Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarında Yaşanan Sorunlar ve Öneriler ISBN 978-975-19-4274-6 Devlet Planlama Teşkilatı Yayın ve Temsil Dairesi Başkanlığı Yayın ve Basım Şube Müdürlüğü ANKARA-2008 DPT YAYINLARI BEDELSİZDİR, SATILAMAZ. Dr. Taylan KIYMAZ Planlama Uzmanı Dr. Yurdakul SAÇLI Planlama Uzmanı İktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI YAYIN NO: DPT: 2767 Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarında Yaşanan Sorunlar ve Öneriler Dr. Taylan KIYMAZ Dr. Yurdakul SAÇLI Planlama Uzmanı Planlama Uzmanı İktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Tarım Dairesi Haziran 2008 Önsöz Tarım ve gıda ürünlerinin fiyatlarında uzun yıllardır benzeri görülmeyen bir biçimde gözlenen artış eğilimi, bazı ülkelerde çeşitli toplumsal tepkilere neden olurken tüm dünyada fiyat artışlarının nedenleri üzerinde geniş araştırmalar yapılmaya başlamıştır. Fiyat artışlarının ekonomik, sosyal, coğrafi, politik birçok nedeni bulunmakla birlikte bunlar ülkeden ülkeye değişkenlik göstermektedir. Enerji hammaddelerinin fiyatlarının yükselmesi, kuraklık, çevresel duyarlılıklar, küresel ısınma, spekülasyonlar gibi birçok nedene dayandırılan gıda fiyatlarındaki artışlar, özellikle dünyanın yoksul kesimlerinin ve gıda ithalatçısı ülkelerin temel sorunu haline gelirken Türkiye’de de tarım dünya ticaretinde de daralmaya yol açmaktadır. ve gıda fiyatlarında dünyadakine benzer eğilimlerin yaşanması gıda güvencesinin sağlanması noktasında konunun önemsenmesini gerektirmektedir. Türkiye’de tarımsal üretimde yaşanabilecek darboğazların giderilmesi ve önümüzdeki dönemde yüksek seyretmesi beklenen tarım ve gıda ürünleri fiyatlarının olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi açısından benimsenmesi gereken politikaların öngörülmesi için bu çalışmanın yapılmasının faydalı olacağı düşünülmüştür. Bu çalışmanın gerçekleşmesinde katkı veren çalışma arkadaşlarımız ile basılmasında destek sağlayan değerli kurum yöneticilerimize teşekkür ediyoruz. i Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarında Yaşanan Sorunlar ve Öneriler İçindekiler Sayfa no. Önsöz ...................................................................................................... i Tablolar Dizini ......................................................................................... iii Şekiller Dizini .......................................................................................... iv Yönetici Özeti ........................................................................................... v I. Giriş .................................................................................................... 1 II. Dünya Piyasalarındaki Gelişmeler............................................................ 2 II.1. Tarım ürünleri fiyatlarındaki gelişmeler .............................................. 2 II.2. Ürün piyasalarındaki mevcut durumu belirleyen temel etkenler ............. 4 II.2.1. Ürünlerin Arz-Talep Durumu........................................................ 4 II.2.2. Küresel Isınma, Kyoto Protokolü ve Biyoyakıtlar........................... 12 II.2.2.1. Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü......................................... 12 II.2.2.2. Biyoyakıtlar ve üretimlerinin tarım piyasasına etkisi.................. 14 II.2.3. Mali piyasalardaki gelişmeler ..................................................... 17 II.2.4. Genetiği Değiştirilmiş Tohum ve Ürünler Çözüm Müdür? ................ 18 II.2.5. Dünya Nüfusundaki Gelişmelerin Etkisi ....................................... 19 II.3. Dünyada önümüzdeki döneme ilişkin beklentiler .............................. 23 III. Yurtiçi Piyasalardaki Fiyat Artışları ....................................................... 26 III.1. Tarımsal Üretim Yapısındaki Gelişmeler .......................................... 26 III.2. Küresel Isınma ve Kuraklığın Etkisi ................................................ 28 III.3. Girdi Fiyatlarındaki Gelişmeler ....................................................... 30 III.4. Ekim Alanlarındaki Değişim, Verim ve Ürün Fiyatlarında Gelişmeler .... 33 III.5. Diğer Talep Kaynaklarındaki Gelişmeler .......................................... 41 III.5.1. Hayvancılık ve Hayvansal Ürünler ............................................. 41 III.5.2. Türkiye’de Biyoyakıtlardaki Gelişmeler....................................... 50 III.6. Tarımsal Pazarlama Yapısı ve Spekülasyon Etkisi ............................. 52 III.7. Türkiye’de Tarımsal Ürün Fiyatlarında Görülen Dalgalanmanın Değerlendirmesi .................................................................................. 53 IV. Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarındaki Artışın Enflasyona Etkisi .................. 55 V. Değerlendirme ve Öneriler ................................................................... 59 Kaynakça .............................................................................................. 66 EKLER................................................................................................... 69 ii Tablolar Dizini Sayfa no. Tablo-1: Buğday, Mısır, Arpa ve Toplam Hububat Piyasa Dengesi …………….. 6 Tablo-2: Pirinç Üretim, Tüketim ve Stok Durumu (Milyon Ton) .………………… 6 Tablo-3: Başlıca Yağlı Tohumların Üretimi (Bin Ton) ………………………………….. 6 Tablo-4: Çeşitli Bitkisel Yağların Üretim, Tüketim ve Stok Durumu (Bin Ton) ……………………………………………………………………………………….… 8 Tablo-5: Yıllara İtibarıyla Çin ve Hindistan’ın Et Tüketimi ve Toplam Tüketimdeki Payları ………………………………………………………………………… 10 Tablo-6: Çin ve Hindistan’ın Hububat İthalat ve Üretimindeki Gelişme ……… 10 Tablo-7: Yıllar İtibarıyla Dünya Nüfusundaki Gelişmeler ve Gelişmiş ve Az Gelişmiş Ülkelerin Dünya Nüfusu İçerisindeki Payları (1960=100). 22 Tablo-8: Son Yıllarda Türkiye’de Tarımsal İstihdamda Görülen Değişim …… 27 Tablo-9: Son Yıllarda Ham Petrol ve Üre Fiyat, Değişim ve Endeks (1995=100) Değerleri ……………………………………………………………………. 30 Tablo-10: Türkiye’de Mazot ve Gübre Fiyatlarında Değişim ve Endeks (2000=100) Değerleri …………………………………………………………………. 31 Tablo-11: Seçilmiş Bazı Ürünlerin Ekim Alanları, Verimleri ve Yıllık Üretim Düzeyleri ……………………………………………………………………………………… 33 Tablo-12: Türkiye’de Buğday, Mısır, Pirinç ve Ayçiçeği Cari Fiyatlarındaki Değişim (YTL/ton) ……………………………………………………………………….. 34 Tablo-13: Hayvan Sayılarındaki Son On Yılda Görülen Değişimler (Bin Baş) ve Endeks Değerleri (1997=100) ………………………………………………. 42 Tablo-14: Türkiye’de Son On Yıllık Dönemde Süt Üretiminde Görülen Değişimler (Bin Ton) ve Endeks Değerleri (1997=100) ………….… 43 Tablo-15: Türkiye’de Son On Yıllık Dönemde Et Üretiminde Görülen Değişimler (Bin Ton) ve Endeks Değerleri (1997=100) ……………. 45 Tablo-16: Toplam Karma Yem Üretimi ve Süt Yemi Fiyatlarında Gözlenen Gelişmeler ….…………………………………………………………………………….…. 49 Tablo-17: TÜFE’ye Göre Fiyatı Yüksek Oranda Artan Gıda Ürünleri ………..…. 57 Tablo-18: ÜFE’ye Göre Fiyatı Yüksek Oranda Artan Gıda Ürünleri ……….……. 58 iii Şekiller Dizini Sayfa no. Şekil-1: Temel Tarımsal Ürünler İtibarıyla Dünya Fiyatlarındaki Gelişmeler. 3 Şekil-2: Temel Tarımsal Ürünlerde Stok, Fiyat Durumu …………………………….. 5 Şekil-3: Temel Tarımsal Ürünlerde Talep ve Üretim Durumu …………………….. 7 Şekil-4: Tam Yağlı Süttozu Fiyatlarındaki Gelişmeler …………………………………. 8 Şekil-5: Atmosferdeki Ort. CO2 Miktarı ile Dünya Sıcaklık Ortalamasının 12 Karşılaştırılması (1958=100) ……………………………………………………….. Şekil-6: Dünya Etanol Durum ve Tahmini …………………………………………………… 15 Şekil-7: Dünya Biyodizel Durum ve Tahmini ………………………………………………. 16 Şekil-8: Dünya Nüfusunda Görülen ve Beklenen Değişimler………………………. 21 Şekil-9: 2008-2017 Ort. Fiyat Öngörülerinin 1998-2007 Ortalamalarına Göre Değişimi (%)………………………………………………………………………….. 25 Şekil-10:Son Yıllarda Ham Petrol ve Üre Fiyat Değişimleri (2000=100)……………………………………………………………………….. 31 Şekil-11:Yıllar İtibarıyla Mazot ve Üre Fiyatlarındaki Değişim (2000=100).. 32 Şekil-12:Türkiye’de Buğday, Mısır, Pirinç ve Ayçiçeği Fiyatlarındaki Reel Değişim (2005 Ocak = 100) …………………………………………………………… 36 Şekil-13:Türkiye ve ABD’de Buğday Fiyatlarındaki Aylık Değişim (ABD$/ton) …………………………………………………………………………………….. 37 Şekil-14: Türkiye ve ABD’de Mısır Fiyatlarındaki Aylık Değişim (YTL/ton) …. 38 Şekil-15:Türkiye’de ve ABD’de Pirinç Fiyatlarındaki Aylık Değişim (ABD$/ton) …………………………………………………………………………………….. 39 Şekil-16: Türkiye’de ve Dünya’da Ortalama Ayçiçeği Fiyatlarındaki Aylık Değişim (ABD$/ton) ………………………………………………………………………. 40 Şekil-17:Hayvan Sayılarındaki Son On Yılda Görülen Değişimler (1997=100) ……………………………………………………………………………………. 42 Şekil-18:Türkiye’de Son On Yıllık Dönemde Süt Üretiminde Görülen Değişimler (1997=100)………………………………………………………………….. 44 Şekil-19: Dünya ve Türkiye’de Süt Gösterge Fiyatları Değişim Eğilimleri …. 45 Şekil-20:Türkiye’de Son On Yıllık Dönemde Et Üretiminde Görülen Değişimler (1997=100) …………………………………………………………………. 46 Şekil-21: Et Fiyatlarında Görülen Gelişmeler (Ocak 1995=100)…………………. 48 iv Yönetici Özeti • Son iki yılı kapsayan dönemde, tarım ve gıda ürünlerinin fiyatlarında yaşanan dalgalanma ve yüksek oranlı artışlar özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin öncelikli konularından biri haline gelmiş, toplumsal huzursuzluklara kadar varan gelişmeler, bazı ülkeleri gıda fiyatlarındaki artışı sınırlamak üzere ciddi önlemler almaya zorlamıştır. Bu önlemlerin çoğu ticareti kısıtlayıcı nitelikte olmuştur. • Tarım ve gıda ürünleri fiyatlarının dönemsel olarak yükselmesinde birkaç etken bir arada rol oynamış ve küresel kriz dönemleri dışında ilk defa temel tarımsal ürünlerin tümünde birden, farklı oranlarda ancak aynı dönemde fiyat artışları yaşanmıştır. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyatı endeksi 2006 yılında yüzde 9 civarında artarken, 2007 yılında bir önceki yıla göre artış yüzde 23 düzeyine çıkmıştır. 2006/2007 dönemi ortalamalarına göre temel ürünlerde yaşanan fiyat artışları sırasıyla; sütte yüzde 80, yağlarda yüzde 50 (ayçiçeği tohumunda yüzde 65) pirinçte yüzde 26, buğdayda yüzde 50, mısırda yüzde 34 ve hububatta yüzde 42’dir. • Temelde gıda fiyatlarındaki artışın birçok nedeni bulunmaktadır. Bunlar kısaca, küresel ısınma ve bunun getirdiği kuraklığa bağlı olarak ürün arzında yaşanan sorunlar, petrol fiyatlarındaki artışların üretim girdileri ve nakliye gibi maliyet unsurları üzerindeki olumsuz etkileri, biyoyakıtların üretiminin desteklenmesine bağlı olarak bazı büyük tarımsal arz fazlası ihracatçı ülkelerin dünya piyasalarında yarattığı gıda dışı ürün talebi, gelişmekte olan piyasalara sahip ülkelerde hızlı büyümeden kaynaklanan refah artışı ve bunun getirdiği et ve süt talep artışı ve dolayısıyla yem bitkilerine olan talebin artması, mali spekülatif piyasalarda etkiler ve mal borsalarına giren sermayenin yarattığı ülkelerin ticareti kısıtlayıcı tedbirler ihracatçı uygulamaları sayılabilecektir. • Öte yandan, küresel ısınma tehlikesine karşılık Kyoto Protokolünde sera etkisi yaratan gazların azaltılarak fosil yakıtlar yerine alternatif enerji kaynaklarına geçilmesi gereği vurgulandığından birçok tarımsal arz fazlası olan ülkede biyoyakıtları özendirici politikalar benimsenmeye başlamıştır. Bunlarla birlikte, ABD’nin mısırdan biyoetanol üretimi yoluyla biyoyakıt kullanımının desteklenmesine yönelik politikaları, küresel ürün stoklarında azalmanın v yaşandığı bir döneme denk geldiğinden bu durum tarım ürünleri fiyatlarındaki artışın başlıca nedeni olarak ortaya çıkmıştır. • Stokları azalan ve üretiminde sorunlar yaşanabilecek ürünlerde fiyat artışlarının yaşanması olasılığı önümüzdeki dönemde de yüksektir. Ek olarak, petrol fiyatları göz önüne alındığında biyoyakıt talebinin artarak devam etmesi, önümüzdeki dönem tarım sektörü fiyat değişimleri için önemli bir etken olacaktır. Kısaca, fiyat artışına neden olan etkenler değişmediği takdirde, uzun vadede tarım ve gıda ürünleri fiyatlarının reel olarak yükselmesi beklenmektedir. Gıda fiyatlarındaki bu artışın fakirleştirici etkileri ise dünya çapında bir başka büyük sorunu oluşturmaktadır. • Gıda fiyatlarının giderek artması ve bu artışın süreklilik kazanması durumunda, nüfuslarını kontrol altında tutabilen gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların gıdaya ulaşabilirliğinin fazla etkilenmeyeceği, asıl tehdidin dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 85’ini oluşturan gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere yönelik olduğu düşünülmektedir. • Ülkemizde, tarımsal fiyatlarda son dönem yaşanan fiyat dalgalanmaları, dünya piyasalarındaki dalgalanmalara paralellik arzetmektedir. Sözkonusu paralel gelişmenin ana unsurunu, dünya piyasaları için de geçerli olan, tarımsal ürünlerdeki talep yönlü fiyat baskısı oluşturmaktadır. Ancak, ürünlerdeki arz-talep dengeleri dünyadaki gelişmelerle göstermemekle birlikte, ürün fiyatlarındaki dalgalanmaların tam bir uyum dünya seyrine benzerlik arzetmesinin, ürünlerin pazarlama zincirindeki aksak yapılardan kaynaklanabileceği düşünülmektedir. • 2008 yılı ilk dört ayındaki gıda enflasyonunun yüzde 9,2 olduğu esas alınırsa, gıda fiyatlarının 2008 yılı enflasyonuna toplam katkısı yaklaşık yüzde 54,6 olmaktadır. • Dünya gıda fiyatlarındaki büyük artışların 2007 yılında ülkemizde yaşanan kuraklıkla birleşerek temel ürünlerde yarattığı son dönemdeki fiyat etkileri, tarım üreticilerinin gelirini artırıcı yönde bir etkisinin en iyi olasılıkla 2008 yılında görülmesi beklenmekte olup, tüketici gelirinde ise aşınma yaratmıştır. • Önümüzdeki dönem dünya piyasalarındaki fiyat dalgalanmalarının yurtiçi piyasalara olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik olarak TMO tarafından yıl içerisinde temel tahıl ürünlerinde yürütülecek stok yönetimi spekülatif hareketleri önleyebilecek ve ürün rekolte miktarları ile toplam yurtiçi talep vi gözetilerek kullanılacak dış ticaret araçları kısa vadeli çözümler olarak öngörülmektedir. • Orta ve uzun vadede, sektörde istikrarlı ve rekabet gücü yüksek bir yapının oluşturulması ve bunun temini için gerekli altyapı çalışmalarının tamamlanması zorunlu görülmektedir. Öncelikle, Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013)’ında da vurgulandığı üzere, arazi toplulaştırması ile sulamanın hızlandırılması ve yaygınlaştırılması, sertifikalı tohum üretimi ile kullanımının geliştirilmesi yoluyla yapısal verimlilik artışının sağlanması gerekmektedir. Sulama sistemlerinde değişikliğe gidilerek, sulama yatırımlarının bir an önce hayata geçirilmesi ve arıtılmış deniz suyu gibi alternatif su kaynaklarının geliştirilmesi olumlu olacaktır. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) çerçevesinde enerji ve sulama yatırımlarının hızlandırılması kıt kaynakların kullanımı açısından hayatiyet taşımaktadır. Öte yandan, biyoyakıt sektörünün talebi ile gıda güvencesi hedeflerinin birbiriyle çelişmeyecek şekilde ele alınması gerekli görülmekte ve biyoyakıtlar konusunda bir ulusal politikanın belirlenmesi önemli görülmektedir. Biyoyakıt eldesinde öncelikle tarımsal atıklardan faydalanılması stratejik olarak daha doğru görülmektedir. • Fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkilerini gidermeye yönelik olarak; verimliliği ve pazarlama imkanlarını geliştirmek üzere üretici örgütlenmesinin etkilileştirilmesi, Borsa ve Haller başta olmak üzere ürün ticaretinde etkinliğin sağlanması, kayıtdışılığın azaltılması ve pazarlama standartlarına ilişkin yasal çerçevenin oluşturulması ülkemiz açısından öncelikli görülmektedir. • Gıda güvencesinin sağlanması amacına yönelik olarak, üretim politikalarının temel tarım ürünlerinde kalite ve verimlilik artışları sağlayacak şekilde, uygulanması önemli görülmektedir. • Uzun dönemde yapısal verimlilik artışlarının sağlanmasına yönelik tarımsal Ar-Ge ile yayım hizmetlerine ağırlık verilmesi ile ilgili kamu politikaları ve uygulamalarının buna paralel olarak yönlendirilmesi istikrarlı tarım piyasalarının oluşmasına temel katkıyı yapacaktır. • Tarımsal ürünlerde verim düzeyi tatmin edici olan kuraklığa ve sıcaklık stresine dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi ile bunların ülke çapında kullanımının sağlanması, iklimin etkileri ile tarımsal üretimdeki dönemsel seyrin izlenmesi önümüzdeki dönem tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini etkileyecek faaliyetlerdir. vii • Kırsal kalkınma, ürün ve bölge bazlı destekler ve diğer devlet yardımları vasıtasıyla tarım ve gıda işletmelerinde verimliliği artırıcı ve maliyetleri düşürücü yatırımların yapılması, özellikle enerji tasarrufunun özendirilmesi gibi önlemler rekabet edebilirliği yükseltici etkide bulunabilecektir. • Öte yandan, fiyatlar orta ve uzun vadede yüksek seyretmeye devam ederse reel gelir kaybına uğrayacak olan yoksul kesimlere yönelik sistemli ve standart bir yardım programı kurgusunun oluşturulması için merkezi ve yerel otoritelerin önlemler alması gerekebilecektir. • Sonuç olarak, ileriye dönük olarak tarım ve gıda ürünleri fiyatlarının son yıllarda izlediği seyrin dışına çıkmayacağı ve bir enerji koridorunda bulunan ülkemizin uzun vadede bunun avantajını kullanarak makul maliyetlerle enerji sağlayacağı çözebilmiş düşünüldüğünden, bir Türkiye’nin tarımda yapısal tarım ve gıda sorunlarını ürünlerinde bir ölçüde rekabet gücünü yükselterek tarımsal ticaretten net fayda sağlaması önemli bir hedef olarak görülmektedir. viii I. Giriş 1. Son birkaç aydır daha da hissedilir biçimde yükselen temel tarımsal ürün ve gıda fiyatları birçok soruyu beraberinde getirmektedir. Bu sorular fiyat artışlarının nedenleri, iklim değişikliği ve kuraklığın etkileri, dünyada biyoyakıtlara olan talebin ne ölçüde yansıdığı, gelişmekte olan ülke piyasalarındaki gelişmelerin yansımalarının nasıl olduğu, geleceğe yönelik gelişmelerin neler olabileceği, bu gelişmelerin tüketici üzerindeki etkileri ve yeni politika ihtiyaçlarının ne olduğu şeklinde sıralanabilecektir. 2. Bu soruların cevapları aynı zamanda Türkiye’de aynı süreçte yaşanan tarım ve gıda ürünlerindeki fiyat artışlarının nedenlerinin anlaşılmasını ve dünyadaki fiyat değişim eğilimleri ile yurtiçi eğilimler arasındaki farkların ortaya konulabilmesini ya da en azından tahmin edilmesini sağlayacaktır. 3. Bu kapsamda, yaşanan fiyat dalgalanmasına ilişkin dünyadaki tartışmalar, gelişmekte olan ülkelerin hızla artan gıda talebi, insanların tüketimine alternatif başta biyoyakıt üretimi olmak üzere tarımsal ürün talebindeki artış ile net ihracatçı ülkelerin kendi iç taleplerini karşılamaya yönelik ihracata getirdikleri kısıtlamalar ve bunların yanı sıra petrol fiyatlarında son dönemde yaşanan hızlı artış gibi konularda yoğunlaşmaktadır. 4. Petrol fiyatlarındaki son dönem gözlenen yüksek seyrin, tarımsal piyasalardaki dalgalanmalara hem arz hem de talep yönüyle etkide bulunduğu düşünülmektedir. Nitekim, petrol fiyatlarındaki artışın üretim maliyetlerini etkilemenin yanı sıra biyoyakıt talebini artırarak biyoyakıt hammaddesi tarım ürünleri piyasalarında da dalgalanmalara neden olduğu düşünülmektedir. 5. Bu çalışmada, ilk olarak dünyada konuya ilişkin gelişmeler tarım ve gıda ürünleri ayrıntısında değerlendirilerek fiyatlarda yaşanan artışların başlıca nedenleri, tarım dışı piyasalar da incelenerek ortaya konulmakta ve önümüzdeki döneme ilişkin beklentiler irdelenmektedir. Daha sonra ise, Türkiye’de yaşanan gelişmelerin söz konusu dünya konjonktüründeki gelişmelerle ilişkisinin ortaya konulması ve gelecek dönem için politika seçeneklerinin tartışılması hedeflenmektedir. 1 II. Dünya Piyasalarındaki Gelişmeler II.1. Tarım ürünleri fiyatlarındaki gelişmeler 6. Tarımsal ürün fiyatları dünya piyasalarında 2006 yılında yükselmeye başlamış ve artış eğilimi 2007 yılında devam etmiştir. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyatı endeksi 2006 yılında yüzde 9 civarında artarken, 2007 yılında bir önceki yıla göre artış yüzde 23 düzeyine çıkmıştır. 2006 Aralık ayından 2007 Aralık ayına kadar fiyatlardaki yükseliş oranı yüzde 37 olmuştur. Bu artışa neden olan temel ürünler ve bu ürünlerde yaşanan fiyat artışları sırasıyla; sütte yüzde 80, yağlarda yüzde 50 (ayçiçeği tohumunda yüzde 65) pirinçte yüzde 26 ve hububatta yüzde 42’dir (2006/2007 yıl ortalamalarına göre artışlar buğdayda yüzde 50, mısırda yüzde 34). Şeker fiyatları ise 2006 yılında bir önceki yıla göre yüzde 20 arttıktan sonra 2007 yılında yüzde 32 civarında azalmıştır. 7. Gıda fiyatlarındaki artışın dünya toplam enflasyon ortalamasına katkısı 2006 yılında yüzde 27 iken 2007 yılı itibarıyla yüzde 44,3’e yükselmiş olup, petroldeki artışın ise aynı ortalamaya katkısı 2006 ve 2007 yılları için sırasıyla yüzde 20 ve yüzde 8 olarak gerçekleşmiştir (IMF, 2008). 8. Tarımın doğası gereği ürün fiyatları uzun dönemde düşme eğilimi göstermektedir. Bazı yıllar yükselen fiyatlar ise kısa sürede düşmekte ve fiyat etkileri tüm ürün piyasalarına yayılmamaktadır. En son 1995 yılında hububatta fiyatlar yükselmeye başlamış ve 1996 yılında en üst noktaya çıkmış, daha sonraki yıllarda düşmeye başlayarak 2000 yılında taban düzeye inmiştir. 9. Son iki yıldır yaşanan fiyat artışlarının farkı ise, tüm temel ürünlerde fiyat artışlarının aynı zaman diliminde yaşanması (Şekil1) ve bu defa fiyatların uzun dönemli olarak yüksek seyredebileceği beklentisinin oluşmasıdır. Bu beklentinin ortaya çıkması ise, tarım ürünleri arz eksikliklerinin de etkisiyle fiyatlarda görülen dalgalanmaların uzun sürmesi ve tarım piyasalarının enerji gibi diğer piyasalarla olan etkileşimi ile açıklanabilmektedir. 2 Şekil-1: Temel Tarımsal Ürünler İtibarıyla Dünya Fiyatlarındaki Gelişmeler 900 800 700 ABD$/ton 600 500 400 300 200 100 8 Ma rt 0 08 07 O ca k 7 Ka sım Ey lül 0 05 Te mm uz 05 Ey lül 05 Ka sı m 05 Oc ak 06 Ma rt 06 M ay ıs 06 Te mm uz 06 Ey lül 06 Ka sı m 06 O ca k 07 M ar t0 7 M ay ıs 07 Te mm uz 07 5 M ay ıs Ma rt 0 Oc ak 05 0 Aylar Buğday Pirinç Ayçiçeği Tohumu Mısır Şeker Petrol Kaynak: FAO (2008c), TŞFAŞ. 3 II.2. Ürün piyasalarındaki mevcut durumu belirleyen temel etkenler II.2.1. Ürünlerin Arz-Talep Durumu 10. Hububat piyasaları ele alındığında kuraklığa bağlı olarak 2005 ve 2006 yıllarında sekiz ihracatçı ülkede (Arjantin, Avustralya, Kanada, AB, Hindistan, Pakistan, Tayland ve ABD) üretimin yüzde 4 ve yüzde 7 azalması fiyatların yükselmesini tetiklerken, yükselen fiyatlara tepki olarak 2007 yılında hububat üretimi artış göstermiş ancak bu artış yağlı tohumların, özellikle soya, üretiminde azalma yoluyla sağlanabilmiştir. Buna ek olarak, hububat stoklarında 1990’lı yılların ortalarından bu yana azalma kaydedilmekte ve geçtiğimiz yıl itibarıyla son yılların en düşük seviyesinde bulunmaktadır. Bu stok azalması, geçtiğimiz on yılda ihracatçı ülkelerin stok tutma maliyetlerini azaltma yoluna gitmeleriyle de ilişkilendirilebilmektedir (Şekil-2). 11. Söz konusu koşullar altında önemli üretici/ihracatçı ülkelerde üretim düşüşleri yaşanması, dünya fiyatlarında dalgalanma ve önemli fiyat piyasasında artışlarına son yıllarda neden yaşanan olmaktadır. gelişmeler Tablo-1’de hububat özetlenmektedir. Mısır üretimindeki artışa karşılık buğday ve arpa üretiminde gerileme olmuş, toplam hububat stokları 2004/05 üretim döneminden bu yana yüzde 25 oranında azalmıştır. 12. Önümüzdeki dönemde hububat stoklarında yüzde 5’lik bir düşüş daha beklendiği için mevcut fiyat seviyesinin devam edeceği tahmin edilmektedir. Varılacak stok seviyesi 1982 yılından bu yana en düşük seviyeye işaret etmektedir (FAO, 2008a). Öte yandan, yağlı tohumlarda da fiyatların yükselmesinin daha fazla tarımsal alanın hububata kaydırılmasını engellemekte olduğu düşünülmektedir (IGC, 2008). 4 Şekil-2: Temel Tarımsal Ürünlerde Stok, Fiyat Durumu Kaynak: IMF (2008), s.60. 13. Pirinçte dünya fiyatındaki artışlar diğer temel ürünlere göre görece düşük olmakla birlikte, önemli boyutlardadır. Arz kaynaklı sorunlardan ziyade ABD dolarında yaşanan değer kaybı ile temel ürün niteliğindeki diğer ürünlerin fiyatlarındaki artışlar, pirinçte piyasa fiyatlarındaki artışı tetiklemiştir. Önümüzdeki dönemde arzda önemli bir sorun yaşanmayacağı beklentisi ve bu durumun da fiyatları bir miktar aşağı çekebileceği, ancak, ihracatçı ülkelerin getirdiği ihracatı kısıtlayıcı tedbirlerin fiyat düşüşünü yavaşlatabileceği tahmin edilmektedir (FAO, 2007). 14. Yağlı tohumlar ve bitkisel yağlar ile bunların küspelerinden oluşan yağlı tohum piyasaları, hububatla olan ikame ilişkilerinden dolayı, hububat piyasalarındaki gelişmelerin bu piyasalara yansıması sonucunda, 2006 sonundan itibaren bozulmaya başlamıştır. Yağlı tohum, yağ ve küspe piyasalarındaki olağan dışı fiyat artışlarının temel nedenleri yem maddeleri talebinde yağlı tohumlara dayalı piyasalara kayma yanında, mısır ve soyada enerji piyasasından kaynaklanan talep olarak görülmektedir. 5 Tablo-1: Buğday, Mısır, Arpa ve Toplam Hububat Piyasa Dengesi Buğday Üretim Ticaret Tüketim Kapanış Stokları 2004/05 628 110 616 141 2005/06 620 110 624 138 2006/07 593 110 610 120 2007/08 604 103 612 112 Mısır Üretim Ticaret Tüketim Kapanış Stokları 2004/05 713 76 686 132 2005/06 696 79 700 128 2006/07 699 87 721 106 2007/08 768 99 771 103 Arpa Üretim Ticaret Tüketim Kapanış Stokları 2004/05 154 17 145 36 2005/06 139 18 141 33 2006/07 140 15 148 25 2007/08 135 15 140 20 Toplam Hububat (*) Üretim Ticaret Tüketim 2004/05 1.648 212 1.601 330 2005/06 1.604 215 1.617 318 2006/07 1.574 221 1.626 265 2007/08 1.662 229 1.679 248 Kapanış Stokları (*) Diğer tahıllar dahil Kaynak: www.igc.org.uk Tablo-2: Pirinç Üretim, Tüketim ve Stok Durumu (Milyon Ton) Pirinç 2004/05 2005/06 2006/07 2007/08 Üretim 408,5 424,3 428,7 429,3 Tüketim Kapanış Stoku Kaynak: FAO, 2008a 415,1 99,3 418,3 105,5 425,9 106,8 429,2 107,6 Tablo-3: Başlıca Yağlı Tohumların Üretimi (Bin Ton) Ürün/Üretim dönemi Soya 2004/05 2005/06 2006/07 2007/08(*) 215.689 220.438 235.223 220.567 Pamuk tohumu 44.448 43.424 44.173 44.400 Kolza 46.158 48.738 46.781 48.285 Ayçiçeği Tohumu 25.402 29.994 29.745 27.026 9.020 9.700 10.000 10.864 Toplam 340.717 352.293 365.921 (*) Tahmin Kaynak: Food and Agricultural Policy Research Institute (FAPRI); FAO. 350.978 Palm Çekirdeği 6 Şekil-3: Temel Tarımsal Ürünlerde Talep ve Üretim Durumu Kaynak: IMF (2008), s.60. 15. Öte yandan, soya ve ayçiçeği tohumu üretimindeki düşüş, toplam yağ arzını olumsuz etkilemektedir (Tablo-3). Özellikle mısırın ABD’de biyoyakıt üretimi amacıyla kullanılmasından dolayı ekim alanları ve üretim miktarı soya aleyhine gelişmiştir (Şekil-3). 16. Diğer taraftan süt ürünleri fiyatlarındaki gelişmelere göz atılacak olursa (Şekil-4), 2007 yılında Avustralya’daki kuraklık, ürün stoklarının düşük seviyede olması, doların değerindeki düşüş, dünyada ekonomik büyümenin devam etmesi gibi etkenler fiyatları 2006 yılının Eylül ayına göre 2,5 misline yakın artırırken önümüzdeki dönemde fiyatların düşmesi ancak 2006 yılı seviyesinin üzerinde seyretmesi öngörülmektedir (USDA, 2007). 7 Şekil-4 : Tam Yağlı Süttozu Fiyatlarındaki Gelişmeler 6.000 ABD $/ton 5.000 4.000 3.000 2.000 1.000 0 Oca.05 Tem.05 Oca.06 Tem.06 Oca.07 Tem.07 Oca.08 Kaynak: FAO (2008c) 17. Biyodizel talebinin artması ise yine bitkisel yağlara talebi artırmış, soya, kolza ve palm yağına talep de bu nedenle yükselmiştir. Üretimin talebe cevap verememesi ve 2007 yılında azalan toplam dünya üretimi nedeniyle söz konusu piyasalarda sıkışma oluşmuş, bu da fiyatları yukarıya çekmiştir. Tablo-4’den izlenebileceği gibi tüm yağların tüketiminde son üç yılda önemli artışlar olurken, stoklar da yıldan yıla azalmaktadır. Tablo-4: Çeşitli Bitkisel Yağların Üretim, Tüketim ve Stok Durumu (Bin Ton) Ürün/Üretim dönemi 2004/05 2005/06 2006/07 2007/08(*) Soya Yağı Üretimi Soya Yağı Tüketimi Soya Yağı Kapanış Stoku 32.534 31.652 3.016 34.498 33.456 3.186 36.175 35.533 3.019 37.983 38.178 2.608 Kolza Yağı Üretimi Kolza Yağı Tüketimi kolza Yağı Kapanış Stoku 15.769 15.599 511 17.144 16.825 555 17.663 18.050 427 18.274 18.571 388 9.174 8.506 749 10.498 9.685 825 10.772 10.215 551 9.931 9.757 383 33.400 32.496 35.942 35.348 37.017 36.607 40.197 39.159 Ayçiçeği Yağı Üretimi Ayçiçeği Yağı Tüketimi Ayçiçeği Yağı Kapanış Stoku Palm Yağı Üretimi Palm Yağı Tüketimi (*) Tahmin. Kaynak: FAPRI 8 18. Önümüzdeki dönemde, Asya ve değişen ulusal biyoyakıt politikaları ile AB’de yağ talebi artış hızının yavaşlaması beklenmektedir. Bitkisel yağların biyodizel ve diğer enerji amaçlı kullanımında ise küresel artışın devam etmesi söz konusudur. Biyodizel üretimi için AB’de kolza, ABD’de mısır ve soya talep artışında önemli değişim beklenmemektedir. Arjantin, Brezilya, Endonezya ve Malezya’da biyodizel üretiminde gelişme beklenmektedir. Ancak, ülkelerin ulusal biyoyakıt politikalarındaki değişiklikler ve fosil yakıtların fiyatlarındaki gelişmeler tüm bu beklentilerin değişmesine yol açabilir (FAO, 2007). 19. Diğer taraftan, petrol fiyatlarındaki artışlar üretim maliyetleri yanında taşıma maliyetlerinin de artmasına neden olmuştur. Reuters-CRB enerji fiyatı endeksine göre enerji fiyatları 2004 ortalarından itibaren iki kattan fazla artmıştır. Taşıma maliyetleri ise 2006 Şubat ayından itibaren bir yıllık dönemde ikiye katlanmıştır. Bu da ürün fiyatlarında önemli sıçramalara neden olabilecek bir durumdur. Nitekim Şekil-1’de petrol fiyatlarıyla ürün fiyatları artış eğilimlerinde son iki yıldaki paralellik dikkat çekicidir. 20. Gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyüme ve gelir artışı gıda maddeleri talep yapısının da değişmesine neden olmaktadır. Özellikle Çin ve Hindistan’dan kaynaklanan bu durum, nişastalı yiyeceklerden et ve süt ürünlerine doğru bir kayma yaratmaktadır. Tablo-5’te Çin ve Hindistan’ın et tüketimindeki gelişmeler izlenebilmektedir. İki ülkenin et tüketimindeki artış tüm diğer ülkelerin tüketimlerinde yaşanan artışın çok üzerinde seyretmektedir. Son onbeş yılda Çin ve Hindistan’ın tüketimlerindeki yıllık ortalama artış sırasıyla yüzde 10,2 ve yüzde 5,2’dir. İki ülke 1992 itibarıyla dünya et tüketiminden yüzde 5,8 pay alırken 2007 yılında bu rakam yüzde 15,2’ye yükselmiştir. Bu dönemde Çin tüketimini üç mislinden fazla artırmıştır. Çin’in biyoyakıt kullanımını artırmak için destek uyguluyor olması ise fiyatlar açısından bir başka baskı unsuru olabilmektedir. Bu talep artışları yemlik tahıl ihtiyacını da artırmakta, dolayısıyla hububat fiyatları bir ölçüde baskı altında kalmaktadır. Ancak, bunun uzun dönemli bir olgu olduğu göz önünde bulundurulursa, son yıllardaki fiyat artışlarına doğrudan ve tek başına bir etkisinin olmayabileceği anlamına da gelmektedir. Zira, her iki ülkedeki hububat talep artışı kendi üretimleriyle karşılanabilmekte olup, 9 ithalat talebi ise yıldan yıla azalma göstermekte ya da aynı seviyeyi korumaktadır (Tablo-6). Tablo-5: Yıllara İtibarıyla Çin ve Hindistan’ın Et Tüketimi ve Toplam Tüketimdeki Payları Dünya Tüketimindeki Payı (%) Tüketim (000 Ton) Ülkeler 2007 1992 2000 2007 1992 2000 Çin 1.729 5.291 7404 3,9 10,8 12,3 Hindistan 825 1.400 1.765 1,9 2,9 2,9 Kaynak: ABD Tarım Bakanlığı (USDA) World Markets and Trade. Tablo-6: Çin ve Hindistan’ın Hububat İthalat ve Üretimindeki Gelişmeler Bin Ton Çin Faaliyet İthalat Üretim Yıllar Buğday Arpa Hindistan Mısır Buğday Arpa Mısır 1990 13.568,0 889,4 5.501,7 62,6 - 136,9 2000 2.048,6 2.114,3 4.975,0 4,2 - 175,6 2005 4.801,5 2.320,0 5.078,5 - 18,6 1,6 1990 98.232,1 3.000,2 97.214,1 49.849,5 1.485,7 8.961,7 2000 99.639,5 2.648,9 106.181,1 76.368,9 1.447,0 12.043,2 2005 97.449,3 3.447,5 139.502,0 68.636,9 1.207,1 14.172,0 Kaynak: http://www.fao.org/statistics/yearbook. 21. Diğer yandan, Çin, tek başına dünya hububat stoklarının yüzde 40’ını elinde tutarken, son yıllarda bu stokların yarı yarıya erimesi (IFPRI, 2007), Çin açısından bilinçli bir politika olarak değerlendirilebilirse de, bu durumun uluslar arası piyasalarda yeni bir talep şoku beklentisi ve buna bağlı olarak ileriye dönük fiyat artışı beklentisini de ortaya çıkarabileceği tahmin edilmektedir. 22. Bu anlamda burada daha ziyade, küresel etkenler üzerinde durulmasının daha doğru olacağı düşünülmektedir. Şöyle ki, dünya hububat üretiminin 1980-2007 dönemindeki seyrine bakıldığında, üretimin yıllık ortalama yüzde 2 düzeyinde artış gösterdiği, bunda karşılık yemlik hububat kullanımının aynı dönemde ortalama yüzde 3,5 düzeyinde arttığı gözlemlenmektedir. Bu gelişimin, dünyada gelir düzeyinde görülen artışa paralel olarak, hayvansal ürünlere olan talebin artmasından kaynaklandığı ifade edilebilir. 10 23. Ürün piyasalarındaki son dönem fiyat artışlarına ve dalgalanmaya yol açan bir diğer faktör ise, bazı ihracatçı ve ithalatçı ülkelerin hububat ve pirinç başta olmak üzere ürün ticaretine getirdikleri kısıtlamalardır. Bu çerçevede, 2007 yılı sonbaharından itibaren bazı önemli ihracatçı ülkelerin politika değişiklikleri şu şekilde sıralanabilecektir: • Çin hububat ve ürünleri üzerindeki ihracat desteğini kaldırmış ve bunun yerine bu ürünlerin ihracatını vergilendirmiştir. • Arjantin buğday, mısır, soya, soya unu ve soya yağı üzerindeki ihracat vergilerini artırmıştır. Ayrıca, ihracat vergisiyle birlikte ek bir önlem olarak buğday ihracatına miktar kısıtlaması getirilmiştir. • Rusya ve Kazakistan buğdaydaki ihracat vergilerini artırmıştır. • Malezya palm yağı ihracatını vergilendirmiştir. • Ukrayna’da buğday için miktar kısıtlamasına gidilmiştir. • Hindistan ve Vietnam pirinç ihracatına miktar kısıtlaması getirmiştir. • Ukrayna, Sırbistan ve Hindistan buğday ihracatını yasaklamıştır. • Mısır, Kamboçya, Vietnam ve Endonezya pirinç ihracatını yasaklamıştır. • Kazakistan yağlı tohumlar ve bitkisel yağlar ihracatına yasak getirmiştir (Trostle, 2008: 23). 24. Öte yandan, ithalatçı ülkeler artan gıda fiyatlarından toplumun daha az etkilenmesi amacıyla 2008 yılı başlarından itibaren değişik tedbirler almışlardır: • Hindistan buğday unu, Endonezya soya ve buğday, Sırbistan buğday, Tayland domuz eti, AB ve Türkiye hububat, Kore ve Moğolistan değişik gıda maddelerinin ithalatında gümrük tarifesi indirimine gitmişlerdir. • Fas ve Venezuela gibi bazı ülkeler yüksek fiyatla ithal ettikleri gıda maddelerini tüketicilere ucuza satılmasını temin etmişlerdir. • İran başka bir ülkeden uygun fiyatla temin edemediği için zorunlu kaldığından ABD’den mısır ithal etmiştir (Trostle, 2008: 24). 11 II.2.2. Küresel Isınma, Kyoto Protokolü ve Biyoyakıtlar II.2.2.1. Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü 25. İnsan faaliyetleri sonucunda atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denilmektedir. 26. Su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal örtünün sağlamaktadır. güneş ışınlarını Son ormansızlaşma, tutması dönemlerde hızlı nüfus yeryüzünün fosil artışı ve sıcak yakıtların kalmasını yakılması, toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış göstermiştir. Bilimadamlarına göre bu artış küresel ısınmaya neden olmaktadır. 1860 yılından günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0,5 ila 0,8 derece kadar artığını göstermektedir (Anonim, 2008). Toplam karbondioksit emisyonu ile dünya sıcaklık ortalamalarının eş zamanlı artması küresel ısınma olgusunu doğrulamaktadır (Şekil-5). Ende ks Sayıla rı Şekil-5: Atmosferdeki Ort. CO2 Miktarı ile Dünya Sıcaklık Ortalamasının Karşılaştırılması (1958=100) 125 106 120 104 115 102 110 100 105 98 100 96 95 94 90 92 1958 1962 1966 1970 1974 1978 1982 Atmosferdeki Ort. C O2 Miktarı (ppm) Endeksi 1986 1990 1994 1998 2002 Dünya Sıcaklık Ortalaması Endeksi Kaynak: Keeling vd. (2005) ve NASA (2005). 12 27. Tarım sektöründe özellikle hayvancılık faaliyetleri ve tarımsal atıkların yakılması şeklinde ortaya çıkan metan gazının sera gazı olarak etkisi karbondioksitten 20 kat daha fazla olmakla birlikte, karbondioksit atmosferde daha yoğun bulunmakta ve atmosferdeki yoğunluğu metandan çok daha hızlı artmaktadır. 1750 yılından bu yana atmosferdeki metan yoğunluğu iki kat artmış ancak 1980-90’lerden itibaren araştırmacılarla fazla anlaşılmayan nedenlerle yoğunluk artış hızında yavaşlama yaşanmıştır (Science Daily, 2005). 28. 1990’larda gündeme gelen küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve bunlara karşı alınacak tedbirler sıklıkla tartışılmaya başlanmış, bunun neticesinde Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde “İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi” 1994 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin yaptırım gücünün yetersiz görülmesi nedeniyle 1997 yılında “Kyoto Protokolü” hazırlanmış, 16 Mart 1998 tarihinde imzaya açılmıştır. 29. Kyoto Protokolü bugün için, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası çerçevede sayısal taahhütler içermektedir. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan gaz salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmayı taahhüt etmişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılmaktadır. 1999’da son halini alan protokol, 2005'te yürürlüğe girebilmiştir. Zira, protokolün yürürlüğe girebilmesi için, onaylayan ülkelerin 1990'daki emisyonlarının (atmosfere saldıkları karbon miktarının) yeryüzündeki toplam emisyonun yüzde 55'ini bulması gerekli görülmüş olup, bu orana ancak, aradan geçen 8 yılın sonunda Rusya'nın katılımıyla ulaşılabilmiştir. 30. Kyoto Protokolü şu anda yeryüzündeki 180 ülkeyi ve sera gazı salınımlarının yüzde 55'inden fazlasını kapsamaktadır. Kyoto Protokolü ile devreye girmesi önerilen önlemler, önemli oranda pahalı yatırımlar gerektirmektedir. Protokolde; • Atmosfere salınan sera gazı miktarının 1990 yılına göre yüzde 5 düşürülmesi, 13 • Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan, diğer bir ifadeyle insan kaynaklı, sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuatın yeniden düzenlenmesi, • Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme sağlanması, ulaşımda, çöp depolamada çevreciliğin temel ilke olması, • Atmosfere bırakılan metan ve karbon dioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönelinmesi, • Fosil yakıtlar yerine örneğin biyoyakıt kullanılması, • Çimento, demir-çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemlerinin yeniden düzenlenmesi, • Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemlerin, teknolojilerin devreye sokulması, • Başta güneş olmak üzere yenilenebilir enerjisi kaynaklarının önünün açılması, nükleer enerjide karbon sıfır olduğu için dünyada bu enerjinin ön plana çıkarılması, • Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınması, gibi öneriler yer almaktadır. 31. Bu protokolün neticesinde dünyada iki olgu tartışılmaya başlanmıştır. Bunlardan birisi nükleer enerjiye geçişin sağlanması, diğeri ise, bu çalışmada da incelenen biyoyakıtlardır. 32. Bu çerçevede özellikle çevreci gruplar tarafından sürekli gündemde tutulan küresel ısınma ve iklim değişikliği tedbirleri, temiz ve sürdürülebilir enerji temini olarak sunulan biyoyakıtları, fosil yakıtların doğrudan alternetifi haline getirmiş, Kyoto Protokolü bütün dünya ülkelerinin politikalarına yansımış ve bugün ülkeleri gıda ile enerji arasında bir tercih yapma noktasına getirmiştir. II.2.2.2. Biyoyakıtlar ve üretimlerinin tarım piyasasına etkisi 33. Biyoyakıtlar, etanol (biyo-benzin) ve biyo-dizel olarak iki farklı şekilde üretilmekte olup, etanol temel olarak; buğday, şeker pancarı, şeker kamışı, mısır, patates gibi bitkisel ürünlerden, biyo-dizel ise, ayçiçeği tohumu, 14 kolza, palm çekirdeği gibi yağlı tohumlar ile atık bitkisel yağlardan üretilmektedir. Gıda ya da yem talebini karşılayan bu bitkilerin biyoyakıt üretimine kaydırılması fiyat artışlarını tetikleyen diğer bir unsur olarak değerlendirilmektedir. 34. Bu ürünlerin üretiminde önemli kapasiteleri olan ülkeler, pahalanan petrol ve türevlerine karşılık söz konusu ürünleri ikame etmektedir. ABD, AB, Avustralya ve Brezilya başta olmak üzere biyoyakıt üretim ve kullanımının desteklenmesi sonucu tüketimin daha da artması söz konusu olabilecektir. 35. Petrole bağımlı ülkeler açısından biyoyakıtlar bağımlılıktan önemli bir çıkış yolu olarak görülmektedir. Bu bağlamda, OECD (2008)’nin hazırladığı dünya biyoyakıt durumu ve 2017 yılına kadar tahminlerine göz atıldığında; etanol üretiminin 2007 yılında yaklaşık 60 milyar lt’den 2017 yılında yaklaşık 130 milyar lt’ye yükselmesi beklenirken, ticarette ise önemli bir gelişme beklenmemektedir. Üretimin genelde iç tüketimi karşılamasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır (Şekil-6). 2008 yılından sonra etanol fiyatlarının fazla değişmeyeceği tahmin edilmektedir. Biyodizelde ise, çok daha büyük bir gelişme öngörülmektedir. Biyodizelde 2007 yılındaki yaklaşık 10 milyar lt’lik üretim düzeyinin 25 milyar lt’ye yaklaşacağı tahmini yer almaktadır. Yine iç tüketim bazlı bir üretim öngörüsüne yer verilirken fiyatlarda önemli bir değişim tahmini bulunmamaktadır (Şekil-7). Şekil-6: Dünya Etanol Durum ve Tahmini Milyar litre ABD$/hektolitre Kaynak: OECD, 2008. 15 Şekil-7: Dünya Biyodizel Durum ve Tahmini Milyar litre ABD$/hektolitre Kaynak: OECD, 2008. 36. 2005 yılında ABD’de etanol üretim ve kullanımını destekleyici 7 milyar ABD dolarlık bir programın benimsenmesi, hammadde durumundaki mısırın bu yöndeki tüketimini ve dolayısıyla fiyatlarını yukarı çekmiştir. 2000 yılında 15 milyon ton mısır etanol üretiminde kullanılırken, 2007 yılında bu rakam 85 milyon tona çıkmıştır. ABD’nin izlediği söz konusu programın ürün fiyatlarındaki küresel artışın başlıca nedenlerinden biri olduğu kabul edilmektedir (The Economist, 2007). Bu program devam ettirildiği takdirde, 2022 yılında etanol üretiminin 2007 yılındaki 25 milyar litrelik seviyesinden 137 milyar litreye yükseltilmesi hedefi üzerinde çalışılmaktadır. Böyle bir durumda ise, önümüzdeki dönemlerde dünyada tarımsal ürün fiyatlarının daha da artabileceği endişesi ortaya çıkmaktadır. 37. AB’de 2010 yılına kadar kademeli olarak yüzde 5,75’e yükseltilmesi beklenen akaryakıtta kullanılacak biyoyakıt katkısının 2020 yılında yüzde 10’a çıkarılması hedeflenmektedir. Ancak, henüz söz konusu hedeflere varılması yönünde sorunlar bulunmakta ve dünya fiyatlarındaki eğilimler AB’nin söz konusu biyoyakıtları özendirme politikalarını gözden geçirmeye zorlamaktadır. 38. Öte yandan, mısırdan bir birim yakıt biyoetanol üretmek için harcanan enerjinin etanolün yakılmasıyla ortaya çıkacak enerjiye eşdeğer olması, ya 16 da Brezilya’nın şeker kamışından etanol üretimini hızlandırırken yağmur ormanlarını ortadan kaldırıyor olması biyoyakıtların çevre için ne ölçüde fayda sağladığı konusunu da tartışmaya açmaktadır (Krugman, 2008). 39. Buna karşılık otomotiv sanayiinde üretilen taşıtların motorlarında biyoyakıt kullanımına yönelik değişiklikler yapılması, artan taleple birlikte rezervlerin korunması endişesi ile petrol fiyatlarının son bir yıldır oldukça yüksek düzeylerde seyretmesi, özellikle gelişmiş ülkelerin biyoyakıt üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve yakıt kalitesinin artırılmasına yönelik Ar-Ge faaliyetlerine ağırlık vermesi, tarımsal ürün piyasaları ve talebi konusunda uzun dönemli kaygıları artırmaktadır. II.2.3. Mali piyasalardaki gelişmeler 40. Düşük faiz oranları ve yüksek petrol fiyatları ile dünyanın belli bölgelerinde yön arayan fonların (sıcak para) tarım ürünlerinin işlem gördüğü türev piyasalara doğru yönelmesiyle spekülatif hareketlerin arttığı, bunun da tarım ürünlerinin piyasa fiyatlarında dalgalanmaya neden olması da ürün fiyat artışlarına ilişkin bir başka etken olarak dile getirilebilir. Nitekim, Chicago Ticaret Borsasında işlem gören ürünler olan buğday, mısır ve soya üzerine yapılan analizler bu olguyu doğrular niteliktedir (FAO, 2007: 48). 41. Ürün piyasalarındaki dalgalanma ve fiyatlardaki artışın, 2008 yılı sonuna doğru ve 2009 yılında dünyada yavaşlaması öngörülen ekonomik büyüme hızı ile birlikte yerini, daha yavaş hareketlere bırakması beklenmektedir. Ancak, gelişmekte olan piyasaların bir kısmında ekonomik yavaşlamanın görece daha az hissedilecek olması ürün fiyatlarındaki düşüşü de yavaşlatırken, biyoyakıtlara olan talebin ve gecikmeli arz tepkilerinin de etkisiyle ürün fiyatlarının uzun dönem ortalamalarının üzerinde seyretmeye devam edeceği tahmin edilmektedir (IMF, 2008). 17 II.2.4. Genetiği Değiştirilmiş Tohum ve Ürünler Çözüm Müdür? 42. Bir canlının doğal yapısında bulunan gen diziliminin daha fazla ürün, daha fazla verim veya kârlılık gibi talebe uygun amaçlarla değiştirilmesi ya da ona kendi doğasında bulunmayan başka bir yapı veya karakter kazandırılması yoluyla elde edilen organizmalara "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) – Genetically Modified Organisms (GMO)" adı verilmektedir. Bitki, hayvan veya balık türlerinin geliştirilmesi için yapılan bu tür insan müdahalesi yeni bir olgu değildir. Uzun yıllardır bilim insanları değişik ıslah yöntemleriyle ekosisteme daha uygun, verimi daha yüksek çeşitler geliştirmek için çalışmaktadır (FAO, 2003). 43. Temel olarak amaca uygun türün geliştirilmesi için birçok deneyin ardışık bir şekilde yapılması gerekmektedir. Aynı zamanda yüksek bir teknoloji düzeyi gerektiren bu işlemler, basitçe, istenen özelliğin bulunduğu canlının istenen özelliğe sahip geninin alınarak, geliştirilmek istenen türün DNA yapısına yerleştirilmesi şeklinde gerçekleştirilmektedir. 44. Bugün, laboratuvar ortamında geliştirilmiş olup bazıları üretimde kullanılan, bazıları da henüz kullanılmayan birçok genetiği değiştirilmiş tür bulunmaktadır. İnsan beslenmesi bakımından önem arz eden bu ürünlerden en önemlileri mısır ve buğday olup, gıda güvenliği ve biyogüvenlikle ilgili tartışmalar dünya gündemini sürekli meşgul etmektedir. Bunların yanı sıra halen pirinç, soya, ayçiçeği, patates, domates ve kolza üretimi için de genetiği değiştirilmiş türler geliştirilmiştir. GDO’lar, zararları ve yararlarının yanı sıra, etik açısından da sorgulanmakta ve halen değişik platformlarda tartışılmaktadır. 45. GDO’nun zararlarından bahsedilen birçok çalışmada GDO’ların zarar mekanizmaları; yararlı böceklerin yok olmasına neden olmaları, daha fazla kimyasal tarım ilacı kullanılmasına yol açmaları ve yabani otlarla yapılan mücadeleleri daha da zorlaştırmaları yoluyla, biyolojik çeşitlilik ve doğal dengeyi olumsuz etkilemeleridir. Ayrıca, insanlarda alerjik reaksiyonlar ve zehirleyici (toksik) etkilerin ortaya çıkması, antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşturması ve sağlıksız hayvanlar ile hayvansal ürünlerin üretilmesine yol açması diğer zararlı etkiler olarak gösterilmektedir. 18 46. GDO’ların yaygınlaştırılması gerektiğini savunanların temel tezi ise, GDO’ların dünyada değişik nedenlerle değişik zamanlarda tarımsal ürünlerde ortaya çıkan arz yönlü sorunlara ve özellikle gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerde görülen gıdaya erişim sorunları ve açlık nedeniyle ortaya çıkan ölümlere çare oluşturduğudur. 47. Buna karşılık FAO tarafından, dünyada gıda arzında yaşanan sıkıntının üretimden değil, her yıl üretilen gıdaların önemli bölümünün israf edilmesi ve gıdanın adil olarak dağılmamasından kaynaklandığı ifade edilmektedir (FAO, 2004). 48. Etik boyutu, gıda güvencesi nedeniyle bir an için göz ardı edilse dahi, GDO içeren ürünlerle ilgili karar verebilmek için, insan ve doğaya olumlu ve olumsuz etkilerinin ayrıntılı araştırılması ve bilimsel temelinin oluşturulması gerekli görülmektedir. Zira, doğal denge ve tarımın sürdürülebilirliği çıkacak sonuçlardan etkilenecektir. Bu noktada, GDO’lar konusunda bilimsel olarak kesin sonuçlara varıldığını söylemek henüz mümkün değildir. 49. Sonuç olarak, insan beslenmesinde GDO’lu ürün kullanımı bugün için son çarelerden birisi olarak değerlendirilmelidir. Bu ürünlerin kullanılması yerine, arzın artırılmasına yönelik bitki ve hayvan ıslahı ve tarımda teknoloji kullanımını yaygınlaştırma gibi önlemler öncelikli olarak düşünülmelidir. 50. Tarımsal ürünlerin öncelikle insan gıdası olarak değerlendirilmesi ve israfa yönelik tedbirlerin alınması ile Birleşmiş Milletlerin Binyıl Kalkınma Hedefleri kapsamında da ifade edildiği üzere; dünyadaki mevcut ekosistemler ve biyolojik çeşitliliğin korunmasının yanı sıra, gelişmiş ülkelerin, az gelişmiş ülkelere yapmış oldukları yardım ve yatırımları artırmaları ve özellikle gıda yardımlarına ağırlık vermeleri çözüm yolunda atılacak adımlar olarak görülmektedir (FAO, 2008b). II.2.5. Dünya Nüfusundaki Gelişmelerin Etkisi 51. Dünyadaki nüfus artışı doğal olarak tarım ürünlerine olan talebin de artması anlamına gelmektedir. Bu noktada iki husus öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, bu talebin fiziki olarak karşılanıp, karşılanamadığıdır. 19 Diğer husus ise, fiziki olarak karşılanabilen gıdaya insanların uygun fiyatlarla erişilebilmesidir. 52. Öncelikle gıda talebinin fiziki olarak karşılanıp karşılanamadığının irdelenmesi gerekmektedir. Bunu tespit etmenin yolu ise, tarımsal ürünlerin üretim düzeyleri ile nüfusta görülen gelişmelerin karşılaştırılmasıdır. İnsan gıdası olarak kullanılan önemli tarımsal ürünlerin üretim düzeyleri önceki bölümlerde anlatılmıştır. Bu bölümde de dünya nüfusunda yaşanan gelişmeler, yani talep yaratan kesimden bahsedilmektedir. 53. Dünya nüfusundaki artışın beslenme temelli yansımalarının, öncelikle nüfusbilimciler tarafından kullanılan dünyanın “taşıma gücü” kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. 54. Taşıma gücü; “herhangi bir ülkede veya bölgede varolan bütün ekonomik kaynaklar harekete geçirilerek, koşullarda zorlanma olmadan yaşayabilecek en fazla nüfus miktarı" olarak tanımlanmaktadır. Taşıma gücü kavramı içinde canlıyı etkileyen besin, hava, hayat sahasının genişliği, iklim, toprak, su, hayvanlar, bitkiler gibi her türlü unsur girmektedir. 55. Bu kavram, son yıllardaki hızlı nüfus artışı ile birlikte değerlendirildiğinde “dünyanın taşıma gücü acaba sınırsız mıdır?”, “eğer bir sınırı varsa ne kadar insanın yaşamasına elverişlidir?” sorularını akla getirmektedir. Bu kapsamda öne sürülen ilk teori, Malthus Teorisi olarak anılan ve kısaca "Nüfus geometrik diziyle artarken, gıda maddeleri aritmetik diziyle artmaktadır. Eğer tedbir alınmazsa gelecekte insanlar açlık tehlikesiyle karşılaşacaktır." ifadesi ile açıklanan teoridir (Çamurcu, 2005). 56. 1 Malthus’a göre bu sorunu aşmanın iki yolu bulunmaktadır : Nüfus artışı serbest bırakılır, hızla artar ve beslenme olanakları yetersiz kalır, fakat savaşlar, bulaşıcı hastalıklar ve yoksulluk toplam nüfusun azalmasını sağlar ya da insani ve toplumsal açıdan doğru olmayan bu kötü durumlarla karşılaşmamak için, nüfus artışını önleyici kontrollere başvurmak gerekir. İkinci görüşü benimseyen ve tavsiye eden Malthus, devletin ekonomik ve sosyal yaşama karışmasına taraftar olmaması nedeniyle önleyici tedbirleri doğrudan bireylerden, yani ailelerden beklenmesi gerektiğini ifade etmektedir. 1 http://www.uludagsozluk.com/k/malthus-un-nufus-teorisi/ 20 57. Malthus’un teorisi birçok tartışmaya ve görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Bu bağlamda teorinin eleştirisine burada girilmemekle beraber bazı yargılara varmak olasıdır. Dünya nüfusu 17. yüzyıl ortalarına kadar son derece yavaş artmıştır. Neolitik çağdan 17. yüzyıla kadar 500 milyona (yaklaşık 10 bin yılda) ulaşan nüfus, son 350 yılda 500 milyondan 6 milyara ulaşmıştır (Çamurcu, 2005). Artışın bu hızla devam etmesi durumunda, dünya nüfusunun 2025 yılında 8 milyara, 2050 yılında 9,2 milyara ulaşması beklenmektedir (BM, 2007). Bu durum, Malthus’un teorisinde ifade edilen “nüfusun geometrik artışı” tezini doğrular niteliktedir. Ancak, tarımsal üretimin aritmetik olarak artması, gelişen teknoloji ve artan verimlilikle tartışılır bir duruma gelmiştir. Bu kapsamda teoride ifade edilen açmaz ve çözüm önerilerinin şu an için oluştuğunu veya yakın gelecekte oluşabileceğini söylemek çok doğru değildir. Şekil-8: Dünya Nüfusunda Görülen ve Beklenen Değişimler 10 9,2 9 8,0 8 7 6,1 6 5 4,1 4 3 2,5 2 1 0 1950 1975 2000 2025 2050 Nüfus (milyar kişi) Kaynak: Birleşmiş Milletler (BM) (2008) (www.un.org) 58. Tablo-7’den izlenebileceği gibi, son 50 yıllık dönemdeki dünya nüfusu artışı iki kattan fazladır (yüzde 116). 21 Tablo-7: Yıllar İtibarıyla Dünya Nüfusundaki Gelişmeler ve Gelişmiş ve Az Gelişmiş Ülkelerin Dünya Nüfusu İçerisindeki Payları (1960=100) Az Gelişmiş Ülkelerin Dünya Nüfusundaki Payı (%) Yıllar Dünya Nüfusu Endeks Gelişmiş Ülkelerin Dünya Nüfusundaki Payı (%) 1960 3.022.301.438 100 23,0 28,0 1970 3.675.901.269 122 21,2 29,3 1980 4.431.033.262 147 19,2 31,1 1990 5.263.923.510 174 17,4 33,2 2000 6.076.654.185 201 16,3 35,6 2001 6.153.230.129 204 16,2 35,8 2002 6.229.929.045 206 16,1 36,1 2003 6.307.712.651 209 16,0 36,3 2004 6.383.955.098 211 15,9 36,5 2005 6.461.659.918 214 15,8 36,8 2006 6.538.082.877 216 15,8 37,0 Kaynak: DB, 2008 (www.worldbank.org) 59. Dünya nüfusunda görülen ve son dönemlerde hızlanan bu artışa ilave olarak nüfusun dağılımı da diğer bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Dünya Bankası (DB) verilerine göre, 2006 yılında dünya nüfusunun yaklaşık bir milyarı (yüzde 15,8) gelişmiş ülkelerde yaşamaktayken, geri kalan yaklaşık 5,5 milyar insan (yüzde 84,2) gelişmekte olan, az gelişmiş veya geri kalmış ülkelerde yaşamaktadır (DB, 2008). Dünya nüfusundaki hızlı artış eğilimine karşın, gelişmiş ülkelerin payının gerilemesi, gıdaya erişim bakımında gelişmiş ülkelerin lehine, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin aleyhine bir durum ortaya çıkarmaktadır. 60. Diğer bir konu ise ortalama nüfus artış hızıdır. Dünya Bankası verilerine göre 2006 yılı itibarıyla ortalama nüfus artış hızı az gelişmiş ülkelerde yüzde 3,13 düzeyinde iken, gelişmiş ülkelerde yüzde 1 düzeyindedir (DB, 2008). Az gelişmiş ülkelerdeki bu hızlı nüfus artışı, söz konusu ülkelerin büyüme hızlarını düşürmekle birlikte, artan nüfusla birlikte satın alma güçlerinin de gerilemesi anlamına gelmektedir. Gelişmiş ülkelerde ise tersine bir durum söz konusudur. Bazı gelişmiş ülkelerde çok düşük düzeyde olan nüfus artışı, bazılarında da gerileme eğilimindedir. 61. Bugün yaşanan durum kaynakların kıtlığından değil, gıdanın dağılımından kaynaklanmaktadır. Yani dünyanın nüfus ve beslenme ilişkisi açısından “taşıma gücü”nün azalmadığı, aksine kaynakların daha 22 etkin kullanılması ve gelişen teknoloji sayesinde sınırın tam olarak kestirilemediği bir noktaya geldiği düşünülmektedir. 62. Sonuç olarak, dünya nüfusunda görülen gelişmeler dünyanın geleceği açısından endişe yaratmakla birlikte, bugün için gelişen teknoloji sayesinde gıdaya erişim konusunda, gelir ve satın alma gücü bakımından az gelişmiş ülkeler dışında önemli bir sorunun olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak, son dönemlerde olduğu gibi gıda fiyatlarının giderek artması ve bu artışın süreklilik kazanması durumunda, nüfuslarını kontrol altında tutabilen gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların gıda krizlerinden fazla etkilenmeyeceği, asıl tehdidin dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 85’ini oluşturan gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere yönelik olduğu ifade edilebilir. II.3. Dünyada önümüzdeki döneme ilişkin beklentiler 63. Buraya kadar açıklanan ve son iki yılda yoğunlaşan gelişmelerin bazı ürün piyasalarındaki kısa vadeli dengesizliklerden kaynaklandığı, ancak, bunların ürün piyasaları arasındaki ilişkiler nedeniyle yaygın bir etki yarattığı gözlenmektedir. Ancak, söz konusu etkilerden bir kısmının uzun dönemde devamlılık arz edebileceği bildirilmektedir (FAO, 2008a:7). Stokları azalan ve üretiminde sorunlar yaşanacak ürünlerde fiyat artışlarının yaşanması olasılığı önümüzdeki dönemde de yüksektir. Öte yandan, 2007 yılında şeker ve mısırda yüksek fiyatlara tepki olarak dünyada üretimin yükselmesi, mısırda fiyat artışlarını yavaşlatırken, şeker fiyatlarında düşüş getirebilmiştir. Ayrıca, biyoyakıt talebinin artarak devam etmesi, önümüzdeki dönem fiyat değişimleri için önemli bir etkeni oluşturacağı tahmin edilmektedir. 64. Buna karşılık fiyatlarının biyoyakıtlarda artış hızı, enerji kullanılan fiyatlarından tarımsal daha hammadde fazla olduğu durumda, tarımsal ürünlerin enerji amaçlı kullanımında gerileme olabileceği düşünülmektedir. Aksi takdirde, bitkisel ürünlerin enerji talebiyle kullanımı önümüzdeki dönemde de tarımsal ürünlerde fiyat baskısı yaratacaktır. 23 65. Uzun dönemde arazi ve su kaynakları üzerindeki kısıtlar; tarımsal verimi artırma yönündeki teknolojik gelişmeler; iklim değişikliğinin tarımsal verime yansıması ve nüfus artışı ile şehirleşme gibi etkenler yine tarımsal üretim ve fiyatlar üzerinde başlıca etkenleri oluşturacaktır. Bugüne kadar teknolojik değişimle ortaya çıkan tarımsal üretim artışı, tüketim artışı ile başa baş olmuştur. Ancak, bu teknolojinin tüm ülkelerde adapte edilememesi önümüzdeki dönemde artan talebin karşılanmasında daha büyük bir sorun oluşturabilecektir (FAO, 2008a). 66. Önümüzdeki dönem için yapılan ürün-fiyat projeksiyonlarında dünya fiyatlarının gerek biyoyakıt kullanımı gerekse Dünya Ticaret Örgütü nezdinde gerçekleşecek piyasa serbestleşmesine dönük yeni anlaşmaların dünya piyasalarında önemli fiyat artışları yaratacağı öngörüleri de yer almaktadır (von Braun:8, 2007; Aksoy vd. 2005; Kıymaz, 2008). Bu beklenti, ileriye dönük olarak gıda güvencesi sorunlarını da doğurabilecektir. 67. Küresel ısınmanın fiyatlarında önemli getireceği artışlara olumsuz yol etkiler açabilecek de bir yine olgu ürün olarak görülmektedir. 68. Ürün üretiminin talebi karşılamaması önümüzdeki dönemde GDO içeren tarımsal ürünlerin üretiminin artırılması yönünde tartışmaları yoğunlaştıracaktır. Öte yandan, genetiği değiştirilmiş organizma içeren gıdalara yönelik kuşkuların bulunması ise ticarette yeni engellerin ortaya çıkması anlamına gelebilecektir. 69. Üretimi artırmak için bir başka alternatif ise, yeni toprakların tarıma açılmasıdır ki, Rusya, Kazakistan, Brezilya ve Afrika’da kuru ve marjinal arazilerde yapılacak tarımın, toplam üretime katkısı ve küresel ısınma boyutundaki etkileri yine tartışmaya açıktır (The Economist, 2007). 70. Gıda fiyatlarındaki artışın fakirleştirici etkileri birçok ülkede önemli bir sorun oluşturmaktadır. İthalatçı durumdaki az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ticaret dengelerini sarsacak ölçülere varmaya başlayan gıda fiyatı artışları, gıda güvencesizliğini (food insecurity) de artırmaktadır. Önemli ihracatçı az gelişmiş (Pakistan, Bangladeş gibi) ve gelişmekte olan ülkeler (Tayland, Çin, Hindistan gibi) mevcut durumdan önemli gelirler 24 sağlarken, Avustralya, ABD, Kanada, AB gibi ihracatçı büyük ülkeler dünya piyasalarından elde ettikleri geliri katlamaktadır. 71. The Economist Dergisi’nin reel gıda fiyatı endeksi 1974-2005 döneminde yüzde 75 azalmış, ancak, 2005-2007 döneminde yaklaşık yüzde 75 artmıştır. Bu kadar kısa sürede yaşanan değişim tarım piyasalarını ve tüketicilerin bütçelerini ciddi şekilde alt üst etmekte olup, yukarıda açıklanan gerekçeler çerçevesinde devam etmesi olasılığı da hayli yüksek görünmektedir (IFPRI, 2008). 72. OECD-FAO Outlook 2008-2017 raporunda, nerdeyse tüm temel tarımsal ürünlerde fiyatların önceki önümüzdeki on yıla göre on yıllık oldukça dönemdeki yüksek ortalama seyretmesi beklenmektedir. Şekil-9’da ürün bazında tahminler yer almakta olup en yüksek fiyat artışı yağlı tohumlar ve bitkisel yağlarda beklenmektedir. 73. Dünya tarımsal üretiminde ve ürün piyasalarında bu gelişmeler yaşanırken Türkiye’nin bu durumdan ne boyutta etkileneceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Dünyadaki gelişmelerin Türkiye’yi ne boyutta etkileyeceği ise bir sonraki bölümün konusunu oluşturmaktadır. Şekil-9: 2008-2017 Ort. Fiyat Öngörülerinin 1998-2007 Ortalamalarına Göre Değişimi (%) Kaynak: OECD, 2008. 25 III. Yurtiçi Piyasalardaki Fiyat Artışları 74. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tarım ve gıda ürünlerinde önemli fiyat dalgalanmaları görülmektedir. Bu sorunun dışsal nedenleri bir önceki bölümde açıklanmıştır. Yurtiçi fiyat dalgalanmalarında bir önceki bölümde tartışılan etkenlerin yanı sıra diğer içsel etkenler, • Tarımsal üretim yapısındaki gelişmeler, • Küresel ısınma ve kuraklığın etkisi, • Girdi fiyatlarındaki gelişmeler, • Ekim alanlarındaki değişim, verimlilik ve ürün fiyatlarındaki gelişmeler, • Tarım ürünlerinin gıda dışı talebindeki (karma yem sanayii, biyoyakıtlar v.b.) gelişmeler ile • Tarımsal pazarlama yapısı ve spekülasyon etkisi olarak belirtilebilir. III.1. Tarımsal Üretim Yapısındaki Gelişmeler 75. Genel Tarım Sayımları göz önünde bulundurulduğunda, 1991 Genel Tarım Sayımında yaklaşık 4,1 milyon olan tarım işletmesi sayısı, 2001 Yılı Genel Tarım Sayımında yaklaşık 3,1 milyon adet olarak tespit edilmiştir. Son yapılan Genel Tarım Sayımına göre 10 yıllık süre içerisinde yaklaşık 1 milyon işletme tarımsal üretimden çekilmiş olarak görünmektedir (TÜİK, 2008). Benzer şekilde, 2001 yılında uygulaması başlatılan Çiftçi Kayıt Sisteminde kayıtlı işletme sayısı 2007 yılı sonu itibarıyla 2,7 milyon adet düzeyindedir (TKB, 2008). 76. Buradan da anlaşılacağı üzere, tarımsal piyasalarda yaşanan dalgalanmalar, üretimin karlılığının düşmesi ve şehir hayatında sosyal imkanlara çok daha kolay erişebilme gibi nedenlerle ortaya çıkan köyden kente göçün artması, tarımsal üretimden önemli bir çıkışın yaşandığının da göstergesi olarak kabul edilebilir. 77. Yukarıda ifade edilen değişik nedenlerle ortaya çıkan tarımsal üretimdeki bu çözülme, tarımsal istihdam ve toplam istihdam içerisinde tarımsal istihdamın payları Tablo-8’den görülebilmektedir. Tarımsal istihdam 1995 26 yılına göre 2006 yılında yaklaşık yüzde 37 düzeyinde azalmış, toplam istihdam içerisindeki tarımın payı da aynı dönemde yaklaşık 16 puanlık bir gerileme göstermiştir. Tablo-8: Son Yıllarda Türkiye’de Tarımsal İstihdamda Görülen Değişim Yıllar Tarım İstihdamı (Bin Kişi) Değişim Oranı (%) Endeks (2001=100) Toplam İstihdam İçindeki Pay (%) 1995 9.538 - 100 43,5 1996 9.379 -1,7 98,3 42,2 1997 8.584 -8,5 90,0 39,2 1998 8.461 -1,4 88,7 37,7 1999 8.872 4,9 93,0 38,3 2000 7.187 -19,0 75,4 32,6 2001 8.089 12,6 84,8 37,6 2002 7.458 -7,8 78,2 34,9 2003 7.165 -3,9 75,1 33,9 2004 7.400 3,3 77,6 34,0 2005 6.493 -12,3 68,1 29,5 -6,2 63,8 27,3 2006 6.088 Kaynak: DPT, 2007 78. Söz konusu çözülmenin, geçimlik tarım yapan küçük tarımsal işletmelerde çalışanların gizli işsiz tarımdan konumunda kopmaları bulunan ile aile içi ücretsiz ilişkilendirilebileceği düşünülmektedir. Tarımsal işletmelerin geçimlik faaliyet gösteren küçük işletmeler olmasının yanı sıra çok parçalı olmaları da verimlilik ve karlılığın sağlanamamasında önemli bir faktör olduğu dikkate alınmalıdır. 27 III.2. Küresel Isınma ve Kuraklığın Etkisi 79. Türkiye, küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkan iklim değişikliklerinden, hem içinde bulunduğu iklim kuşağı (Akdeniz havzası) hem de su kaynaklarının kıtlığının yanı sıra, suyun kullanımında görülen sorunlar nedeniyle de önemli düzeyde etkilenmekte olup, bu durum verimlilik ve rekolte düşüşüne bağlı olarak tarım ürünleri ve gıda maddelerinin fiyatlarında artış yönünde bir etki yapmaktadır. 80. Uluslararası kabuller çerçevesinde ülkeler su varlıkları bakımından aşağıdaki gibi kategorize edilmektedir; • Su fakiri: yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1 000 m3 ten daha az • Su azlığı: yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2 000 m3 ten daha az • Su zengini: yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8 000-10 000 m3 ten daha fazla (DSİ, 2008). 81. DSİ Genel Müdürlüğü (2008) tarafından Türkiye’de kişi başına kullanılabilir su potansiyelinin 1.500 m3/yıl civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu durumda, Türkiye’nin “su azlığı” sınıfında bir ülke konumunda olduğu anlaşılmaktadır. 82. 2003 yılı itibariyle sulama sektöründe 29,6 milyar m3 (yüzde 74), içme suyu sektöründe 6,2 milyar (yüzde 16) sanayide 4,3 milyar m3 (yüzde 10) olmak üzere toplam 40,1 milyar m3 su tüketildiği hesaplanmaktadır. Bu durum mevcut su potansiyelimiz olan 112 milyar m3’ün ancak yüzde 36’sını geliştirebildiğimizi göstermektedir (DSİ, 2008). Bu çerçevede, küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle tarımsal sulamada kullanılabilir su kaynaklarının azalmasıyla birlikte, ülke nüfusunun da tersine bir hızla artması durumunda, Türkiye, her geçen yıl su sıkıntısı artan bir ülke durumuna gelebilecektir. 83. Dünyada yaşanan küresel ısınmanın en belirgin özelliği iklimlerin değişimine neden olmasıdır. Bu durum, özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu orta kuşak enlemlerde (Akdeniz havzası başta olmak üzere) yağış rejimlerindeki değişmeler ve bölgesel nitelikli m2’ye düşen yağış miktarının azalması, ciddi 28 su sıkıntılarını ortaya çıkarmaktadır (TZD, 2008). Bu anlamda, son olarak 2007 yılında Türkiye’de özellikle büyük şehirlerde yaşanan içme suyu sıkıntısı, kullanılabilir su kaynaklarının yeniden değerlendirilmesine neden olmuştur. 84. Üretim ve verimliliği büyük oranda hava koşullarına bağlı olan tarımsal üretimin doğrudan etkilenmesi kaçınılmaz olup, önümüzdeki dönemlerde de bu etkinin tarımsal piyasalara olan olumsuz Nitekim, yansımasının Türkiye’nin kronikleşeceği değişik bölgelerinde endişesi son bulunmaktadır. yıllarda yaşanan sel felaketleri, 2007 yılında yaşanan ve Türkiye’nin önemli bir bölümünü etkileyen kuraklık bu değişimin göstergeleri olarak kabul edilmektedir. Yine bu kapsamda değişik meteorolojik öngörülere göre, önümüzdeki dönemlerde de aşırı sıcak hava dalgalarının sıklıkla yaşanacak, sel, fırtına, kuraklık gibi meteoroloji kaynaklı doğal afetlerin şiddeti ve sıklığının artacağı tahmin edilmektedir (TZD, 2008). 85. Türkiye’nin “hububat ambarı” olarak tabir edilen İç Anadolu bölgesinde yaşanan kuraklık ve aşırı sıcaklar hububat rekoltesinde önemli bir kayıp ortaya çıkarmış, bu durum doğal olarak ürün fiyatlarına doğrudan yansımıştır (TZD, 2008). Türkiye Ziraatçiler Derneği (2008) tarafından, Türkiye’de 2007 yılında yaşanan kuraklığın, büyük bölümü İç Anadolu bölgesinde olmak üzere, üreticilere vermiş olduğu zararın yaklaşık 5 milyar YTL civarında olduğu öne sürülmekte; yaşanan kuraklıktan literatürde “serin iklim tahılları” olarak adlandırılan buğday, arpa, çavdar ve yulafın ciddi zarar gördüğü belirtilmektedir. Tarımsal üretimde yağış rejiminin normalin dışına çıkması verim üzerinde olumsuz yönde önemli etkiler yaratmaktadır. Genel olarak tahıllar ekimlerini takiben, çimlenme-kardeşlenme ve sapa kalkma dönemlerinde düşük sıcaklık, kapalı ve nemli günler istemektedir. Hava koşullarının bu iklim isteklerinin dışına çıkması durumunda üretim ve verimlilikte önemli kayıplar yaşanmaktadır. 86. Buna karşılık, 2008 yılında oldukça yüksek seviyelere çıkan hububat fiyatlarının üreticileri cezbederek, hububat üretimine yönlendireceği ve üretim sezonunda hava koşullarının uygun olması durumunda da rekoltelerde artışın ortaya çıkabileceği tahmin edilmektedir. 29 III.3. Girdi Fiyatlarındaki Gelişmeler 87. Üretim maliyetini doğrudan etkileyen ve olmazsa olmaz konumda olan iki girdi ise mazot ve gübredir. Her ikisi de petrol ürünü olan bu girdilerde yaşanan fiyat dalgalanmaları üretim maliyetlerine de doğrudan yansımaktadır. 88. Bu anlamda, Türkiye’nin dünya genel petrol piyasalarında ekonomik dengelerine yaşanan olduğu gelişmeler gibi tarım sektörüne de doğrudan etki yapmaktadır. Aynı şekilde bir petrol türevi olan ve mazot ile birlikte tarımsal üretimin en önemli girdilerinden birisi konumundaki gübre fiyatları da bu dalgalanmalardan etkilenmektedir. Son yıllarda uluslararası piyasalarda petrol ve Dünyada ve Türkiye’de en fazla kullanılan gübrelerden birisi olan üre fiyatlarında yaşanan değişim Tablo9’da ve değişimlerin genel seyri Şekil-10’da gösterilmiştir. Tablo-9: Son Yıllarda Ham Petrol ve Üre Fiyat, Değişim ve Endeks Değerleri (1995=100) Ham Petrol Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 ABD$/Varil Değişim 28 23 24 28 36 51 61 69 -17,9 4,3 16,7 28,6 41,7 19,6 13,1 Üre Endeks (2000=100) 100,0 82,1 85,7 100,0 128,6 182,1 217,9 246,4 ABD$/ton Değişim 101 96 94 139 175 220 223 307 -5,0 -2,1 47,9 25,9 25,7 1,4 37,7 Endeks (2000=100) 100,0 95,0 93,1 137,6 173,3 217,8 220,8 304,0 2008(*) 95 37,7 339,3 373 21,5 369,3 (*) İlk Dört Aylık Ortalama Fiyatlardır. Kaynak: 1) International Chemical Information Service-(www.icis.com) 2) Organization of the Petroleum Exporting Countries-(www.opec.org) 30 Şekil-10: Son Yıllarda Ham Petrol ve Üre Fiyat Değişimleri (2000=100) 400 350 300 250 200 150 100 50 0 2000 2001 2002 2003 2004 Ham Petrol 89. 2005 2006 2007 2008(*) Üre Gerek ham petrol gerekse gübre fiyatlarının hemen hemen aynı seyri göstermeleri ile birlikte, özellikle 2002 yılından sonra görülen tırmanış, 2006 yılından sonra daha da hızlanarak sadece Türkiye’de değil genel olarak dünyada tarımsal üretim maliyetlerinde yükselişe neden olmuştur. 90. Mazot ve Üre fiyatlarının Türkiye’de göstermiş olduğu eğilim ise Tablo-10 ve Şekil-11’de gösterilmiştir. Tablo-10: Türkiye’de Mazot ve Üre Fiyatlarında Değişim ve Endeks (2000=100) Değerleri Yıl Mazot (YTL/lt) Değişim Endeks (2000=100) Üre (YTL/Kg) Değişim Endeks (2000=100) 2000 0,44 - 100,0 0,09 - 100,0 2001 0,71 61,4 161,4 0,19 111,1 211,1 2002 1,1 54,9 250,0 0,24 26,3 266,7 2003 1,4 27,3 318,2 0,31 29,2 344,4 2004 1,55 10,7 352,3 0,35 12,9 388,9 2005 1,95 25,8 443,2 0,42 20,0 466,7 2006 2,35 20,5 534,1 0,58 38,1 644,4 2007 2,49 6,0 565,9 0,76 31,0 844,4 2008(*) 2,74 10,0 622,7 0,76 0,0 844,4 (*) İlk Dört Aylık Ortalama Fiyatlardır. Kaynak: TZOB, TKB. 31 Şekil-11: Türkiye’de Yıllar İtibarıyla Mazot ve Üre Fiyatlarındaki Değişim (2000 =100) 900 800 700 600 500 400 300 200 100 0 2000 2001 2002 2003 2004 M a zo t 91. 2005 2006 2007 2 0 0 8 (* ) Ü re Türkiye’de 2005 yılına kadar mazot ve gübre fiyatları eşit oranlarda değişim gösterirken 2005 yılından sonra gübre fiyatlarında daha hızlı bir artış gözlenmektedir. Bu durum, dünya da görülen eğilimin aksine bir seyir göstermektedir. Zira, aynı dönemlerde dünyada üre fiyatları ile petrol fiyatları benzer bir artış göstermektedir. Bu farklılaşmadaki temel etkenlerin ise, Türkiye’nin gübre konusunda net ithalatçı konumda olması ve gemi navlun fiyatlarının 2005 yılındaki 200 ABD$/ton seviyesinden yaklaşık 500 ABD$/ton seviyelerine çıkması olduğu düşünülmektedir. 92. Türkiye’de üretim maliyetlerini esas alan birçok çalışmada elde edilen bulgulara göre, 2000 ve 2001 yıllarında mazot ve gübrenin üretim maliyetleri içerisinde hububatlar için yüzde 25, yağlı tohumlar için yüzde 30 düzeyinde bir payının olduğu bildirilmektedir. 2007 yılında bölgelere göre değişmekle birlikte, bu paylar, hububatlar için yüzde 30-40, yağlı tohumlar için yaklaşık yüzde 45-55 düzeyine yükselmektedir. 93. Buradan hareketle, üretim maliyetlerindeki artışın büyük oranda mazot ve gübre fiyatlarındaki artışla ilişkili olduğu görülmektedir. Türkiye’de söz konusu artışların daha ağır hissedilmesinde; 20022006 dönemi için Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından hesaplanan Üretici Destek Tahminine göre destekleme seviyesinin yüzde 24 ile, yüzde 30 olan OECD ortalamasının altında kalması ve petrol ürünleri üzerinde bulunan genel vergi yükünün fazlalılığının da katkıda bulunduğu düşünülmektedir. 32 III.4. Ekim Alanlarındaki Değişim, Verim ve Ürün Fiyatlarında Gelişmeler 94. Türkiye’de teknolojiye erişimin kolaylaşması, daha kaliteli girdi kullanılması (sertifikalı tohumluk, uygun gübre vb.) ve sulamanın yaygınlaştırılması gibi nedenlerle verimlilik artışı yaşanmaktadır. Bazı ürünlerde görülen ekim alanlarının daralmasına rağmen rekoltenin aynı seviyelerde kalmasının temel nedenlerinden birisi de bu gelişmelerdir. Buna karşılık, özellikle 2007 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle verim ve üretimlerde bir gerileme de söz konusudur. Tablo-11’de seçilmiş bazı bitkisel ürünlerin ekim alanları, verimleri ve yıllık üretim düzeyleri gösterilmiştir. Tablo-11: Seçilmiş Bazı Ürünlerin Ekim Alanları, Verimleri ve Yıllık Üretim Düzeyleri Ürün 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 20071 Mısır Ekim Alanı (ha) Verim (kg/da) Üretim (bin ton) -7,2 555.000 550.000 500.000 560.000 545.000 600.000 536.000 414 400 420 500 550 700 711 2300 2200 2100 2800 3.000 4.200 3.811 3.535 Ş.pancarı Ekim Alanı (ha) Verim (kg/da) Üretim (bin ton) -14,1 410.023 358.763 372.468 315.303 315.344 335.812 325.699 4.590 3.521 4.436 4.003 4.287 4.521 4.437 18.821 12.632 16.523 12.622 13.517 15.181 14.452 12.414 Ayçiçeği Ekim Alanı (ha) Verim (kg/da) Üretim (bin ton) Değişim (%)2 -23,6 542.000 510.000 550.000 545.000 550.000 566.000 585.400 148 127 155 147 164 172 191 800 650 850 800 900 975 1.118 854 Buğday -13,9 9.400.00 9.350.00 9.300.00 9.100.00 9.300.00 9.250.00 8.490.00 0 0 0 0 0 0 0 Ekim Alanı (ha) Verim (kg/da) Üretim (bin ton) 223 203 210 209 226 232 236 21.000 19.000 19.500 19.000 21.000 21.500 20.010 17.234 Pirinç -6,9 Ekim Alanı (ha) 58.000 59.000 60.000 65.000 70.000 85.000 99.100 Verim (kg/da) Üretim (bin ton) 362 366 360 343 420 424 421 210 216 216 223 294 360 418 (1) Gerçekleşme Tahmini (2) 2007/2006 Göre Değişim. Kaynak: TÜİK, (2007) 389 33 95. Ekim alanlarında azalmanın özellikle küçük ölçekli işletme yapılarında görülen bir önceki yıl daha fazla gelir getiren ürüne yönelme davranışından kaynaklandığı düşünülmektedir. Tablo-10’da görüleceği üzere, verimlilik genel olarak yıllar itibarıyla artış eğilimini gösterirken, ekim alanlarında dalgalanmalar göze çarpmaktadır. 2007 yılında Türkiye’de yaşanan üretim değişiminde kuraklığın yanı sıra bu etkenin de rol oynadığı düşünülmektedir. Ekim alanları ile üretim arasındaki ilişkide bazı tutarsızlıkların oluşmasında ise, üretim yapılmasa dahi üreticiye ödenmekte olan doğrudan gelir desteği (DGD) uygulamasının önemli olduğu düşünülmektedir. 96. 2008 yılının ilk dört ayı ile 2007 yılının aynı dönemi karşılaştırıldığında buğday, pirinç ve ayçiçeğinde önemli bir sıçrama yaşandığı anlaşılmaktadır. Türkiye’de beslenme açısından önemli dört tarım ürününden buğday, mısır, pirinç ve ayçiçeğinde fiyat artış eğilimi Tablo-12 ve Şekil-12’de verilmektedir. Bu veriler ışığında, son üç yıldır buğday fiyatlarında reel artışların olduğu, mısırda ise 2007 yılında önemli bir değişim (yüzde 31) yaşandığı görülmektedir. Tablo-12: Türkiye’de Buğday, Mısır, Pirinç ve Ayçiçeği Cari Fiyatlarındaki Değişim (YTL/ton) Yıllar Buğday Yüzde Değişim Mısır Yüzde Pirinç Değişim Yüzde Değişim Ayçiçeği Yüzde Değişim 507 - 161 - 2000 96 - 103 - 2001 195 103,1 169 64,1 738 45,6 266 65,2 2002 274 40,5 246 45,6 1.076 45,8 426 60,2 2003 383 39,8 349 41,9 1.230 14,3 494 16,0 2004 366 -4,4 403 15,5 1.329 8,0 526 6,5 2005 343 -6,3 293 -27,3 1.301 -2,1 522 -0,8 2006 394 14,9 316 7,8 1.202 -7,6 517 -1,0 2007 464 17,8 416 31,6 1.330 10,6 654 26,5 2008(*) 590 27,2 440 5,8 1.571 18,1 860 31,5 (*) 2008 yılındaki fiyat değişimi 2007 yılı ilk dört aylık fiyat ortalamalarına göre artışı göstermektedir. Kaynak: TMO (2008); FAO, (2008). 34 97. TMO verilerine göre, cari ürün fiyatlarında bir önceki yıla göre görülen değişimler 2004-2006 aralığında genel olarak gerileme şeklindeyse de, ürün fiyatlarında 2007 yılı ile birlikte ciddi oranda yükselme olmuştur. 98. Reel değişimler dikkate alındığında 2008 yılı Nisan ayında, 2005 yılı Ocak ayına göre buğdayda yüzde 30, mısırda yüzde 10, pirinçte yüzde 27 ve ayçiçeğinde yüzde 26 artış kaydedilmiştir. 99. Son dönemlerde aynı ürünlerde gözlenen değişimler incelendiğinde ise, baz olarak alınan ABD ürün borsa fiyatları ile Türkiye’deki iç fiyatların benzer bir seyir gösterdiği anlaşılmaktadır. Buğday hariç ele alınan diğer ürünlerde yurtiçi fiyatlar genelde dünya referans fiyatlarının üzerinde seyretmiştir. 35 Şekil-12: Türkiye’de Buğday, Mısır, Pirinç ve Ayçiçeği Fiyatlarındaki Reel Değişim (2005 Ocak = 100) 160 140 Endeks Sayıları 120 100 80 60 40 20 0 Oca.05 Tem.05 Oca.06 Buğday (ekmeklik) Tem.06 Mısır Oca.07 Tem.07 Pirinç (Osmancık) Oca.08 Ayçiçeği Kaynak: TMO (2008). 36 100. Buğday fiyatlarında son dönemde ABD fiyatları ile Türkiye fiyatları çok yaklaşmıştır. Son dönemlerde ekmeklik buğdayda yaşanan değişimler Şekil-13’de gösterilmiştir. Son iki ay içinde ABD’de keskin bir düşüş görünmekte iken, Türkiye’deki düşüş daha yavaş seyretmiştir. Türkiye’deki fiyat düşüşünün daha yavaş gerçekleşmesinin nedenleri, Türkiye’de devlet müdahalesi altında bulunan buğday fiyatlarının daha gecikmeli olarak tepki vermesi ve ABD tarafından alınan özellikle dış ticarete yönelik tedbirlerle ABD buğday fiyatlarında görülen gevşeme olarak düşünülmektedir. Şekil-13: Türkiye ve ABD’de Buğday Fiyatlarındaki Aylık Değişim (ABD$/ton) 600 500 400 300 200 100 0 Haz.07 Tem.07 Ağu.07 Eyl.07 Eki.07 Kas.07 ABD (Buğday) Ara.07 Oca.08 Şub.08 Mar.08 Nis.08 Türkiye (Buğday) Kaynak: TMO, (2008). 101. Mısırda Türkiye’de fiyatlar ABD fiyatlarının oldukça üzerinde görünmektedir (Şekil-14). Ancak burada Türkiye ve ABD fiyatlarının FOB olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Fiyatlardaki değişimin seyri benzer düzeydedir. Temmuz 2007’den bu yana mısır fiyatları sürekli artış eğilimindedir. 102. Daha önce belirtildiği gibi, mısır fiyatlarındaki artış eğiliminin temel nedenlerinin ise, ABD’de son dönemlerde biyoyakıt üretimine olan yönelim ve bu çerçevede verilen destekler olarak görülmektedir. Yani, ABD mısır üretim alanlarının ve üretiminin artırılması eğilimindedir. Ayrıca mısır, buğday ile birlikte karma yem sanayiinin ana girdilerinden birisi olup (özellikle kanatlı yemleri), hayvansal ürünlere olan talep de bu artışın nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. 37 Şekil-14: Türkiye ve ABD’de Mısır Fiyatlarındaki Aylık Değişim (YTL/ton) 400 350 300 250 200 150 100 50 0 Haz.07 Tem.07 Ağu.07 Eyl.07 Eki.07 Kas.07 Ara.07 Oca.08 Şub.08 Mar.08 Nis.08 ABD (Mısır) Türkiye (Mısır) Kaynak: TMO, (2008). 103. Türkiye’de mısırda görülen fiyat artışının ise, daha çok arz yönlü olduğu ve 2007 yılı rekoltesinin bir önceki yıla göre düşük gerçekleşmesi ile stokların azalmaya başladığı ve daha önce mısır dünyadan ithalat yoluyla görece ucuza temin edilebilirken, son dönemde dünya fiyatlarının da artmasıyla ithalat maliyetinin arttığı belirtilebilecektir. 104. Türkiye ile ABD arasında mısır fiyatlarında görülen marj ise, Türkiye’de buğday gibi devlet müdahalesinde bulunan mısırın, üretim maliyetlerine göre alım fiyatının belirlenmesi ve pazarın bu fiyatlara göre şekillenmesinden ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, tarımsal ürünlere uygulanan gümrük koruma önlemlerinin de fiyat oluşumunda rolü bulunmaktadır. Bu marjı doğuran bir başka neden ise, ABD’de mısır üretimine yönelik uygulamakta olan iç destekler ile ihracatta sağlanan teşviklerdir. 105. Mısır fiyatlarında görülen benzer bir seyir pirinç fiyatları için de geçerlidir (Şekil-15). Türkiye’deki pirinç fiyatları, ABD’nin yaklaşık (FOB) iki katı düzeyindedir. Türkiye’de son bir yıldır 1.000 ABD$/ton düzeyinde seyreden pirinç fiyatı, Şubat 2008’den itibaren hızlı bir tırmanışa geçmiş ve Nisan ayında 1.600 ABD$/ton üzerine çıkarak zirve yapmıştır. Aynı 38 dönemde pirinç ABD’de 400 ABD$/ton düzeyinde bir seyir izlerken Şubat 2008’den itibaren yükselişe geçmiş ve Nisan 2008’de 1.000 ABD Doları düzeyine çıkmıştır. 106. ABD ve Türkiye’deki pirinç fiyatlarında Şubat-2008’den itibaren ortaya çıkan hızlı yükseliş, net ihracatçı konumunda olan Uzakdoğu ülkelerinin, iç tüketimlerini gerekçe göstererek pirinç ihracatına kısıtlamalar getirmelerinden kaynaklanmıştır. Bu durum aynı zamanda piyasa aktörlerinin spekülatif hareketlerine de neden olmuş ve fiyatlar üst seviyelere yükselmiştir. Şekil-15: Türkiye’de ve ABD’de Pirinç Fiyatlarındaki Aylık Değişim (ABD$/ton) 1600 1400 1200 1000 800 600 400 200 0 Haz.07 Tem .07 Ağu.07 Eyl.07 Eki.07 Kas.07 ABD (Pirinç) Ara.07 Oca.08 Şub.08 Mar.08 Nis.08 Türkiye (Pirinç) Kaynak: TMO, (2008). 107. Türkiye pirinç konusunda önemli kabul edilebilecek bir üretim düzeyine sahipken, aynı zamanda bir ithalatçı konumundadır. Bu nedenle iç piyasadaki pirinç fiyatları, uluslararası piyasalardan önemli oranda etkilenmektedir. Pirinçte dünyadaki rekabetçi ülkelerle olan üretim maliyet farkları bağlamında TMO’nun diğer tarımsal ürünlerde olduğu gibi ürün piyasalarına müdahil olması sonucu, pirinç fiyatları dünyaya nazaran yüksek seyretmektedir. Türkiye’deki fiyatların son dönemde dünya piyasa fiyatlarının bu denli üzerinde oluşmasının bir diğer nedeni de sonraki bölümlerde açıklandığı üzere, ortaya çıkan spekülatif hareketlerin yol açtığı ani fiyat değişimleri olarak gösterilmektedir. 39 108. Ayçiçeğinde ise dünya fiyatları ile Türkiye fiyatları birbirine çok yakın bir seyir izlemekte olup, düzenli bir artış eğilimi gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu artışın Temmuz 2007’den itibaren başlayarak, Ekim 2007’ye kadar sürdüğü, ardından bir süre durağanlaştığı ve ardından yine yükselişe geçerek Aralık 2007-Şubat 2008 arasında önemli bir artış seyri izlediği Şekil-16’dan izlenebilmektedir. 109. Bilindiği üzere konumundadır. durumunun Türkiye Bu yanı yağlı nedenle sıra, tohumlar Türkiye’de önemli konusunda yağlı oranda net tohumların uluslar arası ithalatçı fiyatları arz piyasalardan etkilenmektedir. Şekil-16’daki fiyat seyri de bunu gösterir niteliktedir. Şekil-16: Türkiye’de ve Dünya’da Ortalama Ayçiçeği Fiyatlarındaki Aylık Değişim (ABD$/ton) 900 800 700 600 500 400 300 200 100 0 Haz.07 Tem.07 Ağu.07 Eyl.07 Eki.07 Dünya (Ayçiçe ği) Kas.07 Ara.07 Oca.08 Şub.08 Türkiye (Ayçiçe ği) Kaynak FAO, 2008a 110. Şekilden görüldüğü üzere, ayçiçeğinin dünya fiyatları ile yurtiçi fiyatlar birbirine oldukça yakın olup, aynı seyri izlemektedir. Yani, dünya fiyatları ile Türkiye fiyatları arasında önemli bir marj bulunmamakta ve dünya fiyatlarında görülen gelişmeler aynı şekilde iç piyasa fiyatlarına yansımaktadır. 40 III.5. Diğer Talep Kaynaklarındaki Gelişmeler III.5.1. Hayvancılık ve Hayvansal Ürünler 111. Son 25 yıldır toplam büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığı sürekli bir azalma eğilimi göstermektedir. 1980 yılında sığır varlığı 15,5 milyon, koyun varlığı 46 milyon, keçi varlığı 18,7 milyon ve manda varlığı ise 1 milyon baştır (Saçlı, 2007). 2006 yılındaki hayvan varlığı incelendiğinde ise, aradan geçen zaman içerisinde azalmanın boyutu net olarak görülebilmektedir. Nitekim 2006 yılında sığır varlığı 10,9 milyon baş, koyun varlığı 25,6 milyon baş, keçi varlığı 6,6 milyon baş ve manda varlığı 100 bin baş düzeyine gerilemiştir (TÜİK, 2007). Bu azalma oransal olarak, sığır varlığında % 30, koyun varlığında % 44, keçi varlığında % 64, manda varlığında ise % 90 düzeyindedir. 112. Gıda talebinin hızlı bir şekilde yükselmeye başladığı son 10 yıllık dönem göz önünde bulundurulduğunda ise, hayvan varlığında görülen düşüş eğiliminin, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizlerin ardından 2002 ve 2003 yıllarında belirgin bir şekilde ortaya çıktığı ve manda varlığı dışında, 2004 yılından itibaren bu eğilimin durduğu ve 2005 yılından itibaren de yükselişe geçtiği görülmektedir (Bknz. Tablo-13). 113. Yine 10 yıllık dönemde kanatlı hayvan varlığının iki katına çıktığı da izlenmektedir. Nitekim, bugün Türkiye’de tavukçuluk sektörü, en gelişmiş hayvansal üretim dalı olarak kabul edilmektedir. 1970’li yıllarda aile işletmeciliği şeklinde, pahalı ve sınırlı üretim kapasitesi ile sürdürülen üretim, 1980’li yıllarda piliç eti entegre tesislerinin çoğalması ve sözleşmeli üretim modelinin uygulanması ile önemli bir değişime uğramıştır. 1990’lı yıllarda ise özel sektörün yapmış olduğu büyük ve modern yatırımlar ile sektör dünya standartlarını yakalamış, hatta geçmiştir (Besd-Bir, 2008). Benzer şekilde son dönemlerde, daha önceleri meraya bağımlı olarak yapılan hindi yetiştiriciliğinin, entegre tesisler tarafından yapılmaya başlanması da bu gelişmeye katkı sağlamıştır (Saçlı, 2007). 41 Tablo-13: Hayvan Sayılarındaki Son On Yılda Görülen Değişimler (Bin Baş) ve Endeks Değerleri (1997=100) Yıllar Sığır Endeks Koyun Endeks Keçi Endeks Manda Endeks Kanatlı Hayvan Endeks 1997 11.185 100 30.238 100 8.376 100 194 100 171.601 100 1998 11.031 99 29.435 97 8.057 96 176 91 240.802 140 1999 11.054 99 30.256 100 7.774 93 165 84 243.511 130 2000 10.761 96 28.492 94 7.201 86 146 75 261.850 153 2001 10.548 94 26.972 89 7.022 84 138 71 220.829 129 2002 9.803 88 25.174 83 6.780 81 121 62 248.868 145 2003 9.788 88 25.431 84 6.771 81 113 58 281.527 164 2004 10.069 90 25.201 83 6.609 79 103 53 300.778 175 2005 10.526 94 25.304 84 6.517 78 104 54 321.194 187 2006 10.871 97 25.616 85 6.643 79 100 52 348.047 203 Kaynak: TÜİK, (2007) 114. Tablodan da görüleceği üzere son 10 yıllık dönemde sığır varlığında yüzde 3 oranında düşüş görülürken (2003 yılına kadar yüzde 12’lik düşüşün ardından artış eğilimi görülmektedir), koyun varlığında yüzde 15, keçi varlığında yüzde 21, manda varlığında yüzde 48 azalma olmuş, kanatlı hayvan sayısı 2 katına yükselmiştir. Son dönemde hayvan varlığında görülen değişimler Şekil-17’den de izlenmektedir. Şekil-17: Hayvan Sayılarındaki Son On Yılda Görülen Değişimler (1997=100) 250 200 150 100 50 0 1997 1998 Sığır 1999 2000 Koyun 2001 Keçi 2002 2003 Manda 2004 2005 2006 Kanatlı Hayvan 42 115. Hayvan varlığında ortaya çıkan genel düşüş eğilimine karşın, süt üretiminde önemli bir artış görülmektedir. Nitekim inek sütü üretimi son 10 yıllık dönemde yüzde 22 civarında artarken, koyun ve keçi sütü üretimi çok fazla değişmemekle birlikte, koyun sütü üretimi yüzde 4 gerilemiş, keçi sütü üretimi yüzde 2 artmıştır. Bütün bunların sonucu olarak toplam süt üretiminde de artış ortaya çıkmıştır. Hayvan varlığında görülen azalmaya karşılık, süt üretiminde görülen bu artışın temel nedeni kültür ırkı hayvan sayısının artması ve hayvan başına elde edilen verimlerin yükselmesi, yani verimliliğin artmasıdır. Türkiye süt üretiminde görülen değişimler Tablo-14 ve Şekil-18’de gösterilmiştir. Tablo-14: Türkiye’de Son On Yıllık Dönemde Süt Üretiminde Görülen Değişimler (Bin Ton) ve Endeks Değerleri (1997=100) Yıllar İnek Sütü Endeks Koyun Sütü Endeks Keçi Sütü Endeks Toplam Süt Endeks 1997 8.914 100 826 100 249 100 10.076 100 1998 8.832 99 813 98 245 98 9.970 99 1999 8.965 101 804 97 236 95 10.082 100 2000 8.782 99 774 94 220 88 9.793 97 2001 8.489 95 723 88 219 88 9.495 94 2002 7.490 84 657 80 209 84 8.408 83 2003 9.514 107 769 93 278 112 10.611 105 2004 9.609 108 771 93 259 104 10.679 106 2005 10.026 112 789 96 253 102 11.107 110 2006 10.867 122 Kaynak: TÜİK, (2007) 794 96 253 102 11.952 119 116. Toplam süt üretimi içerisinde inek sütünün payının yaklaşık yüzde 90’lar seviyesinde olması, doğal olarak toplam süt üretimi ile inek sütü üretiminin aynı eğilimi göstermesine neden olmaktadır. 43 Şekil-18: Türkiye’de Son On Yıllık Dönemde Süt Üretiminde Görülen Değişimler (1997=100) 140 120 100 80 60 40 20 0 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 İnek Sütü Koyun Sütü Keçi Sütü Toplam Süt 117. Üretimlerde görülen bu artış seyrine karşılık süt fiyatları genel olarak çok değişmemektedir. Özellikle 2007 yılı başlarına kadar aynı düzeyde seyreden fiyatlar, 2006 yılında üretici lehine bir miktar yükselmekle beraber, sonraki dönemde üretici ile tüketici fiyatlarındaki artış eğilimi birbirine yakın olmuştur. Süt fiyatlarında görülen değişimler Şekil19’dan izlenebilir. 118. Dünyada ve Türkiye’de süt fiyatları, oransal olarak olmasa da eğilim olarak benzer dönemlerde yükselme göstermiştir. Ticarete görece kapalı bir sektör olduğu için yurtdışındaki değişimlerden düşük düzeyde etkilenen süt sektöründeki fiyat artışlarının nedenleri, genel olarak yem fiyatlarındaki azalmasına, artışlara, sanayi ve kuraklık ve tüketimde sıcak süt dolayısıyla ürünleri süt üretiminin talebinin artmasına bağlanmaktadır (TZOB, 2008). 44 Şekil-19: Dünya ve Türkiye’de Süt Gösterge Fiyatları Değişim Eğilimleri 250 Endeks Sayıları 200 150 100 50 0 Oca.05 Tem.05 Oca.06 Dünya Süttozu Fiyatları Tem.06 Oca.07 Tem.07 ÜFE Süt Fiyatları Oca.08 TÜFE Süt Fiyatları Kaynak:FAO (2008c), TÜİK 119. Türkiye et üretiminde ise, farklı bir gelişme söz konusudur. Tablo-15’ten izlenebileceği üzere toplam et üretiminde son 10 yıllık dönemde yüzde 40’lık bir artış görülmekle birlikte, bu artışın neredeyse tamamı, söz konusu dönemde üretimi iki katına çıkan kümes hayvanı etlerinden kaynaklanmıştır. Tablo-15: Türkiye’de Son On Yıllık Dönemde Et Üretiminde Görülen Değişimler (Bin Ton) ve Endeks Değerleri (1997=100) Endeks Kümes Hayvanı Eti Endeks Toplam Et Endeks 15 100 472 100 982 100 124 23 153 422 89 948 97 132 111 23 135 609 132 1.113 114 93 111 96 21 140 662 140 1.148 117 331 87 85 73 16 107 629 133 1.061 108 2002 327 86 75 65 15 100 726 154 1.143 116 2003 290 77 63 54 11 73 905 192 1.269 129 2004 365 96 69 59 10 67 914 194 1.358 138 2005 321 85 73 63 12 80 979 207 1.385 141 2006 340 90 82 71 14 93 934 198 1.370 140 Endeks Keçi Eti 116 100 95 144 349 92 2000 354 2001 Yıllar Sığır Eti Endeks Koyun Eti 1997 379 100 1998 359 1999 Kaynak: TÜİK, (2007) 45 Şekil-20: Türkiye’de Son On Yıllık Dönemde Et Üretiminde Görülen Değişimler (1997=100) 250 200 150 100 50 0 1997 Sığır Eti 1998 1999 2000 Koyun Eti 2001 Keçi Eti 2002 2003 2004 2005 Kümes Hayvanı Eti 2006 Toplam Et 120. Öte yandan, et üretimine ilişkin değerlendirmelerde Türkiye’nin özel durumunun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Türkiye’de sığır eti üretimi, görece düşük verimli yerli ırk sığırların kesilmesinin yanı sıra, süt sığırcılığı işletmelerinde elde edilen erkek hayvanların besiye alınması şeklinde yapılmaktadır. Yani, yerli ırk sığırlar azalmakta ancak aynı zamanda Türkiye’de et üretiminin bir bölümünü karşılamaktadır. 121. Türkiye’de normal besicilik faaliyetleri dışında diğer bir et üretim kaynağı ise Kurban Bayramlarıdır. Et ve Balık Kurumu (EBK) tarafından kurban bayramlarında Türkiye’de her yıl yaklaşık 2.7-2.8 milyon baş hayvanın kesildiği tahmin edilmektedir. Bu rakamın yaklaşık 2.5 milyonunu küçükbaş hayvanlar oluşturmaktadır. 122. Bu veriler ışığında, TÜİK tarafından yayınlanan üretim istatistiklerinin, Türkiye’nin gerçek et üretimini göstermediği anlaşılmaktadır. Öncelikle bunun bir hata değil, yöntem sorunu olduğu bilinmelidir. Bu çerçevede kısaca bu soruna ve gerçek değerlerin ne olduğuna kısaca değinmekte fayda görülmektedir. 123. Buradaki temel sorun, TÜİK tarafından yayınlanan istatistiklerin kayıtlı mezbahalarda yapılan kesimler ile kurban bayramı kesimlerini içermesidir. TÜİK, üretime ilişkin verileri Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı Koruma 46 Kontrol Genel Müdürlüğünden ve kurban bayramlarında kesilen kurban derilerini toplayan Türk Hava Kurumundan almaktadır. TÜİK bu verileri bir araya getirerek yıllık et üretimini hesaplamaktadır. Türk Hava Kurumu tarafından kurban bayramlarında toplanan deri sayısı ise, EBK’nın kesilen hayvan sayısı tahminlerin oldukça gerilerindedir. Bunların yanı sıra, Türkiye’de önemli düzeyde kayıt ve denetim dışı köy kesimleri, adaklık ve kurbanlık kesimler de yapılmaktadır. 124. Buna karşılık TÜİK dışında, EBK, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile DPT tarafından da üretim rakamları tahmin edilmektedir (hayvan envanteri ve kasaplık güç tahminleri çerçevesinde yaklaşık kırmızı et üretimi 1 milyon ton olarak tahmin edilmektedir). Bu tahminler birbirine yakın olsa da hiç biri TÜİK’nin rakamları ile uyumlu değildir. Bütün bu nedenlerden dolayı TÜİK tarafından yayınlanan et üretimine ilişkin verilerin resmi kayıt olarak değerlendirilmesi ve asıl üretimin çok daha fazla olduğunun bilinmesi gerekmektedir (Saçlı, 2007). 125. Bu çerçevede, kırmızı et üretimi ve kırmızı et fiyatlarındaki muhtemel dalgalanmalar özellikle kurban bayramları öncesi 2-3 aylık dönemlerde yapılan yoğun besleme nedeniyle veya yem fiyatlarındaki değişimle yaşanabilecektir. 126. Dünya ve Türkiye’de sığır ve tavuk eti fiyatlarında 2005 yılı sonrası yaşanan değişim incelendiğinde, özellikle tavuk eti fiyatlarında son dönemdeki artış eğilimi dikkati çekmekte olup yem fiyatlarındaki artışların kısa sürede bu sektöre yansımış olduğu gözlenebilmektedir (Şekil-21). 127. Son birkaç yıldır ekonomileri hızla büyüyen ülkelerde süt ve et üretimi ile talebindeki artış, Türkiye’deki gibi hayvan yemi olarak kullanılan mısır, arpa, buğday gibi tahıllara olan talebi artırmaktadır. 128. Ürün fiyatlarında görülen dalgalanmaların yukarıda açıklanan süt ve et arzı konularında önemli bir etkisi görülmemektedir. Bu durumda hayvansal ürün fiyatlarında görülen artışların da büyük oranda yem girdilerinden kaynaklandığı ifade edilebilir. Nitekim, hayvancılığın en önemli girdisi yemler olup, kaba yemlerin dışında en önemli girdi kalemlerini mısır, arpa ve buğday gibi tarımsal ürünler oluşturmaktadır. 47 Şekil-21: Et Fiyatlarında Görülen Gelişmeler (Ocak 1995=100) 160,0 Endeks Sayıları 140,0 120,0 100,0 80,0 60,0 40,0 20,0 O ca .0 M 5 ar . M 05 ay . Te 05 m .0 Ey 5 l.0 K 5 as .0 5 O ca .0 M 6 ar . M 06 ay . Te 06 m .0 Ey 6 l.0 K 6 as .0 6 O ca .0 M 7 ar . M 07 ay . Te 07 m .0 Ey 7 l.0 K 7 as . O 07 ca .0 8 0,0 Dünya Et Fiyatı Dünya Tavuk F. Türkiye Et F. Türkiye Tavuk F. Kaynak:FAO (2008c), TÜİK 129. Türkiye Yem Sanayicileri Birliğinden edinilen bilgilere göre, üretim maliyetleri içerisinde hayvan besleme, yaklaşık yüzde 80 oranında pay almaktadır. Bu maliyetin içerisinde mısır veya bunun ikamesi olan buğday+bitkisel yağın yaklaşık yüzde 50 payı bulunmaktadır. Buradan da, hayvancılıkta üretim maliyetlerinin yüzde 80’inin besleme maliyeti kabul edildiğinde, maliyetin ortalama yüzde 40’ının mısır, buğday ve bitkisel yağ fiyatlarından doğrudan etkilendiği sonucu çıkmaktadır. 130. Benzer şekilde, 1 kg et üretebilmek için ortalama 7,5 kg, 1 kg süt üretebilmek için ortalama 0,5 kg tahıl tüketilmekte olup, talepteki genişlemeye bağlı olarak bu durum, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hububat fiyatlarında artışa yol açabilmektedir. Benzer durum yağlı tohumlar için de geçerlidir. Bu bağlamda, hayvansal ürünlerde görülen fiyat dalgalanmaları ile karma yem fiyatlarındaki gelişmelerin birarada ele alınması gerekmektedir. 131. Türkiye’de toplam karma yem üretimi ve referans olarak alınan süt yemi fiyatlarında son yıllarda gözlenen gelişmeler Tablo-16’da gösterilmiştir. Son yıllarda hayvancılık sektörünün gelişmesine paralel olarak karma yemde hububat ve yağlı tohumların kullanımı artmıştır. Bu durum doğal olarak 48 hububat (özellikle buğday ve arpa) ve yağlı tohumlara (özellikle mısır ve ayçiçeği) olan talebi artırmaktadır. Tablo-16: Toplam Karma Yem Üretimi ve Süt Yemi Fiyatlarında Gözlenen Gelişmeler Yıllar Toplam Karma Yem Üretimi (ton) 1995 4.483.412 - 100 0,176 - 100 1996 4.502.782 0,43 100 0,227 29,01 129 1997 4.959.711 10,15 111 0,279 23,18 159 1998 5.275.550 6,37 118 0,639 129,20 364 1999 6.046.106 14,61 135 0,105 -83,59 60 2000 6.662.226 10,19 149 0,151 44,05 86 2001 5.178.330 -22,27 115 0,232 53,46 132 2002 5.176.081 -0,04 115 0,28 20,69 159 2003 5.853.397 13,09 131 0,35 25,00 199 2004 6.905.570 17,98 154 0,413 18,00 235 2005 6.834.273 -1,03 152 0,385 -6,78 219 2006 7.467.081 9,26 167 0,396 2,86 226 2007 9.152.432 22,57 204 0,412 4,04 235 Değişim Oranı (%) Endeks (1995=100) Süt Yemi Fiyatı (YTL/kg) Değişim Oranı (%) Endeks (1995=100) Kaynak: TKB, 2007. 132. Görüldüğü gibi karma yem üretimi ve süt yemi fiyatı 1995 yılına göre 2007 yılında yaklaşık 2 kat artmıştır. Bu durum yine karma yemlerin hammaddesi olan hububat ve yağlı tohumlardaki artışı göstermekle birlikte, yem sanayicilerinin söz konusu artışları doğrudan yem fiyatlarına yansıttıklarını da ifade etmektedir. Başka bir deyişle, yem sanayicilerinin değişen karma yem hammadde (girdi) fiyatlarını yaklaşık olarak aynı düzeylerde yem fiyatlarına yansıttıkları yorumunu yapmak mümkündür. 133. Buna göre, fiyat değişimlerinden girdi maliyetinin yüzde 80’i karma yeme bağımlı olan yumurta ve et üretim amaçlı kanatlı hayvan yetiştiriciliğinin doğrudan etkilenmesi, sığır besiciliği ve süt sığırcılığının yine yem boyutuyla ve işletmelerinin kapasiteleri (entansif/ekstansif) ile kaba yem temin olanakları doğrultusunda ikinci derecede etkilenmesi, Türkiye’de önemli oranda meraya dayalı olarak yapılan küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin etkilenme düzeyinin ise sınırlı kalması beklenmektedir. 49 III.5.2. Türkiye’de Biyoyakıtlardaki Gelişmeler 134. Gelir artışına paralel olarak hayvansal ürün talebinin artması beklentisinin yanı sıra, enerji tarımı olarak adlandırılan biyoyakıtlara yönelimin giderek daha belirgin hale gelmesi tarımsal ürün fiyatlarının bir süre daha artacağı şeklinde yorumlanabilir. Ancak artan talep ve fiyatlar, biyoyakıt üretiminde hammadde durumunda olan ürünlerin üretimlerindeki karlılığın sürmesi durumunda, üreticilerin diğer tarımsal ürünlerin üretiminden vazgeçerek biyoyakıt hammaddesi olan ürünlerin üretimine yönelmesi ile bir ölçüde durdurulabilecektir. 135. Türkiye’de göreli fiyat avantajları ile üretim teknolojisinin basitliği nedenlerinden biyodizel ötürü üretimi daha ve çok kullanımı bitkisel ön yağlardan plana elde çıkmıştır. edilen 2003-2004 yıllarından bu yana yoğun olarak gündemde yer alan biyoyakıtlar (etanol eldesinde kullanılan, buğday, şeker pancarı ve mısır ile biyodizel üretiminde kullanılan kanola, ayçiçeği ve palm yağı) tarımsal ürünlere olan talebin çok üst seviyelere yükselmesine neden olmuştur. 136. 2000’li yılların başında tüm dünyada görülen petrol fiyatlarındaki hızlı artış, enerji yönünde dışa bağımlı olan, yıllık ortalama 3,4 milyon ton benzin ve 15 milyon ton motorin tüketen ülkemizi ekonomik olarak olumsuz etkilemiştir. Bu açıdan, son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de alternatif enerji kaynaklarına talep artmıştır. 137. Türkiye’de 2005 yılında başlayan etanol üretimi, şu an az sayıda üretici tarafından sürdürülse de, yeni biyoetanol tesislerinin yapımı devam etmektedir. Yaklaşık 135 bin ton kurulu kapasite ile devrede bulunan biyoetanol sektöründe hedef önümüzdeki dönemde üretimin artırılmasıdır. Sektörde kamu kuruluşu olarak Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin dört işletmesi etanol üretimi yapabilirken, Eskişehir Alkol Fabrikasında yakıt olarak kullanmaya elverişli yıllık yaklaşık 18 milyon lt. susuzlaştırılmış alkol üretimi için gerekli yatırım yapılmaktadır. Sektör yetkililerinden alınan bilgiye göre, özel sektöre ait Çumra Şeker Fabrikasında hammadde olarak şeker pancarı kullanılırken, TARKİM-Bursa ve Tezkim-Adana işletmelerinde buğday ve mısır hammadde olarak kullanılmaktadır. Son dönemlerde buğday fiyatlarındaki artış ve arz sorunu nedeniyle buğdayın hammadde olarak kullanılmasının zor olduğu bildirilmektedir. 50 138. Biyodizelle yapıda karşılaştırıldığında olması biyoetanolden ve daha ziyade etanol yüksek biyodizel üretiminin bir teknoloji üretimini cazip kompleks bir gerektirmesi kılmıştır. Bu kapsamda, ileri teknoloji gerektirmemesinin yanında, tarımda ve kara taşımacılığında büyük oranda motorin kullanılıyor olması, başta çiftçileri olmak üzere biyoyakıt üreticilerinin büyük çoğunluğunu biyodizel üretimine yönlendirmektedir. 139. Nitekim günümüzde yaklaşık 1500 lt/gün kapasiteli biyodizel üretim tesisi 2 12 bin Avro’ya maledilebilmektedir . Aynı zamanda Mayıs-2008 itibarıyla 3 biyodizelin toptan satış fiyatları 2 YTL/lt düzeyindedir (Bknz. Ek-1). 140. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) verilerine göre kayıtlı olan 54 adet biyodizel tesisinin 1,1 milyon ton/yıl kapasitesi bulunmakla birlikte bunların büyük kısmının atıl durumda bulunması sektörde hammadde temini ve pazarlama noktalarında sorunların yaşandığını göstermektedir. 141. Aralık 2003’te yürürlüğe giren 5015 sayılı Petrol Piyasası Yasası’nın 9’uncu maddesi çerçevesinde, yerli tarım ürünlerinden elde edilen ve akaryakıtla harmanlanan ürünlere vergi istisnası getirilmiştir. 142. Sektör uzmanlarından alınan bilgilere göre, Türkiye’de verimli şekilde üretim yapan Orta Anadolu’daki bir fabrikada pancardan üretilen etanol için tahmini işletme maliyetleri AB ülkelerindekine eşdeğerde görülmektedir. 143. Biyoyakıtların bu kadar gündeme gelmesi, özel kesim yatırımlarının yeni oluşan bu sektöre yoğunlaşmaya başlaması ve ortaya çıkan talep, özellikle hali hazırda yağ ve yağlı tohum ithalatçısı olan Türkiye’de önemli bir bitkisel yağ ve yağlı tohum talebini de beraberinde getirmiştir. Bunun sonucu olarak insan tüketiminde kullanılan bitkisel yağ fiyatlarında aşırı artışlar görülmektedir. 2 3 Kaynak: http://www.egembiodizel.com/tesis_fiyatlari.htm Kaynak: http://www.canerenerji.com/?gclid=CImi68umn5MCFQNjMAodoi1zrg 51 III.6. Tarımsal Pazarlama Yapısı ve Spekülasyon Etkisi 144. Türkiye tarımsal ürün piyasaları genel olarak aracıların hakimiyetindedir. Bu durum hayvansal ürünlerde daha yoğun gözlenirken bitkisel ürünlerde sanayileşmeye de bağlı olarak görece azdır. Nitekim hayvansal ürünlerde üreticiden nihai tüketiciye kadar 6-7 civarında olan ürünün el değiştirme yoğunluğu, bitkisel ürünlerde 4-5 düzeyindedir (Bknz. EK-2, 3 ve 4) (TZOB, 2008; Saçlı, 2007). 145. Oysaki gelişmiş ülkelerde bu sayı 2-3’ü geçmemekte olup, aracı sıfatında olanlar genel itibarıyla üretici örgütleridir. Yani ürün üreticiden tesislerinde birlik veya işlenmekte, kooperatif yoksa tarafından sanayiciye alınmakta, satılmakta ve varsa kendi pazara arz edilmektedir. Türkiye’de ise, ürünler simsar veya tüccar tabir edilen küçük veya orta ölçekte sermaye sahibi yöresel aracılar tarafından nakit sıkıntısında olan üreticilerden olabildiğince düşük fiyatlarla satın alınmakta, bunlar daha büyük tüccarlara veya depo sahiplerine satılmaktadır. Bu aşamalardan sonra sanayiye sevk edilirken, sanayi tarafından işlenen ürünlerin tüketiciye ulaştırılması aşamasında da aynı şekilde bir süreç izlenmektedir. Yani ürün sanayiden büyük toptancılara veya dağıtım şirketlerine sevk edilmekte, bunlar daha küçük toptancılara dağıtımı sağlamakta, en son aşamada pazar veya markete ulaşmaktadır. Son dönemlerde Türkiye’de de önemli bir pazar hakimiyetine sahip olmaya başlayan zincir marketlerde bu süreç daha kısa olmakla birlikte, söz konusu marketlere giriş maliyetleri ile bu marketlerin işletme giderlerinin yüksekliği, nihai tüketiciye yansıyan ürün fiyatlarının çok fazla değişmemesine neden olmaktadır. 146. Bütün bunların sonucu, zincirdeki aracı sayısının artışına bağlı olarak ürünün pazar fiyatının ortaya çıktığı söylenebilir. Ayrıca, zincirde yer alan ve vergiye tabi her halkanın pazarladığı ürün üzerinden uygulanan vergilerin de fiyatın üzerine konulması ile önemli bir fiyat farkı ortaya çıkmaktadır. Bu durum, Türkiye’de sürekli gündeme getirilen ürünün çiftçi elindeki fiyatı ile pazar fiyatı arasındaki farkın açıklaması olarak görülebilir. 147. Ürün fiyatlarının irdelendiği III.4 numaralı bölümde de ifade edildiği üzere, Türkiye’de ürün fiyatları genel olarak dünya fiyatlarında görülen değişimlerden büyük ölçüde etkilenmekte olup, yine Türkiye’deki pazara arz 52 zincirinin uzun olmasının da etkisiyle fiyat dalgalanmalarının nihai tüketiciye etkisi beklenmedik büyüklüklerde olabilmektedir. Özellikle, net ihracatçı ülkelerin herhangi bir gerekçe ile yaptıkları ihracat kısıtlamaları veya politika değişiklikleri spekülatif hareketlerin önünü açmakta ve piyasa aktörleri açısından riskli bir ortam ortaya çıkmaktadır. Böyle bir ortamda da fiyatların yükselmesi kaçınılmaz hale gelmektedir. III.7. Türkiye’de Tarımsal Ürün Fiyatlarında Görülen Dalgalanmanın Değerlendirmesi 148. Türkiye gibi küçük ölçekli işletmelerin ağırlıklı olduğu tarımsal yapıya sahip ülkelerde, üretim ve pazarlama zincirinin uzunluğu, nihai ürün piyasalarında fiyat dalgalanmalarına neden olabilmektedir. Pazarlama zincirindeki, üreticilere göre daha yüksek pazarlama gücü olan aracı aktörlerin ürünün arz durumu ve uluslar arası borsa fiyatlarını gözetmenin yanı sıra sektörel nitelikli olmayan döviz kurlarındaki değişimler, navlun ücretleri ve stok maliyetlerini de fiyata yansıtmaları söz konusu dalgalanmanın yoğunluğunun da artmasına neden olmaktadır. 149. Bu kapsamda, fiyatlarda değişime yol açan nedenler birbirine benzememekle birlikte, ortalama fiyatlar temelinde dünya ve yurtiçi fiyatların paralel seyir izlemesi, fiyatlardaki yıl içi dalgalanmaların kaynağının daha çok spekülatif nitelikli olduğu izlenimini vermektedir. 150. Bunlara ilave olarak, özellikle petrole bağlı biçimde üretim maliyetlerinin her geçen gün artması, tarımsal ürünlere olan talep artışı ile birleştiğinde arz-talep ve fiyat oluşumu bakımından bir dengesizlik ortaya çıkarmaktadır. Dünya’da yaşanan ve eş zamanlı olarak Türkiye’ye de yansıyan gelişmelerde bu gelişmenin de katkısı değerlendirilebilir. 151. Türkiye gibi buğday, mısır ve pirinç gibi önemli ürünlerde devlet müdahalesinin olduğu ve değişik koruma önlemleri ile piyasaların yönlendirildiği ülkelerde genel olarak ürün fiyatları, üretim maliyetleri göz önünde bulundurularak tespit edilmektedir. Bunun iyi ve kötü olarak yorumlanabilecek iki yönü olduğu söylenebilir. İyi yönü, 53 dünyadaki şok dalgalanmaların yurt içerisindeki etkisinin gecikmeli olarak ve en alt seviyelerde yansımasıdır. Kötü yönü ise, orta ve uzun vadede ürün piyasalarına müdahalenin kamu üzerinde yarattığı baskı, stok ve bütçe maliyetleridir. Bu yapı aynı zamanda uluslar arası piyasalarda ürünlerin rekabet edebilirliğini de azaltmaktadır. 152. Önümüzdeki dönemlerde biyoyakıtların üretim ve kullanımının teknolojik gelişmelere yaygınlaşması ve maliyet beklenmektedir. Bu durumuna beklentilerin göre giderek gerçekleşmesi durumunda tarımsal ürünlere önemli talebin olması kaçınılmazdır. Bu durum üreticiler açısından talep artışına bağlı olarak gelir artışını da beraberinde getirse de, orta ve uzun vadede gıda güvencesi açısından bir riskin ortaya çıkması da beklenmelidir. 54 IV. Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarındaki Artışın Enflasyona Etkisi 153. TÜFE’ye göre 2006-2007 yılı ortalamaları esas alındığında, gıda ve içecek fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 12,4 olmuştur. DPT Müsteşarlığının hesabına göre işlenmemiş ürünlerde enflasyon artışı aynı dönem için yüzde 11,0’dir. Yine aynı dönemde, tarım ürünlerinde Üreticinin Eline Geçen Fiyatlar (ÇEF) endeksindeki artış yaklaşık yüzde 15,7’dir. 2008 yılının sadece ilk dört ayında TÜFE’ye göre gıda ve içecekte fiyat artışı yüzde 9,2’dir. 2007 Nisan – 2008 Nisan ortalama gıda fiyat artışı ise, yüzde 13,5’dir. 154. Tarım ve gıda ürünlerinin enflasyon içindeki ağırlığı yüzde 28,63’tür. 2007 yılında enflasyon oranı yüzde 8,4 alındığında gıda fiyatlarının toplam enflasyona katkısı bu yılda yüzde 42,0 olmuştur. 2008 yılı ilk dört ayındaki gıda enflasyonunun yüzde 9,2 olduğu esas alınırsa, gıda fiyatlarının 2008 yılı enflasyonuna toplam katkısı yaklaşık yüzde 54,6 olmaktadır. 2008 yılı Nisan ayı itibarıyla bir yıllık ortalama enflasyon rakamları üzerinden hesaplandığında bu katkının yüzde 41,2 civarında kaldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, gıda fiyatlarındaki artışın enflasyon üzerindeki etkisi 2008 yılında oldukça çarpıcı hale gelmiştir. 155. Gıda harcamalarının en yoksul kesimlerin bütçesinde önemli bir paya sahip olması, söz konusu kesimin fiyat artışlarından daha fazla etkilendiği anlamını taşımaktadır. Gıda, kira harcamalarından sonra hane halklarının en fazla harcama yaptığı gruptur. Yoksul kesim için ise, gıda harcamaları toplam harcamaların çok daha büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. 2006 yılı verileriyle hane halkı gelirinin yaklaşık dörtte birlik bölümü gıda ve içecek harcamalarına ayrılırken, en yoksul yüzde 20’lik dilimde bu pay yüzde 40’a yaklaşmaktadır. Gelir gruplarının tüketim deseninin farklı olması nedeniyle enflasyon bu grupları farklı biçimde etkilemektedir. 156. 2007 yılı Mart ayındaki fiyatlarla 2008 yılı Mart ayı fiyatlarının karşılaştırılması ve Marttan Marta bir yıllık ortalama fiyat artış oranları karşılaştırması dikkate alındığında; fiyatı dikkat çekici ölçülerde artan ürünlerin temelde buğdaya dayalı işlenmiş ürünler 55 (bulgur, makarna, ekmek, şehriye gibi), bakliyat, tavuk eti, süt ürünleri ve ayçiçek yağı ile mısırözü yağı olduğu anlaşılmaktadır. Temel ürünlerde enflasyonun çok üzerinde seyreden artışlar tüketici açısından ciddi reel gelir kaybı oluşturmaktadır. Fiyatında yüksek oranlı artış kaydedilen ürünlerin bazıları Tablo-17 ve 18’de verilmektedir. 157. TÜFE kapsamında sayılan ürünlerin fiyatlarındaki artış, hammaddeleri yukarıdaki bölümlerde fiyat değişimi açıklanan tarımsal ürünler olduğu için anlaşılır görülmektedir. TÜFE ile kıyaslamak açısından aynı dönemler için hesaplanan ÜFE ortalamalarına göre hammadde fiyatlarındaki artışlar genelde nihai ürünün üzerinde ya da çok yakın gerçekleşmiştir. Sadece süt ürünlerinde üretim ile tüketim arasında fiyat farklılaşmasının tüketici fiyatları lehine yüksek olduğu görülmekte olup bunun dağıtım zincirindeki maliyet artışından kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Tavuk eti gibi bazı ürünlerde hammadde kaynaklanan fiyat fiyatları yanında dalgalanmasından arz-talep bahsedilebilirken dengesizliğinden tüm işlenmiş ürünlerde enerji maliyetlerinin sanayiye getirdiği ek üretim ve pazarlama maliyet yükü de fiyatlara yansımaktadır. ÜFE ve TÜFE’de fiyatı artan gıda ürünleri hammadde ya da fabrika çıkışı fiyatları ile nihai ürün fiyatları olarak karşılaştırıldığında ürünlerin çeşidi örtüşmektedir. 56 Tablo-17: TÜFE’ye Göre Fiyatı Yüksek Oranda Artan Gıda Ürünleri Gıda Ürünleri Bir önceki yılın aynı ayına göre değişim (%) (Mart 08/Mart 07) Gıda Ürünleri Yıllık Ortalamalara Göre Değişim(%) (Mart ayları itibarıyla) Mercimek 56,64 Peynir Beyaz Peynir 65,94 Ayçiçek Yağı 50,97 Tavuk Eti 31,47 Bulgur 49,01 Bulgur 24,74 Mısırözü yağı 39,53 Makarna 23,94 Makarna 35,60 Şehriye 23,64 Şehriye 35,37 Ayçiçek Yağı 22,23 Kuru Fasulye 28,28 Mercimek 20,38 Tereyağı Kahvaltılık 24,92 Ekmek 18,57 Tereyağı Yemeklik 24,03 Tereyağı Kahvaltılık 18,28 Buğday Unu 23,41 Mısırözü yağı 17,10 Ekmek 22,58 Tereyağı Yemeklik 16,12 Peynir Beyaz Peynir 21,07 Yoğurt 15,71 Tulum peyniri 20,37 Buğday Unu 15,22 Tavuk Eti 20,00 Süt 14,44 Yoğurt 18,23 Peynir Kaşar Peyniri 12,91 Peynir Kaşar Peyniri 16,04 Kuru Fasulye 12,29 Pirinç 14,98 Yumurta 11,66 Süt 10,83 Nohut 10,60 Nohut 10,39 Çay 10,58 Zeytinyağı 10,38 Margarin 10,43 Koyun Eti 9,74 Margarin 9,59 Pirinç 9,47 57 Tablo-18: ÜFE’ye Göre Fiyatı Yüksek Oranda Artan Gıda Ürünleri Gıda Ürünleri Bir önceki yılın aynı ayına göre değişim (%) (Mart 08/Mart 07) Gıda Ürünleri Yıllık Ortalamalara Göre Değişim(%) (Mart ayları itibarıyla) Ayçiçeği yağı 76,23 Ayçiçeği 35,51 Ayçiçeği 59,87 Tavuk Eti 34,62 Mısırözü yağı 32,74 58,57 Beyaz peynir Mercimek (kırmızı) 42,70 Arpa 32,53 Arpa 42,61 Ayçiçeği yağı 31,08 Pastörize süt 42,02 Mısırözü yağı 24,28 Makarna 32,72 Pastörize süt 23,06 Buğday 30,85 Ekmek - normal 22,81 Buğday unu 28,61 Yem 22,53 Margarinler 25,71 Makarna 20,32 Beyaz peynir 22,62 Buğday 19,40 Yem 21,26 Mercimek (kırmızı) 19,00 İnek sütü 21,14 Yumurta 18,70 Fasulye (kuru) 18,41 19,55 Mercimek (yeşil) Koyun ve kuzu etleri 19,53 Buğday unu 18,27 Mercimek (yeşil) 19,18 Mısır (dane) 16,03 Soya 17,86 Margarinler 15,47 Çeltik 14,85 İnek sütü 13,96 Tavuk Eti 14,52 Fasulye (kuru) 13,51 Mısır (dane) 14,44 Soya 12,52 Sterilize süt 13,21 Tereyağı 10,94 Tereyağı 11,66 Sterilize süt 10,63 Kaşar peyniri 10,92 Kaşar peyniri 10,33 Ekmek - normal 8,27 Koyun sütü 6,82 58 V. Değerlendirme ve Öneriler 158. Son birkaç aydır daha da hissedilir biçimde yükselen temel tarımsal ürün ve gıda fiyatları karşısında değişikliğinin ölçüde akla gelen, fiyat artışlarının nedenleri, iklim ve kuraklığın etkileri, dünyada biyoyakıtlara olan talebin ne yansıdığı, gelişmekte olan ülke piyasalarındaki gelişmelerin yansımalarının nasıl olduğu, geleceğe yönelik gelişmelerin neler olabileceği, tüketici üzerindeki etkiler ve yeni politika ihtiyaçlarının neler olabileceği gibi soruların bu çalışmada yanıtlanması amaçlanmıştır. 159. Tarımın doğası gereği uzun dönemde düşme eğilimi göstermesi ve tarımsal piyasalardaki yüksek fiyatların daha kısa ömürlü olmasına karşılık, son iki yıldır tüm temel ürünlerde fiyat artışlarının aynı zaman diliminde yaşanması ve bu defa fiyatların uzun dönemli olarak yüksek seyredebileceği beklentisinin oluşması, son dönem fiyat artışlarının geçmişteki döngülerden temel farkını oluşturmaktadır. Arz eksikliğinin de etkisiyle fiyatlarda görülen oynaklıkların uzun sürmesi ve tarım piyasalarının enerji gibi diğer piyasalarla olan etkileşimi sözkonusu değişmenin başlıca tetikleyicileri olduğu görülmektedir. 160. Son yıllarda yaşanan bölgesel nitelikli kuraklığın etkisiyle, önemli üretici/ihracatçı ülkelerde üretim düşüşleri yaşanması, dünya fiyatlarında oynaklık ve önemli fiyat artışlarını beraberinde getirmiştir. 161. Diğer taraftan, hububat ve yağlı tohumların, gıda ya da yem talebini karşılamak yerine biyoyakıt üretimine kaydırılması fiyat artışlarını tetikleyen diğer bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Öncelikle ABD olmak üzere, AB, Avustralya ve Brezilya gibi ülkelerde biyoyakıt üretim ve kullanımının desteklenmesi sonucu adı geçen ürünlerin talebinin daha da artması söz konusu olabilecektir. 162. Bir başka etken olarak, petrol fiyatlarındaki artışlar, üretim maliyetlerinin yanı sıra taşıma maliyetlerinde de artışa neden olmuştur. 163. Çin ve Hindistan başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyüme ve gelir artışı gıda maddeleri talep yapısının da değişmesine neden olmakta, nişastalı yiyeceklerden et ve süt ürünlerine doğru bir kayma yaratmaktadır. Çin’in biyoyakıt kullanımını artırmak için destek uyguluyor 59 olması ise fiyatlar açısından bir başka baskı unsuru olabilmektedir. Bu talep artışları, yemlik tahıl ihtiyacını da artırmakta, dolayısıyla hububat fiyatları bir ölçüde baskı altında kalmaktadır. Ancak, bunun uzun dönemli bir olgu olduğu göz önünde bulundurulursa, son yıllardaki fiyat artışlarına doğrudan ve tek başına bir etkisinin olmayabileceği anlamına da gelmektedir. 164. Diğer yandan, Çin, tek başına dünya hububat stoklarının yüzde 40’ını elinde tutarken, son yıllarda bu stokların yarı yarıya erimesi, Çin açısından bilinçli bir politika olarak değerlendirilebilirse de, bu durumun uluslar arası piyasalarda yeni bir talep şoku beklentisi ve buna bağlı olarak ileriye dönük fiyat artışı beklentisini de ortaya çıkarabileceği tahmin edilmektedir. 165. Ürün piyasalarındaki son dönem fiyat artışlarına ve dalgalanmaya yol açan bir diğer faktör ise, Arjantin, Çin, Rusya, Ukrayna, Tayland gibi bazı üretici/ihracatçı ülkelerin hububat ve pirinç ihracatına getirdikleri kısıtlamalar olduğu tahmin edilmektedir. 166. Yukarıda belirtilenlerin yanı sıra, düşük faiz oranları ve yüksek petrol fiyatları ile dünyanın belli bölgelerinde yön arayan fonların (sıcak para) tarım ürünlerinin işlem gördüğü türev piyasalara doğru yönelmesiyle spekülatif hareketlerin arttığı, bunun da tarım ürünlerinin piyasa fiyatlarında oynaklığa neden olması da ürün fiyat artışlarına ilişkin bir başka etken olarak değerlendirilmektedir. 167. Gelişmiş ülkelerde 2008 sonralarında ve 2009 yılında ekonominin yavaşlaması öngörülürken, gelişen piyasalarda ekonomik yavaşlamanın görece daha az hissedileceği beklenmektedir. Bununla birlikte, biyoyakıtlara olan talebin ve gecikmeli arz tepkilerinin de etkisiyle ürün fiyatlarının uzun dönem ortalamalarının üzerinde seyretmeye devam edeceği düşünülmektedir. 168. Uzun dönem ortalaması olarak görülen tarım mallarının fiyatlarındaki azalışın, son üç yılda tamamen tersine dönmesi (The Economist Dergisi’nin reel gıda fiyatı endeksi 1974-2005 döneminde yüzde 75 azalmış, ancak, 2005-2007 döneminde yaklaşık yüzde 75 artmıştır), tarım piyasalarını ve tüketicilerin bütçelerini ciddi şekilde etkilemekte olup, yukarıda açıklanan gerekçeler çerçevesinde ise sözkonusu eğilimin devam etmesi olasılığı da hayli yüksek görünmektedir. 60 169. Bunları destekler raporlarında içerikte, temel uluslar tarımsal arası ürünlerin kuruluşların büyük konuya kısmında ilişkin önümüzdeki dönemdeki ortalama fiyatların önceki dönemlere göre reel bazda yüksek seyretmesi beklenmektedir. 170. Gıda fiyatlarındaki artışın fakirleştirici etkileri yine en büyük sorunu oluşturmaktadır. İthalatçı durumdaki az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ticaret dengelerini sarsacak ölçülere varmaya başlayan gıda fiyatı artışları, gıda güvencesizliğini (food insecurity) de artırmaktadır. Önemli ihracatçı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler mevcut durumdan önemli gelirler sağlarken, ABD gibi önemli ihracatçı büyük ülkeler dünya piyasalarından elde ettikleri geliri katlamaktadır. 171. Ülkemizde, tarımsal fiyatlarda son dönem yaşanan fiyat dalgalanmaları, yukarıda açıklanan arzetmektedir. dünya Sözkonusu piyasalarındaki paralel dalgalanmalara gelişmenin ana paralellik unsurunu, dünya piyasaları için de geçerli olan, enerji fiyatlarındaki artış ve buna paralel ikame ürün olarak biyoyakıt üretiminin desteklenerek geliştirilmesinin ortaya çıkarttığı oluşturmaktadır. tarımsal Ancak, ürünlerdeki ürünlerdeki talep arz-talep yönlü fiyat dengeleri baskısı dünyadaki gelişmelerle tam bir uyum göstermemekle birlikte, ürün fiyatlarındaki dalgalanmaların dünya seyrine benzerlik arzetmesinin, ürünlerin pazarlama zincirindeki spekülatif ve oligopolistik yapılardan kaynaklanabileceği düşünülmektedir. 172. Fiyat değişimlerinden girdi maliyetinin yüzde 80’i karma yeme bağımlı olan yumurta ve et üretim amaçlı kanatlı hayvan yetiştiriciliğinin doğrudan etkilenmesi, sığır besiciliği ve süt sığırcılığının yine yem boyutuyla ve işletmelerinin kapasiteleri ile kaba yem temin olanakları doğrultusunda ikinci derecede etkilenmesi, Türkiye’de önemli oranda meraya dayalı olarak yapılan küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin ise sınırlı düzeyde etkilenmesi beklenmektedir. 173. 2007 yılında enflasyon oranı yüzde 8,4 alındığında, gıda fiyatlarının toplam enflasyona katkısı bu yılda yüzde 42,0 olmuştur. 2008 yılı ilk dört ayındaki gıda enflasyonunun yüzde 9,2 olduğu esas alınırsa, gıda fiyatlarının 2008 yılı enflasyonuna toplam katkısı yaklaşık yüzde 54,6 olmaktadır. 2008 yılı Nisan ayı itibarıyla bir yıllık ortalama enflasyon rakamları üzerinden hesaplandığında bu katkının yüzde 41,2 civarında kaldığı anlaşılmaktadır. 61 174. Dünya gıda fiyatlarındaki büyük artışların 2007 yılında ülkemizde yaşanan kuraklıkla birleşerek temel ürünlerde yarattığı son dönemdeki fiyat etkileri, tarım üreticilerinin gelirini artırıcı yönde bir etkisinin en iyi olasılıkla 2008 yılında görülmesi beklenmekte olup, tüketici gelirinde ise aşınma yaratmıştır. 175. Türkiye’de gıda harcamalarının en yoksul kesimlerin bütçesinde önemli bir paya sahip olması, söz konusu kesimin fiyat artışlarından daha fazla etkilendiği anlamını taşımaktadır. 176. Önümüzdeki dönemde, biyoyakıt ve özellikle biyoetanol talebinde artma olduğu takdirde, Avustralya ve Brezilya’nın şeker kamışından üreterek arz ettiği biyoetanolün şekerin ikame ürünü olmasından kaynaklanan şeker fiyatı artışları görülebilecektir. 2006 yılında buna benzer bir tecrübe şeker fiyatlarını bir anda 500 $/ton seviyelerine yükseltebilmiştir. 177. Dünyadaki et talebinde kırmızı et önemli bir paya sahiptir. Bunun içinde uzun dönemde yüzde 40’lık pay almış olan domuz etinden sağlık kaygılarıyla özellikle kanatlı etlerine doğru bir talep kayması beklendiğinden kanatlı yemlerinde yüzde 50’ye kadar payı olan mısır veya bunun ikamesi olan buğday ve bitkisel yağ talebini yükseltebileceği ve dolayısıyla bu ürünlerin fiyatlarını doğrudan etkileyeceği düşünülmektedir. 178. Önümüzdeki dönem dünya piyasalarındaki fiyat dalgalanmalarının yurtiçi piyasalara olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik olarak TMO ve kapasiteleri oranında üyelerine yönelik olmak üzere Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri tarafından yıl içerisinde yürütülecek stok yönetimi spekülatif hareketleri önleyebilecek ve ürün rekolte miktarları ile toplam yurtiçi talep gözetilerek kullanılacak dış ticaret araçları kısa vadeli çözümler olarak öngörülmektedir. Orta ve uzun vadede ise, sektörde istikrarlı ve rekabet gücü yüksek bir yapının oluşturulması ve bunu destekleyici nitelikte gerekli altyapının oluşturulması zorunluluk arzetmektedir: Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013)’nda da vurgulandığı üzere, arazi toplulaştırması ile sulamanın hızlandırılması ve yaygınlaştırılması, sertifikalı tohum üretimi ile kullanımının geliştirilmesi yoluyla yapısal verimlilik artışının sağlanması gerekmektedir. 62 Gıda güvencesinin sağlanması amacına yönelik olarak, üretim politikalarının, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan nedenlerden ötürü önümüzdeki dönem fiyatları yüksek seviyede seyredeceği öngörülen kaliteli buğday, mısır, ayçiçeği gibi dünyada ticarete konu temel tarım ürünlerinde kalite ve verimlilik artışları sağlayacak şekilde, uygulanması önemli görülmektedir. Uzun dönemde yapısal verimlilik artışlarının sağlanmasına yönelik tarımsal Ar-Ge ile yayım hizmetlerine ağırlık verilmesi ile ilgili kamu politikaları ve uygulamalarının buna paralel olarak yönlendirilmesi, tarımsal yapının önümüzdeki dönem yaşanabilecek dalgalanmalara daha dayanıklı ve rekabet edebilir hale dönüşmesinde temel katkıyı yapacaktır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca halen yürütülmekte olan ve AB Mali işbirliği kapsamında, önümüzdeki dönem için “kırsal kalkınma” adı altında yeniden programlanmakta olan tarımsal yatırım destekleri ile ürün ve alan bazlı destekler ve diğer devlet yardımları vasıtasıyla tarım ve gıda işletmelerinde verimliliği artırıcı ve maliyetleri düşürücü yatırımların yapılması, özellikle enerji tasarrufunun özendirilmesi gibi önlemler rekabet edebilirliği yükseltici etkide bulunacaktır. 2008 Yılı Programında da ele alındığı üzere, üreticilerin, rekabet gücünü doğrudan artırıcı yönde verimliliği ve pazarlama imkanlarını geliştirmek üzere örgütlenmelerinin sağlanması yönünde mevzuatın ilgili Bakanlıklarca yeniden düzenlenmesi öngörülmektedir. Yine 2008 Yılı Programında belirtildiği gibi, Borsa ve Haller başta olmak üzere ürün ticaretinde etkinliğin sağlanması, kayıtdışılığın azaltılması ve böylelikle fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkilerini gidermeye yönelik pazarlama standartlarına ilişkin yasal çerçevenin oluşturulması öncelikli görülmektedir. Sulama sistemlerinde değişikliğe gidilerek, sulama yatırımlarının en uygun finansman modeli ile hayata geçirilmesi ve tarımsal su kullanımında hızlı bir şekilde damla sulama sistemine geçilerek sulanabilir tüm alanlarda etkin bir sulama rejiminin kurulması önem arzetmektedir. Özellikle denize kıyısı olan bölgelerde içme suyu başta olmak üzere kullanma ve sulama amaçlı arıtılmış deniz suyunun kullanımı, içme ve 63 sulama suyunun birbiri üzerinde yarattıkları talep baskısının giderilmesinde alternatif bir yol olarak görülmektedir. Biyoyakıtlar konusunda bulunmadığından belirlenecek ülkemizde kurumlar destekleme ve arası belirginleştirilmiş koordinasyonun tüketim bir politika güçlendirilmesiyle politikalarının uygulamasında, biyoyakıt sektörünün talebi ile gıda güvencesi hedeflerinin birbiriyle çelişmeyecek şekilde ele alınması gerekli görülmektedir. Biyoyakıtların üretimi konusunda gıdaya alternatif olmayacak şekilde atık temelli alternatiflere yönelinmesi, yenilenebilir enerjinin kullanımına ilişkin teknolojik alt yapının geliştirilerek yaygınlaştırılması ve en etkin şekilde kullanılması önemli politika olarak algılanmaktadır. Tarımsal ürünlerde verim düzeyi tatmin edici olan kuraklığa ve sıcaklık stresine dayanıklı kullanımının çeşitlerin sağlanması geliştirilmesi gerekmektedir. ile bunların Genetiği ülke çapında değiştirilmiş bitki tohumlarından ziyade ıslah yoluyla yeni çeşitlere geçişin desteklenmesi, Ar-Ge faaliyetlerinin de bu alanda yoğunlaştırılması faydalı görülmektedir. İklimin etkileri ile tarımsal üretimdeki dönemsel seyrin kestirilebilmesi amacıyla; 2008 yılında projesi başlatılan “Rekolte Tahmin ve Kuraklık İzleme Projesi”nin en etkin şekilde uygulamaya alınması, yine bu amaçla coğrafi bilgi sistemlerinin kullanılması ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde bu konu dahil olmak üzere istatistiksel verilerin toplandığı ve değerlendirildiği bir birimin oluşturulması öncelik arz etmektedir. Öncelikle son yıllarda 13-14 milyar YTL düzeyinde seyreden Türkiye yatırım bütçesinin 3-4 yıllık süreç içinde artırılarak, artırılan bölümün, Güneydoğu Anadolu Projesinin en kısa sürede tamamlanmasının yanı sıra, diğer enerji, ulaşım ve sulama projelerinin hızlandırılmasında kullanılması faydalı olacaktır. Burada alternatif finansman modellerinin kullanılması uygun olacaktır. Fiyatlar bu çalışmada belirtildiği gibi yüksek seyretmeye devam ederse reel gelir kaybına uğrayacak olan yoksul kesimlere yönelik sistemli ve standart bir yardım programı kurgusunun oluşturulması için merkezi ve yerel otoritelerin önlemler alması gerekebilecektir. Tarım üretime yönelik yeni yatırımların dolayısıyla sermaye girişinin sağlanması tarımsal üretimin kârlılığı ile yakından ilişkilidir. Tarımın büyük 64 ölçekli bir iş olarak algılanması için tarımsal destek politikalarının uygulanmasında istikrar büyük önem taşırken, tarımsal üretim, depolama ve pazarlama altyapısının tamamlanması üretimin kârlılık ve talebin karşılanma oranını artıracaktır. Dünyada artan tarımsal ürün fiyatlarıyla birlikte önümüzdeki dönem tarım piyasalarında serbestleşme yönünde reforma gidilmesi için daha büyük bir uluslar arası baskı oluşacaktır. Türkiye’de böylesi bir ortamda AB politikalarına yakınsama hedefine uygun olarak tarım politikalarının AB ve DTÖ kuralları doğrultusunda uyarlanarak dönüşüm için yeterli kaynak tahsisinin sağlanması önemli görülmektedir. 179. Sonuç olarak, ileriye dönük olarak tarım ve gıda ürünleri fiyatlarının bundan önceki yıllarda izlediği seyre dönemeyeceği, tam aksine, son iki yıl içinde bulunduğu eğilimle hareket edeceği öngörüsü ve enerji ve diğer üretim girdisi maliyetlerindeki artışların etkilerinin sınırlı kalacağı varsayımıyla tarımda yapısal sorunlarını bir ölçüde çözebilmiş bir Türkiye’nin tarım ve gıda ürünlerinde rekabet gücünü yükselterek tarımsal gelirini artırması önemli bir hedef olarak ortaya konulabilir. 65 Kaynakça ABARE (2008). Australian Commodities, vol. 15 no.1; http://www.abare.gov.au Aksoy, M.A. ve Beghin, J.C. (2005). Global Agricultural Trade and Developing Countries, 11. Bölüm, The World Bank. Anonim (2008). http://www.kuresel-isinma.org/ Besd-Bir (2008); http://www.besd-bir.org/ BM (2007). “World Population Prospects”; http://www.un.org/esa/population/publications/wpp2006/English.pdf BM (2008). www.un.org Çamurcu, H. (2005). “Dünya Nüfus Artışı ve Getirdiği Sorunlar”. Sosyal Bilimler Dergisi. Cilt: 8. Sayı: 13; http://sbe.balikesir.edu.tr/dergi/edergi/c8s13/makale/c8s13m9.pdf DB (2008). www.worldbank.org DPT (2007). Temel Ekonomik Göstergeler. DSİ (2006). Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü. www.dsi.gov.tr/turkce_52_yil.pdf FAO (2003). “Agricultural biotechnology: will it help?”; http://www.fao.org/english/newsroom/focus/2003/gmo1.htm FAO (2004). “World Food Day: Biodiversity for Food Security”; http://www.fao.org/docrep/007/ad519e/ad519e00.HTM FAO (2007). Food Outlook Global Market Analysis; http://www.fao.org/docrep/010/ah876e/ah876e06.htm FAO (2008a). “Growing Demand on Agriculture and Rising Prices Commodities”, IFAD Yönetim Konseyine hazırlanan rapor, Roma. of FAO (2008b). “The Millennium Development Goals”; http://www.fao.org/mdg/goals.asp FAO (2008c). International Commodity Prices; http://www.fao.org/es/esc/prices/PricesServlet.jsp?lang=en Güneş, T. (1998)," Türkiye'de Kırmızı Et Pazarlama Sistemleri” MPM Verimlilik Dergisi, Sayı:3, Ankara, s. 161. IGC (International Grains Council) (2008). “Grain Market Report”, no:376 http://www.igc.org.uk/downloads/gmrsummary/gmrsumme.pdf IFPRI (2007). World Food Situation; http://www.ifpri.org IFPRI (2008). “What Goes Down Must Come Up: Global Food Prices Reach New Heights”; http://www.ifpri.org//pubs/newsletters/ifpriforum/if200803.asp IMF (2008). World Economic Outlook. ICIS (International Chemical Information Service); www.icis.com 66 Keeling, C.D., Whorf, T.P. ve Carbon Dioxide Research Group (2005). Scripps Institution of Oceanography (SIO) University of California. Kıymaz, T. (2008). Dünya Tarım Piyasalarında Serbestleşmenin Türk Tarımına Fiyat ve Gelir Yönünden Yansıması, DPT Yayın no: 2754, Ankara. Krugman, P. (2008). “Grains Gone Wild”, New York Times Gazetesi, 7 Nisan 2008. NASA (2005). Goddard Institute for Space Studies, NASA Goddard Space Flight Center, Earth Sciences Directorate, "Global Temperature Anomalies in .01 C"; http://www.giss.nasa.gov/data OECD (2008). OECD-FAO Agricultural Outlook 2008-2017, Paris. OPEC (Organization of the Petroleum Exporting Countries); www.opec.org Saçlı, Y. (2007). AB’ye Uyum Sürecinde Hayvancılık Sektörünün Dönüşüm İhtiyacı, DPT Uzmanlık Tezi, Yayın no: DPT-2707, Ankara. Science Daily (2005); http://www.sciencedaily.com/releases/2005/07/050718214744.htm The Economist (2007), “Cheap no more”, http://www.economist.com Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (TKB), (2008); www.tarim.gov.tr Trostle, R. (2008). “Global Agricultural Supply and Demand: Factors Contributing to the Recent Increase in Food Commodity Prices”, USDA wrs-0801. TZOB (2008). Türkiye Süt Sektörünün Değerlendirilmesi 2008 Yılı ve Sonrası Beklentiler, Ankara. TZOB (2008). Buğday Raporu, Ankara. TZD (2008). Türkiye Ziraatçiler Derneği “Gıda Enflasyonu Nedenleri ve Alınabilecek Önlemler”; http://www.ziraatcilerdernegi.org.tr/index.php?option=com_content&task= view&id=104&Itemid=143 USDA (2007). “Dairy: World Markets and Trade, Foreign Agricultural Service”, Circular Series; www.fas.usda.com Uysal, Y., Mazgit, İ. (1993). Türkiye Hayvancılık Sektörünün Sorunlarının Çözümüne Yönelik Bütüncül Bir Yaklaşım.Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir. Von Braun, J. (2007). The World Food Situation: New Driving Forces and Required Actions, IFPRI, Washington DC. http://www.canerenerji.com/?gclid=CImi68umn5MCFQNjMAodoi1zrg http://www.egembiodizel.com/tesis_fiyatlari.htm http://www.uludagsozluk.com/k/malthus-un-nufus-teorisi/ 67 68 EKLER 69 70 EK-1 Biyodizel Güncel Maliyet Tablosu MALZEME ADI KULLANIM MİKTARI 1000 LT. FİYATI Soya Degam Yağı 950 Lt.Yağ Konulur -%74,5 900$+KDV(%8)+Nakl. Metil Alkol (%99,0 ~ %99,7 Saflık ) Kostik Soda POH %92 Saflıkta Fransız Solvein Fosforik Asit (%85 Saflık) Alman Magnesol USA Menşei 225 Lt.Alkol Konulur- %24 650$+KDV(%18)+Nak. 6,16Lt.Kostik Konulur.%0.7 980$+KDV(18)+Nak. 440 MLt. Fos.Asit %0.05 2.020YTL+KDV(%18)+Nak. 8.8 Kg. Atılır. %1 2.470$+KDV(%18)+KDV+Nak. 30 Kw. Kullanılır. 16 Ykr/Kw 225 Lt.Alkol Konulur- %24 1.450 YTL+Nakliye Ortalama Toplam : 1600 Ytl Makine Ekipman; Elektrik Maliyeti Metaoksit Hazır Karışımı http://www.egembiodizel.com/maliyet.htm Biyodizel Üretim Tesisi Maliyeti KAPASİTE ÜRÜN KODU TESLİMAT SÜRESİ FİYATI 100 Lt. Ebio Small EBIO-100 SML 1 HAFTA 2,750 € 300 Lt. Ebio Small EBIO-300 SML 1 HAFTA 3,850 € 500 Lt. Ebio Small EBIO-500 SML 1 HAFTA 4,900 € 1 HAFTA 8,900 € 1 HAFTA 12,000 € 10 GÜN 15,000 € 10 GÜN 18,000 € 1000 Lt. Ebio EBIO-1000 PRO Professional 1500 Lt. Ebio EBIO-1500 PRO Professional 2000 Lt. Ebio EBIO-2000 PRO Professional 3000 Lt. Ebio EBIO-3000 PRO Professional http://www.egembiodizel.com/tesis_fiyatlari.htm 71 EK-2 Türkiye’de Süt ve Süt Mamulleri Pazarlama Kanalları ÜRETİCİ Süt Kooperatifi Köy Toplayıcısı Toptancı Fabrikalara ait Süt Toplama Merkezi Peynir, Yoğurt, Tereyağı Üreten İşletmeler Üretici Birlikleri Fabrika Sokak Sütçüsü Bakkal, Süpermarket Süt Mamulleri Toptancısı Semt Pazarlarındaki Satıcılar TÜKETİCİ Kaynak: UYSAL, Y., MAZGİT, İ., Türkiye Hayvancılık Sektörünün Sorunlarının Çözümüne Yönelik Bütüncül Bir Yaklaşım.Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, 1993. 72 EK-3 Türkiye’de Canlı Hayvan ve Et Pazarlama Kanalları HAYVAN YETİŞTİRİCİLERİ TÜCCARLAR (İç ve Dış Pazarlar) KOMİSYONCULAR KAÇAK KESİMLER BESİCİLER CELEPLER TOPTANCI KASAPLAR PERAKENDECİ KASAPLAR BELEDİYE KESİMEVİ EBK Et Değerlendirme Birimleri Et Değerlendirme Birimleri PERAKENDECİ KASAPLAR ÖZEL KESİMLER Et Değerlendirme Birimleri ET VE ET MAMULLERİ PERAKENDECİLERİ TÜKETİCİLER Kaynak: T. GÜNEŞ, (1998)," Türkiye'de Kırmızı Et Pazarlama Sistemleri” MPM Verimlilik Dergisi, Sayı:3, Ankara, s. 161. 73 EK-4 Türkiye’de Hububat ve Çeltik Pazarlama Kanalları ÜRETİCİ BORSA TMO TÜCCAR STOK YEM GIDA SANAYİİ İTHALAT İHRACAT Kaynak: TZOB Buğday Raporu, 2008. 74