FELSEFE DERS NOTLARI

advertisement
FELSEFEYE GİRİŞ
FELSEFENİN ANLAMI:
--Yunanca seviyorum ‘’phileo’’ ve bilgi, bilgelik anlamına gelen ‘’sophia” sözcüklerinden
türeyen felsefe “bilgi sevgisi” veya “bilgelik sevgisi” yada “hikmet arayışı” anlamındadır.
--Felsefe sözcüğünü ilkez kullanan pythagoras dır.
--Felsefe, soru sorma, sorgulama yapabilme, akıl yürütme yeteneğine dayalı düşünmedir.
--Felsefe, hayatı ve anlamını sorgulamadır.
--Felsefe, dünyaya yönelen meraktır.
--Felsefe, evreni ve insanı açıklama çabasıdır.
--Felsefe, insan merak ve hayretinden kaynaklanır.
--Felsefede önemli olan felsefi sonuçlardan çok bu sonuçlara varma biçimidir.
--felsefede cevaptan çok soru önemlidir. Onu dinamik ve etkin kılan sorulardır.
--Filozof, bilgiyi arayan kişidir.
--felsefe bir bilim değildir.
Bilim:
. felsefe
.
Değişmez Yasalara ulaşmaya çalışır--Felsefe yasalara ulaşmaya çalışmaz
Nesneldir. ----------------------------------Felsefe nesnel değildir.
Kesindir, -----------------------------------felsefe kesin değildir.
Olgusaldır. ---------------------------------Felsefe olgusal değildir.
Kendine özgü inceleme alanı vardır--- felsefenin inceleme alanı tüm evrendir.
Metodolojik yöntemi vardır.-------------felsefenin metodolojik yöntemi yoktur.
FELSEFENİN KONULARI - ALANI
1.Bilgi felsefesi(epistemoloji) 2.Varlık felsefesi(ontoloji) 3.Ahlak felsefesi(etik)
4.Sanat felsefesi(estetik) 5.Din felsefesi 6.Siyaset felsefesi 7.Bilim felsefesi
FELSEFENİN ÇEŞİTLİ ALANLARLA İLİŞKİSİ
(1)Felsefe-Bilim İlişkisi
Her iki bilgi türü de varlığı anlamaya yönelir. Felsefe sorularıyla bilime yol gösterir, bilim ise
sorulara yanıt buldukça felsefenin yeni sorular sormasına neden olur.
Her ikisi de insanı ve varlığı bilinçli ve sistemli olarak araştırı.
Her ikisi de eleştirel ve kuşkucu bir bakış açısıyla konularını ele alır.
Her ikisi de akılcılığa dayanır.
Farklılıkları ise -Bilimlerde ilerleme vardır ve ortaya atılan bir iddia ya çürütülür ya da
ispatlanır. Felsefede ortaya atılan bir soru kalıcıdır ve hiçbir zaman kesin bir yanıta ulaşılamaz
-Bilim deneysel yöntemi kullanarak doğa yasaları bulmaya çalışır;oysa felsefe akıl yürütme
yoluyla varlığı anlamaya çalışır.
-Bilimler parçadan yola çıkarak varlığı açıklamaya yönelirler; felsefe tümel bir bilgidir,varlığı
bir bütün halinde ele alır
(2)Felsefe-Din İlişkisi
Her ikisi de varlığı ve yaşamı bütünsellik içinde ele almaya çalışır. Her ikisi de varlığın ilk
nedenlerine yönelirler.
Dinsel bilgiler varlığın bilgisini inanca dayalı olarak edinmeye çalışır.Kaynağı ise ilahidir.
Dinsel bilgilere vahiy yoluyla ulaşılmıştır ve buz yüzden de akıl ve mantıkla sorgulanamazlar.
Eleştiriye kapalı ve dogmatiktirler. Oysa felsefe bilgisi mantıksal analizler ve akıl yürütmeler
yoluyla bilgiye ulaşır ve dogmatik değildir.Bilgide otorite kabul etmez ve eleştirel sorgulayıcı
bilgilerdir. Felsefe dini problem edinerek inceler ve buradan Din Felsefesi ortaya çıkmıştır.
(3)Felsefe-Sanat İlişkisi
Felsefe ve sanatın amaç ve yönelişleri bakımından benzerlikleri vardır. Her ikisi de
evreni,doğayı,insanı anlamaya çalışır. Her ikisinde de yaratıcılık ön plandadır.Her ikisinde de
zorunlu olarak uyulması gereken bir yöntem bulunmamaktadır.
Farklılıkları ise Sanatsal bilgi sezgi ve yaratıcı hayal gücüyle elde edilen bir bilgi türü iken
felsefe akıl yürütme yoluyla elde edilir. Filozofun amacı doğru bilgiye ulaşmakken sanatçının
amacı güzele ulaşmaktır. Alışverişleri ise felsefe sanatı ve güzeli kendisine problem edinerek
Sanat Felsefi alanını doğurmuştur.Bununla birlikte her sanat dalının da dayandığı bir felsefi
anlayış bulunmaktadır.
FELSEFENİN GEREĞİ
1-İnsanın dünyaya bakış açısını değiştirir olaylara eleştirici ve sorgulayıcı yaklaşmamızı
sağlar.2-Hoşgörü kazandırır ve insanı olgunlaştırır.3-.İnsanın çevresinde olup bitenleri körü
körüne kabullenmeyip her şeye eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşmasını ve böylece kendi akıl ve
düşünce gücüyle olayları anlamasını sağlar.4-Kişiye kendi görüşlerinden başka görüşlerin de
olabileceğini, başkalarının da doğru düşünebileceğini gösterir.5-Bilgi toplumu haline
gelmemizde, bilginin üretilmesinde katkıda bulunur.6- Felsefe; evrende düşünen, anlamaya
çalışan, sorgulayan, eleştiren, yorumlayan bir varlık olmamızın ayrıcalıklı onurunu hissettirir.
FELSEFENİN NİTELİKLERİ
1.Sorular cevaplardan daha önemlidir.
2.Refleksif bir düşüncedir. (sorgulamanın kendisini de sorgulama)
3.Eleştirici ve sorgulayıcı bir düşüncedir
4.Akla dayanan düşüncedir
5.Temellendirmeye dayalı düşüncedir
6.Çözümleyici ve kurucu düşüncedir
7.Özneldir.
8.Evrenseldir
METAFİZİK
Doğa üstü konuları ele alan bunları akıl yoluyla açıklamaya çalışan evren ve insanla ilgili
çürütülmesi ve ispatlanması mümkün olmayan yorumlar getiren felsefe alanı
metafiziktir.Metafizik kavramı Aristo’nun yazılarını düzenleyen öğrencilerince kullanılmış,
Aristo’nun fizikle ilgili yazılarından sonra yazılanların Metetafizika (fizikten sonra gelen)
olarak adlandırılmasıyla doğmuştur. Metafiziğin konusu Aristo tarafından varlığın ilk
nedenlerinin araştırılması olarak belirlenmiştir.Metafizik tarihsel gelişim sürecinde varlığa,
bilgiye, insana;Tanrı ve ruh gibi doğa üstü kavramlarla yaklaşmış duyu organlarının kavradığı
nesnel gerçekliği dışlamıştır.
Metafiziğin temel problemleri 3 tanedir: varlık ile ilgili problemler(ontolojik), evrenin yapısı
ve oluşumu ile ilgili problemler(kozmolojik), tanrı ve ruh ile ilgili problemler.
Metafiziğin Tartıştığı Başlıca Sorunlar:
1-Varlıkla ilgili (ontolojik) sorunlar;
“Gerçekte var olan nedir?”sorusu metafiziğin yüzyıllardır tartıştığı temel sorunlardan
biridir.Bu soruya verilen cevaplar iki akımın doğmasına sebep olmuştur.
a-Materyalizm:Gerçekte var olan maddedir.Düşünce ve ruh maddenin ürünüdür.
b-İdealizm:Gerçekte var olan düşünce ve ruhtur.Madde düşünce ve ruhun ürünüdür.
2-Evrenle ilgili (kozmolojik)sorunlar:Metafizik evrenin nasıl oluştuğunu tartışır.Evrenin
oluşumu ile ilgili sorunların tartışılmasından üç ana akım doğmuştur.
a-Teleoloji(Erekbilim):Evren bir ereğe (amaca)göre oluşmuştur.Genelde Tanrının evreni
bilinçli ve planlı bir biçimde yarattığını savunan görüştür.
b-Mekanizm:Evrende her şey nedensellik ilkesine göre oluşmuştur.
c-Teoloji:evrende olup biten her şeyi Tanrıya bağlayan görüştür.
3-Ruhun varlığı ile ilgili sorunlar: Metafizik “Ruh var mıdır?” ,”Varsa Niteliği nedir?,Ruh
bedenle nasıl ilişkiye geçer?”,”Ruhun ölümsüzlüğü nasıl açıklanır?”gibi sorulara cevap arar.
BİLGİ FELSEFESİ (EPİSTEMOLOJİ)
*Bilginin; kaynağı, yapısı, imkanı, sınırları, ilkeleri ve çeşitli bilgi alanları hakkında
açıklamalar yapan, kısaca bilgiyi sorgulayan eleştiren çözümleyen felsefe dalıdır.
Bilgi Kuramının Temel Kavramları:
--Bilgi: özne ile arasında kurulan ilişkinin ürünüdür.
--Doğruluk: Bir önerme, inanç, düşünce yada kanaatin bazı temellere yada ölçülere bağlı
olarak sahip olduğu doğru olma özelliği. Gerçeklikle uyuşması. Düşünce ile nesne arasındaki
uyumdur.
--Gerçeklik: En genel anlamı içinde dış dünyada nesnel bir var oluşa sahip olan varlık.
Varolanların tümü. Bilen insan zihninden bağımsız olarak var olan her şey.
--Temellendirme: Bir sav için dayanak, gerekçe, temel bulma işidir. Savın önceki bilgilerle
desteklenmesidir. Temellendirme belirli bir iddianın ya da belirli bir kavramın kendisinden
daha açık başka iddialar veya kavramlarla desteklenmesi işidir. Bilimlerdeki deney ve gözlem
yoluyla ispatlamanın yerine felsefede temellendirme kullanılmaktadır.
--Tutarlılık: Düşüncelerin ortak bir ilkeyle birbirine bağlanmış olması durumudur.bir bütünün
parçaları arasında uyumun bulunmasıdır.
1.BİLGİNİN TANIMI
BİLGİ, suje (insan) ile obje (nesne) arasındaki karşılıklı ilişkiden çıkan bir sonuçtur. Sujenin
objeye ilişkin yargısıdır. Yaptığı açıklamasıdır.
bilgi aktları(bağları): İnsan zihninde bilginin oluşmasını sağlayan, suje ile obje arasındaki
ilişkiyi kuran bağlara Bilgi Aktları denir. Algılama, düşünme, anlama, açıklama, analiz, sentez
çıkarsama
2.BİLGİ TÜRLERİ
I.GÜNDELİK BİLGİ:
*kişilerin gündelik yaşamlarında çoğu kez rastlantısal olarak neden-sonuç ilişkisine dayalı
deneyimlerle elde edilen bilgi türüdür.
*Belirli bir yöntemle elde edilmiş bilgiler değildir.
*Sistemli ve tutarlı bilgiler değildir.
*Genel geçerliliğe sahip evrensel bilgiler değildir.
*Her türlü gündelik yaşam bilgisi,deneyim ve tecrübeye bağlı bilgiler,batıl inançların bilgisi
bu tür bilgilerden oluşur.
II.DİNSEL BİLGİ:
*Obje ile subje arasındaki anlam bağı iman-inanca dayanan bilgi türüdür.
-Mutlak ve kesin olma iddiasındaki bilgilerdir.-Dogmatik ve değişmez bilgilerdir.-Vahiy
yöntemiyle elde edilmiş bilgilerdir.-Her türlü dinsel inanç ve ritüele ait bilgi bu türden bir
bilgidir.
III.TEKNİK BİLGİ:
*bilimsel ve emprik bilginin pratiğe dönüşmesi ile ortaya çıkan bilgi türüdür.
*Yarar amacı gözetilerek elde edilen bilgilerdir.-Kesin bilgilerden meydana gelirler-Evrensel
bilgilerdir.-Belirli bir metotla üretilmiştir.-Değişen ve gelişen bilgilerdir.-Gündelik yaşantıda
ürettiğimiz her türlü araç ve gereç ile bunları kullanma bilgisi teknik bilgidir.
IV.SANATSAL BİLGİ:
*sanatçının dünya ile kurduğu özel ilişkiden çıkan bilgidir.
*Belirli bir yönteme bağlı olarak üretilmezler,yaratıcı bireyin bireysel etkinliğidir.-Sistemli bir
bilgi türü değildir.-Özneldir. Kişinin duyuş ve düşünüş biçimine göre değişir.-Tüm güzel
sanatlarda kullanılan bilgiler sanatsal bilgilerdir.
V.BİLİMSEL BİLGİ:
*akla gözlem ve deneye dayanan bilgi türüdür.
1.Olgusaldır. 2.Evrensel ve genel geçerdir.3.Nesnel bilgilerdir. 4.kesindir- 5.Yığılarak ilerler
birikimseldirler (kümülatiftir) 6.Sistemlidir 7.tutarlıdır ve geçerlidir 8.tekrarlanabilirdir 9.Belirli bir yöntem (Bilimsel Yöntem) kullanılarak üretilmiştir. 10.Yüksek bir doğruluk
değerine sahip bilgilerdir.
Bilimler 3 e ayrılır.
--Formel bilimler: objesi nesnel olmayan düşüncede üretilen soyut kavramlar olan mantık ve
matematik bilimleridir.
--Doğa bilimleri:konusu doğa ve doğa olayları olan bilimlerdir. Fizik-kimya-astronomibiyoloji-jeoloji gibi
--İnsan bilimleri: konusu insan ve toplum olan bilimlerdir. Sosyoloji-psikoloji-antropolojitarih-coğrafya gibi…
VI.FELSEFİ BİLGİ:
*Kişi evrenin bilgisini salt akıl yürütme yoluyla elde etmeye çalışır.
1.Her türlü bilgiyi sorgulayan bir bilgi türüdür.
2.Öznel bilgilerdir. Yaratıcısı filozofun hayal gücüne bağlıdırlar.Bir filozofun elde ettiği bilgi
diğer bir filozof tarafından kabul görmeyebilir.
3.Birleştirici, bütünleştiricidir. Evreni parçalara bölmeden bir bütün halinde kavrayan tümel
bilgilerdir.
4.Kendini yeniler. Olmuş bitmişlik ve kesinlik yoktur.Evren sürekli bir değişme halinde
olduğundan felsefi bilgiler de sürekli yinelenmekte ve böylelikle hiçbir zaman tam ve kesin
bilgiye ulaşılamamaktadır.
5.Elde ettiği bilgiler kanıtlanamaz; ancak temellendirilebilir.
6.Kümülatiftir.
Bilginin doğruluk ölçütleri: 1.Uygunluk, 2.Tutarlılık 3.Tümel Uzlaşım 4.Apaçıklık 5.Yarar
Bilginin İmkanı Problemi:
a. Septisizm(Şüphecilik): Doğru bilginin mümkün olmadığını yada elde edilen bilginin doğru
olup olmadığından kuşku duyulması gerektiğini savunan yaklaşımlara verilen genel addır.
b. Dogmatizm: Doğru bilginin elde edilmesini mümkün gören bütün yaklaşımların genel
adıdır.
DOĞRU BİLGİNİN İMKANSIZLIĞINI SAVUNANLAR:
*SOFİSTLER: Sofistler, herkesin üzerinde birleşebileceği bir bilginin olamayacağını
savunurlar. ”Gezgin öğretmenler” olarak da bilinen sofistlere göre hakikatler ve değerler
toplumlara ve hatta insanlara göre değişebilir.Çünkü bilgi olarak yalnızca duyu algılarından
oluşmuş zan(sanı)lar vardır. Bunlar da insandan insana değişir.Dolayısıyla herkesin kabul
edebileceği genel-geçer bilgi olamaz.
Sofistler bilgi konusunda görelik kuşkucu ve yararcıdırlar. Sofistler şüpheci
filozoflardır.Başlıca temsilcileri şunlardır:
--Protogoras: Protogoras’a göre insan her şeyin ölçüsüdür.Bu her şey insana göre değişir
demektir.
Not: Böyle kişiden kişiye değişen bilgilere göreli bilgi, bilginin kişiden kişiye değiştiğini
savunan düşüncelere de görecelik denir (Rölativizm).
--Gorgias: Gorgias’a göre hiçbir şey yoktur, olsaydı da bilemezdik, bilseydik de başkalarına
iletemezdik. Sözleriyle aşrı bir kuşkucu olduğunu göstermektedir.
*SEPTİKLER :Duyularımız bizi yanıltır,gerçeği bilmek mümkün değildir,yapılacak şey
yargıdan kaçınmaktır.Septisizm Sofizm’in sistemleştirilmiş şeklidir. Septisizm akımının önde
gelen isimleri Pyrron,Timon,Arkesilaos ve Karneadestir. Septisizm, insan zihninin kesin
bilgiye ulaşamayacağını,gerçeğin özünü bilemeyeceğini bu bakımdan herhangi bir konuda
(ana varlık,ruh,Tanrı gibi konularda) olumlu ya da olumsuz yargıda bulunmanın yersiz
olduğunu ileri süren bir öğretidir. Septikler gerçeği bütünüyle inkar etmez, sadece KESİN
yargıdan kaçınırlar. Septiklerin şüphesi Descartes’in şüphesinden farklıdır. Septiklerde şüphe
amaç, Descartes’te araçtır.Descartes şüpheyi bir yöntem olarak kullanmıştır.
Pyrrhon ve Timon’un öğretisi üç noktada toplanır.
1. Nesnelerin gerçek yapısı kavranamaz.
2. Nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınmak olmalıdır.
3. Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe (huzura) ulaşılır.
Şüphecilik Türleri
*Tavır olarak şüphecilik: filozoflar bütün düşüncelere şüpheci yaklaşır.
*Bir yöntem olarak şüphecilik : doğrulara ulaşmak üzere araç olarak kullanılır. Descartes
*Deney dışı bilgiye ait şüphecilik: deney dışı bilgiden duyulan şüphe
*Aşırı şüphecilik: doğruluğun olmadığı savunan şüphecilik. Sofistler.
Şüpheciliğe Yol Açan Genel İlkeler
*günlük deneyimler ve duyumlar – (duyuların kaynaklığı)
*bilimsel bilginin tarihsel değişimi–(kopernikus devrimi, paradigma)
*toplumsal veya bireysel görelik – (topluma göre değişme)
*var olanın değişimi – (her şey değişme halindedir)
*aklın bilgi için farklı yöntemler kullanması- (yöntemlerin farklılığı)
DOĞRU BİLGİNİN İMKANINI SAVUNANLAR:
1--Rasyonalizm (Akılcılık): Bunlara göre genel geçer bilginin kaynağı ve ölçütü akıldır.
İnsan bilinci düşünmemin temel ilkelerine doğuştan sahiptir. (Bilgilerin doğuştan geldiğini
kabul ederler.) Duyu organlarımızın verdiği bilgiye güvenilmez. Çünkü bu bilgiler kişiye,
koşullara ve duruma göre farklılık gösterir.böyle değişken olan bir bilgide sarsılmaz ve
evrensel olamaz. Oysa akıl bilgisi sarsılmaz bilgidir. Duyu bilgisinin karşısına “akıl bilgisini”
koyarlar.Yöntem olarak tümdengelimi kullanırlar. Genel-geçer akıl bilgilerinden hareketle
tekil konuların bilgileri türetilir.İdeal bilim olarak matematik ve mantığı görürler.
-temsilcileri Sokrates, Platon, Aristotales, Farabi, Descartes, Hegel.
2--Empirizm (Deneycilik): Bunlara göre doğru bilginin kaynağı ve ölçütü deneydir. Tecrübe
ve yaşantı buna dahildir. Akla dayalı bilgilere değil duyulara dayalı bilgilere güvenirler.
Günlük yaşantılarımız deneyimlerimiz sonucunda elde ettiğimiz bilgi doğru bilgidir. Doğuştan
bilgilerin olmadığını, bilginin sonradan deneyimlerimizle kazanıldığını savunurlar. Yöntem
olarak tümevarımı öngörürler. İdeal bilim deney olanağının en çok olduğu fiziktir
Temsilcileri: J. Locke, D. Hume, Berkeley, Condillac.
J. Locke’ye göre insan zihni doğuştan boş bir levhadır. Duyu ve deney verileri bu levhayı
doldurur. D. Hume’ye göre ise bilginin temelinde izlenimler vardır. İzlenimler ise duyu
organlarıyla elde edilir.
3--Kritisizm (Eleştiricilik): Rasyonalizm ve Empirizmi eleştirip yeni bir sistem geliştiren 18.
yy. alman filozofu Kant olmuştur. “Her türlü bilgi deneyle başlar, ancak deneyden çıkmaz.”
Bunun içinde bilginin öğelerinin ortaya konması, özneden gelen öğelerle nesneden gelen
öğelerin belirlenmesi gerekir. Kant’a göre bilginin bütün malzemesi duyulardan algılardan
deneyden gelir. Ancak bu malzemenin bilgi haline gelebilmesi için belli bir işlemden geçmesi
gerekir. Bilen özne (insan, akıl ile) bu malzemeyi alır, işler ve bilgi halinde ortaya koyar.
4--Pozitivizm (Olguculuk): Pozitivizmin en ünlü temsilcisi Aguste Comte’tur. Buna göre
bilginin konusu olgudan ibarettir. Olgular ise gözlem, deney ve ölçüm alanına giren her şeydir.
Comte’a göre duyuların sağladığı gerçekleri bilmek bunların doğru bilgisini edinmek
mümkündür. Bu bilgi olayların özünü ve gerçek nedenlerini değil, olayların yasalarını bu
yasaların bilgisini verir.
--pozitif yöntem, yasalar bulmak için gözlem, karşılaştırmalar, deney ve uslama yapan
yöntemdir. pozitivizme göre bilim gözlenebilen ve denenebilen olay ve olguları incelemelidir.
Pozitivizmin başlıca tezi bilimsel bilgi tek geçerli bilgi çeşidi ve sadece olguların doğru
bilginin nesnesi olduğudur. pozitivizm bilgiyi bilimsel bilgiye ve bilgi nesnesini olgulara
indirdiği için bunu dışında kalan töz, ruh, geist, tanrı, öz vb. metafizik öğeleri reddeder.
Bilimin haricinde hiçbir bilginin olmadığını ileri sürer. Olguların arkasında veya ötesinde bir
bilgi nesnesi ve bu nesnenin bir bilgisi yoktur. Gerçek bilgi bilimsel bilgidir.
5--Entüisyonizm (Sezgicilik): Sezgiyi bilginin özelliklede felsefe bilgisinin temeli olarak
gören görüşlere sezgicilik adı verilir. Sezgici görüşün temsilcileri, sezginin nesnesini doğrudan
doğruya araçsız kavrayan bir bilme yetisi olduğunu düşünürler.
-Felsefi anlamda sezgi, bir tür açılma, doğrudan doğruya keşfedilme ve dolaysız, aracısız
birden bire kavranılma anlamında kullanılmaktadır. Bergson'da, kendi bilincine varmış
içgüdüler sezgi olarak değerlendirilir ve bu kavram felsefenin merkezine oturtulur
Entüisyonizm’in temsilcilerinden H. Bergson’a göre hayat süreden ibarettir. Aralıksız bir
oluştur, parçalanmayacak bir bütündür. Zeka bu hayatın bilgisini veremez. Süre olan hayatın
bilgisini sezgiyle kavrayabiliriz demektedir.
Gazali ise bu sezgi gücünü “kalp gözü” olarak ifade eder.
6--Pragmatizm ( Faydacılık ): Pragmatizm, hem bilginin alanı sınırları hem de ölçütü
hakkında faydacı bir görüş içerir. Faydacılığa göre bir önermenin doğru olduğunun biricik
göstergesi onun işe yaramasıdır. bilgiler, karşılaştığımız problemleri çözmek için
kullandığımız araçlardır. bilgilerimizin doğru olup olmadığını pratikte işe yarayıp yaramaması
belirler. Yani bilginin ölçütü faydasıdır. faydacılık doğruyu karşılaştığımız problemleri
çözmemizde bir araç olarak tanımlar. Doğru hareket en güzel faydayı verendir. Bilgi bize
faydalıysa ve bizi mutlu kılıyorsa doğrudur. Bize faydası olmayan bizi mutlu kılmayan bilgi
yanlıştır.
-önemli temsilcisi Jermy Bentham, J. Dewey ve w. James dır.
7--Fenomenoloji (Görüngü bilim): Fenomonolojinin kurucusu olan E. Husserl’e göre
duyusal, deneysel olarak verilmiş olan her tek nesnenin bir özü bulunduğunu, bu özün ise
yalnızca bilinçle, bir çeşit görüyle kavranabileceğini ileri sürer. Fenomonolojinin temel ilkesi
bu özlere gitmek, bu özlerin bilgisini elde edebilmektir
--her nesnenin bizim ona verdiğimiz anlamın ve yakıştırdığımız özelliklerin dışında, kendine
özgü ve kendinde olan, her zamanda geçerli ve değişmez bir yapısı vardır. Nesne, insanların
değil, insanların dışında öncesiz ve sonrasız bir nesneler dünyasının varlığıdır. Fiziğin ürünü
olmadığı gibi metafiziğin de ürünü değildir, kendi mutlak yapısı içindedir. Fenomenoloji
özlerin araştırılmasıdır.
fenomenolojinin ele aldığı konu , algısal ve deneysel nesneler dünyası değildir, tersine
nesnelerin özüdür. örnekle; "önümde duran masayı ben duyularımla kavrıyorum. bu deneysel
bir kavramadır. ama masayı bütün duyu verilerinden soyutlarsam, geriye yalnız masa ideası
kalır ki , bu masayı masa yapan düşünsel özdür. " . başka bir deyişle, " masayı bana bildiren
duyusal niteliklerinden, renginden, sertliğinden, mekanda yer kaplamasından soyutlarsam,
geriye kalan edmund husserlin fenomen dediği özdür. fenomenoloji bu özleri araştırır.
8—Analitik felsefe (çözümleyici felsefe): dili incelemiş, sınıflamış ve çözümlemeye
çalışmışlardır. Neo-pozitivizm ya da mantıkçı pozitivizm olarak da bilinen bu anlayışa göre
felsefenin asıl uğraş alanı dildir. Felsefenin görevi dildeki kavramları çözümlemektir. Bu
felsefe anlayışına göre bilime dayanan bilgi doğru bilgidir. Bir bilginin doğru olup olmadığını
anlamak için de bilginin analizi gerekir. Bu da dil analizidir. felsefe sorunlarını ana nedeni
değişik anlamları olan sözcüklerin bir birine karıştırılmasıdır. Yapılması gereken tek anlamlı
sözcüklerden oluşan yapay bir dil sistemini kurmaktır.
temsilcileri; Ludwig Witgenstein, Rudolf Carnap, Hans Reichenbach
VARLIK FELSEFESİ (ONTOLOJİ)
Varlık Felsefesinin Konusu Ve Temel Kavramları:
Varlık Felsefesinin konusu varlıktır.Varlık;var olan her şeydir. Varlık Felsefesi açısından var
olanlar iki biçimde ele alınır.
1-Reel Varlıklar: İnsan bilincine bağlı olmadan varolanlar.Gerçekte var olanlar duyu organları
ile algılanır.Örneğin:masa,sıra,kitap v.b.
2-İdeal Varlıklar: İnsan bilincine bağlı olarak varolanlar.İdea’da (zihinde,düşünsel) olarak var
olanlar. Matematikteki sayılar, geometrideki şekiller, değerlerimiz gibi. Bunlar insan zihninin
ürettiği varlıklardır. İnsan zihnine bağlı olarak var olurlar.
*Bilim ve Felsefenin varlığa bakış açıları şu noktalardan farklılaşır: Bilime göre varlık
tartışmasız vardır. Felsefe varlığın var olup olmadığını da tartışır. Bilimler konularına göre
varlığı parçalara ayırarak ,kendilerine özgü yöntemlerle inceler. Felsefe, varlığı bütün halinde
görür ve bütün halinde incelemeye çalışır.Bunun içinse gerekirse tüm bilimlerin sonuçlarını
kullanarak genel kuramsal açıklamalar yapar.
*metafizik kelime anlamı olarak fizikten sonra gelen anlamındadır. Bilimim cevaplayamadığı
soruları kapamaktadır. Metefizik hem varlık bilim olan ontolojinin sorularını hem de kendi
sorularını kapsar. Metafizik ruh nedir? Evrenin sonu var mıdır? Bir yaratıcı var mıdır? Ruh
ölümsüz müdür? Gibi soruları araştırır.
Varlık Felsefesinin Temel Soruları:
Ontolojinin soruları şunlardır: 1. Varlık var mıdır? 2. Varlığın ana maddesi nedir? 3. Evren
nasıl oluşmuştur? 4. Evrenin bir amacı var mıdır? 5. Varlıkta özgürlük var mıdır? 6. Ruh
nedir? 7. Ruh ölümsüz müdür? 8. Ölüm nedir?
VARLIĞIN OLUP OLMADIĞI PROBLEMİ:
Varlığın var olup olmadığı ilk çağlardan bugüne ontolojinin tartıştığı temel problemdir.Bu
probleme genelde iki bakış açısıyla yaklaşılmıştır.
1--NİHİLİZM(HİÇCİLİK): Antik Nihilizm’in temsilcileri Gorgias, Protogoras ve
Hippias’dır.Antik nihilizmin temsilcisi olan sofistler, varlığı bir duyum ve algı problemi
olarak ele alırlar. Ontoloji alanında nihilizmin ilk temsilcileri ilk çağ sofist filozoflarından
Gorgias’tır. Gorgias,”varlık var mıdır?”sorusuna “yoktur” cevabını verir.Gorgias’a
göre;”varlık yoktur.Olsa bile bilinemez.Bilinse bile bildirilemez.” Protogoras’a göre ise aynı
varlığa ilişkin herkesin duyum ve algısı farklı farklıdır.Bu yüzden de bir tek değil pek çok
varlık anlayışı ortaya çıkmaktadır.Varlık göreceli,kişiden kişiye değişen bir özellik gösterir.
--Nihilizm (Hiççilik), temelde estetizmin bütün biçimlerini yadsıyor, yararcılığı ve bilimsel
usçuluğu savunuyordu. Toplumsal bilimleri ve klasik felsefe sistemlerini bütünü ile
reddediyordu. Yalın olgucu ve maddeci bir tutumla, yerleşik toplumsal düzene başkaldırıyı
temsil ediyor; devlet, kilise ya da aile otoritesine karşı çıkıyordu. Yalnızca bilimsel doğruları
temel alıyor, ancak bilimin bütün toplumsal sorunların üstesinden gelebileceğini ve bütün
kötülüklerin cehaletten kaynaklandığını kabul ediyordu. Friedrich Wilhelm NİETZSCHE;
Toplumsal değer ve normları tümüyle inkar ederek nihilizmin 19.yy.daki önemli temsilcisi
olmuştur.
--Taoizm: İlk çağda Çin’de Lao-Tse ‘nin Kurduğu “Tao” evrendeki tüm karşıtlıkları
kendisinde birleştiren tanımlanamaz bir şeydir.İyidir,aynı zamanda kötüdür; güzeldir,
çirkindir; vardır, yoktur vb. O’na göre aldatıcı olan dünya, varlıktan yoksundur.
--Anarşizm:Nihilizm siyasal anlamda anarşizme temel oluşturur. Anarşizmin en önemli
temsilcisi CERNİŞEVSKİ’DİR.
2--REALİZM(GERÇEKÇİLİK):Varlık vardır anlayışı realizmdir. Realizm varlığın insan
bilincinin dışında insan bilincinden bağımsız olarak var olduğunu savunur. Realizme göre dış
dünya bizden bağımsız olarak vardır.Var olan nesnel olandır,duyu organları aracılığıyla
algılanabilir olandır.
--Kavram Realizmi
Kavramların insan zihninden bağımsız gerçek varlıklar olduğunu öne süren yaklaşımdır.Güzel
insan, güzel çiçek, güzel kuş geçici varlıklar iken güzellik kalıcı gerçekliktir.Bu örnekteki
kavram, güzellik, soyut, genel ve değişmez bir varlıktır.
Nominalizm:Bu görüşü savunan filozoflar kavramların sadece nesnelerin adları olduğunu,asıl
gerçek varlıkların ise tekil kavramlar “şu insan”,”bu ağaç”, “o ev” vb. olduğunu savunurlar.
adları o nesnelere koyan bizizdir der nominalistler , bunu değiştirirsek o nesne başka bir isimle
anılabilirdir . o halde isimlerin , kavramların değişebileceği gibi de bir sonuca varırlar.nesne
ise isimden bağımsız olarak hala aynı nesne olacağından ötürü gerçek olan nesnelerdir derler
Konseptüalizm: Aristotelesçi bir yaklaşımla tümel tekil tartışmasını sentezlemeyi
denemiştir.Tümel kavramların varolduğunu ama kendi başlarına bir anlam taşımadıklarını,
ancak bir tekille birleşmeleri halinde gerçek varlığın ortaya çıktığını öne sürerler.
--Epistemolojik Realizm
ünlü matematikçi ve filozof BERTRAND RUSSEL’IN temsil ettiği epistemolojik
realizm,gerçek varlıkların duyu verilerinden ibaret olduğunu ileri sürer.Kısaca bu yaklaşıma
gör gerçek varlık, dış dünyada insan bilincine bağlı olmadan varolan nesnelere ait duyu
verileridir.
VARLIĞIN NİCELİĞİ SORUNU
Monizm(tekçilik): var olan her şeyin tek bir gerçeklikten oluştuğunu söyleyen görüş. Hegel
Düalizm(ikicilik): varlığın iki gerçeklikten oluştuğunu söyleyen görüş. Descartes
Plürüalizm(çokçuluk): varlığın çok sayıda gerçeklikten oluştuğunu söyleyen görüş.
Demokritos, anaxagoras
VARLIĞIN NEDİR PROBLEMİ
1.OLUŞ OLARAK VARLIK (OLUŞÇULUK):
Varlığı oluş kabul etme.herakleitos ve whitehead tarafından temsil edilen bu yaklaşıma göre
varlık sürekli bir oluş yokoluş ve yeniden varoluş süreci içinde olduğundan özünü saptamak
olanaksızdır.
Herakleitos’a göre örneğin “her şey akar!..”(Panta Rai).Ona göre “bir derede bir insan iki kez
yıkanamaz;hem dere hem de insan değişim içerisindedir.” Bu nedenle evrende değişmeden
kalan hiçbir şey yoktur.Fakat bu değişme de rastlantısal bir değişme olmayıp belli bir mantığa
bağlı olarak değişmektedir.Yani değişmeden kalan tek şey değişme mantığı (logos)tur.
Herakleitos her şeyi hızla değiştiren ama kendisi hiç değişmeyen ateş” i ,bu niteliğinden ötürü
arkhe saymıştır.
2.DÜŞÜNCE OLARAK VARLIK (İDEALİZM):
Varlığın düşünceden oluştuğunu savunan, var olan her şeyi düşünceye bağlayan , insan
düşüncesinden bağımsız bir nesneler dünyasının yada bir gerçekliğin varlığını yadsıyan
yaklaşımdır Varlığı idea olarak kabul etme.Varlığın özünün madde gibi sınırlı bir cevherden
meydana gelemeyeceğini öne süren yaklaşımdır.
Temsilcileri Sokrates,Platon,Aristoteles,Farabi,Hegel ve Kant’tır.
3.MADDE OLARAK VARLIK (MATERYALİZM):
Varlığın özünü madde olarak kabul eder. İdea cinsinden özlerin ise ancak maddeye bağlı
olarak varlığını sürdürdüğünü öne sürer.
Önemli temsilcileri ilk çağ’da Naiv Materyalizmi temsil eden doğa filozofları
Thales,Aneximenes,Aneximandros,Demokritos
Yeni Çağ’da Mekanik materyalizmi temsil eden La Metrie
günümüzde diyalektik materyalizmi temsil eden K.Marx’tır.
Bu görüşe göre her şeyin kesin sebebi, maddi süreçler veya varlıklardır. Zihni varlıkların,
süreçlerin veya olayların yegane sebebi maddi varlıklardır. Zihni varlıklar ise maddenin
tezahürüdür ve maddesiz varolamazlar. Doğaüstü hiçbir şey var değildir. Zihni (ilahi olduğu
varsayılan - ilahi olduğuna inanılan güçler; cin, şeytan, Tanrı vb...) hiçbir şey var değildir.
Materyalistler fikrin tezahürlerini, madde ve maddenin hareketiyle izah ederler. Eski
atomculuk akımına dahil olanlardan yeni materyalistlere kadar bu akımın esası değişmemiştir.
Duyum, fikir, en yüksek idraklar, sinirlerin hepsinin titreşimlerinin ürünüdür. Materyalizm
ruhun varlığını ve metafiziksel güçlerin (cin, şeytan, melek, tanrı vb.) varlığını kabul etmez.
Materyalizm, var veya gerçek olanı açıklayan bir görüştür. Her şey hareket halindeki madde
ile veya madde ve enerji ile veya sadece madde ile açıklanabilir; bütün niteliksel farklılıklar
niceliksel farklılıklara indirgenebilir. İlmin inceleyebileceği konular metafizik değil, fizik veya
maddi nesnelerdir. "O halde materyalizm, maddecilik düşüncesini benimsemekle öz varlığın
madde olduğunu, maddeden başka hiçbir cevherin bulunmadığını kabul eder. Ayrıca
materyalizm, her türlü maddi ve manevi (duygu, düşünce, enerji) gerçekliğin özünü ve
temelini madde görür; maddeyi hareketli ve alemde belli bir yer işgal etmiş ferdi varlıklar gibi
tasavvur eder."
4.MADDE VE DÜŞÜNCE OLARAK VARLIK (DUALİZM):
Varlığı hem madde hem idea olarak kabul etme.Descartes tarafından temsil edilen bu
yaklaşım idealizmle materyalizmi sentezlemeyi denemiştir. Ona göre varlığın özünde bir değil
iki cevher bulunmaktadır: madde ve idea.Bu ikisini birbirinden ayırmak olanaksızdır.Bu
yaklaşım iki cevher saptamasında bulunduğu için dualizm(ikicilik) adını alırken diğer
yaklaşımlar varlığın özünü tek cevherle açıkladıklarından tekçilik(monizm) adını almışlardır.
5.FENOMEN OLARAK VARLIK (FENOMENOLOJİ):
Varlığı Fenomen kabul etme.Edmund Husserl tarafından temsil edilen bu yaklaşıma öre
insan varlığa değerler yükleyerek yaklaştığından onun özüne hiç yaklaşamamaktadır.Varlığın
özü değerlerden arındırılmış(ayraç içine alınmış) salt varlığın kendisidir.Buna Husserl
“fenomen” adını vermiştir.Kısacası “fenomen” insanın varlığa yüklediği tüm değerliklerin
arındırılmasından sonra artakalan özüdür.
--her nesnenin bizim ona verdiğimiz anlamın ve yakıştırdığımız özelliklerin dışında, kendine
özgü ve kendinde olan, her zamanda geçerli ve değişmez bir yapısı vardır. Nesne, insanların
değil, insanların dışında öncesiz ve sonrasız bir nesneler dünyasının varlığıdır. Fiziğin ürünü
olmadığı gibi metafiziğin de ürünü değildir, kendi mutlak yapısı içindedir. Fenomenoloji
özlerin araştırılmasıdır.
AHLAK FELSEFESİ – ETHİK- MORAL
Ahlak Felsefesinin Konusu: Ahlak felsefesinin konusu insanının kişisel yada toplumsal
yaşamdaki eylemleri ve bu eylemlerin dayandığı ilkelerdir. Etik(Ethic): Varolan
ahlak(moralite) üzerine düşünme,varolan ahlakı sorgulama etkinliğidir.İnsanın ahlaka ilişkin
davranışlarının doğurduğu sorunları ele alan felsefe dalıdır .Etik her zaman,her yerde ve her
koşul altında geçerli olabilecek ahlak kuralları olup olmadığını sorgular.”İyi” ve “kötü”nün ne
olduğunu bir problem olarak ele alır
Ahlak(Moralite): Bireyin bir halkın, bir toplumsal sınıfın, bir çağın yaşamına egemen olan
inanç ve tasarımlar topluluğuna ahlak (Moral) denir. Bir toplumda uyulması gereken kurallar
bütünüdür.Toplumdan topluma,kültürden kültüre, zamandan zamana değişiklikler gösterir.
Göreceli ve özneldir. Bu anlamda” ahlak”değil “ahlaklar” vardır.Ahlak kuralları “iyi” ve
“kötü” nün ne olduğunu bildiğini savlar ve buna göre iyinin yapılmasını kötünün
yapılmamasını emreder.Yani kural koyucu (normatif) bir özellik gösterirler.Uyulmadığında
yaptırımlara sahiptirler ve bireyleri kendisine uymaya zorlarlar.
Kısacası “ahlak” bir toplumda kendisine uymaya zorlayan kurallar bütününü ifade ederken,
“etik” varolan bu kuralları sorgulama etkinliğini ifade etmektedir.
Ahlak Felsefesinin Temel Kavramları
Birey: toplumsallaşmış insan,toplum içerisinde yaşayan insan
İyi:insanın yapması gereken davranışlardır.
Kötü:insanın yapmaması gereken davranışlardır.
Özgürlük:bireyin salt kendi iradesi ile “iyi” ve “kötü” olan davranışlardan birisini seçebilme
gücüdür.
Erdem :insanın eylemlerinde hep iyi olana yönelmesidir.
Sorumluluk:bireyin seçimlerinin sonuçlarını üstlenmesidir.
Vicdan: yargılama bilincidir. bir çeşit içsel mahkemedir.
Ahlak yasası: uyulması ahlak açısından gereken kurallardır.
Ahlaki karar: ahlak kurallarına özgürce uymaktır.
Ahlaki eylem :ahlaka uygun davranışı gerçekleştirmedir.
Ahlak Felsefesinin Temel Soruları
1-Ahlaki eylemin amacı var mıdır?Varsa nedir?
2-Toplumca belirlenen,insana zorla kabul ettirilen eylem biçimleri gerçekten “iyi” midir?
3-İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür?
4-İnsanın doğası ahlaklı olmasına elverişlimidir?
5-Tüm insanların ortaklaşa benimseyebilecekleri evrensel ahlak yasaları var mıdır?
Özgürlük Problemi
Ahlak konusunda bazı filozoflar,insanın özgür olduğunu,bazı filozoflar özgür olmadığını
savunur.
1- Determinizm : Özgür olmadığını savunanlar: (gerekircilik); deterministlere göre, insanın
irade ve eylemleri içten ve dıştan gelen nedenlerle belirlenmiştir.Bireyin içinde bulunduğu
şartlar iradeyi belirler ve kişinin özgür karar vermesini engeller.Bu yüzden insan eylemlerinde
özgür değildir.
2- İndeterminizm : Özgür olduğunu savunanlar (gerekirci olmayanlar);indeterministlere
göre,insan ahlaki eylemde tamamıyla özgürdür.İnsan kendini özgür hissettiği için toplumdaki
ahlak yasalarına özgürce uyar.Bu görüşlerden her ikisi de insan gerçekleri ile
bağdaşmadıklarından üçüncü bir görüş ortaya çıkmıştır.
3-Oto-Determinizm: Oto-deterministler, iradeyi ve ahlaki eylemleri bir kişilik ürünü olarak
görürler. İnsan bilgi birikimini zenginleştirerek, kişiliğini geliştirerek ve aklını kullanarak
özgürleşmiştir. Sonuç olarak kişiliği gelişmiş olanlar,gelişmemiş olanlardan daha özgürdür.
İstenç özgürlüğü: İnsanın istemelerini kendisinden başka bir şeyin engellememiş olması, ya
da başka bir şeyce kendisinin dışında bir istemeye zorlanmamış olmasıdır. İnsan istenci
özgürdür demek, insanın istemesinin nedeni insanın kendisindedir, demektir.
Düşünme özgürlüğü: Her türlü baskıdan, özellikle dinsel inançlardan bağımsız olarak
düşünebilme. Ancak, düşünme özgürlüğünden anlaşılan yalnızca bağımsız düşünebilme
yeteneği değildir düşündüğünü başkaları karşısında dile getirebilmektir aynı zamanda.
Doğal özgürlük: İnsanın çevresini değiştirebilmesi yeteneği. Hayvan çevresine uyar, insansa
çevresini değiştirip ona biçim verebilir.
Törel bilinç özgürlüğü: Bir insanın kendi törel bilincine göre davranabilmesi; özellikle dinsel
inançlarında özgür olması. Herhangi bir dine bağlı olma ya da olmamada özgür olması.
Eylem özgürlüğü: Dış baskılardan, özellikle başka birinin baskısından bağımsız olarak kendi
isteğine göre davranabilmek hak ve gücü. Başlıca biçimleri:
1- Fizik özgürlük: Her türlü dış baskıdan bağımsız olarak hareket edebilme yetisi.
(Ör.Hapiste yatanın fizik özgürlüğü kısıtlanmıştır.)
2- Ruhbilimsel özgürlük: Dış güçlerce belirlenmeden, insanın kendi doğasının eğilimlerine
göre hareket edebilmesi durumu.
3- Ahlaksal özgürlük: İnsanın ahlak eylemlerini başkasının zoru ile değil, kendi istenci ile
gerçekleştirmesi. İnsanın eylemlerinden sorumlu olabilmesi için özgürlük, ahlakın
önkoşuludur: Bu bakımdan bir sorumluluğun olabilmesi için, ahlaksal özgürlüğün temelinin
kişisel özgürlük olması gerekir.
4- Toplumsal özgürlük: Yasaların koruyuculuğu altında ve yasaların sınırları içinde
başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadan hareket edebilme. Toplumsal özgürlüğün temeli de
kişisel özgürlüktür.
EVRENSEL AHLAK YASASININ OLUP OLMADIĞI PROBLEMİ
Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Kabul Etmeyen Görüşler
1.Hedonizm (Haz Ahlakı) kurucusu Aristippos’tur en önemli temsilcisi Epikuros tur. .o’na
göre haz veren şey “iyi”,haz vermeyen “kötü”dür. insan sadece kendi yaşadığı hazzı
bilebilir.başkalarının hazzını bilemez.bu nedenle evrensel ahlak yasası yoktur.
2.Utilitarizm (Fayda Ahlakı): Etikte bir eylemin doğruluğunu etkilediği kişilere getirdiği
mutlulukla ölçen görüş. ingiliz düşünürleri Jeremie Bentham ın temellerini atıp John Start
Mill in geliştirdiği utilitarizm öğretisine göre ahlakın ölçütü yarardır. en üstün iyi yarardır ve
iyiyi kötüden ayırmak için yararlı olup olmadığına bakılmalıdır der.
Utilitarizm herhangi bir eylemin yalnızca o eylemde bulunan kişiye değil herkese yarar
sağlanmasına doğruluk ölçütü olarak alır
bireye yarar sağlayan davranış “iyi”,sağlamayan “kötü”dür.yararlı olan kişiden kişiye değiştiği
için evrensel ahlak yasası yoktur. jeremy Bentham ve j.Stuart Mill
3.Egoizm (Bencillik) bencillik, başkalarını dikkate almadan sadece kendi çıkarını düşünme
anlamına gelir. T.Hobbes’a göre, insanı yönlendiren ‘kendini sevme’ ve ‘kendini koruma’
içgüdüsüdür. Ahlâk felsefesinde kişinin tüm yapıp etmelerinde kendi benini ve çıkarım öne
koyması gerektiğini savunan; “başkalarının mutluluğunu gözetme”, “toplumun refahı için
eyleme” ya da “başkası için yaşama” türünden yaşam reçetelerini yadsıyıp tek doğru ve
anlamlı yaşam reçetesinin “ben ya da kendi için yaşama” olduğunu öne süren öğreti.
En geniş anlamıyla, herkesin kendi yararlarını ya da çıkarlarını gözeterek eylemde bulunması
gerektiğini, doğal olanın da böyle yaşamak olduğunu ileri süren öğreti. özgecilik karşıtı.bu
yaklaşıma göre evrensel ahlak yasası yoktur.
4.Anarşizm: birey özü itibariyle iyidir , onu kötü yapan kontrol ve baskıdır. başta devlet
olmak üzere tüm baskıcı kurumların ortadan kalkması bireyi özüne döndürecektir. evrensel
ahlak yasasını reddeder.
Yaygın olarak iktidar ya da erk tanımazlık olarak bilinen “anarşi” terimi, düzenin
sürdürülmesi için yönetimin ya da yönetici bir iktidarın, bir “baş”ın gereksiz olduğunu
vurgular. Bu bakımdan “anarşi” olumsuz bir yaklaşımdan çok olumlu bir toplumsal talebe
karşılık gelmektedir. Topyekün bir karmaşa durumundan çok herhangi bir kişi ya da kurumun
ötekiler üzerinde tahakkümünün ortadan kalktığı, iktidar ilişkilerinin dışlandığı ya da
ötelendiği bir toplumsal düzene karşılık gelmektedir.
Kendini anarşist olarak tanımlayan ilk düşünür olan Pierre-Joseph Proudhon (1809-1865),
anarşiyi bir efendi ya da bir hükümdarın olmadığı geleceğin toplumsal düzeni olarak
tanımlamaktadır. Bu tanımda Proudhon, iktidar ve yetkeyi toplumsal düzenin sağlayıcısı ya da
koruyucusu olmaktan çok düşmanı olarak niteler ve anarşi yanlılarına yöneltilen toplum ve
düzen karşıtı olma suçlamalarını reddeder. temsilcisi j.pruodhon ve Max Stiner ‘dir.
5. Nihilizm(Hiçcilik)- Frıedrıch Nıetzsche o’na göre yapılması gereken;insanlığı ahlaktan
kurtarmaktır.insan doğasına yaraşan, güçlü, korkusuz, acımasız olmaktır. oysa tüm ahlaklar
insanın güdülerini köreltir,onu pasifliğe yöneltir. nietzche’ye göre“güç” en yüce iyi;
yenilgi,zayıflık ise kötüdür. insan için gerekli olan güçlü olmaktır.
Latince nihil (hiç) sözcüğünden türetilen Nihilizm, her şeyin anlamdan ve değerden yoksun
olduğunu savunan felsefi yaklaşımdır. Nihilistler genel olarak tanrının varlığını, iradenin
özerkliğini, bilginin imkânı, ahlakı ve tarihin mutlu sonunu reddederler. Bu yaklaşımın
uzantısı olarak da toplumda yerleşik kuralların, kurumların, değer yargılarının ve ahlâk
kurallarının yadsınmasına varır.
6. Exıstansıyalızm(Varoluşçuluk)- Varoluşçuluk, hayatın anlamınının izini süren ve bireyin
değerinin ne olduğunu anlamaya çalışan bir felsefi akımdır. En önemli temsilcisi Jean Paul
Sartre’dir. Santre insanın kendi varoluşunu ancak özgürce davranarak gerçekleştirebileceğini
savunur..sartre’a göre insan insanlığını kendisi yapar,değerlerini kendisi yaratır,yolunu kendisi
seçer.bu nedenle seçiminde tek başınadır ve sorumluluklar da kendisinindir. Tanrıtanımaz
varoluşçuluğun başlıca temsilcileri Alman Martin Heidegger (1889 - 1976) ile Fransız JeanPaul Sartre'dır /dog. 1905). Hıristiyan varoluşçularının başında da Alman Karl Jaspers (dog.
1893) ve Fransız Gabriel Marcel (doğ. 1889) vardır.
Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Kabul Eden Görüşler:
*Ahlak Yasasını Öznel (Subjektif)Temelde Açıklayanlar
Bu düşünceyi savunanlara göre evrensel bir ahlak yasası vardır.Ancak bu yasa varlığını
insandan, insanın özel dünyasından alır. İnsanda başlayıp topluma egemen olur. J.S.Mill
J.Bentham:Onlara göre insan doğası gereği acıdan kaçınır hazza yönelir,mutluluğa erişmek
ister. Ancak kişinin mutluluğu,çevresindeki insanların mutluluğu ile ilişkilidir.(çıkarların
kendiliğinde uyuşması)Kişi mutluluğu ancak üyesi bulunduğu yarar sağlayan şeyi yapmakla
bulabilir. (kolektif yarar)
J.Bentham’a göre “Olabildiğince fazla sayıda insan için olabildiğince yararlı davranışlar yap.
H.Bergson: O’na göre insan iyi ve kötüyü ancak sezgi ile kavrayabilir.İnsanın sezgisine
uyarak yaptığı davranış “iyi”,sezgisine uymayan davranışı “kötü”dür.
*Ahlak Yasasını Nesnel (Objektif)Temelde Açıklayanlar
ahlaki yasalar, nesnel olarak insanın dışında, ondan bağımsız bir biçimde vardır
Sokrates: ona göre kişi duruma göre davranarak ahlaklı olamaz.durum ahlakı diye bir şey
yoktur. kişinin her zaman e her yerde uyması gereken evrensel ilke ve evrensel ahlak
vardır.bunlara ancak akıl ve bilgi aracılığıyla ulaşılabilir.
Platon : ahlaklı olmak için bu ideaya akıl yoluyla ulaşmamız gerekmektedir.
Farabi : farabi’ye göre iki türlü varlık bulunmaktadır.birincisi özü tözü bir olan tanrı. ikincisi
ise zorunlu varlığın var ettiği insan ve diğer varlıklardır. İyiyi tanrı bilir. İyi tanrıdan gelir.
Spinoza : spinoza’ya göre evren “makro kozmos(evren)” ve” mikro kosmos(insan)” olarak
ikiye ayrılmıştır.. İyi makro kozmozdadır.
Kant: ona göre insan teorik akıl ve pratik akıl olmak üzere iki ayrı akla sahiptir. kant’a göre
insan pratik aklı aracılığıyla kendisine ödev edindiği bir takım ilkelere sahip olmalı ve ne
pahasına olursa olsun bu ilkelere uygun davranmalıdır.ancak o zaman ahlaklı olabilir.
SİYASET FELSEFESİ
Siyaset Felsefesinin Konusu
Latince : Politika, Arapça: siyaset, Türkçe: yönetim
Devlet ve toplum yönetimi ile ilgili tüm etkinlikleri ifade eder.
İnsanı toplu halde yerleşik düzene geçmiş konum içince inceleyen felsefe dalıdır.
Siyaset Felsefesinin Temel Kavramları
Birey : toplumsallaşmış insan.Toplum : aralarında sosyal ilişki bulunan insan
topluluğudur.Devlet : insanların oluşturduğu hukuksal ve siyasal otoritedir. İktidar :Yönetme
gücünü elinde bulundurma demektir. Egemenlik :yönetme yetkisini elinde bulundurma
Meşruiyet :yasaya, hukuka uygunluk Hak :Kullanma ve isteme yetkisine sahip olduğumuz
şeylerdir. Hukuk :ilişkileri düzenleyen yazılı normlar Yasa :Hukuku meydana getiren
zorlayıcı olan ve yaptırımları bulunan yazılı normların her biridir. Bürokrasi :Kamu alanında
çalışan aşamalı(hiyerarşik) bir düzen içinde örgütlenmiş olan memurlar topluluğudur.
Siyaset Felsefesinin Temel Soruları
Devletin varlık nedeni nedir?.Devlet olmalı mı olmamalı mı?.İktidar kaynağını nereden
alır?.Egemenlik türleri nelerdir?.Sivil toplum nedir?.Eşitlik Adalet nedir?.Bürokrasiden
vazgeçilebilir mi?.En iyi yönetim biçimi nedir?.ideal bir düzen var mıdır.
İktidar Kaynağı ve Meşruiyetin Ölçütleri
---İlk yaklaşım iktidarın, toplumun içten ve dıştan gelebilecek tehlikelere karşı korunması
ihtiyacından kaynaklandığını söyler. Platon-Aristoteles
Birinci yaklaşıma göre devlet ve iktidar bireylerin ahlaki bakımdan olgunlaşma ihtiyacına
yanıt vermek amacıyla ortaya çıkmıştır.Bu amacı yerine getirebildiği oranda meşrudur.
---İkinci yaklaşım iktidarın kaynağı olarak Tanrı’yı görür.Bu yaklaşıma göre iktidar Tanrı’nın
yeryüzündeki temsilcisidir. Aquinolu Thomas
Devlet Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir. iktidar dinsel misyonun yerine getirilmesi
temelinde meşrudur.
---Üçüncü yaklaşıma göre iktidar kaynağını toplumda yaşayan insanların ortak iradesinden
kaynaklanır. Thomas Hobbes,J.J.Rousseau
Bu yaklaşıma göre ise devlet ortak iradenin temsilcisidir. Devletin uygulamaları ortak iradeye
hizmet ettiği sürece meşrudur.
---Marksizm’e göre devlet egemen sınıfların üretim araçlarını elinde bulundurmasına hizmet
eden bir araçtır. Devletin meşruluğu hizmet ettiği sınıfın çıkarlarını gözetmesi ve sonuçta
sınıfsız bir toplumu amaç edinmesi ile ölçülür.
Egemenlik çeşitleri
---Geleneksel Egemenlik: Emirlik,krallık,şeyhlik
---Karizmatik Egemenlik:
---Demokratik ve hukuksal Egemenlik:.Egemenlik hukuka dayanır
DEVLET
Devleti Doğal Bir Varlık Sayan Yaklaşımlar: Bu yaklaşımın en önemli temsilcisi
Platon’dur. Nasıl vücudumuzda her organın bir görevi varsa toplumdaki her organın da belli
bir görevi bulunmaktadır. Devlet ise insan vücudundaki tüm organların birbiriyle uyumlu
çalışmasını sağlayan beyni temsil etmektedir. Ona göre devlet insan toplumuyla birlikte hep
vardı ve hep varolmaya da devam edecektir.
Devleti Yapay Bir Varlık Sayan Yaklaşımlar: Bu yaklaşımın felsefe tarihindeki en önemli
temsilcileri Thomas Hobbes,J.J.Rousseau ve J.Locke’tur. Bunlara göre insan toplulukları
başlangıçta “Doğal Durum” adı verilen bir durumda yaşıyorlardı. Doğal durumda insanları
yöneten ne kurallar ne de kurumlar bulunuyordu. Daha sonra insanlar barış içinde ve belirli bir
düzen içerisinde yaşama gereksinimi duyduklarında devlet düşüncesi ortaya çıktı.Yani onlara
göre devlet sonradan insan ihtiyaçlarına cevap vermek üzere oluşturulmuş bir kurumdur.
İDEAL DÜZEN ARAYIŞLARI:
İdeal Bir Düzenin Olamayacağını Söyleyen Görüşler: Sofistlere ve nihilistlere göre ideal
bir düzen yoktur.Çünkü düzenin amacı insan mutluluğunu sağlamaktır.Tüm insanların
mutluluğunu sağlamak ise olanaksızdır.Bu anlamda bugüne kadar hiçbir düzen mutlak insan
mutluluğunu sağlayabilmiş ve bundan sonra da sağlayabilecek değildir ve bu yüzden de ideal
bir düzenden söz edilemez.
İdeal Bir Düzenin Olabileceğini Öne Süren Görüşler: İkinci ana yaklaşımlar ideal bir
düzenin olabileceğini söyleyen yaklaşımlardır.Bu yaklaşımlara göre ise asıl sorun ideal düzeni
belirleyen ölçütlerdedir.
---Özgürlüğü Temel Alan Yaklaşım (Liberalizm):Liberalizm olarak bilinen bu görüş Adam
Smith, J.Locke ve St Mill tarafından savunulmuştur.Bu yaklaşım Batı dünyasının kapitalist
üretim tarzının dayandığı felsefi temel olarak karşımıza çıkar.Smith’in “bırakınız
yapsınlar,bırakınız geçsinler” sözüyle özetlenebilecek olan liberalizme göre ideal bir düzen
mutlak anlamda birey özgürlüğünü sağlayabilen düzendir.Bir düzenin ideal sayılabilmesi için
özgürlükçü olması gerekmektedir.
---Eşitliği Temel Alan Yaklaşım (Sosyalizm):Bu yaklaşımın başlıca temsilcileri S.Simon,
C.Fourier, Proudhon, Owen ve Karl Marx’dır. Bunlara göre ideal düzeni belirleyen ölçüt
eşitlik ilkesidir.Bu yaklaşımla birlikte sosyalist ekonomik sistemin felsefi düşüncesi ortaya
çıkmış olmaktadır.
---Adaleti Temel Alan Yaklaşım (Sosyal Hukuk Devleti):Özgürlüğü veya eşitliği temel alan
yaklaşımların dayandığı ekonomik sistemler insan ve toplum problemlerini çözmeye
yetememiştir.Bu nedenle daha sonra ideal düzeni belirleyen ölçüt olarak adalet ilkesi öne
sürülmüştür.
Bu yaklaşıma göre özgürlüğün olmadığı yerde eşitlikten, eşitliğin olmadığı yerde ise
özgürlükten söz etmek olanaksızdır. Özgürlüğün olmadığı yerde eşitlik, eşit haklara sahip
köleler yaratır. Eşitliğin olmadığı bir özgürlük ise her şeyi yapma hakkı olup da hiç bir şey
yapamayan aciz insanlar yaratır.
Adalet ilkesini temel alan yaklaşım sosyal hukuk devleti denilen yeni bir devlet modelinin
ortaya çıkmasını sağlamıştır.
ÜTOPYALAR:
düş gücüne dayalı hayali devlet biçimleri de üretilmiştir.Bu hayali düzen tasarımlarına
olmayan yer anlamına gelen Ütopya denir.Ütopya hiçbir yerde bulunmayan hayali bir devlet
yazınıdır.Tarih içerisinde ütopya yazarları iki başlık altında toplanır:
---İstenilen Ütopyalar:
Bu tür ütopyalar her şeyin yolunda gittiği, toplumsal alanda herhangi bir sorunun bulunmadığı,
kusursuz bir devlet ve düzen tasarımını ifade eder.Bunlar iyimser bir bakış açısıyla kaleme
alınmış ütopyalardır.Bu tür tasarımlara şunlar örnek olarak verilebilir:
a.)Platon : Devlet
b.)Farabi :El Medinet’ül Fazıla
c.)Thomas More :Ütopia
d.)Campenella :Güneş Ülkesi
e.) F.Bacon: Yeni Atlantis
--İstenilmeyen Ütopyalar:
kötümser bir bakış açısıyla yazılmış ütopyalardır. Bunlar gelecek için
karamsardırlar.İnsanlığın geleceğinin özellikle kontrolsüz teknolojik gelişmeler yüzünden kötü
olacağına ilişkin bir karamsarlık içermektedirler.
a.)Aldous Huxley :Yeni Dünya
b.)George Orwel :1984 Ütopyası
SANAT FELSEFESİ- ESTETİK
Konusu
Estetik güzellik felsefesidir. Güzel üzerine düşünme ve ne olduğunu araştırma etkinliğidir.
Estetik, 18. Yüzyılda Baumgarten tarafından kurulmuştur. sanat felsefesi sadece sanattaki
güzellikle ilgilenir. Estetik ise hem doğadaki güzelle hem de sanattaki güzel ile ilgilendiğinden
sanat felsefesinden daha geniş bir alana sahiptir
Değer atfetme: kişinin sanat eseri ile kurduğu ilişkiden dolayı onu güzel-çirkin, iyi-kötü
olarak nitelemesidir.
Değer biçme: bir yapıtı genel değer yargısından, bir akımdan, modadan, kuramdan hareketle
değerlendirmektir.
Sanat Eseri : Sanatçı tarafından bir estetik tavır sonucu oluşan bir eserdir. bilinçli bir varlık
tarafından ortaya konulmuş, İçinde güzellik barındıran her türlü üretimdir.
Güzellik
Platon'a göre güzellik bir ideadır. Sanat, güzellik ideasından ne kadar pay alırsa o kadar güzel
olur.
Aristoteles'e göre güzellik bir ahenk, orantı ve düzendir. Bu nedenle orantıdan yoksun olan
hiçbir şey güzel olamaz.
Hegel'e göre, güzellik mutlak ruhun nesnelere yansımasıdır.
Schopenhauer'e göre güzellik mutlak iradenin kendisini dışlaştırmasıdır
N. Hartman'a göre tinin maddede kendini göstermesidir.
Baumgarten'e göre güzellik duyumsal bilginin mükemmelliğidir.
Benedetto Croce'a göre ise güzellik, mutluluk veren bir biçimleniştir.
FELSEFE AÇISINDAN SANAT
Taklit Olarak Sanat : Bu görüşe göre, sanat eserinde gördüğümüz, sanatçının algıladığı
şeyleri taklit ederek bize yansıtmasıdır. Sanatçı, doğanın güzelliğini eserinde ne kadar aslına
uygun olarak yansıtabilirse, eseri o kadar güzel olarak yargılanır. Bu nedenle bu kurama
yansıtma kuramı da denir. Platon’a göre Doğa taklittir. Sanat ise doğanın taklidi olarak,
taklidin taklididir. Aristoteles’e göre sanat mimesis’tir. Sanatçı “olanı” değil “olabilir olanı”
yansıtır. “Olanı” taklit ettiğinde benzerlik yarattığını ama güzeli yakalayamadığını söyler.
Yaratma Olarak Sanat :Sanat eseri, sanatçının kendi yaratıcı gücü, yeteneği ve coşkusunun
oluşturduğu estetik objedir. Doğa kendi başına güzel değildir. Yaratma olayı, sanatçının
algıladığı maddi varlığa duygu, düşünce ve hayal gücünü katması olayıdır. Maddi varlığı
böyle tinselleştirmek, maddeye biçim vermek demektir. Biçim kazanmış, tinsellik kazanmış
maddi varlık artık maddi varlık olmaktan çıkar ve bir sanat eseri olur. temsilcisi Croce’dir.
Oyun Olarak Sanat : Nasıl oyunda çıkar yoksa, günlük kaygı yoksa, olabildiğince özgürlük
varsa ve insanın zevk almasını sağlıyorsa , sanatında böyle bir işlevi vardır. sanatçı bir
oyuncu gibi gerçek dışı bir dünyada eserini oluşturur. Alman Düşünür Kant, Alman şair
Schiller ve psikolog Wundt bu görüşü savunmuşlardır.
Sembol olarak sanat: Sanat eserleri insandaki duyguları, psikolojik süreçleri temsil eden
sembollerdir.
Gerçeküstücülük(sürrealizm):bilinçaltından beslenen akıl dışı bir dünyanın anlatımıdır.
Gelecekçilik(fütürizm): hız, heyecan, tehlike, makineleşme ve savaş
Dışavurumculuk(ekspresyonizm): sanat yalnızlaşan, kendine yabancılaşan insanın kültürüne,
çağına başkaldırıyı dile getirir.
Kübizm: objelerin görünmeyen yerlerini geometrik biçimde üç boyutlu yansıtan sanat
akımıdır.
Kurumsal Sanat Kuramı: sanat eserine, sanat eseri kimliği kazandıran yayıncılar,
yapımcılar, galeri sahipleridir. Bu sebeple sanat kurumdur.
Yapı-Anlam Sanat Kuramı: sanat eseri genel anlamı ifade etmelidir. Sanatçı belli bir
yapıdan (ekol, okul) hareket etmelidir.
ORTAK ESTETİK YARGILAR
Ortak Estetik Yargıların Varlığını Reddedenler : Kişilerden bağımsız estetik değer ortaya
çıkamaz. Bir sanat eseri değeri insanda uyandırdığı duygulardan alır. eserlerin kendi başına
taşıdığı bir değer söz konusu değildir. Croce'ye (Kroçe) göre, Sanat adına ortaya konan her
ifade tarzı bireysel bir nitelik taşır. Bu nedenle herkesin bu ifade biçimi karşısındaki
değerlendirmesi farklı olabilir. Öyleyse ortak estetik yargı olamaz.
Ortak Estetik Yargıların Varlığını Kabul Edenler : sanat eseri değerini kendinde taşır. bu
değer insandan bağımsız bir şekilde eserde bulunur. Bir şey hem var hemde yok olamaz.
Güzellik değeri eserde ya vardır ya yoktur. Bu insana göre değişmez. Kant'a göre sanat
eserinin en önemli özelliği insanlarda ortak bir duygu oluşturmasıdır
DİN FELSEFESİ
Konusu:
Din felsefesi, dini konu edinen, dinin temellerini ve öğelerini ele alan, sorgulayan felsefe
dalıdır.
Teoloji, doğrudan doğruya inanca dayanır; inancın sınırları dışına çıkmaz. Teoloji
açıklamalarında Tanrının gönderdiği kutsal kitaplara, peygamberlerin bildirdiklerine ve din
alimlerinin yorumlarına dayanır. Her dinin ayrı teolojisi vardır. din felsefesi genel olarak din
ya da dinleri ele alır.
Din Felsefesinin Temel Kavramları
Tanrı: Evrende var olan her şeyin yaratıcısı olduğuna inanılan yüce varlık.
Vahiy: Peygamberlere gelen ilahi ilham anlamına gelir. Peygamber: Tanrı’nın buyruğunu
insanlara bildiren elçidir.İman: Dinin ortaya koyduğu doğrulara inanmaya denir.
İbadet: Tanrının buyruklarını yerine getirmeye ibadet adı verilir.Yüce: önünde eğinilen üstün
varlık anlamına gelir. Kutsal: Din açısından saygıya değer olan,
Din Felsefesinin Temel Problemleri
---Tanrının Varlığı Problemi
---Tanrının Temel Niteliklerinin Tanımlanması Problemi:
---Vahyin İmkanı Problemi:
---Tanrıyla Evren Arasındaki İlişkinin Ne Olduğu problemi:
---Evrenin Yaratılışı Problemi:
---Ruhun Ölümsüzlüğü Problemi
TANRI’NIN VARLIĞINA İLİŞKİN BAZI YAKLAŞIMLAR
1---Tanrının Varlığını Kabul Edenler:
Tanrının varlığını kabul eden yaklaşımlar üç tanedir. Teizm, Deizm, Panteizm.
Teizm:Tanrının varlığını ve onun evrenin yaratıcısı, koruyucusu ve egemeni olduğunu kabul
eden dini felsefedir. Teizme göre Tanrı öncesiz ve sonrasızdır.
Deizm: Tanrının varlığına inanmakla birlikte Tanrının evrenden aşkın (transandantal)
olduğunu, evrenin dışında olduğunu, bir kez yaratıp sonradan evrene müdahale etmediğini
savunur.
Panteizm: Tanrı ile evreni bir kılan, her şeyi Tanrı olarak gören felsefi öğretidir. Tanrı evren
ile özdeştir. En önemli temsilcisi Spinozadır.
Tanrının Varlığını Kabul Eden Görüşün Kanıtları
*Ontoloji Kanıt: Yetkin bir varlık, var olmadığı takdirde yetkin olamaz. Tanrının var oluşu
Tanrı tanımından zorunlu olarak çıkacaktır. Descartes de bu kanıtı kullanmıştır.
*Kozmolojik Kanıt: İlk neden kanıtı. Hiçbir şey nedensiz olamaz, var olan her şeye mutlak
olarak, kendisinden önce gelen bir şey neden olmuştur. Evrenin var olduğunu bildiğimize göre
onu var eden tanrı gereklidir.
*Düzen ve Amaç Kanıtı: dünyaya baktığımızda, her şeyin kendi işlevini yerine getirecek
şekilde, ayrıntısına kadar düzenlenmiş olduğunu göreceğimizi belirtir. bu durum yaratıcının
var oluşunu kanıtlar.
*Ahlak Kanıtı: İyi ve kötünün bir anlam ifade edebilmesi için karşılıklarının görülebilmesine
bağlıdır. İyi ve kötünün karşılığının teminatı ise Tanrı’dır.
*Dini Tecrübe Kanıtı: Bir çok insan Tanrının varlığının kanıtı olarak iç duygularını ve
sezgilerine başvurmaktadır.
2---Tanrının Varlığını Reddedenler:
Tanrının varlığını reddeden görüşlere ateizm denir. Ateizm “Tanrıtanımazlık” olarak dilimize
çevrilmiştir. Genel anlamda dini inançsızlığı ve tüm dinlere karşı olmayı ifade eder. Ateizmin
felsefi temeli Materyalizmdir.
Tanrının Var Olmadığını Savunan Kanıtlar:
* Kötülük Kanıtı: İçinde yaşadığımız dünyada kötülükler vardır. Savaşlar, hastalıklar,
depremler, açlık vb. Olsaydı bu kötülüklere karşı çıkardı der.
* Sartre’a göre evrende kendi kendini yaratan tek varlık insandır. Her nesnenin bir özü, bir
varlığı bir de varoluşu vardır. Ona göre yalnız insanda varoluş özden önce gelir. İnsan önce
vardır, sonra şöyle ya da böyle olur. Çünkü özünü kendisi yaratır. (Varoluşculuk –
Egzistansiyalizm)
Nietzsche’ye göre insan gücünün bir değeri olacaksa, insan için bir özgürlük ve ahlaktan söz
edilebilecekse, soncuzca güce sahip olan bir varlığın var olması gerekir. İnsanın kendisini
özgürce yaratabilmesi için Tanrıdan vazgeçmek gerektiğini söyler.
3---Tanrının Varlığının Ya Da Yokluğunun Bilinemeyeceğini savunan Görüş: Tanrıya
ilişkin bilgiye sahip olunamayacağını, dolayısıyla Tanrı’nın var olduğunun da var olmadığının
da kanıtlanamayacağını savunan öğretiye felsefe de agnostisizm (bilinemezlik) adı verilir.
Tanrının var olduğunun ya da olmadığının ilke olarak bilinemeyeceğini öne süren bir görüştür.
Bu görüşü ilk olarak Sofist Protogoras vermiştir.
BİLİM FELSEFESİ
-bilimin mantıksal niteliğini anlamaya çalışan, süreç ve sonuç olarak bilimi açıklamaya
çalışan, bilim üzerine yargılarda açıklamalarda buluna felsefe disiplinidir.
-bilim nesnelere ilişkin gözlem ve deneyle açıklama yapmaya çalışırken, felsefe kavramlara
ilişkin açıklamalar yapmaya çalışır.
Bilim felsefesi, bilim üzerine açıklamalar yapan felsefe alt disiplini iken
Bilimsel felsefe, bilimsel düşünüş biçiminin felsefeye uygulanabileceğini iddia eden bir
düşüncedir.
Bilime Farklı Yaklaşımlar
1-Ürün Olarak Bilim:
temsilcileri Hans Reichenbach, Rudolph Carnap Ve C.Gustav Hempel dir... bu yaklaşım;
bilimi anlamak için,bilim diye ortaya konmuş eserleri(ürünleri) ele alır ve onları tarihsel
gelişmeleri içinde anlamaya çalışır.bunun yolunu da bilim eserlerini mantık açısından
çözümlemekte görür.böyle bir çözümleme bilimlerin dillerini incelemek ve yöntemlerini
belirtmektir.. bilimle ilgili eserler,günlük dille yazılmış metinlerle oluştuklarından,çözümleme
işlemini kolaylaştıracak bir tekniğe ihtiyaç vardır. bu da söz konusu metinleri sembolik mantık
diline çevirmekle sağlanır. yani "doğru" ve "yanlış" değerleri ile çözümlenir. böylece
incelenen metnin genel-geçerli olup olmadığı ortaya çıkarılabilir.. bu yapılırken metindeki
önermelerin doğrulanabilirliği veya yanlışlanabilir olmasına bakmak yeterlidir. çünkü
doğrulanabilir önerme,”anlamlı” önermedir. anlamlı önermeler bilimsel önermelerdir.
Reichenbach’a göre dedüktif(tümdengelimssel) önermelerde sonuç, öncüllerde saklıdır yani
sonuç zorunludur. Fakat endüktif(tümevarımsal) önermelerde sonuç, öncülde saklı değildir
yani sonuç zorunlu değildir. İndüksiyon öndeyisel bilginin aracıdır.
carnap’a göre; bilimselliğin ölçütü doğrulamadır ve iki türlü doğrulama yapılabilir;
1-doğrudan doğrulama: doğrulama için kanıtlama gerekmeyen önermelerdir
2-dolaylı doğrulama:doğrulama için kanıtlama gereken önermelerdir
carnap’a göre doğrulanamayan önermeler metafizik önermelerdir. Çünkü kanıtlanamazlar..
2-Etkinlik Olarak Bilim:
Temsilcileri Thomas Kuhn Ve Stephan Toulmin’ Dir bu yaklaşıma göre bilim bir süreçtir.
bilim bir kültür ortamında oluştuğundan bilimi, anlamak için bilim adamları topluluğunun
yaşayış biçimlerine, inançlarına, kültürlerine bakmak gerekir. t.kuhn bilimi anlamaya yönelik
çalışmasında “paradigma” kavramını kullanır.
paradigma: belli bir bilimsel yaklaşımın,doğayı ya da toplumu sorgulamak ve onlarda bir
ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya da üstü kapalı tüm inançlar,
kurallar,değerler,kavramsal ve deneysel araçlardır..paradigma aynı zamanda bilim adamları
için dünyaya bakılan bir standartlar ve ölçüler yumağı olduğu gibi,gerçekliğin belirli kurallara
göre algılanmasını kavranmasını ve genelleştirilmesini sağlayan bir şablondur.
Klasik görüş açısından bilim
1-bilim yeryüzündeki nesneleri araştırma etkinliğidir.2-bütün bilimler temelde
birleştiklerinden birbirleriyle bağlantılıdır.3-bilim (yanlış bilgilerin ayıklandığı) birikimsel bir
süreç izler.4-bilimin yardımıyla daha önce bilinenler kesinleştirilir,bilinmeyenler bilinir
duruma getirilir.
Klasik görüşe göre bilimi niteleyen özellikler
1-bilim olgusaldır 2-bilim mantıksaldır 3-bilim genelleyicidir 4-bilim nesnel(objektiftir) 5eleştiricidir.
Bilimsel yöntem
bilimsel yöntem olguları açıklama amacıyla izlenen sistemli bilgi edinme yoludur.
gözlem: konu ile ilgili olgular gözlenir bilgiler toplanır.
hipotez (varsayım) : denenceler yani varsayımlar oluşturulur.
deney:denenceler, varsayımlar hipotezler denenir.
teori(kuram): doğrulanan ve kabul edilen hipotezler teori olur.
yasa: birçok kez kanıtlanan ve yanlışlaşmayan teoriler yasalaşır.
Bilimsel açıklama-öndeyinin özellikleri
öndeyi olgular arası ilişkilerden ve ya bu ilişkileri ifade eden genellemelerden yararlanılarak
henüz olmamış bir olguyu önceden kestirmedir..örn:newton fiziğindeki yasalardan
yararlanılarak gelecekteki ay ve güneş tutulmalarını önceden bilmek gibi.
bir teori ve ya hipotezden çıkarılan her mantıksal sonuç bir öndeyidir.
Öndeyi hipotezden çıkarılan ve denenmemiş bilgidir.
Açıklma: bir olguyu izah etme oluş nedenini ortaya koyma işidir.
her açıklamada önceden bir öndeyinin olmasına karşılık; öndeyi niteliğindeki her çıkarımın bir
açıklama sağlayacağı iddia edilemez.
Klasik görüşe yapılan eleştiriler
1-bilime gereğinden çok değer verilmiştir
2-klasik görüşün; bilinmeyen şeylerin nedenini bilimin gelişmemiş olmasına bağlamaları
doğru değildir.çünkü evren sonsuz ve sınırsızdır ve bilmeye konu olacak olanların tümünü
bilim açıklayamaz.
3-tüm bilimlerin bir tek bilime indirgenmesi mümkün değildir.
4-klasik görüşün sandığı gibi bilim; birikimsel bir süreç izlemez.bilim evrimsel değil
devrimseldir..
5-bilimi oluşturan bilim adamları kültürlerinden bağımsız ele alınamaz.
6-gelecekte tüm sorunların çözüleceği bir ütopyadır.
Download