devlet muhasebesinin işlevselliği

advertisement
DEVLET MUHASEBESİNİN İŞLEVSELLİĞİ
Ahmet AYDOĞDU
I – Devlet Muhasebesi
Muhasebe; genel ve ihtisas muhasebeleri olmak üzere türlere ayrılmaktadır. Bu bağlamda
devlet muhasebesi, ihtisas, bir diğer ifade ile uzmanlık muhasebe türü içerisinde yer
almaktadır.
Devlet Muhasebesinin tanımı da aslında genel muhasebenin tanımından farklı değildir. Genel
muhasebede işletme ön planda iken devlet muhasebesinde devlet faaliyetleri ve bu
faaliyetlerin sebep ve sonuçlarının muhasebeleştirilmesi söz konusudur.
Devlet muhasebesinin şu özellikleri taşıması beklenir.
- Karar vermede doğru bilgiyi sağlaması,
- Kamu hesapları kapsamında bütçe gelir ve harcamalarına ilişkin belge sisteminin
oluşturulması,
- Hizmet maliyetlerinin belirlenmesi,
- Uygulama sonuçları ve performans verilerinin sunumu,
- Yıl içinde gelir ve harcamaların kontrolünü ve gelecek yıla ilişkin değerlendirme imkanını
sağlaması ve
- Kamuoyuna devletin mali durumunun anlaşılabilir bir şekilde belli periyotlarla rapor
edilmesidir.
Bu özelliklerden anlaşılacağı üzere devlet muhasebesi ekonomik planlama, bütçeleme,
sorumluluğu belirleme ve faaliyetlerin değerlendirilmesini kolaylaştırma fonksiyonlarına da
sahiptir.
Devlette kar motifinin yokluğu ve kamu erkini kullananların yasamanın isteklerine uymayı
amaçlaması devlet muhasebesini ticari muhasebeden ayıran en büyük etkendir.
Devlet muhasebesinin, merkezi idarelerin borç ve nakit yönetiminin, mali ve maddi
varlıklarının durumuna, gelecekte ortaya çıkabilecek yükümlülüklere, ihale edilen işlerin
değerlendirilmesine; harcamacı birimler bakımından ise nakit yönetimi, varlık yönetimi,
taahhütlerin sürdürülebilirliği ve bütçe formülasyonunun kolaylaştırılmasına imkan sağlaması
gerekir.

Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı
Geleneksel olarak muhasebenin tabanı nakit esası olmakla birlikte, ödeneklerin kontrolü ve
hizmet maliyetlerinin ölçülmesi zorunluluğu, tahakkuk esasının da kullanılmasını
gerektirmiştir.
Nakit muhasebesi sisteminde, işlemler genel anlamda parasal bir giriş veya çıkışın fiilen
gerçekleştiği zaman kayıtlara geçirilir.
Tahakkuk muhasebesinde ise muhasebe kayıtlarının tutulmasında kayıt işleminin gelir veya
giderin fiilen tahsil edilmesi veya ödenmesi değil, mal veya hizmetin teslim alınması veya
hizmetin yerine getirilmesi örneğinde olduğu üzere gider veya gelirin tahakkuk ettirildiği
zaman esastır.
Gerek nakit gerek tahakkuk esasına dayalı muhasebe sistemlerinde destekleyici unsur olarak
taahhüt hesaplarına yer verildiğini görmekteyiz. Taahhüt hesaplarında, mal ve hizmet
edinmek için yapılan ihale sonucu sözleşme ve siparişler ve uzun dönemli yükümlülükler
kaydedilir.
Kamu hesaplarının tutulmasında gerek nakit gerek tahakkuk esasının karşılıklı faydaları ve
sakıncaları vardır.
Nakit esasına dayanan muhasebe daha sade ve basittir. İşlemlerin izlenmesi kolaydır ve hesap
sonuçlarının çıkarılıp değerlendirilmesi süratlidir. Uzun süren ve çeşitli aşamalarda
sonuçlanan büyük yatırım projeleri gibi harcamalar yerine, kısa sürede sonuçlanan aylık
ödemesi, cari giderler gibi tek aşamalı harcamaları belirlemek için elverişlidir. Bütçenin
ekonomik etkisini nakit ödeme ve tahsilatlar dolayısıyla açıklama gücü nedeniyle avantaj
sağlamaktadır. Avans ve kredi işlemlerini kapsaması ve idari basitliği diğer avantajlarıdır.
Ancak nakit dışı işlemleri izleme imkanı vermemesi nedeniyle mali yönetim ve ekonomik
analiz için gerekli bilgileri sağlamadığı gibi devletin yükümlülükleri ve alacaklarını
göstermemesi nedeniyle de dezavantaja sahiptir.
Tahakkuk muhasebesinde ise bütçe hesaplarının izlenmesi daha zor olmakla birlikte,
uygulama aşamalarının izlenmesine ve tahminine olanak veren, program yönetiminde
etkinliği, iş birimlerinin performansını ve tanımlanmasını kolaylaştıran etkinliği yönünden
özel sektörde ve kamu kesiminin ticari işletmelerinde daha yaygın olarak kullanılmaktadır.
Planlama ile ilgili ihtiyaçlar ve bütçe etkisinin analizi, borçlanma politikalarının parasal
tedbirlerle koordinasyonu, şeffaflık ve mali saydamlığın sağlanması gibi özellikleri nedeniyle
devlet muhasebelerinin bazı gelişmiş ülkelerde tahakkuk bazlı olmasına doğru bir eğilim
vardır.
Ülkemizde devlet muhasebesi sistemine baktığımızda esas olarak bütçe uygulamasına yönelik
ağırlıklı olarak nakit esasına dayanan bir sistem vardır.
Ancak, 1983 ve 1990 yıllarında yapılan değişikliklerden sonra devlet muhasebe sistemimiz,
bazı tahakkuk unsurlarını ve mahsup dönemi uygulamasını içermesi nedeniyle söz konusu
süreçte (uyarlanmış) nakit esası ile (uyarlanmış) tahakkuk esası arasında bir yerde
kalmaktadır. Buna göre işlemler, bütçe odaklı olarak nakit esasına göre kaydedilmekle
birlikte, mali yılın bitiminden sonra mahsup dönemi olan yeni mali yılın ilk ayında da
hesaplar açık tutularak bir önceki yılın bütçesi ile ilgili işlemlerin muhasebeleştirilmesine
devam edilmektedir. Ancak mahsup döneminde kaydedilecek işlemler 1050 sayılı Muhasebe-i
Umumiye Kanununda ve yılları bütçe kanunlarında belirlenmiş harcamalarla sınırlıdır. Aynı
zamanda nakit esaslı muhasebede izlenmeyen bazı yükümlülükler (emanetler,nakit etki
yaratmayan borçlar gibi) ve varlıklarda (iştirakler, bütçe dışı sermaye oluşumları gibi)
muhasebe sistemimizde kayıt altına alınmaktadır.
Devletimizin mevcut yapılanması içerisindeki faaliyetlerine baktığımızda ise, geleneksel
anlamdaki tanımlamaların gerektirdiği görevler yanı sıra sosyal hukuk ve refaha yönelik
devletin yerine getirmek zorunda olduğu faaliyetler ile birlikte devletin asli görevi olmayan
bazı kamu hizmetlerinin de kamu görevi niteliğinde devletin asli faaliyetleri içerisinde
algılandığını ve karma bir yapı içerisinde ayrımlaştırılmadan muhasebeleştirildiğini
görüyoruz.
Bu aşamada muhasebe tekniğinden beklenen yönetim aracı olarak kullanılması gereğinin
yerine getirilemediği görülmektedir. Bunda en büyük etkenin devletin asli fonksiyonları
dışında olan kamu hizmeti faaliyetlerini, hatta en basiti sosyal tesis bünyesindeki lokantacılık
hizmetinin dahi bütçe ve muhasebeleştirme açısından kamu görevi gibi kabullenilmesidir. İşte
bu aşamada bu tür hizmetlerin de devlet muhasebesi içerisinde ayrı bir hesap olarak
izlenmediğini, devletin asli görevlerinden kaynaklanan harcamalarla birlikte havuz
mahiyetindeki tek bir hesap olan Bütçe Giderleri Hesabında gösterildiğini, bu durumun doğal
sonucu olarak bu hizmetin sunulduğu alanların personel, cari ve yatırım harcamalarının devlet
muhasebesi içerisinde devletin asli faaliyeti gibi yer aldığını görüyoruz.
Şüphesiz bu durum sadece devlet muhasebesi sistemimizin bir zaafiyeti değildir. Bu durum
söz konusu hizmetlerin örneğin bahse konu sosyal tesisin planlanması ve yapımına ilişkin
yatırım hizmetlerinin yatırım programına alınması, bütçede bu amaçla yatırım ödeneği tefrik
edilmesi, işletme safhasındaki personel ve diğer harcamalar için cari karakterli ödenek
ayrılması ve tüm bu ödeneklerin kullanılması sonucundaki gerçekleşmelerin devlet adına bir
borç olarak bütçeye gider kaydedilmesinin doğal bir sonucudur.
İşte bu aşamada halen uygulanmakta olan bütçe ve devlet muhasebe sistemimizin kavrayacağı
devlet faaliyetlerinin sınırının iyi çizilmesi sorunu karşımıza çıkmaktadır.
Yukarıda yer verdiğimiz konulara ilaveten modern kamu yönetimlerinde, kamu
muhasebesinin sektör gözetmeksizin iki ana hedefi olduğunu söyleyebiliriz.
I. Mali yönetim ve denetim aracı olmak.
II.Ulusal ekonominin planlanması ve yönetimi için gerekli ekonomik bilgileri sağlamaktır.
Devlet muhasebesi sistemimize bu iki gereksinimi sağlayıp sağlamadığını sorgulayarak
baktığımızda yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Devlet muhasebe sistemimizin
mali yönetim ve denetim aracı, ulusal ekonomimizin planlanması ve yönetimi için neleri
ihtiva etmesi gerektiğini mevcut yapıya göz atarak bakalım.
II – Devlet Muhasebesinin Hukuki Alt Yapısı ve Görevliler
Kamu kesimi muhasebe ve kayıt sistemine bakıldığında ;
- Genel ve katma bütçeli idarelerin 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ve ilgili
yönetmeliklere,
- İl özel idarelerinin ve belediyelerin İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan ayrı ayrı
yönetmeliğe,
- Döner sermayelerin kendilerine özgü çıkarılmış yönetmeliğe,
- Vakıfların kendi kanunlarına göre hazırlanan mevzuata,
- Dernekler ve federasyonların Dernekler Kanunundaki hükümlere,
- Sendika ve konfederasyonların ise kendilerine göre oluşturdukları sisteme göre,
kayıt tutup rapor hazırladıklarını söyleyebiliriz. Bu konudaki dağınıklığa daha sonra
değinilecektir.
Devlet muhasebesi denildiğinde kamu kesimi içerisinde sadece genel ve katma bütçeli
idareler tarafından uygulanan muhasebe kastedilmektedir. Genel ve katma bütçeli idarelerin
uyguladıkları devlet muhasebe sistemimizin hukuki alt yapısını 26 Mayıs 1927 tarihli 1050
sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ve bu yasaya göre Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan
Devlet Muhasebesi Yönetmeliği ve Devlet Harcama Belgeleri Yönetmeliği oluşturmaktadır.
Devlet muhasebesini bu kapsamda uygulayan kişiler saymanlar, uygulayan birimler ise
saymanlıklardır.
Sayman görevini yerine getiren kamu görevlileri ilçelerde Malmüdürü, illerde Defterdarlık
Muhasebe Müdürü ve Bakanlıklarda Merkez Saymanlık Müdürü unvanları ile görev
yapmaktadır. Her statüdeki vergi dairesi müdürleri aynı zamanda gelir saymanlık
hizmetlerinden sorumludur.
Devlet muhasebe kayıtlarının dayanağı belgelere göz attığımızda, taahhüt, tahakkuk ve verile
emri belgelerinde sayman yanı sıra gider ve gelirin gerçekleşmesinde görev alan tahakkuk
memurları ile giderin gerçekleşmesine ve ödenmesine yazılı izin veren ita amiri görevlileri
bulunduğunu görmekteyiz.
Konumuz itibariyle devlet muhasebe sisteminin daha işler bir yapıya nasıl kavuşması
gerekliliğini ön planda tuttuğumuzdan bu aşamada ita amiri, tahakkuk memuru ve sayman
tanımları, görev ve sorumluluklarına daha fazla yer vermeden bu hususların 1050 sayılı
Muhasebe-i Umumiye Kanunu, 178 sayılı Maliye Bakanlığı Teşkilatı Hakkındaki Kanun
Hükmünde Kararname, 832 sayılı Sayıştay Kanunu ile Devlet Muhasebesi Yönetmeliğinde
ayrıntılı bir şekilde düzenlendiğini belirterek geçmek istiyorum.
Ancak burada şu hususu vurgulamak istiyorum. Mevcut devlet muhasebe sistemimizde yer
alan hesaplar son derece fazla ve karmaşık olmasına rağmen bir gider ile ilgili tahakkuk,
gerçekleşme ve ödeme işlemlerinin muhasebeleştirilmesinde görevli memurlarımızın eğitim
durumlarına bakılmaksızın büyük bir performans gösterdiklerini görüyoruz. Ancak tahakkuk
memurlarında aynı performansın olduğunu söylemek maalesef mümkün değildir. Bunda en
büyük etken bir giderin yapılmasına gerek gösteren ita amirliği müessesesinin tam ve sağlıklı
işlememesi yanı sıra gider tahakkuk memurluğunun bir uzmanlık mesleği olduğuna yeterli
önem verilmeyerek birçok kurumda mali konularda yeterli bilgi düzeyine sahip olmayan
memurlara bu tür görevlerin verilmesidir. Bu durum ödenek-çıktı sürecindeki etkinlik ve
sorumluluk müessesesinin iyi işletilememesine de sebep teşkil temektedir. Bu nedenle
tahakkuk birimlerinin ve gider tahakkuk memurluğu ile ita amirliği müessesesinin öncelikle
yeniden düzenlenmesi zorunluluk arz etmektedir.
III – Devlet Muhasebesi Milli Muhasebe İlişkisi
Karma ekonominin uygulandığı ülkemizde geleneksel anlamda devletten beklenen asli ve
sürekli faaliyetler yanı sıra sosyal ve refah devleti tanımlamalarının gerektirdiği harcamaların
da giderek kamu harcamaları içerisindeki payının arttığını yukarıda belirtmiştik.
Bu neden başta olmak üzere gerek hükümet, gerek karar alma sürecinde rol alan kamu kurum
ve kuruluşlarının ülkenin ekonomik göstergelerine esas olacak değerleri bilmesi, alınacak
kararların ekonomiye doğrudan veya dolaylı olarak yapacağı etkileri değerlendirmesi, çok
kısıtlı kaynakların ekonomik anlamda en rasyonel biçimde kullanımını sağlamak üzere uzun
dönemli kalkınma plan ve hedefleri ile yıllık programları yapması, her şeyden öte mali
yönetim ve denetimini saydamlık ilkesi çerçevesinde yeterli bir şekilde sürdürebilmesi
açılarından hızlı bir bilgi sistemine ve sunumuna ihtiyaç bulunmaktadır. Bir diğer etken ise
vergi ödeme bilincinde olsun veya olmasın her vergi mükellefine kamuya açık olma gereği
bilgi sunmak devletin asli fonksiyonlarından olmalıdır.
Bu kapsamda en güvenilir konsolide bilginin milli muhasebede olacağı tartışmasızdır. Milli
muhasebeye kamu kesimine ilişkin mali ve ekonomik verileri vermek ise devlet
muhasebesinin asli görevidir.
Bu derece önemli bir gereksinimi karşılamak durumunda olan devlet muhasebe sisteminin ise
bu amacı sağlamaya uygun olarak kurulması ve işlemesi temel koşuldur.
Bu safhada halen ülkemizde uygulanan kamu muhasebe sistemi içerisinde;
- Devlet hesaplarının milli hesaplara entegre edilmesi sırasında kavram ve muhasebe
birliğinin olmaması,
- Uygulamaları hakkında devamlı bilgi verecek kamu kurum ve kuruluşlarının sınırlı olması,
- Bu kurumlar arasında düzenli ve otomatik bilgi akışı olmaması,
- Kamuoyuna bilgi açıklamak gerekirken kamu kurum ve kuruluşları arasında dahi bilgi
vermeme gayreti ve gizliliğinin bulunması,
- Bilgi akışı sağlansa bile gerek kullanılan kavram ve tanımlar, gerek raporlama yöntem ve
zamanlarının uyuşmaması,
açısından çok önemli boyutlara ulaşan güçlükler ve temel sorunlar bulunmaktadır.
IV – Ülkemizde Muhasebe Uygulamaları
Bu hususta en büyük eksiklik ülkemizdeki muhasebe uygulamalarının çok dağınık durumda
olmasıdır. Özel sektör açısından muhasebe uygulamaları tek düzen muhasebe sistemi
uygulanması sonucunda mali ve bankacılık sektörü dışında belli bir yeknesaklığa
kavuşmuşken, kamu sektörü açısından aynı şeyi söylemek mümkün değildir.
Kamu kesiminde ticari amaçlı kamu kurumlarında uygulanan tek düzen muhasebe
sisteminden devlet muhasebesine, tek taraflı kayıt esasına göre tutulan köy bütçe
uygulamasına kadar birbirinden bağımsız, raporlama ve konsolidasyona imkan vermeyen bir
dizi muhasebe uygulaması bulunmaktadır.
IV.a – Genel ve Katma Bütçeli İdare Dışındaki Kurum ve Kuruluş Muhasebe
Uygulamaları
Kurumsal bazda muhasebe uygulamalarına baktığımızda kamu iktisadi teşebbüslerinde ilk tek
düzen muhasebe sistemi 7/2767 sayılı kararname ile 1.1.1972 tarihinde yürürlüğe konulmuş;
aynı kararname kapsamı dışında bırakılan bankacılık işletmeleri hakkında Bankalar Birliğince
hazırlanan tek düzen hesap planı 1986 yılında uygulamaya girmiş, sınai işletmelerde maliyet
muhasebesi ile ilgili olarak Devlet Planlama Teşkilatı Tekdüzen Muhasebe Koordinasyon
İhtisas Komisyonu tarafından belirlenen esaslar ise 1977 yılında uygulamaya girmiştir.
Kamu iktisadi işletmeleri açısından yaşanan bu farklılık özellikle vergilendirme işlemleri
açısından 1.1.1994 tarihinden itibaren Tek Düzen Muhasebe Sistemi Uygulama Genel
Tebliğinin bağlayıcılığı çerçevesinde kamu iktisadi işletmelerinin hesap planlarını bu tebliğe
göre değiştirme zorunluluğunu sağlamış olup halen bütün kamu iktisadi işletmelerinde bu
tebliğe uygun tek düzen hesap sistemi uygulanmaktadır.
Ancak burada halen güncel olan üç kamu bankasının zararının, faaliyet zararımı - görev
zararımı tartışması dahi netleşmeyen rakamının, bütçe görüşmeleri sırasında 2000 yılı Ekim
ayında 10-11 milyar dolar, 2001 yılı Mart ayında ise 15-17 milyar dolar olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisinde gündeme getirilmesini ve net bir şekilde açıklanamadığını belirtelim. Bu
durumun haklı bir izahının olmadığı ve kamu muhasebe sisteminin bilgi üretme, yayma ve
şeffaf olma hususlarının yerine getirilemediğinin canlı örneğini teşkil ettiğini vurgulayarak
konumuza dönelim.
Döner sermaye, belediye ve özel idare muhasebe uygulamalarına baktığımızda devlet
muhasebe sistemi dışında kendi muhasebe yönetmelikleri çerçevesinde devlet
muhasebesinden bir adım önde tek düzen muhasebe sistemlerini oluşturduklarını ve kullanılan
hesap planlarının genel ve katma bütçeli kuruluşlar hesaplarıyla konsolidasyona imkan
verecek düzeyde olduğunu söyleyebiliriz.
Köy tüzel kişilikleri için gerçekte bir muhasebe uygulamasından bahsetmek mümkün değildir.
Bütçeleri, gelir ve gider işlemleri olmasına rağmen gelir ve giderleri tek taraflı kayıt
yöntemine göre kayıt edilmekte ve sonuçta basit bir hesap özeti düzenlenmektedir. Muhasebe
işlemlerinin en az belediye ve il özel idareleri seviyesine yükseltilmesi gerekmekle birlikte bu
birimlerde muhasebe işlemlerini yürütecek seviyede bir görevli olmaması ve yetersiz
bütçelerinin alınacak bu tedbiri destekleyecek mahiyette bulunmaması en büyük engel olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Kamu fonları ve sosyal güvenlik kuruluşlarına bir göz attığımızda Emekli Sandığı, SSK ve
Bağ-Kur’un hesap planı ve muhasebe uygulamaları açısından iyi durumda olmalarına rağmen
her birinin muhasebe uygulamasının kendine özgü nitelik taşımasının konsolidasyona uygun
olmadığını görüyoruz. Bu nedenle öncelikli olarak kendi aralarında uyumlu bir muhasebe
planına sahip olmalarının sağlanması tüm kamu kurum ve kuruluşlarınca uygulanacak ortak
bir muhasebe planına entegre edilmelerini kolaylaştıracaktır.
Kamuda bütçe birliğini bozup, mali disiplinsizliğe yol açtığı eleştirilerine hedef olan kamu
fonları ise nispeten bu yönleriyle disipline edilmesine rağmen muhasebe uygulamaları
açısından tekdüze hale getirilememiştir.
IV.b – Genel ve Katma Bütçeli İdare Muhasebe Uygulamaları
Kamuda en fazla kaynak kullanan genel ve katma bütçeli kuruluşların muhasebe sistemine
baktığımızda, muhasebe uygulamalarının 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununa göre
çıkarılmış olan Devlet Muhasebesi Yönetmeliğine göre yürütüldüğünü görüyoruz.
Yönetmelikte genel ve katma bütçeli kuruluşların ağırlıklı olarak bütçe işlemlerine ilişkin
hesaplarına ve büyük ölçüde nakit esasına göre işleyişine yer verilmiş, bugün için devlet
muhasebesinde en büyük eksiklik olarak görülen ayniyat muhasebesi ve uygulamalarına
ilişkin ise bazı patrimuvan unsurları dışında bu yönetmelikte ayrıntılı olarak yer
verilmemiştir.
Genel ve katma bütçeli kuruluşların kamu içerisindeki payının büyüklüğüne rağmen
uygulanan devlet muhasebe sistemi, bütçe hesapları açısından TBMM ne verilen uygunluk
bildirimine bu aşamada ancak cevap verebilmektedir. Bütçe hesapları açısından bile ayrıntı
nitelikte alt hesaplar bulunmamaktadır. Gider hesapları yönünden ayrıntılı dökümler bütçe
kanununa ekli R harcama formülüne uygun olarak gider cetvellerinde, gelir hesapları
yönünden de gelir cetvellerinde yer almakta ve bu cetveller merkeze intikal ettirilmektedir. Bu
aşamada tam bir raporlama sistemi de uygulanamamaktadır. Ayrıca, mal ve demirbaş
muhasebesinin olmaması, stok ve amortisman hesaplarının hiç yer almaması devlet
muhasebesinin milli muhasebeye uyarlanmasında son derece önemli eksikliktir. Bu durum
planlama ve konsolidasyonu da güçleştirmektedir.
IV.c – Devlet Muhasebe Sisteminin Daha İşlevsel Bir Yapıya Kavuşturulması İçin
Yapılan Çalışmalar
Bununla birlikte bütçe işlemlerinin hesabında belli bir seviyeyi yakalayan uygulamanın genel
kabul gören muhasebeye uygun hale getirilmesi için Maliye Bakanlığı bünyesindeki
çalışmalara son yıllarda hız verilmiştir.
Bu kapsamda yapılan çalışmalar 24 Mart 2001 tarihli Resmi Gazetenin mükerrer sayısında
yayımlanan "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı"
nda yer alan;
- Kamuda muhasebe birliği ilkesinin sağlanması, bütçe dışında kalan kurumların
tanımlanabilecek özel durumlar hariç olmak üzere kendi özel muhasebe sistemlerini
oluşturması,
- Mali saydamlığın sağlanmasına yönelik olarak düzenli ve standartları önceden belirlenen
bilgi ve rapor verme yükümlülüğünün kamu kurumları için zorunlu hale getirilmesi,
- Bütçenin bütçeyle ilgisi olan tüm harcamaları ve gelirleri kapsayacak şekilde genişletilmesi,
hususları çerçevesinde yürütülmektedir.
Bütçenin, bütçe ile ilgisi olan tüm harcamaları kapsamasına yönelik olarak bilindiği üzere tüm
kamu fonlarının kapatılması, gelir ve giderlerinin konsolide bütçe içerisine alınması, kamu
bankası görev zararları için gerekli ödeneğin bütçede tefrik edilmesine yönelik kanun
tasarılarının bu kapsamda öncelikli olarak TBMM gündemine alınarak gerekli kanuni
düzenlemelerin bir kısmının kanunlaştığını bir kısmının ise gerçekleşme safhasında olduğunu
belirtmek istiyorum.
Devlet muhasebesine yönelik düzenlemeler ise Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel
Müdürlüğünün "Kamu Mali Yönetim Projesi" çerçevesinde sürdürülmektedir.
Projede; devlet muhasebe sisteminin zaafları olarak,
- Kapsamının gerek kurumlar itibariyle gerek konu itibariyle dar olduğu, sadece genel ve
katma bütçeli kuruluşları kapsadığı, duran varlıklara ve borç yönetimine ilişkin bilgi
üretilemediği,
- Hesapların detayı hakkında bilgi alınamadığı,
- Ekonomik analizlere uygun bilgi ve raporların oluşturulamadığı,
- Kamu hesaplarının konsolidasyonuna uygun olmadığı,
hususlarına yer verilmiş; proje hedefleri olarak;
- Kamuda muhasebe birliğinin sağlanması,
- Ekonomik analizlere uygun ağırlıklı olarak tahakkuk esasına dayalı bilgi üretilmesi,
- Her türlü muhasebe bilgisinden detaya ulaşılması,
şeklinde sayılmış; bu hedeflerin;
- Devletin bütün varlık ve yükümlülüklerini kapsayan uluslararası muhasebe standartları ve
tek düzen muhasebe sistemi ile uyumlu bir muhasebe sisteminin araç olarak kullanılmasıyla,
mümkün olacağından yola çıkılmış; üretilecek bilgilerin,
- Bütçe yönetimi,
- Gelir yönetimi,
- Borç yönetimi,
- Nakit yönetimi,
- Varlık yönetimi,
tarafından kullanılabilir olması amaçlanmıştır.
Bu proje kapsamında, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununda değişiklik yapılmadan;
- Öncelikle bir taslak hesap planı çıkarılması,
- Kısa dönemde faaliyet sonuçlarının tahakkuk esasına göre, bütçe uygulama sonuçlarının
nakit esasına göre ayrı ayrı gösterilmesi ve
- Hesapların kodlanması, tanımlanması, işleyişi ve muamelatının belirlenmesi,
- Sistemin uluslararası muhasebe standartlarına uygun hale getirilmesi,
hedeflenmiştir.
Yukarıda yer verilen hususların en kısa sürede devlet muhasebe sisteminde işlerliğe
kavuşturulması artık bir zorunluluktur.
Saydamlık, bilgilerin paylaşımı, toplam kalitenin sağlanması buradan geçmektedir. Bu
aşamada devletin muhasebesini bilmenin kimler için ve neden önemli olduğuna göz atarak
kamusal anlamda denetimin hangi safhada olduğuna bakalım.
V – Kamusal Denetim
Bilindiği üzere gelişmiş ülkelerde devlet için hesap verebilirlik çok önemlidir. Vergi
mükellefleri ödedikleri verginin nerelere harcandığını bilmek isteyeceklerdir. Ancak iyi bir
raporlama, bilgi üretme kalitesine sahip bir muhasebe sistemi vergi mükelleflerine bilgi
sunabilecektir.
Parlamentolar hükümete harcama yetkisi vermektedirler. Halkın parasını harcama yetkisi
alan hükümet bunu en iyi şekilde harcamak zorundadır. Bunun tespiti iyi bir muhasebe bilgi
sistemi ile yapılabilir.
Halka daha iyi hizmet vermek için çabalayan yürütme iyi bir bilgi sistemi ile hizmetleri
yerinde ve zamanında yapabilecektir.
İşte bu safhada "Nasıl bir devlet muhasebesi?" sorusu tekrar gündeme gelmektedir. Yukarıda
ayrıntılarına yer verdiğimiz gibi devlet muhasebesi bilgiyi her düzeyde üretebilecek
kapasitede olmalıdır. Bunun için birim maliyetin hesaplanabilmesi gerekmektedir. Birim
maliyet hesaplamasına imkan vermeyen bir muhasebe sistemi iyi bir bütçeleme imkanı
vermeyecektir. Yeterli bilgi düzeyine sahip olmayan bütçe idaresi yıllık bütçeler yoluyla
kaynak tahsisini ya gerektiğinden fazla ya da gerektiğinden az yapacaktır. Bu da kamu
hizmetlerinden istenen verimin elde edilmesini engelleyecektir. Birim maliyetin
hesaplanabilmesi, doğru bilginin üretebilmesi idareye performans bütçeleme ve denetlemesi
konusunda imkan tanıyacaktır. Sorumlusu belli olan bir birimin maliyeti tespit edildiğinde
sorumluların yıllar itibariyle başarıları ölçülebilecektir. Performans bütçelemesi ve denetimi
başarı ile başarısızlığı ölçecek, başarısızların ortaya çıkmasını sağlayacak ve kamusal mal ve
hizmet üretiminin miktarını ve aynı zamanda kalitesini artıracaktır. Bir diğer deyişle birim
maliyetin hesaplanması bizi fayda/maliyet analizine götürecektir.
Dolayısıyla kamusal denetimin sağlıklı olarak yapılmasında iyi bir devlet muhasebesi
sisteminin varlığı önem taşımaktadır. Makro ekonomik analizlere imkan vermeyen,
anlaşılabilir nitelikte olmayan ve detay bilgi vermeyen hesap planının hesap verilebilirliğin iyi
bir unsuru olduğundan bahsedilemeyeceği gibi mali alandaki gelişmelerin takibini
kolaylaştırması da beklenemez.
Esasında iyi bir muhasebe sistemi etkinlik denetimine imkan veren bir muhasebe sistemidir.
Yapılan iş ve işlemlerin ekonomik, verimli ve etkin bir şekilde yapılıp yapılmadığını
gösterecek düzeyde olmalıdır. Bugünkü anlamda Sayıştay’ın biçimsel denetimden öteye
geçmeyen uygunluk denetimi, performansı ölçmede yeterli değildir. Uygunluk denetimi
yoluyla kamu idaresinin etkin çalıştığını tespit etmek zordur. Uygunluk anlamında çok
başarılı bir yönetim, performans anlamında çok başarısız olabilir. Esasında etkinlik denetimini
gerçekleştirmek hem iç denetim ve hem de dış denetim kuruluşlarının görev alanındadır.
Burada dış denetim yönlendirici olmak zorundadır. Çünkü, dış denetim parlamento adına
yapılmakta, parlamentolar kamu kaynaklarının kullanımında daha hassas olmak zorundadır.
İyi bir dış denetim iç denetimi de iyi olmak konusunda zorlayacaktır.
Gelişmiş ülkelere baktığımızda, iç denetim kurullarının belki de çalışma yöntemi olarak
hantallığı, iç denetim birimi kurmanın zorluğu ve objektifliği konusundaki bir takım şüpheler
nedeniyle mevzuatlarında kurumların kendilerini devlet tarafından yetki verilmiş özel denetim
kuruluşları tarafından denetlettirip raporlarını idareye ve parlamentoya vermek gibi
zorunlulukları vardır. Aynı zamanda, bu denetim raporlarını yayımlamak zorundadırlar.
Bugün için birçok yabancı ülke üniversitesinin internet sayfasına bakıldığında özel denetim
bilgilerini, kütüphanelerde ise kamu kurumlarına ilişkin özel denetim raporlarını görmek
mümkündür.
Ülkemizde benzer uygulamayı kısa dönemde yaşamanın mümkün olacağını söylemek çok
zordur. Bunda en büyük etken kamusal anlamdaki bilgilerin diğer kamu kurum ve
görevlilerinden dahi gizli tutulmaya çalışılması, bütçe sorumlusu ve uygulayıcıların henüz
kamu denetiminden dahi kaçmak istemeleridir. Ancak toplam kalite yönetimi açısından
yaptırılacak çalışmaların özel denetime bir anlamda öncü görevi üstleneceğini bu aşamada
söyleyebiliriz.
İşte bu safhada gelişmiş ülkelerde denetimin olmazsa olmaz koşulu olan sistem denetiminin
ülkemiz için bir zorunluluk arz ettiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Performans denetimi
yanında sistem denetimi önem taşımaktadır. Yapılan araştırmalara göre, bir idari sistemde
başarının % 85-90’ı iyi işleyen bir sisteme bağlıdır. İnsanlara bağlı kısım son derece küçüktür.
Bu açıdan devlet muhasebe sisteminin sistem denetimine uygun hale getirilmesi denetimin
işlevselliği açısından önemlidir.
Bir diğer önemli husus gelişmiş ülkelerde özel denetim kurumlarına kendilerini denetlettiren
birimlerin geçmiş yıl denetim raporlarını sunmak zorunda olmalarıdır. Bu aşamada geçmiş
denetim sonuçlarının takibi çok önemlidir.
Bugün dünyada her yerde performans konuşulmaktadır. Performans denetimi için öncelikle
performans kriterlerini sektörler itibariyle tespit etmek gerekir. Bakım ve onarımı yapılan yol
uzunluğu, aşılanan çocuk sayısı, hastanede ayakta ve yatarak tedavi gören hasta sayısı gibi....
Ülkemizde bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarına ilişkin görüşme tutanaklarına ve metinlere
baktığımızda bu kriterleri ve sonuçları göreceğimiz unsurlar, sadece bazı bakanların sunuş
metinlerinde gerek görürlerse lütfen açıkladığı, bir başka deyişle paylaşma ve verme
gereksinimi duydukları, süreklilik arz etmeyen bilgilerdir. Bu durumun doğal sonucu olarak
TBMM’nde kesin hesap kanun tasarıları hemen hemen hiç irdelenmemektedir. Bunda en
büyük etkenin kesin hesap kanun tasarıları ve raporlarının da devlet muhasebe sisteminin bir
gereği olarak iyi bir şekilde bilgiyi ihtiva etmemesidir. Bunun sonucu olarak bilgi üretemeyen
ve iyi bir raporlama sistemi olmayan muhasebe sisteminde bütün denetim birimleri, amirler,
bakanlar ve parlamento denetimde başarısız kalacaktır.
Oysa performans kriterlerini tespit ettikten sonra elde edilen verilerin takibi gerekir.
Performans denetiminde mutlak anlamda denetim kurumlarınca denetim diye bir şey yoktur.
Bu safhadaki denetim, herkes tarafından örneğin kamu görevlisinin ilgili bakanı tarafından
yapılacağı gibi mahiyetindeki personeli ve hizmet sunulan halk düzeyinde gerçekleşecektir.
Halk denetimi ise güncel anlamda ön plana çıkan "Toplam Kalite Yönetimi" nde, bir başka
ifade ile "Kamu Geliri ve Harcama Yönetiminde Kalite" de kendisini gösterecektir. Gelişmiş
devlet muhasebe sistemlerinin bu kalitenin yakalanmasındaki işlevi yadsınamaz.
VI – Sonuç
Ülkemizde kamu maliyesine ilişkin bilgi üretmede ve verileri toplamakta bir çok kuruluş çaba
sarf etmektedir. Bunların arasında Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet
İstatistik Enstitüsü, Hazine Müsteşarlığı ve Merkez Bankası en önde gelenlerdir. Ekonomiyi
yönlendirmede görev alan bu birimlerin öncelikli olarak tüm bilgilerini birbirlerine açmaları
ve mümkün olduğunca devlet muhasebesini ve bunlar arasında özel muhasebe sistemi
uygulamakta olanların hesap planlarını öncelikli olarak konsolidasyona uygun raporlama
tekniğine kavuşturmaları gerekmektedir.
İyi bir veri sağlama sisteminin geliştirilmesinde paylaşmaya inanmak en önemli etkendir.
Şüphesiz devletin gizliliğini gerektiren rakam ve unsurların belli yerlerde tutulmasından
bahsedilebilir. Ancak bu husus kişilerin veya siyasi grupların toplumsal prestijlerini kaybetme
endişesi ile bütünleşmemelidir.
Uluslararası yatırımcı kuruluşların ve mali kuruluşların ilk gözettikleri husus ülkenin
şartlarının iyi tahlil edilmesinden geçmektedir. Şeffaf olmayan veya şartları tam olarak
yansıtmayan bir ülkeye yatırım yaparak veya borç vererek hiçbir ülke veya kuruluşun
kendisini riske etmeyeceği ise bir diğer önemli etkendir.
Sonuç olarak muhasebe, yöneticinin karar almasında yardımcı en önemli teknik ancak her
türlü bilgiyi sağlayacak sihirli bir değnek değildir. İnsan ve yönetim anlayışı bunları
şekillendirecektir.
KAYNAKÇA:

Akmut, Özdemir., "Türkiye Devlet Muhasebesi", Atatürk Üniversitesi Yayınları,
1973.

"Devlet Genel Muhasebe Sistemine İlişkin Değerlendirme ve Öneriler", Maliye
Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü Yayını,1979

Güngör, A.Azmi., "Yönetim Aracı Olarak Türk Devlet Muhasebe Sistemi", Maliye
Bakanlığı Tetkik Kurulu Yayını No: 1981/231.

Bulutoğlu, Kenan-Kurtuluş, Erciş., "Bütçe ve Kamu Harcamaları", Ekin Yayınları,
1981.

Aydoğdu, Ahmet., "Kamu Harcamalarının Denetiminde 1050 sayılı Kanunun Rolü ve
Etkinliği", Türkiye’de Denetimin Etkinliği ve Verimliliği Sempozyumu, Maliye
Bakanlığı Yayın No: 1990/308.

Dişli, Mustafa-Kızılkaya,Eyüp., "(Çözümlü) Devlet Muhasebesi",
Kontrolörleri Derneği Yayını, 2000.

Kesik, Ahmet., "Türk Mali Yönetiminin İşleyişi Yönünden Yeniden
Yapılandırılmasına Yönelik Çabaların Yönü ve Bu Çabaların Değerlendirilmesi", 15.
Türkiye Maliye Sempozyumu (Türk Kamu Mali Yönetiminin Yeniden
Yapılandırılması ve Bu Yapılanmada Performans Denetiminin Yeri), Akdeniz
Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü 15.5.2000.
Muhasebat

Gedikli, Bülent., "Kamu Harcama Yönetiminde Kalite", CÇ Yeminli Mali Müşavirlik
Yayınları, 2001.

"Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı" ve
"Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar"ın Kabulüne Dair 2001/2129
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, R.G. 24 Mart 2001-Mükerrer.
Download