atölyelerine devam etmiştir. İlk kişisel sergisini 1951 yılında İstanbul’da açmıştır. Paris, Edinburg,
Viyana gibi yerlerde karma sergilere katılmıştır.
Sanat Anlayışı: Sanatçı kübist anlayışa bağlı eserleriyle Türk resminde Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçılarının etkisinde kaldığı kübizmi en belirgin şekilde eserlerine yansıtan isimlerden biri olmuştur.
NACİ KALMUKOĞLU [1896 - 1951]
“O, bir yıldızdı. Ama parlaklığını görebilmek için insanın biraz başını kaldırarak etrafına bakması
gerekiyordu.”
Mahmut Cuda
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: Harkov’da doğmuş ve Kalmuk Türklerinden olan sanatçı, sanat okulunda
dekoratörlük eğitimi almıştır. Bolşevik Devrimi’nin ardından 1920 yılında Türkiye’ye sığınmış ve İstanbul’daki diğer sığınmacıların da sağladığı olanaklarla çeşitli dekoratörlük işleri yapmaya başlamıştır.
Cumhuriyet’in ilanıyla Türk vatandaşlığına geçmiştir. Ankara Halkevi sahnesinin yapımında çalışmış,
Ankara Konservatuarı için dekorlar hazırlamış ve İzmir Fuarı için dekoratif işler gerçekleştirmiştir. Bu
süreçte yakın arkadaşı İbrahim Safi gibi kendini İstanbul sanat ortamında ressam olarak da kabul
ettirmeyi başarmıştır. Galatasaray sergilerine katılmış ve 1940’lı yılların başından itibaren Ankara ve
İstanbul’da pek çok kişisel sergi gerçekleştirmiştir. Kalmukoğlu, 1951 yılında bir kaza sonucu yaşamını kaybetmiştir.
Sanat Anlayışı: Akademik bir anlayışla izlenimcilik arasında konumlandırılabilecek üsluptaki resimlerinde
güçlü bir desen alt yapısı hissedilmektedir. Natürmort çalışmaları, nü’leri, tarihi konulu resimleri ve karakterleri iç dünyalarıyla yansıtan başarılı portrelerinin yanı sıra özellikle Boğaz’ın ve Haliç’in başat olduğu,
ışıkla değişen İstanbul görünümlerini içeren manzaralarında güçlü bir resim dili ortaya koymuştur.
ŞEFİK BURSALI [1903 - 1990]
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: 1921-1930 yılları arasında, Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi’nde, İbrahim
Çallı Atölyesi’nde öğrenim görmüştür. Avrupa bursuyla eğitimini sürdürdükten sonra İzmir, Konya ve
İstanbul’da resim öğretmenliği yapmıştır 1936’da Atatürk’ün isteği üzerine Moskova, Kiev ve Leningrad’da Türk resmini tanıtan sergiler düzenlemiştir. 1937 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne öğretim görevlisi olarak atanmıştır. 1967’de emekli olarak Ankara’ya yerleşmiştir.
Sanat Anlayışı: Kuşağının diğer sanatçılarından daha fazla klasik/izlenimci geleneğe bağlı kalan
sanatçı özellikle Bursa, Konya ve İstanbul’un tarihsel dokusunu ve doğasını yansıtan manzaralarıyla
tanınmaktadır.
ŞEREF AKDİK [1899 - 1972]
Yaşamı ve Sanat Eğitimi: 1915 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğrenim görmüş, burada Hikmet
Onat ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi olmuştur. 1925’te okulu bitirince Devlet tarafından açılan sınavı
kazanarak Paris’e gönderilmiş ve Julian Akademisi’nde Paul Albert Laurens atölyesinde çalışmıştır.
Avrupa’nın çeşitli ülkelerini gezerek müzelerdeki ünlü resimlerden reprodüksiyonlar yapmıştır.
1928 yılında Türkiye’ye döndükten sonra Gazi Eğitim Enstitüsü’ne resim öğretmeni olarak atanmıştır.
Bu yıllardan başlayarak Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği’nin hemen hemen bütün sergilerine
katılmıştır. İlk kişisel sergisini 1957 yılında İstanbul’da açmıştır.
Sanat Anlayışı: Atatürk Telgraf Başında, Köy Mektebi gibi erken çalışmalarında figürlü kompozisyonlarıyla dikkat çeken sanatçının1950’ye doğru, İstanbul çevresini sürekli ve değişmeyen bir konu olarak işlediği görülür. Çamlıca, Salacak, Kalamış manzaraları, şiirsel bir palet ve rahat bir kompozisyon
algısıyla karşımıza çıkar.
Mehmet Üstünipek
1
Abidin Dino
Gül
Kağıt Üzerine Guaj, 47x27 cm
Aliye Berger
Yangın
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 43x33 cm
2
3
Ayetullah Sümer
Natürmort (Sürahi ve Bardak)
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 33x40 cm
Ayetullah Sümer
Atatürk Portre
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 49x39 cm
4
5
Ayetullah Sümer
İstanbul Kızkulesi
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 60x107 cm
Ayetullah Sümer
Manzara
6
7
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Öpücük
Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 22x28 cm
Cemal Tollu
Desen Çalışma
Kağıt Üzerine Karakalem, 28x19 cm
8
9
Elif Naci
Peyzaj
Karton Üzerine Yağlı Boya, 24x31 cm
Ercüment Kalmık
Kitap Okuyan Nü
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 45x38 cm
10
11
Ercüment Kalmık
Çay Bahçesi
Kağıt Üzerine Sulu Boya, 39x33 cm
Ercüment Kalmık
Lynon’dan Peyzaj
Kağıt Üzerine Suluboya, 43x32 cm
12
13
Eren Eyüboğlu
Natürmort
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 33.5x53.5 cm
Eren Eyüboğlu
Çınar Ağacı
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 73x50 cm
14
15
Eren Eyüboğlu
Kübik Portre
48x64 cm
Eren Eyüboğlu
Figüratif
Karışık Teknik, 68.5x97.5 cm
16
17
Eşref Üren
Peyzaj
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 45x58 cm
Eşref Üren
İlk Meclis Binası
Kağıt Üzerine Karakalem, 25x35 cm
18
19
Fahrelnisa Zeyd
Orman (Peyzaj)
Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 47x57 cm
Fikret Mualla
Bistro
Kağıt Üzerine Guaj, 23x26 cm
20
21
Hakkı Anlı
Evden Bahçe Görünümü
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 62x50 cm
Hakkı Anlı
Soyut
Çin Mürekkebi, 20x16 cm
22
23
Maide Arel
Kore’de Karargah
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 52x42 cm
Naci Kalmukoğlu
İstanbul
Mukavva Üzerine Yağlı Boya, 26x37 cm
24
25
Naci Kalmukoğlu
Natürmort
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 66x79 cm
Naci Kalmukoğlu
Maçka’dan Dolmabahçe
Duralit Üzerine Yağlı Boya, 32x45 cm
26
27
Naci Kalmukoğlu
Çıplak Venüs (Uzanmış Nü)
Mukavva Üzerine Pastel Boya, 27x60 cm
Naci Kalmukoğlu
Haliç’te İskele
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 36x50 cm
28
29
Naci Kalmukoğlu
Kayıklar
Mukavva Üzerine Yağlı Boya, 31x34 cm
Naci Kalmukoğlu
Evde Oturan Kadın, Boğaz Manzarası
Kontraplak Üzerine Yağlı Boya, 42.5x52.5 cm
30
31
Naci Kalmukoğlu
Süleymaniye’den Haliç’e Bakış
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 103x200 cm
Şefik Bursalı
Sarayburnu’na Bakış
Duralit Üzerine Yağlı Boya, 32.5x41 cm
32
33
Şeref Akdik
Büyükada
Karton Üzerine Yağlı Boya, 26x35 cm
Şeref Akdik
Peyzaj
Tuval Üzerine Yağlı Boya, 49.5x64.5 cm
34
İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ ATAKÖY YERLEŞKESİ
www.iku.edu.tr
www.ikusag.com
Download