AZİZ PAVLUS Pavlus M.S. aşağı-yukarı 8 yılında Imparator Augustus döneminde Tarsus’ta doğduğunda, Tarsus’un başkent konumunda olduğu Kilikya bölgesi Stoacı bir filosof olan Atenedorus tarafından yönetiliyordu. Pavlus (kısa) bir Roma vatandaşı olarak doğmustur, muhtemelen ailesinden birileri Roma vatandaşlığını elde etmişti. Bu nedenle Pavlus’un iki adı vardı; biri musevi adı olan Saul (Bünyamin kavminden olup İsrail’in ilk kralının adını taşıyordu: “Tanrıdan istenilmiş, arzu edilmiş”), diğeri ise Roma adı olan Pavlus. Pavlus hem yunancayı ham de ibraniceyi konuşuyordu. O dönemlerde Tarsus tekstil sanayisinde ünlenmişti. Toroslarda beslenen keçilerin kılından dayanıklı kumaşlar üretilmekteydi. Pavlus burada dokumacılığı öğrenir. Tarsus halkı kosmopolit bir yapıya sahipti: Fenikeliler, Persler, Yunanlılar, Museviler ve daha bir çok millete ait insanlar hep birarada yaşıyorlardı. Musevilerin Tarsus’a gelip yerleşmeleri M.Ö. 223-187 tarihleri arasında Selefkoslar döneminde III. Antiochus devrinde gerçekleşmiştir. Koyu dindar bir ailede, Yahudi dininin tüm gereklerine uyarak eğitilen Saul, okul yaşına gelince dini bilgileri daha iyi öğrensin diye ailesi tarafından Kudüs'e gönderilir. Burada, dini körü körüne tatbik eden, Tevrat'a en ince teferruatına kadar riayet eden Ferisi tarikatına katılan Saul, bu alandaki bilgilerini daha da pekiştirdi. Hocası Gamaliel adında bir din bilginiydi. Kendisi de meşhur Hillel’in öğrencisiydi. Bu sıralarda Kudüs’te İsa’nın öldürülmesinden sonra hıristiyanlık dini yeni yeni yayılıyordu. Bu dine mensup olanlar eziyet görmekteydiler. Aziz İstefan Mesih İsa'ya iman ettiği için taşlanarak öldürülür. Onu taşlayanlar kaftanlarını çıkarıp Pavlus’un ayaklarının dibine bıraktılar. İstefan'ın öldürülmesini Pavlus'da onaylamıştı. Bu olaydan sonra Saul ev ev dolaşarak İsa’ya inananlara zulmetmeye başladı. Başkahin’e giden Pavlus Şam'daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasını istedi. Orada İsa'nın yolunda yürüyen, kimi bulsa tutuklayıp Kudüs'e getirmek niyetindeydi. Yol alıp Şam'a yaklaştığı sırada, birdenbire gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. Yere yıkılan Pavlus, bir sesin kendisine, "Saul Saul, neden bana zulmediyorsun?" dediğini işitti. Saul, "Ey efendim, sen kimsin?" dedi. "Ben senin zulmettiğin İsa'yım' diye cevap verdi Rab. 'Haydi, ayağa kalk. Seni hizmetimde görevlendirmek için sana göründüm. Hem gördüklerine, hem de kendimle ilgili sana göstereceklerime tanıklık edeceksin. Seni, ulusların gözlerini açmak ve 1 onları karanlıktan ışığa, Şeytan'ın hükümranlığından Tanrı'ya döndürmek için gönderiyorum. Öyle ki, bana iman ederek günahlarının affına kavuşsunlar ve kutsal kılınanların arasında yer alsınlar.' Saul yerden kalktı, ama gözlerini açtığında hiçbir şey göremiyordu. Sonra kendisini elinden tutup Şam'a götürdüler. Üç gün boyunca gözleri görmeyen Saul hiçbir şey yiyip içmedi. Şam'da Hananya adında bir hıristiyan tarfından mucizevi bir şekilde iyleştirilir ve vaftiz edilip hıristiyan olur. “Tüm Yahudiye, Celile ve Samiriye'deki inanlılar topluluğu esenliğe kavuştu. Gelişen ve Rab korkusu içinde yaşayan topluluk, Kutsal Ruh'un yardımıyla sayıca büyüyordu”. Bundan sonra Pavlus tüm yaşamını hıristiyanlığı yaymaya adar ve bu nedenle on yılını alacak üç misyonerlik seyahatine çıkar Bunların birinde tutuklandığında Romalı komutan önünde kendini şu şekilde tanıtmıştır: “Ben Kilikya’dan Tarsuslu bir Yahudi, hiç de önemsiz olmayan bir kentin vatandaşıyım” Seyahatlerinde binbir zorluklarla karşılaşan Pavlus Anadolu’yu, Yunanistanı ve Roma’yı dolaşarak hıristiyanlığı yayar. Sonunda Roma’da tutuklanarak imparator Neron zamanında kafası kesilerek öldürülür. Mezarı Roma’da adına inşa edilen Saint Paul kilisesindedir. (Saul ise Rab'bin öğrencilerine karşı hâlâ tehdit ve ölüm soluyordu. Kudüs’teki Başkâhine gitti, Şam'daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasını istedi. Orada İsa'nın yolunda yürüyen kadın erkek, kimi bulsa tutuklayıp Kudüs'e getirmek niyetindeydi. Saul, birkaç gün Şam'daki öğrencilerin yanında kaldı. Havralarda İsa'nın Tanrı'nın Oğlu olduğunu hemen duyurmaya başladı. Aradan günler geçti. Yahudiler, Saul'u öldürmek için bir düzen kurdular. Ama Saul'un öğrencileri geceleyin kendisini aldılar, kentin surlarından sarkıttıkları bir küfe içinde aşağı indirdiler. Saul Kudüs'e varınca oradaki öğrencilere katılmaya çalıştı. Ama hepsi ondan korkuyor, İsa'nın bir öğrencisi olduğuna inanamıyorlardı. O zaman Barnaba onu alıp elçilere götürdü. Böylelikle Saul, Kudüs'te girip çıktıkları her yerde öğrencilerle birlikte bulunarak Rab'bin adını korkusuzca duyurmaya başladı. Dili Grekçe olan Yahudilerle konuşup tartışıyordu. Ama onlar onu öldürmeyi tasarlıyorlardı. Kardeşler bunu öğrenince onu Sezariye'ye götürüp oradan Tarsus'a yolladılar. Sonra Barnaba, Saul'u aramak için Tarsus'a gitti. Onu bulunca da Antakya'ya getirdi. Böylece Barnaba'yla Saul bütün bir yıl oradaki inanlılar topluluğuyla bir araya gelerek büyük bir kitleyi eğittiler. Öğrencilere ilk kez Antakya'da Mesihçiler adı verildi. Kudüs (Barnaba ile beraber kıtlık nedeniğle bağışlarını götürdüler), oradan Yuhanna Markus’u da alıp Antakya’ya dönerler). I. Yolculuk Pavlus, Barnabas ve Yuhanna Markus Antakya, (muhtemelen Asi nehri yoluyla) Samandağ-Çevlik (selefkiye); Kıbrıs Salamis. Salamis’te havrada vaaz ettiler. Adayı doğudan batıya kattetmek için 150 km. Yol yürüdüler ve Pafo ya geldiler, adanın Salamina’dan sonraki, Romalılar dönemindeki başkentiydi. Roma Valisi Quintus Sergius Paulus’un yeriydi. Sergius Paulus’un ailesi M.Ö. 25 yıllarında Roma kolonistleriyle Yalvaç’a gelip yerleşmişlerdi. Vali Sergius Paulus hıristiyanlığı kabul eder ve bundan sonra artık Pavlus sürekli bu adı kullandı, Saul adını pek kullanmadı. Sergius Paulus’un isteği üzerine Yalvaç’a giderler. Panfilya bölgesinde Perge’ye Aksu nehri (Cestros). Perge’de Yuhanna Markos, Barnaba ve 2 Pavlus’tan ayrılıp Kudüs’e döner. Perge’den Torosları aşarak, Eğirdir gölü kıyısından 180 km. lik bir yolculuktan sonra Yalvaç’a ulaşırlar. Şabat (cumartesi günü) Pavlus havrada bir vaaz verir, Yahudilere yönelik bir vaazdı. Eski Ahitten başlayarak Mesih İsa’yı tanıtır. Ölüp dirilen Mesih İsa beklenen kurtarıcıydı. “Kardeşler, İbrahim'in soyundan gelenler ve Tanrı'dan korkan diğerleriniz, bu kurtuluş bildirisi bize gönderildi”. “Dolayısıyla kardeşler, şunu bilin ki, günahların bu Kişi aracılığıyla bağışlanacağı size duyurulmuş bulunuyor. Şöyle ki, iman eden herkes, Musa'nın Yasasıyla aklanamadığınız her suçtan O'nun aracılığıyla aklanır”. “ Sonsuz yaşam için belirlenmiş olanların hepsi iman etti”. Bu konuşma Yahudi ve Tanrı’dan korkanlar üzerinde büyük bir etki yaratır ve haftaya bir daha gelip konuşması için rica ederler. O günde Pavlus’un konuşmasını dinlemek için büyük bir kalabalık toplanır. Pavlus bu defa yahudilerin tepkisiyle karşılaşır ve müjdeyi ilk defa putperestlere de duyurur. Tanrı’nın sözü tüm bölgede yayılıyordu. Fakat yahudiler zengin kadınları ve şehrin ileri gelenlerini Pavlus’a karşı kışkırtırlar ve onu Yalvaç’tan kovarlar. Yalvaç’tan 130 km. lik bir yolculuktan sonra Likaonya bölgesindeki Konya’ya varırlar. Burada da havrada İncil’i ilan ederler ve sonuç olarak gene bir karışıklık doğar. Halkın bir bölümü Pavlus’un bir bölümü de yahudilerin tarafını tutarlar. Fakat onları taşlamaya yeltenmeye başladıklarında Listra’ya (Hatunsaray) giderler. Listra Konya’nın 38 km. güneyinde küçük bir kasabaydı, Timoteus’un şehriydi. Orada bir havra bulunmuyordu, herhalde yahudilerin sayısı azdı. Burada Pavlus incili vaazeder ve doğuştan kötürüm olan birini iyleştirir, bunun üzerine halk “Tanrılar insan kılığında aramıza geldiler” diye bağırmaya başlar. Havariler için kurban kesmek isterler, fakat kendileri buna tepki göstererek: «Biz de sizin gibi insanız, aynı yaradılışa sahibiz. Size müjde getiriyoruz. Sizi bu boş şeylerden vazgeçmeye, göğü, yeri, denizi ve bunların içindekilerin hepsini yaratmış olan, yaşayan Tanrı'ya dönmeye çağırıyoruz. Geçmiş çağlarda Tanrı, tüm ulusların kendi yollarından gitmelerine izin verdi. Yine de kendini tanıksız bırakmış değildir. Gökten yağmur yağdırıyor...» Daha sonra Listra’ya Yalvaç ve Konya’dan Yahudiler gelir ve havarilere zulmetmeye başlarlar. Pavlus’u taşlamaya başlarlar ve öldüğünü zannedip şehrin dışına atarlar. Öğrencileri gelip ona yardımcı olurlar ve ertesi günde buradan Derbe’ye (Kertihöyük) hareket eder. Derbe Listra’dan 31 km. uzaklıktaydı. Burada’da İncill’i vaazederler hıristiyan olanlar arasında ilerde Paulus’un görev arkadaşı olacak olan Gaius’ta vardır. Derbe’den sonra havariler dönüş yoluna geçerler. Tekrar Listra, Konya ve Yalvaç’a uğrayıp oradaki öğrencileri ruhça pekiştirirler ve sorumlular atarlar. Dua ve oruçla onları inanmış oldukları Rab’e emanet ederler ve Torosları aşıp 3 Perge’ye varılar ve burada da Tanrı sözünü duyurduktan sonra Antalya’ya uğrarlar oradan da gemiyle Antakya’ya dönerler Bu ilk seyahatlerinde toplam 1500-2000 km. yol almışlardı ve bunun için gereken zaman üç yıl cıvarındaydı 45-48 yılları arasında denk gelmektedir. II. Yolculuk Pavlus Barnaba'ya, «Rab'bin sözünü duyurduğumuz bütün kentlere dönüp kardeşleri ziyaret edelim, nasıl olduklarını görelim» dedi. Barnaba, Markos denilen Yuhanna'yı da yanlarında götürmek istiyordu. Ama Pavlus, Pamfilya'da kendilerini yüzüstü bırakıp birlikte göreve devam etmemiş olan Markos'u yanlarında götürmeyi uygun görmedi. Aralarında öylesine keskin bir anlaşmazlık çıktı ki, birbirlerinden ayrıldılar. Barnaba Markos'u alıp Kıbrıs'a doğru yelken açtı. Silas'ı seçen Pavlus ise, kardeşlerce Rab'bin lütfuna emanet edildikten sonra yola çıktı (Gülek Boğazından). Suriye ve Kilikya bölgelerini dolaşarak inanlı topluluklarını pekiştirdi. Pavlus, Derbe ve Listra'ya da uğradı. Listra'da annesi imanlı bir Yahudi, babası ise Grek olan Timoteyus’u kendisiyle birlikte götürdü. Pavlus'la arkadaşları Frikya ve Galatya bölgesinden geçtiler. Misya sınırına geldiklerinde Bitinya bölgesine geçmek istediler. Ama İsa'nın Ruhu onlara izin vermedi. Bunun üzerine Misya'dan geçip Troas kentine gittiler. O gece Pavlus bir görüm gördü. Önünde Makedonyalı bir adam durmuş, ona yalvarıyordu: «Makedonya'ya geçip bize yardım et» diyordu. Pavlus'un gördüğü bu görümden sonra hemen Makedonya'ya gitmenin bir yolunu aradık. Çünkü Tanrı'nın bizi, Müjde'yi oradakilere duyurmaya çağırdığı sonucuna varmıştık. Troas'tan denize açılıp doğru Semadirek (Samotracia) adasına, ertesi gün de Neapolis'e (Kavalla) gittik. (Burada muhtemelen Luka’da guruba katılıyor, çünkü artık biz kelimesini kullanmaya başlıyor: Pavlus, Silas, Timoteus ve Luka) Oradan da bir Roma yerleşme merkezi ve Makedonya'nın o bölgesinin önemli bir kenti olan Filipi'ye geçtik. Birkaç gün bu kentte kaldık. Lidya, «Beni Rab'bin bir inanlısı kabul ediyorsanız, gelin, evimde kalın» dedi ve bizi razı etti. Burada dövülüp hapse atılıyorlar. Zindancı: “Kurtulmak için ne yapmam gerek?” diye sordu. Onlar, «Rab İsa'ya iman et, sen de ev halkın da kurtulursunuz» dediler. Sonra kendisine ve ev halkının hepsine Rab'bin sözünü bildirdiler. Zindandan çıkan Pavlus'la Silas, Lidya'nın evine gittiler. Kardeşlerle görüşüp onları yüreklendirdikten sonra oradan ayrıldılar. Amfipolis ve Apolonya'dan geçerek 100 km sonra Selanik'e geldiler. Burada da havrada halka hitap ettiler ve Yason’un evinde toplandılar. Gene Yuhudilerin kışkırtmaları sonucunda Havariler Veria (Berea)ya giderler. Aynı şekilde burada da havrada vaazederler. Selanikten yahudiler gelip gene halkı kışkırtırlar. Sila ve Timoteyus Veria’da kalırlar kardeşler ise Pavlus’u deniz yoluyla 4 Atina’ya götürürler ve geri dönerler. Pavlus’ta Timateus ve Silas’ın kendisine yetişmelerini ister. Onları Atina'da bekleyen Pavlus, kentin putlarla dolu olduğunu görünce yüreğinde derin bir acı duydu. Bu nedenle, gerek havrada Yahudilerle ve Tanrı'ya tapan diğerleriyle, gerek her gün çarşı meydanında karşılaştığı kişilerle tartışıp durdu. Pavlus, İsa'yla ve dirilişle ilgili müjdeyi duyuruyordu. Pavlus, Ares tepesi kurulunun önüne çıkıp şunları söyledi: “Ey Atinalılar, sizin her bakımdan çok dindar olduğunuzu görüyorum. Ben çevrede dolaşırken, tapındığınız yerleri incelerken üzerinde, 'BİLİNMEYEN TANRI'YA' diye yazılmış bir sunağa bile rastladım. Sizin bilmeden tapındığınız bu Tanrı'yı ben size tanıtayım”. “Tanrı hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim, 'O'nda yaşıyor ve deviniyoruz; O'nda varız.' Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi; ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor. Çünkü dünyayı, atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu Kişi'yi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir.” Bundan sonra Pavlus Atina'dan ayrılıp Korint'e gitti, 75 km. bir mesafe. Orada Pontus doğumlu, Akvila adında bir Yahudi ile karısı Priskila'yı buldu. Onların yanına giden Pavlus, aynı meslekten olduğundan onlarla kalıp çalıştı. Çünkü meslekleri çadırcılıktı. Pavlus, her Sept günü havrada tartışarak hem Yahudileri hem Grekleri ikna etmeye çalışıyordu. Silas'la Timoteyus Makedonya'dan gelince, Pavlus kendini tümüyle Tanrı sözünü yayma işine verdi. Bir gece Rab bir görümde Pavlus'a, «Korkma» dedi, «konuş, susma! Ben seninle beraberim; hiç kimse sana dokunmayacak, kötülük yapmayacak. Çünkü bu kentte benim halkım çoktur.» Pavlus, orada bir buçuk yıl kaldı ve halka sürekli Tanrı sözünü öğretti. Pavlus Korint'teki kardeşlerin yanında bir süre daha kaldı. Sonra onlarla vedalaştı ve Kenhere (Cencre, doğu limanı) ye gitti. Priskila ve Akvila ile birlikte Suriye'ye gitmek üzere gemiyle yola çıktı. Efes'e vardıkları zaman Priskila ve Akvila'yı orada bıraktı. Kendisi havraya giderek Yahudilerle tartışmaya başladı. Bunlar daha uzun bir süre kalmasını istedilerse de, Pavlus kabul etmedi. Ama onlara veda ederken, «Tanrı dilerse yanınıza yine döneceğim» dedi. Sonra Efes'ten denize açıldı. Sezariye'ye vardıktan sonra Kudüs'e gidip oradaki inanlılar topluluğunu ziyaret etti, oradan da Antakya'ya geçti. Yıl 53. III. Yolculuk Bir süre Antakya’da kaldıktan sonra yola çıktı; sırayla Galatya ve Frikya bölgelerini dolaşarak tüm öğrencileri ruhça pekiştirdi. Pavlus, iç bölgelerden geçerek Efes'e geldi. Yıl 54-57 Havraya giren Pavlus cesaretle konuşmaya başladı. Üç ay boyunca oradakilerle tartışıp durdu, onları Tanrı'nın Egemenliği konusunda ikna etmeye çalıştı. Ne 5 var ki, bazıları sert bir tutum takınıp ikna olmamakta direndiler. Bunun üzerine Pavlus onlardan ayrıldı. Öğrencilerini de alıp götürdü ve Tiranus'un dershanesinde her gün tartışmalarını sürdürdü. Bu durum iki yıl sürdü. Sonunda Yahudi olsun Grek olsun, Asya ilinde yaşayan herkes Rab'bin sözünü işitti. Tanrı, Pavlus'un eliyle olağanüstü mucizeler yaratıyordu. Vaftici Yahya’nın öğrencileriyle karşılaşması, Yahudilerin büyü kitaplarını yakması, Kuyumcuların ayaklanması olayları yaşanır. Pavlus, kargaşalık yatıştıktan sonra öğrencileri çağırtıp onları yüreklendirdi. Sonra kendilerine veda ederek Makedonya'ya gitmek üzere yola çıktı. O yöreleri dolaşarak imanlıları yüreklendiren birçok konuşmalar yaptıktan sonra Yunanistan'a gitti. Orada üç ay kaldı. Dönüşü Makedonya üzerinden yapmaya karar verdi. Pirus oğlu Veriyalı Sopater, Selaniklilerden Aristarkus ile Sekundus, Derbeli Gayus, Timoteyus ve Asya ilinden Tihikus ile Trofimus onunla birlikte gittiler. Bunlar önden gidip bizi Troas'ta beklediler. Biz de Mayasız Ekmek bayramından sonra Filipi'den denize açılıp beş günde Troas'a gelerek onlarla buluştuk. Orada yedi gün kaldık. Haftanın ilk günü ekmek bölmek için bir araya toplandığımızda Pavlus imanlılara bir konuşma yaptı. Pencereden düşüp ölen çocuğun diriltilmesi. Biz önden giderek gemiye bindik ve Asos'a hareket ettik. Pavlus'u oradan alacaktık. Kendisi karadan gitmek istediği için bunu böyle düzenlemişti. Bizi Asos'ta karşılayınca onu gemiye alıp Midilli'ye (Mitilene) geçtik. Oradan denize açılıp ertesi gün Sakız (Chio) adasının karşısına geldik. Üçüncü gün Sisam'a (Samo) uğradık ve bir gün sonra Milet'e vardık. Pavlus, Asya ilinde vakit kaybetmemek için Efes'e uğramamaya karar vermişti. Pentikost günü Kudüs'te olabilmek umuduyla acele ediyordu. Pavlus, Milet'ten Efes'e haber yollayarak inanlılar topluluğunun ihtiyarlarını yanına çağırttı ve onlara VEDA KONUŞMASI nı yaptı. Yanına geldikleri zaman onlara şöyle dedi: “Asya iline ayak bastığım ilk günden beri, sizinle bulunduğum bütün süre boyunca, nasıl davrandığımı biliyorsunuz. Yahudilerin kurduğu düzenlerden çektiğim sıkıntıların ortasında Rab'be tam bir alçakgönüllülükle, gözyaşları içinde kulluk ettim. Yararlı olan herhangi bir şeyi size duyurmaktan, gerek açıkta gerek evden eve dolaşarak size ders vermekten çekinmedim. Hem Yahudileri hem de Grekleri, tövbe edip Tanrı'ya dönmeye ve Rabbimiz İsa'ya inanmaya çağırdım”. “Şimdi de Ruh'a boyun eğerek Kudüs'e gidiyorum. Orada başıma neler geleceğini bilmiyorum. Ancak Kutsal Ruh, beni zincirler ve sıkıntıların beklediğine dair her kentte beni uyarıyor. Canımı hiç önemsemiyorum, ona değer vermiyorum. Yeter ki yarışı bitireyim ve Rab İsa'dan aldığım görevi, Tanrı'nın lütfunu bildiren müjdeye tanıklık etme görevini tamamlayayım”. “Şimdi aralarında dolaşıp Tanrı'nın Egemenliğini duyurduğum sizlerden hiçbirinin yüzümü bir daha görmeyeceğini biliyorum. Bu yüzden bugün size şunu açıkça söyleyeyim: ben hiç kimsenin uğrayacağı yargıdan sorumlu değilim. 6 Tanrı'nın isteğini size tam olarak bildirmekten çekinmedim. Kendinize ve Kutsal Ruh'un sizi gözetmen olarak görevlendirdiği tüm sürüye göz kulak olun. Rab'bin kendi kanı pahasına sahip olduğu inanlılar topluluğunu gütmek üzere atandınız. Ben gittikten sonra sürüyü esirgemeyen yırtıcı kurtların aranıza gireceğini biliyorum. Hatta öğrencileri kendi peşlerinden sürüklemek için sizin aranızdan da sapık sözler söyleyen kişiler çıkacak. Bunun için uyanık durun. Üç yıl boyunca, aralıksız, gece gündüz demeden, gözyaşı dökerek her birinizi nasıl uyardığımı hatırlayın”. “Şimdi sizi Tanrı'ya ve O'nun lütfunu bildiren söze emanet ediyorum. Bu söz, sizi ruhça geliştirecek ve kutsal kılınmış olan tüm insanlar arasında mirasa kavuşturacak güçtedir. Ben hiç kimsenin gümüşüne, altınına ya da giysisine göz dikmedim. Siz de bilirsiniz ki, bu eller hem benim, hem de benimle birlikte olanların gereksinmelerini karşılamak için hizmet etmiştir. Yaptığım her işte sizlere, böyle emek vererek güçsüzlere yardım etmemiz ve Rab İsa'nın, 'Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur' diyen sözünü unutmamamız gerektiğini gösterdim.” Pavlus bu sözleri söyledikten sonra diz çöküp onlarla birlikte dua etti. Onlardan ayrılınca denize açılıp doğru İstanköy'e (Cos) gittik. Ertesi gün Rodos'a (Rodi), oradan da Patara'ya geçtik. Fenike'ye gidecek bir gemi bulduk, buna binip denize açıldık. Kıbrıs'ı görünce güneyinden geçerek Suriye'ye yöneldik ve Sur (Tiro) kentinde karaya çıktık. Gemi, yükünü orada boşaltacaktı. Oradaki İsa öğrencilerini arayıp bulduk ve yanlarında bir hafta kaldık. Sur'dan deniz yolculuğumuza devam ederek Batlamya (Tolemaide: San Giovanni d’Acri) kentine geldik. Oradaki kardeşleri ziyaret edip bir gün yanlarında kaldık. Ertesi gün ayrılıp Sezariye'ye geldik. Kudüs'e vardığımız zaman kardeşler bizi sevinçle karşıladılar. Yıl 58 yaz mevsimi. IV. Yolculuk – Tutukluluk Yolculuğu: Kudüs’te tutuklanan Pavlus (Klaudius Lisias) Antipatris’e oradan da Sezariye’ye gönderilir (Vali Felix, karısı Drusila bir yahudidir, iki yıl sonra yerine Porkius Festus gelir. Onlarala beraber Kral Agripa ve Berniki): “Benim söylediklerim, peygamberlerin ve Musa'nın önceden haber verdiği olaylardan başka bir şey değildir. Onlar, Mesih'in acı çekeceğini ve ölümden dirilenlerin ilki olarak gerek kendi halkına, gerek diğer uluslara ışığın doğuşunu ilan edeceğini bildirmişlerdi.” Pavlus davasının Sezar’ın mahkemesinde görülmesini talep ediyor ve bu nedenle Roma’ya yollanıyor. Asya ilinin kıyılarındaki limanlara uğrayacak olan bir Edremit gemisine binerek denize açıldık. Selanik'ten Makedonyalı Aristarkus da yanımızdaydı. Ertesi gün Sayda'ya uğradık. Oradan yine denize açıldık. Rüzgâr ters yönden estiği için Kıbrıs'ın rüzgâr altından geçtik. Kilikya ve Pamfilya açıklarından geçerek Likya'nın Mira kentine geldik. Orada, İtalya'ya gidecek olan bir İskenderiye gemisi bulan yüzbaşı, bizi o gemiye bindirdi. Günlerce ağır ağır yol alarak 7 Knidos kentinin açıklarına güçlükle gelebildik. Rüzgâr bize engel olduğundan Salmone burnundan dolanarak Girit'in rüzgâr altından geçtik. Kıyı boyunca güçlükle ilerleyerek Laseya kentinin yakınlarında bulunan ve Güzel Limanlar (Güney Girit) denilen bir yere geldik. Kasırgaya tutulan gemi rüzgâra karşı gidemeyince, kendimizi sürüklenmeye bıraktık. Fırtına bizi bir hayli hırpaladığı için ertesi gün gemiden yük atmaya başladılar. On dördüncü gece İyon denizinde sürükleniyorduk. Gece yarısına doğru gemiciler karaya yaklaştıklarını sezinlediler. Gemi bir kum yükseltisine çarpıp karaya oturdu. Geminin başı kuma saplanıp kımıldamaz oldu, kıç tarafı ise dalgaların şiddetiyle dağılmaya başladı. Kurtulduktan sonra adanın Malta adını taşıdığını öğrendik. Üç ay sonra, kışı adada geçirmiş olan ve 'ikiz tanrılar' (Dioscuri) simgesini taşıyan bir İskenderiye gemisiyle denize açıldık. Sirakuza kentine uğrayıp üç gün kaldık. Oradan da yolumuza devam ederek Regiyum'a (Reggio Calabria) geldik. Ertesi gün güneyden esmeye başlayan yelin yardımıyla iki günde Puteyoli'ye vardık. Orada bulduğumuz kardeşler, bizi yanlarında bir hafta kalmaya çağırdılar. Sonunda Roma'ya vardık. Haberimizi almış olan Roma'daki kardeşler, bizi karşılamak için Apiyus çarşısına (Foro di Appio) ve Üç Hanlar'a (Tre Taverne) kadar geldiler. Pavlus onları görünce Tanrı'ya şükretti, yüreklendi. Roma'ya girdiğimizde Pavlus'un, bir asker gözetiminde yalnız başına kalmasına izin verildi. Pavlus tam iki yıl kendi kiraladığı evde kaldı ve ziyaretine gelen herkesi kabul etti. Hiçbir engelle karşılaşmadan Tanrı'nın Egemenliğini tam bir cesaretle duyuruyor, Rab İsa Mesih'le ilgili gerçekleri öğretiyordu. V. Yolculuk – Hipotetik Yolculuk: Roma’dan İspanya, oradan Girit adası, adada öğrencisi Titus’u bırakır. Oradan Efes, orada da Timoteyus’u bırakır. Makedonya, oradan Nikopolis (Epirus’da). Troas (odunluk iskelesi), Milet, Korintos ve Roma. 67 yılında Roma’da başı kesilerek öldürülür. Pavlus İncil’i yaymak için toplam olarak 12000 km karayolu ve 10000 km deniz yolu ile yol kattetmiştir. 8 Pavlus’un Teolojisi: Gal. 1: “Ben bu müjdeyi insandan almadım, kimseden de öğrenmedim. Bunu bana İsa Mesih açıkladı. Yahudi dinine bağlı olduğum zaman ne tür bir yaşam sürdüğümü duydunuz. Tanrı'nın topluluğuna alabildiğine zulmediyor, onu kırıp geçiriyordum. Atalarımın geleneklerini savunmakta son derece gayretli ve Yahudi dininde, yaşıtım olan soydaşlarımın birçoğundan daha ilerideydim. Ama beni daha annemin rahmindeyken seçip lütfuyla çağıran Tanrı, uluslara müjdelemem için Oğlunu bana göstermeye razı oldu”. Pavlus’un inancının temelinde mistik bir deneyim mevcuttur. Bun yanında da insanların tek başlarına kurtuluşa ulaşamayacakları bilinci vardır. Herkes günahkardır ve Tanrı karşısında hiç bir dayanağı yoktur. Kurtuluşu sadece Tanrının karşılıksız merhameti sayesinde gerçekleşebilirdi. Bu kurtuluş Mesih İsa’nın gelişiyle başlamış ve herkese sunulmuştur. Dünyanın sonunda da tamamlanacaktır. Şeriattan önce varolan iman herkes için tek kurtuluş yoludur. Rom 7: “Bundan şu kuralı çıkarıyorum: ben iyi olanı yapmak isterken, içimde hep kötülük vardır. İç varlığımda Tanrı'nın Yasasından zevk alıyorum. Ama bedenimin üyelerinde başka bir yasa görüyorum. Bu da aklımın onayladığı yasaya karşı savaşıyor ve beni bedenimin üyelerindeki günah yasasına tutsak ediyor. Ne zavallı insanım! Ölüme götüren bu bedenden beni kim kurtaracak? Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla Tanrı'ya şükürler olsun! İşte ben aklımla Tanrı'nın yasasına, ama doğal benliğimle günahın yasasına kulluk ediyorum”. Rom. 10: “İşte duyurduğumuz iman sözü budur. İsa'nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı'nın O'nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın. İnsan yürekten iman etmekle aklanır, imanını ağzıyla açıklamakla da kurtulur. Kutsal Yazı, «O'na iman eden hiç kimse utandırılmayacak» der. Çünkü Yahudi ve Grek ayrımı yoktur, aynı Rab hepsinin Rabbidir. Kendisine yakaranların hepsine karşı eli açıktır. «Rab'be yakaran herkes kurtulacaktır.» Ama iman etmedikleri kişiye nasıl yakaracaklar? Duymadıkları kişiye nasıl iman edecekler? Tanrı sözünü yayan olmazsa, nasıl duyacaklar? Sözü yaymaya gönderilmezlerse, sözü nasıl yayacaklar? Yazılmış olduğu gibi, «İyi haber müjdeleyenlerin ayakları ne güzeldir!»” “Öncelikle aldığım bilgiyi size verdim. Şöyle ki, Kutsal Yazılara uygun olarak Mesih, günahlarımız için öldü. Gömüldü ve Kutsal Yazılara uygun olarak üçüncü gün ölümden dirildi. Kardeşlere göründü, en sonunda, zamansız doğmuş çocuk gibi olan bana da göründü. Ben elçilerin en küçüğüyüm. Tanrı'nın topluluğuna zulmettiğim için elçi çağrılmaya bile layık değilim. Ama şimdi ne isem, Tanrı'nın lütfuyla öyleyim. O'nun bana olan lütfu boşuna olmadr". 9 2 Cor 11,23-30 “Ben daha çok emek verdim, hapse daha çok girdim, sayısız kere dayak yedim, çok kez ölümle burun buruna geldim. Yahudilerden beş kez otuz dokuzar kırbaç yedim. Üç kez değnekle dövüldüm, bir kez taşlandım, üç kez deniz kazasına uğradım. Sık sık yolculuk ettim. Irmaklarda ve haydutlar arasında, gerek soydaşlarım gerekse de diğer uluslar arasında tehlikelere uğradım. Şehirde, çölde, denizde ve sahte kardeşler arasında tehlikelere düştüm. Emek verdim, sıkıntı çektim, çok kez uykusuz kaldım. Açlık ve susuzluğu tattım. Çok kez yiyeceksiz ve soğukta çıplak kaldım. Bütün diğer sorunların yanısıra, tüm inanlı toplulukları için her gün çekmekte olduğum kaygının baskısı var üzerimde. Kim güçsüz olur da ben güçsüz olmam? Kim günaha düşürülür de ben onun için yanmam? Eğer övünmem gerekirse, güçsüzlüğümü gösteren şeylerle övüneceğim”. 2 Cor 12,7-10 “Aldığım esinlerin üstünlüğüyle gururlanmayayım diye bana bedende bir diken, beni yumruklamak için bir Şeytan meleği verildi, gururlanmayayım diye. Bundan kurtulmak için Rab’be üç kez yalvardım. Ama O bana dedi ki, «Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır.» İşte, Mesih’in gücü üzerimde bulunsun diye güçsüzlüklerimle sevinerek daha çok övüneceğim. Bu nedenle Mesih uğruna güçsüzlükleri, hakaretleri, zorlukları, zulümleri ve darlıkları sevinçle karşılıyorum. Çünkü ne zaman güçsüzsem, o zaman güçlüyüm”. II Kor. 4: “Üstün gücün bizden değil, Tanrı’dan kaynaklandığı bilinsin diye biz bu hazineye toprak kaplar içinde sahibiz. Her yönden sıkıştırılmışız, ama ezilmiş değiliz. Şaşırmışız, ama çaresiz değiliz. Kovalanıyoruz, ama terk edilmiş değiliz. Yere yıkılmışız, ama yok olmuş değiliz. İsa’nın yaşamı bedenimizde açıkça görülsün diye İsa’nın ölümünü her zaman bedenimizde taşıyoruz. Çünkü İsa’nın yaşamı bizim ölümlü bedenimizde açıkça görülsün diye, biz yaşayanlar İsa uğruna sürekli olarak ölüme teslim ediliyoruz. Böylece bizde ölüm, sizde ise yaşam etkin olmaktadır.” II Kor. 9: “Müjde'yi yayıyorum diye övünmeye hakkım yok. Çünkü bunu yapmakla yükümlüyüm. Müjde'yi yaymazsam vay halime! Eğer Müjde'yi gönülden yayarsam, bir ödülüm olur; gönülsüzce yayarsam, sadece bana emanet edilen görevi yapmış olurum. Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudileri kazanmak için Yahudilere Yahudi gibi davrandım. Kendim Kutsal Yasa'nın denetimi altında olmadığım halde, Yasa altında olanları kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım. Yasa'ya sahip olmayanları kazanmak için Yasa'ya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için onlarla güçsüz oldum. Neyapıp yapıp bazılarını kurtarmak için herkesle her şey oldum. Bunların hepsini, Müjde'de payım olsun diye Müjde'nin uğruna yapıyorum”. 10 Pavlus’un doğmakta olan kilise için önemi tartışılamaz: Onun sayesinde kurtuluş yahudiliğin sınırını aşıp tüm milletlere ve uluslara ulaştı. Düşünceleri değiştirip ruhsal iman kardeşliğini kurdu. Adem’den başlayan tüm kurtuluş tarihini yeniden ele alıp bunun İsa’da tamamlandığını gösterdi. İncil’in kurtuluş ışığı sayesinde insanları günah ve ölümden kurtarıp geleceği sonsuz bir ümide taşımıştır. Yaşamının merkezi artık kurallar ve şeriat değil İsa’nın kendisidir. Kendine güveni değil fakat Mesih İsa’ya güvenidir. Fil. 3: “Bana kazanç olan her şeyi Mesih uğruna zarar saydım. Dahası var, kendisi uğruna her şeyi yitirdiğim Rabbim İsa Mesih'i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum. Öyle ki, Mesih'i kazanayım ve Kutsal Yasa'ya dayanan kendime özgü bir doğruluğa değil, Mesih'e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı'dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih'le birleşmiş olayım. Ölümünde O'na benzeyerek O'nu tanımak, dirilişinin gücünü ve acılarına ortak olmanın ne demek olduğunu bilmek ve böylece ne yapıp yapıp ölümden dirilişe erişmek istiyorum”. 11