MODERN SOSYOLOJİNiN GELİŞİMİ • Modern sosyolojideki teoriler teknoloji, üretim ve örgüt biçimi açısından daha gelişmiş, karmaşık ve dinamik bir yapıya sahip olan yirminci yüzyıl toplumları ile ilgili olduklarından klasik sosyolojideki teorilere nazaran daha karmaşık toplum analizleri sunarlar. • Bununla birlikte genel olarak bakıldığında modern sosyolojideki teoriler klasik sosyolojinin başlıca mimarları olarak kabul edilen Marx, Weber ve Durkheim tarafından geliştirilen ve yukarıda özetlenen teoriler üzerinde şekillenmiştir. • Modern sosyolojideki teoriler çok çeşitli ve birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmakla birlikte bazı ortak veya benzer özellikleri açısından belirli genel yaklaşımlar altında toplanarak ele alınabilmektedir. • Bu bakımdan modern sosyolojiyi temellendiren teorilerin önemli bir bölümü • a. işlevselcilik, • b. Marxizm ve Çatışma Teorisi ve • c. Sembolik etkileşimcilik • genel yaklaşımları altında incelenebilmektedir işlevselcilik • işlevselcilik olarak adlandırılan yaklaşım modern sosyolojide oldukça önemli bir yere sahiptir. • Yukarıda görüldüğü gibi, işlevselcilik sosyolojide ilk olarak 19 yüzyılda Durkheim’ın çalışmalarında şekillenmiştir. • Bu açıdan işlevselcilik toplumsal yaşamın incelenmesinde pozitivist sosyal bilim anlayışına dayalı bir yöntem benimsemiştir. • Yirminci yüzyılda önce sosyal antropolojide A. R. Radcliffe-Brown (1881-1955) ile Bronislaw Malinowski (1884-1942) tarafından geliştirilen işlevselcilik, daha sonra Amerikan sosyolojisinde, • özellikle Talcott Parsons ve Robert K. Merton tarafından geliştirilmiştir. • İşlevselcilik toplumu birbiri ile bağlantılı parçalardan oluşan bir sistem olarak ele alır. • Durkheim’ın toplumu biyolojik benzeşmeye dayanarak açıklamaya çalıştığını hatırlayalım. • Modern sosyolojideki işlevselcilik de toplumu özdüzenlemeye (self-regulation) sahip olan bir sistem olarak ele alır. • Bu ise, biyolojik bir sistem gibi, toplumun kendini koruma ve dengede olma gibi doğal bir eğilime sahip olması demektir. • Bir başka ifadeyle öz-düzenleme topluma çevredeki değişime karşı kurumlarını yeniden düzenleyerek dengesini koruma ve tekrar etkin şekilde işleme imkânı sağlar. • işlevselciler biyolojik sistem gibi toplumsal sistemin de hayata kalabilmesi için karşılanması gereken bazı temel gereksinimleri olduğunu düşünürler. • Bu gereksinimler modern sosyolojide işlevselciliğe sistem yaklaşımı çerçevesinde önemli katkılar sağlayan ve bir bakıma işlevselciliğin yapısalişlevselcilik olarak da anılmasına yol açan Talcott Parsons (1902-1979) tarafından sınıflandırılarak tanımlanır. • Genellikle işlevsel ön-gereklilikler olarak adlandırılan bu gereksinimler toplumsal sistem içindeki parçalar tarafından karşılanır. • Bu noktada işlevselciler sistem içinde bütün parçaların uyum halinde bir araya gelerek bütünün hayatta kalmasını sağlayacak bu gereksinimlerini karşılamak durumunda kaldıklarını savunurlar. • Böylece işlevselciler toplumu oluşturan her bir toplumsal öğe/parça/kurum ve pratiğin ancak toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasında bir role sahip olması durumunda sürekliliğini koruyabileceğini öne sürerler. • Toplumu oluşturan kurumları da söz konusu bu gereksinimlerin karşılanmasına yönelik olan katkıları açısın- dan analiz ederler. • Örneğin, işlevselci analiz açısından aile toplumda üreme ve toplumsallaşma, yani topluma yeni çocuklar kazandırma ve onları topluma uygun şekilde sosyalleştirme gibi temel bir işlevi yerine getirmektedir. • Bu temel işlev açı- sından ailenin vazgeçilmez bir toplumsal öğe olduğu varsayılır. • işlevselciliğe göre toplumsal sistem hayatta kalabilmek için değişen çevre ko- şullarına uyum (adaptasyon) sağlamak zorundadır. • Bu süreç içinde toplumsal sistem adaptasyonun sağlanabilmesi için kendi içinde çok defa bölünerek çoğalma yoluyla farklılaşarak yeni ögeler ve işlevler geliştirir. • Örneğin, toplumda devamlı olarak artan iş bölümü ve uzmanlaşma bu ihtiyaç sonucu ortaya çıkmaktadır. • İşlevselci sosyologlar toplumu işlevsel birlik hâlinde bütünleşmiş bir sistem ola- rak ele aldıklarından dolayı daha çok düzen, denge, uyum, istikrar ve iş birliği ögelerine ilgi duyarlar. • Modern işlevselci sosyologlar Durkheim gibi toplumun hayatta kalması açısından zorunlu gördükleri düzen, denge ve uyumun toplumun geneli tarafından paylaşılan merkezi bir değerler sisteminden kaynaklandığını savunurlar. • Ancak işlevselciliğin toplumu gerçekte olmadığı kadar işlevsel bir birlik ve uyum hâlinde bütünleşmiş, çatışmanın da neredeyse hiç olmadığı bir sistem gibi sunması önemli eleştiriler almasına yol açmıştır. • Bu eleştirileri dikkate alan bazı iş- levselci sosyologlar işlevselci yaklaşımı daha esnek bir yaklaşım olarak geliştirme- ye çalışmışlardır. • Parsons’un makro-boy teorisinin aksine sosyolojide kendi adlandırdığı şekliyle ortaboy bir teori geliştirmeyi amaçlayan Robert K. Merton (1910-2003) işlevselciliğin de en önemli olarak gördüğü açmazlarını aşmaya çalışmıştır. • Merton’a göre işlevselci analizin en önemli açmazlarından birisi toplumu işlev- sel birlik hâlinde bütünleşmiş bir sistem olarak ele alması ve dolayısıyla sistemde bozuk işlevsel olan öge yokmuş gibi hep olumlu işlevler üzerinde yoğunlaşması- dır. • Bir başka ifadeyle Merton toplumların her zaman işlevsel bir bütünlük hâlinde işlemeyebildiklerini kabul ediyor. • Merton’a göre sistem içerisindeki herhangi bir ögenin olumlu olduğu gibi olum- suz veya bozuk bir işlevi de olabilir. • Örneğin, dinin tüm toplumlarda birlik ve bü- tünleşme yaratmak gibi olumlu bir işlevin yanı sıra, din savaşları örneğinde oldu- ğu gibi, bölünme yaratma şeklinde bozuk bir işlevi de söz konusu olabilmektedir. • Benzer şekilde bir toplumsal ögenin veya pratiğin bireyler tarafından bilinen ve amaçlanmış açık bir işlevi olduğu gibi bireyler tarafından bilinmeyen ve açıkça amaçlanmamış gizil bir işlevi de olabilir. • Örneğin, yağmur duasına çıkmış bir grup açısından yağmur duasının yağmurun yağmasını sağlama şeklinde açık bir işlevi vardır ancak aynı zamanda grup üyeleri arasında dayanışma yaratma şeklinde amaçlanmamış ve bilinmeyen gizil bir işlevi de vardır. • Bunun dışında bir ögenin, örneğin yoksulluğun, toplumun hangi kesimleri için olumlu hangi kesimleri içinse olumsuz ya da bozuk işlevsel olduğunun analizi de oldukça önemlidir. • Amerikan sosyolojisinde özellikle 1940 ve 1950’li yıllarda oldukça etkili olan iş- levselcilik 1960’larin ortalarından itibaren Merton’un katkılarına rağmen yeni geli-şen sosyolojik yaklaşımlar karşısında yeterince ikna edici bir toplum analizi yapamadığı gerekçesiyle etkisini yitirmeye başlamıştır. • Bununla birlikte günümüzde iş- levselcilik geliştirilmiş yeni biçimler altında etkisini görece sürdürmeye devam et- mektedir.