MEDYA VE KÜRESELLEŞE Çağımızda birçok kavram birden çok anlamda kullanılabilmektedir. Yine birçok kavram insanlar için farklı anlamlar ifade edebilmektedir. Bunun en önemli nedeni biri, bazı kavramların çok geniş anlamda kullanılması, kullanıldıkları zamana, mekâna ve beraber ele alındıkları diğer konulara göre farklı anlamlar ifade edebilmesidir. Medya, kültür, küreselleşme gibi kavramlar birden fazla tanımı yapılabilen ve çok farklı şekillerde kullanılabilen kelimelerdir. “Medya” kelimesi, günümüzde yaşayan insanlara yabancı gelmese de anlamı sorulduğunda çok farklı cevaplar alınabilir. Konuyla bilimsel olarak ilgilenmeyen insanlar için medya, gazete, dergiler ve televizyon anlamına gelebileceği gibi haberleri ve haberciliği çağrıştırabilir ya da televizyon dizileri ve magazin programlarını anımsatabilir. Aslında bu akla gelenlerin hepsi medya kapsamına girmektedir. Ama daha geniş anlamı ile bakıldığında medya; tarihi, gelişimi ve etkileri ile bu tanım ve açıklamalardan çok daha fazlasını kapsamaktadır. “Kültür” de insanlığın gelişimiyle birlikte gelişen ve hayatın her alanıyla ilişkilendirilebilen bir kavramdır.”Küreselleşme” de bahsedilen diğer kavramlar gibi geniş anlamlı ve tartışmaya açıktır ve birçok insan tarafından farklı şekilde tanımlanabilmektedir. Adından da anlaşılabileceği gibi “küre” ile yani dünya ile ilgili olan “küreselleşme”, en basit anlamı ile “şeylerin”, yani akla gelebilecek her şeyin küreselleşmesini, dünya çapında yaygın hâle gelmesini ve genişlemesini anlatmaktadır. Medya ve küreselleşme, diğer birçok kavram gibi iç içe geçmiş ve birbirini karşılıklı olarak etkileyen ve değişen kavramlardır. Birini diğerinden ayırmak, ayrı düşünmek, sadece birini diğerinin nedeni ya da sonucu saymak mümkün değildir. Medyanın dünya çapında yaygın ve etkili olması küreselleşmenin gelişmesini, ekonomik ve kültürel yayılmayı etkilemiştir. Benzer şekilde küreselleşmenin yayılmacı ekonomi ve politikası, medyanın, yani kitle iletişim araçlarının dünya çapında yayılmasını sağlamıştır. Küreselleşme Çerçevesinde Medya Tartışmaları Küreselleşme öncesindeki medyayı tanımlamadan önce, böyle bir ayrımın geçerliliği konusunda oluşabilecek şüphelere hak vererek başlamak doğru olacaktır. Sınırları ve içeriği tartışmalı ve belirsiz olan küreselleşme kavramının başlangıcı konusunda da çeşitli fikirler vardır. Kimi düşünürler küreselleşmenin temellerinin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra atıldığını ve seksenlerin sonunda SSCB’nin yıkılışı ile hayata geçtiğini söyleseler de bazıları küreselleşmenin kökenlerinin coğrafi keşiflere ve sömürgecilik hareketlerine kadar götürülebileceğini düşünmektedir. Böyle bir belirsizlik ortamında medyanın küreselleşmeden önce nasıl olduğunu ve küreselleşmeyle beraber nasıl değiştiğini anlatmak mümkün görünmemektedir. Ama bu tip ayrımlar ve sınıflandırmalar yapmak, konuların anlaşılması ve başka konularla ilişkilendirilmesi için kolaylıklar sağlamaktadırlar. Benzer şekilde tarihçilerin, tarihte yaşanan olayları dönemlere ayırmasının, bazı olayları diğerlerinin nedeni veya sonucu olarak açıklamasının (İstanbul’un fethi, Yeni Çağ ve Avrupa’da feodalitenin yıkılması; Kavimler Göçü, Orta Çağ ve Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması gibi) nedenlerinden biri de budur. Bu sınıflandırma ve ayrımlar, insanların konular arasında ilişki kurmasını ve değerlendirmeler yapabilmelerini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca dünyada son yıllarda yaşanan hızlı değişimlerin medyayı, insanlar arasındaki iletişimi ve toplumsal yapıları derinden etkilediği gözlemlenebilen bir gerçektir. Yaşadığımız çağda insanlara yakın geçmişi hatırlatmak, kimi zaman tarih öncesi devirlerden bahsetmeye benzemektedir. Örneğin, cep telefonu ile büyüyen nesiller bir yana, cep telefonu ile yetişkinlik çağında tanışmış insanlar bile kullanmaya başladıktan beş on sene sonra, cep telefonu kullanmadıkları zamanı hatırlamakta güçlük çekebilmektedir. Teknolojik gelişmeler, hayatımıza girdikten sonra yarattığı alışkanlık ve sağladığı kolaylıklarla, kendisinden önceki dönemi insanlara unutturabilmektedir. Ama insanların içinde yaşadığı çağdaki gelişmeleri anlayabilmek için, o çağı hazırlayan koşulları ve zaman içinde yaşanan değişimleri bilmeleri gerekmektedir. Bu yüzden bu çalışmada böyle bir sınıflandırmaya gidilecektir. Gelişen teknolojilerle birlikte medyada yaşanan değişimleri anlatmak için daha önce yapılan eski medyayeni medya, geleneksel medya-modern medya, medya-postmedya ayrımlarına benzer bir ayrım, medyayı küreselleşme ile ilişkilendirip yapılmaya çalışılacaktır. Geleneksel Kitle İletişimi Toplumsallaşma, daha önce bahsettiğimiz gibi insan hayatında iş bölümü ve uzmanlaşmanın gelişmesini sağlamıştır. İlk önceleri yalnız ya da küçük gruplar hâlinde yaşayan insanlar, bir araya gelerek toplumları oluşturmuşlardır. Toplumsal alanların hepsinde olduğu gibi iletişim alanında da uzmanlaşmalar ve kurumlaşmalar yaşanmıştır. Oskay’a göre, bireyler arasındaki iletişimden farklı olarak kitle iletişiminde kaynak tek bir kişi değil, bir kuruluş, kurumlaşmış bir kişiliktir. McQuail de ilk oluştuğu şekliyle geleneksel kitle iletişimini tanımlarken, kaynağın tek bir insan değil, uzmanlaşmış, örgütlü bir yapıda olduğunu söylemektedir. Kitle iletişiminde alıcı da belli bir kişi ya da grup değil, toplumun geneli, kitle, yığındır. İletiler, bu kim olduğu tek tek belli olmayan isimsiz kalabalık için hazırlanır. Yani bu iletişim sürecinde, kaynak durumunda örgütlü, iletişimde uzmanlaşmış bir kurumsal yapı, alıcı durumunda ise bir kitle, toplumsal bir yığın vardır. Buna göre gazete, radyo, televizyon gibi arkasında sahipleri ve çalışanları olan örgütlü araçlarla toplumun geneline aktarılan her şey kitle iletişimi olmaktadır. Bu yapılırken kullanılan araçlar da kitle iletişim araçları, yani medya olarak adlandırılır. İlk oluştuğu şekliyle geleneksel kitle iletişiminin özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: • Kaynak sıradan bir kişi değildir, örgütlenmiş bir kurumsal yapı ya da bu yapının sahibi kurumlaşmış bir kişidir. • Hedef durumunda kim olduğu belli olan bir kişi ya da grup yoktur. Bunun yerine hedef toplumun geneli ya da kim olduğu tek tek belli olmayan bir kitle, yığındır. Birbirinden kopuk vatandaşlara “ulusal birlik duygusu” aşılanmaya çalışılır. “Kamu yararı”na yayın yapma ilkesi hâkimdir. Ulusun kamusal ve siyasi hayatına katkı sağlanmaya çalışılır. Medya burada demokrasinin bütünleyicisi olarak görülür. Toplum içerisinde ortak yaşam tarzı inşa etme hedefi vardır. • Mesaj yani ileti kişiler için tek tek hazırlanmaz. Hedefteki kitlenin hepsinin anlayacağı şekilde tek bir içerik hazırlanır. • İletinin geçtiği yol gazete, televizyon gibi teknolojik olarak geliştirilmiş bir araçtır. • Bireyler arasındaki iletişimden farklı olarak geleneksel kitle iletişimi tek yönlüdür. Yani kitle iletişim araçlarının iletisi hedefe ulaşınca hedefin iletiye verdiği tepki kaynağa aynı kanal üzerinden ulaşmaz. Bir gazeteyi hazırlayanlar o gazeteyi okuyanların tepkilerini ancak satış rakamları ya da okuyucu mektupları gibi başka kanallardan öğrenebilir. Gelişen iletişim teknolojileri ile kitle iletişiminin yapısı da değişmeye başlamıştır. Küçük değişikliklere rağmen kitle iletişim araçları, yani medya genel özelliklerini korumaktadır. Ortaya çıkmaya başladığı zamandan itibaren medya toplumsal yapılar içinde birçok işlev görmektedir. İnsanlara çevreleri hakkında bilgi veren medya aynı zamanda kültürel yapıların oluşturulmasında ve aktarılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Medyanın işlevleri konusunda olumlu ve olumsuz birçok tanımlama yapılmaktadır. Bu işlevlerle ilgili egemen görüşü McQuail şöyle özetlemektedir. • Enformasyon sağlama: Bir toplumda ve dünyanın genelinde olan olaylar hakkında bilgi sağlamak. • Karşılıklı bağ kurma: Verilen bilgilerin ve olayların anlamı hakkında açıklama ve yorum yapmak; toplumsal yapının kurulmasını ve güçlenmesini sağlamak; yerleşmiş kurallar ve egemenlik için destek sağlamak. • Devamlılık sağlama: Kültürü ifade etmek, yeni ve alt kültürlerin gelişimini tanımak; toplumsal değerlerin ortaklaşmasını sağlamak. • Eğlendirme: İyi ve hoş vakit geçirtmek, günlük sıkıntılardan uzaklaştırmak. • Harekete geçirme (seferber etme): Siyaset, savaş, ekonomik kalkınma gibi amaçlar için kampanya yapmak. Geleneksel Medya Geleneksel olan, sözlük anlamı ile eskiden kalan, saygı gören ve gelecek kuşaklara aktarılan demektir. Günümüzde küreselleşme ve gelişen iletişim teknolojileri ile ortaya çıkan medyaya çoğunlukla “yeni medya” denmektedir. Bu da bu yeni medyadan öncesinin adlandırılmasına neden olmaktadır. Yeninin karşılığı eski olmasına rağmen, “eski” kelimesi, zamanı geçen, artık kullanılmayan anlamlarını çağrıştırmaktadır. Oysa en eski medya olarak adlandıracağımız “gazete” bile teknolojik gelişmeler karşısında değişse ve eski haliyle önemini yitirse de hâlâ varlığını korumaktadır. Bu yüzden ilk olarak ortaya çıkan ve hâlâ etkisini sürdüren kitle iletişim araçları, geleneksel medya başlığı altında ele alınmaktadır. Matbaanın gelişimi ile ortaya çıkan basılı yayınlar, kitap gazete ve dergiler bugün bildiğimiz anlamda ilk medyadırlar. Teknolojinin yeteri kadar gelişmemesi onlardan önce medyanın oluşmasını engellemiştir. Matbaadan günümüze geleneksel medyayı gazete, sinema, radyo ve televizyon olarak tanımlayabiliriz. Sözlü İletişim Dönemi ve Yazıya Geçiş İnsanlığın kullandığı ilk gelişmiş iletişim şekli sözlü iletişimdir. Günlük hayatta hâlâ kullandığımız iletişim yöntemi olan sözlü iletişim, bir zamanlar insanların kullanabileceği tek iletişim şekliydi. Bu dönemde ayrıca insanlar, duvarlara çizilen resimlerle, iletişim için kullanılan davul ve tamtamlarla, yakılan ateş ve dumanla bireyler arasında ya da toplu olarak iletişim kuruyorlardı. Ama bu toplu iletişim şekilleri, bugün anladığımız anlamdaki kitle iletişim şekilleri kadar etkili ve kapsamlı değildi. Bu dönemde kültürün oluşması, kültürün ve bilginin aktarılması sözlü iletişime dayanmaktaydı. Yazının kullanılmaya başlanmasıyla söz ve iletişimin kaydedilmesi dönemi başlamıştır. Bu dönemde iletilerin ve bilginin yazıya geçirilerek saklanması ve daha uzak yerlere ulaştırılması söz konusu olmuştur. Önceleri kil, papirüs, parşömen ve ipeğe yazılan yazı için daha sonra kâğıt kullanılmıştır. Ama diğerlerine göre ucuz olmasına rağmen kâğıt “...sanayi devrimine kadar oldukça pahalı, seçkinci bir yazı malzemesi olarak kalmıştır (Geray, 2003: 10).” Yazının iletileri saklayabilmesi iletişim için önemli bir aşamadır, ama yazma sürecinin zor ve maliyetli olması, bu yüzden yazının yaygınlaşmaması, yine bugün bildiğimiz anlamda bir medyanın oluşmasını bu dönemde de engellemiştir. Basılı Yayınlar ve İlk Medya İletişim araştırmalarında genel olarak kabul gören görüşe göre ilk medya ürünleri, 15. yüzyıldan sonra matbaa ile basılıp yayılan, gazete, kitap ve dergi gibi ürünlerdir. Gerçekten de iletilerin sistematik bir şekilde üretilip çoğaltılması, sonrasında geniş kitlelere ulaştırılması bu dönemden sonra yaygınlaşmıştır. Yazının kullanılmaya başlamasından 15. yüzyıla kadar insanlar birçok kez yazıyı mekanik olarak üretip çoğaltabilecek makineler yapmayı denemişlerdir. Ancak bu teknolojinin yaygın ve etkili kullanımı, 1450’den sonra Gutenberg’in yaptığı makine ile mümkün olmuştur. Toplumun kültürel gelişiminde önemli bir çoğaltım teknolojisi olan matbaanın kullanılmaya başlamasından sonra, insanların sözlü kültüre ait birçok özelliği değişmeye başlamıştır. Öncelikle sözlü kültürün söylentiye dayalı yapısı zayıflamıştır. Yazılı bilgi sözlü bilgiye göre daha kesin ve kalıcıdır. İkinci olarak insanların bilgiye ulaşması kolaylaşmıştır. El yazması kitaplar az bulunur ve pahalıyken, matbaa ile basılan kitaplar daha çok insana daha kolay ulaşmıştır. Bilgiye ulaşımın kolaylaşması, insanların bazı alanlarda özgürleşmelerini de sağlamıştır. Herkesin bilgiye daha kolay ulaşabilir olası, din adamları ve pahalı kitaplara ulaşabilen zenginlerin bilgi üzerindeki tekelinin kırılmasını sağlamıştır. İnsanların dinî metinlere ulaşabilmesi ve bunları kendilerinin yorumlaması, dini kullanarak insanları yönlendirenlerin otoritesini zayıflatmıştır. İnsanların çevrelerinde olup bitenleri haber almaları için günlük gazeteler de bu dönemde yaygınlaşmıştır. McQuail’e göre gazete, yeni yazınsal ve kültürel oluşumlarla farklı bir toplum biçiminin doğmasını sağlamıştır. İletişim tarihinde eski olandan kopuş ve yeni bir dönemin başlangıcıdır. Gazetenin, süreli ve düzenli yayınlanması, açıkça satışa sunularak ticari temeli pekiştirmesi ve haber ve bilgi iletmenin yanında reklam, eğlendirme, dedikodu tarzı yeni içeriklerle sunulması bunun nedenidir. Yani gazetenin sistematik bir şekilde geniş kitlelere bilgi ve haber satması, iletişimin şeklini değiştirerek iletişim tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. 18.yüzyıldan sonra sanayi devrimi ile gazetenin önemi iyice artmıştır. Bu dönemde her türlü üründe makine gücü ile üretime geçilince üretim miktarı ve hızı artmış, bu yüzden daha fazla insan, yeni oluşan iş gücü ihtiyacını karşılamak için kentlere göç etmiştir. Kentteki insanlar arasında okuma bilenlerin oranı artmıştır, böylece gazete okuma alışkanlığı yaygınlaşmıştır. McQuail’in belirttiği gibi, gazete ile iletişimin sadece şekli değil, yapısı da değişmeye başlamıştır. Gazete, açık şekilde insanların satın alması için sunulan, haber ve bilginin birer ticari mal hâline geldiği ilk kitlesel üründür. Aynı zamanda sadece bilgi ve haber değil, eğlence ve dedikodu da satmaktadır, yanında reklamı ile birlikte. Bu anlamda gazete, bilginin ve haberin kitlesel ticaret anlamında alınıp satılmasını sağlayan, arkasında iletişim alanında ticari olarak kurumsallaşmış yapılar, yani medya sahipleri yaratan iletişimin ilk örneğidir. Radyo ve Sesin Uzaklara Aktarılması Radyo, sesin önce elektromanyetik dalgalara, sonra da tekrar sese dönüştürülmesi sistemi ile çalışır. İnsanoğlu tarihinde ilk defa uzak mesafeler arasında, kablo gibi bağlantılara ihtiyacı olmadan hızlı ve gelişmiş bir iletişim şeklini radyo ile sağlamıştır. Diğer iletişim araçlarına göre hızlı ve kolay taşınabilir olması radyoyu uzun bir süre en önemli medyalardan biri yapmıştır. Okuma eylemi gibi nispeten yorucu ve eğitim gerektiren bir eylem yerine radyo karşısındakinden sadece dinlemesini beklemektedir. Bu da radyonun bir medya olarak ulaşabildiği kitleyi genişletmektedir. Özellikle dil farkı yüzünden radyo farklı toplumların kültürel iletişiminde fazla etkili olmasa da, aynı toplum içindeki kültürel ilişkilerde uzun bir süre önemli roller oynamıştır. Monaco’nun da belirttiği gibi “Radyonun temel amacı yalnızca öyküler anlatmak ve enformasyon aktarmak değil, aynı zamanda sürekli bir işitsel ortam yaratmaktır.” Bu sürekli olarak insanın yanında olan işitsel ortam, aynı zamanda insanların medya ile ilişkilerinin gelişmesini ve medya alışkanlıklarının artmasını sağlamıştır. Sinema ve Hareketli Görüntünün Kaydedilmesi Görüntünün etkili bir şekilde kaydedilmesi 19. yüzyılın başlarında fotoğraf ile olmuştur. Fotoğraf, gazetelere ve diğer basılı yayınlara yazının yanında görsel bir malzeme olarak katkıda bulunmuştur. Hareketli görüntünün kaydedilmesi ve kitlesel olarak insanlara ulaştırılması ise Lumiere kardeşlerin yaptığı sinematograf cihazı ile 19. yüzyılın sonlarında mümkün olmuştur. Hareketli görüntünün kaydedilmesinin temelinde fotoğraf teknolojisi vardır. Belirli sayıda fotoğrafın hızlı şekilde gösterilmesi ile izleyen insanlarda hareketli görüntü izlenimi yaratılmaktadır. Çekilen hareketli görüntüleri büyük sinema perdesinde izlemek insanlar için ilk başlarda çok şaşırtıcı bir deneyim olmuştur. Öyle ki Lumiere kardeşlerin ilk gösterimlerinde, gara giren bir treni gösteren sahneyi izleyen seyircilerin, trenin üzerlerine geldiğini zannedip kaçıştıkları rivayet edilmektedir. Daha sonra insanlar hareketli görüntüleri izlemeye alışmışlardır ve sinema gündelik hayatın bir parçası hâline gelmiştir. Başlangıcında kitlelerin eğlencesi olarak ortaya çıkan sinema, arkası da büyüyen endüstri, yani ticari ilişkiler ağı ile birlikte o zamandan bu güne kadar büyüyen ve genişleyen bir medya işlevi görmektedir. Sinema insanlara bilgi vermekten çok hikâye anlatır. Daha önce kitap gibi basılı yayınlarla anlatılan kurmaca hikâyeler, sinemada görüntü ve ses ile anlatılmaktadır. Bu da insanların gerçek hayatlarına daha yakın bir deneyim sağlamaktadır. Kitaplardaki hikâyeleri okumak zorunda olan insanlar, sinemada sadece izleyip dinlemektedir. Bu anlamda sinemanın görüntülü ve sesli oluşu, gerçek hayata benzerliği hikâyelerin etkisini arttırmaktadır. Bu hikâyelerin tek işlevi insanlara iyi vakit geçirmek ve onları eğlendirmek değildir. Hikâyeler ayrıca kültürel öğelerin aktarılması işlevi de görmektedirler. Anlatılan hikâyelerdeki iyiler ve kötüler, kahramanlar insanlar için örnek oluşturmaktadırlar. Ayrıca erkeklerin ve kadınların nasıl davrandıkları, aile içi ilişkiler, saygı, sevgi, gelenekler, kanunlar, mutlu olmak için yapılması gerekenler gibi birçok konuda insanlar bu anlatılan hikâyelerden etkilenebilmektedirler. Sinemanın görsellik ağırlıklı olması farklı toplumlarda ve kültürlerde de etkili olmasını sağlamıştır. Dil farkı sorununun dublaj ve alt yazı ile aşılması filmlerin yapıldıkları ülke ve kültürden farklı coğrafyalara ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Daha güçlü sinema endüstrisine sahip Avrupa ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan filmler dünyadaki diğer ülkelere daha kolay yayılmıştır. Bunun sonucunda bu ülkelerin kültürlerinde yer alan modalar, davranış ve düşünce şekilleri gibi özellikler diğer ülkelerin kültürlerini etkilemiştir. Televizyon ve Görüntünün Uzaklara Aktarılması Geleneksel medya içinde belki de insanı en çok meşgul eden iletişim aracı televizyon olmuştur. Radyo ile benzer çalışma şekline sahip televizyon, sesin yanında görüntünün de hızlı bir şekilde uzaklara aktarılmasını sağlamıştır. 20. yüzyılın başlarında gelişmeye başlayan, ortalarından itibaren en etkili zamanlarına yaşayan televizyon, medya şekillerinin ve içeriklerinin hızla değişmeye başladığı günümüzde hâlâ etkisini sürdürmektedir. Televizyon, radyonun kolay ulaşılabilirliği ile sinemanın görsel ve işitsel gücünü birleştirmiştir. Radyo gibi sürekli evin içinde olan ve haber veren televizyon aynı zamanda sinema gibi filmlerle ve dizilerle hikâyeler de anlatmaktadır. Bunun yanında televizyonla beraber yarışma ve eğlence programları gibi birçok tür ve dramatik öğelerle güçlendirilmiş reklamlar gibi birçok yeni anlatım insan hayatına girmiştir. Bütün medyalar gibi televizyon da haber ve bilgi vermenin yanında eğlendirme, reklam yapma özellikleri olan ticari bir araçtır. Monaco, bu konuda “Televizyonun hem bir eğlence hem de bir enformasyon aracı olması nedeniyle, bazen birincinin esasen kurmaca doğasıyla ikincinin kurmaca-olmayan doğası arasında ayrım yapmakta zorlanırız” demektedir. Yani bir aracın hem eğlendirmesi hem de bilgi ve haber vermesi, bunları yaparken reklam yapıp bir şeyler satmaya çalışması insanların kafasını karıştırabilmektedir. Haber ve bilgi verme zamanı ile reklam yapma zamanı ya da eğlence zamanı birbirine karışabilmektedir. KÜRESELLEŞME VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ Ekonomik olarak küreselleşmenin yeni ya da olumlu bir şey olup olmadığı tartışmalarının ötesinde, iletişim alanında küreselleşme, insanların hayatına etkileri açıkça gözlemlenebilen bir olgudur. Friedman’a göre “Küreselleşmenin kendine özgü tanımlayıcı teknolojileri vardır: Bilgisayarlaşma, minyatürleşme, dijitalleşme, uydu iletişimi, fiber optik teknolojisi ve internet. Bu teknolojiler küreselleşmenin tanımlayıcı perspektifinin ortaya çıkmasına yardımcı olmuştur”. Gerçekten de iletişim teknolojilerinde bugüne kadar yaşanan ve yaşanmaya devam eden değişiklikler olmasaydı, bugün küreselleşmeden ve küresel bir iletişimden bahsetmek mümkün olmayabilirdi. Geleneksek medyanın “kamu yararı”na yönelik yayın ilkesinin yerini burada “kârlılık” ilkesi almıştır. Sınır ötesi yayıncılığın, özelleştirme süreçleri sonucunda kamu dışındaki aktörlerin ve hatta yerel düzeyde ve bireysel düzeyde yayın yapabilme imkânı ortaya çıkmıştır. Teknolojinin ucuzlaması da bu süreçte kolaylaştırıcı bir etki oluşturmuştur. Yayınlarda “ulusal kimlik ve kültür” endişesi kalmamıştır. Bu teknolojik değişimlerin öne çıkanları şunlardır: • Uydu teknolojisi, • Fiber optik ağlar, • Sayısallaşma, • Bilgisayar, • İnternet. Uydu Teknolojisi Uydular, bir gezegenin çevresinde, onun çekim gücünün etkisiyle dönen daha küçük gök cisimleridir. Yapay uydular ise çeşitli amaçlarla yeryüzünden fırlatılan ve genellikle kapalı bir yörünge çizerek yerkürenin çevresinde dolanan araçlardır. 1957’de SSCB’nin uzaya yolladığı ilk yapay uydu Sputnik 1’den sonra günümüze kadar çeşitli amaçlarla binlerce uydu uzaya gönderilmiştir. Bunlar haberleşme, televizyon yayını, yön bulma (navigasyon) uyduları, askerî uydular ve meteoroloji uyduları gibi birçok amaç için kullanılmaktadır. Haberleşme uyduları, temel çalışma prensibi olarak yeryüzünden aldığı sinyalleri yine yeryüzünün belirli bir bölgesine gönderirler. Uydu teknolojisi dünyanın her yerinden yapılan telefon konuşmaları, İnternet bağlantıları, bilgi alışverişi gibi uygulamaları olanaklı kılan, bir bakıma uzayı veri ve kitle iletişimi amacıyla kullanılabilecek bir araç-ortam hâline getiren sistemlerdir. Uydu teknolojisinin gelişmesiyle birlikte kıtalar arası iletişim kolaylaşmış, karasal iletişim araçlarının ulaşamadığı ve yaygın olmadığı uzak bölgelerle bile iletişim mümkün hâle gelmiştir. Fiber Optik Ağlar Bilginin, verilerin ve sinyallerin kablolarla, tellerle taşınması telgrafın geliştirilmesinden beri kullanılan bir yöntemdir. Teknoloji geliştikçe kabloların veri taşıma kapasitesi artmaya devam etmektedir. Fiber optik kablolar, görüntü ve sesin eş zamanlı olarak devrede olmasının istendiği, yüksek veri akışına gerek duyulduğu zaman kullanılan bir teknolojidir. “Fiber optik kablolarda veriler-sinyaller, daha önce kullanılan bakır tel kablolarda taşındığı gibi elektron parçacıkları olarak değil, veri taşıma kapasitesi çok daha yüksek olan foton parçacıkları (kızıl ötesi ışınlar) hâlinde, ışık hızında taşınmaktadır”. Fiber, sözlük anlamı olarak “lif” demektir. Fiber optik kablolar, iletişimi elektrik akımı olarak değil, ışık parçacıkları olarak taşırlar. Ancak, bunlar gözle görünmeyen kızılötesi ışınlardır. Bu ışınlar bir saçtan daha ince olan fiber lifleri üzerinden gönderilirler. Elektrik akımı yerine ışık parçacıklarının kullanılmasının nedeni, ışık parçacıklarının elektrik akımına oranla daha fazla kapasiteye sahip olmasıdır. Yani fiber optik taşıma ile bilgi ışıkla taşınmaya başlamıştır. Bu elektrik akımına göre çok daha hızlı bir taşıma yöntemidir. Ayrıca fiber optik kablolar elektromanyetik ortamlardan etkilenmedikleri için bu tür taşımada kayıplar metal kablolara göre daha az olmaktadır. Daha çok bilgiyi aynı anda taşımaya imkân vermesi, iletişimin hızlanmasını sağlamıştır. Kıtaları birbirine bağlamak için daha önce deniz altına döşenen eski kabloların yerine fiber optik kablolar kullanılarak bugün alıştığımız anlamda sürekli hızlanan iletişimin yolu açılmıştır. Bilgisayar İnsanların yerine sayısal işlemleri yapmaları için icat edilip geliştirilen bilgisayarlar, yani bilgi işlemciler, temel olarak belirli komutlara göre verileri işleyen ve depolayan makinelerdir. Sözlük anlamı olarak da çok sayıda aritmetiksel veya mantıksal işlemlerden oluşan bir işi, önceden verilmiş bir programa göre yapıp sonuçlandıran elektronik araç demektir. Özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren hesap makinesi benzeri cihazların geliştirilmesi ile başlayan süreçte, uzun yıllar içinde bugün bildiğimiz anlamdaki bilgisayar geliştirilmiştir. Ama temelde bilgisayarın mantığı aynı kalmıştır. İnsanların yapmak istemediği ya da yapamayacağı işleri yaparak onların hayatını kolaylaştırmak bilgisayarın temel amacıdır. Zaman içinde gelişen teknoloji ile bilgisayarın işlevleri ve amaçları da farklılaşmıştır. Bilgisayarın iletişim teknolojisine en büyük etkilerinden biri kullandığı dildir. Sayısal işlemleri yerine getirmesi için geliştirilen bilgisayar sayısal bir dil kullanmaktadır. Günümüzdeki bilgisayarların çoğu verileri kaydetmek için ikili sayı tabanındaki sayıları, Yani 0’ları ve 1’leri kullanırlar. Bu da iletişimde sayısallaşmaya (dijitalleşmeye) neden olan en önemli faktörlerden biridir. Sayısallaşma (Dijitalleşme) Sayısallaşma, bilginin saklanması, işlenmesi ve aktarılmasında yaşanan büyük bir değişimdir. Günlük hayatımızda karşımıza daha çok “dijital” ve “analog” kelimeleri ile çıkan bu ayrım, aslında verinin kaydedilme, saklanma ve aktarılmasındaki ayrı mı işaret etmektedir. Analaog kelimesi, sözlük anlamı olarak benzer, eş anlamına gelmektedir. Yani bir nesnenin analog olarak kopyalanması, onun bir benzerinin oluşturulmasıdır. Sayısal olarak aynı nesnenin kopyalanması ise o nesnenin sayısal veri hâline dönüştürülmesidir. Sayısallaşma, “...verilerin, yani ses, müzik, yazı, fotoğraf, görüntü biçiminde her tür enformasyonun, “bit”lere (0 ve 1’lere), yani bilgisayar diline, mikroişlemciler yardımı ile dönüştürülmesidir”. Biraz karmaşık olan bu tanımı daha anlaşılır hâle getirmek için bir örnek verelim. Aynı nesnenin fotoğrafını, analog dediğimiz geleneksel bir fotoğraf makinesi ile çektiğimizde olan şey, o nesneden yansıyan ışığın makinenin içine girerek bir fotoğraf filmi üzerine kopyasının çıkarılmasıdır. Yani nesnenin kimyasal bir benzeri, yansıması üretilmiş olur. Aynı fotoğrafı dijital, yani sayısal bir makine ile çektiğimizde ise nesneden yansıyıp gelen ışık, makinenin içerisindeki bir işlemci tarafından sayısal veriye, yani 0’lara ve 1’lere dönüştürülür ve öyle saklanır. Analog kayıt yönteminde her veri kendi özelliğine göre saklanır, fotoğraf kimyasal bir iz olarak, görüntü ve ses elektrik dalgalarına dönüşerek yazı yine yazı olarak saklanır veya iletilir. Sayısallaşma ile bütün bilgiler aynı biçime getirilerek sayısal olarak saklanmaya başlamıştır. Analog yönteme göre daha az yer kaplayan, aktarımlar sırasında veri kaybı daha az olan sayısal teknolojinin kullanımı ile iletişimin kalitesi ve hızı çok büyük oranda artmıştır. İnternet Genel ağ da denen İnternet, zaman içinde gelişen ve neredeyse bütün dünyayı saran iletişim ağıdır. Önce Amerika’da askerî olarak geliştirilen ve bilgisayarları birbirine bağlayan sistem, 1970’lerden itibaren halkın kullanımına açılmış ve zamanla bütün dünyaya yayılmıştır. Fiber optik kablolar ve uydu iletişimi gibi birçok teknolojiyi kullanan İnternet bağlantısı, aynı zamanda verileri sayısal olarak taşıdığı için iletişimin çok hızlı olmasını sağlamaktadır. İlk önceleri askerî haberleşme için kullanılan internet, daha sonra devlet kurumlarında, üniversitelerde ve en sonunda kişisel kullanıcıların iletişimi için kullanılmaya başlamıştır. Bugün dünyanın neredeyse bütün coğrafyalarında, devlet hizmetleri, güvenlik birimleri, hastane ve okul gibi kurumlar, şirketler, medya ağları ve kişisel bilgisayarlar birbirine bağlanmıştır. KÜRESELLEŞME VE YENİ MEDYA Sürekli değişen ve gelişen bir ortamda yeniyi tanımlamak oldukça zordur. Friedman’ın da dediği gibi “... küreselleşme sisteminin tanımlayıcı ölçümü hızdır...”. Günümüzde insanlar her şeyin daha hızlısı için şartlandırılmışlardır: Daha hızlı İnternet bağlantısı, daha hızlı bilgisayarlar, daha hızlı ulaşım, daha hızlı iletişim. Küreselleşeme çağında bugünün moderni ve yenisi, yarının gelenekseli ya da eskisi olabilmektedir. İnternet ve bilgisayar teknolojisinin geliştiği ilk yıllarda yazılan kitaplarda, bilgisayarda kullanılan disket teknolojisi yeni olarak gösterilirken bugün disketin adı bile geçmemektedir. Ama bilgi saklama aracı olarak disket, sayısallaşma teknolojisinin bir ürünüdür. Günümüzde kullanılan bilgi saklama araçları, disketten çok daha fazla kapasiteye sahip olsalar da benzer şekilde sayısallaşmanın sağladığı imkânların bir sonucudurlar. Bu anlamda yeni medyanın öğelerinin neler olduğundan çok, onu geleneksel medyadan ayıran özelliklerini bilmek daha önemlidir. Böylece karşımıza çıkan bir iletişim aracının özelliklerine bakarak onun hangi kapsama girdiği konusunda fikir yürütebiliriz. Yeni medyanın geleneksel medyadan ayrılmasını sağlayan temel farkları şu şekilde sıralayabiliriz: • Sayısallık • Kitlesizleştirme • Eş zamansızlık • Etkileşim • Ağa (İnternet’e) bağlı olmak • Ulaşılabilirlik Sayısallık Sayısallık, yeni medya ürünlerinde her şeyin sayısal, yani dijital hâle gelmesidir. Çünkü hızlanan dünyada analog olana yer yoktur. Daha pahalı, zor ve yavaş bir işlem olan analog saklama ve iletme, medyanın bütün alanlarında yerini sayısal teknolojiye bırakmaktadır. Öyle ki geleneksel medyanın eski ürünleri, eski filmler ve şarkılar gibi ürünler de sayısal ortama taşınmaktadır. Kitlesizleştirme Kitlesizleştirme, yeni medyanın bireye, yani kitlenin içindeki insanlara davranışlarının değiştiğini belirten bir kavramdır. Geleneksel medya, karşısındaki kitleye ve o kitle içindeki bireylere aynı şekilde davranmakta, aralarında ayrım yapmamaktadır. Yani bir gazete, onu bayiden alan herkes için aynı şeyleri yazmaktadır. Benzer şekilde sinema salonuna giden insanlar toplu hâlde aynı filmi hiçbir değişiklik olmadan izlemektedir. Yeni medya ile kurulan ilişkide ise bireye kitleden ayrı olarak da iletiler sunulabilmektedir. Bireyin medyayı kullanma alışkanlıkları kayıt altına alınarak ona özel içerikler hazırlanmaktadır. Örneğin İnternet’teki arama motorları, kullanıcının girdiği siteleri ve incelediği başlıkları türlerine göre ayırıp kaydını tutmaktadır. Sonra bu kayıtlar o arama motorunun sahibi şirket ya da onun bu bilgileri sattığı başka bir şirket tarafından kullanılabilmektedir. Bu şirketler, aldıkları bilgilere göre kullanıcıya özel reklamlar hazırlamakta ya da kullanıcıyı ilgileneceğini düşündükleri başka içeriklere yönlendirmektedirler. Böylece her bireye özel içerik hazırlanabilmektedir. Ama bu yeni medyanın artık kitle iletişim aracı olmaktan çıktığı anlamına gelmemektedir. Yeni medya da karşısında bir kitle varmış gibi davranmaktadır. Kişiye özel bu ileti hazırlama süreci, gelişen teknolojinin getirdiği imkânlar sonucunda oluşmuştur, yeni medyanın insanlara farklı davranmayı amaçlamasından dolayı değil. Eş Zamansızlık Eş zamansızlık, yeni medya ile kurulan ilişkide eş zamanlı olmanın gerekmediğini anlatan kavramdır. Yani insanların geleneksel medya ile kurdukları ilişkide olduğu gibi belli zaman sınırlamalarının olmadığını ifade etmektedir. Örnek olarak, sinemanın geleneksel kullanılışını düşünelim. İnsanların film izlemek için belirli bir sinemadaki, belirli saatte yapılan gösterime gitmeleri gerekmektedir. Eğer o anda film herhangi bir yerde gösterilmiyorsa beklemek zorunda kalacaklardır. Benzer şekilde gazetenin geleneksel kullanımında, o günün sabahında gazetesini alan ve dünün haberlerini okuyan kişi, o gün olan olayları okumak için yarının gazetesini beklemek zorundadır ya da televizyondan hava durumunu öğrenmek isteyen kişi, televizyonların hava durumunu yayınladığı saati takip etmelidir. Geleneksel medyanın aksine yeni medyada ise kullanıcı, izleyici için böyle zaman sınırlamaları yoktur. Örneğin bir film izlemek isteyen kişi sinemayı beklemek yerine internetteki ya da İnternet’e bağlı televizyonlardaki ödemeli sistemlerle istediği filmi istediği zaman izleyebilmektedir ya da gün içinde olan olayları veya hava durumunu öğrenmek isteyen kişi, beklemek yerine İnternet’teki sürekli güncellenen haber sitelerinden istediği bilgileri alabilmektedir. Etkileşim Etkileşim, yeni medya ürünlerinin kullanıcıya sağladığı önemli olanaklardan biridir. Geleneksel medya ile kurduğu ilişkide alıcının tercih hakkı sadece gönderilen iletiyi alıp almamak ile sınırlıdır. Yani alıcı bir gazeteyi ya okur ya da okumaz, bir filmi ya izler ya da izlemez. Ama yeni medyanın etkileşim özelliği ile alıcının mesaj üzerinde, yani kendisine sunulan film, haber, program benzeri içerikler üzerinde kontrolü artmıştır. Öncelikle artık alıcının istediği filmi, müziği, haberi İnternet üzerinden arayıp bulma imkânı vardır. Benzer şekilde gelişmiş televizyon teknolojisi olan etkileşimli televizyonlar ile seyirciler istedikleri programı ve filmi seçip izleyebilmektedirler. Etkileşimin diğer bir boyutu hikâye anlatımındaki değişimlerdir. Gelişmekte olan bazı yeni program formatlarında, hikâyenin gelişimindeki bazı bölümler seyircinin tercihine bırakılmaktadır. Yani hikâyenin belli bir yerinden sonra nasıl gelişeceğine seyirci karar vermektedir. Bunu yaparken tabii var olan seçenekler arasından bir tercih yapmaktadır. Yine de bu gelişmeler alıcının kendisine iletilen içerik üzerinde kontrolünü arttırmaktadır. Özellikle bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ve verilerin sayısal olarak işlenmesinin geleneksel medyaya göre kolaylıklar sağlaması yeni medyada etkileşimin oluşmasını sağlamıştır. Yeni medyada alıcının seçim şansının artmasının yanında içeriğin zenginleşmesi de söz konusudur. Bu da çoklu metin, çift yönlülük ve çoklu ortam gibi olanakları ortaya çıkarmıştır. Etkileşimin en önemli boyutlarından biri ise alıcının kullanıcı durumuna gelmesi ve içerik üretebilmesidir. Etkileşim, iletişim sürecine katılmış teknik düzenlemeler yardımıyla alıcının, verici olabilmesi veya kaynağın mesaj üzerinde kontrolünü arttırabilmesidir. Yani yeni medyada iletişim çift yönlüdür ve bu da alıcının da üretim sürecine katılıp verici, yani kaynak durumuna geçebilmesini sağlamaktadır. Çoklumetin Hiper metin ya da üst metin de denen çoklu metin, medya ürünün sadece tek bir metin olmanın ötesine geçmesidir. Geleneksel medya ürünlerinde bir yazı sadece bir yazı, bir görüntü sadece bir görüntü iken yeni medyada artık her medya sadece bir metinden fazlası olabilmektedir. Bunun için, içinde başka yazılara, fotoğraflara ya da görüntülere link, yani bağlantı taşıyan bir İnternet sayfası örnek verilebilir. Böylece o İnternet sayfasındaki metin okunurken aynı zamanda başka metinlere, fotoğraflara, görüntülere ya da başka kaynaklara ulaşılabilmektedir ya da görüntü yayınlayan bir sitedeki videoyu izlerken o video üzerine eklenen yazı ve bağlantılar da çoklu metin örneği olarak gösterilebilir. Video izlenirken o bağlantılar seçilerek konuyla ilgili başka video ya da sitelere geçmek mümkün olmaktadır. Çift Yönlülük Yeni medyayı geleneksel medyadan ayıran en önemli özelliklerden biri de yeni medyanın çift yönlü olmasıdır. Bu geleneksel medyanın sahip olmadığı bir özelliktir. İnsanlar iletişimin ilk dönemlerinde, yüz yüze iletişim kurarken girdikleri iletişim çift yönlüydü. Bugün de gündelik hayatımızda girdiğimiz yüz yüze ilişkilerde bu durum söz konusudur. Bu durumda kaynak durumundaki kişi, karşı tarafa aktardığı iletinin karşılığını hemen alabilmektedir. Örneğin bir soru sorulduğunda cevabı hemen alınabilmektedir ya da bir şey söylendiğinde karşı tarafın tepkisi hemen görülebilmektedir. Ama kitle iletişim araçlarının, yani medyanın gelişiminden sonra bu durum kesintiye uğramıştır. Geleneksel medyanın kitle ile kurduğu iletişim tek yönlüdür. Örneğin bir gazete kuruluşu, yayınladığı gazeteyi okuyan kişilerin, o gazetedeki haberleri okuduktan sonraki tepkilerini görmemektedir. Gazetenin ulaştırdığı mesajlara okuyucunun verdiği karşılık gazeteye ulaşmamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, o gazete okuyucusunun daha sonra gazete kuruluşuna mektup yazarak ya da telefon ederek ulaşmasının bu ilişkiyi çift yönlü yapmamasıdır. Bu durumda araya başka bir iletişim aracı daha girmektedir. Okuyucunun bu şekilde gazeteye ulaşmasına “geri dönüş” denmektedir ve bu durum iletişim sürecinin başka bir aşamasıdır. Geri dönüş için araya başka bir kanal girmek zorundadır. Gazete gibi diğer geleneksel medya örnekleri de tek yönlü bir iletişimi mümkün kılmaktadır. Benzer bir şekilde bir televizyon izleyicisinin karşılığını, o televizyon kanalı ancak izlenme oranlarını öğrenerek almaktadır. İzleyicinin televizyondaki programı izlerken söyledikleri, hissettikleri televizyon kanalına ulaşmamaktadır. Yeni medyada ise bu süreç değişip iki yönlü olmaktadır. İletişimin çift yönlü olabilmesi için kaynak ve hedefin aynı iletişim kanalı üzerinde yer değiştirmesi gerekmektedir. Örneğin gazeteyi değil de bir İnternet sitesindeki haberi okuyan kişi, o haber hakkındaki yorumunu haberin altına ekleyerek iletişim sürecini çift yönlü hâle getirmektedir. O kişinin yazdığı yorum, o haberi yazan kişiye ve haberi okuyanlara aynı kanal üzerinden ulaşacağı için, burada yorumu yazan kişi de kaynak durumuna gelmektedir. Yeni medyada alıcının kullanıcı olması ve kaynak durumuna gelmesi birçok şekilde olmaktadır. İnsanların kendi hazırladıkları görüntüleri İnternet’te yayınlamaları bunun bir örneğidir. Ayrıca sosyal medya ve blog denilen ortamlarda insanlar kendi hazırladıkları birçok içeriği paylaşma şansı bulmaktadırlar. Bu gelişmeler yani medyanın çift yönlü ve etkileşimli olmasının bir sonucudur. Çoklu Ortam Yeni medyada birden fazla ortamı aynı anda ve aynı araç ile kullanabilme özelliği mevcuttur. Geleneksel medyada örneğin kitap okurken müzik dinlemek için ayrı bir cihaz kullanmak gerekirken, yeni medyada bu ikisi aynı anda ve tek bir cihazla yapılabilmektedir ya da bir film izlerken aynı anda internete girmek ya da bir kitap okumak yeni medyada mümkün olabilmektedir. Ağa (İnternete) Bağlı Olmak Bir ağa bağlı olmak ve sürekli iletişim içinde olmak yeni medyanın en belirleyici özelliklerinden biridir. Bunun aksine geleneksel medyada bir sinema filmi, kitap, radyo programı ya da televizyon haberi arasında direk olarak bir bağlantı yoktur. Yeni medyada ise neredeyse bütün iletişim kanalları İnternet üzerinden birbirine bağlıdır. Bağlı olmayanlar bile hızla bu ağa katılmaya devam etmektedirler. İnternet’e ilk bağlanan makineler olan bilgisayarların dışında, İnternet’e bağlı televizyonlar, bilgisayar özelliği taşıyan akıllı cep telefonları ve hatta medyaya dâhil olmasalar bile buzdolapları ve klimalar bile internete bağlanmaya başlamışlardır. Dünyadaki bütün iletişim araçlarını birbirine bağlayan internet sayesinde, yeni medya sürekli birbirine bağlı ve her zaman her yerden ulaşılabilir hâle gelmektedir. Ulaşılabilirlik Ulaşılabilirlik özellikle yeni medyanın sayısallık ve ağa bağlı olma özelliklerine dayanmaktadır. Ayrıca mobil, yani taşınabilir şekillerde de olması yeni medyanın ulaşılabilirliğini arttırmaktadır. Geleneksel medyaya göre, yeni medya insan hayatına daha fazla girmiş ve daha çok ulaşılabilir hâle gelmiştir. Örneğin insanlar geleneksel medyada film izlemek için sinema salonlarını ya da evlerindeki televizyonları kullanırlarken yeni medya ile neredeyse akla gelebilecek her yerde film izleyebilmektedirler. Uzun ve kısa yolculuklarda, otobüs beklerken, hatta tuvalette bile sadece tek bir medyaya bağlı kalmadan istedikleri gazeteye, aynı anda istedikleri filme ya da müziğe ulaşabilmektedirler. Belirleyici özelliklerini saydığımız yeni medyanın öğeleri, daha önce bahsettiğimiz gibi sürekli değişebilmektedir. Genel olarak İnternet bağlantısına sahip ve bilgisayar özelliği olan yeni medya öğelerine şöyle örnek verebiliriz: İnternet ve bilgisayar; İnternet’e bağlı ve bilgisayar özelliği taşıyan cihazlar (akıllı cep telefonları, taşınabilir tablet ve bilgisayarlar, elektronik kitap okuyucular gibi araçlar); Sosyal medya; Bilgisayar oyunları; İzleyicinin var olan içerikler arasından istediğini seçmesini sağlayan etkileşimli televizyonlar. Bu sürecin sonunda; - Tüketim kültürü ve kitle kültürü yaygınlaşmıştır. - Çeşitli toplumlarda “kültür emperyalizmi” endişesi oluşmaya başlamıştır. - Yaşam tarzları küreselleşmiş, insanlar birbirine yaşam tarzı noktasında daha da çok benzemeye başlamışlardır. - Ulusal kültürler ve kimlikler zayıflamaya başlamıştır. - AB gibi ulus-üstü kimlikler gelişmiştir. - Küresel kültür çatışmaları ortaya çıkmıştır. - Medyada dil konusundaki hassasiyetler deforme olmuş, görüntünün egemen olduğu bir medya anlayışı yerleşmiştir.