MISIR UYGARLIĞI Antik Mısır

advertisement
MISIR UYGARLIĞI
Antik Mısır, Antik Çağ'daki en büyük medeniyetlerdendir. M.Ö.
3050 yılları civarında. Kuruluşundan önce, güney Mısır ve kuzey
Mısır olarak ikiye ayrılmaktaydı. Güney Mısır, Nil nehri boyunca
uzanan verimli vadi, Mısır tarihinde Yukarı Mısır olarak, kuzey
Mısır, delta ise Aşağı Mısır olarak geçer.
Antik Mısır; Augustus Caesar'in liderliğindeki Roma İmparatorluğu
tarafından M.Ö. 30 yılında ele geçirilmiştir. M.S. 7. yüzyılda Araplar
burada egemen olmuş ; 1517 yılında ise Osmanlı İmparatorluğu
sınırlarına katılmıştır. 1882 yılında da Mısır ; İngiltere'nin bir
kolonisi olmuştur.

Yukarı Mısır'ın tarihine değin bulunan en eski bilgiler M.Ö. 5000'li yılları
göstermektedir; ancak kurucusu Tiu'nun doğum tarihi ya da yaşadığı dönem
hala sırdır. Aşağı Mısır'a gelince, bilinen kurucusu Ro en ünlü kralı da
Scorpion King - Akrep Kral filminde de ilham alınan Scorpion of Egypt
(Mısır Akrebi), Zekhen'dir. Yukarı Mısır'ı kendi yönetimi altında birleştiren
Zekhen'den sonra kral olan Narmer, Delta bataklıklarına doğru yayılmayı
sürdürmüştür.
Narmer'in kuzey Mısır'daki; Wazner'in guney Mısırdaki egemenliği
sonrasında; Hor-Aha (ya da Menes olarak bilinir) birleşik Mısır
İmparatorluğu'nun ilk firavunuydu.


Mısır uygarlığının temelinde de Nil nehrinin bereketi vardır.
Bu nehrin hayat verici özelliği sayesinde Mısırlılar Nil
vadisinde yerleşmiş ve yağmur mevsimlerine bağımlı
kalmadan nehirden sağladıkları suyla tarım yapabilmişlerdi.
Tarihçi Ernst H. Gombrich, bu konuda şunları söyler:
"Afrika sıcaktır. Aylarca yağmur yağmaz. Bundan dolayı bu
büyük kıtanın pekçok yeri kuraktır. Ülkenin o bölümleri
çöllerle kaplıdır. İşte Mısır'ın sağı ve solu da bu durumdadır.
Mısır'da da aslında çok az yağmur yağar. Ama orada yağmura
pek ihtiyaç yoktur, çünkü Nil ırmağı boydan boya ülkenin
ortasından akar gider."

Mısır için Nil hayat demekti.
Nil sayesinde tarım
yapılabiliyordu. Ondan alınan
suyla ekinler sulanıyor,
hayvanlar ihtiyaçlarını sağlıyor,
insanlar su içebiliyorlardı. İşte
Firavun'a ve çevresindeki önde
gelenlere göre tüm bu suyun ve
toprakların tek sahibi
Firavun'du. Firavun'un bu
gücünü herkes kabullenmiş ve
ona tabi olmuştu. Böylesine
büyük önemi olan Nil nehrini
kontrolü altında tutan, aynı
zamanda Mısır'ın en önemli
ticaret ve tarım kaynağını da
kontrol edebilmekteydi.
Firavunlar da işte bu yolla
Mısır üzerinde büyük
hakimiyet kurmuşlardı .

Mısırlıların sahip
oldukları medeniyet,
yaşadıkları olaylar
hakkındaki bilgileri eski
Mısır yazısı olan
hiyerogliflerden
öğrenmek mümkündür.

"Gizemli, bilinmeyenli çizgiler,
resimler, taslaklar, işaretler,
şifreler, insanlar, hayvanlar, masal
yaratıkları, bitkiler, meyveler,
araçlar, elbise parçaları, örgüler,
silahlar, geometrik şekiller, dalgalı
çizgiler ve alevler. Bunlar tahtalar,
taşlar ve sayısız papirüsler
üzerinde bulunurlar. Tapınak
duvarlarında, mezar odalarında,
anı levhalarında, tabutların,
çekmecelerin üzerinde bulunurlar.
Mısırlılar eski ulusların yazmayı
en çok sevenlerindendir.
Yazıcılar ,mürekkep ve fırça kullanarak papirus denen sazlardan yapılmış özel bir çeşit
kağıda yazı yazarlardı. Ayrıca ostraka olarak bilinen kırık çömlek parçalarının üzerine de
yazarlardı.
Mısır hiyeroglif yazısı son derece karmaşıktı.Yazıcı adı verilen kimseler,okumak ve yazmak
için özel olarak eğitilmişlerdi.Bu becerileri onlara güç ve saygınlık kazandırıyordu. Yazıcılar
tapınaklarda ya da devlet yönetiminde iyi işlere girebiliyorlardı. Çoğunluk vergi de
ödemiyordu.
Daha sonraları Mısırlılar,hiyeroglif yazısının daha kolay bir uyarlaması olan 2 türlü steno yazı
geliştirmişlerdir. Hiyeroglif yazısı ise, tapınaklardaki ve kamusal yapılardaki kayıtlarda
kalmıştı. Mısırlılar,bir yazı biçimi bulan en eski uluslardan biridir. Onların "alfabeleri" bizim
bugün kullandığımız gibi harflerden değil, resim ve işaretlerden oluşmuştu. Mısır yazısına
"kutsal yazı" anlamına gelen hiyoroglif adı verilirdi.Bu isim Mısırlıların, yazı yazma yetilerinin
onlara ilim Tanrısı Tot tarafından verildiğine inanıyor olmalarından kaynaklanıyordu. Firavun
adları kartuş adı verilen oval bir çerçevenin içine yazılırdı.







Vefat eden kişinin cesedi üç gün bekletilir, bu süre içinde bağırsak ve vücuttaki bakteriler yavaş yavaş organik yapı
taşlarını yemeye ve bozmaya başlarlardı.
Daha sonraki üç günde ise, vücut potasyum banyosuna yatırılırdı. Nihayet birinci haftadan itibaren vücudun cisimleri
çıkartılmaya başlanırdı. Ama işleme geçmeden önce vücudun değişik deliklerinden yani burun, kulak, makattan
potasyum ile Terebentin verilerek organların bozulmadan şekillenmesi sağlanırdı. Bu arada yanaklar çökmesin diye
ağız içi Nil yatağının çamuruyla doldurulur, göz yerine çakıl taşı, etrafı alçı kaplı soğan çekirdeği veya cam konurdu.
Burundan bir çengelle girilip beyin parçalanır ve parça parça çıkarılıp atılırdı. Beynin korunmamasının nedeni Eski
Mısırlılar’ ın beyine önem vermemelerindendir: Eski Mısır’da yaşam kalpten girer, kalpte yaşar, kalpten
çıkardı. Eski Mısırlılara göre, düşünce merkezi de yine kalpti. Bu nedenle kalp çıkarıldıktan sonra mumyalanıp
tekrar yerine konulmasına rağmen, beyin hiçbir şekilde saklanmamıştır, beyin önemsenmediğinden dolayı,
hiyerogliflerde bile yer almamıştır.
Batın organlarını çıkarabilmek için mesaneden kalbe doğru bir kesi yapılır ve çıkartılan bağırsak, mide, karaciğer
gibi organlar işlem gördükten sonra Kanope adı verilen büyük vazolara yerleştirilir, bu vazolar da mumyanın yanına
konurdu. ( Kanope Nil Deltası’nda bir kenttir. Fransız Arkeologlar bu şehrin Nekropolünde çok miktarda vazo
bulunca Eski Mısır mezarlarında ki vazolara bu şehrin ismini vermişlerdir. )
Yukarıda belirttiğim üzere, bu enzisyonla çıkarılan kalp genelde tekrar mumyalanıp yerine konurdu. Ama bazen kalp
Kanope’ye yerleştirilir, vücudun kalp boşluğuna da altın bir skarabe (bok böceği) heykeli konurdu. Ölünün penisi de
aynı şekilde mumyalanır ve tekrar yerine yerleştirilirdi ki öbür dünyada da kişi üreme fonksiyonlarına devam
edebilsin.
Karın organlarının çıkarıldığı boşluk, kimyon, karabiber, sarımsak, soğan ile harmanlanmış samanla doldurulur ve
karın derisi palmiye ipliği ile dikilirdi.
Kafa, kol, bacaklar, önce ayrı ayrı bandajlanır, daha sonra ise hep beraber keten kumaş ile sarılırdı. Öbür dünyada
insanlar, işlevlerini rahat yapabilmeleri için bu dünyada sakat veya bir uzvu kesik olanlar mumyalanırken o uzvun
tahtadan veya alçıdan protezi ile mumyalanırdı; böylece öbür dünyada fiziksel işlemlerini eksiksiz yapabileceklerine
inanırlardı. Keten mumya bandajının içini de her biri değişik koruma sembolleri olan ziynet eşyaları ile
doldururlardı. Çünkü bu heykelciklerin öteki dünyada seyahatleri sırasında kendilerini her türlü saldırıdan ve
kötülüklerden koruyacaklarına inanırlardı.
Daha sonra ise mumya, iç içe geçmiş dört tabutun içine konurdu.

Tahmini olarak M.Ö 3000 yıllarında eski krallık
döneminde yapıldığı zannedilen Gize piramitleri;Keops,
Kefren, Mikerinos. İsimlerini aldıkları firavunlar
tarafından yaptırılmıştır. Bu üç piramit dünyadaki en
büyük piramitlerdir.Gize'de sadece bu piramitler
bulunmaz. Sırf Mısır'da yüzlerce irili ufaklı piramitler
mevcuttur ama bu Gize piramitlerini öbürlerinden
ayıran farkların başında içlerinde yazı bulunmaması ve
nasıl yapıldıklarının hala çözüme ulaşmamasıdır.
Piramitler yalnızca Mısıra özgü de değildir.Güney
Amerika kökenli Maya ve Azteklerde piramitler
yapmışlardir. Piramitlerin gökyüzünü incelemek amaçlı
yapıldığida zannedilmektedir.
PİRAMİTLER'in sayısı 80'e yakındır. Hepsi Nil?in sol kıyısına
kurulmuş ve vadide 40 kilometrelik bir uzunluk içine
yayılmışlardır. Bazıları ayrı olmakla birlikte çoğu grup
halindedir.

Firavun ve askerleri İsrailoğullarını takip ederken denizin ayrılmış olan sularını dhşetle
görmüşler, fakat kin ve düşmalıklarından dolayı bir anlık tereddütden sonra onlarda
denizden açılan yola girerek takibe geçmişlerdir. Ancak denizin açılan suların tekrar
birleşmeye başlamış ve sonunda firavunla bütün ordusu tek bir kişi bile kurtulamadan
sulara gömülmüştür.
Cesed Kızıldenizin kenarında Cebelein mevkiinde bulunmuş ve onu kızgın kumlar
arasından 1881 senesinde çıkaran ingiliz araştırma ekibi tarafından müzeye götürülmüştür.
Secde vaziyetinde duran cesedin tüm organlarının tam olduğu, hatta başındaki sararmış
saçları ile sakallarının var olduğu görülmüştür. Cesedin en hayret verici özelliği ise
mumyalanmamış olmasıdır. Bilindiği gibi mumyalanmış cesedlerin iç organlarının bazıları
çıkarılmış ve ilaçlanmış durumdadır. Fakat bu cesede hiç bir işlem yapılmaış ve kimyevi
madde kullanılmamıştır.
Karbon 14 denen yöntemle en az 3000 yıllık olduğu kanıtlanmıştır.
Süveyş kanalı açılırken denizin kenarında küçük bir tepecikte bulunmuş ve Londra'ya
getirilmiştir.






İngiltere - Londra
British müzesinde
bulunmaktadır.
Süveyş kanalı açılırken
denizin kenarında küçük
bir tepecikte bulunmuş
ve Londra’ya
getirilmiştir
Saçlarının bir kısmı
halen yerindedir.
Başının bazı azalarının
etleri de halen
yerlerindedir.
Alın kısmında et
kalmamıştır.
Elleri ve ayakları secde
eder vaziyettedir.


Tarihçi Heredot'a göre, geometri
Mısır'da doğmuştur. Bu, Nil'in
taşmasıyla deltada su altında
kalan tarım arazilerinin sık sık
yeniden ölçülmesi ihtiyacından
ve kaybolan ya da zarara
uğrayan arazilerin her seferinde
yeniden ve dikkatle tespiti ve
vergi miktarının buna göre
yeniden belirlenmesi gereğinden
kaynaklanmıştır.
Mısırlılar kare, üçgen, yamuk
gibi alanların yüzölçümlerini
bulabiliyor, bunların en zoru
olan dairenin alanını
hesaplayabiliyorlardı. Bununla
da kalmıyor üç boyutlu
şekillerin, örneğin silindirin,
dikdörtgen prizmanın,
piramidin, kesik piramidin
hacimlerini hesaplıyorlardı.





Sfenks, kafası koç,
kuş, veya insan, gövdesi
ise uzanan bir
aslan şeklini alan heykel.
İlk önce
Eski Mısır'da rastlanan
Sfenks, eski
Yunan mitolojisinde
büyük kültürel önem
taşımıştır ve ismini
buradan almıştır

Mısır'da, Giza'daki üç
büyük piramidin biraz
doğusunda, bilinmez bir
zamandan beri bu vadiyi
bekleyen, gözlerini doğuya
dikmiş yarı insan, yarı aslan
bir heykel var: Sfenks.
Ejiptologlar, Khafre
piramidini Vadi Tapınağı'na
bağlayan yolun bitiminde
yer alan bu gizemli ve
"dilsiz" yapının, İ.Ö 2500
dolaylarında firavun Khafre
tarafından yaptırıldığını
düşünüyorlar. Oysa ne
Giza'daki herhangi bir anıtta
bunu destekler bir ifade var,
ne de Mısır'ın herhangi bir
yerinde. Sfenks'in yapıldığı
tarih, Ejiptologlar ne derse
desin, bilinmiyor.
Download