Ankara` da 6. kez düzenlenen Kırım Gençlik Kurultayı` na Nogay

advertisement
Türk demek dil demektir.
Milliyetin çok bariz vasıflarından birisi dildir.
Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel ve
mutlaka Türkçe konuşmalıdır.
Türkçe konuşmayan bir insan Türk harsına, camiasına
mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.
Nogaytürk – 0 2
NOGAY TÜRKLERİNİN SESİ OLMA ÇABASINDAYIZ
EDİTÖR
Hakan BENLİ
İrtibat e - postası : [email protected]
Adres : Plevne Mah. Pazar Sk. 34 / 9 Sincan – ANKARA
İrtibat Telefonu : 0 532 561 14 09
Dergimiz Nogaytürk, basın ahlak ve ilkelerine
uymaya söz vermiştir.
Yayınlanmayan yazılar iade edilmez.
Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu
yazarlarına aittir.
Dergimizde yayınlanan reklamlardan
ücret alınmamıştır.
NOGAYTÜRK DERGİSİ
YURTİÇİ VE YURTDIŞI TEMSİLCİLİKLERİ
Temsilcilerin iletişim bilgileri için – [email protected]
ADANA:
İSTANBUL:
Dr.Fatih KARAYANDI
Cemil AKDAĞ
Emre ORAK
ANKARA
Merkez :
- Eryaman :
- Batıkent:
- Keçiören :
– Balgat :
– Demetevler :
- Sincan :
- Etlik :
Ş.KOÇHİSAR ( merkez ) :
- Akin Köyü :
- Doğankaya Köyü :
- Şeker Köyü :
GÖLBAŞI ( merkez ) :
- Ahiboz Köyü :
HAYMANA-Cingirli Köyü :
Hakan BENLİ
Erdem GÜNAY
Elif YILMAZ
Asım PEKCAN
Erhan ÇAĞDAŞ
Derya POLAT
Eyüp TANATAR
Yahya ALTINKAYA
M.Burak TAŞKIRAN
Turhan BAYAR
Adem ESENBAY
Elif YILMAZ
Kasım KIZILTAŞ
Abdulhamit ÖZCAN
Z.Sebla ALSAÇ
Yavuz ÇİFTÇİ
Nogaytürk – 0 3
Kevser KIZILDAĞ
Özgür NAYMAN
POLATLI (Merkez) :
-Tatlıkuyu Köyü :
KONYA
Merkez :
Serkan TANDOĞDU
KULU ( merkez ) :
Hakan BENLİ
- Seyitahmetli Köyü :
Murat BENLİ
- Ağılbaşı – (Mandıra)Köyü :
Recep DEĞİRMENCİ
- Boğazören Köyü ( Köstengil ) :
Engin GÜNER
- Kırkkuyu Köyü :
Selman YILMAZ
AMASYA :
ESKİŞEHİR :
Kader TANATAR
Cihan TANRIBAK
YURTDIŞI TEMSİLCİLİKLER
K.K.T.C :
C.Giray ERGİN
HOLLANDA :
Mehmet PEKCAN
AVUSTURYA :
Hacer TAŞYARAN
Rukiye TEKER
Fatih POLAT
ALMANYA :
İÇİNDEKİLER
NOGAYTÜRK DERGİSİ
Künye ve Temsilcilikler
..………..……0 3
NOGAYTÜRK DERGİSİ
İçindekiler
……..….…………...…...0 4 – 0 5
EDİTÖRDEN
Hakan BENLİ ………..………................... .0 6
NOGAY KÜLTÜRÜ
Nogay Atasözleri - 2
Hasan BENLİ
........…………..…0 8 - 1 0
RÖPORTAJ :
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU
Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Yusuf
Halaçoğlu
bizi
Gazi
üniversitesindeki
makaımnda ağırladı. Halaçoğlu, Nogay Türkleri
ve dergimiz hakkında görüşlerini dile getirdi.
Sayfa :
15 -21
----------------------------------------------
YAZAR SAYFASI
Kendilerine özgü gelenek ve göreneklerini hâlen
devam ettirmekte, aralarında kaybolmaya yüz
tutmuş Nogay diliyle konuşmaktadırlar. Hamurlu
içmeleri
sonra et
başvuranları
baş
korumaktadırlar.
Sayfa :
suyu
geleneksel
Misafirperverdirler,
34–36
TARİH SAYFASI
Kafkas Mehmet Usta
( Candevir – Candavur )
Dr. Fatih KARAYANDI …….…………2 2 – 2 3
MAKALE
Türkiye’ de Kırım Tatarları ve Nogaylar - 2
Prof.Henryk JANKOWSKI
M. Aziz SÜTBAŞ
……….…….……2 4 – 2 7
İsmail ÖZGÜN
AKP Balıkesir Milletvekili
yemeklerden
MAKALE
Kırım’dan Anadolu’ya Yapılan Göçler :
Sebepler ve Sonuçları
Dr. Hacı Murat ARABACI
…………1 1 – 1 4
aman
tacı
olan
YAZAR SAYFASI
Yağmur Duası
Necdet ÖZEN
………….…….……2 8 – 2 9
“Sorpa”
özelliklerindendir.
dileyip
hanelerine
edip
ölümüne
ERTENGİ
Kıs Kelmeden
Hakan BENLİ
………….…….… 3 0 – 3 3
YAZAR SAYFASI
Nogay Folklorü
Celal ÇAĞDAŞ
………….……….3 7 – 3 8
Nogaytürk – 0 4
İÇİNDEKİLER
YAZAR SAYFASI
Nogaylar Kültür Zengini İdiler
Akif KARA
….………………….… .3 9 – 4 0
YAZAR SAYFASI
Nogay Kültüründe Büyük
Mehmet TAŞKIRAN
…………….4 1 – 4 2
MAKALE
Prof. Dr. Ufuk TAVKUL
Nogayların göç sahalarının geniş bir coğrafyaya
yayıldığı bilinmektedir. Doğuda Altay dağları
bölgesinden batıda Tuna nehri havzasına kadar
uzanan geniş bir alan Nogayların göç sahasını
oluşturmaktaydı. Nogayların esas kitlesi İdil
ırmağının doğusunda, Yayık ve Emba
ırmaklarının civarlarında yaşamaktaydı ve
bunların bir kısmı daha doğuda Sır-Derya’ya
kadar uzanırlardı
Sayfa
:
44–47
NOGAY KÜLTÜRÜ
Kavetoyun Sosyolojik Faydaları
Celal ÇAĞDAŞ
..….…………..…… 4 3
ŞİİR
Bizden Değil
Mehmet TAŞKIRAN ..………………….......
56
ŞİİR
Bizden Değil
Mehmet TAŞKIRAN ..………………….......
57
MAKALE
AHLAK
Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ
Doç. Dr. Halil ALTUNTAŞ
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Kuban boylarının Rusların eline geçmesinden
sonra, Nogayların büyük bir kısmı yukarıda
belirttiğimiz
üzere
1777’de,
Suvorov’un
komutasındaki kuvvetler tarafından öldürüldüler.
Sağ kalanlar Yukarı Kuban ve Kama boylarına
gittiler. Bir bölümü de Türkiye’ye göçtü. Diğer
yandan Tuna bölgesindeki Nogaylar da, Trakya
üzerinden Türkiye’ye girip, Eskişehir bölgesine
yerleştiler
Sayfa
:
49–52
“İman” ve “emanet” kelimelerinin aynı kökten
gelmekte oluşu bile emanet konusunun din
nazarında önemli bir yeri olduğunun işaretidir.
Ey man edenler Allah ve peygamberlerine
hainlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emanetlere
de hainlik etmeyin." ( Enfal, 27-28) ayetleri de
bunu açıkça ortaya koyuyor.
Sayfa
Nogaytürk – 0 5
:
53–55
EDİTÖRDEN
Hakan B E N L İ
Hayatta her bir şey için emek vermek gerekiyor. Her ne
için uğraşıyorsanız ve emek veriyorsanız mutlaka maddi bir
karşılığının olması da gerekmiyor. Sizin yaptığınız işten,
üstlendiğiniz yükümlülükten aldığınız vicdani rahatlık yeterlidir.
Sorumluluk üstlenerek, elinizden gelen her ne ise onu yapma
gayreti azımsanacak bir özveri değildir.
Bu dergi gerçekten hiç azımsanmayacak bir özverinin
eseri !...
O özveriyi yapan ben değilim ... Özveriyi yapanlar bu
dergi için yazılar yazan, araştırmalar yapan, çizimler hazırlayan,
fotoğraflar çeken; usanmadan bir şeyler yapma gayretinde olan
genç arkadaşlar !…
İnanın çoğu kere gereksiz yere bu dergiyi hazırladığımızı
düşünüyorum. Boşa emek verdiğimizi, kimsenin okumadığını,
ilgilenmediğini ve belkide alaya aldıklarını düşünüyorum. Ama
her seferinde yanılıyorum. Buna seviniyorum. Yanıldığıma ...
Aslında
yanıldığım
düşündüklerim
değil…
düşündüğüm gibi bize alayla yaklaşan pek çok kişi var.
Zira
Yanıldığım;
emeklerimizi boşa çıkarmayan, dergiyi
okuyan, ilgilenebilen, alaya almadan ciddi ciddi oturup yazılar,
şiirler yazan, çizimler yapan birilerinin olduğuna seviniyorum. Ve
sevindiğim şey, bunu alaya alanlara inat devam ettirebilmeleri…
Bunlar her seferinde daha bir şevk veriyor bize, yine ve
yeniden yapabiliriz diyoruz. Kültürümüz adına ne yapabilirsek, ne
kurtarabilirsek azmiyle yeniden yola çıkıyoruz.
İnanın artık çevremdeki hemen herkesin “ sana mı kaldı “
demesine aldırmıyorum. Biliyorum ki yüzbinler içinde yüz kişi
olmasak, olamasak bile “ sana mı kaldı, sen mi kurtaracaksın “
diyenlere kulak tıkayanlar var. Bu bile başlıbaşına bir şevk
kaynağı. Anlayabilene…
Çok kişi olmamamız önemli değil. Haşa
bile dinini yayarken tek başına mücadele eder.
bir peygamber
Bizim yaptığımız ise acizane, kendi kültürümüz adına ,
yaşana bilecek ne var ise yaşatmaya çalışmak, yaşananları
mümkün mertebe kayıt altına almak ve bu dünyada biz de varız,
biz Nogay Türküyüz diyebilmek adına.
Sevgiyle kalın.
Nogaytürk – 0 6
TEL : 0 332 641 41 93
CEP : 0 539 641 41 93
0 541 641 41 93
www.aluminyumkorkuluk.tr.gg
KONYA – KULU
Nogaytürk – 0 7
NOGAY
KÜLTÜRÜ
Hasan BENLİ
Calgızdın bir işi de yarımaydı, kosulganlar
min işte de arımaydı.
Camandın tayagı segız, birevu tiymese
bırevu tiyer.
Calgızdın künü karangı, cayavdın künün
sorama.
Cangı elek şüyde bolur, cangı kelin üyde
bolur.
Calgızdın yayı kalsa da tabılmas, ıruvludun
ogu kalsa da tabılır.
Cangı şelektın bavu cogar
Carımas yardan kulatır, atkan cerden uyatır.
Caman arba col bızar, caman adam üy bızar.
Caman arba col bızar, caman elşi el bızar.
Caman avıldın agası bolma, carlı avıldın bayı
bolma.
Cartı teri cabınsam da sosu dunyada
cüreyım.
Catkandıkını turgan cer.
Cavga iynanma, suvga tayanma.
Caman aygır anasına kas, caman adam
coldasına kas.
Caz cennet, kıs kıyamet.
Caman aytkan, sözunu eki aytar.
Cazda cılandan korkkan, kısta arkandan
korkar.
Caman evlat ataga sögus keltirır.
Caman kisidın sözu aşşı, yabagı tondun biytı
aşşı.
Caman söz bas kazıgı, caksı söz can azıgı.
Caman tamak carlı eter, caman nepis kor
eter.
Cazda mıyın kaynatpagan, kısta kazanın
kaynatpas.
Cazda tentek oyga konar, kısta tentek kırga
konar.
Cazda tırnagan, küzde cırlar.
Caman ulga da caksı ulga da mal cıyma.
Cazlıktın künu, yarlılıktın künu.
Cel espese, şöp bası kıymıldamas.
Camanda altın toktamas.
Cemistın iygisıne kurt tuser.
Camandan caksı tuvar, ozbaga; caksıdan
caman tuvar, tozbaga.
Cetimdın karnı ceti kabat.
Cetimge ceti kisi bas.
Camandı caksı desen, börku kara kazanday
bolur.
Camandı körmey, caksıdın basın bilip
bolmas.
Cılagandan sorama, külgenden sora.
Cibek tüyumune berk, cigit sözune berk.
Cigit ölse de sözu ölmes.
Camandın avuzundan caksı söz şıkpas.
Nogaytürk – 08
NOGAY KÜLTÜRÜ
Hasan BENLİ
Cigit ölur, danı kalar.
Elde amanşılık bolsa, elşi avurur.
Cigittın asılından sorama, işinden sora.
Eldın avuzuna elli arşın böz cetpes.
Col anası tuyak, suv anası bulak, söz anası
kulak.
Col kuvgan kaznaga colugur, söz kuvgan
belege colugur.
Eldın işi altın besik.
Elli cıldan el cangırır.
Elşidin keşikkeni kayır.
Colavşı colda kalmas.
Epsizdı elşilikke cibersen, soramay aytpas.
Cuvurtun aşagan kutulur, şölmegın calagan
tutulur.
Er aytpas, aytkanından kaytpas.
Er iygisı burunlu bolur.
Dos asabı könulden.
Dos bergendın tısına karama.
Er kadirin el biler.
Dos doska kerek, asabı durus kerek.
Er kayratlansa, ekev bolur. Er öturuk
söylemes, ep öturuk söyler.
Dos üyunde olturup ket, duşpan üyunden
turup ket.
Er şıragı eki köz.
Doska bergen borışka.
Er tamırından er tamırı köp bolur.
Dosun berse kım, uvusunga cım.
Er tarıkpay molıkpas.
Dosundun asını duşpanday ce.
Er yanılıp kolga tüser, kus yanılıp torga tüser.
Dosundun bekisimen müyüz kes,
duşpanındın bekisimen kiyiz kes.
Er yanılmay bolmas, at sürinmey bolmas.
Erden ozuv bar, elden ozuv cok.
Dosunga mungkir kazba, özun tüsersın.
Erdin atını ya atı şıgarar, ya bikesı şıgarır.
Duşpan ayakka, dos baska karar.
Duşpan külüp üyretır, dos ursusup üyretır.
Erekte avızın cappagan, köpur avızda sözun
tappagan.
Eki ölşe, bir kes.
Eri baydın eli bay.
Eki sıyırdın ayranı köp, eki bikedın vayranı
köp.
Erinşektin ertengısı bıtpes.
Erte turgan erdın ırıskı artık.
El agasız bolmas, ton yakasız bolmas.
Esaplı dosttun malı bir, antlı dosttun canı bir.
El almagan, elli cıl catar.
El bolgan cerde batır da bolur.
El kaznası eski söz.
Esitken yanlış, körgen kerti.
Nogaytürk – 09
NOGAY KÜLTÜRÜ
Hasan BENLİ
Et etke, sorpa betke
Kaderdın bergen attın tisine karanmas.
Et kanlı bolsun, cigit canlı bolsun.
Kadıdın kabırından kırk adım alıs.
Gemıge mingendın tilegı bir.
Kadir bilmes kardaştan, kedir bilgen yat
caksı.
Hatun karıganın bilmes, eşek arıganın
bilmes.
Kalgan işke kar cavar.
Hatundan hatun bar, torgay etinı as etken;
hatundan hatun bar, baytal etin tas etken.
Hatunlardan hatun bar, kara suvdu as eter;
hatunlardan hatun bar, kumar közdi yaş eter.
Kamşıdı silke almagan, özüne tiygistır.
İnısı bardıng tınısı bar.
İşip toymagan, calap toymas.
Kancıgadın batkanın, kaptal bilmes, at bılır;
atadan caksı ul tuvganın kardaş bilmes, yat
bılır.
İşlese kulday, tursa biydey.
Kar küregen aslık kürer.
İytlı konak oramga sıymas.
Karama özune kara sözune.
İyttey kabıp, attay tevip.
Kardaştın azarı bolsa da beteri bolmas.
Kan şıkkandı karga bılır, can şıkkandı molla
biler.
Not : Burada yayınlanan atasözlerinin bir kısmı Hasan BENLİ tarafından derlenmiştir.
Nogaytürk – 10
MAKALE
Dr. Hacı Murat ARABACI
Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi
Türkoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü
1783 ‘ DEN 2. DÜNYA SAVAŞINA KADAR
( SEBEPLERİ VE SONUÇLARI )
Osmanlı Devleti ve Rusya açısından son derece mühim olan Kırım Harbi,
neticeleri itibarıyla Kırım Türkleri için olağanüstü büyük bir felaket getirmiştir. Eğer
savaşta ölenlerin, iç bölgelere göç edenlerin, Sibirya’ya sürülenlerin, açlık
sırasında ölenlerin vb. sebeplerle kayıp olanların sayısını göz önünde
bulundurursak, Kırım Savaşı sebebiyle yerli Tatar halkının 3/4’ünün yok olduğunu
ya da evini terk ettiğini belirtmek mümkündür
* Makalenin 1. Bölümü dergimizin 2. sayısında yayımlandı.
B. Kırım’dan Anadolu’ya Yapılan Göçler,
Muhacirlerin İskanı ve Göçlerin Sonuçları
Göç etmeyip Kırım’da
kalan Türk nüfusun
asimile edilebilmesi
için kültürel
propagandaya ağırlık
verilmiştir. Rus
olmayanlara Ortodoks
kilisesi vasıtasıyla
Rus kültürü
benimsetilmeye
çalışılmış, özellikle din
adamları üzerinde
baskılar artırılmış ve
bir çok camii ya tahrip
edilmiş ya da kiliseye
dönüştürülmüştür.
Yerli halkın, yeni
gelen Hıristiyan
göçmenlere yardım
etmeleri mecbur
kılınmıştı.
1. II. Dünya Savaşı’na Kadar Yapılan Göçler
Kırım’ın sömürgeleştirilmesi konusunda, Rusya’da iki
farklı yaklaşım ortaya çıktı. Bunlardan, Kırım’ı ilk olarak işgal
eden ve bu esnada 30 bin kişiyi katleden sertlik yanlısı
general Potemkin ve taraftarlarının politikaları daha ağır bastı.
Onlara göre Türkler temizlenirse bölge ancak “Rus Yurdu”
olabilirdi. Bunun için öncelikle, 1785-88 yılları arasında deniz
kıyıları, iskeleler ve limanlara yakın olan bölgelerdeki halk eza
ve cefaya maruz kaldılar. Bunlar da dayanamayarak Osmanlı
Devleti’ne göç etmek zorunda kaldı (Saydam, 1997; 64).
Her ne kadar daha evvel göçlerin başlangıç tarihini
1783 olarak zikretmiş isek de, esasen halk daha evvelden
yerlerini boşaltmaya yüz tutmuş ve Kırım’dan göçler bu
tarihten önce başlamış idi. 1782’ye doğru Kırım’dan göç
edenlerin sayısı 50 bin’i bulmuştu. Hollandalı seyyah Woonsel
“Rusların Tatarlara ya ölmek, ya da gitmek” arasında tercihe
zorladıklarını ifade eder. Öyle ki Kırım’ın ilhakı olan 1783
tarihinin hemen öncesinde 40 bin nüfuslu Bahçesaray şehri, 6
bin kişi kalmıştır. Seyyaha göre Sudak’ta ise sadece 37 aile
kalmıştır (Vozgrin, 2000; 472)1.
1 Bazı yazarlara göre 1783 öncesi göç edenlerin sayısı 20 bin ila 30 bin arasında
olarak tahmin edilmektedir.
Bkz. Justin McCarthy, “Kırım Tatarlarının Göçü”,
http://www.vatankirim.net/tarih.asp?yazi=mccarthy#. 18.03.2006.
M AKALE
Dr. Hacı Murat ARABACI
Halkın topyekün fakirleştirilmesi, açlık tehlikesini ortaya çıkması gibi sebeplerin üzerine bir
de, 1775’de Rus harbinde Ruslara yardım ettikleri için Osmanlı Devleti tarafından
cezalandırılmaktan korkan Yunanlılar, Rusya tarafından Kırım’a yerleştirildi. Üstelik gelir gelmez
de Türk’e ve İslam’a olan kinlerini Kırım Türklerinden çıkarmaya çalıştılar. Öyle ki Ruslar kendi
halinde Türkleri Yunanlılardan korumak için tedbir almak zorunda kaldılar (Vozgrin, 2000; 472).
Nihayet, Kırım Türkleri için “Ak Topraklar” dedikleri Anadolu’ya doğru yola çıkmaktan başka çare
kalmadı. 1783-1800 yılları arasında 500.000 kişi yurdunu terk etti bu sayı yaklaşık olarak nüfusun
%33’üne tekabül etmektedir (Bala, 1993; 757). Yalnızca Tavrida vilayetinden 1772-1782 arasında
120 bin Nogay Türk’ü tehcir edilmişti. Bu dönemde 1788-1792 Osmanlı-Rus harbinden sonra
imzalanan Yaş anlaşmasıyla bir kısım toprakların Rusya’ya bırakılması göçleri tetikleyen başka bir
unsurdur.“Felaketin görgü şahidi olan V. Zuyev şöyle yazıyordu: Son karışıklık Kırım’ı öyle bir hale
soktu ki, kendi sakinleri ve köylerinin üçte ikisinden fazlasını kaybetti ve nereye gidersen git,
yalnız kasaba ve köylerin enkazına rastlanıyordu” (Firuzoğlu, 1999; 688).
Bu göçler esnasında yol emniyeti meselesi de ayrı bir husustur. Mesela Rus saldırıları
yüzünden yerlerini terk etmek zorunda kalan Yedisan bölgesinden kara yoluyla göç edenlere
Zaparak kazaklarının saldırıları yüzünden, Müslümanlar kara yolundan vazgeçerek, Kırım
limanları, Tamaya ve Sucukkale’den deniz yoluyla hareket etmişlerdir (Firuzoğlu, 1999; 688).
[31] Ayrancı Bucağı’nda olduğu gibi, Tatarların Türklere çok yakın olduğu güney Kırımdan geldiği söylenir. Önceki
dipnotlara da bakınız.
Çizim : Ali Rıza AĞAR
Nogaytürk – 12
M AKALE
Dr. Hacı Murat ARABACI
19. Yüzyıla girildiğinde, 1812 ve 1828 yıllarında yine Rus baskısı ve Osmanlı Rus Harbi
münasebetiyle yeni göç dalgaları yaşanmıştır. Rumeli bölgesinden gelenler de dahil olma üzere
1812 yılında Osmanlıya sığınan göçmenlerin sayısı 200 bini2 bulmaktadır (Eren, 1966; 33). Bu
dönemde Osmanlı Devleti’nin kendisine sığınan bu muhacirlere yönelik müspet tutumu ve bir
takım imkan ve imtiyazlar sağlaması, kendi vatanlarında mağdur ve mazlum durumuna düşen
Müslümanlar için göç etmeyi cazip hale getirmiştir.
1856 Kırım Harbi öncesi ve sonrasında Kırım’dan ikinci büyük kitle göçü yaşandı. 1853
yılında yavaş bir seyirle başlayan göç, 1860 ve 1863 yılları da büyük bir dalga haline geldi. Savaş
sonrasında Kırımlıların, ‘Osmanlılara sevgi besledikleri ve yardım ettikleri’ gerekçesiyle kuzeye
sürgüne gönderilecekleri haber yayıldı. Böyle bir yardım söz konusu olmuş mudur diye
bakıldığında, Aslında, Kırım Tatarlarının, Kırım Savaşı sırasında Osmanlılara ettiği yardım,
olabilecek en düşük seviyede idi. Çünkü Tatarlar tümüyle silâhsızlandırılmış idiler ve Ruslara karşı
etkin bir ayaklanmaya girişmek umutları yoktu. Böyle iken, savaştan hemen sonra, Rus hükümeti
orada Tatar varlığını istemediğini açığa vurdu. 1856'da Çar Alexandr, Tatarların göç etmesinin
kolaylaştırılmasını buyurdu. Başta psikolojik baskı olmak üzere, pek çok yıldırma taktiği Tatarlara
uygulandı: Hıristiyanlığı yayma derneklerinin oluşturulması, kuzey illerine kitlesel sürgün
uygulamalarına girişileceği dedikodularının yayılması, eğitimde ve yönetim işlerinde kullanılan
dilde Ruslaştırma ve benzerleri. Daha da somut eylemler olarak, Tatar topraklarına yeni vergiler
yüklendi, araziler zorla sahiplerinin elinden alındı (McCarthy, 2006; 1-2).
1854 yılında da bu konuda yeni bir emir geldi. İslam dinine inanan deniz kıyısı sakinlerinin
tümünün iç vilayetlere göçürülmesi emredildi. “Kırımlılar bu emirname üzerine baskı ve
soykırımdan korkarak büyük bir kaçışa başladılar. Tatarların bu göçü devlet adamları için son
yılların en mutlu olaylarından biri idi” (Firuzoğlu, 1999; 689). Kitleler halinde Kırım’dan kaçış
başlamış, “sadece 1860 yılında 784 Türk köyü boşalmıştı. Bütün Kırım’da boşalan köylerin toplam
sayısı 687 olup bunların 315’i tamamen boşalmıştı. 1859-1864 yılları arasında toplam sayının 800
bini bulduğu bu sayının 200 bininin Nogay Türk’ü olduğu tespit edilmiştir” (Kazas, 1994; 19). Bu
göçler sonucunda 1783’te Kırım’daki Türk nüfus %98 iken 1897’deki nüfus sayımına göre Türk
nüfus % 35’e düşmüştür. Kırım Türkleri bu göç sırasında yollarda büyük kayıplar vermiştir
(Firuzoğlu, 1999; 693-695).
Osmanlı Devleti ve Rusya açısından son derece mühim olan Kırım Harbi, neticeleri
itibarıyla Kırım Türkleri için olağanüstü büyük bir felaket getirmiştir. Eğer savaşta ölenlerin, iç
bölgelere göç edenlerin, Sibirya’ya sürülenlerin, açlık sırasında ölenlerin vb. sebeplerle kayıp
olanların sayısını göz önünde bulundurursak, Kırım Savaşı sebebiyle yerli Tatar halkının 3/4’ünün
yok olduğunu ya da evini terk ettiğini belirtmek mümkündür (Vozgrin, 2000; 476).
Ancak bu sayının tamamı Osmanlı topraklarına ulaşamamıştır. Göç edenlerin büyük bir
bölümü yolda hayatını kaybetmiştir. Salgın hastalıklar bilhassa verem ve çiçek salgını, soğuk, açlık
ve can güvenliğinin olmayışı bilhassa yaşlıların, çocukların ve kadınların yollarda hayatını
kaybetmesine sebep olmuştur. Bir hatıratta şöyle denilmektedir; “…Çerkes ve Kırım Tatarı
köylülerin anlattığına göre, devlet memurları muhacirleri gemilere bindirdikten sonra, gemi
kaptanları göçmenlerin varını yoğunu soyup, gemiyi denizin ortasında batırır ve kendileri sağlam
bir gemi ile kaçarlarmış…” (Özenbaşlı, 2004;70).
Göç edenlerin sayısı itibarıyla konuya baktığımızda, bilhassa bu dönemde göç edenlerle
ilgili kesin rakamlara ulaşmak pek mümkün değildir. Bunun en mühim sebepleri ise; bu insanların
göç etmeden önceki kesin nüfuslarının bilinmemesi, Osmanlı Devletinin bu göçmenlere geldikleri
yere ve etnik yapılarına bakmaksızın kayıtlarda hepsini toptan ‘muhacir’ olarak zikretmesi,
2 Elvira Kazas’a göre verilen bu rakamları ihtiyatla karşılamak gerekir. Çünkü bu rakamlar Rusya tarafından verilmekte olup,
maksatlı olarak az gösterilmektedir. Özenbaşlı da aynı kanaattedir. (Kazas, 1994; 12 ve Özenbaşlı, 2004; 59-60).
M AKALE
Dr. Hacı Murat ARABACI
Foto Grafik : Ahmet ÖZİL
yahut Osmanlı kayıtlarında kişi sayısı değil de bazen ‘gemi sayısı’ olarak, bazen de hane sayısı
olarak gelenlerin zikredilmesi, kesin sayı tespitini imkansızlaştırmaktadır. Bunun yanı sıra bir de
Rusya’nın dünya kamuoyundan tepki almamak için göç edenlerin sayılarını mümkün olduğunca
azaltarak ifade etmesi ve nihayet bu muhacirlerin Osmanlı topraklarına ulaşamadan yolda salgın
hastalık, kaza vs. sebeplerden ölmeleri ve ölenlerin sayısının da bilinmemesi kesin sayı tespitini
imkansız kılmaktadır (Saydam, 1999; 679-680 ve Kazas, 1994 ; 22).
1878’den sonra Kırım’dan yapılan göçler, karakteri itibarıyla artık kitle göçü değildir. Bu
göçler daha çok öncekilerin devamı niteliğinde olup, hepsi aynı anda yekûn olarak yapılmış bir
hadise değildir. Bundan sonraki göçler bir ya da birkaç yılda değil; az, ancak süreklilik arz eden bir
yapıdadır. Şurası da var ki, bu göçlere bireysel göç demek de mümkün değildir. Muhacirler, bazen
birkaç bin, bazen birkaç yüz, bazen de birkaç haneden oluşabilmektedir. Mütemadiyen oluşu
sebebiyle zaman içerisinde bir yekun teşkil etmektedir. 1902 yılında Kırım’da Yalta, Akmescit,
Gözleve bölgelerinden 150 binden fazla Tatar’ın aileleriyle birlikte Osmanlı Devleti’ne gitmek
üzere, Rus idaresindeki Kırım valiliğinden pasaport talebinde bulunmuşlardır (Erkan, 1996; 44, 55
ve 72). Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’ne göç eden Kırım Türkleri, sayı itibarıyla daha çok
Balkanlar dan bilhassa Romanya ve Bulgaristan’dan gelmişlerdir.
1878 Berlin Antlaşması ile, Dobruca (Köstence ve Tulca sancakları) Romanya’ya
bırakılmıştır. Besarabya’nın kendisine verilmesine karşılık Rusya, Romanya’nın bağımsızlığını
tanımayı kabul etmiş, Romanya’ya Dobruca ve ve güneyinde bir arazi parçası verilmiştir. Bu
hadise bölge sakini Türkleri etkilemiştir. Şöyle ki, mevcut idare tarafından bölgeye yeni Rumen
göçmenler iskan olunmuş, bu da Türklerin huzurunu bozmuştur. İlaveten toprak mülkiyeti rejiminde
yapılan değişikliklerden sonra fakirlik ve sefaletin baş göstermesi ile, zaten gayrı Müslim bir idare
altında yaşamak istemeyen Dobruca’daki Müslüman Türkler göç etmeye başlamıştır. Bunu takip
eden yıllarda ise, Türklerin siyasi haklardan mahrum bırakılması, Türklere yapılan baskı ve
zorlukların artması göçlerin devamına yol açmıştır. 1877 yılından 1886 yılına kadar Dobruca’dan
göç eden Türklerin sayısı 100.000 kadardır (Kocacık, 1999; 657 ve Ülküsal, 1987; 42-43).
Nogaytürk – 14
RÖPORTAJ
NOGAYTÜRK
Dergilerinizi açtım,
inceledim. Bu dergi
onların kendi
kimliklerini tam
olarak öğrenmelerine
yol açacak nitelikte.
Mesela siz
koymuşsunuz, bir
Nogayca deyişi
koymuşsunuz. Onun
yanına Türkiye
Türkçesi ile
açıklamasını
koymuşsunuz. Zaten
birbirinden farkı
olmadığını
gösteriyorsunuz siz.
Bunları zaten
yapmışsınız, o
bakımdan iyi bir
yoldasınız o yönüyle.
Fotoğraf : Hakan BENLİ
NOGAYTÜRK :
Türk Tarih Kurumu’ nda başkanlık yaptığınız dönemler
içerisinde Nogay Türklerine yönelik araştırmalar oldu mu ?
Oldu ise bunları bizimle paylaşabilir misiniz ?
HALAÇOĞLU :
Türk Tarih Kurumu’ndayken hiçbir Türk grubuyla ilgili çalışmaya
girmedik. Sadece eski Çin Han Hanedanlığı belgelerini Türkiye’ ye
Türk Tarih Kurumu’ na getirttik. Ki, bu belgelerin tarihi M.Ö. 1200’
lü yıllara dayanır. Göktürklerin bile bilgisi vardır. Onların Türkçe’
ye çevirisini yaptık ekipler kurarak.. Bu bir, ikincisi, özellikle Tanrı
Dağları’ nda , Türkistan’ da arkeolojik kazılar yaptık. Yine M.Ö. ait
Türk Kurgan mezarları var. Kurganlar açtık. Dört yıl kadar orada
çalıştıktan sonra Uş bölgesine geçtik. Dört yıl kadar da Uş
bölgesinde arkeolojik kazılar yaptık.
Nogaytürk – 15
RÖPORTAJ
NOGAYTÜRK
Doğrudan doğruya öyle bir şeye girmedik. Fakat
elimizde bunların çalışmaları vardı. Özellikle
Kafkas halklarına ait. Karadeniz’ in kuzeyinden
Avrupa tarafına gelip giden Türklerle ilgili bir
takım çalışmalar planlamıştık fakat yasa
sebebiyle yapamadık. Çünkü bu konunun
uzmanları da çok fazla yok bizde.
NOGAYTÜRK :
Peki Hocam, T.T.K arşivlerinde Nogay
Türkleri ile ilgili bir bölüm var mı dır ? Özel
olarak açılmış veya Nogay Türklerine yönelik
geçmişte yapılan araştırmalara ait bir
departman diyebileceğimiz böyle bir yer var
mı dır ? Var ise bu bölümde ne gibi
çalışmalar yapılmaktadır. ?
HALAÇOĞLU :
T.T.K.’ nda öyle bir şey yok. T.T.K.’ nda Türk
Tarih Atlası yapılıyordu ama bu tarih atlası M.Ö.
yani Hunlardan başlayan ve günümüze kadar
gelen bir atlas. Türk halklarının yaşadığı
bölgeler işaretlenmiştir Tabi Kuban bölgesi de
vardır, Nogaylar da vardır onun içerisinde.
Haritalarda Nogayların da adı geçiyor yani.
Kuban bölgesinde Kırım Tatarları da vardı,
Nogaylar da vardı: Ama asıl Nogayların
Anadolu’ da bulunduklarına dair herhangi bir
kayıt yok. Eski Tarih, 16.yy.’ da falan,
biliyorsunuz.. Nogaylar 19.yy.’ da Kırım
harbinden sonra Anadolu’ ya geldiler, oradaki
baskılar sebebiyle. Ki, bunları Anadolu’ nun
değişik yerlerine yerleştirdiler ki, en büyük
grubun zannediyorum ki, 1863’ lerde Ceyhan
bölgesine geldiği şeklinde kayıtlı. Ahmet Cevdet
Paşa, çünkü 1865 ‘ de oraya gittiğinde orada
Kozanoğulları veya Davutağaoğulları olarak
bilinen, Avanos Dağları bölgesindeki bir takım
Türk aşiretlerinin ıslahına çalışmaktaydı. O
sırada işte Ceyhan’ da Yılankale ile Hemitel
Kalesi arasında, Ceyhan nehirinin iki tarafına
3000
(
Üç
bin
)
civarında
Nogay
muhacirlerinden yerleştirildiğine, Nogayların bu
bölgede köyler kurarak o bölgeyi imar
ettiklerine, ziraate açtıklarına, hatta ektikleri
buğday ve arpadan çok büyük verim elde
ettiklerine ; 1’ e 70 – 100 arasında ürün elde
ettiklerini hatta bu ürünü kaldırmakta güçlük
çektiklerini, ayrıca o bölgede bulunan diğer Türk
aşiretlerinden, göçebe aşiretlerden, bazılarının
baskılarına maruz kaldıklarını, buna karşın
kendilerini
silahla
koruduklarını,
bunları
kaydediyor yani. Buradan yola çıkacak olursak
benim düşüncem Nogayların o tarihlerde,
biliyorsunuz 1863’ lerde büyük göçler var. Diğer
kafkasyadan göçler de var, Balkanlardan
Tatarların yaptığı göçler de var. Bunların bütün
hepsinin kaydının Osmanlı arşivlerinde olması
lazım. Nogayların o tarihte, irade dediğimiz
tasnifte, devlet arşivlerinde, dahili iradede bunlar
yer almaktadır.
NOGAYTÜRK :
Bu durumda gerek Osmanlı gerekse
cumhuriyet Türkiyesi içerisinde Nogayları
kayıp bir toplum olarak kabul edebilir miyiz ?
HALAÇOĞLU :
Tabi… Şimdi şöyle, Nogaylar Türklerin Kıpçak
koluna mensuptur, biliyorsunuz. Kırım
Tatarlarıyla birlikte akıncı gurubunu oluşturan
birlikler içerisinde yer alırlar. Yani neredeyse at
üzerinde doğup, at üzerinde yaşadıkları için,
hızlı hareket etmeleri gerektiğinden, Kırım’ dan
Avusturya tarafına olsun Rusya tarafına olsun
bir takım harekatların içerisinde yer aldıkları için
o bölgeden pek fazla dışarı çıkamamışlardır.
Ama Kırım’ ın kaybedilmesinden sonra 1774’
den itibaren direnmelerine rağmen, baskılara
maruz kalmışlar. Kırım Tatarları da aynı şekilde
sürgün edildiler biiyorsunuz. Muhtemelen
oradaki baskılara dayanamayıp, önemli
miktarda Türkiye’ ye göç etmek durumunda
kaldılar. Ve bunların sayıları ne kadardır, sayı
olarak bilemiyoruz ama Kuban bölgesinde
yaşayan Nogayların da ne kadar olduğu pek
bilinmiyor. Dolayısıyla Türkiye’ ye gelen
Nogaylarla ilgili tek net bilgi Ahmet Cevdet Paşa
tarafından veriliyor. O Ceyhan bölgesine üç bin
aile ki , her birinde beş nüfus olduğunu
düşünürseniz en azından on beş bin kişilik bir
topluluğun geldiği ve aradan geçen yüz yirmi,
yüz otuz yıl sonunda bu gün bunların aşağı
yukarı bu günkü nüfusunu göz önüne alırsanız,
en az yüz bin Nogay Türkü’ nün olması lazım.
NOGAYTÜRK :
Buna bağlantılı olarak bir sorumuz daha
olacak; T.T.K. olarak, Nogay Türkleri ile ilgili
bir araştırma yapılmak istenmesi
Nogaytürk – 16
RÖPORTAJ
NOGAYTÜRK
durumunda, özellikle gençlerin, istemesi
durumunda, başvurabileceğimiz kaynaklar
nelerdir ?
HALAÇOĞLU :
O dönemde yazılmış Osmanlı Vakaünistlerin
yazmış oldukları kitaplara bakmak lazım. Tarih- i
Cevdet’ e bakmak lazım, Fiki Zat- ı Maruzata
bakmak gerekiyor. Onun dışında o dönemdeki
diğer ülkelerdeki ve Osmanlı vakaünislerin
yazdığı kitaplara, tarihçileri yazdığı kitaplara
bakmak gerekiyor ama en önemlisi tabi ki
Osmanlı arşivlerine bakmak gerekiyor. Osmanlı
arşiv kayıtlarında kimlerin hangi bölgeden hangi
sayılarda
geldikleri
vardır.
Dolayısıyla
Nogayların Kulu ve Ş.Koçhisar bölgesinde yedi
köy var diyorsunuz, komin hayatı yaşamışlar
belli ki , ama herhalde Ceyhandakilerde, bakın
birbirinizden haberiniz olmuyor. Dernekler
kurmuşsunuz, şimdi bu dernekler bunları ortaya
çıkaracaktır. Ama biraz önce de baktım sizin
dergilerinize, Nogaytürk’ e, Nogay türkçesi ile
Türkiye türkçesi arasında çok fazla bir fark yok.
Aslında çok büyük bir ayrıcalık yok çünkü
sebebi de şuydu, Osmanlı döneminde zaten iç
içe yaşandığı için aynı devlet içerisinde
yaşandığı için, asyadaki mesela Kazak türkçesi
ile Nogay türkçesi birbirine yakın olmasına
rağmen Türkiye türkçesi ile de anlaşılabilecek
bir nitelik taşıyor.
Dolayısıyla
bunların
araştırılmasının tek en büyük kaynağı, bana
göre, vakaünist tarihçileriyle Osmanlı devlet
arşiv kayıtlarıdır. Osmanlı Cevdet – i İrade ‘ de
muhtemelen bunların, bu gelenlerin, Kuban
bölgesinden şu kadar Nogay muhaciri geldi ve
şuralara yerleştirildi diye muhakkak kayıtları
vardır. Bu konu ile ilgili araştırma yapacakların
muhakkak İstanbul’ daki Osmanlı arşivlerindeki
Cevdet – i İrade tasniflerine bakması gerekiyor.
NOGAYTÜRK :
Peki Hocam, tarihçi kimliğiniz ile şunu
sormak istiyorum; Nogayları, Türkiye’ de
gerek üniversite çevresinde, gerek T.T.K.,
gerek Türk toplumlarına yönelik araştırmalar
yapan kurumların Nogay Türklerine yönelik
araştırmalarını yeterli görüyor musunuz ?
daha neler yapılabilir yani ?
HALAÇOĞLU :
Böyle bir şey yapılmıyor zaten. Çünkü Türkiye’
de kimsenin Nogay’ dan haberi yoktur. Siz şimdi
buradan gidin Ankara’ nın en merkezi yeri olan
Kızılay’ a, sorun, “ Nogaylar kimdir? “ diye, “
Nogay ne demektir ? “ diye sor, kimse bilmez.
NOGAYTÜRK :
Doğru..
HALAÇOĞLU :
Türkiye’ de bilim adamlarından çok azı, belki
dilciler, bilirler ama Türkiye’ de ne kadar Nogay
vardır, yoktur onu da bilmezler. Doğrusunu
isterseniz ben de bilmiyorum Türkiye’ de ne
kadar Nogay vardır. Ama sadece şu, o bölgede
çalışma yaptığım için, Ceyhan bölgesine üç bin
civarında Nogay yerleştirildiğini biliyorum ama
başka bölgelerde ne kadar Nogay vardır onu da
bilmiyorum. Haberim bile yok.
NOGAYTÜRK :
Afedersiniz Hocam, benim bahsettiğim
demografik yapı olarak değil, kültürel olarak,
araştırmalar yönünden…
HALAÇOĞLU:
Bunu sosyologlar ve halk bilimcilerin yapması
gerekir ama onlarında böyle çalışması yok.
Benim bildiğim bir iki küçük çalışma var bildiğim
kadarıyla ama bu gün Türkiye’ de gerçekten
yaşayan insanların, tabi çeşitli etnisiteler üzerine
çalışmalar yapan batılılar da var, Türkiye’ den
de var. Şimdi bunlara baktığınız zaman aslında
Türkiye’ de etnisite üzerine yapılan, Nogaylar
üzerine yapılan, içerisinde Nogaylarında olduğu
çalışma hemen hemen hiç yoktur. Sadece bir
çalışmada belli bir ölçüde Nogaylar belirtilmiş
ama Türkiye
aslında Türklerin
değişik
halklarının, guruplarının, boy ve aşiretlerinin,
uruglarının, bunların harman olduğu yerdir. Yani
dünyanın hiçbir Türk ülkesinde böyle bir harman
yoktur. Yani burada Oğuzda çoktur Anadolu’ da
ama Kıpçak’ ta çoktur.
Göktürklerde vardır hatta ta Cengiz zamanından
kalma Moğollar’ da vardır ama tamamen
Türkleşmiş onlar. Ancak Nogayların Türkleşecek
bir şeyleri yoktur zaten, Türktür onlar. Ama
kültürlerinde hangi ölçüdedirler, ikisini, Türkiye’
de yaşayan Nogayların kültürü ile
Nogaytürk – 17
RÖPORTAJ
NOGAYTÜRK
bölge. Nogaylar o bakımdan orada bir sigorta,
bir sibop olarak bulunuyor. Haliyle oradan
Anadolu’ ya herhangi bir göç yok. Onun için kırk
bir bin iki yüz doksan beş ( 41.295 ) cemaat ve
aşiret ismi arasında Nogay hiç geçmiyor.
NOGAYTÜRK :
Hocam
bu
soruyu
dolaylı
olarak
yanıtlamıştınız ancak ben yine de sormak
istiyorum. Bir tarihçi bir araştırmacı
kimliğiniz ile kaybolmakta olan bir kültürü
araştırmak, kayıt altına almak isteyen amatör
araştırmacılar için ne gİbi tavsiyelerde
bulunursunuz ?.
Fotograf : Hakan BENLİ
Kuban’
daki,
Nogayların
kültürünün
karşılaştırmasını yapacak, araştıracak olan
bilim, halk bilimidir. Bu da ancak gezerek,
görerek yapılır. Bu saha çalışmasını yapacak
elde veri tabanı yoktur. Hangi bölgelere giderek
Nogayların gelenek ve göreneklerini devam
ettirip ettirmediklerini inceleyeceksiniz ? .Önce
bunu bileceksiniz. İşte sizin çıkardığınız
Nogaytürk Dergisi, ayrıca derneklerinizin bu
konuda ortaya koyacağı sonuçlar zannediyorum
birçok araştırmacıya veri tabanı oluşturacaktır,
malzeme olacaktır. Ondan sonra gündeme
gelebilir, yani unutulmaması lazım.
NOGAYTÜRK :
Sizin son olarak yakın zamanda yayımlamış
olduğunuz, boylarla ilgili altı ciltlik eserinizde
tesadüfen de olsa Nogaylar ile ilgili yapmış
olduğunuz bir saptama oldu mu acaba ?
HALAÇOĞLU :
Hayır. Benim yaptığım o çalışma 1453 ile 1650
yılları arasında olan bir çalışma. Yerleşik
olanlarla da ilgili değil o, göçerler üzerine bir
çalışma. O tarihte tabi Nogaylar orada yok.
Çünkü zaten Kırım bölgesi stratejik bir bölge. O
bölgeden herhangi bir şekilde içeriye göçün
zaten istenmediği bir durum. O bakımdan
Kuban Bölgesi’ de tam Kırım’ ın karşı tarafında
Kafkasya tarafında biliyorsunuz. Kuban Nehrinin
bulunduğu bölge ve Nogaylar orada yaşıyorlar.
Yaşadıkları bölge, yurt orası. Haliyle çok
stratejik bir bölge ve Rusların en çok baskı
yaptıkları, Kafkasyaya doğru baskı yaptıkları
HALAÇOĞLU :
Öncelikle sizlerle temas kurması lazım gelir.
Bütün Nogaylar değil sadece, Türkiye’ deki
diğer kültürlerde de öyle. Onlar da bilinmiyor.
Kendileri de unutuyor neredeyse ama bu
kimliksizlik anlamına gelir bir müddet sonra.
Kimlik aslında kültürünüzdür. Bu kültürü
yaşatmadığınız
takdirde
yavaş
yavaş
kozmopolit bir hüvviyete bürünür. Şimdi bizim
Fransızlarla aramızdaki en büyük fark nedir ?
kültür yapımızdır., anlayışımızdır, felsefemizdir,
dünya görüşümüzdür. Bu dünya görüşünü
devam etirmenin en önemli yolarından birisi de
geleneklerini devam ettirebilir bir toplum olmak
zorunda Türkiye. Şimdi her ne kadar Nogaylar
Kafkasya’ dan göç etmiş olsalar da veya
Tatarlar Kırım’ dan göç edip gelmiş olsalar da
aslında Orta Asya’ dan daha önce gelmiş olan
bizlerle kültür farklılığı çok fazla büyük
boyutlarda değil. Osmanlı zamanında bile
mesela Nevruz çok kutlanılan bir Türk bayramı.
NOGAYTÜRK :
Bizde “ Sabantoy “ deriz…
HALAÇOĞLU :
Ama Sabantoy zaten düğün anlamına gelir.
Şimdi burada “ Saban “ nedir ?
NOGAYTÜRK :
Karasaban’ dan geliyor.
HALAÇOĞLU :
Aslında nedir ? Tarlaların sürülmeye başlandığı
bir dönem anlamına gelir.Yeni bir gün, yeni bir
Nogaytürk – 18
RÖPORTAJ
NOGAYTÜRK
başlangıç anlamına geliyor muhtemelen çünkü
ben pek bilmiyorum bunu. Şimdi bakın, Tamga
olsun, sizin taşlarla ilgili düşünceleriniz olsun,
tamgalarınız olsun hepsi aşağı yukarı aynı. Aynı
tamgaları kullanıyorsunuz. Aynı yazılar olsun
Kiril alfabesi kullanıldığına bakmayın, kirilden
önce ne kullanıyordunuz harf olarak…
Dolayısıyla Osmanlı’ da Arapça kullanmıştır
zamanında ama geleneklerimize, adetlerimize
baktığımız zaman hiçbir problem yaşamazsınız.
Belki de bu yüzden Anadolu’ ya gelen bu
değişik Türk gruplarını pek kimse dikkate
almamış. Batılılar da şimdi bunu işlemek
istemiyorlar. Anadolu’ da şu kadarda Nogay var
dediğimiz zaman yüz bin de, iki yüz bin de
Nogay var dediğiniz zaman
batılılar için
problem teşkil etmeyecek bir grup niye
incelensin. Anadolu’ da etnisite meydana
getirmeyecek bir grup , kendini Türk hisseden
bir grup niye incelensin. Türklüğünü niye ortaya
çıkarılsın adamların ?. Yani sizinle ilgili
araştırma yapmak isteyen sizden başka
yazılmış olan o dönemin tarihlerini, hatıratı,
ondan sonra Osmanlı Arşivlerini muhakkak
görmek zorundadır araştırmalarını bu yönde
yapmak isteyen kişiler…
NOGAYTÜRK :
Az önceki cevaba istinaeden şunu da
sormak istiyorum. Hocam madalyonun iki
yüzü var. Tamam Nogaylar Türkiye içerisinde
herhangi bir karışıklığa mahal vermeyecek
bir toplum oldukları için batılılar tarafından
araştırılmamışlar. Bu tür bir şeye maruz
kalmadılar ama madalyonun diğer yüzünde
Türkiye’ de gerek üniversiteler gerek toplum
bilimciler,
halk bilimciler,
sosyologlar
tarafından, akademik araştırmalar yapan
çevreler tarafından Nogayların bilinmeyişinin
nedeni sizce ne olabilir ?
HALAÇOĞLU :
Sadece Nogaylar değil ki, diğer gruplar için de
aynı.
NOGAYTÜRK :
Onlar adına da sormuş olalım..
HALAÇOĞLU :
Çünkü henüz yavaş yavaş bu konular Türkiye’
de revaç görmeye başladı, ilgilenilmeye
başlandı. Arkadaşlarımız var, Mustafa Aksoy var
Marmara Üniversitesi’ nden, güzel araştırmalar
yapıyor, halk bilim yapıyor. Başka arkadaşlar
var buna benzer. Düşünsenize yani, Anadolu
aşiretleri ilk defa benim tarafımdan, büyük
ölçüde araştırmalar yapan yayınlar oldu
geçmişte, Yavuz Hoca “ Oğuzlar ve Türkmenler
“ diye bir kitap yayınladı ama sonra Cevdet
Türkay tarafından bir kitap çıkarıldı fakat daha
köklü daha sistemli bir araştırma 2009 yılında
çıktı. Türkiye Cumhuriyeti kurulalı 1923, 2009
yılında çıktı. Bir de bunun öncesi var yani.
Osmanlı döneminde yaşanan, aldığı büyük
göçler var yani Anadolu’ ya. Bunlarla ilgili hiçbir
ciddi araştırma yapılmadı. Sanıyorum bu geçmiş
dönemdeki, Osmanlı dönemindeki değişik
etnisitelerin Anadolu’ da çıkardıkları bir takım
isyan hareketleri ve devletin en zor döneminde
bulunduğu dünya savaşı esnasında çıkardıkları
isyanlar sebebiyle Anadolu’ da tek yapıya bağlı,
tek kültüre bağlı, tek bir millet oluşturma çabası
vardı. Türk Milleti bunun adı da. Bundan dolayı
da Türkleri kendi içerisinde bir takım guruplara
bağladığınız takdirde birliği ve millet olma
şuurunu sağlayamayacağınız düşüncesi ile
bunların üzerinde pek bir gidilmedi, araştırma
yapılmadı.
NOGAYTÜRK :
Cumhuriyet dönemi içerisinde de
sendrom yaşandı.
aynı
HALAÇOĞLU :
Evet, cumhuriyet döneminde de aynı şey oldu.
Haliyle ve dolayısıyla bir eğilme olmadı amaben
şunun muhakkak incelenmesi düşüncesindeyim
Türkiye’nin hangi köşesinde yaparsanız yapın
kültür değerlerini muhakkak ortaya çıkarmak
lazım. Bu kültür zaten ismi Nogay’ da olsa Tatar’
da olsa, ismi Avşar’ da olsa ismi genelde Türk’
de olsa, ne olursa olsun ister Karadeniz’ de
deyin ister Akdeniz’ de deyin hatta Nogay’ dan
geçmiş muhacir deyin adınıza, bunların kültürel
geçmişlerini
araştırdığınızda
aynı
köke
dayandığını aynı kökten sulandığını ve çıktığını,
aslında bunun bir bütün teşkil ettiğini, daha bir,
Nogaytürk – 19
RÖPORTAJ
NOGAYTÜRK
birbirlerine sarılmaları gerektiği sonucunu ortaya
koyarsınız.
NOGAYTÜRK :
Şimdi size sormak istediğim bir soru daha
var. Bunu da sizin ağzınızdan duymak
istediğimiz için dile getirdik. Dergimiz
mümkün olduğunca yeni yetişen genç
nesillere kendi kültürlerini, kendi değerlerini,
kendi
kimliklerini
öğrensinler;
merak
etsinler, araştırsınlar duygusunu aşılayabilmek için yayınlanıyor. Olaki, yayınlanacak
olan – sizin sarf ettiğiniz değerli sözlerden
sonra- araştırma yapmak isteyen bir genç
arkadaşa, nerelere başvurmasını, hangi
kurumlardan destek alabileceğini , nerelerden araştırma yapabileceğini, Türkiye’ nin bu
konudaki en önemli kurumlarından birinin
başkanlığını yapmış biri olarak belirtebilir
misiniz ?
HALAÇOĞLU :
Şimdi bununla ilgili değişik kurumlarımız var
elbette. Özellikle Halk bilimi açısından
değerlendirirsek yani bunu, Tübitak dahil olmak
üzere Türk Tarih Kurumu, bunun dışında bir
takım dernekler var, vakıflar var. Bunların
desteği ile yapılabileceği gibi asıl bunun yapılma
alanı bana göre, üniversitelerde mastır ve
doktora çerçevesinde olmalı. O takdirde hem
tamamen bilimsel bir çalışma yapılır ortaya
konulan çalışmalarda, sonuçlarda haliyle bu
kültürü, Nogay kültürünü, Anadolu’ nun diğer
kültürel; aynı kökten gelen kültürü ile
mukayesesi de yapılmak suretiyle ortaya
konabilir. Çünkü bu sıralarda Türkiye üzerinde
çok değişik oyunlar oynanıyor ve gittikçe
ayrılıkçılığa doğru… Türkiye’ de çeşitli halklar
vardır, etnisiteler vardır gibi nitelendirilen
politikalar var. Bunun önüne geçmek aslında
çok
önemli.
Hepimiz
biliyoruz,
Kuban
Bölgesi’nden gelen Nogaylar
Kıpçak ve
kullandıkları Nogay Türkçesi de Türkçe. Onun
ikinci bir şeyi yok. Ama ihtimal ki, bir takım
kişilerin de yanlış yöne çekmelerininde önüne
geçmek gerekir. Ve özellikle Nogayca yerine
Nogay Türkçesi denmesi çok daha önemli.
Fakat, ama dediğim gibi, doktora ve mastır
bazında üniversitelerimizin Türk Dili ve
Edebiyatı bölümlerinde, halk bilimi bölümlerinde,
sosyoloji bölümlerinde rahatlıkla araştırması
yapılabilir.
NOGAYTÜRK :
Daha ziyade ağız alışkanlığı bizimki,
Nogayca olarak, kısaltma olarak… Şüphesiz
ki, sizin vurguladığınız gibi bir durum da
yoktur Nogayla ile ilgili.. Nogaylar, aslında
bu cümleyi sarf etmekte pek doğru değil, biz
zaten Türküz. Gerçekten tarihin kabul ettiği
bir gerçek.
HALAÇOĞLU :
Zaten öyle bir durum söz konusu değil.
NOGAYTÜRK :
Allah’ a şükür zaten öyle bir durum söz
konusu değil.
HALAÇOĞLU :
Ben bunu o açıdan söylemedim. Şimdi
dışarıdan bazı kişilerin o yöne çekmemesi
açısından…
NOGAYTÜRK :
Şimdi şöyle bir anekdot anlatayım olayı
açıklamak açısından; internette, MSN’ de
genç bir arkadaşla konuşuyoruz, kendisi
lisede, lise son sınıfta okuyor. Ben buna
sordum, dedim ki “ Seniz deden, baban
nereden gelmiş? “ kendisi Nogay, “ Biz Kore’
den gelmişiz “ dedi. ………………………
Nogaytürk – 2 0
RÖPORTAJ
NOGAYTÜRK
HALAÇOĞLU :
Kore’ den ..
NOGAYTÜRK :
Evet, yani bunu söyleyen bir lise öğrencisi,
üniversiteye hazırlanan veya hazırlanacak
olan birisi. Yani bizim kaygılarımız bunları
giderebilmek, yani ben “ şuyum” diyebilsin.
NOGAYTÜRK :
Yani Nogalar ile, ayrıca bunu henüz
derneklere falan da açmış değiliz. Ayrıca
dergiyi
birkaç
arkadaş
çıkartıyoruz,
derneklerden bağımsız olarak yayınlıyoruz.
Amacımız da dernekleri ateşleyebilmek, hem
muhalefet
etmek
hem
de
yaptıkları
çalışmalara destek olabilmek.
HALAÇOĞLU :
Oradaki problem nereden kaynaklanıyor ?
Liseye giden bir genç kendisinin Nogay
olduğunu biliyor fakat nereden geldiğini bilmiyor.
Bu ailenin suçu.
HALAÇOĞLU .
Herkes uğraşabilmeli. Şu an hali vakti yerinde
olan kişiler de vardır, zengin olan kişiler de
vardır. Bu derneklere onların da katkısı olmalı
muhakak ki… Niye olmasın yani..
NOGAYTÜRK :
O merakın, bilginin aşılanması gerekiyor…
NOGAYTÜRK :
Müzede en azından Nogayların el sanatları,
üzerinde tamga işaretleri olan mezar taşları
gibi…
HALAÇOĞLU :
Dergilerinizi açtım, inceledim. Bu dergi onların
kendi kimliklerini tam olarak öğrenmelerine yol
açacak nitelikte. Mesela siz koymuşsunuz, bir
Nogayca deyişi koymuşsunuz. Onun yanına
Türkiye Türkçesi ile açıklamasını koymuşsunuz.
Zaten
birbirinden
farkı
olmadığını
gösteriyorsunuz siz. Bunları zaten yapmışsınız,
o bakımdan iyi bir yoldasınız o yönüyle.
Dolayısıyla o yönde bir sıkıntı yok ama dediğim
gibi “ Nogaylar kimdir, nereden geldiler ? “
Bunların
bilinmesinin,
özellikle
gençler
tarafından bilinmesinde fayda var. Sadece
Nogaylar tarafından değil, birinin Avşar ötekinin
bilmem ne olduğu, bunların hepsinin aynı
kökten olduğunun muhakkak bilinmesi lazım ve
öteki kişinin de Nogayı kendisinden ayrı
görmemesi için bilmesi lazım.
NOGAYTÜRK :
Hocam aslında konumuz ile direkt ilgisi yok
ama kısmet olursa bizim şöyle bir hedefimiz
de var. Nogaylarla, bizim bir köyümüz var,
Seyitahmetli Köyü, bir Nogay Köyü. Orada
eski bir okul var, şu an kullanılmıyor. Kısmet
olursa orayı müze haline getirmek yönünde
bir düşüncemiz var.
HALAÇOĞLU :
Eski dönemde yaptıkları işlemeler
eşyalarda orada sergilenebilir
veya
NOGAYTÜRK :
İnşallah kısmet olursa yapmayı düşünüyoruz
Hocam.
HALAÇOĞLU :
İnşallah…
NOGAYTÜRK :
Hocam ben gerçekten çok vaktinizi aldım
neredeyse üç saattir sohbet ediyoruz. Bizi
kırmadınız, teveccühünüz için teşekkür
ediyorum.
HALAÇOĞLU :
Estağfurullah, başarılar diliyorum.
NOGAYTÜRK :
Teşekkür ediyorum.
HALAÇOĞLU :
En önemlisi gençlerimizin hepsinin iyi bir eğitim
görmesi, ülkelerine faydalı olmalarıdır.
HALAÇOĞLU :
Çok da güzel olur.
Nogaytürk – 2 1
TARİH
SAYFASI
Dr. Fatih KARAYANDI
Ölüm döşeğindeyken çocuklarını toplar ve onlara ''Buradan
gideceksiniz. Ağabeyiniz sizi, o Türk ve Müslüman
memleketine götürecek. Yoksa burada yaptığınız silahlar
onları vuracak, ben günah kazanacağım'' der.
Aile bu vasiyet üzerine evlerini, tarlalarını olduğu gibi bırakıp
Ceyhan bölgesine gelir ve buraya yerleşiyor.
Bakınız 1907 Ceyhan doğumlu Halil Candevir, babası Kafkas
Mehmet ustanın işgal günlerinde Kuvay-i Milliye ye olan
katkılarını nasıl anlatmaktadır. (1)
Kaymakam İbrahim Bey ile babam giderek Kurtkulağı'ndaki
topu görmüşler. Babam çalışabileceğini söylüyor ve ray
demirlerinden topa kızak yapıyor. Topu öküzleri koşup
Papak'ta Topraktepe'ye getiriyorlar. Topun üzerine oturtulan
iskeleti yoktu. Onu da babam yaptı. Babamın top başına
gittiğini ihbar etmişler. O bir daha Ceyhan'a dönmedi.
Çokçapınar'dan Mahmut diye jandarma yazılan bir tanıdığımız
vardı. O dışarı haber götürüp getiriyordu. O bizi aldı,
Ceyhan'dan dışarı kaçırdı. Önce Çiftlikat, Papak, oradan da
Cihanbekirli'ye götürdüler.
Kafkas Mehmet Usta
ailece demircilik ve
silah ustalığı ile
uğraşan bir Nogay
sülaleden gelir.
Babası Kafkasya'nın
Oğluş suyunun
kenarında yaşamakta
ve silah fabrikasında
usta olarak görev
yapmaktaymış.
Bir ara gelip Ceyhan ve
yöresini gezmiş ve bu
bölgeyi görmüştür.
Öteki top Kürekgediği'ndeydi. Osmaniye'deki Fransızlar
Kürekgediği'ne gelecekmiş. Akşam üzeri Fransız geliyor diye
haber geldi. Dürbünle Osmaniye'den çıktığını görüyorlar.
Oradan top sıkınca, Fransız gelmedi. Babam beni de
götürmüştü, topun başında bir çavuş vardı. Topun üzerine
biniyor, ileri geri oturarak topu hedefe ayarlıyordu. Hedefi
bulunca ''tamam'' diyorlar, hemen atlıyor topun üzerinden
ateşliyorlar.
Bir zaman sonra Fransız çıkarma yaptı. Papaktaki topu aldı.
Ağzına mermi koyup bozdu. Biz oradan kaçtık. Cihanbekirli'ye
geldik. Cihanbekirli'den sonra Mercimekteki Abdulhamit'in
çiftliğine gittik. Çiftlikte bize yer verdiler. Babam işe başladı.
Patosları çeviren islim makineleri vardı. Onları tamir etti.
Ekinleri biçtiler. Ağabeyim (İbrahim Canver) islim makinesinin
direksiyonunda durur, makineye kumanda ederdi. Ben
ateşçiydim. İstopları açar kapatırdım. Küçüktüm ama babam
öğretmişti.
Çeteler Ceyhan yakınlarına gidip silah sıkarlardı. Nogay İnce
Ali, Dayım Battal Gazi Davut Fransızları taciz ederdi.
Nogaytürk – 22
TARİH SAYFASI
Dr. Fatih KARAYANDI
Mercin Harbine bütün çeteler gelmişti. Mercin
değirmeninin orada boğaz var. Fransız süvarisi
Mercin'de daraldı mı çukura inerdi. Babam da
siperde otomatik silahıyla çıkanı vurdu.
Kafkas Mehmet Efendi'nin diğer oğlu olan
1903 doğumlu İbrahim Canver kardeşi Halil
Candevir'in söylediklerine ek olarak şunları
anlatmıştır;
Oradaki (Mercimek) bütün makineleri yapan,
tamir eden babamdı. Bir zaman bende ona
yardım ettim. Un öğüttük, oradaki fırını onarıp
çetelere ekmek çıkardık. Babam çok iyi
ustaydı.
Yeni
tüfek
bile
yapabilecek
kabiliyetteydi. Çetelerin silahının da bakımını
yapıyordu.
Nogayca soyadı Candavur ( Yanda- vur)
olan Kafkas Mehmet Usta Ceyhan Kuvay-i
Miliye hareketine yukarıda anlatıldığı üzere
hem lojistik hem de savaş gücü olarak katkı
koymuş, tamir ettiği Topraktepe topuyla da o
zamanlarda Ceyhan'da yankı uyandırmıştır.
Ancak
topun
nişangahı
olmadığından
gelişigüzel atışlar yapmaktadır. Hatta bir atış
sırasında Yılankaleyi vurmuştur. Bu nedenle
topa Ceyhanlılar tarafından ''Deli Top'' adı
verilmiştir.
1- Fatma Sayman ve ark, Anılarla Milli
Mücadelede Ceyhan, Ceyhan Belediyesi
Yayınları,s:168-120, Ceyhan-1987
Nogaytürk – 23
MAKALE
Dr. Aziz SÜTBAŞ
Professor Henryk Jankowski tarafından yapılan çalışma aynı başlıkla Türk Dilleri
Araştırmalarında görülenin biraz eklenmiş bir versiyonudur. [Türkçe Diller Üzerine
Araştırmalar] 10 (2000): 113-131, Yayınlayan: Sanat Kitabevi, Ankara, Türkiye. Bu
yazının bir Polanyaca versiyonu Rocznik Tatarów Polskich’de yayınlanmıştır.
(Polonyalı Tatarlar Dergisi), sayı. 6, 2000, 118-126. İzin alınarak Şubat 2002’de
ICC Web sitesine gönderilmiştir
Ankara ili
a) Şereflikoçhisar ilçesi
-Akin, Agın, 232 yaşayan, 75 hane
-Şeker Köyü, Şeker, bazı Nogaylar da Seker derler
-Doğankaya, aynı zamanda Karakaya ve Abdülgedigi.
b) Ankara merkez ilçesi
-Ahiboz, Ayboz ~ Aboz şeklinde telaffuz edilir (kısmen Nogay) [26]
-Ballık
-Taşpınar [27]
-Günalan, diğer adı Koloz ~ Holos [28]
c) Bâlâ ilçesi
-Ahmetçayırı [29]
d) Haymana ilçesi
-Cıngırlı (önceleri Nogay köyü iken, şimdi Nogaylar dört hanede yaşamaktadır) Birkaç ailenin
Cihanbeyli’nin Böğrüdelik (Konya İli) köyünden geldiği söylenir.
Aksaray ili
Aksaray merkez ilçesi
-Alaca, eski Hamidiye. [30]
Teberdar (1994: 27) Ayrancı Bucağındaki yaşlı insanlar tarafından hala işe yarar bir şekilde Kırım
Tatarcası konuştuğunu rapor etmiştir. Bu bölgenin Ereğli ilçesinin batısında Karaman'ın doğusu,
Karapınar’ın güneyi ve Mersin’in kuzeyinde yerleşik olduğunu söylemektedir.
[26] Bavbek’e göre (1993:8), köy 1860’tan beri vardı.
[27] Bavbek’e göre (ibid), köy Romanya’dan gelen Tatarlar tarafından 1306-1324 (i.e. 1890-1908) yılları arasında
kurulmuştur.
[28] Bavbek’in görüşüne göre (ibid), Günalan 1908 yılında Romanya’dan gelen yerleşimciler tarafından kurulmuştur. Bu
köyün Taşpınar ve Ballık gibi Gölbaşı gölü üzerinde, Ankara’ya yakın ve çekici bir yerde olması, şehirleşme ve ikamet
edenlerin değişmesinin hızlı bir sürecini getirmiştir.
[29] Köy hakkında bakınız Elmacı (1996:30-31).
[30] 1899 yılında kurulan köy hakkında, bakınız Doğan ve Gökdemir (1995: 39-40). Köyde yerleşik Tatarlar Güney
Kırımdan gelmiş olması nedeniyle, Türkçeye çok yakın olan dilleri hızla Türkçe ile yer değiştirmiştir. Sadece birkaç
yaşlının ana dillerini hatırladıkları bildirildi
Nogaytürk – 24
M AKALE
Dr. Aziz SÜTBAŞ
Türkiye’nin güneyinde Adana civarında Ceyhan ilçesinde de Kırım Tatar köylerinin bulunduğu
bildirilmiştir: Çakaldere, Toktamış, Küçük Kırım ve Büyük Kırım. Kırım Tataları tamamen unutulmuş
olduğu söylendiğinden oralara gitmedim. [31] Ankara’nın doğusundaki Kırıkkale ilindeki birkaç
bölgede dilin kaldığına dair herhangi bir delil yoktur. Tatar köyleri Keskin'de (Yoncalı, Polatyurtu ve
Üçkuyu) ve Karakeçili ilçesinde (Sulubük) tür. Bunun için bak (1994: 26-27). Ersoy ve Aydın (1998)
Tatar ve Nogayların Kırşehir ili Kaman ilçesi Darıözü köyünde iyi korunduğunu iddia etmektedirler.
İlaveten bir Tatar köyü olan Derince Kocaeli (İzmit) ilinin Gebze ilçesinde bulunmaktadır. Geçmişte
İstanbul yakınlarında üç Tatar köyü vardı: İzzettinköy, Sazlıbosna ve İmrahor. Buna karşın,
günümüzde Sazlıbosna’daki yaşlı neslin sadece birkaçı hala dili konuşmaktadır.
İstanbul’un kenar mahallelerinin kontrolsüz yayılması ve burayı içine alması sonuçta büyük bir
gecekondu bölgesine çevirmesi nedeniyle İmrahor’da Tatar bulamadık.
Günümüzde Tatarların çoğu köylerinin yakın olduğu, iş ve okul bulabildikleri ilçe ve şehir
merkezlerinde yaşmaktadırlar. Dağılım ilçeden ilçeye değişmektedir. Yeni yerlerinde Tatarca sadece
evde özellikle yaşlı insanlar tarafından konuşulmaktadır.
1997 yılında, Eskişehir ilindeki onbir köye (Karaçay, Güneli, Aktepe, Esence, Şerefiye, Yıldızören,
Mesudiye, Işıkören, Ilıcabaşı, Karakaya ve Yaverören) ve 1998’de diğer üçüne (Kalkanlı, Aksaklı ve
Canköy (Yenikent)) gittim. Başlangıçta daha önce oldukça iyi çalışılmış olduğundan Polatlı’da geniş
bir çalışma yapmayı düşünmüyordum. Aynı zamanda Eskişehir’deki insanlar Polatlı’nın küçük,
hepsinin bir arada ve dilin diğer bölgelere göre daha iyi korunmuş bir bölge olduğunu söylediler.
Sonuçta bölgeyi ziyaret etmeye ve bu önerileri detaylandırmaya karar verdim. Bulduklarım
söylenenlere oldukça tersti. Bütün köyler boşaltılmış, evler yarı terk edilmiş ve hiçbir hayat işareti
yokmuş gibi görünüyordu. Şehirde oturan Tatarlar, memleketlerinde bıraktıklarını sadece bazen
ziyaret ediyorlardı. Asimilasyon belki de Ankara’ya olan yakın mesafeden (bir saatlik yol) ve elverişsiz
tarım şartlarından dolayı Eskişehir’dekinden daha güçlü görünüyordu.
Ankara yakınındaki Tatar köylerinden Ballık ve Taşpınar'a (Polatlı’daki Taşpınarla karıştırılmamalıdır)
gittim, orada Tatarca konuşabilen birisi ile karşılaşmak oldukça zordu. Köylülerin yakın ilçe olan
Kulu’da oturduğu, Kırkkuyu hariç tüm Nogay köylerine gittim. Son olarak benim çalışmamda
İzettinköy, Sazlıbosna, ve İmrahora ilaveten Çorum ili Alacahüyük yakınında küçük bir köy olan
Kalecikaya ele alınmıştır. İlaveten Eskişehir, Alpu, Mahmudiye, Çifteler, Polatlı, Kulu, Ankara ve
İstanbul olmak üzere bütün şehirlerdeki rehberlerimle birlikte çalıştım.
3. Türkiye’deki Tatarların Etnik Kökeni
Benim çalışmamdaki topluluk Tatarlar, Nogaylar ve Gipsiler olarak ayrılabilir. Tatar topluluğu en
genişidir. Onlar kendilerine tatar demektedirler, örneğin: Men Tatarman 'Ben Tatarım', dilleri
Tatarcadır. Dobruca veya Kırım’dan gelmişlerdir. Sadece birkaçı Türkiye’ye başka ülkelerden
gelmişlerdir, örneğin bir tanesi Almanya’dan gelen eski Alman askeri. Kökeni ve alışkanlıkları ayrıt
edilmeksizin çoğunluğu kendilerini Kırım veya Tatar olarak görmekte ve her ikisinin de bir millet
olduğunu düşünmektedirler. Sadece birkaçı için daha geniş bir duygu olarak Türk olmak daha
önemlidir.
[31] Ayrancı Bucağı’nda olduğu gibi, Tatarların Türklere çok yakın olduğu güney Kırımdan geldiği söylenir. Önceki
dipnotlara da bakınız.
Nogaytürk – 25
M AKALE
Dr. Aziz SÜTBAŞ
Foto Grafik : Ahmet ÖZİL
Temas halindeki Tatarlar ve Nogaylar
arasındaki ilişkiler ulasal olarak belirgin
değildir. Zararlı, saldırgan türden
yaklaşımlar yoktur. [32] Çoğunluk olarak
Alpu’da yaşayan Gipsilerin durumu
farklıdır. Onlar şehir merkezinin ayrı bir
bölgesinde yaşamaktadırlar. Başkaları ile
kendileri hakkında konuşurlarken Tatar
olduklarını söylerler. Tatar Gibsileri tarif
ederken Gipsilerin kendilerinin bu terimi
kabul etmedikleri iddiası ile beni uyardılar.
Gipsiler ve Tatarlar iş sahasında birbirleri
ile temas halindedirler ve normalde
davetlerinde ve sosyal olaylarında
birbirlerini davet etmemektedirler. Her iki
etnik grup arasındaki ilişkiler iyidir. Tatar
dilini oldukça iyi sürdürdükleri için
Gipsilere gitme konusunda Tatarlar
tarafından cesaretlendirildim ve onlarla
konuştum.
4. Dil
İncelenen topluluk yukarıda açıklanan gruplar açısından dil olarak homojendir denilebilir. Eskişehir
Tatarları ve Nogaylarının konuştukları dil çok farklı değildir. Bunun yanında Nogayların söyledikleri
şiirlerin dili Nogayların bazı farklı karakterlerini göstermektedir. Nogay özellikleri Tuz Gölü
Nogaylarının günlük konuşmalarında oldukça belirgindir.
Halen topluluğun büyük çoğunluğu çift dil kullanmaktadır. Sadece yaşlılar Türkçelerinin iyi olmadığını
söylerler, ancak doğrusu Türkçe oldukça iyi anlaşmaktadırlar. Tatarlar nispeten Tatarcadan Türkçeye
kaymaktadırlar. İletişim durumu dil kayması açısından tipiktir. Dil karışması olayında olduğu gibi
büyükanne ve büyükbaba kuşağı dilin en iyi yorumuna sahiptir. Onlar normalde kendi aralarında ve
çocukları ile konuşurken tatarca konuşurlar. Onların çocukları olan Kırk-elli veya daha fazla
yaşlardaki ve çoğunluğu emekli toplum ebeveynlerini hedef almadıkça Türkçeyi tercih ederler, onlara
öncelikle tatarca konuşurlar. Onların çocukları ve torunları birçoğu tatarca anladıkları halde bazı
yaygın tatarca ifadeler, selamlamalar ve yemek isimleri hariç, birbirleri ile ve ebeveynleri ile
konuşurken sadece Türkçe konuşurlar. Bu durum tatil boyunca köyde ne kadar süre ile kaldıkları vb.
gibi aile durumlarına göre değişir. Büyük ve büyük büyük ebeveynlerinin Türkçe yorumlarının sınırlı
olması ve gençlerle Türkçe konuşmaya çalışmalarının bir önemi yoktur. Bunu tatarca konuşmaktan
dolayı okullarda engellenmemeleri amacıyla yaptıklarını söylemektedirler.
Doğal olarak dil tercihi sosyal faktörlere de bağlıdır. Eğitimli insanlar tüccar, zanaatkâr ve işçilere
göre daha fazla asimile olmuştur. Onların sadece bir kaçı Tatarca konuşmayı tercih etmektedir.
İletişim dili tatarca olan sadece birkaç aile ile karşılaştım. Bu ailelerin üyeleri Tatarca konuşamayan
ve zorlukla anlayan ileri gelenlerine konuşurken Türkçeyi kullanan gençler hariç, diğer tatarlarında
Tatarca konuştuğunu ifade etmektedirler.
32] İleri gelenlere göre büyük şehirlerde politik ve etnik görüşlerin belirgin bir şekilde değişebilmesi açısından bu kabul
edilemez.
Nogaytürk – 26
M AKALE
Dr. Aziz SÜTBAŞ
Öğretmenler de dahil bir tek Tatar bile dil kaymasını durduracak veya geri çevirecek bir çalışma
yapmamıştır. Tatarca dil kursu sağlayan hiçbir okul veya diğer bir kuruluş yoktur. Bu durumda hiç
kimsenin dil öğretimi için yazı kitapları, sözlükler ve diğer araçları düşünme ihtiyacı olmadığı
görülmektedir
Sonuç olarak, Tatarca sadece evde ve yaşlı Tatar nesil arasında konuşulmaktadır. Hiçbir yazılı
standart yoktur. Türkçeye kayma gönüllü ve herhangi bir politik yüklenme olmaksızındır. Tatarlar
başka alternatiflerinin olmadığını ve daha önce kendilerinin olduğu gibi çocuklarının da profesyonel
kariyerlerinin engellenmiş olmasını istemediklerini söylemektedirler. Bayar ve Bayara göre insanlar
çocuklarını daha iyi okullarda okutabilmek için köylerini terk etmiştir. Günümüzde bu sadece bir tercih
değil aynı zamanda zorunluluktur. Çünkü ayrılan genç nüfus ile okullar kapanmıştır. [33]
Köy okullarındaki eğitim standartlarının oldukça düşük olması açısından hiç kimse buna itiraz
etmemektedir. Genç Tatar ve Nogayların çoğunluğu mezuniyetten sonra köylerine
dönmemektedirler.
Özellikle Tatarcanın daha prestijli ve baskın Türkçe tarafından oldukça etkilenmiş olduğu güncel
durumda Tatarca ve Türkçe benzer dillerdir. Konuşma esnasında kaymanın her şekli olmakta ve
görülmektedir. Kayma; bir kelime, deyim, cümle ile sınırlı olabilir veya daha uzun bir konuyu içerebilir.
Türkçeden kalıpsal veya pragmatik birçok kopya vardır. Türkçe etkisinin en az görüldüğü Tatarcaya
televizyon veya Tatarca konuşmayan diğer insanlar tarafından bozulmayan yaşlılarla konuşma
esnasında karşılaşılmaktadır. Köylerde yaşlı insanlar, normalde anlayan ve bazılarının cevap bile
veren bazı yöresel tatar olmayanları da tatar olarak göstermektedirler. Bunun yanında bilinmeyen
birisi ancak Tatarcadan döndükten sonra Tatar olarak gösterilirdi. Benzer durumlar Nogaylar
arasında da görülmektedir
Günümüzdeki Kırım Tatarlarcasının lokal diyalektten oldukça farklı olduğu yaygın bir görüştür.
Anlaşılamama durumları sıktır. Tatarlar, ne Rusçadan (Kırım’da olduğu gibi) ne de Türkçe’den
(Türkiye’de olduğu gibi) etkilenmediği için en iyi Tatarcanın Dobruca’da konuşulan olduğunu
söylemektedirler. Elbette ki bu fikir, Kırım’dan Dobruca’ya olan geçmişteki göçlerin yarımadanın
kuzey ve orta kısımlarından ve Kerç’ten olmasına rağmen, konuşulan dilin Kırım’ın kuzeyinden
oldukça farklı olması nedeniyle biraz yanıltıcıdır. Bunu ispatlamak için Ayrancı Bucağındaki durumu
gösterebiliriz (yukarıya bakınız).
Kısacası, dil kaymasının devam eden ve kaçınılmaz bir süreç olduğunun söylenmesi gerekir. Güncel
hayat ve olayların bütün şekillerinden etkilenmektedir. Tatarca dilinin kalanları örnek Tatar mutfağı
içeren kültürün kalanları süresinde yaşayacaktır. [34] Tatar dili festivallerde ve sahnelerde duyulan
şarkılarda ve söylemlerde yaşayabilir.
[33] Akin, ziyaret edilen köylerden çocuklar için okulun açık olduğu tek köydür.
[34] 16. yüzyılın sonlarında etnik dilleri Yerel Slav dili ile yer değiştiren Polanya-Litvanya Tatarları tarafından kullanılan
bazı yemek adlarının korunması iyi bir paralelliktir (Cazma ve bielusz, et vb. ile doldurulmuş bir çeşit pasta).
Nogaytürk – 27
YAZAR
SAYFASI
Necdet ÖZEN
Bu halkların bunlar ve benzeri gelenekleri olduğunu öğrendikten sonra bir
anda on yaşlarında çocukluğumun o güzel günlerinde köyümde yine kurak
giden bir mevsimde yaşadığım bir yağmur duası uygulaması gözümün önüne
geldi.
Tarihte en az beş kez soykırıma uğramış
biz Nogay Türk’leri Önasya ve Avrupa
coğrafyasının birçok yerleşim yerlerinde dağınık
olarak
yaşamaktayız.Yaşadığımız
güzel
yurdumuza atalarımızın gelerek yerleşmeleri
ortalama yüz yirmi yılı geçmiş veya bir kısmının
gelişi daha da fazla olmuş ise de bazı
geleneklerimizi devam ettirmekte olduğumuzu
düşünerek Karadeniz ve Hazar denizi kuzeyi ile
bu iki deniz arasında kalan coğrafyada
yaşamakta olan ve bu gün için bilebildiğimiz en
çok Nogay’ ın bulunduğu bölgedeki halkımızın
da bizim dinimize göre dua ve yemek verme
gibi yöntemlerin dışında yağmur duasını nasıl
yaptıklarını merak edip öğrenmek istedim.
Çünkü
yurdumuzun
İç
Anadolu
bölgesinde olan
kendi köyüm ve diğer Nogay Türk’lerinin
yerleştikleri köylerin kurak iklim kuşağında
olmaları ve her yıl bahar aylarında mutlaka
yağışa bağımlı bulunmaları nedeniyle yağmur
duasına çıktıkları görüldüğünden ve yine Nogay
bozkırı olarak adlandırılan Karadeniz kuzeyi
bölgesinde
yoğun
olarak
yerleşen
soydaşlarımızın da adı üstünde bozkır
kuşağında bulunmaları nedeniyle İslam öncesi
inançları
devam
ettirmiş
olabilecekleri
düşüncesi ile mevcut yayınları okuduğumda,
Nogay’lar ve Nogay olmayanlarında, biz
Nogay’ larda olduğu gibi İslamiyet’in
kabulünden
önceki
dönemlerden
kalma
inançları olup bunları çeşitli etkinliklerle
uyguladıkları anlaşılıyor.
İşte bunlardan biride kurak ve yağışsız
geçen ilkbahar mevsiminde dinimize göre
yapılan yağmur duasının dışında uygulanan
etkinliklerdir.Bunun
örnekleri
halen
yurdumuzdaki topluluklarda ve orta asyadaki
diğer Türk topluluklarında da çeşitli şekillerde
görülmektedir. Örneğin; Başkurt ve Uygur’larda
birbirlerine su serpme, okunmuş küçük taşların
akarsuya bırakılması gibi.
Yine Karadeniz kuzeyi halklarından
Adige’ler ile Karaçay, Malkar ve Kumuk’larda,
yaşlı kadın ve çocukların bir küreğe kadın
elbisesi giydirip güzelce süsledikleri ve bu
kuklaya Karaçay ’ların (kürek biyçe) adını
verdikleri.Bu kuklanın çocuklar tarafında köy
içinde dolaştırılıp her evin avlusuna girişte,
kuklanın yere vurularak şöyle söyledikleri:
Biz küyebiz,ölebiz
(Biz yanıyoruz,ölüyoruz)
Cavun cavsa süyebiz
(Yağmur yağarsa seviyoruz)
Kürek biyçeden cavun tileybiz
(Kürek bikeden yağmur diliyoruz)
Her evden de et,ekmek,yumurta gibi
yiyecekler toplayıp güle oynaya akarsu kıyısına
gelip kuklayı suya atıp birbirlerine su serptikleri
anlaşılmaktadır.
Bu halkların bunlar ve benzeri gelenekleri
olduğunu öğrendikten sonra bir anda on
yaşlarında çocukluğumun o güzel günlerinde
köyümde yine kurak giden bir mevsimde
yaşadığım bir yağmur duası uygulaması
gözümün önüne geldi.
Sanırım Mayıs ayının ilk haftası ve
oldukça sıcak bir gündü.Benim yaşımdaki
çocuklar ve kızlar köyümüz camisinin avlusunda
toplandık.İçimizde en büyüğü on iki,en
Nogaytürk – 28
YAZAR SAYFASI
Necdet ÖZEN
küçüğü de dokuz yaşlarında idi. Öğlen
namazından çıkmış yaşlılardan bir tanesi bize
hitaben: -Havalar kurak gitti iki gün sonra
yağmur duasına çıkacağız,sizde bu gün
(Sıtkadım)
söyleyeceksiniz
dedi.İçimizde
bulunan kızlardan o ailenin ilk çocuklarını
(tonguş) bir kenara ayırıp onlara gittiğiniz her
evde sıtkadım söylerken sizlere kova ile su
atarak ıslatacaklar diğerleri sıtkadım söylerken
sizlerden bir tanesi ıslatılacağı için her evde
sadece biriniz öne çıkarsınız, geriye kalanlarda
yine hep birlikte sıtkadım söyleyecekler ve
şimdi size vereceğim bu torbaya da o evden
verilen
un,yumurta
gibi
yiyecekleri
dolduracaksınız
diye
tembihliyerek
bizi
gönderdi.Biz çocuklar hep birlikte evlerin
avlusuna girdik ve kızlardan birisi öne çıktı ve
biz hep bir ağızdan, bu gün sadece bir kıt’sı
aklımda kalan şu tekerlemeyi uyumlu,türkü
şeklinde seslendirip söyledik .
Kökte bulut kaynaydı
(Gökte bulut kaynıyor)
Cerde şeşek caynaydı
(Yerde çiçekler dalgalanıyor)
Ne dep ne dep kaynaydı
(Ne diye,ne diye kaynıyor)
Cavaman dep kaynaydı
(Yağacağım diye kaynıyor)
Abilim sıtkadım
(Abilim sıtkadım)
Sıtkadım keldi körünüz
(Sıtkadım geldi görünüz)
Körümlüğün beriniz
(Göz hakkını veriniz)
Abilim sıtkadım
(Abilim sıtkadım)
Bu şekilde her evde hep bir ağızdan
söylediğimizde,o evin hanımı veya yetişkin kızı
evden su kovası ile çıkarak öne çıkan kıza
kovadaki suyu
serperek
ıslattı.Sonrada
yumurta
,un,buğday
gibi
yiyecekleri
getirdiğimiz torbaya koydu.Köyü dolaşıp
bitirdikten sonra cami avlusuna geldik ve
oradaki yaşlı amca ıslanan kızları evlerine
gönderip entarilerini değiştirip gelmelerini
söyledi.Toplanılan
gıdaları
da
köyün
korucusuna verip bakkala gönderdi ve korucu
bu gıdaları bakkala satmış olacak ki bir torba
kuruyemişle geldi. Bu sırada tonguş kızlarda
entarilerini
değiştirip
kurulanmış
olarak
geldiler.Korucu bir çay bardağını alıp torbadaki
kuru yemişleri birer bardak doldurarak
hepimize
dağıttı.Yemişleri
daha
sonra
yiyebileceğimiz söylenerek yine bu yaşlı kişi ve
köyün hocası başımızda olduğu halde topluca
köyün mezarlığına gittik. Mezarlığın etrafını üç
defa dolaştıktan sonra hoca dua okudu ve
bizde ellerimizi avuçlarımız yere bakacak
şekilde kaldırıp duaya hep bir ağızdan amin
dedik.Sonrada verilen kuruyemişleri yiyerek
güle oynaya evlerimize gittik.
Aradan iki gün geçtikten sonra
köyümüzün çeşmelerinden birinin yakınına
adamlar
tarafından
küçük
bir
kanal
kazıldı.Bunun içine odunlar konulup ateş
yakılarak üzerine arana tabir ettiğimiz büyük
kazanlar yerleştirilip kesilen koyun etleri ile
yemekler pişirildi ve bu yemekler hep birlikte
yenildi. Köyün yukarısındaki bayıra çıkılıp yine
saf tutarak bütün köyün erkekleri dizildi ve
hocanın yağmur duasını okumasını müteakip
biz küçük çocuklar tarafından toplanılan
okunmuş küçük çakıl taşlarını alarak köyün
merasından akan Porsuk çayına götürüp attık.
Kurak bir iklim kuşağındaki köyüm ile
civar köylerde yağmur duası her yıl yapılmakta
ise de bu sözünü ettiğim ve Kafkas
milletlerinde yapılan ve yine benim köyümde
uygulanan gelenekle nerdeyse birebir örtüşen
bu geleneğin bizde artık uygulanmadığı
görülmektedir. Bu gün dahi özlemini derinden
duyduğum bu geleneğimiz yarım asırdır
uygulanmamaktadır.Acaba
onlarda yağmur
yağdırma etkinlikleri halen yapılmakta mıdır ?
Bir geleneğin özlemi ile kaleme aldığım bu kısa
yazımı tüm Nogay Türk’lerine ithaf eder,sav
bolup savlukman kalsınlar derim.
NOT = Sıtkadım sözcüğünün ne anlama
geldiğini bu gün dahi bilemediğim için
yurdumuz Türkçe’si karşılığını belirtemedim.
Aynı sözcük Romanya Nogay ’larında
SÜTKADIM olarak telaffuz edilmektedir.
Nogaytürk – 29
ERTENGİ
Hakan BENLİ
Kıs boldumu en caman şiy üydün şatısının akmasıydı. Karda cavunda persan
etetandı. Onun üşün havalar aruv ekende üydün şatısını çorak akelip
cangıdan aktarırdık. Arandın,samanlıktın, agıldın, aşenedin sonra anbardın
şatılarınıda aktarıp şıgardık. Bakşada terin bir kuyuga kireşlerdi töküp üstüne
su kuyup onu aruv etip tinlendirirdik.Bu kireşminende üylerdi sıvap appaşık
eterdik. Birde bu kireşti agaşlardın , tereklerdin üstüne cagardık, tırtıllar
böcükler agaşga şıgıp meyvelerdi cemesin dep…
Fotoğraf : Doğan BENLİ
Sıyakta aruv bir ayaz bardı. Terezeler
şıgır şıngır sallanıbyatırdı. Belli ki tavlarga kar
cavyatırı. Bir eki künge kalmaz avılga da
cavardı. Avıldın colları kapanır, şeşmeler
tonmaga baslardı.
Cazdın
sıcak
künlerinde
hem
harmanmınan uğraşatandılar hem de kıslık
kereşlerini casaytandılar.
kürep bakşada tüz bir cerge tögetandılar. Bu
töktükleri pislik cerden bir karıs cogarda
bolyaktay tüzeltip cayatandılar. Bütün bir kıs,
bahar ve cazda tökülgen pislikler cazın
küneşte aruv etip kuruganda bunu belmen dört
köşe etip kesetandılar.
Bu tezekleridi kıs boldumu cagatandılar.
Cazın bundan baska,taze pisliklerdi bikeler
kollarını sıvazlap tasga, duvarga capıştırıp
kurutatandılar.
Kıstan
baslap
agıldaki,
arandaki
mallardın astındaki pisliklerdi kolarbalarına
Nogaytürk – 30
ERTENGİ
Hakan BENLİ
Bu capaşalardı da kıs bolganda cagıp üydü
cılıtatandılar. Agaşlardın pıtanma zamanında
kestiklerini kurutup , kişikiy kişikiy tuvrap bir
yerge
ciyatandılar.
Köyde
kömür
cagılmaytandı. Üyler kerpişten boldugu üşün
cazda serin boladı. Kıs kelgende zobada
tezekdi cagtımıydı üydün işi fırınday bolurdu.
Bazı künler kapılardı ya da terezelerdi aşardık,
köp sıcak boldu dep. Aruv canadı mubarek.
Cokluk
künleri
avıllarda.
Gayma
bolmazdı. Bişiy alınyagı zaman hep harmanga
dep alınırdı. Harman zamanı kelgende herkesti
bir telaş alatandı. Harman demek iş demekti. O
mahsüller tarladan orakman, şalgıman şalınır,
elmen
toplanırdı.
Tarladı
aruv
etip
tırnavuşlarman tırnaytandılar. Üken üken
atkılarman o saplar sallarga toldurulup harman
yerine cıgılırdı. Adamı bolgan bıryaktan salman
saplardı tasırken anav yaktan düvenmen
aydaytandı. Parası bolgan patos tutardı.
Düvenmen aydangan sap saman bolduktan
sonra yabalarman celde atılırdı. Samanman
maksüldü ayırdıktan sonra samanlardı sallarga
yüklep samanlıkga cıgardık. Cerde kalgan
maksüldü kuşlarga cedirmeden şinikmen ölşüp
şuvallarga
tolturatandık.
Keliyik
cıldın
tugumluklarını ayırıp kalganını satmaga, un
yasatmaga, bulgura dep ayırıp anbarga göz
göz arpa biyday, mercimek , nogut, kimyon
dep ayırıp salırdık.
Vakit geşirmey satılyak maksüldü
atarbasına cüklep guluköyüne aketetandılar.
Satıldıktan sonra uyerdeki borşlardı ödep kıs
üşün may, seker, şay, kiyim, gazmayı ,tütün
yada cigare baska ne kerek bosa onlardı alıp
aruv etip cıynardık.Üyge toz sekerden baska
fabrikadan kocaman kocaman şıkatan şekilsiz
şay sekerlerinden de alatandık. Bu sekerdi
kesmek üşün özünün kanşıları bardı.Her
üydede tabılmaytandı.
Guluköyüne birde un yasatmak üşün
ketilatandı. Arbaga şuvallarga doldurulup
salınatan biydaydı cüklep ,atlarmınan akırın
akırın ketilirdi. Erttemen namazman turulurdu
gene. Termenlerde sıra köp bosa bazen eki
üşgün kelinmaytandı. Termenge bardımıydı
sıraga kirilip ya parasımınan yada biyday
karşılıgı un üyütülürdü. Birde köylerde bazı
üylered termen tası bolurdu. Un bu termen
tasında üyütülürdü. Yada Üken ağaş
tokmalarmınan işi oyuk üken taslarda soga
soga un yasalırdı. Bu ayttıgım pek zor bolurdu.
Köyde bakal bolmadıgına ya cakındaki
köyge yada guluköyüne ketilatandı. Köyden
birövü
ketiyik
bosa
herkes
şinikmen
biyday,nogut
akelip
berirdi,
aldıryanı
aytardı.ketiyik bolgan bir gün avelinden
atarbasını hazırlardı.Digerşiklerini
maylar,
epkelerini camar,atlardı tımar eterdi. Erttemen
namazman
turup,
eptegini
cer
colga
şıgardı.Guluköyunda
kırgavesine
barıp
alyaklarını alıp , satyaklarını satıp ekindige
kalmadan colga şıgatandılar. Kisiler en köp
cigare üşün ketetandılar.Açık tütün, cigare
yapragı, zengin bolgan ya da maksülü aruv
şıkgan birinci yada harman cigaresi alırdı
özüne. Harman sonu üstü kapalı atarbasıman
gıdıratan satıcılar kelirdi köyge. Arblarında
leblebili seker, keşiboynuzu, tahin, helva,
kapkacak
bolurdu.ballarga
cam
bilyalar,büskütler, gofretler,cüzüm, incir, pındık
fıstıklar akelirdi. Köydeki tutas kisiler,bikeler
caslar, gızlar, ballar toplanır alganlarga,
satılganlarga karardı. Kıyır şıyır eterlerdi ballar
, maga navdu al anavdu al dep. Şenlik bolurdu
bulay künler.
Harmandan sonra kısga bişiy kalmazdı.
Bazen harman sonu sonbahardı tabardı.
Cazın köp iş bolurdu köyde. Hem cazdın
isleri yasalırdı hem de kısga hazırlık yasamak
kerekti. Dallardaki meyveler, yemişler boldugu
zaman bunlar toplanırdı. Kaysılar, zerdaliler,
erikler, elmalar, vişneler, kirazlar, bademler,
hepsi… cerge tökülgenlerdi kirpiler, kuşlar,
böcükler
cedigi
üşün
tezden
künlük
toplaytandık.terekleri
şırpıp
kutuklarga
şuvallarga telezlerge salatandık. Bunlardı
üydün şatısına şıgarıp ,damga caydığımız
naylonlardın
şapıtlardın
üstüne
cayardık.Bazılarının
şekirdeklerini
şıgarıp
caratandık. Olayca kurutup şır etetandık. Bu
şırlardı
kısta
sekermen
kaynatıp
şır
yasaytandık. Şırdı eptek cedikten sonra tatlı
dep ya da sıpraga tek as dep salatandık.
Nogaytürk – 31
ERTENGİ
Hakan BENLİ
Kıs boldumu en caman şiy üydün
şatısının akmasıydı. Karda cavunda persan
etetandı. Onun üşün havalar aruv ekende
üydün şatısını
çorak akelip cangıdan
aktarırdık.
Arandın,samanlıktın,
agıldın,
aşenedin sonra anbardın şatılarınıda aktarıp
şıgardık. Bakşada terin bir kuyuga kireşlerdi
töküp üstüne su kuyup onu aruv etip
tinlendirirdik.Bu kireşminende üylerdi sıvap
appaşık eterdik. Birde bu kireşti agaşlardın ,
tereklerdin üstüne cagardık, tırtıllar böcükler
agaşga şıgıp meyvelerdi cemesin dep…
plastik
kaplarga
cıynastıratandık.
bidonlarga
salıp
Bir de bostan zamanı bar, o ta şenlik
bolatandı köyde. Cazda bostandan toplangan
tomatisler, kambalalar,kabaklar, balkabakları,
biberler, patlıcanlar, gülilanlar ondan sona,
kavunlar , karbuzlar gayri aklınga ne keletan
bosa hepsini toplardık. Kimini cerdik kimini
kuruturduk. Kıs üşün birde turşu yasap salırdık.
Üken bidonlarda şeşit şeşit turşulardı yasardık.
Bundan baska ,mahsüller toplandıktan
sonra köylüler üşer beşer toplanıp şayırlıkta
üken kazanlarga su salıp biydaydı kaynatırdık.
Bu biydaydı tabak tabak toldurup üyerdeki
ballarga,
kisilerge,
caslarga
dagıtırdık.
Kazandakilerdi naylunlarga cayıp cayıp
kuruturduk.Kuruttuktan sonra bulgurlardı alıp
şuvallarga dolturup salırdık anbarga. Bir arüv
pilavı boladı bulgurdun. Kısın kümesteki
tavuklardan köküslerden kesip bulgur pilavının
üstüne salıp ciytandık.
Bugünkündey herşiy hazır yasalıp
satıladığı üşün o zamanlar bütün bunalr
köylerde kıs hazırlığı bolup yasalırdı. Birde
kısta cemek üşün domatislerdi, kavunlardı
biraz ayırıp samanlıkta samandın işinde
saklaytandık. Ne üşün bolsada, o cerdin
havasından
bolsa
kerek
bızılmaytandı
mübarekler.Kısta onlardı cemek ayrı bir tatdı
bizim
üşün.
Bostandan
topladıgımız
balkabaklarınıda zobadın üstünde kaynatırdık,
işine şeker kuyup. Üyde ciyik bişiy kalmadımı
ya şır ya da kabak pisirip eptekmen ciytandık.
Hayvanlardan savdugumuz sütlerdi
takta tuluklarda sallap sallap sarımay yasardık.
Kiminde makine bar edi. Bizde makinaga
şegetandık.Baharda
menim
ensüydüğüm
agızdı. Hayvan ballarını tuvurduktan sonraki
sütümen yasadığımız tatlıdı.Sonra peynir
basardık üken kaplarga. Caz kış cenedi sosu.
Sona koyun tulukarında şökelek yasap salırdık.
Onu en köp sıcak bazlamadın arasına
sarımaydı cagıp onunda üstüne şökelek töküp
cemesini süyetandı ballar.
Bakşada bir aruv aşatan güller bolurdu.
Bu güllerdi toplar,saplarından ayırıp cuvar
sonrada kazanda kaynatıp reşil etetandık. Bu
reşillerdi kavanozlarka kuyup caz kış ciytandık.
Bundan
baska
bakşadaki
zerdalimen,
kirazman, vişnemen de reşiler yasap
salırdık.gene bakşadaki ceviz agaşından
cevizlerdi toplar , işindeki cevizdi şotlarman
kabıgını sındırıp şıgartırdık. Bademlerdi de
tutas olay eterdik. Birde bademdi tuzlap
cemesi aruv bolatandı.
Bav zamanı kelgende
cüzümlerden
evel
capraklarını
toplap
alırdık.Kısga
capraklarını sarıp cemek üşün.Onlardı aruv
etip şeşerdik, kart bolmıyak, taze bolyak ki
pisgende avuda dagılsın. Capraklardı üken
kaplarga tüzgün tüzgün tizip tuzlu suga basıp
saklardık.Cüzümler boldugu zamanda onlardı
toplardık. Sulu sulu cemesi bek aruv boladı
cüzümdü. Gene kısta cemek üşün cüzümlerdi
komsularman barabar üken kazanlarda
kaynatıp, işine seker , toprak katıp pekmez
yasaytandık.Bu pekmezlerdi gene tutas konu
kamşuga dagıtıp özümüzge taslaganımızdı
O şıgardıgımız cevizmen , bademmen barabar
yanına biyday, nogut, cüzüm katıp aşure
yasaytandık. Kayzaman aşure etilse ballar
bayram eterdi. Kıs kelgende en süydügüm
şiylerden birövüde talkandı.darıdı aruv etip
ügüttükten sonra sekermen karıstırıp suvman
toguduktan sonra cemesi baska bolatandı.
Köyde cakın komsular, kısım akrabalar
toplanıp şuval şuval unlarmınan herkesge
caymalar aşılırdı. Bu yer hepsinden ta şenlik
bolurdu. Bikeler toplanır, kenşekler, cas gızlar
toplanır biryaktan hamur yasalır, biryaktan
Nogaytürk – 32
ERTENGİ
Hakan BENLİ
Fotoğraf : Tacettin BATTAL
cayma aşılır anav yaktan şacda cayma
pisirilirdi.
Bir
tek
cayma
ma,
bazlamalar,kalakaylar,taba
börekler,
kasıkbörekler, lokumlar yasalırdı.Tandır bar
bosa tandır eptekleri yasalırdı. Üş dörtgün
sürdügü bolurdu bunun.
Köy cerinde kıstın pittigi künden kıstın
basladığı künge gadar kıs hazırlıgı yasalırdı.
Cangurlardan sonra kar cavdumuydu, köydün
tutas colları kapanıp kalırdı. Adam boyu kar
cavardı. Aksamdan kün aşık bolurud.gece
cavardı ,ertemen bir karagansım üytebedin
boyu gadar kar cavgan.kapıdı aşarsın üyge kar
tolar. Mallarga karamak üşün, helaga ketmek
üşün,samalıkga,aranga , kümesge , şeşmege
ketmek üşün karlardı kürüp kürüp atardık.
Üydün aldını pitirdikten sonra köydün işindeki
collardı aşmaga uğraşırdık. Bir hafta
geşmeden karapsın ki gene aynı bolgan.hadi
babam birtta…
Sıyakta aruv bir ayaz bardı.terezeler
şıgır şıngır sallanıbyatırdı. Belli ki tavlarga kar
cavyatırı.Bir eki künge kalmaz köyge de
cavardı.Köydün
colları
kapanır,şeşmeler
tonmaga baslardı.
Nogaytürk-33
YAZAR
SAYFASI
İsmail ÖZGÜN
AKP Balıkesir Milletvekili
Kendilerine özgü gelenek ve göreneklerini hâlen devam ettirmekte, aralarında kaybolmaya
yüz tutmuş Nogay diliyle konuşmaktadırlar. Hamurlu yemeklerden sonra et suyu olan
“Sorpa” içmeleri geleneksel özelliklerindendir. Misafirperverdirler, aman dileyip hanelerine
başvuranları baş tacı edip ölümüne korumaktadırlar.
Kazak Türkleri, efsanelerinde kökenlerini
Nogaylara
ve
Karakalpaklar
Özbeklere
15.asırda
dayandırırlar.
Volga’dan
Aral’ın
güneyine gelmiş bir Nogay topluluğudur. Hatta
Kırım Türklerinin askeri gücünün çoğunluğunu
asırlar boyunca Nogaylar oluşturmuştur. Nogay
Han'ın ölümünden (1299) sonra başlamak
üzere çeşitli dönemlerde de göç vermiştir. Bu
göçlerin en büyüğü Osmanlı-Rus savaşından
sonra 1860 yılında 180 bin Nogay’ın göç
etmesidir.
600
bin
Türkiye'ye
göç
zamanın
Konya
Nogay çeşitli
etmiştir.
Büyük
vilayetine
zamanlarda
bir
kısmı
yerleşmiştir.
Grafik : Kübra ERGİN
İlk
zamanlar Osmanlı fermanına uygun olarak
yerleşik köylere 30’ar haneyi geçmeyecek
Günümüzde bu mesleklerin bir kısmını artık icra
şekilde iskân edilip yerleşik düzene geçmeleri
etmemektedirler.
için iki haneye bir öküz ve hane başına bir kile
Kendilerine
özgü
gelenek
ve
buğday tohumluk devlet tarafından verileceği
göreneklerini
sözü
şartları
aralarında kaybolmaya yüz tutmuş Nogay diliyle
nedeniyle çoğunlukla bu gerçekleştirilememiştir.
konuşmaktadırlar. Hamurlu yemeklerden sonra
Romanya’dan göç etmiş Nogaylar’ın bir
et suyu olan “Sorpa” içmeleri geleneksel
verilmişse
de
zamanın
zor
hâlen
devam
ettirmekte,
kısmı gümüş ve bakır işlemeciliği, el sanatları
özelliklerindendir.
ürünleri, takı ve süs eşyası, boncuk, yüzük,
dileyip hanelerine başvuranları baş tacı edip
kolye ve bilezik yapımı ile uğraşmışlardır.
ölümüne korumaktadırlar.
Nogaytürk – 34
Misafirperverdirler,
aman
YAZAR SAYFASI
İsmail ÖZGÜN
AKP Balıkesir Milletvekili
sonra ana yurtları olan Kırım ile Tuna arasındaki
bölgeden ceza olarak doğuya İdil (Volga)
ırmağının öte yakasına doğru sürülüp, Hazar
Bozkırı’nın Yayık(Ural) ile Çim(Emba) ırmakları
arasında bırakıldığı görülür.4 Bir grup Nogay da
Bizans
yoluyla
Anadolu'ya
geçmiştir.
Bu
Nogayların birinci soykırım ve sürgün hayatı
olmuştur.
Nogay Türkleri yaşadıkları yerlere göre
Kuma ve Kuban Nogayları olmak üzere ikiye
ayrılırlar. Ayrıca Kuban Nogayları da kendi
aralarında
Tahtamış,
Mansur,
Karamurza,
Kıpçak ve Navruz Nogayları olmak üzere beş
topluluğa ayrılır. Bu ayrılığın esas nedeni prens
ailelerinin
iç
kavgaları
olup;
dış
etkenler
değildir.5 Tarihte büyük bir coğrafyaya yayılan
Nogaylar'a özgü olan dillerini muhafaza etmeye
çalışmışlardır
ve
günümüzde
de
bu
dili
kullanmaya devam etmektedirler. Geleneksel
yemekleri
kazanbörek,
şırbörek
(çiğbörek),
koyankulak (tavşan kulağı), inkal, tavabörektir
ve tamamı hamurdan yapılmaktadır. Ekmek
Nogaylar, topluluğa Volga boyundaki Türkleri de
dâhil etmişlerdir. Böylece genişleyen hanlık
Rusya’yı rahatsız etmiş; sonuç olarak da pek
çok kez Rus işgaline maruz kalmıştır. Bugün
ise; Nogay Türkleri Kuzey Kafkasya’daki özerk
Cumhuriyetlerde dağınık halde yaşamaktadırlar.
olarak da kendilerine has kalakay, tavaöptek,
Kuzey Kafkasya’da Türkiye’nin yapacağı
şöyünöptek adlarında ve tandırda pişen çeşitli
en önemli adım eğitimdir. Bölgeye eğitmenler
şekillerde ekmekleri tüketmektedirler. Yağda
gönderilmesiyle hem sosyo-ekonomik yardım
kızartılan bavursak adında ekmekleri de vardır.
yapmış hem de kültürel ve tarihi bağlarımızı
İçeceklerinin en önemlisi ise ayakşay’dır. Halk
güçlendirmiş oluruz. Ancak Rusya Federasyonu
arasında Tatar Çayı veya Nogay Çayı olarak
içinde sadece özerk olan bu Cumhuriyetlere
bilinir.3
eğitmenler gönderilmesi, okullar açılması kolay
Rus
kaynakları
incelendiğinde,
bu
değildir.
Sonuçta
onlar
bağımsız
değildi
kalabalık topluluğun Nogay'ın ölümünden
4 www.nogay.org.tr
5 Adolf Berje, Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri, Ç.
3 http://tr.wikipedia.org/wiki/Nogaylar
Murat Papşu, Kafkas Derneği Yayınları, Ankara, 1999, ss. 5153.
YAZAR SAYFASI
İsmail ÖZGÜN
AKP Balıkesir Milletvekili
ve her ne kadar özerk olsalar da Rusya’nın egemenliği altındadır. Eğitimde yardımcı olabilmemiz için
oradaki çocukların ve gençlerin Türkiye’de okutulması gerekir. Böylece hem Rusya hem Türkiye hem
de Kuzey Kafkasyalılar için daha sağlıklı bir sonuç ortaya çıkacaktır. Ek olarak Kuzey Kafkas
Cumhuriyetlerindeki üniversiteler ile Türkiye’deki üniversiteler arasında işbirliği ve değişim
programları hazırlanabilir.6
İlişkiler bunlarla sınırlandırılmayıp; bakanlıklar yoluyla, her türlü kültürel, ticari, ekonomik,
sosyal faaliyetlerde işbirliği yaparak ve ilişkiler arttırılarak bölgeyle olan bağlar sıkı bir halat gibi
güçlendirilmelidir. Bölge bugün birçok sorunla baş başa kalmıştır. Oysa Kuzey Kafkasya’nın en
büyük ihtiyacı “barış”tır. Bu sebepten dolayı Türkiye, arabuluculuk ve barış yapıcılığı rolü üstlenerek
bölge halkının güvenini kazanma yoluna gitmelidir. Türkiye gerek küresel gerekse bölgesel güçlerle
ortak hareket etse bile bu ortak hareketin çerçevesi aşılmadan dış politika stratejisi geliştirilmelidir.
6 Işıl YASA, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=301:kuzey-kafkasyadaki-turkler-ve-turk-
dis-politikasi&catid=86:analizler-kafkaslar&Itemid=148
YAZAR
SAYFASI
Celal ÇAĞDAŞ
Düşünelim bir kere Türkiye de bile kaç nine torununa masal anlatabiliyor ,kaç
anne bebeğine doğru düzgün ninni söyleyebiliyor veya hangi düğünde
karşılıklı mani söylenebiliyor.
Merhaba değerli Nogay Türk okuyucuları.
geleneğinden” farklı bir sünnet geleneğimiz yok.
Yazıma başlarken önce başlıkta geçen
“folklor” kelimesini açıklamak istiyorum. Folklor
çoğu zaman günlük kullanımda yanlış olarak
halk oyunları yerine kullanılmaktadır. Ancak
folklor halk oyunlarını da kapsayan daha geniş
anlamlı bir kelimedir. Türkçe karşılığı;
”halkbilim”dir. Sözlük tanımını ise belli bir
ülkede yaşayan halkın kültür ürünlerini;
geleneklerini, törelerini, inanışlarını, müziğini,
oyunlarını, masallarını, efsanelerini, türkülerini,
geleneksel tiyatrosunu, halk hekimliğini, konut
yapımını, araç-gereçlerini vb. inceleyen bilim
dalı olarak yapabiliriz.
Nogay müziği: Nogayların eskiden beri
kullandıkları müzik aleti KOBUZ (akordeon) ne
yazık ki bugün çalabilen bir elin
parmaklarını geçmez. Kopuza eşlik edip
kanakiy tepebilecek Nogayları ise mumla arar
olduk.
Şimdi ise günümüz Nogay folklorüne
(bizim köylerimizde yaşanan) kısaca göz atalım:
Kültür ürünlerimizin maalesef çok azını
saklayabilmişiz.
Giyim-kuşam: Bugün Nogaylar arasında
yaşlısından gencine Nogaylara has kıyafet
diyebileceğimiz bir kıyafete rastlamak mümkün
değildir Herhalde sandıklarımızı karıştırsak bile
bulmak mümkün olmayacaktır.
Gelenekler: Gelenek konusu biraz daha
geniş kapsamlı olduğu için aklıma gelenleri
sıralamak istiyorum. Düğün geleneklerimizin bir
kısmı halen devam etmekte, ancak düğün
anlayışımızda hızla dejenere olmakta, pek çok
geleneğimiz maalesef unutulup yok olmaktadır.
KAVETOY, CAS KÖSTERME, CENGE ŞIKBA,
KART OYNATBA…Benim bildiğim bugün
unutulan bazı düğün gelenekleridir. Yine
Türkiye’de bugün yaşanan “sünnet
Nogay edebiyatı: İçler acısı Şınlar
tedavülden kalkmış, ertenğiler artık masal
olmuş. Ninnileri, cırları bilen yok.
Nogay yemekleri: Yukarıdaki karamsar
tabloyu yok edebilecek bir maddeye geldik
galiba. Şırbörek, kazanbörek, kassıkbörek,
tababörek, bılamık, ınkal, bazlama, gözleme,
kalakay, bavursak… Bir anda sayabildiğim
hamur işleri, tabi ki diğer yemek çeşitleri de
var. AYAKŞAY da halen zevkle içilmektedir.
Nogay dili: Benim umutlu olduğum konulardan
biri de dil konusudur. Çünkü Nogayların çoğu
Nogaycayı bugün bilmekte ve kullanmakta, bazı
gençlerimiz ve çocuklarımız da konuşamasa
bile en azından konuşulanı anlamaktalar. Tabi
ki burada Nogayca ne kadar doğru
kullanılmaktadır? Şeklinde bir soru gelebilir.
Dilbilim açısından dilin yapısına göre doğru
kullanılması yeterlidir. Yani cümle yapısına
uyuluyor mu, yapım ve çekim ekleri doğru
kullanılıyor mu buna dikkat edilirse yeterlidir.
Çünkü kelimeler değişebilir, önemli olan yapıyı
bozmamaktır. Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Terezenin aldından karıyorum, demek yanlıştır.
Bana göre “tereze” yerine “pencere” desin ama
ekleri doğru kullansın, daha doru olur. –
Penceredın aldından karayman. (Pencerenin
önünden bakıyorum
Nogaytürk – 37
YAZAR SAYFASI
Celal ÇAĞDAŞ
Deyimler: Zamanın şartlarına göre
deyimlerimizin de kullanıldığını görüyoruz; otga
suvga tusbek, urunup berınmek, aşuvlanmak,
betı benzı atbak, şontayını aşbak, şoşalan
tutbak, şemırşegı batmak, kasını kabağını
tüymek gibi deyimlerimizi sayabiliriz.
Mecazlar:
Nogay
dilinde
jargon
diyebileceğimiz,
özellikle
çaktırmadan
anlatılmak istenen kavramlar için kullanılan
mecaz anlamlı kelimelere rastlamaktayız;
Atası baska : Nogay olmayan (Nav atası baska
esıtbesın.)
Kara tentek : Bardak çay,demli çay (Kara tentek
asayık.)
Üş barmak : Cimri
Kuşelekler kansıdı : Acıktık
At ceter me,kul töger me : Oğlan mı kız mı (Bala
tuvuptu,at ceter me,kul tuger me?)
Tepreş:
Yine
kaybolup
giden
geleneklerimizden biri, ben kırkın üzerindeyim
ve bu geleneğe yetişemedim. Anlatıldığına göre
bahar mevsiminde bütün köy halkının katıldığı,
salıncakların kurulduğu, yarışların yapıldığı,
büyük küçük herkesin eğlendiği kır gezisiymiş.
Netice olarak bugün bize has pek çok
değerimiz yitip gitmiş. Yaşatmak için suni
çabaların
da
maalesef
yetmeyeceğini
düşünüyorum. Zaten yukarıda saydığım pek çok
kültür öğesini de korumak zamanımıza göre çok
zor. Çünkü bu sadece biz Nogayların değil
bütün toplulukların da ortak problemidir.
Düşünelim bir kere Türkiye de bile kaç nine
torununa masal anlatabiliyor ,kaç anne
bebeğine doğru düzgün ninni söyleyebiliyor
veya
hangi
düğünde
karşılıklı
mani
söylenebiliyor.
Ancak bizim yapabileceğimiz var olan
kültür öğelerimizi bir an önce kayıt altına almak,
yazıya geçirmek ve olabildiğince yaşamak
yaşatmaktır.
Nogaytürk – 38
YAZAR
SAYFASI
Akif KARA
Hıdırelleze ayrı bir saygı mı diyelim, adet mi diyelim, hıdırellez günü gelmeden
tarlaya gidip ekinlere bile bakılmazdı, bereketi kaçar diye. Hıdırellez
kutlamalarıda bir ayrı idi. Yine kız erkek, harman yerine çıkar, yumurtalar
boyanır, nişanlı oğlan evinden kız evine giden kuzular pişer, kız erkek o
kuzular yenir şenlikler yapılırdı.
Nogay halkı tarihten gelen bir kültür
zengini
idiler,
şimdilerde
yok
olmaya
başlayan...Nogay kültürünün az bir kıvılcımını
bizim nesilden olanlar göre kaldi.
Bu kültürün başlangıcı elbette Orta
Asya’da bulunan ana yurtlarıdır. İslamiyetin orta
asyada gelişip büyümesine büyük katkı
sağlayan Nogaylar, İslamiyetten aldıkları bir çok
meziyeti de kendi yaşantılarına uyguluyarak ta
Anadolu’ ya, şimdiki iskan ettiği topraklara, köy
ve kasabalarına taşımışlar. Bu kültür zenginliği
içerisinden bazılarını bizim nesil uygulamamak
kararı almıştı. Şimdilerde zaten ortadan kalktığı
için burda onlardan zikr etmiyeceğim ama
kaybolması ile büyük üzüntü duydugum Nogay
kültüründen bazılarını buraya aktaracağım.
Başta
sıralayacağım
Nogayların
misafirperverlikleri, düğün ve taziye ziyaretleri
hariç, kış günleri asker ugurlama yani Allah
kavustursun
ve teskere alıp gelenlere de
gözaydın ziyaretleri... Yine kış günlerinde
harman veya tohum ekme zamanı meydana
gelen hayırlı bir iş için kışın baslaması ile
yanına aldığı üç dört arkadaşı ile bir köyden bir
köye hayırlı olsun demeye gidip geldikleri evin
akraba ve hısımlarında da misafir olarak 4-5
gün kaldıklarına çok kez şahit olmuşuzdur. Bu
bir misafirperverlik kültürü idi. Çünkü bırakın
gelen misafirleri ağırlamayı, bir de onların o
zamanın en hızlı vasıtası olan at arabasının
atlarını yemlemek, sulamak şimdiki deyimle ayrı
bir zahmetti. Aslında misafire bir hürmetti.
İkincisi
bayramların
coşku
ile
kutlanması... Büyük küçük ev ev dolaşır
bayramlaşırdılar. Ne büyük küçük, ne zengin
fakir... Hele kimsesiz ve yetimlere ayrıca bir
hoşgörü ve hürmet vardı. Gençler hakeza,
köyün kızları ile beraber, sanki bacı kardeş gibi
eğlenilir, şenlikler yapılırdı. Mesela küçük bir
örnek, kurban bayramında köyün gençleri arefe
günü gecesi köyün harman yerine üç bir tarafa,
üç bir diğer tarafa kuvvetli ve sağlam kirişlerle o
zaman (ceysek) yani salıngaç kurarlardı.
Bayram gezisi bitincede oraya toplanır, bir kız
bir erkek, salıngaç teperlerdi yani beraber
sallanırlardı . Ne bir dedikodu ne bir kıskançlık
vardı. Şimdi olsa cinayet cıkar .
Cenazeye saygı hakeza, köyde bir
cenaze olunca köyden ne büyük ne küçük hiç
kimse, ne tarla ve bahçeye gider, ne köy
dışına... Cenaze kalkana kadar. Cenaze
kalkıncada etraf köylerden gelen misafirlere
komşular, taksim eder, bir kahvaltı verilip
uğurlanırdı ve cenaze evinde köyün büyükleri
en az üç gün oturur, gelip gidenle ilgilenirlerdi.
Düğünler öyle şimdiki gibi ayak üstü uğrayıp ot
alır gibi hayırlı olsun, Allaha ısmarladık değil, en
az bir gece o duğun olan köyde misafir kalınırdı.
Ben şahsen sekiz arkadaş, bir Nogay köyünde
dört gece misafir kaldığımızı bilirim .
O Ramazan ayındaki iftar sofraları ayrı
bir kültürdü. Şimdiki gibi değil. Ramazan ayında
yoksul
ve
gariban
yetimler
gözlenirdi.
Peygamberimizin Doğum günü, yani Mevlid
kandilinin Nogay halkında ayrı bir yeri vardi.
Bütçesi müsait olanlar bir kurban kesip bütün
köyü davet ederek bir anma günü yapar, Kuran
ve mevlid okuyarak Peygamberimizin doğum
günü yad edilirdi. Bütçesi müsait olmayan ev
hanımları da aside veya bavursak yapıp mevlid
kandilini kutlama niyetine komsularına ikram
ederlerdi.
Nogaytürk – 39
YAZAR SAYFASI
Akif KARA
Hıdırelleze ayrı bir saygı mı diyelim, adet
mi diyelim, hıdırellez günü gelmeden tarlaya
gidip ekinlere bile bakılmazdı, bereketi kaçar
diye. Hıdırellez kutlamalarıda bir ayrı idi. Yine
kız erkek, harman yerine çıkar, yumurtalar
boyanır, nişanlı oğlan evinden kız evine giden
kuzular pişer, kız erkek o kuzular yenir şenlikler
yapılırdı. Şimdiki gençler inanmaz ama Koyun
çobanlarının yaptığı çoban yüzü şenliği bile
şimdiki düğünlerden şendi . Hepsini kast
etmiyorum ama şimdiki düğünlerde midesine iki
şişe birayı indirip sağa sola yalpa yapmayı
şenlik zanneden gençler oynsamasını bile
beceremiyorlar.
Damadın amca ve dayısının damat için
hazırladığı kavetoy
masrafını şimdi oğlan
babası düğünde yapmıyor. Kulu’ dan hazır
yemek getirtip, uzaktan gelen karnını bile
doyuramıyor. Düğün değil resepsiyon sanki.
Sözün kısası, asırlık Nogay Kültürü öyle
bir iki sayfaya sığdıracak gibi az olmadığından,
bu sefer bana ayrılan sayfaya bu kadarlıkla
yetiniyorum . Hepinize sağlık ve afiyetler .
Grafik : Kübra ERGİN
Nogaytürk – 40
YAZAR
SAYFASI
Mehmet TAŞKIRAN
Bu davranışlar Sosyolojik etkileşimde “SEVGİDE SERBESTLİK, SAYGIDA
MECBURİYET” vardır sözünün gereklerinden harekettir. Büyük çocuğu sevmez
ama ailesine olan saygısı kızgınlığına fren olur, Çocuk da büyüğe saygı duymasa
da aile terbiyesindeki büyük kavramına saygı göstermek için yaramazlığına dur
diyebilirdi.
Bugün konuma Nogay Kültüründe Büyük Kimdir?
diye başladım. Evet , ataerkil ve göçebe bir boy
olan Nogaylarda Ailenin yaş olarak en büyüğü,
ailedeki herkesin AKA’sıdır. Yani torunlar veya
onların çocukları içinde kendi babalarına , Baba
diye hitap etmek AKA’ya saygısızlık olarak
addedilir ve bu asla yapılmazdı. Ailenin gelinleri de
aynı saygıyı göstermek durumunda kalırlardı.
Gelinler kocalarına AKA’nın veya ailedeki büyük
erkeklerin yanında konuşmaz ve eşiyle bir yabancı
gibi dururlardı. AKA’nın eşi de aynı saygıya
muhataptır. Çocuklar yine kendi annelerine anne
demez AKA’nın eşi ailenin hepsinin ANA’sı olarak
kabul edilir. Bütün çocuklar ona ana diye hitap
ederlerdi. Peki kendi babalarına ne diyordu bu
çocuklar? Tabiki ABİ, annelerine de ABLA veya
Yenge derlerdi. Bazı ailelerde ise.bilhassa tek
erkek çocukları olanlarda çocuklar, babalarına
ŞOKA-AMCA diyebiliyorlardı. Bu davranış biçimleri
biz NOGAY’lara has bir görüntü gibi gelse de bazı
diğer soylarda da görülürdü.
Peki
bu
davranışın
NOGAY
SOSYOLOJİSİNE
katkısı neydi?
Ben
50
yaşımdayım, çocukluğumda köyümüzün bir büyüğü
haksız olarak da olsa bizi azarlasa veya amiyane
tabirle tokatlasa, eve gidip ailemize şikayet etme
lüksümüz yoktu, çünkü bunu yaparsak aile
büyüğünden de bir azar işitir veya iki tokatta ondan
yerdik. Bu olumsuz görünen tablodaki sosyal
etkileşime bir bakalım;
1.Çocuk büyüğüne saygısızlık yaptığında başta
kendi ailesi tarafından cezalandırılacağını bilerek
kim olursa olsun büyük gördüğü zaman gayri
ihtiyari saygılı olmak durumunda olurdu. Bu da
küçük, büyük arasında saygı, sevgi bağını devamlı
canlı tutardı.
karşı
ailenin
kendisine
olan
saygısının
zayıflayacağını ve bununda kendi sosyal
pozisyonunu horlatacağını düşünerek kendine
yakışanı toplumu onore edici ve sosyal
pozisyonunu daha da sağlamlaştırıcı davranış
biçimini seçerek, ocuğu hem yanlışını gösterir,hem
de hareketinin ailesine vereceği zararın ne
olacağını eğitsel olarak anlatırdı.
Bu davranışlar Sosyolojik etkileşimde
“SEVGİDE
SERBESTLİK,
SAYGIDA
MECBURİYET” vardır sözünün gereklerinden
harekettir. Büyük çocuğu sevmez ama ailesine olan
saygısı kızgınlığına fren olur, Çocuk da büyüğe
saygı duymasa da aile terbiyesindeki büyük
kavramına saygı göstermek için yaramazlığına dur
diyebilirdi.
O eski kalabalık ailelerde huzur ve bir arada
yaşama becerisinin ana temeli budur. Ne zamanki
başka büyükler karşısında aileler çocuklarına
SORUMSUZLUK desteği vermeye başladılar,
NOGAY’lar da büyük kavramı AKA kavramı ATA
olarak değişirken içeriğini de değiştirdi. ATA
sadece dede olarak bir varlık sayılır oldu.
Şimdi,
Kendi sokağınızı bir dinleyin, gençler sizin veya
anne babanızın sevmediği OTOTEYBİNDE çalanın
dahi anlamadığı gürültülü, kısıtlı maddiyatın içinde
çabalayıp akşamı yorgunlukla bulmuş biraz
dinlenmek isteyenleri rahatsız eden kaç tane
araba,
köşelere
öbeklenmiş
MAFYAVARİ,
pejmürde siyahlar içinde veya satanist görünümlü
kirli sakallı ŞEHİT KANLARININ hayat verdiği bu
güzel ülkeyi görsel kirlilikle rahatsız eden kaç grup
göreceksiniz ?...
2.Büyük eğer bir çocuğu haklı durumda da olsa
paylamak veya iki tokat atma durumuna düşerse
Nogaytürk – 41
YAZAR SAYFASI
Mehmet TAŞKIRAN
Burada önemli olan Siz NOGAY gençleri
veya TÜRKİYE’ nin evlatları olarak bunları
tasvip ediyor musunuz ?.... Büyük ATATÜRK’
ün işaret ettiği MUASSIR MEDENİYET
kavramı sadece şekilden ibaret midir?
Şu benim ve sizlerin birbirimizi cismen
tanımadan, ismen iletişim kurduğumuz
BİLGİSAYAR’ ı veya İNTERNET’ i bulanlara
bu işaret ettiğim gurupların katkısı var mı?
ATATÜRK’ ün gençliğe hitabesine konu olan
gençlik bunlar mı ?
Benim için en önemlisi SİZ BU YAZIYI
OKUYUP YORUMLAYACAK GENÇLER
YUKARIDA İŞARET ETTİĞİM NOGAY
KÜLTÜRÜNDE BÜYÜK için yaptığım açılıma
anlam verebilip kanıksar mısınız veya o
işaret ettiğim AYKIRI gurupları tasvip edip
bizim kültürümüzün bu potada eriyip
kaynaşmasını ister misiniz?
Şimdiden yorum ve görüşleriniz için teşekkür
eder hepinize aydınlık gelecekler temini
ederim
Foto Grafik Ahmet ÖZİL
Nogaytürk – 42
NOGAY
KÜLTÜRÜ
Celal ÇAĞDAŞ
Bizim köylerde çeşitli gelenek ve adetler
vardır. Bunlardan çoğunu duyduğumuzda veya
uygulamasını
gördüğümüzde
hemen
düşünmeden saçma der, gereksiz görürüz.
Bazen sebebini sorar, aldığımız cevapları kabul
etmeyiz. Bu şekilde davrana davrana pek çok
adetimiz unutulup gitmiş. Kavetoy adeti de bu
gün unutulup gitmiştir. Bilmiyorum belkide
zaman onu gerektirmiştir. Ben burada
yetişebildiğim kadar, bildiğim kadar bu adetten
bahsedeceğim.
(Benden
daha
büyükler
elbetteki daha iyi bilirler, paylaşırlarsa memnun
olurum.)
Kavetoy düğünün sonunda , gelin geldiği
günün akşamı yapılan bir törendir. Daha iyi
anlatabilmek için CASŞIGARBA merasiminden
başlamak istiyorum. Bizim köylerde on beş yirmi
sene öncesine kadar damat düğün evinde pek
ortalıkta
görünmez,
eğlencelere
direkt
katılmazdı. Düğünün genellikle ikinci günü
damadın arkadaşları davet edilir, yemek verilir.
Yemekten sonra damat hazırlanır, kuyövbası’
nın (sağdıç)
nezaretinde evde bulunan
büyüklerin özellikle anne babanın elini öper ve
evden çıkar. Bu evden çıkışın verdiği mesaja
benim yorumum –büyükler daha iyi bilir- artık
sen bu evin daimi bir ferdi değilsin, kendin artık
bir hane sahibi oldun, demektir. Avluda
gençlerin arasına karışır, halaya durur. Halay
çekerken yengelerden biri hazırladığı tepsiyle
gelir. Damadın boynuna
POŞU bağlar,
damadın üzerinden şeker, fıstık, para gibi
nesneleri saçar (çocuklar kapışır). Halay çeke
çeke davul zurna eşliğinde daha önceden
hazırlanan eve gelinir. Bu evin avlusunda
yapılan eğlenceden sonra eve girilir. Sağdıç
damadın boynundaki poşuyu alarak evin
köşesine (törüne) asar. Artık CAS KÖSTERME
merasimine kadar o evde kalırdı. Cas
şıgartılgan ev genellikle damadın yakın
akrabalarından birinin evi olurdu. Damat kendi
misafirlerini (okuntu gönderdiği başka köylerin
caslarını) burada ağırlardı. Bunun faydaları hem
düğün evindeki kalabalık bölünmüş olur, hem
de gençlerin yapabileceği bazı olumsuz
davranışlar ortalıkta aleni yapılmamış olurdu.
Mesela içki içiliyorsa gizlice bu evde içilirdi.
Kağıt oynanacaksa burada oynanırdı.
Gelin indiği gün köyün gençleri ev ev
dolaşılarak her hanenin en büyük erkek çocuğu
davet edilirdi. Akşam yemeği bu evde yenir,
çaylar içilir ve cötgürme zamanı (para atma)
gelirdi. Ortaya bir tepsi konur , üzerine damadın
duvardaki poşusu serilir,
herkes ortadaki
görevli kıdımli gençlere para verir, veren kişinin
ismi söylenerek paralar poşunun üzerine atılırdı.
Bu işlemin sonucunda damada verilmek üzere
hatırı sayılır bir para birikirdi. Bunun sosyolojik
faydası yeni evlenen, eş sahibi olan, aile reisi
sayılan damat eşinin ve kendisinin ihtiyaçları
için babasından veya başkasından harçlık
istemek zorunda kalmazdı.
Misafir gençler çay faslını fazla
uzatmadan evden ayrılırlar, sağdıç ve damat
yalnız kalır, ortalık çekildikten sonra gelinin
yanına giderlerdi. Gerdek faslından sonra tekrar
damat kavetoy evine dönerdi. Sabahleyin
öğlene doğru damadın yakın arkadaşlarıyla
birlikte baba evine gelir ve CAS KÖSTERME
merasimi başlardı. Yemek faslından sonra
damat annesinin, babasının ve diğer büyüklerin
ellerini öper ve normal hayatına başlardı.
Neticede bütün işler belli bir edeple yapılır ve
yeni çiftler evlilik hayatına alıştırılırdı.
Nogaytürk – 43
MAKALE
Prof. Dr Ufuk TAVKUL
Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi
Nogayların göç
sahalarının geniş bir
coğrafyaya yayıldığı
bilinmektedir. Doğuda
Altay dağları
bölgesinden batıda Tuna
nehri havzasına kadar
uzanan geniş bir alan
Nogayların göç sahasını
oluşturmaktaydı.
Nogayların esas kitlesi
İdil ırmağının
doğusunda, Yayık ve
Emba ırmaklarının
civarlarında
yaşamaktaydı ve
bunların bir kısmı daha
doğuda Sır-Derya’ya
kadar uzanırlardı.
Kafkasya pek çok etnik halk topluluğunu bir arada
barındırırken, pek çok kültüre de evsahipliği yapan bir
coğrafya parçası olarak tarih boyunca insanların ilgisini
üzerine çekmiştir. Değişik dillerde konuşan ve görünüşte farklı
etnik kökenlere sahip görünen, ama Karadenizden Hazar
denizine kadar uzanan topraklarda hayat tarzı, âdetgelenekler, dünya görüşü, folklor açısından ortak bir kültüre
sahip olan çok çeşitli halklar topluluğu “Kafkasya Halkları”
olarak tanınmışlar ve yüzyıllarca süren komşuluk ve etnik
karışım neticesinde birbirleriyle etnik açıdan da akraba
topluluklar halini almışlardır. Etnik ve kültürel açıdan Kafkasya
Halklarını meydana getiren halkları Karadenizden Hazar
denizine doğru sıralayacak olursak, Abhazlar, kendilerine
Adige adını veren Şapsığ, Abzeh, Bjeduğ, Hatkoy, Natuhay,
Besleney, Kabardey gibi Çerkes boyları, Ubıhlar, Abazalar,
orta Kafkaslardaki yüksek dağlık arazide yaşayan KaraçayMalkar ve Osetler, doğu Kafkaslardaki Çeçenler ve İnguşlar ile
Dağıstan’da yaşayan Kumuk, Avar, Lezgi, Lak, Dargı gibi
halklardır.
Binlerce yıldır bir arada yaşayan bu halkların dışında
Kafkasya’ya son birkaç yüzyıl içinde getirilip yerleştirilen pek
çok etnik grup vardır. Bunların büyük bölümünü Ruslar ve Rus
Kazakları oluştururken, Kafkasya’nın değişik yörelerinde
küçük Ermeni ve Rum kolonilerine, Stavropol civarında
Türkmenlere ve Kafkasya’nın bazı bölgelerinde Nogay
Tatarlarına da rastlanmaktadır.
Etnik ve kültürel açıdan “Kafkasya Halkları” grubuna dahil
olmayan, ancak coğraf açıdan Kafkasya’nın kuzeyindeki
bozkırlarda yaşamaları sebebiyle Kafkasya çevresinde yer
alan Türk boyları arasında sayılan Nogay Tatarlarının
günümüzde yaşadıkları müstakil bir özerk bölge veya
cumhuriyetleri yoktur. Kafkasya civarında yer alan Nogaylar
Dağıstan Cumhuriyeti’nin Nogayskiy rayonunda (ilçesinde) ve
Mahaçkala şehrinde, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin
Nogaytürk – 44
M AKALE
Prof. Dr. Ufuk TAVKUL
Adige-Hablskiy rayonu ile Çerkessk şehrinde
yaşamaktadırlar. Ayrıca Stavropol eyaletinin
Neftekum, Açıkulakskiy ve Kayasulinskiy
rayonlarında da Nogaylar bulunmaktadır.
Çeçenistan’ın kuzeyinde de birkaç Nogay köyü
yer almaktadır. Kafkasya ve çevresindeki Nogay
köylerini şöyle sıralamak mümkündür:
Dağıstan’ın kuzeyinde Nogay Bozkırı
olarak adlandırılan bölgede yer alan Nogayskiy
rayonunda Terekli-Mekteb (ilçe merkezi),
Üysalgan, Karagas, Orta-Tübe, Çervlenıe
Burunı, Borançı, Künbatar, Nariman, Bajigan,
Lenin avul, Kalinin avul, Yangı avul, Sulu-Tübe,
Karasuv, Kumlı, Batırmurza, Yujno-Suhokumsk
köyleri bulunmaktadır. Ayrıca Dağıstan’ın Lenin
rayonunda yer alan Nogay köyleri As-avul,
Meyt-avul, Kum-avul, Glavsulak, Babayurt
rayonunda yer alan Nogay köyleri TamazaTübe, Keme-Tübe, Novaya Kosa, Toksanak, ve
ilçe merkezi Babayurtovskoe köylerinden
ibarettir. Kızlar rayonunda yer alan Nogay
köyleri
ise
Mongol-avul,
Yementey-avul,
Kıstırılgan, Makar-avul, Novo-Vladimirovka,
Boranbay, Sangişi, Oguzer ve Kızlar köyleridir
7.
Stavropol
eyaletinin
Neftkumskiy
rayonunda yer alan Nogay köyleri Abram-Tübe,
Tukuy-Mekteb, Koyasula, Mahmud-Mekteb,
İlyas-Kışlav, Kunay, Biysey, Yamangoy, Nukus,
Artezian, Kara-Tübe, Biyaş, Açıkulak köyleridir.
Kafkasya çevresinde konuşulmakta olan
Nogay Türkçesi üç diyalekte ayrılır. Kara Nogay
diyalekti
Dağıstan’ın
kuzeyindeki
geniş
düzlüklerde yer alan Nogay bölgesinde, Kuma
ve Terek ırmaklarının aşağı kısımlarında
konuşulur. İkinci diyalekt Asıl Nogayca olarak
adlandırılır ve Stavropol bölgesinin Açıkulak,
Neftekumsk gibi Nogay yerleşim yerlerinde
konuşulur. Ak Nogay diyalekti ise Kuban
ırmağının aşağı kısımlarında, Karaçay-Çerkes
Cumhuriyeti sınırları içindeki Nogaylar ile
Mineralnıy Vodı bölgesi sınırları içindeki Kanglı
köyünde
yaşayan
Nogaylar
tarafından
konuşulur. Kara Nogay ve Asıl Nogay
diyalektleri birbirine oldukça yakınken, Ak
Nogay diyalektinde Karaçay Türkçesinin etkisi
görülmektedir.
Nogayların Kafkasya’ya Yerleştirilmeleri
Nogayların göç sahalarının geniş bir
coğrafyaya yayıldığı bilinmektedir. Doğuda Altay
dağları bölgesinden batıda Tuna nehri
havzasına kadar uzanan geniş bir alan
Nogayların göç sahasını oluşturmaktaydı.
Nogayların
esas
kitlesi
İdil
ırmağının
doğusunda, Yayık ve Emba ırmaklarının
civarlarında yaşamaktaydı ve bunların bir kısmı
daha doğuda Sır-Derya’ya kadar uzanırlar
Çeçenistan’ın
kuzeyindeki
Şelkovskiy
rayonunda uzanan bozkırlarda yer alan Nogay
köyleri Sarısuv, Karşıga, Krasnıy Vostok, Şestoy
Sovhoz, Şelkovskiy avul, Çervlenaya köyleridir
8.
Karaçay-Çerkes
Cumhuriyeti
sınırları
içinde yer alan Nogay köyleri bu cumhuriyetin
kuzeyindeki düzlüklerde bulunan Adige-Hablskiy
rayonundaki Adil-Halk, İkon-Halk, Kuban-Halk,
Kızıl Togay, Erkin-Yurt, Erkin
Halk, Kızıl-Yurt ve Erkin Şahar köylerinden
oluşmaktadır 9.
7 İ.H. Kalmıkov. Nogaytsı.-Çerkessk, 1988, s. 5
8 Kalmıkov 1988, s. 5
9 Ufuk Tavkul. “Karaçay-Çerkes Cumhuriyetinde Etnik Yapı”.
Birleşik Kafkasya, 1 (4), 1995, s. 26
M AKALE
Prof. Dr. Ufuk TAVKUL
1557-1558 yıllarında İdil ırmağının batısına göç
ederek Kırım Hanı Devletgerey Han’a sığındılar.
Devletgerey Han bu Nogaylara Kafkasya’nın
kuzey düzlüklerinde hâkimiyeti altında bulunan
Kabardey ülkesi ile Azak kalesi arasında göç
sahası tahsis etti. Bu bölgeye yerleşen Nogaylar
“Kiçi (Küçük) Nogay Ulusu” adıyla tanındılar11.
Nogay kabilelerinden yedisi “Şırın, Arın,
Kıpçak, Argun, Alçın, Katay ve Mangıt” Yedisan
adıyla biliniyorlardı. Kazan Hanlığı’nın Ruslar
tarafından ele geçirilmesine kadar Nogay
kabilelerinin göç sahasının kuzeyde Kama
ırmağına kadar uzandığı bilinmektedir.
16. yüzyıl ortalarında Devletgerey Han’ın
hâkimiyeti devrinde Nogay kabilelerinin Kırım
Hanlığı içinde göç sahası bulmaları bir mesele
halini aldı. Astarhan’ın Ruslar tarafından
alınmasıyla Nogay kabilelerinin bir çoğu 16.
yüzyıl ortalarında İdil ırmağının batı tarafına
göçe zorlandılar. 1557-1558 yılları arasında
ortaya çıkan kıtlık ve açlık bu göç hareketini
aşağı İdil sahasında hızlandırdı10. Bu sırada
Nogayların başı sayılan Yusuf Mirza ile veliahdı
İsmail Mirza arasında ortaya çıkan siyas
çekişme Nogayları ikiye böldü. Nogayların Rus
himayesinde bulunması siyasetini takip eden
İsmail Mirza’ya karşılık Rus aleyhtarı olan Yusuf
Mirza arasında başlayan mücadele 1555 yılında
Yusuf Mirza’nın öldürülmesiyle sonuçlandı.
Yusuf Mirza’nın oğullarının İsmail Mirza’ya karşı
mücadeleyi devam ettirmeleri neticesinde
Nogaylar birbirine düşman iki zümreye
bölündüler. Rus aleyhtarı olan Nogay kabileleri
Nogayların
bir
kısmının
Kafkasya
ve
çevresindeki topraklara Ruslar tarafından
yerleştirilmeleri 18. yüzyılın ikinci yarısında
gelişen siyas olaylar neticesinde gerçekleşti.
1768 yılında başlayan Rus-Türk savaşı
sırasında İkinci Katerina Yedisan ve Bucak
Nogaylarının mirzaları ile bir anlaşma yaparak
Osmanlı devleti ve Kırım hanlığına karşı
Nogayları kendi tarafına çekti. 6 Temmuz 1770
tarihinde yapılan anlaşma gereğince Nogay
Tatarlarının Ruslara karşı savaşmayacakları
kararlaştırıldı. Yedisan ve Bucak Nogay
Tatarlarının beyleri Can Membet bey bu ihanetin
karşılığında Ruslardan 3000 ruble mükafat aldı
ve Nogaylar Osmanlı devleti ve Kırım hanlığına
karşı Rusya’nın hizmetine girdiler 12. 1771 yılı
başında St. Petersburg’a gelen bir Nogay heyeti
Çariçe İkinci Katerina’dan Nogay Hanlığının
yeniden kurulmasını ve Rusyanın himayesi
altına girmesini talep ettiler. Rusya kendi
siyasetine uygun bulduğu bu talebi kabul etti ve
Can Membet beyin idaresinde bir Nogay Hanlığı
kurulması için Nogay mirzaları ile görüşmeler
yaptı. Ancak bazı Nogay kabilelerinin Can
Membet beyin hanlığını kabul edecekleri şüpheli
görüldüğünden, Rus hükümeti dört Nogay
kabilesinin
Kafkasya’daki
Kuban
ırmağı
boylarına
nakledilerek
başlarına
Kırım
hanlarının soyundan, yani “gereylerden” bir
sultanın getirilmesi için harekete geçti. 1771 yılı
sonlarında
dört
Nogay
kabilesi
Tuna
havzasından alınarak Kafkasya çevresinde,
Kuban ırmağı boylarında Ruslar tarafından
yerleştirilip
yaşamaya
başladılar13
11 Kurat 1972, s. 243
12 Kurat 1972, s. 286
10 Kurat 1972, s. 243
13 Kurat 1972, s. 287
Nogaytürk - 46
M AKALE
Prof. Dr. Ufuk TAVKUL
1782 yılında General Suvarov komutasındaki Rus ordusunun katliamına uğrayan Kuban
çevresindeki Nogaylar Kafkasya’nın Karadeniz sahillerinden Kabardey topraklarına kadar uzanan
Osmanlı hâkimiyetindeki bölgenin idarecisi Ferah Ali Paşa’ya sığınarak, Osmanlı arazisine yerleşmek
istediklerini bildirdiler. Ferah Ali Paşa Nogayların hem Ruslar, hem de Çerkesler ile aralarında
düşmanlık olduğundan, onların Ruslarla Çerkesler arasına yerleştirilmelerinin Osmanlı devletinin
menfaatleri açısından uygun olacağını düşünerek bu talebi olumlu karşıladı. Çerkezistan bölgesinin
kuzeyine yerleştirilecek olan Nogay kabileleri dört gruba ayrıldı ve 10.000 kadarı Kabardey bölgesinin
batısında, Abzeh ve Besleney Çerkeslerinin arasına yerleştirildi 14. 10.000 kadar Nogay Kemirguey
Çerkeslerinin bölgesine, 10.000 kadar Nogay Hatukay Çerkeslerinin bölgesine, 10.000 kadarı da
Anapa limanına yakın bir bölgeye yerleştirildi. Nogaylara bu bölgelerde yaşayabilmeleri için yerleşik
hayata geçmeleri ve ziraatla meşgul olmaları, Çerkeslere ve Ruslara saldırmamaları şart koşuldu 15.
Böylece Kafkasya çevresinde yer alan Nogay Tatarlarının yerleşik hayatları başlamış oldu.
Nogay Tatarlarının Etnik ve Sosyo-Kültürel Problemleri
Ekim 1917 tarihinde Çarlık Rusyası’nın yıkılışıyla sonuçlanan Bolşevik ihtilali öncesinde
Nogaylar Kafkasya’nın kuzeyinde yer alan geniş düzlüklerde, Nogay bozkırı olarak adlandırılan
bölgede yaşıyorlardı. Kafkasya halklarının 1918 yılında kurdukları Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’nin
Sovyetler tarafından ortadan kaldırılmasının ardından, 1921 yılında kurulan Dağlılar Cumhuriyeti’nin
idar sınırları içine Rus Kazakları ve Nogaylar da dahil edildiler.
Batı Kafkasya’da Kuban bölgesinde yaşamakta olan Nogaylar, 1922 yılında Karaçay-Çerkes
Özerk Bölgesi’nin kurulmasıyla
bu bölgenin idaresi altına alındılar. Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi 1926 yılında ikiye bölünerek
Karaçay Özerk Bölgesi ve Çerkes Özerk Bölgesi adı altında iki farklı idar yapıya ayrıldı. Kafkas
dağlarının üzerinde yer alan dağlık bölge Karaçay Özerk Bölgesi’ni oluştururken, kuzeydeki ovalık
bölgeler Çerkes Özerk Bölgesi’ni meydana getiriyordu. Bu bölgedeki geniş düzlüklerde yaşamakta
olan Nogaylar da bu suretle Çerkes Özerk Bölgesi idaresi altına alındılar ve burada oluşturulan
Abazin-Nogay ilçesi idaresine bağlandılar. İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet hükümeti ve
rejimine karşı ayaklanan Karaçay halkının 2 Kasım 1943 tarihinde Kafkasya’dan Orta Asya ve
Sibirya’ya sürülmeleri bölgenin etnik ve idar yapısında meydana gelecek karışıklıkların temelini attı.
Karaçaylıların 1957 yılından itibaren Sovyet hükümeti tarafından affedilerek Kafkasya’ya geri
dönmeye başlamalarıyla birlikte, sürgün öncesinde müstakil olan Karaçay Özerk Bölgesi yeniden
kurulmadı ve bu bölge Çerkes Özerk Bölgesi ile birleştirilerek, Stavropol Eyaletine bağlı KaraçayÇerkes Özerk Bölgesi kuruldu. Bu sırada Abaza ve Nogay etnik gruplarının yaşadığı Abazin-Nogay
ilçesi de lağvedildi ve Nogaylar Adige-Hablskiy ile Prikubanskiy adlı iki idar bölgeye bağlandıl
14 Ali Barut. “Nogayların Kuzey-Batı Kafkasya’da yerleşmesi (1782)”. Emel, (225), Mart-Nisan 1998, s. 23
15 Kurat 1972, s. 287
Nogaytürk - 47
NOGAYTÜRK
SADECE İSTANBUL’ DA DEĞİL ANKARA, İZMİR , KONYA VE TÜRKİYE’
DEKİ TÜM İL VE İLÇELERDE UYUŞTURUCU DENEME/ KULLANIM YAŞI 15’ E VE
DAHA DA AŞAĞISINA KADAR DÜŞTÜ. SİGARA VE ALKOL DENEME/ KULLANIM
YAŞI DA UYUŞTURUCUYLA AYNI. 15 !..
Nogaytürk - 48
MAKALE
Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ
Kuban boylarının
Rusların eline
geçmesinden sonra,
Nogayların büyük bir
kısmı yukarıda
belirttiğimiz üzere
1777’de, Suvorov’un
komutasındaki
kuvvetler tarafından
öldürüldüler. Sağ
kalanlar Yukarı
Kuban ve Kama
boylarına gittiler. Bir
bölümü de
Türkiye’ye göçtü.
Diğer yandan Tuna
bölgesindeki
Nogaylar da, Trakya
üzerinden Türkiye’ye
girip, Eskişehir
bölgesine yerleştiler
Bugün Nogay Türklerinin isimlerini aldıkları sanılan Nogay, bir
şahıs adı olup, 1270-1299 yılları arasında Altun Orda’da
büyük nüfuz kazanmış bir emir idi. Berke (Bereke) Han’ın
saltanat devresinde onun en önde gelen kumandanıydı ve
İslamiyeti de bu zamanda seçmişti. O, 1262-1265 yıllarında
Hülagu’nun yönetimi altındaki İran Mogollarıyla savaştı ve
Altun Orda tahtına istediği şehzadeyi geçirdi. Nogay’ın
karargâhı Hazar yakınlarındaki Saraycık şehri kabul edilir. Bu
arada Bizans’a korku salmış, Sırp ve Bulgaristan işlerine
karışmıştır. Bizans imparatoru Mihail Paleolog’u haraca
bağlayarak, kızını aldı. Dolayısıyla onun tarihi kişiliğine
baktığımızda, çok kudretli bir şahsiyet olduğu anlaşılır.
İlim adamları Nogay zamanında, Kıpçak bozkırlarına
yerleşen Türklerin İslamlaşmasının hızlandığını, bir müddet
geçtikten sonra ona tabi olan il ve uruglara Nogay adı
verildiğini de söylerler1. Herne kadar Nogayların menşei ile
alâkalı farklı düşünceler var ise de, bize göre kabilenin esas
kütlesi bölgeye Hunlarla birlikte gelip yerleşen Ogur boylarıyla,
sonradan onlara katılan Oguz, Peçenek, Kuman-Kıpçak,
Kanglı gibi Türk kabilelerinden müteşekkildir. Bu uruglar 15.
yüzyılın ortalarında Aşağı İdil ve Yayık sahasında göç etmekte
olup, kendi beylerinin idaresindeydiler ve Rus vesikalarında da
ilk defa Nogay Ordası ismi bu sıralarda geçer.
Nogay ailelerinin yedi tanesi “Yedisan Nogayları” diye
anılmaktadır. Bunlar; Şırın, Arın, Kıpçak, Argun, Alçın, Katay
ve Mangıt. Onlar, Şırınlar başta olmak üzere Kırım taraflarına
yerleşmişlerdi. Geri kalanları Aşağı İdil boyuna inmişler, bir
süre sonra ise aralarından Mangıt ailesi Nogay gibi
adlandırınmıştır1. Her ne kadar Nogayların menşei ile alâkalı
farklı düşünceler var ise de, bize göre kabilenin esas kütlesi
bölgeye Hunlarla birlikte gelip yerleşen Ogur boylarıyla,
, AÜ. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü
Öğretim Üyesi
Nogaytürk – 49
M AKALE
Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ
sonradan onlara katılan Oguz, Peçenek, Kuman-Kıpçak, Kanglı gibi Türk kabilelerinden
müteşekkildir. Bu uruglar 15. yüzyılın ortalarında Aşağı İdil ve Yayık sahasında göç etmekte olup,
kendi beylerinin idaresindeydiler ve Rus vesikalarında da ilk defa Nogay Ordası ismi bu sıralarda
geçer.
Nogay ailelerinin yedi tanesi “Yedisan Nogayları” diye anılmaktadır. Bunlar; Şırın, Arın,
Kıpçak, Argun, Alçın, Katay ve Mangıt. Onlar, Şırınlar başta olmak üzere Kırım taraflarına
yerleşmişlerdi. Geri kalanları Aşağı İdil boyuna inmişler, bir süre sonra ise aralarından Mangıt ailesi
Nogay gibi adlandırınmıştır2 Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Nogay birliğinin
teşekkülünde Kuman-Kıpçak, Peçenek, Kanglı ve Oguz gibi bütün Türk boyları yer alıyordu.
Kanaatimizce bazılarının yaptığı gibi onları doğrudan doğruya Mogollara bağlamak bir hatadır.
Nogay Hanlığı İdil’den İrtiş’e ve Hazar Denizi’nden Aral Gölü’ne kadar uzanan sahaları
kapsıyordu. Onlar çoğu zaman Kazan Hanlığı ile iyi münasebetlerde bulundular. Nogay
mirzalarından Yusuf’un kızı Söyüm Bike, Safa Gerey ile evlenerek, Kazan’ın en ateşli milliyetçileri
arasında yer aldı. Kazan Hanlığının 1552’de Rusya’nın eline geçmesinden sonra, Nogay göçerlerinin
hareket sahası daraldı ve buna binaen geçim sıkıntısı başladı. Bu sırada Nogaylar birkaç zümreye
ayrıldılar. Kafkasya’nın kuzeyindekilere Küçük Orda, Emba Gölü civarındakilere Altıul Ordası, İsmail
Mırza’nın idaresindekilere de Büyük Nogay Ordası deniyordu. Bu sırada “denize düşen yılana sarılır”
misali, bazı beyler rahat yaşamanın Ruslarla işbirliği yapmaktan geçtiğini sanarak, Moskova’ya
yanaştılar. Bu kişilerin başında Yusuf Mirza’nın kardeşi İsmail geliyordu. Halbuki Yusuf hiçbir suretle
Ruslarla anlaşmayı düşünmedi. O daha çok Osmanlı yanlısı bir politika izledi. Yusuf ile İsmail
arasında çıkan anlaşmazlık Nogay boylarını ikiye böldü. Birbirlerine düşman oldukları gibi, Kazanlıları
da çekemiyorlardı. Bu durum her zaman olduğu gibi Rusların işine yaradı. Ruslar İsmail Mirza’ya
bazı hediyeler vererek ve destekleyerek kuvvetlenmesine sebep oldular. 1555’te Yusuf Mirza tuzağa
düşürelerek öldürüldü3 Fakat mücadeleyi oğulları devam ettirdi. İsmail’e karşı gelen boylar Kırım
topraklarına sığındılar.
1577-78 yılları arasındaki kıtlık ise Nogay boylarının büyük bir kısmının İdil’in batısına
geçmelerine neden oldu. Bu felaketde onbinlerce insan ve hayvanın öldüğü söylenmektedir. Devlet
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------1 A.N.Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972,
s.281; Z.V.Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 3. baskı, İstanbul 1981, s.263; L.Rasonyi, Tarihte Türklük,
2. baskı, Ankara 1988, s.221-222; Ş.Baştav, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1989, s.5; A.Temir,
“Nogay Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. I, 2. baskı, Ankara 1992, s.435; M.Kafalı, Ötemiş Hacı’ya
Göre Cuci Ulusu’nun Tarihi, Ankara 2009, s.54.
Bir başka görüş de; topluluğun adını 14. asrın ikinci yarısında ismine rastladığımız Togay Temür neslinden
gelen Kara Nogay’dan aldığı yolundadır. Bakınız, D.D.Paşaoğlu, Nogaylar, Nogay Göçleri ve Türkiye’deki
İskanları, Doktora Tezi, Ankara 2009, s.22.
Nogay adının Mogolcada “köpek” manasına geldiği ve Kasar ve Kotuz adlarının da hayvanlarla alâkalı
olduğu gibi birtakım fikirler ileri sürülüyorsa da (bakınız, Golden, a.g.e., s.270), bunlardan özellikle Kasar’ın
farklı bir anlamı vardır.
2 Kundur Türklerinin de Nogayların bir kolu oldukları, yaşadıkları yerden dolayı kendilerine Kara-ağaç
Türkleri de dendiği söylenmektedir. Bakınız, H.H.Howorth, “On the Westerly Drifting of Nomades, from the
Fifth to the Nineteenth Century, Part IV. Circassians and White Khazars”, The Journal of the Ethnological
Society of London, 2/2, London 1870, s.186; A.Caferoğlu, Türk Kavimleri, Ankara 1983, s.47; Paşaoğlu,
a.g.t., s.46; Kafalı, Ötemiş Hacı’ya Göre…, s.58.
3 Ş.Günaltay, Mufassal Türk Tarihi, C. I, İstanbul 1339, s.157-158; Kurat, a.g.e., s.281-282; F.Ünal,
“Geçmişten Günümüze As-Tarhan (Astrahan/Hacı Tarhan)”, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi,
15/38, Erzurum 2008, s.239.
Aslında o da pek suçsuz sayılmazdı. Yeri geldiğinde hepsi Rus çarına yaltaklanmadan geri durmadılar.
Nogaytürk – 5 0
M AKALE
Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ
Gerey Han bunlara Kuban boyu ve Azak çevrelerinde yaylak bölgesi gösterdi. “Küçük Nogay
Ulusu” olarak adlandırılan bu birliğin başında Kırım hanının oğullarından biri bulunacaktı. İdil Nehrinin
doğusunda kalanlara da “Büyük Nogay Ulusu” denmiştir4.
Büyük Nogay Ulusu’nun başında İsmail Mirza bulunduğu müddetçe, Rusların güdümünde
kaldı. 1556’da Astarhan’a Rusların girmesinde İsmail Mirza’nın da rolü büyük oldu. Ama ondan sonra
gelen beyler İsmail’in bu siyasetini sürdürmediler. Onlar Moskova’ya karşı Osmanlı Türkiyesi ve
Kırım ile münasebete geçmeye çalışmışlardır. Küçük Nogay Ulusu ise, coğrafi durumu icabı
tamamen Kırım ve Osmanlı politikasına tabi olmuştu.
Bilindiği üzere 1588’de Osmanlı Devleti’nin Astarhan’ı kurtarmak için yeni bir sefere karar
vermesi, Nogay beyleri arasında sevince sebep olmuş ve onlar da Ruslara karşı savaşmaya
hazırlanmışlardı. Fakat seferin yapılamaması onları hayal kırıklığına düşürdü. 1601 yılında Nogay
ilinde meydana gelen yeni bir açlık yüzünden, Nogayların birçoğu yeniden İdil’in sağına ve Kuban
mıntıkasına göç etmek zorunda kaldılar5. Onlardan boşalan yerlere de Rus köylüler yerleşti.
Rusya’da 1603’den sonra baş gösteren karışıklıklar ve tabii felaketler, diğer Türk boylarında
olduğu gibi, Nogaylar arasında da ümit doğurmuştu. 1605 yılında Terek Nehri üzerindeki bir Rus
kalesinin yıkılması ve Rusların Kafkasya’dan kovulmaları üzerine, Nogaylar da Rus zulmünden
kurtulabileceklerdi. Bazı beyler bağımsızlıklarını açıklayarak Osmanlı Türkiyesi ve Kırım’dan yardım
istediler. Maalesef bir destek gelmediği gibi, yeni baş gösteren Kalmuk taarruzu da Türk kavimleri için
afet oldu6
Hemen hemen hiç ziraatla uğraşmayan Nogaylar devamlı konar-göçerlerdi. Esas gıdaları
kımız ve et idi. Unlu yiyeceklere pek rağbet etmeyen bu Türk boyu kaynaklarda gözü karalığıyla
tanınmaktadır. Romen kaynakları onların gayet dürüst insanlar olduklarını yazarlar. Kıpçak
Bozkırlarıyla, Karadeniz’in her iki tarafında rastlanılan Nogayların bir devlet yapısını andıran siyasi
organizasyonlarının olmayışı onların en büyük zaaflarından birisidir. Bunun da sebebi belki Çingizli
an’anesine bağlı oluşlarıdır. Çünkü Emir Nogay’ın doğrudan Çingiz sülalesinden gelmediğini
bilmekteyiz.
Bununla birlikte 1770’te Ruslar, Bender kalesini kuşattıklarında Yedisan Nogayları, Ruslarla
anlaşmaya razı olduklarını açıkladılar. Bunun üzerine 6 Temmuz 1770’te Nogaylar ile bir Rus
generali vasıtasıyla dostluk anlaşması yapıldı. Buna göre, Yedisan ve Bucak Nogayları Kırım hanı ve
Osmanlı Devleti’nden ayrı hareket edeceklerdi ki, bu ihanetin karşılığı olarak Can Membet Bey,
Ruslardan 3000 ruble rüşvet aldı. Kırım Hanlığının önemli bir gücünü oluşturan Nogayların düşman
safına geçmesi, hanlığa da büyük bir darbe indirmişti. Can Membet Bey, kurulacak olan bağımsız
Nogay ulusunun başında olacaktı, fakat diğer Nogay aileleri buna yanaşmıyorlardı. Sonunda 1771’de
dört Nogay urugu Kuban boyunda, Rusların gösterdiği bir sahada yaşamağa razı oldular. Bu
Nogaylar daha sonra Rus generallerinden Suvorov tarafından bir katliama maruz kaldılar 7.
Bu sıralarda Kabartay bölgesi ve Karadeniz’in Kafkas sahilleri Osmanlı hakimiyetinde olup,
Ferah Ali Paşa idaresindeydi. Nogaylardan bir heyet Ferah Ali Paşa’nın yanına gelerek, Kabartay
ülkesinde yerleşmek istediklerini bildirmişler, Ali Paşa Çerkezler ve Ruslar arasında iskan edilecek
olan bu Türklerin ileride zarara uğrayacaklarına kanaat getirerek, onların Osmanlı sahasında
oturmalarına izin vermiştir. Bunlara yerleşik hayata geçmeleri, Çerkezlerle savaşmamaları ve Ruslara
karşı dikkatli olmaları söylendi. Buna bağlı olarak Anapa yakınlarında 10.000 kadar Nogay Türkü
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------4 Kurat, a.g.e., s.282; Temir, a.g.m., s.435.
5 Kurat, a.g.e., s.283.
6Kurat, a.g.e., s.284.
Bu arada 1699 yılında imzalanan Karlofça Andlaşmasının hükümlerinden birisi Bucak Nogaylarının Ten
Nehrinin öbür tarafına götürülmesi üzerinedir. Bakınız, Ekrem, a.g.e., s.92.
Nogaytürk – 5 1
M AKALE
Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ
iskan edildi. Nogaylardan, her Cuma bin askerin Anapa’da hazır bulunmaları şart koşuldu 8 Böylece
birçok Nogay mirzası Osmanlı ordusuna bey olarak katıldı.
Kuban boylarının Rusların eline geçmesinden sonra, Nogayların büyük bir kısmı yukarıda
belirttiğimiz üzere 1777’de, Suvorov’un komutasındaki kuvvetler tarafından öldürüldüler. Sağ kalanlar
Yukarı Kuban ve Kama boylarına gittiler. Bir bölümü de Türkiye’ye göçtü. Diğer yandan Tuna
bölgesindeki Nogaylar da, Trakya üzerinden Türkiye’ye girip, Eskişehir bölgesine yerleştiler.
Maalesef Türk boyları içerisinde kendilerine ait bir vatanları olmayan tek grup Nogaylardır. En
azından bugün Nogay yurdu diye anılan bir bölge yoktur. Nüfuslarının günümüz itibarıyla 80-100.000
civarında olduğunu sanıyoruz. Başlıca kalabalık olarak bulundukları yer Dağıstan Muhtar
Cumhuriyeti arazisidir. Ayrıca yoğun olarak Karaçay-Çerkez Cumhuriyetinde ve Stavropol eyaletinde
yaşamaktadırlar9 Türkiye gibi bazı ülkelerde de Nogay Türklerine rastlanılır. Bugün bazı Türk
boylarının, toprak meseleleri yüzünden birbirleriyle kanlı-bıçaklı hale gelmeleri, vatansız durumdaki
Nogayların hali ibret olmalıdır.
Nogay Türkçesi, Türk dilinin Kıpçak grubuna giren bir kol olup, Kara Kalpak ve Kazak
Türkçesine yakınlık gösterir. Nogay Türkçesi üç ana kısma ayrılır. Bu kollar arasında ufak-tefek
farklar bulunur. Bunlar; 1- Ak Nogay Kolu, Karaçay-Çerkez Muhtar Cumhuriyeti topraklarında
konuşulur. 2- Asıl Nogay Kolu, Stavropol eyaletinin Açikulak ve Koyasula bölgelerinde yayılmıştır. 3Kara Nogay Kolu ise, Dağıstan Muhtar Cumhuriyetinde yaşayan Nogaylar arasında geçerlidir10
Nogay Türkçesi sahasında başlangıçta yalnızca folklor örnekleri toplanmıştır. 1883’te
M.Osmanoglu’nun Arap harfleriyle birtakım Nogay Türkçesi metinleri yayınladığı bilinmektedir. Daha
sonra P.A.Falev, 1888-1922 arasında Nogay Halk Edebiyatı mahsullerini derledi. Son yıllarda Nogay
Türkçesi üzerinde N.A. Baskakov’un çalışmalarına şahit olduk. O, Nogay Türkçesinin kollarını
incelemiş, bundan başka Nogayca-Rusça, Rusça-Nogayca sözlükler hazırlamıştır.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------7 Kurat, a.g.e., s.286-287; M.A.Ekrem, Romen Kaynak ve Eserlerinde Türk Tarihi, Ankara 1993, s.11.
8 Kurat, a.g.e., s.287-288.
9 Caferoğlu, a.g.e., s.45; C.Yücel, Dış Türkler, İstanbul 1976, s.70; N.Güllüdağ, “Nogay Türkleri ve
Edebiyatı”, Yeni Türkiye, 3/16, Ankara 1997, s.1991-1992.
10 Caferoğlu, a.g.e., s.47; J.Benzing-K.H.Menges, “Türk Dillerinin Sınıflandırılması”, Tarihi Türk Şiveleri,
Haz. M.Akalın, 2. baskı, Ankara 1988, s.5.
KAYNAKÇA
Benzing, J-Menges, K.H., “Türk Dillerinin Sınıflandırılması”, Tarihi Türk Şiveleri, Haz. M.Akalın, 2.
baskı, Ankara 1988
Caferoğlu, A., Türk Kavimleri, Ankara 1983
Ekrem, M.A., Romen Kaynak ve Eserlerinde Türk Tarihi, Ankara 1993
Howorth, H.H., “On the Westerly Drifting of Nomades, from the Fifth to the Nineteenth Century, Part
IV. Circassians and White Khazars”, The Journal of the Ethnological Society of London, 2/2,
London 1870
Kafalı, M., Ötemiş Hacı’ya Göre Cuci Ulusu’nun Tarihi, Ankara 2009
Kurat, A.N., IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara
1972
Nogaytürk – 5 2
AHLAK
Doç. Dr Halil ALTUNTAŞ
“İman” ve
“emanet”
kelimelerinin aynı
kökten gelmekte
oluşu bile emanet
konusunun din
nazarında önemli
bir yeri olduğunun
işaretidir. Ey man
edenler! Allah ve
peygamberlerine
hainlik etmeyin.
Bile bile aranızdaki
emanetlere de
hainlik etmeyin."
( Enfal, 27-28)
ayetleri de bunu
açıkça ortaya
koyuyor.
Emanet kelimesi bize iki temel anlam çağrıştırıyor:
Güvenmek ve güvenilir olmak. Birincisi ihtiyaçtır, diğeri ise
bir erdem. Güvenme ihtiyacını her zaman taşırız da, güvenilir
olmak erdemi için aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Kendimizi
yoklayalım, biraz ince düşünelim; emanet duygusunu göz ardı
ettiğimiz, bize güvenenleri yanılttığımız irili ufaklı nice
olay la
karşılaşacağız.
Emanet
konusunda
“küçük
kaçamak”lar yaparken düşünmeyiz ki, bu nitelik yoksa ihanet
vardır ve güvenilir olmayan insan “hain”dir. Oysa hainliği
vatana ihanet sınırlarına hapsetmiş bir anlayış hâkimdir
sanki bize. İhanetin diğer alanları unutulmuş, normalleşmiştir
adeta. Söz gelimi, aile yuvası eşlerin birbirine sadık kalacağı
ön-kabulü üzerine kurulur. İşler değişip taraflardan biri yan
çizince ortaya çıkan durum düpedüz ihanettir. Ancak bakın,
nasıl da aldatma ve birlikte olma gibi nitelemelerle hafife
alır olduk bu ağır ahlaki depremi. Konuğuna Eşini hiç aldattın
mı? sorusunu yönelten program sunucusunun rahatlığına
bakınız.
Emanet deyince genelde aklımıza, koruması için birine
geçici olarak bıraktığımız şey gelir. Hukuk ağırlıklı bir yaklaşım
söz konusudur bu bağlamda. Emanetin bir de ahlaki boyutu
var ve bunu güvenilir olmak temelinde ele almak mümkün.
İfade edelim ki gündelik-hukuki anlamı ile emanet algısını
besleyen kaynak da budur. Bir kimseye koruması için
bıraktığımız şeye emanet deyişimiz, onu teslim alanda var
olduğunu kabul ettiğimiz güvenilir olma niteliği ile ilgilidir.
Gerçekten de emanet duygusu insanın yapısında vardır ve
vicdan dediğimiz ruh dünyası olgusundan beslenir. O sebeple
her normal insan kendisine güvenilmesini ve başkalarına da
güvenebilmeyi ister. Bu iki yönlü talebin gerçekleşmesi halinde
toplumsal organizasyon sağlam bir desteğe kavuşmuş olur.
Bireylerin birbirlerini kabullenmeleri böyle bir düzlemde
mümkün olur.
Nogaytürk – 5 3
AHLAK
Doç.Dr.Halil ALTUNTAŞ
“İman” ve “emanet” kelimelerinin aynı kökten gelmekte oluşu bile emanet konusunun din
nazarında önemli bir yeri olduğunun işaretidir. Ey man edenler Allah ve peygamberlerine hainlik
etmeyin. Bile bile aranızdaki emanetlere de hainlik etmeyin."( Enfal, 27-28) ayetleri de bunu açıkça
ortaya koyuyor. İşte bunun içindir ki emanet duygusunu yitirmek diğer bir ifade ile ihanet
münafıklığın temel göstergeleri arasında sayılmıştır.(Buhari, İman, 24 ) İnsan bir yandan emanet
duygusunu yüceltirken diğer yandan onu çeşitli zaafların kurbanı kılabilmektedir. Kur’an, insanın
emanet konusunda yaşadığı genel zaaf haline şöyle dikkat çekiyor: Şüphesiz, biz emaneti göklere,
yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi.
(Ancak insan çok kere, yüklendiği bu emanete riayet etmemektedir.) Çünkü o çok zalimdir, çok
cahildir. (Ahzâb: 33/72) Burada insanın yüklendiği ifade edilen “emanet” çeşitli şekillerde açıklana
gelmiştir. Bu açıklamaların ortak peydasını, “akıl ve irade sahibi olmanın gerektirdiği sorumluluk
olgusu” şeklinde çerçevelemek mümkündür. İnsan, iyi ve kötü arasında seçim yapabilme yeteneğini
olumlu yönde kullanmadığı zaman, hem kendisine hem de başkalarına, çevresine zulmetmiş olur.
Ayette insan türünün bu özelliğine dikkat çekilerek onun genelde emanete riayet konusunda
vefasızlığa yatkın olduğuna işaret edilmektedir. Buradan hareketle diyebiliriz ki emanet duygusu
yaratılıştan gelmekle beraber bütün ahlaki nitelikler gibi onun da zamanın olumsuz şartları içinde
bastırılıp yok olabilmesi söz konusudur.Hz. Peygamber bu yok oluşun, insan uykuda imiş gibi,
farkında olmadan azar azar gerçekleştiğini haber vermektedir. (Buhari, Rikak, 35) İşte böyle bir
düşüş yaşamamak için emanet duygusunun daima aktif tutulması gerekiyor. Bu noktada yapılması
gereken şeylerden biri de uygun şartlar oluşturup insana güvenmektir. Güvenen kişi kendi içinde
taşıdığı olumlu yapıyı güvendiği kimseye de yansıtır. Birine güvendiğinizi belli edin; ona, bu yolda
büyük bir enerji aşılamış olacaksınız. Güven büyük bir güçtür diyor. Muhammed İkbal, Birinin
benim bir teorime güvendiğini görünce bu teorinin gerçekliğine olan güvenim sonsuz artmaktadır.
(Muhammed İkbal, Yansımalar-Gençlik Notları, [İkinci Baskı, Kaknüs, İstanbul, 2007] s. 25)
Aslında, koruması için birine bırakılan emanet belli bir maddi değer kadar emaneti bırakanın
karşısındakine beslediği güven duygusunu da temsil eder. Bu yüzden, emanete hiyanet eden kimse
emanet sahibinin sadece malını zayi etmemiş, onun ruh dünyasına da tecavüz etmiştir. Bu yönü ile
emanet duygusu kişinin dokunulmazları arasında önemli bir yer işgal eder. Emanet niteliği öylesine
önemlidir ki, müslüman gördüğü hıyanete misli ile karışık vermek yolu ile de olsa onu zedeleyecek bir
davranış sergileyemez. Şu hadis-i şerif tam da bunu söylemiyor mu: Sana emanet bırakanın
emânetini geri ver. Sana ihânet edene ihânet etme” (Ebû Davud, Buyu', 81)
Toplumu ayakta tutan temel dinamiklerden birisidir emanet duygusu. Kur'an'ın peygamberleri
güvenilir elçiler olarak sunması, hatta bu niteliklerini bizzat onların dili ile yansıtması oldukça
anlamlıdır. Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim sözü Kur'an'da birçok peygamberin dilinden
defalarca zikredilir. Bu vurgu, peygamberlik görevinde başarılı olmanın güvenilir olmakla sıkı sıkıya
bağlantılı olduğuna işarettir. Hz. Muhammed (a.s.) daha peygamber olmadan önce, içinde yaşadığı
putperest cahiliye toplumu tarafından bile “Güvenilir Muhammed” diye anılıyor, dürüst kişiliği ile saygı
görüyordu. Getirdiği dine var güçleri ile karşı çıkan müşriklerin, güvenilir olması ciheti ile Hz.
Peygamber’e toz kondurmamış olmaları bu duygunun insan ilişkilerindeki etkinliğini ortaya koyması
bakımından önemlidir. Resülullah bu yönü ile, toplumun içine düştüğü bütün çürümüşlüklere,
kötülüklerle ve acımasızlıklara rağmen yine de erdemli olunabileceğini ortaya koymuş ve “Hak
bildiğin yolda tek başına yürüyeceksin” ilkesini hayata geçirmiş oluyordu. Muhammed (a.s.)
peygamber olduğu için güvenilir değildi. Belki güvenilir olması onun peygamber olarak seçilmesinin
alt yapı taşlarından birini oluşturuyordu.
Nogaytürk – 5 4
AHLAK
Doç.Dr.Halil ALTUNTAŞ
Esasen bir alışverişler serisi olan ticari hayat emanet duygusunun en çok arandığı alanlardan
biri. Müşterinin satıcıya, ortağın ortağa duyduğu güven bunun için satıcı nezdindeki en aziz
emanettir. Onun içindir ki bir kutsi hadisteki ifadesi ile Allah Teala “Birbirlerine ihanet etmedikleri
sürece iki ortağın üçüncüsü benim…” (Beyhaki, es-Sünenü’s-Suğrâ, [I-X, Haydarabat, Birinci Baskı,
1344] II, 78) buyurur. Ticari hayatta emanet duygusu eksikliği ya da yokluğu ne boyutlarda
evrakçılığa, hak ihlallerine, hukuki problemlere sebep oluyor, hep birlikte yaşayıp görüyoruz. “Açık
hesap çalışmak” diye bir şey vardı esnaf dilinde, değil mi? Hoş, bu yara günümüz toplumuna has bir
şey de değil. İnsan zaaflarının egemen bulunduğu her dönemde bu böyle olmuştur. Hz. Peygamberin
sırdaşı Huzeyfetu’bnu'l-Yeman’ın (öl. 36/656 veya 657) şu yakınması bize bunu söylüyor: Ben öyle
günler gördüm ki, hanginizle alış veriş yaptığıma aldırmazdım. Muhâtabım müslüman idiyse, bana
karşı hile yapmasına dindarlığı mâni olurdu. Muhatabım yahudi veya hıristiyan idiyse, onu da
yöneticisi bana hile yapmaktan alıkoyardı. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül
huzuruyla) alış veriş yapabilirim. (Buhari, Rikak, 35)
Toplumsal hayat son noktada bir iş bölümü organizasyonudur. Böyle bir organizasyonda
“işlerin iyi gitmesi” için herkesin üstlendiği görevi bir emanet olarak algılaması, onu en güzel ve en
verimli bir şekilde yerine getirmesi gerekir. Hz. Peygamber (a.s.) toplumun her kesiminden sorumlu
kişilere ve onların sorumluluk alanlarına çoban benzetmesi ile gönderme yaparak bu kişilerin
emanete riayet etmesinin toplum açısından taşıdığı hayati önemi hatırlatır. ( Buhâri, Ahkam, l) Bu
noktada özellikle kamuyu ilgilendiren iş ve görevlerin özel bir hassasiyetle ehil ellere bırakılmasının
önemini vurgulamak gerekiyor. Kıyametin ne zaman kopacağını soran sahabiye Hz. Peygamber
emanete riayetin yok olacağı zamanı işaret emiş; bunun ne zaman olacağı sorusuna ise “İşler
liyakatsiz kimselerin eline bırakıldığı zaman” cevabını vermiştir. ( Buhari, İlim, 2)
Liyakatli el, işi olması gerektiği en güzel ve en yararlı şekilde yapan eldir.İslam ahlakının
“ihsan” ve “itkan” adı altında emrettiği tutum budur. İhsan ve itkan bilinci iş hayatında emanet
duygusunun hayata yansıtıldığının göstergesidir. Görev ihmalleri, yetkilerin kötüye kullanılması,
zimmet ve rüşvet olaylarına karışmak emanete hıyanetin hemen hiç eksik olmayan örnekleridir.
Oysa mümin kesinlikle bilir ki “Kim emanete hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle birlikte
gelecektir. Sonra hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tam olarak
verilecektir. (Âl-i İmran, 3/161) Bu açık uyarıya rağmen ne yazık ki emanet vadisinin en netameli
alanlarından biri de kamu malı alanıdır. Kamu malına karşı sergilenen genel tecavüzcü yaklaşımı
atasözümüz iğneleyici bir söz kalıbı ile ne de güzel gözler ifade ediyor: “Devletin malı deniz,
yemeyen domuz.” Bu söz, toplum içinde harama çeken bir damarın, Kur’an’ın getirdiği emanet
duyarlılığı ilkesine ne kadar yabancı olduğunu gözler önüne sermektedir. Hatırlatalım ki on
dokuzuncu yüzyıla kadar İstanbul vilayeti yönetiminin adı “ “şehremaneti” idi. Anlamlı bir isimlendirme
değil mi?
Buraya kadar her şey tamam da, insan her şeyden önce kendine karşı emin olmak
durumundadır. Dünyaya gelirken beraberimizde getirdiğimiz ve çok kere bilinicinde olmadığımız nice
nimetler var; beden, sağlık, gençlik ve maddi imkanlar gibi. Bunların her biri insana bırakılmış birer
ilahi emanettir. Ömrümüzün her anının emanetçisiyiz. Allah’ın Resulü, uzun bir ömür yaşadığı halde
ebedi mutluluğu kazanmayı başaramayan kimsenin mazeretlerinin geçersiz olacağı uyarısında
bulunur. (Buhâr , Rikâk, 4) Bu emanetlerden doğan sorumluluğun hesabı Allah’a verilir. Kıyamet
gününde insanın, ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede eskittiğinden, malını nereden
kazanıp nerede harcadığından, bildiklerini ne kadar uyguladığından hesaba çekilmedikçe mahşer
yerinden ayrılamayacaktır. (Tirmizi, Kıyamet,1)
Hazırlıklı olmak gerekiyor.
Nogaytürk - 5 5
Ş
İ İ R
Mehmet TAŞKIRAN
Ali’yi gördüm HAKK divanında,
Biz Kur-an ile amel kıldık,
Çıkmam peygamberin izinden,
Bana dedi O’nun indinde,
O’nun dediğin mutlak bildik,
Hem de Kur-anımın sözünden,
Fitne için İslam dininde,
İktidar için bizde ayrık,
Hak dinini kendi gözünden,
Sen,ben diyenler bizden değil,
Oldu diyenler bizden değil.
Gördü diyenler bizden değil.
Ömer,Osman,Bekir dördümüz,
Demediğim o beyanlarda,
Kul
Mehmed
meramım,
Mümine emirdik hepimiz,
Adımı deyip meydanlarda,
Daima bir olan sözümüz,
Ayrı diyenler bizden değil.
Bilin ki Allahın dini tek,
Bilmediğim filan zamanlarda,
Geldi diyenler bizden değil.
Savm, salatı ayrı bildiğim,
Getiren peygamberidir hak,
Hacc için külfettir dediğim,
Kürsüden vaaz ile nifak,
Üç Halifeye küskünlüğüm,
Doğru diyenler bizden değil.
Vardı diyenler bizden değil.
Dört halifedir dinin gözü,
Hasan,Hüseyin benim ardım,
Peygamber sıraladı bizi,
İslama nefer olsun derdim,
Zülfikardan gayrı bir sazı,
Bir Onmaza da Ali yurdum,
Çaldı diyenler bizden değil
Vardı diyenler bizden değil.
Nogaytürk – 5 6
der
benim
İslam uğruna can verenim,
Hak bilmeze ALLAH selamım,
Verdi diyenler bizden değil.
08.07.09 Ankara,
TEL : 0 332 641 41 93
CEP : 0 539 641 41 93
0 541 641 41 93
www.aluminyumkorkuluk.tr.gg
KONYA – KULU
N OGAYTÜRK
NOGAYBİKE
İÇİNDEKİLER
EDİTÖRDEN
Hakan BENl İ
Deneme
ÖZLEM
Kevser KIZILDAĞ………………………
Edebiyat
Bekir Sıdkı Çobanzade
Meryem BAŞKURT ……………………
Dergimiz Nogaytürk, kısıtlı imkanlar
ile kendi çapında farklı bir şeyler yapmak
03 - 04 arzusunda. Bunu dergimizi takip edenler
fark ediyor olmalılar. Her sayımızda farklı
bir içerik, farklı bir sunumla dergimizi
zenginleştirmek ve sizlere daha güzel bir
dergi sunmak arzusundayız.
05 - 07
Dergimizin geçen sayısında dergiye
ek olarak NogayBülten’ i eklemiştik. Bu
sayımızda NogayBülten’ i dergiden ayrı
olarak tasarladık. Bu sayımızda yine
Ertengi
dergimiz içerisinde anne, kadın ve
Kutsuz Kutlime
Necdet ÖZEN ……………………………0 7 – 1 1 çocuklar ile ilgili yazıları NogayBike
Dergisi’ nde toparlayacağız.
Şiir
Galiba
Erhan ÇAĞDAŞ
…………………………..
12
Çocuk
Avrupa’da Yaşayan Nogay
Çocuklarının Dil Sorunu
Rukiye TEKER ……………………
13 - 14
Nogay Mutfağı
Nogay Katlaması
Hasane Bayar AYSUL ……………………
15
Bu sayıda basit bir içerik ile
sunacağımız bu eki gelecek sayıda
neredeyse tam bir dergi formatında
sunmayı ümit etmekteyiz.
Gelecek sayıda genç kızlarımıza,
kadınlarımıza,
annelerimize
ve
çocuklarımıza, kendilerinin yazmış olduğu
yazılar
ile
ulaşmak
istemekteyiz.
Dolayısıyla genç kızlarımızdan, Nogay
kadınlarımızdan ve çocuklarımızdan bu
dergi için yazılar yazmasını içeriğini
kendilerinin doldurmasını diliyoruz.
Sevgiyle kalın.
Nogaybike – 0 2
DENEME
Kevser KIZILDAĞ
Karanlığı uykuya
yatırdığım
gecenin şu
deminde yadıma
geçmişime
duyduğum özlem
düştü. Özlemeyi
bile unuttuğum
şu günlerde
hasretle
yazıyorum.
Velhasıl
çocukluğumu
özlüyorum…
Karanlığı uykuya yatırdığım gecenin şu deminde yadıma
geçmişime duyduğum özlem düştü. Özlemeyi bile unuttuğum
şu günlerde hasretle yazıyorum. ………………………………
Velhasıl çocukluğumu özlüyorum…
………………………….
Masumiyetin hüküm sürdüğü o yılların el değmemiş,can
yakmamış duygularını özledim.Evimizin bahçesinde ip atlayıp,
seksek oynadığım anların neşesini,koşarken düştüğümde
kanayan dizimin acısına teslim oluşum gözümün önüne
geldi.Oyun oynarken hayatın tüm dertlerini unutmanın
yanında,ekmek almayı da unutup yemek saatini kaçırmayı
özledim.Kaçırdığım her yemek saatini annemin yüzünde öfke
şeklinde yakaladığım anların anıları yok şimdi.Çocukluğumda
dizlerimde yara bere hiç eksik olmazdı.Olsun,canım
sağolsun.Yara dediğin nedir ki bir çocuğun hayatında.İki güne
kalmaz iyileşen,kabuk bağlayan bir hadise.Kabuk bağlayan
yaralarımla oynamayı özledim.Bu oyun bedenimi acıtır,canımı
acıtmazdı.Annem çok kızardı.İz kalırmış…Keşke her yaranın
bıraktığı acının bakiyesi bir iz olsaydı…Artık yaralarımla
oynamıyorum.Kabuk bağlamayan yaralar bedenimde iz
bırakmıyor ama yüreğimde açtığı izler canımı çok acıtıyor...
NogayBike– 0 3
DENEME
Kevser KIZILDAĞ
Çocukluğumun
geçtiği
sokakları
özledim…
Güvenle oynadığımız bu sokakların ruhu vardı
sanki. Bizimle birlikte yaşar, bizimle birlikte
yaşlanırlardı. Bir çoğumuzun ilk okulu olmuştur
bu sokaklar. Şimdiki zaman diliminde hiçbir
gencin cv sinde yazmaz bu okulun adı.
Dışarıdan bitirmesi, alttan üstten ders alması
yoktur bu okulların. Öğretmeni, tahtası,
tebeşirleri olmadığı gibi… Genel okul müfredatı
geçerli değildir burada. Çünkü burada
öğretmen, tecrübedir. Önce imtihan eder sonra
ders verir… ……………………………………..
Bundan dolayı sokak okulunu başarıyla
bitirenler hayata 1-0 galip başlardılar. Adam
olmanın yolu bu sokaklardan geçerdi. Şimdiki
gibi dersler teorik anlatılmaz, pratik de bizzat
yaşanırdı.Ayşe teyzenin bahçesinden gizli elma
almanın
cehenneme,
Fatma
Teyzenin
bahçesinden izin alarak kopardığımız üzümün
bizi cennete götüreceğini ilk olarak burada
öğrendik.
Yastığa
başımızı
koymadan
vicdanımızı dinlemeyi, merhameti burada
öğrettiler bizlere. Şimdiki çocukların korku değil
sevgi endeksli terbiye sistemi bu sokaklarda
geçmezdi. Bizler korkardık. Önce Allah dan
sonra anne-babamızdan. Korkumuz sevgidendi.
Bir yanlış iş yaptığımızda, bir suç işlediğimizde
mahallenin ağabeylerinin anne- babamız kadar
bizi azarlamaya, kulak çekmeye, ceza vermeye
hakları vardı.
…………………………………
Zılgıtı yerdik, dayak yerdik lakin birbirimizi
yemezdik…
Anne yarısı Teyzelerim...Fatma Teyzemi,Emine
Teyzeyi,Zeynep Teyzeyi unutmak ne mümkün.
Okuldan dönerken yemek kokusu bizi Emine
Teyzenin evine götürür, kapıyı çalmak için teklif
beklemezdik. Allah ne verdiyse aynı sofraya diz
kırar, asla kalp kırmazdık… …………………..
Her birimizi bir araya getiren hayatın sürüklediği
noktalardı. Kadere isyan etmeyi değil kadere
rıza göstermeyi hep beraber öğrendik. Ayrıgayrı nedir bilmedik. İnsan olmanın ortak
paydasına komşuluk hakkını eklemiştik bizler.
Şimdi her şey var lakin ağzımızın tadı yok…
Teknolojinin bu kadar nimeti hayatımızı sarmış,
hayatımızı kolaylaştırmışken bizler neden bu
kadar mutsuzuz… ……………………………..
Artık kimseyi özlemiyoruz. Merak etmek bir tuş
yakınlığında yok oldu hayatımızda. Cep
telefonlarımız
beklemeyi,
sinirlenmeyi,
telaşlanmayı ortadan kaldırdı… Birbirimize
anlatacak hikayelerimiz yok artık.Çünkü sürekli
konuşuyoruz.Bizler dinlemeyi unuttuk… Şimdi
birde 3G Teknolojisi çıktı ki sormayın kalan
dertlerimizi de o halleder.
………………….
Ben insanım… Benim değerlerim, duygularım
var. Her geçen gün kaybettiğim bu
hissiyatlarımla bu dünyada yaşamak gittikçe
ağır geliyor. Muhabbetler yüz yüze ,göz göze
değil
tele
konferaslarla
yapılıyor.Emine
Teyzemin böreğinin yerini hamburgerlerin
almasını hazmedemiyorum. Zaten kimsenin
kapısını da artık teklifsiz çalamıyoruz …
Herkesin randevu defterleri dolu… Aynı
apartmanda ayrı ayrı yaşıyoruz. Merdivenlerde
karşılaşıp birbirimize selam vermeyi komşuluk
sayıyoruz. Her şeyin çıldırtan bir hızla geliştiği
şu dünyada insanlığımız yerinde sayıyor
farkında bile değiliz.… ………………………..
Evet özledim…
…………………………..
Hemde çok özledim…
………………………
Sokağımızdaki günleri özledim… …………….
Velhasıl; çocukluğumu özledim…
NogayBike– 0 4
EDEBİYAT
Meryem BAŞKURT
Latin alfabesine geçiş için
uğraşmış, ayrı alfabe kullanmak
zorunda bırakılan Türk ülkelerinde
alfabe
ortaklığı
sağlanması
amacıyla çalışmalar yürütmüştür.
Bu kadar çalışmanın yanında eser
vermeyi
de
ihmal
etmeyen
şairimizin yazdığı kitap, makale ve
edebi tenkitleri 140’tan fazladır.
Bilim adamlığı da şairliği de
birbiriyle kıyaslanamayacak kadar
kuvvetlidir. Sadece bir yönünü
ortaya çıkarmak diğer alandaki
başarılarına
haksızlık
etmek
olacaktır.
15 Mayıs 1893 tarihinde Kırım’ın Karasubazar
şehrinin Argın köyünde doğmuştur. Şairin asıl
ismi Ebubekir’dir. Peygamber isimleri taşınması
ağır isimlerden kabul edildiği için bu isimler
başka isimlerle birlikte kullanılırdı. Karasubazar
Rüşdiyesi’nin müdürü Yusuf Ziya Efendi
tarafından Bekir’e Sıdkı ismi bu nedenle
verilmiştir. “Çobanzade”yi takma isim olarak
1916 yılında kullanmaya başlamıştır. Babasının
ismi
Abdül
Vahhab,
annesinin
ismi
Çobanzade’nin “Bir İzin Beriñiz” şiirinde geçen
şekliyle
Zaydabay’dır.
Çobanzade,
Karasubazar’daki
Cemiyet-i
Hayriye’nin
desteğiyle kurulmuş rüşdiyeye 1904’te (ya da
1905’te) başladı ve 1908’de (yahut 1909’da)
okulu birincilikle bitirdi. Rüşdiyeden mezun
olduktan sonra Cemiyet-i Hayriye onu eğitimine
devam etmesi için İstanbul’a yolladı. Kırım
Talebe
Cemiyeti’nin
yardımıyla
İstanbul
Sultanisi (Galatasaray Mekteb-i Sultanisi)’ne
kaydoldu. Okul bittikten sonra Kırım’a döndü. 1.
Dünya Savaşı sebebiyle Ruslar tarafından
askere çağırıldı. Ancak Rus ordusuna hizmet
etmek istemediği için Rusya’dan kaçarak tekrar
İstanbul’a geldi. Burada İstanbul Üniversitesi
NogayBike– 0 5
Filoloji Fakültesi’ne başladı. Öğrenciliğinin her
döneminde başarısıyla dikkatleri üzerine
toplayan Çobanzade, bölümünde de hocasının
dikkatini
çekti
ve
onun
teşvikleriyle
Budapeşte’ye gitti. 12 Ekim 1916’da Peter
Pazmany Üniversitesi’ne kaydoldu. Tahsilini
tamamladıktan sonra Şarkiyat Akademisi’nde
işe kabul edildi, bu esnada “Codex
Comanicus”u inceledi. Türk Filolojisi, Arap
Edebiyatı ve Macar Edebiyatı tarihi alanlarında
doktorasını tamamladı. Doktorasını verdikten
sonra, Budapeşte’de öğretim görevliliğine
başladı. Buradaki görevini ardından Kırım’ın
Akmescit şehrine yerleşti. Milli Fırka’nın Milli
kurtuluş merkezi toplantılarına katıldı. Kırım’da
öğretmen okulu açılması için çaba sarfetti.
1921’de Totayköy’de açılan öğretmen okulunda
Tatar Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. O
dönemde Akmescit’te kısmen kurulmuş olan
üniversitede Türkoloji profesörü oldu. Kırım’a
gelen Samed Ağamalioğlu, Çobanzade’yi Latin
harflerinin kabulü için kurulan komiteye
rehberlik etmesi için ikna etti. 1924’te Bakü
Üniversitesinde görev yapmaya başladı. O
günlerde
1.
Dünya
sebebiyle
Ruslar
EDEBİYAT
Meryem BAŞKURT
tarafından askere çağırıldı. Ancak Rus
ordusuna hizmet etmek istemediği için
Rusya’dan kaçarak tekrar İstanbul’a geldi.
Burada İstanbul Üniversitesi Filoloji Fakültesi’ne
başladı.
Öğrenciliğinin
her
döneminde
başarısıyla
dikkatleri
üzerine
toplayan
Çobanzade, bölümünde de hocasının dikkatini
çekti ve onun teşvikleriyle Budapeşte’ye gitti. 12
Ekim 1916’da Peter Pazmany Üniversitesi’ne
kaydoldu. Tahsilini tamamladıktan sonra
Şarkiyat Akademisi’nde işe kabul edildi, bu
esnada “Codex Comanicus”u inceledi. Türk
Filolojisi, Arap Edebiyatı ve Macar Edebiyatı
tarihi alanlarında doktorasını tamamladı.
Doktorasını verdikten sonra, Budapeşte’de
öğretim görevliliğine başladı. Buradaki görevini
ardından Kırım’ın Akmescit şehrine yerleşti. Milli
Fırka’nın Milli kurtuluş merkezi toplantılarına
katıldı. Kırım’da öğretmen okulu açılması için
çaba sarfetti. 1921’de Totayköy’de açılan
öğretmen okulunda Tatar Dili ve Edebiyatı
öğretmenliği yaptı. O dönemde Akmescit’te
kısmen kurulmuş olan üniversitede Türkoloji
profesörü
oldu.
Kırım’a
gelen
Samed
Ağamalioğlu, Çobanzade’yi Latin harflerinin
kabulü için kurulan komiteye rehberlik etmesi
için ikna etti. 1924’te Bakü Üniversitesinde
görev yapmaya başladı. O günlerde 1. Dünya
Savaşı öncesindeki rahat dönem yoktu ve
Kırımlı gençler Türkiye’de okuyamıyorlardı. İşte
Çobanzade Bakü’de olduğu yıllarda pek çok
öğrencinin Azerbaycan’da okumasını sağladı.
İlk ve ikinci evliliğini de bu dönemde
yaptı.1937’ye kadar Bakü’de kaldı. Bilim
alanında, edebi ve dil alanlarında bu kadar etkin
olan bir kişinin Rus baskısıyla karşılaşmaması
düşünülemezdi, öyle de oldu. Çobanzade, 1934
yılından itibaren yoğun baskı altına alınmaya
başladı. Bu baskıların neticesinde tutuklandı ve
13 Ekim 1937’de kurşuna dizildi.
Çobanzade bütün Türk lehçelerinin yanı
sıra Arapça, Farsça, Macarca, Fransızca,
Almanca, Rusça, İngilizce, Ermenice ve
Gürcüce biliyordu.
Çobanzade, İsmail Bey Gaspıralı gibi
Türkçenin bütünlüğüne inanmış ve bu uğurda
çaba göstermiştir. Daha önce Kırım Tatarcanın
çöl ağzıyla yazdığı şiirleri üzerinde düzeltmeler
yapmış, şiir dilini 1928’de basılan “Boran” isimli
şiir
kitabında
İstanbul
Türkçesine
yaklaştırmıştır.
Gaspıralı’nın
görüşlerini
hayatına uygulamaya çalışan Çobanzade, her
fırsatta Gaspıralı’yı övmüştür.
Latin alfabesine geçiş için uğraşmış, ayrı
alfabe kullanmak zorunda bırakılan Türk
ülkelerinde
alfabe
ortaklığı
sağlanması
amacıyla çalışmalar yürütmüştür. Bu kadar
çalışmanın yanında eser vermeyi de ihmal
etmeyen şairimizin yazdığı kitap, makale ve
edebi tenkitleri 140’tan fazladır. Bilim adamlığı
da şairliği de birbiriyle kıyaslanamayacak kadar
kuvvetlidir. Sadece bir yönünü ortaya çıkarmak
diğer alandaki başarılarına haksızlık etmek
olacaktır.
“Öz tuvğan tilimde cırlap ölermen” diyor
Çobanzade ve öyle de yapıyor. Öz dilinde
eserler ortaya koyuyor, edebiyatımızın mihenk
taşlarından oluyor. Bu sözlerin geçtiği “Tuvğan
Til” şiirinin kıymeti, dilimizin yok olmaya yüz
tuttuğu bu günlerde daha da çok anlaşılıyor.
NogayBike– 0 6
EDEBİYAT
Meryem BAŞKURT
TUVĞAN TİL
Seni men Qırımda, Qazanda taptım,
Cüregim qaynağan, taşqanda taptım...
Cat elde muğayıp, açınıp cürgende,
Ümüdim, hayalım şay tüşüp cürgende,
Moynuña sarıldım, dertimni aytıp,
Bir guzel sözüñmen özüme qaytıp...
Cırlarıñ bolmasa, maneñ bolmasa,
“Curt” degen sözüñmen cürek tolmasa,
İstiymen özüñni er yaqta körmek,
Er yerde inciñden destanlar örmek...
Quşlarğa, qaşqırğa üyretsem seni,
Sen bolsañ öksüzniñ köñülden süygeni.
Camige, mihrapqa, sarayğa kirseñ,
Deñizler, çöllerniñ çetine erseñ...
Seniñmen düşmanğa yarlıqlar yazsam,
Qaruvlı sözüñmen köñlüni qazsam...
Ah, nasıl cürermen ğurbet yaqlarda,
Tanışsız, bilişsiz yat soqaqlarda?..
Qabrimde melekler sorğu sorasa,
Azrail tilimni biñ kere torasa,-
Bilmiymen Türükmi, Tatarmı adıñ,
Bek yaman tatlısıñ, Tañrıdan tadıñ.
“Öz tuvğan tilimde ayt maña ” dermen,
Öz tuvğan tilimde cırlap ölermen...
Türük de, Tatar da seniñ sözleriñ,
Ekisi eki çift muñlu kozleriñ...
Köñlümni qayğılar kemirip turğanda,
Halqımnı tınışsız yıldızı urğanda,
Viyana ögünde, Qazaq içinde
Barabar cırladıq Hindlerde, Çinde...
Tuvğan til, başqası aqlıma kelmiy,
Bir buyuk sırımsıñ, düşmanlar bilmiy...
Añlasın bir seni, düşman da süyer,
Bir canıq sözüñmen cüregi iyer...
Budapeşte, 01.06.1918
Çizim : Hansaray- Bahçesaray / Ramiz NETOVKİN
NogayBike– 0 7
ERTENGİ
Necdet ÖZEN
Kün köterilip üyle avganson ekindige
tuvra kündün iykki kızdırgan vaktında köydün
kıbla betindeki arman cerlerden birevindin
kenarındakı şalaştın aldına oturgan on oneki
caslarında
tizden coğarsı balaklı ıstan
kiygen,ıstanındın askıları şapraz baylavlı
üstündeki
anteri
kıska
kollu,ayakkapları
karalastik bolmay aruv ayakkap bolgan,şaşları
taravlı bir bala şalaştın az tömeninde kapısı
küntuvarga karagan bir üyden kolunda eski bir
kuman bolgan kart bir akaydın şıkkanın
kördü.Oturgan cerinden turmay bu akayga tuvra
merak etip indemiy şalaştın duvarına cavurnun
süykep karadı.Kart akay aldında bir şöküş alıp
kumandın
sümeğin
taptap
cerinden
şıgardı.Sorada
kumandın
işine
kişkene
taslardan bir avuş tolturup kişkene bir temircol
temirine
catkızıp
aldında
kumandın
avzun,artındanda sümek şıkkanson kalgan
tesikti bir şöküşmen aruv etip taptap
tıkadı.Sorada kumandı koluna alıp coğarga
tuvra sallaganıman işindeki taslar tögülmiy
şıngır şıngır etip ses şıgardı.İndemiy buga
karagan kişkene bala aaaa dep ses
şıgarganıman onu canı körgen kart o yaka
karap,baladı tanımaganga:
-Koş keldin balam,bu köydekilerge
usamaysın,kimlerden bolasın,kimge keldin?
Dedi.
-Men
özüm
bu
köyden
tuvulman,anamman atamda bu köyden tuvul
erek bir şerdenmiz ama naşayyem bu köylü
eken.Özü bek kartaydı,ince maraz dep aytadılar
ogada tutulgan,bek avuruydu.Meni köyüme
aketiniz degenge,özündün köyde cıllarman
kapavlı üyün kağıp cıyıp eki kün eveli anamman
onu akeldik.Mende tarsıgıp şıktım köydü
kıdırayım degende seni kördüm.O yasagan
NogayBike– 0 8
ERTENGİ
Necdet ÖZEN
şiyin ne boladı atam?
-Bu
yasaganım
birşiy
tuvul
balam,kişkene casımdanberi koy kozu bagıp bu
casıma
keldim.Kartayganga
endigi
koy
bagamayman ama bari kozu bagayım dedim.
On cıl bar belkim kozu bagaman ama endiği
cuvuruklayık
takatım
kalmadı.Kozulardı
kaytarmak üşün mınavdı yasadım aldılarına
tuvra atkanda ses şıgaradıya onlarda ürküp
menim
degen
yagıma
keledier.Mende
cuvuruklamaktan kurtulaman onun üşün
yasadım dedi.
-Atam
mende
üyde
tarsıgaman,akranım
nede
tabalmadım,sen
kozulardı kırga şıgarganda mende senimen
keliyimmi?senin atın ne üyge barganda kim dep
aytayım.Kozu bakmaga ketiyikmen degende
Naşayyem belki sorarda dedi.
-Menim casımda köyde bek kimse
kalmadı ama Naşayyen sorasa Akmırza’lardan
Kökşebay dep aytadıekenler dersin.Bu kün
ekindide kozulardı kırga aketiyikmen ama mına
kiyimlerin canı.Akelgen bolsanız biraz taga eski
uzun ıstanman uzun köylek bersin anan,birde
lastik ayakkap tabsan, kırda cürmesi taga aruv
bolur.Ertengi kün kelde men seni aketiyim
balam dedi Kökşebay akay.Sorada mende
senin atındı üyreniyim ne eken? Dedi.
-Menim atım Samedin dedi bala,
süyünüp cuvurup üylerine ketti.Üydün töründe
bir
tapşanda
catkan
arık,cavurnunda
kökreginde
süyekleri
sayılganday
zayıp,zayıplıktan betindin eki cagı işine
şögüp,elmacık süyekleri şıkkan kurtkadın
kasına barıp şonkayıp oturup kollun alıp betine
aketip süykep
-Bu
kün
aruvsünya
naşayyem
dedi.Uyklapyatkan kurkta cerinden turamay
basın torununa tuvra aylandırıp:
-Aruvmen,balam sen kayttin,köydü
kıdırdınmı?dedi.
-Kıdırdım,yarında üyle avganson kart
bir akayman kırga kozu bakmağa ketiyikmiz
dedi.O ara anası Gülzade kirdi üyge.Ogada
ayttı,kozu bakmaga ketiyigin Samedin.Ama bu
üstündeki kiyimmen ketilmiyiginde aytkanıman
anası Gülzade bavuldan başka kiyiyklermen
cizlavet lastik ayakkap şıgardı.
-Mınavlar kaydan esine tütsüde kasına
aldın anay dedi Samedin
-Mende bilmiymen balam,köyde kalayık bolup
senide akeliyik bolganda anam ayttı, mende
bavulga saldım dedi Gülzade.Ertengi kün boldu
üyle avmayburun Samediy Kökşebay’dın üyüne
bardı kapıdı şaldı.Kökşebay kozulardı sayaga
kapap üyle uykusuna catkan edi.Kapı
şalınganıman turup aştı,karasa tinevinki bala :
-Kel işkerge balam,kartlık işte biraz
cantayayım degen edim uyklap kalgaman
dedi.Sorada üydün ayatında peşuvzundun
kasından
eki
sıra
taktaga
tizilgen
şanak,tabaktay birşiyer alıp ocaktı caktı,
oyşaktın üstüne tenciredi cerlestirip işine süt
tolturdu,bir tencireden ötmek şıgarıp eki ayakka
tuvrap pisken süttü ayaklarga kuyup, birevin
Samediy’ge berdi.Anavbirevsinde özü kasıklap
işti..Bılay şiyler körmegen Samediy oga karap
kaldı.Akırında ekevi sayadın kapısın aşıp
kozulardı şıgarıp kırga tuvra aydadılar.Akşamga
tuvrada kaytarıp akeldiler.Akşam koy şobanıda
koylardı akelgende kozulardın cuvurup anaların
tabamız dep camraganı,koylardında kozuların
tapkanı Samedin’din bek oşuna ketti.Ertengi
künlerdende
gene
Kökşebay’man
kozu
bakmaga kettiler.Araları bek tüzeldi.Birevi
seksen,anavbirevside oneki casında bolsada
ekevi bir akranday bolup anlaştılar.Bir kün
Samedin, köşebay kartka:
-Atam, senin biken balan yokmu iş
körünmiydiler sende aytmadın dedi:
-Yok
balam,men
üylenmedim.Eki
karındasım baredi olar üylenip erekteki köylerge
kettiler.Atam anamda erte vakıt anyaka
köşkenge men calgız kaldım.Mal maşatımız,
tarlamızda bolmaganga kişkene casımda kozu
baktım.Öskensonda
koy
şobanlığı
yasadım.Kartaygansonda
gene
kozu
şobanlığına aylandım.Şimdigide kozu bagıp
cüremen dedi.
-Caslık vakıtında iş süygenin nen
bolmadımı atam dedi Samedin.Cerge oturup
közlerin kökke taman tigip,dalıp ketti Kökşebay
kart.
-Caslık vakıtlarımda boldu,süygenim
nem bolmazmı;boldu işte aytayım balam. 0naltı
onyedi caslarında edim.Bu köyde bir üydün bir
kızı baredi.Onlarda şoban cürgen edim,koyların
bagataganedim.
NogayBike– 0 9
ERTENGİ
Necdet ÖZEN
Vakıtları begaruv malları köp, tarlaları neleri
baredi.Bulardın başka balaları nesi bolmay
menim akranım bir kızları baredi.Caslık işte
men bu kızdı süydüm.O da meni süydü.Barlı
kisidin kızı bir carlı şobanga barmaz,baraman
desede anası atası bermez derler ama bu kız
menimen üyleniyik boldu.Atası anasınada makıl
edi, meni işkiyev alayık boldular.O kış menim
atamman anamdı şakırdılar.Birevlermen kelip
ayttırınızda beriyik dediler.Köydün kartlarıman
bikeleri cıyılıp kelip ayttırdılar.Sözümüz kesilip
cavluğumuz alındı.Cazga şıgıp arman sonu toy
yasayık edik.Mendiy carlıga barlı kisidin
kızındın berilgenine onun tuvganları bek razı
bolmadılar.O kış onun atası Sülüyman akay
avurup anyaka köştü.Onun ketivi yakın
bolganga
arman
sonu
toy
yasıyalmadık.Atasındın ketkeni taga canı öşek
eterler dep tüsündü üykenlerimiz.Bek keşikmiy
anası
Şeripe
totay’da
avurup
anyaka
köşevuydu.O gadar mal mülkmen calgız
kalavıydı bu kız.O vakıtlar ükümet nikası degen
şiy canı şıkkan edi.Bu kızdında menimde
casımızda taga tolmagan bolayık eki emmiysi
onu şerge aketip makemeden birşiyler
yasatkanlar.Köydün kartları cıyıldı,ükümetten
birevler keldi.Üyündeki öteberilerin nesin
saydılar.Olardı
satıp
parasın
bankaga
catkızdılar.Emmiyleri menimen üylengenine razı
bolmaganga aldında koyların sattılar.Aranda
bolgan atlarıman sıyırlarında sattılar.Onu
emmiylerinden birevi üyüne aldı.Biz üylenemiz
cavluğun aldık desekte,Kanı paran nemen toy
yasayıksın
degenge,babamdında
vakıtı
bolmaganga üstüne baramadık.Satılgan bu mal
maşattın paraların aralarında bir aruv etip ölesip
cediler.Bırkaş cıl sora bu kız casın nesin
tolturgan bolayık gene üylenirmiz dep
damelenip beklesekte bu seper aytılayık
öşekten korkup aketip erek bir şeerge berip
üylendirdiler.O ketkenson şerde bargan akayıda
köydü bilmegenge kelip leşperlik yasayık
vakıtıda yok edi eralde,kalgan tarlaların gene
amcaları ucuz ucuz anavga mınavga satıp az
paradı akayına ciberip özleride aralarında
öletsiler.Diytkanda bu kızdın köyde bir üyü
kaldı.Üyün cıkmay,akayı,sorada kiyevi birkaş
cılda bir kelip,sılap karap keter boldular.Olar
kelip karaganga üy cıgılmay kaldı.Özüde
şeerge kelin bolup ketkenson iş
kelmedi.Akayındın ölgenin nesin tuyduk ama
özün körmedik.O gadar maldın iyesi bolup köy
cerinden kor bolup ketkengemi ne, kutsuz kız
dep aytar boldular.Aradan köp cıl geşti ama
mıtılıp ketti.Oga bılay etken emmiyleri köpten
anyaka köştü,Emiylerindin balaları şagalarıda
köyden
köşüp
kettiler.Tuvganı
nesi
kalmadı.Mende onu bek süygenge üylenmiy
kaldım.Yaşaydı bolsa şimdi o da mendiy
seksendi
tapkandır.İşte
balam;carlılık
biryaktan,calgızlık biryaktan.Bu kart künlerim
bılay geşedi.Aydı kas kararmayburun köyge
barayıkta kozulardı koylarga
kosayık
dedi.Tayağına tayanıp turdu.Kozulardı kaytarıp
köyge bardılar.Koylardı emgen son sayaga
kapap kart üyüne kayttı.Samedin’de üylerine
bardı.Akşam
ötmeğin
anasıman
ekevi
ciyatkanda bu kün kayttiniz dep soragan
anasına
-Erkündiy,Kökşebay kartman kozu
baktık ama onun balası şagacı yok eken.İşte
üylenmegen.Mende nüşün bılay bolup kalganın
soradım.Maga bılay bılay dep tutasın ayttı.Dep
Kökşebay’dın anlatkanların mıtmay bir minsiz
anası Gülzade’ge anlattı.Bir teri bir süyek bolup
catkan naşayyesi tapşanda onlarga tuvra
avdarılıp azakay şıkkan sesimen:
-Senin kozu bakmaga er kün birge
ketken kart akaydın atı Kökşebay’mı? dep
soradı.
-Onday eken naşayyem dedi Samedin.
-Ertengi kün ketkende o kart akayga sora
bakalım,o süygen kızdın atı ne eken.Bılay aytıp
aylanıp gene cattı.Ertengi kün gene kozulardı
şıgardılar
kırga
tuvra
ketkende
Kökşebay,Samedinge:
-Men
bek
köy
işine
şıkmayman,üyümde
köydün
coğarı
kenarında.Üyden
kırga,kırdan
üyge
kelemen.Akşam bolsada catıp yuklayman,sen
şıgıp kelesin.Bu köydün künbatar betinde
tömende kapavlı bir üy bolayık onun şırağı bir
aptadır canadı dep ayttı bizim koy sayipleri
sende kördünmü dedi.
-O üyde biz kalamız atam,menim
Naşayyemdin üyü o.Saga aldıngı künde ayttım
ya avuruydu ince astalık bolganga akeldik dep,
o üydemiz işte dedi.
NogayBike– 1 0
ERTENGİ
Necdet ÖZEN
-Senin Naşayyendin atı Kutlime
bolmasın dedi kartakay közleri cıltırap:
-Tuvra
aytasın
atam
dedi
Samedin.Mende akşam ötmeğinde senin balan
şagan bolmay nüşün üylenmegenindi anama
ayttım.Tutas işbirevin mıtmay aytıp bolganson
naşayyem’de tınlagan ya maga o kartka sor
bakalım atı Kökşebay’mı dedi.Sen onu kaydan
tanıysın atam:
-Kart, şonkaygan cerinde özün
ciberip calpayıp oturdu.Közlerinden caslar
tıgırıp kişkene balaga karap bir maal sessiz
cıladı.Sorada ceketindin iş kisesinden sarı
işlevli bir cavluk şıgarıp közündün casın
sildi.Köyge taman karadı:
-Senin
Naşayyen
işte
o
kız.Kutlime,kutsuz Kutlime dedi.Akşam bolmay
erte carık kolundakı kumandı sıpırtıp onun
tıngırtısıman kozulardı cıyıp kaytarıp köyge
akeldi.İyesindin
sayasına
tıktı.Kozulardın
iyesindin bikesine bakırıp :
-Bu kün erte keldim,mınavlardı koylar
kelgende siz emizdirirsiniz,menim biraz işim bar
dep aytıp tayağıman,kumandı bir kuvuska
taslap Samedin’din kolundan tutup olarga tuvra
cas kisilerdiy cuvuruklap ketip üylerine bardı.Bir
kart akayman balasındın kelgenin körgen
Gülzade:Mınavı balamdın kozu bakan kart akay
bolayık dep tüsnüp:
-Koş keldiniz,kayırdır,ne boldu? Dedi.
-Savbol
kızım,Menim
atım
Kökşebay,avurup catkan kart anandın atıda
Kutlime bolayık eralde.Men onu bir körüyüm
koşkeldi aytayım dep keldim.Izın beresimi dedi_
-Kir bakalım
atam
ama
bek
maraz,yasayık birşiyimiz kalmadı, anyaka
ketiyik künlerin sayamız dedi balasına
anlaştırmay.Üyge
kirdi
Kökşebay.Karadı
tapşanda catkan kurtkaga.Közlerinden başka
cerinden tanıyamadı.Ama özündün közünden
toktamay caslar tıgırganga turmay işlemeli sarı
cavlukman
közün
sileberdi.Basına
kelip
şonkayıp karadı ama Kutlime’din oga aytayık
takatı kalmagan edi.Basın aylandırıp o da oga
karadı.Birbirevlerine
birşiy
aytmay
karalstılar.Sora üyerden turup tısyaka şıktı.
-Gülzade
dedi;
Menim
kutsuz
Kutlime’m ata curtuna kelip son kününde mında
tabıldı.Anyaka kutlu Kutlime bolup keter
inşalla.Közüm casın silgen cavlukta onuman
menim söz cavluğumuz. Dep gene közün casın
aynı cavlukka silip ketti. Ertengi kün Samedin
vaktında kelmedi.Neşe sora üyle bolmay
köydün camisinden selası berildi Kutlime
kurtkadın.
NogayBike– 1 1
ŞİİR
Erhan ÇAĞDAŞ
Ben galiba sevdim
Uzun, dalga dalga saçlarını,
Hilal kaşlarını
Yüreğimi ısıtan, yüreğinin türküsünü sevdim
Ürpertisini sevdim kalbimin, seni
gördüğümde
Evet, evet ben galiba sevdim
Çantanın askısını sevdim
Hırkanın sarısını,
Sabırsızlığımı sevdim, kavuşmadan önce
Kavuşamamamı sevdim
Ayakkabılarını sevdim...
Galiba, galiba sevdim
Büyük bir umutla köşeleri dönmeyi sevdim
Belki sen vardın, köşeyi dönünce sağda
çünkü
Ve her zaman dönecek bir köşe,
bulamayışımı sevdim...
Hissizliğimi sevdim soğuk olunca,
Karanlığı sevdim güneş doğunca,
Ölümümü sevdim sen gidince
Ben hakikaten sevdim...
Sılada özlem çekmeyi sevdim
Çölde susuzluğu sevdim
Tütünde sağlıksızlığı...
Sessizliği sevdim haykırmak isterken delice
Gözyaşımdaki tuzu sevdim
Ben,
Ben galiba sevdim
Ben seni sevdim
Ben galiba sen'dim
Ve sen korkarım yoktun
Ne yazık...
NogayBike– 1 2
ÇOCUK
Rukiye TEKER
Düşündüğümde Türkiye dışında farklı bir ülkede
doğup büyüyen çocuklarımız için ne kadar zor
ve karmaşık bir durum. Hangi dile öncelik
verecekler , hangi dili, ana dili olarak
seçecekler, hangi dili daha iyi bilmeleri
gerekiyor ?
Bazı uzmanlar uyarıyor , çocuklarınıza ilk önce
ana dillerini ögretin Ana dilini iyi bilmeyen bir
çocuk yabancı bir dili ögrenmede zorluk yaşar
Peki biz ana dilimizi hangi dil olarak almalıyız ,
Nogayca mi , Türkçe mi?
Evde hangi dili konuşmalıyız ? Nogayca mı
Türkçe mi yoksa bulunduğumuz ülkenin dilini
mi?
Bazi
uzmanlar
uyarıyor
,
cocuklarınıza
ilk önce
ana
dillerini ögretin ! Ana dilini iyi
bilmeyen bir coçuk yabancı bir
dili ögrenmede zorluk yaşar !
Peki biz ana dilimizi hangi dil
olarak almalıyız , Nogayca mı ,
Türkçe mi?
Evde hangi dili konuşmalıyız ?
Nogayca mı Türkçe mı yoksa
bulundugumuz ülkenin dilini mi?
Nogay Türkleri olarak bir çoğumuzun dikkat
çekmek istediği bir konu aslında bu. NOGAYCA
´ya yeterince önem verilmediği ve zamanla
kaybolup gitmesinden korkulması.
Evet Türkiye´de yaşayan Nogaylarımız için dil
iki kısma ayrılıyor diyebiliriz, Nogayca ve Türkçe
Bazıları
Nogaycayı
anlıyorum
ama
konuşamıyorum derken
bir çoğuda hiç
anlamadığını söylüyor. Evet Türkiye için durum
böyle.Peki ya Avrupada ?
NogayBike– 1 3
Bu zamana kadar bir çoğumuz uzmanları
dinledi, yani çocuklarımıza önce Türkçeyi
öğrettik. Çocuklarımız büyüdü ve ana okuluna
gitme yaşına geldi .
Bu
kez de
ana
okulu
öğretmenleri
“Çocuklarınıza bulunduğunuz ülkenin dilini
ögretin , yoksa okulda sorun yaşıyorlar.
Konuşulanları anlamıyorlar, bunun için grup
dışında kalıyor ve oyunlara katılamıyorlar. Dil
bilmeyen çocuklar okula uyum sağlamakta
zorluk çekiyorlar“ diyerek yabancı dile verdikleri
önemi gösterdiler.
Buraya
kadar
karmaşık
görünsede,
çocuğumuza her iki dilide öğretmemiz
gerektiğini anladık sanırım. Peki bu karmaşıklık
içerisinde
biz
NOGAYCAmızı
nereye
sığdıracağız ?
Ama
emin olun bu konuda yalnız
Avrupada yaşayan ve farklı kültür ve
sahip olan diğer insanlarında aynı
yaşadığını görebiliyoruz. Mesela
Kürtleri
değiliz
kökene
sorunu
Avrupa
İngilterede
yaşayan
bir
Avrupalı
vatandaşımız şunları söylüyor:
“Avrupa maddi anlamda bize çok şey
Kürt
ÇOCUK
Rukiye TEKER
verdi, fakat alıp götürdüklerini hiçbirimiz
göremiyoruz. Ev verdiler, maaş veriyorlar,
imkanlarımız ülkemize göre çok çok iyi; ama
burada tanımsız bir toplumuz. Biz bu topluma
ait değiliz, çocuklarımız da bize yabancı
büyüyor. Ben bir Kürtüm, ama çocuklarım Kürt
mü, Türk mü, İngiliz mi belli değil.”
Ben bu konuda bir şeye dikkatinizi çekmek
istiyorum , Nogayda olsa Kürtte olsa genelde bu
sorunu Türkiye´den gelen Türk vatandaslarımız
yaşıyor . Mesela annesi Avusturyalı babası
Mısırlı altı yaşındaki bir çocuk hem annesinin
ana dili almancayı hem babasının ana dili
arapçayı ve birde ingilizceyi çok mükemmel bir
şekilde konuşuyorken neden aynı başarıyı bizim
toplumumuzda göremiyoruz?
Çocukların dil öğrenmede ne tür bir başarı
gösterdiklerini araştırdığım bazı kaynaklarla
paylaşmak istiyorum.
On beş aylık bir bebek, anadilini daha çok işaret
maksadıyla kullanır. 18 aylık olunca kelime
hazinesi yaklaşık 20–30'a çıkar ve iki-üç
kelimelik mânâlı cümleler kurabilir. Altı ayda
kelime hazinesi 10 kat artarak, 24 aylık
olduğunda yaklaşık 200–300 kelimeye ulaşır.
Kullanabildiği bu kelimeler her gün karşılaştığı
nesnelerin adlarıdır. Artık kısa ve tam olmayan
cümleler kurabilir. Üç yaşındaki çocuğun kelime
hazinesi 900–1.000, dört yaşındakinin ise
1.500–2.000 kelime civarındadır. Beş-altı
yaşına gelince konuştuğu kelime iki-üç bine,
anladığı kelime 20–24 bine ulaşır. Çocuk
ilköğretimin birinci kademesinin sonunda,
konuşulan dilde yaklaşık 50 bin kelimeyi
anlayabilir. Sayılardaki bu büyük artış çocuğun
dili ne kadar hızlı öğrendiğini açıkça
göstermektedir. Meselâ, çocuk üç-dört yaş
arasında iken her gün ortalama iki-üç yeni
kelime öğrenmektedir. Çocuklar bütün dilleri eşit
zamanda
ve
eşit
derecede
öğrenme
kapasitesiyle yaratılmışlardır. Dünyada 6.000'i
aşkın dil vardır. Kişi bebekliğini ve çocukluğunu
hangi dilin konuşulduğu çevrede geçirirse
'anadil' olarak onu öğrenir. Çocuğun ilk
öğreneceği veya kullanacağı dilin, yani anadilin,
ırkla veya milletle bir alâkası yoktur. Meselâ
Türk
anne-babadan
doğan
bir
çocuk,
bebekliğinden itibaren Japonca konuşulan bir
çevrede büyürse, onun anadili Japonca olur. Ve
onun Japoncası bir Japon çocuğunkinden geri
kalmaz. Eğer aynı çocuk Türkçe konuşulan bir
ortamda büyürse, anadil olarak Türkçeyi öğrenir
ve yaşıtlarıyla aynı derecede ona hâkim olur.
Buradan anlaşılacağı üzere, çocuklar dünyadaki
bütün dilleri öğrenmeye istidatlıdır. Erken yaşta
anadilini öğrendiği gibi, bu dönemde birkaç dili
aynı anda öğrenebilir.
Buradanda anlayabiliyoruz ki eğer istersek ve
gerekli önemi verirsek çocuğumuza her üç
dilide aynı anda öğretebiliriz. Dil ögrenme
kabiliyeti zaten çocukta doğuştan vardır
sonradan kazanılan bir kabiliyet değildir bu.
Bunun için yapmamız gereken her üç dilide yani
Türkçeyi, Nogaycayı ve bulunduğumuz ülkenin
dilini çocuğa eşit bir şekilde öğretmektir.
Türkçeyi ve bulunduğumuz ülkenin
öğretirken lütfen Nogaycayı es geçmeyin
dilini
Bir daha ki sayıda görüşmek üzere , Allah´a
emanet olun.
NogayBike– 1 4
NOGAY
MUTFAĞI
Hasane Bayar AYSUL
NOGAY TÜRKÇESİ :
Su tuz un yogurup sert bir amur yoguradı sonra onlardı portakaldan biraz balaban koparıp
kenarga saladı bitken sonra tek tek asıp bir şarsaptın üstüne salıp, hepsi pitken sonra tek tek
hepsin arasın maylaydı ust ustune 10 tane askan amurdu beraber yuvarlap istegine gore 2 parmak
yada 3 parmak genisliginde kesip hepsin kenarga tizip salınız salganda amurdun ucların astına
tıgınız ilk amurdan tekrar asıp bol mayda kızartınız may bilesiniz siz sıcak bolayık demege kerek
yok ama bolsun afiyet bolsun denediz annem rahmetliktin tarifesi biz bunman büyüdük annem kop
amır yasar edi un kop koy yerinde baska ne ciyik edik sizde sav bolunuz savlukman kalınız"
TÜRKİYE TÜRKÇESİ :
Su, tuz, un yoğrulup sert bir hamur yapılır Sonra hamurdan, portakaldan biraz daha büyük
parçalar koparıp ayrılır tek tek açılıp bir çarşafın üzerine serilir hepsi bittikten sonra tek tek
üzerleri yağlanarak üst üste on hamur dizilir 10 kat üst üste dizilen hamur bir ucundan başlanarak
sarılarak lüle yapılır hamur isteğe göre iki-üç parmak genişliğinde kesilir kesilen parçanın üst ucu
alt ucuna sokuşturulur ve ilk hamurdan başlanarak katmer gibi açılır bol ve kızgın yağda pişirilir
Afiyet olsun
Tataryemekleri.blogspot.com
NogayBike– 1 5
TEL. : 0 332 641 41 93
CEP. : 0 539 641 41 93
0 541 641 41 93
www.aluminyumkorkuluk.tr.gg
NOGAYCAS
EDİTÖRDEN
İÇİNDEKİLER
Hakan B E N L İ
Şiir
Sagındım
Celal ÇAĞDAŞ…………………………
03 - 04
Yazar Sayfası
Öz Nogaylık
Aziz ÖZİL
05 - 06
………………………
Etkinlik
Kırım Tatar Gençlil Kurultayı
Türker YÜKSEL
……………
Milli Kütüphane
Milli Kütüphane Başkanlığı
Durmuş SAKMAK
…………………
07
08 - 09
Yazar Sayfası
Nogay Kültürü Nedir,
Ne Değildir ?
Fatih POLAT
……………………
10 - 11
Yazar Sayfası
Gençliğimiz Nogay
Kültürünün Neresinde?
Burak TAŞKIRAN
………………
12 - 13
Spor Sayfası
Herkes İçin Spor
Harun DEMİRKIRAN
12 - 13
…………
Hobi Sayfası
Yaşasın, Fotoğrafçılık
Yeniden İcat Edildi
Doğan BENLİ
……..……………
Şınlama
Şınlamalar
Mehmet TAŞKIRAN ……..…………
12 - 13
12 - 13
Müzelerimiz
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Melih ARSLAN
………………………
13
12 -
Dergimiz Nogaytürk, kısıtlı imkanlar
ile kendi çapında farklı bir şeyler yapmak
arzusunda. Bunu dergimizi takip edenler
fark ediyor olmalılar. Her sayımızda farklı
bir içerik, farklı bir sunumla dergimizi
zenginleştirmek ve sizlere daha güzel bir
dergi sunmak arzusundayız.
Dergimizin geçen sayısında dergiye
ek olarak NogayBülten’ i eklemiştik. Bu
sayımızda NogayBülten’ i dergiden ayrı
olarak tasarladık. Bu sayımızda yine
dergimiz içerisinde anne, kadın ve
çocuklar ile ilgili yazıları NogayBike
Dergisi’ nde toparlayacağız.
Bu sayıda basit bir içerik ile
sunacağımız bu eki gelecek sayıda
neredeyse tam bir dergi formatında
sunmayı ümit etmekteyiz.
Gelecek sayıda genç kızlarımıza,
kadınlarımıza,
annelerimize
ve
çocuklarımıza, kendilerinin yazmış olduğu
yazılar
ile
ulaşmak
istemekteyiz.
Dolayısıyla genç kızlarımızdan, Nogay
kadınlarımızdan ve çocuklarımızdan bu
dergi için yazılar yazmasını içeriğini
kendilerinin doldurmasını diliyoruz.
Sevgiyle kalın.
NogayCas – 0 2
ŞİİR
Celal ÇAĞDAŞ
Sagındım köyumdu sızdı sagındım
Bahar, kıştı, cazdı kuzdu sagındım
Camgur cavmay kurup kalgan zamanda
Esıp savurulgan tozdu sagındım
Balalıkta atarbamız baredı
Collarga cızılgan ızdı sagındım
Bır zamanlar tana baktık mal baktık
Aşıkuyda şay asgan közdu sagıdım
Köp şalıştık mecımekte patosda
Tan atgayşı cutgan tozdu sagındım
Agındın şölu ,der erekten aytgan
Tuzgölunde cıltıran tuzdu sagındım
Koyanını, torgayını, toyunu
Havada suzulgen gazdı sagındım
Aydıklıkte haydı haydı zamanda
Toylarda şalıngan sazdı sagındım
Bikem boldu ballarımdın anası
O kınalı şaşlı gızdı sagındım
NogayCas – 0 3
YAZAR
SAYFASI
Aziz ÖZİL
Türk milleti asırlar boyu diliyle, diniyle, örf ve adetleriyle tarihe damgasını
vura gelmiş bir millettir. Bu millet birliğini ve bütünlüğünü bu değerler
sayesinde ayakta tutmayı başarmıştır. Zaman insanlara göstermiş ki bir milleti
masrafsızca yıkmanın en kolay yolu kültür emperyalizmidir
İnsan diğer varlıklardan farklı olarak üç
zaman boyutunu birden yaşar. Geçmişine
hatıraları ile bağlanır, şimdiki zamanda nefes
alır, geleceğe dair planları vardır. Bir milletin
birliğini ayakta tutan, geçmişi ve geleceği
arasında bağ kuran, o milletin milli kültürüdür.
Bir millet sahip olduğu değerleri, yüzyıllar boyu
yaşattığı ve geliştirdiği kültürüne borçludur. Bu
milli kültürün bir noktasındaki yozlaşma o
milletin temellerinde sarsılmalara neden olur.
Zamanın en büyük kitle imha silahı
şüphesiz baş döndürücü bir hızla gelişen kitle
iletişim araçlarıdır. Peki neden silah? Son
derece faydalı ve masum olan bu araçları iyiye
ve güzele yönlendirmemektir. Kültürel hayatın
taşıyıcı, düşündürücü ve öğretici unsurların
yerini kültürel yozlaşmaya sebep olan şiddet,
müstehcenlik ve karamsarlık aldıkça bu araçlar
faydadan uzak bir silah olmaya devam
edecektir.
Türk milleti asırlar boyu diliyle, diniyle, örf
ve adetleriyle tarihe damgasını vura gelmiş bir
millettir. Bu millet birliğini ve bütünlüğünü bu
değerler sayesinde ayakta tutmayı başarmıştır.
Zaman insanlara göstermiş ki bir milleti
masrafsızca yıkmanın en kolay yolu kültür
emperyalizmidir. Ve hiç zaman kaybetmeyen bu
düşüncedeki insanlar yukarıda bahsettiğimiz
faydalı ve masum araçları bir kitle imha silahı
haline dönüştürmüştür. Bunlar sadece Türk
milletini değil tüm insanlığı etkisi altına almakta,
benliğini yitiren milletler ise bir köle gibi
sömürülmektedir.
NogayCas – 0 4
YAZAR SAYFASI
Aziz ÖZİL
Kültürümüze dair neleri kaybettik, neleri
çaldırdık, ne hatırlıyoruz ve neleri yaşamaya
çalışıyoruz? Yeme içme kültürümüzde Coca
Cola ve Mc Donald’s ciddi değişikliklere yol
açtı.
Okuduğumuz
gazeteler
magazin
haberleriyle arka kapak mankenleriyle doldu.
Televizyonlar çocuklarımız için bir savaş
kültürü aşılayan çizgi filmlerle tehlike haline
geldi. Yapılan programlar kültürümüz için
uygun olmayan birçok şeyi çağdaşlık diye
gençlerin beynini köreltir hale geldi. Bir bilgi
bankası olan internet birçok değerimizi aldı
götürdü. Biraz kitap okumak için televizyonların
prangalarından kurtulmak imkansız hale geldi.
Akrabalarımızı ve büyüklerimizi ziyaret etmek
yerine bayram tatillerinde yurt dışı gezmeleri
peydah oldu. Birileri birilerini gözetlerken
müstehcenlik ve zinalar normalleştirildi,
gençlerin birbirlerini tanıyarak çevrelerine
danışarak evlenmesi yobazlık oldu. Böylelikle
milletimizin birliğini ve bütünlüğünü koruyan
manevi değerleri ayaklar altına alınmaya
devam ediyor.
Peki Nogay kültürünün bu senaryoda
yeri nedir? Nogay kültürü de aynı tuzaklar
içindedir.
Zaten
yaşadığı
topraklardan
uzaklaştırılan Nogaylar, kültürel yozlaşmaya da
maruz kalmaktadır. Tarihin en büyük
soykırımını yaşayan Nogaylar, bu kültürel
yıkım
karşısında
da
büyük
oranda
etkilenmektedir. Öz yaşantısından uzak
kalmakla, kültürel bazı değerlerini vatanlarında
bırakmış olup, unutulmaya yüz tutmuş bazı
değerler ise zorlukla hayata tutunmaya
çalışmaktadır.
Bir başka milletin insanı
olsaydık bu şartlar altında tarihten bile silinir,
yok olurduk. Bu yozlaşmayla Nogaylık gitmiş
sadece Türkü kalmıştır. Bu da Türk milli
kültürünün gücü sayesinde oluştur.
Tüm bu olumsuzlukların yanında olumlu
düşünenler yok mu? Elbetteki zamanımızın
gençlerini bilinçlendirmek elimizde. Bu araçları
en faydalı şekilde kullanan, amaç hale getiren,
değerlerini
sömürtmeyen
bir
toplum
senaryosunu o toplumun gençleri başarabilir.
Gençleri
bilinçlendirmekse
zamane
tuzaklarından çok etkilenmeyen, kültürel
benliğini kendine siper edinen büyüklerimiz
atalarımız sayesinde olur. Bunun yapılabilmesi
için de iletişim içinde olmak gerekir. Bu
bağlamda gençlere, geleceğimize sahip
çıkmamız gerekir. Bu da ananelerimize sahip
çıkmakla olur. Tüm suç bilgiyi paylaşmayan
büyüklerimizde
değil,
aynı
oranda
araştırmayan gençlerimizde suçludur.
Her şey ailede bitiyor aslında. Hızla
gelişen zamana artılarıyla ayak uydurmak,
benlikten uzaklaşmamak, en önemli okul olan
iyi bir aile eğitiminden geçmektedir.
Aile
arasında Nogayca sadece büyükler arasında
konuşulmakta, yada hiç konuşulmamaktadır.
Gençlerimiz
Nogay
çayının
tadını
bilmemektedir. Tüm değerlerimize sahip
çıkmalıyız. Türkçe'mizi güzel konuşmalıyız.
Büyüklerimiz çocuklarına güzel Türkçe'nin
yanında Nogayca'yıda öğretmelidir. Nogay
kültüründeki yemeklerimiz sofralarımızda baş
köşe yerini almalıdır. Eskiden yapılıyordu
denilen değerlerimiz yine yapılmalı, sahip
çıkılmalı, gençlere öğretilmelidir. Bunlar eski
kafa gibi yaşamak adına değil, öz benlikle
yaşamak adına yapılmalıdır. Kültürün sadece
Nogaylığı
değil
Türklüğüde
aşılanmalı,
Nogayımız, Nogaylığını bilmelidir.
Kültürümüzü
canlandırmak
adına
yapılan bazı çalışmalar ise birlik olamama
sebebiyle yarım kalıyor. Yer kavgaları
yüzünden dernekler birleşemiyor, çeşitli
sebepler yüzünden Sabantoylar rafa kalkıyor.
Halk oyunlarını öğretmek için bir adım atılıyor,
arkası takip edilmiyor. Gençlerin yolu açılıyor,
derneklerde görevler veriliyor daha sonraları
yalnız bırakılıyor.
Bu çizdiğimiz çerçevede büyükten
küçüğe görev paylaşımı yapılmalı, ve
değerlerimize
sımsıkı
sarılmalı,
sahip
çıkmalıyız. Sen ben kavgasını bir yere bırakıp
“biz-bir”
olmalıyız.
Bilinçli
olmalıyız,
bilinçlendirmeliyiz. At gözlüklerini çıkarmalı,
dev aynalarını kırmalıyız. ÖZ OLMALIYIZ...
NogayCas – 0 5
ETKİNLİK
Türker YÜKSEL
Kırım Tatarlar ve Nogaylar bir görüldükleri için okumakta olduğunuz bu yazıda da bugüne
kadar düzenlenmiş olan Kırım Tatar Gençlik Kurultayları'na Nogay derneklerinden ve
köylerinden katılım sağlandığını ayrıca belirtmek ihtiyacı duymadım. Bundan sonraki
Kurultaylarda da, Kurultay harici gençlik çalışmalarında da bu birliktelik aynı şekilde
devam edecektir.
Kırım Tatar Gençlik Kurultayı, 2010 yılı
Kasım ayındaki toplantısıyla birlikte altıncı kez
toplanmış oldu. 6. Kurultay; kurulan arkadaşlık
bağlarıyla, coşkusuyla ve tatlı telaşıyla
hafızalardaki yerini aldı.
Kırım Tatar Gençlik Kurultayları, Kırım'da
ve diasporada yaşayan genç Kırım Tatar
gönüllüleri arasındaki bağları güçlendirmek,
bilgi ve tecrübe paylaşımını arttırmak amacıyla
toplanmakta. İlk kez 2002 yılında Ankara'da
toplanan Kurultay, sırasıyla 2003, 2004 ve 2005
yıllarında yine Ankara'da toplandı. 2005 yılı
sonbaharında Kırım'da toplanmasının ardından
çeşitli sebeplerden ötürü beş yıl boyunca
toplanamayan Kurultay, 2010 yılı Kasım ayında
Ankara'da 6. kez toplandı. Şimdiye kadar
düzenlenen
Kurultaylardan
neredeyse
tamamının vatan Kırım'da değil de diasporada
düzenlenmiş olması Kurultaylarla ilgili en dikkat
çekici noktalardan biri desek yanılmayız.
Gerçekten de olması gereken ve aynı zamanda
arzumuz,
Gençlik
Kurultayları'nın
vatan
Kırım'da toplanmasıdır. Ancak Kırım Tatarların
dünya üzerindeki nüfus dağılımı, ekonomik
şartlar ve çeşitli pratik sebeplerin neticesinde
Kurultayların Türkiye'de, hatta daha da özel
belirtmek gerekirse Ankara'da toplanması, en
azından günümüz için en gerçekçi durum olarak
karşımıza çıkmakta.
Kırım Tatar Gençlik Kurultayları deyince
bahsetmemiz gereken kavramlardan biri de
Kelecek Platformu. 2003 yılındaki Kurultay'da
İstanbul delegesi Özgür Karahan'ın teklifi
üzerine oluşturulan Kelecek Platformu’nu; Kırım
Tatar mill meselesine duyarlı, mill bilinç
açısından içinde bulunduğu toplumdan daha
ileri farkındalığa sahip ve bu farkındalığın
getirdiği
sorumluluk
duygusuyla
Kırım
derneklerinde gönüllü görev alan genç Kırım
Tatarları bir araya getiren bir üst çatı olarak
tanımlayabiliriz. Bu çatı sayesinde, bu paydada
buluşan Kırım Tatar gençleri arasındaki
iletişimin ve işbirliğinin Gençlik Kurultayları ile
sınırlı kalmasının önüne geçilmekte. Çünkü
Kurultay’ın 1,5 gün gibi böylesi bir organizasyon
için oldukça kısa bir sürede gerçekleşmesi ister
istemez içeriğin ve paylaşımların sınırlı
olmasına sebep olmakta.
Kelecek, bu kapsayıcılığı sebebiyle
zaman içerisinde Gençlik Kurultayları tertipçiliği
rolünü
üstlendi.
Kelecek
Platformu'nun
oluşmasının ardından yayınlanmaya başlayan
yerel
Kelecek
bültenleri
de
Kurultay
delegelerinin yaşadıkları bölgelerde yaptıkları
faaliyetleri ve yaşanan gelişmeleri tüm dünya ile
paylaşmalarına olanak sağlamakta. İlk başlarda
basılı olarak yayınlanan bu bültenlerin,
günümüzde http://kelecek.org sitesinde yayın
hayatına devam etmesi üzerine çalışmalar
devam ediyor.
Gençlik
Kurultayları’nın
içeriğinden
bahsedecek olursak; ilk günün sabahı tüm
delegelerin kendini tanıtmasıyla Kurultay açılır.
Öğleden sonra delegeler; dil, kültür-sanat,
medeniyet, iletişim, sözlü tarih gibi konularda
toplantılar gerçekleştirerek sorunların çözümü
ve mevcut durumların iyileştirilmesi üzerine fikir
paylaşımında bulunurlar. Yine ilk günün akşamı
düzenlenen eğlence ise delegeler arasındaki
kaynaşmayı had safhaya çıkaran kısımdır. İkinci
gün yapılan sunumlarda delegeler geldikleri
bölgelerde yaptıkları çalışmaları tanıtma ve
NogayCas – 0 6
ETKİNLİK
Türker YÜKSEL
yapmak istediklerini tüm delegelere sunma
fırsatı bulmaktalar. Son olarak, Kurultay
süresince yapılan görüşmeler neticesinde
hazırlanan Sonuç Bildirgesi'nin okunmasının
ardından bir sonraki Kurultay'ın organizasyonu
için bir irtibat grubu oluşturularak Kurultay
kapanır. Daha öncede belirttiğim gibi Kurultay'ın
bu yapılanlarla sınırlı kalması, tüm Kurultay'ın
1,5 gün gibi kısa bir sürede gerçekleşmesinden
kaynaklanmakta. Bundan sonraki yıllarda
Kurultay süresini uzatmak mümkün olduğu
takdirde yapılacak faaliyetlerin sayısı ve
doyuruculuğu da hiç kuşkusuz aynı oranda
artacaktır.
Son noktayı koymadan evvel, yazının
yayınlandığı dergiyi ve okuyucu kitlesini göz
önüne alarak ufak bir ekleme yapmanın yerinde
olacağı kanaatindeyim. Gerek Kırım Tatar
Gençlik Kurultayları, gerek Gençlik Kurultayları
tertipleyicisi Kelecek Platformu, gerekse Gençlik
Kurultayları'nın toplanmasında en büyük pay
sahibi olan Kırım Türkleri Kültür ve
Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi tarafından
Kırım Tatarlar ve Nogaylar bir görüldükleri için
okumakta olduğunuz bu yazıda da bugüne
kadar düzenlenmiş olan Kırım Tatar Gençlik
Kurultayları'na Nogay derneklerinden ve
köylerinden
katılım
sağlandığını
ayrıca
belirtmek ihtiyacı duymadım. Bundan sonraki
Kurultaylarda da, Kurultay harici gençlik
çalışmalarında da bu birliktelik aynı şekilde
devam edecektir. Birtakım talihsizliklerden ötürü
6. Kurultay'a Nogay derneklerinden ve
köylerinden katılım, olması düşünülenin altında
gerçekleşti. Buna rağmen isteğimiz, ilerleyen
yıllarda bu katılımın ve dolayısıyla işbirliğinin
katlanarak artmasıdır.
NogayCas – 0 7
MİLLİ
KÜTÜPHANE
Durmuş SAKMAK
Milli Kütüphane
Kütüphanecilik Hizmetleri Daire Başkanı
Kütüphanecilik
hizmetlerinin yanı sıra
Milli Kütüphane de
çok sayıda kültürel
etkinlikler
düzenlenmektedir.
Beş yılı aşkın bir
süredir her ayın son
Cuma günü halkımıza
açık olarak şiir
dinletileri
düzenlenmektedir.
Bu dinletilerde
değerli edebiyatçı
Sayın Mustafa Şerif
Onaran şairlerin
hayat hikâyelerini
anlatmakta,
Tiyatromuzun
duayenlerinden
Sayın Rüştü Asyalı
şiirleri
yorumlamaktadır.
Bunların dışında
sinema günleri,
sergiler panel ve
konferans gibi çok
sayıda etkinlikler
düzenlenmektedir.
Ulusal bilgi merkezimiz olan Milli Kütüphane, bilimsel ve kültürel
eserleri gelecek kuşaklara aktarmak üzere toplayan, koruyan ve
araştırmacılara hizmet veren, aynı zamanda ülkedeki diğer
kütüphanelere önderlik ve rehberlik eden bir kurumdur.
Eski Kültür Müsteşarlarımızdan rahmetli Adnan Ötüken’in
girişimleri sonucunda, 15 Nisan 1946 tarihinde 2 kitapla temeli
atılan Milli Kütüphane 16 Ağustos 1948’ de Kumrular Sokaktaki
binasında, 5 Ağustos 1983’te de şimdiki binasında kullanıcılara
hizmet vermeye başlamıştır 29 Mart 1950 tarihinde kabul edilen
5632 sayılı “Milli Kütüphane Kuruluşu Hakkında Kanun” ile milli
kütüphanemiz yasal kimlik kazanmıştır.
Mill Kütüphane, Ankara Bahçelievler’de, 39.000m² lik bir alana
kurulmuştur. Yaklaşık 40.000 m² lik kullanım alanı olan bina; idari
blok, okuyucu salonları bloğu ve depolar bloğu olmak üzere,
modüler tarzda inşa edilen üç bloktan oluşmaktadır.
Materyallerin, havalandırma ve yangın söndürme tertibatı olan
depolarda muhafaza edildiği Mill Kütüphane’de kullanıcıların
yararlanabileceği okuma salonları ve hizmet alanları şunlardır:
OKUMA SALONLARI
Dr. Müjgân Cunbur Okuma Salonu. (459 kişilik),Adnan Ötüken
Okuma Salonu (425 kişilik),Danışma Kaynakları Salonu (20
kişilik),İbni Sina Okuma Salonu El yazması ve nadir eserlerden
yararlanılan 30 kişilik salon., Süreli Yayınlar Okuma Salonu
Gazete, dergi vb. süreli yayınlardan yararlanılan100 kişilik
salon,.Müzik Dinleme ve Araştırma Salonu Görsel ve işitsel
materyallerden yararlanılan 16 kişilik salon.Konuşan Kitaplık
Görme özürlülerin yararlandığı12 kişilik salon. Atatürk Belgeliği
Atatürk ile ilgili kitap görsellerin hizmete sunulduğu 12 kişilik
bölüm, Mikrofilm Okuma ve Kopyalama Salonu 10 kişilik salon,
Çok Amaçlı Okuma Salonu Gurup çalışmaları yapılabileceği 65
kişilik salon, İnteraktif Araştırma Salonu (46 kişilik)
ÇOK AMAÇLI HİZMET ALANLARI
Milli Kütüphane’de bulunan çok amaçlı salonlar Kültür ve Turizm
Bakanlığı Birimleri ile Milli Kütüphane Başkanlığı tarafından
düzenlenen etkinlikler dışında, diğer resmi ve özel kurumlar,
dernek, vakıf gibi kamuya yararlı kurumlar, mesleki örgütler
tarafından da kullanılabilmektedir.
NogayCas – 0 8
MİLLİ KÜTÜPHANE
Durmuş SAKMAK
Konferans Salonu Eşzamanlı çeviri ve
sinevizyon gibi teknik imkânlara sahip,
konferans, panel, konser, sinema ve tiyatro
gösterileri düzenlemeye uygun 358 kişilik
salondur.
Yunus Emre Toplantı Salonu 120 kişi kapasiteli
genel amaçlı toplantı salonudur. Kültür ve
Turizm
Bakanlığı’nın
hizmet
içi
eğitim
çalışmaları ile Milli Kütüphane tarafından
düzenlenen
kültürel
etkinlikler
için
kullanılmaktadır.
Sanat Galerisi 300 m² toplam kullanım alanına
sahip Sanat Galerisi’nde ise kitap, resim,
fotoğraf vb. sergiler ile ebru, tezhip ve hat
sanatlarının özgün örneklerinin yer aldığı
sergiler düzenlenmektedir.
KÜTÜPHANECİLİK HİZMETLERİ
Milli Kütüphaneye günde 2000 civarında
araştırmacı gelmekte ve bu araştırmacılar sabah
9 akşam 10 arasında hizmetlerimizden
faydalanmaktadır. Haftanın 7 günü açık olan
milli kütüphanede araştırmacılar Elektronik
Veritabanları sayesinde 50.000, kitap ve
200.000 makaleye ve ayrıca doktora ve master
tezlerine ücretsiz erişilebilmektedir.
Yazma Eserlerin Dijitalleşmesi:
Yazma eserlerin dijital ortama aktarma
çalışmalarına
2004
yılında
başlanmıştır.
Bibliyografik künyeleri veri tabanımızda yer alan
Milli Kütüphaneye ait 27.050 cilt el yazması eser
yaklaşık 7 milyon sayfa olarak elektronik ortama
aktarılmış
ve
internet
aracılığıyla
(https://www.yazmalar.gov.tr)
araştırmacıların
hizmetine sunulmuştur.
Koleksiyonumuzda Fatih Sultan Mehmed’in
İstanbul’u fethettiği zaman Ayasofya’da bulunan
6 ciltlik ceylan derisi üzerine yazılmış İncil,
Mevlana Celaleddin Rumi’nin 19.yüzyılda
Herat’da yazılan tezhipli mesnevisi, 1427 yılında
Bedr-i Dilşad tarafından yazılan Osmanlı
dönemin ilk ansiklopedik eseri Murat name gibi
birçok değerli eser mevcuttur.
Görme engelliler tarafından yoğun olarak
kullanılan sistemde çeşitli konularda 5.000
civarında kitap bulunmaktadır.
Avrupa Kütüphanesi Projesi, Avrupa’nın 48 Milli
Kütüphanesindeki bilgi kaynaklarına tek bir ara
yüz ile 35 dilde erişime imkân tanımak amacıyla
oluşturulmuştur.
NogayCas – 0 9
MİLLİ KÜTÜPHANE
Durmuş SAKMAK
Konuşan Kitaplık
Görme engelli kullanıcılara yönelik olarak
Konuşan Kitaplık Biriminde beş ayrı kabinden
oluşan Dijital Kayıt Stüdyosu kurularak 2007
yılı sonunda hizmete açılmıştır.
Stüdyolarda gönüllü okuyucular tarafından
okunan kitapların dijital kayıtları yapılmaktadır.
Ayrıca, daha önce üretilmiş olan ses
kasetlerindeki kayıtlar da dijital ortama
aktarılmıştır. Bu kayıtlar internet ortamında
(http://www.mkutup.gov.tr/mkp/)
da
üyelik
sistemiyle okuyucuların hizmetine açılmıştır.
dinletileri düzenlenmektedir. Bu dinletilerde
değerli edebiyatçı Sayın Mustafa Şerif Onaran
şairlerin
hayat
hikâyelerini
anlatmakta,
Tiyatromuzun duayenlerinden Sayın Rüştü
Asyalı şiirleri yorumlamaktadır. Bunların dışında
sinema günleri, sergiler panel ve konferans gibi
çok sayıda etkinlikler düzenlenmektedir
İstatistiksel Veriler
2010 yılında Milli Kütüphaneden 771.331 kişi,
171.344
materyalden
yararlanmıştır.
Kütüphanedeki materyal sayımız 2010 yılında
eklenen
45.390 materyal ile
2.919.725’e
ulaşmıştır.
ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER
Türkçe olarak da Avrupa Kütüphanelerdeki
bilgi kaynaklarına tek ara yüzden erişilebilen
Avrupa
Kütüphanesine
http://search.theeuropeanlibrary.org/portal/tr/in
dex.html linkinden ve Milli Kütüphane ana
sayfasından ulaşılabilmektedir.
Milli Kütüphane çok sayıda uluslar arası mesleki
örgütün üyesidir. Bunların başında IFLA (Uluslar
arası kütüphanecik dernekleri ve kurumları
federasyonu)
CENL,
CDNL,LIBER
gibi
ÖRGÜTLER GELMEKTEDİR. Ayrıca Türk
Cumhuriyetleri Milli Kütüphaneler Birliğinin de
kurucu üyesidir.
Access IT Projesi (Bilgi Teknolojilerinin
Değişen Yetenekleri Aracılığıyla Kültürel
Dolaşımın
Hızlandırılması)
kapsamında
EUROPEANA (Avrupa Dijital Kütüphanesi) ne
katılım için çalışmalar sonlandırılmış olup,
protokol imzalanmıştır Süreli Yayınlar Bilgi
Sistemi Milli Kütüphanede bulunan Eski Harfli
Türkçe dergilerin aktarımı ile başlatılan proje,
Eski Harfli Türkçe Dergi ve Gazetelerin
tamamının
aktarılmasına
kadar
devam
edecektir.Bu süreli yayınlardan yararlanmak
isteyen araştırmacılar internet aracılığıyla
bulundukları yerden Milli Kütüphane web
sitesine bağlanarak (http://sureli.mk.gov.tr/ )
bibliyografik künye taraması yapabileceği gibi,
elektronik ortama aktarılan süreli yayınların
içeriğini de görebilecektir.
KÜLTÜREL ETKİNLİKLER
Kütüphanecilik hizmetlerinin yanı sıra MİLLİ
Kütüphane de çok sayıda kültürel etkinlikler
düzenlenmektedir.Beş yılı aşkın bir süredir her
ayın son Cuma günü halkımıza açık olarak şiir
NogayCas – 1 0
YAZAR
SAYFASI
Fatih POLAT
Geçmişten gelen folklorik değerlerimizi ele alırsak Nogayların kültürel alt yapısı
elbette vardır, fakat günümüzde Nogay kültürü henüz tam olarak oluşmamıştır veya
yeni yeni oluşmaya başlamıştır.
Nogaytürk
dergimizin
bu
sayısında
konumuz ‘Nogay kültürü’. Bende bu önemli konu
hakkında görüşlerimi bildirmek istediğim için bu
yazıyı yazıyorum. Öncelikle ‘kültür’ nedir? ‘Kültür’
dediğimiz şey bugün çoğu kez maalesef ‘folklor’
olarak adlandırılan olguyla karıştırılmakta, halbuki
‘kültür’ bunun çok daha fazlasıdır. Bir toplumun
yeme içme alışkanlıkları, giyim tarzı, adet ve
gelenekleri, dansları vs. Bunlar kültürümüzün bir
parçası olmakla beraber, sosyolojide daha çok
‘folklor’ olarak adlandırılır. Kültür ise daha geniş
manada kullanılır: Dil, dini inanç, devlet sistemi,
eğitim seviyesi, yaşam tarzları da bu bağlamda bir
toplumun kültürel değerleridir. Öyleyse aklımıza
şu soru gelmekte: Nogaylar dünyanın çeşitli
yerlerinde
yaşadıklarını
göz
önünde
bulundurursak, Nogay kültüründen bahsetmemiz
mümkün müdür?
Geçmişten gelen folklorik değerlerimizi ele
alırsak Nogayların kültürel alt yapısı elbette vardır,
fakat günümüzde Nogay kültürü henüz tam olarak
oluşmamıştır
veya
yeni
yeni
oluşmaya
başlamıştır. Bunu şöyle bir misalle ispatlayabiliriz:
Yaşam tarzını ele alalım. Anadolu’nun herhangi
bir Nogay köyünde yaşayan bir Nogay ve
Moskova’nın bir mahallesinde yaşayan bir
Nogayın hayata bakış açısı aynı mıdır, yani bu iki
insanın ortak kabul ettikleri bir değer sistemi var
mıdır? Eğer bu soruya ‘evet’ diyebiliyorsak, Nogay
kültüründen bahsetmemiz mümkündür. Diğer bir
misal dildir.
Günlük hayatımızda kullandığımız ortak bir
‘Nogayca’ var mıdır? Nogaylara has bir devlet
sisteminin olmadığı zaten aşikardır.
Peki bir Nogay kültürü oluşmasını
istiyorsak, ne yapmamız gerekir? Tabi ki ortak
değerlerimize vurgu yaparak, onları güçlendirmek
ve de bunları her Nogayın bildiği standartlar
haline getirmektir. Böyle Nogaylara has olgular şu
anda da mevcuttur. Söz gelişi her Nogay bir
misafiri evinin en güzel köşesinde ‘törde’
oturtacağını bilir. Bunu herkes böyle yapmasa da,
bunun bir ‘norm’ (yani kural) olduğunu bilir. Aynı
bu saygı olayında olduğu gibi örneğin ‘dil’de de
normlar belirlememiz gerekir. Yani Nogaycanın
grameri, sözlüğü, yazı dili (alfabesi) oluşturulmalı
ki, Nogayca yazan herkes, kelimelerin nasıl
yazıldığını, nasıl okunduğunu bilsin. Türkiye’de
basılan Nogayca bir yazıyı Dağıstan’daki bir
Nogay ancak zorlanarak anlayabiliyor, oda latin
alfabesı biliyorsa eğer. Türkiye’deki Nogaylar ise
kiril harfleri görünce zaten, ‘buda hep Rusça’ diye
Nogayca yazıları okumaya değer bile görmüyor.
Bence bu Nogay kültürünü oluştururken en önemli
adım olacaktır, zira bir şeyleri kurallaştırabilmek
için yazı şarttır, bu yazı olduktan sonra, diğer
normlar da ebediyen gelecek nesillere aktarılabilir.
Tabi kültürler değişkendir ve zamanla başka
kültürlerden etkilenebilir, değişebilir vs. Yani bu da
doğal bir olgudur. Önemli olan her Nogay’ın
anlaştığı birkaç ortak noktada birleşip, bunları
kültürel değerlerimiz haline getirmektir. Henüz
oluşma
aşamasında
olduğumuzdan
da
tartışmalar, fikir ayrılıkları da tabiyatiyle olur.
Peki bunları yapabilmemiz mümkün mü?
Bana sorarsanız biraz zor gibi görünüyor. Yeni
kültür oluşturmayı bırakın, folklorik özelliklerimiz
dahi (yeme içme hariç) yok olma tehlikesi içinde.
Dernekleşme yoluyla temsil ve tanıtma anlamında
bile birleşemediğimiz şu günlerde, nasıl ortak
kültürel değerler belirleyip, bunların altında
birleşebilebiliriz ki?
NogayCas – 1 1
YAZAR
SAYFASI
Burak TAŞKIRAN
Şu içinde
bulunduğumuz
zamanda
yaşamakta olan
biz gençler;
büyüklerimizin
bizlere aktarmış
olduğu kültürel
mirası; nereye, ne
kadar ve nasıl
taşıyacağız?
Ne zaman
misyonumuz bu
bayrak yarışını
devam ettirmek
olacak? Nogaylık
bilincine ne
zaman
erişeceğiz?
En basitinden
daha, kendi
dilimiz Nogaycayı
bile
konuşamazken
Nogay kültürünün
hangi evresinde
yer alacağız?
İlerleyen ve gelişen zaman içerisinde biz insanoğlu sürekli
bir değişim ve gelişim göstermekteyiz. Bu gösterdiğimiz gelişim
tabi ki kültürümüzün bize açtığı yol çerçevesinde ilerlemektedir.
Peki yol gösterici kültürümüze, gelişimi için biz ne kadar yol
göstermekteyiz?
Sert mengenesinde bizi sıkıştıran, kendimize dahi zaman
ayırmayı çok gören şu zaman, ne yazık ki hepimizi hayatın bir
tarafına sürüklemiş bulunmakta. Yaşam şartlarının sundukları ile
hayatını idame ettiren bizler, içinde bulunduğumuz kültürü de
maalesef yozlaştırmaktayız Eskiden köylerimizde ki yerleşik
düzenimiz bize kültürümüzü daha iyi yaşama ve yaşatma imkânı
sunmuştur. Fakat gelişen ve sürekli değişim gösteren dünya,
bizlerden bir önceki nesli yani büyüklerimizi bir takım yenilikçi
hareketler yapmaya zorlamıştır. Akabinde çok doğal olmakla
beraber köyden kente bir göç hareketi başlamıştır. Bu göç
hareketi de beraberinde; gerek beyin, gerekse kültür göçünü de
başlatmıştır. Yine gerçekleşen bu kültür göçü hayat bulduğu yeni
mekânında farklı kültürlerle tanışmış ve de kaynaşmıştır. İyi veya
kötü harmanlanmıştır. Bu gelişim çok normal olmakla beraber
aynı zamanda zorunluluktur da
Peki, bu kaçınılmaz gerçek ve zorunluluk karşısında
büyüklerimiz bu yüce mirasımızın yok olmaması adına nasıl bir
önleyici set oluşturmuşlardır? İnancım ve izlenimlerim; bu
hazinenin korunması adına çok büyük bir görev üslenmişler ve
bunu layıkıyla yerine getirmişlerdir. En başta; kente ilk
gelişlerinde aynı veya birbirine yakın meskenleri tercih
etmişlerdir. Ve bu sayede birbirleri ile sürekli iletişim içinde
kalarak mirasımızı korumayı başarmışlardır. Yalnız sorulması
gereken can alıcı bir diğer soru ise bize kültürümüzün ne
kadarını empoze etmişler ve meşaleyi taşıma imkânı
sunmuşlardır?
Bu sorunun cevabını verecek olan yine biz gençleriz Biz bu
hakkaniyetli görevi ne kadar üstlendik? Bayrağı ne kadarıyla
devraldık? Ne kadar acıdır ki bize aktarıldığı kadarıyla bile, bu
kültürü gereken yerlere taşıma konusunda tamamen pasifsize
olmuş bulunmaktayız Gözlemlediğim kadarıyla ve içinde
bulunduğum bir takım yapılanmalar bu olguyu korumaya ve
NogayCas – 1 2
YAZAR SAYFASI
Burak TAŞKIRAN
yaşatmaya yönelik çeşitli çalışmalar
gerçekleştirmektedir.
Yalnız
bu
hayata
geçirilmeye uğraşılan çalışmalara hepimiz
yeterince destek vermemekteyiz Ki bazı
kesimlerse aksine köstek olmaktadır. Bu
sebeple bu tür yapılanmalarda ve çalış
taylarda yer alanlarımızda zamanla ilk günkü
hevesini kaybetmektedir!
İçinde bulunduğumuz şu coğrafyada
yüce Türk milleti ve bayrağı altında yer alan
diğer etnik kimlikler gerek siyasi gerekse
sosyal platformlarda, kendi kültür ve yaşayış
tarzlarını devam ettirebilmek adına mücadele
vermektedirler Acı olan şu ki; biz Nogay
Türkleri
ise,
daha
kendi
içimizdeki
yapılanmaları bile yadırgamakta, yargılamakta
ve bölünmekteyiz. Bu gidişata ne zaman dur
diyecek ve tek yumruk halinde ilerleyeceğiz?
Şu içinde bulunduğumuz zamanda
yaşamakta olan biz gençler; büyüklerimizin
bizlere aktarmış olduğu kültürel mirası; nereye,
ne kadar ve nasıl taşıyacağız? Ne zaman
misyonumuz bu bayrak yarışını devam
ettirmek olacak? Nogaylık bilincine ne zaman
erişeceğiz? En basitinden daha, kendi dilimiz
Nogaycayı
bile
konuşamazken
Nogay
kültürünün hangi evresinde yer alacağız?
Sözümü sona erdirirken; tüm Nogay
gençlerini bir olmaya, diri olmaya, tek bilek ve
yürek olmaya davet ediyorum
NogayCas – 1 3
S
P O R SAYFASI
Harun DEMİRKIRAN
Beden Eğt. Öğrt.
Dünyada uzun süreden beri ülkemizde ise yeni yeni insanlar güne sporla
başlamanın zindeliğin fark etmişler ki sabahın erken saatlerinde büyük
parkların kenarlarında yürüyen, koşan, bisiklete binen, yaşlı, genç kadın,
erkek bir sürü insan fiziksel aktivitede bulunuyor.
Günümüzde spor denince farklı görüşler
duysanız da, herkesin bir şekilde sporla
ilgilendiğini görürüz. Kimine göre bir spor
takımının taraftarı olmak, kimine göre bizzat
herhangi bir dalda sporla uğraşmak veya
sağlıklı yaşam için günlük yürüyüşler yapmak,
yüzmeye gitmek ya da evin bir odasındaki
yürüyüş bandında yürümek vs. ……………….
Bir takımın fanatiği olarak caka satmanın sporla
bir ilgisi olur mu bilmiyorum ama bu tür bir sporu
yapanların sayısı bir hayli fazla. 22 kişi artı
yedekler 30 kişinin aktif olarak yaptığı sporu 10
binlerce kişi sadece bağırarak seyrediyor.
Oyuncular koşarak tüm vücutlarıyla spor
yaparken, seyirci kitlesi sadece gırtlak kaslarını
geliştiriyor
Daha da olmadı sahaya bir şeyler fırlatarak ya
da sandalyeleri kırıp dökerken kol kaslarını
geliştirenler de oluyor...
……………………
Kimileri de kendine sevdiği bir spor dalı seçerek
bizzat sporla uğraşırlar, hatta bu yolla ekmek
paralarını dahi çıkarırlar.
……………………
Bir başka gurup ise sağlıklı kalabilmek için
yürümek başta olmak üzere, iş hayatlarının
dışında
bir
tür
sporla
hayatlarını
bütünleştirmişlerdir.
Birinci ve ikinci gurup spor, belli sayıda kişilerin
yapabileceği bir spordur, ancak üçüncü
kategorideki spor konusu tüm insanları ya da
herkesi içine alan ve toplumların genel yapısını
otaya koyan bir olaydır. Sağlıklı bir toplum
isteniyorsa her şeyden önce bireylerin spor
yapmalarına önem verilir. Okul yıllarından
başlamak üzere topluma sürekli spor yapmaları
tavsiye edilir. Spor yapılabilecek yerler temin
edilir. Doktorlarda özrü olmayan her hastasına
en azında günde bir saat yürümeyi tavsiye eder.
Dünyada uzun süreden beri ülkemizde ise yeni
yeni insanlar güne sporla başlamanın zindeliğin
fark etmişler ki sabahın erken saatlerinde büyük
parkların kenarlarında yürüyen, koşan, bisiklete
binen, yaşlı, genç kadın, erkek bir sürü insan
fiziksel aktivitede bulunuyor. Park kenarlarında
özellikle yürümek için yapılmış özel yaya
patikalarında, yemyeşil çimen ve ağaçların
arasında yürümekle gerçekten dinleniyorsunuz
ve ruhen de taze bir güne başlıyorsunuz.
Bu konuda bazı kuruluşlarımızın yürüme ve
spor etkinlikleri oluyorsa da toplumdan fazla
destek görmüyor. Her sabah kahvaltıdan önce
bir saatlik yürümek, ardından duş alıp kahvaltı
yapmak ve zinde bir vücutla işe gitmek kaç
kişinin yaptığı bir şeydir dersiniz?.......................
Türkiye’de
herkesin
spor
yapmasını
desteklemek adına ve bu faaliyetleri bir elden
yürütmek için herkes için spor federasyonu
(HİS) kurulmuştur. Her yıl insanları sporla
buluşturmak için plan ve programlamalar
yaparak ülke genelinde spor yapmayı
özendirmek ve yaymak adına çalışmalar
yapmaktadır ve slogan olarakta;
NogayCas – 1 4
“Spor yapın Sigara içmeyin”
HOBİ
SAYFASI
Doğan BENLİ
”Yaşasın fotoğrafçılık yeniden icat
edildi!” Gerçekten böyle mi oldu ?
Fotoğrafçılık yeniden mi icat edildi ?
Şimdiye
kadar
öğrendiğimiz
,
bildiğimiz her şeyi bir kenara mı
bırakmak gerekiyor ? Ciddi paraları
gözden çıkartıp satın aldığımız son
model fotoğraf makinamız nede olsa
her şeyi bizim için yapıyor. Gerçekten
böyle mi acaba?
olmadan sayısız fotoğraf çekip kendimizi
geliştirme imkanı sağladı. Sayısal fotoğraf
makinalarının çoğunun üzerinde bulunan
yüksek çözünürlüklü ekran sayesinde çektiğimiz
karenin işe yarar olup olmadığını görebilir ve
gerekirse hızlı bir şekilde silip hemen yenisini
çekebiliriz. Bu daha önce hayal bile
edemediğimiz bir yenilik ve işimizi gerçekten çok
kolaylaştırıyor.
Bunun
haricinde
sayısal
makineler satın alındıktan sonra masraf
gerektirmezler. Tabi ki bozulmadıkları sürece ki
bu geleneksel (analog) makineler içinde geçerli
olan bir durum. Sayısal makineler için isteğe
bağlı fazladan pil ve ek aksesuarlar tabi ki
masraf demek ama onlar olmadan da
yaşayabiliriz.
Bu
konuları
daha
sonra
inceleyeceğiz. Burada saydığım 3 maddeden
başka maddeler sıralanabilir fakat sadece bu
üçü bile sayısal devrime geçmek için yeterli bir
sebep bence.
Peki sayısal bir fotoğraf makinası seçerken
nelere dikkat etmeliyiz. Hepimizin duyduğu bazı
terimler var. Megapiksel, dahili ve harici hafıza,
odak uzaklığı, dijital ve optik zoom, görüntü
algılayıcı vs. Bunları hep beraber inceleyelim
ama ondan önce mutlaka kendimize sormamız
gereken bir soru vardır. Ben almayı
düşündüğüm bu makine ile ne yapmak
istiyorum? Can alıcı soru budur
Eğer ilk çektiğiniz fotoğraflardan sonra
yüzünüzde belirgin bir hoşnutsuzluk varsa
bunun böyle olmadığını çok geçmeden
anlamışsınız demektir. Dijital (sayısal) adım bize
ne gibi yenilikler getirdi? Birincisi ilk yatırım
giderlerinden sonra ciddi bir gider kaygısı
Daha önce hiç fotoğraf çekmemiş ve içinde bir
yerlerde yeni bir makine aldıktan sonra belki
sıkılıp bırakırım gibi bir düşünce olanlar mutlaka
kompakt (tümleşik) bir fotoğraf makinesi ile işe
başlamalılar. Tümleşik makineler adından da
anlaşılacağı üzere fotoğraf çekmek için gerekli
her şeyi üzerinde barındırırlar. Kendi lensleri,
sonradan değiştirilemeyen flaşları vardır. Siz
böyle bir makine aldıktan sonra sürekli olarak bu
bileşenlere bağlı kalırsınız. Bunları değiştirme
imkanınız yoktur. Bunun yanında çok becerikli
makinelerdir. Çoğu şeyi otomatik yaparlar, ortam
ve duruma göre çekim sahneleri bulunur
(gündüz, gece, manzara, portre vs...) Gerçekten
NogayCas – 1 5
HOBİ SAYFASI
Doğan BENLİ
başarılıdırlar. Fakat ileriyi düşünen kullanıcılara
hitap etmezler. Bir süre sonra makineniz size
yetmemeye başladığında fazla seçeneğiniz
olmadığı için hayal kırıklığına uğrama ihtimaliniz
yüksektir. Ama kişisel deneyimlerime dayanarak
şunu içtenlikle söylemeliyim hiç fotoğraf
deneyimi olmayan ama bu işe istekli amatörler
kesinlikle tümleşik makine almalılar. Hem fazla
masrafa girmeden kendilerini deneme imkanı
bulurlar hem de ileride kullanmayacakları
özellikler için bütçelerini ek masrafa sokmamış
olurlar.
Şimdi isterseniz lafı fazla uzatmadan sayısal
bir fotoğraf makinesi alırken hangi bileşenleri
göz önünde tutacağımıza hep beraber bakalım.
Çözünürlük
Belki de sayısal bir fotoğraf makinesı alırken
dikkat etmemiz gereken en önemli bileşenlerden
birisi buydu. Buydu diyorum zira artık gelişen
teknikle birlikte bana göre çözünürlük sınırı
çoktan aşıldı. Peki nedir çözünürlük sınırı?
Amatör olarak bu işe gönül verenler için en
yaygın baskı ebadı 10x15cm dir. Bu boyutta bir
baskıdan beklenen kalite en az 5 veya 6
megapixseldir ki bu sınır çoktan geçildi. Tabi ki
ikinci el bir makine almıyorsanız. İleri düzey
DSLR makine alacaklar için zaten
böyle bir durum söz konusu değil. Piyasada
mevcut ürünlerde gözümüze çarpan en düşük
çözünürlük değerleri 8 – 10mp civarındadır.
Peki çözünürlük nedir sorusu aklımıza
gelebilir. Nedir bu megapiksel? Buradaki
anahtar kelime pikseldir. Pikseli ekrandaki ya da
fotoğrafımızın üzerindeki noktalar şeklinde
düşünelim. Bu noktalar bize görüntüyü oluşturur.
Görüntüyü oluşturan noktalarımızın sayısı ne
kadar çoksa görüntümüz o kadar kaliteli
olacaktır. Düşük çözünürlüklü bir fotoğrafa
bakınca bu farkı yakalamamız çok da zor olmaz.
Eğer bu kavramı daha iyi anlamak isterseniz
lütfen bilgisayarınızdan bir resim dosyası açınız
ve yavaş yavaş resmi büyütünüz. Bu büyütme
işlemi dijital büyütme (zoom) olarak da
adlandırılır. Büyütmeye devam edin ta ki resmin
üzerinde pikselleşmeyi yakalayana kadar.
Şunu unutmayın ki bilgisayar ya da
televizyon ekranındaki bütün şekiller karelerden
oluşur. Yeni bir teknik geliştirilene kadar da bu
böyle olacaktır. İşte bu karelerin sayısı ne kadar
yüksek olursa elde edeceğimiz görüntüde o
kadar kaliteli olacaktır. Magepikselin anlamı
milyon pikseldir. Yani fotoğrafımızı oluşturan
noktaların milyon cinsinden ifadesidir. Örnek
olarak 5Mp lik bir fotoğrafta 5milyon nokta var
demektir. 12Mp 12 milyon noktaya tekabül eder.
Bu kuralı yeni bir bilgisayar ekranı ya da
televizyon alırken de kullanabilirsiniz. Yalnız
orada da mantık aynı olmakla birlikte ufak tefek
bazı farklılıklar vardır. Örneğin bir bilgisayar
ekranının
çözünürlüğünü
ifade
ederken
kullanılan 1280x1024 piksel ifadesi yatay ve
düşey sütunlardaki nokta sayısını ifade eder.
Bize düşen bunları birbirleri ile çarpıp
görüntümüzü oluşturan toplam nokta sayımızı
hesaplamamızdır.
Bu konuda önemli bir noktayı da atlamamak
gerekir. Amatör kullanıcıların en çok dikkat
ettikleri özellik çözünürlük olunca satıcı
firmaların da doğal olarak en çok kafa
karıştırdığı
nokta
burasıdır.
Çözünürlük
konusunda belirleyici faktör ışık algılayıcımızın
boyutu ve kalitesidir. Tümleşik makine üreticileri
genellikle
kullandıkları
ışık
algılayıcının
boyutunu ön plana çıkarmazlar. Bu algılayıcı
geleneksel (analog) makinalarda film görevini
görür. Tümleşik makinelerin verdiği piksel değeri
ile DSLR (üst düzey) bir makinenin verdiği piksel
değeri aynı olamaz. Kimse sizi yanıltmasın.
Zaten mantıklı bir kullanıcı aynı kaliteyi
alamayacağının farkındadır.
NogayCas – 1 6
HOBİ SAYFASI
Doğan BENLİ
net ve kısa bir ifade ile belirtecek olursak
12megapiksellik bir Nikon D90 ile 12Mp lik bir
kompak makine aynı çözünürlük kalitesini
vermez. Bunun nedeni algılayıcı yani film
boyutlarının (analog mak. için) aynı olmayışıdır.
Bu konu hakkında ileride daha ayrıntılı
incelemelerimiz olacak.
Yakınlaştırma Oranı (zoom)
Artık piyasada bulunan bütün modellerin
yakınlaştırma kabiliyeti var. Bu eskiden böyle
değildi ama şimdi bunun için kaygılanmaya
gerek yok. Biz en az 4x ya da 5x gibi bir oranı
tercih etmeliyiz. Tabi ki tümleşik makinalar için
konuşuyoruz, aynalı üst sınıf makinelerin
yakınlaştırma oranları kullandıkları lenslere göre
farklılıklar gösterir.
İkinci ve bana göre en önemli olanı ise ;
yüksek zoom oranına sahip makinelerin
objektifleri fazlaca mercek barındırdığı için ışık
geçirgenlikleri az olur. İşte bu yüzden normal
ışık koşullarında bile kullandığımız makine
ortam ışığını gerektiği gibi mercekten geçirip
algılayıcının üzerine düşüremediği için uzun
pozlamayı seçecektir. Uzun pozlama yaparken
bir insanın eli en fazla 1/30 sn sabit kalabilir. Bu
süre aşıldığı zaman fotoğrafımız gene bulanık
çıkacaktır. Bana göre yeni bir kullanıcı 1/60 ya
da daha hızlı değerlerde bile zorluk yaşayabilir.
Çünkü deklanşör gecikmesi başımızın belasıdır.
1/30sn 1/60sn vs gibi değerler makinemizin
perdesinin ne kadar açık kaldığını belirten
sürelerdir. Yüksek zoom değerine sahip lensler
doğal olarak bünyesinde fazlaca mercek
barındırırlar. Bu mercekler her ne kadar yüksek
kalitede olsa da hiçbiri tam olarak şeffaf değildir.
Bunun anlamı her ne kadar ışık geçirgenlikleri
yüksek olsa da bir miktar ışığı yansıtır ve
soğururlar. İşte bu nedenden dolayı siz yüksek
ışık koşullarında çekim yapsanız dahi ortaya
çıkan sonuç pek tatmin edici olmayabilir.
Dahası bu ürünler pahalıdır. Hem sonuçta biz
tümleşik bir makine ile doğa fotoğrafçılığı
yapmayı
tasarlamıyoruz.
Doğa
fotoğrafçılığından kasıt kamuflajlara bürünüp
uzaktan nadir görünen canlıları çekmeye
çalışmak.
Çok yüksek zoom değerine sahip ürünlerden
kaçının. Bunlar hem pahalı hem de gereksizdir.
Ortam ışından yeterince yararlanamazsınız ve
çekilen fotoğrafların renk kalitesi düşer.
Peki pazarda bulunan onca makine bize 10x
den başlayıp 20x lere kadar seçenekler
sunarken neden biz 4x 5x gibi değerlerde
kalalım. İlk olarak o kadar yüksek zoom
yaparken makineyi sabit tutmanız çok zor olur
ve çektiğiniz fotoğraflar deklanşör gecikmesini
de göz önüne katarsak bulanık çıkacaktır.
Yüksek yakınlaştırma oranlarında net bir
fotoğraf için mutlaka makinemizi sabit tutmalı
bunu başaramıyorsak üçayak (tripod) gibi
yardımcı ekipmanlar kullanmalıyız.
NogayCas – 1 7
HOBİ SAYFASI
Doğan BENLİ
Tüm bu saydıklarıma ek olarak gece çekimleri
için düşük perde hızlarına (15sn, 20sn)
ulaşabilen
modeller
seçmelisiniz.
Bunun
yanında düşük iso değerlerine sahip modeller
renklerin daha canlı çıkmasını sağlayacaktır bu
yüzden 50, 60 iso gibi değerler veren ürünleri
tercih
ediniz.
Eğer
makro
çekimden
hoşlanıyorsanız bu özelliği mutlaka sorun.
Alacağınız makinede olmazsa olmaz özellik el
ile yani manuel özelliğidir. Bu sayede bütün
bileşenleri sabit tutarak (iso, f değeri, perde hızı
vs) sadece bir tanesi ile oynayarak fotoğraf
üzerindeki etkisini görebilirsiniz. Artık hemen
hemen bütün ürünler ayarlara el ile müdahale
etme imkanı vermektedir ama siz gene de
mutlaka sorun.
Bunların yanında kutunun içeriğini sormayı
unutmayın. USB kablosu, pil durumu vs.
Alacağınız fotoğraf makinesinin dahili hafızasına
güvenmeyin. Üretici firmalar maliyeti arttırdığını
düşünerek dahili hafızayı düşük tutarlar.
Kullanılan hafıza kartının çeşidi önemli değildir.
Sonuçta bu bizim isteğimize bağlı bir değişken
değil. Sadece alırken kaliteli olmasına özen
gösterin ki daha sonra çektiğiniz onca fotoğrafı
yedekleme fırsatınız olmadan kaybetmeyesiniz.
Piyasada bunca çeşit hafıza kartının olması
sizin kafanızı karıştırmasın bunun tek ama tek
nedeni firmaların kendi aralarında bir standart
geliştirememiş olmasıdır. Yoksa bunun dışında
bu ürünlerin birbirlerine göre hissedilir derecede
üstünlükleri yoktur. Makinenizin nasıl bir güç
kaynağı kullandığı
sorusu da çok önemlidir. Kendi özel tekrar
doldurulabilir pillerini kullanan ürünlerden
sakının. Tercihen kalem pil kullanan ürünler
daha avantajlıdır. Eğer şarjlı pilleriniz ve şarj
makineniz yoksa bu size ilk başta ek masraf gibi
görünebilir ama ileride yeni bir pil almak
zorunda kalırsanız ne demek istediğimi
anlarsınız. Sonuç olarak firmalar yedek pil vs
gibi ürünlerden de ciddi paralar kazanırlar.
Üstelik bunları her yerde bulacağımızın garantisi
de yoktur. Üretimden kaldırılma ihtimallerini
saymıyorum bile. Siz bildiğiniz yoldan şaşmayın.
Kalem pil kullanan bir ürüne sahipseniz
herhangi bir market ya da bakkaldan pil
sorununuza geçici çözüm bulmanız çok kolay
olacaktır.
Her zaman yanınızda dolu yedek pil
bulundurmayı unutmayın. Fırsatını bulduğunuz
anda hafıza kartının içindekileri bilgisayarınıza
ya da taşınabilir medyaya aktarın ki daha sonra
hüsrana uğramayasınız. Ürünü ilk aldığınız
anda tarih ve saat ayarını yapınız, çözünürlüğü
en
yüksek
değere
alınız
ve
sayısal
yakınlaştırmayı kapatınız.
Bol bol fotoğraf çekmekten korkmayınız ve
üstadların fotoğraflarını inceleyiniz. Bir süre
sonra fotoğraf çekme sıklığınız düşecek ve
incelemeye daha fazla vakit ayıracaksınız.
Gözünüze güzel görünen fotoğrafların neden
güzel olduklarını araştırınız. Işığınız bol olsun
NogayCas – 1 8
ŞINLAMA
Mehmet TAŞKIRAN
CASLAR
Kiyev bizdi bek keş ınadı,
Segiz avuldan cıynaldık bizler,
Bir kün kiyev bolup toy etip,
Selam bolsun sizge gızlar,
Bizde cılatırmız sizge anadı.
Ay bolup tuvgansınız kökge,
GIZLAR
Kaytip künledi nav cıldızlar.
Cılatbazsık anamızdı bizler,
GIZLAR
Kelinlik tabiy tutas gızlar,
Bizge ay degen siz caslar,
Cos bosun dep keyşek gızımız,
Ayda,künde sizben baslar,
Tutasımızdı birge avuzlar.
Ay betinizge karap küygen,
CASLAR
Menden caksı nav kaslar.
Kanekiy tebermiz toylamaga,
CASLAR
Kırcıman şakırırmız oylamaga,
Argavulda toy bar keliniz,
Sizde mıtbay akeliniz bir keyşek,
Aman keng bosaaga tolunuz,
Cengilgen şında, sizge küylemege,
Şekara taslamadık üylerge,
GIZLAR
Adasbaz heş kelgen colunuz.
Kart cengemiz bar sizge oy bersin,
GIZLAR
Bolurma Kuday bizsiz soy bersin,
Argavuldun toyu şenlik bolur,
Küylenmesin artınızdan mıkıyatlanız,
Birigip gızlar kınada kalır,
Kartatanız toyunuzga koy bersin.
Akran teng bir kosulsun,
CASLAR
Ayamay ozdunuz toy toylamaktan,
Birikgenler mıkıyat col alır.
Biz keldik camaat sıylamaktan,
CASLAR
Bir kulluk etbepsiniz toy üyüne,
Biz kelmey cakbanız kınadı,
Birbirinizge bos,bos söylemekten
NogayCas – 1 9
ŞINLAMA
Mehmet TAŞKIRAN
GIZLAR
Şakırmadık sizdi toyumuzga taga,
Biz söylesek hep kater aytarmız,
Erteşeden törge corgamanız.
Üyken körsek coldan kaytarmız,
CASLAR
Tentek baylamak uşun toy üyünde,
Havas tuvulmuz bizde toyunuzga,
Ertenden beri örmege cip şıyrarmız.
Şakırılmay barmazsık üyünüzge,
CASLAR
Osmanlı cerge keyşek bolursunuz,
Kande tentek bolmaz sizdi körgen,
Nav şibjiy tilinizdi azakay tıyınızda.
Gızlar Cirma cıynalıp ekev cürgen,
GIZLAR
Bundan song şımgara bolsun aşe,
Sözünüzdün artı kelmez gasgalar,
Ata akanızga sizdi ayttırıp bargan.
Avulumuzdun işinde cürü şoşgalar,
GIZLAR
Bizge iye bolmazsanız avuldaslar.
Kelmegeniniz üyde sıngar kalsın,
Alıpbarır tutasımızda atasıbasgalar.
Zormunan bay bargan sizdey bolsun,
CASLAR
Heş esime kirmezsiniz bireviniz.
Kayda cürsede avulda şoşgalar,
Bizdi canı istegen ayttırıp alsın.
Eki terek boyu ketip corgalar,
CASLAR
Mammet atam ayttı bizge coldu.
Artımızga tüsbeniz tirkesip,
Aketamaz sizdi so atasıbasgalar.
Mayday Kisdin üstüne egesip
GIZLAR
Kirmeytagan bosak esinizge,
Mammet atamızga selam aytınız,
Kalınız ata üyünde tırısıp.
Erek,kıyşık collardan endi kaytınız,
GIZLAR
Vakıt keş bolgan aşe mıysızlar,
Söz aytıp bilmesenizde kargamanız,
Endi üyünüzge barıp catınız.
Öz özünüzge kıymat tirkemeniz,
NogayCas – 2 0
MÜZELERİMİZ
Melih ARSLAN
Arkeolog - Numizmat
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü
Avrupa’da Yılın Müzesi seçilmek gibi çok önemli bir başarıya 1997 yılında imza atan Anadolu
Medeniyetleri Müzesi, Ankara Kalesi’nin güney doğusunda Atpazarı semtinde, Gözcü Sokak üzerinde
yer almaktadır. Ankara Kalesinin dış duvarının hemen kıyısında, yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki
ayrı Osmanlı yapısından biri Mahmut Paşa Bedesteni, diğeri Kurşunlu Han’dır. Bugünkü müzeyi
oluşturan bu iki yapı, 1881 yılındaki son yangından sonra terk edilmiştir.
Mahmut Paşa Bedesteni, Fatih Sultan Mehmet’in
sadrazamlarından Mahmut Paşa tarafından 14641467 yılları arasında yaptırılmıştır.Ortada 10
kubbe ile örtülü dikdörtgen planlı kapalı
mekan,karşılıklı yerleştirilen üstü beşik tonozlarla
örtülü 102 dükkandan meydana gelen bir arasta ile
çevrilidir. Kaynaklarda Ankara sof kumaşlarının
buradan dağıtıldığı yazılıdır.
Kurşunlu Han ise, Fatih dönemi baş
vezirlerinden Mehmet Paşa’nın İstanbul’daki
imaretine vakıf olarak 1.yüzyılın ilk yarısında
yaptırılmıştır. Han,Osmanlı devri hanlarının tipik
plan karekterinde olup,ortada avlu ve revak
sırası ile,bunları çeviren iki katlı odalardan
oluşmuştur.
Çatalhöyük Duvar Resmi
NogayCas – 2 1
M ÜZELERİMİZ
Melih ARSLAN
Ankara’da ilk müze Kültür (Hars) Müdürü Mübarek
Galip bey tarafından 1921 yılında Ankara
Kalesi’nin
Akkale
burcunda
kurulmuştur.
Atatürk’ün telkinleri ile merkezde bir “Eti Müzesi”
kurma fikrinden hareket edilerek diğer bölgelerdeki
Hitit eserleri de Ankara’ya gönderilmeye
başlanınca geniş mekanlara sahip bir müze binası
gerekli görülmüştür. O zamanki Kültür Müdürü
Hamit Zübeyr Koşay tarafından, devrin Maarif
Vekili Saffet Arıkan’a metruk halde bulunan
Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han’ın
onarılarak müze binası olarak kullanılması
önerilmiş, bu fikir kabul edilerek, 1938 yılından
1968’e kadar devam eden bir restorasyon
çalışması başlatılmıştır. Bedestenin
orta bölümünde yer alan kubbeli mekanın büyük
bir kısmının onarımının 1940 yılında bitirilmesi ile
Ankara Sikkesi
eserler,
Alman
Arkeolog
H.Guterbock
başkanlığındaki
bir
heyet
tarafından
yerleştirilmeye
başlanmış,
1943
yılında
binaların onarımı devam ederken, orta bölüm
ziyarete açılmıştır. 1948 yılında Müze İdaresi
Akkale’yi depo olarak bırakıp, Kurşunlu Hanın
onarımı tamamlanan dört odasına yerleşmiştir.
Kubbeli mekanın çevresindeki arastanın
restorasyon ve teşhir projeleri Anıtlar Yüksek
Mimarı İhsan Kıygı tarafından hazırlanmış ve
uygulanmıştır. Beş dükkan
orijinal halde
bırakılıp,
dükkan
aralarındaki
bölmeler
kaldırılmış ve böylece, teşhir için geniş bir
çevre koridoru elde edilmiştir.
Balgat Roma mezarı buluntusu
Önceleri Eti Müzesi ve Arkeoloji Müzesi
olarak da adlandırılan Müze yapısı 1968 yılında son
şeklini
alarak
“Anadolu
Medeniyetleri
Müzesi”adıyla hizmet vermeye
başlamıştır. Bugün idari bina olarak kullanılan
Kurşunlu Han’da araştırmacı odaları, kütüphane,
konferans salonu, laboratuar ve iş atölyeleri ileeser
depoları yer almakta, Mahmut Paşa Bedesteni ise
müzenin teşhir salonu olarak kullanılmaktadır.
Ankara – Çayırhan Julıopolis buluntusu
NogayCas – 2 2
4
M ÜZELERİMİZ
Melih ARSLAN
Osmanlı devrinin bu tarihi yapılarında kronolojik
bir sırayla ziyaretçilerine sunmaktadır. Paleolitik
Dönem(Yontma Taş),Neolitik Dönem(Cilalı
taş,Kalkolitik
Dönem(Bakır-Taş),Eski
Tunç
Çağı, Asur Ticaret Kolonileri Çağı ile
Hititler,Frigler,Urartular ve Geç Hititler çok özel
koleksiyonlarla müzede sergilenmektedirler.
Müzenin
klasik
seksiyonunda
ise;
M.Ö.7.yüzyıldan günümüze kadar yaşamış olan
uygarlıklar
kronolojik
bir
sırayla,Ankara
bölümünde ise Ankara merkez ve ilçelerinde
yapılan müze kazılardan çıkan eserler
sergilenmektedir.
Roma Tiyatro buluntusu
Tarihi yapıları ve zengin koleksiyonu ile
tüm
dünyanın
ilgisini
çeken
Anadolu
Medeniyetleri Müzesi, 1997 yılında İSVİÇRE’nin
Lozan kentinde 68 müze arasından birinci
seçilerek “AVRUPA’DA YILIN MÜZESİ” ünvanını
kazanan ilk ve tek Türk Müzesi olma başarısını
göstermiştir.
Müze, yılda yaklaşık 400.000
ziyaretçi konuk etmektedir
Urartu buluntusu
Sahip olduğu zengin koleksiyonları ile
dünyanın önde gelen müzeleri arasında yer
alan
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, bu
topraklar üzerinde binlerce yıl öncesinden
günümüze kadar yaşamış olan uygarlıkları
İlk
aletlerin
üretimi,
yerleşik
yaşama
geçilmesi,ilk besin üretiminin başlaması,seramik
yapımı,ana
tanrıça
kültünün
ortaya
çıkması,tekstil
üretimi,
madenin
kullanılması,ticari ilişkilerin ve mimarinin
gelişimi,yazının kullanılmaya başlanması,tarım
ve hayvancılığın gelişimi ile sikkenin icadı
Anadolu’ya özgü önemli ana başlıklardır. Bu
ana başlıklara ait özgün eserleri,en iyi
örneklerle Anadolu Medeniyetleri Müzesi
sizlere sunmaktadır.
4
NOGAYTÜRK
NogayCas – 2 4
TEL : 0 332 641 41 93
CEP : 0 539 641 41 93
0 541 641 41 93
www.aluminyumkorkuluk.tr.gg
NogayBülten’
de
her
sayımızda
Nogayları ilgilendiren konular ve konuklar
ile sizlere ulaşmak arzusundayız. Her ne
kadar bu arzu içerisinde olsak da bunu
daha kısa zaman dilimleri içerisinde
sizlere ulaştırmaya gücümüz yetmiyor. Bu
nedenle Nogay Bülten’ i NogayTürk
Dergisi’ nin bir eki gibiymiş gibi sunmak
zorunda kalıyoruz.
Bülten, yayınlanış amacı itibari ile
okuyanlarını bilgilendirmek ve mümkün
olduğu kadar güncel konuları takip etmek
durumundadır. Biz maalesef bunu Bülten’
in gerçek ruhuna uygun olmaksızın,
geçmiş olan veya duyduğunuz, bildiğiniz
haber veya duyuruları, olayları henüz
yeniymiş gibi sunmak zorunda kalıyoruz.
Bu elbette bizim için de sıkıntı yaratan bir
durum.
İnanıyorum ki bir zaman sonra bu sorunu
aşmış olacağız. Bültenimizi, ruhuna
uygun bir biçimde, kısa süreli zaman
dilimleri içerisinde sizlere sunacağız. Her
sayıda güncel haber ve yorumlarla
sizlerle olmaya çalışacağız.
Bültenimizin bu sayısında NogayTürk
Dergisinin T.B.M.M.’ nde yapmış olduğu
temaslarla
ilgili
detay
haberleri
bulabileceksiniz. Her ne kadar bir iki
milletvekili
ile
yapılan
görüşmeler
haricindeki temaslar, randevusuz gidilmiş
olmanın yarattığı zaman sorunundan
ötürü beklenilen verimde geçmemiş olsa
bile, Dergimizin tanıtımında ve Nogaylar
ile ilgili fikir alışverişi yönünden
azımsanmayacak verimlilikte olduğunu
düşünmekteyiz.
Kırım Derneği’ nin Ankara’ daki Büyük
Anadolu Oteli’ nde 5 yıl aradan sonra
yeniden tertiplemiş olduğu, adıyla birlikte
kapsamının da genişletildiği, 6. Kırım –
Nogay Gençlik Kurultayı’ na NogayTürk
Dergisi olarak biz de iştirak ettik.
Koordinasyon ve organizasyon yönünden
oldukça başarılı olan Kurultay’ da,
dünyanın
ve
Türkiye’
nin
çeşitli
bölgelerinden
gelen
gençlerin
buluşmasına şahit olundu.
Temennimiz o ki, Nogay Derneklerininin
de aynı başarıda ve katılımda kurultay,
sempozyum ve çeşitli kültürel etkinlikler
düzenlemesidir.
Hepinize sevgi ve saygılarımızla
KÜLTÜR BAKANLIĞI SABANTOYA EL ATTI.
Müjdeli haberi NogayTürk Dergisi’ ni makamına davet eden Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma
ve Eğitim Genel Müdürü Sn. Mahmut EVKURAN verdi. Sabantoy’ un UNESCO nezdinde Somut
Olmayan Kültürel Varlıklar statüsünde kabul görmesi için çalışmalar yapıldığını dile getiren
Evkuran ayrıca Dergimiz hakkındaki görüşlerini dile getirdi..
Devamı Sayfa 2 - 3 ‘ de
NOGAYTÜRK DERGİSİ T. B. M. M. ’ Nİ ZİYARET ETTİ
NogayTürk Dergisi 30 Kasım 2010 Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ ni ziyaret etti.
NogayTürk Dergisi’ ni makamında kabul eden AKP Balıkesir Milletvekili İsmail ÖZGÜN ile yapılan
görüşmede Nogaylar ve Nogaylara yönelik yayınlanan dergiler ile ilgili görüş alışverişinde
bulunuldu. NogayTürk Dergisi aynı zamanda Meclisteki bazı milletvekillerine de nezaket
ziyaretinde bulundu.
Devamı Sayfa 4 ‘ de
6. KIRIM – NOGAY GENÇLİK KURULTAYI ’ NA İLK KEZ NOGAY GENÇLER DE KATILDI
Geçmiş dönemlerde Nogay Derneklerinin başarılı çalışmaları ile hayata geçirilen Geleneksel
Sabantoy Şenlikleri bu yıl hiçbir açıklama yapılmaksızın aynı dernekler tarafından unutturuldu.
Devamı Sayfa 5 ‘ de
NOGAYTÜRK DERGİSİ PROF. DR. YUSUF HALAÇOĞLU İLE RÖPORTAJ YAPTI
Yakın bir tarihe kadar Türk Tarih Kurumu gibi prestijli bir kurumun Başkanlığını yürüten,alanında
sayılı bir akademik kariyere sahip olan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile NogayTürk Dergisi ‘ nin
yapmış olduğu röportajın perde arkasının okuyabilirsiniz.
Devamı Sayfa 6 ‘ da
KAYIP TAMGA
Çeşitli ülkelerde Nogay Tamgaları ile ilgili araştırma yapan bilim adamı AHMEDOV, Türkiye’ ye
geldi.
Devamı Sayfa 6 ‘ da
FEHMİ BAŞARAN SAYIŞTAY BAŞKAN YARDIMCISI ATANDI
Fehmi BAŞARAN, Sayıştay Genel Kurulunda 4. Daire Başkanlığı görevine seçildikten kısa bir
süre sonra Sayıştay Başkan Yardımcılığına atandı
Devamı Sayfa 7 ‘ de
KIRKUYU KÖYÜ İÇME SUYUNA KAVUŞTU
Bir süredir devam eden altyapı çalışmalarının tamamlanması neticesinde Kırkuyu Köyü’nde içme
suyu şebekesi döşenme çalışmaları sona erdi.
Devamı Sayfa 7 ‘ de
AKİN KÖYÜ’ NDE ÖRNEK KAMPANYA
Ankara’ nın Ş.Koçhisar ilçesine bağlı olan Nogay Türk köyü Akin’ nde ağaçlandırma kampanyası
başlatıldı.
Devamı Sayfa 8 ‘ de
NOGAY TÜRK GENÇLERİ KENDİLERİNİ GÖSTERİYOR
Cumhuriyet Kupası Ankara İl birinciliği seçme yarışmasında 3. lük ödülünü Batuhan SÜTBAŞ
aldı.
Devamı Sayfa 8 ‘ de
ADANA MUTFAĞINDA NOGAY ÇAYI
Nogay Türklerinin mili içeceği Nogay Çayı Adana Olgunlaşma Enstitüsü’ nün hazırladığı kitapta
kendine yer buldu.
Devamı Sayfa 8 ‘ de
.
NOGAYTÜRK DERGİSİ TİKA , TÜRKSOY, YURTDIŞI TÜRKLER BAŞKANLIĞI’ NI
VE BİROL DOK’ U ZİYARET ETTİ
NogayTürk Dergisi, TBMM temasları haricinde ayrıca Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı ( TİKA ) ‘ nı ziyaret etti. Ziyarette TİKA Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Yılmaz ile
görüşüldü.
NogayTürk Dergisi daha sonra Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY’ a da
nezaket ziyaretinde bulundu. TÜRKSOY’ da Başkan Yardımcısı Doç.Dr.Fırat PURTAŞ ile ve
Başkurdistan Cumhuriyeti Temsilcisi Ahad SALİHOV ile görüşüldü.
Henüz yeni Kurulan Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’ na da
nezaket ziyaretinde bulunan NogayTürk Dergisi, burada Kurum Başkanı Sn. Kemal YURTNAÇ
tarafından kabul edildi.
NogayTürk Dergisi son olarak Dünya Türkleri Akraba Toplulukları Hizmet Derneği Kurucu
üyesi Birol DOK’ u makamında ziyaret etti.
.
Devamı Sayfa 2 ‘ de
MÜJDELİ HABER NOGAYTÜRK DERGİSİ’ Nİ MAKAMINA
DAVET
EDEN KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
ARAŞTIRMA ve EĞİTİM GENEL MÜDÜRÜ MAHMUT
EVKURAN TARAFINDAN VERİLDİ.
NogayTürk Dergisi’ ni görüşmek maksadıyla makamına davet
eden Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü
Mahmut EVKURAN, görüşme esnasında Sabantoy ile ilgili müjdeli
haberler verdi.
Yapılan davete NogayTürk Dergisi adına Hakan Benli ‘ nin yanı
sıra Sami NOGAY ve Muharrem YILMAZ katıldı.
NogayTürk Dergisi’ ni makamında kabul eden Mahmut
EVKURAN, dergilerimizi incelerken, Sabantoy ile ilgili yazıları
görünce Sabantoy ile ilgili hazırlamış oldukları projelerden bahsetti.
Kültür
ve
Turizm
Bakanlığı
tarafından hazırlanacak olan projenin
birkaç aşamadan oluşacağı belirtildi. İlk
olarak dernekler tarafından belirlenecek
bir tarihte, dernekler ve Bakanlık
tarafından
Sabantoy
Şöleninin
düzenlenmesi sağlanacak.
Halen Bakanlık tarafından yürütülen ve tamamlanmak üzere
olan ayrı bir proje kapsamında Sabantoy’ un somut olmayan kültürel
varlıklar kategorisinde UNESCO’ ya verilecek teklif ile Kültürel Miras
listesine alınması için çalışmalar yapıldığı belirtildi.
Bir diğer proje ise, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü
tarafından yürütülecek olan ve mevcut Derneklerin Bakanlığa
sağlayacağı bilgi, belge, kişi ve yer gösterimi ile geniş kapsamlı bir
çalışma yapılacak. Bu çalışmada Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nın
Maddi Kültür Şube Müdürlüğü tarafından Nogay Türklerinin yoğun
olarak yaşadıkları yerlerde, Nogay kültürü, sözlü ve yazılı edebiyatı,
giyim – kuşam ; gelenek ve görenekler, mimari yapı, yemek kültürü
ve benzeri konu başlıklarında saha tespit ve yazılı görsel kayıt
çalışmaları yapılacağı belirtildi.
SAYFA 2
NOGAY KÜLTÜRÜ İÇİN TARİHİ BİR GÜNÜN BAŞLANGICINDAYIZ.
BU ÖNEMLİ GELİŞMELERİ TÜM DERNEKLERİN EŞİT KATILIMIYLA
EN VERİMLİ ŞEKİLDE ORGANİZE ETMEK EN BAŞTA DERNEK
BAŞKANLARININ İNSİYATİFİNDE.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nın Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü
tarafından hazırlanan ve henüz bazılarının başlangıç safhasında olduğu
projelerin içeriği, zenginliği ve verimliliği tamamen Nogay Derneklerinin ilgili
birimlere yapacağı destekle doğru orantılı.
Bu projenin dışında kalacak olan her bir dernek, projenin eksik kalması
anlamını taşıyacaktır. Dolayısıya bu proje içerisinde tüm derneklerin,
insiyatifi ele alması ve geniş kapsamlı çalışmaların yapılması zaruriyet
kazanmaktadır.
Biz de NogayTürk Dergisi olarak bu insiyatifin içinde aktif ve etken
olarak görev alacağız.
Kültür
ve
Turizm
Bakanlığı
tarafından
hazırlanacak olan projenin
birkaç aşamadan oluşacağı
belirtildi. İlk olarak dernekler
tarafından belirlenecek bir
tarihte, dernekler ve Bakanlık
tarafından
Sabantoy
Şöleninin
düzenlenmesi
sağlanacak.
Sabantoy
şölenine
paralel
olarak
Sabantoy’ un somut olmayan
kültürel
varlıklar
kategorisinde UNESCO’ ya
verilecek teklif ile Kültürel
Miras listesine alınması için
çalışmalar yapılacak.
Projenin ikinci aşamasında ise, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü
tarafından yürütülecek olan ve mevcut Derneklerin Bakanlığa sağlayacağı
bilgi, belge, kişi ve yer gösterimi ile geniş kapsamlı bir çalışma yapılacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nın Maddi Kültür Şube Müdürlüğü tarafından
Nogay Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde, Nogay kültürü, sözlü ve
yazılı edebiyatı, giyim – kuşam ; gelenek ve görenekler, mimari yapı, yemek
kültürü ve benzeri konu başlıklarında saha tespit ve yazılı görsel kayıt
çalışmaları yapılacağı belirtildi.
SAYFA 3
CHP KONYA
MİLLETVEKİLİ
ATİLLA KART İLE
GÖRÜŞÜLDÜ
KISA BİR GÖRÜŞME YAPILDI
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart ile makamında kısa süren
bir görüşme yapıldı. Daha önceden randevu alınmadığı ve nezaket
ziyareti çerçevesinde gerçekleştiği için kısa süren görüşmede
Nogaytürk Dergisi ile ilgili bilgi verildi.
Konya’ daki Nogay Türkleri ve Nogay Türk kültürü ile ilgili
görüşlerin belirtildiği görüşmede konunun hukuki boyutlarına kısaca
değinildi.
Grup toplantısına yetişmesi gerektiğinden 15 dk. kadar süren
görüşmede Kart’ a Mamay Destanı kitabı hediye edildi.
MAKAMINDA KABUL ETTİ
AKP Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, 30 Kasım 2010 Salı
günü T.B.M.M’ ndeki makamında kabul ettiği Nogaytürk Dergisi
Editörü Hakan Benli ile iki saate yakın sohbet etti. Planlı olarak
yapılan ziyarette Özgün ve Benli, Nogaylara yönelik yayın yapan
Nogay dergileri hakkında görüş alışverişinde bulundular.
Daha önce yayınlanmakta olan dergi sayısının üçten son
olarak bire kadar inmesinin nedenleri ve halen yayın yapan
Nogaytürk Dergisi’ nin yayın hayatı ile ilgili bilgiler verildi. Nogaytürk
Dergisi’ nin internetten yayın yapmasının iyi ve kötü yönlerinin
değerlendirildiği görüşmede ayrıca Nogaylar ile ilgili başka konulara
da değinildi.
MAMAY DESTANI HEDİYE EDİLDİ
Görüşme esnasında TÜRKSOY tarafından basımı
gerçekleştirilen ve Prof. Dr. İhsan KALENDEROĞLU tarafından
yazılmış olan Mamay Destanı adlı kitap Özgün’ e hediye edildi.
Kitabı inceleyerek kitap hakkında olumlu düşüncelerini aktaran
Özgün, Nogayların geçmişine sahip çıkmasının önemini yineledi.
Ayrıca Nogaytürk Dergisi’ nin ilk iki sayısını inceleyen Özgün, dergi
hakkındaki memnuniyetini belirtti.
NOGAY KÜLTÜRÜ KONUŞULDU
Türkiye’ de çeşitli bölgelerde birbirinden habersiz olarak
yaşayan Nogay Türklerinin hala aynı ortak kültürü yaşamaya
devam ettiğinin vurgulandığı görüşmede bu Nogay topluluklarının
bir an önce dernekler ve çeşitli ortamlarda bir araya gelerek
tanışmaları, kaynaşmaları ve kaybolmaya başlayan Nogay
Kültürünün yazılı ve görsel olarak kayıt altına alınmasının önemine
ve aciliyetine değinildi.
DERNEKLER İLE İLGİLİ FİKİR ALIŞVERİŞİNDE BULUNULDU
Mevcut Nogay Türk derneklerinin yaptıkları çalışmalar ve
bunların yararları üzerinde de değinilen görüşmede, derneklerin
zaman zaman kendisini ziyaret ettiklerini, bu ziyaretlerden
memnuniyet duyduğunu ve bundan sonra da aynı ziyaretlerin
gerçekleşmesinin kendisini memnun edeceğini vurgulayan Özgün,
derneklerin yaptıklarını başarılı bulduğunu ancak Nogay kültürü
adına yapılması gereken daha bir çok şeyin olduğunu söyledi.
Kendisinin de Nogay Türkü olduğunu ancak Nogay
kültüründen uzak kaldığını ve bunun eksikliğini hissettiğini belirten
Özgün, Kültürün korunması ve kurtarılması hayati önem
taşımaktadır dedi.Son olarak Nogaytürk Dergisi’ ne ziyareti için
teşekkür eden Özgün, başarılar diledi
AKP KONYA
MİLLETVEKİLİ
ÖZKAN ÖKSÜZ
ZİYARET EDİLDİ
ÖKSÜZ OLDUKÇA YOĞUNDU
AKP Konya Milletvekili olan ve aynı zamanda , Tavşançalı
Kasabası’n dan olan Özkan Öksüz’ ün makamına da bir nezaket
ziyaretinde bulunuldu.
Makamında Nogaytürk Dergisi’ ni kabul eden Öksüz’ e
Konya ve Kulu bölgesindeki Nogay Türkleri hakkında kısa bir bilgi
verildi.. Öksüz, Nogay Türkleri hakkında fikir beyan etmekten
kaçınırken sadece anlatılanları dinlemekle ve bazı yorumlarda
bulunmakla yetindi.
Oldukça yoğun olduğu gözlemlenen Öksüz, Nogaytürk
Dergisi’ nin ilk iki sayısına göz atarken dergi hakkında da herhangi
bir beyanda bulunmayıp, dergimize başarılar diledi.
Diğer milletvekillerine olduğu gibi Öksüz’ e de Mamay
Destanı kitabı hediye edildi.
AKP KONYA MİLLETVEKİLİ MUSTAFA KALAYCI
MAKAMINDA DEĞİLDİ
HEDİYEMİZ BIRAKILDI
AKP Konya Milletvekili olan
Mustafa Kalaycı’ nın makamına
yapılan randevusuz ziyarette kendisi
makamında olmadığından görüşme
yapılamadı.
Kalaycı için Türksoy tarafından
basılmış olan Mamay Destanı kitabı hediye olarak bırakılırken
Ayrıca Nogaytürk Dergisi ile ilgili bilgilerin bulunduğu bir not
sekreterliğine teslim edildi.
SAYFA 4
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin
hepsini kabuk zanneder."
Gazâli
,
Ankara’ da 6. kez düzenlenen Kırım Gençlik
Kurultayı’ na Nogay gençleri ilk kez resmi
olarak katıldı.
BAŞARILI BİR ORGANİZASYON
Bu yıl 6. sı düzenlenen Kırım Gençlik Kurultayına
Türkiye’ nin hemen her ilinden ve yurtdışında bir çok
ülkeden Kırım Türkü genç delegele katıldı.
Ankara Büyük Anadolu Otelinde gerçekleştirilen
Kurultay’ a ilgi büyüktü. İki gün olarak organize edilen
kurultay için Ankaraya gelen delegeler aynı zamanda
kurultayın yapılacağı otelde konakladılar. İlk gün
delegelerin tanışması ve kurultay komisyonlarının tertibi ile
ilgili çalışmalar yapıldı.
AYNI DİL AYNI KÜLTÜR AYNI EMEL…
Kurultay delegeleri, geldikleri il veya ülkenin diğer delegeleri ile birlikte sahnede hem kendilerini hem de
yaptıkları çalışmaları diğer delegasyon üyelerine tanıttılar. Akşam ise tüm kurultay delegelerinin akşam yemeği
sonrasında çoşkulu eğlenceleri vardı.
Kurultayın ikinci günü belirlenen komisyonların gün boyu süren toplantıları yapıldı. Her komisyonda katılımcı
delegelerin duygu, düşünce ve önerileri ile ilerisi için yapılabilecek yeni fikirler üretildi.
Bu fikirlerin geldikleri şehir veya ülkelerde uygulanabilir olması için sürekli olarak irtibat halinde olmaları fikri
kabul gördü.
Gün sonunda her komisyon aldıkları kararları diğer komisyonlara ve delegasyona tebliğ etti. Kurultayın sonunda
ise kurultayda alınan kararlar deklare edildi.
KURULTAY DA NOGAYTÜRK DERGİSİ’ DE KONUŞMA YAPTI
Kırım – Tatar Gençlik Kurultay’ında Ankara, Konya,
Eskişehir ve Kulu’ dan delege olarak katılan Nogay
Gençleri de vardı. Nogay Gençleri çeşitli komisyonlarda
görev de aldılar.
Kurultay içerisinde NogayTürk Dergisi adına söz
alan Hakan Benli ‘ de bir konuşma yaptı. Konuşmasında
Nogay gençlerinin de ilerde böyle bir kurultay
düzenlemelerinin en büyük hayali olduğunu dile getiren
Benli, Kurultayda görev alan tüm delegasyona
teşekkürlerini sundu.
Kurultaya Ömer Aktürk ile birlikte katılan Benli,
diğer kurultay delegasyonu ile çeşitli görüşmelerde de
bulundular.
SAYFA 5
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Herkesin anlayış derecesi farklı farklıdır. Benim
sana anlatacaklarım, ancak senin anlayabileceğin
kadardır.
Hz. Mevlana
TATARİSTAN ‘ DAN GELEN BİLİM ADAMI
Çeşitli ülkelerde Nogay Türklerinin
Tamgaları ile ilgili araştırma yapan
bilim adamı AHMEDOV, Türkiye’ ye
geldi
TÜM TOPLUMUN TANIDIĞI
SAYGIN BİR İSİM
Türk Tarih Kurumu’ nun eski
Başkanı olan araştırmacı tarihçi , yazar,
Prof
Dr.
Yusuf
HALAÇOĞLU
ile
yaptığımız röportajı dergimiz NogayTürk’
te okuyabilirsiniz.
Yapmış olduğu araştırmalar ile sık sık
ülke gündeminde yer edinen ve kimi zaman
haksız sataşmalara ve yanlış anlaşılmalara
maruz kalmış olan Halaçoğlu, özellikle
Ermeni sorunu ile ilgili yaptığı çalışmalar ile
tanınmakta.
Son olarak Anadolu’ daki göçer boy
ve aşiretler ile ilgili yapmış olduğu altı ciltlik
araştırma ile gündeme gelen Halaçoğlu,
çarpıcı
açıklamalarda
bulunmuştu.
Hatırlanacağı üzere Kürt bildiğimiz kimi
aşiretlerin Türkmen, Türkmen bildiğimiz kimi
aşiretlerin ise Kürt olduğunu yapmış olduğu
araştırmalarda tespit ettiğini anlatmıştı.
Uzun bir süredir görüştüğümüz Sn.
Halaçoğlu ile nihayetinde bu sayı için bir
röportaj yapabilmek amacı ile randevu aldık.
Görüşmeye başladığımız sıralarda henüz
Türk Tarih Kurumu Başkanı olan Sn.
Halaçoğlu ile Gazi Üniversitesi ‘ nin içindeki
rektörlük binasında bulunan makamında
buluştuk.
Oldukça
sıcak
ve
içten
bir
karşılamanın ardından henüz röportaj
sorularına başlamadan yaklaşık bir buçuk
saat süren bir sohbet ortamı oluştu.
RÖPORTAJ HAKKINDA
Röportaj
öncesinde
yapmış
olduğumuz sohbet esnasında kendilerine
hediye ettiğimiz Mamay Destanı Kitabı ve
içeriği hakkında çeşitli konularda konuşuldu.
Daha sonrası NogayTürk Dergisi’ nin ilk iki
sayısını
inceleyen
Halaçoğlu,
dergi
hakkındaki görüşlerini ve önerilerini bizlerle
paylaştı. Dergimizi başarılı bulduğunu
belirten
Halaçoğlu
İnternetteki
yeni
sayılarımıza da göz atacağını söyledi.
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, röportaj
öncesinde Nogay Türkleri konusunun kendi
araştırma kapsamına girmediğini özellikle
belirterek, bu konuda doyurucu bir bilgiye
sahip olmadığının altını çizdi.
Biz de NogayTürk Dergisi olarak
Nogay Türkleri ile ilgili detaylara girmeden
genel anlamda, tarihçi ve araştırmacı
kişiliğini ön plana çıkaran, Daha önce
yönetmiş olduğu kurum ile bağlantılı sorular
yönelteceğimiz beyanında bulunduk.
Bu uzlaşıdan sonra Türk Tarih
Kurumu’ nu yıllarca yönetmiş bir kişiye
sorabileceğimiz soruları yönelttik. Röportaj
içerisinde gerek Nogay Türkleri ile ilgili
gerekse diğer Türk toplumları ile ilgili
görüşlerini paylaşan Halaçoğlu, daha
ziyade, kültürü ile ilgili araştırma yapmak
isteyen Nogay Türk gençlerine yönelik
faydalı ve önemli tavsiyelerde bulundu.
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile yapılan
görüşme yaklaşık üç saat sürdü.
Adana’ da internetten yayınlanan
www.sehriadana.com
isimli
internet
sitesinde yer alan bir habere göre,
Tataristan’ dan gelen ve Tataristan Tarih
Enstitüsünde doktora tezi için çalışmalar
yapan Araştırmacı Vener AHMEDOV,
araştırmalarının Türkiye ayağı için iki aydır
ülkemizde bulunmakta.
NOGAY TÜRK TAMGALARININ İZİNDE
Nogay ve Tatar Türklerinin sosyal
yaşamında oldukça önemli bir yer edinen ve
bu edindiği yeri göstermek için çadırlarına,
yaşadıkları yerlere ve en son gömüldükleri
mezarın
taşına
kazıdıkları
tamgalar
günümüzde çeşitli araştırmalara ve eserlere
konu olmakta.
Başkurdıstan
doğumlu
olduğu
belirtilen araştırmacı AHMEDOV’ da, Bu
tamgaların
izinde
dünyanın
çeşitli
ülkelerinde aratırmalar yapıyor. Moğolistan,
Kazakistan,
Kırgızistan,
Kırım
ve
Bulgaristan’ ın ardından ülkemizde de
kaybolan bu değerleri araştırmak amacıyla
Adana’ nın Ceyhan ilçesine geldi.
CEYHAN’ DA ARAŞTIRMALAR YAPTI
Yaklaşık iki aydır ülkemizde bulunan
Ahmedov, Ceyhan’ da Belediye Başkanı
Hüseyin SÖZLÜ’ yü ziyaret etti. Ardından,
aynı ilçede yaşayan ve tamgalar ile ilgili
“ Kayıp Tamga “ adında bir kurgu roman da
yazmış olan Dr. Fatih KARAYANDI ile
temasa geçen AHMEDOV, bölgedeki çeşitli
köylerde araştırmalarına devam etmiştir.
Ceyhan’
da
yamış
olduğu
araştırmalarını diğer ülkelerde yaptığı
araştırmalar
ile
karşılaştırarak
tezini
tamamlayacak olan AHMEDOV’ un Ceyhan
Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından
misafir edildiği belirtildi.
SAYFA 6
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Toprak ne kadar zengin olursa olsun, ekilmedikçe
mahsul vermez. Kafalar da öyle; ekilmeyen
kafalar da fikir üretmez."
Seneca
Fehmi BAŞARAN, Sayıştay
Genel Kurulunda 4. Daire
Başkanlığı görevine seçildikten
kısa bir süre sonra Sayıştay
Başkan Yardımcılığına atandı
Fotoğraf : Kululuyuz.biz
HABER : Cemil SÜTBAŞ
KISA SÜRE ÖNCE
SAYIŞTAY 4. DAİRE
BAŞKANLIĞI GÖREVİNE
SEÇİLMİŞTİ.
Hatırlanacağı üzere 25 Kasım 2010 günü toplanan Sayıştay Genel Kurulu; yaş
haddinden emekliye ayrılan 4. Daire Başkanı Abdullah ÖZSAN'ın yerine Sayıştay üyesi
Fehmi BAŞARAN'ı, 6. Daire Başkanı Harun ERDOĞAN'ın yerine de Burhan TOKCAN'ı
seçmişti.
SAYIŞTAY BAŞKAN YARDIMCILIĞINA ATANDI
Sayıştay 4. Daire Başkanı Sayın Fehmi BAŞARAN, Sayıştay Genel Kurulunun
14.01.2011 tarihli toplantısında Sayıştay Başkan Yardımcılığı görevine atandı.
BAŞARAN, Sayıştay Genel kurulunun 25.11.2010 tarihli toplantısında 4. Daire Başkanlığı
görevine seçilmişti. Fehmi BAŞARAN'ın Başkan Yardımcısı olmasıyla boşalan 4. Daire
Başkanlığı görevine Sayın Abdurrahman ACAR seçildi.
KULU’ DA DOĞDU
Fehmi BAŞARAN, 1953 yılında Konya'nın Kulu ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise
eğitimini Konya'da tamamladı. 1976 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi'nden mezun oldu. İşletme Anabilim dalında yüksek lisans yaptı.
BAŞARILI BİR NOGAY TÜRKÜ
Maliye Bakanlığında Hesap Uzmanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar
Yardımcılığı, Çevre Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı, Çevre Bakanlığı Müsteşar Vekilliği,
Yarımca Petrokimya A.Ş.'nde Denetçilik, Yapağı ve Tiftik A.Ş.'nde Yönetim Kurulu Üyeliği
ve PETKİM Holding'de Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunduktan sonra1998
yılında TBMM Genel Kurulunda Sayıştay Üyeliğine seçilen Fehmi BAŞARAN, Sayıştay 1.
Daire Üyesi olarak görev yapmaktaydı.
NOGAYTÜRK BÜLTENDE YER ALMASINI İSTEDİĞİNİZ HABERLER İÇİN
[email protected] adresine haberinizin içeriğini ve
fotoğraflarını yollayabilirsiniz.
Haber : www.kululuyuz.biz
Yıllardır içme suyu sıkıntısı çeken
ve tuzlu su kullanmak zorunda
kalan Kırkkuyu Köyü nihayet içme
suyu şebekesine kavuştu.
İÇME SUYU SIKINTISI BİTTİ
Konya - Kulu ‘ daki en büyük
Nogay Türk Köylerinden biri olan Kırkuuyu
köyü yıllardır süregelen içme suyu
sıkıntısından nihayet kurtuldu.
Bir süredir devam eden altyapı
çalışmalarının tamamlanması neticesinde
köyde içme suyu şebekesi döşenme
çalışmaları sona erdi..
TUZLU SU İÇİYORLARDI
Köyün yerleşiminden ötürü yıllardır
tuz oranı yüksek su içmek ve kullanmak
zorunda kalan köy halkı sağlıklı içme
suyuna kavuştu.
Köydes
Projesi
kapsamında
144.000 TL ‘ ye ihale edilen proje, Tuzyaka
Belediye sınırlarından başlayarak Kırkkuyu
Köyü
içindeki
şebekenin
döşenme
işlemlerinin bitirilmesiyle tamamlanmış
oldu..
Kırkkuyu Köyü Muhtarı Ramiz
Başaran konu ile ilgili olarak “ Projeye emek
veren herkese köyümüz adına teşekkür
ediyorum. Bundan sonra köyümüz yeterli
olan içme suyuna kavuşmuş oldu “ dedi.
İrtibat Numarası : 0 532 561 14 09
SAYFA 7
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"İnsanlar köprü kuracakları yerde duvar ördükleri
için yanlız kaldılar."
Isac Newton
Nogay Türklerinin mili içeceği Nogay
Çayı Adana Olgunlaşma Enstitüsü’ nün
hazırladığı kitapta kendine yer buldu.
Ankara’ nın Ş.Koçhisar ilçesine bağlı
olan Nogay Türk köyü Akin’ nde
ağaçlandırma kampanyası başlatıldı.
KÖYDE AĞAÇLANDIRMA
ÇALIŞMALARI YAPILIYOR
Tuz gölü havzasındaki en büyük
Nogay Türk köylerinden biri olan Akin,
hemen her zaman olduğu gibi örnek bir
kampanya başlattı.
Akin Köyü Muhtarlığı tarafından
başlatılan çalışma neticesinde, Akin Köyü
girişinde
bulunan
bekleme
yolunun
kenarlarına başlangıçta 100 adet akasya
fidanı dikildi.
MUHTAR ABDURRAHMAN
ŞENTÜRK DESTEK BEKLİYOR
Akin Köyü Muhtarı Abdurrahman
Şentürk konu ile ilgili yaptığı açıklamada
Akin Köyü’ nün yeşillendirilmesi için
başlattıkları çalışmada öncelikle köyün
girişi sayılan yol kenarlarının……………..
yeşillendirilmesine
uğraş
verdiklerini
söyledi.
Henüz çalışmanın başlangıcında
100 fidana ulaştıklarını ve bu sayının
günden güne artmasını beklediklerini ifade
eden ŞENTÜRK, Akin Köyü halkından ve
tüm Akinlilerden kampanyaya katılmaları
çağrısında bulundu.
Kampanyada bir fidan bedeli 25 TL
olarak belirlenirken, kampanyaya destek
olmak
için
Akin
Köyü
Muhtarı
Abdurrahman ŞENTÜRK’ e aşağıdaki
numaradan ulaşılabileceği belirtildi.
İrtibat tel : 0 537 578 17 63
BATUHAN SÜTBAŞ
SATRANÇ SEÇMESİNDE 3.
OLDU
Cumhuriyet
Kupası
Ankara
İl
birinciliği seçme yarışmasında 3. lük
ödülünü Batuhan SÜTBAŞ aldı.
Türkiye
Satranç
Federasyonu
tarafından düzenlenmekte olan Cumhuriyet
Kupası’ na katılım için Ankara il birinciliği
seçme yarışmalarına gençler kategorisinde
katılan Batuhan SÜTBAŞ 3. olma
başarısını gösterdi.
UMUT VAAD EDEN BİR
BAŞARI SERGİLEDİ.
2010 yılı Aralık ayında Ankara 19
Mayıs Ziya Ozan Yüzme Havuzu
kafeteryası
ve
Türkiye
Satranç
Federasyonu’ nde yapılan müsabakalar
büyük bir heyecan içerisinde geçti. Dört
farklı kategoride yer alan oyuncular
rakiplerini alt edebilmek için çaba
gösterdiler.
BRONZ MADALYA KAZANDI
Gençler kategorisinde mücadele
eden Nogay genci Batuhan SÜTBAŞ ise
3.lük derecesini elde etme başarısını
gösterdi.
Yapılan ödül töreninde kendisine
bronz madalya takıldı.
NOGAY TÜRKÜ DENİLİNCE
AKLA ÖNCE ÇAYI GELİYOR
Nogay Türk mutfağının vazgeçilmez
içeceği olan Nogay Çayı, Nogayl
Türklerinin
yoğun
olarak
yaşadığı
bölgelerde kayıt altına alınmıyor olsa bile,
Adana Olgunlaşma Enstitüsü’ nün 2 yılda
hazırlamış olduğu ve “ Mutfak Sanatı “ adı
verilen yöresel Adana mutfağında kendine
yer buldu.
Henüz ülkemizde Nogay Türk
mutfağı ile ilgili hazırlanmış bir araştırma
bulunmadığından Nogay Türk Mutfağı’nın
kendine özgü tatları ile ilgili kayıtlara farklı
farklı
bölgelerde
ve
yayınlarda
rastlanmakta.
Adana Kız Teknik Olgunlaşma
Enstitüsü Müdürü İkbal Kalın, AA
muhabirine
yaptığı
açıklamada,
Adana'nın çeşitli medeniyetlere ev
sahipliği yapmasının yanı sıra bugün
olduğu gibi uzun yıllar boyunca her
dönemde göç alan bir kent olduğuna
dikkati çeken Kalan, her medeniyetin, her
göçün
Adana
mutfağına
zenginlik
kattığını vurguladı. ………………………
Kalın,
Adana'nın
mutfak
zenginliğinde verimli topraklarının da
etkisinin olduğunu, yörede yetişen
ürünlerin sofralara yılın her mevsiminde
çeşni
kattığını
ifade
ederek,
''Medeniyetlerin her birinin ayrı bir değer
kattığı Adana mutfağının ünlü yemekleri
artık nesilden nesle orijinal tadıyla
aktarılacak.
Çalışmamızın
ana
amaçlarından biri de birbirinden lezzetli
yemek, tatlı ve içeceklerin ilk günkü
tadıyla gelecek kuşaklara aktarılmasıdır''
diye konuştu. ……………… ……
SAYFA 8
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bazi amaçlar o kadar degerlidir ki, o yolda
maglup olmak bile zafer sayilir.
Nogaytürk Dergisi Merkezi Ankara ‘ da olan Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı’ nı ziyaret
etti.
Nogaytürk Dergisi Editörü Hakan
Benli ve Nogay Türkleri Kültür ve
Yardımlaşma Derneği Sekreteri ve
aynı zamanda Nogay Gençlerini
Birşeştirme Platformu Başkanı Sn.
Ömer Aktürk, merkezi Ankara’ da
olan Türki İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı na ziyarette
bulundular.
TİKA BAŞKAN YARDIMCISI
DR. MEHMET YILMAZ KABUL ETTİ
TİKA ( Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ) Genel
Başkan Yardımcısı ve Eğitim, Kültür ve Sosyal İşbirliği Dairesi
Başkanı Dr. Mehmet YILMAZ tarafından 2 Şubat 2011 günü
kabul edilen BENLİ ve AKTÜRK , ağırlıklı olarak Nogaytürk
Dergisi hakkında görüşmelerde bulundular.
Görüşme içerisinde aynı zamanda Türkiye’ de yaşayan
Nogay Türkleri hakkında bilgiler verilirken Nogay Türklerinin
kültürlerini yaşatma yönündeki sıkıntıları da dile getirildi.
Türkiye ve Avrupa’ da ki çeşitli Nogay sivil toplum
kuruluşları ve bunların yaşamış oldukları sıkıntıların da dile
geitrildiği görüşmede sn YILMAZ, TİKA olarak görev ve
sorumluluklarımız çerçevesinde gerek Nogay Türkleri dernekler i
gerekse diğer Nogay sivil toplum kuruluşları tarafından
kendilerine getirilecek projelere ellerinden gelen her desteği
vereceklerini söyledi.
YILMAZ, birkaç yıl önce Ankara’ da ATO Konferans
salonunda Nogay Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği
tarafından düzenlenen Bilgi Şöleni etkinliğine de kendilerinin
maddi
destek
sağladığını
belirterek,
Nogay
Türkleri
derneklerinden bu ve buna benzer organizasyonlar tertiplendiği
takdirde kendilerinin desteklerinin süreceğini vurguladı.
NOGAYTÜRK DERGİSİ KONUŞULDU
TİKA Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet YILMAZ, Türkiye ‘
de yaşayan Nogay Türkleri ile ilgili çok az çalışmanın yapıldığını
belirterek, Nogay Türklerine yönelik bir derginin yayınlanıyor
olmasından memnuniyet duyduklarını ve bu derginin Türk
dünyasındaki Nogay Türklerinin birlik ve beraberliğini
sağlamasında önemli roller üstlenebileceğini belirtti.
Yaklaşık bir saat kadar süren görüşme içerisinde karşılıklı
olarak yapılabilecek projeler hakında da fikir teatisinde bulunuldu.
Özellikle Seyitahmetli Köyü’ nde Nogay Müzesi yapılması için
ortak zemin fikrinin gerek dernekler gerekse tüm Nogay Türkleri
tarafından desteklenmesi gerektiğine işaret eden Yılmaz,
Kültürün her zaman korunmasının mümkün olmadığını ancak
bunun dernekler, dergiler ve müze gibi çeşitli çalışmalarla
korunabileceğini söyledi.
Ankara’ da çeşitli kurumlarla temasını sürdüren
Nogaytürk Dergisi, Türk Dünyasına yönelik
çalışmalarıyla tanınan Uluslararası Türk Kültürü
Teşkilatı TÜRKSOY’ u ziyaret etti.
Nogaytürk
Dergisi’
ni
temsilen dergi editörü Hakan
Benli ve beraberinde
Nogay
Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneği Sekreterliği görevinin
yanısıra
Nogay
Gençlerini
Birşeştirme
Platformu
Başkanlığını da yürüten Sn. Ömer
Aktürk, Türk Kültür ve Sanatları
Ortak
Yönetimi
TÜRKSOY
Başkanlığı na ziyarette bulundular
BAŞKURDİSTAN TEMSİLCİSİ
AHAT SALİHOV İLE GÖRÜŞÜLDÜ
BENLİ ve AKTÜRK ‘ ün makamında ziyaret ettikleri
TÜRKSOY Rusya Başkurdistan Cumhuriyeti temsilcisi Ahat
SALİHOV ile yapılan görüşmede, Nogaytürk Dergisi hakkında
istişareler yapıldı. Çeşitli ülkelredeki Nogay Türklerinin durumu,
kültürel etkinlikler konusunda fikir alışverişinde bulunuldu.
TÜRKSOY BAŞKAN YARDIMCISI
DOÇ.DR. FIRAT PURTAŞ KABUL ETTİ
Makamında
BENLİ
ve
AKTÜRK’ ü ağırlayan TÜRKSOY
Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Fırat
PURTAŞ ile yapılan görüşmede
ağırlıklı olarak Nogaytürk Dergisi
konuşuldu.
Nogaytürk
Dergisi’
nin
basılması
konusunda
fikir
alışverişinde bulunulan randevuda Nogayttürk Dergisi’ nin
basılmış ve netten yayınlanmış olan dört sayısını inceleyen
PURTAŞ, dergi hakkında olumlu beyanlarda bulundu.
Görüşme esnasında Nogay Türkleri ile ilgili araştırma ve
yayınların az olması, kaybolmakta olan bir kültür için yapılan
araştırmaların yetersizliği ve kültürel açıdan geçmekte olan
zamanın dezavantajlarını dile getiren BENLİ, Doç.Dr. Fırat
PURTAŞ’ a, TÜRKSOY kapsamındaki kültürel çalışmalarda
Nogay Türklerine yeterince yer verilmediğini söyledi.
Bu serzenişe istinaeden, TÜRKSOY’ un durumu, üye
ülkelerin çekincelerini ve Nogay Türklerinin uluslararası özel
durumunu anlatan PURTAŞ, bu konuda daha fazla çalışmaların
yapılması için elinden geleni yağacağı sözünü verdi.
SAYFA 9
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Birbirimizi bağışlayabilmeden önce, birbirimizi
anlamamız gerekir.
Emma Goldman-
Nogaytürk Dergisi, Başbakanlık Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı
Kemal Yurtlaç ile makamında görüştü.
YURTDIŞI TÜRKLER BAŞKANI
KEMAL
YURTNAÇ
İLE
MAKAMINDA GÖRÜŞÜLDÜ
Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı Başkanı
Kemal Yurtnaç’ ın makamında kabul
ettiği
NogayTürk
heyetinde,
NogaytTürk
Dergisi Editörü Hakan Benli ve Yenimahalle End. Mesl. Lisesi
Öğretmeni Muharrem Yılmaz vardı.
Konya yolunda tahsis edilen binasına henüz yeni taşınan
Başkanlık, TİKA, TÜRKSOY ve diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının yanı sıra STÖ ’ler için genel koordinasyon görevi
üstleneceği belirtildi.
NOGAY TÜRKLERİ VE NOGAYTÜRK DERGİSİ
HAKKINDA FİKİR ALIŞVERİŞİNDE BULUNULDU
Başkan Kemal YURTNAÇ ile yapılan görüşmede
Türkiye’ de yaşayan Nogay Türkleri hakkında karşılıklı olarak
çeşitli bilgiler ve görüşler konuşulurken, yeni yapılanmakta olan
bir teşkilat olan BYTATB ‘ nin Nogay Türkleri ile ilgili olarak
üstlenebileceği projeler ve bu konuyla ilgili misyonu hakkında
fikir alışverişinde bulunuldu.
Görüşme esnasında NogayTürk Dergisi’ ni de inceleyen
Kemal YURTNAÇ, dergi hakkındaki memnuniyetini dile getirdi.
KURUMSAL İLİŞKİLER VE İLETİŞİM DAİRE
BAŞKANI GAZALİ ÇİÇEK İLE DE GÖRÜŞÜLDÜ
Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı bünyesindeki Kurumsal İlişkiler ve İletişim Daire
Başkanı Gazali Çiçek ile yapılan görüşmede NogayTürk
Dergisi’ nin misyonu, ve bu misyonla bağlantılı olarak, BYTATB
ile olan ortak paydaları ve müşterek çalışmaların yapılabilirliği
üzerine görüş alışverişinde bulunuldu.
Her iki görüşmede geçen sıcak ve samimi yaklaşım,
Nogay Türkleri adına sevindirciydi.
Nogaytürk Dergisi, Dünya Türkleri Akraba
Toplulukları Hizmet Derneği kurucularından
Birol Dok ile görüştü.
BAŞBAKANLIK MERKEZ
BİNASINDA BİROL DOK İLE
GÖRÜŞÜLDÜ
Hüseyin Çelik’ in danışmanı Birol DOK , makamında kabul
ettiği NogayTürk Dergisi’ ni oldukça içten ve dostane bir
şekilde karşıladı.
Birol DOK’ un kurucu üyelerinden olduğu derneğin
yine kurucu üyeleri arasında İstanbul Vali Yrd. Mustafa
ALTINTAŞ ve dergimize yazılarıyla katkı sağlayan Prof. Dr.
Ahmet TAŞAĞIL ‘ da yer almakta.
NOGAYTÜRK DERGİSİ’ Nİ VE
MİSYONU NU ANLATTIK
Başbakanlık merkez binasındaki makam odasında her
gelen misafirine candan bir hoş geldiniz diyen DOK , samimi
ve içten yaklaşımıyla bizleri onore etti.
Nogay Türkleri’ ne ve tüm Türk topluluklarına olan
yakın ilgisini dile getiren DOK, dergimiz hakkında bilgi aldı.
Dergilerimizi inceleyen DOK, bundan sonrası için
yapılabilecek her ne var ise kendisinin yardımcı olmaktan
memnun olacağını dile getirdi.
Nogay Türkleri’ nin yaşadığı bölgeler, sorunları,
kültürel etkinlikleri ve derneklerin faaliyetleri hakkında da bilgi
alan DOK, Nogay Türkleri derneklerinin yurt dışından
Türkiye’ ye okutmak için öğrenci getirmediklerini, bu konuda
kendilerine baş vurmadıklarını, dışarıya öğrenci göndermek
için çalışmalar yapmadıklarını tespit ettiğini belirtti.
Yaklaşık iki saat süren görüşmede daha önce Nogay
Rayonu’ ndan Türkiye’ ye azımsanmayacak sayıda öğrenci
getirildiğini ama son dönemlerde bu sayının iyice düştüğünü
ve halen sadece bir öğrencinin eğitim için Türkiye’ de
olduğunu belirten DOK, bu konuda Nogay Türk derneklerine
çok iş düştüğünü belirtti.
SAYFA 10
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
TAZİYELERİMİZ
ÜMMÜHAN ORAK
GÜLİZAR YILMAZ
KONYA – KULU
ANKARA – Ş.KOÇHİSAR, AKİN KÖYÜNDEN ÜMMÜHAN
ORAK
HAKKIN
RAHMETİNE
KAVUŞMUŞTUR.
MERHUMEYE
ALLAH’
TAN
(C.C.
)
RAHMET,
YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ
NOGAYTÜRK DERGİSİ
AĞILBAŞI KÖYÜ’NDEN
TEVFİK EKTAŞ
MERHUM
ŞERAFETTİN GÜNER KIZI
KONYA – KULU AĞILBAŞI KÖYÜNDEN TEVFİK EKTAŞ
HAKKIN RAHMETİNE
KAVUŞMUŞTUR. MERHUMA
ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI
DİLERİZ
BAYRAM ALİ - ASKER - HACI GÜNER,
GÜLPERİ BENLİ
VE
GÜLDANE GÖNCÜ’ NÜN KARDEŞİ
MERHUM
İSMAİL YILMAZ EŞİ
Ve
NOGAYTÜRK DERGİSİ
HACI FEHMİ AKYILDIZ
ESKİŞEHİR – AKTEPE ALPU KÖYÜNDEN HACI FEHMİ
AKYILDIZ HAKKIN RAHMETİNE
KAVUŞMUŞTUR.
MERHUMA ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA
BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ
NOGAYTÜRK DERGİSİ
ŞÜKRÜ – MAHİR – MUSTAFA
CENGİZ ve YASİN YILMAZ’ IN
ANNELERİ
ABDULLAH POLAT
GÜLİZAR YILMAZ
ANKARA – Ş.KOÇHİSAR ŞEKER KÖYÜNDEN ABDULLAH
POLAT
HAKKIN
RAHMETİNE
KAVUŞMUŞTUR.
MERHUMA ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA
BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ
HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR.
NOGAYTÜRK DERGİSİ
MERHUMEYE
ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET,
YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ.
H.TEMİRBEK ATICI
KONYA – KULU AĞILBAŞI KÖYÜNDEN GÜLİZAR YILMAZ
HAKKIN RAHMETİNE
KAVUŞMUŞTUR. MERHUMEYE
ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI
DİLERİZ
NOGAYTÜRK DERGİSİ
NOGAYTÜRK DERGİSİ
SAYFA 1 1
TEL : 0 332 641 41 93
CEP : 0 539 641 41 93
0 541 641 41 93
KONYA – KULU
www.aluminyumkorkuluk.tr.gg
Download