Görme Fizyolojisi

advertisement
GÖRME FİZYOLOJİSİ
Yrd.Doç.Dr. Ercan ÖZDEMİR
GİRİŞ


Gözler, omurgasızların yüzeyindeki ışığa duyarlı
ilkel noktacıklardan evrime uğramış karmaşık
duyu organlarıdır
Her bir göz, bir reseptör tabakasına, ışığı bu
reseptörlerin üzerine odaklayan bir mercek sistemi
ve impulsları reseptörlerden beyine ileten bir sinir
sistemine sahiptir
Gözün Eksternal Anatomisi

Gözün dıştaki koruyucu
tabakası sklera, ışınların
göze girdiği saydam
korneayı oluşturmak için
öne doğru modifiye
olmuştur

Pupil irisin merkezindeki
açıklığı oluşturur

Limbus ise sklera ile iris
arasındaki sınırı teşkil eder

İris gözün renginden
sorumlu olan bölümdür
iris
Göz Anatomisi
Anterior Segment
Skleranın iç tarafındaki koroid, kan damarı
içeren pigmentli bir tabakadır
Koroidin arka üçte ikisinde uzanan retina,
reseptör hücreleri içeren nöral dokudur
Berrak lens, dairesel lens ligamanı (zonül)
tarafından yerinde tutulan saydam bir yapıdır.
Zonül koroidin kalınlaşmış ön kısmı olan
siliyer cisime tutunmuştur
Siliyer cisim, korneoskleral kavşağa yakın
tutunan longitüdinal ve sirküler kas lifleri
içerir. Lensin önündeki kısım, gözün renkli
kısmı olan pigmentli ve opak iris'dir
İris, pupil'ı genişleten radyal ve daraltan
sirküler kas lifleri içerir
Pupil çapındaki değişmeler retinaya ulaşan
ışık miktarında 5 kattan fazla değişikliğe
neden olabilir
Göz Anatomisi





Lens ve retina arasındaki boşluk,
vitreus (humör vitröz) denilen
berrak jelatinimsi madde ile doludur
Humör aköz diffüzyon ve aktif
transportla siliyer cisimde üretilir ve
gözün ön kamarasını doldurmak için
pupilden akar
Bu sıvı, normal olarak trabekül
ağından, iris ve komea arasındaki
kavşakta (ön kamara açısı) bulunan
venöz kanal yani Schlemm kanalı'na
geri emilir
Bu çıkışın tıkanması göz içi basıncında
artışa ve glokom'a neden olur
Olayın bir nedeni trabekülün azalmış
geçirgenliği (geniş açılı glokom)
iken bir diğer nedeni irisin açıyı
kapatacak şekilde ileri hareketidir (dar
açılı glokom)
Retina
(1)

Retina ön tarafta hemen hemen siliyer cisimlere kadar yayılır; 10 tabakadan
oluşmuştur ve görme reseptörleri olan basil ve koniler ile 4 tip nöron içerir

Bu nöronlar bipolar hücreler, gangliyon hücreleri, horizontal hücreler ve
amakrin hücreler'dir


Koroide bitişik olan basil ve koniler bipolar hücrelerle, bunlar da gangliyon hücreleri ile
sinaps yapar. Gangliyon hücre aksonları bir araya gelerek gözü optik sinir olarak terk
eder
Horizontal hücreler, reseptör hücreleri dış pleksiform tabakadaki diğer reseptör
hücrelere bağlar. Amakrin hücreler, iç pleksiform tabakadaki gangliyon hücrelerini
birbirlerine bağlar ve bazen bipolar hücrelerle gangliyon hücrelerinin arasına sokulur

Bu hücrelerin aksonları yoktur ve çıkıntıları komşu nöral elemanlarla hem pre- hem de
postsinaptik bağlantılar yapar

Bipolar hücreler üzerinde reseptörler, gangliyon hücreleri üzerinde de bipolar hücreler
önemli düzeyde kavuşum yaparlar.
Retina (2)



Retinanın reseptör tabakası koroidin karşısında yer aldığından ışık ışınları koni ve
basillere ulaşmak için gangliyon hücresi ve bipolar hücre tabakalarmdan geçmek
zorundadır
Koroidin retinaya bitişik pigmentli tabakası, ışık ışmlarını, retinaya geri yansımalarını
önlemek için absorbe eder. Böyle bir yansıma görsel imajların bulanmasma yol açacaktır
Retinanm nöral elemanları, Müller hücreleri denen glial hücreler tarafından birbirine
bağlıdır. Bu hücrelerin çıkıntıları retinanın iç yüzeyinde bir iç sınır (limitan) zarı, reseptör
tabakasmda bir dış sınır zarı oluştururlar

Optik sinir göz küresinin arka kutbunun hafifçe üzeri ve 3 mm kadar medyalinde yer alan
bir noktadan gözü terk ederken retina kan damarları bu noktadan göze girerler

Bu bölge oftalmoskopta optik disk olarak görülür. Disk üzerinde hiçbir görme reseptörü
bulunmadığmdan bu nokta kördür (kör nokta)

Gözün arka kutbunda sarı pigmentli bir nokta olan makula lutea vardır
Retina




(3)
Burası, konilerin yoğun şekilde bulunduğu, reseptörler üzerinde kan damarlarının
olmadığı ve çok az sayıda hücre bulunan ince, basillerden yoksun retina bölümünü, yani
fovea sentralis'i işaret eder
Fovea insanlarda iyi gelişmiştir. Görme keskinliğinin en fazla olduğu nokta burasıdır. Bir
cisme dikkatle bakıldığında gözler, bu cisimden gelen ışık ışmlarını fovea üzerine
düşürecek şekilde hareket ederler
Retinanın vitröz yüzeyine yakın yüzeyel tabakalarındaki arterler, arterioller ve venler
oftalmoskopla görülebilir
Vücutta arterioIlerin gözle kolayca görülebildiği tek yer burası olduğundan,
oftalmoskopik muayene diabetes mellitus, hipertansiyon ve kan damarlarını
etkileyen diğer hastalıkların tanı ve değerlendirilmesinde büyük önem taşır

Retina damarları bipolar ve gangliyon hücrelerini sular, fakat reseptörler çoğu yerde
koroiddeki kapiller pleksus tarafından beslenirler

Retina ayrılmasının reseptör hücrelerini için bu derece zararlı olmasının nedeni budur
Gözün Yapısı
Retina Organizasyonu
Fovea
Nöral Yollar



(1)
Gangliyon hücre aksonları, talamusun bir bölümü olan korpus
genikulatum lateralede sonlanmak üzere optik sinir ve optik
traktusda kaudal yönde ilerler
Retinanm nazal yarımlarından gelen lifler optik kiazmada
çaprazlaşarak karşı tarafa geçer
Korpus genikulatumda, bir retinanm nazal yarımı ile diğer retinanın
temporal yarımından gelen lifler, aksonları genikulokalkarin
traktusu oluşturan hücrelerle sinaps yapar

Bu traktus serebral korteksin oksipital lobuna gider

Primer vizüel alıcı alan (görme korteksi, Brodmann‘ın 17. alanı)
temel olarak fissura kalkarinanın kenarlarına yerleşmiştir
Nöral Yollar





(2)
Gangliyon hücre aksonlarının dalları, optik traktustan görme reflekslerine aracılık eden
bağlantıları oluşturdukları kollikulus superior ve orta beyinin pretektal bölgesine
geçerler
Diğer aksonlar optik kiazmadan, endokrin değişiklikler ve aydınlıkkaranlık döngüsüyle ilgili
diğer sirkadiyen ritimleri senkronize eden bağlantıları oluşturdukları hipotalamusun
suprakiazmatik çekirdeğine direkt olarak geçerler
Görme uyarıları ile aktive edilen beyin alanları, maymunlarda radyoaktif 2-deoksiglükoz
ile araştırılmıştır
Aktivasyon sadece oksipital lobda değil, aynı zamanda inferior temporal korteks,
posteroinferior parietal korteks bölümleri ile frontal lobun bazı kısımlarında
meydana gelir
Lateral genikülat cisme ek olarak aktive edilen subkortikal yapılar superior
kollikulus, pulvinar, kaudat çekirdek, putamen, klaustrum ve amigdaleyi kapsar
Görme Yolları
Görme Yolları
GÖRME YOLLARI
Fotoreseptörler



Her basil ve koni, bir dış
segment ile bir nükleer
bölge ve bir sinaptik alan
içeren bir iç segmente
bölünür
Dış segmentler değişime
uğramış silialar olup düzenli
yassı kese grupları veya
zardan yapılmış disklerden
oluşmuştur
Bu kese ve diskler ışıkla
reaksiyona girerek görme
yollarında aksiyon
potansiyellerini başlatan
fotosensitif bileşikler içerir.
İç segmentler
mitokondriden zengindir
(1)
Fotoreseptörler

Dış segment basillerde ince

İç segment, sitoplazma ve

Sinaptik gövde, koni yada
ve uzun, konilerde konik bir
yapıya sahiptir
sitoplazmik organelleri içerir.
Özellikle mitokondri miktarı
fazladır ve fotoreseptör işlevi
için enerji sağlamada
önemlidirler
basilin sonraki sinir hücreleri
olan, horizontal ve bipolar
hücreler ile bağlantı sağlayan
bölümdür
(2)
Fotoreseptörler




Bu hücrelere basil adı verilmesinin
nedeni dış segmentin ince ve basile
benzemesidir. Koniler yapılarının
retinada bulunma yerine göre
değişmesine karşın genellikle kalın
iç segment ve konik bir dış
segmente sahiptir
Konilerde keseler, hücre zarının
katlanmasıyla dış segmentlerde
oluşurken basillerde diskler hücre
zarından ayrıdırlar
Basillerin dış segmentleri,
segmentin iç yanında yeni disk
oluşumu ile eski disklerin fagositozu
ve dış uçta pigment epitel hücreleri
tarafından sürekli yenilenir
Konilerin yenilenmesi ise daha
diffüz bir süreç olup dış segmentin
birçok noktasında görülür
(3)
Fotoreseptörler

(4)
Foveada hiç basil bulunmaz ve foveadaki her koni kendisini bir tek
gangliyon hücresine bağlayan tek bir midget bipolar hücreye
sahip olduğu için optik sinirdeki tek bir life bağlıdır

Retinanın diğer bölgelerinde sahneye basiller hakimdir ve önemli
düzeyde kavuşum (konverjans) görülür

Yassı bipolar hücreler çok sayıda koni ile sinaps yaparken basil
bipolar hücreleri de çok sayıda basille sinaps yapmaktadır

Her insan gözünde 6 milyon koni ile 120 milyon basil
bulunurken her optik sinirde sadece 1.2 milyon sinir lifi
bulunduğundan reseptörlerin bipolar hücreler aracılığı ile gangliyon
hücreleri üzerinde yaptığı genel kavuşum oranı yaklaşık 105: 1' dir
Fotoreseptörler
(5)

Basiller ışığa son derece duyarlı olup gece görmesi (skotopik görme)

Skotopik görme aygıtı nesnelerin aynntılarım çözümlerneyi ve bunların
rengini saptamayı başaramaz

reseptörleridir
Konilerin çok daha yüksek bir eşiğe sahip olmalarına karşın koni sistemi
çok daha büyük bir keskinliğe sahiptir ve parlak ışıkta görme (fotopik
görme) ile renk görmeden sorumlu olan sistemdir

Yani gözden merkezi sinir sistemine basillerden gelen girdiler ile
konilerden gelen girdiler şeklinde iki tür girdi sağlanmaktadır

Herbiri farklı aydınlık düzeylerinde azami iş gören bu iki tür girdinin
varlığına duplisite kuramı denir
Fotoreseptörler (6)
Basiller
Koniler
Işığa duyarlılığı yüksektir, gece görüşü
için özelleşmiştir
-Işığa duyarlılığı düşüktür, gündüz
görüşü için özelleşmiştir
Daha çok ışığı yakalayabilmek için,
fotopigment miktarı yüksektir
-Fotopigment miktarı düşüktür
Amplifikasyon özelliği yüksektir. Tek
fotonu saptayabilir.
-Amplifikasyon özelliği düşüktür
Gün ışığında satüre olur
-Sadece yoğun ışıkta satüre olur
Noktasal ışığa daha duyarlıdır
-Eksensel ışınlara daha duyarlıdır
Yavaş yanıt, uzun bütünleştirme zamanı
-Hızlı yanıt, kısa bütünleştirme zamanı
Ardışık ateşlemeler yavaş
-Ardışık ateşlemeler hızlı
Fotoreseptörler (7)
Basil sistemi
Koni sistemi
Yavaş çalışır
-Hızlı çalışır
Retinada yaygındır foveada
bulunmaz
-Foveada yoğun bulunur,
retinanın diğer alanlarında
giderek azalır.
Renksizdir
Bir tip basil pigmenti vardır
-Renk görmeden sorumludur.
3 tip koni vardır. Her koni
pigmenti görünür ışığın farklı
dalga boyuna hassastır
Göz Kasları


Göz orbitadaki 6 göz
kası tarafından hareket
ettirilir
Bunlar; okülomotür,
troklear ve
abdusens sinirleri
tarafından innerve
edilirler
Göz Kasları ve Sinirleri
Gözün Korunması



Göz, orbitanın kemik
duvarları tarafından
yaralanmaya karşı çok iyi
korunmuştur
Kornea her orbitanın üst
kısmındaki gözyaşı
bezlerinden salgılanıp
gözün yüzeyinden
geçerek gözyaşı kanalı
yoluyla buruna boşalan
gözyaşı ile ıslatılır ve
temiz tutulur
Göz kırpma komeanın
ıslak tutulmasına yardım
eder
GÖRÜNTÜ OLUŞTURMA MEKANİZMASI


Gözler, görünür spektrumdaki enerjiyi
optik sinirdeki aksiyon potansiyeline
çevirir
Görünür ışığın dalga boyu yaklaşık
olarak 397 nm ile 723 nm sınırları
arasındadır

Çevredeki nesnelerin görüntüleri
retina üzerine odaklanır

Retinaya çarpan ışınlar basil ve
konilerde potansiyeller üretir

Retinada başlayan impulslar, görme
duyusu oluşturdukları serebral
kortekse iletilir
Optiğin İlkeleri






Işık ışınları çarptıkları yüzeye dik olarak gelme durumu
hariç bir ortamdan farklı yoğunlukta bir diğer ortama
geçerken kırılırlar
Bikonveks merceğe çarpan paralel ışınlar, lensin
arkasındaki bir noktada toplanacak şekilde kırılır (ana
odak)
Ana odak mercek yayının ortasından geçen bir doğru
olan ana eksen üzerindedir
Mercek ve ana odak arasındaki mesafe ana odak
mesafesi'dir. Pratik amaçlarla bir merceğe 20 feet (6
m)den daha uzak bir nesneden gelen ışınların paralel
oldukları kabul edilir
20 ft'den daha yakın nesnelerden gelen ışınlar
ayrışmakta olduğundan ana eksen üzerinde, ana
odaktan daha uzak bir odak oluşturur
Bikonkav mercekler ışınların ayrışmasına (diverjans)
neden olurlar
Optiğin İlkeleri




Bir lensin eğriliği ne kadar fazla ise
kırma gücü o kadar daha büyüktür
Bir merceğin kırma gücü klasik
olarak diyoptri ile ölçülür ve
diyoptri sayısı metre cinsinden ana
odak uzaklığının resiprokudur
Örneğin ana odak uzaklığı 0.25 m
olan bir mercek, 1/0.25 veya 4
diyoptri kırma gücüne sahiptir
İnsan gözü dinlenme sırasında
yaklaşık 66.7 diyoptrilik kırma
gücüne sahiptir
Uyum (Akomodasyon)1





Göze gelen paralel ışınlar siliyer kas gevşediği zaman, optik olarak normal
(emetrop) bir gözde retina üzerine odaklanır
Bu gevşeme sürdüğü müddetçe gözlemciye 6 m'den daha yakın nesnelerden
gelen ışınlar retinanın arkasında odaklanırlar ve sonuç olarak nesne bulanık
görülür
Daha yakın nesnelerden gelen ayrışan ışınların retina üzerindeki odağa
getirilmesi sorunu ya lens ile retina arasındaki uzaklığın artırılmasıyla veya
lensin eğrilik veya kırma gücünün artırılmasıyla çözülebilir
Kemikli balıklarda sorun göz küresinin uzunluğunu artırarak çözülür; bu tür bir
çözüm 6 m'den daha yakın mesafede bulunan nesnelerin yaptığı hayallerin bir
fotoğraf makinesindeki filim üzerine odaklanabilmesi için merceğin filmden
uzağa doğru hareket ettirilmesidir
Memelilerde bu sorun lensin eğriliğinin artmasıyla çözülür
Uyum (Akomodasyon)2

Lensin eğriliğini arttıran işleme uyum (akomodasyon) denir

Dinlenme sırasında lens, lens ligamanları ile gergin tutulur

Lens maddesinin yumuşak, lens kapsülünün belirgin bir esnekliğe sahip olmasından ötürü
lens yassı bir biçim alacak şekilde gerilmiştir

Bakışlar yakındaki bir nesneye yöneldiğinde siliyer kas kasılır

Bu kasılma siliyer cismin kenarları arasındaki mesafeyi kısaltır ve lens ligamanlarını gevşetir,
böylece lens daha konveks bir şekle dönüşür


Gençlerde şekil değişikliği gözün kırma gücünü 12 dioptri kadar arttırabilir. Siliyer kasın
kasılmasıyla lens ligamanlarında oluşan gevşeme kısmen siliyer cisimdeki sirküler liflerinin
sfinkter benzeri hareketine, kısmen de korneoskleral kavşak yakınında öne doğru tutunan
longitüdinal kas liflerinin kasılmasına bağlıdır
Bu lifler kasıldığında, siliyer cismin tamamı öne ve içe doğru çekilir. Bu hareket siliyer cismin
kenarlarını birbirine yakın hale getirir
Uyum (Akomodasyon)3
When the cilary muscles
are relaxed, the zonalus
pulls tight and keeps the
lens flattened for distant
vision
The elastic lens is
attached to the circular
cilary muscles by the
zonalus which is made
of inelastic fibres
When the cilary muscles
contract, it releases the
tension on the zonalus
and the elastic lens returns
to a more rounded shape
suitable for near vision
Uyum (Akomodasyon)4

Uyum sırasında lens eğriliğindeki değişiklik, temel olarak lensin ön yüzünü etkiler

Bu durum ilk kez yıllarca önce tanımlanan basit bir deneyle gösterilebilir

Bir gözlemci bir nesneyi uzağa doğru bakan deneğin gözlerinin önünde tutarsa, kişinin
gözünde nesnenin üç yansıması görülür: berrak, küçük, düz görüntü korneadan; daha
büyük, daha soluk düz görüntü lensin ön yüzünden; küçük, ters görüntü ise lensin
arka yüzünden yansır

Bu sırada kişi yakındaki bir nesneye odak yaparsa, büyük, soluk, düz görüntü daha küçülür
ve diğer düz görüntüye doğru yaklaşır, oysa diğer iki görüntü çok az değişir

Görüntü boyundaki değişiklik, yansıtıcı yüzey olan lensin ön yüzünün eğriliğindeki artışa
bağlıdır

Küçük, düz görüntünün değişmeyip ters görüntünün çok az değişmesi akomodasyonda
komea eğriliği değişmezken lensin arka yüzünün eğriliğinin çok az değiştiğini
göstermektedir
Yakın Nokta


Uyum, kas gücü gerektiren aktif bir işlemdir ve bu nedenle yorucu olabilir
Gerçekten siliyer kas vücutta en fazla kullanılan kaslardan biridir. Lens eğriliğinin artma
derecesi kuşkusuz kısıtlıdır ve bireye çok yakındaki bir nesneden gelen ışınlar, en büyük
çabayla bile retina üzerine odaklanamaz

Buradaki nesnenin uyumla netleştirilebildiği göze en yakın noktaya görmenin yakın
noktası denir

Yakın nokta, yaşam boyunca önceleri yavaş, daha sonra yaşın ilerlemesiyle hızla
uzaklaşır ve 10 yaşında yaklaşık 9 cm iken 60 yaşında yaklaşık 83 cm olur

Bu berilemenin ana nedeni lens katılığındaki artış olup bunun sonucunda lens eğriliğini
artırma derecesinde belirgin azalmaya bağlı olarak uyum yeteneği yitirilir

Normal bir kişi 40-45 yaşına geldiği zaman uyum kaybı genellikle okuma ve yakın
mesafede iş yapmayı güçleştirecek düzeydedir. Presbiyopi olarak bilinen bu durum
konveks mercek kullanarak düzeltilebilir.
Yakın Yanıt


Bir kişi yakındaki bir nesneye baktığı zaman uyuma ek
olarak görme eksenleri kavuşum yapar ve pupil daralır
Bu üç kısımlı yanıta (akomodasyon, görme
eksenlerinde kavuşum ve pupiller daralma) yakın yanıt
denir
Diğer Pupil Refleksleri

Bir göze ışık yöneltildiğinde pupilla daralırken (pupilla ışık refleksi)
diğer gözün pupillası da büzülür (indirekt ışık refleksi)

Pupilla yanıtlarını başlatan uyarıları taşıyan optik sinir lifleri pretektal
bölge ve kollikulus superiorda sonlanır



Muhtemelen bilateral olarak pretektal bölgeden okülomotor çekirdeğe
(Edinger-Westphal çekirdeği) geçen ışık refleks yolu,
akomodasyona ait yoldan farklıdır
Bazı patolojik durumlarda akomodasyon yanıtı sağlam kalırken ışığa
pupiller yanıt kaybolabilir
Argyll Robertson pupillası olarak da bilinen bu fenomenin tektal
bölgede hasar yapan bir lezyon nedeniyle görülebileceği
söylenmektedir
Pupil Konstriksiyonu ve Dilatasyonu
Retinal Hayal

Işık ışınları aslında gözde komeanın ön yüzü ile lensin ön ve arka yüzeylerinde kırılırsa
da kırılmanın tamamı sanki komea ön yüzünde oluyor gibi yapılacak bir çizim kırılma
işleminin önemli bir hata yapmadan şematik olarak gösterilmesine izin verir

Nodal nokta (optik merkezi) retinadan 15 mm uzakta, lensin orta ve arka 1/3
parçalarının kavşak yerinde yer alır

Bir nesneden gelip bu noktadan geçen ışınlar kırılmaya uğramazlarken nesnenin diğer
bütün noktalarından pupillaya giren diğer ışınlar kırılmaya uğrar ve retinada odaklanır

Nesnenin boyu ve gözlemciden uzaklığı biliniyorsa, retinadaki hayalin boyu
hesaplanabilir


Burada retinadaki görüntünün ters olduğuna dikkat edilmelidir. Retina reseptörlerinin
yaptığı bağlantılar doğumdan itibaren retinadaki herhangi bir ters görüntüyü düz
olarak görür ve uyarılan retina alanının karşı tarafındaki görme alanına düz olarak
yansıtır
Bu algılama bebeklerde mevcut olup kalıtımsaldır. Retinadaki görüntü özel merceklerle
doğrultulursa bakılan nesne sanki ters duruyormuş gibi algılanır
Görme Kusurları 1

Bazı bireylerde göz küresi normalden kısa olup paralel ışınlar retina
arkasında odaklanır

Bu anormalliğe hipermetropi (hiperopi) veya uzakgörme denir

Akomodasyonun uzaktaki nesnelere bakarken dahi sürekli olması bu
kusuru bir ölçüde giderebilir fakat bu uzun süreli kas etkinliği yorucu
olup baş ağrısı ve bulanık görmeye yol açabilir

Uyumla ilgili olarak görme eksenlerinin uzun süreli kavuşumu
sonuçta şaşılığa (strabismus) yol açabilir

Bu bozukluk odak uzaklığını kısaltarak gözün kırma gücüne yardım
eden konveks merceklerle düzeltilebilir
Görme Kusurları 2

Miyopi'de (yakın görme) gözün ön-arka çapı normalden daha uzundur.
Miyopinin kalıtımsal olduğu söylenir

Öte yandan deney hayvanlarında gelişim sırasında kırılmada değişiklik
yaparak miyopi meydana getirilebilir

Böylece göz biçiminin kısmen göze sunulan kırılma tarafından belirlendiği
ortaya çıkmaktadır

Genç ergin insanlarda ders çalışma gibi yoğun, yakın mesafede çalışmalar
miyopinin gelişmesini hızlandırır

Bu kusur paralel ışık ışınlarını göze girmeden önce hafifçe ayrıştıran
bikonkav merceklerle düzeltilebilir
Görme Kusurları 3




Astigmatizma, komea eğriliğinin üniform olmadığı sık rastlanan
bir durumdur
Bir meridiyendeki eğrilik diğerlerinkinden farklı olduğu zaman, o
meridyende kırılan ışınlar farklı bir odağa gideceğinden retinadaki
görüntünün o kısmı bulanır
Lensin normal hattın dışına itilmesi lens eğriliğinin üniform
olmaması halinde benzer bir kusur gelişebilirse de bu durumlar
enderdir
Astigmatizma genellikle bütün meridyenlerde kırılmayı eşitleyecek
şekilde yerleştirilen silindirik merceklerle düzeltilebilir
Görme Kusurları
4
FOTORESEPTÖR MEKANİZMA:
AKSİYON POTANSİYELLERİ OLUŞUMU


Retinada aksiyon potansiyellerini başlatan potansiyel
değişiklikleri ışığın basil ve konilerdeki ışığa duyarlı
bileşiklere etkisi ile oluşturulur
Işık bu maddeler tarafından absorbe edildiğinde,
yapıları değişir ve bu değişiklik nöral aktiviteyi başlatan
bir dizi olayı tetikler
RETİNA HÜCRELERİNİN ELEKTRİKSEL YANlTI


Göz, fotoreseptörlere ait reseptör potansiyelleri ile retinadaki diğer
nöral elemanların çoğuna ait elektriksel yanıtlarının lokal, basamaklı
potansiyeller olması ve oldukça uzak mesafelere iletilen hep veya
hiç aksiyon potansiyellerinin sadece gangliyon hücrelerinde
üretilmesi yönünden benzersiz bir organdır
Basil, koni ve horizontal hücrelerin yanıtları hiperpolarize, bipolar
hücrelerin yanıtları ise hem hiperpolarize hem de depolarize
edici türde iken amakrin hücreler gangliyon hücreleri tarafından
üretilen ilerleyici dikenler için jeneratör potansiyeli görevi yapan
depolarize edici potansiyeller ve dikenler üretir
RETİNA HÜCRELERİNİN ELEKTRİKSEL
YANlTI


Koni reseptör potansiyeli keskin bir başlama ve bitişe sahipken basil
reseptör potansiyeli keskin bir başlama ve yavaş bir sonlanma gösterir
Reseptör potansiyellerinin genliği ile uyarı şiddeti arasındaki ilişkiyi
gösteren eğriler koni ve basillerde birbirine benzerse de basillerin
duyarlığı çok daha fazladır

Bu nedenle koniler için eşik altı düzeyde olan aydınlatmada basil
yanıtları uyarı şiddetiyle orantılıdır

Öte yandan basil yanıtlarının azami olup artık değiştirilemediği aşırı
aydınlatma düzeylerinde koni yanıtları uyarı yoğunluğu ile orantılıdır

Bu durum konilerin neden ışık şiddetinin zemin değeri üzerindeki
değişikliklere yanıt verip mutlak aydınlatmayı yansıtmazken basillerin
neden mutlak aydınlatmayı farkettiğini açıklar
Fotoreseptör Potansiyellerin İyonik
Temeli

Basil ve konilerin dış segmentindeki Na+ kanalları karanlıkta açık
olduğundan iç seğmentten dış segmente akım akışı olur

Akım fotoreseptörlerin sinaptik uçlarına da akar

İç segmenttekil Na+ -K+ pompası iyonik dengeyi sürdürür. Karanlıkta
sinaptik transmiter kararlı şekilde salınır

Işık dış segmente çarptığında Na+ kanallarından bazıları kapanır ve
olayın sonucu hiperpolarize edici bir reseptör potansiyelidir


Bu hiperpolarizasyon sinaptik transmiter salınmasını azaltır ve bu da
en sonunda gangliyon hücrelerinde aksiyon potansiyellerine yol açan
bir sinyal üretir
Aksiyon potansiyelleri beyine iletilir
Fotosensitif Bileşikler


İnsan ve diğer memelilerin çoğunun gözlerindeki fotosensitif
bileşikler opsin adlı bir protein ile A1 vitamininin aldehidi olan
retinen1 den yapılmıştır
Retinen1 terimi bazı hayvan türlerinin gözlerinde bulunan
retinen2'den bu bileşiği ayırt etmek için kullanılır

Retinenler aldehid olduklarından retinaller olarak da adlandırılır

A vitaminIeri ise alkol olduklarından bunlara retinoller denir
Rodopsin 1

Basillerdeki fotosensitif pigment rodopsin veya görme purpuru'dur

Bunun opsinine skotopsin denir. Rodopsin 505 nm dalga boyunda
ışığa maksimum duyarlılık gösterir

İnsan rodopsininin molekül ağırlığı 41.000' dir. Bu madde basil
disklerinin zarında bulunur ve bu zarlardaki toplam proteinin % 90'ını
yapar

Ayrıca G proteinlerine kenetlenmiş birçok serpantin reseptöründen
bir tanesidir

Retinen1 zar yüzeyine paralel bir konumda transmembran
domenlerden üçüne tutunur
Rodopsin 2




Karanlıkta, rodopsindeki retinenı 11-cis kurgusundadır. Işığın tek etkisi retineni
all-trans izomerine dönüştürerek şeklini değiştirmektir
Rodopsinin bu aktivasyonu bir seri ara metabolit üretimini tetiklemekte olup bu
ara ürünlerden biri olan metarodopsin II Na+ kanallarının kapatılmasının
başlatılmasında kilit madde özelliği taşıyora benzemektedir
Olayın son basamağı retinenı'in opsinden ayrılmasıdır (ağartma)
Rodopsinin bir bölümü doğrudan rejenere olurken retinenı'in bir bölümü NADH
varlığında alkol dehidrojenaz enzimiyle vitamin A1'e indirgenmekte ve bu da
rodopsin oluşturmak üzere daha sonra skotopsinle reaksiyona girmektedir

Retinen1'in all-trans izomerinin oluşumu hariç bu reaksiyonların tümü ışıktan
bağımsız olup gerek aydınlık ve gerek karanlıkta eş hızda ilerler

Dolayısıyla reseptörlerdeki rodopsin düzeyi ışık girişi ile ters orantılı olarak değişir
Fotoreseptör Potansiyeli
Rodopsin parçalanması  metarodopsin 2

inaktif transdusin (G protein)  aktif transdusin

fosfodiesterazı uyarır

cGMP parçalanır

Hiperpolarizasyon Dış segment sodyum kanalı
kapanır
Rodopsin İle Na+ Kanalları
Arasındaki Bağlantı




Rodopsinin aktivasyonu GtI olarak da bilinen bir G proteini olan
transdusin'i aktive eder
Transdusin GTP bağlar ve bu daha sonra döngüsel GMP
(cGMP)'nin 5'-GMP'ye dönüşümünü kataliz eden bir
fosfodiesterazı aktive eder
Fotoreseptörlerin sitoplazmasındaki cGMP Na+ kanallarına doğrudan
etki ederek bunları açık konumda tutar ve cGMP'nin azalması
kanalların kapanması ve hiperpolarizasyona yol açar
Bu reaksiyonlar kaskadı ışık sinyalini yükseltir ve basil
fotoreseptörlerinin ışığa olan belirgin duyarlığının açıklanmasına
yardım eder; bu reseptörler tek bir ışık fotonu şiddetinde ışığa dahi
farkedilebilir bir yanıt oluşturabilir
Basillerin Uyarılması
Reseptör Potansiyeli
1
Reseptör Potansiyeli 2
Reseptör Potansiyeli 3
Photon
strikes
rhodopsin
Membrane potential
hyperpolarizes
 less
neurotransmitter is
released
Reseptör Potansiyeli 4
Retinal Processing: Receptive Fields
of Ganglion Cells
Rodopsin İle Na+ Kanalları Arasındaki
Bağlantı

Rodopsinin aktivasyonu transdusinin α altbiriminde GDP'nin GTP ile yer
değiştirmesini tetikler

GTP içeren α altbirim βγ altbiriminden ayrılır ve molekülden inhibitör
bir bölümü uzaklaştırarak fosfodiesterazı aktive eder

α altbirimindeki GTP daha sonra GDP'ye yarılır ve altbirimler
reaksiyonu bitirmek üzere yeniden birleşirler

Amplifikasyon kaskadın ilk ve üçüncü adımlarında görülür; aktive
edilmiş her rodopsin 500 transdüsin molekülünü aktive ederken aktive
edilmiş her fosfodiesteraz birkaç bin cGMP'yi hidroliz eder
Phototransduction
Koni Pigmentleri

Primatlarda 3 ayrı tip koni vardır. Bu reseptörler renk görmeye yarar ve 440, 535 ve
565 nm dalga boylarındaki ışığa doruk yanıt verir

Bunların herbiri retinen1 ve bir opsin içerir. Opsin rodopsine benzer ve koni zarından 7
kez geçerken her koni tipinde karakteristik bir yapıya sahiptir

Yukarda gösterildiği gibi konilerin hücre zarı keseler oluşturmak üzere kıvrımlaşır,
fakat basillerde olduğu gibi birbirinden ayrılmış hücre içi diskler yoktur



Konilerin ışığa verdiği yanıtların ayrıntıları muhtemelen basillerdekine benzer. Işık
retinenı' i aktive eder ve bu da basildeki transdüsinden daha farklı bir G proteini olan
Gt2'yi aktive eder
Gt2 daha sonra cGMP'nin 5' -GMP'ye dönüşümünü kataliz eden fosfodiesterazı aktive
eder
Bu olay hücre dışı sıvı ile koni sitoplazması arasındaki Na+ kanallarının kapanması,
hücre içi Na+ yoğunluğunun yükselmesi ve koni dış segmentlerinin hiperpolarizasyonu
ile sonuçlanır
Döngüsel GMP'nin Yeniden Sentezi




Işık fotoreseptörlerdeki Na+ yoğunluğu kadar Ca2+ yoğunluğunu da
düşürür. Ca2+ yoğunluğundaki bu düşüş, daha çok cGMP üreten
guanilat siklazı aktive eder
Bu ise Na+ kanallarını yeniden açık konuma getirir
Ca2+ yoğunluğu ile guanilat siklaz arasındaki bağlantı karanlıktaki
durumunun yeniden kazanılmasını sağlamasından ötürü recoverin
(iyileştirici) olarak adlandırılan Ca2+ bağlayıcı bir proteindir
Bu protein guanilat siklazın bir altbirimidir ve Ca2+'a bağlandığında
guanilat siklaz aktivitesini inlIibe ederek proteinin geri kalan
kısmından ayrılır
Retinitis Pigmentoza

Basil ve koni opsinlerindeki doğmalık kusurlar pigmentin fagositozla
normal bir şekilde uzaklaştırılamadığı bir durum olan retinitis
pigmentoza'ya neden olur

Böylece retinada pigment birikir ve olay körlükle sonuçlanır

Günümüzde bu olayın çok sayıda çeşitli kalıtımsal kusurların bir
sonucu olduğu bilinmektedir

Yayınlanmış, birbiriyle akraba kişilerden oluşan bir grupta belirlenmiş
olan neden rodopsinin N-terminal domeninde bir prolin yerine bir
histidin gelmesine neden olan tek baz değişikliğine bağımlı nokta
mutasyonudur
Retinadaki Sinaptik Mediyatörler




Retinada farklı sinaptik transmiterlerin birçok çeşidi bulunur
Bunlar; asetilkolin, dopamin, serotonin, GABA, glisin, P
maddesi, somatostatin, TRH, GnRH, enkefalinler, βendorfin, CCK, VIP, nörotensin ve glukagonu kapsar
Retinada sadece amakrin hücreler asetilkolin salgılar
Farklı amakrin hücre popülasyonlarında peptidler bulunmuş olup
bunlara ek olarak herbiri farklı şekil ve olasılıkla farklı fonksiyona
sahip kolinerjik, dopaminerjik ve serotonerjik amakrin hücreler de
vardır
Görüntü Oluşumu


1
Retinada görsel bilgi işlenmesi bir anlamda 3 resmin
oluşturulmasını kapsar
Işığın fotoreseptörlerdeki etkisiyle oluşan birinci resim bipolar
hücrelerde ikinci resme dönüşür ve bu da daha sonra gangliyon
hücresinde üçüncü resme çevrilir

Sinyal, ikinci resmin oluşumunda horizontal hücreler, üçüncünün
oluşumunda amakrin hücreler tarafından değiştirilir

Lateral genikülat cisimlerde impuls kalıbında pek az değişiklik
yapıldığından oksipital kortekse ulaşan resim üçüncü resimdir
Görüntü Oluşumu



2
Bipolar ve gangliyon hücrelerinin bir özeliiği (lateral genikülat hücreler
ve görme korteksinin 4. tabakasındaki hücrelerde olduğu gibi) bunların
küçük ve dairesel uyarılara en iyi yanıtı vermeleri ve görme alanları
içinde yer alan, bir merkez çevresine yerleşmiş bir ışık halkasının
(çevre aydınlatması) merkezdeki ışığa olan yanıtı inhibe etmesidir
Bu merkez inhibitör bir çevreye sahip eksitatör (bir "açık merkez"
hücresi) veya eksitatör bir çevreye sahip inhibitör (bir "kapalı merkez"
hücresi) olabilir
Merkez yanıtının çevre tarafından inhibisyonu olasılıkla horizontal
hücreler aracılığı ile bir fotoreseptörden diğerine iletilen inhibitör
feedback' e bağlıdır
Görüntü Oluşumu



3
Böylece halkanın eklenmesiyle komşu fotoreseptörlerin aktive
edilmesi horizantal hücre hiperpolarizasyonunu tetikler ve bu da daha
sonra merkezi olarak aktive edilmiş fotoreseptörlerin yanıtını inhibe
eder
Merkezi aydınlanmaya olan yanıtın çevre aydınlatmasındaki bir artış
tarafından inhibe edilmesi, lateral veya afferent inhibisyona bir
örnek oluşturur; bu tür inhibisyonda belli bir nöral birimin
aktivasyonuna, komşu birimlerin aktivitelerinin inhibisyonu eşlik eder
Bu olay memeli duyu sisteminde genel bir fenomen olup uyarının
sınırlarının keskinleştirilmesine ve ayrımın niteliğinin artırılmasına
yardım eder
Elektroretinogram

Gözün elektriksel aktivitesi, biri göze diğeri gözün arkasına konmuş iki
elektrot arasında bulunan potansiyel farkındaki dalgalanmaların
yazdırılması ilel incelenmiştir

Dinlenme sırasında öndeki pozitif olmak üzere gözün önü ile arkası
arasında 6 mV'luk bir potansiyel farkı bulunur

Göze ışık geldiğinde potansiyel değişikliğinde özgün bir dizi izlenir. Bu
diziye ait kayıta elektroretinogram (ERG) denir

Işık uyarısının verilmesi a ve b dalgaları ile, kısa bir uyarı verildiğinde
doruk noktası uyarı bittikten sonra görülecek kadar yavaş bir c dalgası
oluşturur. Uyarı kapatıldığında kalemde küçük bir negatif sapmada
görülür. C dalgası pigment epitelinde oluşur
Elektroretinogram



Nöral komponentler ERG'deki diğer dalgaları oluşturmak üzere
sumasyona uğrarlar. İnsanda elektroretinogram bir elektrodun
kornea diğerinin kafa derisine konulmasıyla yazdırılabilir
Elektroretinografik kayıtlar, oküler sıvılardaki bulanıklıktan dolayı
retinanın görüntülenmesinin güç olduğu hastalıkların tanısında
yararlıdır
ERG, retinanın oftalmoskopla normal göründüğü doğmalık retinal
distrofilerde de yararlıdır
GÖRME YOLLARI VE KORTEKSTEKİ YANITLAR

Kortekse Giden Yollar




Gangliyon hücre aksonları, korpus genikulatum lateraleye
retinanın ayrıntılı bir uzaysal görünümünü yansıtır
Her genikulat cisim iyi tanımlanan 6 tabaka içerir 3-6. tabakalar
küçük hücrelidir ve parvosellüler olarak adlandırılırken tabaka 1
ve 2 büyük hücrelidir ve magnosellüler adını almıştır
Her iki tarafta, tabaka 1, 4 ve 6 karşı taraftaki gözden girdi
alırken tabaka 2, 3 ve 5 aynı taraftaki gözden girdi alır
Her tabakada retina tıpatıp temsil edilir ve bu 6 tabaka öylesine
hizalanmıştır ki tabakalara dik bir çizgi üzerinde yer alan
hücrelere ait alıcı alanlar her tabakada hemen hemen birbirinin
aynıdır
Kortekse Giden Yollar

Retinada iki çeşit gangliyon hücresi ayırd edilebilir; farklı türde
konilerden gelen yanıtları toplayan hareket ve üçboyutlu görme ile
ilişkili olan büyük gangliyon hücreleri (Y hücreleri); bir tip koniden
gelen girdiyi diğerinden gelen girdiden çıkaran ve renk görmeyle
ilgili olan küçük gangliyon hücreleri (X hücreleri)

Büyük gangliyon hücreleri lateral genikulatın magnosellüler kısmına
yansırken küçük gangliyon hücreleri parvosellüler kısma yansırlar

Lateral genikulatta, magnosellüler tabakalar hareket ve
titremenin saptanmasına ait sinyalleri taşır

Parvosellüler tabakalar renk görme, yapı, şekil ve ince derinlik
görme sinyallerini taşırlar
Görme Korteksi

1
Gangliyon hücre aksonlarının lateral genikulat cisme retinanın ayrıntılı bir
uzaysal görünümünü yansıtması gibi genikulat cismin görünümü de
görme korteksine tıpatıp yansıtılır

Görme korteksinde her lifte asosyasyon yapan çok sayıda sinir hücresi
vardır

Tıpkı neokorteksin geri kalan bölümlerinde olduğu gibi görme
korteksinde 6 tabaka bulunur

Lateral genikulat nöronlardan gelen aksonlar, tabaka 4'deki piramidal
hücrelerde ve özellikle en derin bölüm olan tabaka 4C'de sonlanırlar

Genikulat cismin magnoselüler kısmından gelen aksonlar tabaka 4C'de,
parvosellüler kısımdan gelen aksonlara göre daha yüzeysel olarak
sonlanırlar
Görme Korteksi


2
Tabaka 4C'deki hücreler daha sonra temel olarak korteksin daha
yüzeyel tabakalarına ve özellikle tabaka 4B ve tabaka 2 ve 3'e
yansırlar
Tabaka 2 ve 3, yaklaşık 0.2 mm çapında ve komşu hücrelerden
farklı olarak bir mitokondri enzimi olan sitokrom oksidazı yüksek
yoğunlukta içeren hücre kümelerine sahiptir

Bu kümelere bloblar adı verilir. Bu bloblar görme korteksinde
mozaik şeklinde düzenlenmiş olup renk görme ile ilgilidirler

Bloblar arasındaki alanlara interblob bölgeler denir
Görme Korteksi 3



Lateral genikulat nöronları ile görme korteksinin 4 tabakasındaki
nöronlar tıpkı gangliyon hücreleri gibi kendilerine ait alıcı alanlardaki
uyarılara, açık merkez-inhibitör çevre veya kapalı merkezeksitatör çevre tipinde yanıt verirler
Merkezin tamamını uyanırken çevreyi görece pek az uyarmasından
ötürü merkezi kaplayan bir ışık çubuğu bu hücreler için etkin bir
uyarıdır
Bununla beraber bu çubuğun yeğlenen özel bir konumu yoktur ve bu
çubuk hangi açıda konursa konsun eşit derecede güçlü bir uyaran
görevi yapar
Görme Korteksi
4

Görme korteksinin diğer tabakalarındaki nöronların yanıtı çarpıcı şekilde
farklıdır

Bu bölgelerde yer alan ve basit hücreler de denen hücreler ışıklı çubuk, çizgi
veya sınırlara, bunlar ancak belli bir konumda ise yanıt verirler



Örneğin bir ışık çubuğu yeğlenen konumundan 10° saparsa basit hücrelerin
ateşleme düzeyleri genellikle düşer ve uyaranın daha fazla döndürülmesi
halinde alınan yanıt kaybolur
Bu bölgelerde çizgisel bir uyarının belli bir konuma sahip olmasını
gerektirmeleri yönünden basit hücreler benzeyen kompleks hücreler de
bulunmakta olup bu hücrenin uyaranın görme alanı içinde belli bir konuma
sahip olmasına olan bağımlılıkları basit hücrelerle tabaka 4' deki hücrelerin
bağımlılıklarından daha azdır
Karmaşık hücreler konumunda herhangi bir değişiklik yapmadan yana doğru
hareket eden çizgisel bir uyarıya çoğunlukla doruk yanıt verirler
Görme Korteksi





5
Bir mikroelektrot görme korteksine dik olarak sokulur ve çeşitli tabakalardan
geçirilirse aynı doğru üzerinde olan nöronların konum yeğlemelerinin aynı olduğu
görülür
Yani görme korteksi, tıpkı somatoduysal korteks gibi konumla ilgili dikey sütunlar
(konum = oriyentasyon sütunları) halinde düzenlenmiştir
Bu sütunların herbiri yaklaşık 1 mm çapındadır. Bununla beraber birbirine komşu
sütunların konum yeğlemeleri düzenli şekilde birbirlerinden farklılaşır; yani korteks
boyunca bir sütundan diğerine geçilirken konum yeğlemesinde düzenli olarak 5-10°
'lik bir değişiklik olur
Yani görme alanı içindeki her gangliyon hücre alıcı alanı için toplam 360° içindeki
olası bütün yeğlenen konumları küçük farklarla temsil eden bir sütunlar grubundan
oluşmuş küçük bir görme korteksi alanı bulunduğu ileri sürülebilir
Uyaranın belli niteliklerine yanıt vermeleri ve bu nitelikleri analiz etmelerinden ötürü
basit ve karmaşık hücrelere nitelik saptayıcıları adı da verilir
Görme Korteksi
6

Kortikal alanlarda diğer duysal modalitelere ait nitelik saptayıcıları da
bulunmuştur

Radyoaktif 2-deoksiglükoz kullanılarak konum sütunların haritası
hazırlanabilir

Bu glükoz türevinin nöronlar tarafından yakalanma hızı bu hücrelerin
etkinlikleriyle orantılıdır

Dik çizgiler gibi düzenli şekilde konuşlandırılmış görme uyarılarıyla
karşılaştırılan deney hayvanlarına bu yöntem uygulandığında beyin,
düzenli ama ileri derecede eğilip bükülmüş fakat görme korteksinin
geniş bir bölgesine eşit şekilde dağılmış konum sütunlarının varlığını
gösterir
Görme Korteksi
6

Görme korteksinin diğer bir niteliği, oküler baskın sütunların varlığıdır

Genikulat hücreler, tabaka 4 hücreleri ve basit hücreler sadece bir tek gözden girdi
alırlar


Oysa karmaşık hücrelerin yaklaşık yarısı her iki gözden girdi almaktadır. Bu girdiler
olaya katılan görme alanı bölgesi ve yeğlenen konum yönünden birbirlerinin aynı veya
çok benzeridir
Öte yandan bu girdilerin şiddeti birbirinden farklı olduğundan girdinin tümüyle aynı ve
karşı taraftaki gözden alındığı hücreler arasında her iki göz tarafından değişik
derecelerde etkilenen bir hücre yelpazesi bulunur

Bir gözden etkilenen hücreler dikey oküler baskın sütunlarda bulunmakta olup bu
sütunlar arasına diğer gözden etkilenen hücre sütunları yerleşmiştir

Bir göze büyük miktarda radyoaktif amino asit zerkedilerek oküler baskın sütunlarını
haritası çıkarılabilir
Görme Korteksi





7
Zerkedilen amino asit protein içine yerleşecek ve aksoplazmik akışla
gangliyon hücre ucuna iletilip genikülat sinapslan aşacak ve
genikülokalkarin lifler boyunca taşınarak görme korteksine iletilecektir
Bu deneyde 4. tabaka eşit şekilde işaretlenirken kortekste bu tabakanın altı
ve üstünde yer alan bölgelerde 0.8 mm çaplı işaretli sütunların arasına zerk
yapılmamış gözden gelen girdileri alan işaretsiz sütunlar yerleşmiştir
Deneyin sonucu görme korteksinin büyük bir bölümünü kaplayan şeritlerden
yapılmış canlı bir kalıp olup bu şeritler konum sütunlarının yaptığı ağdan
bağımsız ve bu ağdan farklıdır
Oküler baskın sütunlar bir gözü kapatılmış bireye 2-deoksiglükoz zerkinden
sonra radyootografi uygulanarak da gösterilebilir
Bazı kompleks hücrelere bu derece katı şekilde düzenlenmiş karmaşık
binoküler girdilerin sağlanma nedeni. bilinmemekte ise de bu olay binoküler
üç boyutlu görme olayı ile şu veya bu şekilde ilişkili olabilir
RENKLİ GÖRME

Rengin Nitelikleri

Rengin ton, yoğunluk ve doygunluk (beyaz renkle seyreltmeden
serbestlik derecesi) gibi üç bileşeni bulunur

Herhangi bir renk için kendisiyle uygun şekilde karıştırıldığı zaman
beyaz duyumu veren bir tamamlayıcı (komplementer) renk vardır


Siyah, ışık yokluğu tarafından oluşturulan bir duygu olup
muhtemelen pozitif bir duygudur zira kör bir göz "siyah" yerine "hiç
bir şey görür“
Ard arda veya eş zamanlı kontrast uygulanması, renk yokken renk
duygusu uyandıran optik oyunlar, negatif ve pozitif ard-hayaller ve
renk görmenin çeşitli psikolojik yönleri gibi çeşitli süreçler de söz
konusu olup bu konuların ayrıntılı tartışılması bu kitabın amacı
dışında kalmaktadır
RENKLİ GÖRME



Temel önem taşıyan bir diğer gözlem, beyaz, renk skalasında yer
alan herhangi bir renk, hatta renk skalasında yer almayan mor gibi
bir renge ait duygunun kırmızı (dalga boyu 723-647 nm), yeşil (575492 nm) ve mavi ışığın (492-450 nm) farklı oranlarda karıştırılmasıyla
oluşabileceğinin gösterilmesidir
Bu nedenle kırmızı, yeşil ve maviye temel renkler adı verilir. Land
tarafından gösterilen üçüncü bir önemli nokta, algılanan rengin
kısmen görme alanındaki diğer nesnelerin rengine bağımlı olduğudur
Bir diğer deyişle örneğin yeşil veya mavi ışıkla aydınlatılmış bir
ortamda kırmızı bir nesne kırmızı olarak görünürken ortamın kırmızı
ışıkla aydınlatılması halinde soluk pembe veya beyaz renkte
görülecektir
Retinal İşlergeler 1



İnsanda renkli görmenin Young-Helmholtz Kuramı 3 tür koni bulunduğunu;
bunların her birinin farklı bir pigment içerip 3 temel renkten bir tanesine doruk
duyarlık gösterdiğini; herhangi bir renk duygusunun bu koni sistemlerinin her
birinden çıkan impulsların bağıl frekansları tarafından saptandığını varsayar
Bu üç pigmentin rekombinan DNA yöntemleri ile kimliklendirilip kimyasal olarak
nitelendirilmesiyle bu kuramın doğru olduğu günümüzde gösterilmiştir
Bir pigment (maviye duyarlı veya kısa dalga pigment), en çok renk skalasının
mavi-menekşe bölümündeki ışığı absorbe ederken diğeri (yeşile duyarlı veya
uzun dalga pigment) skalanın sarı bölümünde azami absorbsiyon yapmaktadır

Mavi, yeşil ve kırmızı temel renklerdir fakat spektrumun sarı kısmında

Bu ise Young-Helmholtz Kuramı’nın tüm gereksinimini karşılaşır
maksimum duyarlılık gösteren koniler spektrumun kırmızı kısmına, kırmıza ışığa
yeşil ışıktan daha düşük eşikte yanıt verecek kadar yeterince duyarlıdır
Retinal İşlergeler
2

İnsanda rodopsin geni 3. maviye duyarlı koni pigmenti geni ise 7.
kromozomdadır

Diğer 2 koni pigmenti geni ise X kromozomun q kolu üzerinde beraber
bulunacak şekilde düzenlenmiş genler tarafından kodlanır

Yeşile duyarlı ve kırmızıya duyarlı pigmentler çatı yönünden birbirine
çok benzer


Bunların opsinleri amino asit dizgisi yönünden %96 tıpkılığa sahipken
bu pigmentlerin her birinin maviye duyarlı pigmentin opsini ile
gösterdiği tıpkılık sadece %43 kadardır ve bu üç pigmentin tümü
rodopsin ile %41 kadar tıpkılık gösterir
Bir çok memeli dikromattır yani biri kısa dalga, diğeri uzun dalga
olmak üzere sadece 2 koni pigmentine sahiptirler.
Retinal İşlergeler



3
İnsan topluluklarında kırmızı uzun dalga pigmentinde varyasyonlar
olduğu görülmektedir
Rayleigh eşlemesine verilen yanıtların (denekler monokromatik
portakal renk eldesi için kırmızı ve yeşil ışığı kendi saptayacakları
düzeyde eşlerler) bimodal olduğu bilinmektedir
Bu bulgu renk görmenin diğer her yönden normal olduğu kişilerin
%62’de uzun dalga koni opsisinin 180. pozisyonunda serin bulunurken
%38’de alanin bulunduğunu gösteren yeni kanıtlarla uyuşmaktadır
Renk Körlüğü
1

Renk körlüğünü saptamak için çok sayıda test bulunmaktadır

En sık kullnılan rutin testler ip-eşleme testi ve İshihara kartlarıdır

İlk testte kişiye çeşitli renklerde iplerden oluşan bir yumak verilir ve
bu yumaktaki ipleri eşlemesi istenir


İshihara kartları ile buna benzeyen çok renkli kartlara renkli
beneklerden yapılmış şekiller basılı olup zeminine benzer büyüklükte
renkli beneklerden oluşur
Şekillerde kullanılan renkler renk körü bir kişiye zeminle aynı
görülecek şekilde seçilmiştir
Renk Körlüğü
2

Renk körü olan bazı bireyler bazı renkler arasında ayrım yapamazken diğer bireylerde sadece bir
renk zayıflığı bulunur

–anomali son eki renk zayıflığını gösterirken –anopi son eki renk körlüğünü gösterir

Prot-, döter- ve tri- ön ekleri sıra ile kırmızı, yeşil ve mavi koni sistemlerinin kusurunu
gösterir

Renkli görmenin normal olduğu kişilerde protoanomali, döteranomali ve tritanomali bulunan
bireylere trikromat denir; bunlarda 3 koni sisteminin tümü vardır fakat bu sistemlerden bir tanesi
zayıf olabilir

Dikromatlar sadece 2 koni sistemine sahip kişilerdir; bunlarda protoanopi, döteranopi veya
tritanopi bulunabilir

Monokromatlarda yalnız tek bir koni sistemi vardır veya bazı durumlarda görüldüğü gibi konilerin
tümü doğmalık olarak bulunmaz

Dikromatlar sadece 2 temel rengi karıştırarak kendi renk spektrumlarını eşleştirebilirken
monokromatlar sadece tek bir temel rengin yoğunluğunu değiştirerek bunaları eşleştirir
Renk Körlüğü
3

Renk görmenin anormal olması beyaz ırkın erkeklerinde %8, kadınlarında %0.4 kadar
bir oranda görülür

Tritanomali ve trianopi ender olup cinsiyet ayrımı göstermez. Bununla beraber renk körü



erkeklerin yaklaşık %2’si protanopi veya döteranopili dikromatlar, yaklaşık %6’sı kırmızıya
duyarlı veya yeşile duyarlı pigmentin spektral duyarlığında kayma bulunan anormal
trikromatlardır
Bu anormallikler resesif ve X’e bağlı karekterler olarak katılır. Erkekte germ hücresi
dışındaki bütün hücreler 44 somatik kromozoma ek olarak bir X ve bir Y kromozom
taşıdığı için X kromozomunda anormal genin bulunması halinde bu erkeklerde renk
körlüğü bulunacaktır
Öte yandan normal kadın hücrelerinde her biri bir atadan gelmiş 2 X kromozomu
bulunması ve bu anormalliklerin resesif olmasından ötürü kadınlarda bir kusurun
görülebilmesi için her iki X kromozomunda anormal gen bulunması gerekir
Bununla beraber X’e bağlı renk körlüğü bulunan bir erkeğin kız çocukları renk körlüğü
taşıyıcısı olup bu kusuru kendi erkek çocuklarının yarısına geçirecektir. Dolayısıyla X’ e
bağlı renk körlüğü kuşaktan kuşağa geçer ve her ikinci kuşak erkeklerinde görülür
GÖRME FONKSİYONUNUN DİGER
ÖZELLİKLERİ

Görme Bilgisinin Paralel İşlenmesi



Primer görme korteksine bitişik görme asosyasyon alanları (temel
olarak: Brodmann'ın 18.alanı) özel boyanma niteliklerine göre
kalın, ince ve soluk şeritlere ayrılabilir
Görme korteksinin 4B tabakası kalın şeritlere yansırken bloblar ince
şeritlere, interblob alanlar soluk şeritlere yansır
Görmeye diğer birçok beyin alanı da katılır
GÖRME FONKSİYONUNUN DİGER
ÖZELLİKLERİ

Görsel algılama hakkında hala pekçok şeyin bilinmemesine karşın çeşitli bilim
dalları tarafından üretilen bilgilerin bir araya getirilmesi ile bu bölümün önceki
kısımlarında özetlenen veriler bir varsayım üretmeye izin vermektedir

Bu varsayım görsel algılamadan 3 bölümlü bir sistemin sorumlu olduğunu
kabul eder

Sistemlerden bir tanesi şekil; ikincisi renk; üçüncüsü hareket, konum ve
uzaysal örgütlenmenin algılanmasıyla ilgilidir


Burada ilginç olan bir husus, görme asosyasyon korteksinden çıkan ve bu
sistemlerin her birine ait olan yolların beynin farklı parçalarına yansıyora
benzemesidir (hareket sistemi temporal lobun orta parçasına (MT alanı), renk
sistemi özgül bir renk bölgesine ve şekil sistemi halen bilinmeyen fakat
muhtemelen ayn bir alan olan bir bölgeye)
Beynin bir başka yerinde ise bu 3 alandan gelen bilgiler tek bir bütünleştirilmiş
görsel algılama haline çevrilmektedir
Karanlığa Uyum 1

Parlak ışıkla aydınlatılmış bir ortamda uzun süre kalan bir kişi loş ışıkla
aydınlatılmış bir ortama girerse retinalar, kişinin "karanlığa alışmasına"
paralel olarak giderek yavaşça ışığa daha duyarlı hal alır

Görme eşiğindeki bu düşmeye karanlığa uyum adı verilir

Karanlığa uyum azami 20 dakikada elde edilirse de daha uzun süre
beklemeyle eşikte biraz daha alçalma görülür


Öte yandan loş bir ortamda oturan bir kişi aniden parlak ışıkla aydınlatılmış
bir ortama geçerse, gözler artmış olan aydınlığa uyum ağlayıp görme eşiği
yükselinceye kadar bu ışık çok şiddetli ve hatta rahatsızlık verici olarak
algılanır
Yaklaşık 5 dakika gerektiren bu olaya aydınlığa uyum denmesine karşın
olay aslında sadece karanlığa uyumun ortadan kalkmasından ibarettir.
Karanlığa Uyum 2


Karanlığa uyum yanıtının gerçekte iki yapıtaşı vardır
Görme eşiğindeki hızlı fakat küçük çapta olan ilk düşüşün konilerin
karanlığa uyumuna bağlı olduğu bilinmektedir, zira retinanın sadece
fovea yani hiç basil içermeyen bölümü kullanıldığında bu eşikte daha
fazla düşüş olmamaktadır

Retinanın periferik kısımlarında ise, basillerİn karanlığa uyum
kazanmasının sonucu olarak eşikte ek bir düşme görülür

Gözün görme eşiği aydınlığa uyum ile karanlığa tam uyum arasında
çok büyük bir toplam değişiklik gösterir
Karanlığa Uyum 3



Radyologlar, pilotlar ve loş ışıkta azami görsel duyarlığa gereksinim
duyan diğer kişiler aydınlık bir ortamda bulunmaları sırasında kırmızı
gözlük takarlarsa; karanlığa uyum için karanlıkta 20 dakika bekleme
gereğinden kurtulabilirler
Spektrumun kırmızı ucundaki ışınların dalga boyları konilerin
yeterince fonksiyon görmelerine izin verirken basilleri çok düşük
düzeyde uyarır
Böylece kırmızı gözlük kullanan bir kişi parlak ışıkta rahatça
görebilirken basillerinin karanlığa uyum hali de sürdürülmüş olur
Karanlığa Uyum 4



Karanlığa uyum için gereken zaman, kısmen rodopsin
depolarının doldurulması için gereken süre tarafından belirlenir
Parlak ışıkta pigmentin çoğu sürekli olarak parçalanır ve basil
fonksiyonunun uygun düzeyde olması için gereken miktarın
birikimi için loş ışıkta bir süre beklemek gerekir
Öte yandan karanlığa uyum konilerde de görülmekte olup olaya
kuşkusuz diğer başka etmenler de karışmaktadır
Vitamin Eksikliklerinin Göze Etkisi

Retinenı sentezinde A vitamininin önemi göz önünde tutulursa A avitaminozunun görsel
anormalliklere neden olması şaşırtıcı değildir

Bu anormalliklerden en erken belireni gece körlüğü (niktalopi) dir


Bu olay ilk kez vitamin A'nın basil fonksiyonundaki rolü nedeniyle dikkat çekmişse de
günümüzde A vitamini eksikliği gelişmesi sırasında konilerde de eş zamanlı yozlaşma
olduğu ortaya çıkarılmıştır
Uzun süren eksiklikler basil ve konilerde anatomik değişikliklere neden olmakta ve bu olayı
retinanın nöral katlarının yozlaşması izlemektedir. Avitamini ile yapılan tedavi, reseptörler
tahrip olmadan önce uygulanacak olursa retina fonksiyonlarını tekrar kazanabilmektedir

Retina ve diğer nöral dokuların normal fonksiyonu için diğer vitaminler ve özellikle B
kompleks vitaminIeri gerekir

Nikotinamid, nikotinamid dinükleotid (NAD+) molekülünün bir parçası olup bu koenzim
retinen ve vitamin A'nın rodopsin döngüsünde birbirlerine çevrilmesinde rol almaktadır
Fizyolojik Nistagmus

Bakışların sabit bir nesneye dikilmesi halinde dahi göz küreleri hareketsiz
olmayıp sürekli sıçrama ve diğer tip hareketler yaparlar

Görüldüğü kadarıyla bu fizyolojik nistagmusun önemli bir fonksiyonu vardır



Tek tek görme reseptörlerinin sabit aydınlatmaya hızlı uyum
sağlamamalarına karşın bu tür bir uyum bu reseptörlerin nöral
bağlantılarında mevcuttur
Gerçekten de bir nesneye ait hayal optik bir kaldıraç sistemiyle retinada
sürekli aynı noktaya düşecek şekilde sabitleştirilecek olursa bu nesnenin
görüş dışına çıktığı gösterilmiştir
Görüldüğü kadarı ile nesnelerin sürekli görülebilmesi için bunlara ait retina
hayallerinin sürekli ve hızla bir reseptörden diğerine kaydırılması
gerekmektedir
Görme Keskinliği
1

Fizyolojik nistagmus görme keskinliği'ni belirleyen birçok etmenden
bir tanesidir

Görmeye ait bu parametrenin görme eşiği ile karıştırılmaması gerekir

Görme eşiği, ışık duygusuna neden olan en az ışık miktarı iken görme
keskinliği, nesnelerin ayrıntı ve sınırlarının farkedilme derecesidir


Diğer ölçümlerin çok daha doğru olduğunu gösterir kanıtların
bulunmasına karşın görme keskinliği genellikle minimum
ayırdedilebilirlik, yani 2 çizginin birbirinden ayırd edilebilmesi ve 2 ayrı
çizgi olarak farkedilmesi için gereken en kısa aralığa göre tanımlanır
Klinikte görme keskinliğinin saptanmasında en sık kullanılan yöntem
hemen herkesin bildiği, 20 ft (6 m) uzaklıktan okunan Snellen harf
tablosudur
Görme Keskinliği
2

Teste alınan kişi bu tabloda ayırdedebildiği en küçük sırayı yüksek sesle okur

Testin sonucu ondalık kesirle gösterilmekte olup kesrin paydası kişinin tabloyu
okuduğu mesafe olan 20'dir

Kesrin payı ise o kişinin okuyabildiği en küçük sıranın, normal bir kişi tarafından
okunabildiği en uzak mesafedir


Normal görme keskinliği 20/20 olup görme keskinliği 20/15 olan bir kişi
normalden daha iyi görmekte (bu durumu uzak görme ile karıştırmayınız) iken
görme keskinliği 20/100 olan bir kişide görüş normalin altındadır
Snellen tabloları hazırlanırken normal bir kişinin 20 ft mesafeden okuyabileceği
en küçük satırdaki harflerin boyları 5 dakikalık bir görme açısına karşılık
gelecek şekilde düzenlenmiştir
Görme Keskinliği
3

Harflerdeki her çizgi 1 dakikalık bir yaya karşılık olup harflerdeki
çizgiler 1 dakikalık yayla birbirlerinden ayrılmıştır

Yani normal bir bireydeki mimimum ayırdedilebilirlik yaklaşık 1
dakikalık bir görme açısına karşılık gelmektedir

Görme keskinliği karmaşık bir fenomen olup çok çeşitli etmenlerin
etkisi altındadır

Bu etmenler arasında gözün hayal oluşturma mekanizmalarının
durumu gibi optik faktörler, konilerin durumu gibi retina faktörleri ve
ortamın aydınlatılması, uyaranın parlaklığı, uyaran ile zemin
arasındaki kontrast ve kişinin uyaranla karşılaşma süresi gibi uyarana
ait faktörler bulunmaktadır
Füzyonun Kritik Frekansı

Gözün zaman çözümleme yeteneği, yinelenen uyarının birbirinden
bağımsız uyarılar olarak algılanabildiği yinelenme hızı olan
füzyonun kritik frekansı (CFF) ile ölçülür

CFF'den daha yüksek hızda uygulanan uyarılar uyarının sürekli
olduğu şeklinde algılanır

Sinema filminde resimler göze CFF'den daha yüksek hızda
gönderildiğinden bu resiınler hareketlenir

Göstericinin hızı yavaşlayacak olursa bu nedenle filmde titremeler
başlar
Görme Alanları ve Binoküler Görme

Her göze ait görme alanı o gözün dış dünyadan görebildiği bölümdür. Kuramsal olarak bu
alanın dairesel olması gerekirse de bu alan gerçekte iç kenarında burun, yukarda orbita
tavanı tarafından kesintiye uğrar

Görme alanlarının haritalanması nörolojik tanıda önem taşır. Görme alanlarının periferik
bölümleri perimetre denen bir gereçle haritalanır ve bu işleme perimetri adı verilir

Haritalama işlemi sırasında bir göz kapatılırken diğer göz merkezdeki bir noktaya tesbit
edilir

Küçük bir hedef, bir meridyen üzerinde merkeze doğru kaydırılırken hedefin kişi
tarafından ilk kez görüldüğü noktanın merkez noktasından yay derecesi olarak uzaklığı
grafik üzerine işlenir ve bu işlem seçilen tüm meridyenler için yinelenir

Santral görme alanları, üzerinde beyaz bir hedefin hareket ettirildiği siyah renkli bir ekran
olan tanjant ekran ile haritalanır

Hedefin kaybolup yeniden belirdiği konumların kaydedilmesiyle kör nokta ve var olan
herhangi bir gerçek skotom (hastalıklara bağlı kör noktalar)'un sınırları çizilebilir.
Görme Alanları ve Binoküler Görme



Her iki göze ait görme alanlarının merkez bölümleri
üstüste çakıştığından görme alanının bu bölümünde yer
alan herhangi nesne binoküler görüş altındadır
Bir nesneden gelen ışık ışınlarının 2 retinada
oluşturduğu uyarılar kortikal düzeyde tek bir hayal
halinde kaynaştınlır (kaynaşma=füzyon)
Bir nesnenin binoküler bakışta tek bir nesne olarak
görülebilmesi için bu nesneye ait hayalin retinada
üzerine düşme zorunda olduğu noktalara karşılık
noktalar adı verilir
Binoküler Görme
Gözler görme alanı merkezindeki bir nesneye
sabit şekilde dikildiğinde bunlardan bir tanesi
eksen dışına itilecek olursa çift
görme(diplopi) olur, yani itilen gözün retinası
üzerindeki hayal artık karşılık noktaya düşmez
Binoküler görme derinlik algılamada
çoğunlukla önemli bir rol üstlenir. Aslında
derinlik algılamanın nesnelerin bağıl
büyüklükleri, gölgeleri ve hareket eden
nesneler için bunların diğer nesnelere göre
bağıl hızlarına (paralaks hareket) dayanan
monoküler yapıtaşları da vardır
Bununla beraber binoküler görme derinlik
görme ve oranlamanın değerini artırır
Optik Yollardaki Lezyonların Etkisi


Lezyonların bu yollar üzerindeki konumları, görme alanlarında meydana
getirdikleri etkiler incelenerek ileri derecede doğrulukla saptanabilir
Her retinanın nazal yarımından gelen lifler optik kiazmada
çaprazlaştığından optik traktuslardaki liflerin yarısı bir göze ait retinanın
temporal yarımından gelirken diğer yarısı öteki gözün nazal yarımından
gelir

Diğer bir deyişle, her optik traktus görme alanının yarısına hizmet eder

Böylece bir optik siniri kesen lezyonlar o gözde körlüğe neden olurken bir
optik traktusu tutan lezyonlar görme alanının yarısında körlüğe neden olur

Bu kusur homonim hemianopsi (her iki görme alanlarının aynı tarafı
yarım körlük) olarak sınıflandırılır
Optik Yollardaki Lezyonların Etkisi



Sella tursika dışına taşmış hipofiz tümörleri gibi optik kiazmayı tutan
lezyonlar her iki retinanın nazal yarımlarından gelen lifleri tahrip eder
ve bir heteronim hemianopsiye (görme alanlarının aksi yanları)
neden olur
Makülalardan gelen lifler optik kiazmada arkaya yerleştiğinden her iki
retina yarımında görmenin tamamen ortadan kalkmasından önce
hemianopik skotomlar gelişir
Daha seçici görme alanı kusurları bitemporal, binazal ve sağ veya
sol gibi daha ileri sınıflandırmaya uğrarlar
Optik Yoldaki Lezyonların Görme
Alanlarında Etkileri




Optik kiazmanın hasarı 
uyarıların 2 retinanın nazal
yarılarından karşı taraf optik
traktusuna geçişi engellenir
Bu nedenle retinanın nazal
yarıları kördür
Görme alanında temporal
alanının kör olması demektir
(bitemporal hemianopsi)
Genelde hipofiz tümörleri
sonucudur
Optik Yoldaki Lezyonların Görme
Alanlarında Etkileri



Optik traktusun kesintiye
uğraması  her bir
retinanın lezyonla aynı
tarafta olan ilgili yarılarını
denerve eder
Her iki göz başın karşı
tarafındaki cisimleri
göremez
Bu duruma homonim
hemianopsi denir
Optik Yollardaki Lezyonların Etkisi 1



Görme alanının alt yarısındaki görmeye hizmet eden üst retinal
kadranlardan gelen optik sinir lifleri lateral genikulat cismin mediyal
yarısında sonlanırken alt retinal kadranlardan gelen lifler lateral
yarıda sonlanır
Lateral genikulatın mediyal yarısından gelen genikülokalkarin lifler
kalkarin fissürün üst dudağında sonlanırken lateral yarıdan gelen
lifler alt dudakta sonlanır
Üstelik, maküler görmeye hizmet etmek üzere lateral genikulat
cisimden gelen lifler periferik görmeye hizmet eden liflerden ayrıdır
ve bu lifler kalkarin fissür dudaklarında daha arkada sonlanırlar
Optik Yollardaki Lezyonların Etkisi 2


Bu anatomik düzenlemeden dolayı oksipital lob lezyonları birbirinden
tamamen ayrı kadranik görme alanı kusurları (her yarım görme alanının
üst ve alt kadranları) oluşturabilirler
Oksipital lezyonlarda sık görülen bir diğer bulgu makülanın sakınılması,
yani periferik görme ortadan kalkarken maküler görmenin sağlam
kalması olup bu olayın nedeni maküler temsilin periferik alanların
temsilinden ayrı olması ve periferik alanlara göre çok daha geniş yer
tutmasıdır

Dolayısıyla hem maküler hem de periferik görmeyi tahrip etmek için
oksipital lezyonların çok yayılmış olmaları zorunludur

İnsanda oksipital korteksin iki taraflı (bilateral) harabiyeti öznel
körlüğe neden olur
Optik Yollardaki Lezyonların Etkisi 3





Bununla beraber bu olgularda önemli düzeyde bakar körlük bulunur, yani bu
olgular görme uyarılarına, bu uyarılar bilince erişemese dahi artık yanıtlar verirler
Örneğin bu tip bir olgudan perimetri sırasında uyarının nerede bulunduğunu tahmin
etmesi istendiğinde yapılan tahmin sadece şansla açıklanabilecek olan orandan çok
daha büyük bir doğruluğa sahiptir
Bu olgular hareket, titreşim, konum ve hatta renk konusunda oldukça önemli
düzeyde ayırım yaparlar. Görme korteksindeki lezyonlara bağlı hemianopsi bulunan
olgularda kör alanlardaki uyarılarla benzer yeğleme yanıtları elde edilebilmektedir
Göze parlak bir ışık düşmesi sonucu gelişen pupillanın refleks büzülmesine hizmet
eden ve pretektal bölgeye giden lifler optik traktusları genikulat cisimlerin yakınında
terk etmektedir
Dolayısıyla pupiller ışık refleksinin sağlam kaldığı körlük genellikle optik traktusların
ilerisindeki bir lezyona bağlıdır
GÖZ HAREKETLERİ 1



Oblik kasların göz küresini mediyale çekmelerinden ötürü bunların
yaptığı etki gözün konumuna göre değişir
Göz nazale dönükse oblik kaslar göz küresini yukarı kaldırıp aşağı
indirirken superior ve inferior rektus kasları göz küresini
döndürürler; göz temporale dönükse superior ve inferior rektus
kasları göz küresini yukarı kaldırır ve aşağı indirirken oblik kasları
göz küresini döndürürler
Görme alanının büyük bölümü binoküler olduğundan açıkca
anlaşılacağı gibi diplopiden kaçınma ve görme hayallerini her zaman
her 2 retinada karşılık noktalarına düşürme için her 2 gözün hareketleri
arasında çok üst düzeyde bir koordinasyon bulunması gerekir
GÖZ HAREKETLERİ 2

Son ortak yol olarak gözün dış kaslarını besleyen aynı motor
nöronları paylaşmakla beraber, her biri farklı bir nöral sistem
tarafından denetlenen 4 tip göz hareketi bulunmaktadır

Sakkadik hareket sıçrama şeklinde ani hareketler olup bakışın bir
nesneden diğerine kaydırılması sırasında görülür

Yumuşak izleme hareketleri gözlerin hareket eden nesneleri izlerken
yaptığı izleyici hareket türüdür

Vestibüler hareketler yarım daire kanallarından başlayan
uyarılara yanıt olarak görülen ayarlamalar olup başın hareket
ettirilmesi sırasında bakışın nesne üzerinde sabit kalmasını sürdürür
GÖZ HAREKETLERİ 3



Kavuşum (konverjans) hareketleri gözlemcinin dikkatini yakınındaki bir
nesneye yöneltmesi halinde görme eksenlerini birbirine yaklaştıran
hareketlerdir
Bu durumu örneğin gemi gibi hareketli bir platform üzerine yerleştirilmiş insan
yapısı bir izleme gerecine benzetebiliriz
Her iki sistemde de sakkadik hareketler görülecek hedefleri araştırırken izleme
hareketleri bu hedefleri hareket ederken izlemekte, vestibüler hareketler bu
gereci, gerecin üzerine yerleştirildiği platform gibi aygıt (insanda baş) bizzat
hareket ederken stabilize etmektedir

Primatlarda bu göz hareketleri görme korteksinin sağlam olup olmadığına
bağımlıdır

Sakkadik hareketler superior kollikuluslarda programlanırken izleme
hareketleri serebellumda programlanır
Şaşılık (1)

Koordinasyon mekanizmalarındaki anormallikler çok çeşitli nedenlere bağlı
olabilir

Görme hayallerinin retinadaki karşılık noktalarına düşmemesi halinde şaşılık
(strabismus)'tan bahsedilir


Bazı göz kaslarının cerrahi olarak dikkatle kısaltılması, göz kaslarının eğitimi
için egzersizler uygulanması ve ışık ışınlarını göz küresinin anormal
konumunu giderecek şekilde büken prizma camlı gözlüklerin kullanılmasıyla
bazı tip şaşılıkların başarılı tedavisi mümkündür
Bununla beraber bu olgularda derinlik algılamada sinsi kusurlar kalmaya
devam eder ve vizüel izleme mekanizmalarının doğmalık anormalliklerinin
hem şaşılığa hem de kusurlu derinlik algılamasına neden olduğu ileri
sürülmüştür
Şaşılık (2)



6 yaşın altındaki çocuklarda görme hayalleri sürekli olarak her iki
retinanın karşılık olmayan noktalarına düşecek olursa, hayallerden
biri en sonunda baskılanır (baskılanma skotomu) ve çift görme
ortadan kalkar
Bu baskılama kortikal bir fenomen olup genelde erişkinlerde
gelişmez
Baskılanmanın sürmesi halinde baskılanmış hayali üreten gözdeki
görme keskinliği kalıcı olarak ortadan kalkacağından bir görsel
hayali baskılanmış çocuklarda tedaviye 6 yaşından önce başlanması
önem taşır
Şaşılık (3)




Bir kırma kusuru nedeniyle bir gözdeki görmenin bulanık veya bozuk
olduğu çocuklarda benzer bir baskılanma ve bunun sonucunda görme
keskinliğinde kalıcı kayıp görülebilir
Bu olgularda görme keskinliğinin tedavi kabul etmez şekilde yitirilmesi
direkt olarak gözün organik bir hastalığına bağlı olmadığından bu
görüş kaybına ampliyopi ex anopsi denir
Bebek maymunlarda, bir gözün 3 ay süreyle kapalı tutulmasının
oküler baskın sütunlarda kayba neden olduğu; diğer gözden gelen
girdilerin bütün kortikal hücreleri yönetecek şekilde yayıldığı ve
kapatılmış gözün fonksiyonel olarak kör olduğu saptanmıştır
Şaşı çocuklarda muhtemelen benzer değişiklikler görülmektedir
Teşekkürler
Download