1. Babilik, bahailik nedir?

advertisement
1. Babilik, bahailik nedir?
Günümüzden yaklaşık olarak 160 yıl önce İran’lı bir genç, kendisinin semavi bir elçi
olduğunu iddia ederek etrafına mürit toplamaya başladı. Bunlar, daha sonra “Babiler”
olarak tanınıp adlandırıldılar. Bu gencin adı, Şirazlı Ali Muhammed’di. Ali Muhammed,
kendisini ilk başlarda müslüman olarak göstermiş olsa da zaman içerisinde kendisi için
gerçek olmayan çeşitli dini rütbeler icat ve iddia etmeye başladı.
Şirazlı Ali Muhammed, iddialarının ilkinde, İslâm dininin esas inançlarından olan
Mehdeviyet itikadının varlığından faydalanarak, kendisini inanan halk ile Hz. Mehdi
arasında bir vasıta veya başka bir deyişle beklenen mevud kurtarıcı Hz.Mehdi’ye
açılan bir kapı olarak tanıttı ve bu nedenle müritleri tarafından “Bab” unvanıyla
tanınmış oldu (bab, Arapçada kapı anlamındadır). Ali Muhammed, “Bab” iddiasından
kısa bir süre sonra bu kez kendisini beklenen kurtarıcı (mevud) “Mehdi” ilân etti.
Ancak Mehdi’lik iddiasının üzerinden çok geçmeden bu kez de kendisinin aslında bir
“peygamber” ve yeni bir din sahibi olduğu iddialarını çevresindekilere anlatmaya
başladı.
Bab olarak tanınan Şirazlı Ali Muhammed’in bu iddiaları İran’da müslüman halkın
itirazlarına yol açtı. Bab Ali Muhammed’in emriyle onun müritlerinden biri, ezana
yeni bir cümle ekleyerek, Şiraz Camisinde bu ezanı okudu. Ezana eklenmiş olan bu
yeni cümleden, Ali Muhammed şirazi ‘nin hz. Mehdiye açılan kapı (Bab) olduğu
anlamı çıkmaktaydı. Bu ezan okuma olayı, gerek Şiraz Camisi ve gerekse bütün Şiraz
şehrinde tüm müslümanların büyük tepkisine sebep oldu ve Şiraz Valisi bu olay
nedeniyle Ali Muhammed’i soruşturmaya çağırdı. Bu soruşturma sonunda Bab Ali
Muhammed, Şiraz Valisinden bir tokat yeyince, Camide halk önünde kendi
iddialarından dönerek tövbe etti ve yapılmış olan bu ezan okuma eyleminden dolayı
da özür diledi. Fakat bu olayın üzerinden çok geçmeden Bab Ali Muhammed, yine
eski iddialarını tekrarladı ve “Beyan” adlı kitabı yazarak bu kitabın ona vahiy olarak
geldiğini söyledi.
Bu kitapta yazılmış olan bazı Babi hükümleri şöyledir:
1. Babi kitapları dışındaki tüm diğer kitapların yakılması gerektiği,
2. Babi olmayan veya Babi şeriatını kabul etmeyen kimselerin yaşam hakları
olmadığı ve onların öldürülmesinin caiz olduğu,
3. Babi olmayan kimselerin mezar ve türbelerinin tahrib edilmesi gerektiği.
Bu korkunç hükümler, Müslümanlar ve Babiler arasındaki huzursuzluğu her geçen
gün arttırmaktaydı. Bu durum zaman içerisinde daha da gerginleşerek; Babilerin
1
isyanına ve İran’ın üç bölgesinde, yani Horasan, Zencan ve Hazar Denizi bölgelerinde
kanlı çatışmalar çıkmasına sebep oldu.
İran Devleti, Bab’ın hapsedilmesine karar verdi. Ancak Bab’ ın neden olduğu kanlı
savaşlar devam edince, İran Devleti Bab’ın idamına karar verdi ve Bab Ali
Muhammed, Tebriz’de idam edildi.
Bab’ın hapishanede olduğu zaman Babiler, Mazenederan’lı Mirza Hüseyin Ali
(Bahaullah) ve Tahire adında bir kadın önderliğinde İran’ın Şahrud şehri yakınlarında
bulunan Bedeşt ovasında kendi cemaatlerinin geleceği için toplandılar. Bu toplantı
sonucunda Tahire hanım, kendi başörtüsünü başından çıkarıp atarak İslâm dini
döneminin bitmiş olduğunu ve yeni zuhurun, Mirza Hüseyin Ali önderliğinde başlamış
olduğunu ilan etti. Bu davranış ve sözlere tanık olan Babilerin bir kısmı da Tahire’nin
bu ahlâk dışı eylemini protesto ederek oradaki toplantıdan ayrıldılar.
Babiler, Babın idamının intikamını almak amacıyla İran Şahı Nasiruddin Şah’a karşı
bir suikast yaptılar; fakat Şah bu olaydan sağ kurtuldu. Bu olayın akabinde bir çok
Babi tutuklanarak öldürüldü. Ancak bu suikastın birinci zanlısı olan Mirza Hüseyin Ali,
Rusya Büyükelçiliği’ne (Rus Çarlığı) sığınarak ölümden kurtuldu ve Rus Devletinin
yardımıyla İran’dan Bağdat’a sürgüne gönderildi. Bağdad sürgünü ardından İstanbul
ve daha sonra da Edirne’ye gönderildi. Kendisi için Bahaullah unvanını kullanan Mirza
Hüseyin Ali, sürgünde bulunduğu Edirne’ de peygamberlik iddiasında bulunmaya
başladı ve bu iddia da Babiler arasında bölünmeye sebep oldu. Çünkü bazi Babilere
göre Bab (Ali Muhammed-i Bab) kendisinden sonra cemaatin başına Bahaullahın
kardeşi olan Mirza Yahya Suphi Ezel’i halef tayin etmişti.
Bu peygamberlik iddiasından sonra, Mirza Yahya Suphi Ezel taraftarı olan Babilere
“Ezeli” ve Bahaullah taraftarlarına da “Bahai” denildi. Edirne’de bulunan bu iki grup
arasında kavga çıkınca Osmanlı Devleti, Bahaullah ve Bahai müritleri Akka’ya (bu
günkü israil’ in Hayfa şehri) ve Ezelileri’ de Kıbrıs’a sürgüne gönderdi.
Bahaullah, yeni sürgün yeri olan Akka Kalesi hapisanesinde bu kez kendi yazılarında
da açıkça belirtmiş olduğu gibi İlah’lık iddiasında bulunmaya başladı.
Bahaullah’ın İlahlık iddiasında bulunduğuna dair bazı Bahai kitaplarından delil
oluşturan bölümler:
Bahaullah, kendi yazmış olduğu kitabında kendi doğum gecesini şöyle kutluyor:
“Ne mutludur bu gecenin sahibi! Çünkü doğulmayan ve doğmayan Allah bu gecede
dünyaya gelmiştir!”
َ‫فَيا حَبَّذا مِنْ هذَا الْفَجْرِ الَّذی فيهِ اسْتَوی جَمالُ الْقِدَمِ عَلی عَرْشِ اِسْمِهِ الْأَعْظَمِ الْعَظيمِ وَ فيهِ وُلِدَ مَنْ لَمْ يَلِدْ و‬
ْ‫لَمْ يُولَد‬
2
Kaynak: aranbça Ayyami Tisaa Kitabı Sayfa: 50
Yine bir başka yazısında da şöyle diyor:
“Dünyayı kendisi için yaratan Allah, şimdi dünyanın en kötü zindanında esir
kalmıştır!”
Abdulbaha’nın “Mekatib” adlı kitabında, Bahaullah’dan şöyle naklediliyor:
“Bütün Tanrılar ancak benim emrimle Allah oldular” (Mekatib Kitab Cilt:2 Sayfa:
255)
Babilerin yazılı kaynaklarında bulunan iddialarına göre: Şirazlı Ali Muhammed’ den
1500 yıl sonra semavi yeni bir peygamberin elçi olarak dünyaya geleceği iddialarına
rağmen; Babilik şeriatı, ortaya çıkışının üzerinden daha 20 yıl bile geçmeden Babi
cemaatının müritlerinden olan Bahaullah, kendisini yeni peygamber olarak ilân etti.
Bahaullah, “Akdes” ve “İkan” kitaplarını yazarak; bu kitapların kendisine vahiy yolu ile
geldiğini söyledi.
Bahaullah’ın, iki eşi vardı. Birinci eşten Abdulbaha ve ikinci eşten ise Muhammed Ali
ve İzziye adlı iki çocuk dünyaya geldi. Bahaullah’ın iki üvey evladı olan Abdulbaha ve
Muhammed Ali arasında Bahaullah’ın ölümünden sonra cemaatin başına yönetici
olma (haleflik) konusu üzerinde kavga çıktı ve nihayet Abdulbaha, babasından sonra
Bahailerin önderi oldu.
Abdulbaha, defalarca Avrupa ve Amerika’ya gezilerde bulundu. Abdulbaha,
günümüzdeki bilindik Bahai öğretilerini bu gezilerinden sonra kaleme aldı. Her ne
kadar Bahailer bu öğretilere kaynak olarak Bahaullah’a işaret etseler de gerçek şudur
ki: Bahaullah, bu öğretilerden hiç haberdar bile değildi. Çünkü Bahaullah’ın kendi
yaşamı, bu yazılanlar ile çelişkiliydi ve yaşamında yapmış oldukları, bunun tersini
göstermektedir. Örnek olarak: Bahailikte evlilikte tek eşlilik ilkesi vardır ve erkeklerin,
tek eş ile evlenmeleri ilkesine rağmen Bahaullah’ın kendisi, iki eşli idi. İki eşi vardı ve
bu eşlerden olan evlatları, Bahaullah’ın halefliği üzerinde birbiriyle çekişerek,
küfürleştiler ve Bahaullah’ın kızı kardeşi İzziye hanım, Abdulbaha aleyhinde bir kitap
yazdı.
Yine benzer şekilde “insanlık alemi birliği” ve “dünya genel barış” öğretilerine rağmen
Bahaullah ve kardeşi Mirza Yahya Suphi Ezel arasında Bab halefliği üzerinde kavga
çıktı ve onlar birbirlerine yönelik ahlak dışı söz ve küfürlerle itham ettiler
3
2. BAHAİ FIRKASI
Geçmişi yaklaşık 160 seneye dönmüş bahailiğin kurucusu Mirza Hüseyin Ali Nuri
ve ya Bahaullahdır her nakadar bahailer insanlık alemi birliğinden bahs
ederlersebile bahaullahın kitaplarına baktığımz zaman geçmiş semavi elçilerin
sözlerine aykırı cümlelere rastlamaktayız
Biz biliyoruz ki tüm ilahi elçiler Allahuteala tarafından gönderilerek aynı ilahi
kaynak’tan insanların hidayetine memur olmuşlar onların öğretileri allahın tek dini
olan islamı temsil etmektedirler
Bir mukayese!
Bahaullah, Allah’ı nasıl tanıttığını ve diğer peygamberlerin Allah’ı tanıma ve bunu
diğer insanlara hatırlama yollarını bir birleri ile mukayese edelim. Bahaullahın yazıları,
yani Allah hakkındaki inancı ve tebliği, diğer peygamberlerin dediklerine benziyor
mu? Hangisi doğru hangisi yanlıştır?
Halk arasında kullanılan bazı sözler vardır, bunlar düşünüldüğü zaman içerisinde
doğruluk payı olduğu anlaşılır. Örneğin, bir gemi her ne kadar güzel olursa olsun, eğer
su sızıyorsa o geminin bir yararı ve faydası yoktur ya da yalancı olan kimse her ne
kadar güzel konuşursa konuşsun böyle bir adamın kimseye faydası olmaz. Zira o kendi
yalanlarını, güzel sözler maskesi altında gizlemektedir. Kuran-ı Kerim bu konuda şöyle
buyurmuştur.
“Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u göndermiştik de ey kavmim demişti, Allah'a kulluk
edin, ondan başka bir mabudunuz yok; siz ancak iftirâ etmedesiniz.” Hud Suresi 50.
Ayet.
Bu açıklamayı, Bahaullah’ın kitaplarında ki sözlerini, birde bu yön ile analiz etmeye
çağrı olsun diye yaptık. Bu analizi yaparken bizlerde, diğer peygamberler halkı, Allah’a
şerik koşmaktan nasıl korkuttukları hakkında bilgiler olması faydalı olacaktır. Bu
konuya Kuran-ı Kerim’den birkaç örnek ayet verelim.
“Allah, şüphe yok ki Meryem oğlu Mesîh'tir diyenler kâfir oldular ve Mesîh, ey
İsrailoğulları demişti, Rabbime ve Rabbinize kulluk edin; şüphe yok ki Allah'a eş
tanıyana Allah, cenneti haram etmiştir, onun yurdu ateştir ve zâlimlere hiçbir
yardımcı yoktur.” Maide Suresi 72. Ayet.
“Şüphe yok ki kâfir olmuşlardır, Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler ve kulluk edilecek
tek bir Tanrı vardır ancak. Söyledikleri sözden dönmezlerse içlerinden kâfir olanlar,
pek elemli bir azâba uğrayacaklardır.” Maide Suresi 73. Ayet.
“Meryemoğlu Mesîh, bir peygamberden başka bir şey değildi; ondan önce de nice
peygamberler gelip geçtiler; annesi de gerçek bir kadındı, ikisi de yemek yerlerdi. Bak
4
bir, onlara delillerimizi nasıl açıklamadayız, sonra da bak, nasıl yüz çeviriyor onlar.”
Maide Suresi 75. Ayet.
Ayetlere dikkat ettiğimiz zaman, kafirlerin zahirde Hz. İsa’ya değer veren sözlerini
görüyoruz, oysa sözleri batıl olduğu için Allah indinde çok değersizdir. Onlar Hz. İsa’yı
Allah’ın oğlu olarak bilmişlerdir. Bunu yaparak kendi akıllarınca Hz. İsa’nın çok daha
değerli olduğunu kanıtlamak istiyorlardı. Allah ise, onların bu sözlerinin kendilerini
küfre düşürdüğünü açık olarak beyan buyurmaktadır. Yani, sözler zahirde güzel
görünüyor fakat yanlış olduğu için çok değersiz ve hiçbir anlamı yok. Hz. İsa (AS) ise
başka ayetlerde halka Allah’ı hatırlatma konusunda öğüt vererek onlarla
konuşmuştur.
“: İsâ, Şüphe yok ki dedi, ben Allah'ın kuluyum, bana kitap vermiştir ve beni
peygamber etmiştir.” Meryem Suresi. 30. Ayet.
Hz. Muhammed (SAA)’de Hz. İsa’ya benzer sözler buyurmuştur.
“Onlardan kim, ben de ondan ayrı bir mâbûdum derse onu cehennemle
cezâlandırırız; zâlimleri böyle cezâlandırırız biz.” Enbiya Suresi 29. Ayet.
Enbiya Suresi 25. ayetten başlayarak Allah, hiç bir peygamberin ilahlık iddiasında
bulunmayacaklarını, onların çok değerli insanlar olduklarını beyan buyurmaktadır.
Örnek ayet olarak;
“Onların sözleri, hep onun emrine uygundur ve onlar, dâimâ onun emrini yerine
getirirler.” Enbiya Suresi 27. Ayet.
Ayetlerde semavi elçilerin Allah’ı halka nasıl hatırlattıkları ve halkı ancak O’na ibadet
etmeye davet ettiklerini açıkça görmekteyiz. Bütün peygamberler kendilerini Allah’ın
kulu bilerek bizden de Allah karşısında bir kul gibi davranmamızı davet istemişlerdir.
Şimdi Bahailerin peygamberi olan Bahaullah’ın bu konuda nasıl konuştuğunu
inceleyelim.
Bahaullah kendisini geçmiş resuller ve peygamberlerin devamı biliyor. O, hem
kendisini hem de Ali Muhammed Bab’ı semavi elçilerinin zincirinin devamı olarak
tanıtıyor.
Bahaullah peygamberlerden sayılabilir mi? Eğer peygamber ise O’nun sözlerinin diğer
ilahi elçilerden farklı olmaması gerekir. Zira o kendisine vahiy geldiğini ve bu vahyin
geçmiş dinlerin devamı olduğunu iddia etmiştir.
İlk olarak şuna dikkat etmeliyiz ki, Kuran-ı Kerim’in hiçbir ayetinde dinler terimine
yada kelimesine rastlanmamıştır. Onun yerine din kelimesi defalarca şerif ayetlerde
buyrulmuştur.
5
“Allah katında din, ancak İslâm dinidir.” Ali İmran Suresi 19. Ayet.
Bu nedenle dinler kelimesini kullanmak yanlıştır. Din kelimesi hakkında yaptığımız bu
açıklama, yazımızın ilerideki bölümleri hakkında bizi aydınlatmış olacaktır.
Eğer Bahaullah peygamberse, Onun sözü geçmiş peygamberlere indirilmiş olan
vahiylere karşı olmamalıdır. Bahaullah kendi yazılarının birçoğunda, örneğin Mubin
Kitabında şöyle diyor;
“Söyle ki Allah’ın marifeti, benim marifetimdir.” S. 201.
“Benim dış vücudum iç vücudumu ve benim iç vücudum dış vücudumu çağırıp davet
ediyor ve bu dünyada benden başka hiç kimse yoktur.” S. 405.
Bahaullah hapiste iken şöyle tanrılık iddia ediyor; “Zindanda kalmış benden başka bir
Allah yoktur.” Mubin Kitabı. S.229.
Kuran-ı Kerim ve bütün peygamberler birlikte demişlerdir ki, sesimizi işiten ve cevap
veren yalnız O’ dur.
Bütün peygamberler Allah’a ibadet etmeye davet ederken, bahaulalh ise kendisinin
tanrı olduğunu ve Allah’ın O’nun vücudunda zuhur ettiğini iddia etmektedir.
Bahaullah’ın yazdığı bu şiirine dikkat ediniz!
“Bütün tanrılar benim emrimle Allah olmuştur, bütün Allah’lar benim hükümlerimle
terbiyet olmuş ve Allah olmuşlardır.”
Hangi semavi elçi böyle konuşmuştur bahaullahın bu iddiaları diğer geçmiş
peygamberlerin buyurduklarına aykırı ve karşı olduğu için onu bir ilahi elçi olarak
Kabul edemeyiz. Zira hiçbir ilahi elçi tanrılık iddiasında bulunmamıştır.
6
3. ŞEYTAN TUZAĞI BAHAİLİK.
Yüce İslam dininin tarihini, ünlü tarihçilerin yazılarından araştırma yaparken, bu dinin,
son peygamber Hz. Muhammed (s.a.a)’in zuhurundan sonra, dünyanın en karanlık
noktalarından biri olan, Hicaz yarımadasında bir aydınlık gibi Arapları cahillik
zulümatından kurtarmış olduğunu görürüz. O Hazret güzel ahlakıyla herkesi
kendisine öyle hayran bıraktı ki, O’na Muhammed-i Emin lakabını verdiler.
Allah-u Teala, Kuran-ı Kerim’de peygamberimizin (s.a.a) methi hakkında şöyle
buyurmuştur
“Andolsun ki Allah'ın Resûlünde, sizin için uyulacak en güzel bir örnek var, O, size en
güzel bir numune ve Allah'tan mükâfât umana ve âhiret gününde mükâfât umana ve
Allah'ı çok çok anana da en güzel bir örnektir o.” Ahzab Suresi 21. Ayet.
Bu ayetten almamız gereken ders, kendi davranışlarımızı O Hazrete benzetmek için
telaş etmek olmalı. İnsanın doğal isteklerine uyum gösteren İslam öğretileri, o
zamandaki Müslümanların bütün alanlarda ilerlemelerine sebep oldu. Allah’ın son
elçisi, yine Allah’ın sözleriyle halkı islama davet etti.
Uzun sürmeden, bu kutsal ve hayat verici davetin etkisinden, güçlü devlet ve
hükümetlerin haberleri oldu. Hz. Muhammed (s.a.a) şerif ve mübarek hayatlarında,
özellikle hayatının sonlarında, dünyanın en büyük İmparatorları olan, İran, Rum ve
Mısır hükümdarlarına İslam mesajını göndererek onları Allah’ın dinine davet etti.
Resulullah (s.a.a)’in vefatından sonra, İslam ümmeti dünyanın uzak yerlerine giderek
İslam öğretilerini her tarafa yaymaya başladı. İslamiyet git gide güçlenirken, Irak ve
Şam’dan sonra İran İmparatorluğu da ortadan kaldırmış oldu. Neticede, İranlılar İslam
dinini gönülden Kabul ettiler ve bu geniş ülke tamamen İslamiyetin hizmetine girdi.
İslam dini gittikçe, Ortadoğu, Hindistan, Pakistan ve Afrika’da yaygınlaşmaya başladı.
Artık İslamın gücü dünya çapında hissediliyordu.
Hıristiyan papazları, İslam’ın nüfuzundan endişe duymaya başladılar ayrıca, Yahudi
hahamlar da kendi inançlarının tehlikede olduğunu hissettiler. Aslında onların
inançları, semavi elçilerinin dini değil, hahamlar, papazlar ve pulos gibi insanların
tahrif ettiği hükümlerden başka bir şey değildi. Onlar, Kudüs’ü kurtarmak bahanesiyle
Hıristiyan ve Yahudi halkını Müslümanlara karşı kışkırttılar.
Haçlı Seferlerinin (savaşlarının) tarihçesi.
Müslümanların Şam, Mısır, Filistin, Afrika ve Avrupa da ki ilerlemesi ve yayılması,
Hıristiyan papazlarının yüreğinde derin bir kıskançlık ve kin oluşturmuştur. Bu
sebepten dolayı, onlar diğer Hıristiyan hükümetlerini Kudüs’te ki Hıristiyanları
kurtarmak bahanesiyle tahrik etmeye başladılar. Bu tahrikler haçlı savaşlarının
7
başlamasına sebep oldu. Bu savaşlar1095 den 1187 yılına kadar sürdü. Onlar, 1099
yılında Kudüs’ü işgal ettikten sonra, şehir içinde evlerine sığınan sivil halkı evleriyle
beraber diri diri yaktılar. 200 yıl süren bu savaşlar, dünyanın önemli olaylarından
biriydi.
Bu savaşlardan sonra İslami kültür ve medeniyeti Avrupa’ya girmiş oldu.
Avrupalıların ele geçirdikleri İslami kütüphaneler, onlar için büyük bir fırsat oluşturdu.
Onlar, bu değerli kültürel hazineden çok faydalar ve bilgiler kazandı. Mısır, Filistin ve
İspanya, Avrupalıların İslam kültürüyle temas noktalarına döndü.
Kudüs, 1187 yılında Selahattin Eyyubi’in ordusu tarafından tekrar müslümanların
eline geçti. Hıristiyanlar haçlı savaşlarında Kudüs’e girerken, oradaki kutsal eserlerin
yok olmasına çalıştılar. Onlar, peygamberimizin (s.a.a) miraca gittiği yere
(kubbetulsahra) saygısızlık ederek, atların ahırı olarak kullanamaya başladılar!
Halbuki, Selahattin-i Eyyubi Kudüs’e girdikten sonra Hıristiyanlara saygı göstererek,
onlara kutsal mekanları, serbestçe ziyaret etmek konusunda özgür olduklarını söyledi.
Bununla beraber eğer onlar Kudüs’ü terk etmek isteseydi tüm mallarını kendileriyle
emniyet içinde götürebileceklerdi.
Tarihte haçlı savaşların sayısının 9 olduğu kayıtlıdır. Ayrıca tarihçiler, bu savaşların
başlamasında, Avrupalı krallar değil, papazların daha etkili rolü olduklarını
yazmışlardır. Avrupa devletlerinin paraları sayesinde halkı savaşlara katılmak için
mecbur ettikleri de tarihte kayıtlıdır. Böylece onlar, batı devletler üzerinde kendi
hakimiyetlerini sürdürdüler
Güçlü İslami devletlerin doğuşu.
Haçlı Savaşları sonucu ve Kudüs’ün İslami ordular tarafından fethedilmesinden sonra,
güçlü Osmanlı devleti kuruldu. Bu devletin kurulmasıyla birlikte, Türkiye, Arabistan,
Filistin gibi ülkelerde, ayrıca Afrika ve bazı Avrupa bölgelerindeki diğer ülkelerde
nüfuzu etkili olmaya başladı. Diğer taraftan, Müslüman Sefevi Devletin kuruluşu,
İslamiyetin gücünü Avrupa’dan Hindistan’a ve Afrika’ya Kadar yaydı. Bu durumu
gören Rus ve İngiliz gibi sömürgeci devletler, İslami gücün ilerlemesini önlemek için
Islam imparatorluğunu parçalamak niyetindeydiler. Rusya kralı büyük Petr, kendi
vasiyetinin 9. Bölümünde, Islam ülkelerini ortadan kaldırmak için şöyle yazıyor;
“Bizim amacımız elimizden geldiği Kadar, Hindistan ve İstanbul bölgelerine
yaklaşmaktır, zira herkes bu iki bölgenin kontrolünü eline almış olursa, dünyanın
hükümdarlığını eline almış sayılır. Bu nedenle, bazen Osmanlı ve bazen de İranlılara
karşı sürekli halde savaş açmamız gereklidir.”
İngiltere’Nin eski başbakanı Gladstone, İngiliz millet meclisinde şöyle dedi;
“Müslümanların elinde Kuran kitabı olduğu müddetçe, İslami ülkeleri sömürmek
mümkün değildir.”
8
Anlaşılacağı gibi, bu kez Rusya ve İngiltere gibi sömürgeci devletler, Müslüman halkın
dini inançlarını hedef aldılar. Onların hareketleri yeni din ve yeni peygamber
uydurması oldu! Onlar, Pakistan’da Gulam Ahmet Kadiyani’yi, Sudan’da Sudanlı
Mehdi’yi ve İran’da Mirza Ali Muhammed-i Şirazi(bab) ile Mirza Hüseyin Ali Nuri
(Bahaullah)ı peygamber olarak halka tanıttılar. Onların amacı, Müslüman milletleri
arasında nifak oluşturmak ve Osmanlı devletini parçalamaktı.
Bahailik sömürgecilerin fırkası!
Bahaullah lakabıyla tanınan Mazederan’lı (İran’ın kuzeyinde bir bölge) Mirza Hüseyin
Ali Nuri önderliğinde, Bahai fırkası sömürgecilere en çok hizmet etmesi yüzünden,
doğrudan doğruya İngiltere devleti tarafından destek gördü.
Bahaullah, Filistin’in Akka şehrinde Osmanlılar tarafından sürgünde gönderildiğinde,
Onun oğlu Abdulbaha, İngilizlerle gizlince temas kurarak Filistin’de anti Islam bir
devleti, kurulma planının temelini attılar! İngiltere hükümeti Abdülbaha’Nin bu
hizmetleri karşısında, Ona şövalye (knıghth hood) madalyasını ikram etti. Bu olay
Bahailerin Bahai dinin 1’inci yüzyili kıtabında yazılmıştır. Aşağıdaki fotoğraf, Filistin
işgalinden sonra İngiliz generalinin Abdulbeha’ya madalya verme sahnesini
göstermektedir. Abdülbeha’da İngiliz kralına dua etti!
9
Bizim sorumuz şudur, mademki İngiliz ve Amerika devletleri Bahailiği tamamen
himaye etmektedirler, neden onlar Hıristiyanlığı bırakıp Bahai olmuyorlar?!
Bu konunun, Müslümanlar tarafından dikkate alınması gerekir ki, batı devletlerinin
Bahailiği himaye etmelerinin tek nedeni, İslam ülkelerinde, İslam dinini ortadan
kaldırmak istemeleridir.
Bahai fırkası, bir insanın aynı zamanda hem peygamberlik ve hem Allahlık iddiası
olabileceği düşüncesini ortaya koyarak, İslam peygamberinin son peygamber
olmadığını iddia etmektedir. Bahailik, İslam dininin döneminin geçmiş olduğunu ve
onun yerine Bahailiğin geldiğini öne sürerek, bir çok gafil Müslümanın, hem inanç
hem de ideolojik sapmasına neden olmuştur!
Sahte fırkaların tanımasında şuna dikkat etmeliyiz ki, bunlar İslam’ın temelleri olan
TEVHID ve peygamberimizin sonluğuna karşıdırlar. Tüm semavi elçiler kendilerini
10
Allahın kulu bilirken, Bahaullah defalarca Allahlık iddiası ederek kendi mezarını
Bahailer için kıble ilan etmiştir!
Biz son olarak, tüm Müslümanların, büyük islami din adamları ve alimlerinin, Bahai
fırkası hakkında verdikleri şerii hüküm ve fetvalara dikkat etmelerini
(http://fatwasforbahais.wordpress.com/) ve bu saptırıcı fırka karşısında durmaları
gerektiğini ayrıca kendilerini bu fırkanın tehlikeli planlarından korunmasını Allah-u
Teala’dan niyaz ederiz.
11
4. Bahai tehlikesi
Bugün Bahailer ve İsrail devleti arasında irtibatı hususunda bir çok kanıt vardır onların
faaliyetleri emniyet açısından tehlikelidir Bahailer İsrail icin casusuluk yaptıkları bir
çok yerlerde görülmüştür bu kanıtların bazısıne aşağıda işaret olunur
1. İsrail başkanı bahai teşkilatını 1994 senesinde ziyaret etmiştir
2. İsrail cumhur başkanı Bahai adalet evini 1984 te ziyaret etmiştir
Hindistanda kaç bahai israil için casusluk suşundan gözaltına alınmışlar
HTTP://IRANIAN.COM/MAIN/BLOG/MARYAMJOON/BAHAI-SPY-RING-BUSTED-INDIAWORKING-ISRAEL-IRANIAN-BAHAIS-INVOLVED.HTM
Yemen istihbarat teşkilatı SABA raporuna göre 51 yaşında olan Hamid mirza kamali
Servistani adında bir bahaiyi yemen güneyinde israil için casusluk suşundan 23 sene
hapis cezası Verdi
http://www.al-bab.com/blog/2015/january/bahai-spying-yemenisrael.htm#sthash.3vqwsfQP.dpuf
1. Neden bahailer bahai eğitimlerini İisrailde yapmak izinleri yoktur?
2. Neden israilin hayfa şehrinde bahai merkezinde çalışan 700 gönüllüden başka
hiç bir bahai toplumu israilde bulunmuyor?
3. Neden İsaril uyruklu bir kimse bahai olmak isterse bu, İsrailde Kabul edilmiyor
bu iş için o bahai, İsraili terk etmesi ve başka ülkenin tabiyyetine girmesi
gerekir?
Bahailik İranda yasaktır
Bazi bahailer İranda İsrail için casusluk suçuyla mahkemede muhakeme olmaktadırlar
http://www.haaretz.com/news/iran-charges-7-members-of-baha-i-faith-with-spyingfor-israel-1.269939
Uyanın: zaman gec olmadan bu fırkanın eylemleri yasaklanması gerekir aksi halde
kuşkusuz İsrailin casusluk pılanları gerçekleşmış olur
12
Bu resimde, 4 ağostos 1994 te israil dış işleri bakanı Şimon Prez hayfadaki Bahai düya
merkezini ziyareti sırasındabu merkezin gelişme projesi maketi hususnda
bahailerden bilgi alırken görülmektedir
13
21 ekim 1984 da bahai adalet evi daveti üzere İsrail cumhur başkanı Chaim Herzogı,
Bahai dünya merkezini ziyaret etti
Aşağıdaki resimde İsrail cumhur başkanı Yitshak Rabin bahai adalet evini 1984 te
ziyareti sırasında görülmektedir
Israil başbakanı İshak Rabin dünya bahai merkezini ziyareti sırasında proje gelişme
maketi (traces project) hususnda proje müdürü Fariborz Sahba bilgilerini dinlerken
14
Download