T.C MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ANABİLİM DALI BASINA GÖRE TÜRK KADINININ SİYASİ HAKLARI (1930–1935) YÜKSEK LİSANS TEZİ ZÜBEYDE TERZİOĞLU İSTANBUL 2007 T.C MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ANABİLİM DALI BASINA GÖRE TÜRK KADINININ SİYASİ HAKLARI (1930–1935) YÜKSEK LİSANS TEZİ ZÜBEYDE TERZİOĞLU DANIŞMAN PROF.DR. VAHDETTİN ENGİN İSTANBUL 2007 I İÇİNDEKİLER KISALTMALAR……………………………………………………………………………..III ÖZET…………………………………………………………………………………………IV ABSTRACT………………………………………………………………………………….VI ÖNSÖZ………………………………………………………………………………………...1 GİRİŞ: 1-Tarihi zemin……………………………………………………………………........4 2- İslamiyet’e Girmeden Önce Kadın………………………………………………………….5 3. İslam Dini ve Kadın…………………………………………………………………............7 4. Osmanlı’da Kadın……………………………………………………………………..........9 5. Dünyada Kadınların Siyasal Haklarının Gelişimi…………………………………………14 I.BÖLÜM: TÜRK KADINININ BELEDİYE SEÇİMLERİNDE SEÇME VE SEÇİLME HAKKI KAZANMASI 1.1. Kurtuluş Savaşında ve Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türk Kadını………………………20 1.2. Kadınların Siyasal Haklarını Kazanmadan Önceki Faaliyetleri…………………………23 1.3. Kadınların Belediye Seçimlerinde Seçme ve Seçilme Hakkını Elde Etmeleri………......30 1.4. Gelişmelerle İlgili Olarak Basının Değerlendirmeleri…………………………………...33 1.4.1. Gelişmelerin Afet Hanım Tarafından Değerlendirilmesi…………………………….39 1.4.2. Gazetelerin Değerlendirmelerinin Devamı…………………………………………..42 1.4.3. Kadınların Siyasal Haklarının Öğrenci Gözüyle Değerlendirilmesi………………....57 1.4.4. Gelişmelerle İlgili Olarak Afet Hanım’ın Önemli Bir Konferansı………………......58 1.4.5. Belediye Kanunu Çıktıktan Sonra Yazılanlar………………………………………..68 1.5. Seçme ve Seçilme Hakkı Kazanan Kadınların Miting Düzenlemesi………………….....72 1.6. Kadınların Siyasi Faaliyetlere Başlamaları ve Tepkiler……………………………….....92 1.6.1. Doktor Mazhar Osman’ın Kadın Hakları Konusunda Yarattığı Polemik……………97 1.6.2. Kadın Erkek Eşitliğine Dair Yeni Polemikler……………………………………...105 1.7. Serbest Cumhuriyet Fırkasının Kurulması ve Kadınların Katıldığı İlk Seçimlerin Yapılması……………………………………………………………………………… 108 1.7.1. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Kurulması………………………………………......109 1.7.2. Kadınların Katıldığı İlk Seçimin Yapılması………………………………………...114 II II. BÖLÜM: TÜRK KADINININ MİLLETVEKİLİ SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI KAZANMASI…………………………………………………………………..115 2.1. Türk Kadınına Muhtar Seçilme Hakkı Verilmesi ve Basına Yansımaları………..........116 2.2. Kadınlara Milletvekili Olma İmkânı Sağlayan Yasanın Çıkması……………………...119 2.3. Türk Kadınının Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkını Elde Ediş Sürecinin Basına Yansımaları …………………………………………………………………………………121 2.4. Kadın Siyasal Haklarının Yasalaşması Aşamasında Meclis’te Yaşananlar……………128 2.5. Seçimler İçin Harekete Geçilmesi……………………………………………………...133 2.6. Gelişmelere Dair Gazetecilerin Yorumları……………………………………………..135 2.7. Kadınların Memnuniyet Beyanları…………………………………………………......137 2.8. Öğrenci Gözü ile Kadınların Milletvekili Seçilebilmesinin Önemi……………………146 2.9. Hazırlıklar Devam Ediyor……………………………………………………………...148 2.10. Kadınların Milletvekilliği Hakkında Görüşleri……………………………………….165 2.11.1935 Milletvekili Sonuçları……………………………………………………………175 2.12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi……………………………………………...179 2.13.Türk Kadın Birliğinin Kapanması……………………………………………………..196 SONUÇ……………………………………………………………………………………...199 BİBLİYOGRAFYA…………………………………………………………………………201 EKLER………………………………………………………………………………………206 III KISALTMALAR A.g.e : Adı geçen eser A.g.g : Adı geçen gazete A.g.m : Adı geçen mecmua Bkz Bakınız : B.M.M: Büyük Millet Meclisi b.t.y Basım tarihi yok : b.y.y : Basım yeri yok c : Cilt CHF : Cumhuriyet Halk Fırkası Çev : Çeviren s : Sayfa y.y : Yüzyıl IV ÖZET Eski Türk toplumlarında yaşayan kadınlarımızı toplum içerisinde sahip oldukları konum ve değer açısından diğer ülke kadınlarıyla karşılaştırdığımızda çok daha önemli ve saygıdeğer bir konumda bulunduklarını söylememiz mümkündür. Fakat daha sonraki süreçte gerek dinsel etkenler gerekse Bizans, İran ve Arap kültürlerinin yarattığı etkiler nedeniyle bu özel konumlarını gidererek kaybetmişlerdir. Osmanlıda kadınların bazı hakları elde etmeye başlamaları ise, büyük toplumsal yeniliklerin meydana gelmesini sağlayacak olan Atatürk inkılâplarının tohumlarını da içinde barındıran Tanzimat döneminde olmuştur. Türk kadınının I.Dünya Savaşının hemen arkasından başlayan Kurtuluş Savaşında erkeklerle omuz omuza verdiği mücadele ise daha sonraki süreçte kazandıklarına temel oluşturması bakımından en önemli etken olarak ele alınmıştır. Cumhuriyet dönemi ise kadının haklarının yeni bir boyut kazandığı ve yaygınlaştığı bir dönemdir. Türkiye’de kadın hakları ile ilgili, ilk ciddi gelişmeler Cumhuriyet ile başlamıştır. Bu dönemde kadınların hak ve statü kazanmalarının en önemli aşamalardan biri Türk Medeni kanunudur. Bu kanunla uygar ülke kadınlarıyla eşit konuma gelen Türk kadını daha sonraki süreçte toplum ve çalışma hayatında yer almaya başlamış ve dönem gazeteleri bu konu ile ilgili haberlere ayrıntılı olarak yer vermiştir. Bu haberler arasında, camide vaaz vermeyi talep eden ve bunun için diyanet işleri başkanlığına başvuruda bulunan Nezihe Muhittin Hanım, İlk kadın adliyeci, ilk kadın yargıç, ilk kadın hukuk doktoru, ilk kadın şoförle ilgili haberler yer almaktadır. Kadınların, seçme ve seçilme hakkına kavuşmaları ise bu düşüncenin iyice olgunlaşması, toplumun bu düşünceye alışması sağlandıktan sonra gerçekleşmiştir. Basın bu konuda üzerine düşeni yaparak Kadınların siyasi hakları hakkındaki yasa yürürlüğe girmeden önce bu konuda yazılar yayımlamaya başlamıştır. Kadınların belediye seçimlerinde yer alma ihtimalinin belirmesi, kadınlar birliği tarafından mitingler düzenleme isteğini doğurmuş ve bu mitinglerde yaşanılanlar basın tarafından ele alınmıştır. 3 Nisan 1930 da 164 maddeli belediye kanunu ile kadınlara rey verme ve seçme hakkı verilmesi ile ilgili madde kabul edilmiş ve bu haber dönem basınında geniş yer bulmuştur. Daha sonraki süreçte ise kadınlar arasındaki çekişmeler haberlere konu edilerek, gazete ve dergilerde değişik yorumlar, şiirler, makaleler yayımlanmıştır. Kadınların 26 Ekim 1933 tarihinde elde ettikleri muhtarlık seçimlerine katılmaları ile ilgili yasal değişiklik dönem basını tarafından çok kısa haberlerle geçiştirilmiştir. V Kadınların 5 Aralık 1934 de elde ettikleri milletvekili seçme ve seçilme hakkı basında geniş bir şekilde yer bulurken gazete sayfalarında C.H.Fırkasına adaylık için üye olan kadınların fotoğraflarına ve tanıtım yazılarına yer verilmiştir. Basın, kadınların siyasi kazanımlarına yönelik yasal düzenlemeler yapılırken ki süreçten başlayarak seçimler gerçekleşene kadar olan tüm gelişmeleri ayrıntıları ile okuyucularına aktarmıştır. Seçimlerden önce kadın seçmenlerin tespit edilebilmesi amacıyla yeni bir nüfus sayımının yapıldığı haberi gazetelerde yer almıştır. Ayrıca kadınların elde ettikleri kazanımlardan duydukları memnuniyeti ifade eden teşekkür mektupları da basında yer alan haberler arasındadır. 1935 yılında yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekili seçilerek meclise girmiştir. 1935 Yılının Nisan ayında İstanbul’da toplanan Uluslararası Kadınlar Birliği’nin faaliyetleri ilgi ile izlenmiş ve kadın murahhaslarla yapılan görüşmelere gazeteler sayfalar dolusu yer vermiştir. Dünyanın birçok ülkesinden gelen kadınların, Türk kadınının siyasi kazanımları elde etmeleri ve Atatürk’ün bu konuya karşı gösterdiği hassasiyet ve kararlı tutum hakkındaki düşünceleri ile ilgili yazılar gazetelerin önemli bir bölümünü işgal etmiştir. VI ABSTRACT If we compare women living in the old Turkish communities in the frame of status and estimation with those living in other countries we can say that they enjoyed a much more important and estimable status. But in the later course they slowly lost this special status because of religious factors, and the impacts of Byzantine, Iranian and Arabian cultures. In the Ottoman Empire women began to achieve some rights during the political reforms period, in which also the seeds of Atatürk reforms were drilled. These reforms would provide later the creation of big social reforms. Turkish women fought together with the soldiers during the liberty war which began right after the 1st world war. This battle was seen as the must important factor to the rights which they gained in the later period. The republic period on the other hand is a period in which the rights of women gained a new dimension and became widespread. In Turkey the first serious development regarding women right began together with the Republic. In this period one of the most important stages of the achievement of rights and status is the Turkish Civil Right. Turkish women which reached an equal level with the women of civilized countries began to take place in the social and working life and the newspapers of this period gave place to detailed news regarding this development. Among this news there are news about Mrs. Nezihe Muhittin who applied to the directorate of religious affairs in order to sermonize in the mosque, about the first women specialist in judicial affairs, the first women judge, the first women doctor of law, and the first women driver. That the women achieved the right to elect and to be elected however were realized only after this thought has maturated and after it was provided that the society accustomed to this thought. The press has done its task regarding this issue and started to publish writings about the subject previously to the valid becoming of the law regarding the political rights of women. The evidence of the likelihood that women take place in local elections gave birth to the want of the women association to organize demonstrations and things experienced during these demonstrations were approached by the press. On 3 April 1930 together with the municipality law which has 164 articles the article about polling and electing of women has VII been accepted and this news has been given an important place by the press of period. In the later process however the competition among women has been subject to news and various arguments, poems and articles about this subject have been placed in papers. The right to participate to mukhtar elections which were achieved by the women on 26 October 1933 was slurred over with short and unimportant news by the press. The right of electing and to be elected which was gained by the women on 5 December 1934 found an important place in the press in this period and pictures and introductions of woman who affiliated to the Republican People’s Party for candidateship were place in the newspapers. The press has forwarded all developments in detail about the political acquisitions of the women starting from legal reforms about political rights of the women up to realization of the lections to its readers. It was stated in the newspapers that a population census was done previous to the elections in order to determine woman electorates. Additionally, the letters of woman in which they explained their pleasure because of their social and political acquisitions have taken place among the news taking place in the press. In the elections which have been done in 1935 17 women representatives have been elected. The International Women Association which has met in April 1935 in Istanbul has been fallowed with great interest and it has been given big place in the press to interviews made with its delegates. Writings about the thoughts of woman coming from different countries of the world regarding the achievement of social and political rights of Turkish woman and Atatürk’s sensitivity and determination regarding this subject have occupied an important place of newspapers. ÖNSÖZ Türk kadını seçme ve seçilme hakkına birçok Batı ülkesinden daha önce sahip oldu. Atatürk, kadının seçme ve seçilme hakkına kavuşmasıyla ilgili olarak, "Medeni memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır." diyerek kararlılığını belirtmişti. Buna bağlı olarak Türk kadın haklarının gerçekleştirilmesi ve kadınlarımızın her alanda olduğu gibi siyasi yaşamda da aktif olarak görev alması Cumhuriyetle birlikte hayata geçti. Cumhuriyet döneminde her alanda yapılan reformlarla kadın kafes arkasından kurtarıldı, toplum içinde hak ettikleri yer kendilerine verildi, yasal ve Anayasal hükümlerle bu haklar güvence altına alındı. Türkiye’de 1930’larda yaşanan bu gelişmelere karşın, İtalya'da kadınlar 1948'de, Japonya'da ise ancak 1950'de seçme hakkını kazandı. Türkiye'nin Medeni Kanun’u aldığı İsviçre'de ise kadınlar seçilme hakkını 1971'e kadar alamadı. Dolayısı ile Türk kadınının siyasi haklarına birçok Dünya ülkesinden önce sahip olması üzerinde önemle durulması gereken bir mahiyet arz etmektedir. Aslında, kadın cinsiyeti her zaman, farklılığı ifade etmekte kullanılan zıtlığın olumsuz yüzü olmuştur. Yani erkeğin karşıtı olan kadın, akın karşıtı olan kara, uzunun karşıtı olan kısa, güzelin karşıtı olan çirkin… gibi algılanmıştır. Her zaman ilgimi çeken bu durum yüksek lisans için tez konusunu belirlememde önemli bir etkendi. Esas itibariyle insanlık tarihi ile kadınlık tarihini birbirinden ayrı düşünmemek gerektiği halde ne yazık ki böyle bir ayrım sürekli yapıla gelmiş, salt erkeklerin tarihine ait yazılı kaynaklara rastlanmazken “kadın hakları, kadının toplumdaki yeri, kadının dünü bugünü” gibi sayısız eser sanki yapılan ayrımı belirgin hale getirmek için inadına yazılmış görüntüsü vermektedir. Bu durumun ne zamana kadar süreceği konusunda da bir yorum yapmak şimdilik mümkün değildir ne yazık ki… Bütün bu ayrımlara karşın Atatürk’ün Türk kadınına gereken değeri vermesi ve birçok ülkeden önce onları siyasal haklarına kavuşturması önemsenecek bir durumdur. İşte bu temel düşünceden yola çıkarak, Türk kadınının siyasi haklarına kavuşması sürecini tez konusu olarak işlemeyi düşündüm. Fakat doğal olarak şu ana 2 kadar bu konuda yapılmış çalışmalar mevcuttu ve yapacağım çalışma, yeni kaynaklara ulaşmadıkça, muhtemelen bunların tekrarı mahiyetinde olacaktı. Bu sebeple meseleyi biraz farklı bir açıdan ele alarak, kadınların siyasi haklarına kavuştuğu dönemlerde Türk basınının konuyu nasıl ele aldığı hususu üzerinde yoğunlaştım. Sonuçta bilinen bir süreci daha farklı bir boyutta değerlendirmiş olacaktım. Nitekim çalışmalarım bu yönde gelişti. Araştırmam safhasında, yıprandıkları için okuyucuya verilmeyen bazı gazete koleksiyonlarına ulaşmakta güçlük çektim. Bütün bu handikapları aşarak bu çalışmaya ortaya koymaya uğraştım ve 1930 – 1935 yılları arasında Türk kadının siyasal alandaki faaliyetlerini ve durumunu basın merkezli olarak incelemeye çalıştım. Çalışmamda, Türkiye’nin uygarlık ve gelişme yönünde emin adımlarla ilerlediği bir dönemde, Türk kadının siyasi haklarına kavuşması konusunun dönem basınında yer alışına ilişkin konulara yer verilmiştir. Tabiî ki Türkiye’de kadınların siyasi haklarına kavuşması kadınlar ve dolayısıyla Türk toplumu açısından çok önemli bir gelişmedir. Kadınlar, bu haklara kavuşarak sosyal ve siyasal alanda önemli gelişmelere zemin hazırlamışlar, Türkiye’de gecikmeli olarak başlayan aydınlanma sürecinin hız kazanmasına, böylece toplumsal aydınlanmanın gerçekleşmesine katkıda bulunmuşlardır. Çalışmamın Giriş bölümünde, Türk tarihi boyunca kadın haklarının geçirdiği süreci Cumhuriyet dönemine değin kısaca ele alıp ayrıca, Dünya’da kadınların siyasal haklarına sahip olmaları ile ilgili olarak kısa bilgi verdim. Birinci Bölümde Türk kadınının belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazanmasıyla ilgili olarak dönemin basınının değerlendirmelerine yer verdim. İkinci Bölümde ise yine benzer şekilde, bu defa kadınların milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını kazanmasının basın tarafından ne şekilde ele alınıp okuyucularına aktarıldığı hususuna değindim. Bu çalışmamda eksiklerim ve kusurlarımın olması tabiidir. Bununla beraber, kendi imkânlarım ölçüsünde bir çalışma gerçekleştirmeye ve kadınların siyasal haklarıyla ilgili dönemin kamuoyunun bakış açısını elimden geldiğince yansıtmaya çalıştım. Son olarak, dönem basınında çıkan haberlerinde incelenmesi ile Kadın haklarının gerçekleştirilmesi ve özellikle kadınların seçme ve seçilme hakkı ile 3 donatılmasında Atatürk’ün büyük yönlendiriciliği ve önderliği olduğunu gördüğümüzü söylemeyi çağdaş bir Türk kadını olarak kendime görev bilirim. Çağının çok ötesini görebilen Atatürk, Türk kadınına, dünyanın pek çok ülkesindeki kadınlardan çok daha önce başta seçme seçilme hakkı olmak üzere her türlü hakkı tanımış ve Türk insanına muhteşem bir toplumsal dönüşüm yaşatmıştır. Bu çalışmada Sayın Hocam Prof. Dr. Vahdettin Engin’in ve eşi sevgili Emel Engin’in büyük yardımlarını ve desteğini gördüm. Ayrıca eşim Süleyman Terzioğlu sabrı ve zaman zaman yaptığı eleştirilerle motive olmama katkıda bulunmuştur. Kendilerine teşekkürü borç bilirim. Zübeyde TERZİOĞLU 4 GİRİŞ 1. Tarihi Zemin Tarih boyunca birçok eski hukuk sistemlerinde kadınların eş seçme, çalışma, velayet, boşanmada söz sahibi olma gibi pek çok temel haklarından mahrum bırakıldıklarını görmekteyiz. Bu durum dini, biyolojik ve esas itibarıyla ekonomik nedenlere dayanmaktadır. Kadının boşanma veya eşinin ölümü halinde çocukları ve kendisine düşen malları alarak baba evine dönmesini engellemek üzere, çocuklarının velayeti ve miras hakkı kendisine tanınmamıştır.1 Kız çocukları ve kadınlar konusunda en uygar toplumlarda bile çağlar boyunca alışılagelmiş ön yargılar vardır. Örneğin yeni doğan kız çocuğu “dayanıksız, güçsüz, ince yapılıdır” diye düşünülür, oysa erkek çocuğu güçlüdür, sağlamdır ve geleceğin simgesidir”. Kadınlar konusunda da asılsız çok şey düşünülmüş, bu düşünceler zaman zaman gerçekmiş gibi dile getirilmiştir. Oysaki kadın anadır, bacıdır, eştir. Tek anlamda kutsaldır, gereklidir, vazgeçilmez bir varlıktır. Bu bakımdan kadının toplumdaki durumunu, kişilerin özgürlüklerinin tek simgesi olan kişiliğe saygı olarak belirlemek gerekir. Onun yaşam koşullarının, düşünsel ve kültürel düzeyinin yükseltilmesi zorunludur. Yasalar, demokratik birçok toplumda, haksızlıkları ortadan kaldırmayı hedefleyen ayrıntılı düzenlemeler geliştirerek hukuki ve ekonomik bağımsızlıklarını elde etmek isteyen kadınların ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadır. Bir milletin uygarlıktaki yeri, kadına verdiği değer ve tanıdığı haklarla belirlenmelidir. Toplum ne kadar ilkelse kadını o ölçüde küçümser ve ona gerekli değeri veremez. Afrika kıtasında güvensizlik, erkeğin çıkarcılığı gibi nedenlerle son derece korkunç ve ilkel bir töre olan kız çocuklarının sünnet edilme olayı ve bu olayın neden olduğu sakatlık ve ölümlerin günümüzde bile var olduğunun bilinmesi, ürkütücü olduğu kadar üzücüdür de. Bu gözlemlerin aksine kadının yasalarla hak ve özgürlüğüne sahip olduğu ülkeler uygar ve gelişmiş ülkelerdir.2 Ünlü İngiliz Düşünürü Stuart Miller “Bir uygarlığın 1 Gülnihal Bozkurt, “Türk Kadınının Hukuki Durumu”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi” Mart 1996, s.245. 2 Yıldız Tümerdem, “Atatürk ve Çağdaş Türk Kadını”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi”, Kasım 1996, s.151. 5 seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadınlarının hayatına bakınız” diyerek uygarlık içinde kadının taşıdığı önemi ustaca ifade etmiştir.3 2. İslamiyet’e Girmeden Önce Kadın Eski Türk toplumunda kadınların konumunu incelerken iki dönem karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan ilki İslamiyet Öncesi Türk toplumlarıdır. Eski Türklerde kadının durumu çağdaşlarına göre oldukça farklı idi. “Toplumda tek evlilik esası hâkimdi. Bununla birlikte yönetici ailelerde, çok evliliğe de rastlanılmaktaydı4. Yalnız, sonraki hanımlar hiç bir zaman “Katun” durumuna gelemezler, çocukları da yönetimi ele geçiremezlerdi. Katun daima hakanın yanında yer alır, hakan savaşa gidince onun görevlerini yerine getirirdi. Miras babadan oğula geçer, ancak erkek çocuk olmadığı zaman kıza kalırdı. “Evlilik sırasında oğlan tarafı kız tarafına “Kalıng” denilen bir para ve mal verirdi. Boşanma söz konusu olduğunda kadın suçlu ise “kalıng” erkeğe verilir, erkek suçlu ise kadında kalırdı. Bu arada ölen kardeşin dul kalan eşi ve üvey anne ile evlenme geleneği de vardı.5 Öte yandan karıkocanın mal ve mülkleri ortaktı. Bununla birlikte kadın, kocasından ayrı mal edinme hakkına sahipti. Erkek eşine karşı saygılıydı. Onu arabaya bindirir, kendi ardından yürürdü.”6 Türk devletlerinde katunlar (hatun) söz sahibi idiler. Aralarında devlet siyasetine yön verenler, devlet reisliği yapanlar ve naip olarak devleti idare edenler vardı. Umumiyetle devlet meclislerine katılırlar, bazen elçileri ayrıca kabul ederlerdi7. Birçok araştırmacımızın üzerinde birleştikleri kanı, Orta Asya Türk devletlerinin hepsinde (Hunlar, Göktürkler, Uygurlar) kadının özgür olduğu, önemli hak ve yetkilere sahip bulunduğudur. Gökalp bu durumu “Eski kavimler arasında hiçbir kavim, Türkler kadar kadın cinsiyetine hak vermemişler ve saygı göstermemişler” şeklinde izah etmektedir.8 3 Burhan Göksel, “Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Temmuz 1998, s. 406. 4 Atalay Yörükoğlu, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 2. baskı, Ankara 1984, s. 53. 5 Şefika Kurnaz, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839–1932), Ankara 1991, s. 11–13. 6 A. Yörükoğlu, a.g.e., s.53. 7 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1984, üçüncü baskı, s. 257–258. 8 Ziya Gökalp. Türkçülüğün Esasları, haz. Mehmet Kaplan, İstanbul 1970, s. 35. 6 Orta Asya Türklerini şehir halkı ve göçebe olarak ikiye ayırırız. Bu her iki yaşantıda kadının ev ve çadır kültüründe rolü çok önemlidir. Türk kadının şalvar biçimindeki giyimi çiftçilik hayatına uygun olduğu gibi ata binmesinde de bir kolaylık sağlamıştır. Çin kaynaklarında Hotan şehri hakkında şu bilgi verilir: “Hotan halkı çiftçilik, ipekçilik ve kenevircilikle uğraşır. Buğday, darı, pirinç çok yetişir. Güzel bahçeleri ve ormanları vardır. Meyveleri boldur. Güzel şarap yaparlar. Yeşil taşı çok çıkar. Bu taştan mühürleri, ağaçtan yazı fırçaları vardır. Kadınlar şalvar, kürk giyerler. Saçlarını örerler. Erkekler gibi ata binerler. Törenlerde hakan ve hatun beraber otururlar. Selamlaşmada kadınlar da erkekler gibi dizlerini yere kadar bükerler. Diğer bir Orta Asya şehri olan Kaşgar halkı için de yine Çin kaynakları şu bilgiyi vermektedir: “Müslüman olan Kaşgarlılar çok yumuşak huyludurlar, müzik ve oyundan hoşlanırlar. Toplum hayatında kadın ve erkekler hep beraber bulunurlar”. Kuça şehrinde kadınlar için ise şu kayıt var: “Ziraat ve meyvecilikle uğraşan bu şehir halkı maden işçiliğinde, halı dokumacılığında hünerlidirler. Halı dokumacılığının hemen her yerde kadınlar tarafından yapıldığını biliyoruz. Kuça halıları da bu Türk kadınlarının eseridir”.9 Kadın ve erkeklerin saçlarını kestikleri de bu metinlerde yazılmıştır. Görülüyor ki, Orta Asya şehirlerinde çeşitli zamanlarda halkın dini inançları ne olursa olsun Türk kültürüne uygun ortak karakter taşıyan adetler olmuştur. Kadın boşta oturan bir kişi olmayıp ekonomi hayatında yapıcı ve üretici bir varlıktır. Orta Asya Türk kabilelerinden Kalmuklar eski dinlerini de bırakmadıkları için Türk örf ve adetlerine daha çok sadık kalmışlardır. Kalmuklar’da tek kadınla evlilik eski dini inançlarının bir kuralıdır. Kırgız Türklerinin kadınlarından bahsedilirken çok çalışkan oldukları özellikle kaydedilir. Bu suretle gerek şehirli veya göçebe olsun Orta Asya Türk kavimlerinde erkek kadın eşitliği daima yürürlükte olmuştur. 9 Afet İnan, Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması: Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri, İstanbul 1982, s.34–35. 7 3. İslam Dini ve Kadın Yukarıda kısaca sunduğumuz bilgilerden de anlaşılacağı üzere eski Türklerde kadının durumu özellikle diğer toplumlardan çok daha iyi idi. Hatta bazı konumlarda bugünkünden daha fazla hakka sahip olduklarını söyleyebiliriz. Bundan dolayıdır ki, “İslam dininin Türkler arasında yayılmasından sonra kadının özgürlüğünün eski etkinliğini yitirdiği” görüşü yaygındır. Prof. Dr. Salih Akdemir’in de belirttiği gibi “bu görüşe katılmamak mümkün değildir”10. Ancak bunun nedeni, İslâm dininin kendisinden çok O’nun yanlış anlaşılması, yani Kur’an ayetlerinin doğru yorumlanmamasıdır. Ayrıca İslam’a uydurma hadisler sokulması ve temas kurulan Bizans, İran ve Arap kültürleriyle etkilenmesi gibi nedenlerden ötürü asırlar boyu kadınlar haklarından mahrum edilmiştir. Bu konuya girmeden önce, İslâm’ın kadına bakışını görelim. Bilindiği üzere İslamiyet’ten önce Araplardan, küçük kız çocuklarını öldürenler, diri diri toprağa gömenler olurdu. Kur’ân-ı Kerim’de (Nahl Suresi, 57– 59) yıllarca bu davranış içinde bulunan toplumun âdeti, “Onlardan birine kız çocuğu olduğu müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Şimdi ne yapsın, onu hakaretle tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün (diye düşünür). Bak ne kötü hüküm veriyorlar”11 denilerek kınanmaktadırlar. İşte İslam dini bu korkunç âdete son vermiştir. Yine İslam’dan önce Arap erkeği, istediği kadar kadınla evlenebilirdi. Bazı kimselerin 5, 10, 15, 20 hatta daha fazla kadınları vardı. Çok kadınla evlenme âdeti, eski toplumların birçoğunda geçerli idi. Eski Hindular, sınırsız kadınla evlenmeyi mubah gördükleri gibi Lidyalılar, Babilliler, İranlılar, Yahudiler istedikleri kadar kadınla evlenirlerdi.12 Örneğin Kitab-ı Mukaddes’e göre Hz. İbrahim’in iki karısı, Yakub’un ise birden fazla karısı vardı.13 Hz. Davut’un yüz karısının olduğu, Tevrat’tan ve Kur’an-ı Kerim’den anlaşılıyor. Hz. Süleyman’ın ise, 700 karısı, 300 10 Salih Akdemir “Tarih Boyunca ve Kuran-ı Kerim’de Kadın” İslami Araştırmalar, yıl 1991, Cilt: V, s. 264 11 Kuran-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, haz. Ali Özek ve diğerleri, s.272. 12 Süleyman Ateş, “İslam’ın Kadına Getirdiği Haklar” İslami Araştırmalar, Cilt: V, Sayı:4, Ekim 1991, s.321 13 S. Ateş, a.g.m., s. 321. 8 cariyesi vardı.14 İslam Dini, sayıyı azami 4’e indirmiş ve her birine iyi muamele edilmesi (eşit davranılması) şartını koymuştur. Ayrıca, İslamiyet’ten önce Araplarda, evli kadın, kocasının malı sayılırdı. Öyle ki, kocası ölünce, değil ona varis olmak; kocasının diğer eşyası ile birlikte, mirasçılara mal olarak intikal ederdi. İslamiyet kadını, ölen kocasına varis kılmıştır: “Eşlerinizin, eğer çocukları, yoksa yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktıklarının yarısı, sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (karılarınızındır). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır... Kadın, anne olarak, çocuğunu emzirmede söz sahibidir. Çocuğun babası koca, çocuğun annesi ile karşılıklı rıza çerçevesinde anlaşacaktır. Bu anlaşmada anne, baba karşısında, hukuken “taraf” hakiki bir şahsiyettir: İslamiyet’te kadın, kendisine evlenme teklif edilen veya kendisi evlenme teklif eden hakiki bir taraf şahsiyettir. Geçimsizlik durumunda, yuvayı yürütüp yürütmemeye dair verilecek karar, karı-kocanın ortak iradesine bağlıdır ve kadın burada da kocası karşısında taraf hakiki şahsiyettir: Kadınların, İslamiyet’le birlikte, oy hakkına sahip kılındığını görmek herkes için, hele bugün, çok “orijinal” olsa gerek!”15 Ayrıca kadının seçme hakkının yanı sıra, tartışmalı da olsa16 devlet başkanlığı dâhil olmak üzere seçilme hakkı da bulunmaktadır.17 Yukarıdan beri söz konusu edilen haklar, 1400 yıl öncesi özellikle Arap kadını için fevkalade önemlidir. Ancak İslam’ın ilk dönemlerine ait bu kadın hakları açısından örnek davranışlar zamanla azalmıştır. Zamanla kadın için bir baş eğme, suskunluk, ezilme, ölümden sonraki yaşamda cennet mutluluğuna kavuşma avuntusu içinde bekleme ve her yönden bir sömürülme dönemi başlamıştır. Bunun sorumlusu İslam dini olmadığı gibi, kadın da değildir. Kısaca yukarıda belirtilen haklarına rağmen kadın asırlar boyu erkeğin dununda bir muameleye tabi tutulmuştur18. 14 S. Ateş, a.g.m., s. 321. Fahri Demir; “İslam ve Kadın” Diyanet İlmi Dergi, Cilt: XXX, Sayı:3, s.5–6. 16 Bu konuda bkz. Nejla Akkaya “İslam Hukukunda Kadının Siyasi Hakları” İslami Araştırmalar, Cilt: V, Sayı:4 (Ekim 1991) s.236–259. 17 İslam Devletlerinde siyasi görevler üstlenmiş kadınlar hakkında bilgi için bkz.: Bahriye Üçok, İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar,, Ankara 1965, s.80-172. 18 Görüldüğü gibi Kur’an -ı Kerim’in ayetlerinin yorumlanması yani Tefsiri çok önemlidir. Bu arada her konuda olduğu gibi Kuran’ın Tefsiri konusunda da Mustafa Kemal Atatürk önderlik etmiştir. Onun direktifleri doğrultusunda 1925 Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine konan 20 bin liralık ek 15 9 Bütün bunların özü mahiyetinde olarak, İsmail Doğan’ın İslamiyet ve Türk ailesi hakkındaki değerlendirmelerinin önemli olduğu ve meseleye objektif bir yaklaşım getirdiği söylenebilir. Doğan’a göre: “İslamiyet’ten evvel Türk ailesinin kadın unsurunun erkeklerle aynı etkinliklere katılabilme özgürlüğü ile dışa dönük özelliklerinin ağır bastığı söylenebilir. İslamiyet’ten sonra ise özellikle kadın unsurunda içe dönük bir aile ile karşılaşılmaktadır. Kadının tamamen içe yani “haneye” dönmesi, “hane” ile sınırlı etkinliklere sahip oluşu, kadın-erkek eşitliği konusunda dengenin doğal olarak erkek lehine bozulmasına zemin hazırlamıştır. Ancak böyle bir belirleme yaparken İslam dininin kadın-erkek konusundaki görüş ve buyruklarının gözden uzak tutulmaması gerekir. Çünkü dini mesajlar doğrultusunda meydana gelen toplumsal değişmelerin gerçekte aile içi dengelerde yapabileceği etkiler İslamiyet öncesi ve sonrası ayırıma esas olabilecek önemli sonuçları da hazırlamıştır. Görünür biçimiyle İslami buyrukların kadın-erkek hakları konusunda eski Türk toplumlarındaki hakları tamamen ortadan kaldırıcı değil, ikame edici[yerleştirici] nitelikte olduğu söylenebilir. 19 4. Osmanlı’da Kadın Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş döneminde henüz eski Türk gelenekleri yaşatılmaktaydı. Osmanlı devletinin kurucusu Orhan Gazi’nin eşi Orta Asya hatunlarına benzer bir konumdaydı. Sultan elçi kabul eder, misafir ağırlardı. Kadınların yüzleri kapalı değildi. İmparatorluğun güçlenmeye başladığı devirlerde ise kadının toplum hayatından uzaklaştırılarak hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı görülür. Osmanlı’da kadın, giderek ev içinde toplumsal yaşamdan uzak bir hayat sürmeye başlamıştır. Şehirlerdeki kadınlar için böyle iken, imparatorluk sınırları içindeki köylü kadınları için durum farklıdır. Dini taassup köylerde çok da etkili olmamıştır. Kırsal kesim kadını, erkeği ile birlikte tarlada çalışır, örtünme zorunluluğu yoktur. Hem tarımda hem de evde çalışan köylü kadınının ekonomiye katkısı büyüktür. Kilim, çarşaf, halı dokur, örgü örer, ev halkının giysilerini diker. Yaptığı el işi örtülerle evin döşenmesini sağlar. Ancak Tanzimat ve Meşrutiyet ödenekle İslam’ın iki temel kaynağının Türk halkınca daha iyi anlaşılmasına yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Bunun için bk. Mehmet Bulut, “İlk Cumhuriyet Meclisinde Dini Yayıncılık Hakkında Tarihi Karar, Diyanet İlmi Dergisi, c.XXVIII, sayı 1, s.139–149. 19 İsmail Doğan, “Türklerde Aile”, Türk Tarihi ve Kültürü, ed. Cemil Öztürk, Ankara 2005, üçüncü baskı, s.275. 10 dönemlerinde, Osmanlı İmparatorluğunda esen özgürlük havası ile kadının durumunda da bazı değişiklikler meydana gelmeye başlamıştır.20 Osmanlı toplumunda, kadının önceleri sahip olduğu yerini kaybetmesinin nedeni, İslamiyet’in kabul edilmesiyle birlikte, Arap geleneklerinin ve kültürünün etkisi altında kalmasının bir sonucu olduğu da öne sürülmektedir. Buna göre, İslam dininin kabul edilmesiyle kadın toplumdaki yerini kaybetmiş, eve kapanmıştır. Diğer bir görüşe göre Türk kadınının toplumdaki yerini kaybetmesine neden olan temel etken, Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasından başlayarak Bizans kurumlarının etkisinde kalması ve kadının hareme kapanmasıdır. Bu açıklamaların ikisinin de kadının Osmanlı toplumunda ki yeri konusunu çözümlemede geçerli olduğu açıktır.21 Özellikle Osmanlıların ilk dönemlerinde büyük şehirlerde medreselerin ve tarikatların tesiriyle, nispeten kadına da dini inançlarına göre sosyal hayatta bir yer tanınmış ise de, bu durum gitgide kaybolmuştur. Osmanlı haremi, kadınların kendi aralarında ve yalnızca ailelerinde erkeklerle temas halinde yaşadıkları ve kadının temel toplumsal işlevini çocuk doğurmak yetiştirmek ve erkeklere hizmet ve cariyelik olarak belirleyen bir kurumdur. 22 Ancak Osmanlı toplumunda kent kadınları tümüyle eve kapalı bir biçimde kurumsallaşmış kadınlık uğraşını sürdürürken, kırsal kesim kadınının üretimde yer aldığı bilinmektedir. Ayrıca bu dönemde yönetici sınıf kadınlarının dışında kalan halk sınıfı kadınlarının kimi uğraşlara girdikleri padişah fermanlarından anlaşılmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman ve Üçüncü Selim dönemlerinde halk sınıfından kimi kadınların çalışma yaşamına girdikleri bilinmektedir. Örneğin, bu dönemlerde kadınların pratik hekimlik yaptıklarına ilişkin belgeler bulunmuştur. Kanuni döneminde evden eve dolaşan bohçacı kadınlar, çalışan kadınlar sayılmaktaydı.23 Bununla beraber özellikle Kentlerde kadınların mesleki faaliyetlerde bulunma zorluğu, kadını kocasına ya da çocuklarına tümüyle bağımlı kılmıştır. Onları terk etmesi, yoksulluğa düşmesi ya da ölümü halinde sefaletin kucağına itmektedir.24 20 21 22 Burhan Göksel, “Atatürk ve Kadın Hakları”, Atatürkçü Düşünce, Ankara 1992, s.130 Emel Doğramacı, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü, Ankara 1989, s.2. Şirin Tekeli, Türkiye’de Kadının Siyasal Hayattaki Yeri, İstanbul 1982 s.377. Oya Çiftçi, Kadın Sorunu ve Türkiye’de Kamu Görevlileri Kadınlar, Ankara1982, s. 81. 24 Bernard Caporal, Kemalizm’de ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını, çev. Ercan Eyüboğlu, Ankara 1982, s.61. 23 11 Gerek Selçuklu gerekse Osmanlı kadınını “şehirli kadın” ve “kırsal alanda çalışan kadın” olmak üzere iki bölümde değerlendirmek gerekir. Her ikisi de temelde erkeğe bağımlıdırlar. Şehirli kadın tüketici olduğu halde, kırsal alandaki kadın üreticidir.25 Tanzimat Fermanı, Osmanlı Devleti’nde kapsamlı bir toplumsal değişmeye yol açan önemli bir gelişme olmuştur. Bu değişmelerin niteliği ve boyutu, yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti’nin tarihsel gelişimi ile karşılaştırıldığında daha iyi anlaşılacağı gibi, etkileri açısından o denli derin ve şiddetli olmuştur ki, bunun sonucunda yaşanan kavram ve kurumsal değişmeler, sonraki önemli değişmelerin de nedeni haline gelmiştir26. Bu döneme gelinceye kadar çeşitli haklardan yoksun olan kadın statüsünün durağan hali Tanzimat hareketiyle hızla değişmeye başlamıştır.27 Tanzimat hareketiyle birlikte Osmanlı imparatorluğu’nda Avrupa’dan esinlenen bir dizi reformun gerçekleştirildiği görülmektedir. Batı uygarlığına gerçek yöneliş ve araştırmalar da bu dönemde başlamıştır. Avrupa’ da ortaya çıkan her ideolojik hareket, er ya da geç, kısmen birbiri üzerine binerek kısmen de eski İslam görüşünün yerini alarak, yeni bir etik görüşün oluştuğu Osmanlı İmparatorluğu’nda yankılanmasını buluyordu.28 Tanzimat’la başlayan çağdaşlaşma hareketi çerçevesinde Türk kadını gerek düşünce alanında, gerekse doğrudan doğruya siyasi ve toplumsal haklar yönünde ciddi adımlar atabilmiştir. Bu gelişmeler ancak, söz konusu dönemlerin düşünce yapılarının ve ideolojik kendine özgü kalıplar içinde anlam kazanabilmektedir. Tanzimat döneminin reformcu havası içinde Namık Kemal, Şemseddin Sami, Abdülhak Hamit Tarhan gibi düşünürler, dönemin gazete ve dergilerinde kadın konusu üzerinde durmuşlardır. Batıdaki feminist hareketlerin etkisiyle Türk kadınının çeşitli mesleklere girmesini teklif etmişler, görücü usulüyle evlenmenin zararlarını belirtmişler ve Türk kadınının geçirdiği sarsıntıya işaret etmişlerdir.29 Batıya yönelme hareketlerinin en önemlisi kuşkusuz eğitim ve öğretim alanında başlamıştır. Tanzimatçıların eğitim alanındaki en önemli başarılarından biri 25 Füsun Tayan Tunç, Dünyada ve Türkiye’de Tarih Boyunca Kadın, Ankara 1981, s.108 Tanzimat Fermanı ve sonrasındaki gelişmeler için bk. Niyazi Berkes Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul, 1978. 27 Leyla Kırkpınar, Türkiye’de Toplumsal Değişme Sürecinde Kadın, Türkiye Is Bankası, 75. Yılda Kadınlar ve Erkekler, Tarih Vakfı Yayınlar, İstanbul 1998,s 13. 28 B. Caporal, a.g.e, s.52. 29 Tezer Taşkıran, Cumhuriyet’in Ellinci Yılında Türk Kadın Hakları, byy. 1978, s. 24. 26 12 de hiç şüphesiz kız rüştiyeleri açarak kızlara orta öğretim imkânı sağlamış olmalarıdır. Çünkü bu döneme kadar kızlar sekiz-dokuz yaşlarına kadar okula gidebilirlerdi. Öğretmenler erkek olduğundan yaşları geçmiş kızların okula gitmesi uygun görülmezdi. Bu nedenle daha ileri yaşlarda, sadece varlıklı ve kültürlü bazı ailelerin kızları, özel öğretmenlerden ders alarak veya kendi kendilerini yetiştirerek, dini ve edebi bilgilerini arttırma imkânını bulabilirlerdi. Toplumdaki bu anlayışın değişmesinde, Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan yayınların ve fikri tartışmaların önemli etkisi olmuştur. Özellikle 1850’lerden itibaren, basın ve yayın organlarında, ülkenin kalkınması için erkek eğitimi kadar kadın eğitiminin de gerekli olduğu vurgulanmaya başlamıştır. Bu konudaki ilk teşebbüsler tepkiyle karşılanmışsa da Tanzimat reformcuları İslam’da kızların okumasını engelleyen her hangi bir hüküm olmadığını, aksine teşvik edici pek çok hadisler mevcut olduğunu vurgulamışlardır. Sonuçta Türkiye’de kadın eğitiminin gelişim sürecinde çok önemli bir dönüm noktası olarak kız rüştiyeleri açılmış, zamanla bu okullarda istihdam edilecek kadın öğretmeler meselesi gündeme gelince de 1870 yılında Darülmuaalimat açılmıştır.30 Batı tarzı eğitim veren okullar yanında, kızların da okuyabileceği eğitim kurumları açılmıştır. Toplumsal gerilemenin nedeni olarak kadınların cehaletini ve geriliğini gören aydınlar, kadınların eğitilmesi gerektiğini kabul etmekteydiler. Bunun yanında, Meslek okulları olarak önce, 1842’de Askeri Tıbbiyeye bağlı olarak ilk “Ebe Okulu”, 1869’da İnas Sanayi Mektebi (Kız Sanat Okulu) açılmıştır,31 Böylece Türk kadınının ev dışında, okulda yetiştirilmiş olarak ilk mesleği olan Ebelik ve Öğretmenlik meslekleri için okullar açılmış oldu. Kuşkusuz bu modern kurumlardan yararlanabilen üst tabakalara mensup ve büyük kentlerde yaşayan kadın sayısı çok azdı. Bu okur-yazar kadınlar, yine de 19. yüzyıl sonlarında gazetelerde kadın sayfalarının yer almasına ve hatta kadınlar için, yazarlar da kadın 32 oluşturmuşlardır. olan gazete ve dergilerin yayınlanmasına zemin Özellikle 19.yüzyılın sonlarına doğru önemli bir çıkış olarak “Hanımlara Mahsus Gazete” üzerinde durmak gerekir. Kadın yazarların önemli katkıları olarak çıkan bu gazeteye ek olarak birçok entelektüel erkek de kadın özgürleşmesinin gereği üzerinde durmuşlardır. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halit Ziya Uşaklıgil, Namık Kemal önemli isimlerdir. 30 Cemil Öztürk, Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası, Ankara 1996, s.10–12. B. Göksel, a.g.e, s 134. 32 Mesela: Mukadderat, Şukufezar, Hanımlara Mahsus Gazete gibi yayınlar çıkarılmıştır. 31 13 Devam eden dönemde birçok karmaşadan sonra ikinci Meşrutiyet bazı tartışmalar için olanak yaratmış olmakla birlikte örneğin örtünme ile ilgili yeni yasa taleplerinin de gündeme getirildiği bilinmektedir. II. Meşrutiyet Dönemi’nde aydın kadınlar tarafından, kadın statüsünün değerlendirilmesi amacıyla, Teali-i Nisvan, Müdafaa-i Hukuku Nisvan, Asri Kadinlar Cemiyeti gibi dernekler kurulmuştur. Bu dönemde kadınları ilgilendirip de gündeme gelen öncelikli konu evlilik statüsüdür. 1917 tarihli Hukuk-ı Aile kararnamesi, evliliği yasal bir çerçeveye bağlarken, kadınlara boşanma hakkı vermiş, çok kadınlı evliliği kadının rızasına bağlayarak sınırlandırmıştır. 33 Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı ortam bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadınların geleneksel rollerinde zorunlu bir değişimi ortaya çıkarmıştır. Savaşın çok kısa bir sürede topyekûn bir savaşa dönüşmesi ile erkeklerin cepheye gitmesi, kalan alanlarda ve geri hizmetlerde kadın gücüne ihtiyaç duyulmasına yol açmıştır. Gündelik hizmetlerin yanında askerlerin gereksinimlerini karşılamak için açılan yeni fabrikalarda kadın isçilerin istihdam edildiğini görmekteyiz. Ülkemizde, Birinci Dünya Savaşının yenilgi ve 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile sonuçlanmasıyla ortaya çıkan acı tabloda hemen hemen hiçbir hakkı olmayan kadınların da çeşitli mitinglerle protestoları vardır. Başlayan Kurtuluş Savaşı sadece bir cephe savaşı olarak kalmamış, yeni bir yapılanmanın hem kurtuluşu hem de kuruluşuna dönüşmüştür. Kurtuluş Savaşında Türk kadını önemli etkinliklerde bulunmuş ve vatanını canı gönülden savunmuştur. Tarihimizin en zorlu dönemi olan 1914–1923 yılları, kadın haklarına ilişkin de yeni bir çizgiyi gündeme getirmiştir. Atatürk’ün Türk toplumunu çağdaş uygarlık yörüngesine oturtmak gibi büyük amacının iki önemli yönü vardır; Birincisi, gelenekçilik tutumunu yok etmek, ikincisi de bu yörüngeye uygun kuralları, kurumları, örgütleri yerleştirmek, toplumun yeni kuşaklarını buna göre yetiştirmektir. Bu anlamda Cumhuriyet dönemi gelişmeleri bir yenilenme arayışı olarak adlandırılabilir. 33 Ş. Tekeli, a.g., s.192. 14 5. Dünyada Kadınların Siyasal Haklarının Gelişimi Kadın özgürlüğü, hak ve yetkileri açısından Orta Asya Türk Kavimleri ile benzerlik kurabildiğimiz bir toplum Hititlerdir. Hititler, kadın hakları konusunda hiçbir Ortadoğu ülkesine benzemeyen bir yapıya sahiptiler. Hitit Kraliçeleri “Büyük Kraliçe”, “Egemen Kraliçe” gibi unvanlar taşıyan Hitit Kralıyla eşit hükmetme yetkisine sahip bir kişiydi. Aynı zamanda Başrahibe unvanı da taşır Kralla birlikte dinsel törenleri yönetirdi. Kendi başına dinsel törenler yönetmesi de söz konusuydu. Ayrıca Kralın başkentte bulunmadığı zamanlarda kararları o mühürlerdi. Hititlerde kararların altında Kralın mührünün yanı sıra Kraliçenin mührünün basılması da adetti.34 Kadın eşitliği yalnızca Kralla iktidarı bir ölçüde paylaşan Kraliçe açısından söz konusu olan bir husus değildi. Bir erkeği öldürmenin cezası neyse kadını öldürmenin cezası da aynıydı. Ayrıca anne, saygısızlık gösteren ya da kusur işleyen erkek evladı çocukluktan reddetme ve geri kabul etme hakkına sahipti. Kadına gösterilen saygıyı vurgulamak açısından Hitit talimatnamelerinden birisini daha aktarmakta yarar var: “Eğer bir kimse bir kadın ile birlikte olacaksa, o tanrıların ibadetini ne şekilde düzenlerse ve tanrıya yiyecek ve içecek ne şekilde verirse, kadının yanına da aynı şekilde gitsin.”35 Hititlerin, Anadolu’ya egemen olan anaerkil aile geleneğinden etkilenerek böyle bir eşitliğe ulaştıkları sanılıyor. Hititlerde kadına tanınan haklar ve erkekle eşitlik o dönemin Orta Doğusunda söz konusu değildi. Bilindiği gibi siyaset baştan beri tüm toplumlarda erkeklere ilişkin bir faaliyet alanı olarak kabul edilmiştir. Mesela Eski Yunan'da doğrudan demokrasinin uygulandığı şehir devletlerinde kolektif sorunlara ilişkin karar almak için bir araya gelenler yabancı olmayan hür erkeklerdi. Roma'da da senatoda erkekler temsil ediliyordu. 19.yüzyılda temsil sistemi gelişip iktidarın temsilciler eliyle kullanılması söz konusu olduğunda erkeklerin temsilcileri belirlemeleri yoluna gidildi. Kadınların temsilciler yoluyla karar mekanizmasına katılmaları çok sonra gündeme geldi. 34 Aygül Süel, “Hitit Kadınının Hukuki Durumu”, Uluslararası 1. Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara 1990, s. 245. 35 A. Süel, a.g.m., s. 251. 15 Toplum tarihinin bilinen dönemlerinden itibaren kadınlar hep birtakım özellikleri ile ön plana çıkarılmıştır. Bu özellikler kadınlara bir takım roller biçmişti. Çoğu kez kadın kendine biçilen bu rollere inanmıştır. Kırılgan ve zayıf olmak, korunmaya muhtaç olmak, soyun devamı için gerekli olmak toplum tarihinin kadına yüklediği en bilindik rollerdir. Ancak günden güne ilerleyen büyük toplumsal değişmeler kadının toplumdaki rolünü de etkilemiştir. Kadın sorunu en çok kadının toplum düzeninde alacağı yer, kadının toplumda yeteneklerini ne şekilde geliştireceği ve kadına eşit haklar verilmesi sorunuyla uğraşır. Süfrajetlerin36 çabaları kadınla erkek arasında kanunen eşitlik sağlasa bile, evliliğin ortaya çıkardığı cinsel tutsaklığı, kadının erkeğe olan ekonomik bağımlılığını kadının iş hayatında sömürülmesini düzen içerisinde ortadan kaldıramamıştır”.37 Kadının var oluşundan bugüne anaerkil toplumlar dışında ezilen taraf olduğu gerçektir. Kadınların yoğun biçimde katıldıkları kitle hareketleriyle tarih sahnesine çıkmaları 1789 Fransız İhtilali ile birlikte olmuştur. Fransız Devrimi’nin dünyadaki demokratik gelişmeye kazandırdığı temel belge “insan hakları Beyannamesi” olmuştur. Fakat bu beyannamede insan tanımı sadece erkekleri kapsadığı için bildirgenin içeriğinde kadınlara yönelik bir gelişmeden söz etmek mümkün değildir. Bu düşünce biçimini devrimin en önemli ideologlarından Ronssen şöyle ifade etmiştir. “Kadın salt erkeğe haz veren bir yaratık olmak zorundadır”. Sonuçta devrimin anlayışını ortaya koyan bu bildirge yayınlandığında, devrimin gerçekleşmesinde en büyük katkıları olan kadınlar kendileri için hiçbir kazanım söz konusu olmadığını gördüler. Bu nedenle feminist hareketin yaratıcılarından olan Olympe de Gouges bir Kadın Hakları Beyannamesi yayınlandı.38 1793’te Meclis “erkelerin hakları”nı ilan ettiği zaman, kadınlar bu hakların yalnız erkeklere özgü olduğunu gördüler. Buna karşı çıkan Rose Lacombe, Olympe de Gouges vesaire kadınlarla birlikte 17 maddelik “kadınların haklarını”nı yazdılar. 36 Süfrajet, 1897’de Milicent Fawcett, kısa adı NUWS olan ve yasal, şiddete başvurmayan yöntemlerle çalışmayı öngören kadınların Oy Hakkı İçin Ulusal Birlik’i (Nation Union for Women Suffrage) kurdu. Bkz. Ney Benson, Başlangıçtan Günümüze Kadın Hakları çev. Şirin Tekeli, İstanbul, bty. s.43. 37 August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, çev. Sabiha Zekeriya Sertel, İstanbul, 1991, s. 10. 38 .Karl Marx, Kadın ve Komünizm, çev. Ö. Ufuk, I. Baskı, byy. bty, s.23. 16 20 Ekim 1793’te Rose Lacombe bu hakları gerçek kanıtlara dayandırarak Paris Komününde savundu.”39 Bu bildirgede kadınların haklarından bahsederken , “Kadınlar özgür doğar ve erkekle eşit haklara sahip olur. Temel olarak, bütün egemenliklerin ilkesi, kadın ve erkeğin birleşmesinden başka bir şey olmayan millettedir. Kanun önünde eşit olan bütün kadın ve erkek vatandaşlar, kabiliyetlerine göre ve faziletleriyle, yeteneklerinden başka hiçbir ayrıma uğramaksızın, bütün yüksek onurlara, yerlere ve kamu görevlerine eşit olarak kabul edilebilmelidirler. Kadın darağacına çıkma hakkına sahiptir, yargıçlar kuruluna yükselme hakkına sahiptir. Kadınlar uyanınız”40 denilmektedir. Ancak bu bildirinin yayınlanmasından sonra kadınlar haklarını almak yerine Meclis tarafından asi ilan edilmiştir. Hatta Napolyon dönemi ile birlikte kadınlar elde ettiği kazanımlarını da yitirmiştir diyebiliriz. “Napolyon Medeni Kanunu evli kadını vesayet altına sokar. Napolyon “nasıl bir armut ağacı, sahibine armut veriyorsa, kadının da kendisine çocuk verdiği erkeğin malı olduğunu” düşünür.”41 Kadınlar 19. yüzyılın sonunda mülkiyet ve miras hakkı, çocuğun velayeti, eğitim ve çalışma haklarıyla ilgili talep ve buna bağlı dönüşümlerin yanı sıra ekonomik ve toplumsal eşitliği yönlendirebilmek amacıyla seçme ve seçilme hakkı mücadelesine de girişmiştir. Yasal eşitliğin toplumsal eşitsizliği otomatikman ortadan kaldıracağını savlayan bu yaklaşım kadın hak mücadelesinin temelidir. Bu yaklaşıma göre, kadınlar yasalar önünde erkeklerle eşit haklara sahip oldukça gizil güçlerini yaşama geçirmekte bir başka engelle karşılaşmayacaklardır. Üst yapısal/biçimsel düzenlemelerin kadın- erkek eşitsizliğinin temel çözümü olduğu düşüncesi cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadeleyi yasaların bu yönde dönüştürülmesiyle sınırlandırmıştır.”42 Süfrajetlerin mücadeleleri 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında bütün batı ülkelerini saran bir hareket olmuştur. Bunun yanında Süfrajet mücadeleleri en sert şekilde İngiltere’de görülmüştür. Süfrajet hareketi İngiltere’de iki farklı şekilde gelişti. Birincisi parlamento mücadelesi, ikincisi ise sokak hareketleriydi. Anayasal anlamda seçme ve seçilme hakkı Mill’den sonra 1892 Sir A. Rallit tarafından meclise verilen seçim yasası ile devam etti. 152 oyla çevrilen yasa 1904’te tekrar 39 A. Bebel a.g.e., s.34. K. Marx, a.g.e., s.26. 41 K. Marx, a.g.e., s.27. 42 Ayşegül Yaraman, Türkiye’de Kadınların Siyasal Temsili, , I. Basım, s.15. 40 17 gündeme getirildi. 1906’da aynı olay bir kez daha yaşandı, ancak yasa önerisi hep geri çevrildi.”43 Parlamento mücadelesinden bir şey beklememek gerektiğine inanan kadınlar ise kendi örgütlü güçlerini kurmaya başladı. Parlamento dışı mücadelede en etkin örgüt, Emmeline Pankhurt öncülüğünde 1903’te kurulan “Sosyalist ve Politik Kadın Birliği” olmuştur. Pankhurstlar İngiliz Sistemini daha iyi anlamışlardı; ilerleyebilmek için kamuoyunu harekete geçirmeleri ve halkın sorunla ilgilenmesini sağlamaları gerektiğini biliyorlardı. Bu taktiğin tepki göreceğini de hesaba katmışlardı ama tepki görmek halkın soruna kayıtsız kalmasından daha yararlı olacaktı.”44 Kadının İngiltere’de mücadelesi Birinci Dünya Savaşı sonrasında iyileştirici şartlardan yararlanmıştır. 6 Şubat 1918’de kabul edilen seçim yasasına göre 30 yaşını geçen mülk sahibi, mülk sahibiyle evli, haftada 5 pound gelir getiren bir işte çalışan ya da üniversite mezunu olan kadınlara oy hakkı tanımaktaydı. Almanya’da kadının sosyal cinsiyet alanındaki mücadelesinde bir isim karşımıza çıkmakta. August Bebel’in Kadın ve Sosyalizm adlı yapıtı Almanya’daki birçok kadına kaynak olmuştur. Bebel’in kadının siyasal hayata girişi ile ilgili düşünceleri şu şekildedir: “Kadınların erkekten geri oldukları, bu nedenle kendilerine oy hakkı verilmemesi iddiasının yanlış olduğunu birçok örnekle gördük. Ama hala kadınlara tam eşitlik verilmesine yanaşılmaz. Bu arada bazı aydınlar da kadınların doğuştan tutucu dinsel saplantılara bağlı oldukları için, bu hakkın kendilerine verilmesinin tehlikeli olduğunu söylerler. Bu iddia, kadınların cahil bırakıldığı dönemler için doğrudur. Bizim amacımız onları okutmak, onlara gerçek çıkarlarının nerede olduğunu göstermektir.”45 Alman kadınları ilk savunan kadın Luise Otto’dur ve bu konuda etkin bir şekilde çalışmıştır. Almanya’da kadınların politik haklar mücadelesi ise 19. yy. da başlamıştır. Alman kadın hakları mücadelesi, sosyalizmle birleşen bir hareket olmuştur. Almanya’da, bu doğrultuda verilen zorlu mücadelelere rağmen, kadına Birinci Dünya Savaşı öncesinde bu hak tanınmadığı gibi, 1908 yılına kadar 43 A. Bebel a.g.e., s.144. Trevor Lloyd, Kadın Yerini Alıyor, Çev: Mine Ünal, byy. 1975, s.38. 45 A. Bebel, a.g.e., s.145. 44 18 kadınların siyasal partilere üye olması ve siyasal toplantılara katılması bile yasayla yasaklanmıştı ve bu yasak katı bir biçimde uygulanıyordu. I. Dünya Savaşı Almanya’da da kadın haklarını sağlayıcı bir işlev taşımaktadır. 1918’de Almanya İmparatorluğu çökünce Sosyal Demokratlar iktidara gelecek ve kurulan Weimar Cumhuriyeti kadınlara savunduğu ilkeler doğrultusunda oy hakkı tanıyacaktır.”46 Amerika’da ise kadınlar için koşullar diğer batılı ülkelerden farklı özellikler taşıyordu. Ancak zamanla Amerikan kadınları diğer ülkelerden farklı olarak elde ettiği hakları kaybetti. ABD kurulduktan ve anayasa hazırlandıktan sonra bu anayasanın kadınlara hak tanımadığı görüldü. 1848’de Newyork Seneca Falss’ta tarihin ilk kadın hakları toplantısı düzenlenerek “Duygular Bildirisi” yayınlandı. Ayrıca bu ilk kadın kongresinde; kadınların, yapılışında katkıda bulunmadığı yasalara saygı gösterme zorunluluğu, mahkemelerin evli kadınların kendilerine özgü haklarını tanımağa yanaşmaları, kocanın, eşinin malk-mülk ve geliri üzerinde tanınan denetim yetkisi gibi kadınlardan esirgenen hukuksal ve siyasal eşitsizlik durumları öncelik taşıyan tartışma konuları olmuştu.47 Amerika Birleşik Devletleri’nde kadının seçim hakkını ilk olarak 1868 yılında Wyomink eyaleti kabul ve tanzim etmiştir. Wyomik Eyaleti’nin önderliğinde ABD’de başlayan kadının siyasi hakları mücadelesi zamanla bütün ülkeyi etkilemiştir. Eyaletler birbirinin arkasından kadınların siyasal haklarını tanımaya başlamış 1920 yılında yapılan bir değişiklikle Amerikan Anayasa’sına “kadınlık ve erkeklik nedeniyle seçim hakkı hiç kimseye reddedilmeyecektir,” ifadeleri ilave edilerek kabul edilmiştir. Bu hükmün kabulü ile 1920 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 20 milyon kadının iştiraki sağlanmıştır. Avrupa’da ise kadın örgütlenmelerinin ilk kurulduğu ülkeler Kuzey ülkeleridir. Kuzey ülkeleri kadına seçilme hakkını veren ilk ülkelerdir. Finlandiya’da 1906 yılından beri 24 yaşında bulunan erkek- kadın bütün Finlandiyalılara seçim hakkı verilmiştir. Finlandiya kadınları, bu haklar sayesinde siyasi hayata faal olarak katılmaya başlamışlardır. Norveç’te 1907 yılından beri Danimarka’da 1915 yılından beri 25 yaşındaki kadınlar oy verme hakkına sahip 46 47 T. Lloyd, a.g.e, s.74. Nermin Unat Abadan, Türk Toplumunda Kadın, İstanbul 1982,s. 2. 19 olmuştur. İsveç’te ise 1919 yılından beri 23 yaşındaki kadınlar seçme hakkına kavuşturulmuştur.48 48 Ney Bendason, Başlangıçtan Günümüze Kadın Hakları, Çev. Şirin Tekelli, İstanbul 1991,s.37. Kadınların hak arayışları çerçevesinde gelişen akımlardan biri de feminizmdir. “Feminizm sözcüğü Fransızcaya 1837’den sonra girdi. Robert Sözlüğü bu sözcüğü “kadınların toplum içindeki rolünü ve halklarını genişletmeyi öngören bir doktrin” olarak tanımlamaktadır.” Bu tanım feminizmi salt bir düşünceyle sınırlamaktadır. Kavram Fransa’da doğuşundan bugüne kadar kadınların toplum içinde ki haklarının genişletilmesi adına birçok eylem yapılmıştır. Bu yüzden Feminizm hem düşünce hem de eylem bakımından tanımlanmak zorundadır. Başlangıçta kadının sosyal hayat içerisinde eşit olması anlamındaki Feminizm teoriğine yeni kavramlar yüklenmiştir. Bu kavramların başında ise cinsel kimlikler yer almaktadır. Feministler cinsiyetçiliği Amerika Birleşik Devletleri’ndeki zencilerin veya Fransa’daki renkli derili işçilerin ırkçılığı kınadıkları gibi kınamaktadır. Bunun nedeni ise cinsiyetçiliğin altında kadın cinsiyetçiliğine yapılan ayrımcılıktır. Feminizm 19. yüzyıldan 20.yüzyıla kadar geçtiği süreçte toplumsal dönüşümde büyük bir hız kazanmıştır. Bunun için bk. Andre Michel, Feminizm, çev. Şirin Tekeli, İstanbul, bty. 20 BİRİNCİ BÖLÜM TÜRK KADINININ BELEDİYE SEÇİMLERİNDE SEÇME VE SEÇİLME HAKKI KAZANMASI 1.1. Kurtuluş Savaşında ve Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türk Kadını Atatürk, Türk toplumunun temeli kabul ettiği aileye ve ailenin de direği olarak gördüğü kadına, çok büyük önem vermiştir. Atatürk, ailenin bireylerine, bireyler arası ilişkilerine ve bu bireylerin huzur ve mutluluğuna eğilerek onları eğitimde ve iktisatta çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmaya çalışmıştır. Özellikle hukuk alanında kadınlara geniş haklar tanımıştır. Atatürk’ün kadının statüsüne ilişkin yaklaşımları evrensel niteliktedir ve son derece geniş bir perspektife sahiptir ve bu perspektif yeni Cumhuriyetin de en belirgin özelliklerinden birisidir. Kurtuluş Savaşı sırasında kadınlara çalışma yaşamında ve toplumu bilinçlendirmede, direnişe çağırma konularında büyük sorumluluklar düşmüştür. Gördesli Makbule Hanım, Tayyar Rahmiye Hanım, Hatice Hanım, Fatma Seher Hanım, Nezaket Hanım gibi birçok kadın savaşın doğrudan içinde yer alarak ulusal savaşıma katkıda bulunmuşlardır. Kadınlar tarafından hazırlanan mitingler, halkın bilinçlendirilmesi ve ulusal savaşın kazanılmasında son derece etkili olmuştur. Özellikle Halide Edip (Adıvar) hem yazdığı yazılar, hem düzenlediği mitinglerle o dönemin önde gelen kadınları arasında yer göstermişlerdir. almıştır. Ayrıca Nitekim; kadınlar, Atatürk’ün kurulan aşağıdaki derneklerde sözleri Türk de etkinlik kadının bu faaliyetlerinin hakkını verir niteliktedir: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim’ diyemez.” Cumhuriyet döneminde Atatürk İnkılâpları ile kadınların toplumsal durumları önemli bir değişimin ve gelişimin içine girmiştir. Yasalarda kadın-erkek eşitliği büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Kadın, boşanma, seçme-seçilme, eğitim, meslek seçimi, kamu görevleri yapma haklarına kavuşmuştur. Gerçek anlamda modern bir toplumu oluşturan bütün sektörlerde en ciddi atılımlar bu dönemde gerçekleştirilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük bir önderin bunda belirleyici 21 bir rol oynadığını söylemek gerekir. Gerçekte Atatürk’ün düşünce dünyasının oluşumunda Tanzimat’la birlikte yaşanan batılılaşma çabaları etkili olmakla birlikte, Atatürk’ün yalnızca yakın çevresinden gelen etkileyici faktörlerin yanı sıra, dünya klasiklerine olan yakın ilgisi ve yoğun okuma tutkusunun çok daha fazla yönlendirici olduğu söylenebilir. Bu nedenle, Türkiye’deki kadın konusundaki fiili gelişmeleri yakından görüp anlayabilmek için O’nun düşünce dünyasında yer alan kadın konusu ve bu konu ile ilgili öngörüleri önemlidir. Kadının başta eğitim olmak üzere, hukuk, çalışma, siyasal katılım, toplumsal yaşamda ve aile yaşamında eşit haklara sahip olarak yerini alması için gereken tüm atılımlar yapılmış ve mümkün olan kısa zaman içinde gerçekleştirilmiştir. Daha Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç yıllarında gerek hazırlık aşamasında gerekse savaş sırasında Türk kadınının yapmış olduğu hizmetlerin önemi tartışma götürmez ölçüde büyüktür. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı verirken güç aldığı, yardımını gördüğü Türk kadınını hiç unutmamıştır. Vefa duygusunu her fırsatta belirtmiştir. Cumhuriyet dönemi boyunca kadın haklarına öncelik tanınması veya çok önem verilmesinde bu duygunun etkisi vardır.49 Atatürk, Türk kadınına kendine özgü bir anlayışla gereken önemi vermiş ve bunu çeşitli nedenlerle yapmış olduğu yurt gezilerinde açık bir dille ifade etmiştir. 23 Mart 1923’te kadınlara Konya’da söylediği şu sözler önemlidir. “Son senelerin inkılâp hayatında hummalı fedakârlıklarla mahmul mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak hulâsa ve istiklale götüren, azm-ü faaliyet hayatında her ferdi milletin mesaisi, gayreti, himmeti, fedakârlığı sevk eylemiştir. Bu meyanda en ziyade tebcil ile yâd ve daima şükran ile tekrar edilmek lazım gelen bir himmet vardır ki, o da Anadolu kadınının ibraz etmiş olduğu çok ulvi, çok yüksek, çok kıymetli fedakârlıktır. Kimse inkâr edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin kabiliyeti hayatiyetisini tutan hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulâtı pazara götürerek paraya kalbeden, aile ocaklarının dumanının tüttüren, bütün bunlarla beraber, sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak 49 Muhiddin Gül, Bizde Kadınların Siyasal Haklar Alması ve İlk Kadın Milletvekillerimiz” Cumhuriyet’in Kuruluşunun 75.Yılın Armağanı, Gazi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâpTar. Arş. ve Uygulamaları. Merkezi Yayın No:3, Ankara1998, s.79. 22 demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi, o fedakâr, o ilâhi Anadolu kadınları olmuştur.”50 Yine bir yurt gezisi sırasında daha açık ve seçik sözcüklerle Mustafa Kemal şöyle demektedir. “Türk kadını savaş sırasında ülkeye çok büyük yardımda bulundu; herkes gibi o da acı çekti. Bugün o özgür olmalıdır, eğitim görmeli, okullar kurmalı, ülkede erkeklere eşit bir konuma sahip olmalıdır. Buna hakkı vardır.”51 Atatürk, Ocak 1923’te İzmir’de yaptığı bir konuşmada özellikle kadın ve erkeğin kalkınmada birlikte yer almaları gerektiği konusundaki düşüncelerini şöyle dile getirmektedir: “Şuna inanmak gerekir ki, yeryüzünde her şey kadınlar tarafından yapılmıştır. Bir toplum onu oluşturanlardan yalnız birinin ihtiyaçlarının kazanılması ile yetinirse, o toplum yarardan çok güçsüzlük içinde kalır... Bir millet ilerlemek ve uygarlaşmak isterse, özellikle bu noktayı temel alarak benimsemek zorundadır. Kadınlarımız da bilgili olacak ve erkeklerin geçtiği tüm öğretim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar, toplumsal hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirlerinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır. Memleketimizde cahillik varsa bu yaygındır. Yalnız kadınlarımızı değil, erkeklerimizi de kapsamaktadır... Son olarak diyorum ki, bizi analarımızın adam etmesi gerekirdi. Onlar edebilecekleri kadar etmişlerdir. Ancak bu günkü seviyemiz, bu günün gerektirdiği zorunluluk ve ihtiyaçlara yeter değildir. Başka zihniyette, başka olgunlukta adamlara ihtiyacımız var. Bunları yetiştirecek olanlar da bundan sonraki annelerdir.”52 Görüldüğü gibi Atatürk, daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce kadın hak ve statülerinden her fırsatta söz etmiştir. Bu anlamda İnebolu’da yaptığı konuşmada ciddi bir muhakemeye dayanmadan kadınlara yüklenen bütün adetleri bırakmak gerektiğini açıkça ifade etmiştir. Atatürk’ün bu konuşmalarına paralel olarak Türkiye’de kadın hakları ile ilgili ciddi gelişmeler Cumhuriyet ile birlikte başlamıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türkiye yeni İnkılap ve reformlara sahne olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk Türk kadınının toplumsal statüsünü 50 B. Caporal,a.g.e,s.180. B. Caporal,a.g.e,s.180. 52 M. Gül, a.g.e., s.79. 51 23 değiştirmek için çok sayıda reformlara girişmiş ve hepsinde başarılı olmuştur. Özellikle 1925- 1926 yılları kadın haklarının sık sık konuşulduğu yıllar olmuştur. Atatürk 28 Ağustos 1925’te İnebolu konuşmasında, giyim, şapka ve Türk kadınından söz etmiştir. Ülkenin esenliği ve çağdaşlığını kadınların dünyaya açılmasında gördüğünü ifade etmiştir. 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu konuşmasında yine kadın hakları üzerinde duran Atatürk; “Bazı yerlerde görüyorum ki kadınlar, yüzünü gözünü gizliyor ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çeviriyor veya yere oturarak kapanıyor. Bu tavrın anlamı nedir? Efendiler medeni bir milletin anası, millet kızı bu garip şekle son vermelidir... Şüphe yok ki ilerlemedeki adımlar, iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme yeniliklerle birlikte, merhaleler aşmak lazımdır. Böyle olursa, inkılâp başarılı olur. Herhalde daha cesur olmak lüzumu açıktır…”53 Atatürk, kadın hakları konusunu, öteki gelişmelerin bir parçası olarak görmüş, birbirinin tamamlayıcısı ve destekleyicisi yaklaşımıyla hareket etmiştir. Genel olarak, İnkılâpların başarıya ulaşabilmesi için Türk kadınının çağdaş dünyadaki yerini almasının gerektiğini kesin ve kararlı ifadelerle vurgulamıştır. Atatürk, kadının kıyafeti ile ilgili konuya eğilirken, kuşkusuz kadının, erkeğin yanında toplumsal yaşantı ile bütünleşmesinin tek engelinin yalnızca kıyafet ile ilgili olmadığını biliyordu. Bunun yanında birçok kuralların da aynı şekilde değiştirilmesini istemiştir. 1.2. Kadınların Siyasal Haklarını Kazanmadan Önceki Faaliyetleri Türkiye’de Anayasalı rejime geçildiği 1876’dan sonra 1877’de yapılan ilk seçimlere ve ondan sonrakilere kadınlar katılmamışlardı. Yalnız, 1908 hareketinden sonra Anayasa’nın daha demokratikleşmesi ve hürriyetlerin daha genişletilmesi sonucu kadınların siyasal alana ilgi duymaya başladıkları görülmüştür. Ne var ki, bu konuda çeşitli sebeplerden dolayı pek kayda değer bir gelişme meydana gelmemişti. Zira hem sıkıntılı dönemlerin yaşanması (Balkan ve I. Dünya Savaşları...) hem de kadının toplumdaki konumuna ilişkin eski anlayışın ağırlığını hissettirmesi yüzünden kadınlar siyasetin dışındaki alanlarda faaliyetlerde bulunmuşlardı. Söz konusu badirelerin atlatılması ile başlayan yeni dönemde kadınlar, artık aktif olarak 53 M. Gül, a.g.e,, s.80. 24 siyasetle uğraşmak için harekete geçtiler. Daha 1923 yılı Nisanında “İntihâb-ı Mebusan Kanunu”nun görüşülmesi esnasında kadına seçme hakkının verilmesi konusu gündeme gelerek çeşitli tartışmalara yol açmış, ne var ki, bu hakkın verilmesi kabul edilmemiştir. Aynı yılın Haziran ayında (16 Haziran 1923) Başkanlığını yazar Nezihe Muhittin’in (1889–1958) yaptığı Kadınlar Halk Fırkası kurularak, ilk siyasal oluşum meydana getirilmiştir. Fırka, siyasi bir görünümde olmakla beraber esas amacını, kadınların eğitim ve sosyal alanlardaki eksikliklerinin tamamlanarak cehaletin ortadan kaldırılması olarak açıklamaktadır. Ancak, Fırka’nın genel sekreteri Şukufe Nihal, “Kadınlar Halk Fırkası’nın programı, şimdiye kadar her fırsatta izaha çalıştığımız gibi, kadının içtimai, iktisadi ve bilahare siyasi sahalarda haklarını inkişaflarını temin etmektir’’ sözleri ile nihai hedeflerinin siyasi hakları kazanmak olduğunu belirtmektedir. Kadınların bu girişimi siyasal haklara sahip olmamalarından dolayı başarısızlıkla sonuçlanmış ve söz konusu fırkaya resmi izin verilmemiştir. Bunun üzerine Cumhuriyet’in ilânı sonrasında, 7 Şubat 1924’te Türk Kadınlar Birliğini kuran kadınlar, çalışmalarını bu yolla sürdürmeye başladılar. Birliğin tüzüğünde amaçlarını: “... Kadınların sosyal ve siyasal haklarını elde edecek olgunluğa eriştirilmesi...” olarak belirleyerek konuya dikkatleri çektiler ve böylece isteklerinde ısrarlı olduklarını bir kere daha gösterdiler. Hatta 1927’de Birliğin tüzüğüne siyasal haklar sağlamayı amaçlayan bir maddeyi ekleyerek kabul ettirdiler ve aynı yıl yapılacak seçimlere katılmaları için birlik içinde tartıştılar. Konuyu basında da gündeme getirmelerine rağmen, Anayasa’da kadınların seçime katılmalarını sağlayacak hükmün olmaması gerekçelerinden dolayı istekleri gerçekleşmedi. Aynı konuda, 1926’da Türk Ocağı’nda bir konuşma yapan Süreyya Hulusi isimli hanım verdiği konferansta: “Türk kadını tarihte siyasal rol oynamıştır. Kadın kendi benliğini idrak eder. İktisadi sahada haiz-i tesir olursa neden memleket işlerinde geri kalsın. Herkes anadan vatan dersi alır da ne için o vatanın idaresi ve mukadderatı mevzuubahis olduğu zamanda mahmul vaziyette bırakılır. Vatanda tüten ilk ocak eğer kadın parmağıyla tutuşmuşsa ve eğer vatan o ocakların müşterek bir ifadesi ise öyle zannediyorum ki vatan ve kadın yekdiğerinden ayrılmayan iki mefhum teşkil ederler...” sözleri ile Türk kadınının seçme ve seçilme haklarının verilmesinin gerekliliğini vurguluyordu. Bu ve benzeri pek çok girişimlerle siyasal 25 hakların kazanılması için gösterilen gayretler siyasal anlamda olmasa da, öncelikle sosyal alanda çok önemli bir gelişmenin yaşanması ile sonuçlandı. Kadın hak ve statüleri konusunda en önemli aşamalardan biri olarak nitelenebilecek bu gelişme 17 Şubat 1926 günü kabul edilen Türk Medeni Kanunu dur. Bu kanunla Türk vatandaşlar ayrım yapılmaksızın diğer uygar ülkelerin vatandaşları gibi eşit haklara kavuşmuşlardır. Bu yasa ile kadın, öncelikle anne ve eş olarak değerlendirilmektedir. Atatürk’ten güç alan Türk kadını, her sahada kendini yenilemiştir... Poligami önlenmiş, evlilikte tek eşlilik gündeme gelmiştir. Kadına kocasından ayrılma hakkı tanınmış, tanıklıkta cinsiyet farkı ortadan kaldırılmıştır. Atatürk, baştan beri kadının eğitimine ve eşitliğine de büyük önem vermişti. Atatürkçü eğitim sistemi, laik bir niteliğe sahip olarak gelişip yaygınlaşırken, çağdaş uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Bu arada kadınlarımızın eğitim, sağlık, ekonomik faaliyetler vb. de yer ve görev almaları ile ülke kalkınmasına da katkılar artmaktadır. Ülke kalkınmasının kadın-erkek eşitliği ile bilimsellikte gören Atatürk, gelişmelere bu anlayış ile yön vermiştir.54 Nitekim bu gelişmelerin ardından, kadınlarımızın ekonomik hayattan sonra eğitimde ve siyaset alanında da gerekli yerini almalarının önemi üzerinde durmuştur. Atatürk çok iyi biliyordu ki, kadının toplumda yerini alabilmesi eğitimle mümkündür. 1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) ile kadın ve erkeklerin eşit öğretim imkânlarından yararlanması sağlanmıştır. Siyasal hakları kazanmadan önce Türk kadının geçirdiği aşamalardan biri de giderek toplum içinde yer almaya başlaması ve çalışma hayatının unsurlarından biri haline gelmesidir. Türk kadını çok kısa bir zaman içinde çalışma alanlarının her dalında başarı ile görev yapabilme durumuna gelmiş ve pek çok Avrupa ülkesinde bile yasal ve yasa dışı olarak uygulanan ücret farklılıklarından uzak olarak emeğinin karşılığını alabilmiştir.55 Kadınların iş hayatının birer parçası haline gelme yönünde ilk adımlarını atmaları dönemin gazeteleri tarafından duyurulmuştur. Bu gelişmeler periyodik bir şekilde gerçekleşmiş ve yıl yıl kadınların toplum içinde ve çalışma hayatında daha fazla yer almaya başladıkları görülmüştür. Bununla ilgili olarak bazı örnekler vermek gerekirse; 54 55 daha 1925 yılında Cumhuriyet gazetesinde “Hanımların M. Gül, a.g.e, s.83. E. Doğramacı, a.g.e, s.136. 26 Camilerde Vaazı Meselesi” ile şu habere rastlanmaktadır: “Kadın Birliği Başkanı Nezihe Muhiddin Hanım, Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvuruda bulunarak, camilerde konferans verme talebinde bulunmuştur. Müdür Esat Bey ‘Kadınlarımızın fikirlerine tamamen katılıyorum. Ama kendi kendime karar veremeyeceğimden keyfiyeti Ankara’ya sormam gerekir’ demiştir”56. “İlk Kadın Adliyeci” başlıklı haberde ise 1926 yılında ilk defa bir kadının yargı alanında görev yapmaya başladığını haber vermektedir: “Hukuktan mezun Ayşe Nigar Hanım evvelki günden itibaren Yedinci Asliye Mahkemesi’nde zabıt kâtibi olarak görev yapmaya başlamıştır. Nigar Hanım dün de mahkemenin devamı müddetince zabıt kâtipliğini yapmış ve mevkiini terk etmemiştir”.57 Sonraki haberler de şu şekildedir: “Türk Kadın Birliği bir Genç Kızlar Yurdu kurulmasına karar vermiş ve nizamnamesini hazırlamıştır. Birliğin terbiye komisyonu dün Edebiyat Fakültesinde psikoloji Profesörü Şekip Bey’in başkanlığında toplanmış ve nizamnameyi hazırlamıştır. Bu yurda 13 yaşından 20 yaşına kadar olan kızlar girecek, 22 yaşını geçenler birliğe üye olacaklardır.58 “Kadın Doktorlarımız: Tıp Fakültesinde tahsillerini tamamlamak üzere olan altı hanım doktorumuz Anadolu’da çalışacaklardır. Bu sene staj sınıfını geçip seneye tabip diplomasını alacak hanımlardan ikisi kadın doğum, diğerleri dâhiliye, hariciye ve çocuk doktoru olmak istemektedirler”.59 Kadın Doktorlar Kongresi “Milletlerarası Kadın Doktorlar Cemiyeti merkez heyeti azası Doktor Safiye Ali Hanım İtalya’da toplanacak uluslararası kongreye katılmak üzere dün Sardunya vapuruyla İtalya’ya hareket etmiştir. Daha önce Londra’da birincisi yapılan kongrenin ikincisi Bolonya’da toplanacaktır. Kadın doktorlar arasında bir samimiyet tesisine çalışılacak ve kadın doktorların insanlığa yapabilecekleri hizmetler tartışılacaktır”.60 Bu arada ilk defa olarak hukuk doktoru unvanını kazanan Şukufe Hanım’la ilgili haberler de gazetelerde yer almıştır: “Şukufe Hanım Türkiye’de ilk kadın Hukuk Doktoru. Şukufe Hanım tezini Hukuk fakültesine tevdi etmek üzeredir: 56 Cumhuriyet,18 Kasım 1925. Cumhuriyet, 12 Nisan 1926. 58 Cumhuriyet, 9 Mayıs 1927. 59 Cumhuriyet, 17 Mayıs 1927. 60 Cumhuriyet, 4 Nisan 1928. 57 27 Türkiye’de kadın hukuk doktoru olmak üzere, doktora şifahi imtihanlarını geçen ay muvaffakiyetle veren Şukufe Abdurrahman Hanım tezini de fakülteye tevdi etmek üzeredir… Aynı zamanda İstanbul Birinci Ticaret Mahkemesinde stajını bitiren Şukufe Hanım, baroya kaydı kabulü içinde müracaat etmiş ve bu talebi kabul edilerek evrakı vekâlete gönderilmiştir. Şukufe Hanım kendisiyle görüşen muharririmize, ‘Tezimin mevzuu beynelmilel adalet ve tahkim mesailidir. Beynelmilel ihtilafatın halli için müracaat edilen hukuki vasıtaların nelerden ibaret bulunduğunu ve Avrupa Devletlerinin bu usullere ne tarzda iştirak ettiklerini umumi surette tespit etmekle beraber bilhassa Türkiye’nin harpten sonra tahkim hadiselerindeki vaziyetini tetkik ettim. Tezimi, doktora imtihanlarında müdafaa edeceğim’ demiştir. Avukatlık mesleğinde ne surette dava kabul edeceksiniz sorusuna ise şu karşılığı vermiştir: “Giren bir avukat her nevi davalara karşı kuvvetle hazırdır. Mamafih ben hukuk davalarında bilhassa ticaret meselelerinde çalışmak istiyorum”.61 Sonraki dönemde hukukçu kadınların sayısı da artmıştır: Mesela Bununla ilgili olarak Milliyet gazetesi “Kadınlarımız” başlığı ile şu haberi vermiştir: “Altıncı kadın avukatımız göreve başladı. Zabıt kâtibi İclal Asım Hanım stajını tamamlamış ve avukatlık yapmak üzere baroya müracaat etmiştir. İclal Hanım kendisi ile görüşen muhabirimize şunları söylemiştir: “ Stajımı hukuk ve ticaret mahkemesinde icra ettiğim için avukatlık hayatımda bilhassa hukuk ve ticaret davaları kabul edeceğim”62. “İş Hayatında Kadınlar” “Memleketimizde iş hayatına atılan kadınların miktarı günden güne artmakta ve kadınlarımız sadece basit işlerde değil, mühim ve mesuliyetli vazifelerde de muvaffak olmaktadırlar. Her memlekette olduğu gibi bizde de kadın iktisadi zaruretler dolayısı ile hayata atılmıştır. Asırlardır tüketici vaziyetini muhafaza eden kadınlarımız, çalışma zamanı ve mevsimi gelince, zaten fıtri kabiliyetlerinde mevcut olan yeteneklerini işletmeye başlamışlar ve hayata atılmışlardır”.63 61 Cumhuriyet, 11 Aralık 1928. Milliyet, 7 Nisan 1929. 63 Milliyet, 5 Mayıs 1929. 62 28 “Hastanelerde Vazife Alan Kadın Doktorlarımız” başlığı ile Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haber kadınların sosyal ve ekonomik yaşamda yer alması ile ilgili önemli başka bir gelişmenin habercisidir. Haberin ayrıntıları ise aynen şöyledir: “Bu sene tıp fakültesinde stajlarını ikmal eden 7 hanım doktorumuz asistan olarak muhtelif hastanelerde vazife almışlardır. Bunlardan Suat Hanım fahri asistan olarak Haseki hastanesine gitmiştir. Doktor Fuat Hanım Aydın memleket hastanesine tayin edilmiştir. Doktor Müfide Hanım tıp fakültesi dâhiliye seririyatınta, Sabiha Hanım Etfal kısmında ve İffet Hanım da nisaiye seririyatında asistan olarak bulunmaktadırlar. Doktor zahide hanım tıp fakültesi nisaiye ve veladiye seririyatında stajyer olarak bulunduğu gibi ayrıca kanser laboratuarında da çalışmaktadır. Mezun Hanım doktorlarımızdan Hamdiye Hanım henüz bir vazifeye tayin edilmemişlerdir. Tıp fakültesinde bu sene her sınıfta yedi, sekiz hanım talebe bulunmaktadır.64 Kadınların çalışma hayatına ne kadar uyum sağlayabildiklerinin ve o dönemde sadece erkelerin yapabileceği zannedilen meslekleri dahi yapabileceklerini gösteren bir başka haber: “İlk Kadın Şoför: İlk defa takside çalışmak üzere şoför varakası almak için seyrüsefer merkezine müracaat eden Muammer Hanım imtihanda muvaffak olmuştur. İki güne kadar ehliyetini alarak şoförlüğe başlayacak olan Muammer Hanım muhabirimize şunları söylemiştir : “ Beni bilhassa ameli imtihanda direksiyondan çok sıkı imtihan ettiler. İki manevrada dönülecek yeri ben bir manevrada dönmeye muvaffak oldum. En sert virajları geçirttiler. Hepsini yaptım. Şimdi bir otomobil alarak işe başlayacağım.”65 Görüldüğü gibi o seçme ve seçilme hakkını elde ettikleri 1930 yılına gelene kadar kadınlar bir şekilde toplum hayatında yer almayı başarmışlar ve birçok mesleği rahatlıkla yapabileceklerini kanıtlamışlardı. Diğer taraftan toplumların sosyal yapılarının sağlamlığının, kadınlarının iyi eğitilmişliği ile paralel olduğunu gözlemleyen Atatürk, Türk toplumu için aynı düşünceleri gerçekleştirmek üzere bütün yurt gezilerinde ve Meclis konuşmalarında kadınların eğitimi konusunu dile getirmeye devam ediyordu. 64 65 Cumhuriyet,12 Ocak 1930. Cumhuriyet,17 Ocak 1930. 29 Millet Meclisi’nde “milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her bakımdan yükselmelerini temindir”66 hitabında bulunan Atatürk, bir toplumun iki cinsten oluştuğunu hatırlattıktan sonra, bunlardan sadece birinin çağın gereklerine uymasıyla ilerlemenin yarım kalacağını belirterek sözlerini şöyle sürdürmüştür:“Bizim toplumumuzda bilim ve fen gerekiyorsa bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın elde etmeleri gereklidir. Kadınlarımız da bilim adamı, fen adamı olacaklar, erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim kademelerinden geçeceklerdir.”67 İşte bu ifadelerle, Türk kızına bütün okulların, bütün mesleklerin kapılarını da açıyordu. Türkiye’de bu gelişmeler yaşanırken, Dünyanın bazı ülkelerinde de kadın hakları konusunda bir takım taleplerin ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Fransa’da da kadınların hak arayışı içinde olduğu gözlenmektedir. Mesela İkdam gazetesi bu konuyla ilgili olarak “Fransa’daki Kadınlar Galeyanda” başlıklı bir habere yer vermiştir. Bu haber Dünya kadınlarının o dönemdeki durumları hakkında fikir vermesi açısından önemlidir. Paris’ten Anadolu Ajansı tarafından bildirilen haberin devamı şöyledir: “Feministler tarafından tertip edilen mitingin sonunda M.Poincare’ye bir arıza verilmiştir. Bunda Fransız kadınlarına intihap etmek ve edilmek haklarının bahşedilmesini temine yönelik bir kanun layihası tanzim ve meclise tevdi edilmesi talep olunmaktadır.”68 Görüldüğü üzere Türkiye’de kadın haklarının gündemde olduğu bir süreçte, önemli bir Avrupa ülkesi olan Fransa’da benzer gelişmeler yaşanmaktadır. Bununla beraber Fransa’daki kadınların haklarına sahip çıkmada daha aktif olduklarını söylemek mümkündür. Türk kadınının toplumsal konumunun değişmesi devam ederken, 3 Nisan 1930’da tanınan Belediye Meclislerine seçme ve seçilme hakkı Türkiye’deki kadın hakları açısından önemli bir kilometre taşını oluşturmuştur. 66 Emel Doğramacı, a.g.e, s. 904. Turhan Oğuzkan, “Atatürkçü Eğitim Politikası ve Millî Eğitim”, Atatürkçülük. Genel Kurmay Basımevi, Ankara, 1983, s.115. 68 İkdam, 18 Şubat 1929. 67 30 1.3. Kadınların Belediye Seçimlerinde Seçme ve Seçilme Hakkını Elde Etmeleri Atatürkçü Düşünce Sistemi çok yönlü analiz edildiği zaman, yapılan reformların en fazlasının Türk kadınına yönelik olduğu görülmektedir. Bu sisteme göre, bir milletin seviyesini o millette kadının ulaştığı seviye belirlemektedir. Kurtuluş Savaşı sonrası yürütülen reform çabaları çok yönlü olarak sürdürülmüştür. Mustafa Kemal yapılacak olan reformlar konusunda zemin yoklamak amacıyla 1923 yılının Ocak ayında bir yurt gezisine çıkmıştır. Bu yurt gezisinin en önemli durak noktalarından biri de, Ocak ayının on altıncı gününü on yedisine bağlayan gece İzmit’te İstanbul basınının temsilcileri ile yapılan görüşmedir.69 Gazi, bu görüşme sırasında Meclis çalışmalarının bir muhasebesini yaptıktan sonra rejim, başkent, Hilafet, nüfus meselesi, irtica, parti kuruluşu, seçim sistemi ve kadın hakları gibi konulardaki görüşlerini açık ve net bir biçimde ortaya koymuştur. Gazetecilerden Ahmet Emin Bey’in “Halide Edip Hanımefendi’yi mebus görecek miyiz?” şeklindeki sorusuna Gazi “Bu hususta kanunda bir sarahat yoktur. Mamafih şimdiye kadar elli bin zükur (erkek) nüfusa bir mebus çıkmıyor mu idi? Şimdi alelıtlak (genel olarak) elli binde bir mebus dersek o zaman bu kayd ile erkeklerle beraber kadınlarda mevzuu bahis olur. Kadınlara bu alelıtlak tabiri ile bir intihab hakkı verilmiş olur”70 ifadesi ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi gerektiğini daha 16 Ocak 1923 tarihinde net bir biçimde ifade etmiştir. Ancak, toplum Gazi’nin ifade ettiği bu tarz bir reforma ne derece hazırdır. Bırakın toplumu, bu reforma, büyük işler başarmış TBMM bile hazır değildir. Nitekim bunun bir göstergesi Erzurum mebusu Hoca Salih Efendinin, dört kadınla evlenebilme olanağı tanıyan bir kanun teklifini meclise sunmasıdır.71 Bursa mebusu Operatör Emin Bey, frengi hastalığının ortadan kaldırılabilmesi için, kadınların evlenmeden önce muayene edilmesini teklif ettiğinde, mecliste kavga çıkmış ve Emin Bey kendisini dövmeye çalışan hocaların elinden zor alınmıştır.72 69 İsmail ARAR, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, İstanbul 1997, s.1. İ.Arar, a.g.e., s. 71. TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.16, 3. Basılış, TBMM Basım Evi, Ankara 1981, s.204. 72 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.8, 3. Basılış, TBMM Basım Evi, Ankara 1981 s.160. 70 71 31 Seçim kanununda değişiklik yapılarak, seçmen tespiti için yapılacak sayımda kadınların da sayılması konusunda bir teklif yapıldığında teklifi yapanlardan Tunalı Hilmi Bey, Meclis’te büyük bir tepki ile karşılaşmıştır. Meclisteki görüşmeler aşağıdaki şekilde geçmiştir: “Tunalı Hilmi Bey- Arkadaşlar, mübarek cihadımızın bu millete bıraktığı analar bu gün erkeklerden fazladır. (gürültüler ayak patırtıları) Ayaklarınızı vurmayınız Bey’efendiler, benim mukaddes analarımın, benim mukaddes bacılarımın başına vuruyorsunuz ayaklarınızı. İstirham ederim benim anam babamdan yüksektir. (Ayak sesleri) tekrar ediyorum, analar cennetten bile yüksektirler (patırtılar ve gürültüler) müsaade buyurun arkadaşlar, analar bacılar (şiddetli patırtılar) kadınlara intihap hakkı verin demiyorum. Fakat arkadaşlar analarımı bacılarım (gürültüler) hakikate tahammül edemeyen kulaklar? Emin Bey - (oturduğu yerden) Hilmi Bey, milletin hissiyatı ile oynama. (Şeriata hürmet ediniz sadaları) Tunalı Hilmi Bey – (Devamla) İntihap hakkı verin demiyorum. (gürültüler) Analara intihap hakkı veriniz demiyorum. Şeriata hürmet ederim. Müsaade edin arkadaşlar, kanaatimi söyleyeyim. Emin Bey – (oturduğu yerden) Öyle kanaat olmaz! Tunalı Hilmi Bey – (Devamla) Ne olduğunu anlamayan arkadaşlar, susunuz sözün anlaşılsın. Analara, bacılara... (şiddetli gürültüler) Analara, bacılara hakikate tahammül edemeyen kulaklar.73 Bu örnekler göstermektedir ki toplum ve meclis kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesine henüz hazır değildir. Bu hakkın tanınabilmesi için bir hazırlık süreci gerekecektir. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilan edilmesiyle reform süreci de büyük bir ivme kazanacaktır. Gerek Medeni Kanun’un kabulünde, gerek daha sonraki düzenlemelerde bazı kadın derneklerinin katkısı olmuştur. Bunlar 1913’te Nuriye Ulviye Hanım tarafından kurulan Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan Cemiyeti, 1923’te kurulan Halk Partisi Kadın Kolları, 1924’te bizzat Mustafa Kemal Paşanın kız kardeşi Makbule Hanım’ı üye yapacak destek verdiği Türk Kadın Birliği’ dir.74 Atatürk bu çabalara her zaman büyük destek vermiştir. Onun şu konuşması bu desteğin açık bir göstergesidir. 73 74 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.28, 3. Basılış, TBMM Matbaası, Ankara 1961 s.329. B. Caporal, a.g.e., s. 376. 32 “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmaktadır. Mümkün müdür ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim, diğerine aldırış etmeyelim de kitlenin tümü ilerleme onuruna erişebilsin. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin? Kuşku yok, ilerleme ve yenilik alanında birlikle yol almak gereklidir. Böyle olunca inkılâp başarılı olur. Memnuniyetle görmekteyiz ki, bu günkü gidişatımız gerçekten gerekli olana yaklaşmaktadır. Her halde daha cesur olma gereği çok açıktır.”75 Bu cesaretin ilk örneklerinden birini “Türk Kadın Birliği” verdi. 1927 martında İstanbul’da bir kongre toplandı. Başkan Nezihe Muhittin Hanım kadınlara oy hakkı ve yerel seçimlere katılma hakkı istedi. Dernek tüzüğünde de bu konuda değişiklik yapıldı. İstanbul Valisinin bu tüzük değişikliğini onaylamaması üzerine hükümet devreye girerek tüzüğün onaylanmasını istedi. Artık Türk kadınına siyasal haklarını sağlama yolundaki mücadele hem de hükümet (yani Atatürk) desteği ile başlamış oluyordu.76 Afet İnan’ın başından geçen bir olay bu mücadeleye daha da büyük ivme kazandırdı. Afet Hanım 1929–1930 öğretim yılında müzik Öğretmen Okulu’nda Yurttaşlık dersleri veriyordu. Bu çerçevede kız-erkek birlikte eğitim verilen bu okulda seçimleri kavratabilmek amacıyla örnek bir belediye seçimi düzenledi. Bu seçimi bir kız öğrencinin kazanması üzerine erkek öğrencilerden biri bu sonuca itiraz etti. Mevcut yasaya göre kadınların ne seçme ne de seçilme hakkı vardı. Afet Hanımın bu olayı Atatürk’e anlatması üzerine Atatürk, bir taraftan hukukçularla görüş alışverişinde bulunurken, diğer taraftan Afet Hanım’dan bu konuyla ilgili araştırma yapmasını istedi.77 Uzman hukukçuların çalışmaları sonrası 3 Nisan 1930 gün ve 1580 sayılı kanun ile Türk kadınına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. 75 B. Caporal, a.g.e, s.378. Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılâp, İstanbul 2003, s.197–198. 77 B. Caporal, a.g.e, s.696–697. 76 33 I.4. Gelişmelerle İlgili Olarak Basının Değerlendirmeleri Esas itibariyle, kadınların siyasi hakları yürürlüğe girmesinin bir yıl öncesinde bu konuyla ilgili yazılar basında yer almaya başlamıştı. “Türk Kadınına İntihap Hakkı Veriliyor.” İkdam gazetesi kadınların seçme ve seçilme hakkını elde edişinin ilk aşaması olan Belediye seçimlerine katılmaları ile ilgili haberi böyle duyuruyordu. “Kadınlar da seçimlere iştirak edecekler. 18 yaşını dolduran Türk kadını şarta bağlı olmaksızın erkekler gibi intihap hakkına haiz olacaktır.” Kanun layihasının meclise sunulduğu ile ilgili açıklama da haberin devamındadır.78 Yeni Belediye teşkilatında Türk kadınına intihap hakkının verileceği ile ilgili haberin telgrafla gazeteye bildirildiği, tasdik edilmek üzere meclise gönderildiği, Meclise gönderilen Belediye teşkilatı layihasında 18 yaşını dolduran Türk kadınlarının erkekler gibi intihap etme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Bu haberin kadınlık âleminde sonsuz bir mutluluk yarattığı ve şehrin kibar ve mütefekkir hanımlarının birbirini bu nedenle tebrik ettikleri belirtiliyor. Gazete muharrirlerinden birinin bu mesele etrafında küçük bir anket yaptığı, bu ankette kadınların Cumhuriyetin kendilerine karşı gösterdiği hürmet ve itibar karşısında şükran duygularını ifade eden sözleri yer almıştır. Türk kadınının intihap hakkını elde etmesi için senelerce uğraşan Nezihe Muhittin Hanım’ın bu konu hakkındaki yorumu ise şöyledir, “Cumhuriyet hükümetinin Türk kadınına gösterdiği bu son hareketi Türk kadını hiçbir zaman unutmayacaktır. Layihanın meclis tarafından kabul edileceğine şüphe etmiyorum. Bugün meclisten, kadınların belediye intibahatına iştiraklerini isteyen hükümetin, yarın kadınlardan mebus intihap edilmesini de talep edeceğine eminim Kadınlar Birliği reisi de, bu haberin kadınlık âleminde büyük bir memnuniyet tevlit ettiğini, meclisin bu layihayı kabul etmesi etrafında çalışacağını söylemiştir. 79 Kadınlar birliğindeki kadınların siyasi hakların kazanılmasına karşı gösterdikleri hassasiyet gerçekten de dikkat çekiyor. “Türk Kadınının İntihap 78 79 İkdam, 25 Mart 1929. İkdam, 25 Mart 1929. 34 Hakkı” başlığı ile verilen haberde daha sonra şu alt başlık yer alıyordu.“Kadınlar Darülfünun önünde bir şükran mitingi akdetmek istiyorlar. Vilayete müracaat ettiler”. 80 Kadınların İntihap Hakkı Kadınlar Bir Miting Akdedecekler “Türk Kadınları Bu haberden Çok Memnun”. Haberin devamı ise şöyleydi: “Yeni belediye kanununda 18 yaşına giren kadınlarımıza intihap hakkı verilmesi hakkındaki hükümetin teşebbüsü İstanbul kadınları arasında çok büyük bir tesir bırakmıştır. Kadınlarımız mebus intihabadı için bir mukaddeme akdetmektedirler. Dün içlerinde Nezihe Muhittin Hanımın da bulunduğu hanımlardan mürekkep bir grup Darülfünun Emini Neşet Ömer beyi ziyaret etmişlerdir. Bu hanımlar Darülfünunda tahsil eden genç Türk kızlarının iştiraki ile İstanbul’da bir miting akdini teklif etmişlerdir. Neşet Ömer Bey bu hususta İstanbul vilayeti ile temas edilmesine lüzum göstermiştir. Eğer vilayet müsaade verecek olursa miting darülfünun meydanında binlerce kadının iştiraki ile akdedilecektir. Mitingde nümayişler yapılarak Cumhuriyet hükümetinin Türk kadınları hakkında gösterdiği alakadan sitayişle bahsedilecek ve Cumhuriyetin tealisi hususunda nutuklar irat edilecektir. Diğer taraftan Kadın Birliği de faaliyete geçmiştir. B.M.M nezdinde teşebbüsatta bulunacak ve hükümete teşekkür edecektir. Nezihe Muhittin Hanım bir muharririmizin niçin miting için kadınlar Birliğine müracaat etmedikleri hakkındaki sualine karşı şu sözleri söylemiştir: “Birlik bundan evvel bizde daha kadınların intihap hakkını istemelerinin vakti olmadığını iddia etmişti. Fakat olaylar bunun aksini ispat etti. Bunun için Birliğe müracaat etmedik”. 81 Kadınların bu çok önemli kazanım karşısında duygularını dile getirmek amacıyla toplanmak istedikleri ve bunu vilayetten izin alarak gerçekleştirmeye çalışmaları da o günkü sosyal hakların kullanılış biçimini görmemiz açısından önemli bir veridir. 27 Mart 1929 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ise vilayetten kadınlara verilen yanıt gazetelerde şu başlıkla yer aldı. “Kadınlar Beyhude mi Sevindiler”. Haberin 80 81 İkdam, 26 Mart 1929. Cumhuriyet, 26 Mart 1929. 35 devamı da aynen şöyledir: “Vali Bey, ‘benim bildiğime göre kanunda böyle kayıt yok’ diyor. Vali Muhittin Bey dün kadınların hakkı intihabatına dair bir muharririmize şunları söylemiştir: “Kadınların Belediye azalığına intihap edilecekleri hakkındaki haberler üzerine miting akdi hakkında bana hiçbir müracaat vaki olmuş değildir. Hiç şüphesiz bizde de bir gün gelecek kadınlarımız müntehip veya müntehap olacaklardır. Fakat benim bildiğime göre yeni kanunda kadınlara dair bahis yoktur. 82 Cumhuriyet gazetesi kadınlar birliğinin miting yapma isteğiyle ilgili haberi “Kadınların İntihap Hakkı” başlığıyla okuyucularına duyurmuştur. ‘Kadınlar Bir Miting Akdedecekler, Türk Kadınları Bu Haberden Çok Memnun’ alt başlıkları. “Memleket Baştanbaşa İmar Edilecektir.” Karikatürize edilmiş bir kadın resminin üstünde yer alan bu başlık resimle ilişkilendirildiğinde çok anlamlı gelmektedir. Kadınlar birliği azalarının başkanları Latife hanımın yönettiği bir toplantıda belediye intibahatına iştirak meselesini hararetli bir şekilde tartıştıkları yazılmıştır. 83 “Kadınlar Birliğinde yapılan içtimada az çok söz söyleyenler siyasi hak da bekliyorlar. 20 hatip kadının fikirleri bir noktada birleşti. “Belediye İntibahatında Hakkımızın Kabulü Adımdır” başlığından sonra haber şöyle devam etmektedir. “Kadınlar birliği heyeti umumiye içtimaı dün akdedilmiştir. Bu içtimaya birliğin bütün azası iştirak etmişler ve hararetli münakaşalar yapmışlardır. Birlik heyeti umumiyesin de bu toplanışta şayanı dikkat münakaşalara tesadüf edileceği esasen tahmin olunuyordu. Kadınlara intihap hakkı verilmesinin mevzuu bahis olunduğu şu sırada serdolunacak mütalaaların hararetli münakaşalar halinde karşılayacaklarını tahmin etmek esasen müşkül değildi. İçtimada ekseriyetle kadının umumi hayat cephesinden alakadar olduğu meseleler görüşülmüş ve bilhassa kadınların belediye intibahatına kadınla erkeğin müsavi hak sahibi olmasına taalluk eden müzakerat çok hararetli olmuş, bu mevzuu üzerine söz söyleyenlerin adedi 20’ yi bulmuştur. Belediye intibahatına iştirak etmenin kadınların çok tabii bir hakkı olduğunu, bunun siyasi hukukun teslimine doğru atılmış bir adım teşkil edildiğini söyleyen hatip çok alkışlanmıştır. Erkekle kadının hayat mücadelesinde tamamen ve mutlak surette aynı hak ve seviyeye malik oldukları söylenmiş ve bugün maarif komisyonlarında aza, belediyelerde müntahip olan kadının fikir vadisindeki rüştünü ispat edecek mevkie geldiği iddia olunmuştur. Kadın ve erkek müsavatı etrafında da 82 83 Cumhuriyet, 27 Mart 1929. İkdam, 12 Nisan 1929. 36 birçok heyecanlı sözler söylendikten sonra, belediye teşkilatı ve belediye rüsumu, süt meselesi, umumi bahçe ve parklar, kum bahçeleri tesisi, halk kütüphaneleri, umumi hamamlar ve deniz banyoları, sıhhi meskenler inşası hakkında teşebbüste bulunulması takarrür etmiştir. Her sahada hayata atılan kadınların daima muvaffak olmak sureti ile şayanı dikkat bir varlık gösterdiklerini söyleyen bir azanın beyanatı alkışlarla dinlenmiş ve içtimaa saat 4.30 da nihayet verilmiştir”.84 6 Mayıs 1929 tarihli İkdam gazetesinde oldukça ilginç bir haber dikkat çekmektedir. İç sayfalarda yer alan küçük haber, Nezihe Muhittin85 hanımla ilgili bir dava haberidir. Haberden Nezihe Hanımın görevi kötüye kullanmakla ilgili bir davasının olduğu ve davanın devam ettiği anlaşılıyor. Yine aynı dönemde İngiltere’de bir seçim olacağı ile ilgili haberler basında yer alırken asıl dikkat çekici olan kadınların oy kullanma hakkının gazeteler tarafından yorumlanış biçimiydi. 40.000.000 vurgusunun devamında ‘kadınlar 30 Mayısta Londra’da içtima akdedecekler’ bilgisi yer alırken, Bir İngiliz gazetesinden alınan habere gazetede yer verilmişti. “30 Mayıs günü Londra’da açılacak olan Uluslararası kadın meclisi kongresinde 40 ülkeye mensup 40 milyon kadının temsilcilerinin hazır bulunacakları belirtiliyor: “1888 de toplanan konferansa bugün de katılacaklar 1888 kıyafetiyle meclise geleceklerdir”. Birçok eski kıyafetin de bu vasıtayla ortaya çıkacağı ifade edilmiştir. 10 Milletin hususi rakıslarının da görüleceğine değinilmiştir. Meclisin başlıca azasından biri olan leydi Aberdon konferansa bütün dünya kadın kuruluşlarına şamil bir ittihat olduğunu söylemiştir. Maksadı, bütün dünya kadınları arasında bir birlik ve mütekabil anlaşma temin etmektir. Leydi Aberdon konuşmasına şu sözlerle devam etmektedir. “Meclisimizin vaziyeti malumdur. Kadınlar için her yerde aynı manevi ölçünün kullanılmasını temin ve kadınlara karşı yapılan haksızlıklara mani olmaktır. Bu mesele her memleketi alakadar eder. Bizim her memlekette nöbetçilerimiz vardır”. 84 İkdam, 3 Mayıs 1929. Nezihe Muhittin 7 Şubat 1924’de kurulan Kadınlar Birliğinin başkanı. Bu dernek daha sonra Türk Kadınlar Birliği adını alacaktır. Daha öncede Kadınlar Birliği hakkında yolsuzluk yapıldığı iddia edilmiş, gayri yasal ilan edilerek fesh kararı verilmiştir. Bu karardan sonra yapılan incelemede karar tkb’nin lehine sonuçlanmıştır. Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılâp, İstanbul, 2003, s 150–153, 204– 205. 1927 yılı Eylül ayında dernek içinde meydana gelen bir bölünme yüzünden, genel Başkan Nezihe Muhittin Hanım’la birlikte dernek yönetim kurulu üyeleri görevden uzaklaştırılmışlardır.”İdari usulsüzlük”sebebiyle polis tarafından dernek kayıtlarının mühürlenmesi ve yönetim kurulu üyelerinin dağıtılması, derneğin aşırı isteklerinden şikâyetçi olan basın tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Ferzan Türer, Atatürk İnkılâpları Açısından Türk Kadınının Sosyal ve Hukuki Durumu (1923–1938), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, yıl 1988, s.179. 85 37 Leydi Aberdon nöbetçi kadınlardan söz ederken, Türkiye’deki nöbetçi kadınlar da kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak için önemli gelişmeler kaydetmektedirler. Yine İngiltere’de yapılan seçimlerle ilgili haber gazetenin en üst köşesinde yer almaktadır: “Bu gün İngiltere’de 13.000.000 kadın 12.000. 000 erkek intihabata koyuldular. “Kadınlar Saltanatı”86 Bu defaki haber gerçekten de İngiltere’de yapılacak genel seçimlerle ilgili olmakla birlikte kadınların bu seçimlerde oy kullanabiliyor olmaları Türk medyası tarafından bir saltanat alameti olarak kaydedilmektedir. Berlin’deki kadınlar kongresi ile ilgili bir haber kongreye dört yüz delegenin katıldığını, kongrede konuşulanları yazarken kongreye Türkiye’den temsilci olarak Türk Kadınlar Birliğini temsilen Efzaiş Suat Hanımın katıldığını ve henüz dönmediği için kongreye sadece konuk olarak katılan İclal Mefharet hanımın kongre hakkında bazı bilgiler verdiğini belirtiyor. Kongreyi dinlemeye 7000 kişinin geldiğini, sonradan gelenlerin salona kabul edilmediğini gözlem olarak aktarırken, 400 delegenin içinde her ırktan kadın olduğunu belirtmektedir. Erkek olarak sadece Belçikalı Dr. Van Düren olduğunu belirtiyor. Bu doktorun birçok defalar söz aldığı belirtilerken delegelerden evli olanların kocalarını getirmedikleri ifade ediliyor. Gazetecilerin latife olarak bir güzellik müsabakası tertip ettikleri ve bu müsabakayı da Seylanlı siyahî bir güzelin kazandığı haber içinde yer alan bir başka ayrıntıdır. 87 Görüldüğü üzere kadınlar Dünyanın çeşitli yerlerinde faaliyetlerini etkin bir şekilde sürdürürken erkekler tarafından da dikkatle izlenmektedirler. 21 Temmuz 1929 tarihli gazetede Türk kadınının mesleki kariyerinin en önemli adımlarından biri olan avukatlık mesleğinin ağır cezadaki ilk icracısı olan kadın avukatın davası ile ilgili bir haber yer almaktadır.88 30 Temmuz 1929 tarihli İkdam gazetesinde Kadınlar Birliği ile ilgili bir haberde; Ekseriyet hâsıl olmadığından…Başlığının altında, görüşülmesi zorunlu bazı konular olduğu ve bunlarında muhakkak kongreye arz olunması lazım geldiği fakat birliğin üyelerinin çoğunun toplantıya gelmedikleri (habere göre 5–10 kişi katılmış), üyelerinin daha önce birçok kez toplantıya çağırıldıkları buna rağmen toplantıya ekseriyetin katılmadığı, bu nedenle de toplantının yapılamadığı hususu 86 İkdam, 1 Haziran 1929. İkdam, 27 Hairan1929. 88 İkdam,21 Temmuz 1929. 87 38 yer alıyor89. Birliğin çalışmalarının düzenli bir katılımla yürütülemediği anlaşılan haberde, bu düzensizliğin oluşmasının nedenleri, üyelerin devamsızlığının arkasında nelerin olduğu konusunda fikir yürütülmemiş. 5 Ağustos 1929 tarihli İkdam gazetesinde Kadınlar Birliği’nin toplantısının yapıldığı, Hanımların hukuklarını müdafaa için bir gazete çıkaracakları başlığının altında kongrede kazanan kadınların fotoğrafı yer alıyor. Haberin devamında ise, toplantıya Latife Bekir Hanımın riyaset ettiği, birliğin bir yıllık çalışmalarını açıklayan bir raporun okunduğu ve bütün azaların bu raporu kabul ettikleri belirtiliyor. Ayrıca Kadınlar Birliği’nin Uluslararası Kadınlar Birliği’ne katılımlarının da anıldığı yazılanlar arasında. Toplantıda kadınlar birliği idare heyetinin seçildiği açıklamasının yanı sıra, bu seçimde en çok oy alan hanımların isimleri 90de gazete haberinde yer alıyordu. Kongrede alınan en önemli kararlardan biri de kadın Sesi namıyla bir gazete çıkarılacağı ve bu gazetenin kadınların hukukunu savunması gerektiğiydi. Görülen o ki dönem basını Kadınlar Birliği’nin çalışmalarıyla yakından alakadar olmaktadır. Dönem basınında kadınlarla ilgili diğer bir haber ise “kadınların polis olamayacağı” ile ilgili. Kadınlar Birliği’nin kadınların polis olmaları ile ilgili teşebbüste bulundukları, vilayete bir istida verdikleri ifade edilmişti. Vilayetin cevabı ise kadınların polis mektebi açmalarını yasak etmeyecekleri fakat mezun olan kadınları istihdama mecbur olmadıkları şeklindedir. Ayrıca mevcut polis okullarına kadınların alınamayacağı da vilayetin kararı olarak haberde belirtilmiştir.91 Yine dönem basınında yer alan haberlere bakıldığında yabancı ülke kadınlarının Türk kadını ile yakından alakadar olduklarını ve Türkiye’de kadınlar lehine meydana gelen gelişmeleri yakından takip ettikleri izlenimini edinmek mümkün gözükmektedir. “Mis Maryan’a Ziyaret” başlıklı haber daha sonra şöyle devam etmektedir: “Bir Amerikalı muhabire, Türk kadınlığını tetkik için şehrimizde! Amerikalı gazete muharrirlerinden Mis Maryan şehrimize gelmiş ve kendisine Türk ocağında bir çay ziyafeti verilmiştir. Mis Maryan şark kadınları ve kadınlık cereyanı hakkında 89 İkdam, 30 Temmuz 1929. İkdam,5 Ağustos.1929. En çok oy alan hanımlar şunlardır: Latife Bekir, Efzaiş Suat, İffet Halim, Mediha Fazlı, Lebibe Aliye Esat, Aliye Halit Fahri, Leşide Lamia Refik, Saime Faik, Nesime İbrahim, Halide Nusret, Semiza Rauf, Güzide Hanım. 91 İkdam, 25 Ağustos 1929. 90 39 tetkikat yapmakta olup, daha önce Yunanistan, Sırbistan ve Arnavutluğa gitmiş ve oraların kadınlık cereyanlarını tetkik etmiştir. Amerika kadın muharrirenin Türk kadınlığını tetkik için bir süre kalacağından söz edilmektedir”. Amerikalı kadın yazarın gazetecilere yaptığı açıklama Türk kadınının o gün için geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça önemlidir. Basın “Daha düne kadar erkeğin bir esiri addedilen şark kadınlığı vasi bir hürriyet kazanmakta ve inkişaf etmektedir. Türk ocağının çay ziyaretinde şehrin kibar âlemine mensup hanımları ve ocaklıların buluşmasında da Mis Mryan’a yöneltilen “Türk kadınını nasıl buldunuz” sorusuna kadınları ve kadınlığı çok yüksek gördüğü ifadesi ile yanıt vermiştir”. 1.4.1. Gelişmelerin Afet Hanım Tarafından Değerlendirilmesi Bütün bu gelişmeler Türk kadınının siyasal alanda hak sahibi olması gerektiğini gösteriyordu. Ama bununla beraber bu konuda henüz harekete geçilmemişti. Kadınların siyasi haklarının kazanılmasına yönelik bir gelişme, belki de olgunlaşan bu süreci tetikleyen hareket Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’dan gelmişti. Afet İnan, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle sonuçlanacak, Atatürk’le aralarında geçen bir konuşmayı şöyle anlatmaktadır: “1929–1930 ders yılında Ankara Musiki Muallim Mektebi’nde öğretmenlik görevime, yurt bilgisi ve tarih derslerini vermek üzere başlamıştım. Yurt bilgisi için okutacağım ders kitabını Atatürk gördüğü zaman bunu yeterli bulmamıştı. Kitabın konuları ise kendisini de ilgilendirdiği için evvela benim Fransız lisesinde okuduğum ‘İnstruction civique’ kitabımdan bazı tercümeler yapmamı istedi. Aynı zamanda, bu konulara ait çeşitli kitapları, genel sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu’na araştırtarak Almancadan bazı tercümeleri yaptırmıştı. Kendisi Fransızcadan ve Türkçeden okuduklarına bu tercümelerden de istifade ederek bazı konuları bizzat yazmış veya bizlere yani bana ve genel sekretere dikte ettirmiştir. Benim o zamanki çalışmalarım bu konulara ait kitapları aramak, okumak ve icap ederse tercüme ederek notlar almak idi. Bu suretle yurt bilgisi derslerimi program uyarınca bu yeni incelemelere göre veriyordum. Okulda kız ve erkek öğrenciler beraber okuyorlardı. O tarihte yürürlükte olan kanunlarımızda kadınlara seçim hakkı tanınmış değildi. Bir ders kitabı tatbikatı olarak, bütün ders verdiğim sınıflarda Belediye kanununa göre seçim denemesi yaptırdım. Öğrenciler heyecanla bu işte çalıştılar, 40 rey kutuları hazırladılar. O zaman yürürlükte olan Belediye kanunu tam manasıyla tatbik edildi ve belediye başkanı olarak ta bir kız arkadaşlarını seçtiler. Bunun üzerine bir erkek öğrencinin itirazı ile karşılaştım. Diyordu ki, ‘Mevcut kanunun bize öğrettiğine göre rey verme hakkı olmadığına gibi seçilemezler de’ . Öğrenci itirazında haklı idi, ama ben öğretmen olarak şu telkinde bulunmayı münasip gördüm. ‘Bu öğrendikleriniz ilerisi için sizlere lüzumlu olacaktır. Kadınlarımız da yakında rey hakkı kazanacaktır.’dedim. Fakat bu sözlerimin erkek öğrenci karşısında öğretmenlik otoritesinin ötesine geçemeyeceği muhakkaktı. İşte böylece öğrencilerimden birinin itirazı ve soruları beni kadın hakları üzerinde çalışmaya teşvik etti. Aynı gün Gazi Orman Çiftliği’ndeki Marmara Köşkü’nde Atatürk ile iç işleri Bakanı Şükrü Kaya’ya bu olayı, Türk kadını olarak rey hakkına malik olmadığımızdan çok müteessir olduğumu anlattım. Atatürk bana bu konuda ve başka memleketlerde bu konuların nasıl hâsıl edilmiş olduğunu tetkik etmemi tavsiye etti. İtiraf edeyim ki o sıralarda ben bu hususta hemen hiç bilgi sahibi değildim. Fakat kız ve erkek öğrencilerimin karşısına, bu haklardan mahrum olan bir öğretmen olarakta çıkmak istemiyordum. Çok severek başladığım öğretmenlik hayatından ve vazifesinden ayrılmakta bana ağır gelecekti. Bununla beraber Atatürk’e şunu söylemekten kendimi alamadım, hiç olmazsa erkek öğrencim kadar bir hak sahibi olmadan o sınıfa ders vermeyeceğim dedim. Bu sırada İçişleri bakanı Şükrü Kaya, B.M.Meclisi’nde bir yıldan beri müzakere edilmekte olan Belediye Kanununda bu işin ele alınabileceğini ifade etti. Atatürk düşünüyordu. Birden ‘Başvekille konuşuruz, fakat bu meselede hazırlıklı olmak ve münakaşa etmek lazımdır dedi. Kendisi o akşam Çankaya Köşkü’ne devlet adamlarından, Hukuk Mektebi hocalarından ve daha başka bu meseleleri konuşabilecek kimseleri davet ettirdi. Konu açıldığı vakit, kadınların rey hakkına taraftar olanlar bulunduğu gibi, buna karşı olanlarında fikirleri tartışılmaya başlandı. Ben heyecanlı idim, ama tam inandırıcı deliller bulamıyordum. Fakat o günden sonra birçok kitap okumaya başladım. Diğer memleketlerdeki durum hakkında bilgi sahibi oldukça bu münakaşalar benim için daha istifadeli oluyordu. Şimdi B.M.Meclisi zabıtlarında bu meseleyi tetkik edecek olursak durumu şöyle tesbit edebiliriz, 20 Mart 1929 tarihinde Başvekil İsmet (İnönü) imzasıyla hükümet teklifi olarak B.M.Meclisi,’ne yazılan tezkerede şunlar yazılıdır, ‘Dâhiliye Vekâleti ’nce hazırlanan ve İcra Vekilleri Heyeti’nin 6.3.1929 tarihli içtimaında yüksek meclise 41 arzı kararlaştırılan Belediye kanun layihası esbabı mucibesiyle birlikte takdim olunmuştur. Bu kanun layihasının uzun mucip sebepleri kısmında, kadınların rey verme meselesi teklif edilmemiştir. Fakat tam bir yıl sonra 20 Mart 1930’da bu kanunun müzakeresi için B.M.Meclisi’nde müstaceliyet (ivedilik) kararı alınıyor. (Yalnız Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet itiraz ediyor). 22 Mart 1930 Cumartesi, 24 Pazartesi, 27 Perşembe, 29 Cumartesi ve 31 Mart Pazartesi bu kanun üzerinde görüşmeler oluyor. Nihayet 3 Nisan 1930 günü 164 maddeli Belediye Kanunu, kadınlara da rey verme ve seçme hakkı vererek kabul edilmiş oluyor. Aynı gün Türk Ocağı salonunda Atatürk’ünde hazır bulunduğu bir toplantıda ilk konferansımı kadın hakları üzerinde vermiştim. Bu sırada B.M Meclisi’nde aza sayısı 316’dır. Bunların içinden 198’i reye iştirak ile kabul etmişlerdir. Red ve çekimser kalanlar yoktur. Reye iştirak edemeyenler 117 kişidir. Yine bu kanunun kabul edildiği tarihte Hükümeti teşkil eden üyeler şunlardır92; Başvekil : İsmet İnönü Milli Müdafaa Vekili : M.Abdulhalik (Renda) Adliye “ : Mahmut Esat (Bozkurt) Maliye “ : Şükrü Saraçoğlu Hariciye “ : Tevfik Rüştü Dahiliye “ : Şükrü Kaya Maarif “ : H.Vasıf (Çınar) Nafia “ : Recep (Peker) İktisat “ : M.Rahmi Sıhhat ve İçtimai Muavenet “ : Dr. Refik Saydam Afet İnanın da izah ettiği gibi 3 Nisan 1930 tarihi itibarıyla kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmiş oluyordu. 92 Afet İnan, Meseni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’üne El Yazıları, Yayımlar. Ali Sevim vd. Ankara 2000, s. 1–4. 42 I.4.2. Gazetelerin Değerlendirmelerinin Devamı Hâkimiyeti Milliye gazetesi Belediye kanununda görüşülmesi gereken konulara 18 Mart tarihli gazetede yer vermiştir. Bu haber gazete satırlarında geniş açıklamalarla yer almıştır: Belediye Layihası Millet Meclisi’nde “Yeni layiha ne gibi esaslardan mülhemdir? Teşkilat ve meclisin vazifesi” Belediye layihası Millet Meclisinde bu günlerde müzakereye başlanacaktır. Yeni Layihanın nasıl bir fikir mahsulü olduğunu anlamak için Belediye layihası encümeninin şu fikirlerini okumak kâfidir: Belediye işlerine müteallik mevzuatı kanuniyemiz beldelerimizin umran işlerini ve medeni ihtiyaçlarını temin edebilmekten uzak olmakla beraber Cumhuriyet prensipleri ile de gayri mütevazın bir halde bulunmaktadır. 1293 Meşrutiyetini müteakip vazolunan ve Türkiye’de biri İstanbul ve diğeri vilayetlere mahsus iki belediye idaresi kuran kanunlarımız, halk idaresine ve devlet murakabesine lazım olduğu yerlerde ehemmiyet vermemiş diğer bir tabirle noksan bir halde tesis ettiği halk idaresi üzerine devletin sıkı ve zaruri murakabesine vazedememiştir. Yarım asırlık bir tecrübe ile de anlaşılmıştır ki gerek İstanbul’da ve gerek vilayetlerdeki belediye idareleri muhtacı takviyedir: beldelerimizi perişan ve harap bir vaziyetten kurtarmak için belediyelerin diğer mütemeddin memleketlerde olduğu gibi salahiyetlerini arttırmak içtimai ve iktisadi bir zarurettir. Ancak bu zaruret teslim olunurken göz önünde tutulacak diğer siyasi ve içtimai bir zarurette bu idarelerin devlet murakabesi altında bulundurulmasıdır. Belediye idarelerine verilen salahiyetlerin hududu genişletildiği nispette bu idareler üzerindeki devlet murakabesi de arttırılmamış olursa belde idarelerinde ve binnetice devlet idaresinde anarşiye meydan bırakılmamış olur. Bu zaruretleri takdir eden encümen, layihanın umumi hatlarını izah zımnında hükümetçe tanzim olunan esbabı mucibe mazbatasında yazılı sebepleri aynen kabul etmiştir. Usluğa veya encümeni daimi azalığına intihap olunan kimse intihabı vakıa neticesinin tebliğinden itibaren üç gün zarfında hakkı tercihini kullanmazsa belediye meclisi azalığından istifa etmiş sayılır. Layihanın teşkilat ve belediye meclisinin işleri hakkındaki maddelerinden bazılarını neşrediyoruz: Belediye Meclisi Madde 20- Belediye meclisleri intihap devreleri dört sene olmak üzere olmak üzere intihap hakkını haiz hemşehriler tarafından doğrudan doğruya intihap olunur. 43 Meclis azasının adedi Madde 21-Umum nüfusu (3000)e kadar olan beldelerde belediye meclislerine 12, umum nüfusu (3000)den (5000)e kadar olan beldelerde belediye meclislerine (3000)den yukarı her beş yüz nüfus için zamimeten bir aza, umum nüfusu (5000)den (10000)e kadar olan beldelerde belediye meclislerine (5000)den yukarı her bir nüfus için zamimetten bir aza, umum nüfusu (10000)den (25000)e kadar olan beldelerde belediye meclislrinde (10000)den yukarı her (3000) nüfus için zamimetten bir aza, umum nüfusu (25000)den (50000)e kadar olan beldelerde belediye meclislerine (25000)den yukarı her(5000)nüfus için zamimetten bir aza, umum nüfusu (500000)den (100000)e kadar olan beldelerde belediye meclislerine (50000)den yukarı her (10000)nüfus için zamimetten bir aza, umum nüfusu (1000000)den yukarı her(25000)nüfus için zamimetten bir aza intihap olunur. Madde 22-Belediye şubelerine ayrılan yerlerde meclis azası miktarı, beldenin umum nüfusuna nazaran yirmi birinci maddedeki nisbet dâhilinde tesbit olunduktan sonra şubelerin her birinin umum belde nüfusuna nazaran nüfus nisbeti üzerinden hesap edilmek şartı ile her şube dâhilindeki müntehipler tarafından intihap olunacak belediye azası miktarı mahalli en büyük mülkiye memuru tarafından tesbit ve ilan olunur. Belediye intihabı hakları Madde 23- Belediye intihaplarında rey sahibi olmak için: 1-Türk olmak 2-İntihap başlamadan evvel lâakal altı aydan beri beldede ikamet etmekte olduğunu vesaik ile ispat etmek, 3-18 yaşını bitirmiş olmak, 4-Ağır hapis cezasına mahkûm olmamak, 5-Hidematı ammeden memnu bulunmamak, 6-Silâhaltında bulunan askerler, jandarmalar, zabitler ve polisler, askeri memurlar belediye intihabına karışamazlar, 7-Hırsızlık, dolandırıcılık, emniyeti suistimal, iflas gibi muhilli haysiyet suçlarla mahkûm bulunmamak lazımdır. İntihap olunmak şartları Madde 24- Belediye meclisine aza intihap olunmak için: 1-Türk olmak, 2-23. maddenin ikinci fıkrasındaki evsafı haiz bulunmak, 44 3- Hidematı ammeden mahcur olmamak, 4-25 yaşını bitirmiş olmak, 5-Türkçe okuryazar olmak, 6-Yirmi üçüncü maddenin 4,5,6,7. fıkralarında yazılan suçlardan biri ile mahkum olmamak, Belediye azası olmayanlar. Madde 26- Mebusluk encümeni daimi, vilayet azalığı ile belediye meclisi azalığı bir zat uhdesinde birleşemez. Bu evsafı haiz bir kimse belediye meclisine aza intihap olunduğu ve belediye intihabının neticesinin kendisine tebliği tarihinden üç gün zarfında hakkı tercihi kullandığı takdirde belediye azalığını reddetmiş sayılır. Bir mecliste birleşmeyenler. Madde 27- Birinci derecede usul ve furuğ birinci derecede civar ve bu derecelerdeki sihir hısımlar bir mecliste birleşemezler. Bir mecliste birleşmesi caiz olmayanlar intihap edilmiş oldukları takdirde en ziyade rey kazanmış olan bu da müsavi ise evli olan ve evli olanlardan da çocuğu çok olan azalık sıfatını alır. Çocuk adedinin de müsavatı halinde kura çekilir. İntihaptan sonra sıhriyet peyda edenler de aynı hükümlere tabiidir. Azalığı kabul etmeyenlerin cezası Madde 28- Belediye Meclisi azalığına intihap edilipte sıhhi esbap veya beldeden müfarekata mecburiyet gibi bir mazareti olmaksızın son dört sene zarfında bir senelik meclis azalığını ifadan imtina edenler meclis kararı ile dört sene için aza intihap olunmak hakkından mahrum olurlar. Belediye meclisinin bu husustaki kararına razı olmayan alakadarın, kararın usulen tebliği tarihinden itibaren bir ay zarfında mahalli mahkemei asliyesine, bulunmayan yerlerde sulh hakimine müracaatla meclis kararını istinafa hakları vardır. Mahkemenin veya sulh hâkiminin kararı katidir. Sabık reis ve aza Madde 29- Belediye reisleri veya azası riyaset veya meclis azalığından çekilip üzerlerinden bir sene geçmedikçe mensup olduğu belediye aleyhine münferiden veya müştereken dava vekaleti deruhte edemez, mensup olduğu belediye bütçesinden maaşlı veya ücretli bir vazifeye tayin edilemez, münferiden veya müşareket sureti ile mensup olduğu belediyeye ait bir iş taahhüt eylemez. Belediye reisi veya belediye azası avukatlık kanununun 9. maddesi mucibince 45 reislik veya azalık müddeti esnasında vaziyet etmiş bulundukları veya itayı rey eyledikleri mevadda deaviyi kabulden memnudur. Madde 30- Aza olmak için lazım gelen şartlardan herhangi birine halel geldiği takdirde azalık sıfatı zail olur. Ancak azalık sıfatının herhangi bir suretle zevaline azadan birinin müstafi adinde veya istifasının kabulüne meclis karar verir.93 Haberde 76 maddeden oluşan metnin tamamı verilmemiş olduğu için biz de burada bizim konumuzla ilgili olan bölümleri ele aldık. 21 Mart 1930 tarihinde yayımlanan Cumhuriyet gazetesi, kadınlara yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilmesi hazırlıkları ile ilgili olarak mecliste alınan karara satırlarında geniş bir şekilde yer vermiş ve bu gelişmenin önemini vurgulamıştı: Gazetede Büyük Millet Meclisinin aynı gün saat 3’te toplandığı ifade edilirken toplantıda İsmet Paşa’nın ve vekillerin Kazım Paşa başkanlığında toplandığı ve bu toplantının çok kalabalık olduğu belirtiliyordu. Aynı haberde Belediye kanunu ile ilgili görüşmeler yapıldığı, görüşmelerin aceleyle oylamaya sunulduğu, Ağaoğlu Ahmet Bey’in tasarının çok önemli olduğunu söylediği yazıyordu. Yine aynı haberde Şükrü Kaya Bey’in o günkü tutumu şu şekilde açıklanıyordu; “Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey kürsüye gelerek tasarının süratle kanunlaşması gerektiğini; çünkü sonraki sene genel seçim yapılacağı için belediye seçimlerinin yapılması lazım geldiğini söylemiş, görüşü hemen kabul edilmiştir. Bunu takiben Şükrü Kaya belediyeciliğin tarihçesini anlatmış ve tasarının en bariz noktasının Türk kadınlarının erkeklere eşit hukuklarının tanınması olduğunu söylemiş sözlerine şöyle devam etmiştir:”Türk kadınları yakında teşrii haklarına kavuşacaklardır.94” Aynı tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesi “Belediye Kanununun Müzakeresi Başladı” başlığı ile yer verdiği haberde Dâhiliye vekili Şükrü Kaya Bey’in bir nutuk verdiğine satırlarında yer verirken kanunla ilgili şu yorum yapılmıştır; B.M.M dün Kazım Paşa Hazretlerinin yüksek riyasetinde toplanmıştır. Dün tarihi celselerden biri yapılmıştır denilebilir. Türk kadınına intihap etmek ve edilmek hakkını bahşeden bir kanun layihası müzakere edilecekti. Şükrü Kaya Bey’in belediye kanunu ile ilgili uzun süren nutku gazetede tüm ayrıntıları ile yer alırken konuşmanın sonunda değişikliklerle ilgili görüş 93 94 Hâkimiyeti Milliye, 18 Mart 1930. Cumhuriyet, 21 Mart 1930. 46 belirtmek isteyen var mı sorusuna yanıt Ağaoğlu Ahmet Beyden gelmiştir. Konuşma şöyle cereyan etmişti; …Kanun heyeti umumiyesi hakkında söz söyleyecek arkadaşların sözlerinden sonra o maddeler konuşulurken ileri sürülecek fikirlere karşı icap eden izahat ve malumatı ayrıca arz ederim. (Alkışlar) Müteakiben söz alan Ağaoğlu Ahmet Bey (Kars) söz alarak meclisin tasvip ve tasdikine arz edilen yeni belediye kanununun çok mükemmel ve yüksek derecede bulunduğunu Dahiliye vekaletinin bu isabet ve takdirinden dolayı şayanı takdir ve tebrik olduğunu söyleyerek kanunun heyeti umumiyesinin tanzim ve ihrazında hakim olan fikrin bazı maddelerle tezat teşkil eylediğine ve kanunun bir kısım maddeleri ile belediyelere vasi salahiyet ve kudret ve belediye intihabatında kadınları intihap etmek ve edilmek gibi en geniş bir demokrasi esasından mülhem haklar verilirken diğer taraftan hükümet ve idarecilik zihniyetinden mülhem bazı maddelerle bunların takyit ve mürakabe altına alındığına nazarı dikkati celbetmiştir. Dâhiliye vekili Şükrü Kaya Bey, Ağaoğlu Ahmet Bey’in liberalizm noktasından vaki beyanatının çok kıymettar olduğunu kaydederek demiştir ki: Belediye kanununun tanziminde bana rehber olan yalnız tek bir prensiptir. Cumhuriyetçilik hükümette bulunmak kanaat ve şahsiyetimi değiştirmemiş, kanaatlerimin tatbikine imkân vermiştir. Ağaoğlu Ahmet Bey’efendi kanunun esbabı mucibe layihasında gördüğü tezat ve tehalüf münhasıran zahiri ve tamamı ile şekilden ibarettir. Evvelemirde şunu arz etmek isterim ki, demokrasi halkın reyi ile halkın işlerini görmek demektir. Demokrasi devleti takviye eden bir kuvvettir. Yoksa anarşiyi ve zaafı doğuran bir rejim değildir. Demokrasinin gaye ve hedefi vatandaşların azami medeniyet ve kabiliyetlerine imkân hazırlamak, devletin istiklalini ve haysiyetini korumak ve kurtarmaktır. Şükrü Kaya Bey bundan sonra belediyelerin ve şehirlerin sureti teşekkülünden bahsederek Türkiye Cumhuriyetinin belediye işlerini olduğu gibi ihmal etmesi ve murakabesi altına almaması imkânı olmadığını, belediyeleri kontrolsüz bırakmanın şehirlerimizi daha fena bir hale götürmek demek olacağını söyleyerek Türkiye Cumhuriyeti buna razı olamaz, razı olursa vazifesini ikmal etmiş olur demiştir. Vekil Bey sözlerine devam ederek devlet murakabesinin mahalli işlerdeki heyetlerin salahiyetlerinin temdidi demek olmadığını ve halkın salahiyetinin umumi belediye intihapta, meclisin encümenleri reisini intihapla ve 47 bilhassa bütçesini tanzim ve murakabe ve teftiş etmekle temin olunabileceğini ve kanunun bunları azami surette temin ettiğini söylemiştir. Şükrü Kaya Bey Belediye reislerinin takdirine iştiran etmesi hakkında Ağaoğlu Ahmet Bey’in tenkisatına cevaben belediye reislerinin tasdik etmiş olması lüzumunda ısrar ederek bunun Cumhuriyet prensibine muvafık olmadığını söylemiş ve demiştir ki; Belediye reisinin icra vazifeleri arasında devlet işi olarak yaptığı ve yapmakta olduğu ve yapacağı birçok işler vardır. Evvela bu itibarla tasdiki lazım ve zaruridir. Saniyen devletin tasdiki reisin otoritesini arttırır. Reisi işlerinden mesul etmek, mesuliyeti derece derece Millet Meclisinin mesul edeceği bir makama kadar götürmek demokrasinin esaslarındandır. Kanunun maksat ve gayesi anarşiyi bertaraf ederek belediye işlerini muntazam ve muayyen plan ve metot dâhilinde devletin yüksek murakabesi ve yüksek nezareti altında tanzim etmektir. Hülasası vasi salahiyet ve sıkı kontroldür. Ağaoğlu Ahmet cevaben çok yüksek ve çok mükemmel olduğunu yalnız birkaç maddesinin kanunun ruhunu ihlal eylediği noktasında ısrar etmiş ve esbabı mucibe mazbatasında eski belediyelerin âdemi muvaffakiyetinin, hükümetlerin belediyelere fazla müdahalesinden mütevellit olduğu kaydedildiği halde bu kadar mükemmel bir kanuna bunun ithal edilmiş olmasına bunun muarız bulunduğunu söylemiştir. Hatip beyanatına uzun süreden beri arkadaşı olan Şükrü Kaya Bey’in samimiyetinden, şerefinden şüphe etmediğini ve ancak kendiside Cumhuriyetçilik ve devletçilik gibi iki şahsiyet görmek istemiş olduğuna üzüldüğünü söyleyerek demiştir ki, “Her zaman ve her yerde söylediğim ve iddia ettiğim gibi milli Cumhuriyetçiyim. Yani kuvvetle devlet taraftarıyım ve devletçiyim. Devletin kudreti ve idaresi demek milletin heyeti umumiyesinin kuvvet ve idaresi demektir. Devletin mukadderatı milletin iradesine tabidir. Ahmet Bey’efendinin endişelerine mahal yoktur. 95 Müteakiben kanunun heyeti umumiyesinin müzakeresine geçilmiştir. 22 Mart 1930 tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesi bu konuya yönelik bir fıkra yazısı yayımlıyordu: 95 Hâkimiyeti Milliye, 21 Mart 1930. 48 Kadınlığın Zaferi Perşembe günü Büyük Millet Meclisi, kadınlığımız namına yeni bir zafer daha kaydetti: Kadınların erkeklerle hukuki müsavatını temin eden Büyük Meclis, evvelki gün de onlarla intihaplarda reye iştirak hakkını verdi. Dünyada hiçbir milletin erkeği Türkler kadar centilmen değildir ve onların hiç biri istenilmeyen bir hakkı, layık olana, kendiliğinden bağışlamak civanmertliğini göstermemiştir. Birbiri ardınca sıralanan bu muvaffakiyetlerden anlıyoruz ki yapılan hamlelerin şerefini kadın erkek ortadan ayırıyorlar ve her ikisine müsavi parçalar isabet ediyor. Bu Cumhuriyet idaresinin belli başlı farikalarından biridir. Düne kadar her şeref, erkeğin hakkı idi. Zira mücadele eden ve mesuliyeti omuzlarına alan idi. Kadınlarımıza verilen haklarda gizli iştirak de vardı. Onların reye iştirak etmesi, birazda mesuliyet ve mücadele işlerinde de erkeklerle müşterek olması demek değilmidir? Bir zaman peçe ve kafesten bunalan en güzel mahlûkun bugünkü serbestliğinde henüz bir kuş edası seziliyor. Kadınlara verilen haklar, yakında hürriyetin manasında asıl olan vazifeyi de öğretecektir. Bu zafer, şehir kadınlarından ziyade, Sakarya’ya sırtında cephane taşıyan köylü kadınların eseridir. Ve o hatıra bize kadınlığı bir kale şeklinde canlandırıyor. O güne kadar, kadın ve erkek, bu kadar büyük bir maksat yolunda bu kadar beraber olmamıştır. Yarın için, her sahada, bu birliği görmek ne güzel bir saadettir. Memleket nüfusu, yalnız görülen kalabalıktan ibaret değildir. Çalışan baş, işleyen kol, istatistikte esastır. İmparatorluk devrinde göz, yalnız erkeği görür ve herkes yalnız bir tarafı hesaplardı. Bu kararlarla her iki unsur bir telakki edildi ve memleket nüfusu bu sefer hakikaten ondört milyon oldu. 96 Hâkimiyeti Milliye gazetesinin şen sayfa adlı bölümünde belediye seçimlerine yönelik oldukça eğlendirici şiir ve yazılara yer verilmiştir Belediye kanununda yapılması düşünülen değişikliklerin görüşülmesi sırasında mecliste meydana gelen tartışmalarda geçen konuşmalar, oldukça alaycı bir dille yazılmış kısa bir yazı ile okuyuculara sunulmuştur Belediye layihasında Üstadın İtirazları Kadınlarımız da belediyelerde intihap etmek ve intihap olunmak hakkını veren kanun layihasının müzakeresi sırasında Ağaoğlu Ahmet Bey üstadımız bazı itirazlarda bulunmuşlar. 96 Hâkimiyeti Milliye, 22 Mart 1930. 49 Şükrü Kaya Bey hepsine tatlı tatlı cevaplar vermiş ve üstadı ikna etmişse de meselenin çatallığı halledilememiştir. Ağaoğlu üstadımız için kadın karışan her mesele, meşhur fıkra gibi (lakestion dövenü furşet ) olur, yani çatallaşır. Üstat ne kadar demokrat, liberal falan olursa olsun kadının hakları cephesinde hemencecik değişir. Ulemadan Nivton da farelerden hazzetmezmiş, fuzeladan Franklende gördüğü yerde kedileri kovalarmış. Hele rivayete nazaran Edison katiyen piliç, bıldırcın, bekasın sevmezmiş. Filozof Şopenhaver ise gayet çirkin olduğu için kadınların güzelliğini kıskana kıskana sinir hastalığına uğramış ve ölümüne daülhaset sebep olmuş. Fakat üstadımızın bu sefer ki itirazları bambaşka bir sebeptendir, işittiğime göre kerimeleri ile arası açılmış, belediye reisi olmamaları için kanun layihasına var kuvvetle itiraza karar vermiş. Vakti ile Fındıklı meclisinde (kadınların erkeksiz olarak Avrupa’ya gitmeleri caiz değil, seyahat masrafından (ben gitmiyorum kanunda müsait değil ) diyerek kurtarmak istemesindendi. Binaenaleyh mazide kadınların seyahatlerini isteyen üstadın, haldeki layihaya itiraz etmeleri hususi bir kavga saikası ile değilse mutlaka latifedir.97 Aynı sayfada yer alan Paşa Kazım tarafından yazılmış, İntihap türküsü isimli şiirle okuyucuların dikkatinin konu üzerinde yoğunlaştırılması hedeflenmiştir.98 İNTİHAP TÜRKÜSÜ Hanımlar aza oldu Beylere ceza oldu Bu ceza seza oldu Yaşasın reis hanım! Hanımlar oldu reis Beylere çöktü yeis, Düzeltir artık servis Yaşasın reis hanım! 97 98 Hâkimiyeti Milliye, 23 Mart 1930. Hâkimiyeti milliye, 23 Mart 1930. 50 Hanım reyini verdi, Bey’in kabardı derdi, Ayağı suya erdi, Yaşasın reis hanım, Beyler uslu oturun, Manası yok gururun, Geçiyor, selam durun, Yaşasın reis hanım! 24 Mart 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşeti ise bu yasanın çıkarılmasına şöyle yer veriyordu:” Kadınların Mebusluğu Şimdilik Hayal”. Yine aynı tarihli gazete kadınların mebusluğu başlığı ile verdiği bir diğer haberde, “kadınlar birliği azası kadınların, belediye işlerini erkeklerden daha iyi takip edecekleri kanaatinde” olduklarını yazıyordu. Haberde kadınların mebus seçilmesi için daha uzun seneler gerektiği görüşüne yer verilirken kadınlara yeni belediye kanununda seçilme hakkının verilmesinin İstanbul’daki münevver kadınlar tarafından memnuniyetle karşılandığı belirtilmekteydi. Yine kadınlar birliği ve diğer kadın teşekküllerinin bu durumdan memnuniyet duydukları ifade edilmiştir.99 Yine 25 Mart 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesi, Cumhuriyet Halk Fırkasının Kadınların partiye aza olabilecekleri ile ilgili bir genelge yayımlanacağının haberini veriyordu. Fırkanın nizamnamesinde önceden var olan “her Türk Fırkaya üye olabilir” ifadesi dayanak olarak alınıyor ve bu nedenle kadınların partiye üye olmalarıyla ilgili bir maddenin ilave edilmesine gerek olmadığı vurgulanıyordu. Nizamnamenin orijinal halinin Türk kadınının üye olmasına müsait olduğu açıklanıyordu. Yine bu durumun herkesçe bilinmesini sağlamak amacıyla fırka genel merkezinin bir genelge neşrederek Türk kadınlarının teşkilata üye olabileceklerini şubelerine (mülhakat) duyuracakları belirtiliyordu.100 27 Mart 1930 tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesinde Yakup Kadri’nin yazdığı bir yazı Yeni Belediye kanununda kadınlara verilen hakların sadece Türk demokrasisi açısından değil Dünya medeniyetleri tarafından da alkışlanacak 99 Cumhuriyet, 24 Mart 1930. Cumhuriyet, 25 Mart 1930. 100 51 derecede önemli olduğunu vurguluyordu. Yazının ayrıntılarında şu cümleler yer alıyordu: Türk Kadını Geçen gün meclisin tasdikine arz edilen yeni Belediye kanununun, Türk demokrasi tarihine şeref veren birçok meziyetlerinden başka bir de bütün medeniyet âleminde alkış kazanacak tarafı vardır. Bu kanunun bir maddesi Türk kadınına intihap hakkını veriyor. Gerçi Türk kadını son inkılâplar esnasında içtimai haklarından birçoğunu kazanmıştı, fakat henüz siyasi haklarına tamamı ile malik bulunmuyordu. Eğer, yeni Belediye kanununda kendisine siyasi hakkı da verilmemiş olsaydı Türk kadınına verilen içtimai hakların hürriyetlerin hiçbir manası kalmayacaktı. Zira kadın avukat olacaktı, hekim olacaktı, memur ve tüccar olacaktı fakat bulunduğu şehrin hemşerisi olduğu kasabanın umumi işlerine karışmak salahiyetinden mahrum bulunacaktı ve bu hal onun hayatında, hiç şüphesiz ki, acayip bir zıtlık teşkil edecekti. Zaten, Türk kadını umumi işlere karışmak hakkını almağa çoktan layık idi. Anadolu ve Rumeli’nin bazı kasaba ve şehirlerinde, mahkemede dava takip eden, pazarda ticaretle meşgul olan, tezgâhlarda, imalathanelerde amelelik eden Türk kadınlarına yirmi otuz yıl evvelden beri rast gelindiği gibi, bunların muharebelerde askerlik ettikleri ve bütün cephe ardı hizmetlerini üzerlerine aldıkları da çok görülmüştür: Bizde toprağı süren, tohumu atan, ekini biçen de kadındır. Bu itibar ile Türk kadınına Türkiye’nin en mühim istihsal amillerinden biri nazarıyla da bakabiliriz. Onun içindir ki yeni belediye kanununda bu liyakat ve salahiyet resmen tasdik ve tetkik edilmiş oluyor. Avrupa’da kadının siyasi haklarının tanınmadığı yerler pek çoktur. Bütün hürriyetlerin, bütün insani hakların kaynağı olan Büyük Fransız İnkılâbında dahi kadının hakkı ve hürriyeti müphemdi. İngiltere’de kadınların, daha düne kadar, intihap hakkı için ne mücadelelerde bulundukları ve hükümetleri tarafından ne kadar cevr ve cefaya maruz kaldıkları henüz hepimizin hatırasındadır. Bizde ise kadın, hak ve hürriyetlerini devletin elinden vuruşmaksızın, didinmeksizin zahmetsizce aldı. Bu hadise Türk kafasının, Türk zihniyetinin ne kadar geniş, ne kadar liberal olduğunu da, açık bir misal şeklinde, ispat eder. Türk milletine bir defa daha, bu yüksek hasletini, bu asil seciyesini göstermek fırsatını verdiği için Dâhiliye Vekiline ve mesai arkadaşlarına 52 samimiyetle teşekkürü bir vazife biliriz. Türk demokrasisini tekit ve tedvin eden vesaik bununla tamam olmuştur. Eski devirlerin zulüm ve cehalet izlerinin en sonuncusu da bu suretle kökünden kazınıp gitmiştir.101 27 Mart tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesinde Nezihe Muhitin Hanım’ın CHF’ sına kaydolunduğu ile ilgili bir haber yer almaktadır. Haber şu satırlarla ifade edilmiştir: İlk Müracaat Nezihe Muhittin Hanım Fırkaya Kaydolundu “Sabık kadınlar Birliği Reisi Nezihe Muhittin Hanım kadınlara intihap etmek ve edilmek hakkı verilmekte olmasından bilistifade halk fırkasına girmek için bugün fırkasının Beyoğlu şubesine müracaat etmiştir. Nezihe Muhittin Hanımın bu husustaki müracaatı tetkik edilmektedir. Nezihe Hanım mebusluğa namzetliğini koymak niyetinde olmadığını ve bu ciheti efkârı umumiyeye bıraktığını söylemiştir”.102 30 Mart tarihli Cumhuriyet gazetesi intihap hakkını alırlarken “Kadın Birliği Azasının Fırkaya Müracaatları” başlıklı haberde intihap hakkını alan kadınların Cumhuriyet Halk Fırkasına müracaatlarının fırkaca henüz müspet bir şekilde kabul edilmediğinden, Kadınlar Birliği idare heyeti azasının da fırkaya girmek için müracaatta bulunduklarından ve fırkanın bu başvurulara olumlu yanıtlar vermediğinden söz etmektedir103. Fırka nizamnamesinin kadınların partiye üye olabilmeleri için gerekli esnekliğe sahip olduğunu daha önceki haberde belirtilmiş olmasına rağmen sonraki haberde fırkaya üyelikte karşılaşılan sorunlara bakıldığında, kadın seçmenliğinin uygulamaya konulmasında, o dönemin tek siyasi partisi olan C.H.F ‘da bile zorluk yaşandığı kolaylıkla anlaşılmaktadır. Türk Kadınlığının Gaziye Şükranı “Belediyelerde intihap etme ve edilme hakkını ilham eden Büyük Gaziye Türk kadınlığı minnettardır. Belediye kanunu ile Türk kadınına, belediyelere intihap etmek ve intihap olunmak hakkının verilmesi memleketin her tarafında büyük bir sevinç uyandırmıştır. Isparta kadınları namına müteaddit imzalarla dün reisicumhur Hazretlerine şu telgraf gelmiştir: 101 Yakup Kadri,”Türk Kadını”, Hâkimiyeti Milliye, 22 Mart 1930. Hâkimiyeti Milliye, 27 Mart 1930. 103 Cumhuriyet, 30 Mart 1930. 102 53 “Belediyelere intihap olunma hakkının Türk kadınlarına teşmili ile yüksek medeniyet ve Cumhuriyet prensiplerinden bir kaidenin daha tatbik sahasına konulmasını ilham ve temin buyuran Büyük Gazimize şükranlarımızı ve minnetlerimizi takdim ederiz. Dâhiliye Vekili Bey’e Teşekkür Isparta kadınları namına Dâhiliye Vekil Bey’efendiye de şu telgraf gelmiştir: “Belediyelere intihap etme ve olunma hakkında Türk kadınlarına hak veren kanunun hazırlanmasında ve müdafaasında gösterdiğiniz yüksek düşünceden mütehassıs olarak şükranlarımızı sunuyor ve kabul edilmesini rica ediyoruz.”104 Takip eden günlerde gazetede konu şu başlıkla ele alınıyordu: Türk Kadını Halk Fırkasına Aza Kaydedildi. Bu başlıktan sonra haber şöyle devam ediyordu: Kadınlar Meydan Okuyor Efzayiş Suat Hanım Kadınların belediyecilikte erkeklerden ziyade muvaffak olacaklarını söylüyor!” Kadın Birliği kâtibi umumisi Efzayiş Suat Hanım dün öğleden sonra Kadın Birliği’nde bir konferans vermiştir. Efzayiş Suat Hanım konferansında kadınlara verilen belediye intihap hakkından bahsetmiştir. Efzayiş Suat Hanım kadınlarımızın hayatının bir tarihçesini yaptıktan sonra şunları söylemiştir; “B. Millet Meclisinden geçmek üzere bulunan yeni Belediye kanunu, Kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkını verecek ilk ve kati harekettir. Mademki Cumhuriyet hükümeti bizlere erkekler derecesinde mekteplerinin kapısını açıyor, her mesleğe girmemize müsaade ediyor, biz artık maluma ve terbiyemizle vatanımızı bilvasıta değil, bilfiil müstefit edeceğiz. Belediyecilik kadınlık kabiliyeti ile tamamı ile tevakkuf eden bir meslektir” Efzayiş Hanım sözlerine devam ederek kadının belediyeciliğin her sahasında daha iyi intibak edeceğini mesela kadının sıhhi muavenet ve sıhhat işinde erkekten daha çok muvaffak olacağını, kadının fıtraten hastabakıcılık olduğu, talim ve terbiye sahasında da büyük rol oynayacağını söylemiştir.105 “Zafer!”başlıklı bir haber ise ilk Türk kadınının fırkaya aza yapıldığını belirtiyordu: 104 105 Hâkimiyeti Milliye, 30 Mart 1930. Cumhuriyet, 1 Nisan 1930. 54 “Ankara da bugün içtimaiyatında bir dönüm noktası ve tarih teşkil eden bir hadise olmuştur. Ankara Muallimlerinden Afet Hanım Cumhuriyet Halk Fırkasına müracaat etmiş ve kaydı icra olunmuştur. Afet Hanım Fırkaya giren ilk Türk kadınıdır ve Türk kadınlığına ön ayak olmuştur.”106 3 Nisan 1930 tarihli Milliyet gazetesi kadınların seçme ve seçilme hakkını elde edişleri ile ilgili yasa değişikliğine ilişkin haberi, “Kadınlar Belediye Kanununun Tasdikini Tesit Edecekler” başlığı ile duyururken haberin alt başlığı şöyledir: “Kadınlar intihap hakkını tesit edecekler. Belediye kanununun tasdik edildiği gün tezahüratla Taksim’e gidecekler”. Bu haberle kadınların kazanmış oldukları hakla ilgili duydukları sevinci ifade edebilecekleri kutlamaları yapmaya başladıklarını görüyoruz.107 Haberin devamında Ankara ve İzmir’de de kadınların o gün tezahüratta bulunacakları açıklamasının yer alması, kadın haklarının kazanılmasında çok önemli bir adım olan belediye seçimlerine katılma hakkının elde edilişine yönelik heyecanın tüm Türkiye’ye dalga dalga yayıldığı hissini veriyor. Fakat yine aynı haberde Cumhuriyet Halk Fırkasının genel merkezinde kadınların fırkaya kayıtları hakkında fırka merkezine Ankara’dan bir bildirimde bulunulmadığı açıklamasına yer verilerek bu hususta merkezi umuminin tamim şeklinde tebligatta bulunmasına intizar olunduğu ifadesi ile haber devam ediyor. Kadınların Belediye seçimlerine katılmaları ile ilgili kanunun çıkarılışına yönelik kutlamalar planlanmasına karşılık dönemin siyasi partisinde bu kutlamalara paralellik gösteren bir ivedilik ne yazık ki göze çarpmamakta, aksine sanki bir umursamazlık var gibi görülmektedir. Çünkü konu ile ilgili daha önce Cumhuriyet gazetesinde de bir haber yer almıştı. Açıklamasında da kadınların fırkaya üyelikte bazı sorunlar yaşadıklarından söz etmiştik.108 Aynı haberde dikkati çeken diğer bir nokta da gazetelerin bu haberle ilgili herhangi bir yorumda bulunmaması, sadece durum açıklaması yapıyor olmasıdır. Haberin devamı şu şekildedir, “Herhalde cumartesi günü Ankara’dan avdet edecek olan fırka müfettişi umumisi Hakkı Şinasi Paşa’nın icap eden talimatı getireceği tahmin edilmektedir. Ankara’dan talimat geldikten sonra kadınların fırka şubelerine kayıt muamelesine başlanacaktır. Öğrendiğimize göre dün Kadınlar Birliği 106 Cumhuriyet, 1 Nisan 1930. Milliyet, 3 Nisan 1930. 108 Bkz. Cumhuriyet, 30 Mart 1930 107 55 fevkalade bir içtima akdetmiş ve mühim bir karar vermiştir. Bu karar şudur, “Yeni Belediye Kanunu tasdik edildiği gün İstanbul Türk Hanımları birliğe dâhil olsun olmasın Darülfünun ve bütün kız mektepleri talebesinin iştiraki ile muazzam tezahürat yapacaklardır”.109 Görüldüğü üzere 1930 yılının Mart ve Nisan aylarında gazete sayfaları kadınlara yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkının verilmesine yönelik haberlerle doluydu. Bu arada gelişmelere farklı boyutta yaklaşıp konuyu biraz da ironik bir şekilde ele alanlar da vardı. Bu bağlamda Cumhuriyet gazetesinde “Gave diyor ki” 110 adlı köşede yer alan bir şiir kadınların toplumsal durumundaki değişiklikleri dizelerle ifade etmekteydi. KADIN DEVRİ Ey kılıbık, kılıbık Burma artık gel bıyık Beni dinlersen eğer Al bağrına taşı sık Felek yıktı hayatı Değiştirdi nebatı Kurulmak üzere zannım Kadınlar saltanatı Kadınlar hep hür olmuş Birlik içine dolmuş, Eskiler bakıp bakıp Saçlarını hep yolmuş Kadına hak verilmiş Değişmiş alış veriş Hakikat böyle ise Hapı yuttu kel memiş 109 110 Milliyet, 3 Nisan 1930. Cumhuriyet, 5 Nisan 1930. 56 Gel seninle baş başa Dertleşip taşa taşa Yazalım vasiyeti Hüvelbakili taşa Belki bizlerden biri Her gün yiyip naneyi Kesip biçip yıkarlar Olurlar külhanbeyi Oynatın da kanımı Her gün sıkar canımı Koydumsa gel bul artık Aza olmuş hanımı Kapı kapı dolaşır Gizli dosyalar taşır Derdini döksen eğer Bıyık bükmez baş kaşır Ne günlere kaldık ah Neler yaptı bak Allah Kadınlar her gün bize Giydirecekler külah! “Kavei Zaim” imzalı bu şiirde, kadınların elde etiği haklar, geçmişteki durumlarıyla da ilişkilendirerek birazda alaycı bir dille yazıya dökülmüş. Buradan da anlaşılacağı üzere Türk toplumunun bir kesimi kadınlara siyasi haklar verilmesine henüz tam manasıyla hazır değildir. 57 1.4.3. Kadınların Siyasal Haklarının Öğrenci Gözüyle Değerlendirilmesi Türk kadınına siyasal hakların verilme çalışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde Milliyet gazetesinin öğrencilere yönelik tertiplediği ve o günlerde devam etmekte olan bir yarışması vardı. Bu yarışmada öğrenciler, gazetede yayınlanan haberlere göre haftanın önemli olaylarını değerlendiriyor, bunlar arasında kendileri için en çok önem ihtiva edeni bir kompozisyon tarzında kaleme alıp gazeteye gönderiyorlardı. Gönderilen yazılar gazete tarafından değerlendirilip derece alanlara ödül veriliyor ve gazetede ilan ediliyordu. İşte 1930 yılı Mart ve Nisan aylarının önemli konuları olarak öğrenciler çoğunlukla kadınların siyasal haklarına kavuşmasını ele almışlardı. “Türk Kadınlarının İntihap Hakkı”, Milliyet gazetesinde yayımlanan ‘Mektepler Müsabakası’ adlı yarışmada derece alan yazılardan birinin başlığı böyleydi. Yazı Erenköy Kız Lisesinden Nimet Muhtar Hanım tarafından yazılmış. Nimet Muhtar Hanım bu yazısıyla 46 haftadır devam eden yarışmanın kırk altıcısında dördüncülüğü kazanmıştı. Yazıda 46’ıncı haftanın en önemli haberini, Türk kadınlarının mebus intihap etmek ve edilmek hakkını iktisap etmesi, bir dereceli intahabatın tatbiki için bir layiha hazırlanacağının oluşturduğu belirtilmektedir. Yazı özetle şöyledir: “Elyevm mer’i olan iki dereceli intihap kanununun yerine bir dereceli intihabadın kabul edileceği ve bunu mutazammın Teşkilâtıesasiye Kanunumuzun 10 ve 11. maddeleri tadil edilecektir. Kadınlar Halk Fırkasına da aza olabilecekler. Esasen fırka nizamnamesi buna müsaittir. Büyük inkılâp ve onu takip eden Cumhuriyetin ilanı Türk analarına birçok içtimai haklar bahşederek ezcümle erkeklerle müsavatı temin etti. Türk kadını kafes arkasında kalmaktan ve erkeğin bir esiri olmaktan kurtuldu. Birkaç gün evvel Büyük Millet Meclisinde müzakere ve kabul edilen yeni Belediye kanunu Türk kadınına intihap hakkını vererek ona, siyasi haklarından birini teslim etmiş oldu. Bu suretle Türk kadını da diğer mütemeddin milletlerin kadınları gibi, bütün içtimai ve siyasi haklara malik bulunuyor. Dünkü Türk kadını ile bugünkü Türk kadını arasındaki azim farklar pek aşikârdır. 58 Bir dereceli intihap usulü ise fert seciyesinin, tekâmülünün kuvvetli bir delili olmak itibarı ile çok mühimdir.”111 Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi görüldüğü üzere kız öğrenciler tarafından da önemsenmişti. Afet Hanımın, 4 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Afet Hanım’ın konferansı”112 başlığı altında yayımlanan konuşmasına, 5 Nisan tarihli Milliyet gazetesinde de oldukça geniş yer verilmiştir.” 1.4.4. Gelişmelerle İlgili Olarak Afet Hanım’ın Önemli Bir Konferansı Milliyet gazetesinin “Son Haberler” köşesinde yayımlanan Kadınları intihap etmek hakkı başlığı ile verdiği yazının devamında Afet Hanım113 ‘Ankara da intihap hakkında ilk ve mühim bir konferans verdi’ açıklaması yer alıyordu. Konferansta Gazi Hz. Kazım ve İsmet Paşalar hazır bulunmuşlardır. Afet Hanım çok alkışlanmıştır ifadeleri ile habere devam ediliyordu. Ankara’dan telefonla alındığı belirtilen haberin ayrıntılarında şu açıklamalar vardı, “Kadınların intihap haklarına dair ilk konferansı bugün Türk 111 Milliyet, 2 Nisan 1930. Cumhuriyet, 4 Nisan 1930. 113 Değerli tarihçi ve yazar Prof. Dr. Afet İnan, 1908 yılında Selanik vilâyetinin Doyran kazasında doğmuştur. Orman müfettişliği ve orman müdürlüğü görevlerinde bulunmuş, 1930–1939 yılları arasında da Bolu milletvekilliği yapmış olan İsmail Hakkı Uzmay’ın kızıdır, ilköğrenimini 1920’de Biga’da bitirmiş ve 1922–1923 öğretim yılında imtihan vererek Bursa Kız Öğretmen Okulu’nun 3. sınıfına kaydedilmiş, 1925 yılında mezun olmuştur. Aynı yıl İzmir’de öğretmenliğe başlamıştır. Bu sıralarda M. Kemal Atatürk ile tanışan Afet inan, Atatürk tarafından Lausanne’a dil öğrenmeye gönderilmiştir. 1925–1927 yıllarında Lausanne’da, 1528-1929’da ise İstanbul Fransız Kız Lisesi’nde dil öğrenimine devam etmiş ve 1929 yılında Ankara Musiki Öğretmen Okulu’na tayin edilmiştir. 1930’da imtihana girerek ortaöğretim tarih öğretmenliği ehliyetnamesi almış ve 1932–1935 yıllarında Ankara Kız Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapmıştır. 1935’ten 1938’e kadar Cenevre Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Bilimler Fakültesi’nin Yakın ve Modern Çağlar Tarih Bölümü’ne devam ederek 1938’de lisans ve 1939’da da doktora diplomasını almıştır. 1939’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin tarih bölümüne doçent vekili, 1942’de doçent ve 1950’de profesör olmuştur. 1971 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde kurulan “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kürsüsü” Başkanlığına getirilmiş, bu görevin yanı sıra “Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü” Müdürlüğü de yapmıştır. 1977 yılında emekli olmuştur. 8 Haziran 1985 günü vefat etmiştir. Afet inan, 1930 yılında toplanan VI. Türk Ocağı Kurultayında Aksaray delegesi olarak bulunduğu sırada Atatürk’ün direktif ve teşvikiyle bir “Türk Tarih Heyeti” kurulmasını teklif etmiştir. Bu heyet, Türk Ocağı içinde bir yıl çalışmış, 12 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) adı ile müstakil bir bilim cemiyeti olmuştur. Bu kurumun kurucu üyelerinden olan Afet İnan, kurum içindeki çalışmalarıyla özellikle yurdumuzun arkeolojik eserlerinin ortaya çıkarılmasını desteklemiş, bu arkeolojik eserler ve Türk medeniyetine ait örnekler üzerinde incelemelerde bulunarak Avrupa’daki bilim cemiyetlerine ve milletlerarası kongrelere bildiriler vermiştir. Özellikle Türk medeniyeti, kadın hakları, Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti devri ve Türk inkılâpları üzerinde çalışmış olan Afet İnan’ın Atatürk’le beraber çalıştığı yıllarda tutmuş olduğu notlar ve hatıraları o devir tarihimize bilgi vermesi bakımından önemli belgelerdir. bkz. Merkez Araştırma ekibi Atam, “Kayıplar ((Prof. Dr. Afet İnan 1908–1985/ Atatürk Araştırmaları Merkezi Dergisi). www.Atam.gov.tr 112 59 ocağında Musiki Muallim mektebi muallimlerinden Afet hanım verdi.” Konferansa ait açıklamalar ve konferansta yapılan konuşmanın metni yazıda yer almaktadır “Gazi Hazretleri, Kazım ve İsmet Paşalar, vekiller gelmişti. Ankara’nın bütün münevver kadın ve erkeği salonu doldurmuştu. Tam dört buçukta Afet Hanım ve Hamdullah Bey her güzel bedii harekete sinesini açan ocağın bu münevver Türk kadınının konferansına da yer verdiğinden duyduğu sevinci ifade ederek Afet Hanımı tanıttı. Afet Hanım Türk kadınının büyük davasını, büyük bir muvaffakiyetle müdafaa etti. Hitabesi birkaç defa alkışlarla bravo sesleri ile takdir edildi. Afet Hanım, ‘yüksek huzurunuzda bahse cüret ettiğim mevzu intihap meselesidir.’ diyerek söze başladı. İntihap hakkında söyleyeceklerinin izaha medar olmak için de demokraside hükümet tarzları hakkında izahat verdi. Bu meseleye temasımın ve onunla iştigalimin iki sebebi vardır, dedi. “Biri ve en mühimi, çünkü Türk Milletinin azasındanım, çünkü Türk vatandaşıyım. İntihap hakkında cinsiyet farkı olmaksızın her vatandaşa şamil olmasını katiyetle isteyen bir kadınım. İkinci sebep, Türk bilgisi namı altındaki dersin de hocasıyım. Bu dersin programında intihap bahsi de vardır.”dedi. İntihap sistemleri ve bu sistemler hakkındaki nazariyeleri izah etti. Dedi ki, “İntihabın hak olduğu nazariyesi milli hâkimiyetin ifadesidir. Milli hâkimiyet ise, bilirsiniz, istisnasız vatandaşların umumu mahiyetindedir. Buna binaen sabiler ve delilerden başka vatandaşlar erkek ve kadın intihap hakkına maliktir. Milli hâkimiyet cemiyetin yalnız bir kısmının lehine parçalanamaz. Afet Hanım, bundan sonra, konferansının asıl mevzuuna temas ederek, Umumi harpten beri ekseri memleketlerin kadınlarının salahiyeti kabul ettiklerine işaret ederek sözüne devam etti. ‘Kadının siyasi ehliyetsizliğine mantıki hiç bir sebep yoktur. Bu husustaki tereddüt ve menfi zihniyet mazinin içtimai bir haletin can çekişen bir hatırasıdır. Hatırasından bahsettiğimiz zihniyet paspas zihniyetidir.’Afet Hanım, müteakiben, (Sen pol) un bir sözüne temas ederek dedi ki, ‘Erkeklere ilk nasihati ilk terbiyeyi veren ilk analık nüfuz ve tesirini tesis eden kadındır’. Kadınları siyasi haktan mahrum etmek lüzumunu kadınla erkek arasında “iş bölümü” kaidesinin bir neticesi gibi gösterenler vardır. Hâlbuki iş bölümü fikri ne kadınlara ve ne de erkeklere ifa 60 edemeyecekleri vazifeler tevdi olunmalıdır neticesini meydana koyar. Hâlbuki kadının umumi ve siyasi vazifeleri ifaya ehliyeti olmadığını ispata imkân yoktur. Çünkü aksi dünya yüzünde fiilen sabit olmuştur. Hanımlar, efendiler, Kadınların daha uzun müddet sabiler eblehler, mecnunlar arasında sayılamayacağının söylendiği günlerden bugüne kadar yarım asırdan fazla zaman geçmiştir. Bundan sonra, Afet Hanım muhtelif memleketlerde kadınlara verilen haklar hakkında malumat ve izahat verdi. Kadınlara intihap etmek ve intihap hakkını kabul ve tasdik lehine olan umumi hareket çok kuvvetlidir. Kadınlar bu haklarını istensin, istenmesin behemehal alacaklardır. Bu gün muhtelif memleketlerde 160 milyon kadın mebus, nazır, elçi olmak hakkını haiz bulunuyor dedi. Kadının Türk tarihindeki mevkiine temas etti ve salonu dolduran kalabalık kütleye sesini yükselterek sordu, —Türk kadınının kabiliyeti, ehliyeti ve muhtelif işlerle alaka ve iştigalini ispat eden vakalar, bilhassa kurtuluş mücadelesinde az mıdır? Ve sözüne devam etti. , “Hülasa Hanımlar, Efendiler kadın intihap hakkını ihraz etmelidir. Çünkü demokrasinin mantığı bunu icap ettirir. Çünkü kadının müdafaa edeceği menfaatler vardır.” Afet Hanım konferansını şu sözlerle bitirdi. “Türk kadınının belediye intihaplarına iştirak hakkının tanınması teşrii meclise aza intihap etmek ve intihap olunmak hakkının yakın zamanda tasdik ve tatbik olunacağına şüphesiz mesut bir mukaddimedir. Türk tarihinin bu devrine kadar Türk kadınına çoktan, çok layık olduğu bu siyasi hakkı vermek tabiatı ile mazinin istibdat idarelerinden beklenemezdi. Fakat Demokrat Türk Cumhuriyetinin bu hususta yüksek eserini görmek elbette fazla gecikmeyecektir. Ben bu inanışla yüksek huzurunuzdan çekiliyorum.”114 Afet Hanım’ın bu beklentisine yanıt fazla gecikmedi. 5 Nisan 1930 tarihli yani konferanstan bir gün sonrasının gazetelerinde “Kadınların Yarından İtibaren 114 Milliyet, 5 Nisan 1930. 61 Fırkaya Kayıtlarına Başlanıyor. Bugün Fırkaya Nasıl Kaydedilecekler Ve İntihaplara Nasıl İştirak Edecekler?” başlıklı haber yer alıyordu. Haberde “Kadınlara intihap etmek ve edilmek haklarını veren yeni belediye kanunu, senelerden beri bu uğurda çalışan hanımlar arasında günün meselesi oldu.” Açıklaması yer alırken, 6 Nisan tarihinden itibaren ise kadınların Cumhuriyet Halk Fırkasının mahallelerdeki ocak teşkilatında isteyen hanımların aza olarak kaydı muamelesine başlanacağı, kadına erkeklerin yanında mühim ve medeni bir vazifeyi ifa etmek imkânını temin eden intihap hakkından istifade etmek arzusunu besleyen hanımların şimdiden hazırlıklara başladıkları, Fırkaya kadınlar tarafından vaki olacak müracaatların çok hararetli olacağının söylendiği, tamamlanıyordu. ifadeleriyle haber 115 Konuşma Türk kadınının öncülerinden ve önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Afet Hanımın düşüncelerinin anlaşılması ve Türk kadınının siyasi hakları elde edişine katkısını görmemiz açısından oldukça önemlidir. Buna göre Afet Hanım konferansta şunları söylemiştir: “Evvel esaslı görülebilen bazı noktaları kısaca hatırlatacağım. Malumdur ki demokraside üç tarz vardır, 1.Doğrudan hükümet 2. Yarı doğrudan hükümet 3. Temsili hükümet bir hatırasından ibaret kalmıştır. Doğrudan hükümet, Vatandaşların hepsi birden devletin muhtelif vazifelerini, bizzat ifa ederek doğrudan doğruya milli iradeyi gösterirler. Buna (Doğrudan hükümet) diyebiliriz. Doğrudan doğruya hükümet, mazinin bir hatırasından ibaret kalmıştır. Mazide dahi bu tarz hükümet demokrasinin bütün icapları tatbik olunmuş değildir. “Bu hükümet sistemi zamanımızda hemen her yerde terk olunmuştur. Yalnız İsviçre’nin bazı kantonlarında caridir. Bu küçük kantonlarda müntahap meclisi yoktur. Her sene, vatandaşlar, muayyen zamanda, hava güzelse açıkta, bir meydanlıkta veya bir çayırlıkta, hava güzel değilse bir yerde toplanırlar ve doğrudan doğruya hükümetin idaresini ellerine alırlar. Bu toplanmaya (memleket meclisi) yahut (Milli meclis) adı verilir. Gündelik işler bu meclis tarafından intihap olunan memurlara bırakılır. Bunların başında bir 115 Milliyet, 5 Nisan 1930. 62 nevi reisi cumhur demek olan bir (memleket reisi) vardır. Görülüyor ki, bu küçük kantonlarda her vatandaş aynı zamanda mebustur. Memleket meclisine (memleket reisi) riyaset eder. Bu mecliste vatandaşlar, halkın menfaatine taalluk eden bütün işleri tanzim ederler, bütçeyi ve kanunları tasdik ederler. Muhtelif hükümet memurlarını intihap ederler. “Memleket reisinin daveti üzerine fevkalade toplanmalar da olur. Meclisin açılması, kapanması, hatta Mecliste oturulması, birtakım eski ve dini merasime tabidir. Bu meclislerin mahiyeti tetkik olunursa, görülür ki bunlar sade ve iptidai müesseselerdir. Ancak ahalisi az olan küçük bir mıntıkada mümkün olabilir. Büyüklüğü ziyade, ahalisi çok olan memleketlerde mümkün değildir. ‘Bundan başka bugün devlet hizmetleri o kadar çok ve güçtür ki, bu vazifelerin alelıtlak (genellikle) toplanacak vatandaşlar tarafından hal ve ifa edilmeleri, hem mümkün değildir ve hem de caiz değildir. Hülasa, doğrudan doğruya hükümet tarzı demokrasi prensibine nazari olarak en uygun görülmekle beraber bu tarzın bu günkü büyük ve mütekâmil devletlerde tatbikine imkân yoktur. Yarı doğrudan hükümet, Millet bir mümessiller heyeti tahsil eder. Fakat en mühim meseleler hakkında son kararın verilmesini kendisine bırakır. Buna (Yarı doğrudan hükümet ) hükümet denir. Yarı doğrudan hükümet doğrudan hükümet ile Temsili hükümet arasında mürekkep bir sistemdir. Denilebilir ki istikbalin tatbike hazırladığı sistem, bu sistemdir. Hali hazırda, demokrat memleketlerde, bu hükümet şekli lehinde bir takım fikir cereyanları başlamıştır. İsviçre ve Amerikanın birleşmiş hükümetlerinden bazıları bu hükümet usulünü çoktan kabul etmişlerdir. Bilhassa umumi harpten sonra, bu sistemin tatbikatı genişlemiştir. Yarı doğrudan hükümet sisteminin Referandum yani halkın tasdiki hakkı ve veto yani ret hakkı ve halkın teşebbüs hakkı gibi esasları tecelli ettiren muhtelif tatbikleri vardır. Bunlar birbirine girgindir. Bu hususta fazla tafsilleri bırakıyorum. Yalnız şunu arz edeyim ki, bu sistemin tatbikinde nazarı dikkate alınacak en mühim nokta, milletin siyasi ve içtimai terbiye ve tekâmül derecesidir. “Temsili hükümet, Biliyoruz ki devlet milletin kendisidir. Milleti idare edenler değildir. Çünkü irade milletindir. ‘Ancak milleti idare edenler arasında hukuki münasebetler vardır. Bu münasebetten temsil fikri meydana çıkar. Temsil fikrini şöyle ifade edebiliriz. 63 “Millet, asıldır. Millet işlerini idare edenler, onun mümessilleri olabilir. Bu mümessiller, millet nam ve hesabına devlet işlerini görürler. Millet, devletin işlerine muhtelif taraflarda iştirak eder, Bilhassa, mümessilleri intihap eder. Mümessiller kimlerdir? Devlet uzuvlarından, kendiliğinden hareket salahiyetine malik olan ve bu sıfatla devlet işlerini gören kimseler mümessil sıfatını haizdirler. Devlet reisi, Vekiller, Teşrif meclisler gibi… Devlet müessesesini teşkil eden bunlardır. Kendi kendine icra kararı vermek salahiyetine malik olmayan ve ancak aldığı emri tatbik eden kimseler (memur) olurlar. İşte, millet mümessillerinden teşekkül eden hükümete (Temsili hükümet) denir. “Hanımlar, Efendiler, Temsili hükümetten bahsederken temsili rejimin de ne olduğunu arz etmeliyim. Temsili rejim mefhumu ile temsili hükümet arasında şu fark vardır. Temsili rejim tatbik olunan bir devlette, devlet reisi ve hükümet ve teşrii meclisler kâmilen milletin intihap ettiği mümessillerden teşekkül eder. Halbuki sadece Temsili hükümet denildiği zaman bunda millet emniyet ve kontrol fikri ile mümessiller intihap eder. Fakat devletin başında veraset tariki ile gelmiş bir hükümdarda bulunabilir. Mesela İngiltere’de olduğu gibi. Temsili rejime mutabık Temsili bir devlette, idare edenlerin hepsi müntahap (seçilmiş, seçkin) mümessildir. Cumhuriyet idareleri böyledir. Birde Efendilerim, millet mümessillerini doğrudan doğruya veya vasıta ile intihap eden veya vasıta ile intihap edeni müntahip (yazım yanlışı olabilir ama gazetede bu şekilde yazılmış sözlük anlamı intihap eden, yağmalayan çapulcu, müntahip: intihap eden) heyettir. Bu noktada, millet ile müntahip heyeti birbirine karıştırmamak mühimdir. Bir fert müntahip heyet azasından olmadığı halde milletin azası ve vatandaş olabilir. İntihapta adalet ve müsavatı temin etmek için düşünülen ve bazı memleketlerde tatbik olunan çare, nispi temsil usulüdür. Ekseriyet sistemine göre intihap olunacak mebusların kaffesi en kuvvetli olan ve bu sebeple en çok rey kazanan fırkanın namzetleri olur. Bu fırka tek başına Mecliste bütün milleti temsil edebilir. Nispi temsil sistemi ise, her fırkaya, malik olduğu aza addedile mütenasip bir temsil hissesi temin etmek ister. 64 Bu sistemin, tatbiklerini izaha kalkışarak sizi yormaktan çekinirim. Yalnız şurası muhakkak ki, nispi temsil sistemi de tenkitten tamamen masun, mükemmel bir sistem değildir. Nispi temsilin başlıca mahzurları şunlardır: Nispi temsil mecliste ehemmiyetsiz bir takım gruplar doğurur. Bu vaziyet müstakir bir ekseriyetin teşkilini men eder. Meclisi iktidarsızlık içine gömer. Hükümet buhranlarını ziyadeleştirir. Bu sistem yüzünden ıstırap çeken ve bunu terk eden devletler vardır. Nihayet 1924’te bu sistemi terk etti. Bu mahzurlara karşı nispi temsil sistemi lehinde en son yapılan müdafaa şudur, Bir memlekette, medeni ve siyasi terbiyesi yüksek, şuurlu ve kuvvetli partiler teessüs etmişse nispi temsil sisteminin tatbikinde mahzur yoktur. Bu müdafaanın yanında şunu da nazarı dikkate koymalıdır ki, yanlış fikir ve içtihatlara imale edilmiş insanlardan mürekkep zümrelerin behemehal faaliyetini temine çalışmak milletin faaliyetine hizmet sayılmaz. Zikredilen iddiaya rağmen dünyanın bu sistemi tatbik eden en demokrat memleketlerinde buhranların sık ve çok olduğu görülmektedir. Herhalde intihap sistemleri, az çok farkla, içtimai mücadelelerinden ibarettir. Cemaat içinde yaşamak tabiatı icabı olan insan, kendini içtimai mücadeleye kabiliyetli bir hale getirmeye mecburdur. Hanımlar, Efendiler, Bir içtimai heyetin her azasının cemaatteki mevcudiyeti sebebi ile intihap hakkını kullanarak, içtimai arzusunu izhar ve ifadeye kabiliyeti vardır. Fakat bu hakkı kullanacaklar hakkında, içtimai nizamın mahfuziyeti için bazı ihtiyatlardan vazgeçilemez. Bu ihtiyatlar zamana ve memleketlere göre değişir. Her memleketin müntahipleri muhtelif olmakla beraber milli hâkimiyet kanunlarına uymayacak hiçbir şey yoktur. Ancak, ihtiyatlı olmak bahanesi ile intihap hakkını lüzumsuz darlaştırmamak lazımdır. Hanımlar, Efendiler, artık, asıl maksadın ifadesi sırası gelmiştir. Kadınların intihap salahiyeti”. Afet Hanım konuşmasının en can alıcı noktasına gelmiş olup sözlerine şöyle devam etmiştir, “Umumi harpten beri, ekseri memleketler kadınların intihap salahiyetini kabul etmiştir. Amerika’da İngiltere’de, Şimali Avrupa memleketlerinde kadınlar intihap salahiyetlerini tatbik etmektedirler. 65 ‘Kadının siyasi ehliyetsizliğine mantıki hiçbir sebep yoktur. Bu husustaki tereddüt ve menfi zihniyet, mazinin içtimai bir halinin can çekişen bir hatırasıdır. Hatırasından bahsettiğimiz zihniyet papaz zihniyetidir. Sen Poll diyor ki, “Erkeğe vesayada bulunmayı ve ona karşı nüfuz etmeyi kadına müsaade etmem. Zira Âdem iptida ve Havva bilahare tekevvün etmiştir… “Hanımlar, Efendiler, insanların menşeinin cahili olan bu havari unutuyor ki, erkeklere ilk nasihati, ilk terbiyeyi veren ve onun üzerinde ilk analık nüfuz ve tesirini tesis eden kadındır. Latin memleketlerinde, kadınlık hakkında devam ede gelen bu telaki artık bugünkü cemiyetlerin ahlaki ve iktisadi hallerine tevafuk etmemektedir. Kadınları siyasi haktan mahrum etmek lüzumunu kadınla erkek arasında işbölümü fikri ne kadınlara ve ne de erkeklere ifa edemeyecekleri vazifeler tevdi olunmamalıdır, neticesini meydana koyar, Hâlbuki efendiler, kadın umumi ve iktisadi hayata samimi bir surette karışmıştır. Kadın bugün, tezgâhlarda, ticarethanelerde, fabrikalarda, büyük mağazalarda, memurluklarda bilcümle umumi hizmetlerde çalışmaktadır. Rusya’da, en faal sınıflarda, fiilen askerlik vazifesi de yapmaktadır. Hanımlar, Efendiler, kadınların daha uzun müddet sabiler, eblehler, mecnunlar arasında sayılamayacağının söylendiği günden bugüne kadar yarım asırdan fazla zaman geçmiştir. İngiltere’de 1902’de yapılan bir kanun, ‘kadınlık dolayısı ile her türlü âdemi ehliyetsizliğin kaldırıldığını’ tasdik etmiştir. Şimdi, İngiliz kadınları, kazai vazifeler dâhil olduğu halde her türlü vazifeleri yapmaktadırlar. Şimali Avrupa memleketlerinin kâffesi, bugün kadınlara rey hakkı vermiştir. Finlandiya, 1906’dan beri yirmi dört yaşında bulunan erkek ve kadın bilcümle Finlandiyalılar intihap hakkını haizdirler. Finlandiya kadınları siyasi hayata pek faal bir surette iştirak etmektedirler. 1908’de Mecliste 25 kadın aza vardır. Finlerin menşei, Altay olan bir Türk kavmi olduğunu da hatırlatmak isterim. Norveç’te 1907 den beri 25 yaşında bulunan her erkek ve her kadın intihap hakkına maliktir. İsveç’te, 1919’dan beri 23 yaşında kadınlar intihap hakkına maliktirler. Almanya’da bugün kadınlar intihap etmek ve intihap olunmak hakkına maliktirler. Yeni Alman kanunu esasisinin 109. maddesinde şu vardır. “Bilcümle 66 Almanlar kanun muvacehesinde müsavidirler. Erkekler ve kadınlar esas itibarı ile aynı siyasi haklara ve vecibelere maliktirler. Yeni Avusturya Cumhuriyetinde, dahi kadınlara intihap etmek ve intihap olunmak hakkı verilmiştir. Polonya’da, 1921 den beri, 20 yaşını ikmal etmiş kadınlara intihap hakkı verilmiştir. Şimali Amerika birleşmiş Cumhuriyetlerinden kadının intihap hakkını ilk tanıyan (Viyomink) devleti olmuştur. Viyomink devleti, bu tecrübesinden fevkalade memnun ve müftehir kalmıştır. Hatta dünyanın her tarafındaki parlamentolara, 1894’te bir teklif göndermek lüzumunu hissetmiştir. Bu teklif şu suretle başlıyordu. Müstebit bir kanunlar heyetine ihtiyaç hissetmeksizin ve hiç kimseye zarar vermeksizin kadınların reyleri memleketten cinayetleri, farkı ve şerri defe hadim olmuştur. Bundan sonra Amerika Cumhuriyetleri birbirini takiben kâmilen aynı esası kabul etmiştir. 1920 de neşrolunan Kanunuesasi’de “kadınlık erkeklik dolayısı ile intihap hakkı hiç kimseye reddedilmeyecektir” metni neşir ve ilan etmiştir. Bu metin mucibince 20 milyon kadın intihap hakkını ihraz etmiş ve 1920’de reisi cumhur intihaplarına iştirak etmişlerdir. Cenubi ve Garbi Avustralya da, daha 1902 de kadınların intihap etmek ve intihap olunmak hakkı mevcuttu. Cenubi “Nuvel Gal”de 1902 de ve Tasmani’de 1903 de ve Kuvinslantta 1905’te kadınların intihap etmek ve olunmak salahiyeti kabul olunmuştur. Hukuki amme mütehassısları Avustralya’da kadınların intihap etmek ve olunmak haklarının kullanılması yüzünden mesut neticeler husule geldiğini müşahede etmekte müttefiklerdir. Birçok müşahedeler arasında bilhassa, kadınların Mecliste mevcudiyetleri parlamentonun ahlak seviyesini dahi yükselttiği beyan edilmektedir. Bu yaptığımız kısa teşhirden kolaylıkla anlaşılmaktadır ki, kadınların intihap etmek ve olunmak hakkının kabul ve tasdiki lehine olan umumi hareket çok kuvvetlidir. Kadınlar, bu haklarını, istensin istenmesin, behemehal alacaklardır. Bugün muhtelif memleketlerde 160 milyon kadın mebus, nazır, elçi olmak hakkını haiz bulunuyor. Bunu da söylemeliyiz ki kadınlara intihap hakkı verilmekle bütün kadınların evini barkını bırakıp fırka mücadelelerine başlayacağını farz etmek doğru değildir. 67 Hanımlar, kadınlığın siyasi ideali olan bu hakka malik olmasını isteyen kadınlar içtimai ve siyasi fikir ve terbiyede her gün daha ziyade yükselmelidirler. Bu nokta hiçbir zaman unutulmamalıdır. Kadınlar, ancak siyasi terbiyeye malik oldukları zaman gerçekten hür olduklarını hissedebilirler. Ancak bu takdirde evlatlarına hürriyetin kutsiyetini telkin edebilirler. “Hanımlar, Efendiler, Türk tarihinin en eski safhaları tetkik olunursa devleti temsil eden yalnız devlet reisi olmayıp onunla beraber hatunun da bu temsilde müşterek olduğuna dair vesikaların az olmadığı görülür. Türk milletinin evvel ve ahır umumi hayatı göz önüne getirilirse kadınları erkeklerin yaptıkları, yapabilecekleri, işlerin en ağırında dahi faaliyette görürüz. Tarlada, ormanda, sürüde, pazarda, her yerde ve her işte erkeklerle yan yana ve bazen onlardan daha fazla çalışmaktadırlar. Hanımlar, Efendiler, mütemadi seferler ve meydan muharebeleri içinde yüzen “Atilla” ordularının erkekleri kadınlarından ayrı mı muharebe ediyorlardı? Kadınlar da erkeklerle beraber aynı sefer ve ayni muharebe müşküllerini iktiham etmiyor mu idi? Orlean meydan muharebesinde, kadınlar erkekler, aynı kahramanlığın müşterek uzuvları halinde birbirinin yardımcısı olmadılar mı? Türk kadınının kabiliyeti, ehliyeti ve memleket işleri ile alaka ve iştigalini ispat eder misaller bilhassa, kurtuluş mücadelesinde az mıdır? Hülasa Hanımlar, Efendiler, Kadın intihap etmek hakkını ihraz etmelidir. Çünkü demokrasinin mantığı bunu icap ettirir. Çünkü kadının müdafaa edeceği menfaatler vardır. Çünkü kadının siyasi haklarını tatbik etmesi kendisi için faydalıdır. Efendiler, kadın insandır ve aklı başındadır. Millet efradı birbiri ile istişare etmelidir. Kadın milletin azasındandır. Hanımlar, Efendiler, Cumhuriyetimizin politika rejimi müsavat prensiplerine istinat eder. İntihap sandığı önünde, en ümmi ile en büyük devlet adımı müsavidir. Kadın niçin bu müsavattan hariç tutulsun? Umumi hizmetlerin hüsnü idaresinde erkeklerin olduğu kadar kadınların da menfaatleri vardır. Kadınların müdafaa edeceği iktisadi menfaatleri vardır. Kadınların içtimai heyetin teşkilatı hakkında bildirecekleri fikirleri vardır. Kadında adalet hissi vardır. Kadın muktesittir, sulhperverdir. 68 Hanımlar, Efendiler, milli say ve gayrette kadının hissesini hor görmek kimseye verilmemiştir. Türk kadınının belediye intihaplarına iştirak hakkının tanınması, teşrii Meclise aza intihap etmek ve intihap olunmak hakkının yakın zamanda tasdik ve tatbik olunacağını şüphesiz, mesut bir mukaddemedir. Türk tarihinin bu devrine kadar Türk kadınına, çoktan çok layık olduğu bu siyasi hakkını vermek tabiatı ile mazinin istibdat idarelerinden beklenemezdi. Fakat demokrat Türk Cumhuriyetinin bu hususta da, faziletli şiarının yüksek eserini görmek elbette lüzumundan fazla gecikmeyecektir. Hanımlar, Efendiler, ben bu inanışla yüksek huzurunuzdan çekiliyorum”116. Konuşmasını bu sözlerle tamamlayan Afet Hanımın söylediklerine bakıldığında bir demokrasi dersi verir gibi, kadınların siyasi hakları kullanabilmesinin gerekliliğini siyasi rejimlerle ilişkilendirerek anlatmış ve Dünya kadınının durumu hakkında oldukça önemli bilgiler vermiştir. Türkiye’deki kadınların siyasi haklarını kullanmasının önemini açıklarken de, kadınların kurtuluş savaşında verdikleri mücadele örneğinde olduğu gibi, kadının sosyal ve siyasal yaşamda yer almasının da topluma önemli katkılar sağlayacağını ifade etmiştir. 1.4.5. Belediye Kanunu Çıktıktan Sonra Yazılanlar Cumhuriyet gazetesi kanunun yasalaşmasını “Belediye kanunu çıktı” başlığı ile vermiş ve şöyle devam etmişti: “Büyük Millet Meclisi Belediye kanununu 226 reyle ve alkışlarla kabul etti. Büyük Millet Meclisi bugün saat 3 ‘de açıldı. Belediye kanununun kalan maddelerinin müzakeresine devam edildi”. Haberin devamında şu açıklamalar yer alıyordu: B.M.M. bugün saat 3’de açıldı. Belediye kanununun kalan maddelerinin müzakeresine devam edildi. Belediyelerden alacaklı olanlar için bütçelere yüzde 10 tahsisat konulmasını Denizli mebusu Mazhar Müfit Bey teklif etti. Başka maddelerde buna dair ahkâm mevcut olduğu için teklif kabul edilmedi. Asaf Bey (Bilecik) bir takriri vererek belediyelerin elektrik ve saire işlerini vermek haklarından dolayı belediye azalarının bu gibi şirketlerde meclisi idare azası olmamalarını istedi. Maddelerde kâfi sarahat olduğundan buna lüzum görülmedi. 116 Milliyet, 5 Nisan 1930. 69 Bu suretle Belediye kanununun maddelerinin müzakeresi kâmilen bitti. Kanun tayini esami ile reye kondu. 226 reyle ve sürekli alkışlar arasında kabul olundu.117 6 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesi de Kadınların Cumhuriyet Halk Fırkasına kayıt olmaya başlamalarıyla ilgili habere satırlarında “Kadınlar Nihayet Muzaffer Oldular” ifadesi ile yer vermiş, Fırka Müfettişi Hakkı Şinasi Paşanın bu konu ile ilgili açıklamalarını da yazının devamına eklemiştir: Buna göre, “Bir müddetten beri, Ankara’da bulunan Cumhuriyet Halk Fırkası müfettişi Hakkı Şinasi Paşa İstanbul’a avdet etmiştir. Hakkı Şinasi Paşa Ankara’da belediye kanununun kabulünde hazır bulunmuş ve kadınların Fırkaya kabulleri hakkında lazım gelen talimatı almıştır. Paşa dün bir muharririmize her iki mesele hakkında da şu beyanatta bulunmuştur: ‘Fırka bidayeti teessüsünde kadınların fırkaya kabulünü esas itibarı ile kabul etmiştir. Nizamnamede “Her Türk vatandaşı” kaydı kullanılmıştır. Her Türk vatandaşı demek kadın erkek her Türk demektir. Fakat intihap kanunlarında münhasıran Erkek kaydı bulunması fırkamızın nizamnamesindeki sarahatin istimaline mani olmuştur. Yakında belediye kanunu irade-i milliye’ye iktiran edecektir. Bu kanun mucibince 18 yaşını ikmal eden ve bulunduğu şehirde en az 6 ay ikamet eden her Türk kadın ve erkek intihap eder ve intihap olunur. Hâlbuki eskiden vergi mükellefiyeti ve tahsili gibi kayıtlar vardı. Şimdi böyle bir şey yoktur. Pazartesi günü fırkanın İstanbul teşkilatı kadınların kayıt kabul muamelesine başlayacaktır. Her kadın fırkamızın ocaklarına müracaat ederek usulü dairesinde aza kaydedilebilir. Bunun için merkeze ve ban müracaat etmeğe lüzum yoktur. Kadınlar içinde hususi bir muamele de mevzuu bahis değildir. Her kadın iki erkek arkadaşının tavsiyesi ile ocağa müracaat eder ve tahkikat yapılarak muamele tasdik olunur. Yarın kaza ve nahiye reislerini toplayarak bu hususta izahat vereceğim”. Gazete açıklamalarına şöyle devam etmiştir: “Belediye kanunu 1 Eylül’den itibaren her tarafta tatbik edilecektir. O tarihte bütün Türkiye’de kadınların da iştiraki ile intihabat yapılacaktır. Her şehirde bir cemiyeti belediye intihap edilecektir. Yalnız İstanbul’da şehir meclisi intihap 117 Cumhuriyet, 4 Nisan 1930. 70 olunacaktır. İstanbul’un hususi vaziyeti de 1 Eylül’ de tatbik edilecektir. Bu vaziyet valinin avdetinden ve Dâhiliye Vekâleti ile görüşmesinden sonra takarrür edecektir. İstanbul şehri yazıldığı gibi 9 kaza değil 10 kaza olacaktır. Her kazanın 3–4 nahiyesi bulunacaktır. Nahiyelerde polis merkez memurlukları bulunacak ve bunlar zabıta belediye vazifesini de ifa edeceklerdir. Kaza kaymakamları aynı zamanda belediye reisidirler. 1931 senesi itibarı ile o zamana kadar intibahat kanunları tadil edilerek kadınlarımızın mebus intibahatına iştirak etmeleri yüzde doksan derecesinde kuvvetli bir ihtimal dâhilindedir.”118 , Kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olması gazete sütunlarında yer almaya başlayınca konuya kamuoyu da ilgi göstermeye başladı. Dolayısı ile mesele gazete haberlerinin dışına taşıp yazarların yorumlarına da konu teşkil etti. Ayrıca bir takım polemikler de yaşandı. Nitekim Cumhuriyet gazetesi “Hem Nalına Hem Mıhına” köşesinde böyle bir polemiğe yer veriyor ve gelişmeler şöyle yorumlanıyordu. “Hanımlar ve Belediye Meclisi” “Geçen gün, bu sütunda saatçilik eden bir hanımdan bahsederken yazımı şöyle bitirmiştim: ‘Bu hanımın Belediye Meclisine aza olacak her hangi bir hanımefendiden ziyade cemiyete müfit olacağına şüphe etmiyorum’. Tanıdığım bir hanımefendiden aldığım mektupta, bu sözümün yanlış anlaşıldığını gördüm. Bu mektupta deniliyor ki; ‘Yazınızdan kadınların Belediye meclisinde bir işe yaramayacakları manası çıkıyor. Acaba Cemiyeti Belediyeye girecek kadınların oradaki erkeklere nazaran neleri eksiktir? İstanbul’un harap hali bütün gurursuzluklarına rağmen, erkeklerin beceriksizliğini göstermiyor mu? Cemiyeti Belediyeye girecek kadınların, şehrin temizlik, sıhhat ve hayırseverlik işlerinde erkekleri geri bırakacakları pek yakında, kadınlar belediye azası olunca ortaya çıkacaktır. Siz de o yazınızdan dolayı mahcup ve nadim olacaksınız’. Yazının son kısmı yanlış anlaşıldığı için izah edeyim. O cümledeki tariz kadınlardan ziyade Cemiyeti Belediye denilen müesseseye aitti. Filhakika hanımların, bazı işleri erkeklerden iyi görecekleri muhakkaktır. Fakat Belediye-i Cemiyetin bir iş gördüğü yoktur ki oraya girecek birkaç hanım erkeklerden iyi iş görebilsinler. Şehreminlerinin her arzusunu kabul etmekten başka bir şeye 118 Cumhuriyet, 6 Nisan 1930. 71 yaramayan ve şehre faydalı hiçbir iş göremeyen bu müesseseye girmeye can atan hanımlar, pek çok hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Cemiyeti Belediye’de hanımlar da var denilsin diye aza intihap edilecek olan hanımların ince sesi de, o gürültü içinde kaybolup gidecektir. Belki fazla bedbinim ama İstanbul’un bakımsız yıkık dökük hali karşısında nikbin olmak için, insanın on yedi yaşında bir çocuk olması lazım”.119 Bu yazının hemen altında da yine Fransa’daki kadının o günkü ekonomik hayattaki durumunu anlatan önemli bir haber yer almaktadır:“Kadınlar Fransa’da hâkim olamıyor” başlığıyla ele alınan haber şöyle devam ediyordu:120 “Türkiye’de kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik hakları elde edişlerindeki süreçte Fransa’daki kadınlardan çok önde oldukları görülmektedir”. Asri Türk Kadını ve Cemiyetteki Rolü Bir Ermeni muhabirinin kadınlığımız hakkındaki dikkate değer makalesi İstanbul’da çıkmakta olan “Haygin”yan Ermeni kadın isimli mecmuanın baş muhabiri, mütefekkir Ermeni kadınlarından Mm. Hayganuş Mark Ahiren kadınlığımız hakkında güzel bir makale yazmıştır. Muharrir ezcümle diyor ki, “Türk kadınları uzun bir esaretten sonra harem hayatından ve kafes ardından kurtuldular. Hayata hür ve serbest olarak karıştılar. Asri Türk kadını benliğine sahip olmuş bir mevcudiyettir. Cemiyette hakları bulunan mevkilerini aldılar. Mamafih bu muzafferiyet ve mazhariyeti her şeyden evvel Reisi Cumhurumuz gazi hazretlerine medyundurlar. Gazi bu hakkı onlara mücadelesiz ve zahmetsiz verdi. Son günlerde buna ilave olarak kendilerine siyasi hakları olan intihap etmek ve edilmek hakkı da bahşedilmiştir. İşte bu suretle aziz Türkiye’miz için yeni bir devir daha açılmış oldu”.121 119 Cumhuriyet, 6 Nisan 1930. Cumhuriyet, 6 Nisan 1930. 121 Cumhuriyet, 6 Nisan 1930. 120 72 1.5. Seçme ve Seçilme Hakkı Kazanan Kadınların Miting Düzenlemesi Türk kadınının seçme ve seçilme hakkına kavuşması kadınlar tarafından sevinçle karşılanmıştı. Bu gelişmeleri kutlamak üzere kadınlar birliği bir miting tertiplemeye karar verdi. Miting toplanmadan günlerce önce gazeteler bu konuya değinmeye başlamışlardı. Milliyet gazetesi mitingi okuyucularına şöyle duyuruyordu. Cuma Günü Kadınlar Sultanahmet’te Büyük Bir Kadın Mitingi Tertip Edilecek Ve Hanımlar Tarafından Nutuklar Söylenecek. İstanbul Kadınları Cuma Günü Büyük Bir Miting Yapacak “Kadınların fırkaya aza kaydedilecekleri emri dün fırka teşkilatına tebliğ edildi.” “Hakkı Şinasi Paşanın zevcesi Resmiye Hanım İstanbul’da fırkaya kaydedilen ilk kadın aza oldu. Cumhuriyet Halk Fırkası vilayet meclisi dün toplanmış ve hanımlarımızın fırkaya aza olmak meselesi etrafında müzakeratta bulunmuştur. Fırka merkezinden alınan son talimattan sonra bu hususta hiçbir mahsur kalmadığı görülmüş ve hanımların müracaatının kabul edilmesi için ocak, nahiye merkezlerine tebligat gönderilmiştir”.122 Aynı haber Cumhuriyet gazetesinin satırlarında da benzer şekilde ifade edilmiştir123. 7 Nisan 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Kadınlar Birliğinin Türk kadınının Belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını elde edişine yönelik bir beyanname yayımlanmıştır. Bu beyannamede şu açıklamalar yer almaktadır. “Türk Kadını, Cumhuriyet hükümetimizin inkişaf ettirdiği kadınlık bugün bir zafer kazanmıştır. Şimdiye kadar yurdunun bütün felaket ve acı zamanlarında erkeğine yardım eden, harp cephesinde sırtına yaralar açarak siperden sipere koşan bu fedakâr Türk kadını dünkü ihmal ve nisyan felaketinden kurtulmaya ve siyasi haklara da tam bir vatandaş gibi iştirake hak kazandığını göstermek fırsatını bulmuştur. Türk Kadın Birliği bu kanaatle siz hemşerilerinden cesaret ve ilham alarak mücadelesinde devam etmiş ve ilk muvaffakiyeti olan belediyede intihap etmek ve edilmek hakkını almıştır. Kadın zaferinin ve kadın hakkının tarihe geçtiği bu ilk nümayiş ve tesitte her Türk kadınının bulunmak hakkıdır. Bu nümayişi tesit için 122 123 Milliyet, 7 Nisan 1930. Cumhuriyet,7 Nisan 1930. 73 bütün Türk kadınlığının ve kız mekteplerinin iştiraki ile büyük bir alay tertip edilecektir. Şehremini, Halk Fırkası ve Birlik Merkezi önünde nutuklar irat edilecek, Taksim’deki Gazi abidesine bir çelenk vazedilecektir. Memleketini seven ve hakkına hürmet etmeyi bilen her Türk kadını 11 Nisan Cuma günü saat 9 da Sultan Ahmet meydanına gelmelidir”. Türk Kadını, Bu hak senin bu şeref senin, bu zafer senindir.124 Bu tartışmalar devam ederken, bir taraftan da kadınlar yeni kazandıkları haktan faydalanma faaliyetlerine başlamışlardı. Bu kapsamda önce C.H.F üyeliği için girişimlerde bulunmaya başladılar. Söz konusu gelişmelerin basına yansıması da şöyle olmuştu. Önce başlık olarak Parti müfettişi Şinasi Hakkı Paşanın beyanatına yer verilmişti. Haber şöyle devam etmekteydi: “Erkek Birliği” Kadınların haklarını elde etmek için erkeklere karşı mücadele maksadı ile teşekkül etmiş olan Kadın Birliği, bütün bu hakları istihsal ettiği için, artık lüzumsuz bir müessese haline geldi. Bundan sonra Kadın Birliği yerine bir erkek birliği tesis etmeli. Niçin mi dediniz? Gittikçe kuvvetlenen kadınlar, erkeklerin bütün haklarını ellerinden almasınlar diye.125 Nezihe Muhittin Hanım MukabilTtaarruza Geçti Eski Kadın Birliği reisi taraftarları ile birlikte mitinge gelecek ve tenkitkar bir konferans verecektir. Nezihe Muhittin Hanım Kadın Birliği azasını cahil sütninelere benzetiyor. Bu sütnineler benim öz çocuğumu elimden aldılar diyor. Kadınlara belediye intibahat hakkı verilmesi üzerine Kadın Birliğinin Cuma günü Sultanahmet’te muazzam bir miting tertip edeceğini yazmıştık. Kadınlara bu hakkın verildiği bir anda Kadın Birliğinden hariç bulunan Nezihe Muhittin Hanım miting günü mukabil taarruza geçecektir. Ogün Nezihe Muhittin Hanım da taraftarları ile birlikte miting meydanına gelecek ve uzun bir konferans verecektir. Nezihe hanımın taraftarları, Nezihe Hanımı konferans vermekten menetmesi muhtemel kadınlarla mücadele edecektir. 124 125 Cumhuriyet, 7 Nisan 1930. Cumhuriyet, 8 Nisan 1930. 74 Nezihe Muhittin Hanım dün kendisi ile görüşen muharririmize şunları söylemiştir: “Hükümetimiz kadınlara bu hakkı verdi. Fakat mevcut Kadın Birliği azasının bu hakkı iyi kullanacağına katiyen itimadım yoktur. Mevcut Kadın Birliğindeki hanımlar cahil ve pis sütninelere benziyor. Hani bazı sütnineler vardır, bir çocuğu doğmuş olarak alırlar, ona bir parça bakarlar, ondan sonra çocuğu benimserler. Çocuğun asıl anası çocuğa ait bir işe karıştığında yüzlerini ekşitirler adeta kendi çocuklarıymış gibi asıl anaya çıkışırlar. İşte bu cahil sütnineler bana çıkışmak istiyorlar. O Kadın Birliği ki benim zamanımda doğdu, benim zamanım da büyüdü. Bu sütnineler asıl anaya bana yılışıyorlar. İstedikleri kadar bana çatsınlar, ben hiçbir vakit kendimi onlara hem ayar addetmem, onlar ki bunu bir tenezzül addederim. Tezahürat günü ben de arkadaşlarımla beraber mitinge gideceğim, konferans vereceğim.126 Bu haber Kadınlar Birliğinin kurucu üyelerinden biri olan Nezihe Muhittin Hanım’ın Birliğin yeni yönetim kurulu üyelerine karşı bir iktidar savaşı başlattığının göstergesi gibidir. Kadınlar Birliği içinde önceden beri süregelen anlaşmazlığın nedenlerini açıklamak için siyasi hakların kazanılmasından önce bu hakkı elde etmek için sürdürülen mücadelede Kadınlar Birliği üyeleri arasında meydana gelen düşünce farklılıklarını ele almakta fayda vardır. Bu anlaşmazlıkların sebebi bazı kadınlarca C.H.Fırkasının desteklenip bu partiden belli bazı kişilerin aday seçilmesini veya aday olmasını istemeleri, diğer bir gurup kadının da böyle bir hareketin anayasaya aykırı olduğunu bunun faydasız bir girişim olduğunu savunmalarıdır. Birlik içindeki bazı kadınların ise kadınların ilk önce belediyeler düzeyinde seçimlere girmelerini istemeleri birlik içinde farklı görüşler ortaya çıkmasına neden olmaktadır. “Kadınlarımızın Fırkaya Girmek İçin Müracaatları Tevali Etmektedir. Hakkı Şinasi Paşa Mühim Bir Beyanat Verdi. Hakkı Şinasi Paşanın Beyanatı… Teklif varakaları peyderpey kaza merkezlerine gönderiliyor. Cumhuriyet Halk Fırkasına girmek isteyen hanımların her tarafta ocak merkezlerine müracaatları tevali etmektedir. Bunların teklif varakları peyderpey kaza merkezlerine gönderilmektedir. Fırka Müfettişi Hakkı Şinasi Paşanın bu konuda söyledikleri ise şöyledir; 126 Cumhuriyet, 8 Nisan 1930. 75 Bütün ocaklar müracaatı kabul etmemektedirler. Fakat teklif varakaları kaza ve nahiye heyetlerinden geçerek bize gelinceye kadar birkaç gün geçecektir. Ancak bunlar bize geldikten sonra kaç kişinin müracaat ettiği ve kimler olduğu anlaşılacaktır. Kadınlar Birliği’nin yeni Belediye Kanunu’nun kadınlara intihap hakkını vermesi dolayısı ile bir mitinge hazırlandıkları haberin devamında verilmiştir. Münevver Türk kadınlarının miting için büyük hazırlıklar yaptığı da haberin ayrıntıları arasındadır. Kadınlar Birliğinin eski başkanı Nezihe Muhittin Hanımın da kendi iradesi ile kendi taraftarları ile birlikte aynı gün bir miting yapacağı da haberde yer almaktadır. Ayrıca Nezihe Muhittin Hanımın bir konferans vereceği yazılanlardandır. Nezihe Muhittin Hanım birliğin azası için, “Mevcut Kadın Birliğindeki azalar, cahil ve pis sütninelere benziyor. Hani bazı sütnineler vardır. Bir çocuğu doğmuş olarak alırlar, ona bir parça baktıktan sonra çocuğu benimserler. Bu sütnineler benim öz çocuğumu elimden aldılar”. şeklinde konuşmuştur. Nezihe Muhittin hanımın bu beyanatı kadınlar birliği azaları tarafından galeyanla karşılanmıştır. Bu hususta Kadınlar Birliği reisi Latife Bekir Hanım gazete muhabirine şunları söylemiştir; “Bir şey söylemeyeceğim. Çünkü Nezihe Muhittin Hanıma cevap vermemeğe esasen heyeti idarece karar vermiştik” Yine alınan istihbarata göre birliğin; Nezihe Muhittin Hanım meselesini tekrar konuşacakları haberde açıklanmaktadır127. Görüldüğü üzere siyasi hakların elde edilişi sürecinde kadınlar arasındaki iktidar yarışı da büyük bir hırsla devam etmektedir. “Hanımlar Arasında ”başlıklı haberde de yapılacak mitingde konuşma yapacaklar ile ilgili liste yer alırken Nezihe Muhittin Hanımın bu listeye dâhil olmak istediği ile ilgili ifadelerine yer verildiğini de görüyoruz. Haberde aynen şu açıklamalar yer almaktadır. “Kadınlar birliği idare heyeti dün yarın sabah Sultanahmet’te akdedilecek miting için bazı esaslar tespit edilmiştir. Mitingin kadın ruhunun asaletini bir intizam içinde ve her türlü taşkınlıklardan uzak bir halde cereyanı için muntazam bir 127 Milliyet, 9 Nisan 1930. 76 program tanzim edilmiştir. Birlik idare heyeti tarafından tanzim edilen bu program mitingin başından sonuna kadar bütün teferruatı şamil bulunmaktadır. Birlik Taksim’de abidenin önünde verilmesi mukarrer olan nutuklar için de ayrı bir program ihzar etmiştir. Bu programda nutuk verecek olan hanımların isimleri ve sıraları tespit olunmuştur. Bu listeye dâhil olmayan bir kadın hatip nutuk veremeyecektir”. Kadınlar Birliğinin söz söyleyecek hanımları bu şekilde tayin ve tespit etmesi Nezihe Muhittin Hanım’ı mitingde konuşturmama gayesine yönelikti. Bu durum doğal olarak Nezihe Muhittin Hanımın şiddetli itirazları ile karşılanmıştır. Nezihe Hanım bu konuda şu ifadeleri kullanmıştır; “Böyle kadın hakkının teslimini kutlamak için kadınlığın toplandığı bir günde her Türk kadını duyduğunu, hissettiğini söylemek hakkına maliktir. Ben bu yolda mücadele edenlerin başındayım. Kim hangi hakla benim söz söylememe mani olacak. Ben mutlaka bir şey söylemek fikrinde değildim. Fakat inat için söyleyeceğim. Beni listeye koymuyorlar. Söz söylemek vadisinde çok hünersiz olduklarını herkesin takdir etmesine mani olmak istiyorlar. İfadelerini giderek sertleştiren Nezihe Muhittin Hanım sonuçta sözlerini şöyle tamamlamıştır: “Söyleyeceğim, bakalım nasıl mani olacaklar” Aynı konu ile ilgili olarak kadınlar Birliği üyeleri de görüşlerini ortaya koymaya devam etmektedirler. Nezihe Muhittin Hanım’ın mitingde konuşmasına taraftar olmayan Efzayiş Suat Hanım konu ile ilgili bakış açısını şu sözlerle ifade etmiştir. “Mitingde nutuk verecek Hanımların isimleri tespit olundu. Nezihe Muhittin Hanım bu meyanda değildir. Bittabi söz söyleyemez. Mutlaka söylemek isterse, bu vaziyet program harici olduğu için buna tertip heyeti yetkisini kullanarak mani olacağız. Nezihe Muhittin Hanım behemehal söylemek ihtiyacında ise etrafına kendini dinleyebilecekleri toplayarak bir miting yapması lazımdır. Gazete haberinden anlaşıldığına göre mitingde konuşacaklar arasında Efzayiş Suat, Mualla Refik ve Aliye Hanımlar bulunmaktadır. Birlik hanımları şu suretle davet etmektedir. “Türk Kadını; 77 Cuma sabahı Sultanahmet meydanında dokuzda mitingin var. Memleketini seversen, hakkına hürmet ettirmesini istersen bu toplanışa gel.128 Bu esnada Ankara Kadınlar Yardım Birliği de gelişmelerden uzak durmayarak, kadınların seçme ve seçilme hakkı kazanması dolayısı ile bir toplantı gerçekleştirmiştir. Bu toplantıda öncelikle, kadınların elde ettiklerinin farkında olduklarını anlatan bir sesleniş var. Kadınlara hakkı intihap verildiği için Şükrü Kaya Bey’e teşekkür etmeye karar verilmiştir. Konu ile ilgili gazete haberinin devamında toplantıda yaşananlar şöyle anlatılmaktadır: Kadınlar Yardım Birliği Kongresi üç buçukta Nöber Kazım Hanımın riyasetinde toplandı. Reis azaya hoş geldiniz dedikten sonra, Gazi hazretlerine, İsmet, Kazım Paşalar Hazretlerine arzı tazimat, intihap hakkının verilmesi dolayısı ile Şükrü Kaya Bey’e teşekkür edilmesini teklif etmiş ve kabul olunmuştur. Kâtibi umumi Tezer Ağaoğlu Hanımın okuduğu raporda geçen sene çorap makineleri alınarak Milli Müdafaa vekâleti ile her ay 38 kuruş üzerinden 2000 çorap verilmesi hususunda mütabık kalındığı ve ilk partinin teslim edildiği vesaire icraat izah ediliyordu. Rapor ve hesaplar kabul edildi. Heyeti merkeziye azası 22 den 24 e çıkarıldı. Yeni heyeti idarenin fahri reisi İsmet Paşa hazretlerinin refikalarıdır. Tabii reisler de Fevzi ve Kazım Paşalar Hazeratının refikalarıdır. Heyeti Merkeziye’ye güzide hanımlar seçilmiş ve kongre dağılmıştır.129 Diğer taraftan İstanbul’da kadınların düzenleyecekleri kutlama mitinginin günü de gelmiştir. Miting haberi Cumhuriyet gazetesinde şöyle yer almıştır: İstanbul Hanımları Bugün İntihap Haklarını Tesit Edecekler. Bu sabah saat 9’da Sultanahmet meydanında toplanarak hararetli nutuklar söyleyecekler. Sonra Şehremaneti Fırka ve vilayet binaları önünde tezahürat yapacaklar ve Taksime giderek Cumhuriyet abidesine çelenk koyacaklar. Kadınlara verilen hakkı intihabı tesit maksadı ile Türk Kadın Birliği tarafından tertip olunan miting bu sabah saat dokuzda Sultanahmet meydanında yapılacaktır. Kadın Birliği heyeti idaresi dünde toplanarak bu tezahürata ait son hazırlıkları da ikmal etmiş, miting heyeti tertibiyesinin taşıyacağı rozetleri hazırlamıştır. Miting esnasında nutuk söyleyecek olan hanımlar tespit edilmiş ise de birlik bu hanımların nutuklarını irat etmeden isimlerini bildirmek istemiyor. 128 129 Milliyet, 9 Nisan 1930. Cumhuriyet, 10 Nisan1930. 78 Mamafih nutuk söyleyecek hanımlar Latife Bekir, Efzayiş Suat, Aliye ve Nezahat Hanımlar olduğu haber alınmıştır. Bu meyanda Nezihe Muhittin Hanım da nutuk söylemek istemekte ise de miting heyeti tertibiyesi buna mani olmaya karar vermiştir. Hanımlar program mucibince bu sabah saat 9’da Sultanahmet meydanında toplanacaklar ve 9.30 da toplantı yerinden hareketle evvela Şehremaneti binası önüne gidecekler ve burada beş dakika tevakkuf ettikten ve tezahüratta bulunduktan sonra sırası ile Birlik, Halk fırkası ve vilayet binaları önüne giderek buralarda da beşer dakika kadar kalacaklar ve müteakiben Babıâli, Sirkeci, köprü, Şişhane ve İstiklal caddesini takiben Taksim Cumhuriyet abidesinin önüne geleceklerdir. Abide önünde pek hararetli tezahürat yapılacak, nutuklar söylenerek Türk kadınlığına intihap hakkını veren Gazi Hz. ile Cumhuriyet hükümeti tebcil ve abideye bir çelenk konulacaktır. Bu tezahürattan sonra mitinge iştirak eden kadınlar dağılacaktır. Hava müsait olduğu ve yağmur yağmadığı takdirde bu mitingin pek muazzam olacağı tahmin olunmaktadır”. Kadınların siyasi haklarını elde edişi tüm Türkiye’de büyük bir sevinçle karşılanmış ve coşkulu kutlamalar ve konuşmaların yapılacağı ile ilgili haberler basında yer almıştır. Edirne’de; Şehrimiz hanımları siyasi haklarının tanınması münasebeti ile Halk fırkasına giderek şükranlarını arz etmişler ve Reisicumhur hazretlerine tazimat ve minnetlerini iblağ etmek üzere Atiye hanımefendiyi mamur etmişlerdir.130 Cumhuriyet gazetesi de kadınların yapacağı mitingi, “Kadınlar Bugün Miting Yapıyor” Bugün miting var, ‘Bu Miting İntihap Hakkını Alan Türk Kadınının İlk Umumi Tezahürüdür’ başlıkları ile ilk sayfadan duyururken, haberin ayrıntılarında da şu açıklamalara yer vermiştir. Kadınların belediye intihabatına iştiraki kabul edilen kanun münasebeti ile Türk Kadın Birliği tarafından tertip edilen miting bugün yapılacaktır. Kadın Birliği heyeti idare azaları ile miting heyeti tertibiyesi dün akşama kadar istihzarat ile meşgul olmuşlardır. Yapılan programa göre miting ve tezahürat şu suretle icra edilecektir. 1.Bütün Türk kadınları ve kız talebeleri sabahleyin saat 9’dan itibaren Sultanahmet Meydanın da toplanmaya başlayacaklardır. 130 Milliyet, 11 Nisan 1930. 79 2. Saat 10 da önde mızıka ve mektepli kızlar olduğu halde kadınlar hareket edecekler ve alay halinde Divan yolu’nu takiben Şehremini binasının önüne geleceklerdir. Burada tezahürat yapılacak ve bir nutuk okunacaktır. 3. Müteakiben aynı suretle sırasıyla Kadın Birliği, C.H. Fırkası, Türk ocağı ve Vilayet önüne gidilerek beşer dakika durulacak ve nutuklar okunacaktır. 4.Vilayetten sonra Ankara Caddesi tarikiyle Sirkeci, Eminönü, Karaköy, Şişhane, Galatasaray ve Taksim’e gidilecektir. 5.Taksim’de Cumhuriyet Abidesine Türk Kadın Birliği hazırlanan bir buket konulacaktır. 6. Müteakiben Türk Kadın Birliği tarafından ihzar edilen listede ismi yazılı olan hanımlar tarafından nutuklar okunacak ve tezahürat yapıldıktan sonra merasime nihayet verilecektir. 131 Kadınların siyasi kazanımları ile ilgili çok anlamlı bir karikatürde aynı gazetede yer almıştır. Karikatürde elinde oklava olan bir kadın dayak yemekten perişan olmuş kocasının başında dikilmiş şunları söylemektedir., “İyi dinliyor musun dediklerimi? Kadınların erkeklerle müsavi hukuku olmaları için yapacağımız mitinge gidiyorum. Ben gelinceye kadar kapıdan dışarı çıkayım dersen alimallah gözünü patlatırım132!” Kadınların Mitingi Hanımlar İntihap Hakkını Tesit Ediyorlar Kadınların Belediye intihabatına iştiraki için kabul edilen kanun münasebeti ile Kadın Birliği dün bir miting ve alay tertip etmiştir. Dün sabah saat ona doğru Sultanahmet Meydanı kesif bir kalabalıklar dolmuştu. Kısmı azamını erkekler teşkil eden bu kalabalığın ortasında etrafında polisler bulunan boş bir saha bırakılmıştı. Bu sahada kadınlar birliği azaları bulunuyordu. Saat onda Kadın Birliği reisi Latif Bekir Hanım nutuk söylemek için hazırlanan ve Kadın Birliği bayraklarıyla kürsüye çıktı. Latife Hanımın Nutku, Latife Hanım bir kâğıtta yazılı olan nutku ince ve mühtez bir sesle okumaya başladı. Latife Hanım heyecanlanıyor, sesi kısılıyor, Avukat Nihar Hanım hemen kendisine bir bardak su yetiştiriyor.,. Latife Hanım tekrar nutkuna devam ediyordu. Latife Hanım arada sırada alkışlarla kesilen nutkuna şöyle başladı, 131 132 Cumhuriyet, 11 Nisan 1930. Cumhuriyet, 11 Nisan 1930. 80 “Pek yakın bir mazide kâbuslar altında büyük milletimizin İstanbul’da ki kardeşlerini şefik sinesinde toplayarak onların acıklı hasbıhallerini dinleyen şu tarihi meydan bugün o büyük milletin azimkâr annelerini aguşuna alıyor. Latife Hanım kadınlarımızın her sahada muvaffak olduklarını, nihayet Cemiyeti Belediye’de intihap etmek ve edilmek haklarını da ihraz ettiklerini, bu hakka sahip yirmi millet içinde yirmi birinciliğinin ilk ve en büyük zaferi olduğunu söyledi ve kürsüden indi. Latife Hanımdan sonra Saime Faik Hanım herkesin işitebileceği bir sesle nutkuna başladı. Türk kadınının büyük zaferinden bahsetti ve “Yaşasın Gazi, yaşasın kadınlık!” diyerek nutkuna nihayet verdi. Bunu Aliye Esat Hanımın nutku takip etti. Bu nutuktan sonra avukat Nigar Hanım Gazi Hazretlerine ve heyeti vekili azalarına yazılacak telgraf suretlerini okudu. Artık Sultanahmet’teki miting bitmişti. Kalabalık dağılıyordu, bu nutuklardan bir şey anlamayacak kadar basit bir kadın yanındaki arkadaşına, —Oh iyi oldu hemşire, bari hava aldık! Dedi. “Nezihe Muhittin Hanım Geldi mi?” Tezahürat günü Kadın Birliği’nin engellemelerine rağmen nutuk söyleyeceğini iddia eden Nezihe Muhittin Hanım mitinge gelmedi. Bir rivayete göre Nezihe Muhittin Hanım Sultanahmet Meydanından taraftarları ile birlikte geçmiş ve; “Bunların yapacağı miting bu kadar olur” deyip gitmiştir. Saat on biri geçerken mitingi yapan ve mitinge iştirak eden kadınlar meydandan hareket ettiler. Önde şehir mızıkası, arkasında ellerinde bayraklarla birlik azası ve bu alayı takip eden binlerce halk Şehremanetinin önüne geldiler. Burada Mediha Fazlı Hanım bir nutuk söyledi. Alay Kadın Birliğinin önüne doğru hareket etti”. 133 12 Nisan 1930 Tarihli Milliyet gazetesinde de Kadınlar Birliğinin yapmış olduğu mitingle ilgili haberler ve fotoğraflar geniş yer tutarken miting hakkındaki haberlere ayrıntılı bir şekilde yer verilmiştir. 134 Kadınlara belediyede intihap etmek ve edilmek hakkının verilmesinden dolayı Kadın Birliğinin tertip ettiği mitingin bir gün önce yapıldığı, kadınlar birliğinin bir hafta boyunca bu miting için hazırlandığı buna rağmen eksiklerin olduğu haberde ifade edilmiştir. Eksikliklere rağmen mitingin iyi olduğu kanaati belirtilmiştir. “Mitinge İştirak Edecek Hanımlarımızın Saat Dokuzda Sultanahmet 133 134 Cumhuriyet, 12 Nisan 1930. Milliyet,12 Nisan 1930. 81 Meydanında Toplanmaları Mukarrerdi” ifadesi ile toplantının yeri ve saati gibi ayrıntıların belirtildiği haberde kadınların senelerden beri özledikleri haklarına kavuşmanın sevinci ile yapacakları gösteride nasıl bir manzaranın görüleceği ile ilgili merak edenlere yönelik durum hakkında yazılanlar ise oldukça ilginçti. Saat dokuzu geçtiği halde ortada henüz kimselerin olmadığı (kadınlardan söz ediyor) renkli bayrakları seyreden erkekler ve tam bir bölük polis dışında tabii. Kadınların seçimlerde oy kullanacak hatta seçilecek olmaları toplumun bir kısmında henüz kabul görmüş değildi. O kadar ki bu konuda önceliği alması ve toplumu yönlendirmesi gereken gazeteci ve yazarlardan bir kısmı da kadınların kazanmış olduğu bu hakkı tam anlamıyla içlerine sindirebilmiş değillerdi. Nitekim Milliyet gazetesinin kadınlar mitingini değerlendirirken kullandığı ifadeler bunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Gazetenin “İstanbul Cuma Günleri Nasıl Eğleniyor?”adlı köşe yazısında o gün konu olarak kadınların mitingi ele alınmıştır. Oldukça esprili bir dille yazılan bu yazıda, yapılan miting hakkında şu açıklamalara yer verilmiştir. “Hanımların Alayı Neşeli Geçti” başlığının altında, —Bak şimdi teyzeler burada konferans verecekler. —Bir dans havası çalsa da kadın erkek şu meydanda dört dönsek. —Hatırı sayılır bir kalabalık, böyle alaya kim gönüllü girmez. “Girişinden sonra saat sabahın 9’u…Sultanahmet Meydanı önünde yarım daire çeviren bir polis müfrezesi bayraklarla süslenen kürsünün yanına kimseye bırakmıyor. Güç bela zararsız mahlûklardan olduğumuzu anlatabildik. Fakat o ne ya! Haniya bu meydanda bugün hep kadın görecektik? Hesap edilse yüz erkeğe on kadın ya düşer ya düşmez. Daha ortada ne Kadın Birliği azası var ne de onun mürakkipleri. Tarihi mekân adeta can sıkıntısından esniyor. Nihayet saat 10’a doğrudur ki hanımlar beşer onar kafile halinde gelmeye başladılar. Ancak içlerinde erkeksiz gelenler çok azdı. Yalnız erkekler olsa bir şey değil bazıları kucaklarında çocuklarını da beraber getirmişler. Kürsünün etrafı gittikçe doluyordu. Gazeteciler, fotoğrafçılar oraya buraya koşuşuyor, çocuklar kabak çekirdeği yiyorlardı. Hanımlar peçeli peçesiz, süslü babayani, ağır hafif, genç ihtiyar, kimi otomobille kimi yayan fakat hepsi mütebessim, hepsi memnun, düğün evine gider gibi konuşarak şakalaşarak tramvay caddesinden akın akın meydana yığılıyorlardı. Dallı basmadan entariler giymiş, iki çocuğu ile etrafına hayran hayran bakınan bir kenar mahalle dilberi, vırlamaya başlayan çocuğuna kürsüyü gösteriyor, 82 —Bak şimdi buraya teyzeler çıkacak —Teyzeler ne yapmaya çıkacak oraya? Kadıncağız bir cevap bulup veremedi. Sonra yutkunarak şey dedi, kofirus (konferans) verecekler. Ya onlar kofirus verecekler. Bizde dinleyeceğiz. O sırada muhteşem kıyafetli birkaç hanım etrafa obigan kokuları dağıtarak önümüzden geçtiler. Ekâbiri nisvan (önde gelen kadınlar) sökün etti diyemeden Ayasofya hamamının üstüne konulan hoparlör cızır cızır bir şeyler çalmaya başladı. Bir fısıltı ağızdan ağza dolaştı. ‘Geliyorlar’. Başlarında beyaz ay şeklindeki çelenklerle kadınlar birliği azası kalabalığı yararak ilerliyorlar. Hadi bir alkış şakır şakır.’yaşasınlar,’iyi ama acaba daha kimleri bekliyoruz. Derken bir polis yasağı “erkekler geri kadınlar ileriye.”Neden O?” “ Emir öyle.”Ortalık şöyle bir karıştı. Yaşlı bir adam memurun eline sarılmış, yalvarıyor. “Aman çocuk ağlıyor, ayakaltında ezilecek.”Bu zavallı müstakbel belediye azasından birinin kocası olacak. Şimdiden yemek pişirip bulaşık yıkamayı öğrense fena etmez. Hele şükür kürsüye bir hanım geldi. Latife Bekir Hanımın ta kendisi… Latife hanımın konuşmasından sonra konuşmacı olarak Saime Faik Hanım kürsüye çıkmış ve bir gaf yapmıştır. “Bundan böyle aramızda kadınlık ve erkeklik diye bir fark kalmamıştır”. Bu söze gülmekten kendini alamayan birisi:”Biz dedi ufak bir fark var sanıyorduk, demek o da kalmamış”. Aliye Esat hanımda “şehir ev demektir. Ev idaresi de kadına aittir”.”O halde şehir kadınındır” vecizesini sarf ettiler. Bu merasim bittikten sonra hanımlar önde mızıka, ellerinde bayraklar alay halinde Taksim meydanına hareket ettiler. Bir delikanlı onlar geçerken içini çekti. Acaba bu alaya kim gönüllü varmaz.135 Gazetede o gün yaşananlar oldukça eğlendiren bir üslupla birazda alaycı bir dille anlatılmış olup, o günkü toplumun konuya bakışları hakkında da bazı fikirler vermektedir. “Hem Nalına Hem Mıhına” adlı köşe yazısında kadınların mitingi ile ilgili yazılanlar ise aynen şöyledir, “Hanımların Mitingi” Kadın Birliği Türk hanımlarına siyasi hukuk verilmesinin tesit etmek için Cuma günü bir miting tertip etti. 30–40 kadar hanımın ve onları seyre gelen binlerce erkeğin iştiraki ile Darülaceze mızıkasının nağmeleri arasında başlayan ve bir 135 Milliyet, 12 Nisan 1930. 83 muharebe meydanını andıran Taksim meydanında, polislerin “Paydos, paydos1” nidaları ile biten bu miting, kendilerine verilen hakların, kadınlar arasında ne kadar lakayt ile karşılandığını gösterdi. Öyle ya Türkiye’nin, kadını hem de münevver ve okumuş yazmış kadını en bol şehri olan İstanbul’da bir kadın bayramına 30–40 hanım iştirak ederse bundan kadınlarımızın siyasi haklara ehemmiyet verdikleri manasını çıkarmak biraz müşkül olur. 136 Cuma günkü mitingde mevlit okunsa ve şeker dağıtılsaydı yahut ta son moda kıyafetler teşhir edilseydi mahaşerallah iğne atsan yere düşmezdi. Aynı gazetede “Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey’in refikası ve kızları Süreyya ve Tezer Hanımlar Keçiören Fırka nahiye mutemetliğine müracaatla Fırkaya kaydedildi”. Haberi yer almıştır. 14 Nisan1930 tarihli Milliyet gazetesinde Kadınlar Birliğinin eski başkanı Nezihe Muhittin’in beyanatına yer verilmiştir. Bu beyanda Nezihe Muhittin Hanım şunları söylemektedir, “Bu gün Kadın Birliği yok, millet birliği var. Her işimizi Halk Fırkası’nda görmeliyiz. Haber röportaj yapan muhabirin açıklaması ile şu şekilde devam etmektedir; “Kadın Birliğinin tertip ettiği miting umulduğu kadar başarılı olmadı. Hâlbuki bütün Türk kadınlarının kendilerine intihap hakkı verilmesinden dolayı coşkun bir sevinç duydukları muhakkaktır. Ekseriyet mitingin iyi tertip edilmediği kanaatindedir. Bu mesele hakkında birliğin eski reisi Nezihe Muhittin hanımın düşüncelerini öğrenmek istedik. Nezihe hanım bizi büyük bir nezaketle karşıladı ve suallerimize yanıt verdi”. Röportaj aynen şöyle devam etmiştir,” Dedikodulu bir ortam, hem de coşkun hislerin birçok kötü niyetine alet edildiği bir ortam kimse iştirak etmez. Mitinge elli kadının iştiraki Türk kadınının bu büyük güne verdiği önemin ölçüsü olamaz. Mitingde erkeğin kadından ziyade olması iyi tertip edilememesindendir. —Birliğin muvaffakiyetini çekemiyormuşsunuz? —Hangi muvaffakiyet? Birçok emeğim olduğu halde bu hanımlar türlü hilelerle birliğin başına geçip kuruldular. Teşkil ettiğim bir cemiyetin semeresini görmek hakkımdır. —Kadın Birliğine girmeye teşebbüs edecek misiniz? —Katiyen. Bu hale düşen bir cemiyette hiçbir zaman çalışmak istemem. 136 Cumhuriyet, 13 Nisan 1930. 84 —Kadın hukukunu müdafaa için artık birliğe lüzum var mı? —Hükümet, millet arasında cinsiyet farklarını, imtiyazlarını birer birer ayıklamaya başladı. Medeni kanun kadını erkekle eşit bir hale getirdi. Aile kararnamesi, kadının aile arasındaki mevkini tahkim etti. Kendi cinsini müdafaa edecek bir birliğe artık lüzum kalmamıştır. Bugün Kadın Birliği yoktur. Millet birliği vardır. Artık her milli işimizi Halk Fırkasında görmemize hiçbir mani kalmamıştır. Kadın Birliği artık yardım birliğine inkılâp etmiştir. Bu gün Türk kadını hukukuna sahip bulunuyor, azami hürmeti görüyor. Mesele bu sahaya dökülünce kadın davası kendiliğinden ortadan kalkmıştır.” Gazetede Kadın Birliği eski azasının sözleri bu şekilde yer alırken, Kadın Birliğinin Yeni başkanı Latife Bekir Hanımın da fikirlerinin alınmak istendiği, fakat onun tuhaf davrandığı yorumuna yer verilerek görüşlerini açıklamak istemediği ifade edilmiştir. 137 “Hem Nalına Hem Mıhına” adlı köşe yazısında ”Bankacı Hanımlar” başlıklı emniyet sandığında çalışan kadınlardan övgüyle söz edilmiş kadının kamu da da görev yaptığı da vurgulanmış oluyordu. Yazının devamında da şu ifadeler kullanılıyor: ”Kimsesiz dulları, aciz ihtiyarları, hain mürehabacı ve bezirgân sarrafların zulmünden kurtaran bir hayır ve şefkat müessesesi vardır. Emniyet sandığı. Emniyet sandığının hamisi ve onu muntazaman bir müessese halinde idare edenler, halka çok büyük hizmetler etmiş olmakla iftihar edebilirler. Dün, bu müessesede iki Türk hanımının doğrudan doğruya bankacılık ettiklerini görerek memnun oldum. Gerçi bankalarda ve diğer mali müesseselerde birçok hanımlar çalışıyorlarsa da kâtiplik, doktorluk gibi vazifeler ifa ediyorlar. Hâlbuki emniyet sandığında gördüğüm hanımlar doğrudan doğruya banka muamelesi yapıyorlardı. Diğer mali müesseselerde var mı bilmiyorum. Fakat bu tarzda banka memurluğu yapan Türk hanımlarını ilk defa emniyet sandığında gördüm. Çalışkan, hayatını kazanan, ailesini geçindiren, erkeklere muhtaç olmayan, ondan sonra da boş siyaset hülyaları peşinde koşmayan bu gibi Türk hanımlarını takdir etmemek kabil mi?”138 137 138 Milliyet, 14 Nisan 1930. Cumhuriyet, 15 Nisan 1930. 85 Kadınlar Birliğinin düzenlediği mitingin beklenen rağbeti görmemesi, yeni girişimler yapılması ve bir miting daha düzenlenmesi meselesini gündeme getirmiştir. “Kadınlar İkinci Bir Miting mi ?” Kadınlar Birliğine muarız bulun kadınların da başta Nezihe Muhittin Hanım olduğu halde ayrıca bir miting yapacakları şayi olmuştur. Keyfiyeti tahkik ettik. Vilayete böyle bir müracaat vaki olmamıştır. Esasen kadınlar bir defa miting yapacakları için buna tekraren müsaade edilmeyecektir. 139 Görünen odur ki, kadınlar birliğinin eski Başkanı Nezihe Muhittin Hanım kadınlar için yapılan mitinglerdeki katılımı ve organizasyonu beğenmemekte ve kendisi tarafından organize edilen bir mitingden daha iyi sonuç alacağını umarak girişimlerde bulunmaktan da kaçınmamaktadır. Fakat ne yazık ki bu girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Bununla beraber Kadın Birliğinin eski ve yeni azaları arasında ki gerginlik ve sürtüşme de devam etmektedir. Bu gerginliği gazete sütunlarından takip etmek mümkün olabilmektedir. Milliyet gazetesi “Süt ineği” Cumhuriyet gazetesi de “Kadınlar Birliği’nde Asabi Bir Hava Esiyor” başlığı ile verip habere şöyle devam etmekteydi. “Kadınlara intihap hakkı verilmesi münasebeti ile Kadın Birliği tarafından geçen Cuma günü tertip edilen mitingin âdemi muvaffakiyetle neticelendiği hakkındaki dedikodular birlik muhitinde büyük bir asabiyet meydana gelmiştir. Miting etrafında Birlikte ne düşünüldüğünü öğrenmek üzere müracaat eden bir muhabirimizin dün evvela azadan Saime Hanım kabul etmiş ve asabiyetini gizleyemeyen titrek bir sesle şu beyanatta bulunmuştur. ‘Biz tertip ettiğimiz mitingin muvaffakiyetle neticelendiğine ve iyi olduğuna kaniiz. Mamafih bunu beğenmeyenler olabilir. Fakat biz beğenilsin diye yapmadık. Bizce iyi olduktan sonra da mesele yoktur. Mitingde 40–50 kadın olduğu hakkındaki sözler de doğru değildir. Ankara’da mitingimizin tenkit edilmiş olmasına ihtimal vermiyoruz. Mamafih belki onlar daha iyisini yaparlar. Sonra düşünmeli ki bu ilk defa yapılmış bir harekettir. Binaenaleyh, fena da olsa iyi gösterilmek icap ederdi. Saime Hanımın bu beyanatı esnasında salona Latife Bekir Hanım girdi ve o da şu beyanatta bulundu. 139 Cumhuriyet, 15 Nisan 1930. 86 ‘Bizim tertip ettiğimiz miting muvaffakiyetle neticelendi ve program da tatbik olundu. Sultanahmet’te toplandık. Taksime giderek çelengimizi koyduk. Zaten bizim de yapacağımız şey bundan ibaretti. Miting de 40–50 kadın bulunduğu hiçte doğru değildir. Pek ala bir iki bin kişi vardı. Fakat kalabalık bölündüğü için görünmüyordu. Hanımların bir kısmı Sultanahmet’te bir kısmı da Taksim’de idi. Biz aynı günde Ankara’da da bir miting yapılmasını arzu etmiştik. Lakin aynı gün için hazırlanmadıklarına dair bir mektup gönderdiler. Latife Bekir Hanımın beyanatını yan odadan dinleyen Efzayiş Suat Hanım tam bu sırada salona girerek büyük bir asabiyetle söze karıştı. ‘Latife Hanım Saime Hanım haydi içerde içtima bekliyor. Rica ederim geliniz’ ihtarında bulundu. Bu ihtar üzerine ayağa kalkıldı. Ayakta son bir sualle Nezihe Muhittin Hanım’ın “Artık birliğe ihtiyaç olmadığı” hakkındaki düşüncesine karşı birliğin ne fikirde olduğunu anlamak istedik. Bu suale Saime Hanım mütezayit bir asabiyetle, ‘Nezihe Hanım Birlik hakkında beyanı mütalaaya salahiyetkar değildir.’ Cevabını verdi. Latife Bekir Hanım kendisini teskine çalışarak içeri götürmeye çalıştı. Efzayiş Suat Hanım da, daha mühim işlerle meşgul olacaklarını söyledi. Hülasa mitingden sonraki dedikoduların birlikte hâsıl ettiği şey ancak bir kelime ile tavsif olunabilir. “Asabiyet havası”140 Tartışmanın yoğunlaştığı bir ortamda; “Hem Nalına Hem Mıhına” başlıklı köşe yazısının kadınlarla ilgili bir başka konuyu günün konusu olarak ele aldığı dikkat çekiyor.” Kadın Sütü” başlıklı yazı şöyle devam ediyor, Biz kadınlara siyasi haklarını verirken Fransızca İllüstrasyon gazetesi kadınlığa ait bir resim ve haber neşretti. Kadın sütü sağılıyor ve satılıyormuş. Gazetenin verdiği izahata nazaran, bizim İstanbul Şehremaneti’nin inek sütlerine tatbik edemediği şeyi, Moskova’da kadın sütlerine tatbik emişler. Hastalıksız ve sağlam oldukları anlaşılan kadınlar, her gün bir merkeze celp edilmekte ve günde üç defa inek sütü gibi sağılmakta imiş. Kırım ve Ödese inekleri gibi sütü bol olan bazı Rus kadınları günde bir buçuk litre, yani bir okkadan fazla süt veriyorlarmış. Sütleri sağılan kadınlara, 100 gram süte mukabil bizim paramızla 42 kuruş veriliyormuş, bu suretle, sağmal 140 Milliyet, 17 Nisan 1930. 87 kadınlar ayda 200 ruble kazanıyorlarmış. Bu kadın sütleri annesiz, fukara çocuklarına içiriliyormuş. Gerçi, çocukları ölmüş validelerin sütlerini anneleri ölen veya hastalanan çocuklara içirmek fikri insani bir şey olmakla birlikte, gönül, kadının sağmal inek meselesine indirilmesine hiçbir zaman razı olamıyor! Sütninelik fikrini ortadan kaldırıp kadını inek yerine koy olacak şey değil.141 Aynı olayı Cumhuriyet gazetesi şu şekilde aktarmıştır: “Sinir hali” “Kadın Birliği küplere binmiş!” “Azalar mitingin muvaffakiyetsizliği yazılarına tahammül edemiyorlar.” “Kadınların intihap hakkı verilmesi üzerine yapılan miting Ankara ve İstanbul hanımları tarafından sönük bulunması Kadın Birliği azasını büyük bir asabiyete sevk etmiştir. Bilhassa Nezihe Muhittin Hanımın Birlik aleyhindeki beyanatı bütün birlik azasını kızdırmıştır. O kadar ki Birliğin azaları dün hiddetlerini gazetecilerden almak istemişlerdir. Dün gazetecileri kabul eden Birlik reisi Latife Bekir Hanım, azadan Saime Hanımlar ve diğer bir hanım son tenkitler hakkında gayet asabi tavırlar takınarak şu sözleri söylemişlerdir, “Biz mitingimizin iyi olduğuna kaniiz ve dürüst olduğunu da biliyoruz. Miting yapacaktık, sözümüzden dönmedik., gelen geldi. Biz de daha iyisini yapmak isterdik, fakat olmadı. Gerek Ankara ve gerek İstanbul hanımlarının aleyhimizde böyle sözler söyleyeceklerini ümit etmezdik. Matbuatda aleyhimizde bulundu. Ankara’da daha iyisi yapılırsa memnun oluruz. Bu esnada içtima odasından Efzayiş Suat Hanım pür hiddet bağırdı. ‘Rica ederim, hanımlar buraya geliniz, bizim dedikodularla uğraşacak vaktimiz yoktur. Çok mühim işlerimiz var.’ Bunun üzerine diğer hanımlar sözlerine devam etmek istemişler ise de Efzayiş Hanım mani olmak istemiştir. Fakat Saime Hanım Nezihe Muhittin Hanım hakkında sorulan suale şöyle yanıt vermiştir. ‘O bu işlere ne karışıyor? Kadın Birliği ile ne alakası var?’ Diğer bir hanım, birliği kapamayacağız işte. 141 Cumhuriyet, 17 Nisan 1930. 88 Bu esnada Saime Hanım tekrar söze başlamak istemiş ise de arkadaşları zorla kendisini içeri sokmuşlardır! Gazeteciler de gördükleri bu nezakete teşekkür etmişlerdir! Kadın Birliği azası bir miting meselesinden çıkan münakaşada bu kadar asabiyet göstermeleri şayanı hayrettir. Kadınlara intihap hakkı verilmesi üzerine yarın herhangi bir meselenin müzakeresinde de Kadın Birliği azasının sinirlerine hâkim olamayacakları anlaşılıyor ki, bu kendileri için fena bir not verilmesine mucip olur. Muhterem hanımefendilere biraz itidal ve sükûnet tavsiye ederiz. “Miting Niçin Muvaffak Olamadı? Kabahat Tamamı İle Kadın Birliğinin!” Harpte bile şitap eden kadınlarımız böyle bir bayramı tesit etmekten neden kaçınsınlar? Kadın Birliğinin yapmış olduğu miting etrafındaki dedikodular devam ediyor. Mitingin muvaffakiyetsiz olması Kadın Birliğinin idaresizliğine atfedilmekte, Birliğin Türk kadınlığını temsil edemediği beyan edilmektedir. Münevver bir hanımın, “Türk kadınlığı birlikte toplanan birkaç hanımın elinde oyuncak olamaz!”Demiş olması Kadın Birliğinde hayli asabiyet uyandırmıştır. Nakiye Hanım ne diyor? Münevver ve mütefekkir hanımlarımız arasında en çok tanınmış olan Nakiye Hanım da Kadın Birliğinin mitingini (facia) kelimesi ile tavsif etmektedir. Nakiye142 Hanımefendi bir muharririmize demiştir ki, “Kabahat tamamı ile kadınlar mitinge iştirak etmediler diyerek yakalarını sıyırmak isteyenlerdedir. Hâlbuki onlar Türk kadınını çağırmasını, toplamasını bilmediler, ona bu mukaddes günün ehemmiyetini anlatamadılar. Harbe bile şitap eden kadınlarımız böyle bir bayramı tesit etmekten neden kaçınsınlar? Kadınlarımız, erkeklerin yaptıkları tezahürlere bile mitingden daha kalabalık gelirlerdi”143 Kadınlar birliği tarafından düzenlenen, kadınların siyasal hakları elde etmelerinde en önemli adımlardan biri olan belediye seçimlerine katılma hakkı ile ilgili mitingler organizasyon ve katılım açısından eleştirilip, kadınlar arasında şiddetli tartışmalara yol açarken, bir taraftan da bu kazanımın önemini anlatan şiirler yazılmaktadır. İşte bunlardan biri de Cumhuriyet gazetesinde şöyle yer almıştır: 142 Muallim Nakiye: Feminizme yakınlık duymayan Tayyare Cemiyeti’nin ve Türk Ocağının iki kadın idare azasından biri, bk. Düşünsel Temeller: Feminizm ve Milliyetçilik, Yaprak Zihnioğlu, İstanbul, 2003, s. 212–213. 143 Cumhuriyet, 17 Nisan 1930. 89 KADIN DEVRİ Ayşe kadın, Ayşe kadın Bak ne olmuş gözün aydın Kadınlara hak verilmiş Murada ermemiz yakın Bizimki çattı kaşları Dinle dedi, dinle karı Terazinin şekli döndü Ben aşağı sen yukarı Kuşakları çekip sıktık Demek biz de usta çıktık Yaşasın Türk kadınları Erkekleri yere yıktık Artık senin bekçi Nazif, Gelmez eve çakır keyif, Haddi varsa el kaldırsın Bundan sonra uyuz herif Fakat sen de onun gibi Olma sakın odun gibi Görünelim elaleme Halimizden memnun gibi Bu tebeddül için yalnız Miting yaptı hanımlarımız Konu komşu gelin bize Patlatalım biz de sakız Kadın şimdi değil dadı 90 Vatandaştır onun adı Yere batsın bundan böyle Erkeklerin istibdadı Böyle gelir böyle gider Bu devranda her bir keder Gazi’mize duamızı Gönderelim leylü seher Haraptı halimiz çoktan O var etti bizi yoktan Döner miyiz artık geri Çıktı bir kere yay oktan144 Şiiri yazanın kimliği ise ne yazık ki meçhul. İsim yerine “Kavei Zalim” rumuzunu kullanmış. Bir taraftan kadınların kazanımlarının güzelliklerini anlatan böylesine güzel şiirler yazılırken diğer taraftan da, sanki bu olay kadınlar arasında bir liderlik ve ön planda olma yarışını başlatmış gibi gözükmektedir. Tabiî ki bu durum basına güzel bir malzeme oluşturmuş, günlerce kadınlar arasındaki bu çatışmalar ilgi ile izlenip, gazete sayfalarında sıklıkla yer almıştır. Bu günlerde gazetelerin sayfalarında kadınlarla ilgili haberlere çok sık yer verildiği gözlenmektedir. Ele alınan konulardan birisini de kadınların askerliği meselesi oluşturmuştur. Bu tartışma Milliyetteki: “Kadınlar Birliği Reisi Hanımlarımızın Askerlik Bile Yapabileceklerini Söylüyor”. Başlıklı haberi üzerine çıkmıştır. Haberin devamında vergi vermek ve askerlik yapma konusunda kadın bakış açıları ortaya koymaktadır. “Bir refikimiz erkeklerle müsavi hak sahibi olan kadınlarımızın yol vergisinden istisna edilmiş olmalarını doğru bulmayarak hanımlarımızdan da yol vergisi alınması fikrini müdafaa ediyordu. Dün Kadınlar Birliğinde Latife Bekir Hanımın bu hususta ki fikrini sorduk. Latife Hanım diyor ki, 144 Cumhuriyet, 19 Nisan 1930. 91 “Çalışan hanımların yol vergisi vermelerine esas itibarı ile taraftarım Yalnız bu mükellefiyet çalışmayan ve nafakalarını kocalarından bekleyen kadınlara teşmil edilmemelidir. Çünkü bu takdirde vergiyi gene erkek verecek, demektir. Benim fikrim şudur, Mademki erkeklere her hususta müsavat iddiasında bulunuyoruz. Onlar gibi vergide verebiliriz. Hatta sade vergi vermek değil, icabında ve bir davet vukuunda askerlik mükellefiyetini de ifaya hazırız. Türk kadını öteden beri cephe arkasındaki hizmetlere alışıktır. Anadolu savaşında kadın sırtında cephane taşıdı. Hatta bizzat cephede erkek gibi harp etti, rütbe aldı, şöhret temin etti ve kahramanlar sırasına girdi. İhtiyaç halinde ve memleketin müdafaası lüzum gösterirse niçin biz de cepheye gitmeyelim? Yalnız, şüphe yok, bünyeleri zayıf ve cefaya mütehammil olmayanlarla küçük çocukları olan kadınlar bu mükellefiyetten hariç tutulmalıdır. Kadın cepheye gider, fakat bu mutlaka harp edecek demek değildir”. Diğer taraftan Efzayiş Suat Hanım demiştir ki; Kadınlar asker mi olsun dediniz, Yo! Biz sulhseveriz, kan dökmekle işimiz yok, yalnız memleketin müdafaası bunu icap ettirirse o başka. O zaman canla başla cephede de çalışırız. Efzayiş Hanım burada biraz duraklamış ve biraz sonra şunları ilave etmiştir. “Dua edin de bütün dünyada kadınlar iktidar mevkiine geçsin. Hakiki sulha ancak o zaman kavuşabileceğiz”.145 Efzayiş Suat hanımın dünyadaki kadınların iktidar mevkiine geçmesi ile gerçek barışa kavuşulacağını ifade eden sözlerinin aksine, kadınların oluşturdukları örgüt içindeki iktidarı elde etme yarışındaki mücadele soğuk bir savaşı da beraberin de getiriyordu. Taraflar arasındaki bu mücadelede sık sık basına konu oluyordu. Kadınlar Birliği azaları ile birliğin eski başkanı arasındaki anlaşmazlığın günlerce sürmesi sonucu bu olay basın tarafından sürekli takip edilmiş, “Kadınlar Birliği idare heyetinde” ifadesi olarak da gazete satırlarında yerini bulmuştur. Haberin devamında da şu açıklamalara yer verilmiştir. ‘Son dedikodular azanın mevkisini sarstı, idare heyetinin istifa etmesi muhtemeldir. 145 Milliyet, 19 Mayıs 1930. 92 Kadınlar Birliği azasının son miting ve neşriyat üzerine uyanan asabiyetleri devam etmektedir. Bilhassa Nakiye Hanımın dünkü nüshamızda intişar eden beyanatı Kadın Birliği hanımlarını büsbütün sinirlendirmiştir. Birlik azasından Saime, Lamia Refik ve Efzayiş Suat Hanımlar C.H.Fırkasına giderek müfettiş Hakkı Şinasi Paşayı ziyaret etmişlerdir. Bu ziyarette hanımlar mitingde gösterilen kolaylıktan dolayı Paşaya teşekkür etmişler ve yapılan dedikodulardan şikâyette bulunmuşlardır. Hanımlar Nakiye Hanımın bu şekilde beyanatta bulunamayacağını zannettiklerini söylemişlerdir. Son idaresizlikler üzerine zuhur eden ihtilaflar birlik heyeti idaresini sarsmış tır. İdare heyetinin istifa etmesi eklenmektedir. Birlik tarafından Ankara’ya miting münasebeti ile telgraflar çekilmişti. Başvekil İsmet Paşa Hazretleri ile B.M.M Reisi Kazım Paşa Hazretlerinden bilmukabele teşekkür telgrafları gelmiştir. 1.6. Kadınların Siyasi Faaliyetlere Başlamaları ve Tepkiler Diğer taraftan kadınlarımızın fırkaya kayıtları devam etmektedir. Birkaç hanımın teklif varakaları Vilayet İdare Heyetine kadar gelmiştir. Bunların evrakı ilk içtimada çıkarılacaktır. Müracaatlar ocak, nahiye ve kaza heyetlerinden geçtiği için Vilayete gelmesi gecikmektedir. 146 Aynı gazetede olayın asıl önemli kısmını oluşturan, kadınların siyasi arena içindeki yerini alabilmesine yönelik olan, fırkaya üyelikleri hakkındaki bir başka haberde kadınların fırkaya azalık için müracaatları hakkındadır. Haberde kadınların azalığı hakkında şunlar yazılıdır, “Yeni belediye intihabatında kadınlardan da namzet gösterilecektir. Şimdiye kadar aza olmak için şehrimizde Fırkaya müracaat eden hanımlar yüzü mütecavizdir. Fırkaya müracaat eden hanımlar, Halk fırkasına kaydedilmek üzere ocak merkezlerine müracaat eden hanımlardan bir kısmı hakkındaki tetkikat ocak, nahiye ve kaza merkezlerince ikmal edilerek Vilayete gönderilmiştir. Vilayet heyeti idaresi bu hafta içindeki ilk içtimada bu hanımlara ait teklif varakalarını tetkik edecektir.”147 146 147 Cumhuriyet, 20 Nisan 1930. Milliyet, 20 Nisan 1930. 93 20 Nisan 1930 tarihli Milliyet gazetesinde kadınlar birliğinin eski başkanı Nezihe Muhittin Hanımın sözlerine karşılık “Fırkaya Müracaat Etti” başlığı altında yer alan haberin alt başlığında “Nezihe Muhittin Hanım’ın son hücumlarından şikâyet edilmiştir” İfadesi yer alırken, birlik bundan sonra içtimai hayır işleri ile meşgul olmaya karar vermiştir.” şeklinde devam eden haberde bazı açıklamalar da yapılmıştır. Son zamanlarda hattı hareketi birçok dedikodulara mucip olan kadınlar birliği idare heyeti azasından Lamia Refik, Efzayiş Suat ve Saime Hanımlar dün fırka müfettişi Şinasi Paşayı ziyaret etmişlerdir. Bu mülakatta idare heyetinin maruz kaldığı şiddetli hücumları mevzu bahis eden bu hanımlar bilhassa Nezihe Muhittin Hanımın tenkitlerinden çok müteessir olduklarını söylemişler ve şikâyette bulunmuşlardır. Fırka bu kabil işlerle meşgul olmadığı için bu görüşmelerin sadece hasbıhalden ibaret olduğu kendilerine bildirilmiştir. Kadın Birliği, hanımların fırkada çalışacaklarını ve son günlerde birlik aleyhinde husule gelen şayanı dikkat cereyanları dikkate alarak artık sadece hayır işleri ile meşgul olmaya ve bunun haricine çıkmamaya karar vermişlerdir. Birlik azasının mühim bir kısmı ve bu teşekküle girmeyi muvafık görmeyen birçok güzide hanımlar bilhassa şimdiki idare heyetinin muhtelif vesilelerle kifayetsizliğinin anlaşıldığı ve çekilmeleri lazım geldiğini söylemektedir. Esasen aza sayısı 400 kadar olan Birliğin Türk kadınını temsil iddiasında olamayacağı ve memleket kadınları namına bazı teşebbüslerde bulunmasının doğru olduğu beyan edilmekte ve Birliğin siyasetle meşgul oluyormuş gibi bir vaziyet alması hayretle karşılanarak, Birliğin nizamnamesine tecavüz mahiyetinde görülmektedir. Esasen kadınlar fırkaya dâhil olabileceklerine göre birliğin, siyasetle uğraşması manasız addedilmektedir. Birliğe kayıtlı olduğu halde şimdiki hattı harekette aleyhte olan kız lisesi müdürü Nakiye Hanım bir muharririmize demiştir ki: “Kadın Birliğinin siyasetle uğraşması doğru değildir. Hâlbuki İdare heyeti üyeleri şimdiye kadar siyasi haklar meselesi üzerinde mücadele eder gibi hareket etti. Ben Birliğin yalnız kadınlara yardım işleri ile meşgul olmasına taraftarım. Esasen kadınlara verilen intihap hakkının mücadele neticesinde alındığına kani olanlardan değilim. Erkekler kadınlığımızın kemalini takdir ederek bu hakkı bahşetmişlerdir. Zaten azası pek az olan Birlikten böyle şeyler beklemeye imkân yoktur. Temennim şudur, Birlik bilhassa amele kadınların şeraiti sıhhiye ve içtimaiyesi kazançlarının mesaileri ile mütenasip olmasını düşünmeli ve bu yolda icap eden teşebbüsatta bulunmalıdır. Siyasi haklarımız için fırka kâfidir. Esasen 94 bütün kadınlar siyasi hakkı kullanmaya henüz hazırlanmış değildir ve bu hakkın verilmesi bittabi analık ve ev vazifesini yapmalarına mani olmayacaktır. Artık kadınlık erkeklik farkı kalmadığına göre kadınların ayrı bir teşekküllü siyasi yapmalarına hiç lüzum yoktur”148. Haberde Kadınlar Birliği’nin siyasi bir teşkilat olmadığı, sivil toplum örgütü olarak görülmesi gerektiği, siyasi faaliyetlerin siyasi parti çerçevesinde yapılmasının doğru olacağı ve ayrıca kadınların erkeklerle aynı siyasi hakları kazanmasından sonra sadece kadın cinsini temsil edecek bir siyasi oluşumun anlamsız olduğu, kadın ve erkeğin birlikte düşünülmesi gerektiği ile ilgili konulara değinilmiştir. Bu habere göre o dönemde kadınların sahip oldukları hakların farkında oldukları, hatta eşitlik duygusunu kolaylıkla benimsedikleri söylenebilir. Demek ki Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme serüveninin ilk aşaması olan belediye seçimlerine katılma hakkını elde edişine kadar ki süreçte, Türk kadını kendini bu kazanımı hak ettiğine iyice inandırmıştı. Bununla beraber kadınlarla ilgili bu gelişmelerin, bilhassa bu mesele ile yakından alakadar olan hanımlar tarafından, titizlikle takip edildiğini söylemek gerekir. O dönem itibariyle toplumdaki bütün kadınların aynı siyasi bilinçle haklarına sahip çıktıklarını söyleyebilmek güçtür. Kadınların siyasi yaşamda aktif olarak rol almaya başladıklarının fiili işaretleri, kadınların fırkaya başvurularıyla kendini göstermeye başlamıştır. “Kadınlar Birliği Etrafındaki Münakaşalar Hararetlendi” başlığı ile verilen 22 Nisan 1930 tarihli Milliyet gazetesindeki yazı dizisinde ilk olarak “Kadınlar Birliğine ihtiyaç var mı yok mu?” Tartışması yer alıyordu. Nezihe Hanımın beyanatına yer verilen yazıda “Kadın Birliği Nasıl Islah Edilmeli? Birliğin Başına Kimler Geçmelidir” sorularına yanıt aranıyordu. Birliğin eski başkanı Nezihe Muhittin Hanımın fotoğrafının da yer aldığı sayfada Kadınlar Birliği etrafındaki dedikoduların hala devam ettiği cümlesi ile giriş yapılmış, her gün Birliğin idari heyetinin istifa edeceği ile ilgili şayiaların çıktığı, Birlik idari heyetinin değişmesi gerektiği ve bazı hanımlarında artık birliğe lüzum kalmadığını düşündüklerinden bahsedilerek yazıya devam edilmiştir.149 İlerleyen günlerde kadınların Belediye seçimlerinde yer almalarına gösterilen tepkiler olumlu şekilde ele alınmaya başlamış, basın tarafından dikkatle takip edilmiş ve meydana gelen gelişmeler, mitingler, konferanslar tüm ayrıntıları ile 148 149 Milliyet, 20 Nisan 1930. Milliyet, 22 Nisan 1930. 95 geniş bir şekilde yansıtılmıştır. Bunun bir örneği de 23 Nisan tarihli Milliyet gazetesinde yer almıştır. Kadınlar Birliğinde Aliye Esat Hanım’ın Verdiği Konferans Kadın Belediyeciliği hakkında Kadın Birliği tarafından seri halde tertip olunan konferansların dördüncüsü dün Kadın Birliğinde Aliye Esat Hanım tarafından verilmiştir. Aliye Esat Hanım nutkunda, son harbin bütün cihan üzerinde yaptığı büyük tesirlere işaret ettikten sonra; “Memleketlerin nüfussuz, kadınların erkeksiz kalması, kadının evden çıkmasını icap ettirmiş, kadın hayatı paylaşmaya başlayınca hürriyeti çoğalmıştır. Dünkü hayatta evinden çıkıp hariç çalışmak aklından bile geçmeyen bir aile kızı bugün muhtelif mesleklerde çalışıyor. Mesela kadının doktor olması bizim için hayal kadar uzak bir işti. Fakat bugün onu bir hakikat olarak karşımızda bulduk ve hiç şaşmadık. Bugün belediyeci kadın da belki biraz yabancı gelecek, fakat yarın iş başında gördüğümüz kadını pek tabii karşılayacağız demiş ve belediye vezaifi hakkında bazı noktalara temas ederek sözlerine şu suretle nihayet vermiştir. “Kadın memleketine, bilhassa kendi mukadderatına kendi ellerinin de karışmasını istiyor. Kadınları toplum hayatına iştirak ettiren milletler hiçbir zaman pişman olmamışlar, bilakis kazandıklarına memnun olmuşlardır. Cumhuriyet hükümeti kadınların bu hakkı muvaffakiyetle kullandıklarını gördükten sonra bu zaruri hakkı neden bir an evvel vermediğine belki de acıyacaktır. Çünkü Türk kadını her zamanki vefakâr ve tevazuu ile mesleğinde de çalışacak ve memleketi için faydalı ve hayırkar olacaktır”. 150 Aliye Hanım’ın konferansı Cumhuriyet gazetesinde de yer almış, gazete konuşmanın Belediye mevzulu olduğundan ve çok alkışlandığından söz ederken, bu konferansın beşinci konferans olduğunu da satırlarında ifade etmiştir. Aliye Hanımın bu konferansta önce belediyeciliğin ne olduğunu açıkladıktan sonra ardından da kadınların belediyecilikte yapabileceklerini sıralamış olduğunu yazmıştır. Gazete, Aliye Hanımın konferansının alkışlandığını yine aynı yazıda belirtmiştir. Konferans sonrasında Konservatuar öğretmenleri ile Konservatuar talebesi tarafından alafranga bir konser verildiği ve kadınların konferans salonunu hıncahınç 150 Milliyet, 23 Nisan 1930. 96 doldurdukları ifade edilmiştir.151 Diğer taraftan kadınların siyasi hakları hala tartışma konusu da olabilmektedir. Bir konferans veren Dr. Kadri Reşat Paşa kadınların evlerinde meşgul olmaları gerektiği kanaatini belirtmiş, bu da kadınların tepkisini çekmiştir. Doğal olarak basın bu tartışmaya da satırlarında yer vermiştir. Cumhuriyet gazetesinin “Şehir Ve Memleket Haberleri” köşesinde Dr. Kadri Reşat Paşanın konferansının kadınların pek hoşuna gitmediği belirtilirken bu hoşnutsuzluğun nedenleri gazete haberinin devamında belirtilmiştir. “Hanımlarımızın Valide Ve Ev Kadını Olması Lazımdır!” Gazete haberin ayrıntılarında şunları yazmaktadır, “Dr Kadri Raşit Paşa’nın geçen konferansında, hanımların ev kadını olmaları hakkındaki bazı sözleri kadınlarımızdan bazıları ve bilhassa Kadın Birliğinin azaları arasında dedikoduya mucip olmuştur. Dr Kadri Raşit Paşanın geçen konferansında, hanımların ev kadını olmaları hakkındaki bazı sözleri kadınlarımızdan bazıları ve bilhassa Kadın Birliği azaları arasında dedikoduya mucip olmuştur. Dr. Kadri Raşit Paşa bir muharririmize şunları söylemiştir. “Ben kadınlarımızın dedikodusundan ve taleplerinden evvel memleketin istikbalini ve neslin kuvvetli yetişmesini düşünüyorum. Bu hususta ihtisasımdan ve otuz senelik tecrübelerinden kuvvet alan bir doktor sıfatı ile düşündüklerimi söylüyorum. Nesli sağlam yetiştirecek olan meme veren ve çocuğunu düşünen annelerdir. Hanımlarımız ne derlerse desinler! Çocuk hakları mütehassısı olan Dr. Kadri Reşit Paşa tarafından Türk ocağında verilen konferans şu sözlerle basında ifadesini bulmuştur: “Bundan evvel, bir darbı mesel haline gelen “Türk kadar kuvvetli “sözünden iftihar duymamak kabil değildi. Hâlbuki şimdi, ince ve zayıf yavruları, solgun benizli çocuklarımızı ve hatta büyükleri gördükçe bu sözün artık kıymetini kaybettiğini ve neslimizin zayıf, naif yetiştiğini görmek ıstırabında kalıyorum. Bu neden oluyor? Bunun muhtelif sebepleri vardır. Fakat bilhassa en başlıcasına çocuğun küçük yaşta aldığı memede aramak lazımdır. Bence Türk milletini yetiştiren, onu kuvvetli bir varlık haline getiren meme veren Türk analarıdır. Meme veren anneye heykel yapmak lazımdır. Hâlbuki son senelerde meme veren anaların azalmaya 151 Cumhuriyet, 23 Nisan 1930. 97 başladığını görüyorum ve bu beni memleketin nüfusu, atisi itibarı ile korkutuyor. Çocuk anaları, çocuklarının koşmasını, sıçramasını, oynamasını hoş görmeli ve çocuğu bundan menetmemelidir. Bu bir spordur. Çocuk havadan, güneşten ve tabiattan mebzul surette istifade edebilmelidir. Hanımlarımızın çocuğuna meme veren ve Türk gibi kuvvetli sözüne layık sağlam yavrular ve güçlü bir nesil yetiştirmelerini temenni ediyorum.”152 Dr Kadri Raşit Paşa kadınları ev kadınlığına ve anneliğe yakıştırdığını ifade eden sözlerini böylece tamamlamıştır. Kadri paşa gibi entelektüel bir şahsın sözlerinden anladığımız bakış açısı bize aydın erkeklerin bile henüz kadınların siyaset meydanında yer almaları konusundaki düşüncelerinin olgunlaşmadığını göstermektedir. “Sekiz hanımın fırkaya kayıt muamelesi” Bu haber Dr Kadri Paşanın sözlerinin yer aldığı sayfada hemen yazının yanı başında bu haber yer almıştır. Bu haber sanki Kadri Paşa ne söylerse ve düşünürse düşünsün artık kadının durdurulamaz yükselişinin ispatı gibidir Ayrıntıda da şu açıklamalar yer almaktadır; “Kadınlarımızın C.H.Fırkasına kaydolunmak için müracaatları devam etmektedir. Şimdiye kadar Fırkanın vilayet heyeti idaresine sekiz hanımın evrakı gelmiştir. Vilayet Heyeti İdaresi bu hanımlar hakkındaki tahkikatı henüz ikmal edememiştir. Bu tahkikat iki üç güne kadar bitecek ve isimler müfettişliğe verilecektir. Vilayet Heyetinde tetkik edilen hanımlar arasında Hakkı Şinasi Paşanın refikası Hanımefendi ile Doktor Reşat Paşanın kerimesi vardır.153 1.6.1. Doktor Mazhar Osman’ın Kadın Hakları Konusunda Yarattığı Polemik Kadınlarla ilgili tartışmaya katılanların biri de dönemin ünlü doktorlarından Mazhar Osman Bey oldu. Mazhar Osman Bey yayımladığı Sıhhi Sahifeler mecmuasında yer alan bir makalesinde: “Kadın infialine zebun, tenasül için yaratılmış pasif bir mahlûktur! şeklinde bir iddiada bulundu. “Dr. Mazhar Osman Bey’in kadınlarla arası açılıyor. 152 153 Cumhuriyet, 25 Nisan 1930. Cumhuriyet, 25 Nisan 1930. 98 Mazhar Osman Bey’in neşretmekte olduğu Sıhhi Sahifeler mecmuasında kadınlara siyasi hak verilmesi münasebeti ile kadınlık hakkında şayanı dikkat bir makale neşretmiştir. Bu makale kadını şöyle anlatmaktadır. “Kadın fikirden ziyade hisle yaşayan bir mahlûktur. Aşırı istekleri olan coşkularını kontrol edemeyen, iradesi zayıf, zorunlu ve aks evi hareketlere ve teamüllere meyyal, kışrı dimağının muadil hassassı az, hemen fizyolojikman tenasül için yaratılmış, pasif bir mahlûktur. Kadın tahakküm için, ezmek için yaratılmamıştır. Mahkûmiyetten, hidayetten ve esaretten zevk alır. Esaretten kurtulmak için çalışırken diğer bir ağın içine düşer. Her ay yarı hastadır. Bir hafta adet görür. Bu zaman sinirleri bozulur. Bir hafta evvel adet hazırlığı, adetten sonrada birkaç gün yorgunluğu sürer. Kadının tatil günleri ayda ancak bir haftadan ibarettir. Dişinin işi sırf gebelik ve çocuğunu emzirmektir. Eline iğne, iplik, hatta tencere, tava daha yakışır. Kucağına çocuğu yakıştığı kadar”.154 Gazete Mazhar Osman Bey’in Sıhhi Sahifeler dergisinde yer alan düşüncelerini satırlarında bu şekilde ifade ederken, kadınların cevap hakkı doğuyor, gazeteler bu tartışmalarla yakından ilgileniyorlardı. Cumhuriyet gazetesi tepkileri şu satırlarla ifade ediyordu. “Kadın Birliği Mazhar Osman Bey’e Teessüf Etti.” Bir hanım, “Biz zaten o yazının katiyetinden emin değiliz. Kadınların analık hakkı inkâr edilebilir mi?” diyor ve ilave ediyor; “Birlik bu makaleye cevap vermeye lüzum görmedi. Yalnız, biz bu münfail kararların ve pek açık hükümlerin katiyeti fenniyesinden şüphe ediyoruz. Çünkü yürüyen kadınlık ve eserleri meydandadır. Kadınlar deruhte ettikleri işlerde muvaffak mı olmuyorlar. Sonra bütün dünya müdekkik ve mütefenninleri bağırıyor. Bir annenin çocuk doğurup büyütmesi ne demektir. Çocuk ilk ve hakiki terbiyeyi ana kucağından alır demiyorlar mı?” Azadan ismini saklayan genç bir hanım da şunları söylemiştir, “Bu hırçın makalenin gazetenizde intişar etmeyen kısımlarına cevap vermek isterim. Allah aşkına bakınız beraber okuyalım. 154 Cumhuriyet, 30 Nisan 1930. 99 Kadınlar erkeklerin işlerine karışsaydılar beşeriyet daha mı düzelecekti? Kadınlara göre elbet düzelecekti. Onlar anadır, sulhperverdir. Kolay muharebe etmezler. Çocuklarını daha iyi talim ve terbiye ederler. Yollar hamamlar temiz olur. Hayır, erkekler öyle demiyor. Hala birçok hükümetler bu hakkı vermiyor. Mussolini bile “kadınlar hayvanlardır” diyerek kendilerini böyle bir hakka layık görmüyor. Kadınların erkeklerin işine karışmasının fena olduğu nereden sabit olmuştur. Mussolini Karakuşi hükümleri ile tanınmış bir kimsedir. Yalnız mücadeleci ve memleketçe tanınmış bir siyaset adamının her yumurtladığı aynı keramettir diye kabul edilemez ya! Birçok memleketliler bu hakkı vermiyor. Ama Türk kadını Cumhuriyetimiz sayesinde bu hakkını aldı.” Makalenin aşağısını takip edelim. “Lakin biz verdik. Hem de iyi ettik. Köpek kadar bile kafası büyümemiş ne ahmaklar, bey’inleri çorak bir topraktan farksız nice ümmiler erkeğiz diye rey sahibi olurlarsa hanımların vatanın siyasetinde bir aşçı yamağı kadar neden alakası olmasın?” “Bu ne müstehzi ve mütehakkimhane bir ifadedir.” 155 “Bunu yazana aşk olsun. Bizden derin derin teessüf ve telehhüfler!” Kadın Birliği heyeti idaresi dün içtima ederek Dr. Mazhar Osman Bey’in neşretmekte olduğu Sıhhi sayfalar mecmuasında kadınlık hakkında yazılan ve ağır hükümleri ihtiva eden makale hakkında görüşmüştür. Birkaç günden beri aza arasında çıkan mütebayin fikirler içtimada esaslı bir ihtilaf şeklini almıştır. Neticede ilmi mahiyet verilmek istenilen bu makaleye cevap verilmemesine karar verilmiştir. Ya bu iş? Bu defada hanımlarla Mazhar Osman Bey karşı karşıya! Kadınlar Birliğinde bir âlem, darılanlar ve hoş görenler… Hanımlar ne diyorlar? Dr. Mazhar Osman Bey tarafından neşredilmekte olan Sıhhi Sahifeler156unvanlı mecmuada kadınlara verilen intihap hakkı münasebeti ile bir makale intişar etmiştir. Mazhar Osman B. bu makalesinde kadının fikirden ziyade hisle yaşayan bir mahlûk olduğundan, tenasül için yaratılmış pasif bir varlık olduğundan ve sairden uzun uzadıya bahsetmektedir. Daha sonra ise Mazhar Osman 155 Cumhuriyet, 1 Mayıs 1930. “Sıhhi Sahifeler” adlı sağlık dergisi. Gazetede sözü edilen derginin ilgili sayısı incelendiyse de Mazhar Osman bey’in söylediği iddia edilen ifadeler tespit edilememiştir. 156 100 bey’in bu sözlerine karşılık kadınların yorumlarına yer verilen bir yazı dizisi oluşmuştur.157 “Bu işin şakası yok!” Hanımların kaşları fena halde çatıldı. Kadın esir değildir ve sadece tenasül için yaratılmış pasif bir varlık olamaz. Doktor Mazhar Osman Bey’in Sıhhi Sahifeler mecmuasında çıkan kadınlara ait yazısını münevver kadınlar âleminde velveleli akisler bıraktığı anlaşılmaktadır. Konu ile ilgili kadın Doktor Semiramis Hanım şunları söylemiştir. “Mazhar Osman Bey, kadının fizyolojik olarak tenasül için yaratılmış bir mahlûk olduğunu söylüyor. Bu iddia tamamen doğru olamaz. Çünkü o zaman kadının hiçbir işe yaramayan insanlar olduğunu kabul etmek gerekecektir. Hâlbuki kadın böylemidir. Eğer bunlar Mazhar Osman Bey’in dediği gibi ayın on beş günü hasta olsalar mesailerine devam etmek imkânı kalmazdı. Sonra Avrupa’nın muhtelif memleketlerinde ağır hizmetlerde çalışan kadınlar olduğunu da unutmamalı. Kadınların yapamayacağı iş yok gibidir” Aynı konu ile ilgili olarak Nezihe Muhittin Hanım da gazetede yayımlanan röportajda şunları söylemiştir, “Hiç şüphe yok ki kadın fikrinden ziyade hisleri ile hareket eden bir insandır. Fakat sadece kadın mı böyle yapar? Erkekler de hisleri ile hareket ederler. Yalnız kadınlar bünye itibarı ile daha zayıf bulunması itibarı ile kadında muhakeme biraz noksandır. Fakat dimağının muadil hassası az olması onun yalnız tenasül için yaratılmış olmasına sebep teşkil etmez. Tenasül ihtiyacına gelince, erkek kadından daha az haris değildir. Ve hatta bilakis gözü kapalı, kör ve sağır denecek kadar haristir. Erkeğin yaptığı düşkünlüklere pek az kadın tenezzül eder. Kadının aşkta en evvel aradığı hülya ihtiyacını tatmindir. Hâlbuki erkek ekseriyetle maddidir. Kadın şüphe yok ki her ay yarı hastadır. Fakat aynı zamanda onun acıya, ıstıraba daha mütevekkiline tahammül ettiği ve hele daha sabırlı olduğunu unutmamalıdır. Bu tahammül kabiliyetini onun her şeyden evvel ana oluşunda aramalıdır. Kadın, mahkûmiyetten esaretten hoşlanır iddiası yanlıştır. Hoşlanmaz ama zaruri tahammül ediyor. 157 Milliyet, 1 Mayıs 1930. 101 Şunu bilmeli ki erkeğin adali kudret ve kabiliyeti mevcutken kadın daima ezilmeğe mahkûmdur. Ben şimdiden sonra kadın işleri ile meşgul olursam ilk yapacağım iş, kadının adali kuvvetini çoğaltmak olacaktır. Bize pehlivan kadınlar lazım. Medeni terbiye, erkeğin merhamet hislerini hürmete tahlil etmek sureti ile kadını adaleli faikıyetin tesirinden kurtarmaya çalışıyor. Erkeğin adaleli tahakkümüne kadının da şeytani zekâsı karşı koyar. Fakat herhalde kadın, Mazhar Osman Bey’in dediği gibi pasif yalnız tenasül için yaratılmış bir mahlûk değildir”. Nebahat Hamit Hanım da bu konuda şunları söylemiştir.158 “Bence böyle bir münakaşa ilmi mecmualarda yapılabilir. Günlük gazetelerde yer bulmamalı idi. Ben bu konuda şahsi fikrimi söyleyecek değilim. Yalnız şu kadarını söyleyeyim. Erkek bazı noktalarda kadından daha zayıftır. Doktorun tavsif ettiği hallerin kadında mevcut olması, onun kıymetinden bir şey kaybetmez. Ben bu fikirdeyim.” Kadınların bu tepkisi, karşısında Mazhar Osman Bey de karşılık verme ihtiyacı hissedip, kadınlar Birliğini hedef alan değerlendirmeler yapmaya başladı. Haber şu şekilde devam ediyordu. “Mazhar Osman Bey Kadın Birliğinden soruyor”. Birlik, kadınlık namına söz söylemek salahiyetini nereden alıyor? Mazhar Osman Bey’in Sıhhi Sahifeler mecmuasında neşrettiği kadının fizyoloji noktai nazarından tetkiki makalesi, kadınlık âleminde derin bir heyecan ve teessür uyandırdı. Kadınlar, Mazhar Osman Bey’e hücum ettiler. Bu şiddetli tepkileri gülerek karşılayan Mazhar Osman şunları söylemiştir. “Kuzum Allah aşkına öğrenmek istediğim bir şey var, biricik Kadın Birliğimiz acaba bütün kadınlar âlemini mi temsil ediyor? Dünya kadınlarının mümessilimidir? Her yerde, her memlekette yazılan, tetkik edilen ilmi, fenni bir mevzuun neşri onları neden iğzap ediyor. Hanımlara sorarım. Böyle ilmi fenni bir yazıdan dolayı, Kadın Birliğinde derhal bir içtimai akdederek, bana alenen izharı teessüf, yani hakaret etmelerine hak ve salahiyetleri var mıdır?” 158 Dönemin Kız Muallim mektebi ikinci müdürü. 102 “Kadınlar daha ziyade hisleri ile hareket ederler demişim. Bu davranışları ile bu sözümün doğruluğunu kendileri gösterdiler. Onların en ufak bir şeyden ortalığı gürültü ve patırtıya boğmaları hisleri ile ve buna karşı benim sükûtum, erkeklerin fikri ile hareket ettiklerine bir misal teşkil etmez mi? Bu sükûtum hayretle karşılanmamalıdır. Bir asabiye doktoru sinirli hastalarına hiddetlenir mi? Diğer taraftan meselenin en mühim ciheti şudur, Ben o yazımla kadınlara hakaret etmedim. Bilakis onları müdafaa ettim. Kadına hakaret etmek isteyen bir adamın hatırına evvela anası, karısı, kızı gelir. Bundan sonra hakaret fiilini işlemesine vicdanı razı olmaz. Yazımı okuyan herkes ve bilhassa hanımlar, Kadın Birliğinin bu galeyanını pek gülünç bulmakta ve mahcubiyetlerini izhar etmektedirler.”159Aynı olay Hürriyet gazetesinde şu satırlarla yer almıştır: “Ben Sıhhi Sahifelerde yazdığım yazıda kadınların aleyhinde değil, lehlerinde yazmıştım. Cinsiyet meselesinde ise fennin ve ilmin söylediğini söyledim. Bu ortaya yeni atılmış bir fikir değildir. Bu hususta kadınlar birliği itiraz etmek için bütün kadınların mümessili midir? Onlar da çok defa bize “hain!”, “zalim!”, “insafsız!” demiyorlar mı? Ben yazımda kadının fizyolojik ahvalinden, haleti ruhiyesinden bahsettim. Kadının tahakküm etmek için yaratılmayan bir mahlûk olduğunu söyledim. İkişer yaşında bir kız ve bir erkek çocuğu beraber oynarlarken erkek kızın saçını çeker ve kız çekingen, himayeye muhtaç bir vaziyet alır. Bu hilkaten böyledir ve ilmin kabul ettiği bir şeydir. Kadın Birliğine verilecek en iyi cevap onların telaşı, siniri, heyecanı, sözleri ve benim sükûtumdur.160 Gazeteler bir yandan Mazhar Osman’la kadınlar birliği azaları arasındaki tartışmalarla heyecanlı bir gündem oluştururken, bir taraftan da kadınların sosyal ve ekonomik hayatta yer alışını anlatan gelişmelerden söz etmektedir. İlk Kadın Hâkim Beyhan Hanım dün ilk defa mahkemeye çıktı. İlk kadın hâkimimiz dün birçok davaların rüyetinde bulundu. İlk kadın hâkim Beyhan Hanım dünden itibaren Birinci Ticaret Mahkemesindeki vazifesine başlamıştır. 159 160 Milliyet, 4 Mayıs 1930. Cumhuriyet, 4 Mayıs 1930. 103 Beyhan Hanım ilk kadın avukatlarımızdandır. Şimdiye kadar birçok mahkemelerde mühim davalar kabul etmiştir. Beyhan Hanım bir müddet evvel hâkimlik için vekâlete müracaat etmişti. Bu müracaat kabul edilmiş, Birinci Ticaret Mahkemesi aza mülazımlığına tayin edilmiştir. Beyhan Hanım dün birçok davaların rüyetinde aza olarak bulunmuştur. İlk kadın hâkimimiz, erkek meslektaşları gibi girift ticaret davalarını büyük bir dikkat ve alaka ile tetkik etmiştir.161 Gazeteler Mazhar Osman ve kadınlar arasında devam etmekte olan tartışmaları da aksatmadan yayımlamaya devam etmektedir. Mazhar Osman’ın gazeteye verdiği demeçten sonra Kadın Birliği reisi Latife Bekir Hanım, Mazhar Osman Bey’in tarizlerine cevaben şunları söylemiştir. “Bugün gazetelere verdiği beyanatı görünce Mazhar Osman Bey’efendinin Kadın Birliğine mensup hanımların sözlerini iyice anlamadıklarını hükmettim. Biz zannederim bunun sadece mesleki bir makale olduğunu söylemiştik. Sonra biz, dünya kadınlığını temsil etmek gibi manasız bir iddiada bulunmuş değiliz. Ortada bir dedikodudur gidiyor. Kadın Birliği içtima akdetti. Kadın Birliği protestoya hazırlanıyor. Ne münasebet efendim. Niçin içtima akdedecekmişiz, niçin protestoda bulunacakmışız? Biz bu makalenin kadınlık kastedilerek herhangi bir tariz yapmak kastı ile yazıldığına kani değiliz. Bütün bu gürültüyü siz gazeteciler çıkardınız! İşiniz gücünüz yok mu Allah Aşkına. Mazhar Osman Bey, sıhhi bir makale yazmış ve bunu sıhhi bir mecmuada neşretmiş. Bunda Kadın Birliğini alakadar edecek bir nokta göremiyorum. Esasen bu makale etrafındaki dedikodular pek çirkin bir şekil aldı. Artık buna bir nihayet verelim. Size tuhaf bir şey söyleyeyim. Ben bu makaleyi “Kadın Birliğinde İnfial levhası ile ilk dedikoduyu ortaya atan gazeteden okudum. Aza hanımlar da öyle. 161 Cumhuriyet, 4 Mayıs 1930. 104 Şu halde biz değil, bizim namımıza gazeteciler infiale kapılmışlar demek oluyor. Pek tuhaf şeyler yapıyorsunuz.. Geçen gün de ne idi o? Bir gazete, Birlik binasının resmini alacak yerde gitmişte arkadaki tahta perdenin resmini çekmiş”. Bundan sonra belediye intibahatı mevzubahis olunmuş ve Latife Hanım bu mesele hakkında demiştir ki, “Şimdilik önümüzdeki intihabat için bir hazırlığımız yok. Fırkadan teklif bekliyoruz. O zamana kadarda kadın belediyeciliği etrafında etüt yapmakta devam edeceğiz. Seri konferanslarımızın sonuncusunu birkaç güne kadar vereceğiz. Bu konferansı Nebahat Hamit Hanımdan rica ettik”. Latife Bekir Hanım Nezihe Muhittin Hanımın “kadını adaleli yapalım, kadın pehlivanlar yetiştirelim” sözlerine karşılık şöyle diyordu. “Hayır! Öyle değil’… Kadının ilim irfan kudreti ile mücehhez olması kâfidir.” Kadın Birliğinde Dün Rozet İşleri Görüşülmüş Ve Dağıtılacak Rozetler Hazırlanmıştır.162 Cumhuriyet gazetesinde de Mazhar Osman Bey’in sözleri ile ilgili bir Fransız karikatürüne yer verilmiştir. Bu karikatürde erkek kadının boynuna üzerinde “diktatör terzi” yazılı bir ip geçirmiştir. Başlıkta da şu satırlar yer almıştır. Kadın kimin esiridir? Böylece aslında kadının erkeklerin değil modanın kölesi olduğu ifade edilmeye çalışılmış, modanın kölesi olan kadınların modacılıkla erkeklerin ilgilenmesi dolayısı ile erkeklerinde dolaylı olarak kölesi sayılacakları görüşüne yer verilerek kadınların hiddetini üzerine toplamaya çalışır gibi bir durum oluşturulmuştur.163 Doktor Mazhar Osman Bey’in kadınlarla ilgili sözleri Cumhuriyet gazetesinde de geniş yer bulmuştur. Bu gazetede, kadınlarla Mazhar Osman arasındaki tartışmalara oldukça ayrıntılı olarak yer vermiştir. Mazhar Osman Beyle Kadınlar Birliği üyeleri arasındaki tartışma basında geniş yer bulmuş ve nihayetinde de uzlaşma ile çözümlenmiştir. Paris’te çıkan aylık İllustration mecmuası son nüshasında Kadın Birliğinin teşebbüsle Sultanahmet meydanında yapılan miting münasebetiyle bir makale yazmış ve Türk kadınlığının bu son muvaffakiyetini takdir ile anarak eski ve yeni 162 163 Milliyet, 5 Mayıs, 1930. Cumhuriyet, 5 Mayıs 1930. 105 Türk arasında bir mukayese yapmıştır. Illustration’un bu yazısı Kadın Birliği’nde memnuniyetle karşılanmıştır.164 1.6.2. Kadın Erkek Eşitliğine Dair Yeni Polemikler Bu dönemde sütunlarından eksik kadın erkek olmuyordu. eşitliği Mesela konusundaki Milliyet tartışmalar “Kadınlar Birliği gazete Reisi Hanımlarımızın Askerlik Bile Yapabileceklerini Söylüyor” başlığı ile verdiği haberde yeni bir tartışma başlatıyordu: Bir refikimiz erkeklerle müsavi hak sahibi olan kadınlarımızın yol vergisinden istisna edilmiş olmalarını doğru bulmayarak hanımlarımızdan da yol vergisi alınması fikrini müdafaa ediyordu. Dün kadınlar Birliğinde Latife Bekir Hanımın bu konudaki fikrini sorduk. Latife Bekir Hanım diyor ki, “Çalışan Hanımların yol vergisi vermelerine esas itibarı ile taraftarım. Yalnız bu mükellefiyet çalışmayan ve nafakalarını kocalarından bekleyen kadınlara teşmil edilmemelidir. Çünkü bu takdirde vergiyi gene erkek verecek demektir. Benim fikrim şu. Mademki erkeklerle her hususta müsavat iddiasında bulunuyoruz. Onlar gibi vergide verebiliriz. Hatta sade vergi vermek değil, icabında ve bir davet vukuunda askerlik mükellefiyetini de ifaya hazırız. Türk kadını öteden beri cephe arkasındaki hizmetlere alışıktır. Anadolu Savaşı’nda kadın sırtında cephane taşıdı. Hatta bizzat cephede erkek gibi harp etti, rütbe aldı, şöhret temin etti ve kahramanlar sırasına girdi. İhtiyaç halinde ve memleketin müdafaası lüzum gösterirse niçin bizde cepheye gitmeyelim? Yalnız şüphe yok, bünyeleri zayıf ve cefaya mütehammil olmayanlarla küçük çocukları olan kadınlar bu mükellefiyetten hariç tutulmalıdır. Kadın cepheye gider, fakat bu mutlaka harp edecek demek değildir.” Diğer taraftan Efzayiş Suat Hanım demiştir ki, “Kadınlar asker mi olsun dediniz. Yooo! Biz sulhseveriz. Kan dökmekle işimiz yok. Yalnız, memleketin müdafaası bunu icap ettirirse o başka. O zaman canla başla cephede de çalışırız. Efzayiş Hanım burada hafifçe duraklamış ve biraz sonra şunları ilave etmiştir. 164 Milliyet, 9 Mayıs 1930. 106 Dua edin de bütün dünya da kadınlar iktidar mevkiine geçsin! Hakiki sulha ancak o zaman kavuşabileceğiz.”165 Bu tartışmalar devam ederken kadınlar bir taraftan da seçimlere hazırlanıyorlardı. Hanımlarımız İntihabada Hazırlanıyorlar Kadın Birliği eylülde icra edilecek olan belediye intihabadında Birlik azasından namzet tefrik edilmesini temin etmek üzere Halk Fırkasına müracaat etmiştir. Fırka bu intihabatta namzetleri meyanında esasen hanımlara yer vereceği ve ayrıca kadınlar namına fırkada namzet gösterilmesi mevzu bahis olmayacağı için birliğin teşebbüsü şayanı kabul görmemiştir. Fakat birliğin vaziyeti? Zaten Kadın Birliğinin tarzı teşekkül ve nizamnamesi yalnız kadınlığa ait içtimai yardım ve hayır işleri ile meşgul olabilmesine müsait bulunduğu için (400) azası ile bütün Türk kadınlığını temsilden bittabi çok uzak olan Birliğin intihabatta gösterilecek namzetlerle iştigali ve intihabatta kadınlarla erkekler arasında sanki bir fark varmış gibi hareket edilmesi hayretle karşılanmakta ve zait görülmektedir. Esasen birlik azasının mühim bir kısmı da, bu teşekkülün konunun, maksatları aleyhine çıkmalarının şiddetle karşısındadırlar. Bu itibarla birliğin kongresi çok hararetli olacağı ve şimdiki idare heyetinin çekilmeye mecbur edileceği anlaşılmaktadır.166 29 Mayıs tarihli Milliyet, Kadın Birliğinin senelik toplantısını yapacağı ile ilgili bir habere gazetenin ilk sayfasında yer ayırmış. “”Cemiyeti Belediye’de Kadın Azalar Seçilecek Kadınlar Birliğinin senelik umumi kongresinin toplanacağı bilgisi, İdare Heyetinin daha önce toplanarak almış oldukları toplantı kararının gazete haberinin yayımlanışından bir gün sonra saat 3’te yapılacağının belirtildiği haberde yer almaktadır. Kadınların belediye seçimlerine intihabadı ile ilgili bir haberin henüz resmi olarak birliğe işar olmasa da kadınların bu konuyu araştırdıkları ifade edilmektedir.167 165 Milliyet, 19 Mayıs 1930. Milliyet, 24 Mayıs 1930. 167 Milliyet, 29 Mayıs 1930. 166 107 31 Mayıs tarihli gazete ise kadınlar Birliğinin belirtilen gün de toplanamadığını ve nedenlerini açıklamaktadır168. Haberde, Kadınlar Birliğinin senelik umumi kongresinin hanım üyelerin çoğunluğunun olmaması nedeniyle yapılamadığı belirtilmektedir. 169 Kadınlar Birliğinin bazı kadınları belediye seçimleri için aday gösterdiği ile ilgili duyumlarında, gerçek olmadığı açıklamalar arasında. Aslında yeni belediye kanununda kadın ve erkek diye bir sınıflandırma olmadığı, şartları uygun olan herkesin belediye azası olabileceği ifade edilmiştir. Seçim zamanı geldiğinde C.H. Fırkası namzetlerini tespit ederken hanımlar arasında da namzet gösterecektir. Fakat bunun için fırka azası olmak şarttır. Her ne kadar fırkaya müracaat eden hanımların muameleleri ikmal edilerek bilfiil aza olmamışlarsa da bu işte pek yakında bitecektir. Kadınlar Birliği Kongresi “Önüne Gelen Gazetecilere Çatıyor.” Allah için görenler söylesin: hanımların tezahüratında topu topu 50 kadın mı vardı, yoksa binlerce mi? Kadınlar Birliği kongresi dün toplandı ve bermutat gazetecilere çattı. Azası 400 küsuru geçen kadınlar birliğinin geçen hafta toplanması lazım gelen kongresi ekseriyet temin edilemediği için toplanamamıştı. Hâlbuki dün nizamname mucibince ekseriyet aranmasına lüzum olmadığından kongre açıldı. Bu içtimaa 35 hanımla Birliğin erkek azasından Tahsin Hamdi Bey iştirak etmiştir. Kongreye Reşide Hanım riyaset etmiş, heyeti idarenin senelik mesai raporu okunmuştur. Raporda birliğe ait muhtelif işlerden bahsedildikten sonra, kadınlara verilen intihap hakkı dolayısı ile hanımlar tarafından yapılan tezahürattan bahseden gazetelerin neşriyatı hilafı hakikat olduğu, bu tezahürata binlerce kadının iştirak ettiği zikrolunmaktadır. Mamafih Latife Bekir Hanım bu cihetin sehven rapora geçtiğini söylemiştir. Rapor okunduktan sonra söz alan Tahsin Hamdi Bey erkek azaya söz hakkı verildiği gibi seçim hakkı da verilmesini istemiştir. Fakat hanımlar bu teklifi kabule yanaşmadıkları için Tahsin Hamdi Bey gerek kendi teklifinin, gerek bunun reddedilmesinin zapta geçmesini istemiş ve geçirilmiştir. Daha sonra Gazi Hazretleri ile Büyük millet Meclisi riyasetine ve başvekâlete tazimat telgrafları 168 169 Milliyet, 31 Mayıs 1930. Üye sayısı 400 iken, katılım 100 hanım civarında olmuştur. 108 çekilmesi karar altına alınmıştır. Müteakiben mevcut 35 aza,11 kişiden oluşan yeni heyeti arasından intihap etmiş ve yeni heyet şu suretle teşekkül etmiştir. Latife Bekir, Efzayiş Suat, Aliye Esat, Mediha, Saime Faik, Lamia Refik, Aliye Halit Fahri, Reşide, Semiha Rauf, hâkim Beyhan ve Halide Nusret Hanımlar.170 Bu arada yaklaşan belediye seçimleri ile hazırlıklar devam etmekte ve kadınların adaylığı konusu basının önem verdiği haberler arasında yer almaktaydı. Namzetler Hazır Gibi! Kadınlar Birliği Önümüzdeki İntihabada Hazır Mı? Efzayiş ve Lamia Refik hanımların namzetliği muhakkak gibi imiş. Kadın Birliği bayramdan sonra sık sık içtimalar akdederek Kadın Belediyeciliği ve belediye intihabadında kadın mevzuları etrafında tetkiklerine devam edecektir. Birlik mahafilin de İstanbul Umumi Meclisinde şehrimiz hanımlarını temsil edecek kadın azanın miktarı hakkında henüz kati malumat yoktur. Mamafih Kadın Birliği resmi mahiyette olmamakla beraber namzetlerini tespit etmiş gibidir. Bilhassa Efzayiş Suat Hanımın namzetliğine tahakkuk etmiş nazarı ile bakılmaktadır. Diğer taraftan Lamia Refik hanımında ismi namzetler arasında zikredilmektedir. Kadın Birliğinin bugünkü binası adedi gittikçe artan azaların hep bir arada toplanışına müsait olmadığı düşünülerek Birliğin diğer bir mahalle nakli düşünülmektedir. Söylentilere göre, Kadın Birliğinin azası arasında Vilayetle Emanetin tevhidinden sonra boşalacak olan Emanet binasının Kadın Birliğine tahsisi hakkında kuvvetli bir temayül mevcuttur. Bu takdirde Birlik şimdikinden pek farklı şerait içinde çalışmak imkânını bulacaktır. 1.7. Serbest Cumhuriyet Fırkasının Kurulması ve Kadınların Katıldığı İlk Seçimlerin Yapılması Milli Mücadele kazanıldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa Meclisteki Müdafaa-i Hukuk grubunu bir parti çatısı altında toplamaya karar vermiş ve bunun neticesinde 9 Eylül 1923 tarihinde, kurulması düşünülen Halk Fırkası’nın nizamnamesi kabul edilmişti. Halk Fırkası ise resmen 11 Eylül 1923’de kuruldu. Bununla beraber simgesel bir önemi olan 9 Eylül Fırka’nın kuruluş günü olarak 170 Milliyet, 9 Haziran 1930. 109 kabul edildi171. Halk Fırkası’nın Genel Başkanı Mustafa Kemal Paşa idi. Cumhuriyetin ilanı ile beraber Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı seçildi. Bundan sonra Mustafa Kemal Paşa’nın Halk Fırkası reisliği devam ettiyse de partiyi fiili olarak İsmet Paşa idare etti172. 1.7.1. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Kurulması 1930 yılına gelindiğinde ülkede sıkıntıların artması Atatürk’ün yeni arayışlara girmesine yol açtı ve Serbest Fırka’nın kurulması gündeme geldi173. Serbest Fırka’nın kurulmasında ülkenin içinde bulunduğu vaziyet ve iç sebepler çok önemli bir yer tutmaktadır. İç sebepler ekonomik ve siyasi nedenler olarak iki başlıkta toplanabilir. Türkiye, 1929–1930 yıllarında çok ağır mali, iktisadi ve siyasi buhranlar geçirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde patlak veren ekonomik buhran bütün Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de etkisini göstermişti. Dünya buhranının Türkiye’deki en önemli sonuçlarından biri dış ticaret hadlerindeki bozulma, ithalat hacmindeki ani daralma ve bütçe gelirlerinin önemli oranda düşüşü idi174. Serbest Fırka’nın kuruluşunda ülkenin içinde bulunduğu siyasi ortamın da önemli payı vardı. Atatürk Cumhuriyet Halk Fırkası’nın politikalarının başarısızlığının farkında idi. Nitekim 1930 yılında yaptığı bir yurt gezisinde yanında bulunan Hasan Rıza Soyak’a düşündüklerini şöyle ifade etmişti: “Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum. Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen şikâyet, dert dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir 171 Yakınçağ Türkiye Tarihi 1908–1980, haz. Sina Akşin, İstanbul, 1993 s.132; Cumhuriyet Halk Fırkası için ayrıca bk. Hikmet Bila, CHP, İstanbul 1999. 172 Tek parti idaresinin devam ettiği bir dönemde,1924 yazında, bir takım rüşvet ve yolsuzluk olaylarının basına yansıması meclisteki muhalefeti harekete geçirmişti. Bu ortamda Atatürk TBMM üyeliği ile askerliğin bağdaşmayacağını gerekçe göstererek meclisteki paşalara ya milletvekilliğini ya da askerliği tercih etmeleri gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Refet, Ali Fuat, Kazım Karabekir ve Cafer Tayyar paşalar milletvekilliğini tercih edip ordudan ayrıldılar. Mecliste güçlü bir muhalefet oluştu. Bazı milletvekillerinin de Halk Fırkası’ndan ayrılması üzerine 29 milletvekili 17 Kasım 1924’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Kazım Karabekir Genel Başkan, Adnan(Adıvar) ve Rauf(Orbay) Beyler Genel Başkan Yardımcısı, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Genel Sekreter oldular. İsminin başında “Cumhuriyet” kelimesinin yer alacağı bir siyasi parti kurulma hazırlıklarının başlamasını Halk Fırkası tepkiyle karşılamıştı. Bu sebeple 10 Kasım 1924 tarihinde toplanan fırka grubu partinin adını Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirdi. Terakkiperver fırkası dini fikirler ve inançlara saygılı olacağını belirtmiş ve liberalizmi savunmuştur. Cumhuriyet Halk Fırkası bu görüşlere tepki göstermiştir. Şeyh Sait ayaklanmasının çıkışından sonra çıkartılan Takrir-i Sükûn kanunu gereği irticayı körüklediği ileri sürülen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 3 Haziran 1925 tarihinde kapatıldı. Bk. Cezmi Eraslan, “Siyasal Alanda Yeniden Yapılanma”, İmparatorluktan Ulus Devlete Türk İnkılâp Tarihi, ed. Cemil Öztürk, Ankara 2005, s.184–185. 173 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1984, s.573–574. 174 Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923–1950), Ankara 1986, s. 207. 110 perişanlık içinde. Ferahlatıcı az şeye rastlıyoruz. Maalesef memleketin hakiki durumu bu işte… Memurlarımız henüz istenilen seviyede ve kalitede değil, çoğu kifayetsiz ve şaşkın. Büyük istidatlara malik olan halkımız ise kendisine mukaddes akideler şeklinde teklin edilen bir sürü batıl görüş ve inanışların tesiri altında uyuşmuş kalmış.”175 Bu düşünceleri seslendiren Atatürk’ün bir arayış içinde olduğu anlaşılıyordu. Üstelik Atatürk’ün gözünde tek partili sistem özel şartların bir gereğinden uygulanıyordu. Yoksa onun için çok partili sistem daha geçerli idi. Bu sebeple, ülkenin içinde bulunduğu durum da göz önüne alındığında, Atatürk’ün yeni bir parti kurulması çabalarına girmesi doğal görünüyor. Atatürk bu iş için en uygun kişi olarak da eski Başbakanlardan ve o sırada Paris büyükelçiliği görevini yürütmekte olan Fethi Bey’i176 seçmişti. Serbest Fırka’nın kuruluşu hakkındaki gelişmeleri Fethi Bey anılarında şöyle anlatıyor: “1930 senesi 22 Temmuz’unda Paris’ten İstanbul’a gelmiştim. Geldiğim gün Yalova’da bulunan Gazi Hazretlerine telgraf çekerek hürmetlerimi arz etmek üzere Yalova’ya gitmeme müsaadelerini rica ettim. Derhal iltifatla cevap verdiler. Ertesi günü Akşamı Gazi’nin yanında bulunuyordum. Ertesi günü eski arkadaşım Rize mebusu Fuat Bey’le görüştüm. Genel durumdan ve memleketin durumundan söz ettik. Kendisinin İsmet Paşa hükümetinden pek şikâyetçi olduğunu öğrendim. Memleketin her tarafından yükselen şikâyetlerin Gazi’nin en yakını bulunanlar arasında bile söylene gelmesine, buna rağmen İsmet Paşa hükümetinin devam etmekte olmasına hayret ettim. Fuat Bey’le konuşmamada Gazi’nin bir muhalif fırka kurulması fikrinde olduğunu anladım. İsmet Paşa hükümetinden bunalmış, bıkmış olan halkın, bu tahammülü aşan durumdan kurtulmak için bir değişikliğe şiddetle ihtiyacı vardı. 24 Temmuz günü Gazi bana Yalova’daki çiftliklerini gezdirdi. Memleket meselelerinden konuştuk. Sonraki günlerde bir Akşam yemeğinden sonra Gazi sofradakilere izin verdi. Ben de kalkmak istedim fakat bana kal işareti yaptı. Kazım Paşa da orada kaldı. Üçümüz yapmış olduğumuz sohbette halkın hükümetten olan şikâyetlerinden söz ettik. 175 Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Ankara 1973, c.II, s.207. Ali Fethi Okyar Mustafa Kemal Atatürk’ün gençlik yıllarından bu yana daima beraber olduğu en eski ve samimi bir dava ve mücadele arkadaşıdır. Atatürk ve Okyar arasındaki bu köklü dava ve mücadele birliği harp Akademisi sıralarında başlamış, İttihat ve Terakki Cemiyeti saflarında, Trablusgarp ve Balkan cephelerinde devam etmiştir. Sonraki yıllarda Ali Fethi Bey iki defa Atatürk’ün Başbakanlığını da yapmıştır. Bu iki dost 1918 yılında beraberce Minber adlı bir gazete de çıkarmışlardır. Bkz. Fethi Tevetoğlu, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete: Minber”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi”, yıl 1988, sayı 13,s.183–193. 176 111 Gazi – Bunun çaresi nedir? Hükümet adamları elbette işi iyi yapmak için çalışıyorlar fakat uygulamada noksanlar görülüyor. Bu noksanları nasıl gidermeli dedi. Ben de bunların yok edilmesi için meclisin vazife yapması gerektiğini söyledim. Gazi bir an düşündü, sonra yüzüme dikkatle baktı. Ben bunun çaresini buldum. Memlekette muhalif fırka kurmak lazımdır. Böyle bir fırka vücuda gelirse mecliste münakaşa daha serbest olur. Mesela siz böyle bir fırkanın başına geçerseniz bildiklerinizi mecliste serbestçe söylersiniz. Bu suretle uygulamada görülen birçok hatanın da önünü almak mümkün olur.“177 Görüldüğü gibi yeni bir parti kurulmasına bizzat Atatürk önderlik ediyordu. Fakat Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkası’nın başında kalacak olması onunla rekabet etmek zorunda kalacağı endişesiyle Fethi Bey’i korkutuyordu. Fakat Atatürk bu konuda güvence verdiği gibi şu sözleri ile de iki parti arasında tarafsızlığını nasıl koruyacağını ortaya koydu: “Cumhuriyet Halk Fırkası reisleriyle çok mücadele edeceğinizi tahmin ediyorum. Fakat ben Cumhuriyet esaslarının kuvvetlenmesini temin edecek olan bu mücadelelere memnuniyetle müsaade edeceğim ve şimdiden söyleyebilirim ki, en kavgalı olduğunuz geceler sizi soframda birleştireceğim. Ayrı ayrı her birinize soracağım. Sen ne dedin ve ne için dedin? Senin cevabın ne idi? Neye isnat ediyordun? Bu günden itiraf ederim ki, bu benim için yüksek bir zevk olacaktır”178. Atatürk bu güvencenin yanında, kız kardeşi Makbule Hanım ve yakını çevresinden bazı kişilerin de partiye katılacakları sözünü vermişti. Nitekim ilk planda Kütahya mebusu Nuri (Conker) Bey’le Erzurum mebusu Tahsin (Uzer) Bey’e yeni fırkaya katılmalarını söyledi Onlar da emredersiniz paşam diyerek kabul ettiler. Daha sonra yine Atatürk’ün emriyle Kars mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey ve Aydın mebusu Reşid Galip Bey fırkaya intisap ettiler. Yeni partinin kurulacağı ile ilgili haberi Cumhuriyet gazetesi “Fethi Bey yeni fırka yapıyor” başlığı ile duyurmuştu. Haberin devamında konu şu şekilde ele alınmıştı: “Dün şayi olan bir habere göre Paris Büyükelçimiz Fethi Bey sefaretten istifa ederek dâhili siyasetle meşgul olacak ve bu maksatla yeni bir fırka teşkil edecektir. Yeni fırka, Cumhuriyet Halk Fırkası umdelerine benzeyen, fakat tatbikatta başka şekil ve tarzda kullanmayı hedefleyen bir program ile çalışacak ve bilhassa memleketin iktisadi vaziyet ve idaresi ile fazla meşgul olacaktır. Fethi Bey yeni fırkanın başında çalışacaktır. Fırkanın teşekkülü ve faaliyete geçmesi birkaç 177 178 Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, yay. haz. Cemal Kutay, İstanbul 1980, s. 377–388. Cumhuriyet, 11 Ağustos 1930. 112 günlük bir mesele olarak telakki edilmektedir. Yeni fırka Cumhuriyet Halk Fırkasına muhalefet edecektir. Gerçekten de Fethi Bey’in bugün İsmet Paşa tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası ile idare tarzı itibariyle bazı bakış açısı farklarını tecelli ettire gelmiş olduğu zaten malum bir keyfiyettir. Kendisinin memleket idaresinde sarih bir bakış açısı göstermeyi ve bu maksatla yeni bir fırka teşkilini tercih ettiği anlaşılmaktadır. Fethi bey bugünlerde fırkasının teşkili hazırlıklarını yapmakla meşguldür. Mecliste bir muhalefet fırkasının teşkili Cumhuriyet Halk Fırkasınca da iyi niyetle karşılanacaktır. Muhakkak olan şudur. Fethi Bey fırkasıyla Meclis şimdiye kadarki farklı vaziyetinden kurtularak önümüzdeki toplantılarda canlı müzakerelere sahne olmaya başlayacaktır.”179 Yeni partinin kuruluşu bu şekilde gazete haberleri aracılığı ile kamuoyuna duyurulmuştu. Sonraki günlerde gazete sayfalarında yeni kurulacak partinin sık sık yer aldığı görülecektir. Nitekim haberin duyulmasının ertesi günü Fethi Bey vermiş olduğu bir beyanatta “her şeyden evvel müzmin hale gelen iktisat buhranına çare arayacağız. Mecliste hükümeti açıkça tenkit edeceğiz” diyordu. Buna karşılık Başbakan İsmet Paşa da gelişmelerden rahatsız olmadığını vurgulamak amacıyla şu demeci vermişti: “Biz yaptıklarımızı bilerek ve inanarak takip eden adamlarız. Fethi Bey’in teşebbüsünü sevinçle karşılarım.”180 Fethi Bey’in ifadelerinden de anlaşıldığı gibi yeni partinin kurulmasına yol açan sebeplerin en önde geleni iktisadi vaziyetin bozukluğu idi. Bu arada Atatürk’ün yönlendirmesi ile bazı milletvekillerinin yeni partiye katılmaları söz konusu idi. Nitekim bunların kimler olacağı konusunda gazete sütunlarında birçok haber çıkıyordu. Yeni parti kurulmasına karar verilmiş olmakla beraber ismi henüz belirlenmemişti. Bu konuda da Atatürk öncülük yaptı. Hazırlık çalışmalarının sürdüğü bir sırada Fethi Bey’in yanına gelerek “Sizin fırkanızın ismini buldum. Serbest Cumhuriyet Fırkası. Bu isme ne dersiniz” dedi? İsim Fethi Bey’in hoşuna gitmişti. Hemen benimsedi ve kabul ettiğini söyledi181. Hazırlıklar tamamlandığında yeni parti programını kamuoyuna duyurdu. Yeni fırka Halk Fırkası’nın sol cenahında liberal, laik, Cumhuriyetçi bir parti olacaktı. Programda, Anayasa’ya dayanan temel ilkelerden söz edildikten sonra, 179 Cumhuriyet, 9 Ağustos 1930. Cumhuriyet, 10 Ağustos 1930. 181 Okyar, a.g.e.,s. 406. 180 113 özel girişimciliğe verilen önem özellikle vurgulanmıştı. Programa göre, özel girişimciliğin kendi yasaları doğrultusunda işleyecek olan ekonomiye, devlet ancak özel girişimciliğin yapamadığı işler açısından müdahale edebilecekti. Diğer yandan sermayenin teşvik edilmesi programın önemli bir ilkesini oluşturuyordu. Programda ayrıca, yabancı girişimcilere güven sağlanması, dış finans çevreleri ile iyi geçinecek doğrultuda çalışmalar yapılması hükümleri yer alıyordu. Programda vergilerin ağırlığından da söz edilerek bunların halk nazarındaki olumsuz etkilerden bahsediliyordu.182 Serbest Cumhuriyet Fırkası 12 Ağustos 1930 tarihinde resmen kuruldu. Cumhuriyet Halk Fırkası pek tepki vermese de gelişmelerden rahatsızdı. Memleketteki kötü gidişatın onlar da farkındaydılar ve halkın yeni partiye teveccüh göstermesinden endişe ediyorlardı. Bu sebeple yeni partiye fazla destek olmadıkları gibi gazetelerin önemli bir bölümü Serbest Fırka’nın aleyhine geçmişti. Buna karşılık Serbest Cumhuriyet Fırkası teşkilatlanma faaliyetlerine hız vermişti. Bu arada Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan Serbest Cumhuriyet Fırkası’na geçecek milletvekillerinin sayısı da tartışma konusu olmuştu. Fethi Bey meclis üye tamsayısının üçte biri olarak 120 milletvekili istemiş, Atatürk’ün araya girmesiyle 70 milletvekilinde anlaşılmıştı.183 İlk aşamada Cumhurbaşkanı’nın seçtiği 14 milletvekilinin Serbest Cumhuriyet Fırkası’na geçmesine izin verildi. Esas itibariyle halk fırkaya büyük ilgi göstermişti. Serbest girişim, tekellerin kaldırılması ve ifade özgürlüğü gibi konulara ağırlık veren partiye kuruluşundan itibaren 12 gün içinde 130 bin kişi üye olmak için başvurmuştu.184 Serbest Fırkaya katılan 14 kadar milletvekilleri yanında, Atatürk bu partiye kız kardeşi Makbule (Atadan) Hanım’ı da üye yapmıştı. Makbule Hanım partinin idare heyetinde yer alıyordu.185 24 Ağustos’ta Serbest Fırkaya giren Makbule Hanım bu vesile ile gazetecilere görüşlerini şöyle beyan etmişti: “Yüksek maksatlarla ve millete, memlekete büyük hizmetler emelleriyle Serbest Cumhuriyet Fırkası teşekkül etti. Bu fırkanın milletin, memleketin bütün ihtiyaçlarını düşüneceği ve rahata ulaştıracağı kanaatiyle ve Ali Fethi Bey’efendiye olan büyük itimadım dolayısıyla intisap ettim. İki fırka yekdiğerinin düşmanı değil, kardeşidir. 182 Cumhuriyet, 13 Ağustos 1930. Okyar, a.g.e., s.416-417. 184 Turgay Uzun, “Atatürk Dönemi Muhalefet Hareketleri”, Türkler, Ankara 2002, c.16, s.575. 185 Abdülhamit Avşar, Bir Partinin Kapanmasında Basının Rolü Serbest Cumhuriyet Fırkası, İstanbul 1988, s. 65. 183 114 Birbirlerinin hatalarını görürler ve tashih ederlerse hedefe daha çabuk vasıl oluruz. Bugün kadınlık erkeklik meselesi yoktur, vatan meselesi vardır. Bugün için bu kadar kâfidir.”186 1.7.2. Kadınların Katıldığı İlk Seçimin Yapılması 1930 yılında yapılan Belediye seçimleri iki yönden önem taşıyordu. Öncelikle, kadınlar ilk defa olarak bu seçimlerde seçme ve seçilme hakkını kullanacaklardı. Bunun yanında, Cumhuriyet döneminde ilk defa birden fazla partinin katıldığı bir seçim yapılacaktı. Belediye seçimleri o dönemin yasaları gereği tek bir günde gerçekleştirilmiyor, her vilayette belirli bir zaman dilimi içinde yapılıyordu. Bu çerçevede seçimler 1930 yılı Eylül başından başlayarak Ekim’in 20’sine kadar sürdü. Serbest Fırka sert bir muhalefet yapıyor, buna karşılık seçimleri kaybetmekten çekinen Cumhuriyet Halk Fırkası devlet imkânlarını da kullanarak olanca gücüyle seçimlere asılıyordu. Propaganda konuşmaları yoğun tartışmalar arasında geçiyor, taraflar birbirlerini suçluyorlardı. İlginç noktalardan biri şu idi. Kadınların bu seçimlerde ilk defa seçilecek ve oy kullanacak olması propaganda konuşmalarında rağbet gören bir unsur olmamış, genellikle bu konu görmezlikten gelinmişti. Karşılıklı suçlamalar arasında yapılan seçimlerin sonucunda Serbest Cumhuriyet Fırkası Ege ve Trakya’da İzmir, Aydın, Manisa ve Edirne gibi vilayetlere bağlı yerlerde 40 civarında belediye başkanlığını kazandı. Serbest Fırka’nın belediye başkanlığını kazandığı önemli bir merkez Samsun olmuştu. Yine ilginç noktalardan biri, Samsun’da Serbest Fırka’ya verilen 3200 oyun 2500’ünün kadınlar tarafından kullanılmasıydı.187 Cemil Koçak’ın eserinde yer alan bir beyannameden anlaşıldığına göre, bu seçimlerde Sabiha Zekeriya (Sertel) Hanım da İstanbul şehir meclisi için bağımsız olarak adaylığını koymuştu.188 186 Cumhuriyet, 24 Ağustos 1930. Cemil Koçak, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası, İstanbul 2006, s.338–340. 188 C.Koçak, a.g.e. s. 271. 187 115 II. BÖLÜM TÜRK KADINININ MİLLETVEKİLİ SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI KAZANMASI Siyasi haklar ve onların uygulanması tarihin seyri içinde ve her coğrafi bölgede çeşitli safhalar gösterir. Çünkü siyasi hak devlet şekli ile doğrudan doğruya ilgilidir. “Devlet bir milletin hukuki şahsiyetidir” dendiği zaman bunun içinde kadın ve erkek topluluğunun milleti teşkil ettiği anlaşılır. Demokratik prensibin en canlı unsuru bütün milleti, erkek ve kadının temsil etmesidir. Buna göre kanun karşısında, sosyal sınıf tanımayan demokratik prensip, millet fertleri arasında erkek ve kadın vatandaşlara eşit şartlara göre tanımaya mecburdur. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyetinde bu haklar kanunlaşmış ve tarihi seyrini tamamlamıştır. 3 Nisan 1930 Belediye, 26 Ekim 1933’de çıkan köy kanununda muhtar, 5 Aralık 1934’de Milletvekili Seçimi Kanunu ile seçme ve seçilme hakları Türk kadınlarına tanınmıştır. Böylece siyasi alanda Türk kadını hemen bütün haklara sahip olabilmiştir. Bu, şüphe yok ki büyük bir İnkılâp hareketi idi. Çünkü kadın da devlet ve hükümet işlerinde sözü geçer ve idarede katkısı olur bir durum kazanmıştı. Bu kanunlar Atatürk’ün isteği ve İsmet İnönü hükümetlerinin teklifi ile TBM Meclisinde müzakere edildiği zaman, fikirlerini açıklayan milletvekilleri olumlu beyanlarda bulunmuşlardır. Atatürk, bu konu için gerek hükümet üyeleri, gerekse çevresinde bulunanlarla konuşmalar yaparken, herkesin fikrine önem vermekle beraber taraftar olanlarla olmayanları karşılıklı konuşturmuştur. Çünkü bir bakıma Türk kadınının henüz bu hakları kullanacak durumda olmadığını söyleyenler vardı. Bu tartışmalar ilgi çekici idi. 189 189 A.Afet İnan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Ankara 1977, ikinci baskı, s.170. 116 2.1. Türk Kadınına Muhtar Seçilme Hakkı Verilmesi ve Basına Yansımaları Türk kadını 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını kazanmış ve bundan sonra tartışmalar daha çok milletvekili seçme ve seçilme hakkı üzerinde yoğunlaşmıştı. Fakat bu arada yeni bir gelişme yaşanarak 1933 yılında Samsun’da yapılan yerel seçimde iki kadın belediye meclisine seçilmişti. O yıllar için önemli bir gelişme sayılabilecek bu olay Akşam gazetesi tarafından şöyle duyurulmuştu: Memleket Haberleri Havzada Belediye İşleri Yeni Seçilen Belediye Heyeti Bir sürü çirkin dedikodulara yol veren Havza Belediye işleri, mülkiye müfettişi Şevki Bey’in teftişinden sonra yeni bir safhaya girmiş ve infisah eden heyetin yerine yeniden intihap yapılmıştı. Son intihapta, şimdiye kadar belediye işlerinde bulunmamış yeni simalar iş başına getirildiği gibi bu arada iki de münevver ve kıymetli hanım aza olarak seçilmiştir. Müttefikan seçilen bu hanımlar, kaymakam, Kadir Bey’in refikası Saadet, Doktor Veysi Tevfik Bey’in refikası Faika Hanımlardır. Memleket işleri hakkında derin bilgileri olan bu iki hanımın belediye azalığına seçilmesi, tarihte ilk müdafaai hukuk teşkilatını yapmak gibi büyük ve eşsiz bir şeref taşıyan Havzalıların inkılâptaki vazifelerini nasıl anladıklarının canlı bir örneğidir. Yeni heyetin reisliğine evvelce Merzifon Belediye reisliğini yapmış olan Şehirlizade Feyzi Bey seçilmiştir.190 1933 yılı 26 Ekim’inde kadınların muhtar olabilmelerine dair kanun çıkarıldı. Yeni kanun kadınlar tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Konunun Cumhuriyet gazetesi tarafından ele alınışı şöyle olmuştur: “Köy kadınına muhtar olmak hakkını veren kanunun kabulü dolayısı ile Kadın Birliği tarafından Reisi Cumhur Hz. ne, Büyük Millet Meclisi Riyasetine, İsmet Paşa Hz. ne, Fırka kâtibi umumiliğine, Dâhiliye Vekâletine teşekkür telgrafları çekilmiştir. Cumhuriyetin 10. yıldönümü bayramının birinci günü Kadın Birliği Taksim’deki Cumhuriyet abidesine bir çelenk koymuş, ikinci günü de Darülaceze’deki çocuklara çikolata ve pasta dağıtmıştır.”191 190 191 Akşam, 16 Ağustos 1933. Cumhuriyet, 1 Kasım 1933. 117 Bu arada aynı gazetede kadınlarla ilgili bir yazı dizisi günlerce sürmüştür: “Kadın Asker Olabilir mi”? Doktor, operatör Nadire Sadi Hanım, kadınların pekâlâ asker olabilecekleri fikrinde olduğunu söylemektedir.192 Muhtarlık seçimlerinde kadınların da yer alması ile ilgili yasa değişiklikleri basında çok fazla haber konusu yapılmamıştır. Haberler daha çok seçim sonrasında seçilen muhtar kadınlar hakkındadır. Bu çerçevede “ Bir hanım Çine Kazası Muhtarı oldu” başlığı ile muhtar seçilen ilk kadından söz edilmektedir: “Çine Kazası Karpuzlu nahiyesi Demir dere köyü muhtarlığına intihap edilen Gül Hanım intihabı münasebeti ile Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey’e aşağıdaki telgrafı göndermiştir. Çok derin saygı ve sonsuz bağlılıklarımla Karpuzlu Nahiyesi kadınlığının şükran ve azim hislerini arz etmekle bahtiyarım”. Şükrü Kaya Bey’in bu el yazısına verdiği cevap şudur: ‘Türkiye’de ilk kadın muhtarı olarak seçilmenizden dolayı sizi tebrik eder ve muvaffakiyetler dilerim’. Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya193 Bir kadının ilk defa muhtar seçilmesi Cumhuriyet gazetesi tarafından sonraki günlerde de haber konusu yapılmıştır: Bir Hanım Çine Kazası Muhtarı Oldu “Son günlerde Millet Meclisinden çıkan bir kanunla İhtiyar heyetleri intihabında kadınlarımızın da rey vermeleri ve intihap edilmeleri kabul olunmuştu. Kanunun mevkii meriyete geçmesini müteakip ilk defa garbi Anadolu’nun kuytu bir köşesinde Çine Kazasına bağlı Karpuzlu nahiyesinin merkezi olan Demirci dere köyünde ve köylülerden “Gül” Hanım isminde 30 yaşında bir Türk kadını birinci muhtar seçilmişti. Gül Hanım ilk mektep tahsili görmüş ve millet tahsili görmüş ve Millet Mekteplerinde Türk harfleri ile de okuyup yazmayı öğrenmiştir. Gül Hanımının muhtar intihap edildiği gün köy halkı davul ve zurnalarla intihap yerine gelmişlerdir. İntihap köy için adeta bayram olmuştur.”194 192 Cumhuriyet, 9 Kasım 1933. Cumhuriyet, 9 Kasım 1933. 194 Cumhuriyet, 15 Kasım 1933. 193 118 Kadın asker olabilir mi sorusuna cevap arayışları sonraki günlerde de sürmüştür. Felsefe Hocası Nezahat Hanım bu soruya “Kadın temsil hakkını haiz olmalı, fakat asker olmamalı” diyerek cevap vermiştir. Nezahat Hanımın konu hakkındaki açıklamaları da siyaset ve askerlik arasında kurulan bağı göstermesi açısından iyi bir örnektir: …erkeğin kadından her itibarla daha büyük bir muvaffakiyetle yapacağı askerlik vazifesi, eğer kendisine temsil hakkını veriyorsa, kadının da evlat yetiştirmesi ve onu vatanın mukadderatında yer tutan bir millet ferdi olarak hazırlaması da erkeğin askerlik vazifesine muadildir. Askerlik kadar ağır ve mesuliyetli olan bu vazife umarım ki ergeç dünya yüzünde kadının temsil hakkını kendiliğinden meydana çıkaracaktır. Nitekim bazı cemiyetlerde bu adımlarda atılmamış değildir. Cumhuriyet rejimimizin kadına belediye ve hatta muhtar intihabı hakkını (seçmek, seçilmek) verdiği gibi temsil hakkını vereceğini de kuvvetle istidlal edebiliriz. Yeter ki doktor, mühendis, hâkim ve ilah… Olan kadın daha az muvaffakiyetle yapacağı askerlik vazifesinden daha fazla muvaffakiyetle başaracağı millet mümessilliği ülküsünü yakından kavramış olsun. Gene bana kalırsa millet hâkimiyetine iştirak ettikçe kadın çalışabileceği ve randımanı fazla olan bir sahada çalışmakla vatan müdafaasına asker üniforması ile değil, belki uzviyetinden kuvvetli olan memuriyeti ile zekâsı ile koşmuş olur.195 Kadın ve erkek arasındaki eşitliğin sadece siyasi katılımla sınırlandırılamayacağı, ekonomik, sosyal ve diğer bütün alanlarda da sağlanması gerektiği konusu ile ilgili bir haber dönem basınında yer almaktadır. Nitekim “Yol Vergisi, Kadınların da Tabii Olması Düşünülüyor” başlıklı haber bununla ilgilidir: “Memleketimizde kadınlar birçok işlerde erkekle aynı hukuka nail oldular. Erkeklerin çalıştıkları hemen bütün sahalarda vazife alıyorlar. Hatta asker olmaları bile mevzuu bahs ediliyor, bu yolda teşebbüsleri düşünülüyor. Kadınların erkekle musavi hukuka sahip olmasına mukabil erkeklere ait mükellefiyetlerden uzakta kalmaları nazarı dikkati celbetmiş ve bazı makamlar bu hususta teşebbüse girişmeye karar vermişlerdir. Şimdiki halde düşünülen, kadınların yol vergisine tabii olmalarıdır. Bu vergi on sekiz yaşından altmış yaşına kadar olan erkeklere mahsustur. On sekizden aşağı, 195 Cumhuriyet, 18 Kasım 1933. 119 altmıştan yukarı olanlarla muhtaç olduğu tahakkuk eden malul olanlar ve birde kadınlar vergiden istisna edilmektedir.”196 2.2. Kadınlara Milletvekili Olma İmkânı Sağlayan Yasanın Çıkması Kadınların milletvekili olabilmelerine yönelik değişikliklerin gerçekleşmesi uzun bir çalışma gerektirmiştir. Esas itibariyle öteden beri, kadınların milletvekili seçmesi ve seçilmesi konusunda talep ve tartışmalar sürmekteydi. En nihayetinde. 1934 yılında Mustafa Kemal ile Başbakan İsmet İnönü bütün gece çalıştılar. Şafakla birlikte Atatürk A.Afet İnan’ı uyandırdı. İsmet İnönü’yle birlikte A. Afet İnan’ın kendisini beklemekte olduğu kitaplığa giren Atatürk, ona şunu söyledi: “İnönü’nün elini öp ve teşekkür et.” Şaşıran A. Afet İnan nedenini sorunca Gazi şöyle açıkladı: “Genel seçimlerde kadınlara oy kullanma ve seçilme hakkı verilmesini hükümet Büyük Millet Meclisi’ne” teklif edecek197” Bu gelişme üzerine Anaya değişiklik teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. 5 Aralık 1934’te Anayasasının 10. ve 11. maddeleri değiştirilerek her Türk kadınına 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkı verildi. 198 Anayasa değişiklikleri şöyledir; 10. Madde : “22 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçmek hakkını haizdir” 11. Madde : “30 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçilebilir”199 Bu Anayasa değişiklikleri çerçevesinde İntihab-ı Mebusan Kanunu’nda (Milletvekili Seçimi Kanunu) 11 Aralık 1934 tarihinde yapılan değişikliklerle anayasayla tanınmış olan bu haklar seçim kanunuyla da düzenlenmiştir.200 196 Cumhuriyet, 27 Kasım 1933. Bertrand Caporal, Kemalizm ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını,(1919–1970), Ankara, 1982, s. 699–700. 198 Aslında kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olması 1924 Anayasa’sı hazırlanırken de söz konusu olmuştu. O dönemde seçme ve seçilme hakkı ile ilgili olarak iki temel öngörü vardı: Birincisi “18 yaşını bitiren her erkek Türk mebus seçme hakkına sahiptir”, ikincisi ise, “30 yaşını bitiren her erkek Türk mebus seçilme hakkına sahiptir” şeklinde idi. Bu öngörüler Anayasa komisyonu’nda görüşülürken sözü edilen haklar “Her Türk” için geçerlidir şeklinde düzenleme yapıldı. Böylece kadınların da seçme ve seçilme hakkına sahip olmasına imkân sağlanacaktı. Fakat TBMM genel kurulunda bu hakların şimdilik yalnız erkeklere tanınması fikri ağır basmış ve maddeler bu yönde değiştirilmiştir. Dolayısı ile kadınlar o dönemde siyasal hak temin etmekten yoksun kalmışlardır. Bk. Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul 1997, s.297. 199 Afet İnan, a.g.e, s.145. 197 120 Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinde en büyük rolü oynayan Atatürk’ün bu konuya ilişkin görüşleri şöyledir; “Bu karar Türk kadınına toplumsal ve siyasal hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak gerekecektir. Türk kadını evdeki uygar yerini yetkili bir şekilde doldurmuş, iş hayatının her safhasında başarılar göstermiştir. Siyasal hayatta, belediye seçimlerinde deneyim kazanan Türk kadını, bu kez de milletvekili seçmek ve seçilmek suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Uygar ülkelerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak bu gün Türk kadının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatla kullanacaktır.”201 Görüldüğü üzere kadınların milletvekili olabilmesi hakkının yasal bir kazanım haline getirilmesi, bir tarihsel olayın sonucunda olmuştur. O günlerin bir tanığı olan Tezer Taşkıran’a göre kadınlara siyasi hakların verilmesini sağlayan güç, 1927’de Kadınlar Birliği’nin açığa vurduğu isteklerle, kamuoyunun artan baskısı olmuştur. Gülay Talaslı “Siyaset Çıkmazında Kadın” adlı eserinde Şirin Tekeli’nin kadınların siyasi kazanımlarını elde etmeleri ile ilgili süreç hakkındaki görüşlerinden şöyle söz etmektedir: “Kadınlara bu hak fiilen kullanılmak için değil, “demokrasiyi simgelemesi” için verilmiştir. Bu nedenle de bir defada değil aşamalı olarak verilmiştir”. Şirin Tekeli önce 1930, sonra 1934’te yapılan bu girişimlerin gerçek nedenlerini ülkedeki siyasal güçlerin ilişkisinde aramaktadır. Atatürk kendisine batı dünyasından yöneltilmekte olan diktatörlük suçlarına karşın bir çare aramaktadır. “Demokratikleşmek, ölçülü, kontrollü bir biçimde demokratik hakları vermekle” bunun çözümü olacaktır. İşte kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkının verilmesi de bu amaca hizmet eden bir adımdır. Çünkü batıda “demokratik” bazı toplumlarda bile kadınlara henüz oy hakkının verilmediği, yani demokrasilerinin kısıtlı olduğu bilinmektedir. 202 Anlaşıldığı üzere Tekeli Atatürk’ün geçici tek parti yönetimine karşı batılı devletlerin basının takındığı tutumun onu böyle bir sonuca yönelttiğini söylemektedir. Nermin Abadan Unat da birkaç kere tekrarlanan bu talepleri dikkate alarak, Şirin Tekeli’nin görüşlerine katılmaktadır. Unat’a göre Atatürk, gerçek bir demokratik sisteme karşı beslediği 200 Afet İnan, a.g.e, s. 150–151. Türkan Arıkan, Atatürk’ün Türk Kadını Hakkındaki Görüşlerinden Bir Demet, TBMM Yayınları, Ankara 1984, s.15. 202 Gülay Talaslı, Siyaset Çıkmazında Kadın, Ankara,1996, s.56. 201 121 katıksız inancın bir kanıtını vermek amacıyla, tek partili bir demokrasiyi sürdürmekle beraber, batıya, Türk kadınlarına siyasal haklar tanımak suretiyle ülkesini nice batı demokrasilerinden daha ileri düzeye getirmek olduğunu göstermek istemiştir.203 Bu düşüncelerin hiç birisine katılmak mümkün değildir. Çünkü Atatürk’ün kadınlara, toplum içinde layık olduğu çağdaş anlamda değer vermek için söylediği sözleri, çok daha öncelere örneğin Karlsbad günlerine kadar götürmek mümkündür. Ayrıca Mustafa Kemal’in kendi düşünce yapısı, Osmanlı Devletinde batıcılar olarak bilinen aydınların düşünce yapısı ile büyük ölçüde paralellik göstermektedir. Atatürk’ün kadın hakları konusunda gerçekleştirdiklerini, yukarıda belirtildiği gibi basit bir takım nedenlere bağlamak doğru değildir. Aksine Atatürkün, Türk kadınlarının Türk erkekleriyle birlikte, onlara eşit bir biçimde yaşamayı sağlayacak haklarını kazanmasını arzu ettiği açıkça ortadadır. Bu konuda kadınların kazandıkları hakları, sadece Mustafa Kemal’in hiç şüphe etmeden amaçladığını, ancak zaman müsait bir hal aldığında gerçekleştirmek gibi bir yöntemi kabul ettiğini düşünmek daha doğru olacaktır.204 2.3. Türk Kadınının Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkını Elde Ediş Sürecinin Basına Yansımaları Türk kadınının siyasi haklarını elde etmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılırken, daha kanun çıkmadan, bir taraftan da kadın adayların kimlikleri tespit edilmeye çalışılıyordu. CHF’nın kadın adaylarının isimlerini ve diğer ayrıntıları içeren bir haber Vakit gazetesinde yer alıyordu. Gazete kadınların adaylıkları ile ilgili bir haberle kadın vekil adaylarını tanıtıyordu: İstanbul Umumi Meclis Azalığına Namzet Gösterilen Adaylar “Bir teşrinievvelde başlayacak olan İstanbul umumi meclisi intihabı için C.H.F. tarafından gösterilen namzetlerin listesini dün basmıştık. Listede sekiz tane hanımın ismi vardır. Bunlardan Nakiye Hanım, herkesin bildiği gibi uzun zaman millet ve mektep işlerinde herkesin sevgi ve saygısını kazanmış bir hanımefendidir. Nakiye Hanım, dört yıldır İstanbul Umumi Meclisinde ve Daimi Encümeninde 203 Leyla Kırkpınar, “Cumhuriyet ve Kadın”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, İzmir 1999, C.III, sayı8, s.105. 204 L. Kırkpınar, a.g.m., s.105. 122 takdir ve gıpta ile karşılanan çok değerli çalışmasıyla hakkındaki sevgi ve saygı duygularını bir kat daha kuvvetlendirmiştir. Paris Büyük elçimiz Suat Bey’in kızı ve Profesör Doktor Hulusi Behçet Bey’in zevcesi olan refika Hulusi Behçet Hanım, İstanbul umumi meclisinde dört yıl azalık etmiş, faydalı olmuş, hürmet kazanmıştır. Bilhassa sıhhat ve içtimai muavenet işlerinde fikirlerinden ve çalışmasından istifade edilmiştir. Refika Hulusi Behçet Hanım, öteden beri Himayei Etfal ve Anneler Birliği gibi hayır ve şefkat müesseselerinde hizmet etmiştir. Safiye Hüseyin Hanım, memleketimizde hasta bakıcılığın onurlu, hatırlı bir meslek olarak teessüs etmesi için çalışmış, hocalık etmiş, hilaliahmer işleriyle meşgul olmuş, fırka teşkilatında hizmeti geçmiş münevver ve kıymetli bir Türk hanımıdır. Kadın Birliği reisi Latife Bekir Hanım da içtimai faaliyeti ile tanınmış, İstanbul umumi meclisi azası olarak hizmeti görülmüş değerli hanımlarımızdandır. Bu hanımların hepsi ecnebi dili bilirler. Listede isimleri olan öteki dört hanım, umumi meclise yeniden gireceklerdir. Bunlardan Resmiye Hanım İstanbul mebusu Doktor Hakkı Şinasi Paşanın refikasıdır. Makbule Hanım, Sivas valisi merhum Hasan Paşanın kızıdır. Göz doktoru Esat Paşanın zevcesidir. Kadınları esirgeme derneği azasıdır. Hakiye Hanım, merhum Şakir paşanın kızı, Sabık Kolordu kumandanlarından Emin Paşanın refikasıdır. Celile Hanım merhum müşir Fuat Paşanın kızıdır., Beyoğlu hastanesi baş hekimi operatör Fikret Bey’in zevcesidir. Paris biçki ve dikiş akademisinden mezundur, Esirgeme Derneği azasıdır. Bu dört hanımefendi de muhitlerinde umumi saygı kazanmış, hayır ve şefkat işlerinde, içtimai faaliyetlerde iyi hizmetleriyle tanınmış kadınlarımızdandır. Umumi meclise namzet gösterilen bu sekiz hanımı da halkımızın istekle intihap edeceğini umuyoruz.”205 25 Eylül tarihli Vakit gazetesi Parlamentolar Birliği konferansının açılış haberine ilk sayfada yer veriyordu. Yıldız sarayında yapılan bu toplantıya murahhasların eşleriyle birlikte katıldıkları, kadın murahhaslarında konferansa katıldıkları haberin ayrıntıları arasındaydı. Aynı sayfada milletvekili adaylarının fotoğrafları da yer alıyordu.206 Mebus İntihabının Tazelenmesi Kararı 27 de Verilecek. 205 206 Vakit, 24 Eylül 1934. Vakit, 25 Eylül 1934. 123 Şehir Meclisi İntihap İçin 25 Bin Liralık Tahsisat Kabul Etti. Yeni Meclisin Mart Ayı Başında Toplanacağı Kaydediliyor. Yukarıdaki başlıklarla çıkan Milliyet gazetesi, Büyük millet Meclisi seçimlerinin yenileneceği haberini onbeş gün önceden satırlarında duyurduğunu yazarken, bu haberin tekzip edilmek istendiğini, ancak yazdıklarının son gelişmelerle haklı çıktığından söz etmektedir. 207 Dönemin kimi gazeteleri ise o tarihlerde İsveç’te Kadınlar Birliğini ilgilendiren bir toplantıyı gazetelerinde halka duyuruyordu. Son Posta “Türk’ün Yüksek Seciyesi”208 başlıklı haberinde İsveçli seçkin bir hanımın Stockholm Kadınlar Birliği şubesinde Türk aile yapısı ile ilgili bir konferans verdiğini ve bu konferansın Türk kadınının dünün ve bugünün mukayese edildiğini bildirmiştir. Ama yine aynı gazetede Kadınların seçme ve seçilme hakkını alma mücadelesi verdiği yıllarda kadınlarla ilgili çok başka söylemlere de yer veriliyordu. “Ev Kadınından Beklenilen” başlıklı haberde kadına Son Posta gazetesinde bambaşka rol biçiliyordu. “Kadın, denilince muhayyilemizde gözleri, dudakları ve umumiyetle yüzü gülümseyen sevimli bir mahlûk belirir. Çatık kaşlılık kadına hiç yaraşmıyor. Kadın, yalnız kendisini değil, kendisi için didinip uğraşan erkeği de güldürmenin sırrını bilmelidir. Erkek, kadına her şeyini verir. Buna karşılık ondan istediği şeyler, şefkat ve sevgidir.”209 Sonraki günlerde milletvekili seçme ve seçilme hakkı konusundaki gelişmeler hızlanmıştı. Nitekim Türk Kadınının mebus seçme ve seçilebilmesi ile ilgili haber Milliyet gazetesinin baş sayfasından büyük puntolarla veriliyordu. “Teşkilat-ı esasiye kanununda değişiklik yapılması istenecek. 50 000 kişinin mebus seçmesi esasının kabulü muhtemeldir. Teşkilâtıesasiye kanunumuzun 10. ve 11.maddelerinin değiştirilmesi için Büyük Millet Meclisine bir tadil teklifi verilecek. Bu teklif Türk kadınına mebus seçmek ve seçilmek hakkının verilmesini istihdaf etmektedir. 207 Milliyet, 14 Kasım 1934. Son Posta, 13 Kasım 1934. 209 Son Posta 3 Aralık 1934. 208 124 Bundan başka 18 yaşını bitirmiş her erkeğe mebus seçimine iştirak hakkını veren Teşkilatıesasiye kanunumuzun bu hükmününde değiştirilmesi ve 22 yaşını bitiren her erkeğe mebus seçilmek hakkının verilmesi mevzubahistir. Diğer taraftan haber alındığına göre hükümet, mebus intihabı hakkındaki kanun da bazı değişiklikler yapılmasına dair bugünlerde Millet Meclisine bir layiha vermek kararındadır. Bu layiha Bakanlar heyetinin bugünkü toplantısında görüşülmüştür. Otuz bin yerine elli bin yurttaşın bir mebus seçmesi esasının kabul edilmesi muhtemeldir.” 210 Ertesi günkü gazete yine aynı konuya yer veriyordu: “Kadınların mebusluğu, şehrimizdeki hanımlar haberi alaka ile karşıladılar.” “Belediye daimi encümeni ayni zamanda yeni intihap teftiş heyeti salahiyetini aldığı için, ilk hazırlıklara başlamıştır. İntihabat için daha sıkı bir şekilde çalıştırılmak üzere, Ankara’dan emir beklemektedir. Bu defa hanımlarımızın da mebus olabilecekleri hakkındaki kayıtlar, şehrimizde çok iyi karşılanmıştır. Bazı hanımlar mebus olmak için kendilerini hazırlıklı bulundurmaktadırlar. Yeni intihapta 50 bin kişiye bir mebus seçilecekse de hanımlarda intihaba iştirak edeceği için Meclisteki mebus adedinde mühim bir değişiklik olmayacağı tahmin edilmektedir”. 211 Bu gelişmelerin aynı tarihli Cumhuriyet gazetesi tarafından yorumlanışı biraz daha farklı. Gazete kadınlara mebus seçme ve seçilme haklarının tanınması, her 50.000 kişinin bir mebus intihap etmesi hakkının 18 yaşından değil 22 yaşından başlaması ile ilgili esaslar “rivayet halinde dolaşmaktadır ifadesi” ile duyurmaktadır212. “Türk kadınının mebus seçmeleri ve seçilmeleri hakkındaki teklif bugün Mecliste görüşülecek.” 213 Yine Aynı tarihte Son Posta gazetesinde “Meclis Bugün Tarihi Kararını Veriyor. Dün Fırka Grubunda Herkesi Sevindirecek Kararlar Verildi” isimli bir haber yapıyordu 210 Milliyet, 3 Aralık, 1934. Milliyet, 4 Aralık 1934. 212 Cumhuriyet, 4 Aralık 1934. 213 Milliyet, 5 Aralık, 1934. 211 125 Türk kadınının Saylav seçme ve seçilmesi için Teşkilâtıesasiye yasasında değişiklik yapılması için Meclise 200 imzalı takrir verilmiştir. Bu takrire göre yasada onuncu maddenin: “23 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk meb’us seçmek hakkını haizdir”… Şeklinde 11. maddenin de: “30 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk meb’us seçilebilir.” Şeklinde değiştirilecektir. Cumhuriyet halk fırkası grubu Bay Cemil Uybadı’nın başkanlığında toplanmış ve şu kararları almıştır: 1- Kadınların meb’us seçilmeleri, seçenlerin yaşlarının 18’den yukarı bir hadde çıkarılması için teşkilatı esasiye kanununda değişiklik yapılması hakkında fırka divanının teklifini İsmet İnönü izah etti. Fırka grubu esas ve usul yönlerinden meseleyi uzun uzun tetkik ettikten sonra Teşkilatı Esasiye ve İntihabı Meb’usan Kanunlarında gerekli olan değişikliklerin yapılmasına müttefikan karar verilmiştir.214 Aynı haber Cumhuriyet gazetesinde de yer buluyordu. “Fırka grubunun dün verdiği tarihi karar” ifadesi de bu olayın Türk basını tarafından kamuya yansıtılışına verdiği önemi gösteren iyi bir örnek oluşturmuştur.215 Milliyet gazetesinin yazdıkları ise şöyleydi: “20 Kadar Kadın Namzet Gösterilecek. Fırkanın Kararları:” “Bu gün öğleden sonra toplanan fırka grubunda teşkilatı esasiye ve saylav seçimi yapılacak değişiklik etrafında görüşmeler olmuştur. Toplantıdan sonra, General Kazım Özalp, İsmet İnönü, Kütahya Saylavı Bay Recep ve Tekirdağ Saylavı Bay Cemil, (200)e yakın saylav azasını taşıyan bir kanun teklifini meclise vermişlerdir. Bu teklif Teşkilatıesasiye yasasında değişiklik yapılmasına dairdir. Teklifte yasanın 10. ve 11. maddelerinin şu şekilde istenmektedir. Madde 10. Yirmi üç yaşını bitiren kadın erkek her Türk mebus seçmek hakkını haizdir. Madde11. 30 Yaşını bitiren kadın erkek her Türk mebus seçilebilir. Teklif yarın sabah toplanmaya davet edilen Teşkilâtıesasiye encümeninde görüşülecektir. Hükümetin Teklifi 214 215 Son Posta, 5 Aralık 1934. Cumhuriyet, 5 Aralık 1934. 126 Bundan başka geç vakit saylav seçimi yasasında bazı değişiklikler yapılması ve aynı yasaya bir madde ilavesine dair meclise bir kanun vermiştir. Yarın alakadar encümenlerde görüşülecek olan bu layiha esaslarına göre, Saylav seçimi yasasının muaddel ikinci maddesinin de şöyle değiştirilmesi teklif olunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri Türkiye Devlet halkından her kırk bin nüfusta bir kişi olmak üzere seçilir. Bir intihap dairesinin nüfusu 40 binden yukarısı için aşağıdaki gibi muamele yapılır. 55 bine kadar 1. 55 bin birden 95 bine kadar iki, 95 bin birden 135 bine kadar üç, 135 bin birden 175001e kadar dört mebus seçilecek ve bu miktardan ziyadesi bu yolda arttırılacaktır. Layihada aynı yasanın 5–11–16–23–58 inci maddelerindeki 18 yaşını bitirenler kaydının “21 yaşını bitirenler” şeklinde değiştirilmesi, bu maddelerde zükür kaydının kaldırılarak yerine “kadın ve erkek” kelimelerinin koydurulması ve yasaya şu maddenin ilavesi teklif edilmektedir. Rey verenlerden, rey verirken hüviyet ve şahsiyetleri belli olmayanların reyi kabul olunmaz. Hükümet bu son maddenin yasaya ilavesini teklif etmesinden maksadının ne olduğunu esbabı mucibe layihasında şöyle anlatmaktadır. Bazı yerlerde kadınlar şahsiyetleri belli olmayacak bir tarzda giyinmektedirler. Hâlbuki her vatandaşın reyini kullanırken hüviyet ve şahsiyetinin bilinmesi intihabatın düzgünlüğü ve dürüstlüğü için elzemdir. Teşkilâtıesasiye ve saylav seçimi yasalarında yapılacak değişiklik hakkındaki teklif ve layihanın encümenlerde tetkiki yarın sabah ikmal edilecek ve öğleden sonra toplanacak olan Meclisi umumi heyetinde her iki teklif görüşülerek kanuniyet kesbedecektir. Cumhuriyet tarihine şerefli bir sahife ilave edecek olan bu kanunları çıkarttıktan sonra Meclis aynı toplantıda intihabadın yenilenmesine karar verecektir. Saylav seçimi yasasında yapılacak değişiklik mebus adedinin azalmasını istihdaf etmemektedir. Kadınlarımız da intihabata iştirak edeceklerinden böyle bir değişiklik yapılması zaruri görülmektedir. Nüfusumuz artmış bulunduğundan beşinci Büyük Millet Meclisinin üyesi 317 yerine 350 ile 360 bulacağı tahmin edilmektedir. 127 Fırkamızın ilan edeceği yeni namzetler arasında yirmiye yakın kadın namzet bulunacağı anlaşılmaktadır. Saylav seçimine nihayet Cumartesi günü başlayacaktır. Meclis İntihabadı yenileme kararından sonra da ay sonuna kadar faaliyetine devam edecektir. 216 Kadın mebus sayısının fırka tarafından 20 olarak belirlenmesinin nedenleri ile ilgili bir açılma haberin ayrıntıları arasında ne yazık ki yok. Ayşegül Yaraman makalesinde bu konuda şu tespitleri yapıyor: “Kadın mebusların sayısı kadınların katılacağı seçimden bir buçuk ay önce belirlenmiştir. Resmi olmasa da bir kota söz konusudur. Ancak kotanın ne denli olumlu ayrımcılık göstergesi olduğunu anlamak günümüzde tartışılan kotanın da olası sakıncalarını görmek açısından önemlidir.” 217 Aynı günkü gazete haberinin devamında şu bilgiler verilmektedir: “Cumhuriyet Halk fırkası Meclis grubu bugün toplanarak Türk kadınına saylav seçme ve seçilme hakkını veren tarihi kararı almıştır. Meclis grubunun bu kararı memleketin içinde ve dışında layık olduğu büyük ehemmiyetle karşılanacaktır. Atatürk’ün gösterdiği yolda ulusu daima iyiye ve ileriye götürecek kararlar alan fırkamızın bu son kararı Türk kadınına içtimai ve siyasi hayatta bütün ulusların üstünde bir yer vermiştir. Cumurluk idaresinin başlangıcından beri hayata giren Türk kadınını fırkamız ilerlik yolunda elinden tutmuş ve muvaffakiyetle yürütmüştür. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak kabil olacaktır. Kanunu medeninin kendisine verdiği bütün içtimai haklara sahip olan Türk kadını evdeki medeni mevkiini salahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatta belediyeler seçiminde tecrübesini yaparak Türk kadınının bu sefer de saylav seçme ve seçilme hakkını almak suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş olur. Türk kadını bundan böyle ulusun mukadderatına hâkim olacaktır. Medeni memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak bugün Türk kadınının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır. Anadolu Ajansı bugün fırkanın bu tarihi kararını yaparken Türk kadınını kutlamayı vazife bilir”. 218 216 Milliyet, 5 Aralık 1934. Ayşegül Yaraman, “Kadın İçermeyen Siyaset”, Toplumsal Tarih, Aralık 2006, sayı 156, s.17. 218 Milliyet, 5 Aralık 1934. 217 128 2.4. Kadın Siyasal Haklarının Yasalaşması Aşamasında Meclis’te Yaşananlar Türk kadınının milletvekili seçme ve seçilme hakkı kazandığı 5 Aralık 1934 tarihli Meclis oturumu tarihi gelişmelere sahne olmuştu. Aynı oturumda milletvekili seçimlerinin yenilenmesine de karar verilmişti. Bu oturumda milletvekillerinin ne tür değerlendirmeler yaptığı haliyle önemlidir. Bu günkü oturumun basına yansımaları şöyle olmuştu: Türk Kadınının Yüksek Hakkı Teşkilatıesasiye’de Değişiklik Meclisin ikinci toplantısı yapıldığı zaman teşkilatı esasiye kanununun 10 ve 11. maddelerinin değiştirilmesine dair olan kanunun her şeyden önce ve müstacelen müzakeresini isteyen takrir okunmuş ve kabul olunmuştur. Takririn kabulü üzerine kürsüye gelen Başvekil İsmet İnönü bu tadili gözeten maksadı en güzel anlatan ve ayrıca bildirdiğimiz nutkunu söylemiştir. İsmet İnönü den sonra kürsüde birbirini takip eden saylavlar Türk kadınlığına verilen bu hakkın inkılâbımızın en yüksek eseri olduğunu söyleyerek kutlamışlardır. Bunun üzerine kanunlar reye konularak ittifakla kabul edilmiştir. Meclis kadınlara saylav seçmek ve seçilebilmek hakkının verilmesi hakkındaki teklifi 258 reyle ittifakla kabul etmiştir. Buna göre teşkilatı esasiye kanununun onuncu ve onbirinci maddeleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Yirmi iki yaşını bitiren kadın erkek her Türk mebus seçmek hakkını haizdir. Otuz yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçilebilir Başbakan General İsmet İnönü’nün güzel sözleri: “Türk kadınlığına verilen intihab hakkı inkılâbımızın en yüksek eseridir” Söz alan saylavların kadınlarımız hakkında söyledikleri, Büyük Millet Meclisinin bugünkü toplantısında Teşkilâtıesasiye kanunun 10. ve 11. maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanunun müzakeresi dolayısı ile Başvekil İsmet İnönü şu nutku söylemiştir: “Yüce saylavlar, kadınların saylav seçmek ve saylav seçilmek hakkına sahip olmaları için yüce katınıza teklif sunuyoruz. Kadınlarımızın Türk tarihindeki haklı yerleri, erkeklerle beraber, daima memleketin ve milletin mukadderatı üzerinde söz ve tesir sahibi olmalarıdır. Türk kadını tarihte ne vakit haklı ve itibarlı yerini bulmuşsa, budun mukadderatı üzerinde kendi tesirini gösterebilmişse, erkeklerle 129 beraber karışık ve güç yurt işlerinde elele çalışabilmişse, işte o zaman, büyük Türk ulusu, kudreti ile medeniyeti ile bütün dünyayı kaplamıştır. Arkadaşlar, Türk kadınının, haklı olduğu yerden ayrılıp, bir süs gibi, bir köşeye konması Türk ananesi değildir. Türk ananesinin ve Türk anlayışının zıddı olan bir usuldür ki onun, Türk memleketlerinde yerleşmesi asırlarca (elemlerinizi ve acılarınızı tekrar uyandırmayayım) geçirdiğimiz felaketlerin başlıcalarından ve esaslılarından birini teşkil eder. Arkadaşlar, eski alışılmış darbı meseleleri tekrar edecek değilim. Ulusumuzun bütün ihtiyaçlarını içinden ve yakından görmüş ve yetişmiş adamlar olarak, inançla söyleyebiliriz ki Türk kadınının geniş alanda ulus işlerin karışmasından istifade etmekteyiz ve istifade edeceğiz. Yakın geleceklerde Türk devletinin Türk ulusunun geniş kudretlerinin sırrı anlaşıldığı zaman bunun başında ilk günden beri Türk inkılâbının Türk kadınına verdiği haklar esaslı bir delil olarak ileri sürülecektir. Bizim bugün yaptığımız bu teşebbüs Büyük Millet Meclislerinin ve Türk İnkılâbının yıllardan beri yürüttüğü siyasanın tam bir varımıdır. İnkılâpçılar, yüce heyetiniz, bunu yurdun ve ulusun menfaati ve iyiliği namına anlayışlarımızın yeni bir belgesi olarak gösterip övünebiliriz. Ancak arkadaşlar, yeni teklifimizle, Türk kadınına bu hakkı bir lütuf olarak veriyoruz kanaatinde asla değiliz. Ve kimse bu kanaatte olamaz. Bizim kanaatimizi bizim ananemiz, Türk kadını için böyle vazifelere girmek esasen hakkı olduğu ve yanlış olarak, zulüm olarak çoktan beri geri bırakıldığı merkezindedir. Diğer birçok memleketlerde nasıl olduğunu şimdi izah etmek istemem. Fakat bir memlekette ki, yurdun her tarafı istilaya uğradığı zaman, kadınlar ateş altındaki erkeklerle beraber omuz omuza çalışırlar, memleketin geri kalan kısmını korumak ve beslemek için tarlanın kara toprağından yiyecek çıkarmaya çalışırlar. Elbet bu mevcudiyetlerin her köşesinde ve her tabakasında söz söylemeye hakları vardır. Herhangi bir ülkede kadınlar bu kadar ağır imtihanlar geçirmişse, orada da kadınlar elbette bizim kanunen verdiğimiz haklara kavuşacaktır. Şart evvela kadınların, bizim kadınlığımız gibi çetin imtihanları göğüslemek için bileklerinde, akıllarında ve yüreklerinde kuvvet olduğunu ispat etmiş olmalarıdır. 130 Yüce arkadaşlar, Türk inkılâbını tarih anlatırken bunun bir kurtuluş olduğunu en başta söyleyecektir. Bu kurtuluş muhtelif safhaları içinde de bilhassa kadınların kurtulmasını anacaktır. Bizim inkılâbımızın bu memlekette görülen birçok ıslahat teşebbüslerinden en baş ayrımlarından biri, kadınlığa verdiğimiz mevki ve kadın haklarını tanımakta gösterdiğimiz isabettir. Türk İnkılâbı denildiği vakit, bunun kadının kurtuluş inkılâbı olduğu beraber söylenecektir. Şimdi almakta olduğumuz teşebbüs bu kurtuluş istikametinin tamamlanması, neticelenmesi ve en verimli hale getirilmesidir. Gelecek Büyük Millet Meclisinde kadın saylavlarla beraber çalışmak, Büyük Millet Meclisinin, kuruluşundan beri bu memlekete getirdiği feyizlerin daha çok genişlemesini, daha ileri verimlerde bulunmasını temin edecektir, kanaatindeyiz. Temiz duru kanaatimiz budur. Arkadaşlar, bizim inkılâbımızı gerek ona önderlik etmekte, gerek onu feyizli ve verimli kılmakta, Atatürk, en anlatıcı bir surette temsil etmektedir. Kadınlar hakkından mahrum edilmekle, Yarı yarıya kötürüm bir hale gelen ulusumuzun üstünden bu baskıyı kaldırması Atatürk’ün başlıca hizmetleri arasında sayılacaktır. Yüksek heyetinizin şimdi gösterdiği tezahürü, Türk ulusunun ilerlemesi ve yükselmesi için çalışan yüce önderimiz Atatürk’ün gayretlerini, sevgi ve saygılarla karşıladığımızın esaslı ve yeni bir delili olarak alıyoruz. Arkadaşlar, fevkalade iyi işler başaran Büyük Meclis bütün umutlarına erişmiş bulunuyor. Memlekete ettiğiniz hizmetlerin en parlaklarından birini, bu gün, Teşkilâtıesasiye kanununun tadili ile yapmış olacaksınız. Gelecek nesil, Dördüncü Büyük Millet Meclisinin büyük işlerini anarken, Türk kadınına bütün hakları vermek, kötü bir sistemin kendilerini karanlıkta bırakan usullerinden onları kurtarmak için gösterdiğiniz gayretleri daima şükranla, minnetle tekrar edecektir. Türk kadınının memlekete hizmetlerini, onun kurtuluşunu tamamlamakla, taçlamış oluyorsunuz. Arkadaşlar, heyeti umumiyesini yüksek onayınıza layık görürseniz, Türk ulusu içinde yeni bir devre açacak olan kanunun müzakeresine geçilecektir. Bu kanun müzakeresi ile Türk kadınına, memleketin şurasında, burasında layık olduğu mevkii vermek için gösterilen tereddütleri zihinlerinden silmiş olacaksınız”.219 219 Milliyet, 6 Aralık 1934. 131 Mecliste Başbakan İsmet İnönü’den sonra sıra da Refik (Konya) Sadri Maksudi (Şebinkarahisar) İsmail Mehmet (Sivas) ve Refik Şevket (Manisa) söz aldılar. Bay Sadri Maksudi kadınların siyasi hakları hakkında bugün hukuk tarihide tebellür etmiş, fikirleri hülasa etmiştir. İsmail Mehmet “Senelerden beri hizmet ettiğimiz padişahlardan biz bu hakkı isteseydik, Türk köylüsü, Türk kadını mebusluk hakkı isteseydi, mükâfat olarak bizi ya ipe çekerlerdi, ya denize atarlardı. Şunu cümleye söylemek isterim ki Türk kadınları, Türk köylüleri sizin saadet yollarınız açıktır ve açılmıştır. Çünkü başımızda Atatürk’ümüz Başbakanımız vardır demiş ve alkışlanmıştır. Refik Şevket, Yaradılış, yaşayış, mevcudiyeti, kendi millettaşları arasında vatandaşları arasında hak birliği esasına dayanan Türk Teşkilatıesasiye’sinde bir gedik vardı. Bugün esasını kabul ettiğimiz birliğin yalnız gedik olan bir noktasını ikmal etmiş olmakla milletin işlerine senelerden beri muvaffakiyetle ve katiyetle ve daima yürüyerek muvaffak olan Halk fırkası bu vazifeyi dahi temin etmek faziletini göstermiş olmakla tarihin en parlak sahifelerine bir yaprak daha ilave etmiş oluyor demiş ve eklemiştir; Amme hukukuna taalluk eden bir hakkın şimdiye kadar açık kalmış olan gediğini kapatmak yolunda bize verilen ve daima arkasında gençlikte bütün milletin refah ve saadet bulduğu Atatürk’ün büyük direktifi ve onları tarif edenlerin çalışmaları kendilerine karşı gösterilen saygıları artırmakla beraber kadınlara karşı zaten mevcut saygı ve sevgimizi arttırmıştır. Müteakiben saylav seçimi yasasında yapılacak değişikliğe ait layiha ve konu ve onay bulunur. Sonra da teşkilatı esasiye yasasının bazı maddelerinin değiştirilmesine dair teklif reye kondu. Teklife 258 kişi rey verdi. Ve kanuna Mecliste mevcut olan 258 kişinin ittifak ile kabul edildiği tam saat on yedide başkan tarafından bildirildi ve sürekli alkışlar yükseldi”.220 Aynı süreç ile ilgili haber Son Posta gazetesinde de ilk sayfada yer buluyordu Millet Meclisi, Kadınlara Meb’usluk Hakkı Verdi, Yeni Meclis Martta Toplanacak 220 Milliyet, 6 Aralık,1934. 132 Büyük Millet Meclisi Kazım Özalp’ın Başkanlığında birbiri ardınca iki toplantı yapmıştır. Meclisin ikinci toplantısı yapıldığı zaman Teşkilatıesasiye Kanununun 10 ve 11. maddelerinin değiştirilmesine dair olan kanunun her şeyden önce ve müstacelen müzakeresini isteyen takrir okunmuş ve kabul edilmiştir. Takririn kabulü üzerine kürsüye gelen Başbakan İsmet İnönü bu tadili gözeten maksadı en güzel ifadelerle anlatan nutkunu söylemiştir. İsmet İnönü’den sonra kürsüde birbirini takip eden saylavlar Türk kadınına verilen bu hakkın inkılâbımızın en yüksek bir eseri olduğunu söyleyerek kutlamıştır. Bunun üzerine kanunlar reye konularak ittifakla kabul edilmiştir. Başbakanın Nutku B.M. Meclisinin bugünkü toplantısında Başbakan İsmet İnönü hulasaten şu nutku söylemiştir: “Kadınlarımızın Türk tarihindeki haklı yerleri, erkeklerle beraber daima, memleketin ve milletin mukadderatı üzerinde söz ve tesir sahibi olmalarıdır. Türk kadını tarihte ne vakit haklı ve itibarlı yerini bulmuşsa, budun mukadderatı üzerinde kendi tesirini gösterebilmişse, erkeklerle beraber karışık ve güç yurt işlerinde elele çalışabilmişse, işte o zaman, büyük Türk ulusu, kudretiyle, medeniyetiyle bütün dünyayı kaplamıştır. Türk kadınının, haklı olduğu yerden ayrılıp, bir süs gibi, memleket işlerine karışmaz bir varlık gibi bir köşeye konması Türk ananesi değildir. Türk ananesinin ve Türk anlayışının zıttı olan bir usuldür ki, onun, Türk memleketlerinde yerleşmesi, asırlarca geçirdiğimiz felaketin başlıcalarından ve esaslılarından birini teşkil eder. Yakın geleceklerde Türk devletinin ve Türk ulusunun geniş kudretlerinin sırrı anlaşıldığı zaman, bunun başında ilk günden beri Türk inkılâbının Türk kadınına verdiği haklar esaslı bir delil olarak ileri sürülecektir. Türk inkılâbı denildiği vakit, bunun, kadının kurtuluş inkılâbı olduğu beraber söylenecektir. Şimdi almakta olduğumuz teşebbüs, bu kurtuluş istikametinin tamamlanması, neticelenmesi ve verimli bir hale getirilmesidir. Gelecek B.M. Meclisinde kadın saylavlarla beraber çalışmak, B.M. Meclisinin kuruluşundan beri 133 bu memlekete getirdiği feyizlerin daha çok genişlemesini, daha ileri verimlerde bulunmasını temin edecektir, kanaatindeyiz” 221 2.5. Seçimler İçin Harekete Geçilmesi Kadınlara milletvekili olma hakkı tanınmasından sonra gerekli hazırlıklara da başlandı. Bu sürecin basına yansıması ise şöyle olmuştu: Saylav Seçimi Hazırlıkları Başladı. Defterler Ayın 20’sinde Askıya Alınacak. Dâhiliye Bakanlığı bu Akşam bütün valiliklere emir vererek Millet Meclisinin intihabadın yenilenmesine karar verdiğini ve yasalarda yapılan değişiklik münasebeti ile defterlerin yalnız erkekler üzerinde değil, kadınlar da dâhil edilmek sureti ile hazırlanmasına başlanmasını bildirmiştir. Bu yeni vaziyet karşısında defterlerin ancak ayın yirmisinde askıya asılabileceği tahmin edilmektedir. Yeni seçimde Cumhuriyet Halk Fırkasının göstereceği namzetler arasında bulunacak kadınların kimler olacağı henüz bilinmiyorsa da bilhassa yüksek tahsil görmüş, hayata atılmış, meslek edinmiş kadınlarımızın namzet gösterileceği anlaşılmaktadır. Saylav seçimi hazırlıklarına devam edilmektedir. Şimdiye kadar ilk müntahiplerin isimlerini gösteren defterler hazırlanmıştır. Bu defterler çoğaltılarak mahallelere gönderilecek ve isimleri olup olmayanlar kontrol edilecektir.222 Aynı süreci Milliyet şöyle anlatmıştı: Bay Refik kadınlarımızın verilen bu yeni haktan bahsederken dün bir evin pırtısı gibi değeri küçültülen Türk kadınını durmadan yürüyen olgunlaşan büyük inkılâbın bu atıma girmesi ile yepyeni bir acuna giriyor, Türk kadınını acun tanır. Erkekten hiçbir savaşta geri kalmamış onunla omuz omuza yürümüş, onunla tarlada beraber çalışmıştır. Ekin kaldırırken, inek sağarken, yavrusuna ninni söylerken dahi erkekten ayrılmayan Türk kadını ulus işlerinde de yüksek varlığını göstermiştir. Baylar, bu kanunla Türk kadını değeri olan yeri buluyor demiş ve sözünü, Baylar sevinelim, öğünelim, çünkü Atatürk’ümüz vardır. Ulus Varolsun (şiddetli alkışlar) Atatürk sağ olsun diye bitirmişti. Bundan sonra Saylav seçimi için bütün valiliklere emir veren İçişleri Bakanlığı defterlerin kadın, erkek beraber hazırlanmasını kadınlarında intihap etmek ve edilmek hakkını haiz olduklarını bildirmiştir.223 221 Son Posta, 6 Aralık 1934. Son Posta, 6 Aralık 1934. 223 Milliyet, 6 Aralık 1934. 222 134 Sonraki günlerde de konu milletvekili seçimleri üzerinde yoğunlaşmıştır: Saylav Seçimi Türk Kadınları Ulu Öndere Minnetlerini Bildirdiler Bu Gün Cumhuriyet Meydanında Büyük Bir Toplantı Var Seçim Hazırlığı İçin İçişleri Bakanlığından Emir Geldi. Saylav intihabatının yenilenmesine dair Büyük Millet Meclisinin verdiği kararı, dün İçişleri bakanlığı İstanbul vilayetine bildirmiştir. Belediye daimi encümeni derhal hazırlıklara başlamıştır. Ancak, belediye intihabatında esasen bütün vatandaşların isimleri yeniden tesbit edilmişti. Onun için defterlerin tanziminde bu sefer güçlük çekilmeyecektir. Çünkü belediye intihabatına da kadınlar iştirak etmiş ve belediye azalığı da esasen kadınlara verilmiş bulunmaktadır. Ancak yaş meselesi noktaları üzerinden tetkikat yapılacaktır. Çünkü Teşkilatı Esasiye kanununun değişmesinden sonra, intihap etmek hakkı 18 yaşını doldurmuş olanlara değil, 22 yaşını doldurmuş olanlara verilmektedir. 224 İstanbul Saylavları Son defa İstanbul’dan 16 mebus çıkmıştı. Yeni vaziyete göre bu rakam üzerinde mühim bir değişiklik olmayacağı anlaşılıyor. Çünkü evvelce olduğu gibi 30 bin vatandaşa bir mebus değil, 50 bin vatandaşa bir mebus isabet edecektir. Yeni değişmede kadınlar da intihap etmek ve edilmek hakkını haiz olduklarından, bu fark gene muvazene bulmuş olacaktır. Ancak yeni mebus intihabı, 1927 nüfus tahririne göre değil, bugün mevcut nüfusumuza göre yapılacaktır. Evvelce İstanbul’un nüfusu (700) bin kadardı. Hâlbuki geçen 7 senede nüfusumuz fevkalade artmış, memleketin her tarafında olduğu gibi, İstanbul’da da nüfus miktarı 1 milyonu geçmiştir. Binaenaleyh mahallelerde her evin nüfusu ayrı ayrı tesbit edilecektir. Bu vaziyete göre, İstanbul’dan çıkan (16) saylavın mecmuu, bu sefer (20) yi bulacağı kuvvetle tahmin edilmektedir. 225 Kadınların Tezahüratı “Teşkilâtıesasiye kanununun değiştirilerek kadınlara da mebus olmak ve intihap etmek hakkının verilmesi, Türk kadınları arasında sonsuz bir heyecan ve sevince vesile vermiştir. 224 225 Milliyet,7 Aralık 1934. Milliyet, 7 Aralık 1934. 135 İstanbul kadınları, Büyük Millet Meclisinin kendilerine verdiği bu medeni haktan dolayı teşekkürlerini ve minnettarlıklarını sunmak üzere bu gün saat 10.30 da Beyazıt Cumhuriyet meydanında büyük bir miting yapacaklardır. Bu hususta İstanbul kadınlar birliği bir program yapmıştır. Programı yapmak ve yarın ki mitingi idare etmek üzere birlik başkanı Bayan Latife Bekir’in riyasetinde bir komite teşkil edilmiştir. Komitede Belediye Meclisi kadın azaları da dâhildir. Bugünkü toplantıda kadınlarımız tarafından hararetli hitabeler irat edilecek, Türk kadınlığının bu tarihi dönüm noktası layık olduğu şekilde, parlak merasimle kutlanacaktır.”226 2.6. Gelişmelere Dair Gazeteci Yorumları Kadınların sahip olduğu yeni siyasal haklar gazete haberlerine yoğun bir şekilde konu teşkil ettiği gibi, dönemin önde gelen gazetecileri de kendi köşelerinde bu gelişmeleri yorumlamışlardı. Ahmet Şükrü Esmer’in “Kafes arkasından kurultaya” başlıklı yazısında konuyla ilgili değerlendirmeleri de şöyleydi: “Büyük kurultayın geçen günkü toplantısı ile değişimimiz yeni bir konağına daha varmıştır. Yüzünden peçesini atarak kadının temiz yüzünü açan, onu kafes arkasından kurtaran cumurluk, şimdide onu en büyük amacına kavuşturuyor. Kadınlarda bundan böyle erkekler gibi, saylav seçecek ve saylav seçileceklerdir. Bu değişim erkekler ile kadınlar arasındaki ayrılığı büsbütün ortadan kaldırmaktadır. Hiç unutmam, yirmi yıl önce Amerika’ya okumaya giderken, Londra’ya uğramıştım. Orada kadınlarla erkekler arasında kanlı bir sokak kavgası gördüm. Madam Pankhurs denilen bir kadının başkanlığı altında saylav seçmek ve seçilmek isteyen bir takım kadınlar bir parkta toplanmışlar. Bu toplantıyı erkekler dağıtmak istemişler. Bunun üzerine kanlı bir kavga kopmuş. İngiltere’den Newyork’a vardığımızda aynı kavganın başka türlüsünü Amerika’da da gördük. Gün geçmezdi ki kadınlarla erkekler sokak ortasında boğuşmasınlar. İngiltere ve Amerika da yıllarca süren uğraşmadan sonra kadınlar artık amaçlarına kavuşmuşlardır. Birçok Avrupa ülkelerinde de kadınlar, uzun ve çetin savaştan sonra siyasal beraberliklerini elde etmişlerdir. Türk kadını amacına sokak 226 Milliyet, 7 Aralık 1934. 136 kavgası ile kavuşmuş değildir. Ancak bu, o hakka daha az değeri olduğunu göstermez. Türk kadını ulusal savaşımızda erkeklerle birlikte çalışmıştır. Büyük önder Atatürk, yıllarca önceki söylevlerinde Türk kadınının Ulusal Savaşı’mızdaki büyük emellerini çok güzel anlattı. Başbakan General İnönü’de geçen gün Türk kadınının Ulusal Savaştaki yararlılığını şöyle anlattı, “Bir memlekette ki, yurdun her tarafı istilaya uğradığı zaman, kadınlar ateş altında erkeklerle beraber omuz omuza çalışırlar, elbette bu mevcudiyetlerin yurdun her köşesinde ve her tabakasında söz söylemeye hakları vardır. Herhangi bir ülkede kadınlar bu kadar imtihanlar geçirmişse, orada da kadınlar elbette bizim kanunen verdiğimiz haklara kavuşacaklardır. Bu sözlerin, General İnönü gibi, Ulusal Savaşımızda kumandanlık yapmış bir adamın ağzından çıkması, onların değimini bir o kadar arttırmaktadır. Sultanlık kadını çok alçaltmak istemiştir. Kırk yıl kadar önce Alman İmparatoru İkinci Wilhelm karısı olan İmparatoriçe ile beraber İstanbul’a gelmiştir. Sultan Hamit’e konuk olan imparatoriçenin Haremi Hümayunu görmeye gitmesi gerek olmuş, uzun çekintiden sonra hareme giren imparatoriçe içeride biraz kaldıktan sonra dışarı çıkarken ağlıyormuş. İmparator neden ağladığını sorduğunda demiş ki: “Hiç bir yerde kadın bu kerte aşağılanamaz.” Kendi saraylarında kadına böyle, gözle bakan sultanların ulus kadınlığını nasıl bir gözle görecekleri anlaşılır. Cumhurluk kadını çarşaflı, yaşmaklı, peçeli buldu. Onun yüreği gibi temiz olan alnını açtı. Ona çalışma, yükselmek olağanlığını verdi. Onu erkekle beraber yaptı. Birçok yıldır kendi kurumu seçimlerini yapıyorlar ve bu kurumlara seçilebiliyorlar. Şimdide bir kurultay içinde en yüksek siyasal hakkı elde etmektedirler. Her hakkın bir borç karşılığı vardır. Cumhurluğun kadından beklediği, yeni kazandığı hakkı kullanırken bu borcu unutmamasıdır. Unutmasın ki, kendisini kafes arkasından çıkarıp kurultaya götüren Atatürk ve Cumhurluktur”.227 227 A. Şükrü Esmer, “Kafes Arkasından Kurultaya”, Milliyet, 7 Aralık 1934. 137 2.7. Kadınların Memnuniyet Beyanları Milliyet Gazetesinde ertesi gün ise Teşkilatıesasiye Kanununu ile kadınlara verilen haklar için Mustafa Kemal’e Kadınlar Birliği’nin Saygı yazısı yer alıyordu. Kadın Birliği’nin Telgrafları “İstanbul Kadınlar Birliği Büyük Önde Kemal Atatürk’e bir saygı ve sevgi telyazısı çekmiştir. Bu Telgraf Şudur: Türkiye Cumhur Başkanı Ulu Kemal Atatürk’e Kurultaydan çıkardığı yasa Türk kadınlığımızın en ulu koruyucusu olan Önder Kemal Atatürk’ün bu uğurda sonsuz gülerini, değerini gene sonsuzluğa götüreceğimize ant içeriz. Türkiye Büyük Ulusu kurultayı General Kazım Özalp’e Bugün Türk kadınının bayram günüdür. Böylece Türk dönenmesi anasını kendi bağrına basarak onu acun kadınlığı üstüne ulaştırmıştır. Bunu düşünen, bunu kutlayan yüce kurultaya Türk kadınını bağrının bütün sarsıntı ve unutulamazlıklarını sunar. İçişleri Yüksek Bakanlığı’na Türk kadını öz değerinin tanındığı bu yüce kadınlığın bu yüceliğe iletilmesi yolundaki çalışmalarınızdan ötürü sonsuz saygılarımı ve temiz yüreğinden kopan duygularını sunar. 228 Kadınlarımızın Bitiği Alkışlarla Karşılandı Meclise gelen kadınlarımızla kız mekteplileri görüşmeleri takip etmişlerdir. Büyük Millet Meclisinin bugünkü toplantısı, kadınlara saylav seçmek ve saylav seçilmek hakkının verilmesinden dolayı Türk kadınlarının Büyük Meclise karşı duydukları güzel duyguların tezahürüne vesile oldu. Millet Meclisinin dünkü toplantısında verilen karar üzerine Türk kadınlığının yalnız kendi budunu içinde değil, bütün acun kadınlığına karşı örnek olmak yolundaki inanını bir kat daha arttırmak için Ankara kız lisesi muallimlerinin davetiyle halkevinde toplanan kadınlarımız saat 15’te kız mektebi talebeleriyle birlikte Büyük Millet Meclisine gelmişler ve Başkan Kazım Özalp Meclise karşı duygularının ifadeleri olan bir bitiğ sunmuşlardır.229 Bütün Kadınlar Sevinç İçinde 228 229 Milliyet, 7 Aralık1934. Milliyet, 7 Aralık 1934. 138 İstanbul Kadını Dün Heyecanlı Bir Mitingle Şükranını İzhar Etti. Cumhuriyet Ve Taksim Meydanlarında Toplanıldı, Nutuklar Söylendi, Abideye Çelenkler Kondu. “İstanbul kadınları, saylav seçmek ve seçilmek hakkını kendilerine veren Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmesi üzerine, dün sabah saat 10.30 da Beyazıt meydanında bir toplantı yapmışlardır. Sabahleyin havanın iyi olması toplantıya iyi bir manzara vermişti. Saat ondan itibaren kadınlar meydanda toplanmaya başladılar. Üniversitenin meydana bakan dış kapısı önüne bir hitabet kürsüsü konmuştu. Gelen hanımlar arasında şehir meclisi kadın azaları, Kadın Birliği azaları, üniversite ve yüksek mektepler kız talebesi, Hilaliahmer Sanat Evi azaları, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Anneler Birliği azaları, Türk Hastabakıcılık Hemşireler Cemiyeti ve daha birçok tanınmış kadınlarımız vardı. Eminönü Kaymakamı Bay Raif’te gelmişti. Saat onbire doğru Cumhuriyet Halk Fırkası İstanbul Vilayeti idare heyeti reisi Bay Cemal, Giresun Mebusu Bay Tarık Us, Emniyet müdürü Bay Fehmi Vural da gelmişlerdi. Şehir bandosu da ayrılan yerde hazırlanmışlardı. Saat tam onbirde bando İstiklal marşını çaldı. Merasim başlamıştı. İstiklal Marşından sonra, İstanbul Kadınlar Birliği azasından Bayan Saadet Refet kürsüye gelerek şu nutku okudu, Bayan Saadet Refet’in nutku, “Ey Tarihin En Mutlu Türk Kadını” “Ey on bin yılın kahrına göğüs geren tarihteki hatun. Bu toprağa evladını, erini veren ak saçlı oğus kadın. Sen ki bağrında kanayan yaraların için o kara günlerde bile ağlamadın. Gözlerinin ısı, ışığı, dudaklarının büklümü, yalnız erdemine yakışan ünlü, utku düşündüğünü anlatıyordu. Bugün artık içinden geldiği gibi kara günlerinin karşılığı olan bu gönenç içinde öğüt duyarak göğsünü kabartırken seni bu güne ileten güneş başlı, tan yüzlü öz evladına duygularını göstermek için sevinç yaşları döküyorsun. Onun göz kamaştıran ışıklı gözlerine bütün bir inançla bakan Türk kadını onda erdemini görürken onaylıyordu ki, bu ışıklı gözlerin nurları gene kendi toprağına gene kendi anasına bakmak için yanıyordu. Arkadaşlar! 139 Bugün sevinç içinde yaşarken, kara günleri gene onuk anılarımız içinde saklayacağız. Bugün talihli olmakla duyduğumuz sarsıntıyı, hepimiz biliyoruz ki, gene her zaman ki gibi yurt için, ulus için, duyuyoruz. Türk kadını nankör değildir. Türk kadını duymaz, görmez değildir. Senelerden beri bağrından kopan seslerine, gözlerinden taşan ulusal ışıkların karşılığı olan, ancak imparatorluk devrinin kanlı tokatları idi. Bu elleri kıran Türkoğlu, anasına layık yeri acun medeniyetin en üstünde ayırdı. Türk kadınlığı, cihan tarihinde Atatürk’ün anası olmakla bugün de, gelecekte de en büyük öğüncü duyacaktır. Harpte yara saran Türk kadınının şifalı eli, ulus işlerinde de kendine yakışan, içinde her zaman kaynayan, taşan öz duyguları ulusu için yüce bir cömertlikle bugünde ve gelecekte seve seve vereceğine yüreğinden kopan en sonsuz, en temiz duyguları ant eder. Arkadaşlar Biz Türk kadınlarına verilen bu ulusal ve siyasal hakkın pek büyük değeri vardır. Bunun almak değil, kullanabilmek davasını kazanabilmek asıl işimizdir. Dünya kadınlığının pek azına verilen bu işin başarılması yüzümüzü ağartacak işlerimizin öncüsü olacaktır. Hayat yolunda bütün meşakkatleri paylaşan kadın bu işte de erkeği ile omuz omuza, başbaşa, yan yana yürümesini bilecektir.230 Kadınlar Birliğinin Levhası Bayan Saadet’in nutkundan sonra şehir meclisi azasından Bayan Nakiye kürsüye geldi. Bu sırada meydanı beyaz bez üzerine yazılı “Türk kadınları birliği” levhası asılıyordu. Bayan Nakiye buna itiraz ederek, “Burada yalnız Kadınlar Birliği azaları değil, bütün Türk kadınları toplanıyor. Kadınlar Birliği, erkekler birliği olamaz. Türk kadını Türk erkeği de vardır, dedi. Bunun üzerine birliğin levhası indirildi.231 Bayan Nakiye’nin Nutku Bayan Nakiye şu sözleri söyledi, “Bugünü gördüğümden dolayı ne kadar sevinç içinde olduğunu bir defa daha tekrar etmek için buraya geldim. Ben, bu meydanın çok kara günlerini gördüm. Düşman teyyarelerinin memleketimiz semalarında dolaştığını, o acı günleri hatırladıkça, sevinç günlerinin şükran borcunu nasıl ödeyeceğini bilmiyoruz. Ne 230 231 Milliyet, 8 Aralık 1934. Milliyet, 8 Aralık1934. 140 yapsak azdır. Türk evladına bir vatan bırakacağız. Bunu size veren Ulu Atatürk’e, Büyük kurultaya minnet ve şükranlarımızı bildirmek için, telyazıları çekmemize müsaade etmenizi rica ediyorum. Arkadaşlar, Biz Türk kadınlarına verilen ulusal ve siyasal hakkın pek büyük değeri vardır. Bunu almak değil, kullanabilmek davasını kazanabilmek asıl işimizdir. Dünya kadınlığının pek azına verilen bu işin başarılması yüzümüzü ağartacak işlerimizin öncesi olacaktır. Türk kadını yüce ulus kurultayında da her yerde olduğu gibi Türk medeniyetine yakışan asil bir temkinlilikle geleceğe kadar götürecektir. Hayat yolunda bütün meşakkatleri paylaşan kadın bu işte de erkeği ile omuz omuza, baş başa yan yana yürümesini bilecektir.232 Türk Kadın Birliğinin Telyazısına Cevap Verdi. Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir’in yazısına Atatürk şu telyazısı ile cevap vermiştir. Latife Bekir Işık, Türk kadınlar Birliği İstanbul Erdemli Türk kadınlığının yeni çalışma yolunda kendine düşen büyük işi güvenle başaracağına kuşku yoktur. Reisi Cumhur Atatürk233 Aynı sevinç dalgası diğer vilayetlerin kadınlarını da kaplamıştı. Dolayısı ile oralardan da coşkulu tepkiler gelmişti. Mesela Milliyetin çeşitli vilayetlerden konuya dair haberleri şöyleydi: “ Edirne, kadınlarımıza saylav seçme ve seçilme hakkının verilmesinden ötürü Edirne kadınları Kız muallim mektebi müdürü Bayan Rabia’nın başkanlığı altında Cumhuriyet Halk Fırkasında genel bir toplantı yaptılar. Bu yönden duydukları sevinci bildirmek için ulu kurtarıcı Atatürk’e, Büyük Millet Meclisi başkanlığı ile baş bakan İsmet İnönü’ye ve fırkanın genel kâtibi Bay Recep’e birer telyazısı yolladılar. Fırka ve belediye başkanlarının arkadaşları Bayan Macide ve Hatice vali bayanı, kültür çevirgenin arkadaşı belediye azasından Bayan Sevinç ve Huriye, Orta Mektep müdürü Bayan Şevket ve Ayşe kadın ile Manyas 232 233 Milliyet, 8 Aralık 1934. Milliyet, 8 Aralık 1934. 141 ocaklarından birer bayanın imzalarını taşıyan bu telyazılarının Atatürk’e çekilmesinden bir örnek alıp bildiriyorum. Türk ulus çocuklarını bağrında yetiştiren Türk kadınına şimdiye kadar esirgenmiş olan siyasal ve sosyal hakkını verdiğinizde Türk ulusunun bütünlüğünü anlatan büyük kurultayın değerli yasasını duyan Edirne kadınları kendilerini yaraştıkları birliğe ve yüceliğe çıkaran Atatürk’e en derin sevgi ve saygılarını sunarak bayram yapmakta olduklarını bildirdiler. Denizli, Bugün denizli kadınlarından birçoğu halkevinde toplanmışlardır. Mebus seçiminde kendilerine verilen haktan dolayı muallim Bedia ve Şükriye güzel sözler söyleyerek sevinçlerini ortaya koymuşlardır. Büyüklerimize teşekkür telyazısı çekmeyi kararlaştırmışlardır. İzmir, İzmir kadınları sevinç içindedirler. Atatürk’e çektikleri telyazısında demişlerdir ki, “Büyük kurultayın Türk kadınlığı için verdiği son kesimden duyduğumuz sonsuz sevincini büyük Atatürk’e ulaştırır ve ordularla bağ atir yetiştiren Türk analarının coşkun sevinç ve bağlantılarını sunarız. Kadınlar öğleden sonra muazzam tezahürat yaptılar. Fırkada toplanarak Cumhuriyet meydanına gittiler. Atatürk’ün heykeline müteaddit çelenk koydular. Fırka üyesinden Nevzat söyledi. Kadınlar buradan fırkaya giderek fırkacı bay Avniye teşekkürlerini bildirdiler.234 8 Aralık 1934 tarihinde Akşam gazetesi ise “Kadınlarımızın Toplantıları” başlıklı bir haberi ilk sayfadan halka duyuruyordu. Her Taraftan Büyüklerimize Meclise telgraflar çekiliyor. Adana - Bugün öğleden sonra saat 14 de sayıları binleri geçen kadınlarımız Halkevinde toplandı. Halkevi Başkanı Kemal, bu toplantının maksadını anlattıktan sonra Güzin Evren, Esma Nayman, Şemsa İscen Türk kadınına da erkekler gibi saylav seçmek ve seçilmek hakkını veren yeni yasanın büyük değerini ve manasını anlattılar ve yeni hakla Türk kadınının yeryüzü kadınlığına güzel bir örnek olacağını söylediler. Sözler uzun ve sürekli alkışlarla karşılandı. Toplantının sonunda Atatürk’e, kurultay başkanı General İsmet İnönü’ye C.H.Fırkası Genel Yazganı Recep’e saygı ve teşekkür telyazıları gönderilmiştir. 234 Milliyet. 8 Aralık 1934. 142 Edirne - Edirne kadınları, meclisin Türk kadınlığına saylav seçme ve seçilmek hakkını vermiş olmasından ötürü dün Halkevinde büyük bir toplantı yaparak meclisin bu kararını şükranla karşılamış ve başta K.Atatürk olmak üzere Millet Meclisi Başkanlığı’na, Fırka Genel Kâtipliği’ne sevinç ve şükranlarını telyazısı ile bildirmişlerdir”. 235 Son Posta gazetesi 9 Aralık günü ilk sayfada “Kadınların Yeni Kazancı” başlıklı bir habere yer veriyordu. “Saylav (meb’us) seçimi yenileniyor. Büyük Kurultay; elinde kalan birkaç töreyi (kanunu) de çıkardıktan sonra, yerini yeni kurultaya bırakmak üzere dağılacaktır. Bu seçimi, önceki seçimlerden ayıran başlıca çizgi, işe kadının karışmasıdır. Türk kadını, geçmişin hiçbir çağında bugünküne benzer saygı kazanmış değildi. Onu kafes ardından kurtarıp aydınlığa çıkaran, Atatürk’ün Türkiye’si oldu. Erkekle kadın, birkaç yıldır el ele, omuz omuza birbirlerine destek olarak, birbirlerinden hız alarak yürüyorlar. Şimdi yeni saylav seçiminde de yer alacaklarına göre erkek arkadaşlarından siyasal varlık açısından da ayırt edilemeyecekler demektir. Kadın için Avrupa ülkelerinde, erkeğin yarısıdır, derler. Ancak bu söz, ağızda kalır. İş üzerinde kendini göstermez. Kadın, Avrupa’da birkaç ülkeyi dışarıda bırakırsak, erkeğin olsa olsa dörtte biridir. Bizde ise, bugünkü türesile kadın, erkeği bütünleştiriyor. Kadının girmediği yer kalmadı. Yarın, onları Ulusal Kurultay’da göreceğiz. Seçilmek biraz da beğenilmektir. Kadın her yerde seçilmesini sever. Onu seçmeyenlere gücenir. Ondan dolayı kendi seçerken de titiz olacağı gibi seçeceğini de gelişigüzel seçmeyecektir. Ancak onlarda inansınlar, bilsinler ki kendilerini en büyük ulus işlerine karıştırırken, gönüllerimizdeki yerinden çıkarmayı düşünmedik. Kadın, evinde yine kadın olarak, beşiğinin başında yine anne olarak kalacaktır. Çünkü kadının en değerli varlığı, kocasının arkadaşı, çocukların anası oluşundadır”.236 O tarihte Yine Son Posta gazetesinde Türk kadınına mebus seçilme hakkı ile ilgili Bir Fransız muharririne gönderme yapılıyordu. Türk Kadını, Türk Erkeğinden Farksız 235 236 Akşam 8 Aralık 1934 Son Posta, 9 Aralık 1934. 143 “Türk kadınına mebus seçmek mebus seçilmek hakkı verildi. Fransız muharrirlerinden Vautelin’in kulakları çınlasın! İki üç yıl kadar oluyor, Türk kadınına belediye azası seçmek ve seçilmek hakkının verildiği zaman işitmiş, yanlış anlamış, Türk kadınının belediye değil mebus seçimi işinde rol oynayacaklarını sanarak, Fransa’da el’an halledilemeyen bu mesele münasebetiyle: — İngiliz kadınları, Alman kadınları, Amerikan kadınları, Türk kadınları bizi geçtiler, diyordu. Fransız yazıcısının iki, üç yıllık bir aldanışı var, söylediği geçiş yeni tahakkuk etmiştir. Fransa’da ise mesele, üzerinde muhtelif münakaşalar doğurarak, el’an sürüp gitmektedir: Kadınlara mebus seçiminde hak verelim mi, vermeyelim mi? El’an günün meselesidir. Votel’e bakarsanız, Fransız kadınının genel topluluk itibariyle böyle bir hak istediği yoktur, lehte olanların sayısı: “ Dört saçı kırkık ile beş saçı kesiği geçmez, o halde mesele etrafında fırtına koparmanın sebebi ne?” Bu, işin Votel tarafından latife ile karışık görünüşü. Birde “nazari bilge” bakımından görünüşü var ki, onu da Tan’ın” dilinden dinlemiştim unutmadım: “Bir demokrat hükümet bütün halkın verdiği reye dayanır, Fransız ihtilalinde ilan edilen Hukuku Beşer beyannamesinden ilham alır. Halk denilen topluluk yalnızca erkekten ibaret değildir. Cins farkı gözetilmeksizin, “faili muhtar” olan bütün insanların hepsine birden denir. Bu insanların “faili muhtar” olan iradeleridir ki, içtimai cemiyeti evvela teşkil, sonra idare eder. Bu topluluğun içinden, bu topluluk konserinin içinden kadını nasıl çıkarabiliriz? Hangi hakla? Hangi kurala dayanarak? Meselenin iki bakımının bir yüzü var, bilge bakımından hakkı olduğu muhakkaktır. Fakat bu hakkı kullanmak isteyip istemediklerine gelince, üzerinde münakaşa etmektense, doğrudan doğruya kendilerine müracaat edip birer birer fikirlerini sorarak meseleyi niye halletmediklerine şaşıyorum. 144 Her neyse, Fransızları kendi münakaşalarına bırakalım, bizim için şimdi yapılacak birinci şey kadınlarımızı tebrik etmek, ikinci şey de, bu kazancı bir durak sayıp sayısal hayata yavaş yavaş ve ihtiyatla canlılık vermeye çalışmaktır. 237 Kadınların tezahüratı var gücüyle devam ediyor ve basına da malzeme oluşturuyordu. İşte bunun örneklerinden biride şöyleydi. Türk Kadınları Dün de Coşkun Tezahürat Yaptılar İstanbul Kız Lisesinde Ve Kadınlar Birliğinde Yapılan Kutlama Seçim Hazırlıkları Devam Ediyor “İstanbul kadınlar birliği dün saat on altıda, Birlik merkezinde bir toplantı yapmışlardır. Ayrıca, İstanbul’un en eski Kız mektebi olan İstanbul Kız Lisesinde merasim yapılmıştır. Türk kadınlığına Ulu Önder Atatürk’ün ölmez bir armağanı olarak verilen saylavlık hakkı İstanbul Kız Lisesinde urunç (sevinç)ile alkışlanmış ve büyük öndere sonsuz bağlılıklarını bir daha söyleyerek kültür bakanlığı eli ile şu telgraf çekilmiştir. Kültür Bakanlığı’na, Yurdu saran aydınlığın Türk kadınına yerini göstermesini okulumuz talebesi urunçla alkışladı. En güzel şeyleri göreceklerinin inancını, ısı değimleri ile anlatırken kulduk yankusunu yurt kardeşlerini gönence eriştirmek için öz canları ile çalışmaya ant ettikleri Ulu bakanlığın eli ile Atatürk’e ulaştırılmasını dilediler.”238 Kadınlar Birliğindeki Toplantı… Kadınlar Birliğindeki toplantı da çok güzel olmuştur. İstanbul’un dört bir tarafından gelen bayanları, birlik salonları adeta almamıştır. Merasime saat 16’da başlanmış ve muallim Bayan Hasna’nın sözleri çok alkışlanmıştır. Kadın Birliğine, Atatürk’ten, İsmet İnönü’den gelen karşıt telyazıları okunmuş ve çok alkışlanmıştır. Merasimden sonra, davetliler hazırlanan büfede ağırlanmışlardır. Türk kadınlığına saylav seçmek ve seçilmek hakkının verilmesi 1935 yılı mayısında, şehrimizde yapılacak uluslararası kongresinde büyük tezahürata vesile edecektir. Kadın Birliği Türk kadınına verilen bu ileri hakkı, cihan kadınlığına, Türk inkılâbının büyük seyri içinde anlatmak için iyi ve kıymetli bir vesile bulmuş olacaktır. 237 238 Son Posta 9 Aralık 1934. Milliyet, 10 Aralık 1934. 145 Saylav seçimi hakkında, Dâhiliye Vekâletinden emir geldiği için dünden itibaren çalışmalar arttırılmıştır. Yurttaşların isimlerini taşıyan defterler yazılması işi için, vilayette de bir heyet çalışmaya başlamıştır. Rize ve Niğde’de Rize ve Niğde’den sonra kadınlarımıza saylav seçmek ve seçilmek hakkını veren kanunun kabulü üzerine bu şehirler kadınlarımızın sonsuz sevinç duyduklarını bildiriyor.239 Atatürk’ten Türk Kadınlığına Riyaseti Cumhur Umumi Kâtipliğinden “Erdemli kadınlarımızın saylav seçimine girmelerinden dolayı ülkenin bütün kurumlarından, yer yer toplantılardan telyazıları aldım. Gösterilen duygulardan gönencim büyüktür. Türk kadınlığının yeni girdiği siyasal alanda da değerli işler başarmasını dilerim.”240 Seçim İşlerine Bugünden İtibaren Başlanıyor. İçişleri Bakanının Tel Yazısı “Fırka Ankara, İstanbul, İzmir, Erzurum, Aydın, Sivas, Kayseri, Trabzon, Kastamonu ve Sayhandan kadın namzetler gösterecek. İçişleri Bakanlığı saylav seçimi işlerine ait vilayetlere bir muhtıra göndermiştir. İçişleri Bakanı Bay Şükrü Kaya bu münasebetle yaydığı bir tamimde ezcümle demektedir ki, “Geçen mebus intihabadı bazı vilayetler kanun hükümlerinin tatbikinde tereddüde düşerek istizahlarda bulunmuşlardır. Vekâlet bunlara verilen cevaplarla resen yapılan tamimleri terfi ederek böyle bir muhtıra tanzimini faydalı ve lüzumlu görmüştür. Öğrendiğime göre bu defa saylav seçiminin intihap kanununda tayin edilen müddetlerin asgarisi zarfında iş görülmek sureti ile 59 günde bitecek olan intihap işinin 30–35 gün içinde tamamlanmasına çalışılacaktır. Büyük Millet Meclisinin seçimi yenilemek için verdiği karar bugünkü resmi gazetede neşrolunmuş ve başvekâlet keyfiyeti iç işleri bakanlığına resmen bildirilmiştir. İçişleri Bakanlığı da evvelce vaziyetten haberdar ettiği umum müfettişlere ve valilere bugün telyazısı ile bir tamim yaparak derhal intihabada başlamasını bildirmiştir. Yarından itibaren memleketin her tarafında bilfiil intihabada başlanmış olacaktır. 239 240 Milliyet, 10 Aralık 1934. Milliyet, 10 Aralık 1934. 146 Cumhuriyet Halk Fırkasının “Ankara, İstanbul, İzmir, Erzurum, Aydın, Sivas, Kayseri, Samsun, Trabzon, Kastamonu ve Seyhan’a göstereceği namzetler arasında da kadın namzetlerde bulunacağı haber verilmektedir. Bu arada Cumhuriyet merkezi Ankara’ya iki kadın namzet gösterilmesi muhtemeldir. İstanbul için Bayan Nakiye’nin, İzmir için Bayan Benav Nevzad’ın namzet gösterilecekleri rivayet halindedir. Ankara vilayeti saylav seçimi gözetleme kurumu (mebus intihabı teftiş heyeti) ilk toplantısını dün Akşam vali ve belediye Başkanı Bay Nevzat Tandoğan’ın Başkanlığı altında yapmıştır. İkinci başkanlığa Bay avukat Mümtaz Ökmen seçilmiştir. Köy muhtarları ile mahalle mümessillerinin Çarşamba günü belediye dairesinde toplanmasına ve o gün seçim defterlerinin düzenlenmesi için yasanın muhtarlara anlatılmasına, kaza ve nahiyelere anıklık için hemen bildirimlerde bulunulmasına ve gözetleme kurumunun her gün toplanmasına karar verilmiştir.241 2.8. Öğrenci Gözü ile Kadınların Milletvekili Seçilebilmesinin Önemi Daha önce değinildiği üzere, Milliyet gazetesi öğrenciler arasında haftanın önemli olaylarını yorumlamaya yönelik yarışmalar düzenliyordu. 1934 yılı Aralık ayının önemli gelişmesi doğal olarak kadınların milletvekili seçilme hakkını kazanmalarıydı. Doğal olarak derece kazanan yazılar bu olayı değerlendiren öğrencilere aitti. Bununla ilgili olarak Milliyet gazetesinin haberi şöyleydi: “Geçen haftaki güzel yazı müsabakamızda birinciliği “iki mühim töre” serlevhalı yazı ile İstanbul lisesinden 630 Ertuğrul Fethi, İkinciliği “Türk kadınına verilen hak” başlıklı yazı ile Ticaret mektebinden 948 Ahmet kazanmışlardır. Kendilerinin hüviyet varakaları ile birlikte idaremize müracaat ederek mükâfatlarını almalarını rica ederiz”. Gazete daha sonra da yazılara sütunlarında yer vermişti: “İki Mühim Töre” “Büyük Ulus Kurultayı son günlerde birbiri ardınca iki mühim töre çıkardı. Saylav seçiminin yenilenmesine karar verildiği şu sıralarda bu töreler dördüncü Ulus Kurultayı’nın yurda yaptığı en mühim hizmetlerinden biridir. Bu kanunlardan biri kadınların saylav olabilmeleri hakkındadır. Kadınların mebus seçmeleri ve 241 Milliyet, 10 Aralık 1934. 147 seçilmeleri sade bir Teşkilatıesasiye meselesi değildir, aynı zamanda sosyal bünyesini de alakadar eden en yüksek değişimlerden biridir. Bu kanun Türkiye’nin bütünlüğünü tamamlayan bir kanundur. Artık şu hakikat anlaşılmıştır ki Türkiye Cumhuriyetinde yurttaşlar arasında hiçbir fark yoktur. Kadında, erkekte, çocukta bu bütünlüğü vücuda getiren birer parçadır. Bu itibarla, Türkiye bütün garp medeniyetlerine mükemmel bir örnek olmuştur ve olacaktır. Garpta birçok kadınların çalışarak zorla almak istedikleri ve fakat bir türlü elde edemedikleri hakları bugün Türkiye aklıselim ile hareket ederek doğrudan doğruya vermiştir. Çünkü kadınlarımız şimdiye kadar elde ettikleri birçok haklara tam tekâmül yolunda ilerlemişler ve bütün memleketin mukadderatını elinde tutan Büyük Millet Meclisine girmeye liyakatleri olduğunu göstermişlerdir. Garp medeniyetlerinde böyle kadınlar yok mudur? Şüphesiz ki vardır. Fakat orada erkekler yurtlarının menfaati nokta-i nazarından değil, belki kendi hodbinlikleri dolayısı ile kadınlara bu hakları vermekten çekinmektedirler. Yoksa Birleşik Amerika gibi 120 milyon nüfuslu bir memlekette bir kadın, mesai nezareti gibi müşkül bir şeyi pek ala idare ettiğini göstermiştir. Hatta son büyük grevin söndürülmesi için kıymetli hizmetler yapan bir uzuv olmuştur. Amerika da işsizlere, milyonlarca grevcilerle baş eden kadın neden başka yerlerde de aynı muvaffakiyetini göstermesin? İşte Türkiye Amerika’dan ve diğer Anglo-Sakson memleketlerinden örnek almayan garp medeniyetlerine, Fransa, Belçika, Orta Avrupa memleketlerine ikinci bir meşale vazifesini göstermektedir. Büyük Ulus Kurultayı’nın kabul ettiği ikinci mühim töre kıyafet kanunudur. şeklinde devam eden yazı kılık kıyafet kanunu ile ilgili tespitler yapmaktadır”. İstanbul Lisesi’nden Ertuğrul Fethi. 242 “Türk Kadınına Verilen Hak” “Yüce önderimiz Kemal Atatürk’ün bütün acunun takdirini ve hayranlığını kazanan ve değer biçilmeyecek kadar ünlü olan inkılâplarına bir tane daha katıyor. Türk kadını kendini yirmi beş yıla değin kafes arkasında, peçe ve çarşaf altında hiçbir hakka sahip olmadan bir esir kertesinde idi. Fakat yüce önderimizin kurduğu genç ve yeni Türkiye kadını kafes arkasından kurtarmış ve evde olduğu kadar iş hayatında da büyük yerler ve haklar vermiştir. İş hayatında büyük bir yenilik ve 242 Milliyet, 10 Aralık 1934. 148 muvaffakiyet gösteren Türk hatunu belediye seçiminde de ün almış yüksek ve değerli işler başarabileceğini bütün acuna göstermiştir. Yeni Türkiye’de hatuna saylav seçme ve seçilme gibi en büyük bir hak verilmekle Türk hatunu Türk erk kertesine çıkarılmaktadır. Acunda bulunan bazı medeni ülkelerde bile hatuna saylav seçme ve seçilme hakkı verilmezken ülkemizde bu hakkın tanınması ve verilmesi uluslararası medeni hukuk tirine altın kalemle yazılacak kadar ünlüdür. Türk hatununun Büyük Ulus Kurultayı’nda gözükmesi bütün ulusumuzu sevindirecek ve Türk hatunu ulusun mukadderatında büyük tesir gösterecektir. Türk hatununun saylav seçme ve seçilme hakkının verilmesi dolayısı ile bütün ulusun bahasız olan yüce önderimize karşı olan saygı ve sevgimizi bir kat daha arttıracak olan bu büyük yasayı bütün ulusumuz büyük bir istekle beklemekte ve Türk hatununun bu hakka sahip olmasından dolayı kutlamaktadır.” Ticaret Mektebinden Ahmet. 243 2.9. Hazırlıklar Devam Ediyor Milliyet gazetesinin, 2. Müntahipler Arasında Kadınlar da Bulunacak, Fırka Genel Kâtibi B.Recep Peker Fırka Teşkilatına Bir Tamim Gönderdi başlıklarıyla yayınladığı haber şöyle devam ediyordu: “C.H.F. Genel kâtibi B.Recep Peker kadınlarımızın saylav seçimine girmeleri münasebeti ile fırka teşkilatına aşağıdaki tamimi göndermiştir: “Kadınlarımızın saylav seçimine girmeleri yasası çıkınca, fırkamıza yeni vazifeler düşüyor. Seçim iki dereceli olunca, ikinci müntahipler arasında da kadınlarımızın bulunması lazımdır. Fırka nizamnamesi fırkalılar dışında yurttaşlara rey verenlerin cezalandırılmasını söyler. Bu hale göre, kadın yurttaşların şimdiden fırkaya kayıtları lazımdır ki, ikinci müntehib seçimi ve hatta bundan evvelki yoklama zamanı gelmeden ikinci müntehib olacak kadınlarımızı fırka üyesi sıfatını kazanmış olsunlar. İyi vasıflı kadın üyelerinin artması ile fırkamız hem şereflenecek ve hem de kuvvetlenecektir. Bir yandan saylav seçimi hazırlıkları öte yandan fırka kongreleri sebebi ile teşkilatımızın çok işler karşısında olduğu bu sırada kadın arkadaşlarımızın 243 Milliyet, 10 Aralık 1934. 149 arttırılması işi de çok mühimdir. Bu iş ayrıca dikkatli, emekli ve metotlu bir çalışma ister. Herhalde yalnız birkaç değil, mümkün olduğu kadar çok kadın fırkanın ikinci müntehib listesine girmelidir. Son belediye seçiminde nisbeten az kadın üye seçilmesi fırka merkezine çok üzüntü vermiştir. Biz kadınlara sözde bir seçim hakkı vermek için değil, erkek arkadaşları gibi aslından yüksek olan Türk kadınını pek samimi olarak devlet idaresine iştirak etmek için bu yola girdik. Halkevlerinin zaten seçim hakkı ile alakalı olmayan ulusal çalışmalarında da kadınlara verdiğimiz yer dardır. Kadınları yalnız devam edici değil, çalışıcı olarak Halkevleri hayatına yığınlarla iştirak ettirmemiz lazımdır. Bugünlerde bütün teşkilatın birden çalışarak kadınları fırka işine almak yolunda genel hareket yapılmasını ve kayıt işlerinin çabuklaştırılmasını, kolaylaştırılmasını dilerim”.244 Aynı gazetede yer alan bir başka haber de bu haberi tamamlar nitelikteydi: “Saylav Seçiminde Namzet Gösterilmesini İsteyenler Müracaata Başladılar.” Saylav seçiminde namzet gösterilmeleri için Cumhuriyet halk fırkasına mektupla müracaatlar başlamıştır. Bu arada kadınlar da vardır. Ankara’nın bu seçimde fazla olarak 4 mebus çıkarması muhtemeldir. 245 Kadınların siyasi arenada yerini almaya başlaması üzerine sadece kadın olmalarından mütevellit kurmuş oldukları, cinsiyet ayrımını belirginleştirdiği iddia edilen Türk kadın Birliği ile ilgili tartışmalarda basını meşgul eden haberlerdendi: Birliğin kaldırılacağı ısrarla söyleniyor. “Birkaç günden beri Ankara’da bulunan Türk Kadın Birliği reisi Latife Bekir bugün bu şehrimize gelerek heyeti idareye Ankara’da ki temasları hakkında izahat verecektir. Latife Bekir Ankara’ya kadınlara saylav seçme ve seçilme hakkının verilmesinden dolayı İstanbul kadınlarının ve sevinçlerini bildirmeye gitmiş olmakla birlikte bu seyahat etrafında bazı rivayetlerde dönmekte. Kadın Birliğinin kaldırılarak yerine Türk kadınlarının topluluğunu gösterir başka bir kurumun vücuda getirileceği ısrarla söylenmektedir. Böyle bir teşekkülün merkezide şüphesiz Ankara da olacaktır. Türk kadınının bütün içtimai ve siyasi haklara sahip olduğu bir zamanda cemiyet içinde bir ayrılık ifade eden Kadın Birliğinin mevcudiyeti erkekler arasında 244 245 Milliyet, 13 Aralık 1934. Milliyet, 13 Aralık 1934. 150 da garip görülmektedir. Nasıl ki bir erkek birliği yoksa ayrıca bir Kadın birliği teşekkülü de olmaması lazım geldiği öne sürülmektedir. Bilhassa Türk kadını her sahada erkeğin yanında mevkii aldığı gibi her nevi kurumlarda, cemiyetlerde, mahfillerde, baroda ve fırkada da erkekle aynı hakkı haiz aza olarak bulunmaktadır ve bulunacaktır”. Kadınlar Birliğinin varlığının kadınların demokratik haklarına bir katkı sağlamadığı, tam tersine demokratik oluşumun önünde bir engel olarak görüldüğü basın tarafından bir kez daha gündeme getirilmektedir. Kadınlar Birliği tartışmaları yaşanırken Son Posta gazetesinde kadınların mebus seçilme hakkı ile ilgili haberlere yer vermeye devam ediyordu. Kadınların Meb’usluğu Egeli Hemşirelerimiz Düşüncelerini Anlatıyor Türk Kadını Bu Hakkı Kültür ile Elde Etmiştir “Türk kadınına saylav seçme ve seçilme hakkı verilmesi etrafında gazetem namına Ege kadınlarıyla görüşmeyi iyi buldum ve kadınlarımızın intibalarını tespit etmeye çalıştım. Bunun için kadınlar kooperatifine gittim. Enstitünün hayata hazırladığı kızların yetiştiği müesseseye “Kadınlar Kooperatifi” adı veriliyor. Bir tarafta 500 Türk kızı gündüz dersleri görüyor, öte taraftan 270 Türk kadını gece kurslarına devam ediyor. Kadınlar kooperatifinin moda okuturu Bayan saadetle koridorda karşılaştım. Söylediklerini dinledim: “Meb’us seçmek ve seçilmek hakkı verilmiş değil, alınmıştır. Bu hak, Türk kadınının değişik kültür sahalarında gösterdiği bir neticesidir. Ben şahsen meb’us olmayı hatırımdan geçirmiyorum. Ancak düşünüyorum da meb’us olmak zevkli bir iştir.” 246 Türk kadının mebus seçilme hakkının kadınlar arasında yarattığı sevinç memleketin dört bir yanında kutlanırken bazı gazeteler kadınlarımızla ilgili magazinsel haberlere de yer veriyordu. Akşam gazetesinde o tarihlerde düşünceler bölümünde çıkan bir yazı kadınlara uyarı niteliğindeydi. Çok Boyanıyorsun Kadınım “Çok boyanıyorsun kadınım, çok boyanıyorsun. Bana inan: bu yüz göz yaraşmıyor sana… Kan boyalı ağzın adam yemiş gibi. Çocuğun varsa onu sen bu 246 Son Posta, 13 Aralık 1934. 151 dudaklarla nice öpebilirsin? Kocan, nişanlın, sevgilin varsa onlar senin bu dudaklarını nasıl öpsünler? Çok boyanıyorsun hatun kişim, çok boyanıyorsun! Benim ninemde sürme çekerdi gözlerine, senin gibi değil… Sen o ipek, o uzun kirpiklerinin tellerini örtü püskülü gibi birbirine yapıştırıyorsun, göz bebeklerin kara demir parmaklıklar ardından bakan, boyunları bükük iki tutsağa benziyor. Böyle alaca bulacalık niçin, kimin için? Yüzüne baktıkça utançtan yüzüm kızarıyor. Etini boyayarak satılığa mı çıkardın? Bu yoluk kaşlarınla, ağzının tadını bilen et düşkünlerine bile güzel görünemezsin ki… Sen de adamsın boyalı kadınım, sen de adamsın. Omuzlarını üstünde bir kafa, göğsünün içinde bir yürek taşıyorsun. Adamın en güzel, en işlenecek, temizlenecek yeri, kafası ile yüreğidir. Dudağının boyasına, yanağının allığına, kirpiklerinin rimeline senincediğin düşkün bir varlığın yüreği ile kafası ile uğraşmaya günü mü yeter? Dudaklarının boyası kızardıkça yüreğinin benzi soluyor, kirpiklerinin rimeline karardıkça gözlerin koyun gözü gibi budalalaşıyor. Bunu anlamıyor musun? Bütün bunları seni horlamak için yazmıyorum kadınım. Sen bu gidişle horlanmağa bile değmeyeceksin. Sen azlıksın. Yalnız “üzüm üzüme baka baka kararır” derler; senin gibi boyalı azlığa baka baka, boyasız çokluğun da boyanacağından korkuyorum. Bunun önüne geçmek isterim. Dileğim sadece budur…” 247 Türk kadınının Avrupalı kadın karşısında elde ettiği kazanımın önemini Milliyet gazetesi şu cümlelerle aktarıyordu: Türk Kadını Kurultaya girerken Birçok Avrupalı kadınlar hala avukatlıktan ileri geçemiyorlar 248 Bir taraftan da yapılacak seçimle ilgili hazırlık aşamaları, yurdun dört bir yanından haberlerle okuyucuya aktarılıyordu. Yapılacak seçimde oy kullanacak seçmen nüfusunu belirleyebilmek için kadın nüfusun sayılması devam ediyordu: Saylav Seçim Hazırlığı Birçok Kazalarda Kadın Nüfus Yoklaması Bitti. “Dün Cuma olmasına rağmen, belediyede, yeni saylav seçimi hazırlıklarına devam edilmiştir. Defterlerin yazılması için ayrılan daktilolar ve memurlar akşama 247 248 Akşam, 14 Aralık 1934. Milliyet, 14 Aralık 1934. 152 kadar, vatandaşların adlarını cetvellere yazmaya devam etmişlerdir. Diğer taraftan ayrılan memurlar adları birer birer gezerek kadın nüfusu saymaya devam etmektedirler. Birçok kazalarda, kadın nüfus yoklaması bitmiştir. Samsun; Samsun kadınları bu gece halkevinde toplanarak kendilerine saylav seçmek ve seçilmek hakkının verilmesinden ötürü sevinç tezahüratı yapmışlardır. Bir ağızdan İstiklal ve Cumhuriyet marşları söylendikten sonra Bayan Seyan ve Mezriye Melahat kadınlara bu hakkın verilmesinin ülkenin soysal varlığında bir dönüm olacağına dair oruçlu (heyecanlı)söylevler verdiler. Toplantıyı geç vakte kadar süren bir eğlence takip etmiştir. Kastamonu’da; Şehir Meclisi fevkalade bir toplantı yaparak saylav seçimi için teftiş heyetini seçmiştir. Seçim anıklarının tez elden bitirilmesine çalışılmaktadır. Bolu; Saylav seçme işlerini kontrol edecek teftiş heyeti kurulmuştur. Heyet defterleri tetkikata başlayacaktır. Yeni yasaya göre seçme işlerine karışacak olan kadınlar ikinci seçici olabilmeleri için C.H.Fırkasına yazılmaya başlamışlardır. Pek çok kadınlar yazılmak için fırkaya müracaat etmişlerdir. Karahisar’da. Bugün belediye meclisi inanılmaz bir toplantı yaparak saylav seçimi için kurulması gereken teftiş heyeti üyelerini ayırmıştır. Uşakta: Bugün şehir meclisi üyelerinden Bayan Nedime Nurinin başkanlığı altında Halkevinde toplanan yüzlerce bayan saylav seçme ve seçilme hakkının verilmesinden ötürü Atatürk’e Kurultay Başkanı General Kazım Özalp’a, Başbakan General İsmet İnönü’ne, fırka genel katibi Recep Peker’e sevinç ve saygılarını bildirmişlerdir.249 Saylav seçimi hazırlıkları, İstanbul’dan 18 saylav çıkacak “Saylav seçimine esas olan defterlerin doldurulması dün akşam bitmiş ve belediyede müteşekkil saylav teftiş heyetine verilmiştir. Mülhakattan da Yalova, Şile, Silivri defterleri bitirilmiştir. Kartal Çatalca’dan haber beklenmektedir. İstanbul vilayetinden 18 saylav seçilmesi lazım geldiği anlaşılmaktadır. 249 Milliyet, 15 Aralık 1934. 153 Merzifon da seçim defterleri Merzifon Saylav Seçimi Hazırlıkları Bitti. Belediyede Tetkik Ediliyor.250 Kadınların saylav seçilmeleri ile ilgili yapılması gereken faaliyetler hız kazanmış, bu arada bazı şairler de! (Meliha Avni Sözen) boş durmayıp bu anlamlı kazanımlarla ilgili hoş duygularını Atatürk’e de atıfta bulunarak gazete satırlarında ifade ediyorlardı:251 ATATÜRK’ÜN ANASININ BAYRAMI Mutlu kutlu bir gündür kavuştuğumuz bu gün Mermi, gülle taşıyan Türk kadını gül, öğün! 5712/34 senin bayram günündür, Bugün sana yaraşan en ünlü bir düğündür, Atatürk senin oğlun bir çeşit kalamazdın, Yalnız sayıklayarak geçmişi anamazdın, Oğlun bir acun kurdu, bir ulusu diriltti, O yıkar yaratırken dalıp uyuyamazdın. Eşsiz önder Atatürk kurtardı anasını Görsünler onda diye acunun maksadını Çalış durma, ilerle layık ol bu utkuya! Tarih saygı ile ansın oğlun gibi adını Siyasa işlerinde Türk kadınlığı Fırkaya azalık için müracaatlar başladı. Türk Kadının Fırkaya yazılması ile ilgili bir diğer haber ise Akşam gazetesinde yer alıyordu. İstanbul Kadınları Fırkaya Yazılmak İçin Akın Akın Müracaat Ediyorlar İstanbul kadınları, kendilerine verilen mebus seçimi hakkından istifade için büyük bir faaliyet gösteriyorlar. 250 251 Milliyet, 15 Aralık1934. Cumhuriyet, 15 Aralık 1934. 154 Son günlerde Halk Fırkası’nın muhtelif şubelerine yazılmak için binlerce kadın müracaat etmiştir. Fırka teşkilatı, bu müracaatları kolaylaştırmış, fırka heyeti idareleri arasında kadın aza da almıştır. Kadınlarımızın gösterdikleri bu tehalük cidden büyük takdirlere değer”. 252 Saylav seçimlerinin gündemde olduğu o tarihlerde kadınların kılık kıyafeti de tartışma konusu yaratmaktaydı.“Kadınların Kıyafeti” başlıklı bir yazıda şu ifadeler kullanılıyordu: “ Ruhanilerin bile kıyafeti makul bir şekle girdi. Fakat bizim bir kısım kadınlarımız hala türlü türlü garip, eski çağlardan arta kalmış, umacıya benzer kılık kıyafetten kurtulamadılar. Kadınlarımıza adeta bir üniforma gibi yeknesak bir esvap tavsiye etmiyoruz. Ne iktisad fikrine kapılarak ne ahlak mütalaalarına meylederek böyle bir kaide konmasını müdafaa edecek değiliz. Çünkü kanun altına alınamayacak şeylerden biri de kadın zevki ve kadın kıyafetidir. O dünyada yalnız bir kanun tanır: Moda. Bunun karşısında biz erkekler için boyun eğmekten başka yapacak bir şey yoktur. Fakat bu, keyifli bir itaattir. Çünkü biliyoruz ki bütün o süsler, o gayretler hep bizim içindir, bizim gönlümüzü kazanmak içindir. Biz ne modaya hücum ediyoruz, ne kadınlarımızın hürriyetlerine. Onlardan rica ettiğimiz tek bir nokta vardır; Cumhuriyetin kendilerine temin ettiği haklara layık şahsiyet ve hüviyet almak! Bugün bir kadın Türk milletini Kurultayda temsil hakkına sahip olmuştur. Bu kadın oraya arkasında bir dokuma çarşaf, yüzünde kalın bir peçe gelecek olursa cemiyet içindeki vazifesini, mevkiini idrak etmiş olduğunda pek haklı bir şüpheye düşebiliriz. Yüzünü açmaktan utanan, kendisini erkeklerden aşağı, cemiyetten uzak telakki eden bir kadın insanlık haysiyetini cehaleti yüzünden feda etmiş zavallı bir mahlûktur. Bugün Türk kadını, dünyanın en hür kadınıdır. Birçok memleketlerin imrenecekleri içtimai ve siyasi haklara maliktir. Fakat bir kısım kadınlar fiiliyatta kendilerini öyle bir takım bağlarla mukayyet görüyorlar ki, Cumhuriyetin hürriyeti ile bu eski ananelerin esareti pek garip bir tezat teşkil ediyor. Türk kadını manevi kurtuluş seviyesine çıkmıştır. Onda yalnız bir tereddüt seziliyor. Bu da eminiz ki kendisinden ziyade yine erkeklerin, aile reislerinin gevşekliğinden ileri geliyor. Bugünkü gidişe nazaran, kadınlarımızın umacıya 252 Akşam 17 Aralık 1934, 155 benzer kıyafetleri devam edemez. Fakat buna nihayet verilmesini hükümetin alacağı bir tedbirden beklemekten ise kendiliğinden oluvermiş görmek elbette daha memnun olacak bir hadise teşkil eder”. 253 Saylav seçimi, Bugün Yer Yer Toplantılar Yapılacak İşler Bitirilecek Hükümetin Seçim Kanunundaki Tadil Teklifi Meclise Verildi. Cumartesiye Defterler Asılıyor. Yeni Layiha Encümende Kabul Edildi. “Saylav seçimi için hazırlıklara devam edilmektedir. Kazalarda bulunan intihap encümenleri saylav seçimine iştirak edebilecek olanların isimlerini hazırlamış ve defterlerini de tespit etmiştir. Bu defterlerdeki isimlerin mükerrer olmadığını anlamak için intihap heyeti teftişiyesi vazifesini görmekte olan daimi encümen, bütün defterleri yeni baştan kontrole başlamıştır. Daimi encümen azaları bugün ve yarın da tetkikine devam edecektir. Defterler cumartesi günü bütün mahallelerde asılmış olacaktır”.254 Seçim Teftiş Heyeti Faaliyette “İntihap teftiş heyeti, dün gece yarısından sonraya kadar çalışarak yeni saylav seçiminde rey atacak vatandaşların isimlerini tespit etmiştir. Şehrimizdeki on kazada kadın erkek kaç kişinin rey atacağı belli olmuştur. Her mahalleye ait dört defter vardır. Kadınlar, erkekler, rey sahibi olanlar olmayanlar için ayrı ayrı defterler tutulmuştur. Bütün vatandaşların isimleri bu defterlerde sıra ile yazılmıştır. Defterler bu sabah bütün mahallelerde ve nahiyelerde halkın görebileceği münasip yerlere asılmış bulunacaktır. Defterler onbeş gün asılı kalacaktır. Her vatandaş, mahallesindeki bu defterde ismini arayacak ismi yazılı olmayan rey atamayacağı için, bu onbeş gün içinde belediyede intihap teftiş heyetine müracaat ederek isimlerinin yazdırılmasını isteyeceklerdir. İsmi yanlış yazılmış olanlarda intihap teftiş heyetine müracaat ederek, yanlışlığı düzelttireceklerdir”. 255 Aradan geçen 77 seneye rağmen seçmen listelerinin hazırlanması ve asılması konusunda çok büyük değişikliklerin olmadığı bu haberden anlaşılmaktadır. 253 Akşam, 20 Aralık 1934. Milliyet, 20 Aralık,1934. 255 Milliyet, 22 Aralık 1934. 254 156 Bugünkü durumdan farklı olan ve oldukçada dikkat çekici olan bir haberse 23 Aralık 1934 tarihli Milliyet gazetesinin satırlarında şöyle yer bulmuştur, Defterler Asıldı. Bazı Mahallelerde Kadınlar Erkeklerinİiki Misli. Noksanlar Tamamlanamadığı İçin İstanbul’un Kesin Nüfusu Daha Anlaşılamadı. “Yeni saylav seçimi için, rey atacak vatandaşların isimlerini taşıyan defterler, dün sabahtan itibaren mahallelerde, halkın görebileceği münasip yerlere asılmıştır. Defterler onbeş gün müddetle asılı duracak, bu müddet içinde vatandaşlar bu defterlerde isimlerini arayacaklardır. İsimleri yazılmamış olanlar, belediyede intihap teftiş heyetine müracaat ederek, isimlerini yazdıracaklar, yanlış yazılmış ise düzelttireceklerdir. Her mahallede defterler, rey sahibi olanlarla olmayanlara, kadınlarla erkeklere ait olmak üzere ayrı ayrıdır. Bazı mıntıkalarda defterler yazılırken noksan yazıldığı, bir kısım evlerin, apartmanların unutulduğu anlaşılmıştır. Bu noksanlar, bu onbeş gün içinde tamamlanacaktır. Kalabalık bazı yatılı mekteplerdeki nüfusta acele ile yazılamamıştır. İntihap heyet teftişiyesi, bütün bu noksanları her gün çalışarak tamamlayacaktır. Şehrimizde bazı mıntıkalarda kadın nüfusu pek fazla olarak nazarı dikkati çekmektedir. Bu gibi mahallelerde kadınlar erkeklerin iki mislidir. Defterlerin noksanları henüz tamamlanmadığı için, İstanbul’daki vatandaşların gerçek sayısı, henüz meydana çıkarılamamıştır. Kadın, erkek itibarı ile nüfusun kati miktarı ve bu miktar üzerinden İstanbul’dan seçilecek saylav sayısı, ancak bir hafta sonra belli olacaktır”.256 Fransız Kadınları Türk Kadınına Gıpta Ediyorlar Büyük Elçiliğimizde Bir Çay Ziyafeti “Siyasal haklarının hepsine kavuşan Türk kadınının sevincine ortak oluyorlar Türk bayanlığına saylav seçmek ve seçilmek hakkının verilmesi uzun çağlardan beri bu hakları elde etmek için savaşan ve şimdilik amacına varmaktan uzak bulunan Fransız kadınları arasında derin izler ve duygular uyandırmıştır. Birçok Fransız bayanları telefonla veya kendisi gelerek büyük elçimizi kutlamakta, siyasal haklarının hepsine kavuşan Türk bayanlarının sevincine ortak olduklarını en iyi dilekleriyle anlatmaktadırlar. 256 Milliyet, 23 Aralık 1934. 157 Bunlar arasında ulusal ve uluslararası kadın kurumlarının ileri gelenleri, Paris avukatlarından Madam Grimpere, Bronsvick, uluslar derneği yanında madam Cillier sayılmaya değer. Büyük elçimiz Bay Suad Türk bayanlarının bayramından ötürü Fransız bayanlarını elçilikte bir çay toplantısına çağırmıştır. Güzel bir gün geçirilmiş ve yukarıda saydığımız bayanlardan çoğu çayda bulunmuştur. Fransız kadın kurumları bu Nisanda İstanbul’da toplanacak olan Uluslar arası Kadınlar Kongresine hazırlanıyorlar”.257 Cumhuriyet gazetesinde ise yapılacak olan seçimlerde milletvekili sayısında değişiklik olacağına dair bir haber yer alıyordu. Bu haber “yeni seçimde 395 saylav çıkacak” başlığı ile verilmişti: “İçişleri Bakanlığına gelen son malumata göre, henüz defter sayımı neticesini bildirmeyen bir vilayet kalmıştır. Yarın, nüfus hakkında kati neticenin tespiti bekleniyor. Aldığım malumata nazaran bu sefer ki mebusların kati olarak miktarı 395’tir. Eski mebus adedi 317 olup fazla mebusluklar 90 adettir. Ancak bu yekûndan lağvedilen vilayetlerin 12 mebusluğunu tenzil etmek lazımdır. Bu takdirde mebus mevcudu 305 olup, 90 fazlası ile 395 adedine baliğ olmaktadır”.258 Son Posta gazetesinde ise İsviçre’den Türk kadınını ilgilendiren bir habere yer veriliyordu. Türk Kadınlığı İçin Profesör Malş Diyor ki: “ O Artık Yüksek Bir Varlık Olmuştur.” Terbiye Mütehassısı Profesör Malş, şimdi memleketi olan İsviçre’de Bern şehrindedir. Bay Malş, Türk kadınının siyasi haklarını kazanması üzerine, Bern şehrinde “kadınların Seçme Haklarını Müdafaa Cemiyeti” adındaki kurumun salonun yüzlerce dinleyici önünde çok alaka uyandıran bir konferans vermiştir. Bu konferansta Türkiye’de kadının yakın mazideki durumu tetkik edilmiş ve o vakitler kadının yüzü sımsıkı kapalı olduğu halde sokağa çıkabildiği, kadının kocasıyla birlikte bir arabaya binmesinin caiz olmadığı ancak ayrı bir arabaya binerek kocasının arabasını takip etmek mecburiyetinde olduğu, kadınların haremlerde mahpus bulundukları, şeriat ve kuran hükümlerine göre kadının kocasından boş düşerek evini terk etmeye mecbur olması için birbiri arka sıra üç 257 258 Milliyet, 25 Aralık 1934. Cumhuriyet, 25 Aralık 1934. 158 defa ‘seni boşadım’ demesinin kâfi geldiği hikâye olunmuş ve bugünkü vaziyete geçilerek şunları söylemiştir: “- bugün her şey bambaşkadır. Kemal Atatürk büyük ve müthiş bir enerji sarf ederek memleketin çehresini büsbütün değiştirmiştir. Artık bugün Türk kadını ile Garp Avrupası kadını arasında büyük bir fark kalmamıştır. Çok karı alma yasak edilmiştir. Çarşaf ve peçeler kaybolmuştur. Fabrikalarda on binlerce Türk kadın amelesi çalışıyor. Bizde olduğu gibi izci kızlar, kadın spor kulüpleri olduğu gibi Paris’in en yeni şeyleri görülen son derece zarif moda atölyeleri vardır.”259 Fethiye’de Kadınlarımızın Bir Toplantısı Kadınlarımıza saylav seçmek ve seçilmek hakkının verilmesi memleketin her tarafında olduğu gibi Fethiye kadınları arasında da büyük sevinç uyandırmıştır. Fethiye’de kadınlarımız sevinçlerini izhar etmek için bir toplantı yapmışlardır. 260 Gazetelerde yer alan seçim haberleri O günkü seçim sistemi hakkında da bazı ipuçları vermektedir: Saylav Seçimi İşleri İkinci Seçiciler Fırka Namzetleri İlan Edildi Dâhiliyeye gelen malumata göre her tarafta askıda bulunan defterler cumartesi günü inecek ve itirazlar gelecek hafta tetkik edilecektir. 15 Ocakta müstehibisani seçimi başlayacaktır. Fırkaca tespit edilen saylav seçicilerin listesi dün Akşam geç vakit bitmiştir, bugün neşrediyoruz. Bu listede ismi olanlar İstanbul ve mülhakatındaki kaza merkez ve nahiyelerinde saylav seçicilerden fırkaca namzet gösterilenlerdir. Listenin diğer bir kısmı da yarın neşredilecektir. İkinci müntahiplerin seçilmesine Cuma gününden itibaren başlanacaktır. Fırka namzetleri arasında kadınlar da vardır”. 261 Hem Nalına Hem Mıhına köşesinde seçimler ve kadınlar üzerine yazılmış bir yazı dikkat çekiyor: “Saylav Seçiminde Kadınlarımız” “Kendi kendini dağıtan dördüncü kurultaydan sonra beşinci kurultay için saylav seçimi başlıyor. Bir iki güne kadar, İstanbul’da birinci seçiciler, ikinci seçicileri ayırmaya seçmeye başlayacaklar. 1935 yılında işe başlayacak olan beşinci 259 Son Posta, 26 Aralık 1934. Cumhuriyet, 3 Ocak 1935. 261 Cumhuriyet, 4 Ocak 1935. 260 159 kurultayı öncekilerden ayıran büyük bir başkalık olacak ki oda, yeni kurultayda erkek saylavların yanında kadın saylavların da bulunmasıdır. Büyük önder Atatürk, Türk kadınına saylav seçmek ve seçilmek hakkını verdi. Çünkü tarlada çalışan, savaşta cephane taşıyan, erkeğin her yaptığı işi yapan Türk kadınının saylav seçimine uzaktan bakması ve saylav olamaması doğru değildi. Artık bu da oldu. Büyük Türk inkılâbının bu eksiği de ortadan kalktı. Yarın öbür gün Türk kadınını seçme sandığının başında saylav seçme hakkını kullandığını göreceğiz. Türk kadını ilk olarak bu hakkını kullanırken bayram yapmalı ve hiçbir kadın sandık başına gitmezlik etmemelidir. Fransız kadınlarının imrenerek ve kıskanarak baktığı Türk kadınının, seçme sandığını, yavrusunun beşiğinden ayırt etmemesi gerekir. Her ana, nasıl, çocuğunun beşiğine koşarsa, Her kadında seçme sandığına öyle koşmalıdır. Saylav seçmek hakkı, saylav seçilmek kadar, belki de ondan daha büyüktür. Çünkü saylav, bütün gücünü, kendisini seçenlerden alır. Hiç kimsenin seçme sandığının başına uğramadığını düşününüz. Ortada ne seçim vardır, nede saylav. Onun içindir ki saylav seçmeye ve seçilmeye hak değil, borç denir. Günümüz seçimlerinde oy kullanma konusunda gösterilen tavır ile o günkü hassasiyet karşılaştırıldığın da, bu konuda çokta büyük bir gelişme kaydedilmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yazı şu satırlarla devam etmektedir: Türk kadınının bu borcunu ödeyeceğine, bu memleket işini sevinçle yapacağına inanıyoruz. Çünkü o, yakıcı güneşin altında, iki büklüm çalışa çalışa tarlayı alnının teri ile sulamak gibi ağır işlerden tutunuz, birçok ince bilgili işlere varıncaya kadar, hepsinde en az erkek kadar ve çok defalar erkekten iyi çalıştığını göstermiştir. Türk kadını deyince, yalnız tuvaletinin biçimini, tırnaklarının manikürünü ve poker karesini düşünen küçük azlığı değil, yaşamak için ter döken büyük çoğunluğu göz önünde tutmalıyız. Sandık başına koşmasını istediğimiz ve koşacağını umduğumuz kadın, yalnız Kadınlar Birliği’nin sayılı birkaç bayanı olmamalı, köylüsü ile işçisi ile okumuş yazmışı ile bütün Türk kadınlığı olmalıdır. Bir daha söyleyelim ki her Türk kadını, çocuğunun beşiğine atılan bir ana gibi seçme sandığının başına koşmalıdır”. 262 262 Cumhuriyet, 6 Ocak 1935. 160 Görüldüğü gibi o günden günümüze kadınların gerek seçmen, gerekse seçilen olması konusundaki söylenenler hiç değişmemiş. O zaman söylenenler belki de ilk olması açısından çok önemli sözler olmakla beraber günümüzde de kadınların siyasi hayatta yer alması için hala aynı söylemlerin yapılıyor olması gerçekten kat edilen yolun bir arpa boyu olduğu konusundaki düşünceleri haklı çıkaracak niteliktedir. Saylav Seçimi Bu Ay Sonuna Kadar İkmal Edilecektir. “Bütün Türkiye’de müntehibisani seçimi Pazar günü akşamı saat altıya kadar devam ederek bir günde bitecektir. Bu işin ayın yirmisinde ikmalinden sonra yüksek riyasetin saylav seçimi tayin edeceği gün beklenilecektir. Anlaşıldığına göre intihab bu ayın sonuna kadar bitirilecektir”263. İstanbul’da Seçim İşi “Saylav seçicilerin intihabına yarın sabahtan itibaren başlanacaktır. Bunun için bütün kaza merkez nahiyelerinde hazırlıklar bu akşama kadar bitmiş olacaktır. Dün bütün kaymakamlara bu hususta tebligatta bulunulmuştur. Bu akşamdan itibaren intihabat için radyoda ve fırka merkezlerinde, halkevinde konferanslar verilecek, fırka binaları donatılacaktır”.264 Kadınların saylav olma hakkını kazanmaları yerel basın tarafından da takip edilmekte olup, kadınların bu kazanımları karşısında duydukları sevincin kutlamalarla gösterildiğine dair haberler Konya’da çıkarılan Babalık dergisinde sayfalarca ifade edilmektedir: Zıvarık Nahiyesinde Kadınlar Kurultayı “Zıvarık Nahiyesi kadınları köy okulunda kadınlara saylav seçme töresinin verilmesi dolayısı ile bir toplantı yapmışlardır. Bu toplanmaya çoğu köy ve ulus okullarını bitirenler olmak üzere bir çok kadın gelmiştir. Okul bu toplanmadan ötürü bayraklarla süslenmiştir. Eskiden beri okuma yazma öğrenme, söyleyişler dinleme ve gece şenliklerinde bulunma gibi gereklilikler dolayısı ile topluluk yaşayışına alıştırılan ve okula çok yakın olan Zıvarık kadınlarının bu toplanışına okulların dışında söylediği İstiklal Marşı ile başlanmıştır. Yedi yıldan beri köylülerle içli dışlı olan bilgin bayan İffet Ayas tarafından önce değerli bir söylev yapılmıştır. Yüzlerce 263 264 Cumhuriyet, 7 Ocak 1935. Cumhuriyet,7 Ocak 1935. 161 yıldan beri erinden, erinin tarlada, bahçede, evde, ağılda yaptığı işlerden ayrısı olmayan köy bayanları bilginin açık sözlerine çok sevinmişlerdir”.265 İffet Ayas’ın yapmış olduğu konuşmanın metni şöyledir: Büyük Başkan Atatürk’e, Senin ve senin izinden ayrılmayan, dönmeyen kurultayının bize verdiği son türeden köyümüzde ulaştırıcı teller kurumu olmaması yüzünden biz çok geç duyumlandık. Yıllardır tarlada, buğday tınazlıyan, ağılda koyunları yemleyen, yaylıma götüren, sırasında yapı yapan, şara ürün götüren ve sude bulunan erlerimizin angısı çocuklarımıza bir ata gibi bakan bizler geçen yıl guzeyinde muhtar seçtik, muhtar olduk. Bu yıl da saylav seçeceğimizi ve saylav olacağımızı öğrendik. Sana ne diyelim, sen ne diyeceğimizi bizden iyi bilirsin. Sen bizimsin, bizdensin Atatürk. Konya-Zıvarık nahiyesi kadınlarına İnanç bilgin. İffet Ayas266 Saylav Seçiminin İlk Safhası “İkinci müntahip seçimine bu sabah başlanıyor. Şehir donandı, sandık başlarında birçok Sözenler seçim dolayısı ile söylev verecekler. Şehrimizde bu günden itibaren, ikinci seçicilerin intihabına başlanacaktır. Bütün hazırlıklar bitirilmiş olduğundan bu sabah şehrin her tarafına seçim sandıkları konmuş bulunacaktır. Kadın erkek vatandaşlarda reylerini bu sabahtan itibaren kullanmaya başlayacaklardır. Gazetede konuşmacılardan birinin (Meliha Sözen) fotoğrafı yer almıştır.267 Takip eden günlerde ise, gazetelerde seçimlerin yapılması sırasında yaşanılan olaylara yer verilmiştir. Halk Sosyal Olgunluğunu Gösterdi. “İstanbulluların yarıdan fazlası dün reyini kullandı. Sandık başlarında bayram yapılıyordu. Hele seçme hakkına kavuşan kadınların sevincine son yoktu. Şehir dâhilinde ve mülhakatta dünden itibaren ikinci seçici intihabadına başlanmıştır. Dün intihabadı takip eden ve bütün seçim yerlerini gezerek gören bir muhabirimiz gördüklerini şöyle anlatıyor: 265 Babalık, 13 Ocak 1935. s. 4. Babalık, 13 Ocak 1935.s. 4. 267 Cumhuriyet, 18 Ocak 1935. 266 162 ‘Dün sabah erkenden şehrin her yanında intihab faaliyeti başlamıştı. Şehir baştanbaşa bayraklarla donandığı gibi limandaki vapurlarda alay bayrakları takmışlardı. İntihab yerlerinin önünde sabahın daha pek erken saatlerinde toplanmış kalabalık görülüyordu. Bunlar arasında bilhassa ilk reyi atmak isteyenler vardı. İntihap teftiş heyeti tarafından seçilen memurlar saat altıda sandıkları gece teslim edilen karakollardan aldılar. Sandıklar saat yedide intihab yerlerine yerleştirilerek içi boş olduğu hazır bulunan halka gösterildi ve seçime başlandı. Birçok yerlerde halk intihab sandıklarını alkışlarla karşılamışlar ve tezahürat yapmışlardır. Dün sabah şehrin 1634 yerinde başlayan intihab Akşama kadar büyük tezahürat içinde geçmiştir. Birçok intihap sandıkları önünde halk tarafından tutulmuş mızıka çalıyordu. Seçimden duyulan sevinç yalnız intihab yerlerinde toplananların değil herkesin yüzünden okunuyordu.” 268 Seçim hararetli geçiyor Şehirde Ve Mülhakatta Rey Vermeyen Pek Az Kaldı. “İntihap sahneleri çok heyecanlı geçiyor. Bu akşam saat 19’a kadar herkes reyini kullanmış olacak. İstanbul ve mülhakatı halkı dünde ikinci seçicileri intihaba devam etti. Her tarafı bayraklarla donatılan İstanbul, bir bayram manzarası içinde intihabı yapıyordu. Türkün medeni hakkını istimalde ne derece tehalük gösterdiğini görmek için dünkü intihabda İstanbul’da bulunmak kâfi idi. Dün şehrin en kenar yerleri bile görülecek bir manzara teşkil ediyordu. Her semtte intihab sandıklarının başı birer bayram yeri gibiydi. Bilhassa ikinci seçici namzetleri arasında ismi bulunanlar sandık başından ayrılamıyorlar, kendilerine verilecek büyük vazifenin ehemmiyetini müdrik birer vatandaş sıfatı ile ve derin bir merakla rey verenleri takip ediyorlardı. Bütün vatandaşlar ittifakla Cumhuriyet Halk Fırkası namzetlerine oylarını vermektedirler. İntihab yerine gelen her vatandaş fırkanın listesini sandığa atmayı en tabii bir iş telakki etmektedir”.269 Kadınların oy kullanma da gösterdikleri duyarlılık Cumhuriyet gazetesi satırlarında yer bulan olayla gözler önüne seriliyordu: Bayanların Gayreti “Bayanların bu intihaptaki kadar gayret gösterdikleri hiçbir zaman görülmemiştir. Kendine saylav seçmek ve seçilmek hakkı verilen Türk kadını 268 269 Cumhuriyet, 19 Ocak 1935. Cumhuriyet, 20 Ocak 1935. 163 kavuştuğu bu en yüksek hakkın imtihanını bu intihapta veriyormuşçasına çalışmaktadır. Dün çok ihtiyar bir kadının Eyüb’de Ortakçılardaki intihap yerindeki vaziyeti bunun bariz bir delilidir. Bu kadıncağızın intihab defterlerinde bir türlü ismi bulunamıyordu. İsmi bulunamadıkça ihtiyar bayan titizleniyordu. O sırada orada bulunan biri —Nine neden bu kadar ısrar ediyorsun? İşte ismin bulunamıyor! Diyecek oldu. İhtiyar, bu sözü söyleyene dik dik bakarak atıldı, —Elbette ısrar ederim. Bugün seçeceğim ama yarın belki de mebus seçileceğim. Neden senin ismin olsun da benim olmasın”.270 Gayrimüslim vatandaşların siyasi hakları kullanmada eşit haklara sahip olduğu ve bu hakkı kullanırken titizlik gösterdikleri yine aynı gazetede ifade edilmiştir: Gayrimüslim vatandaşlar “Gayrimüslim vatandaşların da intihab yerlerinde büyük bir tehalükle reye iştirak ettikleri görülmektedir. Bilhassa Balat, Hasköy, Fener ve Galata’da rey verme işinde gayrimüslim vatandaşlar hiçte geri kalmamaktadırlar. Fener nahiyesinde halkın hemen hepsi dün akşama kadar reylerini vermiş bulunuyorlardı”.271 Seçimlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için gerekli önlemler alınmış ve gözlemler yapılmıştır. Bunu da yine o günkü Cumhuriyet gazetesinin verdiği haberden anlıyoruz: Dün Yapılan Teftişler “ başta Vali Muhittin Üstündağ olduğu halde, daimi encümen azaları ve belediye müfettişleri şehrin her tarafında intihab yerlerini gezmişlerdir. Fatih kaymakamı Haluk Nihad ve Beyoğlu kaymakamı Daniş dün bütün gün kendi mıntıkalarındaki intihab yerlerini gezmişlerdir”. Mülhakatta İntihab “Mülhakatta dün akşam teftiş heyetine ve fırka vilayet merkezine gelen malumatla buralarda reyini vermemiş kimse pek az kalmıştır. İstanbul şehir hudutları dâhilinin intihabı bu akşam saat 19’da bitecektir. Dün sabah saat yediden on dokuza kadar devam eden intihab esnasında hemen 270 271 Cumhuriyet, 20 Ocak 1935. Cumhuriyet, 20 Ocak 1935. 164 bütün İstanbullular reylerini kullanmışlardır. Geri kalan vatandaşların da bugün reylerini kullanarak bunu nüfus teskerelerine işaret ettirecekleri muhakkak görülmektedir. Dün sanayi muhiti olan Eyüb’de fabrikalar amelenin intahaba iştirakini, temin için fabrikaların büsbütün durmasına meydan vermeden grup grup ameleyi sandığa götürerek reylerini istimal etmişlerdir. İnhisarların depolar ve fabrikalar amelesi de bulundukları semtlerde intihaba iştirak ettirilmişlerdir”. 272 Ankara İntihabı ve Saylav “Yarın burada müntehibi sani intihabatı yapılacak ve bir günde bitirilecektir. Anlaşıldığına göre Fırka umumi divanı, saylav namzetlerinin intihabatından evvel bir toplantı yapacak ve namzetler en son olarak Fırka umumi Reisi Atatürk tarafından tespit edilerek beyanname ile ilan edilecektir”.273 Bu şekilde ikinci seçmenlerin tespiti yapılırken bir taraftan da milletvekillerinin seçilme hazırlıkları başladı. Saylav Seçimi Hazırlığı “Memleketin yarıdan fazlası ikinci seçici intihabatını bitirdi. Fırka merkezinde namzedlik müracaatları tetkik ediliyor. Alınan malumata göre, mebus intihabı hazırlıkları son safhasına girmiş bulunmaktadır. Bir taraftan ikinci seçiciler intihabı her tarafta nihayetlenirken, Fırka umumi katipliğide namzetliklerinin konulması için yapılan müracaatları tetkik ve tahkik etmektedir. Geçen intihapta namzetliklerinin konması için müracaat edenler 1300 kadar iken, bu devre için şimdiden 2000 i geçmiştir. Müracaatlar her gün devam etmektedir. Müracaatlardan 200 kadarını kadınların teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Ortaya atılan isimler evvelden beri söylenenlerden ibarettir ki bunlar hiçbir şey ifade etmemektedir. Hakikat, ancak listenin ilanında belli olacaktır”.274 272 Cumhuriyet, 20 Ocak 1935. Cumhuriyet, 20 Ocak 1935. 274 Cumhuriyet, 23 Ocak 1935. 273 165 2.10. Kadınların Milletvekilliği Hakkında Görüşleri Bir taraftan seçimler bütün hızıyla devam ederken ve kadın mebusların da içinde bulunduğu listelerin hazırlanması büyük bir merakla beklenirken, Cumhuriyet gazetesi kadınlar arasında bir anket düzenleyerek hem onların milletvekilliği hakkındaki görüşlerini almayı hedeflemiş hem de milletvekilli olmaları halinde ülkeye yapabilecekleri katkıları tespit etmeye çalışmıştır. Gazete anket düzenleme gerekçesi ile ilgili olarak “ Türklükle beraber Türk kadınını da kurtaran Büyük önder Atatürk Türk kadınına saylav seçmek ve seçilmek hak ve vazifesini de verdi. Kurtuluş savaşında medeniyet savaşında bütün milli vazifelerini yapmış olan Türk kadını şimdi saylav seçmek için reyini kullanıyor. Onu yakında büyük kurultayda millet ve memleket işleri için sesini yükseltirken de göreceğiz. Türk kadını büyük önderin kendisinden saylavlıktan beklediği hizmetleri de muvaffakiyetle yapacaktır. Bundan emin olan gazetemiz münevver kadınlarımız arasında saylav oldukları takdirde meşgul olacakları meseleler üzerinde bir anket yapmayı düşünmüş kendilerine milli işleri ve kadınlığı alakadar eden bazı meselelere dair sualler sormuştur” şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur. 275 “Yeni bir anketimiz”, “Kadın Saylav Olursa Ne Yapacak?” başlığı ile sunulan bu ankete birçok kadın katılarak cevap vermiştir. Ankete ilk katılanlardan Doçent Fahire Akif saylav olursa memlekette okuma yazma bilmeyen kimsenin kalmamasına çalışacağını söylemiştir. Şehir meclisi azası Nakiye “Kadın saylavların isteyeceği bir şey kalmadı ki? Ne hakkımız varsa verildi.276”diyerek görüş belirttiği ankete Şair Şukufe Nihal de katılmıştır. Şair Şukufe Nihal “Bir kadının göreceği dertleri erkek göremez” diyerek görüşlerini açıklarken devamında da şunları söylemiştir: “Saylav olacak kadınların Millet Meclisinde müdafaa etmelerini dilediğim şeylerden bazıları şunlardır: Önce saylav olacak kadın, iyi bir tahsil görmüş, siyasal ve sosyal meseleler üzerine bilgiler edinmiş, üzerinde yaşadığı toprağın özünü, içyüzünü gerçekten bilmiş, tanımış olmalı: koruyacağı işler yolunda müspet düşüncelerle dolu bulunmalıdır. 275 276 Cumhuriyet, 25 Ocak 1935. Cum huriyet, 25 Ocak 1935. 166 Cemiyet denilince ancak kendi çevresindeki bir avuç insandan başka bir şey tanımamış olan bir saylav, yurt için yararlı olamaz. Bir kadın saylav, önce kendisinin içinde olduğu yakın dertler ile uğraşmalıdır. Aile köşelerinde, kadın özünde bir kadının göreceği dertleri bir erkek göremez. Gerek zengin, gerek fakir muhitlerde genç kızların ahlakı, küçük çocukların terbiyesi bakımı pek çok düşünülmeye değer bir iştir. Aile bucaklarından, mekteplerden, eğlence müesseselerinden başka yurdun sokakları ve duvarları bile gençliğin iyi veya kötü yetişmesine yardım edecek şeylerdir. Bunlarla cezri bir şekilde uğraşmak; sağlam, şuurlu Türk anasını yaratmak ister. Babasız çocuklar hiçbir mesuliyete bağlı olmayan erkek karşısında, kadın çocuğunu duvar diplerine bırakmak, öldürmek ahlaksızlığına, faciasına boyun eğiyor, kadını bu alçaltıcı mecburiyetten, bu çirkin acıdan kurtaracak çareler bulmalıdır. Mektep sıralarında, karnı tok arkadaşlarının yanında uçuk benzi, çökük avurtları ile boyun büken yavrularımız için köklü tedbirler bulmalıdır. Anadolu kadını çok karanlık içindedir. Evinin esenliği çocuğu, kendisi için hiçbir bilgisi yoktur. Sayısız köyler doktorsuz, mektepsiz ve ebesizdir. Büyük şehirlere çok yakın köylerde bile bir çocuk hastalığı, ölümü faciası vardır. Gözlerimizle gördüğümüz bu acıları burada saymak uzun sürer. Çocuklar hiçbir yerde dilendirilmemelidir. Bu dilenci çocuklardan büyüdükleri zaman ahlak, insanlık, karakter, onur namına ne beklenebilir? Yalnız bunların ortada dolaşıp dilenmelerine engel olmakla bir şey yapılmış olmaz; kimsesiz, parasız çocuklara bakacak, okutacak, yaşatacak kurumlar yapılmalıdır. Yurdun en uzak köşelerinde bile yolsuzluk çekenlerin, yardıma ihtiyacı olan ihtiyarların, işsizlerin sayısı bilinmeli; bunun için sık yerlerde öz canla çalışan kurumlar bulunmalı, ülkede acısının sesini duyuramayan bir tek insan kalmamalıdır. Bütün bu işleri, duyguları yönünden daha çabuk sarsılan kadın saylavlardan bekliyorum. Kadın saylav, gericilikle çarpışmalı, bunun için yurdun her yanında kadın saylavlar bulunmalıdır. Zengin kadınlar bütün varlarını hala tuvaletleri için avuç avuç yabancılara vermekten çekinmiyorlar. Bunlara yurt duygusunu aşılamak, yurdun her yanını bu yolda seferber etmek, kadın saylavın başlıca işidir. Fabrikalarda, ağır işlerde küçük çocuklar, çok yaşlı olanlar çalıştırılmamalı, onlar hayır evlerinde bakılmalı, beslenmelidir. 167 Kadınlar, hususi durumları, çocuk yetiştirmeleri dolayısı ile bence cephe gerisinde asker olmalıdırlar. Yalnız, her kadın birkaç aylık olsun bir askeri terbiye almalı, silah kullanmayı öğrenmeli, ta ki yurda bir düşman saldırdığı zaman hiç olmazsa çocuklarını, kendisini, yuvasını kurtarmak için çarpışmasını öğrensin.”277 Kadın saylav olursa konulu anket diğer günlerde de devam etmiş, İzmirli kadınlarda bu konu ile ilgili görüşlerini 30 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesi, “İzmirli Kadınların Düşündükleri” başlığı ile verirken, anketin devamında da şu cümleler yer almıştır: “Anlaşılıyor ki kadınlarımızın kalbini sızlatan hep kimsesiz yavrucakların halidir”. Hukuk mezunlarından Handan Samet, anket hakkında şu cevapları vermiştir. “Saylav olmak gençlikte idealimdi. Mektep sıralarında iken her intihap devrini biraz çarpıntı ve biraz da hicapla beklerdim. Vatanına faydalı olmak kabiliyetinden uzak zannedilen Türk kadını içinde benim kadar bu hacaleti hisseden bilmem var mıdır? Lisede bulunduğum bir devirdi, talebeleri arasında her ileri adımını bir günah gibi telakki eden çok taassup bir okul müdürümüz vardı. Hatta o sıralarda on sene olan kız liselerinin de erkeklerle müsavi olarak 11 seneye iblağını rica için Maarife ve İstanbul’a gelen Refet Paşaya vaki olan ricalarımızı haber alınca mektepte kaydımı terkin etmekle tehdit olunmuştum. Bereket o sıralarda maarifte nasılsa teveccühünü kazandığım bir zatın tavassutu beni bu tehlikeden kurtarmıştı. İşte intihap devresinin başlangıcı bu tarihten az sonraya tesadüf ediyor zannediyorum. Böyle bir tehlike atlattıktan sonra biraz korkak olmuştum. Galiba bu korkaklık içimdeki mücadele hislerini yenmemişti. O zaman gündelik gazetelerin birinde bir isimle takriben şu serlevha altında ‘Kadınlara İntihap Etmek Ve Edilmek Hakkı Niçin Verilmiyor’ diye kendimce ikna edici uzun bir makale yazmıştım. Tabii bütün gazeteler hücum ettiler, alay ettiler. Yalnız Hüseyin Cadid ‘Bu hanımın iddiaları, istekleri nazarı dikkate alınacak kıymettedir. Bugün kadınlarımız arasında bu vazifeyi erkek kardeşleri kadar liyakat ve salahiyetle yapacak seviyede olanlar vardır’ tarzında bir başmakale yazmışı. Fakat o zaman bu talep hayalperest bir kadının düşünceleri olmaktan öteye gidemedi. 277 Cumhuriyet, 28 Ocak 1935. 168 Her ne ise o aman idealim olan bir şey bugün hiç düşünmediğim bir anda adeta tepeden inme bir surette tahakkuk etmiş bulunuyor. Bunda kardeşlerimin hiç birisinin emeği yok. Ne bir satır yazımızla, ne kuvvetli topluluklarımızla onu kazanmaya çalışmadık. Bu adeta lütuf kabulünden bir şey. İnsan lütufkârlığın karşısında daha küçülüyor ve işte o zaman layık olmadığı hakkı almış olmak korkusu insanın içine çöküyor. Bu korku beni yüksek hayaller beslemekten kurtarıyor. Onun için galiba biraz da yaşın tesiri var. Saylav olmayı hiç düşünmemiştim. Mamafih son zamanlarda temas ettiğim memleketi seven ve onunla alakadar olan zevatın eksikliğini hissettikleri gibi. Sonra galiba nede olsa bir ana olduğum için memleketimizin kreşleri ana kucaklarına, sonra himayeye muhtaç fakir çocuklarla alakadar olacak teşekkülleri yok derecede az görüyorum. Bundan başka hatta orta tahsilini yapmış kadınlarımız arasında bile çocuk bakmaya çok az dikkat edildiğine birçok defalar içim sızlayarak tanık oldum. Bu bahsettiğim cemiyetleri, teşekkülleri hususi keseler ve bütçeler doyuramaz. Bu ancak hükümetçe temin edilir zannediyorum. Ben kazara saylav olmayı aklımdan geçirmiş olsaydım en yüksek sesle ve ısrarla hükümetimizden bu biçare yavrucakları kurtarmasını rica ederdim. Sonra evlerimize mürebbiye namı altında ne olduğu belirsiz, hatta çok defa bize düşman unsurların kabul edilmesini ve çocuklarımıza milliyet hissinden uzak, adeta kozmopolit bir terbiye veren bu gibilerin alınmasını men etmeyi temine çalışırdım”.278 M.Tonak’ın Cevabı “Böyle bir sualin muhatabı olacağımı hiç ümit etmezdim. Saylav olursam ilk düşündüğüm şey, vatanım ve milliyetim için yorulmak bilmeden çalışmaktır. İkinci olarak vatan haritasında bir yara gibi duran yangın yerlerini imar etmek, büyük ve muazzam binalar yaptırmak ve fakir, yoksul yavrulara birer ocak hazırlamaktır. Bekâr bir saylav bunları daha iyi yapabilir. Evliliğin tahmil ettiği birçok yükler ve mahzurlar vardır. Aile ve çocuk derdi insanı salim düşünmekten men eder”.279 Birinci Hukuk Mahkemesi Azası İffet’in Cevabı “Saylav olursam mı? Bu sorunuza muhatap oluncaya kadar böyle bir şey aklıma gelmemişti. Binaenaleyh böyle bir mevzu üzerinde bir şey söylemeyeceğim. 278 279 Cumhuriyet, 30 Ocak 1935. Cumhuriyet, 30 Ocak 1935. 169 Bence saylav kadın evli mi, bekâr mı olmalıdır diye bir fark gözetmek doğru değildir. Evlenmek tabi bir hadise olmak itibarı ile evlenen insan, tabiata karşı vazifesini yapmış demektir. Bir aile ocağını; kadına ve erkeğe o yuvaya ait karşılıklı vazifeler yüklemiştir. Bu vazife bir erkeği nasıl hayata atılmaktan, bir meslek sahibi veya saylav olmaktan menetmiyorsa kadın içinde bir engel teşkil etmez. Bugünün Türk kadını İstiklal Savaşında bir omzunda yavrusunu, diğerinde cephanesini taşıyan nesildendir ve o yuvasının da, mesleğinin de, ulusal varlığının da yükleyeceği vazifelerden irkilmez, bunların hepsini başaracak kadar olgun ve hazırlıklıdır. Binaenaleyh bence bekâr kadın gibi evli kadının da saylav olmasında bir mahzur yoktur”. Nazıma Köknel’in Söyledikleri “Ben saylav değil, müntehibisani bile olmayı da hiç hatırıma getirmedim. Türk kadını; dünkü hayatında bunları görmeye değil, düşünmeye dahi imkân bulamazdı. Koyu bir taassup iliklerine kadar işlemiş, dört duvar arasında hürriyeti elinden alınmış, zavallı biçarelerdik. Bu kadar büyük eserler yaratan Atatürk’ün izlerinde yürüyen bir Türk kadını olduğum için çok büyük gurur duyuyorum. Saylav olmak büyük bir haktır, fakat o nispette de mühim bir vazifedir. Ben saylav olmayı düşünmedim. Şayet kazara oluverirsem düşüneceğim. Kadınlıktan ziyade vatanım ve milletime ait işler olacaktır. Şüphe yok ki kadın kalbi çok rahim ve çok incedir. Zavallı ve bikes yavruların barınacağı yurtlara kuvvet ve hayat vermek lazımdır fikrindeyim. Saylav olmak için bekâr olmalıdır diye bir şey düşünülemez; çünkü o zaman saylav olacak kadının evlenmemesi lazımdır. Hâlbuki buna imkân yoktur”.280 “Kadın Saylav Olursa” konulu anket, bir sonraki günün Cumhuriyet gazetesinde, Semiha Nafiz “Askerlikte Yaparız, Yeter ki O Kuvveti Bulmak İçin Hazırlanılmış Olalım” diyor başlığıyla devam ediyordu. Anketin devamında şu açıklamalar yer alıyordu: “Birçok liselerde muallimlik ve müdürlüklere Türkiye’de ilk kadın maarif müfettişliği yapmış olan ve halen yeni Türkiye mektebi sahip ve müdürü bulunan Seniha Nafiz Hızal anketimize şu cevapları vermiştir: 280 Cumhuriyet, 30 Ocak 1935. 170 “Kadın erkek arasında saylav olsun, memur olsun dilek ve güç yönünden hiçbir fark göremiyorum; yeter ki yurtlarını ve işlerini sevsinler. İstiklal Savaşımız Türk kadınının yurdunu korumak için yaptığı yararlıklarla doludur. Cephaneyi yağmurdan saklamak için çocuğunu açıkta bırakan anneleri hatırlamak kâfi. Bence tehlike karşısında kadın erkek aynı heyecanı duyar, heyecan kuvvet yaratır, şahlandırır. Sinirlerimize bu kuvvetleri toplamak alışkanlığı verilirse bir dişi aslan kesileceğimize şüphe etmiyorum. Bekâr erkek ve kadın sayıları korkulacak kadar çok olduğunu sanmıyorum. Bazı evlenmeyi isteyenler, bekâr kalmanın zevklerinden ayrılamadıkları için tek kalıyorlar gibi geliyor. Böyleleri evlenseler de çocuk yapmaktan kaçıyorlar. Anadolu da evlenmeyen, tek kalan pek azdır. Okulumuz çevresinde üç, beş işçi oturuyor. Her birinin beşer, altışar çocuğu var. Bunlar sabahları ellerinde çuval veya sepet apartmanlardan atılan küllerin arasında kömür parçaları araştırmakla vakit geçiriyorlar. Mektebe gitmezler, bakılmazlar. Çamur ve soğuk içinde bazen ekmek, yiyecek bulamayarak aç kalırlar, ölürler veya yaşarlar. Bunu bakımsızlığın ve yoksulluğun içinde bile evlenmekten kaçmayanlara bir misal olarak söylüyorum. Bekâr kalmalarından korktuklarımız ne kadar ağır vergi de alınsa gene bekâr kalacaklardır. Kadınlar Birliği için: Yasada kadın erkek bir olduğuna, siyasal haklarımızın tanındığına göre Kadınlar Birliği namındaki kurumun siyasal işlerde çalışmasına lüzum olmadığı düşüncesindeyim.”281 Kadın saylav olursa anketinde Semahat Beydaş da görüşlerini ifade eden bayanlardan biridir. Cumhuriyet gazetesi onunla yaptığı ankete satırlarında şöyle yer vermiştir: Semahat Beydeş : “İlk işim köy mekteplerinin sayısını artırmaya çalışmak olacaktır“ diyor. Ardından yazı devam etmektedir: İzmir’de Muallim, Semahat Beydeş anketimize şu cevapları göndermiştir: “Saylav olmayı hiç düşünmedim. Şimdiki vazifem saylav olacakları seçmekten ibarettir. Saylav olmak değil. Fakat olduğumu farz ederek konuşacak olursam, mecliste ilk müdafaa edeceğim şey köy mekteplerinin adedini artırmak, onları ıslah etmektir. Kendini anlamaya başlayan bir köylü çocuğu soluğu tarlada değil mekteplerde almalıdır. Yalnız müstehlik değil, müstahsil de okumalıdır. 281 Cumhuriyet, 31 Ocak 1935. 171 Havası temiz bir muhitte yetişen sağlam vücutlu Türk çocuğunun irfanını da yükseltmenin nasıl iyi neticeler vereceğini hiç düşünmeden kabul edebiliriz. Köylü kadınlara da memlekette olup biteni öğretmek için bir gazeteyi sökebilecek kadar okuma öğretmek maksadı ile gece kursları açmak çok yerinde bir davranış olur. Kadın saylav bekâr olmalıdır. Evli kadının birçok meşgaleleri vardır. Fikrini ve mesaisini meclisten başka yerlere de sarf etmek mecburiyetindedir. Hâlbuki bekâr kadın için bu böyle değildir. Her hareketinde serbest sayılır; bunun içindir ki bekâr kadının saylav olması taraftarıyım. Kadın asker olmaz! Kadının kadın olması itibarı ile asker olması imkân haricindedir. Harpte geri ve yardımcı hizmetlerde çalışmaya daima hazırdır. Köylü kadınla şehirli kadın arasında inkâr edilemeyecek bariz bir fark vardır. Köylü kadın gidip harpte çalışırken şehirli kadın evinde otursun manası çıkarılmasın. Türk kadını her zaman için, köylü, şehirli, kuvvetli, kuvvetsiz, icap ettiği takdirde vatan müdafaasında erkek kardeşinin yanına koşar. Ben bekâr kadınlardan vergi alınmaması taraftarıyım. Fakat eğer muhakkak alınacaksa kazanç nispetinde ve bir kazanç vergisi gibi alınmalıdır. Bir amele bekâr kadının kazancı ile bekâr bir hanımın kazancı arasında şüphe yok ki büyük bir fark vardır. Bu farkı göz önünde bulundurarak hareket etmek lazımdır. Artık kadına saylav olmak hakkı da verildikten sonra erkekten hiçbir fark kalmıyor demektir. O halde ayrıca bir Kadın Birliğine de lüzum yoktur”.282 Romancı Muazzez Tahsin, kadınlar için faaliyet sahasını yeni neslin yetiştirilmesinde buluyor: Kadın Romancılarımızdan Muazzez Tahsin, Kadın saylav olursa anketimize şu cevabı vermiştir: “Kadın saylav… Bunu birkaç sene, hatta birkaç ay evvel rüyamda görsem, gözlerimi oğuşturarak uyanmaya çalışır, olmayacak sandığımız ülkülerin getirdiği hararetli ağırlığı üstümden atmaya çabalardım. Bu gün en büyüğümüz, yürüdüğü parlak, güneşli yolda arkasından sevinerek, coşarak ve sevinç yaşları akıtarak yürüdüğümüz biricik Atatürkümüz bu olmayacak 282 Cumhuriyet, 1 Şubat 1935. 172 sandığımız emelleri elle tutulacak bir varlık yaptı. Dünkü yüzü gözü, benliği ve varlığı örtülü ve gömülü Türk kadını, acunun en serbest en mutlu kadını oldu. Kadın saylav neler yapmaz? Her şeyden evvel ülkemizi bir ana gözü ile görür, ulusu bir ana kalbi ile benimser. Yavrularına karşı olan vazifesinde bir ana ile babayı alınız. İşte yurt için de erkek saylav kadın saylav böyledir. Şimdiye kadar erkek saylavlarımız en ağır, en görünür işleri yaptılar. Fakat anasız bir evde bir babanın yapacağı gibi… Şimdi kadın erkeğin yanındaki yerini alıyor. O halde yuvamızda tam bir uygunluk olacak. Erkek kuvveti ve kafası, kadın kalbi ve duygusu ile çalışacaktır. Ulusumuz baba elinde büyüyen çocuklar gibi yarım öksüzdü, bugün ona bir de ana veriyoruz. Ben saylav olursam… Her şey oluyor da bu neden olmasın? Her şeyden evvel yurdumun kültür ve sağlık alanında çalışır, o yolda uğraşırım. Varsın erkek saylavlarımız bize yollar, fabrikalar, şimendiferler, tayyareler almak işini benimsesinler. Ben onlara, bir Türk gözü ile sevinerek bakarken bir kadın gözü ile de her şeyden evvel Türk çocuğunun kültürünü yükseltmek, sıhhatini sağlamlaştırmak için elimden geleni yaparım. Türk çocuğunun bu gün, fikrimce, en çok muhtaç olduğu şey, garb kültürüdür. Bunun için de garb dillerini öğrenmesi gerekir. Saylav olsam yurda birkaç kütüphane kazandırmağa gençlerde okuma kıvancını arttırmaya çalışırdım. Onların eski ve yeni kitapları, hatta gündelik gazeteleri para vermeden okuyabilmeleri için bu okuma evlerinin ne büyük yardımı dokunurdu. Kadın Asker mi? Eğer bundan cephede çalışmak anlaşılıyorsa hayır. Fakat Türk erkeğinin yanında Türk kadını da ulusal yükünü taşımalıdır. Cephe gerisindeki bütün işleri kadın görmelidir. Yaralılara bakmak. muharebeyi çevirmek, askere yemek pişirmek gibi.”283 Bursa’dan çiftçi kadınlar namına saylav namzetliğini koyan Burgaz köylü Hatice’de kadın saylav olursa adlı ankete Cumhuriyet gazetesine yolladığı mektupla katılıyordu. Gazete mektubu şu satırlarla yayımlıyordu: 283 Cumhuriyet, 2 Şubat 1935. 173 “Kadın saylav olursa anketimize Bursa’da kadın saylav namzedi Burgaz köylü çiftçilerinden Hatice Çiftçi şu cevabı yollamıştır. Neşrediyoruz. —Kadın saylav olursa ne yapacak? Kadın saylav olursa ne yapacak? Anketimize ben de, çiftçi kadın namına namzetliğini koyduğum için cevap vermek lüzumunu duydum. Büyük kurtarıcının kurduğu tarihin kaydetmediği inkılâpların yürüttüğü idarede kadın haklarının memleket için kadın düşünüş ve görünüşünden de istifade edilmek fikrinin doğacağını Yüksek yaratıcıya iman eden her Türk bekliyordu. Kadın, insan varlığının amili olmak itibarı ile hiç şüphesiz ki insan için, insanın tekemmül etmesi için erkekten daha derin, daha yüksek, daha alakalı düşünür ve görür. Zira onun gayesi yetiştirmek, yetiştirdiğini görmek ve ondan istifade etmektir. Tekemmül ettirilmiş bir insan ufak, büyük duyduğu acıda, mühim bir anda düşüncesi, duygusu yalnız bir (anacığım) dır. Bunun için bu mahlûku tenvir ettiriniz, istidadı fıtrisine göre her şeyi anlamak kabiliyetini veriniz. Göreceksiniz ki, o kadın hakikaten mütalaa edilmeye ve ondan her şey beklemeye layık olur. İşte bu noktadan kadın saylavından mutlak surette yüksek istifade edeceğiz. Bilhassa memleketin ekseriyetini teşkil eden çiftçi kadınla, onun ihtiyaçları ile alakadar ve onun dertleri ile mütehassıs olan yüksek görücü bir çiftçi kadından”.284 Aynı sayfada kadına yazılmış bir şiir dikkati çekiyor: ÇAĞ OLDU Kİ Çağ oldu ki hakanlar otağını paylaştın; Çağ oldu ki yurduna ışık sunan bir baştın; Çağ oldu ki adına umay diye taptılar; Erdeminle erkeği tamamlayan yoldaştın; Bagaturlar yetişti, Bagatur ellerinde; Gözlerin bir güneşti, kaynağı içerinde. Sezgi buldukça senden kanat açtı Türkeli; En kutlu yeşim olduğun toprağın üzerin de… Ana, algın, arkadaş, hepsinde özün pekti; 284 Cumhuriyet, 4 Şubat 1935. 174 Ötkünç derken “Türk kızı acun içinde tekti.” “Deli Dumrul” yolunda can verecek karısı Bize Türk kadınını angulıyan örnekti… Bir ara çiçek olup bulgu verdin ozana; Bir ara at üstünde kattın tozu dumana; Evirgen düşüncenle bunlara yol gösterdi; O çağlarda adımız ün salmıştı dört yana… Sonra kara bir bulut alçaldı tan yerinde; Aydın günler silindi artık Türk ellerinde… Ne bağda güller açtı, ne bülbüller şakıdı, Sustu coşkun ezgiler kopuzun tellerinde… Yiğitler yerde kaldı kanatsız kuşlar gibi, Yurdun damarı durdu en son vuruşlar gibi… Her geceden sonra gün biraz daha kararıp Gönlümüze yas verdi korkulu düşler gibi… Arandılar; Ne yüzden göklerde bu karaltı? Doğuda ışık sönmüş; ağzını açmış batı! Dipsiz bir uçuruma çöküyorken ülkemiz, Ağlayan yok; yürekler kaya gibi katı! Türk kızı işte o çağ, tutsak olduğun çağdır, Yurdun düştüğü o ağ, senin düştüğün ağdır. Boşa gitmiş diyerek yanma o günlere ki, Bu acı sana değil, bütün Türklüğe dağdır… Yüzyıllarca mavi gök armağandı gün yüzüne, Ağu kattı şu evren gecene, gündüzüne… Gerilikten kazanç umanlar diyor ki: “Saçı uzun kadının kafası ne, özü ne?” Türk kızı tutsak olmaz; yeri yoktur türede! Hız alınca yetişir göklere de yere de… Özünü anlayana böbürlenmez; kul olur Yurda da, ulusa da, kadına da ere de… Bunu bildi çağımız; sezdi bu değerleri; Dedi öz anamızın bu yer değildir yeri! Artık kara sarmasın; yas tutmasın gönlümüz; 175 Anan da, baban da var; Türk çocuğu ileri! Şukufe Nihal 2.11. 1935 Milletvekili Seçimi Sonuçları Bütün bu gelişmelerden sonra 1935 yılı Şubat’ında Milletvekili genel seçimleri yapılmış ve 17 Kadın milletvekili285 seçilerek yasama görevine başlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin beşinci dönem seçimleri 8 Şubat 1935 tarihinde yapıldı. İlk kadın milletvekilleri 1 Mart 1935 tarihinde meclis’e girdiler. Bu seçimler sonucu 17 kadın milletvekili TBMM‘ye katıldı. Atatürk bizzat toplumdaki değişmenin rotasını çizmiş, kadınların aktif olarak siyaset dünyasındaki yerlerini almaları için, her kesimden kadının meclis çatısı altında yer almasına çalışmıştı. 395 kişilik parlamentoda 17 kişilik kadın grup, yüzde 4,5 gibi bir oran oluşturmaktaydı. Kadınların iradesi ve temsil gücü, sonraki dönemlerde (2007 ye kadar) hiç bu kadar yüksek bir oranda Meclise yansımadı286. 1935 Seçimleri ile Meclise giren kadın milletvekilleri şunlardır; Mebrure GÖNENÇ (Afyon) Hatı ÇIRPAN (Ankara) Türkan ÖRS BAŞTUĞ (Antalya) Sabiha Gökçül ERBAY (Balıkesir) Şekibe İNSEL (Bursa) Hatice ÖZGENER (Çankırı) Huriye Öniz BAHA (Diyarbakır) Fatma MEMİK (Edirne) Nakiye ELGÜN (Erzurum) Fakihe ÖYMEN (Ankara) Benal Nevzat İŞTAR ARIMAN (İzmir) 285 1935 yılı seçim sonuçlarına göre, seçilmesi gereken 399 milletvekilinden 17’si kadın olmak üzere, 386 milletvekili CHF adaylarından oybirliği ile 4’ü azınlıklardan olmak üzere 13 bağımsız aday oy çokluğu ile seçilmişlerdi. Bazı eserlerde 18 olarak verilmesine rağmen, bu seçimlerde Meclis’e 17 kadın milletvekili girmiştir. 1936 yılı başında boşalan milletvekillikleri için yapılan “ara seçimi”nde ise Çankırı Milletvekili olarak seçilen emekli öğretmen Hatice Özgener ile bu sayı 18’e çıkmıştır. Bkz.Ayten Sezer, www.ait.hacettepe. edu .tr/akademik/arsiv/kadin.htm 286 Leyla Kırkpınar, Türkiye’de toplumsal değişme sürecinde kadın, 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, Bilânço Yayın Dizisi, İş Bankası Yayınları,1998, S.24. 176 Ferruh GÜPGÜP (Kayseri) Beriha Bediz MOROVA AYDİLEK (Konya) Mıhri PEKTAŞ (Malatya) Meliha ULAŞ (Samsun) Esma NAYMAN (Seyhan) Sabiha GÖRKEY (Sivas) Seniha HIZAL (Trabzon) İlk kez kadınların da katıldığı Meclis, çalışmalarına 1 Mart 1935’te başlamıştır. Bu ilk kadın Milletvekillerinin çoğu Milli Eğitim ordusuna mensuptu.287 Milletvekili seçilen kadınlardan ikisi daha önce Belediye azalığına da seçilmişti. Bunlardan biri Nakiye Elgün288 (İstanbul Genel Meclis Üyesi), diğeri ise Esma Nayman (Adana Meclis Üyesi)’ dı. Kadın milletvekillerinin seçilmesine ilişkin en ilginç olay Hatı Kadın (Hatı Çırpan veya Satı Çırpan)289 ile ilgili olandır. Afet İnan anılarında bu olayı şu şekilde nakletmektedir: “Sıcak yaz mevsiminde, (16 Temmuz 1934) otomobille Kızılcahamam yolundayız. O zaman şose, Zir Ovasından giderdi. Yol boyunca bütün köylüler Atatürk geçecek diye çıkmışlar, kısım kısım yerlerde toplanarak, ağaç dallarından çardaklar ve taklar yapmışlardı. Kazan Köyüne yakın bir yerde durduk. Okul talebeleri, öğretmenleriyle sıralanmıştı. Nahiye müdürü, köy muhtarı ve kadınlı erkekli köylüler hep bir arada idiler. Atatürk, üstü kapalı, yanları açık bir otomobilde idi. Yanımızda Nuri Conker ve başyaveri bulunuyordu. Otomobil durdu. Fakat o topluluktan hemen cesaret edip yaklaşan olmamıştı. Adeta emir bekliyorlar gibi bir durum vardı. Onların içinden birden bire sırma işlemeli en güzel köylü elbiselerini giymiş, yağız çehreli bir kadın otomobile yaklaştı “Paşam, hoş geldiniz, senin için yer hazırladık, ayran yaptık, insene” dedi. Atatürk nezaketle yolumuzun uzun olduğunu ve her yerde durmak mümkün olmayacağını anlattı. Fakat aynı zamanda da bana “Bu kadın kimmiş sorsana” dedi. Ben onunla konuşurken diğer erkekler de cesaret alarak Atatürk’e yaklaşmışlar ve O’nun çeşitli suallerine cevap veriyorlardı. 287 Zerrin Ediz, Atatürk ve Kadın Hakları, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılâpları Tarihi Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1988, s.155. 288 İstanbul Belediye Mecmuası, 1934, sayı 11sayı 121,122. s. 95. 289 Anılarda Satı Kadın olarak geçmesine rağmen TBMM Albümünde adı Hatı Çırpan olarak verilmiştir. 177 Satı Kadından öğrendiğim şu idi, Kendisi Kazan köyünün muhtarı imiş ve seçimle köy idaresinin başına yeni geçmiş, Muhtar Satı kadın, oraların hâkimi edası ile ayranı otomobile getirtti. İçtik ve kendisinden köyü hakkında bilgi edinerek yola devam ettik. Atatürk : “İşte mebus olacak kadın” dedi. Satı Kadın, Türk köylü kadınının cesur bir timsali olarak karşımıza çıkmıştı. Yol boyunca onun hakkındaki müşahedelerimizi söylüyorduk. Nuri Conker, Büyük Millet Meclisine aza olarak girebilecek bu yeni aday arkadaşı hakkında şakalı sözler sarf etmekle beraber, Atatürk bu muhtarın ismini ve köyünü kaydetmemi emir vermişti. Satı Kadın, şahsında Türk köylü kadınının mebus namzedini görmekle gururlu idim. Satı Kadın, 1935 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine, ilk kadın mebus olarak seçilmiş ve o devre müddetince vazife görmüştür. Bu durum ileri ve demokratik bir fikrin tatbiki olmuştur.”290 Görüldüğü gibi Türk Kadının haklarını elde etmesi toplumun İnkılap sürecini sindirmesi ile orantılı olarak gelişmiştir Kadınların siyaset dünyası içinde yer almaya başlamalarının ilk örneklerinden olan Nakiye Hanım birbirinin ardı sıra yapılan seçimlerde önce İstanbul Belediye azası olmuş, ardından da Erzurum’dan milletvekili seçilmiştir. Daha öncesinde de önemli sosyal faaliyetlerde bulunan Nakiye Hanımla ilgili bir haber Cumhuriyet gazetesinde dikkat çekmektedir: Saylav Nakiye'ye Altın Madalya “İstanbul Tayyare cemiyetinde dün idare heyeti fevkalade bir içtima yaparak Tayyare Cemiyetinin ilk teşekkülünden beri İstanbul şubesinde çalışan ve bu kez Erzurum saylavlığına seçilen Nakiye ile cemiyetin ikinci reisi olup Çankırı saylavlığına seçilen maliye murakıbı Mustafa’nın hizmetleri kutlanmış ve veda merasimi yapılmıştır. Nakiye yaptığı bu hizmetlerine mukabil Tayyare Cemiyeti Merkezi Umumisi tarafından altın madalya ile taltif edilmiştir. Kendisi Ankara’da bulunduğu müddetçe cemiyetin işleri ile de meşgul olacaktır. 290 A. İnan a.g.e., s.153. 178 Nakiye’nin yerine şehir meclisinden bir aza seçileceği gibi murakıp Mustafa’nın yerinede diğer maliye murakıplarından bir zat tayin edilecektir”.291 Türk kadınının seçilme hakkını elde etmesinin ardından yapılan ilk seçimde 17 kadın milletvekili meclise girmişti. Kadınların bu zaferi yabancı basında da önemli bir yer tutmuş, Fransa’nın önemli gazetelerinden biri olan Matin Türk kadınının kazandığı bu zafer ile ilgili olarak bir yazı yayınlamıştı. Cumhuriyet gazetesi, Matin’de yayınlanan bu önemli yazıya aynen satırlarında yer vermişti: buna göre “Türk Kadınının Zaferi” başlığını taşıyan yazı şöyle devam ediyordu: “Matin “Fransız kadını, soysal müsavat bakımından, Türk kız kardeşinin talihine gıpta edebilir” diyor. 11 Şubat tarihli Matin gazetesi “Türk kadınının zaferi” ve “Bir çeyrek asır içerisinde, Türk kadını hürriyetini ve erkekle müsavatını elde etti, o bundan böyle seçmek ve seçilmek haklarına salihdir.” Serlevhaları ile şu yazıyı yazıyor: “Gazetemizin, Fransız kadınlarına seçim hakkı verilmesi için mücadeleye giriştiği şu sıralarda, bugün yalnız seçmek değil, lakin seçilmek hakkını da ihraz etmiş bulunan Türk hemşirelerinin şimdiden elde ettiği üstünlüğü izah etmek alakayı calibdir. Türkiye yüce Kurultayının bu devresinde, ilk defa olarak 17 kadın saylav bulunacaktır. Bu zaferi Türk kadını, 1908 den 1935 e kadar bir çeyrek asır içerisinde ve dört merhalede kazanmıştır. Piyer Loti, ölmeyen romanlarında, İslam teokratik rejiminin Türk kadınına asırlarca tayin etmiş olduğu hazin mukadderatı bütün hakikati ile tasvir etmiştir. Zevce taaddüdü, kadını, köylünün ve aşağı halk tabakasının indinde esir mertebesine indirmişti. Burjuvalar muhitinde ise kadın, haremde ve çarşaf altında mahpus yaşadı. Umumi hayata karışmasına hiçbir zaman izin verilmedi. Şehirlerde, zevce, evinden dışarıda kocasına refakat etmek ruhsatına bile haiz değildi. “İttihat ve Terakki’nin 1908 de inkılâbı ile beraber bu esaret boyunduruğundan silkindi. O zaman Türk feminizminin başlıca muhabiri Cemal Paşa oldu. 1908 den 1914 e kadar, meşrutiyet devrinde burjuva sınıfı, peçeleri kalkık olarak, fakat güzel saçlarını zarif bir tarzda örten çarşaftan da büsbütün 291 Cumhuriyet, 12 Şubat 1935. 179 kurtulmayarak, Avrupai salonlarda kendilerini göstermeye cesaret edebilmişlerdir. Zabıta ile bazı mertebe çekiştikten sonra, Türk kadını, asrileşen hayat arkadaşının tesiri ile taaddüdü zevzattan vazgeçen kocasına sokakta da refakat edebiliyordu. 1914 ile 1918 arasında, büyük harp içinde şehirli Türk kadını resmen ve hususi birçok vazifelerde, silâhaltında bulunan erkeğe vekâlet etti. 1919’dan 1923’e kadar, Türk köylü kadınları İstiklal savaşına faal bir tarzda iştirak ettiler ve Türkler, bunlar hakkında, Heriyonun Fransız kadınları için söylemiş olduğu şu sözleri tekrarladılar. —Eğer harp esnasında, bazı kadınlar bizimle beraber bulunmamış olsalardı, hiçbir zaman harbi devam ettiripte zafere ulaşamazdı ki!” Cumhuriyet devrinde, 1923 ten 1931 e kadar, Türk kadınları, her bir erkeğe bir tek zevce tanıyan medeni kanunun kabulü sayesinde tam bir hürriyete sahip oldular. O tarihten beri, bilhassa şehirlerde, garb adetleri ile kolayca istinas ettiler. Avukatlık, hâkimlik, hekimlik ve o zamana kadar erkeklere münhasır bulunan daha bir takım vazifeler ifa eden pek çok kadınlar görüldü. 1931 ile 1934 arasında Belediye meclislerine seçmek ve seçilmek hakkını ibraz ettiler ve bu meclislerde çok şerefli bir tarzda çalıştılar. Nihayet 1935 yılı, kendilerine nihal bir hazzı, 8 Şubatta icra olunan saylav seçimine, hem de yalnız seçici olarak değil de saylav namzedi olarak iştirak etmek hazzını temin etti. Böylece, hürriyetlerinden sonra, erkeklerle müsavi olmak hakkını da ihraz etmiş oluyorlardı. Bugün Fransız kadını, sosyal müsavat bakımından, Türk kız kardeşinin talihine gıpta edebilir.292 2.12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi “Bir kadın olarak benim ülkem yoktur. Bir kadın olarak bir ülke de istemiyorum Bir kadın olarak tüm dünya benim ülkemdir.” Virginia Woolf293 Türk kadınının ilk defa olarak milletvekili seçmesi ve seçilmesi uluslararası alanda da ses getiren bir gelişme olmuştu. Hal böyle olunca Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi bu defa İstanbul’da toplandı. Böyle önemli bir organizasyonun 292 293 Cumhuriyet, 15 Şubat 1935. [email protected] 180 Türkiye’de gerçekleşecek olması doğal olarak basın tarafından da ön planda değerlendirilen bir gelişme oldu.294 İstanbul’da toplanacak kongre bu tür uluslararası toplantıların 12.si olacaktı. Bu vesile ile Cumhuriyet gazetesi, daha önceki kongrelerin yapılış sebepleri ve tarihleri hakkında “Kadınlar Kongresi Hazırlıklara Başladı” başlığıyla yayınlanan haberinde ayrıntılı bilgiler vermekteydi. Bu haberde kongrelerin tarihleri, toplandıkları yerler ve ele alınan konular şöyle sıralanmaktadır: 1902 de Washington’da, 1904’te Berlin’de, 1906’da Kopenhag’ta yapılan kongrelerde, münhasıran kadınların intihab hakları mevzuu bahis olmuştur. 1908’de Amsterdam kongresi’nde de aynı mevzunun görüşüldüğü ifade edilmektedir. Bu kongrede kadınların intihab hakkına malik oldukları bazı memleketlerin murahhasları tarafından dikkate değen raporlar okunmuştur. 1909’da Londra Kongresinin yapıldığı, umumi olarak intihab meselelerinin ele alındığı, program haricinde bir miting düzenlendiği, intihab taraftarlarının görüşlerinin dinlendiği belirtiliyor. 1911 Stokholm’de yapılan kongrede ise daha önceki kongrelerde ele alınmayan konuların gündeme getirildiğinden söz edilmekte, bu konular, kurtulan memleketler, uluslararası kadın seçim meselesine nasıl müdahale edebilirler, seçim hakkının verilmesi kadınların yaşama şartlarını ne şekilde ıslah etti? Kadınların siyasi fırkalara intisabı olarak sıralanmaktadır. 1913’te Peşte de yapılan kongrede başlıca konunun uluslararası seçiciler birliğinin kadınların intihab hakkı iddialarına iştiraki olmuştur. 1920’de Cenevre’de yapılan kongrede ise harpten sonraki ilk kongre olması açısından önemlidir. 20’den fazla ülkede kadınlara intihab hakkının verildiği bu kongrede ilan edilmiştir. 1923’te Roma’da yapılan kongrede Amerika kadınlarının intihab hakkını kazandıkları kaydolunmuştur. 1926’da Paris’te yapılan kongrede uluslar kurumunun mesaisine yardım ederek sulh davasını ilerleterek kadınların siyasal haklarını nasıl kullanmaları lazım geleceğini tetkik etmeğe memur daimi bir komisyon teşkili kararlaştırılmıştır. 294 Uluslararası Kadınlar Birliği, 8 Şubat 1935 yılında yapılan milletvekili seçimlerinde Türk kadınının ilk kez seçme ve seçilme hakkını kullanması ve TBMM’ne 17 kadın milletvekilinin girmesi üzerine 12. Uluslararası Kadın Kongresinin 18 Nisan 1935 tarihinde İstanbul’da toplanması kararını almıştır. Yapılan Kongre’ye 30 ülkeden 210 delege katılmıştır. Kongre’de yönetim biçimi ne olursa olsun tüm hükümetlerin kadın ve erkeğe eşit haklar tanıması, kadının devlet memurluklarında ve idari sorumluluklarda erkekle aynı haklardan yararlanması oybirliğiyle kabul edilmiştir. 181 1929 ‘da Berlin Kongresinde birliğin kuruluşunun 25. yılı kutlanmış, kadınların çeyrek asırda elde ettikleri terakkiyat ehemmiyetle kaydolunmuştur. Birliği oluşturan komisyonlar da, gazete haberinin bir bölümünü oluşturmaktadır. Girişte, birliğin başlıca gayesinin gerek siyasal, gerek hukuki, ahlaki ve ekonomik alanlarda erkekle kadın arasında tam bir müsavat temin etmek olduğu için, bu muhtelif gayelere göre çalışmak üzere bir takım komisyonlar oluşturulmuştur. 1.İntihaba iştirak ve siyasal faaliyet komisyonu. Başkanı Çekoslovakya Ayan Meclisi azasından Bayan Pilaminkova’dır. 2.Ahlaki müsavat ve kadın ticaretine mümanaat komisyonu. Başkanı Uruguay Murahhası madam Pavlina Luisidir. Bu komisyon hem kadın hem de erkeklerin ahlakını yükseltmek, fuhuş mücadelesinde yalnız kadınlara tatbik olunan istisnai tedbirlerle ve kadın ticareti ile ilgili hususlara bakar. 3. Erkeklerle iş müsavatı komisyonu. Başkanı İsveçli Bayan Malin Bu komisyonda kadınlara erkeklerle müsavi iş şartları, ücretler ve muhtelif mesleklerde terakki şartları teminine çalışır. 4.Sulh ve Uluslar Kurumu komisyonu. Başkanı Amerikalı Jozefin Sain. 5.Kadınların medeni Ahvali komisyonu: Başkanı Paris Barosu avukatlarından Madam Suzan Grinberg. Bu komisyonun başlıca meşgul olduğu şey, evli kadınların henüz birçok memleketlerde zamana uygun olmayan kanunlarla muayyen medeni vaziyetlerini ıslahtır. Evli kadının tabiiyeti meselesi de Birliğin iştigal eylediği mesaildendir. Birlik kocaya varan kadının isterse kendi tabiiyetini muhafaza etmesi için 1930 senesi Martında La Hay’de bir içtima aktetmistir.295 30 Ocak 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesi “Atatürk’ün Yurdu Bizi de İstanbul’a Celbetti” başlığıyla verdiği haberde 18 Nisan’da İstanbul’da toplanacak olan Uluslararası Kadınlar Birliği konferansının İstanbul’da toplanmasının nedenini yine birliğin başkanının ağzından duyuruyordu, Uluslararası Birliğin reisi madam Korbet Aşbi İstanbul’da toplanacak kongrenin nedenlerini kaldığı Park Otel’de kendisiyle röportaj yapan muharrire şu sözlerle açıklamaktadır: “Türkiye 295 Cumhuriyet, 9 Nisan 1935. 182 Cumhuriyeti’nin ve ünlü Reisiniz Atatürk’ün garpta ve bütün dünyada uyandırdığı büyük alaka bizi de buraya çekti. Türk kadınlığının, Türkiye Cumhuriyeti rejimi altından gördüğü inkişafa meclubuz”. Madam Aşbi’nin bu sözleri Türk kadınının elde ettiği siyasi hakların dünya kadınları tarafından da hayranlık ve alaka ile izlendiğini göstermektedir. Uluslararası Kadınlar Birliğinin ikinci başkanı Hollandalı Madam Rosa Manus da aynı haberde şunları söylemiştir: “1908 senesinden beri Birlik’te çalışıyorum. 1926’da ikinci başkanlığa seçildim. Aynı zamanda uzun yıllardan beri Hollanda kadınlar birliği’nin de reisiyim. Biz erkeklerin aleyhine değil, aksine birlikte çalışmak istiyoruz. Bunun için erkeklerle çalışma birliği vücuda getirmek istiyoruz. Müteveffa Hariciye Nazırı M..Briya’nın dediği gibi, kadınların umumi hayata iştirak etmediği ve erkeklerle teşviki mesai etmediği bir memlekette hakiki bir sulh temin edilemez. Filhakika kadınların mukadderatı erkeklerden çok kadınların elindedir. Nesilleri beşikten itibaren yetiştiren kadınlardır. Şu halde insanların seciyesi üzerine kadınların tesiri büyüktür”.296 Teşkilâtıesasiye ve saylav yasalarında değişiklik İntihabı yenileme kararı bugün mecliste verilecek. Türk kadını saylav seçmek sureti ile haklarının en büyüğünü alacaktır. Gazetede yer alan haberlere bakıldığında, Dünya kadınlarının da Türkiye’de kadınlar lehine meydana gelen gelişmeleri yakından takip ettikleri ve bu kazanımları tüm dünya kadınlarının elde etmesi dileğinde bulundukları anlaşılıyordu. Uluslararası Kadın Kongresinde bir de Türk kadını sergisi açılacağı ile ilgili haberde Kadınlar birliğinin yaptığı bir toplantıdan bahsedilirken bu toplantının içeriği hakkındaki açıklamalara da yer verilmiştir. Haber gazetede şöyle yer almıştır: “Bu toplantıda Nisan ayında İstanbul’da yapılması planlanan Uluslararası Kadınlar Birliği kongresi hakkında görüşülmüş, muhtelif memleketlerin kadın derneklerinden gelen mektuplara cevap yazılmıştır. Birlik Nisanda buraya gelecek olan Uluslararası Kadın Birliği delegeleri için nakil vasıtalarında tenzilat yapılması hususunda da çalışmaktadır. Civar memleketler Kadınlar Birliğimizin bu teşebbüsünü kabul ederek İstanbul’a gelecek olan Uluslararası kadın murahhaslara tenzilatlı tarife tatbik edeceklerine dair söz vermişlerdir. Türk Kadınlar Birliği azası 296 Cumhuriyet, 30 Ocak 1935. 183 kongrede müzakere edilecek meseleler hakkında kendi ihtisasları dâhilinde tezler hazırlamaktadırlar. Bu meyanda Safiye Hüseyin ve Lamia Tevfik birer tez hazırlamaktadır. Yine Türk Kadınlığı sergisi ara başlığı ile devam eden haberde, kongre münasebeti ile Türk Kadınlığının sosyal faaliyetini gösteren bir sergi açılmasına karar verildiği belirtilmekte. Sergide tarlada çalışan Türk kadınının gördüğü hizmetlerden başlanarak İstiklal Harbi’nde cephane taşıyan kadının İstiklal Savaşı’na hizmeti, kozacılık, tütüncülük, halı, kumaş dokuması, üzüm ve incir işletmesi dâhil olduğu halde sanayi hayatında Türk kadınının faaliyeti canlı bir surette gösterilecektir. Bu meselelerle meşgul olacak komisyonun başına Safiye Hüseyin seçilmiştir”. Komisyona seçilen diğer isimlerle297 devam eden haber bu komisyonun Beyoğlu’ndaki kız sanat lisesinde bir gece önce yaptıkları toplantı hakkındaki açıklama ile sona ermektedir.298 21 Mart 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinin küçük bir haber olarak iç sayfalarından birinde yer alan “Beynelmilel kadınlar birliği kongresi pulları” başlıklı haberinde, Nisanda yapılacak kongre için yaptırılacak hatıra pullardan ve pulların üzerine değerini gösteren sürşarjlar yapılarak çıkarılacağı299 şeklindeki uygulamadan söz ediliyordu. Uluslararası Kadınlar Birliğinin İstanbul’da yapacağı toplantı ile ilgili bir haber de “Feminizm Kongresi “başlığı ile Milliyet gazetesinde yer almış ve devamında yapılan açıklamalarda kongre ile ilgili yapılan hazırlıklardan söz edilmiştir. Bu haberde Uluslararası Kadınlar Birliği Merkez Bürosunun 12 Nisanda İstanbul’a geleceğinin haberi yer almakta, Diğer murahhasların da müteakip günlerde geleceklerinden ve Beyoğlu’ndaki otellerinde ücretlerini indirdiklerinden bahsedilmektedir. Yine aynı haberde daha önce yer verdiğimiz haberlerden biri olan (Kadınlar Birliği Sergisi) nin vakit darlığı nedeniyle ertelendiğinden söz edilmektedir. 18 Nisanda İstanbul’da toplanacak olan uluslararası feminizm kongresinin hazırlıklarına nezaret etmek üzere Uluslararası Kadınlar Birliği umum kâtibinin geleceği ile ilgili haber 2 Nisan 1935 tarihli gazetede bir hafta öncesinden 297 Cumhuriyet, 30 Ocak 1935. Komisyonun Azaları: Vali Muhittin Üstündağın refikası Müşerref Üstündağ, Müze Müdürü Aziz Belediye reis muavini Hamid, Güzel Sanatlar kademisi Müdürü Namık İsmail, Selçuklu Kız San’at meketebi müdürü Asım, Akşam Kız Sanat lisesi müdürü Besime, Gazete Baş Muharriri Yunus Nadi. 298 Cumhuriyet, 28 Şubat 1935. 299 Milliyet, 21 Mart 1935. 184 okuyuculara duyuruluyordu.300 Haberin devamında da Merkezi büronun toplandığı ve Dünya kadınlarının burada iki miting yapacakları belirtiliyordu. Ayın 18 inde Yıldız sarayında açılışı yapılacak olan kongrenin hazırlıkları için Uluslararası Kadınlar Birliği Birinci Başkan Vekili Mine Şirayber’in de İstanbul’a geldiği açıklaması haberde yer alıyordu. Uluslararası Kadınlar Birliği başkanı Madam Eşbi ile Amerika’daki matbuat şubesi müdürü Madam Fastayın 17 sinde İstanbul’a gelecekleri haberde yer almaktadır. Ayın 14’ünde de Fransa’nın Uluslar Kurumu nezdindeki murahhası Madam Malaterra Selliezin geleceği ile ilgili açıklama ile haber devam etmektedir. Habere, Mısır Murahhas heyetinin 50, Yugoslavya heyetinin 17, Bulgar heyetinin ise 50 kişiden oluştuğu301 ile ilgili ayrıntılar ilave edilmişti. Aynı haberde İlk murahhas olarak İstanbul’a gelen Uluslararası kadınlar birliği birinci başkan vekili Madam Şırayber ile yapılan röportaja da yer veriliyordu. Röportajda başkan vekili Türkiye’ye geliş nedenini şu sözlerle açıklıyordu, “Türkiye yaptığı büyük inkılâplarla, bütün dünyanın nazarı dikkatini üzerine celbetmiş bir memlekettir. Bu nedenle ben burada bilhassa Türk mektepleri ile Türk kadınlığı ve kadın müesseseleri hakkında tetkikatta bulunacağım. Bu nedenle kadın saylavlarla temas etmek için kongre öncesinde Ankara’ya gideceğim ve tetkiklerimin neticelerini Fransız ve İsviçre gazetelerinde neşredeceğim. Yalnız bu tetkikler uzun süreceği için kongreden sonrada İstanbul’da kalacağım”. Konuşma Türk kadınının vaziyeti ile ilgili ifadelerle şöyle devam etmektedir. “Kongre ilk defa bir Şark şehrinde toplanmaktadır. Kongrede Türk kadınının muhtelif siyasi rejimler altındaki vaziyeti hakkında münakaşalar yapacağız. Birliğimizin başlıca prensibi azamızın, milliyet, mezhep ve itikatlarına hürmet olduğu için bütün dünya kadınları arasında kolaylıkla bir teşriki mesai vücuda getirmeye muvaffak olmuştur. Uluslar kurulu toplandığı zaman Cenevre’ye gelen kadınlara bir kolaylık olmak için orada muvakkat bir büro açıyoruz. Bundan başka Uluslar Kurumu ile Uluslararası kadın teşkilatları arasında daimi münasebet temin ediyoruz. Bu münasebette irtibatı Madam Gourd temin etmektedir. Birliğimizin başlıca gayelerinden biri de sulh ve silahsızlanma için çalışmaktır.” Haberin, Uluslararası Kadınlar kongresinin 12. sinin İstanbul’da toplandığını ve bu seferki kongrede mühim işlerin görülmesini umdukları302 cümlesi ile sona 300 301 Cumhuriyet, 2 Nisan 1935. Cumhuriyet, 3 Nisan 1935. 185 ermesi daha önceki kongrelerde istenilen sonuçların elde edilemediği gibi bir algının oluşmasına neden olmaktadır. 3 Nisan 1935 tarihli Milliyet gazetesi daha önce hazırlanacağını duyurduğu kadınlar günü için yapılan pulların tamamlandığını, bu pulların üzerinde ilme, fenne ve sanata hizmet eden kadınların resimlerinin olduğu, bu nedenle pulların üstünde Nobel Edebiyat ödülünü kazanan Bayan Grazia Deleda’nın ve Bayan Curie’nin resimlerinin bulunduğunu yazmaktadır.303 4 Nisan 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan yine “Murahhaslar Bu Hafta Gelmeye Başlıyor” başlıklı haber Fransız kadın Avukatlardan Madam Susanne Grisbergin fotoğrafı ile süslenmiş, Uluslararası Kadınlar Birliği Birinci Başkan Vekili Madam Şirayber’in haberin yayınından bir gün önceki öğleden sonra Türk Kadınlar Birliği merkez heyeti azasını ziyaret ettiğini vurgulamaktadır. Haberde Kongrenin 7 gün süreceği ve 18 Nisan’da başlayıp 25 Nisan’da sona ereceği belirtilmektedir. Bundan evvelki kongrelerde uzak memleketlerden murahhas gelemediğini nazarı itibara alan Uluslararası Kadın Birliği İstanbul’un şark ile garp arasında bulunması itibarı ile 12. kongreyi şehrimizde toplamak hususundaki teklifi büyük bir memnuniyetle kabul etmiştir. Esasen Anglo Sakson memleketlerine geçmiş oradan şark memleketlerine yayılmış oradan da süratle ilerlemiştir. Bundan önceki kongrelere binden fazla kadın iştirak ettiği, İstanbul’da ki kongreye daha fazla kadının katılacağı beklendiği304 ifadesi ile devam eden haber de kongreye katılacak olan ülkeler şu şekilde sıralanmaktadır, Avustralya, Avusturya, Belçika, Brezilya, Bulgaristan, Seylan, Danimarka, Mısır, Japonya, Amerika, Finlandiya, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Hollanda, Macaristan, Hindistan, İrlanda, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Norveç, Yeni Zelenda, Filistin, İran, Lehistan, Portekiz, Romanya, İsveç, İsviçre, Çekoslovakya, Türkiye, Uruguay, Yugoslavya. Aynı haberle ilgili olarak başka bir gazete de kongre hakkında farklı yorumlar da yer almaktadır. Katılan ülkelere İspanya ve Ukrayna’nın da ilave edildiği bu haberde, İstanbul’da yapılacak mitinglerin konuları açıklanmış, birinci mitingde sulh ve feminizm, diğerinde ise ahlaki nümayiş mahiyetinde fuhuş ve kadın ticareti aleyhinde olacağı açıklanmıştır. Kongreye binden fazla murahhasın katılmasının beklendiği, daha öncekilere bine yakın murahhasın katıldığı belirtilmiştir. 12. kongrenin İstanbul’da yapılacak olmasının kongreye fevkalade bir mahiyet kazandırdığı, Türkiye’nin son zamanlarda 302 Cumhuriyet, 3 Nisan1935. Milliyet, 3 Nisan 1935. 304 Cumhuriyet, 4 Nisan 1935. 303 186 önemli bir mahiyet kazandığı ve bu nedenle kongreye daha fazla murahhas katılmasının beklendiğini yazmaktadır. Aynı gazete, Kongre için İstanbul’un tercih edilmesinin nedenlerini ise şehrin şark ve garbın ortasında bulunması ve feminizmin son zamanlarda şark memleketlerinde çok fazla yayılması olarak belirtmektedir. 305 Feminizm kongresi devam ederken İstanbul’da iki büyük miting yapılacağı belirtilen haberin devamında mitinglerden birinin konusunun, sulh ve feminizm, diğerinin ise kadın ticareti olarak kararlaştırıldığı fakat haberin yayınlandığı gün henüz miting tarihlerinin belli olmadığı açıklanmaktadır. 18 Nisan’da yapılacak kongrede bu tarihlerin kararlaştırılacağı da haberde yer almaktadır.306 6 Nisan 1935 tarihli Milliyet gazetesinde miting tarihleri de belirtilmektedir.307 Aynı gazetede yapılacak kongreye katılacak Türk kadınları arasında kadın saylavlardan bazılarının da bulunacağından söz edilmektedir. Bu meyanda Bayan Selma Naiman, Bayan Mihri Pektaş sulh ve Bayan Türkan’ın da; kadının vatani vazifeleri hakkında birer nutuk söyleyeceklerinden bahsedilmektedir. Yine aynı gazetede yer alan haberde 17 Nisan’da murahhasların birbirleriyle tanışmaları için madam Corbett Ashby’nin resmi bir kabul yapacağı belirtilmektedir. “Murahhaslardan bir kısmı içtimadan önce gelecekler” başlıklı haberde, Mısır Murahhasının resmi ile tamamlanmış, haberin devamında 18 Nisan’da Yıldız sarayı’nda yapılacak toplantıya katılacak murahhaslardan bir kısmının daha İstanbul’a geldikleri ve kongrenin Perşembe günü saat 10 da toplanacağı ve kongrenin açılışını Türk Kadın Birliği başkanı Latife Bekir’in “hoş geldiniz” diyerek yapacağı ve sonrasında da kongre başkanı Misis Eşbi’nin açılış nutkunu söyleyeceği, onu diğer murahhas heyeti başkanlarının nutuklarının takip edeceği belirtilmekte. Kongrenin öğleden sonra sulh komisyonunun raporunu ve kadınla erkeğin çalışma şeraitindeki müsavatı hakkında hazırlanmış olan raporu müzakere edecekleri, akşam ise dönemin valisi Muhittin Üstündağ tarafından murahhaslar şerefine bir akşam yemeği verileceği belirtilmekte. 308 Yine o dönemde de önemli gazetelerden olan Cumhuriyet, Uluslararası Kadın Kongresi ile ilgili haberlere oldukça geniş bir şekilde yer vermekte, bazen 305 Milliyet, 4 Nisan 1935. Cumhuriyet, 4 Nisan 1935. 307 Miting tarihleri: 21 Nisan Pazar günü saat 17.30, Tepebaşı Tiyatrosu, diğeri: 22 Nisan Pazartesi 17.30 Üniversite Konferans salonu, 308 Cumhuriyet, 6 Nisan 1935. 306 187 kongreye katılanlarla röportajlar yapılarak yayınlanırken, bazen de çeşitli konularda yapılan tartışmalar gazete sayfalarında önemli yer tutmaktadır. 309 Dünya feministlerinden biri olan Madam Adel Şrayber’in kadın asker olabilir mi? Sorusuna yönelik görüşlerini içeren 8 Nisan tarihli gazete haberi bunun en güzel örneklerinden birini oluşturmaktadır. Bu haberde Madam Şrayber’in kırk iki milletten azası olan büyük bir kadın teşekkülünün ikinci başkanı olduğunu belirtmekte, Uluslararası Kongreye katılmak için İstanbul’a geldiği ifade edilirken Avrupalı feministler arasında önemli bir yeri olduğuna da değinilmektedir. Aynı şahsın sadece feminizm meselelerinde değil, içtimai, siyasi ve ilim konularında da yetkin olduğu açıklaması yapılırken iki ciltlik çok önemli bir ansiklopedinin de müellifi olan çok münevver bir hanımefendi olduğundan söz edilmektedir. Milliyet gazetesi “Türk kadınlığı bütün dünya kadınlarına örnek oldu” başlıklı haberiyle dünya kadın murahhasların gelmeye başladıklarını duyuruyordu. Türkiye’de yapılacak olan kongreye katılmak için İstanbul’a İtalyan bandıralı Tevere vapuru ile gelen birçok kadından biri olan kongre ikinci reis vekili madam Rosa Manus’un kendisi ile yapılan röportajda Türk kadını ile ilgili sözleri o günün dünya koşullarında oldukça ilginç ve düşündürücüdür. Rosa Manus görüşlerini aynen şu sözlerle ifade etmektedir: “Bu seneki kongrenin İstanbul’da toplanmasına çok sevindik. Çünkü Türkiye kadınlık işlerinde en ileri safta yürüyen bir memlekettir. Biz Türk kadınlarının bütün faaliyetlerini kıskanarak ve takdir ederek çok yakından alakadar oluyoruz. Türk kadınına layık olduğu bütün haklar verilmiştir. İşte bu münasebetle Uluslararası Kadın Birliği kongresinin İstanbul’da akdedileceği bize sevinçlerin en büyüğünü veriyor. Kongrede 35 ten fazla memleket temsil edilecektir. Bundan evvel hiçbir kongremize bu kadar çok iştirak edilmemişti. Bu seneki kongreye evvelce hiç görmediğimiz, Hindistan, Irak, Suriye murahhaslarının da bulunacağından memnunuz. Diyebilirim ki bu kongre diğer kongrelerden çok daha mükemmel olacaktır. Evvelce kongre her üç senede bir toplanırdı. Fakat iktisadi buhran dolayısı ile toplanış zamanı altı seneye çıkarıldı. 1929 11. kongre Berlin’de toplanmıştı. 12. kongrede şimdi İstanbul’da toplanacak”. Rosa Manus Kongrede görüşülecek konuları ise şöyle sıralamaktadır, Evli kadının tabiiyeti, Uluslararası sulhu, İktisadi buhran, Silahsızlanma 309 310 meselesi.310 Cumhuriyet, 8 Nisan 1935. Milliyet, 8 Nisan 1935. Aynı konuşmanın devamında da şunları 188 söylemektedir,”Yarından itibaren bir komisyon halinde müzakerelere başlayacağız. Hususi mahiyette olan bu görüşmelerimiz kongrenin üç gün öncesine kadar sürecektir. Bu görüşmeler sonunda bir rapor hazırlayarak kongreye arz edeceğiz. Türk Kadın Birliği kongre için yapılması gereken hazırlıkları fevkalade olarak yapmıştır. Bu bizi çok sevindirdi. Bunun için bütün Dünya kadın murahhaslarına mektup yazarak vaziyeti sevine sevine bildirdim. Kongrenin şimdiye kadar olanların en verimlisi olacağına kesin kanaatim var.”311 Milliyet gazetesinde yer alan bu haberin devamında da yine çok önemli bir kadının, toplantı için İstanbul’a geldiği ile ilgili haber var. Bu haberde, İsviçre murahhasının gelişinden söz ederken bu bayanın aynı zamanda Cemiyeti Akvamın Çocuk Esirgeme Kurumu azasından Emile Gouard olduğu ifade edilmekte. O dönemin gazetelerinde Uluslararası Kadınlar Kongresine katılan kadınlarla çeşitli konularda yapılan röportajlar da yer almaktadır. Bu konuların başlıcaları, kadın asker olmalı mı, Kürtaj, Kadınlar harbe mani olabilirler mi, büyük erkeklerin en büyük kusurları nedir? Şeklindeki başlıklarla basında yer almaktadır. Büyük Erkeklerin En Büyük Kusurları Nedir? “Büyük erkeklerin en büyük kusurları nedir?” başlığıyla yayınlanan haber gazetede şu satırlarla yer alıyordu:312 Biri Hollandalı, öteki Amerikalı iki kadın, kadının asker olmasını katiyen istemiyorlar açıklamasının ardından Uluslararası Kadın Kongresine katılan kadınların, Perapalas’ın ikinci katında yaptıkları bir toplantı sonrasında, röportaj yapılan Amerikalı ve Hollandalı iki kadın kendilerine yöneltilen “Büyük erkeklerin en büyük kusuru nedir” sorusuna şöyle cevap vermişlerdir, Hollandalı Matmazel Manus öncelikli olarak kendisini tanıtıp, 1908’ den beri feminist olduğunu söyleyerek şöyle devam etmektedir: “İlk uluslararası Kadın Süfrajetler kongresi, işte o tarihte Amsterdam’da toplanmıştı. Ben de o tarihte dünyanın en münevver en yüksek ve en kıymetli kadınlarını tanıdım ve o günden beri kendi memleketimde ve uluslararası kadın teşekküllerinde feminizm için çalıştım. Arkadaşım daha doğrusu hocam bizde ilk kadın doktoru olan Hollandalı Bayan Jakobadi şimdi Hollanda teşekkülü’nün ikinci başkanı ve bu teşekkülün Amsterdam kolunun da başkanıyım Artık kim olduğumu öğrendiniz dedikten sonra kendisine yöneltilen soruları cevaplandırabileceğini belirtmiştir. Büyük erkeklerin en büyük kabahati nedir sorusuna, onların en büyük kabahatleri Uluslararası 311 312 Milliyet, 8 Nisan 1935. Cumhuriyet, 9 Nisan 1935. 189 konferanslarda silahları bırakma işlerinde ve Uluslar kurumunda kalplerine göre konuşmamalarıdır. İşgal ettikleri koltukları kaybetmemek, yeni intihaplarda kazanacakları reyleri hesaplamak ve içinde yaşadıkları saraylardan uzaklaşmamak için kalplerinin gösterdiği istikamette yürümemeleridir”. Kadın çocuğunu dünyaya getirmek istemediğinde cezaya çarptırılmalı mı? Bayan Jakopadi’nin bu soruya verdiği yanıt ise onun oldukça sağduyulu bir insan olduğunu göstermekte. Jakopadi buna şöyle cevap vermektedir: “Bu sual çok mühim bir meseleye temas ediyor. Müsaade ediniz ben bunun hakkında bir şey söylemeyeyim. Ben evli değilim, çocuklarım da olmadı. İnsanlar bilmedikleri meseleler hakkında konuşmamalı”. Uzun süredir Feminist olan Mis Feast’ın kendisine yöneltilen suallere verdiği yanıtlar ise aynen şöyledir: “Kadın asker olamaz. Bizde Amerika’da kadınlar böyle bir şeyi akıllarına getirmezler. Kadınlar harbin getirdiği fenalıkları gidermekle mükelleftir. Biz bilakis memleketimizde harbi geri bıraktırmak üzere iktisadi sistemin tamamen değişmesini istihdaf eden harb olduğu zaman harbden maddi surette istifade edecek bir büyük sanayi sınıfının bulunmamasını temine uğraşan yeni kanunların ortaya çıkması için rey toplamakla meşgulüz”. Mis Feast’in bu cevabı üzerine gazeteci, “Demek Amerika’da kadınlar Rusvelt’in313 politikasının tamamıyla yardımcısıdırlar” şeklinde ilave bir soru daha sormuştur. Mis Feast’in söz konusu soruya cevabı ise şöyle olmuştur:“Evet ben kendi hesabıma Rusvelt’in dâhili politikasını çok beğenirim. Fakat harici siyasetinin tamamıyla taraftarı değilim. Mesela o bize bir sürü zırhlılar yaptırıyor. Neden? Bu kadar silaha ihtiyacımız yok bizim. Ben daha enternasyonal düşünürüm”. Kadınlar harbe karşı ne yapmalı? Siz harbin önüne geçilmek için kadınlar tarafından ne yapılmalıdır sorusuna ise, Bizim memleketimizde teşebbüs edildiği gibi her memlekette de sanayi erbabının harb esnasında zengin olmasını men edecek kanunlar yapmaktayız. Sonra çocukları sulhçu yetiştirmek, iki… Sonra da evet sonrada memleketleri milletvekillerini birbirine tanıtmak… İnsan bildiği tanıdığı insana daha güçlükle fenalık yapar. Milletler de tanıdıkları milletlerle pek zor harbedeler işte bu da üç… Amerikalılar ve çocuk düşürme 313 Theodore Roosevelt Amerika Birleşik Devletleri'nin 26. Devlet Başkan'ıdır. Kendisi Amerikan ulusalcısı olarak da anılır. Ulusalcılık- Yurtseverlik tanımlarına hem düşünsel hem de uygulamalı olarak büyük katkılarda bulundu. 190 Amerikalı Mis Feast’ın çocuk düşürme ile ilgili soruya verdiği yanıtta ise o dönemde kürtaj olayının Amerika’da algılanışı ile ilgili ipuçları vardır. Bizim memleketimizde buna ceza verirler diyerek sözlerine devam ediyor, bizde çocuk en küçük zerre dahi olsa yaşamaya başladığı andan itibaren onu öldürmeye çalışmak kabahattir. Çocuk istenmediği vakit hiç olmaması lazım. Bunu insanlara öğretmeli derken doğum kontrolünün önemini de vurguluyordu. Amerikalı Mis Feast’e dördüncü sorusunu yöneltemeyen gazeteci nedenini, eğer dördüncü sualimi sorsaydım gece yarısına kadar orda beklemem lazımdı diyerek açıklıyor ve kendisinde izin alarak diğer kadınlarla görüşmek üzere salondan ayrıldığını ifade ediyordu. Uluslararası Kadınlar Birliği’nin Yıldız Sarayı’nda yapılacak toplantısına katılmak için gelen kadınlarla yapılan röportajlar gazetelerin önemli bir bölümünü kaplıyordu. Bu görüşmeler tüm ayrıntıları ile sayfa sayfa yayımlanıyordu: Dünya Feministleri ile görüşmeler “Biz Türk Kadınlarına Gıpta Ediyoruz.” Bir İngiliz kadını diyor ki “Erkekler bilhassa genç erkekler süslenmiyor, kendilerini beğendirmek istemiyorlar mı?” Uluslararası Kadın Birliği umumi kâtibi Mis Katherina Bompas şimdiye kadar arkadaşları ile görüştüklerine aşağı yukarı kulak misafiri olmuştu. Yanına sokulduğum zaman eklini uzattı ve gülerek —“İmtihan sırası bize geldi galiba” dedi. —Türk efkârı umumiyesi kıymetli ecnebi kadınlarının fikirlerini fevkalade merak etmektedir, dedim. Sizi de aynı suallerimle rahatsız etmek isterim. Ne dersiniz kadın asker olabilir mi? —Kadın neden asker olmasın dedi, elbette olur. Eğer harp taraftarı bir politika güdülüyorsa ve vicdani kanaatleri onu bu yola sevk ediyorsa kadın olmak bir mahzur sayılamaz. Asker olmak istemeyen kadın, asker olmaktan çekinen kadın vardır. Fakat kadınların ekseriyeti daha müşfik ve merhametli kalbe malik oldukları için sulh isterler ve muhakkak ki harbi sevmezler. İşte bunun için kadının asker olması tuhaf ve gayri mümkün görünür.314 314 Cumhuriyet, 10 Nisan 1934. 191 Cumhuriyet gazetesi kongre için İstanbul’a gelen kadınlarla yapılan röportajları yayınlamaya devam etmektedir. Kadınlardan Avustralyalı murahhas Madam Oliver’in sözleri oldukça dikkat çekicidir. Avustralyalı Kadın Haklarının Yetmişlik Gönüllüsü İstanbul’da “Avusturyalı Bir Murahhas Kongrenin Burada Toplanacağını Duyunca Kendini Tutamadığını Söylüyor” başlıklı haberde Madam Oliver’le ilgili bölümde şu sözler yer alıyor. “Küçük yaşımdan beri feminist olduğum halde şimdiye kadar Uluslararası Kadınlar Birliği’nin kongrelerine iştirak etmemiştim. Bu sefer kongrenin Türkiye’de toplanacağını duyunca büyük bir sevinçle uzak yurdumdan yola çıkarak terakki ve inkişaflarının akisleri memleketimize kadar gelen yeni Türkiye’ye geldim. Bu gün Türkiye hakkı ile bütün dünyanın nazarı dikkatini celbetmiş bulunuyor. Bilhassa kadınlık sahasında birçok Avrupa uluslarını geri bırakan son hamleleri bizi buraya getiren en büyük amil olmuştur. Avustralya mebusan meclisinde yalnız iki kadın saylavımız vardır. Hâlbuki bu sene Türkiye’de birçok kadınların saylav seçildiğini öğrendim. Fırsattan istifade ederek kendileri ile temas edeceğim”. Yine murahhas olmadığı halde sırf yeni Türkiye’yi görmek için İstanbul’a gelen İngiliz Madam Whyte’in sözleri Türk kadınının kazandığı hakların dünya kamuoyunda oluşturduğu etkiyi görmek açısından iyi bir örnek oluşturuyor. : “Ben murahhas değilim. Kongre ile şahsen alakadar olduğum için kendi hesabıma İngiltere’den kalkarak buraya geldim. Yaşım ilerlemiş olduğu halde kadınlık davasını her yerde takip etmekten çekinmem. İstanbul’a gelerek Türk hemşirelerimin kazandıkları büyük muvaffakiyetleri tebrik etmek ve kongre çalışmalarını yakından takip etmek istiyorum”. 315 Cumhuriyet gazetesi Uluslararası Kadın Birliği Başkanının İstanbul’a geldiği haberini okurlarına 12 Nisan 1935 tarihli gazete satırlarından duyuruyor. Uluslararası Kadınlar Birliği Başkanı Dün Geldi. 316 Atatürk’e Hayranım Yaptığı Devrim Harikadır. Avustralya murahhası “Kadınları iş hayatından uzaklaştırmak isteyenler, Atatürk Türkiye’sini örnek almalıdırlar.” 315 316 Cumhuriyet, 10 Nisan 1935. Cumhuriyet, 12 Nisan 1935. 192 Feminist bir romancı ve aynı zamanda bir murahhas olan (Avustralya New South Wolas) Linda Littlejohr’un da Atatürk hakkında ki düşünceleri günümüzde özellikle üzerinde düşünülmesi gereken önemde anlam içeriyor: “Atatürk’ünüze olan hayranlığımı bir kere daha tekrarlayacağım, dedim ya o, asrımızın en büyük insanıdır. O bu hakikati anlamış ve şefi olduğu bir milletin kadın ve erkeklerine bilaistisna vatandaşlık vazifeleri ve mesuliyetleri yüklemiştir. Mesuliyet ve vazife haklarına vakıf gururlu bir millet ancak bütün milletlerin önünde gider”. Atatürk ve Türk toplumundaki değişimlerle ilgili düşüncelerini bu sözlerle ifade eden murahhas diğer soruları da şöyle yanıtlamıştır: “Hayır, hayır kadın asla asker olamaz. Değil asker olmak muharebe ile alakası olan bir salihi ahmer teşekkülünde bile çalışamaz. Ben kendi hesabıma silah fabrikasında çalışan kadınların aleyhindeyim”. Sulhun sağlanması ile ilgili soruya ise harbin önüne geçmek için milletlerin birbirleri ile tanışmaları ve anlaşmaları gerektiğinin önemi üzerinde durarak devamında da şunları söylemiştir: “Ben bütün dünya için tek bir dil taraftarıyım. Bütün insanlar tek bir dil konuşsunlar. Çocuklarımıza bu dili mekteplerde öğretmeye başlayalım. Yirmi beş sene sonra görürsünüz ki dünya yüzünde anlaşmayan millet kalmaz. Konuşabilen ve anlaşmak vasfı olan insanlar birbirlerine düşman olmazlar”. Kadınların çocuk düşüremeyecekleri yanıtı da kadın kürtaj olmalımı dır sorusuna verilmiş. Devamında ise bunun bir cinayet olacağı ve yapan insanın da cezaya çarptırılması gerektiği, ancak bunun doğum kontrol yöntemlerini öğreten tıbbi müesseselerin bulunduğu memleketlerde yapılması gerektiği ifadesine yer verilmiş.317 Yine Atatürk devrimlerinin dünya kadınları açısından algılanış şeklini görmemiz açısından iyi bir örnek oluşturacak Mısırlı murahhasın sözleri de oldukça ilgi çekici. Cumhuriyet gazetesi bu sözleri satırlarından şöyle duyurmaktadır: “Dünya kadınlık hareketini yakından takip ediyoruz. Bu itibarla İstanbul kongresi bizim için bir bayram günüdür. Şimdiye kadar Uluslararası kongrelere 5 murahhasla iştirak ettiğimiz halde, İstanbul’a 12 arkadaş geldik. Vakit dar olmamış olsaydı 60–70 kişi belki de Mısır kadınlarının yarısı buraya gelmek isteyecekti. 317 Cumhuriyet, 12 Nisan 1935. 193 Şarkta kadınlığın kurtuluşunu Atatürk’e borçluyuz. Mısırda 1923’den beri peçe kalkmıştır. Şimdi bizim kadınlarımız da şapka giyiyor, erkeklerle beraber geziyor. Tiyatrolarımızdan eski kafesler kaldırılmıştır”. Mısır kadınlığını en ziyade alakadar eden mesele nedir? “Bizi en alakadar eden meseleler, uluslararası teşriki mesai ile sulh meselesidir. Esasen şark daima sulh istemiştir. Garbde de sulhun takdir edilmeye başladığını ve garb kadınlarının da sulh için daha fazla çalıştıklarını görmek memnuniyetimizi mucip olmaktadır. Fakat sabırla, imanla muvaffak olacağımıza kani bulunuyoruz. Unutulmamalıdır ki kadın istediğini yapar. Fransızların bir darbı meseline göre bir kadının istediğini Allah da ister.” 318 14 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesi ise Uluslararası Kadınlar Birliği merkez bürosunun Perapalas otelinde Madam Ashby’nin başkanlığında toplanarak feminizm kongresi komisyonlarının azalarını seçtiğini satırlarında belirtmektedir. Kongreye iştirak edecek olan Türk murahhas heyetinde yer alan azaların isimleri haberin ayrıntıları arasındadır. Bu isimler şöyle sıralanmaktadır: Latife Bekir, Lamia Refik, Seniha Rauf, Efzayiş Suat, Nermin Muvaffak, Necile Tevfik, Doktor Pakize Ahmet, Leman Fuat, Safiye Hüseyin, Nebahat Hamit, Faika Nahid, Mihri Pektaş. Yedek azalar ise şu isimlerden oluşmaktadır: Enise Saffet, Belkıs Halim, Seniye Cenani, Saadet Refet, Aliye Halid Fahri, Aliye Esad, Ayşe Remzi, Piraye Sadullah, Arayiş Hüseyin, Nebahat Hamid, Faika Nahid, Mihri Pektaş. Kongre komisyonlarına seçilen Türk murahhaslar şunlardır: Hukukta Musavat komisyonuna Safiye Hüseyin, Necla Refik, Ehlata musavat komisyonuna: Lamia Refik, Nermin Muvaffak, işte musavat komisyonuna: Doktor Pakize Ahmed, Leman Fuad, evli kadının tabiiyeti komisyonuna: Nebahat Hamid, Faika, Sulh komisyonuna Seniha Rauf, Efzayiş Suad, arayı umumiye komisyonuna: Latife Bekir, Mihri Pektaş.319 Cumhuriyet gazetesinin yayınlamış olduğu Uluslararası Kadınlar Birliği toplantısına katılmak için İstanbul’a gelen kadın murahhaslarla yapılan anket ve sorulara verilen cevaplardan oluşan yazı dizisi sonraki günlerde de oldukça çarpıcı ifadelerin yer aldığı satırlarla kamuoyuna sunulmuştur. Romanyalı kadın murahhasın sözleri gazete satırlarında şu cümlelerle yer almıştır: 318 319 Cumhuriyet, 13 Nisan 1935. Cumhuriyet, 14 Nisan 1935. 194 “Atatürk Dünyaya Yeni Bir Devir Getirmiştir.” Prenses Kantagüze’nin320 sözlerinin devamı şöyledir: “Türkiye’de gördüğüm harikulade terakkidir. Devrimizin en büyük hükümet adamı tarafından yapılmış olan teceddüt… Batıl adetleri, yanlış ananeleri kökünden yıkıp atmış olan Atatürk dünya üzerine yeni bir devir getirmiş harika bir insandır. Hele bu memlekete gelirken ben nasıl onun Türk kadınlarına hak vererek ve bir memlekette anayı layık olduğu mevkiye çıkararak garbe ders vermiş olduğunu nasıl unuturum? Hele başvekilinizle Dışişleri bakanınız Tevfik Rüştü Aras ve bizim büyük Tituleskomuzun321dünya sulhunu kavileştirmek için gösterdikleri fedakarane mesaiyi nasıl hatırdan çıkarabilirim322… Dünya kadınlarının akın akın İstanbul’a gelmelerinin ve Türk kadınının elde ettiği haklardan ve Atatürk’e duydukları derin hislerden söz etmeleri ilerleyen günlerde devam ederken dönemin önemli yazarlarından Şukufe Nihal’de köşesinde bu kazanımların kendisinde uyandırdığı derin duyguları “Kadının Kurtuluşu Dünyanın Her Yanında Yakındır” başlıklı yazısında okuyucuları ile paylaşmıştır: “Gördüğü haksızlıktan, çektiği acıdan, düştüğü gerilikten kendisini kurtarmak için elele veren dünya kadınlığı, önüne geçilmez coşkusu bir sel halinde yol almış gidiyor… Nereye? Yaşayışının özünün normal hakkı olan güneşleri görmeye! O Güneşler ki, yüksek, dik, kurumlu dağlarla örtülmüş, kadın dört yanını çevreleyen bir karanlık ortamda boğuluyordu. Bu gün o karanlık uçurumları milyonlarca gönülde gizlenen gümüş kaynaklar dolduruyor. Bugün bir gümüş göl, yarın bir umman olup tepelere ulaşacak! Bu çarpışmada epeyce yorulan ve birçok yerlerde hala dileğine erişemeyen dünya kadınlarının en mutlusu ”Türk kadını”dır. En normal hakları yönünden bile birçok tutsaklığa uğrayan Türk kadınının ziyanını, sevgili Cumhuriyetimiz, ona 320 Prenses Alekssandrına Kantagüzen Romanya murahhası, aynı zamanda Bizans İmparatorluğunun Kantagüzen sülalesine mensup münevver bir bayan. Cumhuriyet, 15 Nisan 1935. 321 Titulescu, Romanya Dış işleri Bakanı Titulescu’nun Ankara’yı ziyareti sırasında 17 Ekim 1933’de Türkiye ile Romanya arasında Dostluk, Saldırmazlık, Hakem ve Uzlaşma antlaşması imzalanmıştır.” Romanya’yı bu antlaşmayı imzalamaya götüren sebeplerden biri, Bulgaristan’ın Revizyonist isteklerinden çekinmesi, diğeri’de, kendi deniz ticaretinin Boğazlarda serbest geçişin bekçisi olan Türkiye’ye bağlı bulunmasıydı. Bkz. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul, 2005, 15.Baskı, c. 1–2, s. 338-339,; Ankara’da Romanya Dışişleri Bakanı Nicolei Titulescu ve Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras “Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya arasında Dostluk, saldırmazlık, Hakemlik ve Uzlaştırma Antlaşmasını imzaladıktan bir sene sonra yani 1934 senesinde, Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhurbaşkanıyken, Romanya, Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan’la beraber Balkan antlaşmasını oluşturdular. Bu gelenek, sürekli yükselen bir gelişme kaydeden Romanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin 1989'dan sonra yeniden başlamasına yansımış ve etkilemiştir. Bkz. www.roembtr.org/tr_rotr.htm 322 Cumhuriyet, 15 Nisan 1935. 195 değeri olan haklarını bu kadar kısa bir çağda vermekle ödemiş oldu. Bugün bizim hiçbir davamız kalmamıştır; kalsa bile bundan sonrası kolaydır. Bugün, mektep sıralarından Kamutay kürsüsüne kadar her ünlü yer, bize açıktır. Türk evlerinde harem daireleri düşünen yabancılar şaşa kalsın. Bizde kadın meselesi artık eskimiş, modası geçmiş bir meseledir. Bunun için Türk erkeği yalnız kendisi için değil, yurdun eş dertleri için birlikte çalışıyor. Artık ayrı dertler, ayrı kazançlar bitmiş, eş dertler, eş gerekler kalmıştır. Dünyanın dört bucağından akın akın İstanbul’a gelen Uluslararası Feminizm Kongresi üyeleri, Türk kadınına içlerini çekerek bakacaklar. Biz onlara, yürüdükleri yolda çok yorulmamalarını, Türk kız kardeşlerinin eriştiği haklara kendilerinin de yakın çağda erişmelerini dileriz. Varsın dünyanın şurasında, burasında hala yer yer kadına karşı komalar, onu gene evinin dört duvarı arasına kapatmaya uğraşanlar bulunsun. Tabiatın düşünmek, yaratmak, zevk almak ve kazancını aramak için yarattığı başların, kalplerin işlemesi, çarpması durmadıkça bu büyük selin akışı ve içine hapsolduğu uçurumları aşması da durmayacaktır. Kadına karşı koyanların, geride kalmış insanlar ve çağlar olduğunu, tersine olarak ta yüksek kadınların da büyük adamların var olduğu parlak çağlarda yetiştiğini tarih bize göstermiyor mu? Atina da, İskenderiye de, İtalya ve Fransa da en parlak çağlar kadına değer verilen çağlardır. Türklerin zaferden zafere koştuğu yüzyıllar, hep kadının siyasal ve sosyal haklara sahip olduğu, çocuğu ile beraber yurdun işleri ile de uğraştığı yüzyıllardır. Fransa’nın en parlak çağı, en büyük kadınların yetiştiği On dördüncü Lui çağıdır. Geri insanlar, bazı dinler kadını küçültmüşlerdir. Kadına hiçbir hak vermeyen (Havva) nın insanın felaketine sebep olduğunu söyleyen Hıristiyanlıktan önce, kadının (tanrı) olarak tanındığını görüyoruz. Afrodit, Sibel, Edda, Freya ve eski Türklerin (Omay)ı buna örnektir. Bilgisiz hocaların ve hodbinlerin kafası ile değişmemiş olan gerçek İslam dininin de kadına ne kadar değer verdiğini hepimiz biliriz. Ne olursa olsun, dünyanın her yerinde kadının kurtuluşu yakındır. Kadın da erkek gibi hür bir yaratıktır. Yeryüzünde kimse kimsenin baskısı altına giremez. 196 Artık kadını hor gören, onu erkeğin bir gölgesi yapan (kod) lar yazacak Napolyonlar gelmeyecektir.”323 İstanbul’a gelmiş olan Dünya kadınları en nihayetinde 18 Nisan’da Yıldız Sarayı’nda toplandılar. Kongrenin toplanması Dünya Kadınları Bugün Yıldız Sarayında Toplanıyor başlığı ile Cumhuriyet’te verilmişti. Haber şu şekilde devam ediyordu:“Kongreyi İstanbul valisi açacak ve Madam Aşbi bir nutuk söyleyecek. İstanbul bugün uluslararası büyük bir kongreye daha sahne oluyor. Yıldız Sarayı’nda Dünya Kadınları Toplanacaklar! Bunun manası itibarı ile ehemmiyeti, şüphe yok ki Uluslararası Parlamentolar kongresinden çok daha mühimdir. Hele düne kadar Türk kadınına mahpus hayatı yaşatan saltanatın eski ocağında Türk kızının dünya kadınlarını toplamış olması yönünden… Bir Fransız yazıcısına göre vakti ile Fransız süfrajetleri mebuslarla istihza için “Biz, galiba Türk kadınları intihap hakkını aldıktan sonra bu hakkı kazanabileceğiz! Derlermiş… Bu cümlede Türk kadınının haklarını kazanmasını daha asırlara bağlı bir iş sayan zihniyetin acılığı sırıtmaktadır. Hâlbuki Cumhuriyetin Türk kadını Fransız hemşirelerini çoktan geride bırakarak haklarının hepsini kazanmış ve milli mukadderatın her cephesinde söz sahibi olmuştur. Bunun içindir ki 200.000.000 kadını temsil eden yüzlerce murahhas Atatürk Türkiye’sine hayran olmak için geldiklerini ve Türk kadınına gıpta ettiklerini iftiharla söylüyorlar. Bu parlak muvaffakiyetten göğsü kabarmayacak bir Türk tasavvur edilebilir mi?”324 2–13. Türk Kadın Birliğinin Kapanması 11 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesinde Türk Kadın Birliği’nin akıbeti ile ilgili bir haber dikkat çekiyordu. Demokratik haklarını elde etmiş olan Türk kadını, artık kadınları temsil edecek bir birliğin ihtiyaç olmaktan çıktığının kararını vererek Türk Kadınlar Birliğini feshetmişti. İşte bu haber bununla ilgiliydi. Kadın Birliği de Dün Maziye Karıştı “Birlik dün yaptığı 17 kişilik kongrede faaliyette devama lüzum görmeyerek kendi kendini fesh etti. Geçen hafta ekseriyet olmadığı için akdedilemeyen Türk Kadın Birliği fevkalade kongresi dün saat 16’da Birliğin Cağaloğlu’ndaki binasında akdedilmiştir. 323 324 Şukufe Nihal, “Dünyanın Her Yanında Kadının Kurtuluşu Yakındır”, Cumhuriyet, 15 Nisan 1935. Cumhuriyet, 18 Nisan 1935. 197 Kadınların dünkü toplantısına 500 azadan ancak 17 si gelmişti. Fakat ikinci toplantı olduğu için kongrenin akdine karar verilmiş ve Birlik başkanı Latife Bekir saat 16’da kongreyi açmıştır. Kongre başkanlığına Safiye Hüseyin seçildikten sonra idare heyeti namına genel yazgan Aliye Esad hazırlanan raporu okumuş ve Türk kadınına bütün hakların eksiksiz olarak verilmiş olmasından dolayı duydukları kıvancı anlatmıştır. Aliye Esad bundan sonra Birliğin şimdiye kadar yapmış olduğu işlerden bahsetmiş bu meyanda Kadın Sesi adlı bir mecmua çıkarıldığını, bu mecmuada kadınlığı alakadar eden birçok yazılar bulunduğunu, Anadolu’dan tahsil için İstanbul’a gelen kız talebeye yardım edildiğini, Birliğin dil öğrenmek isteyen kadınlar için lisan kursları açtığını, fakirlere yardım edildiğini, aç kalan ilkokul talebelerine öğlen yemeği temin edildiğini anlatmıştır. Rapor alkışlanarak aynen kabul edilmiştir. Bundan sonra birlik üyelerinden Necile Tevfik’te 18 Nisanda İstanbul’da toplanan Uluslararası Kadın Birliği kongresi hakkında hazırlanan raporu okumuştur. Müteakiben gene birlik üyelerinden Masadet Rıfat hesap raporunu okumuştur. Birlik başkanı Latife Bekir tekrar kürsüye çıkarak şunları söylemiştir: “12 senedenberi çalışıyoruz. Bu müddet zarfında kadınlığımızı yükseltecek birçok işler yaptık. Artık Türk kadınlığı bütün haklarına eksiksiz olarak kavuşmuştur. Yeni Teşkilatı Esasiye kanunumuz bir birlik yaparak bu uğurda çalışmamıza sebep bırakmamıştır. Bu münasebetle Birliğimizin kapatılmasını teklif ediyorum. Çalışmak isteyen arkadaşlar, birçok hayır kurumları vardır. Oralarda çalışabilirler. “ Latife Bekir’den sonra üyeden Manisa Birliği başkanı Şükriye Abbas söz alarak Birliğin Halk evine nakli ile orada bir şube çalışmasını teklif etmiş fakat bu teklif kabul edilmemiştir. Neticede ittifakla birliğin feshine ve eşyaların Halk Partisine birlik kasasında kalan 184 lira 5 kuruşun da Çocukları Esirgeme Kurumu ve hasta bakıcı hemşireler kurumuna teberru edilmesine karar verilmiştir. İşte 12 seneden beri yaşayan Kadın Birliği de böylece tarihe karışmış oldu”.325 325 Cumhuriyet, 11 Mayıs 1935. 198 Türk kadınının siyasal haklarını elde etmesinde ve sonraki süreçte katkıları yadsınamayacak derecede önemli olan, yaptıkları çalışmalarla Türk kadınını hem yurt içinde hem de yurt dışındaki kadınlar gözünde yücelten bu önemli kuruluş, işlevini tamamlayarak hüzün verici bir şekilde tarih sahnesinden çekilmiştir. 199 SONUÇ Türk inkılâplarının her birinin önemi ebetteki apayrıdır. Ancak kadınların toplumsal alanda birey olarak kabul görmelerini sağlayan inkılâpların yeri ayrıdır. Biz dönemin gazete haberlerini incelerken, basının yeni inkılâpları halka kabul ettirmekte ki önemini göstermeye çalıştık. Atatürk İnkılâbı, Türk halkının da benimsediği bir gereksinmeden kaynaklanıyordu. İnkılâbın amaçları, hedefleri halk için çizilmişti. O amaçlara halkla birlikte, halkı kazanarak, halkı yönlendirerek varılmıştır. Halktan kaynaklanan iktidarın doğal yaklaşımı, kamuoyu oluşturmak, kamuoyunu yönlendirmektir. Böyle bir yaklaşımın da en etkili aracı hiç kuşkusuz, özellikle o dönemde basın olmuştur. Düşüncelerini, tasarılarını halka açıklamak, onları ülkenin sorunları üzerine aydınlatırken bir yandan da doğrudan doğruya halkla temasa geçerek kamuoyu oluşturmak Atatürk’ün bütün ömrü boyunca sadık kaldığı bir ilke olmuştur. İnkılâplar, bu biçim nabız yoklama ve alıştırma gezilerinden sonra ortaya atılmış ve benimsetilmiştir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki siyasal eylem, kitle iletişim araçlarını kullanarak iç ve dış kamuoylarına dönük bir iletişim kanalını açmıştır. Özellikle Cumhuriyetin ilk on yıllık dönemi, bu anlamda basın alanında yeni rejimin ittifak halkaları dışında kalan hiçbir eğilime olanak verilmek istenmeyen bir kesit olmuştur. Kurulan yeni siyasal sistem, Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesini sağlayacak bir ortamı yaratmaya çalışmıştır. Kadının meslek edinmeye özendirilmesi, toplum içinde kendini mesleki rolü ile kabul ettirmesi dönemin gazetelerinde çıkan haberlerle desteklenmiştir. Bir takım haberlerden de anlaşıldığı üzere Kurtuluş Savaşının kazanımından sonra Cumhuriyetin ülkeye yerleştirilmesi çabası içinde Türk kadını kendi haklarını elde ederken bir takım engellemelerle de karşı karşıya kalmıştır. Dr. Mazhar Osman gibi isimlerin kadının meclise girişine cinsel ayrımcılık yaparak karşı çıkışı Türk Kadının seçme ve seçilme hakkının ülkede sindirilmesinin ne denli zorlu olduğunun da birer göstergesidir. İlk etapta siyasi partilerin bile kadınların azalıklarına alışmaları oldukça zor olmuş, yeni durum karşısında yaşadıkları çelişkiler basın tarafından ustalıkla işlenmiştir. Farklı gazetelerin hemen hemen her birinde kadınların haklarını elde etmek için kurduğu birlikle ilgili haberlere yer verilmiştir. Bir şekilde kamuoyu kadının 200 mücadelesinden haberdar edilmiştir. Metinler siyasi söylemlerle desteklenmiş, kadın artık sadece moda ile ilgili mecmualardan çıkarılmıştır. Kadınlar Birliğinin eski ve yeni üyeleri arasında meydana gelen uyumsuzluklar zaman zaman ciddi boyutlara ulaşmış, bu uyumsuzlukların konu edinildiği haberlere basında geniş yer verilmiştir. Kadınların siyasi kazanımlarını kutlamak için yaptığı etkinliklerde istenilen katılımın sağlanamaması nedeniyle kadınlar birliği eski üyeleri arasında hayal kırıklıkları yaşanmıştır. Bu hayal kırıklıkları sonrasında derneğin yeni yöneticileri ve üyeleri hakkında acımasız eleştirilerde bulunulmuştur. Yaşanan gerginlikler ve bunun birliğe çıkarılan faturası ise birliğin kapatılması şeklinde olmuştur. Yine gazetelerde, Türkiye’de kadınlar lehine meydana gelen siyasi gelişme ve değişmelerin dünya kadınlarına etkileri ve bunun yansımaları da konu edilmiş, bu konuda yapılan yorumlar da dönem basınında yer almıştır. Dünya kadınlar Birliğinin İstanbul’da yapmış olduğu toplantı basın tarafından dikkatle takip edilmiş, katılan murahhaslarla kadınların dünya sorunları hakkındaki görüşlerini içeren röportajlar yapılmış ve bunlar uzun metinler halinde yayımlanmıştır. Oysaki günümüzde bu incelenen haberlerin aksine kadın basında cinsel bir meta halinde sunulmaktadır. Türk kadını, o dönem basınında çıkan haberlerden elde edilen bulgulara dayanarak inkılâbın ilk yıllarında siyasi mücadelede daha çok sesini duyuruyormuş ve bu durum birçok memleket kadınları için de örnek oluşturuyormuş demek yanlış olmaz. 201 BİBLİYOGRAFYA A) RESMİ YAYINLAR TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.28, 3. Basılış, TBMM Matbaası, Ankara 1961 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.16, 3. Basılış, TBMM Basım Evi, Ankara 1981 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.8, 3. Basılış, TBMM Basım Evi, Ankara 1981 B) BASILI ESERLER Abadan, Nermin Unat, Türk Toplumunda Kadın, İstanbul 1982. Akaya, Nejla , “İslam Hukukunda Kadının Siyasi Hakları” İslami Araştırmalar, c. 5, Sayı. 4, Ekim 1991, s.236–259. Akdemir, Salih “Tarih Boyunca ve Kuran-ı Kerim’de Kadın” İslami Araştırmalar, yıl 1991, Cilt:5 Akşin, Sina, Yakınçağ Türkiye Tarihi 1908–1980, İstanbul 1993. Arar, İsmail, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, İstanbul 1997. Arıkan, Türkan, Atatürk’ün Türk Kadını Hakkındaki Görüşlerinden Bir Demet, Ankara, 1984. Atay, Falih Rıfkı, Çankaya, İstanbul 1984. Ateş, Süleyman, “İslam’ın Kadına Getirdiği Haklar” İslami Araştırmalar, cilt:5, sayı: 4, Ekim 1991, s. 320–327. Avşar, Abdülhamit, Bir Partinin Kapanmasında Basının Rolü Serbest Cumhuriyet Fırkası, İstanbul 1988. Bebel, August, Kadın ve Sosyalizm, çev. Sabiha Zekeriya Sertel, İstanbul, 1991. Bendason, Ney Başlangıçtan Günümüze Kadın Hakları, çev. Şirin Tekelli, İstanbul 1991. Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul 1978. Bila, Hikmet, CHP, İstanbul 1999. Bozkurt, Gülnihal, “Türk Kadınının Hukuki Durumu”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi”, Mart 1996, 245–248. Bulut, Mehmet, “İlk Cumhuriyet Meclisinde Dini Yayıncılık Hakkında Tarihi 202 Karar, Diyanet İlmi Dergisi, c.28, sayı 1, s.139–149. Caporal, Bernard, Kemalizm’de ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını, çev. Ercan Eyüboğlu, .Ankara 1982. Çiftçi, Oya, Kadın Sorunu ve Türkiye’de Kamu Görevlileri Kadınlar, Ankara 1982. Doğan, İsmail, “Türklerde Aile”, Türk Tarihi ve Kültürü, ed. Cemil Öztürk, Ankara 2005, üçüncü baskı, s.267–285. Doğramacı, Emel, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü, Ankara 1989. Eraslan, Cezmi, “Siyasal Alanda Yeniden Yapılanma”, İmparatorluktan Ulus Devlete Türk İnkılâp Tarihi, ed. Cemil Öztürk, Ankara 2005, s.167–189. Esmer, A. Şükrü “Kafes Arkasından Kurultaya”, Milliyet, 7 Aralık 1934. Fahri, Demir, “İslam ve Kadın” Diyanet İlmi Dergi, Cilt:30, Sayı:3, s.5–6. Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları, haz. Mehmet Kaplan, İstanbul 1970. Göksel, Burhan, “Atatürk ve Kadın Hakları”, Atatürkçü Düşünce, Ankara 1992. Göksel, Burhan, “Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Temmuz 1998, s. 405–416. Gül, Muhiddin, “Bizde Kadınların Siyasal Haklar Alması ve İlk Kadın Milletvekillerimiz”, Cumhuriyet’in Kuruluşunun 75.Yılın Armağanı, Gazi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tar. Arş. ve Uyg. Merkezi Yayın No:3 İnan, A.Afet Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Ankara 1977, ikinci baskı. İnan, Afet Meseni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Yayınlayanlar. Ali Sevim vd. Ankara 2000. İnan, A. Afet, Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması: Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri, İstanbul 1982. Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1984, üçüncü baskı. Kırkpınar, Leyla “Cumhuriyet ve Kadın”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, İzmir 1999, C.III, sayı 8, s.93–114. Kırkpınar, Leyla, Türkiye’de Toplumsal Değişme Sürecinde Kadın, Türkiye Is Bankası, 75.Yılda Kadınlar ve Erkekler, İstanbul 1998. Koçak, Cemil, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası, İstanbul 2006. Lloyd, Trevor, Kadın Yerini Alıyor, Çev: Mine Ünal, 1975. Marx,.Karl, Kadın ve Komünizm, çev. Ö. Ufuk, I. Baskı, Michel, Andre, Feminizm, çev. Şirin Tekeli, İstanbul 1984. Oğuzkan, Turhan “Atatürkçü Eğitim Politikası ve Millî Eğitim”, Atatürkçülük, 203 Ankara, 1983. Okyar, Fethi, Üç Devirde Bir Adam, yay. Haz. Cemal Kutay, İstanbul 1980. Öztürk, Cemil Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası, Ankara 1996. Soyak, Hasan Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, Ankara 1973, c.II. Süel, Aygül, “Hitit Kadınının Hukuki Durumu”, Uluslararası 1. Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara 1990, s.239–253. Talaslı, Gülay, Siyaset Çıkmazında Kadın, Ankara,1996. Taşkıran, Tezer, Cumhuriyet’in Ellinci Yılında Türk Kadın Hakları, Ankara, 1978. Tekeli, Şirin, Türkiye’de Kadının Siyasal Hayattaki Yeri, İstanbul 1982. Tevetoğlu, Fethi, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete: Minber”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi”, yıl 1988, sayı 13,s.183–193. Tezel, Yahya S., Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923–1950), Ankara 1986. Tunç, Tayan Füsun, Dünyada ve Türkiye’de Tarih Boyunca Kadın, Ankara 1981. Tümerdem, Yıldız, “Atatürk ve Çağdaş Türk Kadını”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi”, Kasım 1996, s.151–153. Uzun, Turgay, “Atatürk Dönemi Muhalefet Hareketleri”, Türkler, Ankara 2002, c.16. Üçok, Bahriye, İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar, Ankara 1965. Yakup Kadri,”Türk Kadını”, Hâkimiyeti Milliye, 22 Mart 1930. Yaraman, Ayşegül “Kadın İçermeyen Siyaset”,Toplumsal Tarih, Aralık2006, sayı 156, s. 14–23. Yaraman, Ayşegül, Türkiye’de Kadınların Siyasal Temsili, I. Basım. Yörükoğlu, Atalay, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 2. baskı, Ankara 1984. Zihnioğlu, Yaprak, Kadınsız İnkılâp, İstanbul 2003. C) GAZETELER Akşam: 16 Ağustos 1933, 14 Aralık 1934, 17 Aralık 1934, 20 Aralık 1934, Cumhuriyet: 18 Kasım 1925, 12 Nisan 1926, 9 Mayıs 1927, 17 Mayıs 1927, 4 Nisan 1928, 11 Aralık 1928, 26 Mart 1929, 27 Mart 1929, 12 Ocak 1930, 17 Ocak 1930, 21 Mart 1930, 24 Mart 1930, 25 Mart 1930, 30 Mart 1930, 1 Nisan 1930, 4 Nisan 1930, 5 Nisan 1930, 4 Nisan 1930, 6 Nisan 1930, 7 Nisan 1930, 8 Nisan 1930, 10 Nisan1930, 11 Nisan 1930, 12 Nisan 1930, 13 Nisan 1930, 15 Nisan 1930, 17 Nisan 1930, 19 Nisan 1930, 20 Nisan 1930, 23 Nisan 1930, 25 Nisan 1930, 30 Nisan 1930, 1 Mayıs 1930, 4 Mayıs 1930, , 5 Mayıs, 1930, 204 11 Ağustos 1930, 9 Ağustos 1930, 10 Ağustos 1930, 13 Ağustos 1930, 24 Ağustos 1930, 1 Kasım 1933, 9 Kasım 1933, 15 Kasım 1933, 18 Kasım 1933, , 27 Kasım 1933, 4 Aralık 1934, 5 Aralık 1934, 15 Aralık 1934, 25 Aralık 1934, 3 Ocak 1935, 4 Ocak 1935, 6 Ocak 1935, 7 Ocak 1935, 18 Ocak 1935, 19 Ocak 1935, 20 Ocak 1935, 23 Ocak 1935, 28 Ocak 1935, Hâkimiyeti Milliye: 18 Mart 1930, 21 Mart 1930, 22 Mart 1930, 23 Mart 1930, 27 Mart 1930, 30 Mart 1930, İkdam: 18 Şubat 1929, 25 Mart 1929, 25 Mart 1929, 26 Mart 1929, 12 Nisan 1929, 3Mayıs 1929, 1 Haziran 1929, 27 Hairan1929, 21 Temmuz 1929, 30 Temmuz 1929, 1 Haziran 1929, 27 Hairan1929, 21 Temmuz 1929, 30 Temmuz 1929, 5 Ağustos.1929, 25 Ağustos 1929, 30 Ocak 1935, 31 Ocak 1935, 1 Şubat, 1935, 2 Şubat 1935, , 4 Şubat 1935, 12 Şubat 1935, 15 Şubat 1935, 28 Şubat 1935, 21 Mart 1935, 2 Nisan 1935, 3 Nisan 1935, 4 Nisan 1935, 9 Nisan 1935, 6 Nisan 1935, 8 Nisan 1935, 9 Nisan 1935, Milliyet: 7 Nisan 1929, 5 Mayıs 1929, 3 Nisan 1930, 2 Nisan 1930, 5 Nisan 1930, 7 Nisan 1930, 9 Nisan 1930, 11Nisan 1930, 12 Nisan 1930, 14 Nisan 1930, 17 Nisan1930, 19 Mayıs 1930, 20 Nisan 1930, 22 Nisan1930, 23 Nisan 1930, 1 Mayıs 1930, 4 Mayıs 1930, , 5 Mayıs, 1930, 9 Mayıs 1930, 19 Mayıs 1930, 24 Mayıs 1930, 29 Mayıs 1930, 31 Mayıs 1930, 9 Haziran,1930, 14 Kasım 1934, 3 Aralık, 1934, 4 Aralık 1934, 5 Aralık, 1934, 6 Aralık 1934, 7 Aralık 1934, , 8 Aralık 1934, 10 Aralık 1934, 13 Aralık 1934, 14 Aralık 1934, 15 Aralık 1934, 20 Aralık 1934, 22 Aralık 1934, 23 Aralık 1934, 25 Aralık 1934, 3Nisan 1935, 4 Nisan 1935, 8 Nisan 1935, Son Posta:13 Kasım 1934, 3 Aralık 1934, 5 Aralık 1934, 6 Aralık 1934, 9 Aralık 1934, 13 Aralık 1934, 26 Aralık 1934, Vakit: 24 Eylül 1934, 25 Eylül 1934 D) DERGİLER Babalık, 13 Ocak 1935. İstanbul Belediyesi Mecmuası, 1934, yıl. 11. sayı, 121,122. Sıhhi Sahifeler, Kanunisani 1930. 205 E) TEZLER Ediz, Zerrin, Atatürk ve Kadın Hakları, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılâpları Tarihi Enstitüsü basılmamış yüksek lisans tezi, İstanbul 1988. Kurnaz, Şefika, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839–1932), Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1988. Türer, Ferzan, Atatürk İnkılâpları Açısından Türk Kadınının Sosyal ve Hukuki Durumu (1923–1938), Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1988. . F) İNTERNET ADRESLERİ www.ait.hacettepe. edu. tr/akademik/arsiv/kadin.htm. Sezer, Ayten Türkiye’deki İlk Kadın Milletvekilleri ve Meclis’teki Çalışmaları [email protected]. Militarizme feministçe bakmak. www.roembtr.org/tr_rotr.htm. Romanya-Türkiye ilişkileri. 206 EKLER 207 Seçim yılı ve cinsiyete göre parlamenter sayısı Seçim yılı EK.1 Toplam Kadın Erkek Kadın % 1935 395 17 377 4,3 1939 400 15 385 3,8 1943 435 16 419 3,7 1946 455 9 446 2,0 1950 487 3 484 0,6 1954 535 4 531 0,7 1957 610 7 603 1,1 1961 450 3 447 0,7 1965 450 8 442 1,8 1969 450 5 445 1,1 1973 450 6 444 1,3 1977 450 4 446 0,9 1983 400 12 388 3,0 1987 450 6 444 1,3 1991 450 8 442 1,8 1995 550 13 437 2,4 1999 550 22 528 4,0 2007 550 50 499 9,1 208 EK.2 Cumhuriyet, 11 Nisan 1930. 209 EK.3 Milliyet, 14 Aralık 1934 210 EK.5 Milliyet, 7 Aralık 1934. 211 EK.6 Milliyet, 6 Aralık 1934. 212 EK.7 Vakit, 24 Eylül 1934. 213 EK.8 Cumhuriyet, 23 Ocak 1935. 214 EK.10 Cumhuriyet, 18 Nisan 1935. 215 EK.11 Cumhuriyet, 30 Ocak1935. . 216 EK.12 Cumhuriyet, 12 Nisan 1935. 217 EK.13 Cumhuriyet, 11 Mayıs 1935. 218 ÖZGEÇMİŞ Zübeyde Terzioğlu 1962 yılında Giresun’da doğdu. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümü Coğrafya öğretmenliğinden 1985 yılında mezun oldu. Öğretmenlik görevine 25 Ocak 1993’de başladı. Halen Tuzla Çağrıbey İlköğretim okulunda Sosyal Bilgiler Dersi öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Evli ve bir çocuk annesidir.