İnsanın Evrimi

advertisement
Dört Ayaktan İki Ayağa...
İnsanın Evrimi
Australopithecus
M
EMELİ hayvanların primat dalı, yaşayan insanları, önmaymunları, kuyruksuz büyük maymunları, tarsiyerleri, antropoid maymunları ve bunların fosil türlerini
içeren gruptur. Kuyruksuz büyük
maymunlar (şempanze, goril, orangutan) ve insanlar aynı atasal kökeni
paylaşır ve “hominoid” olarak adlandırılırlar. Buna karşılık sadece yaşayan insan ve insanın doğrudan ataları olan formlara "hominid" adı verilir.
İlk primatlar evrim sonucu bugün bildiğimiz biçimlere doğru gelişmeye 60 milyon yıl kadar önce
başladılar. Bu tarihler tahminlerle
değil, yeryüzünün farklı bölgelerin48
den alınan jeolojik örneklere uygulanan fiziksel ve kimyasal testlerin
sonucunda oluşturulmuştur. Aynı örneklere uygulanan farklı testler benzer tarihler verdiklerinde, bu tarihler
bilim adamlarınca benimsenir. Primatların evrim tarihinin ilk 35 milyon yılı önmaymunlara (prosimianlara) aittir. Kuyruksuz büyük maymunların, eski ve yeni dünya maymunlarıyla, insanların ortaya çıkışı
daha sonradır, ancak yine de bu
grupların 30 milyon yıl önce yaşamış
ortak ataları bulunur.
30 ile 15 milyon yıl önce arasındaki dönemde, günümüz kuyruksuz
büyük maymunların ve maymunların ataları temel uyumları yönünden
farklılaşmaya başladı. 15 ile 8 milyon
yıl önce arası dönemde "kuyruksuz
büyük yer maymunu" adı verilen bir
grup Afrika'nın dışına, Avrasya kıtasının açık düzlükleri ve seyrek ormanlarına doğru yayılmaya başladı.
Bu bölgelerde yere bağlı bir yaşama
ve tohum, kök, fıstık gibi aşırı çiğneme gerektiren bir diyete uyum gösterdiler. Asya'da bu döneme ait, fosilleri bulunan türe Sivapithecus denilmektedir. Sivapithecus'un bugün
Endonezya'da yaşayan orangutanın
yakın akrabası olduğu bilinmektedir. Gorilin, şempanzenin ve insanın
ortak atasına yakın, benzer fosiller
Afrika'da da bulunmaktadır. Yaşayan
kuyruksuz maymunların ve insanların genetik yapılarına ve fosillere dayanılarak yapılan çalışmalar sonunda
Bilim ve Teknik
goril
şempanze
orangutan
Sapiens
habilis
erectus
Homo
ergaster
neanderthalensis
australopithecus
lemuriform
lorisiform
tarsiform
Önmaymunlar
hylobatidae
catarrhini
platyrrhini
oreopithecus
gigantopithecus
sivapithecus
Pongidler
2,5 milyon yıl
önce
aegyptopithecus
adapiform
dryopithecus
7 milyon yıl
önce
ti, doğu ise giderek
kuraklaştı. Batı bölgelerinde ormanlar ve koruluklar yaşamaya devam ederken,
doğuda savanlar ve açık araziler
oluşmaya başladı.
Bu etkilerin sonucu olarak, eskiden tek bölgede yaşayan ortak ata
populasyonu ikiye bölündü. Daha
geniş bir grup olan batıdakiler nemli
bir ortamdaki ağaç yaşamına uyumlarını sürdürdüler. Buna karşılık ortak atanın doğudaki torunları açık
arazinin yeni şartlarına uyum göstermelerini sağlayacak farklı bir davranış repertuarı geliştirdiler. İşte bunlar hominidler olarak sınıflandırdığımız ilk gruptur.
Bu model, şempanzelerle gorilleri barındıran üst aileyle insanların,
genetik olarak bu kadar yakın oldukları halde nasıl olup da hiçbir zaman aynı coğrafyayı paylaşmadıklarını da açıklamaktadır. Tüm evrim
kuramında olduğu gibi, bu model de
insan ve kuyruksuz büyük maymun
farklılaşmasını, bu durumda coğrafyaya bağlı, bir dış etki sonucu oluşan
ortam değişikliğine bağlamaktadır.
20 milyon yıl
önce
birçok araştırmacı bu iki Afrika kuyruksuz maymun grubunun 6-8 milyon yıl önce, insana giden koldan ayrıldığına inanmaktadır.
Söz konusu dallanmaya yol açan
dış etkenler de anlaşılmıştır. Afrika'nın 1000 km uzunluğundaki Rift
Vadisi 10-8 milyon yıl önce Doğu Afrika'yı bugün olduğu gibi ikiye bölmüyordu. Atlantik'ten Hint Okyanusuna dek, tüm Afrika tek bir biyocoğrafi bölge özelliği taşıyordu. Bu
bölgede de bugünkü goril-şempanzeye ve modern insana giden kolların ortak atası yaşıyordu. Yaklaşık 8
milyon yıl önce oluşan bir tektonik
kriz nedeniyle, iki farklı hareket ortaya çıktı: batma hareketi bugün
Rift Vadisi olarak bildiğimiz bölgeyi,
yükselme hareketiyse vadinin batı
yakasını oluşturan tepeleri meydana
getirdi.
Yarık ve bariyer oluşumu havanın
dolaşımını belirgin bir şekilde engellemişti. Batı bölgedeki alanlar Atlantik sayesinde sürekli yoğun nemli
ortam yaşıyordu. Buna karşılık doğu
bölgesi, bir başka yükselen tabaka
olan Tibet platosunun batı yakasıyla çarpışma sonucunda, bugün muson olarak adlandırdığımız mevsimsel bir yağış sistemine sahip oldu. Bu
şekilde eski, geniş tek biyocoğrafi
alan, kendilerine has bitki örtüsü ve
iklime sahip olan iki farklı alana dönüştü. Batı nemli kalmaya devam etŞubat 1999
100 bin yıl
önce
Australopithecuslar
Maymunlar
45 milyon yıl
önce
günümüz
İnsanın
Ortaya Çıkışı
Primat evriminin içerisinde, insan evrimi birçok kişinin sandığının
aksine, çok net anlaşılmış ve iyi bilinen bir süreçtir. 19. yüzyıldan beri
sırasıyla, Avrupa, Asya ve Afrika'da
yoğun olarak yapılan kazılar, insanın
atalarına ait birçok buluntunun ele
geçmesini sağlamıştır. Paleoantropolojiden gerek yöntem yönünden, gerek incelediği konu yönünden son
derece farklı bir bilim
dalı olan moleküler biyolojide son
20 yıldır yapılan çalışmalar, fosil buluntulardaki birtakım boşlukların
doldurulup, bu sürecin ayrıntılarının
daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.
Yaklaşık 6 milyon yıl önce birbirinden ayrılan iki gruptan, bugünkü
insanlara doğru giden kol nisbeten
savan ve açık arazi doğal ortamına
uyum sağladı. İki ayaklılığın tam
olarak hangi fosil türden itibaren
başladığını bilmiyoruz, ancak 4,4
milyon yıl önceye tarihlendirilen ve
Etyopya'da bulunan Ardipithecus
ramidus fosili, çok ilkel özelliklerin
yanı sıra, kesin olarak iki ayak üzerinde hareket ettiğinin kanıtlarını da
taşıyor. (Bir canlının iki ayak mı,
yoksa dört ayak üzerinde mi hareket
ettiği iskelet üzerinde kesin olarak
belirlenebilir. Örneğin insanda kafatasını vücudun geri kalanına bağlayan delik kafatasının tam altında yer
alırken, dört ayaklı canlılarda bu
bağlantı kafanın ense kısmından
gerçekleştirilir. Bunun dışında uzuvlarda yük dağılımına bağlı farklılıklar, kalça kemiğinin yapısında büyük
farklılıklar bulunur.)
Şu anda en erken olarak Ardipit hecus'la temsil edilen ve yaklaşık
2,5 milyon yıl önceye kadar da doğa
tarihi sahnesinde tek oyuncu olan
hominid gruplarının üyeleri, tartışmasız bir şekilde iki ayak üzerinde
hareket ediyorlardı. Bu canlıların
bugüne kadar alet ürettiklerine dair
herhangi bir buluntu da elimize geçmiş değil. Hayvanat bahçesindeki
tutsaklık halinde olsun, doğal ortamında olsun şempanzelerin alet
üretmeseler de alet kullandıkları
İnsan
Goril
49
gözlendiğinden, ilk insansıların da
birer alet kullanıcısı olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Bu canlılar, iki ayak üzerinde hareket etseler ve açık arazideki yaşam şartlarına
uyum göstermiş olsalar da, ormanların güvenliğini hiç terk etmemişlerdir. Büyük etçillerden saklanabilmek ya da geceleri sığınmak için
ağaçları kullanmışlardır.
Yaklaşık 2,5 milyon yıl önceye
kadar bu canlıların yaşam biçimlerinde ve uyumlarında önemli bir değişiklik görülmezken, Orta Pliosen
dönemin ortalarında (3-2,3 milyon
yıl önce) iklimde yaşanan bir soğumayla, tropik Afrika'nın ormanlarının yoğunluklarının azaldığı kurak
ve soğuk bir dönemde (bu dönem
kuzey Avrupa'da buzullaşma dönemidir), iskelet yapısındaki değişme
ve beyin kapasitesindeki önemli artışlar ve taş alet buluntularıyla Ho mo cinsinin ilk örnekleri belirir. Bu
canlılar iki ayaklılığa Australopithecuslardan çok daha iyi uyum göstermişlerdir ve uzuvlarının gövdelerine
olan oranları modern insanlarınkine
yakındır. Australopithecuslar ve Ho mo cinsinin ilk üyelerinin beyin kapasiteleri arasında belirgin bir artış
bulunsa da, fosil insan türlerindeki
önemli beyin artışı asıl bu dönemden sonra gerçekleşmiştir. Bunun
önemli nedenlerinden biri de, taş
alet endüstrisidir. İnsan evriminde
beynin evrimi, kültürün (bu sözcük
ilk insanların alet üretme biçimlerini
tanımlamak için de kullanılır) evrimi
ile içiçe geçmiştir.
Homo cinsinin ilk üyeleri, taş aletlerine rağmen, büyük bir memeliyi
avlayabilecek koordinasyonu ve iletişimi büyük olasılıkla göstermemişlerdir. Yine de bu av eti yiyemedikleri
anlamına gelmez. Besin toplayıcılığının yanı sıra, leş yiyiciliğin de bu canlıların diyetinin önemli bir kısmını
oluşturduğu düşünülmektedir.
Taş aletler sayesinde daha
önce tüketemedikleri çok
önemli bir besine de kavuşmuş oldular: kemik
iliği. İlik, protein yönünden çok zengin,
önemli bir besindir. Av
artıklarında et bulamasalar da, taş aletleri sayesinde kemiği kırıp,
Bildiğimiz anlamda âlet üretmeseler de,
şempanzeler âlet kullanıcısıdırlar.
iliğini almaları mümkün olmuştur.
Homo cinsinin bu ilk üyelerini
takip eden gruplarda önemli değişimler gözlenir. Örneğin gövde iskeletinin neredeyse tamamen modern
yapıya kavuşması, beyin hacminde
daha önceden saptanmamış ölçüde
artışlar, gelişmiş alet üretim kültürleri, toplu avcılığın ilk izleri vb. gibi.
Bu değişimlerin olanak sağlamasıyla
ve iklimin de baskısıyla Homo türlerinin bazıları yeni besinlerin ve yaşam alanlarının peşinde kuzeye ve
doğuya hareket ederek, Afrika'nın
dışına çıkmışlardır (yakın zamana
kadar çıkış tarihinin en eski bir milyon yıl önce olabileceği düşünülüyordu. Ancak Avrasya'daki yeni birtakım buluntular bu tarihten önceye
ait. Bu durumda Afrika'dan çıkış ta-
rihi daha da önce olabilir.)
Göçler salt insan türlerine ait değildir. İklimdeki değişiklikler de salt
insan türlerini etkilememiştir. Orta
Pliosen'de memeli türlerinden bazılarının tükendiği, bazılarının göç ettiği, bazılarınınsa yeni türlere doğru
evrildiği bilinmektedir. Örneğin Afrika'nın ormanlık alanlarına uyum
sağlamış bovidler (geyik, ceylan gibi
canlıları içeren grup) iri yapılıyken,
dönemin sonunda iri yapılı tür ortadan kalkmış ve yerini açık araziye
uyum gösteren, küçük yapılı bir türe
bırakmıştır. Bu tür günümüzde hâlâ
soyunu sürdürmektedir. İnsanoğlunun evrimini kendi başına, diğer
canlılar ve çevreden bağımsız düşünmek olanaklı değildir. Türümüzün evrimi de, başka canlılarında olduğu gibi, dış etkilere bağlıdır. Özellikle insan türlerinin evrimi, kuzey
yarımküredeki buzullaşmalarla sıkı
sıkıya ilişkilidir. Şempanze ve insana
giden kolların dallanmasından önceki dönemde (6 milyon yıl önce) Afrika'nın ve Avrasya'nın hakim türünü
kuyruksuz büyük maymunlar oluşt u ru y o rdu. Miyosen'in sonundaki
kuraklaşmayı takip eden dönemde
bu türlerin çoğu tükenmiştir. Yaşayan kuyruksuz büyük maymunların
beş temsilcisi vardır: Jibon, orangutan, goril, şempanze ve insan. Söz
konusu edilen oranda olmasa da,
benzeri bir çokluk insan evrimi için
de söz konudur. Yaklaşık bir milyon
yıl önce dünyanın farklı yerlerinde yaşayan farklı Homo
türleri bulunuyordu. Bunun en net örnekleri yaklaşık 90 bin yıl önce Ortadoğu'da Neanderthallerin
(H. neaderthalensis) ve
modern insanın (H. sapi ens) bir arada bulunuşudur. Ancak,
yine fosillerden bulgulanan verilere göre, son buzul dönemi sırasında (35 bin yıl önce) bir
tek Homo türü kalmıştır:
Homo sapiens. Diğer türler,
ister H. sapiens'le rekabet
edememelerinden, ister
değişen ortama onun kadar iyi uyum sağlayamamalarından olsun tükenmişlerdir. Modern insanSon 35 bin yıldır fosil kayıtlarda yalnızdır.
50
Şempanze kafataslarında bebeklik döneminden (en sağ)
başlayarak, erişkin (en sol) olana dek görülen değişiklikler.
Moleküler Kanıtlar
İnsan evriminin daha net anlaşılmasını sağlayan bir grup buluntu tamamen farklı bir disiplinden, moleküler biyolojiden, geldi. Moleküler biyologların 20 yıldır yaptığı çalışmalar, iki
önemli bulguyu gösterdi. Birincisi yaşayan türler içerisinde insanoğlunun
en yakın akrabasının şempanzeler olduğunu, ikincisi modern insanın kökenin bir zamanlar sanıldığı kadar eski
olmadığını, ancak 200 bin yıl geriye
uzandığını kanıtladı.
Birinci bulgu, 1970'lerden beri moleküler biyologların modern insanların
ve şempanzelerin DNA'ları ve amino
asitleri üzerinde yaptıkları incelemelere dayanıyor. Kullanılan DNA melezleştirmesi yöntemi, insan ve şempanze
genlerinin %98,5 oranında aynı olduğunu gösterdi.
Sözlük
Amino asit: Proteinlerin temel taşlarını
oluşturan azotlu molekül.
Baz: Adenin, sitozin, guanin ve timin olarak
adlardırılan, halkalı yapıdaki molekül.
DNA: Canlıların özelliklerini belirleyen,
şeker, fosfat ve sitozin, guanin, timin ve
adenin bazlarından oluşan molekül.
Endosimbiyoz: Bir hücrenin, başka bir
hücreyi içine alarak bir organel haline
getirmesi.
Fagositoz: Hücrenin katı parçacıkları bir
bütün olarak içine olması.
Fotodisosiyasyon: Güneş ışınlarının,
okyanus yüzeyine vurarak, suyu elementlerine ayrıştırması.
Genom: Bir canlının taşıdığı kalıtsal
materyallerin tümü.
Heterotrofizm: Kendine gerekli organik
maddelerin hepsini sentezleyemeyen
canlılar. Heterotrof canlılar, başka canlıları
besin olarak tüketir ya da bunlardan yardım
alırlar.
Hominid: Yaşayan insanı ve fosil atalarını,
Australopithecus ve Ardipithecus cinslerini
içeren primat ailesi.
Şubat 1999
İkinci bulgu ise 1980'lerde dünya
üzerindeki farklı insan popülasyonlarından örnekler alarak yapılan mitokondriyal DNA (mtDNA) incelemesi
sonucunda, mtDNA'daki en çok çeşitliliğin (varyasyonun) Afrikalılarda olduğunu gösterdi. Canlı topluluklarındaki değişim, mutasyon adı verilen,
kalıtsal materyal DNA'da oluşan farklılıklardır. Bir popülasyonun gen havuzunda, aynı türün başka popülasyonlarına oranla daha çok sayıda çeşitlilik
birikebilmesi için, bu popülasyonun
daha uzun süredir evrim geçiriyor olması gerekir. En çok çeşitliliğe Afrikalıların gen havuzunda rastlanıldığından, Afrikalılar yaşayan insan topluluklarının kökenini oluşturmaktadır.
İnsanın evrimine ilişkin sorunlar
yok mudur? Elbette tüm diğer canlıların evrim sürecinin anlaşılmasında olduğu gibi, insanın evriminde de birtaHominoid: Hominid ailesiyle birlikte, pongid
ve hylobatidae ailelerini içeren primat üst
ailesi.
Kloroplast: Güneş ışığını kullanarak glukoz
özümleyen hücre içi organeller.
Mitokondri: Hücreye enerji sağlayan
organeller.
Mutasyon: DNA’daki bazların, morötesi ya
da başka yüksek enerjili ışınlar gibi çevresel
faktörler nedeniyle değişmesi.
Nukleotid: Riboz denen bir bir şekerden ve
S, T, A, G bazlarının oluşan molekül grubu.
Ökaryot: Çekirdek zarı olmayan canlılar.
Polimer: Alt birimlerin tekrarlamasıyla
oluşan, karmaşık moleküller.
Pongid: Şempanze, goril ve orungutan türlerinin yaşayan ve fosil üyelerini içeren primat ailesi.
Primat: İnsanların, maymunların lemurların,
tarsiyerlerin yaşayan ve ortadan kalkmış
tüm gruplarını içeren, memeliler sınıfının bir
takımı.
Prokaryot: Çekirdek zarı olmayan canlılar.
Tür: Birbirleriyle çiftleştiklerinde verimli
döller meydana getiren, aynı fiziksel fiziksel
ve kimyasal etmenlere benzer tepkiler
veren, kalıtsal bileşimleri birbirlerinden belirli
ölçüde farklı bireyler topluluğu.
kım sorunlar vardır. Ancak, evrimsel
biyoloji çalışan hiçbir bilim adamının
ya da paleoantropoloğun, insanların
evrimine ilişkin şüphesi yoktur. Aydınlatılması gereken noktalar, evrimin
nasıl ilerlediğine dair olan noktalardır.
Neanderthallerle ilgili 1997 yılında
yapılan çalışma bu sorunlara iyi bir örnektir. Neanderthal fosilleri üzerinde
çalışan paleoantropologlar, bu canlıların, modern insanın artık ortadan kalkmış bir alt-türü mü, yoksa tamamen
bağımsız bir tür mü oldukları konusunda yıllarca uzlaşamamışlardır. Ancak Almanya ve ABD'deki iki bağımsız grubun Neanderthallerin mitokondriyal DNA'sı üzerinde yaptıkları
çalışmalar, Neaderthallerin ve modern
insanların birbirleriyle hemen hemen
hiç eşleşme olmadan, ayrı evrim geçiren türler olduklarını göstermiştir.
Tarihsel bazı sorunlar da, insanın
evrim sürecini öğrenmek isteyen kişilerin kafasını karıştırabilir. İlk defa 19.
yüzyılın sonunda bulunan Homo erec tus fosiline dik yürüyen insan anlamında bu ad verilmiştir. Ancak, daha
sonra bulunan, H. erectus'tan çok daha eski hominid fosilleri H. erectus'un
iki ayaklı ilk hominid olmadığını ortaya koymuştur. Buluntulara adlar vermek insanların inisiyatifinde olan bir
şeydir. Bir fosil buluntuya verilen
adın, biyolojik olarak bir arada sınıflandırılan grupların değişmesi, yine insanlarca yapılabilecek şeylerdir. Bunların hiçbirisi evrimin yanlışlığını ya da
var olmadığını göstermez.
Bilim birikimsel bir süreçtir. “Daha doğru”nun eskinin yerini alması
ancak daha çok bilginin anlaşılması ve
üst üste konmasıyla mümkün olur.
Murat Maga
Kaynaklar
Lewin, R., Modern İnsanın Kökeni, Ankara 1997
Boaz, N., Almquist, Biological Anthropology, New Jersey, 1997
Conroy, R., Reconstructing Human Origins, New York, 1997
51
Download