GİRİŞ Biz bu araştırmamızda kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerimde yer alan temsilleri çeşitli yönleriyle ele alıp, bu konuda bilgi vermeye çalışacağız. Kur’an-ı Kerimdeki bu temsili anlatım üslubu, daha ilk asırlarda, İslam alimlerinin dikkatini çekmiş ve genel olarak “Kur’an’da Emsal” konularında müstakil eserler telif etmişlerdir. Bunların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır. Bizler bunların sadece isimlerini bilmekteyiz. Bir kısmı da yazma halindedir ve henüz basılmamıştır. Bir kısmı ise kütüphanelerimizde mevcuttur. Bu alanda ilk olarak eser verenlerden biri olan ve günümüze kadar kitabı ulaşan, Hakim et-Tirmizi’nin “Kitâbu’l-Emsâl Mine’l Kur’an ve’s-Sünne” adlı eseridir. Ele aldığımız konuyu incelerken bazen Arapça bazen de Türkçe eserlerden istifade ettik. Fakat bu husustaki Arapça temel kaynaklara ulaşmakta sıkıntı çektik. Yine buna rağmen birinci derecedeki kaynakların hepsine ulaşamasak ta en azından ikinci derecedeki eserlerden istifade etme imkanı bulduk. Arapça eserlerden en çok istifade ettiğimiz, es-Suyûtî ve Zerkeşi’nin eserleridir. Türkçe eserlerden ise Veli Ulutürk ve Şadi Eren’in kitaplarından fazlasıyla yararlandık. Makale türünde ise en fazla Halil Altuntaş’ın “Kur’an’da Temsili Anlatım” adlı makalesinden faydalandık. Tefsir türünde ise, Zemahşeri, Nesefi, Elmalılı, Seyyit Kutup, Mevdûdî ve Sâbûnî’nin eserlerinden istifade ettik. En son çıkması ve güncel meseleleri ele alması hasebiyle, özelliklede DİB’in yeni çıkardığı “ Kur’an Yolu” tefsiri, baş vurduğumuz bir diğer eser olmuştur. Çalışmamızda Kur’an’da temsili anlatıma geçmeden önce bazı konuların ele alınması gerektiğini düşünerek çalışmamızı üç ana bölüme ayırdık. Birinci bölümde mesel kelimesinin terim ve ıstılahı manalarından sonra, Arap dilinde mesel, mesellerin özellikleri, mesellerde kullanılan sanatlar vb. gibi Arap dilinde mesellere dair bilgileri, ulaşabildiğimiz kitaplar ölçüsünde genel olarak aldık . ele İkinci bölümde ise Kur’an’da irat edilen mesellere hazırlayıcı bilgiler sunmak sadedinde Kur’an’da mesellerin yerini araştırdık. Kur’an’ın İ’câzı ve belâgatından bahsettik. Hafızalarda şekillenmesi açısından meselleri farklı kategorilerde değerlendirdik. Yine bu bölümde Kur’an’daki deyimlerden, mesellerin özelliklerinden, amaçlarından ve hadislerdeki temsili anlatımdan kısa kısa bahsettik. Üçüncü bölümde ise Kur’an’da irat edilen meselleri ele aldık. Burada sure sırasını göz önünde bulundurmayı yeğledik. Kur’an’ın temel konularını ifade de ayetlerdeki temsillerin nasıl kullanıldığını ifade ettik. Bu bölümde ayetlerdeki teşbih yönlerini muteber tefsir kitapları ve konuyla ilgili kitaplardan özlü ve kısa bir şekilde sunmaya çalıştık. Çok uzun olmasından çekindiğiniz için ayetlerin Arapça metinlerini almamayı uygun gördük. Ayrıca tezin genelinde kullanılan ayetlerin mealleri, TDV yayınlarından çıkarılan ve komisyon tarafından hazırlanan mealden alınmıştır. 2 I.BÖLÜM: MESEL NEDİR A- MESEL KELİMESİNİN TERİM VE ISTILAHİ MANALARI 1- Terim Mânâsı Mesel kelimesinin Kur’an’-ı Kerimde bir çok farklı kullanımı mevcuttur. Biz bunlara geçmeden önce mesel kelimesinin kelime manalarına değinmek istiyoruz. Çoğulu ُ أَ ْمثَالolan َمثَل “Mesel” kelimesi lügatte, delil, ifade, miktar1, kalıp,2 karşılaştırma3, durma, bir şeyin en faziletlisi, tasavvur,dikilme hüccet4 bir nesnenin sıfatı gibi bir çok manalara gelir. Aslında Mesel, Misl, Mesil , Şebeh, Şibh, Şebih gibi bir şeyin benzeri demektir.5 Şu halde mesellin aslı, iki şey arasında benzerlik - Tâhir Ahmet ez-Zâvî et-Trablusî, Muhtasaru’l Kâmus, Dâru’l Arabiyyetü’l KitâbiyyeYay., Tunus 1977, 7. Baskı Mesel Maddesi, s. 566. 2 - Muhammed Murteza Vâsıtî ez-Zebîbî, Tâcü’l Arûs Min Cevâhiri’l Kâmûs, Daru’l Fikir, Beyrut 1994, C.XV, s. 670-674. 3 - İbni Manzur, Lisânu’l Arap, Dar Sader Yay., Beyrut 2000, C.XIV, s. 17-20. 4 - Seyyid Şerif Cürcânî, Kitabu’t-Ta’rîfât, Dar-ı Kitab-ı İlmiyye, Beyrut 1995, s.201. 5 - Muhammed ib. Yakup el-Fîrûzabâdi, Kâmusi’l Muhîd, Daru’l Fıkıh, 7. baskı, Beyrut 1997, s.901. 1 3 demektir.Bazı alimlere göre ise mesel kelimesi Fa’sı yani ilk harfi illetli olan bir fiildir.6 Fakat bu hususta nasıl geldiği konusunda bilgi verilmez. Çoğulu ُ أَ ْمثَالolan “Misl” kelimesi ise,benzer, eş, aynı cinden olan şey, denk, küfüv, vb. gibi anlamlara gelir.7 Çoğulu “Emsiletün” gelen “Misâl” kelimesi ise;denk, benzer, mesel, örnek, model8, imaj vb. gibi anlamlara gelir.9 Çoğulu “Musûl” gelen “Mesel” kelimesi ise dikilip durmak anlamındadır. Bu kökten türeyen “Mümessel” kelimesi ise başkasının benzeri olarak yapılan şey demektir. Anlatılan obje, dikildi, biçimlendi anlamına gelir.10 Bu kökten türetilen “Timsâl” ; sureti yapılan şey(heykel) demektir. ً س ِويُّا َُ َّ “ فَتَ َمثRuh َ ًُلُلَ َهاُبَشَرا Meryem için düzgün bir insan biçimine girdi”11 ayetinde Ruh’un Meryem’e bir çocuk vermek için, düzgün bir insan şekline büründüğünü anlatır.12 Rağıp’a göre Mesel iki anlama gelmektedir: Birincisi, “misl” anlamındadır. Şibh, Şebeh, nikad, nakad gibi. Bu takdirde “mese”l ve “misl” aynı anlamdadır. Bunlar benzer , eş anlamında kullanıldığı gibi bazen de sıfat anlamında kullanılır. İkincisi ise, iki şey arasında herhangi bir bakımdan benzerlik bulunması anlamındadır. Bu, benzerlik ifade eden lafızlardan daha geneldir. Zira “Nidd” yalnız özde ortak bir yönü; “Şibh” yalnız nasıllıkta ortak bir yönü; “müsâvî” yalnız nicelikte ortak bir yönü; “Şekl” miktarda ve boyutta ortak bir yönü, ifade eder. Oysa “Misl” kelimesi bunların hepsini ifade eder. Bunun için yüce Allah’a hiçbir şeyin benzemediğini belirtmek için bu kelimesi kullanılır. “O’na benzer hiçbir şey yoktur. O, - Celalettin Abdurrahman es-Süyûtî, el- İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Dar-i İbni Kesir Matbaası, Beyrut. 2000, C. II, s.1047,1048; el- Cürânî, s.60. 7 - Mustafa Sâmi, Ahter-i Kebîr, Osmanlıca sözlük, İst. H.1356, s. 346; İbni Manzur, age. s. 18. 8 - Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, KUDA Yay. Arş Mer., İstanbul 1977, s.281. 9 - Serdar Mutçalı, el-Mu’cemu’l Arabi’yyi’l Hadîs, Dağarcık Yay. İstanbul 1995, Mesel Maddesi, s. 818 10 - Şemseddin Sâmi, Kâmus-i Türkî, Çağrı Yay. 7. Baskı İstanbul 1996, s. 1289. 11 - Meryem, 19/17. 12 - Ateş, s.279. 6 4 işitendir, görendir”13 buyurulmuştur. Kimisine göre burada “Misl”, sıfat anlamındadır.14 Yine bu kökten türeyen “el-Emsel”, en güzel örnek en iyi model, anlamlarına gelir. Çoğulu “Emâsîl”dir. “Emâsîlu’l Kavm” toplumun örnek insanları bu baptan kullanılan bir tariftir. Ayet-i kerimede: ُ َ ُِإ ُْذُيَقولُأَ ْمثَله ُْم ًُط ِريقَ ُةًُإِنُلَّ ِبثْت ْمُ ِإ ََّّلُيَ ْوما “...En akıllıları ise “siz yalnız bir gün kaldınız” der”15 Bu kökten türeyen başka bir kelime de konumuzun başlığını teşkil eden “Temsil” kelimesidir. Bu kelime “el Mesel” kökünden olup, mastardan çevirme bir isimdir.16 Bir şeyi başka bir şeye benzetmek bir kıssa veya bir söz beyan etmek, bir şeyi yazı yada başka bir yolla göz önünde duruyormuşçasına tasvir etmek, suretlendirmek demektir.17 Yani benzerini getirmek, örnek vermek, göz önüne dikmek, benzetmek demektir. Arapça’da heykel demek olan “et-Timsal” kelimesinde de aynı anlam vardır. Mesel darbetmekte bu kökten türemiş olup onu belleklerde yürütüp yaymak manası, “Darabe fi’l Erdi” (yerde yürüdü, yayılıp gitti,ayak tepti)manalarıyla ilgilidir. Dard-ı meselle ilgili Elmalılı şu bilgileri verir:"Darb-ı mesel" (ata sözü) deyimi, "mesel-i madrûb" yani "söylenegelmiş" meşhur mesel mânâsına da kullanılır ise de aslında "mesel darbetmek" yani meseli yerinde kullanmak ve tatbik etmek, yerine göre "iyice yapıştırmak" demektir ki, yeniden bir mesel koymak ve inşâ etmek değildir. Temsil ise geneldir. Fakat Kur’an’daki meseller, genel olarak bağımsız bir şekilde kurulmuş temsiller olduğu halde, aynı şekilde tatbik de edilmiş olması itibariyle "darb" tabir olunmuştur.”18 - Şûrâ, 42/11. - er-Rağıb el –İsfehânî, el –Müfretât fi Ğarîbi’l Kur’an, Beyrut ts., s.463. 15 - Tâhâ, 20/104. 16 - İbni Manzur, s.19. 17 - Aynı yer. 18 - Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dînî Kur’an Dili, Akçağ Yay. Ankara 1995, C.I, s.240. 13 14 5 2- Istılâhî Mânâsı Lügat manalarını gördüğümüz mesel, ıstılâhî mânâda söyle bir tarife kavuşturulabilir: “Halk arasında kabul görüp yayılmış, teşbihe dayalı, içerisinde bir düstûr ve hikmet taşıyan kinayeli veciz sözlerdir.”19 Bu bağlamda mesel ve temsil kelimeleri lügat anlamları itibariyle birbirleriyle sıkı sıkıya irtibatlıdır. Mesel; vaktiyle bir olay yada bir tecrübe sonunda söylenmiş “atalar sözü” diye dilden dile dolaşan , hikmet dolu güzel söz demektir. Temsil ise bir meseli ilk defa söylendiği şey yada olaya benzer bir şey veya olay için yeniden söylemek demektir.20 Temsil dayandığı benzetme olayı da dikkate alınarak daha özlü bir şekilde “Bir gerçeği bir gerçeğe, yada bir hayale benzeterek örnekleme yoluyla anlatmak” diye de tarif edilebilir.21 Bunlara Türkçe'de atasözü, söylenmesine de darb-ı mesel adı verilir. Arapça’da atasözleri ve deyimler hep mesel ismiyle ifade edilmiştir. B- MESEL KELİMESİNİN KUR’AN’DAKİ MANALARI Mesel mefhumu Kur’an-ı Kerimde bir çok yerde farklı şekillerde ve farklı farklı manalarda kullanılmıştır. Bunları şu başlıklar altında toplayabiliriz: 1.İbret : ُ ُ َلًُ ِل ْْل ِخ ِرين ُ َسلَفُا ًُ َو َمث َ ُفَ َج َع ْلنَاه ْم “Onları (Firavun ve kavmini)sonrakiler için bir geçmiş ve bir ibret kıldık”22 2. Delil, Huccet: َُو َجعَ ْلنَاهُُ َمثَلً ُِلّبَنِيُإِ ْس َرائِي َل “Ve O’nu (İsa’yı İsrail oğulları için (Peygamber olduğuna dair bir delil kıldık”23 - er Rağıb, s. 463; el- Cürcânî, s.60; İbni Manzur, s.18. - Halil Altuntaş, Kur’an’da Temsili Anlatın, Diyanet İlmi Dergisi, C. XXVI, Sayı:4, Ekim KasımAralık, Ankara 1990, s.53. 21 - Yazır, s.214. 22 - Zuhruf, 43/56. 19 20 6 3.Sıfat: ْ ََّمثَلُُ ْال َجنَّ ُِةُالَّتِيُو ِعد َُُالمتَّقون “Takva sahiplerine vaad olunan cennetin sıfatı şudur:..24 4.Benzer: ُصير َُ ُلَي َ ُْسُ َك ِمثْ ِل ِه َّ ش ْيءُ َوه َُوُال ِ َس ِميعُُالب “O’na benzer hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir”25 5.Söz: ُ ْ َولَه ْ ُال َمثَل ُض َّ ُاْل َ ْعلَىُفِيُال ِ س َم َاواتُِ َو ْاْل َ ْر “Göklerde ve yerde en yüce söz (Keline-i tevhid ona aittir”26 6. En Güzel Örnek: ُ ً ط ِريقَ ُةًُإِنُلَّبِثْت ْمُ ِإ ََّّلُيَ ْومُا َ ُِإ ُْذُيَقولُأَ ْمثَله ُْم “En akıllıları ise : Siz yalnız bir gün kaldınız der.”27 Bu mânâları ezZebidi’nin28 çıkarttığı gibi 9-10 taneye kadar çıkarmak mümkündür. Fakat temelde bunlar çerçevesinde manalar dönmekte olduğu için bu kadarını vermekle yetineceğiz. C- ARAP DİLİNDE MESELLER Peygamber Efendimiz (a.s.v.) gelmeden önce Arap yarım adasında en çok rağbet gören beliğ söz söylemek yani belagattı. O zamanda belagat o kadar önemlidir ki, bir şairin sözünden dolayı iki kavim savaşırdı ya da barışırdı. Hatta yedi şairin yedi kasidesinden oluşan “Muallakat-ı Seb’a”yı altın harflerle yazarak Kabe’nin duvarına asan Araplar, bunu en büyük iftihar kaynağı olarak görmekteydiler. Belagatın bu denli önemli olduğu bir toplumda mesellerin olmaması düşünülemezdi. Araplar mesellerin 23 - Zuhruf, 43/59. - Rad, 13/35. 25 - Şûrâ, 42/11. 26 - Rum, 30/27. 27 - Tâhâ, 20/104. 28 - Tâcu’l A’rus, s. 74. 24 7 her türlüsünü kullanıyorlardı. Bunlarla ilgili geniş örneklere ileriki konularda değineceğiz. Arap dilindeki meseller “emsal-i sâire”(Halk arasında yaygın özlü ve hikmetli söz) diye anılır.29 Bunla bizim “Ata sözü” veya “Deyim” diye kullandığımız sözlerdir. Bu türler kaynaklarına göre iki kısma ayrılırlar: 1-Kaynağı Belli Olmayan Meseller Nesilden nesile kabileden kabileye aktarıla aktarılan gelen söyleyeni veya hangi olaya dayandırılarak söylendiği belli olmayan mesellerdir. *“Komşu evden önce gelir.” *“Hata yapmak acelecinin azığıdır.” *“Kınama cezadan önce gelir”30 2- Kaynağı Belli Olan Meseller Bunlar geçmiş zamanlarda meydana gelmiş, belli olaylar için söylenmiş, zamanla yaygınlaşmış özlü sözlerdir. Bunların çoğunun söyleyeni belli olduğu için Türkçe’deki vecizelere benzerler. * “Kılıç kınamayı geçti”. Meydana gelen ve bir daha dönüşü olmayan olaylar için kullanılır. Harb b. Zalim; öldürdüğü bir adamın masum olduğunu anlayınca, kendisini kınayanlara bu cevabı vermiş.31 * “Cehîze bütün hatiplerin sözünü kesip attı”. Bu söz iki kabile arasında ki bir kan davasında, nüfuzlu bazı kişiler hitabet yoluyla maktulün tarafını diyete razı etmeye çalışırken, Cehize adlı bir kadın fırlayıp katili öldürür32 veya - Altuntaş, s.60. - Aynı yer. 31 - Muhammet Fethi, Târih-i Edebiyat-ı Arabiye Dergisi, İstanbul 1332, C. I-II, s.464. 32 - Altuntaş, s.61. 29 30 8 maktulün taraftarlarının katili öldürdüğünü33 haber verir. Bunun üzerine onlardan biri bu sözü söyler. İşi kestirip atan söz ve davranışlar için bu söz artık mesel olmuştur. * “ Sen sütü daha yazın kaybetmiştin” Elde etme imkanını daha önce kaybettiği bir şeyi isteyen bir kimse için kullanılır. Dahtanus bintkü Lakît, yaşlı bir zat olan Amr b. Udes’in hanımıymış. Amr, kendisini kızdıran hanımını boşamış. Kadında genç ve yakışıklı biriyle evlenmiş. O yıl kıtlık olmuş. Eski karısı adam gönderip Amr’dan süt isteyince o da bu sözü söylemiş.34 D- MESELLERİN ÖZELLİKLERİ Meseller daima kısa ve özlüdür. Mesellerin hedefi ihticac(delil getirme)dır. Meseller herkes tarafından söylenmiş olabilir, halk tabakalarının her hangi bir ferdinden çıkabilir. Yani anonimdirler. Ama hikmetler ise alimler, filozoflar ve benzeri kimselerin ürünüdür 35 Halis Arapların fesahatlerinin son noktası, konuşmalarını özüdür. Lafızlar kısa, manalar dolgundur. Meseller şüyu bulmuş ve yayılmışlardır. Lafızlar veciz, manalar kullanıldığı yere uygundur. 36 Muhatabı susturucu niteliktedirler. Anlamı doğru olarak ortaya koyma amaçlanmıştır. Meseller teşbih,temsil-i teşbih, teşbih-i zımni veya isti’are-i temsiliyye sanatlarından birini içerirler. - Ulutürk, s. 20. - Altuntaş, s.56. 35 - Numan Yazıcı, Atasözleri ve Deyimler, Rağbet Yayınları, İstanbul 2003, s.34. 36 - Ulutürk, s. 12. 33 34 9 Hayatta daima cereyanı ve tekerrürü mümkün hadiselerin, karşılaşılabilecek durumların ideal kabul edilen misalleridir.37 E- MESELERDE KULLANILAN EDEBİ SANATLAR Arap dilinde ve Kur’an’da kullanılan temsillerin hepsinde Teşbih, kinaye veya İstiare unsuru taşıdıklarını görürüz. Bazen de bir kıssa olur ve o kıssanın heyet-i umumiyyesi örnek olarak verilir. 1-Teşbih(Benzetme): Bir “Beyan” terimi olarak teşbih, belirli bir maksat için bir edat ile aralarındaki ortak nitelikten dolayı bir şeyi başka bir şeye benzetmektir38. Her teşbihte teşbihi meydana getiren birtakım unsurlar mevcuttur şimdi bu unsurlara kısaca değinelim a-Teşbihin Unsurları Teşbihin unsurları dörttür. a.a.-Müşebbeh(benzetilen) a.b.-Müşebbeh bih(Kendisine benzetilen.) Bu ikisine teşbihin iki tarafı denir. a.c.Vech-i şebeh (benzetme yönü): Müşebbeh ile Müşebbeh bihin ortak vasfıdır. a.d.- Teşbşh edatı:Benzeme mânâsını ifade eden kelimedir. “gibi” )() ُكKef), “Sanki” (Keenne) vb. gibi edatlardır.39 Bir teşbihte temsil söz konusu olduğu zaman Müşebbehun bih “Madrub”, Müşebbeh de “Madrubun leh” adını alırlar. Şimdi söylenenleri bir örnekle açalım: ْ ََّّمثَلُالَّذِينَ َُفَرواُْ ِب َربِّ ِه ُْمأ َ ْع َماله ُْمُ َك َر َمادُُا ْشتَ ُد ُت ُش ْيء َ ُعلَى ِ اصفَُّلَُُّيَ ْقدِر ّ ِ بِ ِه َ ُْسبوُا ِ ع َ ُُالريحُفِيُيَ ْوم َ ونم َّماُ َك - Ahmet Bulut, Emâlü’l-Kur’an, İslami Edebiyat, İstanbul 1991, C. II, s.15. - Nusreddin Bolelli, Belâgat, Rağbet Yayınları, İstanbul 2000, s. 34. 39 - Nasrullah Hacı Müftüoğlu, İcaz ve Belâgat Terimleri, Ekev Yayınları, Erzurum 2001, s.160 . 37 38 10 “Rablerini inkâr edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın, şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. İyiden iyiye sapıtma işte budur.”40 Allah Teâlâ kafirlerin amellerini, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir küle benzetmedir ki onların ameli ne kadar iyi ve çok olursa olsun, sonuç itibariyle ahirette fayda vermeyecektir. Bu ayette “Kafirlerin amelleri” Müşebbeh, “fırtınalı bir günde rüzgârın, şiddetle savurduğu kül” Müşebbehun bih; “Amellerin boşa gitmesi” vechiş-Şebeh; )(كise teşbih edadıdır. Teşbih olarak ele aldığımızda ise; Madrubun Leh; “Kafirlerin amelleri” Madrub İse“Fırtınalı bir günde rüzgârın, şiddetle savurduğu kül”dür. Teşbihte, bazen teşbih-i temsil, bazen de teşbih-i zımni kullanıldığı görülmektedir. Şimdi bunları sırası ile görelim: b-Teşbîhü’t-Temsil Benzetme yönü, değişik birkaç unsurdan meydana gelen itibâri bir şekil ise buna “temsili teşbih denir.41 Burada benzetme yönü çeşitli hal ve durumlardan çıkarılmaktadır.42 Örnek: “Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.”43Bu ayeti kerimede “teşbihu’t-temsil” vardır.çünkü Vech-i Şebeh birkaç şeyden oluşmaktadır. - İbrahim, 14/18. - Bolelli, s. 51. 42 - Hacımüftüoğlu, s.162. 43 - Bakara, 2/19. 40 41 11 c-Teşbih-i Zımni Benzetmenin iki tarafı olan müşebbeh ve müşebbehün bih bilindiği açık şekliyle getirilmez. Ancak cümlede onlara işaret edilir.44Bu çeşit teşbihte müşebbehe isnat edilen hükmün mümkün olduğu ifade edilmiş olur.45 Örnek: “Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!”46 Devenin iğne deliğinden geçmesi, imkansızlık bildirir. Buna göre ayetin manası: “Onlar asla cennete giremezler” veya “Çok zor girerler” demektir. 2-İsti‘âre Bir beyan terimi olarak istiare; Hakikî mânâ ile mecâzi mânâ arasındaki benzerlik alakasından dolayı bir kelimenin mânasını geçici olarak alıp başka bir kelime için kullanmaktır. Ayrıca bunda hakiki manayı kastetmeye engel olan bir karinenin bulunması gerekir.İstiare teşbih’in yalnız bir unsuruyla yapılan benzetmedir.hidayete nur, delalete karanlık denilmesi bir istiaredir. a-İsti‘âre’nin rükünleri: a.a.Müstear:Müşebbehun bih’ten nakledilen, müşebbehte kullanılan lafız. a.b.Müste‘ârun minh:Müşebbehün bih. a.c.Müste‘ârun leh:Müşebbeh. a.d.el-Câmi’: Veçhu’ş-Şebeh denir.47 - Ali el-Cârim-Mustafa Emîn, el-Belâgatü’l- Vâzıha, Dimeşk 1999, s.137. - Ulutürk, s.19. 46 - A’raf, 7/40. 47 - Hacınmüftüoğlu, Belagat, s.170. 44 45 12 b-İsti‘âre-i Temsiliyye (Mürekkep isti‘are) Aralarındaki benzerlikten dolayı, esas manası dışında bir manâya kullanılan terkiptir.esas manayı kastetmeye engel olan bir karine de bulunur. Bu istiareye Mürekkep istiâre de denir.48 Yine bunda da teşbihin asıl olan iki tarafı Müşebbeh ve müşebbehun bih’in birden fazla durumdan çıkarılması gerekir. Örnek: “Onlar sizin için birer elbise, sizde onlar için birer elbisesiniz”49 Burada güzel bir istiare vardır. Çünkü eşlerden her biri diğerine sarılıp kucakladığı için, giyineni örten bir elbiseye benzetilmiştir. 48 49 Aynı yer. Bakara, 2/187. 13 II.BÖLÜM : KUN’AN’DA MESELLERİN YERİ A- KUR’AN’IN BELAGATINA GENEL BİR BAKIŞ Kur’an’ın belagatına geçmeden önce ilk olarak belagatın tanımı ve kısımlarına değinmek yerinde olacağı kanaatindeyiz. Çünkü genel belagat kurallarına değinmeden, Kun’an’daki belagattan bahsetmek havada kalacaktır. 1- Belagat Kur’an-ı Kerim’in mucize oluşu çeşitli yönlerde olmakla beraber, i’cazının en yüksek veçhi, nazmındaki belagattan doğan lisan-i İ’cazındandır. Bunun için Kur’an’ın temsilinden önce belagatına değinmek istedik. Belagat; sözlükte varmak ve hedefe ulaşmak manalarına gelir. Bir terim olarak ise “Belagat”: doğru bir manayı kendisine uygun olan üstün ifadelerle anlatmaktır.50 Fesahat ise 50 - Bolelli, s. 26. 14 sözlükte açıklık, duruluk,anlamlarına gelir51.Tanım olarak ise Fesahat; sözün güzel olması anlamına gelir52. 2- Belagatın Kısımları Belagat başlıca şu üç bölüme ayrılır: a- Meâni Bu ilim sözün yerinde kullanılmasını, muhatabın haline uygun söylenmesini sağlar.53 Durumun değişmesiyle sözün şekilleri de değişir. Belagatı terzilik sanatına benzetirsek, Meâni, terzinin muhatabına uygun elbise dikmesidir. Çocuğa büyük elbisesi dikilemeyeceği gibi , büyüğe de bir çocuk elbisesi dikilmesi uygun olmaz. Beliğ kişide tam muhatabına uygun söz söyler, onun seviyesinden hitap eder.54 b- Bedî lafız ve mananın süslenmesidir. Muktezâyı hale uygun sözlerin lafız bakımından kusursuz, mana yönünden makul ve aynı zamanda bir âhenge sahip olmasının usûl ve kaidelerini inceleyen ilme”Bedî İlmi” denilir. 55 Terzinin müşterisinin endamına göre diktiği elbiseyi daha güzel göstermek için yer yer süslemesi gibi. c- Beyan Bir terim olarak “beyan” bir manayı farklı söz ve usullerle anlatmayı öğreten belirli usul ve kuralları olan bir ilimdir. Başka bir deyişle beyan mananın farklı üsluplarla, çeşitli yollarla ifade edilmesidir. Belagat ilmini meydana getiren üç ilim dalından birisidir. İfadelerdeki açıklık derecesi ; o ifadenin hakikat, mecaz, teşbih, istiare ve kinaye olmasına göre değişir. İşte beyan ilmi bu ifade tarzlarından hangisinin daha beliğ olduğunu inceler.56Bir terzi elbiseyi farklı tarzlarda, modellerde dikebildiği gibi beliğ bir kişide aynı manayı çeşitli 51 - Bolelli, s.15. - Nasrullah Hacımüftüoğlu, Kur’an’ın Belâgatı ve İ’cazı Üzerine, Ekev Yay., Erzurum 2001, s.20. 53 - Bolelli, s.151. 54 - Şadi Eren, Kur’an’da Teşbih ve Temsiller, Işık Yayınları, İstanbul 2002, s.14. 55 - Ali el-Cârim-Mustafa Emîn, s.137. 56 - Eren, s.14; Bolelli, s.15. 52 15 şekillerde anlatabilir.Mesela; “Yakup’un çok uykusu var” yerine “Yakup’un gözünden uyku akıyor” gibi.57 Bizim bu tezimizde ele alacağımız temsiller , beyan ilminin sahasına girmektedir. 3- KUR’AN’IN BELAGATI VE İ‘CAZI a. Kur’an’ın Belagatı Bütün Peygamberler, yaşadıkları toplumlarda hem maddi, hem de manevi yükseliş için önderlik etmişlerdir. Peygamberlere verilen ayrı ayrı mucizeler maddi yükselişi için insanları taklitlerini yapmaya teşvik mesajı taşımıştır. Bu sır gereği gemicilerin Hz. Nuh’u, terzilerin Hz. İdris’i ve doktorların Hz. İsa’yı kendilerine örnek almaları anlamlıdır. Cenab-ı Hakk tarafından peygamberlerin ellerine verilen mucizeler de tesadüfi olmamıştır. Aksine, onların yaşadıkları dönemde en fazla ilgi duyulan ve ihtiyaç hissedilen alanlarda mucizelerin gösterildiği görülmüştür. Peygamber Efendimizin (a.s.v.) yaşadığı dönemde en çok rağbet gören beliğ söz söylemek olduğu için en büyük mucizesi Kur’an olmuştur. O zamanda belagat o kadar önemlidir ki, bir şairin sözü için iki kavim savaşırdı ya da barışırdı. Hatta yedi şairin yedi kasidesinden oluşan “muallakat-ı seb’ayı” altın harflerle yazarak Kabe’nin duvarına asan Araplar, bunu en büyük iftihar kaynağı olarak görmekteydiler.58 İşte, böyle bir ortamda inen Kur’an, bütün insanlığa belagat noktasında benzerinin getirilmesi için meydan okuduğu halde, değil bir suresine, bir harfine bile nazire getirilememesiyle eşsizliğini tüm aleme ilan etmiştir. Bu konudaki açık ayetlerden üçü şöyledir: "De ki:'Andolsun, eğer insan(lar) ve cin(ler) şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, yine onun benzerini getiremezler. Birbirlerine arka olup yardım etseler de (bunu yapamazlar) "59. "Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuş sure getirin; eğer doğru iseniz Allah'tan başka, çağırabildiklerinizi de (yardıma) çağırın (da bunu yapın)!".60 "Yoksa 'onu uydurdu' mu diyorlar? Deki: "Eğer doğru iseniz haydi onun benzeri bir sure getirin ve Allah'tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın!".61 Peygamberimizin (a.s.m.) en büyük bir mucizesi olan Kur’anda belagat, en üstün şekli ile mevcuttur. Bu anlatılanlarla ilgili çok sayıda örnek verilip, Kur'an'ın bu edebî yönü delillendirilebilir.Ancak biz bir tane ile yetineceğiz. Allah(cc)Kur'an-ı Kerimde 57 - Bolelli, s.14. - Hacımüftüoğlu, Kur’an’ın belagatı, s.32. 59 - İsrâ, 17/88. 60 - Hûd, l l/13. 61 - Yûnus, 10/38. 58 16 ْ ََ لَك ْمُف َُعلَّك ْمُتَتَّقون ُْ اصُ َح َياة َيُا ُْأو ِل ِ يُاْل َ ْلبَا ِ ص َ ََ ُُب َ ِيُال ِق ُُ(Ve bu kısasta sizin için hayat vardır.) 62 buyuruyor. Bu veciz ifade, belagatın en üst derecesine ulaşmış bir i'câz örneğidir. Bu ayet-i kerime ile, Arapların bu konuda Kur'an inzal olmadan önce en mu'ciz söz olarak kabul ettikleri "El-katlü enfâ li'l-katli (Öldürmeyi en çok yok eden yine öldürmedir)" sözü arasında, belâgat ve i'caz açısından çok farklı ve çok daha beliğdir.63 b- Kur’an’ın İ’cazı Kur’an’ın i’cazına geçmeden önce mucizenin tarifini yapmak yerinde olacaktır. Mucize: Benzerini getirmek isteyenleri aciz bırakması Peygamberliğin ilanı ile birlikte muhataplara meydana okunarak ortaya konan ve insanları acze düşüren olağanüstü şeye mucize denir.64 Kur’an’ın i’cazı’nın esası nazmıyla alakalıdır. Yani harflerin, kelimelerin ve surelerin birbirleriyle bütünlük arz etmesi, onda yer alan her şeyin bulunduğu yere tam uygunluk arz etmesidir. Kur’an’da her kelime binanın tuğlaları gibi yerli yerine oturtulmuştur.65 Kur'an, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in mucizesidir ve mucize yönü kıyamete kadar kalıcıdır. Diğer peygamberlere verilen mucizelerin kalıcılık yönü yoktur. 66 Onların mucizeleri, dönemlerinin tamamlanmasıyla son bulmaktadır. Aslında son peygamberin mucizesinin kalıcı ve sürekli olması, gereklidir.67 Hz. Peygamber (s.a.s)’de bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Hiç bir peygamber yoktur ki, zamanındaki insanların inandıkları mucize(ler) kendisine verilmiş olmasın. Mucize olarak bana verilen ise, bana vah yettiği Kur'an'dır. Dilerim ki kıyamet günü peşinden gideni en çok olan, ben olunum"68 Kur’an’ın hangi yönlerden mu’ciz olduğu konusunda tefsirlerde ve usul kitaplarında bir çok açıklamalar yapılmıştır. Bunların en önemlileri ise şu yönlerdir: Lafzındaki fesahat 62 - Bakara, 2/179. - Eren, s.21. 64 -Şamil Ansiklopedisi, Kur’an’ın İ’cazı Maddesi, Yazan:Talat Sakallı,İst. 1990, s.C. I, s.355 65 - Eren, s.21. 66 - Hacımüftüoğlu, İcaz ve Belagat, s.136. 67 - Şamil Ansiklopedisi, Kur’an’ın İ’cazı Maddesi. 68 - Buhârî, İ'tisam, 1 63 17 Manasındaki belagat Nazmındaki cezalet Gaybi bilgilerden haber vermesi Hükümlerinde ki isabet İşaret etmiş olduğu ilmi gerçekler c- Kur’an’da İ’caz Varmı-Yokmu?(Kur’an’da Mecaz Tartışması) Bu husus İslam tarihinin en eski tartışma konularından biridir. Ekseriyet Kur’an’da mecazın varlığını kabul etmiş ve bu hususta ciltlerce kitaplar yazılmıştır. Hatta İslâmi ilimlerde “Kur’an’ın İ’cazı” diye bir edebiyat kolu oluşmuştur. Bir grup ta bunun aksini savunarak Kur’an’da mecazın olmadığını iddia etmişlerdir.Ebu İshak el-İsfehani (Ö.418/1027)gibi bazı alimler daha da ileri giderek Arap dilinde dahi mecazın olmadığını savunmuşlardır.69 Bu hususta İ. Cerrahoğlu’nun “Tefsir Usulü” kitabında ki şu bilgilere yer vermekle yetineceğiz: “Kur’an-ı Kerim’de kelimeler hakiki manalarında kullanıldıkları gibi, bazen de mecazi manalarda kullanılırlar. Kelimelerin hakiki manalarında kullanılmış olmasında bir ihtilaf yoktur. Kelimelerin mecazi kullanılışına gelince bu hususta görüş ayrılıkları belirmiştir. İslam alimlerinin çoğunluğu, kur’an’da mecazın varlığını kabul etmişlerdir. Fakat bir Şafii alimi olan Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ahmed et-Taberi (335/946), bir Maliki fakihi olan Huveyzimendad (400) Zahiri mezhebinin kurusu olan Davud b. Ali b. Halef el-İsbahani (270/883) ile oğlu Muhammed (297/910) ve Mutezile fukarasından olan Ebu Müslim Muhammed b. Bahr elİsbahani (370/980) gibi zevat, mecazın Kur’an’da olamayacağını söylemişlerdir. Onlara göre mecaz, yalanın kardeşidir. Kur’an ise bu gibi şeylerden münezzehtir. Konuşan kimse, bir hakikatı ifade etmek için sıkıntıya düşerse ariyet olarak mecazı kullanır. Böyle bir durum Allah için bahis konusu olamaz. Böyle bir şey onun için muhaldir. Eğer böyle bir şey kabul edilirse Allah için noksanlık teşkil eder, derler.Yukarıda da söylediğimiz gibi pek çok kimse bu görüşü kabul etmez ve onun batıl olduğunu söylerler. Muhaliflerin söylediği gibi Kur’an’dan mecazı kaldıracak olursak, onun güzellik yönü de ortadan kalkmış olur. Belagat sahipleri, mecazın - Mustafa Öztürk, Kur’an Dili ve Rotariği, Kitabiyat Yayınları, Ankara 2002, s.125. 69 18 hakikatten daha beliğ olduğunda ittifak etmişlerdir. Kur’an’ın ibaresinin tatlılığı ve çekici güzelliği, biraz da kendisinde mevcut olan mecazlardan ileri gelir.70 B- KUN’AN’DA BULUNAN DEYİMLER Çalışmamızın birinci bölümünde de değinildiği gibi temsilin Türkçe karşılığı “atasözü” veya “deyim”olarak ifade edilmektedir. Fakat Kur’an’da Temsillerin yanında bazı deyimlerde kullanılmaktadır. Yine bu deyimler temsillerin içine serpiştirilmiş halde birçok yerde beraber kullanılmaktadır. Bunun için temsillere geçmeden önce Kur’an’da var olan deyimlerden bahsetmekte fayda görülmüştür. Çünkü bir dilde kullanılan deyimleri anlamadan o dili kullanmak veya anlamak yada anlatmak mümkün değildir. Hele hele başından sonuna kadar mecaz ifadelerle dolu olan ve bir harfinin dahi fazla veya eksik olmadığı Kur’an’ı anlamak hiç mümkün değildir. Bunun için Kur’an’da ki mevcut deyimlerin iyice anlaşılması gerekmektedir.. Tercümelerde esas olan tercümesi yapılan unsurun tercüme edildiği dildeki en uygun karşılığını bulmaktır.Örneğin “İbnu’s-Sebil” ifadesini “Yol Oğlu”71 diye tercüme etmek yanlış olacağı kanaatindeyiz bunun için bunu “Yolcu” veya “Yolda kalmış” diye tercüme etmek daha doğrudur. Bu alanda Türkiye’de ilk olarak yüksek lisans tezi seviyesinde çalışılan ve daha sonra kitap olarak basılan Abdulcelil Bilgin’in “Kur’an’da Deyimler ve Kur’an’ın anlaşılmasındaki rolü” kitabıdır72. Bizde bu eserden istifade ederek birkaç örnek vermeye çalışacağız: ُسبِي ِل َّ َوابْنَُُالBakara2/177: Bu deyim Kur’an’ın bir çok yerinde geçmektedir. Türkçe’de ki esas karşılığı “misafir” ,”Yolcu” “ yolda kalmış” vb. gibi gibi Türkçe’de karşılığı olan kelimelerdir. Bazı meallerde bu “yol oğlu” diye tercüme edilmiştir.73 Bu ise değildir. 74 - İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, T.D.V, Ankara 1992, s. 177,178. - Ali Bulaç, Kur’an’ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Girişim Yayınları. İstanbul 1990, 9/60 72 - Abdulcelil Bilgin,Kur’an’da Deyimler ve Kur’an’ın Anlaşılmasındaki Rolü, Pınar Yayınları, İstanbul 2003, s.19-20. 73 - Hasan Basri Çantay, Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, Naşiri:Mürşid Çantay İst.1991. 74 - Bilgin, s.28,29. 70 71 19 doğru ُُُُُب ْع ُدَُ ْال َم ْش ِرقَي ِْن. Zuhrf/38: Bunun esas manası “ Doğu ve batı uzaklığı”, “Doğu ile batı arasındaki uzaklık” dır. Yoksa “iki doğu” veya “İki batı” manaları yanlıştır.75 ُ َبيْضُ ُ َّم ْكنونSaffat /49 : Bubun en güzel tercümesi “gizlenmiş (deve kuşu) yumurtaları gibi (kusursuz) eşler”.76 Bunun “örtülü yumurta”, “kapalı yumurta”, “saklı yumurta” diye tercümeleri biraz eksik kalmaktadır.77 ُن َُّ ُوأ َ ْرج ِل ِه َ َبيْنَُ ُأ َ ْيدِي ِه َّن Mumtehine/2:bunun esas manası “Kendi kendilerine bir iftira atmamaları” veya “Hiç yoktan yalan uydurarak iftira atmamaları” diye olmalıdır Çünkü el ve ayakları bedenin salt iki uzvu değilde deyimsel anlamda bütün vücudu yada kişiyi temsil eden , semboller olarak algılamak daha yerinde olacaktır. َ َك ُف ُط ِّه ْر َُ َو ِث َيا َبMüddessir/4 : Ayetin deyimsel manada algılanıp aşağıdaki şekillerde tercümesi daha uygun olacaktır:78 “Nefsini temizle” “Kendini arındır.79” “Öz benliğini temiz tut”. ْ ُوَّلَ ُتَبْس ُِ ُِ ل ُ ْالُبَ ْس َُّ ط َهاك َ َوَّلَ ُتَ ْجعَ ْل ُ َيدَ َك ُ َُم ْغلولَةً ُإِلَى ُعن ِق َك İsra/29: Ayetin Türkçe olarak mesajını karşılayan birebir ifadeler şunlardır: “Ne cimri ol nede müsri”, “Ne eli sıkı ol nede fazlasıyla eli açık!”, ne cimri ol ne de saçıp savur.” ُُ ِالل ُّ ُ ل ُِ ِب َح ْبAli İmran3/103: “Allah’ın Dini” “Allah’ın kitabı veya Kur’an” Allah’ın Ahdi” manalar deyimsel manaya daha uygundur. Allah’ın ipine (İslam’a) diye tercüme etmekte yanlış değildir.80 َ َح َّمالَ ُةَ ُ ْال َحMesed/4: “Asılsız sözler yayan karısı da” “Fesat ateşini ُب ِ ط körükleten karısı da” “Dedi kodu yapan karısı da” “ Günahları taşıyan karısı da” “Dedi kodu yapan karısı da” gibi deyim karşılığı manalar daha uygun düşmektedir.81 - Ahmet Varol, Kur’an’ı Kerim Meali, Madve Yayınları, İst. 1999. - Muhammed Esed, Kur’an Masajı, Terc:Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İşaret yayınları İst.1996. 77 - Bilgin, s. 32-34. 78 - Bilgin, s. 46-47. 79 - Mustafa Hizmetli, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe anlamı, Birleşik Yayıncılık,Ankara 1993. 80 - Bilgin, s.55-56. 75 76 20 ُض ِ أَ ْخلَ ُدَ ُإِلَى ُاْل َ ْرAraf/ 179: “Dünyaya yöneldi” “Değersiz Şeylere yöneldi” “Dünyayı tercih etti”, “Dünyaya itimat etti” ْ ك ُ ِب َما ُقَدَّ َم ُت ُأَ ْيدِيك ْم َُ ذَ ِلAl-i İmran/187: “Bu işlediklerinizin karşılığıdır” “Bu yaptıklarınız yüzündendir.” “Bu yaptıklarınız ameller dolayısı iledir.”82 ُب ِ َر ْجماًبِ ْالغَ ْيKehf/22: “Gayp için zanda bulunmak” bilinmeyen hakkında tahmin yürütmek” “Bilinmeyen hakkında bilir-bilmez konuşmak” “Bilinmeyen şey hakkında atıp tutmak”83 ُس ْم َع َّ ا ْست َ َرقَُُالHicr/18: “Gizli Gizli dinlemek” “Gizlice işitmeye çalışmak” “Kulak misafiri olmak” “Kulak Kabartmak”84 ْ س ُضب َُ س َك َ َىُالغ َ ُت َ عنُ ُّمو َ ُ َولَ َّماAraf/154: “Musa’nın öfkesi dinince” “Musa’nın öfkesi yatışınca” “Musa!nın kızgınlığı gidince”85 ُ وم ُِ علَىُ ْالخ ْرط َ ُ ُسنَسِمه َ Kalem/16: “Onu kurtulamayacağı bir rezilliğe düçar kılacağız” “Onun burnunu sürteceğiz” 86 ُ ً شيْبا َُّ ُ ل َُ َوا ْشت َ َعMeryem/4: “Saçlarıma ak düştü” “Saçım başım َ ُ الرأْس ağardı” “Saçlarım ak Doldu” “Saçlarım ağardı”87 ُين َ Saffat/93: “Var gücüyle çalışmak” “olnca gücüyle vurmak” ِ ض ْربُا ً ِب ْاليَ ِم “Kuvvetle vurmak” 81 - Bilgin, s.68-69. - age. s 78. 83 - age. s.85. 84 - Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’an-ı Kerim Meali, İslamoğlu Yayınları, Hazırlayan: Döcane Cündioğlu, İstanbul1996. 85 - Bilgin, s.97. 86 - age. s.102. 87 - Hüseyin Atay, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe anlamı, S/E/K Yayınları, Ankara 1995. 82 21 ُعلَى ُآذَانِ ِه ْم َ َ فKehf/11: “Derin bir uykuya daldırdık” “Ağır bir َ ُ ض َر ْبنَا uykuya daldırdık”, “Onları uyuttuk” ْ ص َحاب ُ ُاْل ْخدو ِد َُ ق ِتBuruç/4: Lanet olası Ashap-ı Uhdud vaya lanet ْ َ ل ُأ olsun Ashab-ı Uhduda” “Kahrolası” Ashab-ı Uhdud” َ َوتَ ْقAnkebut/29:Neslin üremesini engelliyorsunuz” “Neslin ُ سبِي َل َّ طعونَُ ُال çoğalmasını engelliyorsunuz” َ ُ ُسانُ ُأَ ْلزَ ْمنَاه ُ طآئِ َره ُفِي ُعن ِق ِه َ َّلن ِ َّ َوكİsra /13:”Her insanın kaderini boynuna doladık” “Her insanın amelini bıynuna doladık” Her insanın nasibini belirledik”88 ُق َّ ساقُُ ِبال َّ َو ْالتَفَّ ِتالKıyamet/29: “Eli ayağı birbirine dolaşır” ِ سا ُ ور ِه ْم ِ َو َراء ُظهAl-iİmran/187: 89 “Sırt Çevirdiler” “Kulak ardı ettiler “ “Kulak asmadılar”90 ًُشيْبا َُ َوا ْشت َ َعMeryem74: َ ُ الرأْس َّ ُل “Takatim kesildi” “Mecalim kalmadı” “İşten güçten düştüm”91 C- KUR’AN’DA SEMBOLİK ANLATIM Dünyanın her yerinde ve her çağında dini inançlar çerçevesinde sembollerden istifade edile gelmiştir. İnsanlar var olduklarına inanıp, fakat göremedikleri Aşkın varlık veya Tanrının karşısında ne yapmalıydı? Bu düşünce her dönemde farklı farklı olarak insanların yaşantısına yansımıştır. Tarihin belli bir döneminde insanlar ilahlık ve üstünlük tanıdıkları tanrıların sıfatlarından birini alıp kendisine hiçbir şeyin dokunamayacağına inandıkları ateşe vermişler ve sembolik olarak ona tapmışlardır.Brahman olan Hindulara göre inek etiyle, sütüyle ve hatta 88 - Bilgin, s 163-164. - age. s.167. 90 - age. s.181. 91 - age. s.195. 89 22 dışkısıyla İlahi lütfu sembolize ettiği için ona tapılmaktadır. Yine cahiliye döneminde putların Allah’ın yardımcıları olduklarına inanılmış ve O’nu sembolize ettiği için putlara tapılmıştır 92. Tahrif olan Hıristiyanlıkta da tanrıyı temsil ettiğine inandıkları Hz. İsa (as) heykelleri karşısında ta tapınma ihtiyacı hissetmişlerdir. İslam’da ise aşkın olan Allah inancıyla ilgili olarak soyut anlatımlarla yetinilmiştir. Bu amaçla müşahhas nesnelerin kullanıldığı hiç vaki olmamıştır.Hadisi şerifte de ifade edildiği gibi İslam inancı tek olan Allah’a iman ve dört rükün olan namaz, oruç, haç ve zekatı kapsamaktadır.93 Ancak ibadetlerde bir çok hikmeti olan semboller yapılması emredilmiştir.İbadetlerdeki şekilsel sembolizmden öte inançta imanın yerleştirilmesi ve kuvvetlenmesi için bazı temsiller getirilmiş. Çünkü insan oğlunun şekille ve gözle görmeye ihtiyacı vardır. Bunun içindir ki Hz. Musa(as) Allah’ım İnanıyorum ama gözümle de görmek istiyorum diye Allah’ın bizzat Zatı Celalini görmek istemiştir. İnsanların Aynı şekilde Allah Teâla âhiret inancını kuvvetlendirmek için kulların ibadetlerinin Adalet terazisinde tartılacağını “Biz kıyamet gününde adil tartan teraziler kuracağız”94 diye ifade etmiştir.başka bir ayeti kerimede ise” “O gün tartı haktır.Kimin terazisi ağır gelirse işte onlar kurtulmuştur. Ama kiminde hafif gelirse işte onlar kendilerini ziyana sokanların ta kendileridir.”95Bu bağlamda temsili anlatımı bir nevi sembolik anlatım olarak görebiliriz.Mesela İlim nur ile, cehalet karanlık ile sembolize edilmiştir. Bu hususta Elmalılı Hamdi yazın şunları söylemektedir.”Şunu unutmamak gerekir ki, Cenab-ı Allah mesel ve misali (yani temsil durumunu) yapmamış olsaydı insanlar hiçbir şey anlayamazlardı. Özellikle hissedilen şeylerden hiçbir şey bilemezlerdi. Çünkü bütün hissî ve hatta aklî suretler (biçimler) gerçeğe göre bir mesel, bir temsildir. Bunun içindir ki, insan kendini kendi nefsinde mücerred (soyut) "ben" demekten başka bir şekilde bilmez. Zira ne hissî, ne aklî, misalî biçimini kapsamış değildir. Onu alırsa "İnsan insanın aynasıdır." sözüne göre dışından alır. Demek ki maneviyatın ve aklî gerçeklerin mesel ile anlatımında büyük hikmetler saklıdır.96 - Sadık Kılıç, İslam’da Sembolik Dil , İnsan Yayınları, İst.1995, s.223. - Buhari ,İman: 1-2. 94 - Enbiya, 21/47. 95 - A’ raf, 7/9. 96 - Yazır, C.I, s.240. 92 93 23 Bununla beraber insan, Allah’ı düşünür ve zorunlu olan ama görülmez olan varlığı tasvir ve temsil etmek ihtiyacı hisseder. Bunun için İslam müşahhas bir örnek vermiştir. İşte bu obje Allah’ın evi olan Kabe’dir. Ama burada hiçbir figüre ihtiyaç duyulmamaktadır. Ama bu evin görülmeyen bir sahibi ve orada oturanı vardır. Sonsuz ihtişamıyla oradadır Müslüman secde ederken bilir ki secde ve ibadetin konusu hiçbir surette bu bina değildir, evde oturandır. İşte bu İslam’da kullanılan en büyük ve en temel semboldür. Ama ayeti kerimede ifade edildiği gibi “Hiçbir şey O’nun misli ve benzeri gibi değildir.”97 “Kabe,Müminlerin namazlarında kendisine yöneldikleri bir “teveccüh noktası” bir kıplegah olmaktan öte, mutlak, kendisi hiçbir şeye benzemeyen, eşyaya varlık veren ve beşeri tefekkür borçlarını aşan yüce Allah’ın yeryüzündeki bir alameti bir nişanıdır.” 98 D- KUR’AN’DA MESEL ÇEŞİTLERİ Kur’an’da ki meseller dil özellileri, yapıları açısından dört grupta ele alabiliriz: 1- Açıklık-Kapalılık Yönünden a- Açık (Zahir, Sarih,Belirgin) Meseller Kur’an’da ki mesellerin çoğu bu türdendir. Bu örnekler ilk bakışta temsili bir anlatım olduğu anlaşılır. Anlamak için özel bir belagat bilgisine ihtiyaç yoktur. Zahir Mesele şu ayeti kerimeyi örnek verebiliriz: ْ َسال ًُسيْل ُزَ بَدا َُ َأَنز ْ َت ُأَ ْو ِديَة ُ ِبقَدَ ِرهَاُف َّ احتَ َُم َل ُال َّ ل ُ ِمنُال َ َس َماء ُ َماء ُف َُاءُح ْليَة ُأَ ْو ُ َمتَاع ُزَ بَد ُ ِ ّمثْلهُ ُ َكذَ ِل َك ِ ار ُا ْبتِغ َ ُ ََُّرابِيُا ًُ َو ِم َّما ُيوقِدون ِ َّعلَ ْي ِه ُفِيُالن َّ اط َل ُفَأ َ َّم ُاس َُ َّاءُوأَ َّماُ َما ُ َينفَعُ ُالن َُّ الل ُ ْال َح ُّ ُ َُيض ِْرب ِ ق ُ َو ْال َب َ َاُالز َبد ُفَيَ ْذهَب ُجف ُ ُل َُ اللُاْل َ ْمثَا ُّ ُضُ َكذَ ِل َكُيَض ِْرب ُ ِ فَيَ ْمكثُفِيُْل َ ْر - Şûra, 53/11. - Kılıç, s.71. 97 98 24 “Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp-erittikleri şeylerde de bunun gibi bir köpük vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir.”99 Bu ayet-i kerimede, Hak Teâlâ, hakkı ve hak sahiplerini gökten yağan ve yerde türlü menfaatler sağlayan sulara, batılı ve batıl olanları ise hak üstünde kısa bir müddet içinde yükselmiş olmakla beraber, çabuk kaybolan köpüklere teşbih etmektedir. Hakkın ve batılın birinci teşbihi budur. İkinci teşbih ise, hak, insanlara ziynet ve fayda temin eden muhtelif aletler ve kaplar imaline elverişli madenlere, batıl ise, erimiş madenlerin üstündeki kir ve köpüklere benzetilmektedir.100 Bu ayeti kerime ve benzerleri birer temsil ihtiva ettikleri kendi yapıları içinde açıkça anlaşılmaktadır. b- Kapalı (Kâmin,Gizli, Remizli,îmalı)Meseller Birtakım temsiller vardır ki bunların temsil olduğunu anlamak için üzerlerinde biraz düşünmek gerekir. Aksi halde bunların aslında birer temsil değil hakikat olduğu anlaşılır. Çünkü açık temsillerin sonunda Allah Teâla bu temsili niçin getirdiğine dair “İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir” ,“Kafirin durumu şudur: ...” “Müminin misal...i” vb. gibi bir takın açıklamalar getirmektedir fakat bu tür ayetlerde böyle açıklamalar olmaz. Misal verilir bırakılır. Bir benzetme ve açıklama yoktur. Bu tür ayetler daha çok âhiretle ilgili ayetlerde rastlanır. Gizli Mesele şu ayeti kerimeyi örnek verebiliriz: َّ ُ َُو ْالبَلَد َ ُوالَّذِي ُخَب ََُّّل ُ ث َُّلَ ُيَ ْخرُج ُ ِإ َ الطيِّبُ ُيَ ْخرج ُنَبَاته ُ ِبإِ ْذ ِن َ ُر ِبّ ِه ُ َص ِ ّرفُاآل َياتُِ ِلقَ ْومُ َي ْشكرون َ نَ ِكدُا ًُ َكذَُِلكُن “Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz.” 101 Bu ayeti kerimede iyi ve kötü topraktan bahsedilmiştir ilk olarak bakan sanki tarımla alakalı bilgi verildiği hissine kapılabilir. Fakat durum böyle değildir. Bunu İbn Abbastan - Ra’d, 13/17. -Cerrahoğlu, s.176. 101 -A’raf , 7/58. 99 100 25 öğreniyoruz:: İbn Abbas’a göre bu ayette mümin ile kafir için bir mesel irad edilmiştir. İyi toprağın mahsulü iyi olduğu gibi, iyi müminin de ameli iyidir. Çorak toprağın mahsulü kıt ve kötü olduğu gibi, kafirin de ameli kötüdür.”102 2- Yapıları (Kullanılan Edebi Sanatlar ) yönünden Meseller Kur’an-ı Kerimde edebi sanatların tümü kullanılmıştır zaten belagat dediğimiz ilim dalı Kuran’daki sanatları anlamak ve anlatmak üzere gelişen bir ilimdir. Diğer belâgat unsurları da kullanılmak olmakla beraber temsili anlatınla ilgili ayeti kerimelerde temsil özelliğini anlatması açısından üç tür sanat kullanılmıştır. Ancak “Temsillerde Kullanılan Edebi Sanatlar” konusun da tanımlara yer verildiği için burada tekrardan tanımları yapılmayacaktır. Sadece isimleri ve örnekleri verilip geçilecektir. a- Teşbîh-i Temsil Biçiminde olanlar: Kur’an’da bulunan temsillerim büyük çoğunluğu yapı itibariyle bu sınıfa girer. Misal: ُ ُواتَّبَ َُع ُه ََواه ِ َولَ ُْو ُ ِشئْنَالَ َرفَ ْعنَاهُ ُبِ َها ُ َولَـ ِكنَّه ُأَ ْخلَدَ ُإِلَىُاْل َ ْر َ ض ْ ك ُ َُمثَل ْ علَ ْي ِه ُيَ ْل َه ُُالقَ ْو ِم َُ ث ُأَ ْو ُتَتْر ْكهُ َي ْل َهث ُذَّ ِل ُِ ل ُ ْال َك ْل ُِ َ فَ َمثَله ُ َك َمث َ ُ ب ُإِنُتَ ْح ِم ْل َُصُلَعَلَّه ُْمُيَتَفَ َّكرون َُ ص َ َالَّذِينَ ُ َكذَّبُواُْ ِبآيَاتِنَاُفَا ْقصصُ ْالق “Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler.”103 b- Teşbih-i Zımni biçiminde olanlar Kur’an’da bulunan temsillerin çok az bir kısmı bu türdendir. - Cerrahoğlu, s. 176. - A’raf, 7/174. 102 103 26 ُ ع ْن َهاَُّلَ ُتفَتَّح ُُلَه ْم ُأَب َْواب َُّ ُ ِإ َ ُ ْن ُالَّذِينَ ُ َكذَّبو ِبآيَُاتِنَا ُ َوا ْست َ ْكبَروُا Misal: ْ س ِ ّم ْ ونال َجنَّ ُةَ ُ َحتَّى ُيَ ِل َج ْ ُوَّلَ ُيَ ْدخل ُك َُ ُو َكذَ ِل َّ ال ِ َُال ِخي َ ُ ُال َج َمل ُفِي َ اط َ س َماء َُُن َْج ِزي ْالم ْج ِر ِمين “Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!”104 c- İsti‘âre-i Temsiliyye (Mürekkep isti‘are) Biçiminde olanlar Kur’an da temsillerle ilgili olarak teşbih-i temsilden sonra kullanılan en çok sanattır. Misal: ْ َ ُ َوكلوُاْ ُ َوا ْش َربواْ ُ َحتَّى ُ َيتَ َبيَّنَ ُلَكم ْال َخيُِْ ُاْل َ ْب َيضُ ُ ِمن: ُِِْ ُال َخي ْ َُِمن ُل ُِ صيَا َمإِلَىُالَّل ْي ِ اْل َ ْس َود ّ ِ ُالفَ ْج ِرُث َّمُأَتِ ُّمواُْال “Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın.”105 3 - Elemanları(Madrup-Madrubun leh) Arasındaki ilişki Yönünden Bir teşbihte temsil söz konusu olduğu zaman Müşebbehun bih “Madrup”, Müşebbeh de “Madrubun leh” adını alır.İşte biz temsilin elemanlarıyla bunu kastediyoruz.temsiller bunlar arasındaki ilişki ve benzerlik bulunup bulunmaması yönünden iki kısma ayrılır: a- Madrup ve Madrûbun leh’in Elemanları ve Neticeleri Yönünden Benzerlik ْ َت ُ ِآمنَةً ُ ُّم ُ ُر ْزقُ َها ُْ الل ُ َمُثَلًقَ ْريَ ُةً ُ َكان ُّ ُ ب َُ ض َر َ ُ َو ِ ط َمئِنَّةً ُيَأْتِي َها Misal: ْ ل ُ َم َكانُ ُفَ َكفَ َر ُف ُِ وعِ ُ َُو ْالخ َْو ُ س ْالج ُّ ُ اللِ ُفَأَذَاقَ َها ُّ ُ ت ُ ِبأ َ ْنع ِم ُِّ َرغَدا ُ ِ ّمن ُك َ الل ُ ِل َبا ُ َصنَعون ْ َِب َماُ َكانواُْي - A’raf, 7/40. - Bakara, 2/187. 104 105 27 “Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.”106 Ayet-i Kerimede Mekke şehri ve onun müşrik sakinleri;halkı emniyet ve rahatlık içinde yaşayan ama inkarcı olan bir şehre benzetilmiştir. Görüldüğü gibi meselde birbirine benzetilen her iki tarafta birer şehirdir. Sakinleri de kafirdir. Netice olarak Müşrik Mekke halkının da akıbeti (şirk koşmalarının sonucu olarak) o şehir halkının ki gibi olacaktır107 Bu ülkeden maksat Mekke’dir. Zira Mekkeliler Allah Resulü’nü yalanladılar ve nail oldukları bunca refaha karşı nankörlük ettiler de arkasından yedi yıl korkunç kıtlığa uğradılar.108 b- Madrup ve Madrûbun leh’in Sadece Neticeleri Yönünden Benzerlik ْ َمثَلُُ َماُين ِفقونَ ُ ِفيُهِـ ِذه َ ُثُقَ ْوم َ تُ َح ْر Misal::ُسه ْمُفَأ َ ْهلَ َكتْه ُْ صا َب َ ُظلَمواُْأَنف ِ ُريحُ ِفي َه َ َ اصرُُأ ِ ُِال َح َيا ِةُالدُّ ْن َياُ َك َمث َ ِل ْ َسه ْمُي َ َو َما َُظ ِلمون ُْ اللُ َولَـ ِك ُّ ُُظلَ َمهم َ نُأَنف “Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden kavurucu bir rüzgârın durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar.”109Kavurucu rüzgar, henüz yeşermekte olan ekini nasıl yakıp kavurursa, onların dünya hayatında sarf ettikleri mallar da kendilerine bir iyilik getirmek şöyle dursun, aksine, dünya ve ahiret hayatlarının mahvına sebep olur. Ayet-i Kerimedeki temsilde müşriklerin harcadıkları mal ve paralar ile ekin arasında bir benzerlik yoktur. Ama birinci kısmın neticesi(ki oda harcamaların fayda sağlamayacak olması) ile 2. kısmın neticesi (rüzgarın helak ettiği ekinin fayda sağlamayacağı) birbirine benzemektedir.110 106 - Nahl, 16/112. - Altuntaş, s.63-64. 108 -TDV Komisyon Meali, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, TDV Yayınları, Komisyon, Ankara 1993. 109 - A’l-i İmran, 3/117. 110 - Altuntaş, s.63. 107 28 4- Hal’e, Sıfata ve Kıssaya Delaletleri Açısından a- Hal’den İsti’âre yapılan Temsiller Bu tür temsillerde misali verilen kişinin veya kişilerin içinde bulundukları halleri ve durumları anlatılmaktadır. ُ ْاللُْبْنُورهمْْ َوت ََر َك ُهمْفي Misal:ْ ََ ظلُ َماتٍْالَّْيُبص ُْرو ّْ َْب َْ ضاءتْ َماْ َحولَ ُهذَه َ َ َمثَلُ ُهمْْ َك َمثَلْْالَّذيْاست َوقَدَْنَاراًْفَلَ َّماْأ “Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.”111 Ayet, münafıkların ilk anda İslam’ın nurundan aydınlanıp Müslüman olmalarını, karanlık gecede yanan meşaleye ve ondan faydalananlara; sonra hemen küfre dönmelerini de o meşalenin sönüvermesine ve oradakilerin karanlıkta kalmalarına benzetiyor.112 b- Sıfattan İstiâre Yapılan Temsiller Bu örneklerde de verilen temsili ayetlerle kişilerin veya olayların bir sıfatından bahsedilmektedir. ُنُ َواْلذَىُ َُك ُالَّذِي ُِّ صدَقَاتِكمُ ِب ْال َم َ ْيَاُأَيُّ َهاُالَّذِينَ ُآ َمنواَُّْلَُتب ِْطلوُا Misal: ُص ْف َوان ُِ َاآلخ ُِر ُفَ َمثَله ُ َك َمث ُّ َّلَ ُيؤْ ِمنُ ُُِب ُ ُرئَا ُالنَّا ِس َو ِ ُ اللِ ُ َو ْاليَ ْو ُِم َ ُل ِ ين ِفق ُ َمالَه ُْسبوا َ علَى َ ُ َص ْلدا ً َُّلَّ ُيَ ْقدِرون َ َ ش ْيءُ ُ ِ ّم َُّما ُ َك َ ُ صابَهُ ُ َوا ِبل ُفَت َ َر َكه َ َ علَ ْي ُِهت َرابُ ُفَأ ُ ََّلَُيَ ْهدِيُ ْالقَ ْو َم ْال َكافِ ِرين ُ ُالل ُّ َُو “Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez”113 111 - Bakara, 2/17. - TDV. Meali. 113 - Bakara, 2/264. 112 29 Bu ayetlerde hayır yapma teşvik edilmiş, ancak hayır yaparken kalp kırılmaması, fakirin küçümsenmemesi, eziyet edilmemesi ve yapılan iyiliğin başa kakılmaması, gösterişten kaçınılması emredilmiştir. Aksi halde yapılan hayırdan fayda ve sevap yerine karşılık olarak günah ve azap gelir. c- Kıssadan İstiâre Yapılan Meseller Bu tip ayetlerde ise bir kıssa anlatılıp o kıssadaki insanların hallerinden İstiâre yapılmakta ve meseller verilmektedir. Misal: ْ ََّمثَلُُ ْال َجنَّ ُِةُالَّتِيُو ِعد ُيُمنُتَ ْحتِ َهاُاْل َ ْن َهارُأكل َها ِ ُالمتَّقونَُتَ ْج ِر ْ َدَآئِمُُ ِو ِظلُّ َهاُتِ ْل َكُع ْقبَىُالَّذِينَ ُات َُّقَواُْ َّوع ْقب ُُىال َكافِ ِرينَُُالنَّار “ Takvâ sahiplerine vâd olunan cennetin özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur. Kâfirlerin sonu ise ateştir.”114 E- KUR’AN’DAKİ TEMSİLLERİN ÖZELLİKLERİ Kur’an’ın Sunduğu temsiller incelendiğinde normal olarak İslam’dan önce Arapların kullandığı temsillerle benzeştiği yönler olduğu gibi ; birtakım ayırıcı özelliklere sahip olduğu da görülecektir. 1. Her şeyden önce bu temsiller,cahiliyle Arapları arasında yaygın olan temsillerle benzememektedir115.Hatta bu yüzden Kur’an cahiliye Araplarının itirazıyla karşılaşmıştır.Müşrikler alışkın olmadıkları bu üsluba itiraz etmiş ve. “Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır.”116Arapların daha önce hiç kullanmadığı da teşbih ve temsilleri kullanmıştır. 2. Kur’an’daki temsiller hem hüküm hem de hikmettirler. - Ra’d, 13/35. - Altuntaş, s.64. 116 - Bakara, 2/26. 114 115 30 3. Sahih, makbul ve mutefavit manaları cem ederler 4. Lafzen veciz, manen mu’cizdirler . 5. Beşerin farklı seviyedeki fehim ve idraklerine hitap eden birer cevamiu’l kelimdirler, 6. Gerçek hayattan alınmış olup nevadirden veya dar bir çerçevede yaşanmış olaylardan değillerdir.117Başka bir deyişle muhatapların bildiği kıssaları kullanmıştır. Kurgulanmış senaryolara yer vermemektedir. Ancak bu görüşün zıddını ifade edenlerde mevcuttur. İlhami Güler ve Ömer Özsoy bu hususta söyle demektedirler: “Kur’an, mesajını daha iyi anlaşılır kılmak için muhatapların bildiği kıssaları kullandığı gibi, mesel olarak isimlendirilen kurgulanmış .senaryolara da yer vermektedir. Bazı müfessirler mesellerde anlatılan olayların da gerçekleşmiş olaylar olduğunu düşünmüş ve söz konusu olayların kahramanlarının kimler olduğunu, nerede ve ne zaman cereyan ettiğini araştırmışlardır bunun sonucunda başlı başına bir edebiyat geliştiği söylenebilir. Ancak söz konusu edebiyatı incelediğimizde, birbirleriyle çelişen belirlemelerde bulunduklarını görürüz. Dolayısıyla bu edebiyatın bir bilgi değeri olduğu söylenemez.”118 7. Kur’an temsillerinde önemli olan ilgili meselle verilmek istenen mesajdır.119 8. Bazı meseller insan, hayvan,bitki ve yıldızlarla alakalı bugün modern ilmin henüz keşfettiği hakikatleri içermektedir. 9. Temsiller insan oğlunun eğilimleri, mizacı,mizacının çeşitleri ve bunların ferdi ve içtimai hayatı üzerindeki etkileri anlatmaktadır.120 10. Temsiller Müslümanlara bir öğretme yöntemi vermektedirler.121 117 - Eren, s.67. - Ömer Özsoy ve İlhami Güler, Konularına Göre Kur’an, Fecr Yayınları, Ankara 2004, s.814. 119 - age. s. 815 120 - İhsan Şenocak, Tarihselcilik, İnkişaf Der., Kasım-Ocak, İstanbul 2005, Sayı.I, s.25. 121 - Burhaneddin Muhammed ibn. Abdullah ez-Zerkeşi , el-Burhan fi Ulumu’l-Kur’an, Darı Fıkh Yay, C.I, Beyrut 2001, s. 578. 118 31 11. Temsiller anlatılacak konunun ardından gelir ve bunu daha çok kuvvetlendirir, açıklığa kavuşturur.122 F- KUR’AN’DAKİ TEMSİLLERİN GAYELERİ Ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerde ifade edildiği üzere Yüce Allah(cc) Abesle iştigalden münezzehtir. Bunun içindir ki hiçbir mahlukatı boşuna ve başıboş yaratmamış, hepsine belirli görevler tevdi etmiştir. İnsanlığa hidayet olarak gönderilen ve kıyamete kadar hükmünü koruyacak olan Kur’an’ı Kerimde amaçsız ve gereksiz şeylerin olması mümkün değildir. Temsille ilgili ayetlerin Kur’an’da bulunmasında şüphesiz, teorik ve pratik birçok hikmetler vardır. Bunların hepsini bulabilmek anlayabilmek mümkün değildir. Bizler ancak kaynaklardan ulaşabildiklerimizi buraya almakla yetineceğiz: İnsanların ibret almasını sağlamak. Hz Peygamber(sav) Beyhaki’nin Ebu Hureyre’den rivayet ettiği bir haberde Rasulüllah şöyle buyurdu: “Kur’an beş vecih üzerine nazil oldu: helal, haram, muhkem, müteşabih ve emsal. Helali işleyin, haramdan kaçının, muhkeme tabi olun, müteşâbihe inanın ve emsallerden de ibret alın”123 Ana tema olarak amaç küfrü ve şirki yıkmak, gönüllere İslam ruhunu yerleştirmektir. İslam’ın kalplere yerleşebilmesi için, o yeri işkal eden şirkin ve küfrün çıkarılması gerekiyordu bu bakımdan Kur’an mesellerini yarısı direk veya dolaylı olarak bu hususu vurgulamak için getirilmiştir.124 Bu temsillerle Kur’an’ın anlatmak ve iletmek istediği diğer bir hususta ulvi manaları sahneler ve tablolar haline getirerek insanların düşünce dünyasına yaklaştırmak ve böylece daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır.125 Hz Muhammed’in nübüvvetini ispat etmek. Bütün peygamberlerin İslam’ı tebliğ ettiğini göstermek. Hz.Peygamberin ve müminlerin kalplerini takviye etmek126 - Muhammed Ahmed Halefullah, el-Fennu’l- Kısasî (Kur’an’da Anlatın Sanatı), Çev. Şaban Karataş, Ankara Okulu yayınları, Ankara 2002, s.196 . 123 - Zerkeşi, C.I, s.486. 124 - Altuntaş, s. 64-65. 125 - Necmettin Şahinler, Kur’an’da Sembolik Anlatım, Beyan Yayınları, İstanbul 1995, s. 11. 126 - Suat Yıldırım,Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat İstanbul, 1993, s.45. 122 32 Bütün ilahi dinlerin temelde bir olduğunu belirtmek İnsanoğlunu ezeli düşman Şeytana karşı uyarmak.127 Allah(cc)In sonuçta peygamberlerine yardım ettiğini ve yalanlayanları helak ettiğini açıklamak. Uyarılan azabın ve müjdelenen mükafatın tasdik edilmesini sağlamak. Allah’ın mucizelerinin ve yaratma gücünü açıklamak.128 Her şeyi Allah’ın yarattığını ispat etmek. İslam’ı öğretmede Müslümanlara bir metot vermek İnsanlara ahlaki bir mesaj ulaştırmak.129 Akla yol göstererek gaiple ilgili istidlali bir bilgiye ulaştırmak. İyi ve kötüyü açıklamak İnsanlara faydalı olanı bildirmek. İnsanların bir işaret almalarını sağlamak 130 Müşrik Arapları susturmak Çünkü temsil getirmede hasmı susturucu bir özellik vardır G- KUR’AN’DA SONRADAN MESEL OLAN AYETLER Kur’an’daki bazı ayetler sonradan mesel halini almıştır. Bu ayetler gâyet veciz,şümullü manalara sahip ve halk tarafından kolayca söylenebildikleri için Müslümanlar arasında dilden dile dolaşan el-Meselü’s-Sâir yâni ata sözü veya deyim olarak kullanılmıştır. Bu manada Kur’an’dan tespit ettiğimiz mesel haline gelmiş . ayetler şunlardır: - İdris Şengül, Kur’an Kıssaları Üzerine, Işık Yayınları,İzmir 1994, s. 309. - Seyyid Kutup, Kur’an’da Edebi Tasvir, Ravza Yayınları, İstanbul 1999, s. 174-185. 129 - Mera Halih el Kattan, Mebahis fî Ulumu’l Kur’an, Resahih Yay, Betrut 2000, s. 288. 130 - Hanifi Özcan,Türk Din Bilgini Mâturidi’ye Göre Kur’an’daki kıssa ve Mesellerin Epistemolojik Amaç ve Önemi, Kubbe Altı Akademi Mecmuası, 1995, III. Sayı, s. 8-35. 127 128 33 ُ ُشُْيئُا ًُ َوه َُوُ َخيْرُلَّك ْم َ ْسىُأَنُتَ ْك َرهوُا َ َو َ ع “İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir.” (Bakara,2/216 ُ َ َُكمُ ِ ّمنُفِئَةُقَ ِليلَة ُّ ُيرةًُبِإِ ْذ ِن ُْ َغلَب ِالل َ ِتُفِئ َ ُةًُ َكث “Nice az topluluklar Allah’ın izniyle çok topluluğa galip gelmiştir.”(Bakar,2/249 ُ اللُنَ ْفسُا ًُإَِّلَُّو ْسعَ َها ُّ َُّلَُي َكُِلّف ُ “Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez” (Bakara, 2/286) ُ ُاك ُْ ذَ ِلكَُ ِب َماُقَدَّ َم َ َتُ َيد “İşte bu iki elinle yapıp gönderdiklerinin yüzündendir.” (Hac,22/10) ُ ْ الطا ِلبُُ َو ْال َم َّ ُضعف ُطلوب َ “İsteyen de aciz, istenen de.”(Hac, 22/73) ُ ُسان ُِ س ُْ ه َ اْل ْح َ اْل ْح ِ ْ ُانُإِ ََّّل ِ ْ َُلُ َجزَ اء “İyiliğin karşılığı iyilikten başka mıdır?”(Rahman, 55/60) ُ شتَّى َ ُسبه ْم َج ِميعُا ًُ َوقلوبه ُْم َ تَ ْح “Sen onları birlik sanırsın . oysa kalpleri darmadağınıktır.” (Haşr, 59/14 ُسبِيل ِ َعلَىُ ْالم ْح ِسنِين َ َُما َ ُُمن “iyi davrananlara bir sorumluluk yoktur”(Tevbe, 9/91) ُر ِشيد َُ أَلَي َّ ُرجل َ ْسُ ِمنك ْم 34 “Sizden aklı başında kimse yok mudur?” (Hud, 11/74) صيْت َ ُُوقَ ْد َ ع َ َآآلن “Şimdi mi (inandın)? Daha önce karşı gelmiştin.”(Yunus,10/91) َُعدون َُ َه ْي َه َ اتُ َه ْي َه َ اتُ ِل َماُتو “O korktuğunuz şey ne uzak ne uzak !” (Mü’minûn,23/36) َُلُ ِح ْزبُبِ َماُلَدَ ْي ِه ْمُفَ ِرحون ُُّ ك “Her grup kendi yanında bulunan (inanç ve düşüncesi) ile sevinçlidir.”(Rum, 30/32) ُ ََُّلُيَ ْعلَمون ُ َ ُ َُوالَّذِين ُْ ق َ َلُه َْلُ َي ْستَ ِويُالَّذِينَ ُ َي ْعُلَمون “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ?” (Zumer, 39/3) ْ َّىُالرسو ِلُ ِإَّل َعل ُُال َبلَغ َّ َ َُّما “Elçiye ancak tebliğ düşer” (Maide, 5/99) ُ ْ س َب ُُر ِهينَة َ كلُُّنَ ْفسُُ ِب َماُ َك َ ت “Herkes kazandığına karşı bir rehindir.”(Müddessir,74/38) ْ ِسادُف ْ ظ َه َر َ ُُو ْالبَ ْح ِر َ َُالف َ يُالبَ ِ ّر “Karada denizde fesat çıktı” (Rum,30/41) ُعلَىُنَ ْف ِس ِه َُ فَ َمنُنَّ َك َ ُثُفَإِنَّ َماُيَنكث “Kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur.” (Fetih,48/10) 35 ً ارُيَ ْح ِملُأَ ْسفَارُا ُِ َ َك َمث ِ لُ ْال ِح َم “Koca koca kitaplar taşıyan merkepler gibi.” (Cum’a,62/5) ُ اللُِ َكا ِشفَ ُة َُّ ُون ُِ اُمنُد َُ لَي ِ ْسُلَ َه “Onu Allah’tan başka ortaya çıkaracak yoktur.” (Necm,53/58) ُ ُصُ ْال َح ُّق ْ اآلنَُُ َح َ ص َح “Şimdi hak meydana çıktı” (Yunus,12/51) ُصبْحُ ِبقَ ِريب َُ أَلَي ُّ ْسُال “Sabah yakın değil mi?” (Hûd, 11/81) ُ ُِلّك ِّلُنَ َبإُُ ُّم ْستَقَر “Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır.” (En’am , 6/67) ُس ِيّئُ ِإ ََّّلُ ِبأ َ ْه ِل ِه ُ َ َو َّ َّلُيَ ِحيقُُ ْال َم ْكرُال “Halbuki kötü tuzak ancak sahibinin başına geçer” (Fatır,35/43)131 H- KUR’AN’DA ÖNCEKİ MESELLERE DELALAT EDEN AYETLER Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliğinden biri de indiği toplumuna kendi anlayacakları bir dille hitap etmesi ve onlara imanı kabul ettirip, yerleştirmek için belagattan ve temsillerden istifade etmiştir. Bu temsillerin çoğunda Arapların daha önce bilmediği ve kullanmadıkları bir üslup kullanmıştır. Bazen de bildikleri temsillere atıfta bulunmuştur. -Süyûtî, s.1047-1048. 131 36 Bu bağlamda Kur’an- ı Kerim, Arapların daha önceden bildiği bazı mesellere işaret ederek konu onlarında bildiği açık gerçekle vuzuha kavuşturulmuştur. Bu bağlamda şu örnekler verilebilir: ُ ً ضتُغ َْزلَ َهاُ ِمنُبَ ْعدُِق َّوةُأَن َكاثُا ُ َو َ ََّلَُتَكونواُْ َكالَّ ِتيُنَق “İpliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın.”132 Bu Ayeti kerime Arapların “ Vecedet Harkâ-e sûfen” (Harka bir yün buldu) anlamındaki deyimleri hatırlatır. Bu kadın Kureyş’den Ümmü Rayta binti Ka’p imiş.Bulduğu yünü eğirip geri bozan bu kadın, Araplara ata sözü olmuştur. Yüce Allah yeminlerini bozarak o kadının ipi yapıp-bozması gibi olmayın diye buyurmuştur. Deyim boşuna çalışan kimseler için kullanılır.133 ً صبُا َ ُس ِفينَة ْ غ َ َُو َكانَُُ َو َراءهمُ َّم ِلكُيَأْخذُك َّل “Arkalarında her sağlam gemiyi zorla alan bir Padişah vardı”134 ayeti kerimesinde padişah, Arap dilinde “Ezlemu min el-Culandâ”(Cülendâ’dan daha zalim) şeklinde ifadesini bulan deyimlerinde ki Culendâ imiş. İşte bu ayeti kerime de Cenâb-ı Hak o zalim padişahı zikreder ve o deyimi hatırlatır.135 ْ "لَهُُدَع َْوة ُ َُوالَّذِين ِ ّ ُُال َح َ ق َُُِ َكفَّ ْي ُِهُإِلَىُا ْل َماءُ ِليَبْلغ ُِ ش ْيءُُإِل َك َبا ِس َ ُِمنُدونِ ِهَُّلَُ َي ْستَ ِجيبونَ ُلَُهمُب ِ ََي ْدعون "ضلَل ُ ِعاءُ ْال َكافِ ِرينُإ َ َُّلَُّفِي َ ُو َماُد َ ُو َماُه َوُبِبَا ِل ِغ ِه َ فَاه “El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su 132 - Nahl, 16/92. - Ulutürk, s. 28. 134 - Kehf, 18/79. 135 - Ulutürk, s.28. 133 37 onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.”136 Bu ayeti kerimede ki “Suya avuçlarını açıp bekleyen” ifadesindeki mana ile Arapların önceden kullandıkları. “Kel kâbizi ale’l mâi” (Suy tutmaya çalışan) meseliyle aralarında bir mana ilişkisi vardır. Suyun, avucunu açıp uzatan kimseye gelmeyeceği gibi, “açık avuçta su durmaz” diyerek ayette bu meselin hatırlatıldığı îma edilir. Bu meseli Araplar elde edemeyeceği şeyi isteyip eline bir şey geçmeyen insanlar için kullanırlar.137 İ-ARAPLAR’IN KUR’AN AYETLERİNE DAYANARAK SÖYLEDİKLERİ MESELLER İslam alimlerinden bazıları halk arasında yaygın olarak kullanılan atasözü, deyim ve temsillerin her ne kadar manaları farklı olsa da , aynı manayı veya yakın manaları içeren ayetlerde gizli olduklarını zikretmişlerdir. 138 Bu ayetlerin esas manası faklıdır. Fakat ikinci veya üçüncü derecede ki manaları bunlara delalet etmekte ve uygunluk göstermektedirler. Bazı İslam alimleri ise Arap ve acemlerin tüm mesellerinin Kur’an’da olduğunu iddia etmişlerdir. 139 Buna karşı çıkılmıştır. Bu hususta Veli Ulutürk şunları söylemektedir: “Bizce bunlar tüm insanlarca kullanılan ortak manalardır. Böyle tüm insanlık için müşterek mânâ ve kavramların, Kur’an’da mevcut gizli meseller olarak gösterilmesi yaygın mânâdaki mesel anlamıyla bilmem ne derece uygunluk gösterin?”140 Her ne kadar el-Maverdi’nin iddia ettiği gibi bütün mesellerin kur’an’da olduğunu kabul etmesek de Kur’an’da gizli misallerin olduğu inkar edilemez bir gerçektir.Bizde bunu kabulle bu hususta kitaplarda bulduğumuz el-Emsalü’l Kâmine’ye örnekleri vereceğiz: - Ra’d, 13/14. - Ulutürk, s.29. 138 - Süyûtî, s.1041. 139 - Suyûtî, s.1044-1045. 140 - Ulutürk, s. 29. 136 137 38 “La telidu’l hayyetü illel Heyyetü” (Yılandan Ancak yılan doğar) ُ ً اجراُ َكفَّارُا ُ َ َو ِ ََّلَُُي ِلدواُإِ ََّّلُف “Facir ve kafirden başkasını doğurmazlar” (Nuh,71/27) “Men azza bezze” (Yenen soyar) ْ ع َّز ِنيُ ِف َ يُال ِخ ُب ِ طا َ َو “Tartışmada beni yendi” (Sâd, 38/23) “ Men hakare hurime”(Küçük gören mahrum olur) ُُمثْقَالَُذَ َُّرةُش َّراًُيَ َر ِ َو َمنُيَ ْع َم ْل “Zerre miktarı hayır işleyen karşılığını görür” (Zilzal, 99/8) “Hem anlamadın, hem de istemekte kusur etmedin” ْ سعَ ُِة ُأَن ُيؤْ توا ُأ ْو ِلي ْ َّل ُ َيأْت َ ِل ُأ ْولوا ُُالق ْر َبى ُ َ َو ْ َُالف َّ ُمنكم ُ َوال ِ ض ِل ُ ُ َسا ِكين َ َو ْال َم “İçinizde lütuf ve servet sahipleri vermemeye yemin etmesin” (Nur,24/22) “Allah onların ne farzını nede nafilesini kabul ersin” ُم ْن َها ِ ع ْدلَُّلَُّيؤْ َخ ْذ َ ُُ َو ِإنُتَ ْعد ِْلُك َّل “Her türlü fidyeyi verseler de kabul edilmez”141 Bu konuyla ilgili olarak Suyûtî’nin İtkan’ın da şu bilgiler verilmektedir: - En’am, 6/70. 141 39 “el-Mâverdî der ki, Hasan ibnu’l-Fadl’a soruldu: “Sen Arap ve acem mesellerini Kur’an’dan çıkarıyorsun, öyleyse sen “İşlerin en hayırlısı orta olanıdır.” meselini Allah’ın kitabında bulur musun? O da: “Evet, dört yerde.” buyurdu. 1- “O ne pek yaşlı ne de genç ikisi arası dinçliktedir.”142 2- “Onlar harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; ikisi arasında orta bir yoldur.” 3- “Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret içinde kalakalırsın.”143 4- “Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında bir yol benimse.”144 Kendisine yine soruldu Allah’ın kitabında “Bir şeyin cahili olan, ona düşman olur.” sözünü bulabilir miyiz? Cevap olarak: “Evet iki yerde.” dedi. 1- “Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar.” 145 2- “Onunla hidayeti kabul etmedikleri için de “bu eski bir yalandır,” diyeceklerdir.” 146 Yine kendisine “İyilik yaptığın kişinin şerrinden sakın” manasını Allah’ın kitabından bulabilir misin.? ” O’ da evet: “Allah ve Resûlü kendi lütuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar”147 Yine Ona “Haber almak görmek gibi değildir.” Bulabilir misin?” diye soruldu da şu ayeti delil getirdi: 142 - Bakara, 2/68. - İsra, 17/29. 144 - İsra, 17/110. 145 - Yunus, 10/39. 146 - Ahkaf, 46/11. 147 - Tevbe, 9/74. 143 40 “İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.”148 Yine ona “Harekette bereket vardır” meseli sorulunca şu ayeti delil gösterdi: “Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek bir çok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur. Kim Allah ve Resûlü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah da çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”149 Yine O’na “zalime yardım edene Allah o zalimi musallat eder.” Meseli sorulunca şu ayeti delil gösterdi: “ Onun (şeytan) hakkında şöyle yazılmıştır: Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki (şeytan) kendisini saptıracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir”150 Yine ona bunun gibi bir sürü soru sorulmuş ve hepsini teker teker cevaplamış ve ayetlerden delillerini söylemiştir.151 J- ACEMLERİN KUR’AN AYETLERİNE DAYANARAK SÖYLEDİKLERİ ATASÖZLERİ Arapların Kur’an’daki ayetlerden esinlenerek ve onları temel alarak bazı temsiller ürettiklerini ve kullandıklarını ifade etmiştik.Şimdi de Arap olmayanların yani acemlerin Kur’an’dan esinlenerek, onların 148 - Bakara, 2/260 . - Nisa, 4/100. 150 - Hac, 22/4. 151 - Suyûtî, s. 1047. 149 41 içerdikleri manaları temel alarak kullandıkları bazı meseller irat edilmiştir.Bunlar kâmin meseller diye de isimlendirilir.152 “Yemeği yanan başkasının da yemeğinin yanmasını ister” ata sözü “Sizinde kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız”153 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır. “Başkasına Kuyu kazan kendi düşer” ata sözü “Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötü tuzaklar kuruyorlardı. Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer.”154 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır. “Herkesin işi kendine benzer” ata sözü “De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir”155 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır. “Üzümünü ye bağını sorma” ata sözü “Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur'an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş çıkarmayın). Allah çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir”156 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır. “Umulan yenilenden daha iyidir” ata sözü “Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.” 157ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır. “Hayırlı kuşta bir hayır olsaydı, avcıdan kurtulmazdı” ata sözü “Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.”158 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır. “Bir kavmin başına gelen musibet diğerine eğlence gelir” veya “Elin ölüsü ele uyur gelir” ata sözleri “(Resûlüm!) O, sana Kitabı hak ve önceki kitapları - Cerrahoğlu, s.176 ; Ulutürk, s. 33. - Nisa, 4/89. 154 - Fatır, 35/43. 155 - İsra, 17/84. 156 - Maide, 5/101. 157 - Duah, 93/4. 158 - Enfal, 8/23. 152 153 42 tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmişti.”159 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır. “Gönülsüz köpek av avlamaz” ata sözü “Dinde zorlama yoktur”160 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır. “Her koyun kendi bacağından asılır” ata sözü “Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir”161 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır “Domuzların yanında pislik harcanır” ata sözü “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır.”162 ayeti kerimesinde gizli olarak bulunmaktadır.163 K- HADİSLERDE TEMSİLİ ANLATIM En büyük mucize olan Kur’an-ı Kerim de belâgatın zirvesi kabul edilen temsili anlatım en veciz bir şekilde kullanılmıştır. Arapların en fasihi olan ve Arapça’yı en güzel şekilde lafızlara döken Peygamberimiz (s.a.v.)’in kullanmaması düşünülemezdi. Rasülüllah bir çok hadis-i Şeriflerinde bu anlatın tarzını kullanmıştır. Ele alınan konu gereği bu hususa değinmeden geçinilemezdi. Fakat konunun fazla uzamasından endişeyle hadis kaynaklarında geçen bütün örneklere değinilmemiştir.Çok kullanılmasına rağmen numune olarak bunlardan bazılarını nakletmek istiyoruz: “Hayırlı işleri nisanlara öğretip, kendini unutan âlim, insanlara ışık verip kendini yakan lamba gibidir.”164 “Allah’ım kalbimi kar ve dolu suyu ile yıkayıp temizle! Beyaz elbisenin kirden arındırıldığı gibi kalbimi de günahlardan arındır.” 165 “Elbisenin eskisi gibi imanda kalpte eskir.imanınızı yenileyin”166 - Âl-i İmran, 3/120. - Bakara, 2/256. 161 - Müddessir, 74/38. 162 - Nur, 24/26. 163 - Ulutürk, s.33,34. 164 - İbni Mace, Zühd,22; Ebu Davud, Edeb,44. 165 - Buhari , Deavat, 39-46. 159 160 43 “Halatın tel tel kopup zayıfladığı gibi İslam prensipleri de teker teker çözülecektir.”167 Ebu Hureyre (r.a. Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle buyururken işitmiştir. "Söyleyin,birinizin kapısı önünde bir akar su bulunsa ve günde beş defa içinde yıkansa ne dersiniz? (Onun vücudunun) kirinden, pasından bir şey kalır mı?" Hayır, kirinden, pasından hiç bir şey kalmaz dediler."İşte beş vakit namaz da böyledir.Allah onunla hataları affeder.”168 “Ahiret nimetleri karşısında dünya nimetlerini durumu; ancak birinizin el parmağını denizin içine koyması gibidir. Artık parmağın o sudan ne ile döneceğine bir bakı versin.”169 El-Müstevrid bin Şeddâd anlatıyor: “Resûlullah atılmış murdar bir kuzunun yanından geçerken sordu: “Şu murdar hayvanın sahipleri yanında kıymetsiz olduğunu biliyor musunuz?” Bu soru üzerine “Ya Resûlullah sahipleri onu ancak kıymetsiz olduğu için atmışlardır.” denildi. Resûlullah (sav): Nefsim (kudret) elinde olan Allah’a yemin ederim ki Allah yanında dünya, sahipleri yanında şu hayvandan daha kıymetsizdir. buyurdu.”170 - Ahmet Bin Hambel, Müsned, 2/359. - Ahmet Bin Hambel, Müsned, 147. 168 - Buhari,Mevakit, 6; Müslim, Mesacid,283; Tirmizi,Edeb,80. 169 - İbn-i Mace, Kitâbu’z-Zuhd, 9 . 170 - İbn-i Mace, Kitâbu’z-Zuhd, 12. 166 167 44 III.BÖLÜM: KUR’AN’DA İRAD EDİLEN MESELLER 1-MÜHÜRLÜ KALPLER “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.”(Bakara,2/7) Kafirlerin hakkı kabul etmemeleri nedeniyle kalp ve kulaklarının mühürlenmesi ve gözlerinde perde oluşu,istiare yoluyla;inat ve küfür kilitleriyle kilitlenmiş kilitli kapılara benzetilmiştir. Hakkı kabul etmemeleri,gerçekleri görmemeleri böyle ifade edilmiştir. Günümüzün ifadesiyle temizliğine dikkat etmeyen , insanlara zararlı şeyler satan veya kullanma tarihi geçen ürünleri satan bir pastanenin mühürlenmesi olayına benzetilmiştir. 171 171 - Eren, s. 125. 45 Buradaki kalplerin mühürlü veya kapalı olması, kişinin hakikatlere, his , düşünce ve idrak doğurur.Ayette kapılarını kapamaları(Mühürleme,perdeleme) sonucunu ceza ve azap görmelerini gerektiren günahları işleten onları buna mecbur bırakan Yüce Allah değildir. Dünyadan göçüp giderken insanın elinde ya cennetin anahtarı, yada cehennemin ateşi vardır. Bunları kendisi kesbetmiştir.172 2-ZARARLI ALIŞ VERİŞ “İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir” (Bakara, 2/16) Ayette bir istiare vardır. Burada bir alış veriş söz konusudur. Satın almada bir bedel verilir, karşılığında bir şey alınır. İşte bunlar hidayeti verip dalaleti satın alan kimselerdir.dolayısıyla ticaretleri zararlı bir alış veriş olmuştur. 173 Münafıklar ise İslam yerine küfrü satın almışlardır. Bu ticaretleri kar getirmediği gibi zararla sonuçlanmıştır. Doğru yolu bulamadıkları için hem dünyada hem ahirette hüsrana uğramışlardır Hidayet ve dalalet birbirine zıt iki kavramdırlar. Hidayet yola varmak delalet ise hiç yola varmamak veya yoldan sapmaktır. Bunların hidayeti verip dalaleti satın almaları, zarar üzerine zarardır. Dalaleti almakla hüsrana düştükleri gibi hidayet gibi büyük bir nimetten de mahrum oldular. Ayetin “Yolunu da tutmuş değillerdir.” kısmı onların cehaletin işaret eder Çünkü ticaretten maksat sermayeyi muhafaza ile birlikte kazançtır. Bunlar ise, sermayeleri olan fıtrat-ı selime ve aklı zayi etmişlerdir. 174 3-ZİFİRİ KARANLIKTA SÖNEN ATEŞ “Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler. Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler..” (Bakara2/17,18 ) - Hayretin Karaman, İ. Kafi Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, DİB.Yay., Ankara 2003, C. I, s.22. 173 - Zemahşeri, el-Keşşaf an Hakâiku’t- Tenzil ve ‘Uyûni’l-Akavil fî Vucûhi’t-Tevil, Beyrut 1997, C.I, s. 290 ; Kur’an Yolu,C.I, s. 27. 174 - Eren, s. 148 ; Elmalılı, C.I, s.213. 172 46 Kur’an- Kerim bu temsille münafıkların durumunu gözler önüne serer. İfadeler öyle canlı tasvir öylesine hareketli ki muhatap okumak yerine sanki onların halinin sergilendiği bir tiyatro sahnesini izliyormuş gibi olay gözler önüne seriliyor. Ayet, münafıkların ilk anda İslam’ın nurundan aydınlanıp Müslüman olmalarını, karanlık gecede yanan meşaleye ve ondan faydalananlara; sonra hemen küfre dönmelerini de o meşalenin sönüvermesine ve oradakilerin karanlıkta kalmalarına benzetiyor.175 Vahidi, Sahabelerden Esbab-ı Nüzul’ün de şu rivayeti nakleder: “ İbn Mesud dedi ki: bazı kişiler şöyle demişlerdir: Medine ehlinden iki münafık Rasulullah’tan kaçarak müşriklere gitti. Kendilerine Yüce Allah’ın zikrettiği gök gürültüsü ve şimşek ile gökten boşanan şiddetli yağmur isabet etti. Her yıldırım çarptıkça, yıldırımın sesi kulaklarını sağır etmesin diye parmak uçlarını kulaklarına tıkarlardı. Şimşek her parıldadığında onun ışığında yürüdüler. Parlamadığı zaman ise karanlıktan önlerini dahi göremedikleri için eski yerlerine gerisin geri döndüler ve: “Keşke sabaha çıksak da Muhammed’e gitsek ve ellerimizi onun elleri üzerine koysak.” dediler. Sonra da Nebi’nin yanına gidip Müslüman oldular, ellerini onun eli üzerine koydular ve güzelce İslam’a dahil oldular. Bu yüzden Yüce Allah bu iki münafığın durumunu Medine Yahudilerine darb-ı mesel olarak örnek verdi. Nitekim münafıklar Rasulullah’ın meclisinde bulundukları zaman, Rasulullah’ın sözünden o münafıklar üzerine bir şeyler iner ya da bir şeyi zikretmeleri sonucu kulaklarını sağır ederler diye tıpkı o iki münafığın durumu gibi parmak uçlarını kulaklarına tıkarlardı. Şimşek çaktığı vakit ışığında yürüdükleri gibi malları ve çocukları arttığı, bir yeri fethettikleri ve ganimet malı elde ettikleri zaman “Muhammed’in yolu doğrudur.” diyerek mutlu bir şekilde İslam yolunda ilerlerler. Malları ve çocukları helak olsa, onlara bir musibet isabet etse bu sefer de: “Bu, Muhammed’in dini yüzünden başımıza geldi.” diyerek İslam’ı terk edip mürtet olurlar, şimşeğin kaybolması sonucu karanlıkta kalan o iki kimse gibi karanlıklar içerisinde kalırlar.176” - Ebu’l-Berakat, en-Nesefî, Medariku’t-Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vîl, Dar’u İbni Kesir Yay., Beyrut 1995, C. I, s. 55-59. 176 -Vahidi,İmam Ebul-Hasen Ali Bin Ahmet, Esbab-i Nüzûl, Tercüme. Necati Tetik, İhtar Yay, İstanbul 1997, s. 25. 175 47 Bu ayetlerin devamında bu grubun karakter yapısı daha açık ve net biçimde ortaya çıksın diye yüce Allah bize onlarla ilgili müthiş örnekleri veriyor:”177 Hakiki münafıkların durumu, İslam'a girip, İslam’ın nuru kendilerini ve etrafı aydınlatınca, bile bile haktan yüz çevirmeleri sebebiyle Allah’ın , İslam’ın nurunu kendilerinden giderip şüphe ve korku içerisinde hakkı göremez bir halde bıraktığı kimselerin durumu gibidir. Münafıklar haktan yüz çevirdikleri için hakkı duyamayacak kadar sağır, hakkı söyleyemeyecek kadar dilsiz, hakkı göremeyecek kadar kör olmuşlardır. Bu yüzden artık küfür, şirk ve nifaklarını bırakıp hakka dönmezler. Ayet Kur’an Yolu tefsirinde şu şekilde açıklanmıştır: “Biz Bu iki ayetteki ışığı ve aydınlığı “Güdüler, duyu organları ve akıl” gibi beşeri bilgi kaynakları ve araçları; karanlık, yağmur,gök gürültüsü, yıldırım,şimşek ve bunlar arasıda ilerlemeye yıl almaya çalışan insanı da “Bütün iniş ve çıkışlarıyla, maddi ve manevi meseleleriyle insanın dünya hayatı” olarak anlıyoruz. Kesintisiz ilahî irşat ve ışıkla desteklenmediğinde bir yakımlık ateşin, bir kibritin, bir şimşeğin ışığı kadar kısa ve yetersiz olan akıl ve beşeri bilgiler,onları bu çıkmazdan kurtaramaz.”178 Temsildeki ateşi yaka kimse münafığa; çevrenin aydınlanması iman izharına;ateşin sönmesi iman etmiş görünerek elde ettiği faydaların kesilmesine delalet eder. Bazılarına göre ise ışık İslam’ın nurunu;karanlık imansızlığı; yağmur rahmet ve ganimeti temsil eder.179 Mevdudi diyor ki: “Bu misâl şunu anlatmak ister: Bir kimse -Hz. Muhammed (s.a.)- doğruyu yanlıştan, hakkı bâtıldan ayıran Hakikat ışığını yaymaya başladığında, melekelerini iyi kullanabilen kimseler bunları ayırt etmeye başladılar. Fakat kişisel çıkarlarının kör ettiği münafıklar bu ışıkla bile doğru yolu görmeyi başaramadılar. "Allah onların nurunu giderdi" ifadesi hakkı görememenin sorumluluğunu onlardan - Seyyid Kutub, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yay., İstanbul 1987, C.I, s. 60. - Kur’an Yolu, s. 28,29. 179 - Zemahşeri, C.I, s.208; Nesefi, C.I, s.25. 177 178 48 kaldırmaz. Bu da 7. ayette anlatılan tabiat kanununun aynısıdır. Onlar karanlıkta salınmayı seçtiklerinde, Allah da onları bu sapık yolda bırakmıştır.”180 Ayette “Allah onların nurunu giderdi” denilip ,”narını giderdi” denilmemesi ince bir nükte ifade eder. Şöyle ki Ateşte hem aydınlatma (nur), hem de yakma özelliği vardır. Allah onların nurunu gidermiş dolayısıyla geriye bu münafıklara sadece ateş kalmıştır.181 Görüldüğü üzere ayet, münafıkları mahşerde ki perişan halini bir tablo olarak sunmaktadır.Artık nurları yoktur. Dünyada mümin görülmeleri sebebiyle orada müminlerin nurundan istifade etmek isteyecekler, fakat bir şey bulamayacaklardır. 4-ÖLÜM KORKUSUYLA PARMAKLARINI KULAKLARINA TIKAYANLAR “Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. 20. (O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.(Bakara,2/19-20) Bu temsil,Teşbihi mürekkep olduğu gibi, müfret bir temsil kabilinden de sayılabilir. Bu temsil münafıkları içinde bulunduğu şaşkınlık, ızdırap, telaş,korku ve endişeyi adeta resmetmektedir. Bu temsilde Yüce Allah , Kafir ve münafıkların şaşkınlık, ızdırap, telaş,korku,dehşet ve endişeli hallerini; içerisinde şiddetli gök gürültüsü, şimşek,, yıldırım ve korkular bulunan sağanak halindeki yağmura tutulmuş, kimselerin haline benzetiyor.Kur’an o kadar müthiş mânâ,temsil ve tasvir yoğunluğu yığıyor ki,kelimeler hangisini yetişeceğini şaşıyor. Bu ayetlerde ki meselin faydası kafir - Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, İnsan Yay., İst. 1997, C.I, s. 49. - Eren, s. 152. 180 181 49 ve münafıkların tam ihlasla iman edip, kararlılıkla iman eden Müminlere katılarak bu dehşetli ve sıkıntılı hallerden kurtulmalarına bir teşvik etmektir. 182 Bu temsilde kuvvetli yağmur,İslam dinine, karanlıklar kafirlerin şüphesine, gök gürültüsü ve şimşek dindeki vaad ve vaide, yıldırımlar, Müslümanlardan münafıklara gelen korku, bela ve fitnelere işaret eder.183 Kur’an’ın şimşek gibi parlak olan hükümleri münafıkların gözlerini kör edecek derecede rahatsız etmekte, nefislerine ağır gelmektedir.184 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “Yahut o münafıkların hali bir yağmur kıssasına, diğer ifadeyle yağmura tutulanlar kıssasına benzer ki, semanın her tarafından "bardaktan dökülür gibi" boşanmış kuvvetli bir yağmur, onda türlü türlü karanlıklar var. Gece karanlığı, kara yağmur bulutu dünyayı kaplamış, yağmurun yoğunluğu da bunlara eklenmiş, insanın içini sıkıyor mu sıkıyor; göz, gönül kararıyor mu kararıyor. Şu halde karanlıklar katmerlenmiş, iç dış zifiri karanlık, bundan başka dehşetli bir gök gürültüsü, titretici bir patlayışı, gürleyişi var ki, beyinlerde çatlıyor, ufuklarda gürlüyor, bir de şimşek, şimşek çakışı. Çakıp şakıdıkça, parlayıp yıldızlar ortaya çıkınca bir ümit ışığı gibi karanlıkları yarıyor, yürekleri ağza getiren bir halecan (yürek çarpıntısı) veriyor. Bunlara tutulanlar parlayarak geldiği için yıldırım, çarptığını mahvettiği için sâika (ve çoğulunda savâık) denilen, gözlere şimşek, kulaklara gök gürültüsü halinde gelen, ucu nereye dokunursa yok eden, insanı ve hayvanı bir anda mahveden, madenleri eriten, demiri mıknatıslayan, mıknatısların kutuplarını alt üst eden, özetle (es-Savâık) denilince her türlü felaket ve yok ediciliği ile bilinen o âteşîn kamçılardan, o dehşetli kıvılcımlardan, yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar, bunu da ölüm korkusuyla, ölümden sakınmak için yapıyorlar. Fakat kulak tıkamak neye yarar, korkunun ecele faydası ne? Allah bütün kâfirleri her taraflarından, içlerinden, dışlarından, dünyalarından, ahiretlerinden kuşatmıştır”185 . Şüphesiz Allah (c.c.), yaptıklarına karşılık bir ceza olmak üzere onları dünyada; hakkı duydukları halde onu anlayamayan, gördükleri halde basiretleri köreldiği için idrak - Ulutürk, s.38; Eren, s. 153 - Zemahşeri, C.I, s. 20-29. 184 - Muhammed Reşit Rıza,Tefsiru’l-Kur’an’il–Hakim, (el-Meşhur bi Tefriru’l-Menar), Dar-i Kitab-ı İlmiyye Yay., Beyrut 1999, C.I, s. 145-150. 185 - Elmalılı, C.I, s.217. 182 183 50 edemeyen kimselerden kılmaya ve böylece şüphe, şirk küfür ve nifak karanlığında bırakmaya, ahirette de cehennemin en alt tabakasında can yakıcı bir azaba uğratmaya kadirdir186 5-YAYILMIŞ DÖŞEK VE KUBBEMSİ TAVAN “O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın.”(Bakara 2/22) Döşek insanlar için bir rahatlık yeri olduğu gibi, arz da içinde Allah’ın insanlar için yaratmış olduğu ürünler,hayvanlar, bitkiler vb. gibi şeylerle elde edilen konfor dolayısıyla insanlar için bir yatağa benzetilmiştir. Evvela bu döşek hazırlanmış sonra da insan bu döşek üzerinde doğmuştur. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “O, öyle lütufkâr bir yaratıcıdır ki şu altınızdaki yeri size bir döşek yapmış, sizi orada yaratmış, yetiştirmiş, üzerinde her türlü rahatınızın sebeplerini temin etmiş yatıp kalkıyor, uyuyup uyanıyor, dayanıp oturuyorsunuz, o altınızdan alınıvermiş olsa nerede karar ederdiniz? Kâşânelere yığdığınız kaba döşekler neye yarardı? İşte yeryüzü size böyle bir döşek başınız üstündeki süslenmiş gök kubbeyi de bu döşeği ihtiva eden büyük, muhteşem bir bina yapmış. İnsan olup da bu bina içinde o döşeğe kurulmayan var mıdır? Bu binanın yanında fakirlerin imrendiği, zenginlerin gururlandığı diğer binaların, konakların, sarayların ne önemi olabilir? Büyük, küçük, zengin, fakir sizin hepiniz aynı hanede oturan ve bir döşekte yatan bir aile değil misiniz? Kimin binasında, kimin döşeğinde yattığınızı düşünürseniz, hangi Mevlâ'nın kulu olduğunuzu ve olmanız gerektiğini bilirsiniz.”187 Atmosfer tabakası, portakalın kabuğunun portakalı sarması gibi dünyayı çevrelemektedir. Bu ayette İ’ caz delillerinden bir cüz vardır. Yer küresini çevreleyen ilk kısımda çeşitli hava tabakaları bulunur. Bu tabakalar, evrenin muhtelif yerlerinden gelen zararlı ışınlardan dünyayı korur. Sadece dünyadaki hayat için faydalı olanları - Zemahşeri, C.I,s. 30; Nesefi, C.I, s.27; Eren,s. 103. - Elmalılı, C. I, s. 230. 186 187 51 geçirirler. Binaenaleyh bunlar tavan veya gölgelik durumundadırlar. İşte bulut ve yağmur da göğün bu tabakasında meydana gelir.188 Mevdudi diyor ki: “Kur'an bu noktayı sık sık vurgular. Çünkü Allah'a ortak koşmayı, dünyadaki tüm kötülüklerin kökeni olarak kabul eder. Bu nedenle Allah'a bağlılıkta, itaatte veya ibadette ortak koşmak üzere, bir kişinin, bir kavmin veya bir taşın putlaştırılmasına izin vermez. Bu yüzden, Allah'ı tüm insanlığın ve hayatın devamını sağlayan, her şeyin yaratıcısı olarak kabul eden insanları, yalnızca kendine boyun eğmeye davet eder.189 Rabbiniz olan Allah, yeryüzünü yuvarlak olmasına rağmen açılmış bir yaygı gibi yaparak sizlerin içinde rahatlıkla dolaşabileceğiniz, ihtiyaçlarınızı giderebileceğiniz, göğü de yıldızlar, göktaşları, gezegenler, zararlı ışınlar vb. şeylerden korunabileceğiniz şekilde yarattı. Ayrıca gökteki bulutlardan yağmur indirip bununla size ve hayvanlarınıza rızık olmak üzere yerden çeşitli sebze, meyve ve ürünler çıkarttı. Bütün bunları bildiğiniz halde Allah’la birlikte taş, ağaç, güneş, ay, resul, şeyh, cin, yıldız, melek veya başka varlıklara ibadet ederek bu varlıkları Allah’a denk tutmayın, Allah’a ait hak, yetki ve sıfatlardan herhangi birini Allah’tan başkasına veya Allah ile beraber bir başkasına vermeyin! Aksi taktirde Allah’a şirk koşmuş olursunuz. 6-SİVRİSİNEK VE DAHA KÜÇÜK VARLIKLAR “ Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır)”.(Bakara,2/26) Bu ayette, sivrisinek ve ondan daha zayıf yaratıklarla temsil getirilmesini küçümseyenlerin aslında kendilerinin küçük ve değersiz oldukları, o yüzden Allah’a iman etmedikleri anlatılmış, bunlara değer verip iman edenlerin ise akıllı ve değerli kimseler oldukları, o yüzden Allah’a iman etmedikleri anlatılmış, bunlara değer verip iman edenlerin ise - Suat Yıldırım, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Feza Gazetecilik Aş. Yay., İst. 1998, s. 3. - Mevdudi, C.I. s.51. 188 189 52 akıllı ve değerli kimseler oldukları bildirilmiştir. Bunlar birer imtihandır. İnsanlardan bir kısmı iman eder, imtihanı kazanır, bir kısmı da kaybeder. Ayetin sebebi nüzulü ile söyle bir rivayet vardır: “İbn Abbas dedi ki: Allah müşriklerin ilahlarının zaafiyetini zikredip onları örümcek ağına benzetince müşrikler şöyle dediler: “Allah’ın, Muhammed’e indirdiği Kur’an’da zikrettiği sineğe, örümceğe bakınız. Bunlarla ne yapacakmış?” dediler. Bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi.”190 Allah'a mesel yapmak, mesel söylemek yakışmaz mı sanırlar? şu muhakkaktır ki Allah Teâlâ herhangi bir şeyi mesel olarak söylemekten çekinmez. o şey isterse bir sivri sinek ve üstündeki kanat ve saire gibi ufak tefek de olsun. Diğer deyişle küçüklükte üstünü (yani daha aşağısı) olsun. Bununla beraber Kur'ân'ın nazmı bizim (aşağı yukarı) dediğimiz gibi daha yukarı ve daha aşağı demek de olabilir.191 Allah, küçüğün de büyüğün de, sivrisineğin de filin de Rabbidir, yaratıcısıdır. Sivrisinekte saklı olan mucize ne ise filde saklı olan mucize de odur. Bu da hayat mucizesidir, Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği gizli sır mucizesidir. Üstelik bu tür örneklerde önemli olan şey, verilen örneğin hacmi ya da şekli değildir. Örnekler birer aydınlatma ve anlatılan konuyu göz önüne serme aracıdırlar. Bu örneklerin ne utanılacak ve ne de söz konusu etmekten utanç duyulacak bir tarafı yoktur. Her işinin ardında mutlaka bir hikmet bulunan yüce Allah bu örnekler aracılığı ile kalpleri deneyden geçirmek, vicdanları imtihan etmek istemektedir.192 7-KALPLERİ TAŞ KESİLENLER “(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.”(Bakara, 2/74) Yahudi ve Münafıkların kalpleri bu ayette iman karşısında yumuşamamaları hasebiyle taşın sertliğine hatta ondan daha sert şeylere benzetilmiştir. Kalplerin sertlikte daha sert şeyler var iken taşa benzetilmesi taşın sertlikte mesel olarak darp 190 - Vahidi, s. 32. - Elmalılı, s.240. 192 - Kutup, C. I, s. 100. 191 53 edilmesindendir. Sonra Allah Teala taşlardan bazısının içerisinden rutubet ve su sızıp çıktığını ifade etti. Allah korkusu o taşları yuvarlar yani secdeye kapanırlar. Katı kalpler ise yumuşamaz, Allah korkusuyla yaşarıp ağlamazlar, huşu duymaz ve her yaratılmış mahlukat gibi görevini yapmaz ve secdeye kapanmaz. 193 8-DÜNYA SEVDASI “İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir.”(Bakara, 2/86) Yahudilerden bahseden bu ilahi beyan, onları hüsranlı alış verişini anlatır. En kıymetli şeyi verip, onun bedeli ile en alçak şeyi satın almaktadırlar. İşte Allah’ın hükümlerinin bir kısmını tatbik edip, bir kısmını tatbik etmeyenler, baki olan ahirete karşı fani olan dünya hayatını satın almış kimselerdir. Onlar dünya hayatının geçici mutluluğunu tatsalar bile ahirette gittikçe artan bir azap içerisinde sürekli kalacaklar, kendilerini azaptan kurtaracak hiç bir yardımcı da bulamayacaklardır Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “Ey Muhammed! İşte bunlar, çirkin özellikler ile vasıflanmış olan İsrail oğulları ve bunlara benzeyenler, öyle güruhtur ki bunlar, ahireti verip dünya denilen aşağılık hayatı satın almışlardır. Bunların ahirete imanları olmadığından, ileriye dönük herhangi bir hakları da kalmamıştır. Gerçi önce yok değildi, fakat o saadeti beş on paraya sattılar. Bundan dolayı bunların ileride çekecekleri azab asla hafifletilmez, kendilerine hiçbir taraftan yardım da olunmaz. Bu alış-veriş ustalarının bütün kazançları, bu korkunç ziyandan, bu ebedî perişanlıktan ibarettir. Onlar istedikleri kadar "sayılı günler" kuruntusuyla gönül eğlendirip dursunlar, ruhları kötülük ile dopdolu olan bu bezirganların azapları kesilmek şöyle dursun, hafiflemez bile. Zira ebediyen satılmış bir malın mahrumiyetini çekmek de ebedîdir”. 194 9-BİN YIL YAŞAMAK İSTEYENLER “Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç - Zemahşeri, C. I, s. 290. - Elmalılı, C.I, s. 337-337. 193 194 54 kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.(Bakara,2/96) Ayet Yahudilerin ruh halini ve içlerinde çizdikleri duygu, düşünce ve niyetlerini açığa çıkararak müminleri bu konuda bilgilendiren müthiş bir tablo tasvir etmektedir.Yahudiler kendilerin seçilmiş bir millet olarak görüyor, hidayette olanların kendileri olacağını iddi a ediyorlardı. Yine onlar Allah katında başka ümmetlerin hiçbir nasibi olmayacağını, ahirat yurdunun sadece kendilerine ait olduğunu ileri sürerek Müslümanların; dinlerine peygamberlerine ve Kur’an’ın hükümlerine itimatları sarsıyorlardı. Bu sarsmayı yok etmek ve Müminlerin imanını kuvvetlendirmek için Allah Teala onlara meydan okuyarak içlerindekini dışa dökmüştür. Çünkü Yahudiler insanlar içinde hayata en düşkün olanlardır. Onların bu düşkünlükleri Allah’a eş koşan müşriklerde daha kötüdür. Çünkü şirk koşanlar ahrette iman etmediği için dünyada çok daha fazla yaşamak isterler. Oysaki Yahudiler bunlardan daha çok dünyaya karşı meyletmişlerdir. Onların hayata karşı tutkun olmaları ise kınanılacak bir durumdur. 195 10-BUZAĞI SEVDASI “Hani sizin kesin sözünüzü almış, Tur'u da üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve dinleyin!" "İşittik ve isyan ettik!?" dediler de küfürleri sebebiyle buzağı sevgisi iliklerine işlemişti. De ki: "Siz gerçekten müminler iseniz imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür?!” ”(Bakara,2/93) Ayet boyanın elbiseye nüfuzu gibi, buzağı sevgisinin kalplerine nüfuzunu istiare yoluyla ifade etmektedir. Başka bir deyişle suyun yerden biten bitkilere hayat maddesi olması gibi buzağı sevdası da onlardan sudur eden fiillerin esası olmuştur. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “Musa'ya verilen mucizelerden birini daha hatırlatalım: Hani size verdiğimiz kitabı ve onun hükümlerini kuvvetle, ciddiyet ve özenle tutunuz ve dinleyiniz diye Tur dağını tepenize kaldırarak sizden zorla mîsakınızı almıştık. Koca bir dağın şemsiye gibi başınız üzerine dikilip sizi tehdit etmesi ne büyük mucize idi. Fakat dinlediler mi? Buna karşı içlerinden işittik ve isyan - İbnü Kesir, el -Hafız,Tefsirul Kur’ani’l- Azim, Darul Fikr. Yay., Beyrut 1999, C.I, s.85,86. 195 55 ettik, dediler. Kâfirlikleri sebebiyle buzağı sevdası iliklerine kadar işlemişti, kalbleri onun sevgisi ile dopdoluydu. Demek ki, o zaman bile kendilerine indirilen vahye iman etmiş değillerdi.“ .196 11-ARKAYA ATILAN KITAP “Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terk ettiler.”(Bakara, 2/101) Ayette geçen Allah’ın kitabını arkalarına atmaları,Kur’an’dan yüz çevirmelerine bir temsildir. Malumdur ki bir şeyi beğenmeyen onu alıp arkasına atar. İşte bunlarda ilahi kitaba böyle muamele ettiler.197 Ayet Ehli kitaptan olan Yahudilerin ahir zaman peygamberine muhatap olduklarında sergiledikleri tavırları bildirmektedir. Yahudiler Tevrat'ta Rasulullah'ın vasıflarını okumuşlardı ve onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyorlardı. Rasulullah onlara Tevrat'ın hakikatlerini tasdik edici olarak geldiği zaman büyük bir kısmı tanımıyorlarmış gibi davrandılar, böylece Tevrat’ın bu konu ile ilgili hükümlerini pratikte uygulamadılar. Onlar bu kitabı ipeklere, atlaslara sarıp sarmaladılar. Altın ve gümüşle süslediler, fakat helalini helal, haramını haram bilmediler.198 Elmalılı diyor ki: “Üstelik Allah tarafından bunlara beraberlerindeki kitabı tasdik eden ve destekleyen, yolunu gözleyip durdukları bir peygamber, bir ahir zaman nebisi gelince, Kitap ehli olanlardan bir fırka ellerindeki Allah'ın kitabını sanki bilmiyorlarmış gibi büsbütün arkalarına attılar da”199 Kutup : “Bu davranış, Yahudilerin yaptıkları her antlaşmayı aralarından çıkan bir grubun çiğnemesine örnek oluşturur. Oysa yüce Allah'ın kendilerinden almış olduğu kesin sözün şartlarına göre; yüce Allah tarafından gönderilecek her peygambere inanacaklar, destek verecekler ve saygı göstereceklerdi.Oysa Allah (c.c) katından kendilerine önlerindeki Tevrat'ı onaylayıcı bir kitap olarak Kur'an gelince, bu sözlerini - Elmalılı, C. I, s. 343-344. - Sâbûnî, C. I, s. 68. 198 - Kur’an yolu, C. I, s. 91; Eren, s. 159. 199 - Elmalılı , C.I, s. 357-358. 196 197 56 önemsemeyerek "kendilerine kitap verilmiş olanların bir grubu, yüce Allah'ın kitabını arkalarına attı." Bu ayetteki "Allah'ın kitabını arkaya atma" eylemi hem Peygamberimizin geleceğini müjdeleyen Tevrat'ın bu yoldaki açıklamalarını reddetmiş olmalarını ve hem de yeni peygamberin getirmiş olduğu yeni kitabı reddetmiş olmalarını bir arada ifade eder”200. 12-ALLAH’IN BOYASI “Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin)(Bakara, 2/138) Zemahşeri’nin açıklamalarına göre Hıristiyanlar, yeni doğan çocukları, asli günahlardan temizleyici olduğuna inandıkları sarımtırak bir suya batırır, bu su ile boyarlar ve “İşte şimdi Hıristiyan oldu” derlerdi ve bunu o çocuk için bir temizlik sayarlardı. Ayette Müslümanların buna karşılık “Allah’ın boyası ile boyandık” demeleri emredildi. Allah’ın boyası İslam fıtratı, İslam ve iman temizliğidir. 201 Sebebi Nüzulü ile ilgili İbn Abbas (r.a.) şöyle der: “Hıristiyanların bir çocukları doğduğunda, üzerinden yedi gün geçtikten sonra, onu temizlemek için kendilerine mahsus ma’mudî (vaftiz suyu) denilen bir suya sokarlar ve: “Sünnet olma yerine bu bir temizliktir.” derlerdi. Bunu yaptıklarında çocuğun hakkıyla Hıristiyan olduğuna inanırlardı. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu. Sıbğatellahi: Sıbğa, bir şeyi herhangi bir renge boyamak manasına olan Sabğ kökünden alınmıştır. Buradaki maksat dindir.202 “Sıbğatullah” kelimesi “Allah’ın insan mahiyetinde tercih etmiş olduğu fıtrat” diye de açıklanmıştır. Zira insanı mahiyetinde acz ve fakr vardır. Keza hudusuna yani yaratılmış olduğuna dair alametlerde vardır. Bunlar o kimse için bir boyadır. Bazı müfessirlere göre ise “Sıbğatullah” kelimesi Allah’ın insanlarda var ettiği akla işaret eder. İnsan bu akılla hayvanlardan ayrılır.203 200 - Kutup, C. II, s. 198. - İbnü Kesir, C.I, s. 134. 202 - Sâbûnî, C.I, s.80. 203 - Sâbûnî, C.I , s. 92; Kur’an Yolu,I/137. 201 57 Günümüz bir müfessiri ise bu ayeti söyle tefsir eder: “İnsan yürüyüşünü, oturuşunu, kalkışını, eşiyle, çocuklarıyla, komşularıyla, tanıdıklarıyla, dostlarıyla, arkadaşlarıyla, tanımadıklarıyla ve bütün tabiattaki yaratıklarla olan münasebetini Allah’ın kitabına göre yönlendirecek olursa, Allah’ın boyasıyla boyanmış demektir.”204 13-ÇOBANIN ÇAĞIRDIĞI HAYVANLAR “(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.”(Bakara, 2/171) Ayet, Kafirlerden bahsetmekte onları, içlerinde bulundukları azgınlık, sapıklık ve cehalet dolansıyla, “çobanların nida ve çağrısını duyan ve kelimelerin anlamını anlamaksızın onların nidasına doğru giden hayvanlara” benzetmektedir. Hayvan kendisine seslenildiğinde sesi duyar fakat söyleneni anlamaz. Hayvanlar çobanın sözünü anlamadıklarından sanki sağır, bir şey söyleyemediklerinden sanki dilsiz, gördüklerinden mana çıkartamadıklarından dolayı da sanki kördürler.205 Allah’ın emirlerini dinlemeyen, atalarına, din adamlarına, liderlerine körü körüne bağlanan ve bu surette küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseleri hakka davet eden Resullerin ve İslam tebliğcilerinin hali, bağırış çağırıştan başka bir şey duymayan koyun, deve ve eşek sürüsüne haykıran çobana benzer. Çoban onlara bir söz söylediğinde sesini duyarlar; fakat sözün manasını anlamazlar. Onların kulakları vardır ama hakkı duymaz, gözleri vardır ama hakkı görmez, dilleri vardır ama hakkı konuşmaz. İşte bu sebeple onlar akıl edemezler.206 Bu ayetlerde insanların körü körüne eskiye bağlanmaları, yeni ortaya konmuş fikirlere kulak vermemeleri kötülenmiş, bu konuda doğru olanın, akılcı olarak hareket edilmesi olduğu söylenmiştir. Zemahşeri’ye göre ayetin meali şöyledir:Kafirleri doğru yola çağıran davetçinin (Peygamberin) durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyenlere seslenen çobanın durumu gibidir. Kafirler ise geçekleri duymadıkları için sağır, hakkı söyleyemedikleri için - Mahmut Toptaş, Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları, İst, 2001, C.I, s. 268. - Eren, s. 137. 206 -Halveti Muhammed Savi, Haşiyetu’s-Savi Ala Tefriru’l- Celaleyn, Dar-ı Kitab-ı İlmiyye Yay., Beyrut 2000, C. I, s. 103. 204 205 58 dilsiz, Allah’ı gösteren Kur’an ayetlerini ve kainatta buluna kevni ayetleri okuyamadıkları için de kördürler. temsil eder. 207 Bazı müfessirlere göre bu ayetteki çoban,Rasülüllah’ı; sürü ise müşrikleri 208 Mevdudi diyor ki: “Bu misalin iki veçhesi vardır:1- Bu insanlar, çobanlarının nida ve çağrısını duyan ve kelimelerin anlamını anlamaksızın onların nidasına doğru giden sığır sürüleri gibidirler.2, Onlara nasihat etmek, sadece sesleri duyan, fakat kendilerine söylenen sözlerin anlamını ve ifade ettiklerini kavrayamayan bir sığıra nasihat etmek gibidir.”209 14-KARINLARINI ATEŞLE DOLDURANLAR “Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi (âhir zaman Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.”(Bakar, 2/174) Bu ayeti kerimede İstiare-i temsiliyye vardır. Gizledikleri karşılık yadikleri rüşvet ve dünyalıklar, bağırsakları parçalayan ve acıklı azap veren ateşe benzetilmiştir. Yediklerinin durumu yani müşebbehun bih müşebbeh yerine kullanılmıştır. Yahudi bilginleri Tevrat’ta bulunan Hz.Muhammed ile ilgili bilgileri gizlemişlerdi. Bu ayet onlar hakkındadır. Bu ümmetten Allah’ın kitabında indirdiği hükümlerden bir şeyi gizleyenler de âyetin şümûlüne girer. 15-BİRBİRLERİNİN KORUYUCU GİYSİSİ OLANLAR “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu - Zemahşeri , C.I, s. 253. - Elmalılı, C.I, s. 464,465. 209 - Mevdudi, C.I, s. 115 207 208 59 tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar. (Bakara, 2/187) İslam’ın ilk zamanlarında farz olan ramazan orucunu tutarken sahur yemeği yoktu. Oruç tutan kimse, akşam orucunu açınca yatsı namazını kılıp uyuyuncaya kadar yer içerdi. Bundan sonra yemek, içmek ve kadınlara yaklaşmak haramdı. Bazı Müslümanlar dayanamayıp kadınlara yaklaştı. Bazıları iftardan sonra yorgunlukları sebebiyle hemen uyudukları için, ertesi gün açlık ve susuzluktan baygınlık geçirdiler. Cenab-ı Allah müminlere acıdı ve bir kolaylık olmak üzere bu ayeti indirdi. “Beyaz iplik ve siyah iplik” ifadelerinden maksadı, “mine’l-fecr:tanyerinin ağarmasından” ilavesi açıklığa kavuşturmuştur. Buna göre orucun başlaması gereken zaman (imsak), güneşin doğmasına değil, fecrin doğmasına, yani tanyerinin ağarmaya başlamasına bağlıdır. İplik tabiri de, tanyeri, ağarmasının başlangıcını ifade etmektedir. Aydınlık yayılıp yükselince, artık ona ”beyaz iplik” denemez. Aydınlığın başladığı an sahurun bittiği ve imsakin başladığı, aynı zamanda sabah namazı vaktinin de girdiği andır.210 Yaratıcının bir hikmeti gereği insan, bir tek cins olarak değil, insan olarak birbirine eşit, figür ve form olarak aynı temel formüle sahip fakat farklı fiziksel yapıya farklı zihni ve psikolojik niteliklere farklı duygu ve düşüncelere sahip olan iki ayrı cins olarak yaratılmışlardır. Daha sonra bu iki cins arasında o denli mükemmel bir ahenk yaratılmıştır ki her ikisi de diğerine mükemmel bir eş olur. Birinin fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları tam anlamıyla diğerinin ihtiyacıyla aynı. Kadın ile erkek arasındaki bu ahenk Allah tarafından kadın ve erkeğin birbirinin doğal ihtiyaçlarını karşılamaları sükunet bulmaları amacıyla kurulmuştur. Bu ise Allah’ın seçtiği mükemmel bir düzendir. İşte kadınla erkeğin birbirlerinin koruyucu giysi veya örtü olmasının hikmetini bu çerçevede aramak ve bulmak gerekir. - Şahinler, s. 39-42. 210 60 16-MÜMİNLERİN ÇETİN İMTİHANI “(Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır”.(Bakara:2/214) İlk önce ayette, önceki peygamberlerin ve ümmetlerinin şiddette mesel olmuş halleri, müminlere anlatılır.Bu ayet, bir rivayete göre, Hendek savaşında Müslümanların çektiği şiddet, korku, açlık, soğuk vb. gibi sıkıntıları dile getirir. Diğer rivayete göre, Uhud savaşı ile ilgilidir. Bir başka rivayete göre ise evlerini, mallarını ve yakınlarını Mekke’de bırakıp çeşitli sıkıntılara katlanarak Medine’ye göç eden Müslümanları teselli için inmiştir.211 Ayet ilk önce önceki milletlerin acâib imtihanıyla söze başlar: onların başlarına öyle sıkıntılar gelmiştir ki,öyle dara düşmüşlerdir ki yürekleri oynatan korkularla depreme çarpılmışlar gibi öyle şiddetle sarsılmışlardır ki nihayet sabırları tükenince Peygamberleri ve onunla birlikte olanlar “Allah’ın yardımı ne zaman?” demek durumunda kalmışlardır. 212 Allah tarih boyunca îman ehlini böyle sıkıntılarla denemiş, imanlarını olgunlaştırmıştır. Gâye Müminleri teselli etmek ve onların sabır ve metânetlerini artırmaktır. Nitekim ayetin sonunda “İyi bilin ki Allah2ın yardımı yakındır” müjdesi verilmiştir.213 17-ÇOCUK YETİŞTİREN TARLALAR “Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!”(Bakara,2/223) Bu ifade ile kadının kadınlın organı bir bahçeye, erkeğin spermi tohuma, doğacak çocukta bitecek ürüne benzetilerek İstiare-i temsiliyye türünde harika bir temsil yapılmıştır.Türkçe karşılığı “tarla” olarak ifade edilen kelimenin, Arapça da ki - Zemahşeri, C.II, s.253. - Aynı yer. 213 - Ateş, s. 32. 211 212 61 orijinal karşılığı “Hars” dır. Hars aslında ziraat gibi ekin ekmek demek olup, ekin yeri, ekin ekilecek tarla anlamlarında isim olur ki bu ayette bu manada kullanılmıştır. 214 Ayeti kerimenin iniş nedeni hakkında Buhari’de söyle bir ifade de Müminlerin annesi Hz.Hafsa anamıza bir kadın gelerek “Benim kocam bana yüz üstü ve arka üstü yaklaşıyor. Ben bundan hoşlanmıyorum” demişti durum Rasülüllah’a ulaşınca şöyle buyurdu”Aynı noktadan olursa bunda bir sakınca yoktur.”215 Cinsi temasın şekli sınırlı değildir. Ancak yasak olan sapık olarak ta nitelediğimiz livatadır ilişkidir. Temastan önce hazırlık hem maddi ve cinsi hem de besmele ve Şeytandan Allah’a sığınmak vb. gibi manevi olarak anlaşılmıştır. 18-SAĞLAM KULPA YAPIŞANLAR “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir".(Bakara,2/256) Artık kim tağutu ve onun yolunda gidenleri reddedip Allah'a O’nun istediği şekilde iman ederse o kimse kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulp olan İslam’a yapışmıştır. Şüphesiz Allah gizli-açık her şeyi işiten ve her şeyden haberdar olandır. Tağut, şeytan ve Allah’tan başka tapılan her şey demektir. İnsanın nefsi yani kötü arzuları şeytanın saptırmasına kanar. Onun için nefsine uymayan kimse kolay kolay günah işlemez. Aslında dinin koyduğu kaidelere uymamıza mani olan, içimizdeki kötü arzulardır. Bu arzuları eğitmek suretiyle insan kendini kötülüklerden koruyabilir. İslam insanları, din duygularını uyandırmak ve akıllarını doğru yönde işletmek suretiyle kendisini davet etmektedir. Kur’an’ın açıklamalarıyla doğru eğriden ayırt edilir hale gelmiştir. Bu irşadın ışığında İslam’a ilk adımı atmak, hür iradeleriyle insanlara aittir.216 Elmalılı ki: “Fakat dinde zorlama yoktur. Allah onu zorla kimseye vermez. Dini, kişinin kendi tercihi ile dilemesi gerekir. Dinde zorlama kanunu yoktur. Bunu - Şahinler, s. 44. - Şahinler, s. 45. 216 - Kur’an Yolu, C.I, s. 280,281. 214 215 62 böyle anlamalıdır. Çünkü "fi'd-dîn" (dinde) ifadesi, "ikrah"a müteallik değil (zorlama ile ilgili değil) haberdir. Mânânın aslı "zorlama, dinde yoktur" demek olur. Yani sadece dinde değil, her neye olursa olsun, zorlama cinsinden hiçbir şey, hak din olan İslâm dininde yoktur. Din çerçevesinde zorlama kaldırılmıştır. Dinin konusu, zorunlu fiiller, davranışlar değil; isteğe bağlı fiiller ve davranışlardır. Bunun için isteğe bağlı hareketlerden birisi olan zorlama dinde yasaklanmıştır. Kısaca kaldırılan veya yasaklanan zorlama, yalnız dinde zorlama değil; herhangi bir şeye olursa olsun, zorlama türünün hepsidir.”217 19-ZULÜMATTAN NURA “Allah iman edenlerin yardımcısıdır, onları zulümattan nura çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise tağutlar olup onları aydınlıktan karanlıklara götürürler. İşte onlar Cehennemlik kimselerdir ki orada ebedi kalacaklardır”(Bakara, 2/257) Zulümat ve nur Kur’an’da bir birine mukabil olarak kullanılır. Bir yönüyle zulümat batılı; Nur hakkı temsil eder. Mesela küfür bir karanlık iman ise nurdur. İman nurunun girdiği kalpte, küfür karanlığı artık barınamaz. Ancak zulümat ve nur, küfür ve İslam2dan ibaret değildir. Bütün günahlar, isyanlar, şek ve şüpheler hep birer zulmettir. Yakîne ulaşmak ve gerçeği ayan beyan görmek ise birer nurdur. 218 Zulümat ve nurdan bahseden ayetlerde karanlığın çoğul, aydınlığın ise tekil olarak getirilmesi de manidardır. Çünkü küfür ve dalalet türlü türlüdür. İslam dini ise tekdir ve hiçbir zaman değişmez. Kısaca batıl çok hak ise tekdir.219 20-KEMİK YIĞINI OLAN MERKEBE ET GİYDİRİLMESİ "Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir - Elmalılı, C.II, s. 143,144. - Zemahşeri, C.I, s. 298; Elmalılı, C.II, s. 147-149. 219 - Eren, s. 178. 217 218 63 ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.” (Bakar, 2/259) Bu ayeti kerimede yüce Allah öldükten sonra dirilme ile ilgili insanların gözünde ve hayalinde canlandırabileceği bir yaşanmış olayı zarif ifadelerle tasvir etmiştir. İnsan bir anda sanki kendisi olayın içinde yaşıyormuş veya olayı görüyormuş gibi oluyor. Bir an kendini tarihin sayfaları arasında buluyor. Ayet hakkında Ateş şu açıklamaları yapar:“Bu âyette öldükten sonra dirilme olayına tanık olan kişinin adı belirtilmemiştir. Âyetin içeriğinden, bu zâtın mü'min bir kişi olduğunu anlıyoruz. Müfessirlerden çoğuna göre bu zat, İsrâîl peygamberlerinden biridir. Uzeyr, Hilkiya oğlu Yeremya veya Hızır olduğu hakkında görüşler vardır. Abdullah ibn Abbâs, 243. âyetin tefsîrinde, bu âyette anlatılana benzer bir olay anlatır: "İsrâîl peygamberlerinden Hezekiel, ölmüş olan bir kent halkının yanından geçti, bunları diriltmesini Allah'tan diledi. Kemikler bir araya toplandı, toplanan kemiklere et giydirildi" der. Kitabı Mukaddes'in Hezekiel: 37/1-14. âyetlerinde bu olay anlatılır. Orada bu zât, Hezekiel'dir. Önemli olan, bu zâtın, ya da gördüğü yıkık kentin adı değildir. Kur'ân, 258 ve 259. âyetlerinde iki şahsı karakterize etmektedir. Birincisi Allah'a inanmayıp, kendisini tanrılaştıran, gördüğü delîller karşısında şaşırıp kaldığı halde kibir ve inâdı yüzünden inkârında direnen kâfir; ikincisi de virâne bir ülkeyi görüp bunun dirileceği hakkında umutsuzluğa düşer. Fakat Allah’ın diriltici gücünü görünce bütün içtenliği ile O’na yönelen mümin bir insan karakteridir.Teferruata dalmak Kur’an’ın ruhuna aykırıdır.” 220 Elmalılı ise şu bilgileri verir:” Âyet metninde yer alan "Arş" kelimesi, aslında tavan demek olup, üzeri damla örtülü olan yerlere ve her yana gölge veren şeylere de dendiğinden burada birkaç tasvir (bakış açısı) mümkündür.Hz. Ali, İbnü Abbas, İkrime, Ebü'l-Âliye, Said b. Cübeyr, Katâde, Rebi, Dahhâk, Süddî, Mükâtil, Süleyman b. Büreyde, Nâciye b. Ka'b, Sâlim el-Havâs demişlerdir ki: "Âyette kastedilen kişi Hz. Uzeyr idi." Fakat Vehb, Mücâhid, Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr, Bekr b. Muzar: "Hz. Ermiyâ idi." demişler. İbnü İshak da Ermiyâ'nın Hızır olduğunu söylemiştir. Bunlardan 220 -Ateş, s. 310. 64 başka Lût (a.s.)'ın kölesi veya Şa'ya dahi denilmiş. İlk başta bir kâfir kişi ve fakat dirildikten sonra mümin olduğu da söylenmiştir. Âyet metninde yer alan "Karye"ye gelince, Vehb, Katâde, Dahhâk, İkrime, Rebi' buna "İlya" yani "Beytü'l-Makdis" demişler, Dahhâk'tan "Beyt-i Makdis"e iki fersah uzaklıkta, "Karyetü'l-İneb" veya "Arz-ı Mukaddes", bazılarından Mü'tefike, İbnü Zeyd'den yukarda sözü edilen ölümden kaçan "Binler şehri", İbnü Abbas'tan Dicle kıyısında "Deyr-i Hirakl", Kelbî'den, "Şabur-âbâd", Süddî'den Selâmâd diye de nakiller vardır. Bunların içinde en meşhuru bu şahsın Hz. Uzeyr b. Şerhiya, "Karye"nin de İsrail oğulları devletinin yerleşip kurulduğu yer olan Kudüs şehri olmasıdır ki, Buhtünnassar'ın savaşı ile işgal edilmiş ve tamamen yıkılmış ve bütün İsrail oğulları üç bölüme ayrılıp, bir kısmı baştan başa öldürülmüş, bir kısmı Şam'da yerleştirilmiş, bir kısmı da esir edilip götürülmüştü. Uzeyr bu esirlerin arasında olup, daha sonra kurtulmuş ve bir gün eşeği ile Kudüs'e uğrayıp Kudüs'ü bu hâlde görmüştü. İbnü Abbas'tan, âyetin iniş sebebinin bu olduğu tafsilatıyla rivayet olunmuştur.”221 21-PARÇALANAN KUŞLAR “İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.”(Bakara:2/260) Bu ayeti kerimede Yüce Allah insanların hayalinde yeniden dirilmeyi canlandırmak için İbrahim (as)’ın kuşları parçaladıktan sonra tekrar diriltip kendine gelmelerini sağlayarak temsili bir örnek vermiştir. Burada olduğu gibi ahirette de insanlar mahşer yerine çağrıldıkları zaman kuşlar misali koşa koşa geleceklerdir. Süleyman Ateş ayetle ilgili olarak şu bilgileri verir: “Taberî'nin belirttiğine göre İbrâhîm (as), yolda yürürken hayvanlar ve kuşlarca parçalanmış bir hayvan ölüsü 221 -Elmalılı, C.II, s. 151-152. 65 görüp düşünceye dalmış: "Biliyorum, bütün canlıları dirilteceksin, ama bu işi nasıl yapacağını bana göster!" diye Allah'a yalvarmış. Allah'ın emri uyarınca dört kuş, rivâyete göre tâvûs, güvercin, karga ve horoz- almış, bunları inceledikten sonra kesmiş, her parçasını bir dağın başına koymuş, sonra bunları kendisine çağırmıştır. Dağılan parçaları bir araya toplayan Allah'ın kudretiyle can bulan hayvanlar, koşarak Hz. İbrâhîm'e gelmişlerdir. “Surhunne” kelimesinin asıl anlamı "alıştır" demektir. Temel anlamına göre İbrâhîm'e, dört kuş alıp bunları kendisine alıştırdıktan sonra, her kuşu bir dağa koyması, sonra bunları çağırması emredilmiştir. Sâhibine alışan kuşlar, hemen onun sesine koşarlar. İşte ruhlar da Allah'ın çağırması üzerine tıpkı sâhibinin sesine koşan kuşlar gibi, bedenlerine koşar, hayât verirler.”222 Hz.İbrahim ölen bir canlının yeniden nasıl dirileceğini merak etmiş ve bunun kendisine gösterilmesini Rabbinden istemiştir. Allah Teala ona, ayette geçtiği gibi maddi bir örnekle cevap vermiş, dirilişin mahiyetini izah etmiştir. Çünkü insanın bilgi kapasitesi, dirilme,canlanma olayını kavramaya elverişli değildir. Bundan önceki ayetlerde de geçtiği gibi peygamberlere verilen bu örnekler birer mucizedir. Mühim olan, Allah’ın bütün canlıları, özellikle insanı mutlaka diriltip hesaba çekeceğine kesinlikle iman etmektir. Müfessirler âyetteki “Surhunne “ kelimesinin “Onları kes ve parçala” manasında olduğu ve İbhahim(as)’ın da kuşların uzuvlarını, etlerini ve tüylerini parçalayarak birbirine kattığı hususunda ittifak vardır. 22-BİRE YEDİ YÜZ MAHSUL “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara, 2/261) Ayeti kerimede Allah yolunda infak edenlerin infaklarına karşılık Allah Teâlan’nın onlara vereceği dünya ve ahiret mükafatların çokluğunu anlatmada bir teşbih,i temsil verilmiştir. Bu temsille manevi bir mefhum olan ecir ve sevap insanların 222 -Ateş, s. 320 ; Kur’an Yolu, C.I, s.288. 66 gözlerini önünde var olan maddi bir unsurla canlı olarak anlatılmıştır223.Burada kastedilmek istenen ille de bire yedi yüz değildir. O dilediğine daha çok verir. Mükafat bu sayılarla sınırlı değildir. Bu sayılar çokluktan kinayedir. İslam toplumunun ilerleyebilmesi, ihtiyaçlarının giderilebilmesi ve Allah yolunda her türlü fedakarlığın yapılabilmesi için muhakkak infak edilmesi gerekir. Mallarını Allah yolunda infak edenlerin bu infaklarının misali, her başakta yüz tohum olmak üzere yedi başak bitiren bir tohum gibidir. Böylece Allah, Allah yolunda ve O’nun rızası için infak edenlerin sevaplarını kat kat artırır. Yani bir iyiliğe karşılık yedi yüzden daha fazla sevap verir. 224 Elmalılı ayetle ilgili olarak : “Dirilmenin sırrı ve hikmetin feyzi iledir ki, Mallarını Allah yolunda, din uğrunda gönüllerinden gelen kendi tercihleri ile ve tam bir hoşnutlukla harcayanların, yani gerek farz ve vacip, gerek nafile ve sırf sevap amacı ile (tatavvu') olsun, hayır ve iyi amellere mal harcayanların durumu ve kazancı öyle bir tanenin durumuna benzer ki, ekilmiş, yedi sümbül (başak) bitirmiş, Allah'ın hikmetiyle bir kökte çatallanarak yedi başak bitmesine sebep olmuş, hem nasıl başaklar, her başakta yüzer tane var. Kısacası bire yedi yüz tutmuştur. Müminler bir taneyi bile küçük görmemeli, yok etmemeli ve Allah'tan hiçbir şeyi kıskanmamalıdır. Eğer bunu eken, elimde bir tanecik var toprağa atarsam bu da gidecek diye düşünürse ne kazanır? Hiç değil mi? Öyle ise, Allah'ın hikmet düzenine dikkat etmeli, harcayacakları şeyleri Allah yolunda harcamalı ve bundan çekinmemelidir.”225 Ayet şu manaya da işaret etmektedir. İnsanlar fesadı bertaraf edip ziraat ilmini ilerletecek olsalar, bu kadar fazla mahsul alabilirler. O zaman da “yer yüzünün erzakı bize yetmez” diye kavga etmezler ve yetmeyecek diye ümitsizliğe düşmezler. 226 23-YAĞAN YAĞMURLA ÜZERİNDEKİ TOPRAK KAYBOLAN KAYA “Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı - Ulutürk, s. 42. - Ateş, s. 314 ; Kur’an Yolu, C.I, s.292. 225 - Elmalılı, C.II, s. 164. 226 - Eren, s. 53. 223 224 67 boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez” (Bakara, 2/264) Bu ayeti kerimede malını usulüne uygun vermeyenler ve sadakalarını başa kakan kimseler; üzerinde az toprak bulunan ve yağmur yağınca o da giden ve cas cavlak kalan kayaya benzer.Bu temsilde riya için malını harcayan müşebbehtir. Müşebbehun bih ise kaypak kayadır. Benzetme yönü ise şudur: Üzerine kuvvetli bir yağmur inince kayanın üzerindeki az toprağı alıp götürmesi gibi, Allah’a ve ahiret gününe inanmayanların riya ve gösteriş için yapmış oldukları hayır ve hasenatlar da kıyamet gününde ellerinden uçacak ve hiçbir şey kalmayacaktır. Bu ayetlerde hayır yapma teşvik edilmiş, ancak hayır yaparken kalp kırılmaması, fakirin küçümsenmemesi, eziyet edilmemesi ve yapılan iyiliğin başa kakılmaması, gösterişten kaçınılması emredilmiştir. Aksi halde yapılan hayırdan fayda ve sevap yerine karşılık olarak günah ve azap gelir. 227 Elmalılı der ki: “Ey müminler! sadakalarınızı yüze vurmak, başa kakmakla iptal etmeyiniz, bunlardan biriyle sevabını kesmeyiniz, başa kakma ve eza karışan sadakalar sevapsız kalır. Ne Allah'a ve ne de ahiret gününe inanmayıp, malını insanlara gösteriş, iki yüzlülük için harcayıp infak eden münafığın sadakası gibi hiçe gider. Çünkü bunun hâli, üzerinde az bir toprak varken başına şiddetli bir yağmur yağmış da cascavlak bırakmış, bir toz bile kalmamış, yalçın kayanın bu hâli gibidir. Öyle bir sadaka böyle bir taş üstüne atılmış tohum gibi zayi olur gider de imkânsızlıkla harcama, riya ile başa kakma ve eziyet verme ile sadaka verenler yaptıkları bu amellerden hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler zümresini hayra erdirmez. Bunun için sadakalarını başa kakma ve eziyet ile kâfirlerin gösteriş yaparak ve riyakârca harcamasına benzeten müminler de onlar gibi sevaptan mahrum kalırlar.”228 Bu misalde yağmur, cömertlik ve harcamaktır (infak). Yağmurun düştüğü sert ve çıplak kaya ise bu harcamada güdülen kötü niyettir. "Sağanak yağmur, en iyi - Ulutürk, s. 43 ; Kur’an Yolu, C.I, s. 294; Ateş, s. 315. - Elmalılı, C.II, s.165. 227 228 68 niyetlerle ve samimiyetle yapılan infaktır. Yağmur çisentisi ise samimi olmasına rağmen, birincisinde olduğu gibi duygu derinliğine ve yoğunluğuna sahip olmayan infaktır.229 24-YÜKSEK BİR TEPEDE KURULMUŞ İKİ KAT ÜRÜN VEREN BAHÇE “Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisindi düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.”(Bakara, 2/265) Hem minnet ve eziyet edenler,hem de Allah rızası i aramayanlar bir şeyler vermektedir.fiil aynı olmakla beraber netice bir değildir.Bu temsil de Allah Teâlâ, kendi rızası için mallarını harcayanların halini, yüksek bir tepede bulunan verimli bahçeyle temsil etmiştir. Onların Allah rızası için az veya çok harcamalarını kuvvetli yağmura veya yağmur çisentisine benzetmiştir. Onların asıl verimini sağlayacak olan ise tarlanın özündeki cevher,yani malını Allah için harcayan Müminin kalbindeki ihlastır. Bu meselde vurgulanmak istenen, Allah yolunda ihlas ile mal sarf etmeye teşviktir.230 Elmalılı bu hususta : “Mallarını, Allah'ın hoşnutluğunu istemek ve böylece kendilerini veya kendilerinden bir kısmını, canlarının bir nafakası olan mallarını, amellerini, kardeşlerini bozuk eğilimlerden ve her türlü sarsıntıdan koruyarak Allah yolunda vermek ve hayır ve iyilikleri kendilerine değişmez bir huy kılmak ve ondan sonra her çeşit fazilet ve ibadetleri kolaylıkla yapmak, kısacası ekecekleri tohumu tutturmak için cân ü gönülden harcayanların durumları ise, yüksek bir tepedeki güzel bir bahçenin şu hâline benzer ki, buna kuvvetli bir yağmur yağmış da meyvelerini iki kat vermiştir. Normal bir durumda meselâ bin veren bu bahçe, bu yağmur nedeniyle ekinini vermiş bulunuyor. O kayayı cascavlak bırakan yağmur, bu tepede rahmetin ta kendisi olur. Bu benzetme yukarıdaki, bire yedi yüz ve daha kat kat vaadini aşağıya indirmiş değil, aksine bir daha katlamıştır. Böyle bir bahçeye şayet yağmur yağmazsa, - Mevdudi, C.I, s.320. - Ateş, s.315 ; Eren, s. 54; Kur’an Yolu, C.I, s.294. 229 230 69 hafif bir yağmur, az bir nem de yetişir. Vereceğini yine verir. Unutmamalı ki, Allah amellerinizi görür ve bilir. Sakın gösteriş yapmayın, gizlide ve açıktan açığa da ihlâstan ayrılmayın.”diyor.231 25-MEYVELERLE DOLU BAHÇENİN KASIRGA İLE YANMASI “Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size âyetleri açıklar.” (Bakara, 2/266) Bu ayetteki temsil, bir anlayışa göre iyi amellerini Allah rızası için işleyen, işlediği amele en çok ihtiyaç duyacağı kıyamet gününde ameli boşa giden kimsenin uymayacağı hasretli halini gözler önüne seren bir anlatım söz konusu.232 Bu ayette verilen örnek son derece ilginçtir. Zira insanın dünya hayatında daima karşılaşması beklenen durumları dile getirmektedir. Kişinin dünyada elde ettiği mevki, makam, zenginlik gibi değerlerin aslında hiçbir garantisi yoktur. Nice saltanatlar, devletler yıkılmakta, zenginler fakir düşmekte, iç savaşlar ve ihtilaller sebebiyle beklenmedik olaylar meydana gelmeden önce insanlar neler temenni ediyorlar, ne düşler kuruyorlardı. İşte her şeye rağmen insanı teselli edecek tek çare Allah’a iman ve O’na dayanmaktır. İbn. Abbastan gelen bir rivayette söyle denilmiştir.Hz. Ömer(ra ) “Bu ayetin kimin hakkında indiğini düşünüyorsunuz” demiş. İbnç Abbas: “Kalbimde o hususta bir şey var, Müminlerin emiri” deyince, Hz. Ömer(ra): “Söyle yeğenim, kendini küçük görme” demiş. Bunun üzerine İbn. Abbas (ra): “Bu bir Amel için darp edilmiş bir meseldir.” Demiş Hz. Ömer: - Elmalılı, C.II, s. 168. - Zemahşeri, C. I, s..309. 231 232 70 “Hangi amel “ deyimce “Allah’ın taatinde amel işleyen zengin bir adam için, şeklinde cevap vermiştir. Sonra o adama Allah Şeytanı göndermiş, o da amellerini batırıncaya kadar amel işlemiş” diyerek sözlerini tamamlamıştır.233 275. ayette Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların "Alım-satım tıpkı faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar. Suat Yıldırım ayete şu yorumu getirir: “Tarihe bakılırsa anlaşılır ki: İnsan toplumlarındaki bütün karışıklıkların, ihtilafların sebebi şu iki kelimedir: 1-"Sen çalış ben yiyeyim." 2 -"Ben doyduktan sonra, başkasının ne hali varsa görsün." İslam birinci tutumu faizi haram kılarak, ikinciyi zekâtı farz kılarak ortadan kaldırır. Topluma huzur, barış, denge ve refah getirir. Faizi alan da veren de psikolojik ve sinirsel yönden yıpranır. Faizle para verenin aklı fikri parasında kalır, parasının dönmemesi tehlikesini yaşar. Borçlu ise paranın aslını ödemesi bile zorken, üstelik ağır bir faiz yükü ödeme angaryası sebebiyle yıpranır. Tansiyon ve kalb rahatsızlığı durumları ortaya çıkabilir. İktisad uzmanlarına göre kazanç yolları dört olup bunlardan üçü üretken, dördüncüsü değildir. Emek, san'at ve ticaret, bir de risk faktörü üretkendir. Zira eşyayı üretim yerinden tüketim yerlerine sevketmekle riske maruz kalır, değeri artar. Dördüncü yol faiz olup üretken değildir. Faizde risk yoktur. Zira borç, zarar tehlikesine maruz değildir.234 26-ATEŞİN YAKITLARI “Bilinmelidir ki inkâr edenlerin ne malları ne de evlâtları Allah huzurunda kendilerine bir fayda sağlayacaktır. İşte onlar cehennemin yakıtıdır.” (A-li İmran:3/10) - İbn.Kesir, C. I, s. 319. - Yıldırım, s.46. 233 234 71 Bu ifade İnkar edenleri tüm insanlık vasıflarından soyutlayarak onları “Odun, Ağaç Ve diğer yakılacak maddeler” şeklinde nitelendirerek bir benzetme yapılmıştır burada olayı insanların gözünde canlandırmadan öte bir aşağılama söz konusudur. Bu manada küfre sapanların veya başka bir ifadeyle Kafirlerin “cehennem Odunu” veya” “Ateşin yakıtı” olduğu gerçeğini ortaya koyan başka ayetlerde mevcuttur. Bunlara yeri gelince değinilecektir. Konuya ışık tutması açısından Abbasi halifesi Harun Reşit’in kardeşi behlül’e ait olduğu rivayet edilen ve içinde hikmet unsurları taşıyan bir kıssadan söz etmek yerinde olacaktır: Meczup tavırlarıyla tanınan Behlül’e bir gün nereden geldiğini sorarlar. O da : “Cehennemden geliyorum, ateş almaya gitmiştim” der .Bu cevap üzerine “Peki aldın mı?” diye alay yollu tekrar soranlara Behlül :“Hayır! Cehennem de ateş bulamadım. Oraya herkes ateşini kendi getirir.” karşılığını verir. 235 27-YEŞEREN GÜZEL BİR BİTKİ GİBİ BÜYÜYEN KADIN “Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya’yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi”. (Al-i İmran, 3/37) Ayeti kerime de Hz. Meryem (as)’ın Zekeriyya (as)’ın elinde büyümesi olayı, güzel, bereketli ve sulak bir arazide yetişen insanların hiçbir müdahalesine ihtiyaç duymadan büyüyen güzel bir çiçeğe benzetmekle temsil edilmiştir. İnsanların müdahalesine ihtiyaç kalmadan dedik. Çünkü bakımını üstlenen Zekeriyya (as) her yanına girdiğinde yanında bir rızık bulurdu. Bu olay, Hz. Meryem rüşte erdiğinde ve gece gündüz Allah'a ibadetle meşgul olduğu Mâbed'e (Kudüs) kabul edildiğinde meydana gelmiştir. Meryem’in koruyuculuğunu üstlenen Hz. Zekeriya (a.s.) büyük bir ihtimalle Hz. Meryem'in teyzesinin kocası idi ve Mâbed'in koruyucularından biri idi. O, Eski Ahid'e göre - Şahinler, s. 63. 235 72 öldürülen Zekeriyya Peygamberle (a.s.) aynı kişi değildir. Arapça bir kelime olan "mihrap", camilerde imam için hazırlanan bir makam (ibadet edilen oyuk bir yer) anlamına gelir. Fakat burada bu kelime, manastırları ve kiliseleri birbirine bağlayan ve yerden biraz yüksek olarak inşa edilen hücreler için kullanılmıştır. Bu yerler, ibadet edilen yerlerin koruyucuları olan ve kendini zahitçe ibadete veren kimseler için hazırlanmıştır. Hz. Meryem de bu hücrelerden birinde kendini ibadete veriyordu. 236 28-HZ. İSA’NIN VE HZ. ADEM’İN DOĞUMLARI “Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi. Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma.” (Al-i İmran:3/59,60) Bu meselde açıkça görüldüğü gibi Hz. İsa (as)’ın sıfatı ki o da babasız “Kün” ol emriyle yaratılışı; Hz. Adem(as)’ın “Kün” emriyle anasız–babasız topraktan yaratılmasına benzetilmiştir. İsa(as)’ın garip hali, Adem (as)’ın haline temsil edilmiştir.Bu temsilin faydası şudur: Hıristiyanlar İsa(as)’da ki garip haller yüzünden haşa Onu Allah, Allah’ın oğlu üçün üçüncüsü gibi iddialarla ulûhiyyete nispet etmişlerdir. Allah bu temsille Hz. İsa’dan daha garip şaşılacak bir şekilde babası da olmak sızın Hz. Adem’in topraktan yaratmış olduğunu bildirir. Hz.Adem’i topraktan, anasız ve babasız yaratan Allah, İsa’yı da babasız olarak yaratmıştır. Yukarıda meali geçen ayet, Allah’ın kudretinin sonsuzluğu yanında, Hz.Meryem’in de iffetli olduğunun bir ifadesidir. 237 29-ALLAH’IN İPİNE SARILANLAR “Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”(Al-i İmran:3/103) - Mevdudi, C.I, s. 223; Elmalılı, C.II, s. 317,318; Nesefi, C. I, s.252. - İbni Kesir, C. I, s. 319. 236 237 73 Ayette teşbih ve temsil noktasında ilk dikkati çeken, “Allah’ın ipi” anlamındaki “Hablullah” ifadesidir. Bu ifade istiare olup Allah’ın dini veya Kur’an anlamında kullanılmıştır. İpe yapışanın kuyudan veya çukurdan kurtulması gibi, allah2ın dinine yapışan da her türlü zilletten, aşağılıktan ve cehennemden kurtulur.başka bir ifadeyle ayet dine sarılanı, kopmaz bir ipe sarılana benzetmiştir.238 Aynı ayette dikkati çeken bir diğer sanat da, onların küfürden imana çıkışlarını temsil eden “ Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı” ifadesidir. Bu uyarı ile “bu halinizle ölseydiniz cehenneme girecektiniz” uyarısı yapılmaktadır. Bazı müfessirlere göre ise ayetin bu bölümünü, cahiliyyedeki durumlarını anlatan bir istiare olarak ta görmek mümkündür.239 "Allah'ın ipi" O'nun tarafından belirlenen hayat tarzıdır. O bir "ip"tir, çünkü müminlerin Allah'la ilişkilerini sağlam tutar ve aynı zamanda onları birbirlerine bağlayıp, bir toplum halinde birleştirir. "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın" ifadesi, Müslümanların Allah'ın yoluna en büyük önemi vermeleri, dini, tüm ilgilerinin merkezi yapmaları ve onu yaymak için güçlerinin sonuna kadar çabalayıp, ona hizmette işbirliği yapmaları gerektiği anlamına gelir.240 Bu ipi gevşettikleri ve onun ana prensiplerinden uzaklaştıkları anda bölücülükten şikâyet etmeye başlayacaklar.241 30-EKİNLERİ MAHFEDEN DONDURUCU RÜZGAR “İnkâr edenler var ya, onların malları da evlâtları da Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar, cehennemliklerdir; onlar orada ebedî kalacaklardır. Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden kavurucu bir rüzgârın durumu gibidir.Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar”.(Al-i İmran:3/116,117) Bu temsilde Müşebbeh, Kafirlerin bu dünya hayatında sâlih amel diye yapmış oldukları harcamalardır. Müşebbehun bih ise şiddetli, dondurucu ve kavurucu rüzgarın - Sâbûnî, C.I, s. 220; Nesefi, C.I, s. 280; İbni Kesir, C.I, s. 301. - Zemahşeri, C.I, s.340 ; Sâbûnî, C.I, s. 220; Elmalılı, C.I, s. 364. 240 - Kurtubi,Ebu Abdullah, el Cami Li Ahkami’l- Kur’an, Dar-i İhya-i Dürer, Beyrut 1985, C. IV, s.158. 241 - Mevdudi, C. I, s.250. 238 239 74 çarpıp mahvettiği ekinlerin acıklı halidir.Veh-i şebeh ise bu felaket gelmezden önce alınacak olan koruyucu tedbirlerdir ve o tedbirde imandır. . Bunlar küfür üzerine bina edildiği için, rüzgarın ekini yakması gibi bu inkar da onları yakar ve boşa çıkarır. Bunların onlara faydası bu dünyada kalır. Ailesine vatanına ve akrabalarına fayda sağlar. 242 Kavurucu rüzgar, henüz yeşermekte olan ekini nasıl yakıp kavurursa, onların dünya hayatında sarf ettikleri mallar da kendilerine bir iyilik getirmek şöyle dursun, aksine, dünya ve ahiret hayatlarının mahvına sebep olur. Tefsirlerde buradaki benzetme için şöyle bir takdir de yapılmaktadır: “... harcamalar, ...kavurucu rüzgarın vurup mahvettiği ekine benzer.” Ayette rüzgarın sıfatı olarak geçen “sırr” kelimesi, “çok soğuk” anlamını da taşır.243 31-ATEŞ YİYENLER “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına doldurmak üzere bir ateş yemekten başka bir şey yapmazlar.(ancak ateş tıkınmış olurlar); zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” (Nisa :4/10) Kur’an yetimler ve yetim hakları konusunda çok titiz davranmıştır. Bu ayette de yetim malına tasallut edenlerin ateş yemek kadar tehlikeli bir işle baş başa kaldıklarını ve dünyada ateş yemek kadar tehlikeli bir iş yaptıklarını ifade eder. Yine ayette bu malları yiyenler, cehennemle tehdit edilmektedir. Bir çok ayeti kerimede ve hadisi şeriflerde yetim malı yemenin tehlikesi ve yiyenlerin karşılaşacakları ürkütücü azaplar açıklanmaktadır. “Dini yalan sayan kimlerdir” sorusuna Kur’an’ın verdiği cevabın ilk cümlesi: “O kişidir ki yetimi itip kalkar, azarlar.”244Bunun yanında yetimi koruyup,yedirip, doyurmak bir mükemmellik belirtisi olarak ifade edilmiştir. Hadisi şerifte de Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Ben ve yetime arka çıkan, cennette şu iki parmağım gibi yan yana olacağız”245 - Ulutürk, s. 46. - Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraktar Yayınları, İstanbul 2002, C: IV, s. 326. 244 - Maun, 107/1,2. 245 - Buhari, Talak, 26. 242 243 75 32-HURMA LİFİ KADAR ZULÜM GÖRMEYECEKLER “Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse Hurma lifi kadar (kıl payı kadar) haksızlık görmez. (Nisa:4/49) Ayet Allah’ın adaletinin hassasiyeti ve inceliğini ortaya koyan müthiş bir benzetme içermektedir. Ayet özel olarak Yahudileri, genel olarak ta övünme ve kendini temize çıkarma, kurtulmuşlu iddiasında bulunma noktasında tüm insanları ilgilendirmektedir. Ayette geçen “Fetîlâ” kelimesi hurma çekirdeğinin ortasında bulunan incecik kıl demektir. Bu örnekle Yaratıcı Kudret, adaletinin inceliğini ve en mükemmel bilginin kendi katında olduğunu anlatmak istemiş, böylece her şeyin O’na döndürüleceği günde ceza olarak hiçbir kimseye bu anlamda en küçük bir haksızlık yapılmayacağını bildirmiştir. 246 33-KARGA KADAR BİLE OLAMAYANLAR “Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş) "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim" dedi ve ettiğine yananlardan oldu”(.Maide:5/31) Ayet insanoğlunun yeryüzünde “kıskançlık” yüzünden işlediği ilk cinayetinin ardından duyduğu derin pişmanlığı içermekte ve ortada kalan cesedi ne yapacağı konusundaki acizliğini ve bu noktada bir kargadan bile daha cahil olduğunu bize temsili bir yolla anlatmaktadır. Cinayetin ilk peygamber olan Hz Adem (as)’ın oğulları olan Habil ile Kabil arasında olmuştur.Cinayetin en ilginç yanı ise Maide süresinde de vuzuha kavuşturulduğu üzere Allah’a ibadet yani, Kutsala yaranma savaşı247 sırasında işlenmiş olmasıdır. 248 İnsan nefsani duygularına ve bu cümleden olarak kıskançlık duygusuna boyun eğerse kardeşini bile öldürebilir; ancak bunun sonu dünyada insan içten içe yakan vicdan azabı ve pişmanlık, ahirette ise ruh ve vücudunu yakan ateştir. Kıskançlıkların - Şahinler, s. 80. - Şahinler, s. 88. 248 - Maide, 5/27-30. 246 247 76 kendilerini gören gözleri kördür, mazhar oldukları nimetleri ve güzellikleri görmez; hep başkasındakini görür ve kinlenirler. Bu hastalığın çaresi İslam’ı bütünü ile yaşayarak nefsi terbiye etmek, hep kötülüğü emreden nefsi (nefs-i emmareyi), sükun ve huzura kavuşturmak (mutmainne kılmak) ve Allah’ın verdiğine razı ( raziye) hale getirmektir. 34-HAYIRDA YARIŞ “(Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.” (Maide,5/48) Ayet istiare yoluyla ümmetler yarışını tasvir etmektedir. Allah dileseydi bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat onlar arasında bir müsabaka murat etmiştir. “ O halde durmayın hayırlı işlerde yarış edin” buyurarak, sanki bir koşu öncesi start verenin startı gibi ümmeti hayır yarışında teşvik ediyor. 249 Allah’a inanmış, peygamberlere ümmet olmuş dünya insanları, farklı görüşler, politika ve menfaatler yüzünden birbirleriyle uğraşacak, birbirini yiyecek yerde peygamberlerini çağırdığı hayırlı hedeflere varma yolunda yarış içinde olmalıdırlar. 35-PERDELİ KALPLER “Onlardan seni (okuduğun Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kâfirler sana geldiklerinde: "Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyerek seninle tartışırlar.”(En’am,6/25) Bu ayette temsili bir istiare ile onların hak ve hakikati kabul etmemeleri anlatılır.250 Ayette geçen “ekinne” ifadesi “kinan”ın çoğuludur ve “örtüler” manasına gelir. Fakat ayette bu ifade nekre olarak gelmesi büyüklük ifade eder. Yani öyle basit . Sâbûnî, C.I, s.348; Eren, s. 183. . Sâbûnî, C. I, s.387. 249 250 77 bir perde ve örtü değil, ciddi örtüler vardır. Ayrıca ifadenin nekre gelmesi bu örtülerin mahiyetinin kullar tarafından bilinmediğine de işaret eder.251 36-OYUNCAKLAR DÜNYASI “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz? (Enam,6/32) Ayet dünyanın insanlara fayda vermediğini ve sebatsız olduğunu beliğ bir teşbihle ifade etmektedir. Bu dünya hayatı Kafir için zaten oyun ve eğlencedir. Fakat ayetin müminleri kapsayıp kapsamadığı ihtilaflıdır. Fakat cennet hayatına nispetle bu dünya hayatı bir oyun ve eğlence mesabesindedir. Oyun ve eğlence deyince çocuklar akla gelir. Çocuklar bir miktar oynar sonra dağılırlar. Şu dünya hayatı da öyledir, süratle zevale gider. Üzerinde yaşayanlar da süratle ölüme koşarlar.252 Ebu Cehil, Peygamber’e: “Biz sana yalancı demiyoruz. Çünkü senin emin ve sadık olduğuna hepimiz kainiyiz. Biz ancak Allah’ın ayetlerini inkar ediyoruz” demişti. Resulullah bu duruma çok üzüldü. Allah Teala peygamberini teselli etmek üzere buyurdu ki: “Ey Resûlüm! Onların söylediklerinin seni üzeceğini elbette pek iyi biliyoruz. Doğrusu onlar seni yalancı saymıyorlar; fakat o zalimler, bile bile Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar.”253 Bu ayet, Allah Teala’nın Hz. Peygamber Efendimize verdiği yüce makama delalet eden yerlerden biridir. Zira ona hitaben: "Üzülme! Onlar senin yalan söylediğini iddia etmiyorlar. Onlar Allah’ın âyetlerini yalan sayıyorlar" buyurarak onu sıkıntıdan kurtarıp, Zatı üzeri-ne almaktadır. Bu teşrif, bazen günde onlarca defa "yalancı!" iftirasına maruz kalan Efendimizi teselli ettiği gibi, bir gerçeği de dile getiriyordu. Zira müşrikler 40 yaşına kadar içlerinde yaşayıp her halini bildikleri . Zemahşeri, C.II, s. 13; Kur’an Yolu, C.II, s. 312. - Zemahşeri, C.II, s. 16. 253 - En’am, 6/33. 251 252 78 Peygamberimize hep "el-Emîn" (Pek dürüst ve güvenli) derlerdi. Elçiliğini açıklayınca onu yalanlamaları, Allah’ın bildirdiklerini kabul etmediklerini gösteriyordu.254 37-KARANLIĞA GÖMÜLMÜŞ SAĞIR VE DİLSİZLER “Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir”. (Enam:6/39) Ayet, Allah’ın ayetlerini yalanlayanların,karanlıklar içinde bocalayan,sağır ve dilsizler gibi, Allah’ın dilediğini saptırıp dilediğini doğru yola ileteceğin bildiriyor. Karanlıklar içinde kalan sağır ve dilsiz nasıl doğru yolu bulabilir? İşitmez ki iletilen çağrıya kulak versin, Konuşamaz ki imdat dilesin. İşte Allah’ın ayetlerini yalanlayanlar da inkarlarının karanlığında kalmışlar, gerçeği anlama yetenekleri körelmiştir. Bir türlü o bilgisizlik ve küfürlerini karanlığımdan kurtulamazlar.255 38-GAYBIN ANAHTARLARI “Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”(En’am,6/59) Ayet ilm-i İlahinin şümulünü anlatmaktadır. Elmalılının ifadesiyle “bu ayetin evvela gaybtan şuhuda makulden mahsusa, sonra derece derece mahsustan makule, şuhuddan gaybe giden öyle bedii bir terkibi vardır ki bunun izahı ne biter ne de acaibi tükenir.”256 Ayette gecen “gaybın anahtarları” gayba bir isteare olarak değerlendirilmiştir. Çünkü kapalı hazinelere anahtarlarla ulaşılır. Gaybın anahtarının O’nun yanında olduğu ifade edilerek gaybı Allah’tan başka kimsenin bilmeyeceğine ve anahtarlarda yüce yaratıcının katında olduğu için izin verdiği peygamberler hariç kimsenin bu bilgilere - Yıldırım, s. 130. - Şahinler, s. 93. 256 - Elmalılı, C. III, s. 374. 254 255 79 ulaşılamayacağına bir delalet vardır. Yine ayette geçen “düşen bir yaprak ve yerin derinliklerinde bir dane yoktur ki Allah onu bilmesin” ifadeleri Allah’ın cüziyyatı bildiğine delalet eder. 257 Göklerde ve yerde insan ilminin keşfedip insanlığın istifadesine sunamadığı nice hazineler vardır ki Allah bunları bilir, zamanı geldiğinde, dilediğini insanlığın istifadesine sunar, dilediğini de kendi ilminde saklı tutar.kanaatimizce işte gaybın anahtarlarından maksat bunlar olmalıdır. 39-ŞAŞKIN BİR HALDE ÇÖLE DÜŞENLER “De ki: Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar veremeyecek olan şeylere mi tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: "Bize gel! " diye doğru yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkârcılığa) mı döndürüleceğiz? De ki: Allah'ın hidayeti doğru yolun ta kendisidir. Bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredilmiştir”. (Enam:6/71) Bu ayet, tevhidi kabul ettikten sonra şirke dönen, tek bir ilaha kulluk ile çeşitli ilahlara kulluk arasında tereddüt eden kimsenin şaşkınlığını, hayretini canlı ve müşahhas bir şekilde sanki insan eliyle dokunup hissedecekmiş gibi tasvir ediyor258. Şeytanlar onu aldatıp Allah’ın yolundan saptırmışlar, küfre itmişlerdi. Bu halde şaşkın dolaşırken, Peygamber ve müminler “Bize gel” diye doğru yola çağırmaktadırlar. İşte akıllı ve basiretli insana düşen, tereddüdden sıyrılarak, peygamber ve müminlerin çağrısına uymak ve imanın sağladığı huzur ve emniyete kavuşmaktır. Bir insan düşünün Şeytanın şaşırtıp çöle düşürdüğü bir insan. Yolunu ve yönünü bulmada kararsızlık,şaşkınlık içinde çaresiz.Tevhitten sonra şirk çölünün karanlığında,ürkütücü yalnızlığın ortasında aç, susuz...Ne olurdu bu şaşkınlığın sonunda tevhide götüren doğru bir yöneliş gelebilseydi. Ama öbür tarafta hidayeti seçmiş güven içinde doğru yolda ilerleyen arkadaşları yer alıyor. Onu hidayete çağırıyorlar. “Bize - Elmalılı, C. III, s. 375. - Şahinler, s.102. 257 258 80 gel” diyorlar. O ise şaşkınlıkla davet arasında bocalıyor. Nereye gideceğini bilmiyor ve hangi yöne koşacağına karar veremiyor. 40-BATAKLIKTA OYNAYANLAR “ (Yahudiler) Allah'ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü "Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi" dediler. De ki: Öyle ise Musa'nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği Kitab'ı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp (istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediği şeyler (Kur'an'da) size öğretilmiştir. (Resûlüm) sen "Allah" de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar!”(En’am,6/91) Ayette geçen “ğamre” kelimesi boyu aşan su anlamındadır259. Dolayısıyla ayette kafirler , çamur ve su ile dolu bir bataklık içinde oynayan ve zemini de sağlam olmadığı için geddikçe dibe doğru batan ve ölüme kayan kimselere benzetilmiştir. Burada kafirlerin cehalet ve cehalet ve körlüklerine mesel olarak zikredilmiştir. Veya suya girip, çocukça oynayanlara benzetilmiştir. Çünkü kafirler bu dünya hayatını oyun ve eğlenceyle geçirip, vakitlerin boşa harcamaktadırlar. “Bırak onları gafletleri içinde” ifadesi “ bırak ne halleri varsa görsünler” tarzın da bir teselli cümlesidir. 260 41-IŞIKLI YOLDA YÜRÜYENLER İLE KARANLIKTA KALANLAR “Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu! İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.” (Enam:6/122) Bu ayette ki temsilde Yüce Allah, Hidayet dip sapkınlıktan kurtardığı ve ışığında yürüyeceği bir nur verdiği mümin kimseyi, diriye; kafiri de karanlıklar içinde kalıp bir yol bulup ta çıkamayan etrafında dönüp dolaşan bir ölüye benzetmiştir. Bu - Zemahşeri, C.II, s. 41. -Ateş, s. 289; Sâbûnî, C.II, s. 221. 259 260 81 ayetin Hz. Hamza ile Ebu Cehil hakkında; yahut Ammar ile Ebu Cehil hakkında nazil olduğu rivayet edilir.261 İbni abasa göre ise, ölü halde olan kimse kafir kişidir. Buna hayat verilmesi hidayettir. Ona verilen nur Kur’an’dır. Zulümat ise küfür ve dalalettir. 262 Bazılarına göre ise ayete geçen ölüm bir yönüyle cehalet, ölüye hayat verilmesi ise ilimdir.Cehalet karanlığında adeta bir ölü gibi bulunan kimse, ilim nuruyla hayat bulur, insanlar içinde temayüz eder.işte böyle bir nur ile insanlar arasında gezen mümin, elbette küfrün karanlıkları içinde yüzen kafir gibi değildir. 263 42-GÖĞE ÇIKIYORMUŞ GİBİ KALPLERİ DARALANLAR “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir. (Enam:6/125) Ayet miminin ve kafirin kalp aleminden bahsetmektedir. İlahi hidayete mazhar sineler inşirah halini yaşarlar, delalette olanlar ise ızdırap ve daralma içindedir. Ayette dalalet ehlinin durumu göğe çıkacakmış gibi olan kimseye benzetilmiştir. “Haydi göğe çık” denildiğinde kalbi nasıl daralır ve sıkışırsa kafire de iman böyle zor gelir. 264 Dalalet içindeki kişinin sıkıntılı iç dünyasını tasvir eden bu ayette Allah Teala aynı zamanda ilmi bir gerçeğe, bir tabiat kanununa da işaret etmektedir. Şöyle ki: İnsan göğe yükseldikçe basınç azalacağından o nispette teneffüs de güçleşir. Hatta 20.000 metreyi geçince özel cihazlar olmadan insan nefes alamaz, ölür. İşte bu kanunu işaret buyuran Yüce Allah, İslam’a girmeyenlerin göğüslerinin göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı olacağını bildirmiştir. 265 -Zemahşeri., C.II, s. 61; Ateş, s. 294. -Sâbûnî, C.II, s.243. 263 -Ulutürk, s.54; Eren, s. 167. 264 - Zemahşeri, C.II, s. 93. 265 - Yıldırım, s. 143 ; İbnü Kesir, C.I, s. 618. 261 262 82 43-TAKVA AZIĞI VE TAKVA LİBASI “Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi”).(A’ raf 7/26) Bu ayeti kerimelerde insanı cehennemden koruyan “takva”; insanı soğuktan koruyup hasta olmasını engelleyen elbise ile, açlıktan koruyup ölmesini engelleyen ve yaşamını devam etmesini sağlayan azığa benzetilerek teşbih yapılmıştır. Takva elbisesi, bazı alimler tarafından haya, salih, amel, yüzdeki hoş çehre, tevazu belirtisi olan sert ve yün elbise, harpte giyilen zırh ve miğfer, Allah korkusu, emrettiği ve yasakladığı konularda Allah’tan sakınmayı şiar edinme şekillerinde yorumlanmıştır. Buna, takvayı hatırlatan ve takvanın gereği olan elbisedir, yorumunu da ekleyebiliriz.266 44-İĞNE DELİĞİNDEN GEÇEN DEVE “Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!” (Araf , 7/40) Bu ayette deve iğne deliğinden geçmedikçe, cennete giremeyecekleri beyan edilmiştir. Bu bir darbı meseldir. Bu olması imkansız işler hakkında kullanılır. Yani Allah’ın ayetlerini inkar edenler asla cennete giremeyeceklerdir. Araplar olmayacak bir iş için “Karga beyazlaşıncaya kadar” ifadesini kullanırlar. Bu ayet bu kabildendir.267 Bu ayetteki “cemel” kelimesini meşhur olmayan kıraat şekillerine dayanarak Kur’an’daki edebi tasvire uygun düşmediğini, deve ile iğne deliği arasında bir münasebet bulunmadığını ileri sürenler vardır. Bunun için kelimenin diğer kıraatteki “kalın ip” yani halat manasını tercih ederler. Ancak, umumun kıraati göz önüne alınarak “deve” manası tercih edilmiştir. Devenin iğne deliğinden geçmesi, imkansızlık bildirir. Buna göre ayetin manası: “Onlar asla cennete giremezler” veya “Çok zor girerler” demektir.268 - Elmalılı, C. III, s. 524; Kutup, C. III, s. 1278; Nesefi, C. I, s. 561. - Ulutürk, s. 47; Elmalılı, C.III, s. 532. 268 - Nesefi, C.I, s.567; Kur’an Yolu, C. II, s. 415. 266 267 83 45-TEMİZ VE PİS TOPRAKLAR “Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi (güzel) çıkar; kötü olandan ise faydasız bitkiden başka birşey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz”( Araf, 7/58) Ayet , Allah’ın âyetlerini düşünen ve onlardan faydalanan kimseyi, iyi toprağa; onlara kulak vermeyen ve onlardan etkilenmeyen kimseyi de kötü toprağa benzeten bir temsil içermektedir. Gizli mesele örnek olan bu ayette iyi toprağın mahsulünün iyi olduğu gibi müminin amelinin de iyi olacağı; çorak arazinin mahsulünün kötü olacagi gibi kafirin amelinin de kötü olacağı vurgulanmıştır. 269 Allah Teala bu ayette bir teşbih yapmaktadır: Mümin, toprağı verimli olan güzel memlekete benzetilmiştir ki o hak sözü işitince onu kabul ederek faydalanır ve güzel ameller ortaya çıkar. Münafık da kötü topraklı yere benzetilmiştir ki o, hak sözü işittiği halde onu kabul etmez ve ondan faydalanmaz.270 46-ÜZERLERİNDE AĞIRLIK VE ZİNCİRLER OLANLAR “Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûra (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.”(A’raf,7/157) Ayette gecen Ağır yükler ve zincirler ifadesi ile zincirle bağlanmış ve ağır sorumluluğu olan köle ile bir istiare söz konusudur.Müminler Peygambere tabi olmak suretiyle, manevi ağır yüklerden, onları nefsin, hevanın ve şeytanın peşinden sürükleyen zincirlerden kurtulurlar. Öyle anlaşılıyor ki gerçek hürriyet hürriyeti esas sahibi olan Allah’a teslim etmek ve O’na köle olmakla mümkündür.271 - İzzet Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis, Ekin Yayınları , Ceviren: Komisyon, İst. 1998, C.I, s. 445. - Nesefi, C.I, s. 575; Sâbûnî, C. II, s. 314; Elmalılı, C.III, s. 559. 271 - Nesefi, C.I, s. 609; Eren, s. 136. 269 270 84 Başka bir yoruma göre ayette geçen ağırlıklar ve zincirlerden maksat, Tevrat’ta bulunan ve günah işleyen azaların kesilmesi, elbisenin pislik değen kesilip atılması gibi uygulanmasında güçlük çekilen hükümlerdir. İslam dini bu ağır hükümleri kaldıracak insanları bir tür meşakkat zincirlerinden kurtarmış; kolay ve uygulanabilir hükümler koymuştur.272 47-EZELİ SÖZLEŞME “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.”(Araf,7/172) Bu ayeti kerimede ekser müfessirlere göre temsili bir anlatım değerlendirilmiştir. Sanki öyle denilmiş, ve öyle cevap verilmiş olarak de bir mukavele imzalanmış gibi hukuki kıymet taşıyan kuvvetli bir akit vermek söz konusudur. 273 Bu ayette geçen “kalu bela” ifadesi hakkında, bunun ezelde mi, ana rahminde mi, yoksa buluğ çağında mı olduğu hususunda çeşitli görüşler vardır. Ağırlıklı görüş ezelde olduğu hususundadır274 48-DİLİ SARKIK KÖPEKLER GİBİ OLANLAR “Onlara (Yahudilere), kendisine âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku. Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler. Allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, işte asıl ziyana uğrayanlar onlardır. Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla - Sâbûnî, C. II, s.366. - Kutup, C. III, s. 1391; Sâbûni, C.II, s. 376. 274 - Elmalılı, C. III, s. 81. 272 273 85 görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır”( Araf:7/175-179) Bu ayette dünyaya meyledip, hevasına tabi olan kimse,ilahi hakikatleri bile bile terk edip, bu yolu seçerse, onun hali, üstüne varsan da varmasan da diğer hayvanlarda bulunmayan bir aşağılık halde dilini sarkıtıp, soluyan köpeğin acaip haline benzer. Mevki ve şerefini bu aşağılık hayvan seviyesine indirir. Hatta ve hatta ondan daha aşağı bir seviyeye iner. Müfessirlerin çoğunluğuna göre ayette adı zikredilmeyen bu kişi İsrail oğulları’ndan Bel’am b. Baura’dır. Önceleri Hz.Musa’nın dinini kabul etmiş, iyi ve duası makbul bir mümin idi. Ancak Hz.Musa’nın kendilerini yenilgiye uğratmasından korkan kavminin ısrarına dayanamayıp Musa’nın aleyhine beddua etmiş; kavmine, onu yenebilmeleri için hileler öğretmiş, fakat Allah onun bedduasını kavmine çevirmiş, kendisini de cezalandırmış, sahip olduğu manevi mertebe ve meziyetlerden mahrum bırakmıştır.Dili ise göğsüne kadar sarkmıştır. Mutasavvıflar Bel’am b. Baura’yı kibir ve dünyevi arzuları sebebiyle sapıklığa düşenlerin bir örneği olarak takdim ederler.Bazı tefsirlerde, ayette bahsedilen bu kişinin Ümeyye b. Ebi’s-Salt olduğu kendisinin peygamberlik beklediği, gelmeyince de Rasulüllah’a haset etmiştir. Bu kişinin Nu’man b. Seyfi er-Rahib olduğuna dair rivayetler de vardır.275 49-GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜME SEVK EDİLENLER ”Ganimetlerin bölüştürülmesinde bazı kimselerin hoşnutsuzluk göstermesi, daha önce, Bedir Savaşı'na çıkmanı hoş görmeyenlerin durumuna benzer). Nitekim hak uğruna (savaşa gitmek için) Rabbin seni, evinden çıkardığı zaman, Mü'minlerden birtakımı, bundan hoşlanmıyordu.Hak ortaya çıkmış iken sanki gözleri göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi seninle tartışıyorlardı.”(Enfal, 8/5,6) Ayet Bedir Savaşı öncesi Müslümanların içinde bulundukları durumla ilgili olarak çarpıcı bir tablo sunmaktadır. Ayetin ifadelerinde teşbih-i temsil vardır. Onlar zelil bir vaziyette göz göre göre ölüme sevk edilenler benzetilmişlerdir. Akif’in - Zemahşeri, C.II, s.171,172; İbni Kesir, C.II, s. 265. 275 86 ifadesiyle “Bedrin Aslanları” diye ifade ettiği sahabeden bazılarına arız olan bu hali her insanda olabilen beşeri bir zaaf olarak değerlendirmek mümkündür.276 Ganimetlerin taksimi hakkında hüküm bildirilmediği için önce bu hususta tartışma çıkmıştı. O konuda âdil hüküm Allah’a ve Resûlullah’a ait olduğu gibi, Allah’ın hakkı ve adaleti gerçekleştirmek üzere seni Bedir gazası için sefere sevk etmesinde de, hüküm Allah’a ait idi. Söz konusu hak: yapılması gerekli olan iş, şirk kuvvetleri ile savaşmak, hakkı izhar etmek idi. Allah’ın rızasının müşriklerle savaşarak müstahak oldukları dersi vermekte olduğunu açıkça anlamalarına rağmen bir kısım müminler, Medine’den savaş hazırlığı, yapmış olarak çıkmadıklarından savaşa isteksiz idiler.277 50-NECİS İNSANLAR “Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir”(Tevbe, 9/28) Ayet Müşrikler bir yönüyle pisliğin kendisine, bir yönüyle de pis ve kokuşmuş insanlara benzetilerek teşbih-i beliğ yapılmıştır. Onların necisliği şirk içinde olmaları, gusül almamaları ve necasetten kaçınmamaları itibari iledir.278 51-UÇURUMUN KENARINDAKİ BİNA “Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir uçurumun kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”(Tevbe , 9/109,110) - Zemahşeri, C.II, s.190-192; Sâbûnî, C.II, s. 402-403. - Ateş, s. 320. 278 - Eren, s. 52; Kutup, C.III, s. 1618. 276 277 87 Ayette münafıkların durumu müminlerle mukayeseli bir şekilde ele alınmıştır. Müminler işlerini Allah korkusu ve rızasıyla yaparlar. Bu cihetle binalarını muhkem, sağlam yapmış olurlar. Münafıklar ise Allah korkusu ve rızası gibi yüce değerlerden mahrumdurlar. Onların binası ise son derece zayıftır ve uçurumun kenarında her an yıkılmaya hazır durumdadır.279 Kutup ise ayeti şöyle yorumlar: “Gerçekten hayret verici bir sahne. Heyecan verici hareketle dolu. Ve bunu çizen ve harekete geçiren ise sadece birkaç kelime”280 52-DAR GELEN DÜNYA “Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.” (Tevbe, 9/118) Ayet Peygamber Efendimizle savaşa gitmeyip geri kalan üç sahabenin iç dünyasını temsili bir yolla tasvir etmektedir. Türkçe’miz de “Dünya sanki başıma yıkılmıştı” deyimi buna benzer bir ifadedir. Peygamberimiz Tebük seferine çıkarken, münafıklar gelip yalandan özür beyan ederek izin istediler, o da onlara izin verdi. Bu hususta 43. Ayet indi ve Allah Teala Peygamberi ikaz etti. Münafıkların propagandasına aldanan bazı Müslümanların da kalbine tereddüt düşmüştü. Sonradan onlar da tevbe ettiler.Tebük seferine katılmayanlar arasında Ka’b b. Malik, Hilal b. Ümeyye ve Memare b. Rabiin adlı sahabeler de vardı ki, tefsircilere göre aşağıdaki ayette işaret edilen üç kişi bunlardır.281 53-SÜSLÜ GELİN “Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine 279 - Nesefi, C.I, s. 711. - Kutup, C.III, s. 1711. 281 - Elmalılı, C. IV, s. 309. 280 88 girer. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp, (rengârenk) süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona emrimiz (âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.” (Yunus,10/24) Bu ayeti kerimede gökten yağan yağmurla yer yüzü yemyeşil olur, rengarenk çiçekler açar. Bu hali ile yer yüzünün süslü hali “Nihayet yeryüzü ziynetini takınıp, (rengârenk) süslendiği” ifadesi ile süslü bir geline benzetilmiştir. Ayette bir istiare yapılmış ve bunda bir teşbih-i mürekkep vardır. Bu ayetin bütününden çıkarılmaktadır. Bu ayette ki temsilde dünya hayatının hali ve ondan istifadenin kısalığı, onun bu kısa müddette sahibine yönelişi, süsü, ve yıldızıyla sahibine Allah’ı unutturmaya sebep oluşu ve çok kısa zamanda elden çıkışı, Allah’ın bir su indirmesi, bu su ile yer yüzünün yeşillenmesi, bütün süslerini takındıkları tam bu sırada Allah’ın emriyle sönüp gitmesine temsil edilmiştir.282 54-KÖR VE SAĞIR İLE GÖREN VE İŞİTEN “Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların hali hiç eşit olur mu? Hâla ibret almıyor musunuz? (Hud:11/24) Surenin buraya kadar olan bölümünde itikatla ilgili esaslar, Kur’an’ın mucize oluşu, inanmayanların ahiretteki durumları, cezaları; buna karşılık inananların mükafatları anlatıldı ve onların cennet ehli oldukları bildirildi. Nihayet bu iki zümre beliğ bir teşbih ile insanlığın tefekkürüne sunuldu ve onlar düşünmeye davet edildi.283 Ayette inanmayanlar, kör ve sağırlara; inananlar ise işiten ve görenlere benzetilerek temsil yapılmıştır. Bu temsilde kafirin Allah’ın ayetlerini, görmezlikten geldiği için amaya, Allah’ın kelamına kulak tıkadığı için amaya benzetilmiştir.284 - Elmalılı, C.IV, s. 348; Sâbûnî,C. III, s.30; Nesefi, C. II, s. 15. - Ali Arslan, Büyük Kur’anTefsiri, Anadolu Yay.İzmir 1987, C. VI, s. 112,112. 284 - Nesefi, C.II, s. 53; Ulutük, s. 52. 282 283 89 55-KUYU BAŞINDAKİ ŞAKIN “El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır. (Rad,13/14) Ayet batıl mabutların onlara tapanlara, değer verenlere, bir fayda vermeyeceğini, bu teşbihle anlatmaktadır. Bir kuyunun başına gelen ve avucunu açıp suyun gelmesini bekleyen kişiye su nasıl kendiliğinden gelmez ise, o batıl mabutlarda kendilerine yapılan dualara icabet etmezler. 285 56-SU VE ERİMİŞ MADEN ÜZERİNE ÇIKAN KÖPÜK VE POSALAR “O, gökten su indirdi de vâdiler kendi hacimlerince sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan bir köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya (diğer) eşya yapmak isteyerek ateşte erittikleri şeylerden de buna benzer köpük olur. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah böyle misaller getirir.” (Rad:13/17) Allah Teala önceki ayette inananları, gören kimseye, hakkı aydınlığa; inanmayanları kör kimseye, batılı da karanlıklara benzetti. Bu ayette ise bir başka teşbih yaptı. Şöyle ki: Hak ve hak ehli gökten inen yağmura; batıl ve batıl ehli de su yüzündeki köpüğe benzetilmiştir. Nasıl ki yağmur yağdığında derelerden sular akar, insanlar ondan çeşitli şekilde faydalanırlar, kurumuş topraklar hayat bulur ve toprak katmanlarında birikerek gözeler halinde fışkırır, kurumuş topraklar hayat bulur ve toprak katmanlarında birikerek gözeler halinde fışkırır, ondan da insanlar faydalanırlarsa, işte hak ve hak ehli de bunun gibi faydalıdır. Hak geldiğinde ölmüş kalpler dirilir, pörsümüş vicdanlar merhametli olma özelliği kazanır. İman neticesinde sayılamayacak kadar faydalar meydana gelir.Batıl ise, selin yüzündeki köpüğe benzetilmiştir. O köpük çabuk kaybolup gider, hiçbir şeye de fayda sağlamaz. - Elmalılı, C. IV, s. 352-355; Sâbûnî, C.III, s. 220. 285 90 Ayrıca inananlar, süs veya başka eşyalar yapmak için ateşte eritilen altın, gümüş, bakır ve benzeri madenlere benzetilmiştir ki bunlar gerçekten faydalı şeylerdir. Bu madenler eritildiği zaman meydana gelen artıklar vardır ki bunlar bir değer taşımaz. İşte batıl ve batıl ehli de bunlara teşbih edilmiştir. Gökten bir su indirdi de vadiler alabildiğince sel oldu, kuru ve katı maddeler hayat feyziyle harekete geçti ve can buldu. Sel de yüze gelen bir kef (köpük) yüklendi, bir zinet eşyası veya bir kap kaçak yapmak maksadıyla ocak üzerine koyup ateş yaktıkları şeylerden de onun gibi bir kef oluşur. Yani Allah Teâlâ, yeryüzüne, toprağa sudan başka altın, gümüş, bakır, kalay ve daha başka madenler de indirmiştir. İnsanlar bunları takı için veya kullanacak kap kaçak, araç gereç yapmak için eritmek ve süzmek maksadıyla üzerlerine ocak yakarlar, onlar da Allah'ın her birine ihsan ettiği bir ısı derecesine gelince erirler, su gibi bir sıvı haline gelirler. Sel sularında olduğu gibi, bu eriyikler üzerinde de bir küf, bir köpük oluşur. 286 57-SAVRULAN KÜLLER “Rablerini inkâr edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın, şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. İyiden iyiye sapıtma işte budur.”( İbrahim:14/18) Allah Teala kafirlerin amellerini, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir küle benzetmektedir ki onların ameli ne kadar iyi ve çok olursa olsun, bu küllerin savrulup gitmesi gibi, sonuç itibariyle ahirette fayda vermeyecektir. Çünkü Allah Teala, insanları, önce kendisine ve gönderdiği peygamberlerin tümüne iman ile mükellef tutmakta olup sevap ve mükafatı bundan sonra vereceğini bildirmektedir.287 Dolayısıyla imanı olmayanlar, yaptıkları iyi işlerin karşılığını dünyada iken alırlar, ama ahirette onlara verilecek hiçbir şey yoktur. 288 58-KÖKÜ SABİT DALLARI GÖKTE OLAN AĞAÇ İLE KOPMUŞ AĞAÇ “Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti).(O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün - Elmalılı, C. IV, s. 557,558. - Beyzâvî, Muhammet Şirâzî, Enveru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, Dar-ı Kitab-ı İlmiyye Yay., Beyrut 1999, C. I, s. 517. 288 - Zemahşeri, C. II, s. 526; Elmalılı, C.V, s. 71. 286 287 91 misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) bir ağaca benzer. Allah inananları,dünya hayatında ve ahirette o sabit söz üzerinde tutar. Zalimleri de şaşırtır. Allah dilediğini yapar. .” (İbrahim:14/24-26) Güzel söz güzel ağaca benzetiliyor. Çünkü ağacın diri kalması için nasıl sulanmaya, bakılmaya ihtiyacı varsa, bunlar bulunmadan kurursa kalpteki iman ağacı da böyledir. Eğer sahibi faydalı ilim, sahih amel, zikir ve tefekkürle her zaman bakıp onu gözetmezse kuruyabilir. Bir hadis-i şerifte: “Elbise nasıl yıpranır eskirse, kalpteki iman da öylece yıpranır, eskir. O halde imanınızı daima tazeleyin” denerek bu gerçek dikkatlerimize sunulmuştur. Bir önceki temsilde Allah Teala, güzel sözü, güzel ağaca benzetmişti. Çünkü güzel sözün meyvesi güzel amel; güzel ağacın ürünü de faydalı meyvedir. Müfessirlerin açıklamalarına göre güzel sözden maksat, kelime-i şahadettir. Bu kelime dışta ve içte daima güzel amellerin meydana gelmesine sebep olur. Allah’ın razı olacağı her güzel iş, bu kelimenin meyvesidir. Bundan sonraki temsilde geçen “kötü kelime”ye gelince o da, Allah’ı inkar etmektir. Bu kelime her türlü fitnenin, fesadın, felaket ve musibetin kaynağıdır. Kötü söz, hem dünyada, hem de ahirette insanın felaketlere sürüklenmesine sebep olur. Dolayısıyla bu ayette de kötü söz, kötü bir ağaca teşbih edilmiştir.289 59-SULTANIN HAZİNELERİ “Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu (yeterli) suyu depolayamazdınız.(Hicr,15/21-22) Ayeti kerimede bulunan “ hızane” kelimesi “ hızan”ın çoğuludur. Hızane ise kıymetli hazinelerin korunduğu yer demektir. Bu ayeti kerimede de Cenab-ı Hakkın bitmek tükenmek bilmeyen hazinelerinden vermesi; sultanın saklı hazinelerinden, insanlara vermesi ile temsil edilmiştir.290 - Zemahşeri, C. II, s. 531,532. - Sâbûnî, C. III, s. 275-280. 289 290 92 Ayette rüzgarın bir aşılayıcı olarak gönderildiği ifade edilmektedir ki, bugün ilim, yağmurun yağmasında rüzgarın büyük rol oynadığını; aynı zamanda bitkiler üzerinden eserken, onların erkek tohumlarını dişi tohumlarının üzerine kondurmak suretiyle onları aşıladığını isbat etmektedir. Bu ayette ayrıca, gökten inen suların yer katmanlarında stok edildiği ve buralardan insanlığın ihtiyacı karşılandığı ifade edilmektedir291 60-YEDİ KAPILI ZİNDAN “Muhakkak cehennem, onların hepsine vâdolunan yerdir.Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer gurup ayrılmıştır.(Hıcr ,15/43,44) Ayet Şeytana tabi olan azgınların akıbetini beyan etmektedir. Bu dünyada ceza yeri olan hapis hanelerin açık- kapalı, hücre ve gibi bölümleri vardır. Bunlar gibi cehennemin de yedi kapısı vardır ve bu kapıların her biri için belirlenmiş bir grup olduğu ayette belirtilmiştir. 292 Bazı müfessirler göre burada bir işari mana söz konusudur: onlara göre bunlar, insandaki beş duyu ile beraber,şehvet ve gadap kuvvetleridir ve cehenneme birer kapı olabilirler. Yani insan bu duyular ve kuvvetlerle cehennemi kazanır. Göz-kulak gibi duyular haramda kullanılınca sahibini cehenneme gönderirler. Keza şehvet ve gadap kuvveleri nice insanı yoldan çıkarır ve haramlara sevk eder. Böylece unların cehennem kapılarından her hangi birinden cehenneme girmelerine sebep olurlar. 293 Bazılarına göre ise Cehennemin yedi kapısından maksat bazı tefsirlere göre yedi tabakadır. “Cüz’ün maksum” da o kapılardan girerek yerlerini alacak olan guruplardır. Bazı rivayetlere göre bu tabakalardan ilki olan Haviye, günahkar müminler için, ikincisi Sakar, Yahudiler için, dördüncüsü Cahim Sabie için, beşincisi Leza ateşperestler için, altıncısı Hutame putperestler için ve pek çok adlarla anılan yedincisi münafıklar içindir.294 - Elmalılı, C. V, s. 30. - Eren, s. 226. 293 - Sâbûnî, C. III, s. 280-287. 294 - Nesefi, C. II, s. 190. 291 292 93 61-HİÇBİR ŞEYİ BECEREMEYEN KÖLE İLE MARİFETLİ İ BİR İNSAN “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?” (Nalh 16/73-76) Bu ayetlerdeki temsilde Allah Teâla kendisine ortak koşulan putları, kendi başlarına tasarruftan aciz, bir efendinin malı olan köleye; kendi mukaddes zatına da o kulu malıyla besleyen, ona malik olan onda ancak kendisi tasarruf edebilen, kendi malıyla infak eyleyen hür bir efendiye benzetmiştir. Köle ile efendi bir birine eşit değilse, yaratılanların en acizi putlar ile her şeyi yaratan yüce Allah nasıl eşit olabilir. İkinci temsilde ise Allah Teâla kemdi zatı ile, batıl ilahları; açık, fasih konuşan, kendisine ve çevresine faydalı ve becerikli kimse ile, dilsiz, beceriksiz, efendisine yük olan birisine benzetmiştir. Benzetme yönü ise aradaki eşitsizlikten meydana gelen “hey’et ve durum” dur. 295 Allah Teala bu ayette bir benzetme yapmıştır. Hürriyetine sahip olmayan köleler ile güzel bir rızık ile rızıklandırılıktan sonra, onu fakir ve yoksullara harcayan hür ve zengin kimseler eşit olur mu? Elbette bunlar eşit olmazlar. İşte bunun gibi, Allah’tan başkasına tapanlar da taptıkları şeylerin köleleri durumundadırlar. Yalnızca Allah’a ibadet eden müminler ise hür kimselerdir. Onlar Allah’tan başka hiçbir gücün karşısında eğilmezler. Elbette ki bu iki gurup da eşit değildir.296 62-İPLİĞİNİ SAĞLAMCA BÜKTÜKTEN SONRA BOZAN KADIN “Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız - Ulutürk, s. 62. - Zemahşeri, C.II, s. 597-599. 295 296 94 şeyleri pek iyi bilir.Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilafa düşmekte olduğunuz şeyi kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır. (Nahl:16/91-92) Ayeti kerime yapılan antlaşmalara bağlı kalmayı emretmekte, ardından bir darb-ı meselle bunu teyit etmektedir. Bu ayeti kerime Arapların “ Vecedet Harkâ-e sûfen” (Harka bir yün buldu) anlamındaki deyimleri hatırlatır. Bu kadın Kureyş’den Ümmü Rayta binti Ka’p imiş. Bulduğu yünü eğirip geri bozan bu kadın, Araplara ata sözü olmuştur. Yüce Allah yeminlerini bozarak o kadının ipi yapıp-bozması gibi olmayın diye buyurarak bir temsil yapmıştır. Hem deyim hem de ayeti kerime boşuna çalışan kimseler için kullanılır.297 63-AÇLIK VE KORKUYA MÜPTELA KALAN ŞEHİR. “Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.” (Nahlr16/112) Güvenlik ve huzur içinde, etraftan kendisine bol bol rızık gelirken, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiği için , açlık ve korkuya müptela kalan bir kentin durumu örnek verilmiştir. Bu ket halkı içinde yetişen, Allah elçisini yalanlayarak, haksızlık ettikleri için Allah’ın azabına çarpılmışlardır.298 Müfessirlerin ekserisine göre bu ülkeden maksat Mekke’dir. Zira Mekkeliler Allah Resulü’nü yalanladılar ve nail oldukları bunca refaha karşı nankörlük ettiler de arkasından yedi yıl korkunç kıtlığa uğradılar. Bazılarına göre ise burası Mekke değildir. Çünkü Mekkelilere ibret alsınlar diye örnek verilen bir şehirdir. İnsana kendisi örnek verilmez. 299 - Nesefi, C. II, s. 230; Ulutürk, s. 28. - Ateş, s. 293. 299 - Nesefi, C. II, s. 237. 297 298 95 64-BOYUNLARA ASILAN KADERLER VE AMELLER “Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter” (İsra,17/13) Ayeti kerime de insanların yapmış oldukları amellerin kendileri terk etmeyeceklerine ve yanlarından ayrılmayacaklarına ayrıca her insanın amelinin kendisini bağladığına işaret edilmiştir. Bu durum istiarei temsiliyye biçiminde boğazlara asılan kolyelere ve süs eşyalarına benzetilmiştir. Bu dünyada, gerek çevrenin olumsuz şartları, gerekse insanın birçok kötü arzu ve ihtirasları, onun kalp ve basiretini bağlayabilmekte, iyilik ve kötülükleri görmesini önleyebilmektedir. Buna karşılık, yukarıdaki ayete göre, ahirette insan sözkonusu olumsuz amillerden kurtulacağı için kendi hesabını bizzat kendisi yapacak, dünyadaki amellerinin değeri hakkında hüküm vermek ve kendisini ibra veya mahkum edecek bir ruh olgunluğuna ulaşacaktır.300 65-ŞEFKAT KANATLARI “Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et” (İsra, 17/24) Ayeti kerimede kişinin anne-babasına karşı olan davranışında ve yaşlandıkları zaman onlara gösterilmesi gereken ilgi ve alakada ki hassasiyet; kuşların yavrularını yabani hayvandan veya düşmanlarından korumak için kendisini tehlikeye atıp, gelecek olan zararın kendisine gelmesi ve yavrularına gelmemesi için, yavrularını kanatlarının altına almasına benzetilmiştir. 66-KUR’AN’IN BÜYÜLEYİCİ ETKİSİ “Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin: "Siz, 300 - Eren, s. 38. 96 büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini çok iyi biliriz. Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.”(İsrâ, 17/47-48) Burada Müşriklerin Kur’an’ı dinlerken takındıkları tavırlarla ilgili bir temsil anlatılmaktadır.İşte müşriklerin fıtratları Kur'an'dan bu derece etkilendiği halde, onlar buna engel oluyorlardı. Kalpleri o tarafa doğru kendilerini çekerken onlar, kalplerine engel oluyorlardı. Bu nedenle yüce Allah da onlarla peygamber arasına gizli bir perde gerdi. Bu perde gözlere görünmese de kalpler onun varlığını hissederler. Bir de bakmışsın ki, onlar artık Kur'an'dan yararlanamıyorlar. Okudukları Kur'an'dan kendilerine pay çıkarıp, doğru yola gelmiyorlar. İşte bu şekilde gizlice Kur'an'ın kendi kalpleri üzerindeki etkisini konuşuyorlardı. Sonra da buna kulak vermemek için komplolar düzenliyorlardı. Sonra tekrar onun etkisinde kalıyor, dönüş yapıyorlardı. Sonra tekrar, gizlice konuşuyorlardı. Nihayet bir daha dönmemek üzere antlaşma yapmak zorunda kalıyorlardı.301 Kutup Tefsirinde şu rivayete yer verir: “İbn-i İshak "Siret" adlı eserinde Muhammed İbn-i Müslim İbn-i Şıhab'tan o da Zühri'den rivayet ederek diyor ki: Ebu Süfyan İbn-i Harb, Ebu Cehil İbn-i Şiham, müttefiki Zühre oğullarının Ahnes İbn-i Şüreyk bin İmr İbn-i Vehbes Sakafi bir gece Peygamberi -salât ve selâm üzerine olsundinlemek için buluştular. Peygamber bu arada evinde namaz kılıyordu. Herkes okunan Kur'an'ı dinlemek için kendisine bir yer seçip oturdu. Her birinin diğerinden haberi yoktu. Şafak sökünceye kadar Kur'an'ı dinlediler. Ondan sonra dağılıp gittiler. Yolda buluştular ve birbirlerini kınayarak "beyinsizin biri bizi bu halde görürse bu halimiz onlar üzerinde çok tesirli olacaktır" deyip gittiler. İkinci gece olunca her üçü de önceki gece oturdukları yerlerine gelip oturdular. Bütün bir geceyi Kur'an dinlemekle geçirdiler. Şafak atınca dağıldılar. Yine aynı yerde buluştular. Tekrar birbirlerine önceki gece söylediklerini söylediler ve dağılıp gittiler. Üçüncü gece aynı şekilde gelip yerlerine oturdular. Yine bir araya geldiler. Birbirlerine "Bir daha gelmeyeceğimize söz vermedikçe buradan ayrılmayacağız" dediler ve bu ilke üzerinde anlaşarak dağıldılar. 302 - Ateş, s. 300. - Kutup, C. IX, s. 332. 301 302 97 67-KEMİK YIĞINI VE KOKUŞMUŞ TOPRAK “Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yepyeni bir hilkatte diriltileceğiz, öyle mi! De ki: "İster taş olun, ister demir", İsterse aklınıza (yeniden dirilmesi) imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık” (İsra:17/49-50. ) Diriliş meselesi Peygamberimiz (sav) ile müşrikler arasında uzun boylu tartışmalara neden olmuştur. Kur'an-ı Kerim bu tartışmanın çoğunu dile getirmiştir. Bu ayeti kerimede onlardan bir tanedir. Fakat karşıdaki müşrikler meseleyi bu kadar açık ve bu kadar sade bir biçimde düşünmüyorlardı. Bu nedenle bedenlerin çürüyüp yok olmasından sonra tekrar dirilmeyi düşünmek zor geliyordu. Burada diğer ayetlerden farklı olarak ayetin sonunda ilginç bir benzetme vardır: "İster taş olun, ister demir". Kemik ve un ufak olmuş bedende bile yine de bir insanlık kokusu, hayatı andıran birtakım olgular vardır. Demir ve taş ise, bunlara göre canlılıktan daha uzaktır, onlara deniyor ki: İster taş olun ister demir, ister taş ve demirden başka canlanmasını ve hayatın içine gireceğini bir türlü düşünemediğin hayattan daha uzak bir varlık olun... Allah sizi kesin diriltecektir.Aslında onlar taş, demir veya başka bir varlık olma imkânına sahip değiller. Fakat bu söz meydan okumak içindir. Ayrıca burada onlar aşağılanmakta ve azarlanmaktadır. Çünkü taş ve demir cansız varlıklardır, hissetmez ve etkilenmezler. Bu da onların düşüncelerindeki donukluğu ve taşlaşmayı tasvir etmektedir!303 68-SIRT SIRTA VERMİŞ İNSANLAR VE CİNLER “ De ki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler. Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.” (İsra:17/88,89) Bu ayetlerde insanlar ve cinler, Kur’an’ın bir benzerini yapmak üzere bir araya gelip,birbirine yardım etseler dahi Kur’an’ın benzerini yapamayacakları; Allah’ın - Kutup, C. IX, s. 334 ; Elmalılı, C.V, s. 136; Alûsî, C. III, s.388. 303 98 Kur’an’da çeşitli temsillerle insanlara gerçekleri açıklamasına rağmen insanların çoğunun onu inkar ile nankörlük ettikleri anlatılmaktadır. Bu ayetler Tanrı vahyi değil Muhammet’in kendi sözüdür diyenlere, isteseler bunun bir benzerinin getirilebileceklerini iddia edenlere yanıt olarak inmiştir. Fakat hiç kimse onun bir benzerini getirememiştir. Çünkü Kur’an sıradan aklın sözü değil Ruh’un vahyidir. 304 Müfessirler, bu ayette, insanlara çeşitli şekillerde açıklandığı bildirilen “misal”in “mana” anlamına geldiğini belirtmişler; ayrıca hükümler, vaad, sakındırma ve geçmiş kavimlerin hikayeleri gibi anlamlara gelebileceğine de işaret etmişlerdir. 69-GAYBI TAŞLAYANLAR “(İnsanların kimi:) "Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir" diyecekler; yine: "Beş kişidir; altıncıları köpekleridir" diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) "Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme. (Kehf:18/22) Ayette geçen “Racmen Bil ğayp” ifadesi ile hiçbir bilgisi olmadan bir mesele hakkında konuşanlar ve bilgi vermeye çalışanlar; temsili bir anlatımla gayba taş atanlara benzetilmiştir. Daha sonraları bu ayet Darb-ı mesel halini almıştır. Yine ayeti kerime tekrar dirilme ve ahiret inancının bir birer sembolü olan mağara da uyuyanlar; Kur’an’da geçen ahiretle ilgili en güzel örneklerden biridir. 305 70-BAĞ SAHİBİ İKİ ADAM “Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin - Ateş, s. 300. -Sâbûnî, C.III, s. 430. 304 305 99 arasından bir de ırmak fışkırtmıştık. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben, servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm.. (Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: "Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam .Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum .Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: "Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin?" "Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam"Bağına girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki):"Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir. Yahut, bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın. Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini oğuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. "Ah, diyordu, keşke ben Rabbim’e hiçbir ortak koşmamış olsaydım!Kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi. İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah'a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O'dur.” (Kehf:18/32-44) Bu iki kişinin kimliği konusunda mevcut görüşler şunlardır: 1.Mahzum kabilesinden Mekkeli iki kardeştirler. 2.Maksat Allah Resulü ile Mekkeli müşriklerdir. 3.Allah’a inanan ve inanmayan herkes için geçerli bir misaldir. 4.Lu’ayne b. Hısn ve ashabı ile Selman, Suheyb ve ashabı arasında bir benzetmedir. 5.Babalarından kalan büyük çapta bir mirası birisi inancının gereği gibi, diğeri de inançsızlığın gereği gibi harcayan iki İsrailli kardeştirler... Hepsinde ortak olan 100 nokta: İman etmeksizin, serveti tek gaye edinerek mal yığma tutkusunun insanı zulme ve hüsrana sürükleyeceği gerçeğidir306 Ayetler Mümin ve kafir için bir temsil olarak değerlendirilir. Ayetlerde bu iki kişi insanlara örnek verilmiştir. Dünya malının geçici şatafatının insanı böyle gururlandırıp , etrafındakileri küçük görmeye ve Allah’ın dininden çıkmaya götürebileceğine çok müthiş bir örnektir. Servetinin ve adamlarının çokluğuyla gururlanan bu kişinin ahireti inkar ettiği, 36. Ayetin başında anlatılmıştı. 37. Ayette ise bu kişi Allah’ı inkar etmekle itham ediliyor. Şu halde, ahireti inkar etmek, bir bakıma Allah’ı inkar etmek demektir. Zira, ahiretin imkansızlığını savunmak, Allah’ın gücünün sonsuzluğundan şüphe etmenin bir sonucudur. Nitekim bu kişiye, kendisinin yaratılış safhaları hatırlatılmak suretiyle bu kudretin sahibi olan Allah’ın kıyameti de gerçekleştirme gücünde olduğu ispatlamak istenmiştir. 307 71-SAVRULAN ÇÖP KIRINTILARI “Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir. Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır(.Kehf:18/45,46) Allah Teala, bu ayetteki teşbih ile dünya hayatının geçiciliğini, ibret nazarıyla bakan insanın, bir bitkide dahi kendi hayatının başlama, gelişme ve tükenip son bulma safhalarını açık bir şekilde görebileceğini belirttikten sonra, insana yaraşanın, dünyanın geçici ziynetlerine aldanmak yerine, kısa süren dünya hayatında yapacağı iyi işlerle ebedi saadete erişmek olduğuna böyle işaret etmektedir.Ayette Dünya’nın parlaklığı ve - Sâbûnî, C.III, s.441-445; Nesefi, C.II, s.299-303; Ulutürk, S. 66. - Zemahşeri., C. II, s.483. 306 307 101 bunun ardından helak ve faniliğinin gelmesi; bitkilerin haline benzetilmiştir. Önce yeşil, sonra sararıyor, sonrada rüzgarlar onu uçuruyor. 308 72-MÜREKKEP DOLU DERYALAR “De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir”.(Kehf:18/109) Bu ayeti kerimede Allah’ın ilminin genişliği temsili olarak anlatılmaktadır. Ayette Allah’ın sözlerinden maksat, O’nun ilim ve hikmetidir. Allah Teala’nın ilim ve hikmeti sonsuz ve sınırsız; denizler ise, çokluğuna rağmen, sonlu ve sınırlıdır. Şu halde, Allah’ın ilim ve hikmetini yazmak için mürekkep olarak, deryaların dahi kifayetsiz geleceği aşikardır. 309 Bu manada bir diğer ayeti kerime de şudur: “Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah'ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.”310 73-ALEVLENEN SAÇ “(Bu,) Rabbinin, Zekeriyya kuluna rahmetinin anılmasıdır. 3. Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti. Rabbim! dedi, benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, Baş bembeyaz alev aldı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.” (Meryem, 19/2-4) Ayet, Hz. Zekeriya’nın Cenab-ı Hakk’a hazin yalvarışından bir bölümdür. “Baş bembeyaz alev aldı” kısmı bir istiaredir. Bu ifade de ihtiyarlık dolayısıyla saçındaki beyazın her tarafa ilerleyişi, ateşin intişarıyla anlatılmıştır.311 - Zemahşeri, C.II, s. 486. - Sâbûnî; C. III, s. 469. 310 - Lokman, 31/17. 311 -Sâbûnî, C.II, s 479 ; Nesefi, C.II, s. 325. 308 309 102 74-ARZ BEŞİĞİ “O, yeri size beşik yapan ve onda size yollar açan, gökten de su indirendir. Onunla biz çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık”.(Taha: 20/53) Beşiğin çocuk için rahat yeri olması gibi; arz da içindeki konfor dolayısıyla insanlar için bir beşiğe benzetilmiştir. 312 75-BİÇİLMİŞ OT VE SÖNMÜŞ KÜL YIĞINI “Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider”. (Enbiya :21/15) Bu ayeti kerimede dünyada ömürlerini küfür ve zulümle geçiren insanların dünyadan âhirete geçişleri; olgunlaştıktan sonra sökülüp işe yaramaz bir kül yığını haline gelen kalıntılara benzetilmiştir. Bunun anlamı şudur: Allah onları hem biçilmiş bir ot hem de alevi sönmüş ateş özelliklerini taşıdıklarından dolayı bunlara benzetmiştir.Nasıl ki yanan bir ateş sönünceye kadar içinde var olan odun ve benzeri şeyleri yakmaya devam eder ve nihayetinde de söner. Bunlarda canlılık özellikleri kaybolup, kuru bir ot oluncaya kadar azap edileceklerdir. İşte bu şekilde yüce Allah insanları uyarmakta ve ibret almaları için bu temsilleri getirmektedir.313 76-SARHOŞ OLMADIKLARI HALDE SARHOŞ GİBİ GÖRÜNENLER “Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah'ın azabı çok dehşetlidir!” (Hac:22/1,2) Bu ayeti kerimede Yüce Allah Kıyamet sahnesini çok korkunç bir şekilde ve insanları can damarından vuran ifadelerle tasvir ve temsil etmektedir. Çünkü insanlarda var olan en büyük dürtü annelik dürtüsüdür. Bir olay ki evladı anneye bıraktırıyorsa gerçekten bu müthiş bir olaydır. İşte kıyamet sahnesi de bunlardan bir tanesidir. Bu - Zemahşeri, C. II, s. 541. - Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l Münir, Bilim Evi Yay., Ter.Hamdi Arslan, İst. 2003, C. IX, s. 65. 312 313 103 ayette kendi nefsani duygularının peşine takılıp da her türlü kutsal değeri unutan veya inkar eden insanlar uyarılmaktadır. Ve şu görünen mükemmel düzeni kuran Yüce Yaratan’ın bir gün bu düzeni bozacağı, azabının ise nankörler hakkında pek şiddetli olacağı ağır bir ifade ile vurgulanmaktadır. Korkunç dehşet birden bire sarı veriyor insanı ve Her şeyi unutuyor. Yakın tarihte yaşadığımız Tusunami felaketi misali aklının bile tahayyül edemediği şeyler bir anda başına geliyor. Bu öyle korkunç öyle büyük bir dehşet ki kelimelerle ifade etmek imkansız. Sadece insan ruhundaki tesirleriyle anlaşılabilir: Emzirdiklerini unutan analar, çocuğunu düşüren hamile kadınlar ve sarhoş olmadıkları halde sarhoşmuş gibi görünen insanlar. Bir anne memesi ağzındaki yavruyu neden unutur? Ancak düşünce ve idrakten eser bırakmayan korku ve dehşetten ve Allah’ın azabının çok çetin olmasındandır.314 Hayat sahnesinde her an milyonlarca kıyamet sahnesi yaşanmaktadır. Kainat bünyesinde bir hiç denecek kadar küçük bir yer tutan insan vücudunda her an binlerce kıyamet yaşanmaktadır. 77-İNSANIN YARATILIŞI VE YENİDEN DİRİLME “Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.(Hac,22/5) Allah Teala bu ayette, öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkar edenlere karşı, insanın yaratılışının seyrini veciz bir şekilde tasvir ederek temsili bir yolla yeniden dirilmeye - Şahinler, s. 160. 314 104 benzetmiştir. Burada insanın nutfe, yani sperma halinden başlayarak dünyaya gelişine kadarki bu oluşumu açıklanmıştır. 315 “Alaka” kelimesi Arapça’da “ilişik, ilişki, kulp, sülük, tutunmak, yakalanmak, donmuş kan” gibi manalarda kullanılmaktadır. İnsanın oluşumunda kullanılan “alaka” kadının, sperm tarafından aşılanmış ve rahme yerleşmiş yumurtasıdır.316 78-ATEŞTEN ELBİSE VE DEMİR KAMÇILAR “Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir! Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir!Bir de onlar için demir kamçılar vardır!Izdıraptan dolayı oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri döndürülürler ve: "Tadın bu yakıcı azabı!" (denilir). (Hac, 22/19-22) Ayetler, bütün unsurlarıyla,azabın dehşetini anlatmaktadır. “Ateşten elbiseler” ifadesi, ateşin onları ihatası olarak değerlendirilmiştir. Yani ateşin insan bedenini kuşatması gibi ateşte onların bedenini kuşatır. Yine cehennemin azap çeşitlerinden biride dünyadaki demir kamçılara benzetilmiştir.317 79-GÖKTEN DÜŞÜP PARÇALANAN KİŞİ “Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir. (Hac,22/31) Ayet müşriklerin perişan hallerini tasvir etmektedir. Gökten düşüyor, yeryüzünde bir an bile geçmeden derhal onu kuşlar kapıyor. Yada rüzgar onu savurup uzak bir yere atıyor. Bu tasvir, İmanın vermiş olduğu, manevi yükselişten; çukuruna düşmek olarak temsil edilmiştir.318 - Sâbûnî, C.IV, s.120. - Elmalılı, C.V, s. 290. 317 - Eren, s.229; S âbûnî, C.IV, s. 130. 318 - Kutup, Edebi Tasvir, s.60. 315 316 105 küfür Şu halde, bu ayete göre Allah’a ortak koşmak, manen bir düşüştür. Müşrik olmak öyle tehlikelidir ki, insanın manevi varlığını paramparça eder; bir kasırga gibi onu uçurumlara sürükler.319 80-SİNEĞİN KAPTIĞI ŞEYİ DAHİ KURTARAMAYANLAR “Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de!” (Hac:22/73) Görüldüğü gibi bu ayet, cahiliye devrinin putperest Araplarına, taptıkları putların, bir sinekten dahi aciz olduğunu ifade buyurmaktadır. Gerçekten, sinek, çok zayıf bir varlık olmakla beraber, yine de bir canlıdır ve bir iş yapma gücü vardır. 320 İşte ayet, bir sineğe karşı dahi kendisini savunamayan cansız putlara dua ve ibadet edip onlardan yardım bekleyen cahiliye devri Araplarının bu davranışlarındaki saçmalığı çok güzel bir misal ile ortaya koymakta, sinek ve putların aciz olduğu gibi, bu aciz putları Allah’a ortak koşup onlara dua eden, onlardan bir şeyler bekleyenlerin de aciz oldukları neticesine varmaktadır. 321 81-İÇİNDE LAMBA BULUNAN KRİSTAL FANUS “Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir. (Nur:24/34,35) Allah’ın nur olmasının manası, bütün alemin ve alemdeki bütün hissi nurların ve idrak edici güçlerin yaratıcısı ve icat edicisi olmasıdır. Şu halde, nurdan asıl umulan - Elmalılı, C.V, s.301. - Fahrettin Razi, Mefatîhu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Akçağ Yayınları, Ankara 1991, C. XVI, s. 369. 321 - Eren, s.77; Ateş, s. 292 ; Ulutürk, s.69. 319 320 106 aydınlatma, açığa çıkarma, tecelli ve inkişaf manalarının temeli, nurdan ve nuru alandan çok, nuru yapıp yaratana ait olacağı için “Nur” ismi Allah’a daha layıktır. Ancak, bundan dolayı nuru yaratana “Nur” denilmesi, lisan bakımından hakikat değil, mecazdır. 322 Bu benzetmede Allah lambaya, kâinat ise oyuğa benzetilmektedir. Cam ise, Allah'ın kendisini yarattıklarından gizlediği perdedir. Bu perde, gizlenmek için fizikî bir perde değil, ilâhî zuhurun şiddetinin neden olduğu bir perdedir. İnsan gözü, aradaki karanlıktan dolayı değil, fakat saydam perdede ışıyan her tarafa yayılmış ve herşeyi kapsayıcı Nur'un şiddetinden dolayı O'nu göremez. Mahiyeti gereği sınırlı olan insanın görüş kapasitesi bu Nur'u kuşatamaz, kavrayamaz. O ancak değişken parlaklıkta, görünüp kaybolan ve ancak karanlığa zıt olarak algılanabilen sınırlı fizikî ışıkları kuşatabilir ve kavrayabilir. Fakat, "Mutlak Nur"un zıddı (karanlık) yoktur, asla kaybolmaz, sürekli ışır ve her zaman var olan ihtişamıyla her yere yayılır, insanın algısının ve kavrayışının ötesindedir.323 "Doğuya da batıya da ait olmayan mübarek bir zeytin ağacından yakılan lamba" ifadesi ise, lambanın kusursuz ışığı ve parlaklığı hakkında bir fikir vermek için kullanılmış bir mecazdır. Eskiden, parlak ışığın kaynağı zeytin yağı lambalarıydı ve bu amaçla kullanılan en üstün yağ, açık ve yüksek bir yerde biten ağaçtan elde edilen yağdı. Benzetmede Allah için lambanın kullanılışı, Allah'ın enerjisini dış bir kaynaktan aldığı anlamına gelmez. Demek istenen, benzetmedeki lambanın sıradan bir lamba olmayıp, tasavvur edilebilecek en parlak lamba olduğudur. Nasıl parlak bir lamba tüm evi aydınlatırsa, Allah da tüm kâinatı aydınlatır.324 Ayet aynı zamanda müminlerin kalbindeki nuru temsil etmektedir.Mişkat , mümin kişi; misbah ise onun imanıdır. Zücace ise müminin kalbidir. Nur zücacenin zahirinden batınına, batınından zahirine geçiş yapar. Onu gibi iman nuru müminin kalbinden,diğer azalarına geçiş yapar. Yani iman amele, amel imana yansır. Keza cam en hafif bir afete karşı, hemen kırılı verecek bir hassasiyete sahiptir. Onun gibi insan - Elmalılı, C.V, s. 388-395. - Mevdudi, C. III, s. 434. 324 - Nesefi, C.II, s.505. 322 323 107 kalbi de ona arız olan en hafif bir afete karşı hemen bozulu verecek bir özelliğe sahiptir.325 82-ISSIZ ÇÖLLERDEKİ SERAP “İnkâr edenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder; nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanı başında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah'ı bulmuştur; Allah ise, onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.(Nur,24/39) Kafir olanlar, şu dünyada sıla-i rahim başkalarına yardım, misafire ikram vb. gibi bazı iyi ameller yapar. Fakat bütün amellerin başı olan ve onlara değer kazandıran, imanı olmadığı için, yaptığı bu iyilikler onu cennete götürmeyecektir. Onların amellerinin boşa gitmesi, çölde görülen serap misaliyle anlatılmıştır. İman, insanın hayatına ve bu hayat süresince sarf ettiği gayretlere, yapmış olduğu işlere bir mana ve değer katan yegane amildir. Çünkü inanan insan, bütün amellerini, faaliyetlerini üstün bir gaye için, Allah rızası için yapar; üstün bir talimata, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun olarak yapar; nihayet yaptığı her işten dolayı ince bir hesap vereceği kaygı ve disiplini içinde yapar. Halbuki inançsız insanların faaliyetleri, bu iman ve sorumluluk disiplininden yoksun olduğundan –ayette de veciz bir teşbih ile ifade buyurulduğu gibiboş, değersiz ve anlamsız bir meşguliyetler yığınından ibaret olmakla kalmaz, fazla olarak sahibini ağır bir sorumluluk ve hesabın altına sokar.326 83-ENGİN DENİZDE BOĞULAN ADAM “ Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.”(Nur:24/39,40) - Ateş, s. 296; Eren, s. 99. - Eren, s. 142; Ulutürk, s.58. 325 326 108 Bu ayet de kafirlerin imansızlık buhranlarını, engin bir denizde boğulmak tehlikesiyle karşı karşıya bulunan insanın haline benzetiyor. Ayetteki deniz, kafiri kalbi; ardarda gelen dalgalar o kalbi bürüyen cehalet; karanlık bulut ise o kalbin mühürlenmesidir. Okyanusların doğru dürüst bilinmediği, diplerinin keşfedilmediği, bir yerde ve zamanda Resulullah’ın tebliğ ettiği bu ayet, okyanusların diplerindeki farklı karanlık tabakalardan bahsetmekte ve Kur’an mucizesine ayrı bir delil teşkil etmektedir.327 84-SEMADA ASILI DAĞLAR “Görmez misin ki Allah bir takım bulutları (çıkarıp) sürüyor; sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasından yağmur çıkıyor. O, gökten, oradaki dağlardan (dağlar büyüklüğünde bulutlardan) dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; (bu bulutların) şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır!”(Nur:23/43) Ayette bedii bir istiare söz konusudur. Burada yağmurun geldiği bulutlar; hem renk, hem rutubet, hem de soğukluk itibari ile dağlara benzetilmiştir.Keza, o bulut dağları büyüklük ve azamette yerdeki dağlardan geri değildir. 328 85-SAÇILMIŞ TOZ ZERRELERİ “Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız)” (Furkan:25/23) ayet kafirlerin amellerinin boşa çıkarılmasını, isyan etmiş ve hükümetler tarafından varılıp bütün tutamakları parçalanarak, dağıtılıp yok edilmiş olan bir kavmin haline benzetilmiştir. Ayrıca ayet, kafirlerin, misafire ikram, akrabayı ziyaret gibi güzel davranışlarının, iman etmemiş olmaları sebebiyle boşa gideceği, işe yaramaz telakki edileceği anlatılmaktadır. 329 - Kutup, C.XII, s. 188; Elmalılı, C.V, s.396. - Elmalılı, C.V, s. 398; Nesefi, C. II, s. 510. 329 - Zemahşeri, C.III, s. 88; Eren,s. 143. 327 328 109 86-PİŞMANLIKTAN ELLERİNİ ISIRANLAR “O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu) dost edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder”.(Furkan:25/27-29) Bu ayetlerde Zalim ve haksız kimselerin, kıyametteki pişmanlıklarını dile getiren bir temsil vardır. Ahirette geçecek bir olay, Dünyada pişmanlıktan şaşırıp, parmaklarını ısıran kimsenin durumu gibidir.O gün zalim pişmanlıktan parmaklarını ısırır. Keşke Dünyada elçilerin yanında olsaydım da beni yoldan çıkaran insanlarla beraber olmasaydım diye pişmanlığını dile getirir. 330 87-HAYVANDAN DAHA AŞAĞI OLANLAR “Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.(Furkan,25/44) Bu gibi kimseler, akıllarına ve kendilerine ulaşan ilahi tebliğe uymayıp sırf hissiyatına göre hareket etmeleri bakımından hayvanlara benzetilmiş; hayvanlarının hareketlerinin kendilerine verilen güç ve kabiliyetlerin yaratılış amacına uygun olmasına karşılık böyle kimselerin davranışlarının bu özellikten yoksun bulunmasından ötürü de onlardan gidişçe daha sapık oldukları ve daha aşağı oldukları belirtilmiştir. 331 88-ŞAŞKIN SEYYAHLAR “Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar.226. Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler.(Şuara,26/225-226) Ayet, imandan ve salih amelden mahrum şairlerin hallerinden bahsetmektedir. Ayet onların hidayet yolundan sapmalarını, medih - Ateş, s.287. - Elmalılı, C.V, s. 426; Ateş, s. 303. 330 331 110 ve hicivde aşırılıklarını; sahrada yolunu kaybedip, nereye gittiklerini bilmeyen seyyah kimselere benzetilmişlerdir.332 89-YÜRÜYEN DAĞLAR “Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır. (Neml,27/88) Ayette beliğ bir teşbih vardır. Burada cemadat hareket eden ve yürüyen bir insana veya canlıya benzetilmiştir. Bu ifade ile muhatabın hayali harekete geçer. Dağlar zahir manada hareketsiz görülür. Bu ayet, dünyanın sabit olmayıp,hareket halinde olduğuna işaret etmektedir. Dağların hareket etmesi demek, onların da üzerinde bulunduğu arzın hareket etmesi demektir.333 90-ÖRÜMCEĞİN EVİ “Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi Allah, onların kendisini bırakıp da hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz bilir. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir. İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.”(Ankebut:29/41-43) Allah’tan başkasını dost edinerek kendilerine destek arayanların durumu ve dini, ayette örümcek yuvasına benzetilmiştir.Dinleri o kadar çürük ve güvendikleri putları o kadar zayıftır. Vech-i Şebeh, bu yuvanın zayıflığı ve onları ne sıcak ne de soğuktan korumasıdır. Ayette özlü olarak ifade edildiği üzere, örümcek büsbütün evsiz değildir, kendine yuva edinir; fakat örümcek yuvasının çürüklüğü meşhur meseldir. İşte örümceğin edindiği yuva ne kadar zayıfsa, Allah’tan başkasının destek ve himayesine güvenenlerin tutanağı da öylesine çürüktür. 334 Bu misalde son derece güzel bir incelik vardır: Ankebût dişi örümcek demektir. Erkeğine “ankeb” denir. Çiftleşmeden sonra eşini öldüren dişi örümceğin evi en yakın dostuna bile felaket yeri olduğu gibi, oraya giren sinekler ve böcekler de ölüm tuzağıdır. - Zemahşeri, C.II, 583; Eren, s.37. - Sâbûnî, C.IV, s. 399. 334 - Zemahşeri, III, s. 206; Ulutürk, s. 73; Eren, s. 82,83. 332 333 111 İşte Allah’tan başka tapılan şeylerde tıpkı dişi örümcek ağı gibi sığınanları felakete sürükler335. Elmalılı bu ayetin tefsirinde şunları söyler: Örümcek kafalı müşriklerin dayanakları, tutanakları böyle çürüktür. Bütün tutundukları fanidir, yok olucudur. Eğer bilselerdi. Râzi der ki: Burada "âlihe" yani ilâhlar denilmeyip "evliya" yani veliler denilmesi, yalnız açık şirki değil, gizli şirki dahi yok edip kaldırmaya işaret içindir. Çünkü başkasına gösteriş ederek riya ile Allah'a ibadet edenler de Allah'tan başkasını veli edinmiş olur. O'nun meseli de örümcek meseline benzer. Peygamberleri yalanlayıp şirke giden kavimlerin yok edilmesi örnekleriyle açıklandıktan sonra, bu örümcek örneğinin getirilmesi peygambere ve müminlere öyle büyük ve öyle etraflı bir vaad ve müjdeyi ifade etmektedir ki, bütün bu sûrenin ruhu denilebilir.336 Kureyş’in cahilleri ve beyinsiz takımı, “Muhammed’in Rabbi, sinekten, örümcekten temsiller getiriyor” diye gülüp alay ediyorlardı. Bu misallerin “insanlar” için verildiği belirtilerek, hayvandan farkı olmayan bu cahil ve düşüncesiz kimselerin bunu anlayamayacaklarına işaret edilmektedir.337 91-KÖLENİN MÜLK SAHİBİNDE ORTAKLIK İDDİASI “Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz.”(Rum :30/28) Ayette, insanların, kendi cinslerinden ve aynı yaratılış evsafına sahip olan kölelerini bile kendilerine denk tutmaya, geçici dünya mülklerine ortak etmeye rıza göstermedikleri gerçeğine işaret edilerek; eşi ve benzeri olmayan Yüce Allah’a şirk koşmanın, O’nun mutlak mülkiyetine ortaklık atfetmenin ne kadar akıl almaz bir iş olduğu temsil yoluyla anlatılmakta ve kölenin efendisine ortak olamayacağı vurgulanmaktadır. Ayrıca Kur’an ayetlerinin, düşünen kafalara hitap ettiği de özellikle - Ateş, s. 280. - Elmalılı, V, s. 572. 337 - Elmalılı, Aynı yer. 335 336 112 belirtilmektedir. Özetle ayet şirkin batıl olduğunu açıl bir şekilde göstermek için verilmiş bir temsildir.338 92-ÖLÜLERE, SAĞIRLARA VE KÖRLERE ÇAĞRI “(Resûlüm!) Elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin.Körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.” (Rum:30/52,53) Bu iki ayette geçen ölü, sağır ve kör kelimeleri, kalpleri ölmüş, hakka kulak tıkamış ve kalp gözü kör olup hakikati göremeyen insanlar hakkında temsili bir örnekleme vardır. Bu ayetlerde Müşriklerin Peygamberimize karşı olan tavırlarına binaen teselli etmeye yönelik ifadeler içermektedir. Hakkın Rahmet sesine kulaklarını tıkayan, Peygamberlerin tebliğ ve işret sesinden Kur’an’ın İlahi beyanından rahatsız olan putperestler ve şüphe içinde bocalayan münafıkların hepsi de gönül, akıl ve vicdan kulağı yönünden sağırdırlar. 93-ÖLÜM BAYGINLIĞI “(Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır” (Ahzab, 33/19). Ayet, hendek savaşından bir tablo çizmektedir. Müslümanlarla aynı safta gözüken münafıklar, savaş meydanından kaçmanın yolarını aramaktadırlar. Zira onlar zora gelmeyen kimselerdir. Savaş esnasında korkulu anlar yaşandığında ödleri patlayacak gibi olurlar. Korku tedirginlik, şaşkınlık gibi halleri doğrudan gözlerine yansımıştır. Artık o gözler solmuş bir çiçek gibi bitkindir, sönüktür,ümitsizdir.Korku 338 - Eren, s.79; Nesefi, C.II, s. 698. 113 hali gidince kahraman kesilirler. Savaş esnasında çalışmayan ellerine bedel, savaş sonrası dilleri çok çalışır ve müminleri sert bir dille eleştirirler. 339 94-IŞIK SAÇAN BİR KANDİL “Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak (gönderdik).” (Ahzab:33/44,45) Verdiğimiz ayette zikredilen beş sıfat, Cenab- Hakk’ın insanlara olan geniş iltifat ve rahmetini, hem Peygamberlik görevinin ana çizgilerini, hem de halkı irşat etmenin metot ve yöntemini yansıtmaktadır. Bunlar Şahit, Mübeşşir, Nezir, Dâî ve ışık saçan bir kandildir. Bu dinin esas ve prensiplerini, gerçeği bulan ve sonuç sağlayan ilimle birleştirip, güzel çekici öğütlerle süsleyerek sunmayı yansıtmaktadır. Hz. Muhammed (sav)’in elindeki ilahi kitap, dilinde tecelli eden hadisler, kalbinden fışkıran irfan pınarı bu üç ana temayı birleştirip bütünlük içinde işlemektedir. O bakımdan Hz. Muhammed (sav) Efendimiz kalp ve kafaları aydınlatan bir kandil olarak tanıtılmaktadır. Şüphesiz bu kandilin yakıtı ilahi vahiydir; fitili Hz. Muhammed’in kalbidir, muhafazası ise O’nun irfanıdır. 340 95-YÜKLENİLEN MUKADDES EMANET “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.”(Ahzab,33/72) Bir yoruma göre ayet, dinin mükellef kıldığı şeylerin zorluğunu böyle bir temsili yolla anlatmaktadır. Bu öyle büyük bir emanettir ki , kuvvet ve şiddette mesel - Zemahşeri, C.III, s. 513; Nesefi, C.III, S. 23. -Şahinler, s. 183. 339 340 114 olan göklere, yerlere ve dağlara faraza böyle bir şey arz edilse, kabulden kaçarlar ve ondan korkarlar. 341 Ayetin üslubu, müfessirlerce temsil üslubu olarak değerlendirilir. Yani emanetin, güya göklere, yere, dağlara sunulmuş, “bunun hakkını verebilir misiniz”diye sorulmuş, onlar ise “hayır bu yük bize ağır gelir , biz altından kalkmayız” diye demişler, insan ise o ağır yükün altına girmiştir. Fakat emanetin gereğini yerine getirmemekle çok zalim ve çok cahil olmaktadır.342 İnsana yüklenen emanet, işlenmesinde sevap, terkinde ikab olan ibadet ve davranışlarla, akıl ve düşünce kabiliyetidir. Kulluk ve akıl emanetine riayet edilmezse, zulüm ve bilgisizliğe sapılmış olur. Bu emaneti vermekle Allah, insanı teklifleriyle sorumlu tutmuş ve böylece onu imtihan etmiştir.343 96-TATLI VE TUZLU İKİ DENİZ “İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur, acıdır (boğazı yakar). Hepsinden de taze et (balık) yersiniz ve giyeceğiniz süs eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayıp da şükretmeniz için gemilerin, denizi yarıp gittiğini görürsün.(Fa tır. 35/12) Ayet temsil yoluyla, Mümin ile kafirin veya dar-ı İslam ile dar-ı küfrün farkına işaret etmektedir.Suyu tatlı ve acı olan iki deniz birbirine nasıl eşit değilse, inananla, inanmayan da birbirine eşit değildir.344 Mümin ile kafir,cesaret ve cömertlik gibi bazı güzel ahlakta beraber de olsalar, aslında farlıdırlar. Çünkü mümin yaratıldığı fıtrat üzere devam etmekte, diğeri ise bunu bozmuş durumdadır.345 -Zemahşeri, C.III, s. 546; Eren, s. 116. -Sâbûnî, C.V, s. 110 343 - Elmalılı, C. V, s. 113. 344 - Zemahşeri, C.III, s. 50. 345 - Elmalılı, C. VI, s. 148. 341 342 115 97-KÖRLE-GÖREN İLE AYDINLIKLA-KARANLIK “Körle, gören bir olmaz.Karanlıkla aydınlık da bir olmaz. Gölge ile sıcak da bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!”( Fatır, 35/19-22) Bu ayeti kerime de kör,kafiri; gören, mümini; Zulümat küfrü; nur, İslam’ı; Zill, cennet bahçelerinde ki gölgeyi; haru, Cehennem ateşindeki sıcaklığı temsil etmektedir.346 İman, bilgi, hikmet ve akıl sahibi, ahlaklı, faziletli kimseler ile bunların takip ettiği hak yol ve nail olacakları uhrevi nimetler ile imansız, bilgisiz, akıl, basiret, ahlak ve faziletten yoksun kimseler ve bunların takip ettikleri batıl yol ve uğrayacakları uhrevi azap, kesinlikle bir tutulamaz. Zemahşeri, diriler ve ölüleri; İslam’a girenlerle, girmeyip küfürde ısrar edenler şeklinde yorumlar.347 98-PRANGALI MAHKUMLAR “Biz, onların boyunlarına halkalar (boyunduruklar- bukağılar) geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler.” (Yasin:36/8,9) Ayetler kafirlerin küfür de ısrarı, Hakk’a iltifat etmemeleri ve boyun eğmemelerini temsili bir üslupla anlatmaktadır. Veya, iman etmedikleri için ceza görecek olan kafirlerin durumunun temsili bir ifadesidir. Ayetlerde iki ayrı temsil getirilmiştir.Birinci temsilde elleri bukağılarla boyunlarına bağlanmış insanlar temsil edilmiştir. Bununla küfürde inatları, Hakk’a yönelmemeleri ve boyunlarını o tarafa çevirmemeleri anlatılmıştır. İkinci temsil de ise önlerinden ve arkalarından set çekilip önlerini ve arkalarını göremeyen insanların hali temsil edilmiştir. Bununla da basiretleri olmadığı ve Allah’ın ayetlerine nazar etmekten kör oldukları beyan edilmiştir.348 346 - Sabuni, C.VI, s. 173. - Zemahşeri, C. III, s. 589. 348 - Zemahşeri, C.IV, s. 5 ; Elmalılı, C. VI, s. 171. 347 116 99-ASHAB-I KARYE “İman yolları, kendilerine kapalı olduğu için hakkı göremezler. Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler.Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahmân, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz. (Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz. "Bizim vazifemiz, açık bir kilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir" dediler.(Bunun üzerine onlar:) Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler.Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz. Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!". "Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir."Bu tavsiyeden ötürü adama dönerek “Vay, sen de mi onların dinindensin” dediler. Bunun üzerine adam şöyle dedi: "Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz.". "O'ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefâati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar.". "İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum."."Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin." Azgınlar bu sözleri dinlemeyip, o zatı taş yağmuruna tuttular. Tam öleceği esnada ona. Ona: Cennete gir" denilince. "Keşke, dedi, kavmim bilseydi!". "Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını !". Biz ondan sonra, onun milletini helâk etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik. (Onları helâk eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler.” (Yasin:36/12-29) Ashab-ı karye kıssası, Hz. Peygamberi tanımayan ve Müslümanlara her türlü eza ve cefayı reva gören Mekke müşriklerine karşı getirilen bir temsildir. Ekser müfessire bu şehrin Antakya olduğu; elçilerin ise Hz. İsa’nın iki havarisi ve üçüncüsü ise Şem’un isimli, daha hikmetli hareket eden birisidir. 349 - Zemahşeri, C.IV, s. 8-14. 349 117 Elmalılı ya göre ise iki elçi, Hz. Musa ve Hz. İsa’dır. Bunların davasını teyid eden üçüncü elçi Hz. Muhammed’dir.350 100-EĞRİ HURMA DALI “Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.(Yasin, 36/39) Ayeti kerime, Ay’ın menzillerinden bahisle, onun ay sonundaki durumunu,hurmanın eskimiş beyaz bir dalına benzetmektedir.Zemahşeri’ye göre, hilal halindeki ay, üç cihetle yaşlı eski hurma dalına benzer: Hurmanın eski dalı incelir, kıvrılır ve sararır. Hilal halindeki ayın durumu da böyledir.351 101-DİRİLİŞİ İNKAR EDEN KİMSE “İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini aratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır. Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir. Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.” (Yasin:36/77-83) Öldükten sonra dirilmeyi inkar eden Übey b. Halef çürümüş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra Resulullah’a dönerek: “Allah’ın, bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?” dedi. Resulullah(s.a.), “Evet, seni diriltecek ve cehenneme sokacak” diye cevap verdi. Bunun üzerine 77. ve 78. ayetler nazil oldu.352 Bu Müşrik güya kendince bir misal getirir. Oysa kendisi pis bir meniden yaratılmıştır. O Allah kemikleri hiç yok iken ilk defa yaratan, her çeşit mahlukatı en iyi şekilde yaratan, yeşil ağaçtan ki bir birlerine zıt olmalarına rağmen ateşi çıkaran, muazzam yerleri ve gökleri yaratan dâima yaratıcı olan göklerin ve yerin mülkü ve - Elmalılı, C.VI, s. 176-180; Eren, s.134. - Zemahşeri, C.IV, s. 16. 352 - İbni Kesir, C. III, s.581. 350 351 118 meleküt elinde olan, bir “ol” demesiyle her şeyi anında yaratan o Allah elbette bu kemiklerden yaratmaya kadirdir. 102-GÜN YÜZÜ GÖRMEMİŞ BEMBEYAZ YUMURTA “ Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.(Saffat,37/49) Cennet kadınlarını anlatan bu ayette, kadınların son derece parlak ve temiz oldukları teşbih üslubuyla anlatılmıştır.bu ise güzelliğin zirvesine bir işarettir.353 103-ŞEYTANLARIN BAŞLARI GİBİ TOMURCUKLAR “Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık. Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. (Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.”(Saffat, 37/62-66) Ayette zakkumun tomurcukları, şeytanların başlarına benzetilerek bir temsil yapılmıştır. Bu genelde “Muhayyel “bir teşbih olarak yorumlanır. Nitekim son derece iyi olana “melek gibi”; son derece çirkin olana da “şeytan gibi” denir. Halbuki ne melek, nede şeytan insanlar tarafından görülmemiştir.354 Dünyada kafirler bunu inkar ettiler. Ateşin içinde ağaç olur mu? dediler. Cehennemde biten ağaç sözü geçince: Ateş, ağacı yakarken cehennemde nasıl ağaç olur? diye alay etmişlerdi. Bu bakımdan bu söz onlar için bir imtihan oldu. Bu sözden kastedilen manayı anlamadıklarından iyice küfre düştüler. Allah’ın, isterse, cehennemin yakmayacağı bir ağaç yaratabileceğini düşünemediler. 355 104-ÇOK EFENDİLİ KÖLE İLE TEK EFENDİLİ KÖLE “Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara. her türlü misali verdik. Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik.Allah, çekişip duran 353 - Eren, s. 236. - Elmalılı, C.VI, s.206 ; Eren, s.232. 355 - Ateş, s.316 ; Nesefi, C. V, s.125. 354 119 birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler” (Zümer:39/27-29) Ayeti kerime, şirkin batıl olduğunu açık bir şekilde göstermek için verilmiş bir temsildir. Yani birden fazla efendisi olan bir kölenin onların hangisinin emrine itaat edeceğini, şaşıracağını, bir çok meşakkat ve zahmetle tereddüt içinde kalacağını,; müşrikin haline misal verdi. 356 Ama bir başka köle ise İhlasla sadece bir efendiye hizmet ediyor. Efendisi de onun ihtiyaçlarını görüyor ve ona yardım ediyor. Bunlar elbette bir birine eşit değildir.357 105-KİTAP GİBİ DÜRÜLEN GÖKLER “Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun tasarrufundadır. Gökler O'nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (Zümer:39/67) Ayet bütün olarak ele alındığında burada Allah’ın azametini,O’nun yüceliğini insanların zihninde canlı hale getiren bir tasvir ve bir temsilin söz konusu olduğu görülecektir. . Burada ne Allah’ın avuçla tutması ve nede O’nun sağ elinin olması gibi kelimeler için hakikat yönüne girmeye gerek yoktur.358 106-KALPLERİNDE ÖRTÜ, KULAKLARINDA AĞIRLIK OLANLAR “ Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır. Onun için sen (istediğini) yap, biz de yapmaktayız!” (Fussilet:41/5) Bu ayeti kerimede Yüce Allah Nebi(sav)’in sağırlara, anlamak istemeyenleri de beyinsizlere çağrısına kulak vermeyenleri benzetmektedir. Çünkü Kur’an literatüründe kalp genelde akıl ve anlayış için kullanılmaktadır. Ayette, kendi duygu - Zemahşeri, C.IV, s. 121. - Ulutürk, s. 63. 358 - Halefullah, s. 195; Zemahşeri, C.IV, s. 137. 356 357 120 sınırları içinde kalıp Allah’ı da bu sınır içinde maddeleştiren inkarcıların hakkı kabul etmemelerinin üç nedeni üzerinde durulmaktadır. Kalplerinin kılıflı olması Kulaklarında ağırlık bulunması Onlarla Nebi (sav) arasında gerili bir perdenin konulması Bunlar kalbin nefis, şehvet ve heveslerle örtülü olup madde ile katılaşması, şöhrete bütün benliklerini kaptırmaları, sınırsız hürriyetlerini sınırlamak isteyen Peygamber ile kendi arlarına bu ölçüsüz ve adaletsiz hürriyet alışkanlıklarını engel koyduklarını göstermektedir. Ayette geçen “Ekinneh” ifadesi “Kinan” ın çoğuludur. Kinan ise okların konulduğu kılıfa denir. 359 Kureyş, bu sözleriyle Kur’an’ın dinlemekten kaçınarak, Hz. Peygamber’le aralarındaki din ihtilafını açığa vuruyor ve Allah’ın Resulü Kur’an okuyup Allah’a çağırdığı zaman kendisiyle alay ediyordu. 107-BOYNU BÜKÜK KURU TOPRAK “Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah'ın âyetlerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.” (Fussilet:41/39) Ayeti kerime de Yüce Allah, kışın ölü gibi duran ve hiçbir canlılık alameti görülmeyen toprağın ve ürerindeki bitkilerin baharın ilk yağmurlarıyla yeşerip canlanmasına, İnsanın tekrar yeniden dirilmesini temsili bir anlatımla örnek göstermiştir. Ayette yüce Allah, ölülerin diriltileceğini ölü gibi kuru toprağın yağmurla Allah tarafından yeşerip canlanmasını delil getirmiştir. Yeryüzünün hüsran ve kuraklık halindeki perişanlığı, zillete düşmüş bir kimsenin boynunu büktüğü huşu, yani perişan halinde benzetilmiştir. Bu benzetme bir taraftan secde etmek istemeyen kibirli kimselerin nihayet toprak olup zelil olduklarını hatırlattığı gibi, bir taraftan da alçak gönüllü olanların yükseleceklerine işaret için buyuruluyor ki derken onun üzerine o - Şahinler, s. 192. 359 121 suyu indirdiğimiz zaman titrer, deprenir ve kabarır şüphe yok ki ona o hayatı veren, o yeryüzünü öyle dirilten elbette ölüleri de diriltir. Ruhsuz cesetlere ruh verir. Şüphesiz ki O, her şeye kadirdir. İradesinin yöneldiği her şey vücuda gelir, kâfirler yıkılır, müminler yükselir. Onun için şu andan itibaren yılmayıp davete atılmalıdır. 360 Ayet hakkında S.Kutup şu yorumu yapmaktadır: “Ayette boynu büküklük olarak ifade edilen yerin durumu, üzerine suyun inmesinden önceki hareketsizliğidir. Üzerine su döküldüğü zaman titreşiyor, kabarıyor. Sanki yerin bu hareketi, hayat bahşeden sebeplere karşı yüce Allah'a yönelik bir şükür, bir ibadet ifadesidir. Çünkü bu ayetin içinde yer aldığı atmosfer, ibadet, teşbih ve boyun bükmeyi anlatan ayetlerin oluşturduğu atmosferdir. Bu yüzden yeryüzü sahnede yer alan uygun bir duygu ile, uygun bir hareket ile sahnenin vermek istediği mesafe katkıda bulunan bir şahısmış gibi sunuluyor...”361 108-UZAKTAN KENDİLERİNE ÇAĞRILANLAR “ Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arap’a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)” (Fussilet:41/44) Bu emsalsiz benzetme ile inatçı kafirlerin ruh hallerinin bir portresi çizilmiş ve kendileri duyup ta bir şey anlamayan akılsız hayvanlara benzetilmiştir. Onlar tıpkı kendilerine uzaktan seslenilen insanlara benzerler uzaktan çağrılan kimseler ses duysalar da bağıranın sözlerini anlayamazlar, kelimeleri seçemezler. Kendilerine sanki bir uğultu geliyormuş gibi gelir ve bir anlam ifade etmezler.Taassup içinde olan insanın karşısındakini dinlememesi normaldir. Konuşmacı sözünün karşı tarafa ulaşmadığını ve kalbinde nefret uyandırdığını hemen hisseder. İşte aynı husus burada da söz konusudur. Özetle söylemek gerekirse Müşrik veya Kafirlerin Kur’an-ı anlamak istemeyişleri tasvir edilmekte ve Kur’an’ın çağrısına karşı, laf anlamayan, sadece bir ses ve bir bağırtı duya - Elmalılı, C.VI, s. 4209. - Kutup, C. V, s. 186. 360 361 122 hayvanlar gibi davrandıkları anlatılmaktadır. 362 İbni Abbas ayet hakkında: Yüce Allah onların çağrı ve seslenmekten başka bir şey anlamayan “Hayvanlar” gibi olduğunu anlatmak istiyor” diye yorum yapmıştır.363 109-BOYUNLARINI BÜKEREK GÖZ UCUYLA BAKANLAR “Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnananlar da: İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler, sürekli bir azap içindedirler.”(Şura:42/45) Ayet,zalimlerin ahiretteki durumlarını ortaya koymaktadır. İnsan korkunç bir şet ile karşılaştığı zaman, korkudan hemen gözlerini kapatır, fakat yinede kendini bakmaktan alı koyamaz ve o şeyin kendine ne kadar yakın olup olmadığına bir bakar. Ve sonra yeniden gözlerini kapatır. İşte cehenneme sevk edilenler insanların o andaki halleri bu şekilde tasvir edilmiştir. Zalimler azgın olduklarından onlara en uygun düşen hal kıyamet gününde zillete dücar olmalarıdır. Onlar azabı gördükleri vakit büyüklenmeleri tamamen söner ve hayal kırıklığı içinde sorarlar : “Geri dönecek bir yol yok mudur?” Bu ifadede ümitsizlik ve heyecan içerisinde herhangi bir kurtuluş yolu bekler halde bir çöküntü içindedirler. Ayrıca ayette geçen “kıyamette ziyana uğrama”, cehennemde ebedi kalma ve cennette hazırlanan nimetlerden mahrum bırakılma şeklinde açıklanmıştır 110-YÜZÜ SİM SİYAH KESİLENLER “Onlardan biri, Rahmân'a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir. Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah'ın parçası mı sayıyorlar?).”(Zuhruf:43/17,18) Ayette ifade edildiği gibi kızları Allah’tan, oğulları kendilerinden saydıkları için, kız çocuğunun doğum haberine üzülür ve sinirlenirlerdi. Sonra da kızları diri diri - Sâbûnî, C.V, s. 430. - Aynı yer . 362 363 123 kuma gömerlerdi. Ayeti kerimede bu vahim olay tasvir edilmektedir. Ayrıca ayet, kadınlardaki süslenme özellikleriyle, mücadeledeki zayıflıklarına işaret etmektedir. 364 Ayetlerle ilgili Kutup şu yorumu getirir: “Kendilerine müjdelendiği zaman öfkelendikleri bir şeyi Allah'a nispet etmemek takınılması gereken zorunlu bir edep tavrı değil miydi? Uygun olanı bu değil miydi? Oysa onlardan birine kız evladın oldu diye haber verildiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir. Öfkeleri yüzlerinden okunur. Kızar, kız çocuğunun olduğunu gizlemeye çalışırlar. Kızgınlıktan parçalanacak gibi olurlar. Şu halde süs içinde, nazla, şefkatle büyüyen kızları Allah'a nispet etmeleri yakışık alıyor mu? Edep tavrına uyuyor mu? Bilindiği gibi kızlar kavgaya, savaşmaya güç yetiremezlerdi. Fakat onlar toplum olarak savaşçılardan ve söz ustalarından hoşlanırlardı. Kur'an-ı Kerim onları kendi mantıklarını kullanarak suçüstü yakalıyor. Nefret ettikleri şeyleri yüceltip Allah'a dayandırmalarından dolayı onları utandırıyor. Mutlaka böyle bir şey yapmak zorundaydılarsa hoşlandıkları, sevindikleri şeyleri seçip Rabb'lerine dayandırsalardı ya.”365 111-ÖN YARGILI İNSANLARIN İNATÇI TUTUMLARI “Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur. O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.”(Zuhruf:43/57-60) Rivayet edildiğine göre, Hz. İsa ve annesi Meryem’le ilgili bir meselenin konuşulduğu toplantıda müşriklerden biri “Eğer tapılan İsa, Meryem, Üzeyr ve melekler cehennemdeyse onlarla beraber olmaya razıyız” demiş, bu söze müşrikler gülmüşlerdi. Ayet, onların bu şımarık tavırları hakkında inmiştir. Bu sözleriyle müşriklerin tanrılarını, Hz. İsa ile karşılaştırmaya yeltendikleri anlaşılmaktadır. Ayet, Hz. İsa’nın - Ateş, s. 306. - Kutup, C. V, s. 263. 364 365 124 peygamberlik nimetine erişen ve babasız doğuşuyla da İsrail oğullarına ilahi kudretin örneği olarak getirilen büyük bir zat olduğunu teyit etmektedir.366 112-YERİN VE GÖĞÜN AĞLAMASI “Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.”(Duhan:44/29) Bu ayeti kerimede temsili bir anlatım söz konusudur. Allah Teala, Peygamberine verdiği sözü tutmayan Firavun ve yandaşlarını helak ettiği zaman onların peşinden kimsenin ağlamadığını ve onlara kimsenin acımadığını bu mecazi ifadeyle bize ibretli bir şekilde ifade etmiştir. Bir görüşe göre Araplar içinde büyük birisi ölünce “Dünya onun için karardı, Ay- Güneş tutuldu, rüzgar, gök ve yer ağladı” derlermiş.367 Nitekim H. Peygamber(sav)in oğlu İbrahim vefat edince Güneş tutulmuştu. İbrahim’in ölmesi yüzünde güneşin tutulduğunu söyleyenler olmuş. Bunun üzerine Nebi güneş ve Ay’ın birinin ölümüyle tutulmayacağını ifade ettiler.368Bu onun ölümüne üzülme ve ağlamanın gerekliliğini vurgulamak için temsil ve zihinde canlandırma yoluyla söylenmiştir. Buna göre ayetin manası şöyle olur: Firavun ve kavmi helak oldu onların başlarına gelen bu musibet büyük olmadı. Onlar için arkada kalıp ağlayan kimse bulunmadı. Bir görüşe göre de burada muzaf hazfedilmiştir. Yani onlara yerde ve gökte bulunanlar ağlamadı demektir. 369 Ayrıca “Onlara yer ve gök ağlamadı” ifadelerinde bir aşağılama ve bir küçük düşürmede söz konusudur. Şu büyüklenen zalimleri ve azgınları gökte ve yerde hiç kimse ciddiye almıyor, hesaba katmıyor. Bir karıncanın bir bitkinin yok olması gibi ortadan yok oluyorlar.insanları ayaklarıyla çiğneyen bu zalimler bir haşere gibi yok olup gidiyorlar. - Ateş, s. 307. -Sâbûnî, C.VI, s.21. 368 - Buhari, Küsuf, 1,2,4. 369 - Zemahşeri, C.IV, s. 269. 366 367 125 113-ÖRTÜLEN GÜNAHLAR “İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır. İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir Bunun sebebi, inkâr edenlerin bâtıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır. İşte böylece Allah, insanlara kendilerinden misallerini anlatır”(Muhammed,44/1-3) Ayetlerde Kafirlerin eylemlerinin boşa çıkmasının;Müminlerin ise bağışlanıp huzura kavuşturulmasının nedeni edebi bir üslupla anlatılmaktadır. Böyle de olmuştur. Çünkü kafirler batıla; İnananlar ise Rablerinden gelen gerçeğe uymuşlardır. Ayetin sonunda Allah’ın insanlara durumu böyle güzel benzetmelerle anlattığı belirtilmiştir.370 Mekke halkı, İslam’a girmekten çekiniyor, üstelik İslam’a girenleri de çevirmeye, alıkoymaya uğraşıyordu. Ayet, böyle inkar içinde bulunan bir topluluğun, fakirlere yemek yedirmek, sıla-i rahim yapmak, esirleri azat etmek, Mescid-i Haram’ın imarına çalışmak gibi amellerinin boşa gideceğini belirterek, bu davranışlarının dünyada faydasını görseler bile, ahirette sevaptan mahrum kalacaklarını açıklamaktadır.371 114-HAYVANLAR GİBİ YİYENLER “Muhakkak ki Allah, inanıp iyi işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar; inkâr edenler ise (dünyadan) faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.(Muhammed, 47/12) Ayet düşünmeden yemeleri ve zevki peşinde koşmaları nedeniyle kafirleri, hayvanlara benzetmiştir. Hayvan kesileceğinden gafil bir şekilde otlar, zevkine bakar. Kafirler de işte böyledir.Ayet, inkar edenleri, ahireti tanımayan, başlarına gelecekten habersiz, bütün imkanlarını midelerine ve şehvetlerine harcayan muhteris yaratıklar şeklinde tanımlamaktadır.372 - Ateş, s. 310. - Zemahşeri, C.IV, s. 307. 372 -Zemahşeri, C.IV, s. 310; Eren, s. 140. 370 371 126 115-SÜZME VE BAĞIRSAKLARI PARÇALAYAN KAYNAR SU “Muttakîlere vâdolunan cennetin durumu şöyledir: İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rablerinden de bağışlama vardır. Hiç bu, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu.? Onların arasında, seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara "Az önce ne demişti?" diye sorarlar. Bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlediği, hevâ ve heveslerine uyan kimselerdir.Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini arttırır ve sakınmalarını sağlar”(Muhammed:47/15-17) Bu ayeti kerimelerde Müminlerin gideceği cennet çekici ifadelerle; Kafirlerin gideceği Cehennem ise ürküten ve tüyleri diken diken eden ifadelerle tasvir edilmektedir.Kafirlerin iki yüzlü tipini teşkil eden münafıklar, Hz. Peygamberin huzurunda veya hutbede dinlediklerini, sonradan sırf alaya almak ve maskaralık etmek için, İbn Mes’ud ve İbn Abbas gibi alim sahabelere yanaşarak Hz. Peygamberin az önce neler söylediğini sormaya yelteniyorlardı. Ayet, onların bu tutumunu açıklayarak davranışlarını kötülemektedir. 116-ÖLÜM BAYGINLIĞINA TUTULMUŞ BİR BAKIŞLA BAKANLAR “İman etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da budur! “(Muhammed:47/20) Ayet savaş istedikleri halde bu emir geldikten sonra Allah için canını ve malını harcamak istemeyen Münafıkların içinde bulundukları durum tasvir edilmektedir. Kur’an Münafıkların bu durumunu eşsiz bir benzetme ile gözler önüne sermektedir. Bu ifadenin taklidi mümkün deyildir. Bir başka şekilde aktarılması imkansızdır. Burada Kur’an’ın o eşsiz belagatı bir kez daha kendini göstermektedir. Bu ifadeler dehşet derecesine varan bir mahcubiyeti ifade etmektedir. Bununla beraber 127 ayetin tasviri, hareket ve aydınlık dolu olarak eşsiz bir biçimde hayalleri meşgul edip durmakta, hasta ruhların ve münafıkların tabiatını anlatmaktadır. 373 117-KİLİT VURULMUŞ KALPLER “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı?Yoksa bir takın kalpler üzerine kilit mi vurulmuş?” (Muhammd,47/24) Bu ifadeyle Kur’an-ı düşünmeyenleri, kalpleri kilitli kapılara benzetilerek temsil yapılmıştır. O kalplerde küfür ve inat kilitleri vardır. Ayet öğütün kalplere ulaşmadığını böyle bir temsille anlatmıştır.374 118-KÖKLEŞEREK GÖVDESİ ÜZERİNE DURAN EKİN “ Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.”(Fetih:48/29) Bu ayette Yüce Allah ,Hz. Peygamber (as) ile İslam’ın başlamasını, ashab-ı kiram ile gelişip terakki ederek, kuvvetlenip kökleşmesini; Bir ekinin tohumun atılmasıyla başlayan, yaşam serüvenine benzetmiştir. Çünkü Hz. Peygamber İslam tohumunu tek başına ekti. Sonra Cenab-ı Hakk, O’na inanan ve onunla birlikte olanlarla onu takviye etti.375 Ve tohum ashap şeklinde filiz verdi. Fakat bu durum kafirlerin öfkesini artırdı.Hz. Peygamber ve arkadaşlarının ilk ve son durumları bir benzetme ile anlatılmaktadır. İlk defa yere atılan bir dane gibi filizlenmeye başlayan Müslümanlar, gittikçe güçlenerek koca bir ordu olmuşlardır. İslam tohumunu ekenler bu duruma son Şahinler, s. 217 - Zemahşeri, C. IV, s.337. 375 - Kasımi, Cemalettin, Tefsiru’l-Kasıni, (Mehasinu’t-Tefsir), Dar-ı Hayat-ı Tirase Yay., Beyrut 1994, C. VI, s. 285. 373 374 128 derece sevinirlerken, onların bu güçlü durumunu gören kafirler de öfkeden çatlar hale gelmişlerdi.376 119-ÖLÜ ETİ YİYENLER “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir”(Hucurat:49/12). Allah Teala bu ayette gıybeti, ölü kardeşin etini yemeye benzetmiştir. Burada gıybetin tabiat olarak, akıl ve şeriat nazarında çirkinliğini, tiksindirecek bir şey olduğunu; birden göz önüne gelen bir tasvir ile en beliğ bir şekilde anlatmıştır. Çünkü yanında bulunmayan ve kendisini müdafaa edecek birini bulamayan mümin kardeşi bir ölü mesabesindedir. İfade de işin şenaatini anlatmak için, bir çok mübalağa unsuru kullanılmıştır. Zandan kaçınmamız, kusur araştırıp ayıpları deşmememiz ve gıybet etmememiz istenmiştir. Çekiştirilen kimsede, anlatılan kusur bulunsa bile, bunun anlatılmasının caiz olmadığı Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır.377 120-SU İLE CAN VERİLEN ÖLÜ TOPRAK “Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir”(Kaf:50/10,11) Su ile, ölen toprak canlanıyor; ağaçlara taze bir hayat geliyor, bitkiler bir yerden çıkıyor. İşte bu duruma insanların kabirlerinden çıkmaları ve yeniden dirilmeleri temsil edilmiştir.378 121-CEHENNEMİN GENİŞLİĞİ “O gün cehenneme "Doldun mu?" deriz. O da "Daha var mı?" der”(Kaf,50/30) - Zemahşeri, C. IV, s.310; Nesefi, C.III, s.344; Ulutürk, s. 78; Ateş, s.321. -Sâbûnî, C.VI, s.144 ; Nesefi, C.III, s. 355; Elmalılı, C.VI, s. 536; Ulutürk, s.79. 378 -Sâbûnî, C.VI, s.176. 376 377 129 Burada söylenmek istenilen, Allah’ın cehenneme soru sorması ve cehenneminde Allah’a cevap vermesi değildir.Bu ifade cehennemin genişliği ve ne kadar çok olursa olsun, suçluları alabileceğini vurgulayan bir temsildir.379 122-KONUŞMAK GİBİ HAK OLAN GERÇEKLER “Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır. Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?Semada da rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler vardır.Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.” (Zariyat, 51/21-23) Bu ifadeler cennetin hak olduğunu bir misalle anlatmaktır. Yani kendi konuşmanız nasıl hak ise, size vadedilen de o derece haktır. Yeryüzünün dağlarında, denizlerinde, ağaçlarında, bitkilerinde, madenlerinde ve canlılarında Cenab-ı Hakk’ın kudret, irade ve birliğine delalet eden alametler açıkça sergilenmektedir. Buna göre insan kendi konuşmasının kendisine ait olmasından nasıl şüphe etmezse, Allah’ın bildirdiği şeylerden de öylece şüphe etmemelidir. 380 123-YAYILMIŞ ÇEKİRGE SÜRÜSÜ “Çağıranın görülmemiş bir şeye çağırdığı gün, sen de onlardan yüz çevir.7. Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir halde kabirlerden çıkarlar”(Kamer:54/6,7) Burada inkar ettikleri dirilme günü gelip çattığında Kafirlerin kabirlerin den çıkışı ve Peygamberin haber verdiği olayların gerçek olduğunu anladıkları o günkü hallerinden bir canlı bir tablo sunulmaktadır. Bunlar çoklukları ve her tarafa yayılmaları ila çekirgelere benzetilmiştir. Çünkü onlar korkunun ve gerçeğin başlarına gelmesinden dolayı gözlerini kaldıramayacak bir rezilliktedirler. Korku ve şaşkınlıktan nereye gideceklerini bilemezler.Sâbûnî’nin İbnu’l-Cevzi’ den yaptığı bir rivayette şöyle der: Çekirgenin yönelip gideceği belli bir yönü olmadığı için Allah onlarıçekirgeye 379 - Halefullah, s. 203. - Nesefi, C. III, s. 374. 380 130 benzetmiştir. İnsanlar kabirlerinden korkulu bir halde çıkarlar. Hiçbirinin gideceği belli bir yönü yoktur. Buradaki davetçi ise İsrâfil (as)dır. 381 124-SÖKÜLMÜŞ VE İÇİ BOŞ HURMA KÜTÜKLERİ “Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir rüzgâr gönderdik. O rüzgâr, insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!”(Kamer:54/19-21) Bu ayeti kerimeler, helakına sebep olan iri bedenli oldukları ifade edilen ad Kavminin şiddetli rüzgar sunucu içine düştükleri durumu ifade eden bir temsil içermektedir. Onların,başları kopup kopup devrilmeleri veya hurma kütükleri gibi büyük cüsseler halinde ölü olarak yere yıkılmaları temsili bir yolla anlatılmıştır.382 Bu şiddetli rüzgarın “ Akim” ile ifadesinde kısır bir kadına benzetme söz konusudur.buda şunu ifade eder, kısır kadının nesli kesik olması gibi, bu rüzgarda onların nesillerini kesip, köklerini kurutmuştur. 383 At Kavmi Hakka süresinde ise “İçi boş hurma kütükleri” ne benzetilmiştir. 384 bu ifade de bedenlerindeki ruhlarının çıktığına veya yaşarlarken iman ruhunu kaybettikleri için içi bu benzetmeye tabi olduklarını ifade etmek mümkündür. Yani içi boş hurma kütükleri gibi yere yığılıp kaldılar.385 125-HAYVAN AĞILININ KENARINA ATILAN KIRINTILAR “Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılının kenarına atılan kuru ot kırıntıları gibi oluverdiler.”(Kamer:54/31) Ayette semud kavminin başına gelen ses helakini anlatılmakta ve helakin sonunda dönüştükleri durum, hayvan sahiplerinin hayvanlarına verdikleri otlardan - Sâbûnî, C. VI, s. 246. - Elmalılı, C. VII, s. 65; Nesefi, C. III, s. 403. 383 - Sâbûnî, C. VI, s.248-249. 384 - Hakka, 69/6-8. 385 - Eren, s. 199. 381 382 131 sonra kalan ve hiçbir değeri olmayan aksine bulunduğu yere zarar veren kırıntı veya çalı-çırpıya benzetilmiştir. 386 126-YÜCE DAĞLAR GİBİ GEMİLER “Denizde yüce dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur.” (Rahman, 55/24) Bu ayeti kerimede Allah’ın kudretiyle büyüklüğüne rağmen batmadan denizlerde yüzdürülen gemiler; yüce dağlara benzetilerek teşbih-i temsil yapılmıştır 127-SAKLI İNCİLER “Canlarının çektiği kuş etleri,Titizlikle korunan inciler gibi. İri gözlü hûriler Yaptıklarına karşılık olarak (verilir)” (Vakıa:56/21-24) Bu ayet son derece güzellikler ifade eder. Ayette hurilerin temizliğini, dokunulmamışlığını ve parlaklığını ifade için, toz konmamış incilere benzetilerek bir temsil yapılmıştır.Huriler bizim hissi idrakimizden ve hayali tasavvurumuzdan uzak olduğu için böyle teşbih ile anlatılmıştır. 387 128-SUSAMIŞ DEVELERİN SUYA SALDIRMALARI “Sonra siz ey sapıklar, yalancılar! Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. üstüne de kaynar sudan içeceksiniz. Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur”(Vakıa:56/52-56). Bu temsilde Ehl-i Cehennemin, açlıklarından zakkum gibi en nahoş, acı ve yakıcı bir yiyecekten yemeye mecbur kalmaları; susuzluktan bağırsakları parçalayan “hamim”den yani kaynar sudan içmeleri, suya kanmaz develerin içişine benzetilmiştir. - Elmalılı, C.VII, s. 65. - Nesefi, C. III, s. 439. 386 387 132 129-SARARIP ÇER ÇÖP OLAN YEŞİLLİKLER “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadid :57/20) Bu meselde Allah Teâlâ, Dünyanın halini ve çabuk geçiciliğini, faydasının azlığını; Yağmurun bitirdiği, gelişip büyüdüğü zaman çiftçilerin hoşuna giden bitkilerin haline benzetmiştir. Dünya böyle tek mevsimlik bitkilere benzer. Dünya hayatı , oyun, eğlence, süs ve övünme gibi küçük işlerdir. Ahiret ise, Allah’ın rızalığı, mağfiret, azap, cennet ve cehennem gibi büyük işlerdir. O halde ahirete yönlenilmelidir. 388 130-ŞEYTAN GİBİ OLANLAR “Münafıkların, kitap ehlinden inkâr eden dostlarına: Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz, dediklerini görmedin mi? Allah, onların yalancı olduklarına şahitlik eder.Andolsun, eğer onlar çıkarılsalar, onlarla beraber çıkmazlar; savaşa tutuşmuş olsalar, onlara yardım etmezler; yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez. Onların içlerinde size karşı duydukları korku, Allah'a olan korkularından daha şiddetlidir. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.(Onların durumu) kendilerinden az önce geçmiş ve yaptıklarının cezasını tatmış olanların durumu gibidir. Onlara acıklı bir azap vardır. Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana "İnkâr et" der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım, der” (Haşr:59/11-16) - Ulutürk, s. 52; Zemahşeri, C.IV, s. 566. 388 133 Ayet-i Kerimelerde Münafıkların Yahudilere karşı işledikleri hileli ve kandırmaya dayalı oyunlarıyla, insanları kandırmadaki hileleri ve tuzakları nedeniyle şeytana benzetilmiştir.Yahut ta şeytanın rolünü üstlenmeleri nedeniyle şeytana benzetilmişlerdir.Burada benzetme yönü ise şeytanın bu iki yüzlülüğüdür.Çünkü şeytan insanları inkara varıncaya kadar tahrik ederek kışkırtır ve aldatır. Tam inkar edince de “Ben senden beriyim...”der Konuyla ilgili Elmalılı şöyle der: Şeytanın meseli gibi darb-ı mesel olmuş, hayret verici hali gibi hani bir vakit insana küfret demişti. Bir âmir durumunda onu küfre teşvik etmişti o insan küfredince de, şeytan çekilivermiş haberin olsun, "Ben senden beriyim." demişti. Yani senin bulaştığına bulaşmam, sorumluluğuna iştirak etmem çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Küfür et diye emir verirken korkmamıştı da, aldatıp belâya soktuktan sonra azabı hatırlayarak korkacağı tutmuş, "Ben karışmam ne halt edersen et" diyerek savuşuvermişti ki bu da bir şeytanlıktı. Münafıklar da böyle yapmışlardı ve böyle yapmaktadırlar. Ebu Hayyân der ki: "Şeytanın ben Allah'tan korkarım demesi, bir riyâ idi ki, bu korku, onu insanları fenalığa sevk etmekten alıkoymuyordu." Müfessirlerin çoğu, buradaki şeytan ve insandan maksadın şeytan ve insan cinsi olduğu görüşündedirler.”389 Şeytanın buradaki karakteri ve üstlendiği görev insanoğullarından sözüne kulak verenlere karşı tutumu onun yapısına ve asıl görevine tamamen uygun düşmektedir. Asıl akıl almayan ve izahı mümkün olmayan şey durumu ve konumu böyle bir yaratığa, insanın kulak verip onu dinlemesidir.390 131-KORKUDAN BAŞ EĞEREK PARAM PARÇA OLAN DAĞLAR “Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün.Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr:59/21) Bu ayette anlatılmak istenen, emanet ayetinde olduğu gibi, Kur’an okunurken onun başlara vurucu îkaz ve manalarını düşünürken, insanın kalbinin - Elmalılı, C. VIII, s. 265. - Zemahşeri, C.IV, s. 493-494. 389 390 134 katılığına ve saygısının az oluşuna tevbih içi bir temsil ve tahyildir. İşte Kur’an’ı şanı, azameti, kadri ve rütbesi böyle yüce bir kitaptır.391 İbz bu Kur’an-ı, onca büyüklüğüne ve katılığına rağmen dağlara indirseydik, ve o da manasına vakıf olup içindekileri anlasaydı, saygıyla boyun eğer,Allah korkusundan parça parça olurdu. Ey İnsanlar! Bu Kur’an karşısında sizin kalbiniz neden yumuşamaz, nasıl saygı duymaz ve Allah’ın emrini anlamazsınız.392 132-BİRBİRİNE KENETLENMİŞ BİR BİNA GİBİ OLANLAR “Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Saf:61/4) Bu ayeti kerimede Yüce Allah müminlerin savaş zamanındaki hallerini edebi bir üslupla tasvir ve temsil ederek, bu esnadaki hallerini, birbirlerine olan bağlılıklarını, birlikteliklerini ve yardımlaşmalarını; tek başına bir anlam ifade etmeyen fakat bir araya geldiklerinde kendileriyle yapılan sağlam binalara benzetmiştir. Öyle bir bina ki bütü tuğlaları bir birine sarılmış, kenetlenmiş ve birbirine yardımcıdır. Ve her biri ayrı bir deliği kapatır. Ne bir fazla var nede bir eksik.393 133-AĞIZLARIYLA ALLAH’IN NURUNU SÖNDÜRMEK İSTEYENLER “Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır” (Saf:61/8) Ayette geçen Allah’ın nuru ifadesi, Allah’ın dini, Kitabı ve delili olarak yorumlanmıştır.Üfleyerek Güneşi söndürmeye çalışanlar, nasıl hedefine varamaz ise, Allah’ın dinini ve kitabını yok etmeye çalışanlarda bunların neticesiz kaldığı gibi neticesiz kalacaklardır.394 391 - Zemahşeri, C. IV, s. 87. - İbni Kesir, C.VIII, s.546. 393 - Şahinler, s.298; Nesefi, C.III, s.475. 394 - Elmalılı, C.VII, s.285-289. 392 135 134-KİTAP YÜKLÜ MERKEPLER “Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”(Cuma:62/5) Bu ayette de İlahi Kitaplar’ın hükümlerini uygulamayan, Yahudi din adamları, sırtında Kitap taşıyan fakat içlerindeki bilgilerin değerini anlama kapasitesinden uzak olan eşeklere benzetilmekte ve Allah’ın ayetlerini yalanlayanlarının benzerlerinin durumunun ne kötü olduğu vurgulanmakta ve Allah’ın zalimleri doğru yola iletmeyeceği temsili bir anlatımla vurgulanmaktadır.395 135-DUVARA DAYALI KERESTELER “Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış keresteler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?(Munafikun:63/3,4) Ayette iki yüzlü münafıkların, gösterişli, sözlerinin yaldızlı olmasına rağmen, duvara dayatılmış keresteler gibi güzel görünümlü fakat anlatışsız, yararsız, korkak ve kof insanlar oldukları; her bağırtıyı kendilerine hücum sandıkları, anlatılmakta ve düşman olan o kimselerden sakınılması, Hz. Muhammed’e emredilmekte ve apaçık gerçeklerden sapan o insanların halleri ve davranışları kınanarak bir temsil yapılmaktadır.396 136-YAKITI TAŞ VE İNSAN OLAN ATEŞ “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrim:66/6) - Nesefi, C.III, s. 480; Ateş, s. 319. - Ateş, s. 318. 395 396 136 Bu ateşte insanlar taşlar gibi onlarla birlikte yanarlar. Tıpkı taşlar gibi önemsiz, taşlar gibi değersiz ve taşlar gibi itina gösterilmeden tutulup atılırlar.397 Müslümanların ruhlarında derin etki bırakan bu olayın ışığında Kur'an-ı Kerim müminleri görevlerini yapmaya; ailelerini eğitmeye, İslam ilkelerine göre yönlendirmeye, onlara öğüt vermeye, Dolayısıyla hem kendilerini hem de aile fertlerini ateşten korumaya çağırıyor. Bu arada bir ateş sahnesini ve kafirlerin o anki durumlarını canlandırıyor. Müminin hem kendisine hem de ailesine karşı olan sorumluluğu ağır ve korkunç bir sorumluluktur. ileride korkunç bir ateş.... O ve ailesi bu ateşle karşı karşıya dırlar... Kendisini bekleyen bu ateşten hem kendini hem de ailesini uzak tutmak zorundadır. Evet ateştir bu. Alev alev yanan dehşet verici bir ateş... "Yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateş. Bu ne korkunç bir ateştir ki, taşları cayır cayır yakıyor! Şiddeti harekete, aşağılamaya, horlamaya varan bu azap ne dehşetlidir! Üstelik bu ateşin çevresinde olan her şey ve ateşin bulunduğu ortam da ürkütücüdür, dehşet vericidir: "Başında iri gövdeli, haşin melekler vardır." Tabiatları sorumlusu bulundukları azaba uygundur.... "Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmezler ve emredileni yaparlar."398 137-KÜFÜR VE İMAN SEMBOLÜ KADINLAR “Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût’un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi.Allah, inananlara da Firavun’un karısını misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!demişti.İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi”(Tahrim:66/10-12) Ayeti kerimelerde küfrün sembolü iki kadın ve İman sembolü olarak ta iki kadın mesel olarak anlatılmaktadır. Bunlardan Hz. Nuh’un karısı ve Hz. Lut’un karısıdır. Kocaları peygamber olmasına rağmen kendileri imandan istifade edememiş ve 397 - Nesefi, C.III, s . 506 ; Alusi, C.VI, s. 490. - Zemahşeri, C.IV, s.555; Elmalılı, C.VII, s. 420-426. 398 137 küfür içinde kalmışlardır. İman sembolü kadınlar ise Firavunun hanımı Asiye ve Hz. Meryem anamızdır. Bunlar güç şartlar içinde imanlarını korumuş ve Allah’a bağlılıkları sarsılmadan emanetlerini teslim etmişlerdir. 399 138-ÖFKELİ ATEŞ “Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size,(bu azap ile)korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?diye sorarlar(Mülk: 67/6-8) Ayette cehennem ateşine “Teğayyüz ve zefir” yani öfkeli ve uğultulu bir ses nispet edilmiştir ve cehenneme beşeri bir şahsiyet özelliği yüklenerek bir teşbih-i temsil yapılmıştır.bir insanmış gibi, öfkeleniyor, feveran ediyor, ehli cehennemi cezalandırmak için adeta, yerinde duramıyor.400 139-YERYÜZÜNÜN OMUZLARI “Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.” (Mülk,67/15) Ayette ki bu teşbihle “zelul” ifadesiyle arz, her türlü istifadeye müsait olarak binilen ve kimseyi incitmeden taşıyan uysal bir binit halinde tasvir edilmiştir. Arzın omuzları temsili ise arzın insana itaatkar olmasına bir meseldir. Çünkü ayetin metninde geçen “menakip” ifadesi “devenin sırtı” anlamındadır. 401 140-YÜZ ÜSTÜ SÜRÜNENLER “Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir,yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?”(Mülk:67/22) - Ateş, s. 320,321. - Eren, s. 228; Nesefi, C. III, s. 512. 401 - Zemahşeri, C.IV, s. 567; Elmalılı, C.VII, s. 495. 399 400 138 Ayet Mümin ve kafir ile alim ve cahil için temsil olarak değerlendirilmiştir.402 Hamdi Yazır’ın ifadesiyle, İnsanlığın gereği,süfli hayvanlar gibi yerde sürünmekte veya rızkı yerde aramakta değil, doğru bir yol ve istikametle hakka doğru düpedüz girmektir.403 141-BAĞ SAHİPLERİ “Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz). Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.Onlar istisna da etmiyorlardı. Fakat onlar daha uykudayken Rabbi’nin katından gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,Bahçe kapkara kesildi.Sabah olurken birbirlerine seslendiler. "Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!" diye. Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı."Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye. (Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler. Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler. Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız! İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tespih etsenize" dememiş miydim? Rabbimizi tespih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler. Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.(Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz. Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!”(Kalem:68/16-32) Bu ayetlerde mesel olan kıssa, Yemen’de San’a yakınlarında Savran denilen yerde geçer. Orada salih bir adamın güzel bir bağı vardı. Ona iyi bakar ve ondan Allah hakkı olan kısmı fakirlere verirdi. Derken vefat etti ve bağ çocuklarına kaldı. Çocukları da bağı ürünlerinden fakir hakkı olan kısmı fakirlere vermediler. Neticede ayette ifade edilen olaylar oldu. Dillere destan olan bu olay ibretlik bir mesel olarak Kur’an’da yer - Zemahşeri, C. IV, 569; Nesefi, C.III, s.516. - Elmalılı, C. VII, s. 506. 402 403 139 almıştır. Araplar bu kıssayı iyi bildikleri için bunu onlara hatırlattı ve ibret almaları için bir uyarı yaptı.404 142-KİTABI SAĞINDAN VE SOLUNDAN VERİLENLER “Kitabı sağ tarafından verilen:" Alın, kitabımı okuyun" der. " Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir, Yüce bir cennette,Meyveleri sarkmış halde.(Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için.Kitabı sol tarafından verilene gelince,der ki:" Keşke, bana kitabım verilmeseydi!". "Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!". Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı; Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.” (Hakka,69/18-29) Bu ayetlerde bir tablo halinde muhasebenin neticesi bildirilmiştir. Ayetin çizdiği tablonun pek çok numunelerini şu dünyada çocukların karne günlerinde veya imtihan sonuçlarında görmek mümkündür. O günlerde notları veya sınav neticeleri iyi olan öğrenciler sevinçten adeta uçarken, notları zayıf olanlara ise dünya dar gelmektedir. çoğunu bu dünyada görmek mümkündür. 143-DÜNYA EVİNİ AYDINLATAN GÜNEŞ LAMBASI “Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir lamba yapmıştır. Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.” (Nuh, 71/16-19) Ayet beliğ bir teşbih ile Ay’ı bir nur, Güneşi de bir lamba olarak temsil etmiştir. Arzın bir sergi yapılması da yine beliğ bir teşbihtir. Bu teşbih ile Ay bir eve, gök yüzü bu evin tavanına, Ay ve Güneş bu eve asılı lambalara, yer yüzünü rengarenk bir halıya benzetilerek şahane bir teşbih yapılarak insanların ufukları açılmıştır.405 Yine ayeti kerime de ikinci bir benzetme ile , kıyamet günü,insanların kabirlerinden dirilmeleri, yerden otların bitmesine benzetilerek bir teşbih-i temsil yapılmıştır. - Nesefi, C:III, s. 521-523 ; Sâbûnî, C. VII, s. 21-23; Ulutürk, s. 86. - Eren, s. 102; Sâbûnî, C.VII, s. 71; Elmalılı, C. VIII, s. 96. 404 405 140 144-AK SAÇLI İHTİYARLAR GİBİ ÇOCUKLAR “Peki inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?” (Müzzemmil, 73/17) Ayet, dehşetin şiddetini ifade eden bir teşbih-i temsildir.Zira şiddetli gam ve keder insana galip geldiğinde onu çökertir, ve ihtiyarlatır.406 Hatta bu süreç çok hızlı yaşandığında bakarsın insan bir anda ihtiyarlayıverir. Zemahşerinin rivayetine göre adamın biri rüyasında kıyameti, cennet ve cehennemi görür. Uyandığında sim siyah saçları bembeyaz olmuştur. 407 145-CEHENNEMİN BEKÇİLERİ “Üzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır.31. Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?" desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.” (Müddessir:74/30,31) Yüce Allah insanları, böyle mahiyetini bilemeyecekleri garip ve acaib sayılarla, misallerle, mesellerle de imtihan edip, imanlarını denemiştir.Cenab-ı Allah anlaşılan ve herkesin kavrayabileceği misaller verdiği gibi böyle anlaşılamayacak misallerle de insanları imtihan etmiştir. Bu ayetlerde, Cehennemin bekçilerinin melekler,yani Zebaniler olduğu ve sayılarının da on dokuz olduğu bildirilir. Bu bir iman konusudur akılla bilinmez.İman edeled tereddütsüz diğer hususlar gibi hemen iman etmişler, kalplerinde hastalık ve maraz olanlar ise “Allah bununla neyi kastetmek istedi” derler408 - Elmalılı, C. VIII, s. 162. - Sâbûnî, C. VII, s. 121; Zemahşeri, C. IV, s. 628. 408 - Zemahşeri,C.IV, s. 634 . 406 407 141 “Bu "on dokuz"un ne olduğunu açıklayan kelime zikredilmiyor. Ancak bundan sonraki âyetten bunun, o cehennemin korucuları olan melekler yani zebaniler olduğu anlaşılıyor. Yüce Allah'ın şimdi sizin tam olarak bilip anlayamayacağınız ve ilerde ortaya çıkacak öyle kuvvet ve güçleri vardır ki onların hakikatini ancak kendisi bilir ve sizin ona mutlak surette inanmanız gerekir. İşte size onlardan bir örnek haber veriyor.”409Rivayetlere göre ayet inmeden önce kitap ehli Cehennemin meleklerinin sayısının on dokuz olduğunu biliyorlardı ve bu onların kitaplarında yazılıydı. Mekke’de bulunan Kitap ehli kimseler ve müminler bu ayeti duyunca Hz. Muhammed’in gerçekten bir Peygamber olduğuna daha kesin bir imanla inandılar.410 146-ASLANDAN ÜRKMÜŞ YABAN EŞEKLERİ “Böyle iken onlara ne oluyor ki, öğütten yüz çeviriyorlar. Sanki onlar aslandan ürküp Kaçan yaban eşekleri gibidirler.”(Müddessir:74/49-51) Kur’an’dan, öğütten ve Nebi(sav)’den kaçan ve onun davetine icabet etmeyenler, aslandan ürkmüş yaban eşeklerine benzetilerek müthiş bir temsil yapınmıştır. Araplar özellikle avcılık işinden iyi anlıyorlardı geçim kaynaklarından biri de avcılıktı. Bu örnekle çok iyi bildikleri bir hususta kendilerine temsil getirilmiştir. Bu ayetteki “Kasvere” kelimesi, bir lügate göre “avcı alayı” manasına gelmektedir. Bu hususla ilgili Elmalılı şu açıklamaları yapar: “KASVERE, "kasr" kökünden türetilmiş bir kelime olarak zorlu, zorba demek gibi olup "zorlu avcı alayı" veya "aslan" mânâlarına geldiği açıklanıyor. Lügatçıların çoğu kasvere'nin aslan mânâsına olduğunu söylemişlerdir. Bunun Habeş lügati olduğu da rivayet edilmiştir. İşte Kur'ân ile verilen Allah öğüdünden kaçan, onu dinlemek istemeyen budalalar öyle ürküp kaçıyorlar. Oysa o zavallı vahşi eşeklerin kaçmaları bir çaresizli k olmakla beraber yine de tehlikeden kaçmaktır. Onda belki bir kurtuluş, bir fayda düşünülebilir. Öğütten kaçan bu budalalar ise tehlikeden değil, kurtuluştan, kurtarıcıdan kaçıyor, faydalarını bırakıp yok oluşa koşuyorlar”411. - Elmalılı,C.VIII, s. 164. -Ateş, s. 288. 411 - Elmalılı, C.VIII, s. 171. 409 410 142 147-AYAKLARI BİRBİRİNE DOLAŞANLAR “Yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır; Kendilerinin, bel kemiklerini kıran bir felâkete uğratılacağını sezeceklerdir.Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır,"Tedavi edebilecek kimdir?" denir. (Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar. Ve bacak bacağa dolaşır. İşte o gün sevk edilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur.”(Kıyame:75/24-30) Bu ayeti kerimelerde, İnsanların can verme hali ve ruhun bedenden ayrılıp Allah’ın huzuruna götürülüşü temsili bir yolla ve akıllara durgunluk veren bir üslupla anlatılmaktadır. Ayette geçen “Terâki” kelimesi köprücük kemikleri demektir.412Bu ifadeyle anlatılmak istenen ruhun bedenden ayrılıp köprücük kemiğine ulaşmasıyla artık ölüm hali başlamıştır. Yani can boğaza çıkmış, son nefesi vermek üzere iken, işte bu anda her şey bitmiş gözleri yuvalarından kaydıran büyük sıkıntı gelip çatmıştır.Ölüm sarhoşluğu ve sıkıntılarının şiddeti sebebiyle ölmek üzere olan bir kimsenin bacakları birbirine dolaşır. Bir rivayete göre bunlar ölünün kefene bürünen bacaklarıdır. İbn Abbas’tan gelen başka bir rivayete göre ise : “Bundan maksat; Dünyadan ayrılma sıkıntısı, ölümün şiddeti ve sıkıntılarıyla birleştiğinde demektir” O zaman bu ifade o büyük ve korkunç olayı temsili olarak anlatır. O şahısta dünya sıkıntılarının şiddeti, ahiret sıkıntılarının şiddetiyle birleşir. 413 148-SARAY GİBİ KOCAMAN KIVILCIMLAR “(İnkârcılara o gün şöyle denilir:) yalan saya geldiğiniz azaba doğru gidin! Üç kola ayrılmış,bir gölgeye gidin. Ki ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır. O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar.Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir.O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!” (Mürselat: 77/29-34) Ayet, cehennem azabının gayet hareketli ve renkli bir tasviri ve temsilidir. “Haydi gidin o üç çatallı gölgeye” ifadesinde tehekkümi bir istiare vardır. Çünkü bu gölge, bir başka ayette sarih olarak ifade edildiği gibi,cehennem dumanının - Mutçalı, s. 87. - Alûsî, C. VII, s. 145-156. 412 413 143 gölgesidir.414 Keza üç çatallı gölge, alttan, üstten ve her yandan olmak üzere azabın ihatasını anlatır.415 149-ARZ DÖŞEĞİNE DİKİLEN KAZIKLAR “Biz yeryüzünü bir döşek, yapmadık mı? Dağları da birer kazık, Sizi çifter çifter yarattık. Uykunuzu bir dinlenme kıldık. Geceyi bir örtü yaptık. (Nebe, 78/6-10) Dağların birer kazık , birer direk yapılması, çadır yapılırken direkler dikilip , örtünün anlarla denge de durup düşmemesine veya kolonlar üzerine kurulu bir binaya benzetilmiştir.O direkler veya o kolonlar olmadan çadırın veya binanın çökecek olması gibi yer yüzü de dengesini kaybeder ve yörüngesinden kayardı. Dağların birer direk yapılması yeryüzünün bunlarla sebat bulduğunu, eğer dağlar kaldırıvermiş olsa o döşekte ikamet ve huzurun ortadan kalkacağına işaret eder.416Ayrıca burada dikkat çeken bir diğer hususta bu temsilde, yeryüzünden bir döşek olarak bahsedilmesidir. Nasıl insan döşekte huzurlu ise bu dağlar sayesinde de insan yatakta yatan bir insanın huzuru gibi huzurlu bir yaşam sürmektedir. Eğer bunlar olmasaydı taşları üzerinde yatan insan gibi, insanlar huzursuz olacak ve rahat yerine eziyet çekilecektir. 417 150-DÜRÜLEN GÜNEŞ VE YÜRÜTÜLEN DAĞLAR “Güneş katlanıp dürüldüğünde, Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde” (Nebe, 81/1-2) Güneşin dürülmesi ve bir bohça gibi dürülüp sarılması, ışığının sönmesi anlamında ola bileceği gibi, dürülüp atılması, gözden kayp olması,kendisinin yok edilmesi anlamı kullanılan birer temsildirler.418 Ayette yıldızların saçılıp dökülmesi olayında da bir istiare-i temsiliyye mevcuttur. Burada dağılan yıldızlar, ipi kopmuş mücevherlere benzetilmiştir. 419 - Vakıa, 43. - Sâbûnî, C. VII, s. 386. 416 - Nesefi, C. III, s. 605. 417 - Elmalılı, C.III, s. 220. 418 - Elmalılı, C.VIII, s. 267 . 414 415 144 151-NEFES ALAN SABAH “O akıp akıp yuvasına gidenlere, Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun, nefes aldığı dem o sabaha andolsun” (Nebe, 81/16-18), Yüce Allah bitmeye yönelen geceye ve rahat bir nefes alan sabaha yemin ederek, Kur’an’ın değerli bir elçinin getirdiği kelam olduğunu haşmetli bir üslupla, betan etmektedir. Teneffüs peş peşe nefes almaktır. Tan yeri ağarırken, ışığın ardından sabahın gelişi nefes alan bir insana benzetilmiştir. Başka bir deyişle sabah sıkıntıdan kurtulan bir insan misali, gecenin koyu karanlığından kurtulmuş ve rahat nefes almaktadır. 420 Veya gündüzü bürüyen gece, sanki onu öldürmüş, defnetmiş, sabahın ilk ışıkları ile hayat emaresi olan nefes almaya başlamıştır. Veya sabah uzun bir yoldan gelmiş, yorulmuş, uzanmış ve nefes alıyor.421 152-PAS BAĞLAYAN KALPLER “Böyle birine âyetlerimiz okununca "Eskilerin masalları" derdi.Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerinin üzerine pas bağlamıştır.kirletmiştir. Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır.”(Mutaffifin, 83/13-15) Ayette geçen “Râne” kelimesinin mastarı “Rayn”dır. Rayn ise kılıç ve aynanın üzerindeki pası ifade eder. Demek ki kalpler bir ayna gibidir. İşlenen her bir günah bu şeffaf kalp aynasında siyah bir nokta oluşturur. Kişi tevbe ve istiğfarla bu kirleri temizlemese o kalp artık kararır ve şeffafiyetini kaybeder. Ancak pas tutmuş ayna gib olan bu kalpler, tevbe ve istiğfarla cilalanmış ayna halini alırlar.bazılarına göre ise “ray” kalp kararıncaya kadar onu örten günahtır.422 - Sâbûnî, C. VII, s. 227. - Sâbûnî, C. VII, s. 248; Zemahşeri,C.IV, s. 671-675. 421 - Nesefi, C. III, s. 615-616. 422 - Âlûsî, VII, s. 248; Zemahşeri, C.IV, s. 708. 419 420 145 153-ATEŞİ SARAN KELEBEKLER VE SAVRULAN YÜN GİBİ DAĞLAR “İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olur.Dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür (o Kâria!)”(Karia,101/4-5) Bu ayeti kerimeler de ilk olarak kıyametin kopuşu anındaki sarsıntının etkisiyle insanların havada uçuşmaları, ateş etrafında dolaşan ve ateşi cebe çevre saran ve adım adım ateşe ve dolayısıyla ölüme yaklaşan kelebeklere benzetilmiştir. Kıyametin kopuşuyla da insanlardan imansız olanlar da aynı şekilde cehennem ateşine yaklaşmaktadır. Ayetlerdeki ikinci temsilde ise kıyametin kopuşu anında Allah’ın gücü kuvveti yanında dağların durumu ve kopuşu; örmeye hazır hale gelip ip olmaları için savrulan yünlere benzetilerek bir teşbih-i temsil yapılmıştır. 423 154-YENİLİP ÇİĞNENMİŞ EKİN “Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üstüne ebâbil kuşlarını gönderdi. O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu.Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.”(Fil ,105/1-5) Ayeti kerimede fil ashabının yenilgiden sonraki halleri, yenilmek için çiğnenmiş bitki veya yemeklere benzetilmiştir. “Yenilmiş ekin” benzetmesi değişik şekilde yorumlanmıştır. Bazılarına göre “hayvanların yediği eki yaprağı haline getirdi” yani mafsalları birbirinden ayrındı, vücutları parça parça oldu demektir.bazılarına göre ise “habbesi çıkmış sadece kabuğu kalmış ekin haline geldiler” yani ruhları çıktı geriye sırf cesetleri kaldı demektir.424Ayette geçen “Me’kul” kelimesiyle aynı kökten türeyen “Ükal” kelimesi, “kurt yemiş, böcek yeniği olmuş ekin yaprağı” demektir. Ashab-ı fil de böyle delik deşik olmuş ekin yaprağı gibi, hedefine ulaşmadan, maksatlarına ulaşmadan bedenleri delik deşik olmuştur.425 - Elmalılı, C.IX, s. 60-65. - Sâbûnî, C.VII, s. 431. 425 - Elmalılı,C. IX, s. 125-140. 423 424 146 DEĞERLENDİRME VE SONUÇ Muteber tefsir kaynakları ve konuyla ilgili kaynaklardan istifade ederek Kur’an’da irâd edilen meselleri kısaca ifade etmeye çalıştık. Görüldüğü üzere Kur’an, soyut kavramların kolayca algılanabilmesinde çok etkili olan temsil metoduna genişçe yer vermiştir. Temsili anlatım, en önemli Kur’an ilimleri arasında olmasına rağmen usul kitaplarında gereği gibi yer alamamıştır. Kur’an’ın sunduğu meseleler Arap dilindeki yaygın olan meselelerden üslup ve özellik bakımından farklılık arz etmektedir. Bundan dolayı müşrik Arapların itirazıyla karşılaşmış fakat yine temsili örneklerle kendilerine gerekli cevaplar verilerek susturulmuşlardır. Kur’an’daki ayetlerden esinlenerek daha sonraları Araplar ve acemler sayısız temsiller üretmişlerdir. Fakat bunlar hiçbir zaman Kur’an’ın, temsili anlatımdaki mecaz değerine ulaşamamışlardır. Kur’an’daki temsillerin büyük çoğunluğu teşbihi temsil şeklinde gelmiştir. Bir kısmı ise istiare-i Temsiliyye şeklinde, çok az bir kısmı da Teşbih-i Zımni şeklinde kullanılmıştır. Kur’an’ın İ’cazının ve fesâhatının bir yönünü oluşturan temsiller ve teşbihler, sade ve soyut anlatına nispetle daha etkili ve daha kalıcıdır. Bu anlatımla herkesimden insan, bu bitmek tükenmek bilmeyen hazineden kendi kalitesi ve kendi değeri ölçüsünde istifade eder. Nazilinden günümüze kadar hemen hemen her kesimden insanın Kur’an’ın mesajından bu denli istifade etmesinin mühim sırlarından biri de, bu tür anlatıma yer vermesidir. Böyleyken Kur’an’da İ’cazın ve Temsilin olmadığını iddia etmek bilmem ne derece doğru olur. Bunu kabul etmek, Kur’an-ı Kerimi yapraksız ve kuru bir ağaç misali cılız ve anlaşılmaz kılmaktır ki bu Kur’an’ın ruhuna ne derece oyar bilinmez. Öte yandan meselleri Kur’an’da ki meselleri özelliklede tarihi şahsiyetleri konu alan meselleri vukuu mümkün olmayan veya hayal mahsulü sayan ve müşrik Arapların kullanmasından dolayı Kur’an’ın bunları kullandığını iddia etmek doğru 147 deyildir. Bilim ve teknik ilerledikçe Ankebut (örümcek) örneğinde ifade ettiğimiz gibi bütün temsillerdeki sırlar birer birer ortaya çıkmakta ve Yüce Allah’ın bunları kullanmasındaki hikmetleri insanları dehşete düşürürcesine sergilenmektedir. Günümüz şartlarının da gerekli kıldığı temsiller, başkalarına verilecek mesajı iletmede vazgeçilmez birer kaynak ve malzemedirler. Sözgelimi bir vaiz, bir öğretmen, bir mürşit, bir siyasetçi vb. gibiler yeri geldiğinde teşbih ve temsillere müracaat ederlerse, hedef kitleye daha iyi ulaşır ve mesajından daha güzel verim alırlar. İnsanlığa yol göstermek için gönderilen Kur’an; İmanın gerekliliği, küfrün ve şirkin zararları, Cennet-Cehennem tasvirleri vb. gibi ana temalar etrafında dönen en güzel mesellerle doludur. Bundan dolayı temsillerdeki maddi teşbihlere, mümkün vukuu hakikatler diye bakarak, onların zımnında saklı olan gerçekleri sezmeye çalışıp, gereğince amel etmek gerekmektedir. 148 BİBLİYOGRAFYA -ALTUNTAŞ, Halil, Kur’an’da Temsilî Anlatım, Diyanet İlmi Der., C.XXVI, sayı:4, Ekim Kasım-Aralık, Ankara 1990. -ARSLAN, Ali, Büyük Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları,İzmir 1987. -ATAY, Hüseyin, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, S/E/K Yayınları, Ankara 1995. -ATEŞ, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, KUDA Yay. Arş Mer., İst. 1995. -BAYRAKLI, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraktar Yay., İstanbul 2002. -BEYDÂVİ, Kadı Muhammet Şirâzî, Enveru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, Dar-ı Kitabı İlmiyye Yayınları, Beyrut 1999. -BİLGİN, Abdulcelil, Kur’an’da Deyimler ve Kur’an’ın Anlaşılmasındaki Rolü, Pınar Yayınları, İstanbul 2003. -BOLELLİ, Nusreddin, Belâgat, Rağbet Yayınları, İstanbul 2000. -BULAÇ, Ali, Kur’an’ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Girişim Yayınları, İstanbul 1990. -BULUT, Ahmet, Emâlü’l-Kur’an, İslâmî Edebiyat, C. II., s. 15, İstanbul 1991. -CANAN, İbrahim, Kütüp-i Sitte, Akçağ Yayınları, Ankara 1990. -CARİM, Ali ve Mustafa Emîn, el-Belâgatü’l- Vâzıha, Mektebetül İslamiye Yay., Dimeşk 1999. -CERRAHOĞLU, İsmail, Tefsir Usûlü, T.D.V. Yayınları, Ankara 1992. -CÜRCANİ, Seyyid Şerif, Kitabu’t-Ta’rîfât, Dar-ı Kitab-ı İlmiyye, Beyrut 1995 -ÇANTAY, Hasan Basri, Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, Naşiri:Mürşid Çantay İstanbul 1991. - DEVEZE, İzzet, et-Tefsiru’l-Hadis, Ekin Yayınları, Çeviri: Komisyon, İstanbul 1998. -EREN, Şadi, Kur’an’da Teşbih ve Temsiller, Işık Yayınları, İstanbul 2002. -ESED, Muhammes, Kur’an Masajı, Terc:Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İşaret yayınları, İstanbul 1996. -FETHİ, Muhammet, Târih-i Edebiyat-ı Arabiye Dergisi, İstanbul 1332. 149 -FİRUZABADİ, Muhammed ib. Yakup, Kâmusi’l Muhîd, Daru’l Fıkıh, 7. baskı, Beyrut 1997. -HACIMÜFTÜOĞLU, Nasrullah, İcaz ve Belâgat Terimleri, Ekev Yayınları, Erzurum 2001. -_________________________, Kur’an’ın Belâgatı ve İ’cazı Üzerine, Ekev Yayınları, Erzurum 2001. -HALEFULLAH, Muhammed Ahmed, el-Fennu’l Kısasî (Kur’an’da Anlatın Sanatı), Çev. Şaban Karataş, Ankara Okulu yayınları, Ankara 2002. -HİZMETLİ, Mustafa, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Anlamı, Birleşik Yayıncılık, Ankara 1993. -İBNU KESİR, el-Hafız,Tefsirul Kur’ani’l- Azim, Darul Fikr Yayınları, Beyrut 1999 . -İBNU MANZUR, Lisânu’l Arap, Daru Sadır Yayınları, Beyrut 2000. -İSFEHANİ, er-Rağıb, el –Müfretât fiî Ğarîbi’l Kur’an, Daru’l-Kalem, Dimeşk 1992 -KARAMAN, Hayretin, Kafi Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, DİB.Yayınları, Ankara 2003. -KASİMİ, Cemalettin, Tefsiru’l-Kasıni, (Mehasinu’t-Tefsir), Dar-ı Hayat-ı Tirase Yay., Beyrut 1994. -KETTAN, Mera Halih, el-Mebahis fî Ulumu’l Kur’an, Resahih Yayınları, Beyrut 2000. -KILIÇ, Sadık, İslam’da Sembolik Dil , İnsan Yayınları, İstanbul 1995. -KURTUBİ, Ebu Abdullah, el-Cami Li Ahkami’l- Kur’an, Dar-i İhya-i Dürer, Beyrut 1985. -KUTUP, Seyyid, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yayınları, İstanbul 1987. -_____________ ,Kur’an’da Edebi Tasvir, Ravza Yayınları, İstanbul 1999 -MEVDUDİ, Tefhimu’l-Kur’an, İnsan Yayınları, İstanbul 1997. -MUTÇALI, Serdar, el-Mu’cemu’l Arabi’yyi’l-Hadîs, Dağarcık Yayınları, İstanbul 1995. -NESEFİ, Ebu’l –Berakat, Medariku’t-Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vîl, Dar’u İbni Kesir Yayınları, Beyrut 1995. -ÖZCAN,Hanifi, Türk Din Bilgini Mâturidi’ye Göre Kur’an’daki kıssa ve Mesellerin Epistemolojik Amaç ve Önemi, Kubbe Altı Akademi Mecmuası, İstanbul 1995. 150 -ÖZSOY,Ömer ve İlhami Güler, Konularına Göre Kur’an, Fecr Yayınları, Ankara 2004. -ÖZTÜRK, Mustafa, Kur’an Dili ve Rotariği, Kitabiyat Yay., Ankara 2002. -RAZİ,Fahreddin, Mefatîhu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Akçağ Yay., Ank. 1991. -REŞİT RIZA, Muhammed, Tefsiru’l-Kur’an’il–Hakim,el Meşhur bi Menar, Dar-i Kitab-ı İlmiyye, Beyrut 1999. Tefriru’l- -SAMİ, Mustafa, Ahter-i Kebîr, Osmanlıca sözlük, İst H.1356. -SAMİ, Şemseddin, Kâmus-i Türkî, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul 1996. -SAVİ, Halveti Muhammed, Haşiyetu’s-Savi Ale’t-Tefriru’l- Celaleyn, Dar-ı Kitab-ı İlmiyye Yayınları, Beyrut 2000. -SUYUTİ, Celalettin Abdurrahman, el-İtkan fi Ulumi’l Kur’an, Dar-i İbni Kesir Matbbası, Beyrut. 2000. -ŞAHİNLER, Necmettin, Kur’an’da Sembolik Anlatım, Beyan Yayınları, İstanbul 1995. -ŞAMİL ANSİKLOPEDİSİ, Şamil Yayınları, İstanbul 1990. -ŞENGÜL, İdris, Kur’an Kıssaları Üzerine, Işık Yayınları, İzmir 1984 -ŞENOCAK, İdris, Tarihselcilik, İnkişaf Der.Kasım-Ocak, I. sayı, İstanbul 2005. -T.D.V. KUR’AN- I KERİM VE AÇIKLAMALI MEALİ, TDV Yayınları, Komisyon, İstanbul 1998. -TOPTAŞ, Mahmut, Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları, İstanbul 2001. -TRABLUSİ, Tâhir Ahmet ez-Zâvî, Muhtasaru’l-Kâmus, Dâru’l Arabiyyetü’lKitâbiyye, Tunus 1977. -VAHİDİ,İmam Ebul-Hasen Ali Bin Ahmet, Esbab-i Nüzûl, Tercüme: Necati Tetik, İhtar Yayınları, İstanbul 1997. -VAROL, Ahmet, Kur’an’ı Kerim Meali, Madve Yayınları, İstanbul. 1999. -YAZICI, Numan, Atasözleri ve Deyimler, Rağbet Yayınları, İstanbul 2003. -YAZIR,Elmalılı Hamdi, Kur’an-ı Kerim Meali, İslamoğlu Yayınları, Hazırlayan Dücane Cündioğlu, İstanbul 1996. -___________________, Hak Dînî Kur’an Dili, Akçağ Yayınları, Ankara 1995. -YILDIRIM, Suat, Kur’an İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul 1993. 151 -______________, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Feza Gazetecilik Aş. Yay., İstanbul 1998. -ZEBİBİ, Muhammed Murteza Vâsıtî, Tâcü’l Arûs Min Cevâhiri’l Kâmûs, Daru’l Fikir, Beyrut 1994. -ZEMAHŞERİ, el-Keşşaf an Hakâiku’t- Tenzil ve ‘Uyûni’l Akavil fî Vucûhi’tTe’vil, Beyrut 1997 -ZERKEŞİ, Bedreddin Muhammad ib. Abdullah, el-Burhan fi Ulumu’l Kur’an, Darı Fıkh Yay, Beyrut 2001. -ZUHAYLİ, Vehbe, Tefsiru’l-Münir, Bilim Evi Yay., Tercüme: Hamdi Arslan, İst. 2003. 152 ÖNSÖZ........................................................................................................................III İÇİNDEKİLER.............................................................................................................V KISALTMALAR......................................................................................................... X GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 I.BÖLÜM: MESEL NEDİR.......................................................................................... 3 A- MESEL KELİMESİNİN TERİM VE ISTILAHİ MANALARI .............................. 3 1- Terim Mânâsı........................................................................................................ 3 2- Istılâhî Mânâsı ..................................................................................................... 6 B- MESEL KELİMESİNİN KUR’AN’DAKİ MANALARI ........................................ 6 C- ARAP DİLİNDE MESELLER ................................................................................ 7 1-Kaynağı Belli Olmayan Meseller .......................................................................... 8 2- Kaynağı Belli Olan Meseller ................................................................................ 8 D- MESELLERİN ÖZELLİKLERİ .............................................................................. 9 E- MESELERDE KULLANILAN EDEBİ SANATLAR ........................................... 10 1-Teşbih(Benzetme): ............................................................................................... 10 a-Teşbihin Unsurları ........................................................................................... 10 b-Teşbîhü’t-Temsil ............................................................................................. 11 c-Teşbih-i Zımni ................................................................................................. 12 2-İsti‘âre ................................................................................................................. 12 a-İsti‘âre’nin rükünleri: ....................................................................................... 12 b-İsti‘âre-i Temsiliyye (Mürekkep isti‘are) ........................................................ 13 II.BÖLÜM : KUN’AN’DA MESELLERİN YERİ ................................................... 14 A- KUR’AN’IN BELAGATINA GENEL BİR BAKIŞ .............................................. 14 1- Belagat ................................................................................................................ 14 2- Belagatın Kısımları ............................................................................................... 15 a- Meâni ............................................................................................................... 15 b- Bedî.................................................................................................................. 15 c- Beyan ............................................................................................................... 15 3- KUR’AN’IN BELAGATI VE İ‘CAZI ....................................................................... 16 a. Kur’an’ın Belagatı ............................................................................................ 16 b- Kur’an’ın İ’cazı ................................................................................................. 17 c- Kur’an’da İ’caz Varmı-Yokmu?(Kur’an’da Mecaz Tartışması) ............................. 18 B- KUN’AN’DA BULUNAN DEYİMLER ............................................................... 19 C- KUR’AN’DA SEMBOLİK ANLATIM ................................................................ 22 D- KUR’AN’DA MESEL ÇEŞİTLERİ ...................................................................... 24 1- Açıklık-Kapalılık Yönünden .................................................................................... 24 a- Açık (Zahir, Sarih,Belirgin) Meseller .................................................................. 24 b- Kapalı (Kâmin,Gizli, Remizli,îmalı)Meseller ...................................................... 25 2- Yapıları (Kullanılan Edebi Sanatlar ) yönünden Meseller......................................... 26 a- Teşbîh-i Temsil Biçiminde olanlar: ..................................................................... 26 b- Teşbih-i Zımni biçiminde olanlar ........................................................................ 26 c- İsti‘âre-i Temsiliyye (Mürekkep isti‘are) Biçiminde olanlar .................................. 27 3 - Elemanları(Madrup-Madrubun leh) Arasındaki ilişki Yönünden .............................. 27 153 a- Madrup ve Madrûbun leh’in Elemanları ve Neticeleri Yönünden Benzerlik ........... 27 b- Madrup ve Madrûbun leh’in Sadece Neticeleri Yönünden Benzerlik .................... 28 4- Hal’e, Sıfata ve Kıssaya Delaletleri Açısından ......................................................... 29 a- Hal’den İsti’âre yapılan Temsiller ....................................................................... 29 b- Sıfattan İstiâre Yapılan Temsiller........................................................................ 29 c- Kıssadan İstiâre Yapılan Meseller ....................................................................... 30 E- KUR’AN’DAKİ TEMSİLLERİN ÖZELLİKLERİ ............................................... 30 F- KUR’AN’DAKİ TEMSİLLERİN GAYELERİ ...................................................... 32 G- KUR’AN’DA SONRADAN MESEL OLAN AYETLER................................... 33 H- KUR’AN’DA ÖNCEKİ MESELLERE DELALAT EDEN AYETLER .............. 36 İ-ARAPLAR’IN KUR’AN AYETLERİNE DAYANARAK SÖYLEDİKLERİ MESELLER ................................................................................................................ 38 J- ACEMLERİN KUR’AN AYETLERİNE DAYANARAK SÖYLEDİKLERİ ATASÖZLERİ ............................................................................................................ 41 K- HADİSLERDE TEMSİLİ ANLATIM................................................................... 43 III.BÖLÜM: KUR’AN’DA İRAD EDİLEN MESELLER ...................................... 45 1-MÜHÜRLÜ KALPLER .......................................................................................... 45 2-ZARARLI ALIŞ VERİŞ .......................................................................................... 46 3-ZİFİRİ KARANLIKTA SÖNEN ATEŞ............................................................................ 46 4-ÖLÜM KORKUSUYLA PARMAKLARINI KULAKLARINA TIKAYANLAR ........................ 49 5-YAYILMIŞ DÖŞEK VE KUBBEMSİ TAVAN .................................................................. 51 6-SİVRİSİNEK VE DAHA KÜÇÜK VARLIKLAR ............................................................... 52 7-KALPLERİ TAŞ KESİLENLER ..................................................................................... 53 8-DÜNYA SEVDASI ...................................................................................................... 54 9-BİN YIL YAŞAMAK İSTEYENLER ............................................................................... 54 10-BUZAĞI SEVDASI .................................................................................................... 55 11-ARKAYA ATILAN KITAP ......................................................................................... 56 12-ALLAH’IN BOYASI .................................................................................................. 57 13-ÇOBANIN ÇAĞIRDIĞI HAYVANLAR ......................................................................... 58 14-KARINLARINI ATEŞLE DOLDURANLAR ................................................................... 59 15-BİRBİRLERİNİN KORUYUCU GİYSİSİ OLANLAR ....................................................... 59 16-MÜMİNLERİN ÇETİN İMTİHANI ............................................................................... 61 17-ÇOCUK YETİŞTİREN TARLALAR .............................................................................. 61 18-SAĞLAM KULPA YAPIŞANLAR ................................................................................ 62 19-ZULÜMATTAN NURA .............................................................................................. 63 20-KEMİK YIĞINI OLAN MERKEBE ET GİYDİRİLMESİ .................................................. 63 21-PARÇALANAN KUŞLAR ........................................................................................... 65 22-BİRE YEDİ YÜZ MAHSUL........................................................................................ 66 23-YAĞAN YAĞMURLA ÜZERİNDEKİ TOPRAK KAYBOLAN KAYA ............................. 67 24-YÜKSEK BİR TEPEDE KURULMUŞ İKİ KAT ÜRÜN VEREN BAHÇE ........................... 69 25-MEYVELERLE DOLU BAHÇENİN KASIRGA İLE YANMASI ........................................ 70 26-ATEŞİN YAKITLARI ................................................................................................. 71 27-YEŞEREN GÜZEL BİR BİTKİ GİBİ BÜYÜYEN KADIN ............................................... 72 28-HZ. İSA’NIN VE HZ. ADEM’İN DOĞUMLARI ............................................................ 73 29-ALLAH’IN İPİNE SARILANLAR ................................................................................. 73 30-EKİNLERİ MAHFEDEN DONDURUCU RÜZGAR ......................................................... 74 154 31-ATEŞ YİYENLER ..................................................................................................... 75 32-HURMA LİFİ KADAR ZULÜM GÖRMEYECEKLER ...................................................... 76 33-KARGA KADAR BİLE OLAMAYANLAR .................................................................... 76 34-HAYIRDA YARIŞ ..................................................................................................... 77 35-PERDELİ KALPLER .................................................................................................. 77 36-OYUNCAKLAR DÜNYASI ......................................................................................... 78 37-KARANLIĞA GÖMÜLMÜŞ SAĞIR VE DİLSİZLER ....................................................... 79 38-GAYBIN ANAHTARLARI .......................................................................................... 79 39-ŞAŞKIN BİR HALDE ÇÖLE DÜŞENLER ..................................................................... 80 40-BATAKLIKTA OYNAYANLAR .................................................................................. 81 41-IŞIKLI YOLDA YÜRÜYENLER İLE KARANLIKTA KALANLAR ................................. 81 42-GÖĞE ÇIKIYORMUŞ GİBİ KALPLERİ DARALANLAR ................................................ 82 43-TAKVA AZIĞI VE TAKVA LİBASI............................................................................. 83 44-İĞNE DELİĞİNDEN GEÇEN DEVE ............................................................................. 83 45-TEMİZ VE PİS TOPRAKLAR ..................................................................................... 84 46-ÜZERLERİNDE AĞIRLIK VE ZİNCİRLER OLANLAR ................................................... 84 47-EZELİ SÖZLEŞME .................................................................................................... 85 48-DİLİ SARKIK KÖPEKLER GİBİ OLANLAR ................................................................. 85 49-GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜME SEVK EDİLENLER ........................................................... 86 50-NECİS İNSANLAR .................................................................................................... 87 51-UÇURUMUN KENARINDAKİ BİNA ........................................................................... 87 52-DAR GELEN DÜNYA ............................................................................................... 88 53-SÜSLÜ GELİN .......................................................................................................... 88 54-KÖR VE SAĞIR İLE GÖREN VE İŞİTEN ...................................................................... 89 55-KUYU BAŞINDAKİ ŞAKIN ........................................................................................ 90 56-SU VE ERİMİŞ MADEN ÜZERİNE ÇIKAN KÖPÜK VE POSALAR ............................... 90 57-SAVRULAN KÜLLER................................................................................................ 91 58-KÖKÜ SABİT DALLARI GÖKTE OLAN AĞAÇ İLE KOPMUŞ AĞAÇ............................ 91 59-SULTANIN HAZİNELERİ........................................................................................... 92 60-YEDİ KAPILI ZİNDAN .............................................................................................. 93 61-HİÇBİR ŞEYİ BECEREMEYEN KÖLE İLE MARİFETLİ İ BİR İNSAN ......................... 94 62-İPLİĞİNİ SAĞLAMCA BÜKTÜKTEN SONRA BOZAN KADIN ....................................... 94 63-AÇLIK VE KORKUYA MÜPTELA KALAN ŞEHİR. ...................................................... 95 64-BOYUNLARA ASILAN KADERLER VE AMELLER ..................................................... 96 65-ŞEFKAT KANATLARI ............................................................................................... 96 66-KUR’AN’IN BÜYÜLEYİCİ ETKİSİ ............................................................................. 96 67-KEMİK YIĞINI VE KOKUŞMUŞ TOPRAK................................................................... 98 68-SIRT SIRTA VERMİŞ İNSANLAR VE CİNLER ............................................................. 98 69-GAYBI TAŞLAYANLAR ............................................................................................ 99 70-BAĞ SAHİBİ İKİ ADAM............................................................................................ 99 71-SAVRULAN ÇÖP KIRINTILARI ............................................................................... 101 72-MÜREKKEP DOLU DERYALAR .............................................................................. 102 73-ALEVLENEN SAÇ .................................................................................................. 102 74-ARZ BEŞİĞİ........................................................................................................... 103 75-BİÇİLMİŞ OT VE SÖNMÜŞ KÜL YIĞINI .................................................................. 103 76-SARHOŞ OLMADIKLARI HALDE SARHOŞ GİBİ GÖRÜNENLER ................................ 103 77-İNSANIN YARATILIŞI VE YENİDEN DİRİLME.......................................................... 104 155 78-ATEŞTEN ELBİSE VE DEMİR KAMÇILAR................................................................ 105 79-GÖKTEN DÜŞÜP PARÇALANAN KİŞİ ..................................................................... 105 80-SİNEĞİN KAPTIĞI ŞEYİ DAHİ KURTARAMAYANLAR............................................. 106 81-İÇİNDE LAMBA BULUNAN KRİSTAL FANUS .......................................................... 106 82-ISSIZ ÇÖLLERDEKİ SERAP ..................................................................................... 108 83-ENGİN DENİZDE BOĞULAN ADAM ........................................................................ 108 84-SEMADA ASILI DAĞLAR ....................................................................................... 109 85-SAÇILMIŞ TOZ ZERRELERİ .................................................................................... 109 86-PİŞMANLIKTAN ELLERİNİ ISIRANLAR ................................................................... 110 87-HAYVANDAN DAHA AŞAĞI OLANLAR .................................................................. 110 88-ŞAŞKIN SEYYAHLAR ............................................................................................. 110 89-YÜRÜYEN DAĞLAR .............................................................................................. 111 90-ÖRÜMCEĞİN EVİ ................................................................................................... 111 91-KÖLENİN MÜLK SAHİBİNDE ORTAKLIK İDDİASI .................................................. 112 92-ÖLÜLERE, SAĞIRLARA VE KÖRLERE ÇAĞRI.......................................................... 113 93-ÖLÜM BAYGINLIĞI ............................................................................................... 113 94-IŞIK SAÇAN BİR KANDİL....................................................................................... 114 95-YÜKLENİLEN MUKADDES EMANET ...................................................................... 114 96-TATLI VE TUZLU İKİ DENİZ ................................................................................... 115 97-KÖRLE-GÖREN İLE AYDINLIKLA-KARANLIK ....................................................... 116 98-PRANGALI MAHKUMLAR ...................................................................................... 116 99-ASHAB-I KARYE ................................................................................................... 117 100-EĞRİ HURMA DALI ............................................................................................. 118 101-DİRİLİŞİ İNKAR EDEN KİMSE .............................................................................. 118 102-GÜN YÜZÜ GÖRMEMİŞ BEMBEYAZ YUMURTA ................................................... 119 103-ŞEYTANLARIN BAŞLARI GİBİ TOMURCUKLAR .................................................. 119 104-ÇOK EFENDİLİ KÖLE İLE TEK EFENDİLİ KÖLE ................................................... 119 105-KİTAP GİBİ DÜRÜLEN GÖKLER .......................................................................... 120 106-KALPLERİNDE ÖRTÜ, KULAKLARINDA AĞIRLIK OLANLAR ................................. 120 107-BOYNU BÜKÜK KURU TOPRAK .......................................................................... 121 108-UZAKTAN KENDİLERİNE ÇAĞRILANLAR ............................................................. 122 109-BOYUNLARINI BÜKEREK GÖZ UCUYLA BAKANLAR ........................................... 123 110-YÜZÜ SİM SİYAH KESİLENLER ........................................................................... 123 111-ÖN YARGILI İNSANLARIN İNATÇI TUTUMLARI ................................................... 124 112-YERİN VE GÖĞÜN AĞLAMASI ............................................................................ 125 113-ÖRTÜLEN GÜNAHLAR......................................................................................... 126 114-HAYVANLAR GİBİ YİYENLER ............................................................................. 126 115-SÜZME VE BAĞIRSAKLARI PARÇALAYAN KAYNAR SU .................................. 127 116-ÖLÜM BAYGINLIĞINA TUTULMUŞ BİR BAKIŞLA BAKANLAR ............................. 127 117-KİLİT VURULMUŞ KALPLER ............................................................................... 128 118-KÖKLEŞEREK GÖVDESİ ÜZERİNE DURAN EKİN .................................................. 128 119-ÖLÜ ETİ YİYENLER ........................................................................................... 129 120-SU İLE CAN VERİLEN ÖLÜ TOPRAK .................................................................... 129 121-CEHENNEMİN GENİŞLİĞİ..................................................................................... 129 122-KONUŞMAK GİBİ HAK OLAN GERÇEKLER .......................................................... 130 123-YAYILMIŞ ÇEKİRGE SÜRÜSÜ .............................................................................. 130 124-SÖKÜLMÜŞ VE İÇİ BOŞ HURMA KÜTÜKLERİ ....................................................... 131 156 125-HAYVAN AĞILININ KENARINA ATILAN KIRINTILAR........................................... 131 126-YÜCE DAĞLAR GİBİ GEMİLER ............................................................................ 132 127-SAKLI İNCİLER .................................................................................................... 132 128-SUSAMIŞ DEVELERİN SUYA SALDIRMALARI ....................................................... 132 129-SARARIP ÇER ÇÖP OLAN YEŞİLLİKLER .............................................................. 133 130-ŞEYTAN GİBİ OLANLAR ..................................................................................... 133 131-KORKUDAN BAŞ EĞEREK PARAM PARÇA OLAN DAĞLAR .................................. 134 132-BİRBİRİNE KENETLENMİŞ BİR BİNA GİBİ OLANLAR ........................................... 135 133-AĞIZLARIYLA ALLAH’IN NURUNU SÖNDÜRMEK İSTEYENLER ............................ 135 134-KİTAP YÜKLÜ MERKEPLER ................................................................................ 136 135-DUVARA DAYALI KERESTELER .......................................................................... 136 136-YAKITI TAŞ VE İNSAN OLAN ATEŞ ..................................................................... 136 137-KÜFÜR VE İMAN SEMBOLÜ KADINLAR ............................................................... 137 138-ÖFKELİ ATEŞ ...................................................................................................... 138 139-YERYÜZÜNÜN OMUZLARI .................................................................................. 138 140-YÜZ ÜSTÜ SÜRÜNENLER .................................................................................... 138 141-BAĞ SAHİPLERİ .................................................................................................. 139 142-KİTABI SAĞINDAN VE SOLUNDAN VERİLENLER .................................................. 140 143-DÜNYA EVİNİ AYDINLATAN GÜNEŞ LAMBASI................................................... 140 144-AK SAÇLI İHTİYARLAR GİBİ ÇOCUKLAR ............................................................ 141 145-CEHENNEMİN BEKÇİLERİ .................................................................................... 141 146-ASLANDAN ÜRKMÜŞ YABAN EŞEKLERİ ............................................................. 142 147-AYAKLARI BİRBİRİNE DOLAŞANLAR .................................................................. 143 148-SARAY GİBİ KOCAMAN KIVILCIMLAR ................................................................ 143 149-ARZ DÖŞEĞİNE DİKİLEN KAZIKLAR .................................................................. 144 150-DÜRÜLEN GÜNEŞ VE YÜRÜTÜLEN DAĞLAR ....................................................... 144 151-NEFES ALAN SABAH ........................................................................................... 145 152-PAS BAĞLAYAN KALPLER .................................................................................. 145 153-ATEŞİ SARAN KELEBEKLER VE SAVRULAN YÜN GİBİ DAĞLAR ......................... 146 154-YENİLİP ÇİĞNENMİŞ EKİN .................................................................................. 146 DEĞERLENDİRME VE SONUÇ................................................................ 147 BİBLİYOGRAFYA........................................................................................... 149 157