K. Sarıöz Goeben’den Yavuz’a BISMARCK’IN KEHANETİ Alman birliğini kuran ve Alman imparatorluğu’nun kurulmasının yolunu açan Şansölye Bismarck Avrupa’da çıkması beklenen büyük savaşın Balkanlarda yaşanacak aptalca bir olay yüzünden başlayacağı öngörüsünü yapmıştı. Bu büyük devlet adamının tahminlerine uygun olarak 28 Haziran 1914 Cumartesi günü Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı ve aynı zamanda imparator Franz Josef’in yeğeni olan Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Düşes Sophie von Chothova’nın Saraybosna’da Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi Avrupa’da büyük bir savaşın başlamasına neden oldu. Bu suikast bir dünya savaşını başlatan olay olarak tarihe geçmekle birlikte aslında Avrupa’da oluşan düşman kampların birbirine girmesi için gerekli bir bahaneden ibaretti. Bir tarafta Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya diğer tarafta ise Fransa ve Rusya ittifakı bir büyük savaşı bekliyor ve buna hazırlanıyordu. 1914 yazında Avrupa’da savaşa hazır iki ittifakın oluşmasının nedenleri 19. yüzyılda yaşanan ve Akdeniz’de dengelerin tamamen değişmesine neden olan iki büyük gelişmeye bağlanabilir. Bunlardan birincisi İngiltere’de başlayan ve kısa sürede tüm Avrupa’ya yayılan sanayi devrimi ve buna bağlı olarak gemilerde yelkenden buhar makinasına geçiştir. Buharlı ticari gemiler deniz taşımacılığında ve buna bağlı olarak dünya ticaretinde ciddi artışlar sağlarken diğer taraftan buharlı gemilerle donanmış donanmalar yelkenli gemilerden oluşan donanmalara karşı büyük bir üstünlük kurdular. İkinci büyük gelişme ise Akdeniz’de büyük bir deniz gücü olan Osmanlı İmparatorluğu’nun sanayi devriminin dışında kalması ve çöküş dönemine girmesidir. 1827 yılında Osmanlı donanmasının Navarin’de birleşik İngiliz-FransızRus donanması tarafından bozguna uğratılmasından sonra Osmanlı deniz gücü Akdeniz’de bir daha varlık gösteremeyecektir. Bu iki gelişmeye bağlı olarak Akdeniz’de ortaya çıkan güç açığını öncelikle Fransa, İtalya ve Avusturya-Macaristan doldurmaya çalıştı. Ancak Süveyş kanalının açılmasından sonra Akdeniz 19. yüzyılın en büyük deniz gücü olan İngiltere için büyük önem taşımaya başladı ve İngiltere Malta’da üslenen daimi bir Akdeniz filosu kurdu. Bu filo kısa zamanda güçlenerek Kraliyet donanmasının en güçlü filosu haline geldi. 20. yüzyıla girilirken İngiliz savaş planları çıkabilecek savaşın kaderinin Akdeniz’de belirleneceği düşüncesiyle hazırlanıyordu. Bu sıralarda İngiltere için en güçlü potansiyel düşman Fransa idi. 1867 yılında İngiliz başbakanı Salisbury İngiltere’nin asıl düşmanının geçmişte olduğu gibi gelecekte de Fransa olacağını söylüyordu. Fransız donanmasına karşı koyabilmek üzere giderek güçlenen İngiliz Akdeniz filosu 1903 yılında 14 muharebe gemisi, 13 kruvazör ve 21 destroyer ile en güçlü haline ulaştı. Filonun belkemiğini Bulwark sınıfı döneminin en modern muharebe gemileri oluşturmaktaydı. 20. yüzyıla girilirken dünyanın en güçlü ordularına sahip olan Fransa ve Almanya arasında 1870 savaşından beri süren gerginlik sürüyordu. Bu savaşta Fransa ağır bir yenilgiye uğramış ve Alzas-Loren bölgelerini kaybetmişti. Fransa kaybettiği topraklarını geri alabilmek ve onurunu kurtarmak için ordusunu güçlendiriyor ve büyük savaşa hazırlanıyordu. Alman imparatoru II. Wilhelm görünüşte Fransa ile 1 K. Sarıöz Goeben’den Yavuz’a ilişkilerini düzeltmek ister gibi gözüküyor ancak diğer taraftan işgal altındaki Alsaz ve Loren’de büyük askeri törenlerde boy gösteriyordu. II. Wilhelm’in büyükbabası büyük Alman imparatoru I. Wilhelm, anneannesi ise Britanya imparatoriçesi Victoria idi. Bu iki büyük ismin genlerine sahip olduğuna inanan II. Wilhelm Almanya’nın bir dünya gücü olmasını sağlayarak tarihe geçmeyi hayal ediyordu. Ancak büyük hayallere sahip olan II Wilhelm’in sol kolu doğuştan diğer koluna göre ciddi oranda daha kısa idi ve bu durum imparatoru kompleksli bir insan haline getirmişti. Kraliçe Victoria’nın en büyük torunu olan II. Wilhelm’in çocukluğunda yaz tatilleri İngiliz kraliyet ailesinin yazlığı olan Isle of Wight adasındaki Osborne House’ta geçmişti. İngiliz kraliyet donanmasının ana üssü olan Portsmouth’a 5 mil mesafede olan bu adada II. Wilhelm İngiliz donanmasının gücünü görmüştü. Britanya imparatorluğunun gücünün bu donanmadan kaynaklandığını gören II. Wilhelm bir gün İngiliz kraliyet donanmasına rakip bir donanmaya sahip olmanın hayalini kuruyordu. Alman birliği kurulmadan önce Prusya krallarının denizlere hakim olmak gibi bir iddiası yoktu. 1869 yılında Kuzey Denizi’nde Wilhelmshaven deniz üssü kuruldu ve İngiltere’den satın alınan gemilerle Prusya donanması oluşturuldu. Ancak bu donanma çok zayıftı ve 1870 Fransa-Prusya savaşında Prusya ordusu Fransız ordusunu ezerken donanma Wilhelmshaven’i ablukaya alan güçlü Fransız donanmasının karşısına çıkamamıştı. II. Wilhelm 1888 yılında Alman İmparatoru olduğunda imparatorluğun kurulmasında büyük rolü olan demir şansölye Bismarck ile önceleri uyumlu bir ilişki içindeydi. Ancak genç ve hırslı imparator yaşlı ve deneyimli Bismarck tarafından kontrol altında tutulduğunu düşünüyordu. Bismarck Almanya’nın iki cephede birden savaşmasının felaketle sonuçlanabileceğini görüyor ve bu yüzden Rusya ile dost kalmak gerektiğini savunuyordu. Ancak II. Wilhelm ile Rus Çarı III. Alexander arasında yakınlık sağlanamadı. 1890 yılında Bismarck’ın şansölyelikten ayrılmak zorunda bırakılması ile Almanya ve Rusya arasındaki bağlar koptu ve bu durumdan yararlanan Fransa’nın girişimi ile Rusya ile Fransa 1892 yılında savunma işbirliği anlaşması imzaladılar. Almanya’nın bir kara gücü olarak kalması gerektiğini savunan Bismarck’ın sahneden çekilmesi ile güçlü bir donanma oluşturma çalışmalarına girişildi. Kayzer II. Wilhelm Almanya’nın bir dünya gücü olabilmesi için güçlü bir donanmaya sahip olması gerektiğini düşünüyordu. Bu hedefe yönelik olarak 1897 yılında Deniz Bakanı yapılan Tirpitz bir yıl sonra 19 muharebe gemisi ve 8 zırhlı kruvazör inşasına başlanmasını öngören 1. çerçeve programı Alman Meclisi’ne sundu ve kabul ettirdi. 1901 yılında kabul edilen 2. çerçeve program ile muharebe gemisi sayısı 38’e, zırhlı kruvazör sayısı 20’ye çıkıyordu. 20. yüzyılın başında Avrupa’da ciddi ittifak olarak Fransa-Rusya ve AlmanyaAvusturya-Macaristan göze çarpıyordu. Avusturya-Macaristan imparatorluğu halkının % 60’ı slav olan bir çifte krallıktı. Çok sayıda etnik topluluğu bünyesinde 2 K. Sarıöz Goeben’den Yavuz’a barındıran bu İmparatorluk 1914 yılında 84 yaşına gelmiş olan Franz Josef hakimiyetinde bulunuyordu. Yaşlı imparatorun karısı Elizabeth suikast sonucu öldürülmüş, oğlu Rudolf ise intihar etmişti. Bu nedenle veliaht olarak Franz Josef’in yeğeni Franz Ferdinand atanmıştı. Franz Josef Avusturya-Macaristan imparatorluğunun tek başına Rusya karşısında tutunamayacağını bildiği için Almanya ile olan ittifakı korumaya büyük önem veriyordu. Kraliçe Victoria’nın 9 çocuğu arasında en büyük olan Edward 1901 yılında VII Edward olarak tahta çıkınca Victoria’nın takip ettiği izolasyon politikasına son vermiş ve özellikle Fransa’ya yakınlaşma politikası izlemişti. 1903 yılında gerçekleştirdiği Paris ziyareti sırasında Fransızların gönlünü alan Edward’ın bu girişimi bir yıl sonra Britanya İmparatorluğu ve Fransa Cumhuriyeti arasında bir ittifak ile sonuçlanmıştı. Bu anlaşmadan sonra İngiltere için Akdeniz filosu önemini kaybetmeye başladı. Çünkü Akdeniz’deki en büyük düşman dost haline gelmişti. Diğer taraftan kuzeyde yeni bir düşman yavaş yavaş belirmeye başlamıştı. İngiltere ve Fransa arasında dostluk ve işbirliği anlaşması imzalanması Almanya’da bir şok havası yarattı. Alman İmparatoru II Wilhelm, Kraliçe Victoria’nın torunu olarak kendisini İngiliz kraliyet ailesinin bir üyesi olarak görüyordu. Victoria’dan sonra İngiliz tahtına çıkan ve Wilhelm’in dayısı olan VII Edward zamanında 1899 ve 1901 yıllarında özellikle Chamberlain’in çabaları ile ittifak arayışları yapılmıştı. Ancak Wilhelm ve Şansölye Bülow İngiltere’nin kendilerini bir şekilde kandırmaya çalışacağını düşünüyordu. Wilhelm kendisini ziyaret eden İngiliz bakanlara İngiltere’nin doğal müttefikinin Almanya olduğunu ve iki ülkenin birlikte dünyaya hakim olacağını söylüyordu. Öyle ki Kraliçe Victoria’nın cenazesi sırasında II. Wilhelm tahta çıkacak olan dayısı VII. Edward’a Avrupa’da İngiltere ve Almanya’nın izni olmadan bir farenin dahi dolaşamayacağını söylemişti. Ancak içten içten Wilhelm İngiliz kraliyet ailesini ve köklü politik sistemini kıskanıyor ve bu kıskançlıkla İngiltere ile ciddi bir ittifak kurma çalışmasına yanaşmıyordu. Diğer taraftan Rusya’da II. Wilhelm’e soğuk davranan Çar Alexander ölmüş ve yerine II. Nikola geçmişti. Rusya ile dostluk kurmaya çalışan II. Wilhelm Çar Nikola’nın Rhineland Grand Düşesi Alexandra Hesse-Darmstadt ile evlenmesini sağlamıştı. 1905 yılında Japonya karşısında ağır bir yenilgi alan Rusya’da Çar isyanlarla boğuşuyordu. Bu zor durumdan yararlanmak isteyen Wilhelm Finlandiya körfezinde Björkö’de Çar ile buluştu ve kendisine ittifak teklif etti. Çar bu teklife sıcak bakıyordu ancak Rusya zaten Almanya’nın düşmanı olan Fransa ile ittifak halindeydi. Her ne kadar Çar ve Kayzer Björkö’de bir ittifak anlaşması imzaladı ise de Çar’ın Petersburg’a dönmesi ile anlaşmanın da ömrü bitmiş oldu. Rusya ile İngiltere arasında Kırım savaşı sırasında başlayan düşmanlık 1905 isyanlarının bastırılması sırasında Rus ordusunun kötü tavrı nedeniyle İngiliz kamuoyunda oluşan olumsuz hava nedeniyle devam ediyordu. Rusya’da ise İngiltere İstanbul’un Rusya tarafından işgali karşısındaki engel olarak görülüyordu. Ancak 1904 yılında İngiltere ile Fransa’nın yakınlaşması ve Rusya’nın Fransa’nın müttefiki olması nedeniyle iki ülke dışişleri aradaki buzları eritecek çalışmalara girdiler ve 1907 yılında İngiltere ve Rusya arasında bir dostluk ve işbirliği anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayı pekiştirmek üzere VII Edward 1908 Haziranında kraliyet 3 K. Sarıöz Goeben’den Yavuz’a yatı ile Reval’e gitti ve 9 Haziran 1908 günü Çar ile buluştu. Bir İngiliz kralı tarafından Rusya’ya yapılan bu ilk ziyaret sonucu iki ülke arasındaki ittifak güçlenmiş oldu. İngiltere’nin Fransa ve Rusya ile ittifak yapması Almanya’nın düşman bir ittifakla çevrelenmesine yol açmıştı. Almanya’nın Avrupa’da hak ettiği saygıyı görmediğine inanan Wilhelm’e göre özellikle İngiltere Kralı VII. Edward’ın Almanya’yı denizden abluka altına almak ve böylece Almanya’nın Afrika, Amerika ve Asya’da sömürgeler kurmasına mani olmak yönünde bir politikası vardı. Başta Paris olmak üzere Roma, Viyana, Lizbon ve Madrid gibi Avrupa başkentlerini ziyaret eden Edward’ın Berlin’e hiç gelmemiş olması Kayzer’in bu fikrini doğrular gibiydi. 1907 yılında İtalya Kralına bu konuda dert yanan II. Wilhelm giderek güçlenen donanmasını tamamladığı zaman Avrupa’nın Almanya’yı daha ciddiye alması gerektiğini acı bir şekilde öğreneceğini anlatıyordu. Wilhelm İngiltere’nin tek kozunun güçlü donanması olduğunu bildiği için güçlü bir açık deniz donanmasına sahip olmaya kararlıydı. Birinci Dünya Savaşının hemen öncesinde dünyanın en güçlü donanmasına sahip olan Britanya İmparatorluğu ile en güçlü orduya sahip olan Alman İmparatorluğu’nda çok farklı iki politik görüş hakim olmuştu. Bu iki farklı görüşün yansımaları yaklaşık aynı tarihlerde yayınlanan iki kitapta görülebilir. 1909 yılında İngiltere’de Norman Angell tarafından yazılan Europe’s Optical Illusion isimli kitap Avrupa’da ekonomilerin büyümesi ve ülkelerin birbirleri ile olan ekonomik bağları nedeniyle bir savaş çıkması olasılığı bulunmadığını ve savunma harcamalarının kısılması gerektiğini savunuyordu. Diğer taraftan Almanya’da 1912 yılında yayınlanan ve Friedrich von Bernhardi tarafından yazılan Deutschland und der Nächste Krieg isimli kitapta savaşın doğanın kaçınılmaz bir unsuru olduğu ve Almanya’nın her an büyük bir savaşa hazır olması gerektiği fikri savunuluyordu. Bernardi daha ileri giderek bu savaşta avantaj sağlamak üzere Almanya’nın hiçbir Uluslararası anlaşmayı dikkate almadan büyük bir saldırı ile potansiyel düşmanlarını yok etmesini öneriyordu. 20 Mayıs 1910 günü Londra tarihi günlerinden birini yaşıyordu. 6 Mayıs günü ölen ve Avrupa’nın amcası olarak bilinen Kral VII. Edward’ın cenazesi için Avrupa’dan 9 kral, 7 kraliçe, 5 veliaht, yüzlerce soylu Londra’ya gelmişti. Bu krallar arasında Alman imparatoru Kayzer II. Wilhelm’in yanı sıra, Danimarka, Norveç, İspanya, Portekiz, Bulgaristan, Belçika ve Yunanistan kralları bulunuyordu. Belçika Kralı Albert’in hemen yanında dört yıl sonra uğrayacağı suikast ile dünya savaşının başlamasına yol açacak olan Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand ve onun hemen yanında Osmanlı imparatorluğunu temsilen veliaht Yusuf İzzettin efendi yer alıyordu. Toplam 70 ülkenin temsil edildiği cenaze töreninin en başında yeni kral V. George ve hemen yanıbaşında Alman imparatoru II. Wilhelm yer almıştı. İngiliz Mareşal üniforması giyen Kayzer kendisini amcasının oğlu olan yeni kralın yanında İngiliz kraliyet ailesinin önde gelen bir ferdi olarak görüyordu. Aynı akşam Wilhelm annesine yazdığı mektupta İngiliz kraliyet ailesine mensup olmaktan gurur duyduğunu yazıyordu. Wilhelm’in annesi Kraliçe Victoria’nın kızı, ölen kral VII. Edward’ın ablası ve yeni kral V. George’ın halası olarak Wilhelm’in İngiliz kraliyet ailesi ile akrabalığını sağlıyordu. İngiliz kamuoyu da II. Wilhelm’i 4 K. Sarıöz Goeben’den Yavuz’a İngiltere imparatorluğunun bir dostu ve müttefiki olarak görüyordu. Kayzer her zaman Almanya’nın izolasyonu için çalıştığını düşündüğü amcası Edward’ın ölümünden memnundu. Kendisinden 7 yaş küçük olan yeni kral ile çok daha iyi anlaşabileceğini umuyordu. Bu sırada Wilhelm 51, yeni kral George ise 45 yaşındaydı ve aradaki akrabalık bağlarına da güvenen Kayzer Wilhelm kuzenine söz geçirebileceğini umuyordu. Kayzer Wilhelm görünüşte Almanya’nın Avrupa’daki tek dostu olarak Britanya’yı görüyordu ancak bu dostluk hiçbir zaman istediği anlamda pekişemiyordu. II. Wilhelm bir dünya gücü olabilmek için donanmasını güçlendirirken diğer taraftan Fransa ve Rusya ile çıkması muhtemel savaşa hazırlanıyordu. Bu hazırlıkların temelini 1891-1906 yılları arasında Alman Genel Kurmay Başkanı olan Kont von Schlieffen tarafından hazırlanan bir plan oluşturuyordu. 1906 yılında tamamlanan Schlieffen planına göre Almanya, Fransa ve Rusya ile aynı zamanda savaşmak zorunda kalacaktı. İki cepheli bu savaşı kazanabilmek için Schlieffen ülkelerin savaşa hazırlık sürelerindeki farka güveniyordu. Almanya ve Fransa seferberlik ilanından iki hafta sonra tüm ordusunu savaşa hazır hale getirebilirken Rusya için gerekli süre 6 haftayı geçiyordu. Bu durumdan yararlanacak olan Alman ordusu plana göre toplam gücün 7/8’i ile Fransa’ya saldıracak ve Fransız ordusu henüz Rus ordusu tüm gücünü toplayamadan ezilecekti. Bu sırada Doğu cephesini sadece 9 tümenden oluşan bir Alman ordusu koruyacak ve Fransız ordusunun ezilmesi ile batıdaki Alman tümenleri trenler ile doğuya aktarılarak Rus ordusu yenilecekti. Schlieffen planı sayısı bir milyonu geçen askerden oluşan bir ordunun Fransa’ya saldırmasını ve Fransız ordusunu çevirerek büyük bir meydan muharebesi ile ezmesini gerektiriyordu. Bu çevirme harekatı da asıl vurucu gücü oluşturan 34 Alman tümeninin Belçika üzerinden Fransa’ya girmesini ve Paris’e ilerlemesini gerektiriyordu. Böylece Fransız ordusu bir çember içine alınacak ve büyük bir meydan muharebesi sonucu imha edilecekti. Plana göre harekat başladıktan sonra 12. günde Liege müstahkem mevkisi düşürülecek, 19. gün Brüksel’e girilecek, 22. gün Fransız sınırı geçilecek ve 39. gün Alman birlikleri Paris’e girecekti. Belçika ordusu sadece 6 tümenden oluşuyordu ve Belçika’nın bir direnme göstermeyeceği düşünülüyordu. Ayrıca Belçika’nın direnmesi bu ülkedeki köprü ve demiryollarının tahrip edilmesi anlamına geliyordu ki bu Alman Genel Kurmayı için istenmeyen bir durumdu. Planın can alıcı noktasını Belçika üstünden yürüyecek sağ kanat ordularının güçlü olması oluşturuyordu. Planın mimarı Schlieffen 1913 yılında 80 yaşında ölürken son anlarında bile yerine geçecek olan General von Moltke’ye sağ kanadın güçlü tutulmasını tavsiye etmişti. İlginç bir şekilde Fransız Genel Kurmayı savaş öncesinde Schlieffen planının kendi lehine olduğunu düşünüyordu. Alman ordusunun sağ kanadı güçlendirmek için merkezde ve sol kantta zayıflayacağını düşünen Fransız Genel Kurmayı merkezden Alman cephesini yarmayı ve Alman sağ kanadını geriden vurmayı planlıyordu. 1870’de Prusya ordusu tarafından hezimete uğratılan Fransız ordusu büyük bir taarruz ile Alman merkezini yarmayı ve Alsace-Lorraine bölgesini geri alarak Berlin’e kadar yürümeyi planlıyordu. 1870 yenilgisi sonucu Fransız meclisinin kabul etmek zorunda kaldığı koşullar arasında Alman birliklerinin Paris’te resmi geçit yapması da yer almıştı. Alman askerlerinin 1 Mart 1871 günü Champs Elysse’de 5 K. Sarıöz Goeben’den Yavuz’a yaptığı zafer yürüyüşünü hatırlayan Fransız generalleri intikam duygusu ile yanıyordu. 1914 yılına girildiğinde Almanya ve Fransa savaşa hazır görünüyordu. Rusya biraz hazırlıksızdı ancak Fransa’nın yanında savaşa gireceği kaçınılmazdı. AvusturyaMacaristan imparatorluğunun da Almanya yanında savaşa gireceği kesindi. İtalya bir ittifak içinde olmasına rağmen ne yapacağı belirsizdi. Fakat asıl belirsizlik konusu İngiltere idi. İngiltere 1839 yılında İngiltere, Fransa, Prusya, Rusya ve Avusturya tarafından garanti altına Belçika’nın bağımsızlığına çok önem veriyordu. Ancak Almanya hala İngiltere’nin Belçika gibi küçük ve önemsiz bir ülke için savaşa gireceğine inanmıyordu. 1914 yazına girilirken Akdeniz’de dengelerin çok hassas olduğu görülüyor ve savaş çıkması kaçınılmaz görülüyordu. Ancak hiçbir taraf 28 Haziran günü gerçekleştirilen suikast olayının bu savaşı bu kadar çabuklaştıracağını ve büyüteceğini tahmin edemiyordu. 6