Talep Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler

advertisement
GENEL EKONOMİ
Öğr. Gör. Yusuf Bahadır Kavas
İktisat=Ekonomi
İktisat;Arapça kökenli
“kasıtlı, bilinçli, ılımlı hareket”
Günlük dilde Türkçeye “tutumluluk” olarak
geçmiş
Ekonomi; eski yunan kökenli
(oikonomos/oikos-nomos)
Aristo'nun öğrencisi Critobule “ev ve çiftlik
idaresi” anlamında kullanmış
Ekonomi bir bilim dalı olarak,
kaynakların sınırlı,
buna karşılık insanoğlunun ihtiyaçlarının
sonsuz olması nedeniyle,
çeşitli sorulara yanıt arayan bir bilim dalı olarak
ortaya çıkmış
ve gelişme göstermiştir.
Ekonomi Bilimi,
bu yönüyle kısıtlı kaynaklar ile hangi malın,
kimin için, ne miktarda üretileceği ve
kimler tarafından tüketileceği sorularına
ve fiyatın oluşum mekanizmasını algılamaya
çalışan
bir bilim dalıdır.
İKTİSADİ SORUN
İKTİSADİ SORUN
KAYNAKLARIN KITLIĞI
İHTİYAÇLARIN SONSUZLUĞU
SEÇİM YAPMAK
FIRSAT MALİYET
BİREYSEL FIRS. MALY.
TOPLUMASAL FIRS. MALY
Fırsat maliyeti, herhangi bir malın üretimini bir birim artırmak için başka bir
maldan vazgeçilmesi
Ekonomi Bilimi çeşitli sorulara yönelik cevapları
Mikro ve Makro İktisat (Ekonomi)
başlıkları altında aramaktadır.
Mikroekonomi,
ekonomiyi tüketiciler, firmalar ve endüstriler
düzeyinde inceleyen disiplindir.
Mikroekonomi,
Fırsat maliyeti, arz ve talep, elastikiyet
gibi konuları inceler.
Makroekonomi ,
toplam tüketim, toplam üretim, toplam tasarruf,
toplam yatırım, toplam gelir (milli gelir) ve
istihdam gibi toplam büyüklükleri inceleyen ve
bunlar ile ilgili çözümleme ve çıkarımlar yapan
ekonomi biliminin alt dalıdır.
İktisadı Anlamak için Temel Kavramlar
•
•
•
•
•
•
•
•
İhtiyaç
Kaynak
Kıtlık
Seçim (tercih)
Fayda
Mal
Değer
Alternatif (Fırsat) Maliyeti
İHTİYAÇ
karşılanmadığı zaman acı ve üzüntü,
karşılandığında ise
mutluluk (haz) veren bir duygudur.
İHTİYAÇ
• ihtiyaçlar sayıca sonsuzdur
• ihtiyaçlar tatmin edilince doyuma ulaşır.
• ihtiyaçların şiddet dereceleri farklıdır.
• ihtiyaçlar rakiptir.
• ihtiyaçlar birbirlerini tamamlar
• İhtiyaçlar zamanla alışkanlık halini alabilir
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi
yani bir örnek insan,
bilge kişi konumuna erişme hali
insan artık üyesi olduğu grupta
saygı görmek ve
değer verilmek isteyecektir
Bir Gruba
Ait Olma İsteği
Mal
İhtiyaçları karşılayan araçlara mal denir.
Mallar Çeşitli Kriterlere Göre Sınıflandırılmaktadır;
• tüketim malları
• üretim-sermaye malları
• dayanıksız-dayanıklı mallar
• kıt-ekonomik mallar-serbest mallar
• zaruri mallar-lüks mallar
• ikame malları-tamamlayıcı mallar
• Maddi olmayan mallar-hizmetler
Fayda
Mal veya hizmetlerin
herhangi bir ihtiyacı giderebilme
yeteneği veya derecesidir.
İnsan ihtiyaçlarını karşılayan bütün mallar
faydalıdır.
Fayda
Tüketici herhangi bir malı kullandığında
bundan bir tatmin elde eder.
Tüketicinin elde ettiği bu tatmine “fayda” diyoruz.
Örneğin, vücudumuzun temel ihtiyaçlarını
karşılama özelliğine sahip olan su faydalıdır.
Fayda bir başka açıdan,
herhangi bir mal ve hizmetin,
taşıdığı özelliklere bağlı olarak,
her tüketicinin aynı maldan elde ettiği fayda
farklılık gösterebilir.
Değer (kıymet)
Bir malı elde etmek için karşılığında bedel
ödeniyorsa bu mal değerlidir.
Mal ve hizmetlere verilen öneme “değer” denir.
İktisada göre değer göreli bir kavramdır.
Kişiden kişiye göre malın değeri değişebilir.
“güzelliğin on para etmez su bendeki aşk
olmasa…” Aşık Veysel
Değer(Kıymet)
Birey ve / veya toplum,
bir mal veya hizmetin değerini,
o mal ve hizmetin sağladığı fayda,
o mal veya hizmetin yeryüzünde bol
veya kıt olması ve o mal ve
hizmetin kalitesine bağlı
olarak tayin eder.
Eğer, bir malın değeri salt sağladığı
fayda ile ölçülebiliyor olsa idi,
suyun elmastan daha değerli
olması gerekirdi.
Tercih
Kaynaklar kıttır, ama kıt kaynakların alternatif
kullanım alanları vardır.
İhtiyaçlarda alternatif kaynaklarla karşılanabilir…
Bu nedenle tercih yapılır..
Hangi ihtiyacın karşılanacağına ve hangi
kaynağın kullanılacağına karar verilir.
Kıt kaynakların alternatif kullanım alanları
arasında bir öncelik sıralaması yapılır.
Bu tercihlerin sonucu iktisadidir ve malların nisbi
değerini etkiler.
Üretim Faktörleri
İnsanın birincil ve ikincil ihtiyaçlarını karşılayabilecek
çok sayıda mal ve hizmetler vardır.
Bunlardan ancak çok küçük bir kısmı doğada veya
çevrede hazır bir biçimde bulunur.
İhtiyaçları giderebilen mal ve hizmetlerin hemen
hemen tümü, insan emeği ve sermaye gibi
faktörlerin doğal kaynaklara uygulanması sonucu
elde edilir. Buna üretim denir.
Örn: Ağaç bir doğal kaynaktır. İnsanın her ihtiyacını
karşılayabilmesi için emek ve sermaye gereklidir.
Ekonomi bilimine göre başlıca üretim
faktörleri şunlardır
Emek
(İş gücü)
Sermaye
Doğa
(tabiat-doğal kaynaklar)
Girişimci
(müteşebbis)
Teknoloji
Emek (İş Gücü)
İnsanların veya iş görenlerin bir işte ortaya
koydukları bedensel ve düşünsel (zihinsel)
Çabalara emek veya işgücü adı verilir.
Üretim faktörleri arasında en önemli olanı emek
faktörüdür. Zira insan faktörü olmadan, diğer
üretim faktörlerinin kendi başına üretimde bulunmaları düşünülemez. Diğer üretim
faktörlerini toplayan, bunları üretim sürecine
sokan ve yönlendiren insanın kendisidir.
Sermaye
• Halk dilinde sermaye para anlamında
kullanılmaktadır. Ancak Ekonomistler
sermayeyi tanımlarken para anlamından
uzaklaşmışlardır.
• Ekonomistler için sermaye: Doğada serbest
biçimde bulunmayan fakat insan tarafından
üretilmiş üretim araçları olarak
tanımlanmıştır.
• Muhasebeciler için sermaye : Maddi ve maddi
olamayan sermaye olarak ikiye ayrılmaktadır.
Doğa
(tabiat-doğal kaynaklar)
Tabiat, toprak veya doğal kaynaklar adı verilen
doğa, yeryüzünün altında ve üstünde bulunan
tüm kaynakları kapsamaktadır.
Örneğin, toprak, su, maden ve mineraller, petrol
ve orman önemli sayılabilen doğal üretim
faktörlerini oluştururlar.
Girişimci (Müteşebbis)
Üretim faktörlerinin ve bir grup insanın düzensiz bir
araya getirilmesi ile bir işletme kurulamaz.
• Neyin üretileceğine,
• Üretilen ürünlerin kimlere satılacağına,
• Türlü işlerin kimler tarafından yapılacağına,
• Gelirlerin ve giderlerin ne olacağına
• kişi veya kişiler karar vermeli ve kaynakları etkin
bir biçimde harekete getirmelidir.
Bu işlevlerin yerine getirilmesi girişimci (işadamı)
veya işletme yöneticisinin görevidir.
Teknoloji
Ekonomistler teknolojiyi, "yeni bir malı üretme,
bilinen malları geliştirme yöntemi" veya "mal, ve
hizmetleri üretmek için uygulanan her türlü
yöntemler'" biçiminde tanımlamaktadırlar.
Üretim faktörleri GSMH’ nın
yaratılmasına sağladıkları
katkı nedeniyle Milli Gelir‘ den
bir pay almaya hak kazanırlar.
Milli Gelir‘ den
doğal kaynaklar üretim faktörünün
aldığı paya rant,
emek üretim faktörünün aldığı paya ücret,
sermaye üretim faktörünün aldığı paya
faiz ve girişim üretim faktörünün aldığı
paya ise kâr geliri diyoruz.
KITLIK
HİÇ BİR TOPLUMDA HER AN BÜTÜN İNSANLARIN
BÜTÜN İHTİYAÇLARINI KARŞILAYACAK KADAR
ÜRETİM YAPILMAZ BU DURUM KAYNAK KITLIĞI
OLARAK ADLANDIRILIR.
KAYNAK KITLIĞI İNSANLARI SEÇİM YAPMAYA
ZORLAMAKTADIR.
SEÇİM ZORLUĞU
• HANGİ İHTİYAÇLAR KARŞILANCAK
• HANGİ MAL VE HİZMETLER ÜRETİLECEK
• NASIL PAYLAŞILACAK
Alternatif Maliyet
Alternatifler arasında tercih yapmak, seçilmeyen
alternatiflerden mahrum kalmak demektir.
Bir ihtiyacın tatmini diğer alternatiflerin
tatmini pahasına gerçekleştirilir.
Kaçırılan fırsatlara alternatif maliyeti adı verilir.
Üretim imkanları eğrisi
Bir toplum elindeki üretim faktörlerini kullanarak
çeşitli mal ve hizmetler üretebilir.
• Anlatımı kolaylaştırmak için sadece iki mal
üretildiğini kabul edelim tüfek, buğday
• Bu toplum arzu ederse elindeki imkanları
buğday üretimine ayırabileceği gibi tüfek
üretimine de ayırabilir veya hem tüfek hem de
buğday üretmek isteyebilir
Üretim İmkanları Eğrisi :
ÜRETİM FAKTÖRLERİNİN MİKTARI
VE TEKNOLOJİ SABİTKEN
BİR TOPLUMUN ÜRETEBİLECEĞİ
VE ÜRETEMEYECEĞİ
MAL DEMETLERİNİ AYIRAN
BİR SINIR ÇİZGİSİDİR.
P noktası kıt kaynakları
göstermektedir.
R noktası atıl kapasiteyle
çalışmayı gösterir.
L noktasında 4600 tüfek üretirken
1000 birim buğday üretirsin 400
birim tüfekten vazgeçerek 1000
birim buğday üretirsin. Burada
fırsat maliyeti vardır denir.
K,L,M,N noktaları
fırsat maliyeti eğrisini
gösterir.
Üretim İmkanları (production possibilities):
Kaynaklar sınırlı olduğundan hangi mal ve
hizmetlerin hangi oran ve miktarlarda
üretileceğine dair tercih yapılmalıdır .
Bir maldan üretilen miktar arttıkça o malın diğer
mallar cinsinden fırsat maliyeti artar;
yani eldeki kaynaklar ile 10 birim X ve 20 birim Y
üretilebiliyorsa üretilen X miktarı 14'e çıktığında
üretilebilen Y miktarı azalmalı 16 gibi bir değer
olmalıdır..
Malların miktarları arasındaki tüm bu
üretim kombinasyonlarının
birleştirilmesiyle üretim imkan eğrisi
elde edilir.
Eğri dışındaki noktalar elde edilemez
üretim kombinasyonlarını gösterir.
(10 birim X, 25 birim Y gibi)
Karar Alıcılar
Bir piyasa ekonomisinde, kaynakların dağılımı,
piyasalar aracılığı ile hareket eden tüketici ve
üreticiler tarafından alınan sayısız bağımsız kararın
sonucunda meydana gelir. Piyasa mekanizmasına
dayalı ekonomilerde üretim, değişim ve tüketime
ilişkin kararları üç ekonomik birim alır, bunlar
sırasıyla:
- Hane Halkı,
- Firmalar ve
- Devlet ( Merkezi otorite - Kamu) tir
HANEHALKI (EV HALKI)
Hane halkı aynı çatı altında yaşayan ya da finansal
kararlar
konusunda
ortak
hareket
etme
zorunluluğunda olan bütün insan topluluklarıdır.
Hane halkı tek bir bireyden de meydana gelir.
Tüketici olarak hane halkı: Hane halkı firmalar
tarafından piyasaya sürülen mal ve hizmetlerin
talep edicilerinden birisidir. Dolayısıyla hane halkı
aynı zamanda bir tüketicidir.
Üretim faktörlerinin asli sahipleri olarak hane halkı:
Hane halkı sahip oldukları üretim faktörlerini fayda
maksimizasyonu içerisinde firmalara satarak
karşılığında gelir elde ederler.
Firmalar
Firmalar üretim faktörlerini kullanıp ekonomideki
diğer firmalara, hane halkına ve kamu kesimine
satmak üzere mal ve hizmet üreten birimlerdir.
Firmaların kullandığı üretim faktörleri : emek,
sermaye, toprak ve teknolojidir.
Firmaların temel amacı kâr maksimizasyonudur.
Firmalar ile hane halkları karşılıklı etkileşim
içerisindedir. Bir tarafın geliri diğer tarafın
harcamasıdır.
Devlet
İktisadi analizde devlet bütün kamusal birimleri
içerecek şekilde tanımlanmaktadır. Devlet
her şeyden önce vergi koyarak ve kamu
harcaması yaparak ya da üretim birimleri gibi
mal ve hizmet üreterek iktisadi faaliyet hacminin
yönelimi üzerinde etkili olur.
Piyasa
Piyasa iktisat bilimi açısında mal ve hizmet alıcı
ve satıcılarının birbirleri ile irtibat kurabildikleri
ve alım satım faaliyetlerini yürüttükleri ortam
olarak tanımlanır.
Bu tanımdan da anlaşıldığı gibi piyasa belirli bir
mekan olarak sınırlandırılmamıştır.
Günümüzde internetin alışverişte aktif olarak
kullanılmasının da etkisiyle piyasada mekan
kavramı kalmamıştır.
Piyasa Türleri
Ekonominin Tamamı göz önüne alındığında Üç
Tür Piyasadan Söz Edilir:
Mal Piyasası
Emek Piyasası
Sermaye Piyasası
Mal Piyasası
Girişimciler tarafından üretilen mal ve
hizmetlerin alınıp satıldığı piyasadır.
Mal Piyasasında hane halkının yanı sıra devlette
girişimcilerin ürettiği mal ve hizmetleri satın alır.
Bu mal ve hizmetlerin fiyatını arz ve talep
dengesi belirler.
Mal ve hizmetler her zaman tüketim amacıyla
talep edilmez bazen bir firmanın ürettiği ürünü
diğer firma alarak girdi olarak kullanabilir.
Emek Piyasası
Mal ve hizmet üretimi sadece fiziksel girdilerle
gerçekleştirilemez. Firmaların üretim sürecinde
en çok ihtiyaç duydukları girdi EMEK tir.
Emek: İnsanların beyin gücü ve/veya fiziksel güç
olarak üretime yaptıkları katkıdır.
Firmalar ihtiyaç duydukları emeği emek
piyasasından karşılar.
Emek Piyasası: Emek arzı ile Emek Talebinin
karşılaştığı piyasa olarak tanımlanabilir.
Sermaye Piyasası
Girişimcilerin ihtiyaç duyduğu diğer faktör
sermayedir. Üreticiler sermaye gereksinimlerini
hane halkının tasarruflarını borç alarak
karşılarlar. Girişimcilerin bu tasarrufları
borçlanmak amacıyla başvurdukları piyasaya
SERMAYE PİYASASI denir.
Fiyat Mekanizması
Fiyat Mekanizması: Fiyatların arz ve talebe bağlı
olarak serbestçe belirlenmesine dayanan
sistemdir.
• Fiyat kontrolünün tamamen tersidir.
• Bu sistemde fiyatlar, hükümet yetkilileri
tarafından alınan idari kararlarla
belirlenmeyip piyasa gelişmelerine göre
kendiliğinden oluşur.
• Piyasada oluşan fiyatlar denge fiyatlarıdır.
Fiyat Mekanizması
Fiyatlardan arz - talep eşitliği otomatik biçimde
sağlanır.
Örneğin: Talep fazlası söz konusu ise meydana
gelen bu talep fiyatların yukarılara çıkmasına
neden olacakken, Arz fazlası da fiyatların aşağı
yönlü eğilimine neden olur.
Sosyalist Sistemin temeli merkezi planlamaya
dayanırken Liberal Ekonomik Sistemin temelini
de fiyat mekanizması oluşturur
Fiyat Mekanizması
Liberal Ekonomilerdeki ana ekonomik sorunlar,
yani hangi malların, kimler tarafından ve ne
miktarlarda üretileceği gibi konular fiyat
mekanizması tarafından çözüme kavuşturulur.
Sosyalist ekonomilerde hangi malların, kimler
tarafından ve ne miktarlarda üretileceği gibi
hususlar merkezi planlar tarafından belirlenir. Bu
ekonomilerde, alınan kararların uyum içinde
olmasını sağlamak için ekonomi ile ilgili ayrıntılı
bilgi toplamak gerekir. Planların hazırlanması,
uygulanması ve uygulamanın denetlenmesi ayrıca
yoğun bir bürokrasiyi gerektirir.
Fiyat mekanizması ise sadece, basit ve merkeziyetçi
olmayan bir sistemdir, bürokrasiye de gerek
doğurmaz.
Fiyat mekanizmasını savunanlar onun bu gibi
yararları üzerinde dururlar.
TALEP
Bir ekonomide bütün tüketicilerin belli bir zaman
içinde satın almayı planladıkları mal veya hizmet
miktarına “talep edilen miktar” denir.
Bu tanımda, “belirli bir zaman” ile kastedilen
tüketicilerin satın almayı planladıkları miktarın
ne kadar bir süre (bir gün, bir hafta, bir ay, vb.)
içinde olduğunun belirtilmesidir.
Talep Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•İlişkili diğer malların fiyatları
•Gelir (Ortalama tüketici geliri)
•Gelir dağılımı
•Nüfus
•Tercihler
•Reel faiz oranı
•Geleceğe dönük fiyat ve gelir beklentileri
Talep kanunu:
Diğer etkenler sabit olmak üzere (ceteris
paribus) talep edilen miktar ile fiyat arasında
ters yönlü bir ilişki vardır. Yani bir malın fiyatı
arttıkça talep edilen miktarı azalır, fiyatı
azaldıkça talep edilen miktarı artar. Malın talep
miktarı ile fiyatı arasındaki bu ters yönlü ilişki
talep kanunu olarak ifade edilir.
Malın Fiyatı ve Talebi Arasındaki İlişki
Talep Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•İlişkili diğer malların fiyatları
•Gelir (Ortalama tüketici geliri)
•Gelir dağılımı
•Nüfus
•Tercihler
•Reel faiz oranı
•Geleceğe dönük fiyat ve gelir beklentileri
Talep ve İlişkili Diğer Malların Fiyatı
İlişkili mallar ikiye ayrılır:
1.İkame malları(Çay ve kahve; koyun eti, dana eti)
2.Tamamlayıcımallar(araba ve benzin; fotoğraf
makinası ve film (ya da hafıza kartı))
Talep Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•İlişkili diğer malların fiyatları
•Gelir (Ortalama tüketici geliri)
•Gelir dağılımı
•Nüfus
•Tercihler
•Reel faiz oranı
•Geleceğe dönük fiyat ve gelir beklentileri
Talep ve Gelir
Diğer koşullar sabit iken tüketicinin geliri arttıkça bir çok mal
ve hizmet için talep artar.
Bazı mallara olan talep ise azalır.
Tüketicinin geliri arttıkça talebi artan mallara normal mallar,
Tüketicinin geliri arttıkça talebi azalan mallara ise düşük mallar
(inferior mallar denir.)
Bu nedenle, diğer şeyler sabitken gelir
arttığında mal normal mal ise talebi de artar, yani sağa doğru
bir kayma olur.
Ama eğer mal düşük mal ise talebi azalır ve sola doğru kayar.
(s33)
Talep Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•İlişkili diğer malların fiyatları
•Gelir (Ortalama tüketici geliri)
•Gelir dağılımı
•Nüfus
•Tercihler
•Reel faiz oranı
•Geleceğe dönük fiyat ve gelir beklentileri
Talep ve Gelir Dağılımı
Bir toplumda gelir dağılımı değiştikçe, çeşitli mal
ve hizmetlere olan talep de değişir.
Geliri azalan tüketicilerce daha çok talep edilen
mallarda talep azalması, geliri artan tüketiciler
tarafından daha çok talep edilen mallarda ise
talep artması olur.
Talep Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•İlişkili diğer malların fiyatları
•Gelir (Ortalama tüketici geliri)
•Gelir dağılımı
•Nüfus
•Tercihler
•Reel faiz oranı
•Geleceğe dönük fiyat ve gelir beklentileri
Nüfusun(Alıcı Sayısının)
Talep Üzerindeki Etkileri
Nüfusun büyüklüğü ve yapısı talebi etkiler.
Çocuk nüfusunun çok olması oyuncak
sektöründeki talebi,
Genç nüfusun fazla olması kozmetik
ürünlerindeki talebi ve
Yaşlı nüfusun çok olması sağlık sektöründeki
talebi artıracaktır.
Talep Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•İlişkili diğer malların fiyatları
•Gelir (Ortalama tüketici geliri)
•Gelir dağılımı
•Nüfus
•Tercihler
•Reel faiz oranı
•Geleceğe dönük fiyat ve gelir beklentileri
Talebin en belirleyici özelliği tüketicinin zevkidir
diyebiliriz.
Örneğin, muzu seviyorsanız daha çok satın alırsınız.
Tüketicilerin zaman içerisinde tercihlerinde de
değişiklikler olacaktır. Organik ürünlere yönelmesi, daha
sağlıklı ürünleri tercih etmesi bireyin bu ürünlere olan
talebini de sağa doğru kaydıracak yani arttıracaktır.
Veya yapılan bir araştırma sonucunun muzun örneğin
böbrekte taşı yaptığına ait bulgular, tüketicilerin muzu
daha az tüketmelerine neden olacak ve muz talep
eğrisini sola kaydırabilecektir. Firmalar tüketicilerin
tercihlerini etkilemek ve ürünlerine olan talebi arttırmak
için çoğunlukla reklamları kullanır ve ürünlerinin
özellikle iyi yönlerini vurgulamaya çalışırlar.
Talep Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•İlişkili diğer malların fiyatları
•Gelir (Ortalama tüketici geliri)
•Gelir dağılımı
•Nüfus
•Tercihler
•Reel faiz oranı
•Geleceğe dönük fiyat ve gelir beklentileri
Reel faiz oranı
Günlük yaşamda gazete ve TV’lerden vb.
kaynaklardan duyduğumuz faiz oranları cari faiz
oranıdır.
Reel faiz oranı ise enflasyondan arındırılmış faiz
oranıdır. Reel faiz oranı azalınca tüketiciler daha az
tasarruf ve daha fazla tüketime yönelirler. Ayrıca,
reel faiz oranı azalınca, tüketiciler bankalardan daha
fazla tüketici kredisi alır. Böylece konut, otomobil
gibi mallar almak üzere tüketim eğilimi artar.
Tersi bir durum olarak reel faiz oranı artınca talep
azalır.
Talep Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•İlişkili diğer malların fiyatları
•Gelir (Ortalama tüketici geliri)
•Gelir dağılımı
•Nüfus
•Tercihler
•Reel faiz oranı
•Geleceğe dönük fiyat ve gelir beklentileri
Geleceğe dönük fiyat ve gelir
beklentileri
Gelecekte bazı malların fiyatlarında artış
beklenirse, o mallara olan talep artar. Gelecekte
gelirin artması da aynı yönde etki yaratır.
Talepteki değişme ile talep edilen miktardaki
değişmeler farklı şeylerdir. Bir malın fiyatındaki
değişmeler talep edilen miktarda değişikliğe,
fiyat dışındaki faktörlerdeki değişmeler ise
talepte değişmeye sebep olur.
ARZ
ARZ
Talep üzerine yapılan incelemeler piyasanın
sadece bir cephesini açıklamaktadır. Ancak
piyasada sadece tüketiciler yer almaz. Tüketici
taleplerini karşılamak üzere mal ve hizmet arz
eden üretim birimleri de piyasanın önemli
unsurlarından biridir. Dolayısıyla tüketici
davranışları ile birlikte üretici davranışlarının da
incelenmesi önem arz etmektedir. Üretici
davranışlarının incelenmesi esas itibariyle arz
kavramı üzerinde yoğunlaşmayı zorunlu kılmıştır.
ARZ
• Bir piyasada bütün firmaların (üreticilerin) belli
bir zaman içinde satmayı planladıkları mal ve
hizmetin miktarına arz edilen miktar denir.
• Bu tanımda, “belirli bir zaman” ile kastedilen
firmaların satmayı planladıkları miktarın ne
kadar bir süre (bir gün, bir hafta, bir ay, vb.)
içinde olduğunun belirtilmesidir.
• Arz ile satılmak istenen miktar ve fiilen satılan
miktar aynı olmayabilir. Tüketiciler firmanın
satmayı planladıkları kadar satın almak
istemezlerse,
firma
satış
planlarını
değiştirmektedir.
Arz Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•Girdi (üretim faktörleri, ara malları) fiyatları
•Teknoloji düzeyi
•Üretilen diğer malların fiyatları
•Firma sayısı
•Geleceğe dönük fiyat beklentisi
Arz Edilen Miktar ve Fiyat
Arz kanunu : Diğer etkenler sabit olmak üzere
(ceteris paribus) arz edilen miktar ile fiyat
arasında pozitif bir ilişki vardır. Yani bir malın
fiyatı arttıkça arz edilen miktarı artar, fiyatı
azaldıkça talep edilen miktarı azalır.
Arzda bir değişme: Arz eğrisi, fiyat dışında bütün
etkenlerin sabit kaldığı varsayımı altında
çizilmektedir. Sabit varsayılan diğer etmenlerden
bir veya daha fazlası sabit kalmayıp değişirse, o
zaman arzda bir değişme olur ve arz eğrisi sağa
veya sola doğru kayar.
Arz eğrisi sağa doğru kaymışsa arzda bir artış,
sola doğru kaymışsa arzda bir azalış vardır.
Bu durum grafiksel olarak şu şekilde
gösterilebilir.
Arz Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•Girdi (üretim faktörleri, ara malları) fiyatları
•Teknoloji düzeyi
•Üretilen diğer malların fiyatları
•Firma sayısı
•Geleceğe dönük fiyat beklentisi
Arz ve Girdi Fiyatları
Girdiler, üretim faktörlerini ve ara mallarını
kapsar.
Bir malın üretiminde kullanılan herhangi bir
girdinin fiyatının azalması maliyetleri azaltarak
kârı arttırır. Kar artınca, o fiyatta daha fazla mal
arzı olur (Arz eğrisi sağa kayar).
Bir girdinin fiyatının artması ise maliyetleri
arttırıp kârı azaltır. Kar azalınca o fiyatta daha az
mal arzı olur (arz eğrisi sola kayar)
Arz Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•Girdi (üretim faktörleri, ara malları) fiyatları
•Teknoloji düzeyi
•Üretilen diğer malların fiyatları
•Firma sayısı
•Geleceğe dönük fiyat beklentisi
Arz Ve Teknoloji Düzeyi
Teknolojik gelişmeler üretim düzeyini belirleyen en
önemli faktörlerden biridir. Teknolojik gelişmeler
sonucunda yeni üretim tekniklerinin kullanılması ve
üretimde kullanılan birçok girdinin yerine
yenilerinin ikame edilmesi sonucunda birim
zamanda daha çok ürün daha düşük maliyetle
üretilebilmektedir. Düşük maliyetlerin yanı sıra
artan verimlilik firmaların kârlılık düzeyini
artırmaktadır. Bu durum üretim imkanlarının
artmasına yol açarak arz eğrisinin sağa kaymasına
neden olur.
Arz Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•Girdi (üretim faktörleri, ara malları) fiyatları
•Teknoloji düzeyi
•Üretilen diğer malların fiyatları
•Firma sayısı
•Geleceğe dönük fiyat beklentisi
Arz ve Üretilen Diğer Malların
Fiyatları
Üretilen diğer mallar ikiye ayrılır:
1.İkame malları(Bir firmanın farklı modelde
araba üretimi yapması)
2.Tamamlayıcı mallar
Arz Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•Girdi (üretim faktörleri, ara malları) fiyatları
•Teknoloji düzeyi
•Üretilen diğer malların fiyatları
•Firma sayısı
•Geleceğe dönük fiyat beklentisi
Arz ve Firma Sayısı
Bir sektörde satışa sunulacak mal miktarı fiilen
üretimde bulunan firma sayısı ile yakından
ilişkilidir. Örneğin; Lastik sektöründe üretimde
bulunan 8 firmadan 3 ünün piyasadan ayrılması
durumunda piyasa arzının düşüş göstereceği
açıktır.
Arz Edilen Miktarı Belirleyen Faktörler
•Malın fiyatı
•Girdi (üretim faktörleri, ara malları) fiyatları
•Teknoloji düzeyi
•Üretilen diğer malların fiyatları
•Firma sayısı
•Geleceğe dönük fiyat beklentisi
Arz ve Geleceğe Dönük Fiyat
Beklentisi
Günümüz
dünyasında
üretim
kararlarının
belirlenmesinde beklentilerin etkisi yadsınamayacak
düzeydedir. Firmalar cari dönemdeki üretim
kararlarını realize ederken sadece cari dönem
fiyatlarını değil aynı zamanda gelecek dönem
fiyatlarını da göz önünde bulundururlar. Örneğin; A
malını üreten bir firma söz konusu malın fiyatının
gelecekte artacağını beklerse üretim miktarını
artırıp piyasaya daha az miktarda mal arz ederek
stoklarını artırmayı tercih edebilir.
Arz ve Geleceğe Dönük Fiyat
Beklentisi
Bir malın gelecekte fiyatının azalması
bekleniyorsa, bugün daha fazla arz edilecek (arz
eğrisi sağa kayacak)
Fiyatın artması bekleniyorsa bugün daha az arz
edilecek yani arz kısılacaktır (arz eğrisi sola
kayacaktır).
ARZ EĞRİSİBOYUNCA HAREKET VE ARZ KAYMASI
Bir malın arz edilen miktarı üç şekilde değişebilir;
1.Arzda bir değişme (arz kayması) ile,
2.Malın fiyatında bir değişme
(Arz eğrisi boyunca hareket) ile,
3.Hem arzda hem de fiyatta değişme ile.
1.Arzda bir değişme (Arz kayması)
2. Malın Fiyatında bir değişme (Arz
eğrisi boyunca hareket)
3. Hem arz hem de fiyat değişmesi
PİYASA DENGESİ
Arz ve talebin bir araya gelmesiyle piyasa oluşur.
Piyasada tüketicilerin arzusu fiyatın düşük olması,
firmaların arzusu ise fiyatın yüksek olmasıdır.
Bu nedenle piyasada, tüketicilerin ve firmaların
arzuları çelişmektedir. Arz edilen miktar ile talep
edilen miktar arasındaki eşitlik denge noktasını
ifade eder ve bu noktada denge fiyatı oluşur.
PİYASA DENGESİ
Fiyat denge noktasından yüksek olduğunda arz
edilen miktar, talep edilen miktardan fazla
olacak ve bir arz fazlası oluşacaktır.
Fiyat denge noktasından düşük olduğunda da
talep edilen miktar, arz edilen miktardan fazla
olacak ve bir talep fazlası oluşacaktır.
DENGE FİYATI VE MİKTARINDA
DEĞİŞMELER
Talepte Bir Değişme
DENGE FİYATI VE MİKTARINDA
DEĞİŞMELER
Arzda Bir Değişme
DENGE FİYATI VE MİKTARINDA
DEĞİŞMELER
Hem Arz Hem Talepte Bir Değişme
TALEBIN FIYAT ESNEKLIGI
Orta büyüklükte bir firmanın yöneticisi olduğunuzu kabul
edelim. Şirket 2005 yılında yaşanan olumlu ekonomik
gelişmelerle birlikte üretime hız vermiş, yaz aylarında
görülen hafif satış azalmasına rağmen sonbaharda talebin
tekrar canlanacağını varsayarak stoka çalışmaya devam
etmiştir.
Ancak, beklentilerde görülen hızlı bozulma sonucunda
satışlar gerileyince stoktaki malları fiyatı biraz ucuzlatarak
satmayı ve böylece elde edeceğiniz hasılat artışı ile
borçları ödeyerek finansal dengeyi yeniden kurmayı
planladınız. Acaba her fiyat indirimi gerçekten satış
hasılatını artırır mı?
ESNEKLİK: TANIM
Alıcı ve satıcıların piyasa koşullarında görülen
değişimlere ne kadar yanıt verdiklerini ölçen bir
kavramdır. Bu ölçüt, aslında en az iki değişken
arasındaki her türlü bağıntı için kullanılabilecek
bir kavramdır.
TALEBİN FİYAT ESNEKLİĞİ
Talebin fiyat esnekliği, fiyatta görülen yüzde
değişime bağlı olarak talep edilen miktarda
meydana gelen yüzde değişim olarak
tanımlanabilir. Bu tanımdan da anlaşılabileceği
gibi, talebin fiyat esnekliği malın fiyatında bir
miktar değişim olduğunda satış(talep edilen)
miktarında ne kadar değişiklik olduğunu
gösteren bir ölçüttür.
TALEBİN FİYAT ESNEKLİĞİ
Bir anlamıyla talep edilen miktarın malın fiyatına olan
duyarlılığını ölçer. Talep esnekliği malın talep edilen
miktarındaki yüzde değişmenin fiyatındaki yüzde
değişime oranı olarak hesaplanır. Oran ne kadar yüksek
ise malın esnekliği o kadar fazladır. Hesaplama yöntemine
göre esnekliğin 1 olması durumu “birim esneklik” olarak
adlandırılır. Bu durumda, fiyattaki ve talep edilen
miktardaki yüzde değişimlerin oranı birbirine eşittir.
Esnekliğin 1’den küçük olması durumunda talebin esnek
olmadığı, büyük olması durumunda ise malın talebinin
esnek olduğu anlaşılır.
TALEBİN FİYAT ESNEKLİĞİNİ
BELİRLEYEN ETMENLER
• Zorunlu Ve Lüks Mal
• Yakın İkame Malların Varlığı
• Piyasanın Tanımı
• Zaman Dilimi
Zorunlu Ve Lüks Mal : Zorunlu mallar, yiyecek gibi
insan yaşamı için tüketilmesi zorunlu olan mallardır.
Lüks mallar ise, tüketimi zorunlu olmayan yaşam
kalitesine bağlı olarak tercih edilen mallardır. Zorunlu
olan malların fiyat değişimlerine duyarlılıkları lüks
mallara oranla daha düşüktür. Fiyatta önemli
sayılabilecek bir artış olduğunda zorunlu malları
tüketmekten vazgeçmek yerine başka malların
tüketimi sınırlandırılarak yaratılan kaynak ile aynı
seviyede zorunlu malı tüketmeye devam ederiz. Lüks
mallarda ise fiyattaki değişmeye bağlı olarak
tüketimden vazgeçilebilir. Bu durumda zorunlu
malların esnekliği düşük, lüks malların esnekliği ise
yüksektir.
Yakın İkame Malların Varlığı : bir malın yarattığı faydaya
eşdeğer bir faydanın alınabileceği bir başka mal varsa o
malın ikamesinin kolay olduğu söylenebilir. Bu durumda eğer
malın fiyatında bir artış olursa tüketicilerin tercihleri yakın
ikame lehine kolayca değişebilir, dolayısıyla malın talep
edilen miktarındaki değişim fiyat değişimlerine yüksek
ölçüde duyarlı olur. Eğer yakın ikame mal yoksa tersine fiyat
değişimleri oransal olarak daha düşük miktar değişimlerine
yol açar.
Örneğin, fındık yağı ile Ayçiçek yağı yakın ikame mallar
olduklarından Ayçiçek yağının fiyatı sabitken fındık yağında
bir yükseliş olduğunda fındık yağı tüketimi hızla azalırken
Ayçiçek yağı için talep edilen miktar artar. Buna karşılık
örneğin kırmızı et yakın ikamesi olan bir mal olmadığı için
muhtemelen esnekliği daha düşüktür.
Piyasanın Tanımı : üzerinde çalışılan piyasanın tanımına
bağlı olarak ölçülen esnekliğin değeri de değişebilir. Daha
dar sınırlarla tanımlanmış piyasalarda esneklik yüksek
ölçülürken piyasanın sınırları genişletildiğinde ölçülen
esnekliğin değeri de azalır.
Örneğin, yiyecek piyasası denildiğinde ikame olanağı zayıf
dolayısıyla talebin fiyat esnekliğinin düşük olduğu bir
piyasadan söz ediyoruz demektir. Buna karşılık yiyecek
piyasasının alt kesimi olarak dondurma piyasası göreli
olarak daha yüksek bir esnekliğe sahiptir. Son olarak çilekli
dondurma piyasası olarak tanımlanacak olursa talebin
fiyat esnekliği iyice yükselir
Zaman Dilimi : bir malın esnekliğini hesaplarken
dikkate alınan zaman dilimi uzadıkça malın talebi daha
esnek hale gelir.
Örneğin güncel gelişmelerden benzin fiyatlarındaki
artışı ele alalım. Kısa dönemde bireyler alışkanlıklarını
değiştirmek istemeyeceklerinden eskisi kadar benzin
tüketmeye devam edeceklerdir. Ancak, yeteri kadar
uzun dönemde benzin fiyatlarındaki yükselişi
değerlendirenler ellerindeki araçları daha verimli
motorlara sahip daha az benzin tüketen araçlarla
değiştirerek benzin tüketimlerini sınırlandırmayı tercih
ederler. Dolayısıyla benzin fiyatlarındaki yükselişe
bağlı olarak kişi başına benzin tüketiminde daha
yüksek bir azalma gerçekleşir.
TALEBİN FİYAT ESNEKLİĞİNİN
HESAPLANMASI
Talebin fiyat esnekliği aşağıdaki gibi malın talep edilen miktarındaki
yüzde değişmenin fiyatındaki yüzde değişime oranı olarak hesaplanır:
Örnek : Çikolatanın fiyatının 2 YTL’den 2.20 YTL’ye çıktığını düşünelim. Buna bağlı
olarak günlük ortalama satışın ise 10 tondan 8 tona indiğini gözlemlersek çikolata
talebinin fiyat esnekliği yandaki gibi hesaplanır:
[(8-10)/10]x100 / [(2,20-2,00)/2,00]x100 = -0,20/0,10 = -2
TALEBİN FİYAT ESNEKLİĞİ DEĞERİNİN
ARALIKLARI
Esneklik değeri 0 ile +∞ arasında değişebilir. Sıfır ve “artı
sonsuz” uç değerleri ifade etmektedirler. Esneklik sıfır
değeri aldığında sıfır esnek(tam inelastik) bir talep
eğrisinden bahsediliyor demektir. Bu durumda fiyattaki
değişim ne olursa olsun talep edilen miktarda hiç bir
değişim olmaz.
Esneklik + ∞ değeri aldığında ise “tam esnek” bir talep
eğrisi var demektir. Bu durumda fiyatta meydana gelen
en ufak bir değişim talep edilen miktarda sonsuz büyük
bir artışa veya azalışa neden olur.
Elastik
Birim
Elastik
İnelastik
ARZ ESNEKLİĞİ
Arz Esnekliği = Arz Edilen Miktardaki % Değişim / Fiyattaki % Değişim
•
•
•
•
•
•
•
Arzın Fiyat Esnekliği de talep esnekliğine benzer şekilde
hesaplanır: Arz edilen mal miktarındaki yüzde değişimin(artış
ya da azalışın) fiyatta yarattığı yüzde değişime oranı. Arzın fiyat
esnekliği, fiyattaki değişime bağlı olarak arz edilen miktarda ne
kadar değişimin olduğunu gösteren bir ölçüttür.
Arz Esnekliğinin değişim aralığı da talep esnekliğinde olduğu
gibi 0 ile + ∞ arasında değişir.
Arz esnekliği 1 değeri aldığında birim esnek,
1’den küçük olduğunda esnek olmayan,
1’den büyük olduğunda ise esnek arz eğrisinden bahsediyoruz
demektir.
Sıfıra eşit olduğunda tam esnek olmayan,
artı sonsuza eşit olduğunda ise tam esnek arz eğrileri söz
konusudur.
ARZ ESNEKLİĞİNİ ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
Arz Esnekliğini Etkileyen Temel Faktörler:
Üretimde Değişikliğin Gerçekleşmesi İçin İzin Verilen Süre:
İktisatta üretimin gerçekleştirilebilme olanağına bağlı olarak 3 ayrı süre
tanımlanır. Bunlar;
A) Çok Kısa Dönem: Firmaların üretimlerini artırma olanaklarının olmadığı
dönemdir. Çok kısa dönemde yeni üretim yapılamadığı için arz esnekliği değeri
sıfırdır. (Üretim arttırılamadığı için arz artmaz)
B) Kısa Dönem: Firmaların sadece bazı girdilerin miktarını değiştirerek
üretimlerini artırabildikleri dönemdir. (Yalnızca bazı girdiler değiştirilebildiği için
arz belli oranda artabilmektedir)
C) Uzun Dönem: Firmaların tüm girdilerin miktarını değiştirerek üretimlerini en
fazla arttırabildikleri dönemdir. (Tüm girdilerin değişebildiği uzun dönemde,
üretim tam anlamıyla artış gösterebilir)
Dönem uzadıkça üretimi arttırma imkânı da arttığı için arz esnekliği de artar.
Üreticinin Geleceğe Ait Beklentileri: Üreticinin geleceğe ait beklentileri olumlu ise
arz esnekliği yüksektir.
PİYASA NEDİR, PİYASA TÜRLERİ
NELERDİR?
• Piyasa, genel anlamıyla “bir mal için alıcılar
ile satıcıların karşı karşıya geldikleri yerdir”.
Ancak günümüzün teknolojisinin getirdiği
iletişim ve ulaşım devrimi nedeniyle artık,
piyasa bir yer olmaktan çıkıp genel anlamda
bir ortamı ifade edebilmektedir. Çünkü, satıcı
ile alıcının bir yerde buluşmasının gereği
kalmamıştır.
• Diğer bir ifade ile piyasa yalnız bir yer olarak
değil, bir malın alıcılarıyla satıcıları arasında
iletişimi sağlayan her türlü organizasyon, her
türlü teknik imkan olarak anlaşılmaktadır.
PİYASA ÇEŞİTLERİ
Tam rekabet piyasa
Monopol (Tekel) piyasa
Monopollü Rekabet Piyasa
Oligopol piyasa
Tam Rekabet Piyasası
• Tam rekabet piyasasının ayırıcı özelliği,
piyasadaki alıcı ve satıcıların tek başlarına
fiyatı etkileme gücüne sahip olmamalarıdır.
Yani tam rekabet koşullarında firmalar
bağımsız fiyat politikası güdemez.
• Her firma için fiyat önceden saptanmıştır ve
firmalar bunu kabullenmek zorundadır.
• Piyasada aynı malı üreten ve satın almak
isteyen çok sayıda satıcı ve alıcı vardır.
Tam Rekabet Piyasası
Piyasada çok sayıda üretici ve satıcı firma
olduğundan dolayı, bunların her birinin üretim ve
satış miktarı o malın piyasadaki toplam satış miktarı
içinde önemsiz bir yer tutar. Böylece bir firma satış
miktarını arttırdığı veya azalttığında, hatta sıfıra
indirdiğinde malın fiyatında hissedilir bir değişme
olmaz. Yani her bir firma piyasa fiyatını olduğu gibi
kabullenmek zorundadır.
Aynı durum alıcılar için de geçerlidir. Alıcılar da çok
sayıdadır. Buna göre, bunlardan herhangi birinin o
maldan daha çok veya daha az satın alma kararı
malın fiyatına etkilemez.
Tam Rekabet Piyasası
•
•
•
•
Tam rekabet piyasasında alıcıların ve satıcıların piyasaya giriş
çıkışları tamamen serbesttir. Üretim faktörlerinin hareketliliği
tamdır. Firmalar, uygun gördükleri zaman bir yerden başka bir
yere, bir endüstriden başka bir endüstriye geçebilir.
Tam rekabet piyasasında üretilen veya satılan mallar homojenlik
gösterir. Bunun anlamı çeşitli firmalar tarafından piyasaya sürülen
aynı tür mallar arasında kalite ve özellikler bakımından fark
olmamasıdır.
Örneğin müzik seti piyasasında tam rekabet söz konusu ise, her bir
firmanın aynı büyüklükteki müzik setleri arasında kalite ve nitelik
bakımından farklılık yoktur. Yani alıcının A firmasının ya da B
firmasının malını tercih etmesi için herhangi bir neden yoktur.
Gerek alıcılar ve gerekse satıcılar piyasa hakkında tam bilgiye
sahiptirler. Alıcı ve satıcılar piyasayı yakından ve iyice
tanıdıklarından, hangi malın nerede ne fiyatla satıldığını sağlıklı
olarak bilir.
Monopol (Tekel ) Piyasa
• Eksik rekabet türlerinden biri olan tekel (monopol),
tam rekabet piyasasına en uzak olan piyasa çeşididir.
• Bir piyasada belli bir malın tek satıcısı var ise veya tek
satıcı bir malın bütün arzını elinde tutuyorsa böyle bir
piyasaya “satıcı tekel” veya kısaca “tekel piyasası” adı
verilir.
• Eğer piyasada mevcut bulunan tek bir firma satıcı değil
de alıcı ise buna da “monopson (tek alıcı) piyasası” adı
verilir.
• Tekelci bir piyasada satıcı firmanın hiçbir rakip
firmadan korkusu yoktur. Çünkü aynı malı üreten veya
arz eden başka bir firma yoktur. Dolayısıyla, satış
fiyatını koyarken tekelci firma tam bir bağımsızlık
içinde hareket eder.
Monopol (Tekel) Piyasasının Özellikleri
Tekelci piyasanın oluşumunda en önemli etken arz
ettiği malın kolayca ikame edilememesi yani bu
malın
yerini
alabilecek
malların
kolay
bulunamamasıdır.
Tekelci firmanın tam bir bağımsızlık içinde fiyat
saptama gücünü sınırlayan etkenlerin başında,
tekelci firmanın arz ettiği malı ikame edici yani
yerini alabilecek malların fiyatları gelir. Örneğin
linyit kömüründe tekel kuruluş bir firma, linyit satış
fiyatlarını fazla yüksek tutamaz. Çünkü diğer kömür
çeşitleri ve elektrik enerjisi de linyit yerine ikame
edeceğinden bunların dolaylı rekabeti de göz önüne
almalıdır.
Monopol (Tekel) Piyasasının Özellikleri
Tekelci firmanın bağımsızlığını etkileyen ikinci bir
faktör alıcıların satın alma gücü, yani “aile
bütçelerinin sınırlılığı”dır. Tekelci “bütün piyasa
benim denetimimde” düşüncesiyle satış fiyatını
çok yüksek saptarsa, karşısında tek alıcı bile
bulamayabilir.
Monopol (Tekel) Piyasasının Özellikleri
Tekel gücünün başlıca dört kaynağı vardır:
•
•
•
•
Varlığın bir yasaya veya devletten aldığı bir ayrıcalığa
borçlu olan tekeller: Ülkemizdeki sigara ve içki tekeli gibi
Bir doğal kaynağın tek sahibi olması durumu: Örneğin
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) örgütü.
Anlaşmalar yoluyla firmaların bütünleşmelerinden doğan
tekeller: Firmalar aralarında kartel veya tröst anlaşmaları
yaparak tek bir örgüt durumunda bütünleşebilirler.
Fiili bir durumdan yararlanarak ortaya çıkan tekeller:
Örneğin belli bir iş kolunda ilk kurulan ve sonra gelişip
güçlenen bir firma, o iş kolunda uzun süre tek firma olarak
kalabilir. Eğer bu iş kolu büyük yatırımları ve yüksek
düzeyde teknoloji gerektiriyorsa, diğer firmaların bu iş
kolunda tutunmaları güç olduğundan tekelci firma varlığını
uzun süre koruyabilir.
Tröst: Firmaların tek bir yönetim altında birleşmeleri durumudur. Kartelle arasındaki
fark Kartelde her firma ayrı ayrı yönetilir. Ancak ortak hareket etme kararı verilir.
Tröstte tek bir tüzel kişiliği oluşturulur.
Monopol (Tekel) Piyasasının Özellikleri
• Tekelde kısa dönem firma dengesi ile uzun
dönem firma dengesi arsında önemli bir fark
yoktur. Çünkü tekelci piyasada yalnız bir tek
firma olduğu için firma ve endüstri aynı
anlama gelir.
• Tam rekabetten farklı olarak uzun dönem
dengesi için başka firmaların piyasaya girişi
söz konusu değildir. Zaten başka firmaların
piyasaya girişi söz konusu olursa artık tekel
ortadan kalkmış demektir.
Tekel Piyasalarına Neler Yapılabilir?
Devlet tarafından fonksiyonel bir rekabet
politikası oluşturulmalıdır.
Piyasada rekabeti geliştirecek kural ve kurumlar
oluşturulmalıdır.
Kartel, tröst ve benzeri oluşumları engellemek
için yasal düzenlemeler yapılmalı ve bu
oluşumlarla etkin bir şekilde mücadele
edilmelidir.
Monopollü Rekabet Piyasası
Tekelci rekabet piyasası” ve “monopollü
rekabet piyasası” da denilen monopollü
rekabet piyasası çok sayıda firma tarafından
üretilen ve birbirleri yerine rahatlıkla ikâme
edilebilen bir grup malın, birbirinden
farklıymış gibi gösterilmesinin başarılması
sonucu, her firmanın belirli bir alıcı kitlesine
sahip olmayı başardığı bir piyasa olarak
tanımlanabilir.
Monopollü Rekabet Piyasası
• Monopollü rekabette tam rekabet piyasasından
farklı olarak firmaların sattıkları mallar homojen
değildir.
• Homojen mallar, reklam ya da başka yollarla
heterojen hale getirilmiştir.
• Satılan malın homojenliği alıcı malın farklı
olduğuna inanmışsa ortadan kalkar.
• Piyasaya
giriş-çıkış
herhangi
bir
yolla
sınırlanmamıştır. Belli bir ürün grubunda aşırı
kârın varlığı gruba yeni firmaların katılmasına yol
açar.
Monopollü Rekabet Piyasası
• Eğer piyasadaki bir firma başka firmaların
davranışlarını hesaba katmak gereği duymuyorsa
veya
firmalar
birbirlerinin
kararlarından
etkilenmediklerine inanıyorlarsa o piyasada çok
sayıda firma vardır. Monopollü rekabet piyasası
bu yönü ile tam rekabet piyasasına benzer. İki
piyasa arasındaki fark malın homojen oluşu veya
olmayışıdır.
• Monopollü rekabet piyasasında, tam rekabette
olduğu gibi, alıcı sayısı da çoktur.
Monopollü Rekabet Piyasası
• Monopollü rekabet piyasasındaki firma, malını
farklılaştırmak için monopolcününkinden daha
fazla tanıtma masrafına katlanmak zorundadır.
• Her semtte, her köşe başında yanyana açılmış, üç
beş bakkal, manav, çiçekçi, banka şubesi, benzin
istasyonu, eczane vb. satıcıların bulunması gibi.
Bu satıcılar monopollü rekabet piyasası
koşullarında
faaliyette
bulunmaktadırlar.
Monopol güçleri ise bulundukları yöreden
kaynaklanmaktadır.
Monopollü Rekabet Piyasası
Monopollü Rekabet Piyasası
• Monopollü rekabette piyasaya giriş çıkış
engellenmemiş olduğundan, uzun dönemde
anormal kâr ortadan kalkmaktadır.
• Monopollü rekabet piyasasındaki çok sayıdaki
firmanın her biri, monopol gücü kazanabilmek
için, kendisini ya da malını öteki firmalardan ya
da onların mallarından farklı göstermek,
kendisine has bir alıcı kitlesi oluşturmak amacıyla
büyük tanıtma masraflarına girişirler. Bu da
kaynakların israf olmasına neden olur.
Oligopol Piyasa
• Oligopol, az sayıda satıcının bir malın üretim
ve satışına hâkim olduğu ve yeni firmaların
piyasaya girişinin zor veya imkânsız olduğu bir
piyasa yapısıdır.
• Oligopol, az sayıda satıcının bir malın üretim
ve satışına hâkim olduğu ve yeni firmaların
piyasaya girişinin zor veya imkânsız olduğu bir
piyasa yapısıdır.
Oligopol Piyasa
• Tam rekabet ile monopol arasında yer alan bu
piyasa gerçek hayatta en fazla görülen piyasa
türüdür.
Oligopol Piyasa
• Oligopol piyasasındaki firmalar benzer ürünler
üreterek sadece fiyat üzerinden rekabet
edebilecekleri gibi farklılaştırılmış ürünler üretip
ürün kalitesi, pazarlama gibi fiyat dışı alanlarda
da rekabet edebilirler.
• Oligopol piyasasının en önemli özelliği; her
firmanın fiyat, miktar, reklam harcamaları gibi
konularda verdiği kararlarda rakiplerinin olası
tepkilerini
dikkate
alma
zorunluluğudur.
Dolayısıyla oligopol piyasasındaki firmalar
karşılıklı olarak birbirlerine bağımlıdır.
Oligopol Piyasa
• Oligopol piyasası ile günlük yaşantımızda da çok
sık
karşılaşırız.
Örneğin
bilgisayarınızda
kullandığınız işlemci ya Intel ya da AMD firması
tarafından üretilmiştir.
• Uzaktan kumandanızın içindeki pil büyük
ihtimalle ya Duracell ya da Energizer markalıdır.
• Uzun mesafeli bir uçak yolculuğu yaparsanız
bineceğiniz uçak ya Boeing ya da Airbus
firmalarından biri tarafından üretilmiştir.
• Saydığımız bu örneklerin hepsinde sadece iki
büyük firma rekabet etmektedir.
Oligopol Piyasa
• Diğer birçok piyasada, az sayıda firmanın maksimum kâr
elde edebilmek için rekabet ettiklerini söyleyebiliriz.
• Örneğin cep telefonunuzda kullandığınız hat Turkcell,
Avea, ya da Vodafone firmalarından birisine aittir. Bu
piyasada da üç büyük firma rekabet etmektedir. Bu
firmalardan bir tanesi telefonla bir dakika konuşmanın
ücretini düşürdüğünü duyursa aradan çok süre
geçmeden, diğer iki firmanın da müşterilerini
kaybetmemek ya da yeni müşterileri kendisine çekmek
için benzer bir indirim yaptığını görebilirsiniz.
• Yani oligopol piyasasındaki firmalar, rakiplerinin
davranışları karşısında birtakım stratejik kararlar almak
durumundadır.
Oligopol Piyasa
• Oligopol Piyasalarında Firmalar arasındaki bu
karşılıklı
bağımlılık
ilişkisi,
oligopol
piyasasının en önemli özelliğidir.
• Karşılıklı bağımlılık: Her firmanın kârının
sadece kendi fiyatına ve satış rakamlarına
değil, diğer firmalarınkine de bağlı olmasıdır.
• Örneğin BurgerKing reklam stratejisini
belirlerken, McDonalds’ın nasıl bir karşılık
vereceğini de dikkate alır.
Oligopol Piyasa
• Oligopol Piyasalarda Piyasaya girişi kısıtlayan
önemli engeller vardır. Ölçek ekonomilerinin bu
engeller arasında en önemlisi olduğu
söylenebilir. Bu tür piyasalarda büyük ölçekte
üretim gerçekleştirerek ölçek ekonomilerinden
yararlanan genellikle üç dört tane büyük firma
olur. Piyasaya yeni firmalar girse de bunlar
pazardan ancak küçük paylar kapabilirler. Küçük
ölçekteki bir üretimin maliyeti diğerlerine göre
yüksek olacağından bu firmalar dayanamayıp bir
süre sonra piyasadan çıkmak zorunda kalırlar.
Oligopol Piyasa
• Piyasaya girişi engelleyen bir başka faktör de bazı
yatırımların
büyük
miktarda
sermaye
gerektirmesidir. Örneğin jet motoru, otomobil,
petrol rafinerisi bu tür büyük yatırımlardan
bazılarıdır. Yatırımı karşılayacak maddi kaynağı
olmayan firmalar otomatik olarak engellenmiş
olur.
• Bunun haricinde, patent hakları, önemli bir
hammadde kaynağına sahip olma ve yasal
engeller piyasaya girişi kısıtlayan diğer
faktörlerdir.
Enflasyon
• Enflasyon, bir ekonomide para miktarının (nominal
gelirin) yine o ekonomideki mal ve hizmet miktarına
(reel gelire) göre daha fazla artması nedeniyle ortaya
çıkan sürekli ve önemli bir artış olarak
tanımlanmaktadır.
• Enflasyonun düşmesi:Fiyatların daha az artması,
insanların alım güçlerinin daha az azalması ve
neticesinde istikrar ve refah demektir.
Enflasyondaki bu sürekli ve önemli artışın nedeni
de para miktarında meydana gelen artıştır.
Ancak belirtilmelidir ki, eğer para miktarında
ortaya çıkan artış, ekonomide mal ve hizmet
miktarının artmasını sağlayabiliyorsa, bu
durumda fiyatlar genel düzeyinde bir artış
olmayabilir veya fiyat artışları sınırlı düzeyde
kalır.
Sıfır Enflasyon Neden Doğru Değildir?
•
•
•
•
Ekonominin arz cephesini teşvik eden en önemli etken fiyat
artışlarıdır. Fiyat artışları üreticilerin kâr beklentilerini olumlu
yönde etkileyerek üretimi teşvik eder.
Deneyimler göstermiştir ki, ekonomilerde fiyatlar genel düzeyi
sürekli bir artış içerisindedir. Ancak bu artışların bütününü
enflasyonist bir artış saymak doğru olmaz. Bu tür fiyat artışları
ılımlı fiyat artışlarıdır.
Örneğin gelişmiş bir ekonomide %2 veya %3 oranındaki fiyat
artışları, gelişmekte olan ülkelerde ise %5, 6 ve hatta kimi
yazarlara göre %10”na varan fiyat artışları tehlikeli
sayılmamaktadır.
O halde bir ekonomide enflasyonun varlığından söz edilebilmesi
için, fiyatlar genel düzeyinde ortaya çıkan artışın önemli olması,
yani yukarıda verdiğimiz oranların üzerinde bulunması
gerekmektedir.
Bir ekonomide para miktarının artası
hangi yollarla enflasyona yol açabilir?
-Devlet harcamalarının artması (devlet bütçesinin
sürekli açık vermesi),
-Banka kredilerinin artması,
-Ücret ve aylıkların yükseltilmesi,
-Tarım ürünlerinin yüksek fiyatla devlet tarafından satın
alınması,
gibi nedenler ekonomide para miktarının artmasına ve
dolayısıyla enflasyona yol açar.
Enflasyonun Çeşitleri
Maliyet enflasyonu, girdilerin bir veya bir kaçının
fiyatlarında (örneğin hammadde fiyatlarında)
meydana gelen artışlar nedeniyle ortaya çıkar. Bu
artışlar ürün maliyetlerini yükseltir, bu da fiyat
artışlarına neden olur.
Talep enflasyonu, bir ekonomideki nominal gelirin
(parasal gelirin), o ekonomideki reel gelirden (üretilen
mal ve hizmetten) daha fazla artması halinde görülen
enflasyon şeklidir.
Talep enflasyonu genellikle para arzının artmasının
tüketimi artırması sonucu ortaya çıkar.
Enflasyonun Çeşitleri
İşçi sendikalarının güçlü olduğu ekonomilerde,
sendikaların baskısı ile üretimde gerçek bir prodüktivite
(verimlilik) artışı olamadan işçi ücretlerinin artırılması da,
ekonomide nominal geliri yükselteceğini enflasyona yol
açabilecektir. Bu tür enflasyonlara da ücret enflasyonu
demekteyiz.
Eğer dış ülkelerde fiyatlar yükseliyorsa ve bu yüksek
fiyatlar ithalat yoluyla ülkeye yansıyorsa, bu durumda
fiyat artışları kaçınılmaz olacaktır. İşte bu tür enflasyona
da dış alemden yansıyan enflasyon demekteyiz.
Enflasyonun Çeşitleri
Bunlardan başka bir de sinsi enflasyon ile hiper
enflasyon denen iki ayrı enflasyon şekli daha vardır.
Bunlardan sinsi enflasyon, yavaş ve kendini
hissettirmeden seyreder. Fiyat yükselişleri hafiftir.
Oysa hiper enflasyonda para çok hızlı bir şekilde değer
kaybına uğrar. Fiyatlar bir günden ertesi güne önemli
artışlar sergiler. Bu dönemde paradan kaçış olayı
yaşanır.Halk tasarruflarını döviz, altın, gayrimenkul gibi
alanlara taşır.
Enflasyonun Etkileri
• Gelir dağılımı bozulur,
• Kişilerin tasarruf isteklerini yok eder,
• Ülkenin dış ticaretini bozar,
• Faiz oranları yükselir,
• Nominal ücretler yükselir, fakat reel ücretler azalır,
• Alacak – borç ilişkilerinde borçlu taraf kazançlı,
alacaklı ise zararlı hale gelir.
Deflasyon
• Deflasyon bir iktisadi istikrarsızlık halidir ve sebebi de talep
yetersizliğidir. Başka bir ifadeyle enflasyondaki sebep, burada adeta
tersine çevrilmiştir. Yani bu defa toplam arz, toplam talebi aşmakta
ve toplam talep, toplam arz karşısında yetersiz kalmaktadır.
• Toplam talebin toplam arz karşısında yetersiz kalması demek,
ekonomideki toplam harcamaların mevcut mal ve hizmetlerin
tamamını satın almaya yetmemesi demektir. Bu sebeple üretilen
mal ve hizmetlerin bir kısmı alıcı bulmaz olur. Bu sonuç üretici ve
satıcıların rekabetine ve giderek fiyatların düşmesine sebep olur.
• Mal ve hizmetlerin bir kısmının satılamaması ve fiyatların düşmesi,
karların azalması demektir. Üretici ve satıcıların bu duruma ilk
tepkisi mal stoklamasına gitmek, daha sonraki tepkisi ise üretimi
kısmak şeklinde ortaya çıkar.
• Üretimin kısılması, istihdamın kısılması ve işsizliğin artması
demektir.
Stagflasyon
Stagflasyon, fiyatlar genel düzeyinin yükseldiği, fakat
buna karşılık enflasyonun bir sonucu olarak ekonomide
bir canlılığın ortaya çıkmadığı, aksine bir durgunluk
halinin hüküm sürdüğü ve iş hacminin azaldığı, işsizliğin
arttığı dönemdir. Enflasyon ile işsizliğin bir arada
görüldüğü ekonomik bunalım.
Çağımızın iktisadi bunalımı olarak nitelenebilen
stagflasyon; işsizliğin, yetersiz bir ekonomik büyümenin,
kullanılamayan üretim kapasitelerinin, yaygın ve sürekli
fiyat artışları ile bir arada görüldüğü bir ekonomik
rahatsızlık olarak tanımlanabilir.
Devalüasyon
Bir ülkenin ulusal parasının değerini tek taraflı bir
kararla, yabancı ülke paralarına göre düşürülmesine
devalüasyon denir.
Dış ticareti sürekli olarak açık veren ülkelerde
devalüasyona ihracatı artırmak ve ithalatı azaltmak
amacıyla gidilir.
Devalüasyondan sonra, devalüasyon yapan ülkenin
malları dış ülkeler için ucuzlar, aksine dış ülkelerden
gelen mallar devalüasyonu yapan ülke için pahalılaşır.
Bu şekilde ithalata olan talep azalırken Dış ticaret açığı
da azalmış olur
Devalüasyondan beklenen, ihracatın artması ve
ithalatın azalması amacına ulaşmak için bir takım
koşulların yerine getirilmesi gerekir. Yoksa
sadece devalüasyon ile bu amaca ulaşmak çok
güçtür.
Başarıya ulaşmak için alınması akla gelen ilk ve
en önemli önlem, devalüasyondan sonra iç
fiyatların yükselmesini önlemektir. Bu
sağlanamazsa,devalüasyon etkisini
kaybedecektir.
İlk enflasyon, on altıncı yüzyılda, Avrupa’da
yaşanırken, Türkiye’de1939 yılında kendini
hissettirmiştir.
1980 yılı enflasyonu;
%107.2
2013 enflasyonu yüzde 7.4
Enflasyon
2007 den sonra…
Enflasyonu Önleme Yolları
İki yolla önlenir
1-Toplam talebin kısılması
2-Toplam arzın arttırılması
Toplam Talebin Kısılması
• Mevduat Faiz Oranlarının yükseltilerek
bireysel harcamaların azaltılması: Kısa
dönemde etkilidir ancak uzun dönemde faiz
ve ana paranın ödenmesi ile bu etkisini
kaybeder. Faizlerin yüksek tutulması, kredi
faizlerini azaltır. Bu durumda özel sektör
yatırımları geriler ve işsizlik artar.
• Merkez bankası tahvil satarak piyasadan
para çeker. Böylece toplam talep azaltılır.
Toplam Talebin Kısılması
• Kamu gelir ve giderlerinin birbirine eşit
olduğu denk bütçe yapılması
• Uzun vadeli yatırımların kısılması (mesela
GAP) toplam talebin artmasını engeller.
Ancak uzun vadede işsizliğe neden olur.
• Karşılıksız para basımının tutulmasıyla devlet
borçlarının ödenmesi toplam talebin
artmasına neden olur ve bu nedenle
enflasyon artar. Bu nedenle karşılıksız para
basımı önlenmelidir.
Toplam arzın arttırılması
• İthalatın artırılması yoluyla enflasyon önlenebilir
ancak bu durum yeterli döviz miktarına sahip olmayı
gerekli kıldığından etkili bir politika değildir.
• Kısa vadeli yatırımlar ile kıtlığı çekilen mallar
üretilebilir. Ancak her mal için bunu başarmak
mümkün değildir.
• İflas eden şirketlerin kurtarılması yoluna gidilerek
mevcut arzın daha fazla azalması önlenebilir.
• Verimlilik arttırılmalıdır.
İstihdam ve İşsizlik
İŞSİZLİK NEDİR?
Belirli bir yaş sınırı üzerinde olan bireylerin,
iş bulamamaları, yani ücretli olmayışları
yada kendi işlerinin olmayışı, ya da, ücretli
bir iş ve kendi işini yapabilecek kapasitede
oldukları halde iş arayıp bulamamaları
şeklinde tanımlanabilir.
İstihdam ve İşsizlik
İstihdam
Bir ekonomik kavram olarak
istihdamı(employment) üretim faktörlerinin gelir
sağlamak amacıyla çalışması ya da çalıştırılması
olarak tanımlayabiliriz.
İstihdam, işverenler tarafından işi olmayan kişilere
sağlanan açık iş pozisyonlarına denir. Diğer bir
deyişle işsizleri iş sahibi yapmak için işe kabul etme
anlamına gelir. İstihdam'ın iktisadi olarak anlamı ise;
bir ülkenin ekonomisindeki üretim alanlarında
çalışmak için mevcut ya da hazır olan nüfusa
istihdam denilir.
İşsizlikle İlgili Bazı Anahtar Kavramlar
İşsizlik oranı:
– Çalışmak isteyip de iş bulamayan işgücünün toplam
işgücüne oranı
İşgücü
– Halihazırda çalışan ya da çalışmak istediğini beyan eden
insanların toplamı
Katılım oranı:
– Kendini işgücü içerisinde tanımlayan insanların toplam
nüfusa oranı.
Türkiye’de İşsizlik Verileri
16
Dünya’da İşsizlik Verileri
14
12
10
8
6
4
2
0
1972
1982
İngiltere
1992
İrlanda
Fransa
2001
Amerika
2005
Türkiye
EU
2010
Dikkat edilmesi gereken birkaç nokta
Herhangi birinin işsiz olarak adlandırılabilmesi için çalışma yaşında
olup iş arıyor olması gerekir.
– İş aramaktan yorulup bırakanlar, istatistiklerde işsiz olarak
görünmemekte. Bunlara “hevesi kırılmış işçiler” (discouraged
workers) adı verilir ve sayıları da son yıllarda bir hayli artmıştır.
• 2009 ilk çeyreğinde ABD’de 13,5 milyon işsiz ve 2,1 milyon
hevesi kırılmış işçi bulunmaktadır.
• Türkiye’de de bu sayının hayli yüksek olduğu
beklenmektedir.
– Eksik İstihdam:
• Kişi kendi potansiyelinin çok altında bir işte çalışmak
zorunda kalabilir. Bu durumda o kişi işi itibariyle
durumundan her ne kadar memnun değilse de
istatistiklerde çalışan olarak görünür.
Bu iki nokta, açıklanan işsizlik istatistiklerini, mevcut durumun bir
hayli iyimser bir göstergesi haline sokmaktadır.
İŞSİZLİĞE NEDEN OLAN ETMENLER
• Klasik emek-yoğun üretimden sermaye yoğun
üretime geçiş
• Tarımdan sanayiye geçiş
• Tarımsal teknoloji gelişimi
• Ekonomik daralma ve resesyonlar
• Mevsimsel işgücü talepleri
• Bireysel tercihler
İşsizliğin Çeşitleri
1. Geçici, Arizi (Frictional) İşsizlik
– İş değiştirme dolayısıyla ortaya çıkan işsizlik
•
•
Ekonominin normal işleyişinin bir sonucudur
İş bulması daha zor olan engelliler de bu sınıfa girer
2. Yapısal (Structural) İşsizlik
– Talep ve üretim yapısındaki değişimden
kaynaklanır. Eski teknoloji ve yöntemleri kullanan
işçiler yeni teknolojinin gelmesiyle işlerini
kaybedebilirler.
•
Kömür madenleri kapatıldıktan sonra madencileri
yeni becerilerle donatmak zaman alır.
İşsizliğin Çeşitleri
3. Klasik İşsizlik
– Emek talebi ve arzı doğrularının kesiştiği denge
ücret düzeyi üzerinde tespit edilen yüksek
ücretlerin sebep olduğu işsizlik
4. Talep eksikliğinden kaynaklanan işsizlik
– GSMH tam kapasitenin altındayken ortaya çıkar
– ‘Keynezyen’ işsizlik ücret ve fiyatların denge
düzeylerine gelmeden önce ara dönemde ortaya
çıkan işsizliğe verilen isimdir.
İşsizliğin Modern Yorumu
Bahsedilen dört tip işsizlik, modern
terminolojide, gönüllü ve gönülsüz işşizlik
olarak ele alınır.
1. Gönüllü, İradi (Voluntary) İşsizlik:
– Geçici (Arizi), yapısal ve klasik işsizlik
– İşçinin maaşı beğenmediğinden dolayı ortaya
çıkar
2. Gönülsüz, Gayriiradi (Involuntary) İşsizlik
– İşçi, piyasada oluşan maaşa çalışmak isteyip
de çalışacak iş bulamadığında ortaya çıkar.
– Talep eksikliğinden kaynaklanan Keynezyen
işsizlik
178
Türkiye'de işgücüne dahil olmayan nüfusun
yükseklik sebepleri
• İş bulma ümidi kalmayan fertlerin iş aramaktan vazgeçerek
işgücüne dahil olmaması
• Ücretlerdeki düşüklük nedeniyle işgücü piyasası dışında
kalmayı, ev işleri ve çocuk bakım suretiyle aile bütçesine daha
fazla katkıda bulunulacağına inanılması
• Kreş, çocuk bakımı gibi hizmetlerin kentsel alanlarda pahalı
olması
• Kayıt dışı istihdamın yaygın olması nedeniyle, özellikle
kadınların çalışması durumunda bile sosyal güvenlik şemsiyesi
altına girememesinin yarattığı isteksizlik
• Köyden kente göçlerin kadınları işgücünden uzaklaştırması
• 1996 yılı Anayasa düzenlemesine kadar kadınların eş izni
olmadan bir işte çalışamaması
• Ortalama eğitim süresinin uzaması ve işgücünün eğitim
düzeyinin düşüklüğü
• Erken yaşta emekliliğin tercih edilmesi
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
• Ekonomik politikalara eşlik edecek güçlü
sosyal politikalara gereksinim vardır.
• İşsizlik sigortasından yararlanma koşullarının
yeniden gözden geçirilmesi, ayrıca işsizlik
yardımlarının veya güvenceli asgari gelir
sisteminin devreye sokulması
• İş güvencesinin arttırılması, kayıt dışı işçi
çalıştıranlara ağır yaptırımlar uygulanması ile
asgari ücretin korunması
• Mesleki eğitimde artışın hedeflenmesi
• Sürdürülebilir ekonomik büyüme
Tüketici Davranışı ve Dengesi
Değer Paradoksu
– Su gibi zorunlu malların fiyatı, elmas gibi
zorunlu
olmayan
(lüks)
malların
fiyatına göre çok ucuzdur. Suyun faydası
ölçülemez. Fakat elmasa göre ucuzdur. Fiyatı
belirleyen faktör arzı ve taleptir. Bu nedenle
denge fiyatı suda düşüktür.
– Bu gözlemden hareketle iktisatçılar malların
değerini belirleyen olgunun ne olması
gerektiği
konusunda
tartışmalar
başlatmıştır.
Tüketici Davranışı ve Dengesi
Değer Paradoksu
– Nitekim malların fiyatlarının nasıl oluştuğunu
açıklamaya çalışan ilk iktisatçılar elmas ve su
üzerindeki incelemelerden hareketle değer
paradaksu sorunuyla karşılaşmışlardır. Aslından
fiyatı belirleyen temel faktörler arz ile taleptir. Bu
durumda arz ile talebi eşitleyen denge fiyatı suda
çok düşük, elmasta ise çok yüksek olabilmektedir.
– Şayet su miktarı, elmas miktarı kadar olsaydı, suyun
piyasadaki fiyatı elmasın fiyatından çok daha yüksek
olurdu.
FAYDA
Fayda çeşitli mal ve hizmetlerin insan
ihtiyaçlarını karşılama özelliğidir. iktisatçılar
fayda konusundaki görüşlerini ortaya sürerlerken
iki bakış açısı geliştirmişlerdir.
Ordinal Fayda
Kardinal Fayda
Ordinal ve Kardinal Fayda
a) Ordinal Fayda kavramını ortaya atan
iktisatçılara göre faydanın belirli bir birimle
ölçülebilmesi
imkansızdır.
Fayda
ancak
karşılaştırılabilir. Mallar ve hizmetler faydaları
açısından sadece sıralanabilirler.
b) Kardinal Fayda kavramını savunan iktisatçılar
ise, çeşitli mal ve hizmetlerin faydaların teorik
bir birimle ölçülebileceğini iler sürmektedir. Bunlara göre çeşitli mal ve hizmetlerin faydaları
"util" adını verdikleri bir birimle ölçülebilir.
Ordinal ve Kardinal Fayda
ORDiNAL FAYDA KURAMI
• Faydanın ölçülmesi imkansızdır.
• Fayda ancak karşılaştırılabilir, yani iki maldan hangisinin daha çok
fayda sağladığı tespit edilebilir.
• Başka bir ifade ile mallar sağladıkları fayda açısından sıralanabilirler.
• Fayda subjektif bir kavramdır yani bir malın sağladığı fayda kişiden
kişiye değişir.
KARDiNAL FAYDA KURAMI
• Fayda ölçülebilir. Bunun için "util" adı verilen bir ölçüt geliştirilmiştir
• Fayda ölçülebildiği için bireysel faydalar toplamı ile fayda
fonksiyonuna ulaşılabilir.
• Fayda karşılaştırılamaz.
• Fayda Objektif bir kavramdır, yani aynı maldan eşit miktarda tüketen
herkes aynı faydayı elde eder.
Günümüzde ordinalist fayda görüşünü ortaya atan
iktisatçıların fayda hakkındaki yorumları daha çok
kabul görmektedir. Diğer taraftan "kardinalist"
görüş, faydayı rakamlarla ifade edilebildiğini
savunduklarından, model kurmak daha kolay hale
gelmektedir. Bu nedenle kardinal fayda görüşüne
dayanan «eş marjinal fayda ilkesi» tüketici
dengesini açıklamakta sıkça kullanılan bir ilkedir.
EŞ MARJiNAL FAYDA iLKESi VE
TÜKETİCİ DENGESİ
• Tüketici belirli geliri ile hangi mal ve hizmetlerden ne
kadar satın alacağına karar verirken kendisine en
yüksek toplam faydayı sağlayacak mal demetini
seçmeye çalışmaktadır. Bu durumun sağlanması
halinde' tüketici dengededir.
• Tüketicinin en yüksek faydaya' ulaşabilmesi için
aşağıdaki koşullara uyması gerekir.
•
•
•
•
Tüketicinin inceleme döneminde geliri sabittir. (veridir)
Belirli dönemde piyasadaki tüm mal ve hizmetlerin
fiyatları sabittir. (veridir)
Tüketici her mal ve hizmetin marjinal (ilave) faydasını
bilmektedir.
Piyasadaki tüm mal ve hizmetler için azalan marjinal
fayda ilkesi geçerlidir.
AZALAN MARJİNAL FAYDA TEORİSİ
Toplam fayda, bir mal ya da mal demetinin
tüketilmesi neticesinde elde edilen tatmindir.
Marjinal fayda ise, bu mal tüketiminin bir birim
daha artırılması sonucu kişinin sağladığı ek
tatmin düzeyidir. Bu nedenle "marjinal" kavramı
bir bakış açısı ya da bir yaklaşım olayıdır. Mesela
bir sürahi suyun içinden alınan bir bardak su bir
marjinalliği ifade ettiği gibi bir bardak su içinden
alınan bir yudum su da marjinal bir kavramdır
Devletin Piyasaya Müdahalesi ve Fiyat
Kontrolleri
Fiyat Kontrolleri Devletin yasa ya da
düzenlemelerle belirli bir mal ya da hizmetin
fiyatını tespit etmesi veya sınırlama getirmesidir.
A. Tavan Fiyat Uygulaması
• Tavan Fiyat Devletin tüketicileri korumak için,
piyasada işlem görülecek en yüksek fiyatı
belirlemesidir.
• Devlet tavan fiyat uygulaması yaparsa iki
durumdan biri meydana gelir:
– Belirlenen tavan fiyatı piyasa denge fiyatının
üstündeyse, tavan fiyat uygulaması kısıtlayıcı (veya
etkili) olmaz.
– Fakat tavan fiyat piyasa denge fiyatının altında ise, bu
durum Talep Fazlası’na veya Kıtlık’a sebep olur (belirli
bir fiyat düzeyinde talep edilen miktarın arz edilen
miktardan fazla olması durumu)
A. Tavan Fiyat Uygulaması
A. Tavan Fiyat Uygulaması
• Tavan fiyat uygulaması genellikle sorunlara sebep olur:
•
•
•
Tayınlama Sorunu
Karaborsa Sorunu
Kalite Sorunu
Tayınlama: Paylaşım sorununun piyasa mekanizmasının
devreden çıkarılarak idari kararlarla çözümlenmesidir.
Örneğin, karne uygulamasına geçilecek ve sonuçta her
tüketici belirli miktarda mal satın alabilecek, daha fazlasını
satın alamayacaktır. Bu durum uzun kuyrukların oluşmasına
yol açabilir.
Ayrıca, fiyat mekanizmasının devreden çıkarılması sonucunda
ahlaki olmayan paylaşım yöntemleri ortaya çıkabilir. Örneğin,
bazı satıcılar kendi müşterilerine, yakınlarına veya rüşvet
aldıkları kişilere öncelik vererek, sorunlara yol açabilirler.
A. Tavan Fiyat Uygulaması
• Kira Kontrolü : Devletin, piyasada oluşacak
yüksek kira bedellerinden dolayı kiracıları
(tüketicileri) korumak amacıyla, kiralardaki artış
miktarlarını belirleyerek gerçekleştirdiği bir
tavan fiyat uygulamasıdır.
Taban Fiyat Uygulaması
Taban Fiyat : Devletin mal ve hizmet arz edenleri
korumak için, piyasada işlem görülecek en düşük fiyatı
belirlemesidir.
Devlet taban fiyat uygulaması yaparsa iki durumdan
biri meydana gelir:
– Eğer belirlenen taban fiyatı piyasa denge fiyatının
altındaysa, taban fiyat uygulaması kısıtlayıcı (veya etkili)
olmaz.
– Fakat eğer taban fiyat piyasa denge fiyatının üstündeyse
ise, bu durum Arz Fazlası’na sebep olur (belirli bir fiyat
düzeyinde arz edilen miktarın talep edilen miktardan
fazla olması durumu)
Taban Fiyat Uygulaması
Taban Fiyat Uygulaması
Asgari Ücret: Devletin emek piyasasına
müdahale ederek en düşük (asgari) ücret
düzeyini belirleyerek, işgücü üretim faktörünü
arz
eden
işçileri
korumak
amacıyla,
gerçekleştirdiği bir taban fiyat uygulamasıdır.
Taban Fiyat Uygulaması
Taban fiyat uygulaması sonucu, emek piyasasında ücret
denge ücretin üzerinde gerçekleşir. Bu ücrette (veya,
emek fiyatında) arz edilen emek miktarı, talep edilen
emek miktarından fazladır. Bu durum işsizliktir.
Tarımsal Destekleme Fiyatı Uygulaması
Devletin tarım kesimini kalkındırmak ve çiftçiyi
korumak amacıyla, piyasa koşullarında düşük
düzeylerde oluşabilecek ürün fiyatlarının
üzerinde belirlediği bir taban fiyat uygulamasıdır.
MİLLİ GELİR
Milli Gelirin Tanımı:
Bir ekonomide belli bir döneme ilişkin safi milli
hasıla değerinden aynı dönemde, o ekonomide
alınan dolaylı vergiler toplamının çıkartılmasıyla
elde edilen tutar milli gelirdir.
Bilimsel anlamda milli gelir bir ülkede belli bir
dönemde üretilen mal ve hizmetlerin net parasal
değeridir.
Milli Geliri Etkileyen Fonksiyonlar
Tüketim Fonksiyonu
Tasarruf Fonksiyonu
Yatırım Fonksiyonu
Tüketim Fonksiyonu
Birey için tüketim, aile fertlerinin gereksinim duydukları
mal ve hizmetlerin satın alımı için yaptıkları harcamaların
toplamıdır. Tüketim harcamaları öncelikle, o ekonomideki
harcanabilir gelire bağlıdır.
Tüketimi etkileyen faktörler şunlardır:
- Kişinin toplam geliri
- Kişinin yaşam biçimi ve aile yapısı
- Kişinin edindiği alışkanlıkları
- Kişinin ileriye dönük kararları ve beklentileri
- Ülkenin ekonomik koşulları ve ekonomik veriler
- Ülkenin vergi ve para politikaları
Tasarruf Fonksiyonu
Elde edilen toplam gelirden ihtiyaçlar karşılandıktan
sonra kalan miktara tasarruf denir. İnsanlar
gelecekte oluşabilecek hastalık, kaza gibi
belirsizliklerde çaresiz kalmamak için tasarruf
yapmak isterler.
Gelirin tüketilmeyen kısmı tasarrufları oluşturur.
Tasarruf toplam harcamaların toplam gelirden
çıkarılması ile hesaplanır.
Harcamaların gelirden fazla olması borçlanma gibi
kötü bir sonucu ortaya çıkararır. “Ayağını yorganına
göre uzat.” bu durumu özetleyen en güzel ata
sözüdür.
Yatırım Fonksiyonu
Yatırım, ekonomide belirli bir dönemde
üretimde kullanılacak malzeme ve
unsurların artırılmasına denir. Yeni fabrika
kurmak, fabrikaya makine almak, yeni
üretim yöntemi almak vb.
Yatırım faaliyetleri sonucunda ekonominin
üretim kapasitesi artar.
Mili Gelirin Hesaplanması
• Üretim faaliyetleri sonucunda elde edilen gelirin
hesaplanması işini Türkiye İstatistik Kurumu piyasadan
aldığı fiyatlara göre hesaplar.
• Yapılan hesaplamalardan % 100 doğru sonuç yerine
yaklaşık sonuçlar elde edilir.
• Elde edilen sonuçlar önemlidir. Üretici, tüketici ve devlet
yaklaşık olarak hesaplanan sonuçlara göre, yatırım
faaliyetlerine yön verirler.
• Hesaplamalarda farklı yollar tercih edilebilir.
• Türkiye İstatistik Kurumu milli geliri kendi içindeki kurallara
göre belirler.
• Kullanılan hesaplama yolları;
• Üretim yöntemi, gelir yöntemi ve harcama yöntemi
olmak üzere üçe ayrılır.
Üretim Yöntemiyle
Milli Gelirin Hesabı
• Bu yöntemin hareket noktası, bir ülkede bir
yılda üretilen mal ve hizmetlerin parasal
değerlerinin hesaplanmasıdır.
• Bu mal ve hizmetlerin fiyatları, o yılın
piyasalarından elde edilir. Hesaplamayı
aşağıdaki gibi formüle edebiliriz;
Gelir Yöntemiyle Milli Gelirin Hesabı
Bu yöntemde belirli bir dönemde üretim
faktörlerinin üretimden aldığı paylar toplanır.
• Ücret Gelirleri + Kira Gelirleri + Faiz Gelirlere
+ Elde Edilen Karlar = Milli Gelir
• Bulanan milli gelire sırası ile
• vergiler, yıpranma payları ve ithalat–ihracat
farkları ilave edildiği zaman gayri safi milli
hasıla rakamına ulaşılır.
Harcama Yöntemiyle
Milli Gelir Hesabı
Ülkede her kesimin yaptığı harcamalar
toplamı belirlenerek hesaplanır.
Özel Kesim Harcamaları
+
Kamu Kesimi Harcamaları
+
Yatırım Harcamaları
= GSMH
Milli Gelirin Üretim Faktörleri
Arasında Dağılımı
• Milli gelir, üretim faktörlerini elinde
bulunduranlar arasında rant, ücret, faiz
ve kâr olarak paylaştırılır.
• Üretim
faktörlerinin
paylaşımı
ekonominin genel yapısına ve uygulanan
politikalara bağlı olarak farklı oranlarda
gerçekleşir.
Milli Gelirin Üretim Faktörleri
Arasında Dağılımı
Milli gelir, üretim faktörlerini elinde
bulunduranlar arasında rant, ücret, faiz ve kâr
olarak paylaştırılır. Üretim faktörlerinin paylaşımı
ekonominin genel yapısına ve uygulanan
politikalara bağlı olarak farklı oranlarda
gerçekleşir.
Milli Gelirin Üretim Faktörleri
Arasında Dağılımı
Elde edilen üretim faktörleri aldığı paylar:
Tabiat
Rant
Emek
Ücret
Sermaye
Faiz
Girişimci
Kar
Milli Gelirin Üretim Faktörleri
Arasında Dağılımı
Ülkelerin milli gelir dağılımı, bölgeler
arasındaki coğrafi farklılıklarla yakından
ilgilidir. Doğal kaynakları, doğa özellikleri,
iklim gibi nedenler bölgenin gelişmesini
etkilemektedir. Gelişmemiş bölgeler milli
gelirden daha düşük pay almaktadırlar.
Üretim faktörlerinden alınan payın mümkün
olduğu kadar eşitlenebilmesi için geri kalmış
yörelerin yatırım teşvikleri, sübvansiyonlar
(destekleme alımları), vergi politikaları ve
özel kalkınma programları ile desteklenmesi
gereklidir.
RANT - FAİZ - KAR - ÜCRET
Rant: Herhangi bir üretim faktörüne, onu
belirli bir istihdam alanında tutmak için
gerekli olan miktardan fazla yapılan
ödemedir.
Toprağın ve üzerindekilerin kullanımı için
ödenen fiyattır.
Rant, üretimde kullanılan tabiat faktörünün
karşılığında elde edilen gelir payıdır.
Rant, ücret ve faiz gibi önceden belirlenen
bir kıymettir.
RANT - FAİZ - KAR - ÜCRET
Rantın varlığını toprak ve toprağın kıt olması ortaya
çıkarır. Düşünün herkese yetecek kadar arazi olsa o
araziyi kimse almaya ihtiyaç duymayacaktır. Ancak
arazinin az olmasıyla, o araziyi kullanacakların da bir bedel
ödemesi gerekecektir. Ödenen bu bedel, ödeyen açısından
gider, alan açısından gelir olarak nitelendirilir. Rantlar
elde edildikleri tabiat kaynağına göre isim alırlar.
Örneğin,
•
•
•
•
Verimli toprak rantına diferansiyel rant,
Arazisi ürün pazarına yakın olanların bu yakınlıktan dolayı
aldıkları ranta mevki rantı,
Toprağında maden olanların elde ettiği ranta maden rantı,
Şehirde arazisi olup da bundan elde edilen gelire
şehir rantı denir.
RANT - FAİZ - KAR - ÜCRET
Faiz, paranın belli bir sürede getirdiği pay tutarıdır.
Paraya karşılık alınan kârdır.
Bina, makine teçhizat gibi sermaye gerektiren üretim
yöntemlerinin yaygınlaşması, sermayeyi kullanmak için
katlanılan maliyeti de arttırmıştır.
Sermayenin belli bir süre kullanımı sonucu ödenen
bedele faiz denilir.
Faiz yüzde (% ) olarak ifade edilir ve genellikle yıllık
hesaplanır.
Faiz oranı yükselirse kişilerin tasarruf yapmaları
teşvik edilmiş olur.
Sermayenin kaynağı tasarruflar olduğu için faizlerin
yükselmesi, sermaye birikimini olumlu yönde etkiler.
Ancak, tasarrufların verimli hale gelmesi yatırımlara
dönüştürülmesiyle mümkündür.
RANT - FAİZ - KAR - ÜCRET
Faiz Çeşitleri
- Banka faizi: Bankalar tarafından toplanan
mevduata ödenen ve verilen krediler karşılığında
alınan paralardır. Faiz oranı vade ve tutarlara göre
değişebilir.
- Basit ve bileşik faiz: Ana para tutarı sabit
tutularak hesaplanan faize basit faiz, her dönemin
faiz tutarı ana paraya eklenerek hesaplanan faiz,
bileşik faizdir.
- Kanuni faiz: Yerine getirilmeyen sözleşme
hükümleri, borç-alacak ilişkileri için yasal olarak
hesaplanması gereken faiz oranıdır.
- Piyasa faizi: Piyasadaki para arz ve talebine
göre uygulanan faiz oranıdır.
RANT - FAİZ - KAR - ÜCRET
Kâr: Kâr, bir faaliyetin gerçekleşmesi sonucunda elde
edilen gelir ile faaliyet için yapılan giderler arasındaki fark
olarak tanımlanabilir.
Girişimci doğadaki üretim faktörlerini gelir elde etmek için
bir araya getirerek üretim yapan kişilere denir.
Girişimci üreteceği ürün için yapacağı masrafları ve o ürünü
sattığında ne kadar gelir sağlayacağını önceden hesaplar.
Yapılan hesapta her zaman için ürün maliyetinin ürün satış
gelirlerinin altında kalması gerekir.
Yoksa işletmeci (Müteşebbis) zarar edecektir.
O halde kâr müteşebbisin toplam satışlarından, üretim
faktörlerinin karşılığında ödediği ücret, faiz ve rantın
çıkarılması ile hesaplanır.
Kâr yok ise girişimcide yok demektir.
RANT - FAİZ - KAR - ÜCRET
Ücret: Ücret, yaptıkları hizmetin karşılığı olarak çalışanlara
ödenen paraya denir.
İş gücünün yani emeğin karşılığı olarak ödenen paradır.
Ücret, emeğin geliridir.
Ücretin hangi esaslara göre hesaplanacağı tarafların
anlaşmasına bağlıdır.
Zaman birimine, parça başına , götürü veya yüzde esasına göre
ücret belirlenebilir.
İş Kanununa göre, ücret ödeme dönemi en fazla bir ay olarak
belirlenmiştir.
Asgari ücret: Asgari ücret yönetmeliğine göre şöyle
tanımlanmıştır, İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı
olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, ulaşım, sağlık ve
kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden
asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir.
Para ve Bankacılık
Mal veya hizmetlerin satın
alınmasında kullanılan her türlü
değişim aracına para denir.
Paranın tarihçesi
• Para icat edilmeden önce, deniz kabuğundan
kıymetli metallere kadar çeşitli mallar değişim
aracı olarak kullanılmıştır.
• Tarihi kayıtlara göre, M.Ö. 118 yılında Çinliler
deri para kullanmışlardır.
• İlk kağıt para ise M.S. 806 yılında yine Çin’de
ortaya çıkmıştır.
• Batıda kağıt paraların basılması ve kullanılması
17.
yüzyılın
sonlarına
rastlamaktadır.
Paranın tarihçesi
• İlk madeni para M.Ö. 7. yüzyılda Anadolu’da
yaşamış zengin bir halk olan Lidyalılar tarafından
kullanılmıştır
• İlk İslam parası Hz. Ömer (634-644) döneminde
bastırıldı.
• İlk Osmanlı gümüş parası alan akçenin 1326'da
Orhan Gazi döneminde bastırıldığı kabul
edilmişse de, yakın dönemle babası Osman
Bey’in bastırdığı bir akçe bulunmuştur.
• İlk Osmanlı altın parası Fatih tarafından 1477'de
çıkarıldı.
Paranın Özellikleri
-Taşınabilir olması: Ticari işlemlerin kolayca yapılabilmesi;
paranın ağırlığı ve hacmi bakımından taşımaya uygun
olmasına bağlıdır.
-Bölünebilir olması: Değişik miktarlardaki ödemelerin
yapılabilmesi için, paranın kolayca Bölünebilir olması ve
birbirine dönüşebilir olması gerekir. Paranın ifade ettiği
değerler çok çeşitli olmalıdır.
-Dayanıklı olması: Isı, nem, aşınma, yıpranma, çarpma,
bozulma gibi dış etkilere karşı dayanıklı olmalıdır.
-Kabul görmesi: Ülke, diğer ülkeler ve halk tarafından
resmen tanımlanmalı ve kullanılmalıdır.
Paranın fonksiyonları
Para değişim aracıdır
Para değer ölçüsü
Tasarruf ve borçlanma aracıdır
Ekonomi politikası aracıdır
Paranın fonksiyonları
Mübadele (değişim) aracıdır
Mübadele döneminde takasın getirdiği
güçlükleri ortadan kaldırmak için herkesçe kabul
edilen mübadele aracı olarak para kullanılmaya
başlandı. Böylece mal ile malın değiştirilmesi
yerine, mal ile paranın değiştirilmesi yoluna
gidildi. Paranın mübadelelerde aracı görevi
üstlenmesi, toplumda işbölümünü ve
uzmanlaşmayı hızlandırdı.
Paranın fonksiyonları
Ortak değer ölçüsüdür
Mal veya hizmetlerin alım satım değeri toplum
tarafından kabul edilmelidir. Kabul edilen mal
veya hizmetlerin ifade edildiği değer fiyat, fiyatın
sembolleştirildiği araç ise paradır. Herkesçe
kabul edilen değer ölçüsünün sabit kalması
gerekir. Enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde
paranın ifade ettiği mal miktarı her geçen gün
azalır.
Paranın fonksiyonları
Tasarruf ve borçlanma aracıdır
Yaşam, ihtiyaçların karşılanması ile devam eder.
İhtiyaç fazlası nakdin harcanmayarak elde
tutulması ile tasarruf yapılmış olur. Tasarruf, kişi
ve kuruluşlar hatta ülkeler açısından arzulanan
bir durumdur. Çünkü tasarrufları fazla olanlar
daha çok üretim, daha çok tüketim yaparlar.
Üretimin ve tüketimin artması ekonominin
büyümesini gösterir.
Paranın fonksiyonları
Ekonomi politikası aracıdır
Paranın ekonomik olaylar üzerinde direkt etkisi
yoktur. Ancak dolaylı yollardan etkili olur. Devlet
ekonomideki büyümenin dengeli (istikrarlı)
sürdürülebilmesi için para ile ilgili kararlar
alabilir. (Faiz oranları, vergiler, indirimler vb)
Ülkedeki para ile ilgili alınan karar ve yapılan
uygulamalara para politikası denir. Her ülke
zaman zaman bu politikalara başvurur.
Para Çeşitleri
Mal Para: Mübadele döneminde kullanılan paradır.
Madenlerin kullanıldığı dönemlerde üzerinde o
madenin değeri yazılarak kullanılmıştır (sikke).
Temsili paralar: Kıymetli madenlere çevrilebilen
paralara temsili para denir. Başlangıçta yüzde yüz
altına çevrilebilir özelliğe sahip olan temsili paralar,
zamanla yerinin kağıt paraya bırakmıştır. Kıymetli
madenler karşılığında basılan ve tekrar o madene
dönüştürülebilen paralardır. Bugün bu paralar
kullanılmaktadır
Temsili paralar kendi arasında altı
grupta toplanır
-
Altın ve gümüş sertifikaları
Banknot
Kağıt Para
Madeni para
Kaydi para (banka parası)
Para yerine geçenler
Altın ve gümüş sertifikaları
Altın ve gümüşün para olarak kullanıldığı
dönemlerde taşınma ve saklama zorluğunu
ortadan kaldırmak için bu paralar bankerlere
emanet edilerek karşılığında sertifikalar
alınmıştır. Bu belgeler temsil ettikleri para yerine
geçmek üzere mübadelelerde aracı olarak
kullanılmaya başlanmış ve böylece ilk temsili
para ortaya çıkmıştır. Sertifikaların en önemli
özelliği, bu belgeleri veren kurumun kasasında %
100 karşılığının bulunmasıdır.
Banknot
Altın ve gümüş sertifikaları veren bankalar, kendilerine
emanet edilen altın ve gümüşlerin büyük bir kısmının geri
istenmediğini gördüler. Kendilerinden borç isteyenlere,
borç para yerine sertifika vermeye başladılar. Bu şekilde %
100 değerli maden karşılığı olmayan, ancak istenildiği
zaman altın veya gümüşe çevrilebileceği garantisi olan
sertifikalar kullanılmaya başlanmıştır. Bu sertifikalara ,
“banka notu” anlamına gelen “banknot” denildi. İlk
dönemlerde her banka banknot çıkarabiliyordu. Ancak,
yaşanan olumsuzlukları önlemek için, banknot çıkartma
yetkisi Merkez Bankalarına verilmiştir.
Kağıt Para
Merkez bankaları banknotların altına çevrilmesi
yerine kağıt para ile değiştirilmesi sistemini
getirmişlerdir. Günümüzde her ülkenin parasını o
ülkenin merkez bankaları basarak piyasaya
sunarlar.
Madeni para
Küçük ve küsuratlı ödeme ve tahsilatların daha
rahat yapılması için bir miktar kağıt para
karşılığına gelen tutarda madeni para basılır.
Madeni paranın değeri, üzerinde yazan değerin
elli katıdır. Ülkemizde bozuk paraları Hazine,
kâğıt paraları ise Merkez Bankası basar.
Kaydi para (banka parası)
Ödeme işlemlerinde kullanılan banka
mevduatıdır. Kişiler paralarını vadesiz mevduat
hesaplarına yatırarak, ödemelerini çekle, kredi
kartıyla ya da virman yoluyla yapmaktadırlar .
Kaydi para kullanımı, nakit para taşımak ve nakit
ödemekten daha kolaydır.
Para yerine geçenler
Bankacılık hizmetlerinin gelişmesi ile banka
hesabında para olmadan da, alış-veriş
yapılabilmektedir. Örneğin “plastik para” da
denilen “kredi kartları” bu ödeme araçlarından
bazılarıdır.
Para İle İlgili Kuruluşlar
•
•
•
•
•
Ülkedeki toplam kıymetlerin karşılığını gösteren parayı
basan, yöneten kuruluşlar merkez bankalarıdır.
Ülkemizde banknot çıkarma yetkisine sahip ilk kurum, 4
Şubat 1863 tarihinde kurulmuş olan Osmanlı Bankası’dır.
Cumhuriyetin ilanından sonra, T.C. Merkez Bankası 11
Haziran 1930’ da 1715 sayılı kanunla kurulmuştur.
Merkez bankaları, ekonomideki para arzını kontrol ederek,
fiyatların genel düzeyi (enflasyon ve deflasyon ) yanında,
işsizlik ve milli geliri ( toplam üretim ) etkileme gücüne
sahiptir.
Devlet adına para basarak piyasaya süren Merkez
Bankası’nın temel işlevi piyasadaki toplam para arzı ve
toplam para talebinin birbirine eşit olmasını sağlamaktır.
T.C. Merkez Bankası
• Merkez bankaları ülke parasının değerini ve miktarını
koruyarak ekonomik istikrarın sağlanmasına yardımcı
olmak için çalışırlar.
• Bu hedefe ulaşmak için merkez bankaları aşağıdaki
görevleri yerine getirirler.
- Para piyasalarındaki istikrarı sağlamaya çalışır.
- Bankaların bankası ve likiditenin son kaynağıdır. Bankalara
kredi sağlar ve faaliyetlerini düzenler. Bankalar arasındaki çek
takasını yürütür.
- Devletin bankacılığını yaparak, devlet adına fon tutar ve
ödemeleri yapar.
- Para politikası araçlarını bağımsız olarak piyasa koşullarına
göre kullanır.
T.C. Merkez Bankası
• Merkez Bankası, kâğıt para basımını kendisine bağlı
banknot matbaasında gerçekleştirmektedir. Kâğıt para ile
banknot aynı anlamda kullanılmaktadır.
• Bozuk para adı verilen madeni paraların çıkartılması
Maliye Bakanlığı ile Hazinenin yetkisindedir.
• Madeni paraların basıldığı yere darphane denilmektedir.
Banknot matbaası Ankara’da, darphane İstanbul’dadır.
• Merkez Bankasının piyasaya banknot çıkarmasına emisyon
adı verilir.
• Merkez Bankasının piyasaya sürdüğü toplam kağıt para
tutarına emisyon hacmi adı verilir.
• Bu paralar tümü dolaşımda değildir. Bir kısmı bankalarda
mevduat halinde, bir kısmı halkın elinde, firmaların veya
kurumların kasalarında bulunabilir.
Banka parası (Kaydi Para ) yaratılması
nedir
• Her gün bankaya yatırılan toplam paranın
ancak ufak bir oranı bankadan çekilir. Kalan
kısım ise bankalar tarafından kredi açmada
kullanılır. Dolayısıyla bir banka, müşterilerinin
günlük para taleplerini karşılayacak kadar
para bulundurarak kalan kısmım krediye
ayırabilir. Aslında bankaların yatırılan
mevduatın yüzde kaçını karşılık olarak
tutacakları (Bkz. Mevduat Munzam Karşılığı)
kanunla belirlenmiştir.
•
•
•
•
•
•
Banka parası (Kaydi Para ) yaratılması
nedir
Bankaların para yaratmalarını şöyle bir örnekle açıklayalım.
Örneğin bankaya 1.000 TL. yatırılmış olsun ve karşılık oranı da
yüzde 20 olarak belirlenmiş bulunsun. İlk aşamada banka
1.000 TL. nin 200 TL. sini karşılık olarak tutar ve kalan 800 TL.
sini kredi vermede kullanır.
Krediyi alan da bunu kendi bankasına yatırır, ödemelerini ise
çekle yapar.
Böylece ilk yatırılan para ile toplam yatırılan banka parası
1.800 TL. yi bulur.
İkinci banka da bunun yüzde 20 si olan 160 TL. yi tutar ve kalan
640 TL. yi kredi vermede kullanır.
Kredi alanlar bunu yine bir başka bankaya yatırır, ödemelerini
çekle yaparlar. Böylece bu dalga dalga kredi işlemlerinin
sonucunda yaratılan banka parası giderek genişler.
Para arzı
• Para arzı, bir ekonomide dönen toplam para miktarıdır.
Para arzı M1 ve M2 denen 2 araçla ölçülür.
• M1 (Money 1) ekonomideki nakit para, vadesiz mevduat
ve çeklerin toplamıdır.
• M2 (Money 2) ise M1’e ek olarak tasarruf ve kısa dönem
vadeli mevduatların toplamıdır.
• Eğer bir ekonomide para arzı çok artarsa faiz oranı
düşerken enflasyon oranının yükseldiği görülür.
• Aksi takdirde ekonomide para arzının azalması
durumunda ise faiz oranlarının yükseldiği, fiyatların ve
üretimin azaldığı görülür.
• Bu durum işsizliğe ve üretim kapasitesinin yetersiz
kullanılmasına yol açar.
Para Politikası
Para politikası, hükümetin, merkez bankasının ya
da para otoritesinin, ekonomiye, para arzı
yönetimi ya da döviz piyasası işlemlerini
kullanmak yoluyla yön vermesidir. Para teorisi,
ekonomi için en uygun (optimal) para
politikasının belirlenmesini sağlar.
Para Politikası
Para politikasına, genellikle, "genişletici" ya da
"daraltıcı" para politikası kavramlarıyla atıfta
bulunulur. Genişletici para politikası,
ekonomideki toplam para arzının artırılması
anlamına gelirken, daraltıcı para politikası,
genişletici para politikasının tersine,
ekonomideki toplam para arzının azaltılması
anlamına gelmektedir
Para Politikası
Genişletici para politikası genellikle, ekonomideki
durgunluk (resesyon) dönemlerinde ortaya çıkan işsizliği
(para arzının artması sonucunda artan para miktarının,
"paranın fiyatı" olan faizi düşüreceği varsayımından
hareketle) yenmek amacıyla uygulanırken;
daraltıcı para politikası, enflasyon oranını (para arzındaki
azalışın, paranın fiyatı olan faizleri yükselteceği, yükselen
faizinse insanların marjinal tüketim eğilimini azaltıp,
marjinal tasarruf eğilimini artıracağı varsayımından
hareketle) düşürmek amacıyla uygulanmaktadır.
İKTİSAT OKULLARI
MERKANTİLİZM
ve
•Francois Quesnay
FİZYOKRATİZM
KLASİK
İKTİSAT
•Adam Smith
OKULU
NEO-KLASİK
İKTİSAT
•Joseph Schumpeter
OKULU
KEYNEZYEN
İKTİSAT
•John Maynard Keynes
MERKANTİLİZM
• Merkantilizm, 1450-1750 yılları arasında yani
Ortaçağ ve Fizyokrasi arasındaki dönemde
gelişen iktisadi düşüncelerin bütünüdür.
MERKANTİLİZM
•
Merkantilistlerin temel ilkeleri şöyledir:
•
Merkantilizm, moneter (PARASAL) bir doktrindir. Amaç, para miktarını
arttırmaktır. Değerli madenlerin hakimiyeti esasına dayanan bu görüşte milli
servet değerli madenlerin çokluğuyla ölçülür.
Müdahaleci bir doktrindir. Devletçiliği benimseyen bu görüşte devlet, iktisadi
faaliyetleri belirlemeli ve yönetmelidir.
Yukarıdaki iki ilke, beraberinde «dış ticarete önem verme» ilkesini getirir. Buna
göre dış ticaret, ülkeye daha çok değerli maden girmesi için yapılmalıdır. Amaç,
aktif (ihracat>ithalat) bir dış ticaret bilançosudur.
Merkantilizmin sanayileşme anlayışı, nüfus artışını da beraberinde getirir.
Çünkü, emek arzının artışı ücretleri düşüreceğinden sanayi üretimi ve ihracat
artar.
Paranın değeriyle ilgili olarak da madeni paraların ayarındaki değişmelerin
piyasalarda dengesizliğe yol açacağını savunan «kötü para iyi parayı kovar»
ilkesi de bu dönemden kalan bir görüştür.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
FİZYOKRASİ
Doğal düzeni savunan bu görüşe göre toplumsal ve ekonomik kurallar doğal bir
kanun gücüyle oluşur.
Üretimde tek verimli alan tarımdır. Tarım, tüketilenden daha fazla üretime yol açar.
Net hasılayı oluşturan sadece tarımdır. Diğer faaliyetler (ticaret, sanayi) ise kısırdır,
çünkü net hasıla oluşturmazlar.
Gelir dağılımı teorisi açısından net hasılaya dayanarak toplum üç sınıfa ayrılır.
Verimli sınıf (çiftçiler), toprak sahipleri, kısır sınıf (sanayici ve tüccarlar). Quesnay
tarafından oluşturulan «ekonomik tablo»ya göre bu sınıflararası gelir dağılımı
şöyledir: Çiftçiler, topraktan sağladıkları net hasılayı toprak sahiplerine kira olarak
verirler. Toprak sahipleri, toprağın işletilmesinin bedeli olan bu net hasılayı alırlar.
Kısır sınıf ise hammaddeyi işlenmiş maddeye dönüştürmek için imalathane ve
işçiye ihtiyaç duyar. Bu yüzden bu sınıfın elde ettiği net gelir, diğer iki sınıfa
dönmek zorundadır. Bu «ekonomik tablo», genel denge modellerinin» başlangıcı
sayılır.
Tek verimli alan tarım olduğuna göre vergi, sadece tarımdan alınmalıdır.
İhracat, tarımsal ürünlere dayanmalıdır.
Değerin kaynağı tarımdır.
Sermaye sadece tarımsal yatırımlarda kullanılmalıdır.
Faiz, tarımsal sermayenin kazancıdır
KLASİK İKTİSAT OKULU
• Klasik iktisat okulu'nun başlangıcı, Adam Smith'in
1776 tarihinde yayınlanan Milletlerin Zenginliği
adlı eserine dayanır.
• Klasik iktisatçılar genel olarak devletin ekonomiye
müdahalelerinin
sınırlı
olması
gerektiğini
savunmuşlardır.
• Modern iktisat bilimine dayanak oluşturan klasik
iktisat teorisi arz ağırlıklı bir teoridir. Klasik iktisat
düşüncesi kendisinden önceki teorilerin aksine
bireye ve bireysel girişimciliğe önem vermiş ve bu
yüzden bireyin faaliyetlerini sınırlayıcı olarak
gördükleri devlete çok az görev yüklemişlerdir
KLASİK İKTİSAT OKULU
• Devlet müdahalesine karşı oldukları için,
girişimci gücü kuracak olan piyasaya herhangi
bir müdahaleye izin vermemişler ve devletin
görevlerini çok sınırlı belirlemişlerdir. Devlet;
güvenlik, savunma adalet ve diplomasi
görevlerini yerine getirecek ve hiçbir suretle
piyasaya müdahale etmeyecektir.
• Devlet sınırlı bir alanda mal ve hizmet üreteceği
için harcamaları da bu çerçevede sınırlı kalacak
ve bu harcamaların finansmanında özel kişi ve
kuruluşlardan az miktarda vergi alacaktır.
KLASİK İKTİSAT OKULU
• Klasik iktisatçılar maliye politikası aracı olarak
küçük denk bütçeden yanadırlar. Buna göre
bütçe açığı kadar bütçe fazlası da olumsuz
karşılanır. Klasik iktisat, iktisat politikası aracı
olarak sadece para politikasına önem vermiştir.
KLASİK İKTİSAT OKULU
•
Ekonomik istikrarsızlık ortaya çıktığında mali
politikalar yerine para politikaları (banka rezervlerinin
azaltılması, açık piyasa işlemleri gibi) tercih edilmelidir.
Onlara göre tam rekabet, ücret esnekliği ve faiz
esnekliği varsayımları gerçekleştiği taktirde ekonomi
daima ve kendiliğinden tam istihdama ulaşacak,
üretilen her mal satılacak stok artışı ve üretim
yetersizliği gibi dengesizliklerle karşılaşılmayacak ve
dolayısıyla fiyatlar genel seviyesi hem enflasyonist
hem de deflasyonist baskılara yol açmadan istikrarını
koruyacaktır.
• Onların deyimiyle piyasanın görünmeyen eli,
ekonomiyi istenen yönde geliştirmeye yeterlidir.
KLASİK İKTİSAT OKULU
Klasik iktisadın temel ilkeleri şu şekilde
özetlenebilir:
• Piyasada tam rekabet koşulları geçerlidir
(Serbest piyasa varsayımı).
• Ücret, faiz haddi ve mal fiyatları esnektir.
• Her arz kendi talebini yaratır.
• Yukarıdaki 3 temel varsayım altında ekonomi
daima tam istihdamdadır ve fiyatlar genel
seviyesi istikrarlıdır.
KLASİK İKTİSAT OKULU
• Emek-değer teorisi geçerlidir.(Emek fazla ise
maliyet fazla olur ve fiyat fazla olur. Emek az ise
maliyet az olur ve fiyat az olur. )
• Emek arz ve talebi, reel ücretin bir fonksiyonudur.
• Üretimde Fizyokratların «net hasıla» kavramını
benimsemişlerdir. Ama Klasiklere göre «net hasıla»
sadece tarım üretiminden değil sanayi üretiminden
de elde edilir. Hatta sanayi üretimi gelişmenin
temelini oluşturur.
• Parayı sadece mübadele aracı olarak görmüşlerdir.
• Faiz tüketimden vazgeçmenin bedelidir ve mal
piyasasında yatırım ve tasarrufun kesiştiği noktada
belirlenir.
Neo-Klasik İktisat Okulu
• Neo-Klasikler' in görüşleri iktisat literatüründe «Piyasa
Ekonomisinin Başarısızlığı» olarak da bilinmektedir.
• Klasik İktisada önemli bir katkı olarak kabul edilen
Neo-Klasik İktisat, piyasa ekonomisinin tek başına
optimumu sağlamaktan uzak olduğunu bu nedenle
kamu ekonomisine gerek olduğunu savunmaktadır.
• Neo-Klasikler'e göre piyasa ekonomisini başarısızlığa
uğratan başlıca faktörler;
•
•
•
•
Tam rekabetin gerçekleştirilememesi dışsal ekonomiler,
İçsel ekonomiler,
Kamusal malların üretilme zorunluluğu ve
Marjinal maliyetin sıfır olduğu üretim faaliyetlerinin
varlığıdır.
Neo-Klasik İktisat Okulu
Neo-Klasikler;
Aksak rekabetin olumsuz sonuçlarının ortadan kaldırılmasını
savunur.
- Pozitif dışsallığın bulunduğu alanlardaki faaliyetlerin devletçe
desteklenmesini, negatif dışsallığın bulunduğu faaliyetlerin de ya
bizzat devletçe yapılmasını ya da bu faaliyetleri yapan özel birimlerin
düzenleyici vergiler gibi kurallara tabi tutulmalarını savunurlar.
- Pozitif içselliğin söz konusu olduğu faaliyetlerin KİT' ler aracılığıyla
bizzat devletçe yerine getirilmesini savunurlar.
- Tam kamusal mallar dışında yarı kamusal, doğal tekel malların da
kısmen devletçe üretilmesini savunurlar.
Emek-değer teorisinden ziyade malların faydalılık dereceleri
üzerinde durmuşlardır.
- Toplumsal uyumun sınıflar arası ilişkilerden değil, bireysel faydadan
kaynaklandığı savunurlar.
İktisadi faaliyet ve teorilerin matematiksel analizini yapmışlar,
bunun için daha çok akılcı, soyutlayıcı statik denge analiz yöntemlerini
kullanmışlardır.
Keynezyen İktisat Okulu
• Talep yönlü İktisat (Keynezyen iktisat), 1929
Büyük Dünya Krizi'ni oluşturan depresyonun
ortaya çıkardığı işsizlik ve toplam talepteki
yetersizlikleri
gidermek
amacıyla
geliştirilmiştir. Teorik temelleri bakımından
adlandırılacak olursa, talep yönlü iktisada
Keynezyen iktisat denilebilir.
Keynezyen İktisat Okulu
• Keynezyen Teori'ye göre genel fiyat seviyesini,
gelir seviyesini ve üretim fonksiyonu aracılığıyla
istihdam seviyesini belirleyen toplam taleptir.
• Makro ekonomik denge, toplam arz ile toplam
talebin veya toplam yatırımlar ile toplam
tasarrufların eşitlendiği noktada gerçekleşir.
• Ekonomi kendiliğinden ve daima tam istihdam
düzeyinde dengede değildir. Ekonomi için aşırı
istihdam, eksik istihdam ve tam istihdam
dengelerinden biri söz konusu olabilir.
Keynezyen İktisat Okulu
•
Faiz oranı yüksekken yakın zamanda düşeceği
düşünülerek para talebi azalmakta, faiz oranı
düşükken kısa zamanda yükseleceği düşünülerek
para talebi artmaktadır
• Faiz,
tasarruf
sahiplerinin
likiditeden
uzaklaşmalarının bedelidir.
• Tasarruf ve tüketim fonksiyonlarını faiz oranı
belirlemez. Ekonomide toplam talebin bir kısmını
teşkil eden tüketimi belirleyen unsur, gelirdir.
Tüketim milli gelir arttıkça artar, ancak
tüketimdeki artış, milli gelirdeki artıştan az olur
Keynezyen İktisat Okulu
• «Her arz kendi talebini yaratır» şeklinde ifade
edilen Say Yasası gerçek iktisadi yaşama
uygun değildir. Bu durum, tam istihdam
düzeyinde cari fiyat düzeyi üzerinden toplam
arzın toplam talebe eşitliği halinde meydana
gelir. İstihdam hacmi, her şeyden önce milli
gelire bağlıdır.
• Keynezcilere göre her talep kendi arzını
yaratır.
Keynezyen İktisat Okulu Politikaları
•
•
Ekonomi, toplam talep etkilenerek düzenlenebilir.
Ekonomide toplam talep, toplam arzdan fazla ise, veya
yatırımlar tasarruflardan fazla ise bir «enflasyonist açık»
söz konusudur. Ekonomi kendiliğinden dengeye gelmez. Bu
durumda devlet efektif talebi yönlendirerek ekonomiyi
düzeltebilir. Devlet, kamu harcamalarını azaltarak ve/veya
vergi oranlarını arttırarak müdahalede bulunur (Sınırlayıcı
Maliye Politikası). Ekonomide toplam talep, toplam arzdan
azsa veya toplam yatırımlar, tasarruflardan azsa bu
durumda «deflasyonist açık» söz konusudur. Deflasyonist
açığın giderilmesi için, Devletin yine talebi yönlendirme
yoluyla ekonomiye müdahalesi gereklidir. Bu durumda
kamu harcamaları arttırılarak ve/veya, vergiler indirilerek
müdahale yapılacaktır(Telafi Edici Maliye Politikası).
Yani devlet ekonomide dengeyi Kamu hizmetlerini ya da
vergileri artırıp azaltarak dengeler.
Keynezyen İktisat Okulu Politikaları
• Devletin harcamaları bazı alanlarda özel sektör
kadar-hatta özel sektörden daha fazla- verimli
olabilir. Kamu gelirleri ve harcamaları tarafsız
olamaz.
• Devlet özel girişimciye zarar vermeden
ekonomiye etkili bir müdahale yapmalıdır.
• Ekonomide tam istihdam düzeyinin altında
denge söz konusu iken özel harcamalarla kamu
harcamaları birbiriyle rekabet halinde değildir.
Download