MODERNLEŞME SÜRECİNDE TOPLUM Yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Bu aşamada kent hayatını ön planda olduğu, köy yaşamının neredeyse kayboluğu veya biçim değiştirdiği bir dünyaya geçiş yaptığımız görülüyor. Bu geçiş dönemi beraberinde bazı değişmelere ve belli başlı değerlerin kaybolmasını neden oluyor. Bu değişimler toplum üzerinde kentleşmeyle paralellik gösterir hale gelmiştir. Kentleşme, durgun bir karakterin aksine devamlılığı olan bir yapıdır. Ekonomik ve teknolojik yönden gelişmelere açık olan bu yapı, ülkemi de hızını arttırarak günümüzde de devam eden çok yönlü bir süreçtir. Bu süreç köyden kente göç eden kilelere aracığıyla yoğunluk kazanmıştır. Taşradaki yaşamı bırakıp daha iyi bir yaşama arzulamak göç eden bir kitleler toplumsal değerlerini başlangıçta kaybetmek istemedikleri ya da değişime direndiklerinden olsa gerek, terk ettikleri toprakları insanlarıyla bağlantıyı koparmadan yaşamaya çalışırlar. Bunun sonucunda ne tam köylü nede kentli vasfını kazanabilirler. Böyle bir ortamda göç eden aile, üç veya dördüncü kuşakta kentli olabilme imkanına sahip olur. Bununla birlikte kentlileşen insanın çevre ve toplumla geliştirdi ilişkilerinde çok yönlü değişmeler meydana gelmektedir. Avrupa’nın rehberimiz olduğu çağdaşlaşma sürecini yaşarken ve bu doğrultuda çok hızlı bir şekilde kentleşirken toplumsal değerlerimizden hayli uzaklaşmış bulunuyoruz. Köyde yaşarken sahip olduğumuz sıcak ve samimi ilişkiler, artık yerini farklı duygu ve düşüncelere bırakmaya başladı.Güvensizlik, çıkar gibi durumlar bu kaçınılmaz değişimin etkisiyle toplumda yer etmeye başladı.bu durumlar kişiden kişiye değişkenlik göstermekle beraber, özde mutlaka bir şeyleri değişime uğratmaktadır.Bunu, bize sunulan veya bizim talep ettiğimiz yaşam mecbur kılmaktadır.bu yaşam taşra yaşamındaki gibi örf ve adetlerle varlığını sürdüren bir yaşam değildir.Kentleşmeyi yaşayan toplumlarda bireysel ilişkilerin yerini büyük ölçüde yerini bireysel olmayan ilişkiler aldığı için örf, adet ve geleneklerin etkisi azalmaktadır.Bu paralelde toplumsal değerler sınıfında kabul ettiğimiz, kökleri çok eskiye dayanan, tasavvufi bir derinlikte insanı ön plana alan değerlerimiz yerini çıkarcı bir toplum yapısına bırakmaktadır.Her geçen gün bu süreç geniş alanlar bulmaya başladı.Bununla birlikte köylerimiz nüfusu azalırken, kent merkezlerini geleneksel değerlerini yitirmiş, menfaat peşinde koşan insanlar doldurmaktadır.Kişi kendini böyle bir ortamda biraz daha yalnız hissediyor. Bizler, Osmanlı tolumu ve torunları olarak, ahlakımızın yoğrulup biçim kazandığı o şanlı hakimiyet dönemlerini anımsayarak, çapımızın menfii şart ve koşullarından sıyrılıp, aydınlık bir gelecek için çalışmalı, bencilliği bir kenara bırakıp, bir yandan geleneksel değerlere sahip çıkmalı öte yandan çağdaş düzene ayak uydurmalıyız.