basına göre türk kadınının siyasi hakları (1930–1935)

advertisement
T.C
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ANABİLİM DALI
BASINA GÖRE TÜRK KADINININ SİYASİ HAKLARI
(1930–1935)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ZÜBEYDE TERZİOĞLU
İSTANBUL 2007
T.C
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ANABİLİM DALI
BASINA GÖRE TÜRK KADINININ SİYASİ HAKLARI
(1930–1935)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ZÜBEYDE TERZİOĞLU
DANIŞMAN
PROF.DR. VAHDETTİN ENGİN
İSTANBUL 2007
I
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR……………………………………………………………………………..III
ÖZET…………………………………………………………………………………………IV
ABSTRACT………………………………………………………………………………….VI
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………………...1
GİRİŞ: 1-Tarihi zemin……………………………………………………………………........4
2- İslamiyet’e Girmeden Önce Kadın………………………………………………………….5
3. İslam Dini ve Kadın…………………………………………………………………............7
4. Osmanlı’da Kadın……………………………………………………………………..........9
5. Dünyada Kadınların Siyasal Haklarının Gelişimi…………………………………………14
I.BÖLÜM: TÜRK KADINININ BELEDİYE SEÇİMLERİNDE SEÇME VE
SEÇİLME HAKKI KAZANMASI
1.1. Kurtuluş Savaşında ve Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türk Kadını………………………20
1.2. Kadınların Siyasal Haklarını Kazanmadan Önceki Faaliyetleri…………………………23
1.3. Kadınların Belediye Seçimlerinde Seçme ve Seçilme Hakkını Elde Etmeleri………......30
1.4. Gelişmelerle İlgili Olarak Basının Değerlendirmeleri…………………………………...33
1.4.1. Gelişmelerin Afet Hanım Tarafından Değerlendirilmesi…………………………….39
1.4.2. Gazetelerin Değerlendirmelerinin Devamı…………………………………………..42
1.4.3. Kadınların Siyasal Haklarının Öğrenci Gözüyle Değerlendirilmesi………………....57
1.4.4. Gelişmelerle İlgili Olarak Afet Hanım’ın Önemli Bir Konferansı………………......58
1.4.5. Belediye Kanunu Çıktıktan Sonra Yazılanlar………………………………………..68
1.5. Seçme ve Seçilme Hakkı Kazanan Kadınların Miting Düzenlemesi………………….....72
1.6. Kadınların Siyasi Faaliyetlere Başlamaları ve Tepkiler……………………………….....92
1.6.1. Doktor Mazhar Osman’ın Kadın Hakları Konusunda Yarattığı Polemik……………97
1.6.2. Kadın Erkek Eşitliğine Dair Yeni Polemikler……………………………………...105
1.7. Serbest Cumhuriyet Fırkasının Kurulması ve Kadınların Katıldığı İlk Seçimlerin
Yapılması……………………………………………………………………………… 108
1.7.1. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Kurulması………………………………………......109
1.7.2. Kadınların Katıldığı İlk Seçimin Yapılması………………………………………...114
II
II. BÖLÜM: TÜRK KADINININ MİLLETVEKİLİ SEÇME VE SEÇİLME
HAKKINI KAZANMASI…………………………………………………………………..115
2.1. Türk Kadınına Muhtar Seçilme Hakkı Verilmesi ve Basına Yansımaları………..........116
2.2. Kadınlara Milletvekili Olma İmkânı Sağlayan Yasanın Çıkması……………………...119
2.3. Türk Kadınının Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkını Elde Ediş Sürecinin Basına
Yansımaları …………………………………………………………………………………121
2.4. Kadın Siyasal Haklarının Yasalaşması Aşamasında Meclis’te Yaşananlar……………128
2.5. Seçimler İçin Harekete Geçilmesi……………………………………………………...133
2.6. Gelişmelere Dair Gazetecilerin Yorumları……………………………………………..135
2.7. Kadınların Memnuniyet Beyanları…………………………………………………......137
2.8. Öğrenci Gözü ile Kadınların Milletvekili Seçilebilmesinin Önemi……………………146
2.9. Hazırlıklar Devam Ediyor……………………………………………………………...148
2.10. Kadınların Milletvekilliği Hakkında Görüşleri……………………………………….165
2.11.1935 Milletvekili Sonuçları……………………………………………………………175
2.12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi……………………………………………...179
2.13.Türk Kadın Birliğinin Kapanması……………………………………………………..196
SONUÇ……………………………………………………………………………………...199
BİBLİYOGRAFYA…………………………………………………………………………201
EKLER………………………………………………………………………………………206
III
KISALTMALAR
A.g.e :
Adı geçen eser
A.g.g :
Adı geçen gazete
A.g.m :
Adı geçen mecmua
Bkz
Bakınız
:
B.M.M:
Büyük Millet Meclisi
b.t.y
Basım tarihi yok
:
b.y.y :
Basım yeri yok
c
:
Cilt
CHF
:
Cumhuriyet Halk Fırkası
Çev
:
Çeviren
s
:
Sayfa
y.y
:
Yüzyıl
IV
ÖZET
Eski Türk toplumlarında yaşayan kadınlarımızı toplum içerisinde sahip oldukları konum ve
değer açısından diğer ülke kadınlarıyla karşılaştırdığımızda çok daha önemli ve saygıdeğer bir
konumda bulunduklarını söylememiz mümkündür. Fakat daha sonraki süreçte gerek dinsel
etkenler gerekse Bizans, İran ve Arap kültürlerinin yarattığı etkiler nedeniyle bu özel konumlarını
gidererek kaybetmişlerdir.
Osmanlıda kadınların bazı hakları elde etmeye başlamaları ise, büyük toplumsal
yeniliklerin meydana gelmesini sağlayacak olan Atatürk inkılâplarının tohumlarını da içinde
barındıran Tanzimat döneminde olmuştur.
Türk kadınının I.Dünya Savaşının hemen arkasından başlayan Kurtuluş Savaşında
erkeklerle omuz omuza verdiği mücadele ise daha sonraki süreçte kazandıklarına temel
oluşturması bakımından en önemli etken olarak ele alınmıştır. Cumhuriyet dönemi ise kadının
haklarının yeni bir boyut kazandığı ve yaygınlaştığı bir dönemdir.
Türkiye’de kadın hakları ile ilgili, ilk ciddi gelişmeler Cumhuriyet ile başlamıştır. Bu
dönemde kadınların hak ve statü kazanmalarının en önemli aşamalardan biri Türk Medeni
kanunudur. Bu kanunla uygar ülke kadınlarıyla eşit konuma gelen Türk kadını daha sonraki
süreçte toplum ve çalışma hayatında yer almaya başlamış ve dönem gazeteleri bu konu ile ilgili
haberlere ayrıntılı olarak yer vermiştir. Bu haberler arasında, camide vaaz vermeyi talep eden ve
bunun için diyanet işleri başkanlığına başvuruda bulunan Nezihe Muhittin Hanım, İlk kadın
adliyeci, ilk kadın yargıç, ilk kadın hukuk doktoru, ilk kadın şoförle ilgili haberler yer almaktadır.
Kadınların, seçme ve seçilme hakkına kavuşmaları ise bu düşüncenin iyice olgunlaşması,
toplumun bu düşünceye alışması sağlandıktan sonra gerçekleşmiştir. Basın bu konuda üzerine
düşeni yaparak Kadınların siyasi hakları hakkındaki yasa yürürlüğe girmeden önce bu konuda
yazılar yayımlamaya başlamıştır. Kadınların belediye seçimlerinde yer alma ihtimalinin belirmesi,
kadınlar birliği tarafından mitingler düzenleme isteğini doğurmuş ve bu mitinglerde yaşanılanlar
basın tarafından ele alınmıştır. 3 Nisan 1930 da 164 maddeli belediye kanunu ile kadınlara rey
verme ve seçme hakkı verilmesi ile ilgili madde kabul edilmiş ve bu haber dönem basınında geniş
yer bulmuştur. Daha sonraki süreçte ise kadınlar arasındaki çekişmeler haberlere konu edilerek,
gazete ve dergilerde değişik yorumlar, şiirler, makaleler yayımlanmıştır.
Kadınların 26 Ekim 1933 tarihinde elde ettikleri muhtarlık seçimlerine katılmaları ile ilgili
yasal değişiklik dönem basını tarafından çok kısa haberlerle geçiştirilmiştir.
V
Kadınların 5 Aralık 1934 de elde ettikleri milletvekili seçme ve seçilme hakkı basında
geniş bir şekilde yer bulurken gazete sayfalarında C.H.Fırkasına adaylık için üye olan kadınların
fotoğraflarına ve tanıtım yazılarına yer verilmiştir. Basın, kadınların siyasi kazanımlarına yönelik
yasal düzenlemeler yapılırken ki süreçten başlayarak seçimler gerçekleşene kadar olan tüm
gelişmeleri ayrıntıları ile okuyucularına aktarmıştır. Seçimlerden önce kadın seçmenlerin tespit
edilebilmesi amacıyla yeni bir nüfus sayımının yapıldığı haberi gazetelerde yer almıştır. Ayrıca
kadınların elde ettikleri kazanımlardan duydukları memnuniyeti ifade eden teşekkür mektupları da
basında yer alan haberler arasındadır. 1935 yılında yapılan seçimlerde 17 kadın milletvekili
seçilerek meclise girmiştir.
1935 Yılının Nisan ayında İstanbul’da toplanan Uluslararası Kadınlar Birliği’nin
faaliyetleri ilgi ile izlenmiş ve kadın murahhaslarla yapılan görüşmelere gazeteler sayfalar dolusu
yer vermiştir. Dünyanın birçok ülkesinden gelen kadınların, Türk kadınının siyasi kazanımları elde
etmeleri ve Atatürk’ün bu konuya karşı gösterdiği hassasiyet ve kararlı tutum hakkındaki
düşünceleri ile ilgili yazılar gazetelerin önemli bir bölümünü işgal etmiştir.
VI
ABSTRACT
If we compare women living in the old Turkish communities in the frame of status
and estimation with those living in other countries we can say that they enjoyed a much more
important and estimable status. But in the later course they slowly lost this special status
because of religious factors, and the impacts of Byzantine, Iranian and Arabian cultures.
In the Ottoman Empire women began to achieve some rights during the political
reforms period, in which also the seeds of Atatürk reforms were drilled. These reforms would
provide later the creation of big social reforms.
Turkish women fought together with the soldiers during the liberty war which began
right after the 1st world war. This battle was seen as the must important factor to the rights
which they gained in the later period. The republic period on the other hand is a period in
which the rights of women gained a new dimension and became widespread.
In Turkey the first serious development regarding women right began together with
the Republic. In this period one of the most important stages of the achievement of rights and
status is the Turkish Civil Right. Turkish women which reached an equal level with the
women of civilized countries began to take place in the social and working life and the
newspapers of this period gave place to detailed news regarding this development. Among
this news there are news about Mrs. Nezihe Muhittin who applied to the directorate of
religious affairs in order to sermonize in the mosque, about the first women specialist in
judicial affairs, the first women judge, the first women doctor of law, and the first women
driver.
That the women achieved the right to elect and to be elected however were realized
only after this thought has maturated and after it was provided that the society accustomed to
this thought. The press has done its task regarding this issue and started to publish writings
about the subject previously to the valid becoming of the law regarding the political rights of
women. The evidence of the likelihood that women take place in local elections gave birth to
the want of the women association to organize demonstrations and things experienced during
these demonstrations were approached by the press. On 3 April 1930 together with the
municipality law which has 164 articles the article about polling and electing of women has
VII
been accepted and this news has been given an important place by the press of period. In the
later process however the competition among women has been subject to news and various
arguments, poems and articles about this subject have been placed in papers.
The right to participate to mukhtar elections which were achieved by the women on
26 October 1933 was slurred over with short and unimportant news by the press.
The right of electing and to be elected which was gained by the women on 5
December 1934 found an important place in the press in this period and pictures and
introductions of woman who affiliated to the Republican People’s Party for candidateship
were place in the newspapers. The press has forwarded all developments in detail about the
political acquisitions of the women starting from legal reforms about political rights of the
women up to realization of the lections to its readers. It was stated in the newspapers that a
population census was done previous to the elections in order to determine woman
electorates. Additionally, the letters of woman in which they explained their pleasure because
of their social and political acquisitions have taken place among the news taking place in the
press. In the elections which have been done in 1935 17 women representatives have been
elected.
The International Women Association which has met in April 1935 in Istanbul has
been fallowed with great interest and it has been given big place in the press to interviews
made with its delegates. Writings about the thoughts of woman coming from different
countries of the world regarding the achievement of social and political rights of Turkish
woman and Atatürk’s sensitivity and determination regarding this subject have occupied an
important place of newspapers.
ÖNSÖZ
Türk kadını seçme ve seçilme hakkına birçok Batı ülkesinden daha önce
sahip oldu. Atatürk, kadının seçme ve seçilme hakkına kavuşmasıyla ilgili olarak,
"Medeni memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak, bugün Türk
kadınının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır." diyerek kararlılığını
belirtmişti. Buna bağlı olarak Türk kadın haklarının gerçekleştirilmesi ve
kadınlarımızın her alanda olduğu gibi siyasi yaşamda da aktif olarak görev alması
Cumhuriyetle birlikte hayata geçti. Cumhuriyet döneminde her alanda yapılan
reformlarla kadın kafes arkasından kurtarıldı, toplum içinde hak ettikleri yer
kendilerine verildi, yasal ve Anayasal hükümlerle bu haklar güvence altına alındı.
Türkiye’de 1930’larda yaşanan bu gelişmelere karşın, İtalya'da kadınlar
1948'de, Japonya'da ise ancak 1950'de seçme hakkını kazandı. Türkiye'nin Medeni
Kanun’u aldığı İsviçre'de ise kadınlar seçilme hakkını 1971'e kadar alamadı.
Dolayısı ile Türk kadınının siyasi haklarına birçok Dünya ülkesinden önce sahip
olması üzerinde önemle durulması gereken bir mahiyet arz etmektedir.
Aslında, kadın cinsiyeti her zaman, farklılığı ifade etmekte kullanılan zıtlığın
olumsuz yüzü olmuştur. Yani erkeğin karşıtı olan kadın, akın karşıtı olan kara,
uzunun karşıtı olan kısa, güzelin karşıtı olan çirkin… gibi algılanmıştır. Her zaman
ilgimi çeken bu durum yüksek lisans için tez konusunu belirlememde önemli bir
etkendi.
Esas itibariyle insanlık tarihi ile kadınlık tarihini birbirinden ayrı
düşünmemek gerektiği halde ne yazık ki böyle bir ayrım sürekli yapıla gelmiş, salt
erkeklerin tarihine ait yazılı kaynaklara rastlanmazken “kadın hakları, kadının
toplumdaki yeri, kadının dünü bugünü” gibi sayısız eser sanki yapılan ayrımı
belirgin hale getirmek için inadına yazılmış görüntüsü vermektedir. Bu durumun ne
zamana kadar süreceği konusunda da bir yorum yapmak şimdilik mümkün değildir
ne yazık ki…
Bütün bu ayrımlara karşın Atatürk’ün Türk kadınına gereken değeri vermesi
ve birçok ülkeden önce onları siyasal haklarına kavuşturması önemsenecek bir
durumdur. İşte bu temel düşünceden yola çıkarak, Türk kadınının siyasi haklarına
kavuşması sürecini tez konusu olarak işlemeyi düşündüm. Fakat doğal olarak şu ana
2
kadar bu konuda yapılmış çalışmalar mevcuttu ve yapacağım çalışma, yeni
kaynaklara ulaşmadıkça,
muhtemelen bunların tekrarı mahiyetinde olacaktı. Bu
sebeple meseleyi biraz farklı bir açıdan ele alarak, kadınların siyasi haklarına
kavuştuğu dönemlerde Türk basınının konuyu nasıl ele aldığı hususu üzerinde
yoğunlaştım. Sonuçta bilinen bir süreci daha farklı bir boyutta değerlendirmiş
olacaktım. Nitekim çalışmalarım bu yönde gelişti. Araştırmam safhasında,
yıprandıkları için okuyucuya verilmeyen bazı gazete koleksiyonlarına ulaşmakta
güçlük çektim. Bütün bu handikapları aşarak bu çalışmaya ortaya koymaya uğraştım
ve 1930 – 1935 yılları arasında Türk kadının siyasal alandaki faaliyetlerini ve
durumunu basın merkezli olarak incelemeye çalıştım.
Çalışmamda, Türkiye’nin uygarlık ve gelişme yönünde emin adımlarla
ilerlediği bir dönemde, Türk kadının siyasi haklarına kavuşması konusunun dönem
basınında yer alışına ilişkin konulara yer verilmiştir. Tabiî ki Türkiye’de kadınların
siyasi haklarına kavuşması kadınlar ve dolayısıyla Türk toplumu açısından çok
önemli bir gelişmedir. Kadınlar, bu haklara kavuşarak sosyal ve siyasal alanda
önemli gelişmelere zemin hazırlamışlar, Türkiye’de gecikmeli olarak başlayan
aydınlanma
sürecinin
hız
kazanmasına,
böylece
toplumsal
aydınlanmanın
gerçekleşmesine katkıda bulunmuşlardır.
Çalışmamın Giriş bölümünde, Türk tarihi boyunca kadın haklarının geçirdiği
süreci Cumhuriyet dönemine değin kısaca ele alıp ayrıca, Dünya’da kadınların
siyasal haklarına sahip olmaları ile ilgili olarak kısa bilgi verdim.
Birinci Bölümde Türk kadınının belediye seçimlerinde seçme ve seçilme
hakkı kazanmasıyla ilgili olarak dönemin basınının değerlendirmelerine yer verdim.
İkinci Bölümde ise yine benzer şekilde, bu defa kadınların milletvekili seçimlerinde
seçme ve seçilme hakkını kazanmasının basın tarafından ne şekilde ele alınıp
okuyucularına aktarıldığı hususuna değindim.
Bu çalışmamda eksiklerim ve kusurlarımın olması tabiidir. Bununla beraber,
kendi imkânlarım ölçüsünde bir çalışma gerçekleştirmeye ve kadınların siyasal
haklarıyla ilgili dönemin kamuoyunun bakış açısını elimden geldiğince yansıtmaya
çalıştım.
Son olarak, dönem basınında çıkan haberlerinde incelenmesi ile Kadın
haklarının gerçekleştirilmesi ve özellikle kadınların seçme ve seçilme hakkı ile
3
donatılmasında
Atatürk’ün
büyük
yönlendiriciliği
ve
önderliği
olduğunu
gördüğümüzü söylemeyi çağdaş bir Türk kadını olarak kendime görev bilirim.
Çağının çok ötesini görebilen Atatürk, Türk kadınına, dünyanın pek çok ülkesindeki
kadınlardan çok daha önce başta seçme seçilme hakkı olmak üzere her türlü hakkı
tanımış ve Türk insanına muhteşem bir toplumsal dönüşüm yaşatmıştır.
Bu çalışmada Sayın Hocam Prof. Dr. Vahdettin Engin’in ve eşi sevgili Emel
Engin’in büyük yardımlarını ve desteğini gördüm. Ayrıca eşim Süleyman Terzioğlu
sabrı ve zaman zaman yaptığı eleştirilerle motive olmama katkıda bulunmuştur.
Kendilerine teşekkürü borç bilirim.
Zübeyde TERZİOĞLU
4
GİRİŞ
1. Tarihi Zemin
Tarih boyunca birçok eski hukuk sistemlerinde kadınların eş seçme, çalışma,
velayet, boşanmada söz sahibi olma gibi pek çok temel haklarından mahrum
bırakıldıklarını görmekteyiz. Bu durum dini, biyolojik ve esas itibarıyla ekonomik
nedenlere dayanmaktadır. Kadının boşanma veya eşinin ölümü halinde çocukları ve
kendisine düşen malları alarak baba evine dönmesini engellemek üzere, çocuklarının
velayeti ve miras hakkı kendisine tanınmamıştır.1
Kız çocukları ve kadınlar konusunda en uygar toplumlarda bile çağlar
boyunca alışılagelmiş ön yargılar vardır. Örneğin yeni doğan kız çocuğu
“dayanıksız, güçsüz, ince yapılıdır” diye düşünülür, oysa erkek çocuğu güçlüdür,
sağlamdır ve geleceğin simgesidir”. Kadınlar konusunda da asılsız çok şey
düşünülmüş, bu düşünceler zaman zaman gerçekmiş gibi dile getirilmiştir. Oysaki
kadın anadır, bacıdır, eştir. Tek anlamda kutsaldır, gereklidir, vazgeçilmez bir
varlıktır. Bu bakımdan kadının toplumdaki durumunu, kişilerin özgürlüklerinin tek
simgesi olan kişiliğe saygı olarak belirlemek gerekir. Onun yaşam koşullarının,
düşünsel ve kültürel düzeyinin yükseltilmesi zorunludur. Yasalar, demokratik birçok
toplumda, haksızlıkları ortadan kaldırmayı hedefleyen ayrıntılı düzenlemeler
geliştirerek hukuki ve ekonomik bağımsızlıklarını elde etmek isteyen kadınların
ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadır. Bir milletin uygarlıktaki yeri, kadına
verdiği değer ve tanıdığı haklarla belirlenmelidir. Toplum ne kadar ilkelse kadını o
ölçüde küçümser ve ona gerekli değeri veremez. Afrika kıtasında güvensizlik,
erkeğin çıkarcılığı gibi nedenlerle son derece korkunç ve ilkel bir töre olan kız
çocuklarının sünnet edilme olayı ve bu olayın neden olduğu sakatlık ve ölümlerin
günümüzde bile var olduğunun bilinmesi, ürkütücü olduğu kadar üzücüdür de. Bu
gözlemlerin aksine kadının yasalarla hak ve özgürlüğüne sahip olduğu ülkeler uygar
ve gelişmiş ülkelerdir.2 Ünlü İngiliz Düşünürü Stuart Miller “Bir uygarlığın
1
Gülnihal Bozkurt, “Türk Kadınının Hukuki Durumu”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi” Mart
1996, s.245.
2
Yıldız Tümerdem, “Atatürk ve Çağdaş Türk Kadını”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi”, Kasım
1996, s.151.
5
seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadınlarının hayatına bakınız” diyerek uygarlık
içinde kadının taşıdığı önemi ustaca ifade etmiştir.3
2. İslamiyet’e Girmeden Önce Kadın
Eski Türk toplumunda kadınların konumunu incelerken iki dönem karşımıza
çıkmaktadır. Bunlardan ilki İslamiyet Öncesi Türk toplumlarıdır. Eski Türklerde
kadının durumu çağdaşlarına göre oldukça farklı idi. “Toplumda tek evlilik esası
hâkimdi. Bununla birlikte yönetici ailelerde, çok evliliğe de rastlanılmaktaydı4.
Yalnız, sonraki hanımlar hiç bir zaman “Katun” durumuna gelemezler, çocukları da
yönetimi ele geçiremezlerdi. Katun daima hakanın yanında yer alır, hakan savaşa
gidince onun görevlerini yerine getirirdi. Miras babadan oğula geçer, ancak erkek
çocuk olmadığı zaman kıza kalırdı. “Evlilik sırasında oğlan tarafı kız tarafına
“Kalıng” denilen bir para ve mal verirdi. Boşanma söz konusu olduğunda kadın
suçlu ise “kalıng” erkeğe verilir, erkek suçlu ise kadında kalırdı. Bu arada ölen
kardeşin dul kalan eşi ve üvey anne ile evlenme geleneği de vardı.5 Öte yandan karıkocanın mal ve mülkleri ortaktı. Bununla birlikte kadın, kocasından ayrı mal edinme
hakkına sahipti. Erkek eşine karşı saygılıydı. Onu arabaya bindirir, kendi ardından
yürürdü.”6
Türk devletlerinde katunlar (hatun) söz sahibi idiler. Aralarında devlet
siyasetine yön verenler, devlet reisliği yapanlar ve naip olarak devleti idare edenler
vardı. Umumiyetle devlet meclislerine katılırlar, bazen elçileri ayrıca kabul
ederlerdi7.
Birçok araştırmacımızın üzerinde birleştikleri kanı, Orta Asya Türk
devletlerinin hepsinde (Hunlar, Göktürkler, Uygurlar) kadının özgür olduğu, önemli
hak ve yetkilere sahip bulunduğudur. Gökalp bu durumu “Eski kavimler arasında
hiçbir kavim, Türkler kadar kadın cinsiyetine hak vermemişler ve saygı
göstermemişler” şeklinde izah etmektedir.8
3
Burhan Göksel, “Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,
Temmuz 1998, s. 406.
4
Atalay Yörükoğlu, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 2. baskı, Ankara 1984, s. 53.
5
Şefika Kurnaz, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839–1932), Ankara 1991, s. 11–13.
6
A. Yörükoğlu, a.g.e., s.53.
7
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1984, üçüncü baskı, s. 257–258.
8
Ziya Gökalp. Türkçülüğün Esasları, haz. Mehmet Kaplan, İstanbul 1970, s. 35.
6
Orta Asya Türklerini şehir halkı ve göçebe olarak ikiye ayırırız. Bu her iki
yaşantıda kadının ev ve çadır kültüründe rolü çok önemlidir. Türk kadının şalvar
biçimindeki giyimi çiftçilik hayatına uygun olduğu gibi ata binmesinde de bir
kolaylık sağlamıştır. Çin kaynaklarında Hotan şehri hakkında şu bilgi verilir: “Hotan
halkı çiftçilik, ipekçilik ve kenevircilikle uğraşır. Buğday, darı, pirinç çok yetişir.
Güzel bahçeleri ve ormanları vardır. Meyveleri boldur. Güzel şarap yaparlar. Yeşil
taşı çok çıkar. Bu taştan mühürleri, ağaçtan yazı fırçaları vardır. Kadınlar şalvar,
kürk giyerler. Saçlarını örerler. Erkekler gibi ata binerler. Törenlerde hakan ve hatun
beraber otururlar. Selamlaşmada kadınlar da erkekler gibi dizlerini yere kadar
bükerler.
Diğer bir Orta Asya şehri olan Kaşgar halkı için de yine Çin kaynakları şu
bilgiyi vermektedir: “Müslüman olan Kaşgarlılar çok yumuşak huyludurlar, müzik
ve oyundan hoşlanırlar. Toplum hayatında kadın ve erkekler hep beraber
bulunurlar”. Kuça şehrinde kadınlar için ise şu kayıt var: “Ziraat ve meyvecilikle
uğraşan bu şehir halkı maden işçiliğinde, halı dokumacılığında hünerlidirler. Halı
dokumacılığının hemen her yerde kadınlar tarafından yapıldığını biliyoruz. Kuça
halıları da bu Türk kadınlarının eseridir”.9 Kadın ve erkeklerin saçlarını kestikleri de
bu metinlerde yazılmıştır.
Görülüyor ki, Orta Asya şehirlerinde çeşitli zamanlarda halkın dini inançları
ne olursa olsun Türk kültürüne uygun ortak karakter taşıyan adetler olmuştur. Kadın
boşta oturan bir kişi olmayıp ekonomi hayatında yapıcı ve üretici bir varlıktır.
Orta Asya Türk kabilelerinden Kalmuklar eski dinlerini de bırakmadıkları için Türk
örf ve adetlerine daha çok sadık kalmışlardır. Kalmuklar’da tek kadınla evlilik eski
dini inançlarının bir kuralıdır. Kırgız Türklerinin kadınlarından bahsedilirken çok
çalışkan oldukları özellikle kaydedilir. Bu suretle gerek şehirli veya göçebe olsun
Orta Asya Türk kavimlerinde erkek kadın eşitliği daima yürürlükte olmuştur.
9
Afet İnan, Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması: Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve
Görevleri, İstanbul 1982, s.34–35.
7
3. İslam Dini ve Kadın
Yukarıda kısaca sunduğumuz bilgilerden de anlaşılacağı üzere eski
Türklerde kadının durumu özellikle diğer toplumlardan çok daha iyi idi. Hatta bazı
konumlarda bugünkünden daha fazla hakka sahip olduklarını söyleyebiliriz.
Bundan dolayıdır ki, “İslam dininin Türkler arasında yayılmasından sonra kadının
özgürlüğünün eski etkinliğini yitirdiği” görüşü yaygındır. Prof. Dr. Salih
Akdemir’in de belirttiği gibi “bu görüşe katılmamak mümkün değildir”10. Ancak
bunun nedeni, İslâm dininin kendisinden çok O’nun yanlış anlaşılması, yani Kur’an
ayetlerinin doğru yorumlanmamasıdır. Ayrıca İslam’a uydurma hadisler sokulması
ve temas kurulan Bizans, İran ve Arap kültürleriyle etkilenmesi gibi nedenlerden
ötürü asırlar boyu kadınlar haklarından mahrum edilmiştir. Bu konuya girmeden
önce, İslâm’ın kadına bakışını görelim.
Bilindiği üzere İslamiyet’ten önce Araplardan, küçük kız çocuklarını
öldürenler, diri diri toprağa gömenler olurdu. Kur’ân-ı Kerim’de (Nahl Suresi, 57–
59) yıllarca bu davranış içinde bulunan toplumun âdeti, “Onlardan birine kız çocuğu
olduğu müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine
verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Şimdi ne yapsın, onu
hakaretle tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün (diye düşünür). Bak ne kötü hüküm
veriyorlar”11 denilerek kınanmaktadırlar. İşte İslam dini bu korkunç âdete son
vermiştir.
Yine İslam’dan önce Arap erkeği, istediği kadar kadınla evlenebilirdi. Bazı
kimselerin 5, 10, 15, 20 hatta daha fazla kadınları vardı. Çok kadınla evlenme âdeti,
eski toplumların birçoğunda geçerli idi. Eski Hindular, sınırsız kadınla evlenmeyi
mubah gördükleri gibi Lidyalılar, Babilliler, İranlılar, Yahudiler istedikleri kadar
kadınla evlenirlerdi.12 Örneğin Kitab-ı Mukaddes’e göre Hz. İbrahim’in iki karısı,
Yakub’un ise birden fazla karısı vardı.13 Hz. Davut’un yüz karısının olduğu,
Tevrat’tan ve Kur’an-ı Kerim’den anlaşılıyor. Hz. Süleyman’ın ise, 700 karısı, 300
10
Salih Akdemir “Tarih Boyunca ve Kuran-ı Kerim’de Kadın” İslami Araştırmalar, yıl 1991, Cilt: V,
s. 264
11
Kuran-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, haz. Ali Özek ve diğerleri, s.272.
12
Süleyman Ateş, “İslam’ın Kadına Getirdiği Haklar” İslami Araştırmalar, Cilt: V, Sayı:4, Ekim
1991, s.321
13
S. Ateş, a.g.m., s. 321.
8
cariyesi vardı.14 İslam Dini, sayıyı azami 4’e indirmiş ve her birine iyi muamele
edilmesi (eşit davranılması) şartını koymuştur.
Ayrıca, İslamiyet’ten önce Araplarda, evli kadın, kocasının malı sayılırdı.
Öyle ki, kocası ölünce, değil ona varis olmak; kocasının diğer eşyası ile birlikte,
mirasçılara mal olarak intikal ederdi. İslamiyet kadını, ölen kocasına varis kılmıştır:
“Eşlerinizin, eğer çocukları, yoksa yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra,
bıraktıklarının yarısı, sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir.
Çocuğunuz yoksa sizin de yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın
dörtte biri onlarındır (karılarınızındır). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri
onlarındır... Kadın, anne olarak, çocuğunu emzirmede söz sahibidir. Çocuğun babası
koca, çocuğun annesi ile karşılıklı rıza çerçevesinde anlaşacaktır. Bu anlaşmada
anne, baba karşısında, hukuken “taraf” hakiki bir şahsiyettir:
İslamiyet’te kadın, kendisine evlenme teklif edilen veya kendisi evlenme
teklif eden hakiki bir taraf şahsiyettir. Geçimsizlik durumunda, yuvayı yürütüp
yürütmemeye dair verilecek karar, karı-kocanın ortak iradesine bağlıdır ve kadın
burada da kocası karşısında taraf hakiki şahsiyettir: Kadınların, İslamiyet’le birlikte,
oy hakkına sahip kılındığını görmek herkes için, hele bugün, çok “orijinal” olsa
gerek!”15 Ayrıca kadının seçme hakkının yanı sıra, tartışmalı da olsa16 devlet
başkanlığı
dâhil
olmak
üzere
seçilme
hakkı
da
bulunmaktadır.17
Yukarıdan beri söz konusu edilen haklar, 1400 yıl öncesi özellikle Arap
kadını için fevkalade önemlidir. Ancak İslam’ın ilk dönemlerine ait bu kadın hakları
açısından örnek davranışlar zamanla azalmıştır. Zamanla kadın için bir baş eğme,
suskunluk, ezilme, ölümden sonraki yaşamda cennet mutluluğuna kavuşma
avuntusu içinde bekleme ve her yönden bir sömürülme dönemi başlamıştır. Bunun
sorumlusu İslam dini olmadığı gibi, kadın da değildir. Kısaca yukarıda belirtilen
haklarına rağmen kadın asırlar boyu erkeğin dununda bir muameleye tabi
tutulmuştur18.
14
S. Ateş, a.g.m., s. 321.
Fahri Demir; “İslam ve Kadın” Diyanet İlmi Dergi, Cilt: XXX, Sayı:3, s.5–6.
16
Bu konuda bkz. Nejla Akkaya “İslam Hukukunda Kadının Siyasi Hakları” İslami Araştırmalar,
Cilt: V, Sayı:4 (Ekim 1991) s.236–259.
17
İslam Devletlerinde siyasi görevler üstlenmiş kadınlar hakkında bilgi için bkz.: Bahriye Üçok,
İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar,, Ankara 1965, s.80-172.
18
Görüldüğü gibi Kur’an -ı Kerim’in ayetlerinin yorumlanması yani Tefsiri çok önemlidir. Bu arada
her konuda olduğu gibi Kuran’ın Tefsiri konusunda da Mustafa Kemal Atatürk önderlik etmiştir.
Onun direktifleri doğrultusunda 1925 Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine konan 20 bin liralık ek
15
9
Bütün bunların özü mahiyetinde olarak, İsmail Doğan’ın İslamiyet ve Türk
ailesi hakkındaki değerlendirmelerinin önemli olduğu ve meseleye objektif bir
yaklaşım getirdiği söylenebilir. Doğan’a göre: “İslamiyet’ten evvel Türk ailesinin
kadın unsurunun erkeklerle aynı etkinliklere katılabilme özgürlüğü ile dışa dönük
özelliklerinin ağır bastığı söylenebilir. İslamiyet’ten sonra ise özellikle kadın
unsurunda içe dönük bir aile ile karşılaşılmaktadır. Kadının tamamen içe yani
“haneye” dönmesi, “hane” ile sınırlı etkinliklere sahip oluşu, kadın-erkek eşitliği
konusunda dengenin doğal olarak erkek lehine bozulmasına zemin hazırlamıştır.
Ancak böyle bir belirleme yaparken İslam dininin kadın-erkek konusundaki görüş
ve buyruklarının gözden uzak tutulmaması gerekir. Çünkü dini mesajlar
doğrultusunda meydana gelen toplumsal değişmelerin gerçekte aile içi dengelerde
yapabileceği etkiler İslamiyet öncesi ve sonrası ayırıma esas olabilecek önemli
sonuçları da hazırlamıştır. Görünür biçimiyle İslami buyrukların kadın-erkek hakları
konusunda eski Türk toplumlarındaki hakları tamamen ortadan kaldırıcı değil,
ikame edici[yerleştirici] nitelikte olduğu söylenebilir.
19
4. Osmanlı’da Kadın
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş döneminde henüz eski Türk gelenekleri
yaşatılmaktaydı. Osmanlı devletinin kurucusu Orhan Gazi’nin eşi Orta Asya
hatunlarına benzer bir konumdaydı. Sultan elçi kabul eder, misafir ağırlardı.
Kadınların yüzleri kapalı değildi. İmparatorluğun güçlenmeye başladığı devirlerde
ise kadının toplum hayatından uzaklaştırılarak hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı
görülür.
Osmanlı’da kadın, giderek ev içinde toplumsal yaşamdan uzak bir hayat
sürmeye başlamıştır. Şehirlerdeki kadınlar için böyle iken, imparatorluk sınırları
içindeki köylü kadınları için durum farklıdır. Dini taassup köylerde çok da etkili
olmamıştır. Kırsal kesim kadını, erkeği ile birlikte tarlada çalışır, örtünme
zorunluluğu yoktur. Hem tarımda hem de evde çalışan köylü kadınının ekonomiye
katkısı büyüktür. Kilim, çarşaf, halı dokur, örgü örer, ev halkının giysilerini diker.
Yaptığı el işi örtülerle evin döşenmesini sağlar. Ancak Tanzimat ve Meşrutiyet
ödenekle İslam’ın iki temel kaynağının Türk halkınca daha iyi anlaşılmasına yönelik çalışmalar
başlatılmıştır. Bunun için bk. Mehmet Bulut, “İlk Cumhuriyet Meclisinde Dini Yayıncılık Hakkında
Tarihi Karar, Diyanet İlmi Dergisi, c.XXVIII, sayı 1, s.139–149.
19
İsmail Doğan, “Türklerde Aile”, Türk Tarihi ve Kültürü, ed. Cemil Öztürk, Ankara 2005, üçüncü
baskı, s.275.
10
dönemlerinde, Osmanlı İmparatorluğunda esen özgürlük havası ile kadının
durumunda da bazı değişiklikler meydana gelmeye başlamıştır.20
Osmanlı toplumunda, kadının önceleri sahip olduğu yerini kaybetmesinin
nedeni, İslamiyet’in kabul edilmesiyle birlikte, Arap geleneklerinin ve kültürünün
etkisi altında kalmasının bir sonucu olduğu da öne sürülmektedir. Buna göre, İslam
dininin kabul edilmesiyle kadın toplumdaki yerini kaybetmiş, eve kapanmıştır.
Diğer bir görüşe göre Türk kadınının toplumdaki yerini kaybetmesine neden olan
temel etken, Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasından başlayarak Bizans
kurumlarının etkisinde kalması ve kadının hareme kapanmasıdır. Bu açıklamaların
ikisinin de kadının Osmanlı toplumunda ki yeri konusunu çözümlemede geçerli
olduğu açıktır.21
Özellikle Osmanlıların ilk dönemlerinde büyük şehirlerde medreselerin ve
tarikatların tesiriyle, nispeten kadına da dini inançlarına göre sosyal hayatta bir yer
tanınmış ise de, bu durum gitgide kaybolmuştur. Osmanlı haremi, kadınların kendi
aralarında ve yalnızca ailelerinde erkeklerle temas halinde yaşadıkları ve kadının
temel toplumsal işlevini çocuk doğurmak yetiştirmek ve erkeklere hizmet ve
cariyelik olarak belirleyen bir kurumdur. 22
Ancak Osmanlı toplumunda kent kadınları tümüyle eve kapalı bir biçimde
kurumsallaşmış kadınlık uğraşını sürdürürken, kırsal kesim kadınının üretimde yer
aldığı bilinmektedir. Ayrıca bu dönemde yönetici sınıf kadınlarının dışında kalan
halk sınıfı kadınlarının kimi uğraşlara girdikleri padişah fermanlarından
anlaşılmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman ve Üçüncü Selim dönemlerinde halk
sınıfından kimi kadınların çalışma yaşamına girdikleri bilinmektedir. Örneğin, bu
dönemlerde kadınların pratik hekimlik yaptıklarına ilişkin belgeler bulunmuştur.
Kanuni döneminde evden eve dolaşan bohçacı kadınlar, çalışan kadınlar
sayılmaktaydı.23
Bununla
beraber
özellikle
Kentlerde
kadınların
mesleki
faaliyetlerde bulunma zorluğu, kadını kocasına ya da çocuklarına tümüyle bağımlı
kılmıştır. Onları terk etmesi, yoksulluğa düşmesi ya da ölümü halinde sefaletin
kucağına itmektedir.24
20
21
22
Burhan Göksel, “Atatürk ve Kadın Hakları”, Atatürkçü Düşünce, Ankara 1992, s.130
Emel Doğramacı, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü, Ankara 1989, s.2.
Şirin Tekeli, Türkiye’de Kadının Siyasal Hayattaki Yeri, İstanbul 1982 s.377.
Oya Çiftçi, Kadın Sorunu ve Türkiye’de Kamu Görevlileri Kadınlar, Ankara1982, s. 81.
24
Bernard Caporal, Kemalizm’de ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını, çev. Ercan Eyüboğlu, Ankara 1982,
s.61.
23
11
Gerek Selçuklu gerekse Osmanlı kadınını “şehirli kadın” ve “kırsal alanda
çalışan kadın” olmak üzere iki bölümde değerlendirmek gerekir. Her ikisi de
temelde erkeğe bağımlıdırlar. Şehirli kadın tüketici olduğu halde, kırsal alandaki
kadın üreticidir.25
Tanzimat Fermanı, Osmanlı Devleti’nde kapsamlı bir toplumsal değişmeye
yol açan önemli bir gelişme olmuştur. Bu değişmelerin niteliği ve boyutu, yüzyıllar
boyunca Osmanlı Devleti’nin tarihsel gelişimi ile karşılaştırıldığında daha iyi
anlaşılacağı gibi, etkileri açısından o denli derin ve şiddetli olmuştur ki, bunun
sonucunda yaşanan kavram ve kurumsal değişmeler, sonraki önemli değişmelerin de
nedeni haline gelmiştir26. Bu döneme gelinceye kadar çeşitli haklardan yoksun olan
kadın statüsünün durağan hali Tanzimat hareketiyle hızla değişmeye başlamıştır.27
Tanzimat hareketiyle birlikte Osmanlı imparatorluğu’nda Avrupa’dan
esinlenen bir dizi reformun gerçekleştirildiği görülmektedir. Batı uygarlığına gerçek
yöneliş ve araştırmalar da bu dönemde başlamıştır. Avrupa’ da ortaya çıkan her
ideolojik hareket, er ya da geç, kısmen birbiri üzerine binerek kısmen de eski İslam
görüşünün yerini alarak, yeni bir etik görüşün oluştuğu Osmanlı İmparatorluğu’nda
yankılanmasını buluyordu.28
Tanzimat’la başlayan çağdaşlaşma hareketi çerçevesinde Türk kadını gerek
düşünce alanında, gerekse doğrudan doğruya siyasi ve toplumsal haklar yönünde
ciddi adımlar atabilmiştir. Bu gelişmeler ancak, söz konusu dönemlerin düşünce
yapılarının ve ideolojik kendine özgü kalıplar içinde anlam kazanabilmektedir.
Tanzimat döneminin reformcu havası içinde Namık Kemal, Şemseddin Sami,
Abdülhak Hamit Tarhan gibi düşünürler, dönemin gazete ve dergilerinde kadın
konusu üzerinde durmuşlardır. Batıdaki feminist hareketlerin etkisiyle Türk
kadınının çeşitli mesleklere girmesini teklif etmişler, görücü usulüyle evlenmenin
zararlarını belirtmişler ve Türk kadınının geçirdiği sarsıntıya işaret etmişlerdir.29
Batıya yönelme hareketlerinin en önemlisi kuşkusuz eğitim ve öğretim
alanında başlamıştır. Tanzimatçıların eğitim alanındaki en önemli başarılarından biri
25
Füsun Tayan Tunç, Dünyada ve Türkiye’de Tarih Boyunca Kadın, Ankara 1981, s.108
Tanzimat Fermanı ve sonrasındaki gelişmeler için bk. Niyazi Berkes Türkiye’de Çağdaşlaşma,
İstanbul, 1978.
27
Leyla Kırkpınar, Türkiye’de Toplumsal Değişme Sürecinde Kadın, Türkiye Is Bankası, 75. Yılda
Kadınlar ve Erkekler, Tarih Vakfı Yayınlar, İstanbul 1998,s 13.
28
B. Caporal, a.g.e, s.52.
29
Tezer Taşkıran, Cumhuriyet’in Ellinci Yılında Türk Kadın Hakları, byy. 1978, s. 24.
26
12
de hiç şüphesiz kız rüştiyeleri açarak kızlara orta öğretim imkânı sağlamış
olmalarıdır. Çünkü bu döneme kadar kızlar sekiz-dokuz yaşlarına kadar okula
gidebilirlerdi. Öğretmenler erkek olduğundan yaşları geçmiş kızların okula gitmesi
uygun görülmezdi. Bu nedenle daha ileri yaşlarda, sadece varlıklı ve kültürlü bazı
ailelerin kızları, özel öğretmenlerden ders alarak veya kendi kendilerini yetiştirerek,
dini ve edebi bilgilerini arttırma imkânını bulabilirlerdi. Toplumdaki bu anlayışın
değişmesinde, Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan yayınların ve fikri tartışmaların
önemli etkisi olmuştur. Özellikle 1850’lerden itibaren, basın ve yayın organlarında,
ülkenin kalkınması için erkek eğitimi kadar kadın eğitiminin de gerekli olduğu
vurgulanmaya başlamıştır. Bu konudaki ilk teşebbüsler tepkiyle karşılanmışsa da
Tanzimat reformcuları İslam’da kızların okumasını engelleyen her hangi bir hüküm
olmadığını, aksine teşvik edici pek çok hadisler mevcut olduğunu vurgulamışlardır.
Sonuçta Türkiye’de kadın eğitiminin gelişim sürecinde çok önemli bir dönüm
noktası olarak kız rüştiyeleri açılmış, zamanla bu okullarda istihdam edilecek kadın
öğretmeler meselesi gündeme gelince de 1870 yılında Darülmuaalimat açılmıştır.30
Batı tarzı eğitim veren okullar yanında, kızların da okuyabileceği eğitim kurumları
açılmıştır. Toplumsal gerilemenin nedeni olarak kadınların cehaletini ve geriliğini
gören aydınlar, kadınların eğitilmesi gerektiğini kabul etmekteydiler. Bunun yanında,
Meslek okulları olarak önce, 1842’de Askeri Tıbbiyeye bağlı olarak ilk “Ebe
Okulu”, 1869’da İnas Sanayi Mektebi (Kız Sanat Okulu) açılmıştır,31 Böylece Türk
kadınının ev dışında, okulda yetiştirilmiş olarak ilk mesleği olan Ebelik ve
Öğretmenlik meslekleri için okullar açılmış oldu.
Kuşkusuz bu modern kurumlardan yararlanabilen üst tabakalara mensup ve
büyük kentlerde yaşayan kadın sayısı çok azdı. Bu okur-yazar kadınlar, yine de 19.
yüzyıl sonlarında gazetelerde kadın sayfalarının yer almasına ve hatta kadınlar için,
yazarlar
da
kadın
32
oluşturmuşlardır.
olan
gazete
ve
dergilerin
yayınlanmasına
zemin
Özellikle 19.yüzyılın sonlarına doğru önemli bir çıkış olarak
“Hanımlara Mahsus Gazete” üzerinde durmak gerekir. Kadın yazarların önemli
katkıları olarak çıkan bu gazeteye ek olarak birçok entelektüel erkek de kadın
özgürleşmesinin gereği üzerinde durmuşlardır. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halit Ziya
Uşaklıgil, Namık Kemal önemli isimlerdir.
30
Cemil Öztürk, Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası, Ankara 1996, s.10–12.
B. Göksel, a.g.e, s 134.
32
Mesela: Mukadderat, Şukufezar, Hanımlara Mahsus Gazete gibi yayınlar çıkarılmıştır.
31
13
Devam eden dönemde birçok karmaşadan sonra ikinci Meşrutiyet bazı
tartışmalar için olanak yaratmış olmakla birlikte örneğin örtünme ile ilgili yeni yasa
taleplerinin de gündeme getirildiği bilinmektedir. II. Meşrutiyet Dönemi’nde aydın
kadınlar tarafından, kadın statüsünün değerlendirilmesi amacıyla, Teali-i Nisvan,
Müdafaa-i Hukuku Nisvan, Asri Kadinlar Cemiyeti gibi dernekler kurulmuştur. Bu
dönemde kadınları ilgilendirip de gündeme gelen öncelikli konu evlilik statüsüdür.
1917 tarihli Hukuk-ı Aile kararnamesi, evliliği yasal bir çerçeveye bağlarken,
kadınlara boşanma hakkı vermiş, çok kadınlı evliliği kadının rızasına bağlayarak
sınırlandırmıştır. 33
Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı ortam bütün dünyada olduğu gibi
ülkemizde de kadınların geleneksel rollerinde zorunlu bir değişimi ortaya
çıkarmıştır. Savaşın çok kısa bir sürede topyekûn bir savaşa dönüşmesi ile
erkeklerin cepheye gitmesi, kalan alanlarda ve geri hizmetlerde kadın gücüne ihtiyaç
duyulmasına yol açmıştır. Gündelik hizmetlerin yanında askerlerin gereksinimlerini
karşılamak için açılan yeni fabrikalarda kadın isçilerin istihdam edildiğini
görmekteyiz.
Ülkemizde, Birinci Dünya Savaşının yenilgi ve 30 Ekim 1918 tarihli
Mondros Mütarekesi ile sonuçlanmasıyla ortaya çıkan acı tabloda hemen hemen
hiçbir hakkı olmayan kadınların da çeşitli mitinglerle protestoları vardır. Başlayan
Kurtuluş Savaşı sadece bir cephe savaşı olarak kalmamış, yeni bir yapılanmanın
hem kurtuluşu hem de kuruluşuna dönüşmüştür. Kurtuluş Savaşında Türk kadını
önemli etkinliklerde bulunmuş ve vatanını canı gönülden savunmuştur.
Tarihimizin en zorlu dönemi olan 1914–1923 yılları, kadın haklarına ilişkin
de yeni bir çizgiyi gündeme getirmiştir. Atatürk’ün Türk toplumunu çağdaş uygarlık
yörüngesine oturtmak gibi büyük amacının iki önemli yönü vardır; Birincisi,
gelenekçilik tutumunu yok etmek, ikincisi de bu yörüngeye uygun kuralları,
kurumları,
örgütleri
yerleştirmek,
toplumun
yeni
kuşaklarını
buna
göre
yetiştirmektir. Bu anlamda Cumhuriyet dönemi gelişmeleri bir yenilenme arayışı
olarak adlandırılabilir.
33
Ş. Tekeli, a.g., s.192.
14
5. Dünyada Kadınların Siyasal Haklarının Gelişimi
Kadın özgürlüğü, hak ve yetkileri açısından Orta Asya Türk Kavimleri ile
benzerlik kurabildiğimiz bir toplum Hititlerdir. Hititler, kadın hakları konusunda
hiçbir Ortadoğu ülkesine benzemeyen bir yapıya sahiptiler. Hitit Kraliçeleri “Büyük
Kraliçe”, “Egemen Kraliçe” gibi unvanlar taşıyan Hitit Kralıyla eşit hükmetme
yetkisine sahip bir kişiydi. Aynı zamanda Başrahibe unvanı da taşır Kralla birlikte
dinsel törenleri yönetirdi. Kendi başına dinsel törenler yönetmesi de söz konusuydu.
Ayrıca Kralın başkentte bulunmadığı zamanlarda kararları o mühürlerdi. Hititlerde
kararların altında Kralın mührünün yanı sıra Kraliçenin mührünün basılması da
adetti.34
Kadın eşitliği yalnızca Kralla iktidarı bir ölçüde paylaşan Kraliçe açısından
söz konusu olan bir husus değildi. Bir erkeği öldürmenin cezası neyse kadını
öldürmenin cezası da aynıydı. Ayrıca anne, saygısızlık gösteren ya da kusur işleyen
erkek evladı çocukluktan reddetme ve geri kabul etme hakkına sahipti. Kadına
gösterilen saygıyı vurgulamak açısından Hitit talimatnamelerinden birisini daha
aktarmakta yarar var: “Eğer bir kimse bir kadın ile birlikte olacaksa, o tanrıların
ibadetini ne şekilde düzenlerse ve tanrıya yiyecek ve içecek ne şekilde verirse,
kadının yanına da aynı şekilde gitsin.”35
Hititlerin, Anadolu’ya egemen olan anaerkil aile geleneğinden etkilenerek
böyle bir eşitliğe ulaştıkları sanılıyor. Hititlerde kadına tanınan haklar ve erkekle
eşitlik o dönemin Orta Doğusunda söz konusu değildi.
Bilindiği gibi siyaset baştan beri tüm toplumlarda erkeklere ilişkin bir
faaliyet alanı olarak kabul edilmiştir. Mesela Eski Yunan'da doğrudan demokrasinin
uygulandığı şehir devletlerinde kolektif sorunlara ilişkin karar almak için bir araya
gelenler yabancı olmayan hür erkeklerdi. Roma'da da senatoda erkekler temsil
ediliyordu. 19.yüzyılda temsil sistemi gelişip iktidarın temsilciler eliyle kullanılması
söz konusu olduğunda erkeklerin temsilcileri belirlemeleri yoluna gidildi.
Kadınların temsilciler yoluyla karar mekanizmasına katılmaları çok sonra gündeme
geldi.
34
Aygül Süel, “Hitit Kadınının Hukuki Durumu”, Uluslararası 1. Hititoloji Kongresi Bildirileri,
Ankara 1990, s. 245.
35
A. Süel, a.g.m., s. 251.
15
Toplum tarihinin bilinen dönemlerinden itibaren kadınlar hep birtakım
özellikleri ile ön plana çıkarılmıştır. Bu özellikler kadınlara bir takım roller biçmişti.
Çoğu kez kadın kendine biçilen bu rollere inanmıştır. Kırılgan ve zayıf olmak,
korunmaya muhtaç olmak, soyun devamı için gerekli olmak toplum tarihinin kadına
yüklediği en bilindik rollerdir. Ancak günden güne ilerleyen büyük toplumsal
değişmeler kadının toplumdaki rolünü de etkilemiştir. Kadın sorunu en çok kadının
toplum düzeninde alacağı yer, kadının toplumda yeteneklerini ne şekilde
geliştireceği ve kadına eşit haklar verilmesi sorunuyla uğraşır.
Süfrajetlerin36 çabaları kadınla erkek arasında kanunen eşitlik sağlasa bile,
evliliğin ortaya çıkardığı cinsel tutsaklığı, kadının erkeğe olan ekonomik
bağımlılığını kadının iş hayatında sömürülmesini düzen içerisinde ortadan
kaldıramamıştır”.37
Kadının var oluşundan bugüne anaerkil toplumlar dışında ezilen taraf olduğu
gerçektir.
Kadınların yoğun biçimde katıldıkları kitle hareketleriyle tarih sahnesine
çıkmaları 1789 Fransız İhtilali ile birlikte olmuştur.
Fransız Devrimi’nin dünyadaki demokratik gelişmeye kazandırdığı temel
belge “insan hakları Beyannamesi” olmuştur. Fakat bu beyannamede insan tanımı
sadece erkekleri kapsadığı için bildirgenin içeriğinde kadınlara yönelik bir
gelişmeden söz etmek mümkün değildir. Bu düşünce biçimini devrimin en önemli
ideologlarından Ronssen şöyle ifade etmiştir. “Kadın salt erkeğe haz veren bir
yaratık olmak zorundadır”. Sonuçta devrimin anlayışını ortaya koyan bu bildirge
yayınlandığında, devrimin gerçekleşmesinde en büyük katkıları olan kadınlar
kendileri için hiçbir kazanım söz konusu olmadığını gördüler. Bu nedenle feminist
hareketin yaratıcılarından olan Olympe de Gouges bir Kadın Hakları Beyannamesi
yayınlandı.38
1793’te Meclis “erkelerin hakları”nı ilan ettiği zaman, kadınlar bu hakların
yalnız erkeklere özgü olduğunu gördüler. Buna karşı çıkan Rose Lacombe, Olympe
de Gouges vesaire kadınlarla birlikte 17 maddelik “kadınların haklarını”nı yazdılar.
36
Süfrajet, 1897’de Milicent Fawcett, kısa adı NUWS olan ve yasal, şiddete başvurmayan
yöntemlerle çalışmayı öngören kadınların Oy Hakkı İçin Ulusal Birlik’i (Nation Union for Women
Suffrage) kurdu. Bkz. Ney Benson, Başlangıçtan Günümüze Kadın Hakları çev. Şirin Tekeli,
İstanbul, bty. s.43.
37
August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, çev. Sabiha Zekeriya Sertel, İstanbul, 1991, s. 10.
38
.Karl Marx, Kadın ve Komünizm, çev. Ö. Ufuk, I. Baskı, byy. bty, s.23.
16
20 Ekim 1793’te Rose Lacombe bu hakları gerçek kanıtlara dayandırarak Paris
Komününde savundu.”39
Bu bildirgede kadınların haklarından bahsederken , “Kadınlar özgür doğar ve
erkekle eşit haklara sahip olur. Temel olarak, bütün egemenliklerin ilkesi, kadın ve
erkeğin birleşmesinden başka bir şey olmayan millettedir. Kanun önünde eşit olan
bütün kadın ve erkek vatandaşlar, kabiliyetlerine göre ve faziletleriyle,
yeteneklerinden başka hiçbir ayrıma uğramaksızın, bütün yüksek onurlara, yerlere
ve kamu görevlerine eşit olarak kabul edilebilmelidirler. Kadın darağacına çıkma
hakkına sahiptir, yargıçlar kuruluna yükselme hakkına sahiptir. Kadınlar uyanınız”40
denilmektedir.
Ancak bu bildirinin yayınlanmasından sonra kadınlar haklarını almak yerine
Meclis tarafından asi ilan edilmiştir. Hatta Napolyon dönemi ile birlikte kadınlar
elde ettiği kazanımlarını da yitirmiştir diyebiliriz. “Napolyon Medeni Kanunu evli
kadını vesayet altına sokar. Napolyon “nasıl bir armut ağacı, sahibine armut
veriyorsa, kadının da kendisine çocuk verdiği erkeğin malı olduğunu” düşünür.”41
Kadınlar 19. yüzyılın sonunda mülkiyet ve miras hakkı, çocuğun velayeti,
eğitim ve çalışma haklarıyla ilgili talep ve buna bağlı dönüşümlerin yanı sıra
ekonomik ve toplumsal eşitliği yönlendirebilmek amacıyla seçme ve seçilme hakkı
mücadelesine de girişmiştir. Yasal eşitliğin toplumsal eşitsizliği otomatikman
ortadan kaldıracağını savlayan bu yaklaşım kadın hak mücadelesinin temelidir. Bu
yaklaşıma göre, kadınlar yasalar önünde erkeklerle eşit haklara sahip oldukça gizil
güçlerini yaşama geçirmekte bir başka engelle karşılaşmayacaklardır. Üst
yapısal/biçimsel düzenlemelerin kadın- erkek eşitsizliğinin temel çözümü olduğu
düşüncesi
cinsiyet
ayrımcılığına
karşı
mücadeleyi
yasaların
bu
yönde
dönüştürülmesiyle sınırlandırmıştır.”42
Süfrajetlerin mücadeleleri 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında bütün
batı ülkelerini saran bir hareket olmuştur. Bunun yanında Süfrajet mücadeleleri en
sert şekilde İngiltere’de görülmüştür. Süfrajet hareketi İngiltere’de iki farklı şekilde
gelişti. Birincisi parlamento mücadelesi, ikincisi ise sokak hareketleriydi. Anayasal
anlamda seçme ve seçilme hakkı Mill’den sonra 1892 Sir A. Rallit tarafından
meclise verilen seçim yasası ile devam etti. 152 oyla çevrilen yasa 1904’te tekrar
39
A. Bebel a.g.e., s.34.
K. Marx, a.g.e., s.26.
41
K. Marx, a.g.e., s.27.
42
Ayşegül Yaraman, Türkiye’de Kadınların Siyasal Temsili, , I. Basım, s.15.
40
17
gündeme getirildi. 1906’da aynı olay bir kez daha yaşandı, ancak yasa önerisi hep
geri çevrildi.”43
Parlamento mücadelesinden bir şey beklememek gerektiğine inanan kadınlar
ise kendi örgütlü güçlerini kurmaya başladı. Parlamento dışı mücadelede en etkin
örgüt, Emmeline Pankhurt öncülüğünde 1903’te kurulan “Sosyalist ve Politik Kadın
Birliği”
olmuştur.
Pankhurstlar
İngiliz
Sistemini
daha
iyi
anlamışlardı;
ilerleyebilmek için kamuoyunu harekete geçirmeleri ve halkın sorunla ilgilenmesini
sağlamaları gerektiğini biliyorlardı. Bu taktiğin tepki göreceğini de hesaba
katmışlardı ama tepki görmek halkın soruna kayıtsız kalmasından daha yararlı
olacaktı.”44
Kadının İngiltere’de mücadelesi Birinci Dünya Savaşı sonrasında iyileştirici
şartlardan yararlanmıştır. 6 Şubat 1918’de kabul edilen seçim yasasına göre 30
yaşını geçen mülk sahibi, mülk sahibiyle evli, haftada 5 pound gelir getiren bir işte
çalışan ya da üniversite mezunu olan kadınlara oy hakkı tanımaktaydı.
Almanya’da kadının sosyal cinsiyet alanındaki mücadelesinde bir isim
karşımıza çıkmakta. August Bebel’in Kadın ve Sosyalizm adlı yapıtı Almanya’daki
birçok kadına kaynak olmuştur. Bebel’in kadının siyasal hayata girişi ile ilgili
düşünceleri şu şekildedir:
“Kadınların erkekten geri oldukları, bu nedenle kendilerine oy hakkı
verilmemesi iddiasının yanlış olduğunu birçok örnekle gördük. Ama hala kadınlara
tam eşitlik verilmesine yanaşılmaz. Bu arada bazı aydınlar da kadınların doğuştan
tutucu dinsel saplantılara bağlı oldukları için, bu hakkın kendilerine verilmesinin
tehlikeli olduğunu söylerler. Bu iddia, kadınların cahil bırakıldığı dönemler için
doğrudur. Bizim amacımız onları okutmak, onlara gerçek çıkarlarının nerede
olduğunu göstermektir.”45
Alman kadınları ilk savunan kadın Luise Otto’dur ve bu konuda etkin bir
şekilde çalışmıştır. Almanya’da kadınların politik haklar mücadelesi ise 19. yy. da
başlamıştır. Alman kadın hakları mücadelesi, sosyalizmle birleşen bir hareket
olmuştur.
Almanya’da,
bu doğrultuda verilen zorlu mücadelelere rağmen, kadına
Birinci Dünya Savaşı öncesinde bu hak tanınmadığı gibi, 1908 yılına kadar
43
A. Bebel a.g.e., s.144.
Trevor Lloyd, Kadın Yerini Alıyor, Çev: Mine Ünal, byy. 1975, s.38.
45
A. Bebel, a.g.e., s.145.
44
18
kadınların siyasal partilere üye olması ve siyasal toplantılara katılması bile yasayla
yasaklanmıştı ve bu yasak katı bir biçimde uygulanıyordu.
I. Dünya Savaşı Almanya’da da kadın haklarını sağlayıcı bir işlev
taşımaktadır. 1918’de Almanya İmparatorluğu çökünce Sosyal Demokratlar iktidara
gelecek ve kurulan Weimar Cumhuriyeti kadınlara savunduğu ilkeler doğrultusunda
oy hakkı tanıyacaktır.”46
Amerika’da ise kadınlar için koşullar diğer batılı ülkelerden farklı özellikler
taşıyordu. Ancak zamanla Amerikan kadınları diğer ülkelerden farklı olarak elde
ettiği hakları kaybetti. ABD kurulduktan ve anayasa hazırlandıktan sonra bu
anayasanın kadınlara hak tanımadığı görüldü. 1848’de Newyork Seneca Falss’ta
tarihin ilk kadın hakları toplantısı düzenlenerek “Duygular Bildirisi” yayınlandı.
Ayrıca bu ilk kadın kongresinde; kadınların, yapılışında katkıda bulunmadığı
yasalara saygı gösterme zorunluluğu, mahkemelerin evli kadınların kendilerine özgü
haklarını tanımağa yanaşmaları, kocanın, eşinin malk-mülk ve geliri üzerinde
tanınan denetim yetkisi gibi kadınlardan esirgenen hukuksal ve siyasal eşitsizlik
durumları öncelik taşıyan tartışma konuları olmuştu.47
Amerika Birleşik Devletleri’nde kadının seçim hakkını ilk olarak 1868
yılında Wyomink eyaleti kabul ve tanzim etmiştir. Wyomik Eyaleti’nin önderliğinde
ABD’de başlayan kadının siyasi hakları mücadelesi zamanla bütün ülkeyi
etkilemiştir. Eyaletler birbirinin arkasından kadınların siyasal haklarını tanımaya
başlamış 1920 yılında yapılan bir değişiklikle Amerikan Anayasa’sına “kadınlık ve
erkeklik nedeniyle seçim hakkı hiç kimseye reddedilmeyecektir,” ifadeleri ilave
edilerek kabul edilmiştir. Bu hükmün kabulü ile 1920 yılında yapılan
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 20 milyon kadının iştiraki sağlanmıştır.
Avrupa’da ise kadın örgütlenmelerinin ilk kurulduğu ülkeler Kuzey
ülkeleridir. Kuzey ülkeleri kadına seçilme hakkını veren ilk ülkelerdir.
Finlandiya’da 1906 yılından beri 24 yaşında bulunan erkek- kadın bütün
Finlandiyalılara seçim hakkı verilmiştir. Finlandiya kadınları, bu haklar sayesinde
siyasi hayata faal olarak katılmaya başlamışlardır. Norveç’te 1907 yılından beri
Danimarka’da 1915 yılından beri 25 yaşındaki kadınlar oy verme hakkına sahip
46
47
T. Lloyd, a.g.e, s.74.
Nermin Unat Abadan, Türk Toplumunda Kadın, İstanbul 1982,s. 2.
19
olmuştur. İsveç’te ise 1919 yılından beri 23 yaşındaki kadınlar seçme hakkına
kavuşturulmuştur.48
48
Ney Bendason, Başlangıçtan Günümüze Kadın Hakları, Çev. Şirin Tekelli, İstanbul 1991,s.37.
Kadınların hak arayışları çerçevesinde gelişen akımlardan biri de feminizmdir. “Feminizm sözcüğü
Fransızcaya 1837’den sonra girdi. Robert Sözlüğü bu sözcüğü “kadınların toplum içindeki rolünü ve
halklarını genişletmeyi öngören bir doktrin” olarak tanımlamaktadır.” Bu tanım feminizmi salt bir
düşünceyle sınırlamaktadır. Kavram Fransa’da doğuşundan bugüne kadar kadınların toplum içinde ki
haklarının genişletilmesi adına birçok eylem yapılmıştır. Bu yüzden Feminizm hem düşünce hem de
eylem bakımından tanımlanmak zorundadır. Başlangıçta kadının sosyal hayat içerisinde eşit olması
anlamındaki Feminizm teoriğine yeni kavramlar yüklenmiştir. Bu kavramların başında ise cinsel
kimlikler yer almaktadır. Feministler cinsiyetçiliği Amerika Birleşik Devletleri’ndeki zencilerin veya
Fransa’daki renkli derili işçilerin ırkçılığı kınadıkları gibi kınamaktadır. Bunun nedeni ise
cinsiyetçiliğin altında kadın cinsiyetçiliğine yapılan ayrımcılıktır. Feminizm 19. yüzyıldan 20.yüzyıla
kadar geçtiği süreçte toplumsal dönüşümde büyük bir hız kazanmıştır. Bunun için bk. Andre Michel,
Feminizm, çev. Şirin Tekeli, İstanbul, bty.
20
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRK KADINININ BELEDİYE SEÇİMLERİNDE SEÇME VE
SEÇİLME HAKKI KAZANMASI
1.1. Kurtuluş Savaşında ve Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türk Kadını
Atatürk, Türk toplumunun temeli kabul ettiği aileye ve ailenin de direği
olarak gördüğü kadına, çok büyük önem vermiştir. Atatürk, ailenin bireylerine,
bireyler arası ilişkilerine ve bu bireylerin huzur ve mutluluğuna eğilerek onları
eğitimde ve iktisatta çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmaya çalışmıştır.
Özellikle hukuk alanında kadınlara geniş haklar tanımıştır. Atatürk’ün kadının
statüsüne ilişkin yaklaşımları evrensel niteliktedir ve son derece geniş bir
perspektife sahiptir ve bu perspektif yeni Cumhuriyetin de en belirgin
özelliklerinden birisidir.
Kurtuluş Savaşı sırasında kadınlara çalışma yaşamında ve toplumu
bilinçlendirmede, direnişe çağırma konularında büyük sorumluluklar düşmüştür.
Gördesli Makbule Hanım, Tayyar Rahmiye Hanım, Hatice Hanım, Fatma Seher
Hanım, Nezaket Hanım gibi birçok kadın savaşın doğrudan içinde yer alarak ulusal
savaşıma katkıda bulunmuşlardır.
Kadınlar tarafından hazırlanan mitingler, halkın bilinçlendirilmesi ve ulusal
savaşın kazanılmasında son derece etkili olmuştur. Özellikle Halide Edip (Adıvar)
hem yazdığı yazılar, hem düzenlediği mitinglerle o dönemin önde gelen kadınları
arasında
yer
göstermişlerdir.
almıştır. Ayrıca
Nitekim;
kadınlar,
Atatürk’ün
kurulan
aşağıdaki
derneklerde
sözleri
Türk
de
etkinlik
kadının
bu
faaliyetlerinin hakkını verir niteliktedir:
“Dünyada hiçbir milletin kadını, ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla
çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet
gösterdim’ diyemez.”
Cumhuriyet döneminde Atatürk İnkılâpları ile kadınların toplumsal
durumları önemli bir değişimin ve gelişimin içine girmiştir. Yasalarda kadın-erkek
eşitliği büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Kadın, boşanma, seçme-seçilme, eğitim,
meslek seçimi, kamu görevleri yapma haklarına kavuşmuştur. Gerçek anlamda
modern bir toplumu oluşturan bütün sektörlerde en ciddi atılımlar bu dönemde
gerçekleştirilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük bir önderin bunda belirleyici
21
bir rol oynadığını söylemek gerekir. Gerçekte Atatürk’ün düşünce dünyasının
oluşumunda Tanzimat’la birlikte yaşanan batılılaşma çabaları etkili olmakla birlikte,
Atatürk’ün yalnızca yakın çevresinden gelen etkileyici faktörlerin yanı sıra, dünya
klasiklerine olan yakın ilgisi ve yoğun okuma tutkusunun çok daha fazla
yönlendirici olduğu söylenebilir. Bu nedenle, Türkiye’deki kadın konusundaki fiili
gelişmeleri yakından görüp anlayabilmek için O’nun düşünce dünyasında yer alan
kadın konusu ve bu konu ile ilgili öngörüleri önemlidir.
Kadının başta eğitim olmak üzere, hukuk, çalışma, siyasal katılım, toplumsal
yaşamda ve aile yaşamında eşit haklara sahip olarak yerini alması için gereken tüm
atılımlar yapılmış ve mümkün olan kısa zaman içinde gerçekleştirilmiştir.
Daha Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç yıllarında gerek hazırlık aşamasında
gerekse savaş sırasında Türk kadınının yapmış olduğu hizmetlerin önemi tartışma
götürmez ölçüde büyüktür.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı verirken güç aldığı, yardımını gördüğü Türk
kadınını hiç unutmamıştır. Vefa duygusunu her fırsatta belirtmiştir. Cumhuriyet
dönemi boyunca kadın haklarına öncelik tanınması veya çok önem verilmesinde bu
duygunun etkisi vardır.49
Atatürk, Türk kadınına kendine özgü bir anlayışla gereken önemi vermiş ve
bunu çeşitli nedenlerle yapmış olduğu yurt gezilerinde açık bir dille ifade etmiştir.
23 Mart 1923’te kadınlara Konya’da söylediği şu sözler önemlidir.
“Son senelerin inkılâp hayatında hummalı fedakârlıklarla mahmul mücadele
hayatında, milleti ölümden kurtararak hulâsa ve istiklale götüren, azm-ü faaliyet
hayatında her ferdi milletin mesaisi, gayreti, himmeti, fedakârlığı sevk eylemiştir.
Bu meyanda en ziyade tebcil ile yâd ve daima şükran ile tekrar edilmek lazım gelen
bir himmet vardır ki, o da Anadolu kadınının ibraz etmiş olduğu çok ulvi, çok
yüksek, çok kıymetli fedakârlıktır. Kimse inkâr edemez ki, bu harpte ve ondan
evvelki harplerde milletin kabiliyeti hayatiyetisini tutan hep kadınlarımızdır. Çift
süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulâtı pazara götürerek
paraya kalbeden, aile ocaklarının dumanının tüttüren, bütün bunlarla beraber,
sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak
49
Muhiddin Gül, Bizde Kadınların Siyasal Haklar Alması ve İlk Kadın Milletvekillerimiz” Cumhuriyet’in
Kuruluşunun 75.Yılın Armağanı, Gazi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâpTar. Arş. ve Uygulamaları.
Merkezi Yayın No:3, Ankara1998, s.79.
22
demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi, o fedakâr, o ilâhi
Anadolu kadınları olmuştur.”50
Yine bir yurt gezisi sırasında daha açık ve seçik sözcüklerle Mustafa Kemal
şöyle demektedir.
“Türk kadını savaş sırasında ülkeye çok büyük yardımda bulundu; herkes
gibi o da acı çekti. Bugün o özgür olmalıdır, eğitim görmeli, okullar kurmalı, ülkede
erkeklere eşit bir konuma sahip olmalıdır. Buna hakkı vardır.”51
Atatürk, Ocak 1923’te İzmir’de yaptığı bir konuşmada özellikle kadın ve
erkeğin kalkınmada birlikte yer almaları gerektiği konusundaki düşüncelerini şöyle
dile getirmektedir:
“Şuna inanmak gerekir ki, yeryüzünde her şey kadınlar tarafından
yapılmıştır. Bir toplum onu oluşturanlardan yalnız birinin ihtiyaçlarının kazanılması
ile yetinirse, o toplum yarardan çok güçsüzlük içinde kalır... Bir millet ilerlemek ve
uygarlaşmak isterse, özellikle bu noktayı temel alarak benimsemek zorundadır.
Kadınlarımız da bilgili olacak ve erkeklerin geçtiği tüm öğretim derecelerinden
geçeceklerdir. Sonra kadınlar, toplumsal hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek
birbirlerinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır. Memleketimizde cahillik varsa bu
yaygındır. Yalnız kadınlarımızı değil, erkeklerimizi de kapsamaktadır... Son olarak
diyorum ki, bizi analarımızın adam etmesi gerekirdi. Onlar edebilecekleri kadar
etmişlerdir. Ancak bu günkü seviyemiz, bu günün gerektirdiği zorunluluk ve
ihtiyaçlara yeter değildir. Başka zihniyette, başka olgunlukta adamlara ihtiyacımız
var. Bunları yetiştirecek olanlar da bundan sonraki annelerdir.”52
Görüldüğü gibi Atatürk, daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce kadın hak ve
statülerinden her fırsatta söz etmiştir. Bu anlamda İnebolu’da yaptığı konuşmada
ciddi bir muhakemeye dayanmadan kadınlara yüklenen bütün adetleri bırakmak
gerektiğini açıkça ifade etmiştir.
Atatürk’ün bu konuşmalarına paralel olarak Türkiye’de kadın hakları ile
ilgili ciddi gelişmeler Cumhuriyet ile birlikte başlamıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türkiye yeni İnkılap ve reformlara sahne olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk Türk kadınının toplumsal statüsünü
50
B. Caporal,a.g.e,s.180.
B. Caporal,a.g.e,s.180.
52
M. Gül, a.g.e., s.79.
51
23
değiştirmek için çok sayıda reformlara girişmiş ve hepsinde başarılı olmuştur.
Özellikle 1925- 1926 yılları kadın haklarının sık sık konuşulduğu yıllar olmuştur.
Atatürk 28 Ağustos 1925’te İnebolu konuşmasında, giyim, şapka ve Türk
kadınından söz etmiştir. Ülkenin esenliği ve çağdaşlığını kadınların dünyaya
açılmasında gördüğünü ifade etmiştir. 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu
konuşmasında yine kadın hakları üzerinde duran Atatürk;
“Bazı yerlerde görüyorum ki kadınlar, yüzünü gözünü gizliyor ve yanından
geçen erkeklere karşı ya arkasını çeviriyor veya yere oturarak kapanıyor. Bu tavrın
anlamı nedir? Efendiler medeni bir milletin anası, millet kızı bu garip şekle son
vermelidir... Şüphe yok ki ilerlemedeki adımlar, iki cins tarafından beraber,
arkadaşça atılmak ve ilerleme yeniliklerle birlikte, merhaleler aşmak lazımdır. Böyle
olursa, inkılâp başarılı olur. Herhalde daha cesur olmak lüzumu açıktır…”53
Atatürk, kadın hakları konusunu, öteki gelişmelerin bir parçası olarak
görmüş, birbirinin tamamlayıcısı ve destekleyicisi yaklaşımıyla hareket etmiştir.
Genel olarak, İnkılâpların başarıya ulaşabilmesi için Türk kadınının çağdaş
dünyadaki yerini almasının gerektiğini kesin ve kararlı ifadelerle vurgulamıştır.
Atatürk, kadının kıyafeti ile ilgili konuya eğilirken, kuşkusuz kadının, erkeğin
yanında toplumsal yaşantı ile bütünleşmesinin tek engelinin yalnızca kıyafet ile
ilgili olmadığını biliyordu. Bunun yanında birçok kuralların da aynı şekilde
değiştirilmesini istemiştir.
1.2. Kadınların Siyasal Haklarını Kazanmadan Önceki Faaliyetleri
Türkiye’de Anayasalı rejime geçildiği 1876’dan sonra 1877’de yapılan ilk
seçimlere ve ondan sonrakilere kadınlar katılmamışlardı. Yalnız, 1908 hareketinden
sonra Anayasa’nın daha demokratikleşmesi ve hürriyetlerin daha genişletilmesi
sonucu kadınların siyasal alana ilgi duymaya başladıkları görülmüştür. Ne var ki, bu
konuda çeşitli sebeplerden dolayı pek kayda değer bir gelişme meydana gelmemişti.
Zira hem sıkıntılı dönemlerin yaşanması (Balkan ve I. Dünya Savaşları...) hem de
kadının toplumdaki konumuna ilişkin eski anlayışın ağırlığını hissettirmesi
yüzünden kadınlar siyasetin dışındaki alanlarda faaliyetlerde bulunmuşlardı. Söz
konusu badirelerin atlatılması ile başlayan yeni dönemde kadınlar, artık aktif olarak
53
M. Gül, a.g.e,, s.80.
24
siyasetle uğraşmak için harekete geçtiler. Daha 1923 yılı Nisanında “İntihâb-ı
Mebusan Kanunu”nun görüşülmesi esnasında kadına seçme hakkının verilmesi
konusu gündeme gelerek çeşitli tartışmalara yol açmış, ne var ki, bu hakkın
verilmesi kabul edilmemiştir. Aynı yılın Haziran ayında (16 Haziran 1923)
Başkanlığını yazar Nezihe Muhittin’in (1889–1958) yaptığı Kadınlar Halk Fırkası
kurularak, ilk siyasal oluşum meydana getirilmiştir. Fırka, siyasi bir görünümde
olmakla beraber esas amacını, kadınların eğitim ve sosyal alanlardaki eksikliklerinin
tamamlanarak cehaletin ortadan kaldırılması olarak açıklamaktadır. Ancak,
Fırka’nın genel sekreteri Şukufe Nihal, “Kadınlar Halk Fırkası’nın programı,
şimdiye kadar her fırsatta izaha çalıştığımız gibi, kadının içtimai, iktisadi ve
bilahare siyasi sahalarda haklarını inkişaflarını temin etmektir’’ sözleri ile nihai
hedeflerinin siyasi hakları kazanmak olduğunu belirtmektedir. Kadınların bu
girişimi siyasal haklara sahip olmamalarından dolayı başarısızlıkla sonuçlanmış ve
söz konusu fırkaya resmi izin verilmemiştir.
Bunun üzerine Cumhuriyet’in ilânı sonrasında, 7 Şubat 1924’te Türk
Kadınlar Birliğini kuran kadınlar, çalışmalarını bu yolla sürdürmeye başladılar.
Birliğin tüzüğünde amaçlarını: “... Kadınların sosyal ve siyasal haklarını elde
edecek olgunluğa eriştirilmesi...” olarak belirleyerek konuya dikkatleri çektiler ve
böylece isteklerinde ısrarlı olduklarını bir kere daha gösterdiler. Hatta 1927’de
Birliğin tüzüğüne siyasal haklar sağlamayı amaçlayan bir maddeyi ekleyerek kabul
ettirdiler ve aynı yıl yapılacak seçimlere katılmaları için birlik içinde tartıştılar.
Konuyu basında da gündeme getirmelerine rağmen, Anayasa’da kadınların seçime
katılmalarını sağlayacak hükmün olmaması gerekçelerinden dolayı istekleri
gerçekleşmedi.
Aynı konuda, 1926’da Türk Ocağı’nda bir konuşma yapan Süreyya Hulusi
isimli hanım verdiği konferansta: “Türk kadını tarihte siyasal rol oynamıştır. Kadın
kendi benliğini idrak eder. İktisadi sahada haiz-i tesir olursa neden memleket
işlerinde geri kalsın. Herkes anadan vatan dersi alır da ne için o vatanın idaresi ve
mukadderatı mevzuubahis olduğu zamanda mahmul vaziyette bırakılır. Vatanda
tüten ilk ocak eğer kadın parmağıyla tutuşmuşsa ve eğer vatan o ocakların müşterek
bir ifadesi ise öyle zannediyorum ki vatan ve kadın yekdiğerinden ayrılmayan iki
mefhum teşkil ederler...” sözleri ile Türk kadınının seçme ve seçilme haklarının
verilmesinin gerekliliğini vurguluyordu. Bu ve benzeri pek çok girişimlerle siyasal
25
hakların kazanılması için gösterilen gayretler siyasal anlamda olmasa da, öncelikle
sosyal alanda çok önemli bir gelişmenin yaşanması ile sonuçlandı.
Kadın hak ve statüleri konusunda en önemli aşamalardan biri olarak
nitelenebilecek bu gelişme 17 Şubat 1926 günü kabul edilen Türk Medeni Kanunu
dur. Bu kanunla Türk vatandaşlar ayrım yapılmaksızın diğer uygar ülkelerin
vatandaşları gibi eşit haklara kavuşmuşlardır. Bu yasa ile kadın, öncelikle anne ve eş
olarak değerlendirilmektedir. Atatürk’ten güç alan Türk kadını, her sahada kendini
yenilemiştir... Poligami önlenmiş, evlilikte tek eşlilik gündeme gelmiştir. Kadına
kocasından ayrılma hakkı tanınmış, tanıklıkta cinsiyet farkı ortadan kaldırılmıştır.
Atatürk, baştan beri kadının eğitimine ve eşitliğine de büyük önem vermişti.
Atatürkçü eğitim sistemi, laik bir niteliğe sahip olarak gelişip yaygınlaşırken, çağdaş
uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Bu arada kadınlarımızın eğitim, sağlık, ekonomik
faaliyetler vb. de yer ve görev almaları ile ülke kalkınmasına da katkılar artmaktadır.
Ülke kalkınmasının kadın-erkek eşitliği ile bilimsellikte gören Atatürk, gelişmelere
bu anlayış ile yön vermiştir.54 Nitekim bu gelişmelerin ardından, kadınlarımızın
ekonomik hayattan sonra eğitimde ve siyaset alanında da gerekli yerini almalarının
önemi üzerinde durmuştur. Atatürk çok iyi biliyordu ki, kadının toplumda yerini
alabilmesi eğitimle mümkündür. 1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat
Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) ile kadın ve erkeklerin eşit öğretim imkânlarından
yararlanması sağlanmıştır.
Siyasal hakları kazanmadan önce Türk kadının geçirdiği aşamalardan biri de
giderek toplum içinde yer almaya başlaması ve çalışma hayatının unsurlarından biri
haline gelmesidir. Türk kadını çok kısa bir zaman içinde çalışma alanlarının her
dalında başarı ile görev yapabilme durumuna gelmiş ve pek çok Avrupa ülkesinde
bile yasal ve yasa dışı olarak uygulanan ücret farklılıklarından uzak olarak emeğinin
karşılığını alabilmiştir.55
Kadınların iş hayatının birer parçası haline gelme yönünde ilk adımlarını
atmaları dönemin gazeteleri tarafından duyurulmuştur. Bu gelişmeler periyodik bir
şekilde gerçekleşmiş ve yıl yıl kadınların toplum içinde ve çalışma hayatında daha
fazla yer almaya başladıkları görülmüştür. Bununla ilgili olarak bazı örnekler
vermek gerekirse;
54
55
daha 1925 yılında Cumhuriyet gazetesinde “Hanımların
M. Gül, a.g.e, s.83.
E. Doğramacı, a.g.e, s.136.
26
Camilerde Vaazı Meselesi” ile şu habere rastlanmaktadır: “Kadın Birliği Başkanı
Nezihe Muhiddin Hanım, Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvuruda bulunarak,
camilerde konferans verme talebinde bulunmuştur. Müdür Esat Bey ‘Kadınlarımızın
fikirlerine tamamen katılıyorum. Ama kendi kendime karar veremeyeceğimden
keyfiyeti Ankara’ya sormam gerekir’ demiştir”56. “İlk Kadın Adliyeci” başlıklı
haberde ise 1926 yılında ilk defa bir kadının yargı alanında görev yapmaya
başladığını haber vermektedir: “Hukuktan mezun Ayşe Nigar Hanım evvelki
günden itibaren Yedinci Asliye Mahkemesi’nde zabıt kâtibi olarak görev yapmaya
başlamıştır. Nigar Hanım dün de mahkemenin devamı müddetince zabıt kâtipliğini
yapmış ve mevkiini terk etmemiştir”.57 Sonraki haberler de şu şekildedir:
“Türk Kadın Birliği bir Genç Kızlar Yurdu kurulmasına karar vermiş ve
nizamnamesini hazırlamıştır. Birliğin terbiye komisyonu dün Edebiyat Fakültesinde
psikoloji Profesörü Şekip Bey’in başkanlığında toplanmış ve nizamnameyi
hazırlamıştır. Bu yurda 13 yaşından 20 yaşına kadar olan kızlar girecek, 22 yaşını
geçenler birliğe üye olacaklardır.58 “Kadın Doktorlarımız: Tıp Fakültesinde
tahsillerini
tamamlamak
üzere
olan
altı
hanım
doktorumuz
Anadolu’da
çalışacaklardır. Bu sene staj sınıfını geçip seneye tabip diplomasını alacak
hanımlardan ikisi kadın doğum, diğerleri dâhiliye, hariciye ve çocuk doktoru olmak
istemektedirler”.59
Kadın Doktorlar Kongresi
“Milletlerarası Kadın Doktorlar Cemiyeti merkez heyeti azası Doktor Safiye
Ali Hanım İtalya’da toplanacak uluslararası kongreye katılmak üzere dün Sardunya
vapuruyla İtalya’ya hareket etmiştir. Daha önce Londra’da birincisi yapılan
kongrenin ikincisi Bolonya’da toplanacaktır. Kadın doktorlar arasında bir samimiyet
tesisine çalışılacak ve kadın doktorların insanlığa yapabilecekleri hizmetler
tartışılacaktır”.60
Bu arada ilk defa olarak hukuk doktoru unvanını kazanan Şukufe Hanım’la
ilgili haberler de gazetelerde yer almıştır: “Şukufe Hanım Türkiye’de ilk kadın
Hukuk Doktoru. Şukufe Hanım tezini Hukuk fakültesine tevdi etmek üzeredir:
56
Cumhuriyet,18 Kasım 1925.
Cumhuriyet, 12 Nisan 1926.
58
Cumhuriyet, 9 Mayıs 1927.
59
Cumhuriyet, 17 Mayıs 1927.
60
Cumhuriyet, 4 Nisan 1928.
57
27
Türkiye’de kadın hukuk doktoru olmak üzere, doktora şifahi imtihanlarını
geçen ay muvaffakiyetle veren Şukufe Abdurrahman Hanım tezini de fakülteye
tevdi etmek üzeredir…
Aynı zamanda İstanbul Birinci Ticaret Mahkemesinde stajını bitiren Şukufe
Hanım, baroya kaydı kabulü içinde müracaat etmiş ve bu talebi kabul edilerek
evrakı vekâlete gönderilmiştir.
Şukufe Hanım kendisiyle görüşen muharririmize,
‘Tezimin mevzuu beynelmilel adalet ve tahkim mesailidir. Beynelmilel
ihtilafatın halli için müracaat edilen hukuki vasıtaların nelerden ibaret bulunduğunu
ve Avrupa Devletlerinin bu usullere ne tarzda iştirak ettiklerini umumi surette tespit
etmekle beraber bilhassa Türkiye’nin harpten sonra tahkim hadiselerindeki
vaziyetini tetkik ettim. Tezimi, doktora imtihanlarında müdafaa edeceğim’ demiştir.
Avukatlık mesleğinde ne surette dava kabul edeceksiniz sorusuna ise şu
karşılığı vermiştir: “Giren bir avukat her nevi davalara karşı kuvvetle hazırdır.
Mamafih ben hukuk davalarında bilhassa ticaret meselelerinde çalışmak
istiyorum”.61
Sonraki dönemde hukukçu kadınların sayısı da artmıştır: Mesela Bununla
ilgili olarak Milliyet gazetesi “Kadınlarımız” başlığı ile şu haberi vermiştir: “Altıncı
kadın avukatımız göreve başladı. Zabıt kâtibi İclal Asım Hanım stajını tamamlamış
ve avukatlık yapmak üzere baroya müracaat etmiştir. İclal Hanım kendisi ile
görüşen muhabirimize şunları söylemiştir: “ Stajımı hukuk ve ticaret mahkemesinde
icra ettiğim için avukatlık hayatımda bilhassa hukuk ve ticaret davaları kabul
edeceğim”62.
“İş Hayatında Kadınlar”
“Memleketimizde iş hayatına atılan kadınların miktarı günden güne artmakta
ve kadınlarımız sadece basit işlerde değil, mühim ve mesuliyetli vazifelerde de
muvaffak olmaktadırlar. Her memlekette olduğu gibi bizde de kadın iktisadi
zaruretler dolayısı ile hayata atılmıştır. Asırlardır tüketici vaziyetini muhafaza eden
kadınlarımız, çalışma zamanı ve mevsimi gelince, zaten fıtri kabiliyetlerinde mevcut
olan yeteneklerini işletmeye başlamışlar ve hayata atılmışlardır”.63
61
Cumhuriyet, 11 Aralık 1928.
Milliyet, 7 Nisan 1929.
63
Milliyet, 5 Mayıs 1929.
62
28
“Hastanelerde Vazife Alan Kadın Doktorlarımız” başlığı ile Cumhuriyet
gazetesinde yer alan bir haber kadınların sosyal ve ekonomik yaşamda yer alması ile
ilgili önemli başka bir gelişmenin habercisidir. Haberin ayrıntıları ise aynen
şöyledir: “Bu sene tıp fakültesinde stajlarını ikmal eden 7 hanım doktorumuz asistan
olarak muhtelif hastanelerde vazife almışlardır. Bunlardan Suat Hanım fahri asistan
olarak Haseki hastanesine gitmiştir. Doktor Fuat Hanım Aydın memleket
hastanesine tayin edilmiştir. Doktor Müfide Hanım tıp fakültesi dâhiliye
seririyatınta, Sabiha Hanım Etfal kısmında ve İffet Hanım da nisaiye seririyatında
asistan olarak bulunmaktadırlar. Doktor zahide hanım tıp fakültesi nisaiye ve
veladiye seririyatında stajyer olarak bulunduğu gibi ayrıca kanser laboratuarında da
çalışmaktadır. Mezun Hanım doktorlarımızdan Hamdiye Hanım henüz bir vazifeye
tayin edilmemişlerdir. Tıp fakültesinde bu sene her sınıfta yedi, sekiz hanım talebe
bulunmaktadır.64
Kadınların çalışma hayatına ne kadar uyum sağlayabildiklerinin ve o
dönemde sadece erkelerin yapabileceği zannedilen meslekleri dahi yapabileceklerini
gösteren bir başka haber: “İlk Kadın Şoför: İlk defa takside çalışmak üzere şoför
varakası almak için seyrüsefer merkezine müracaat eden Muammer Hanım
imtihanda muvaffak olmuştur. İki güne kadar ehliyetini alarak şoförlüğe başlayacak
olan Muammer Hanım muhabirimize şunları söylemiştir : “ Beni bilhassa ameli
imtihanda direksiyondan çok sıkı imtihan ettiler. İki manevrada dönülecek yeri ben
bir manevrada dönmeye muvaffak oldum. En sert virajları geçirttiler. Hepsini
yaptım. Şimdi bir otomobil alarak işe başlayacağım.”65
Görüldüğü gibi o seçme ve seçilme hakkını elde ettikleri 1930 yılına gelene
kadar kadınlar bir şekilde toplum hayatında yer almayı başarmışlar ve birçok
mesleği rahatlıkla yapabileceklerini kanıtlamışlardı.
Diğer taraftan toplumların sosyal yapılarının sağlamlığının, kadınlarının iyi
eğitilmişliği ile paralel olduğunu gözlemleyen Atatürk, Türk toplumu için aynı
düşünceleri gerçekleştirmek üzere bütün yurt gezilerinde ve Meclis konuşmalarında
kadınların eğitimi konusunu dile getirmeye devam ediyordu.
64
65
Cumhuriyet,12 Ocak 1930.
Cumhuriyet,17 Ocak 1930.
29
Millet Meclisi’nde “milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir.
Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her bakımdan yükselmelerini
temindir”66 hitabında bulunan Atatürk, bir toplumun iki cinsten oluştuğunu
hatırlattıktan sonra, bunlardan sadece birinin çağın gereklerine uymasıyla
ilerlemenin yarım kalacağını belirterek sözlerini şöyle sürdürmüştür:“Bizim
toplumumuzda bilim ve fen gerekiyorsa bunları aynı derecede hem erkek hem de
kadınlarımızın elde etmeleri gereklidir. Kadınlarımız da bilim adamı, fen adamı
olacaklar, erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim kademelerinden geçeceklerdir.”67
İşte bu ifadelerle, Türk kızına bütün okulların, bütün mesleklerin kapılarını
da açıyordu.
Türkiye’de bu gelişmeler yaşanırken, Dünyanın bazı ülkelerinde de kadın
hakları konusunda bir takım taleplerin ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda
Fransa’da da kadınların hak arayışı içinde olduğu gözlenmektedir. Mesela İkdam
gazetesi bu konuyla ilgili olarak “Fransa’daki Kadınlar Galeyanda” başlıklı bir
habere yer vermiştir. Bu haber Dünya kadınlarının o dönemdeki durumları hakkında
fikir vermesi açısından önemlidir. Paris’ten Anadolu Ajansı tarafından bildirilen
haberin devamı şöyledir:
“Feministler tarafından tertip edilen mitingin sonunda M.Poincare’ye bir
arıza verilmiştir. Bunda Fransız kadınlarına intihap etmek ve edilmek haklarının
bahşedilmesini temine yönelik bir kanun layihası tanzim ve meclise tevdi edilmesi
talep olunmaktadır.”68
Görüldüğü üzere Türkiye’de kadın haklarının gündemde olduğu bir süreçte,
önemli bir Avrupa ülkesi olan Fransa’da benzer gelişmeler yaşanmaktadır. Bununla
beraber Fransa’daki kadınların haklarına sahip çıkmada daha aktif olduklarını
söylemek mümkündür.
Türk kadınının toplumsal konumunun değişmesi devam ederken, 3 Nisan
1930’da tanınan Belediye Meclislerine seçme ve seçilme hakkı Türkiye’deki kadın
hakları açısından önemli bir kilometre taşını oluşturmuştur.
66
Emel Doğramacı, a.g.e, s. 904.
Turhan Oğuzkan, “Atatürkçü Eğitim Politikası ve Millî Eğitim”, Atatürkçülük. Genel Kurmay
Basımevi, Ankara, 1983, s.115.
68
İkdam, 18 Şubat 1929.
67
30
1.3. Kadınların Belediye Seçimlerinde Seçme ve Seçilme Hakkını Elde
Etmeleri
Atatürkçü Düşünce Sistemi çok yönlü analiz edildiği zaman, yapılan
reformların en fazlasının Türk kadınına yönelik olduğu görülmektedir. Bu sisteme
göre, bir milletin seviyesini o millette kadının ulaştığı seviye belirlemektedir.
Kurtuluş Savaşı sonrası yürütülen reform çabaları çok yönlü olarak
sürdürülmüştür. Mustafa Kemal yapılacak olan reformlar konusunda zemin
yoklamak amacıyla 1923 yılının Ocak ayında bir yurt gezisine çıkmıştır. Bu yurt
gezisinin en önemli durak noktalarından biri de, Ocak ayının on altıncı gününü on
yedisine bağlayan gece İzmit’te İstanbul basınının temsilcileri ile yapılan
görüşmedir.69 Gazi, bu görüşme sırasında Meclis çalışmalarının bir muhasebesini
yaptıktan sonra rejim, başkent, Hilafet, nüfus meselesi, irtica, parti kuruluşu, seçim
sistemi ve kadın hakları gibi konulardaki görüşlerini açık ve net bir biçimde ortaya
koymuştur.
Gazetecilerden Ahmet Emin Bey’in “Halide Edip Hanımefendi’yi mebus
görecek miyiz?” şeklindeki sorusuna Gazi “Bu hususta kanunda bir sarahat yoktur.
Mamafih şimdiye kadar elli bin zükur (erkek) nüfusa bir mebus çıkmıyor mu idi?
Şimdi alelıtlak (genel olarak) elli binde bir mebus dersek o zaman bu kayd ile
erkeklerle beraber kadınlarda mevzuu bahis olur. Kadınlara bu alelıtlak tabiri ile bir
intihab hakkı verilmiş olur”70 ifadesi ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi
gerektiğini daha 16 Ocak 1923 tarihinde net bir biçimde ifade etmiştir.
Ancak, toplum Gazi’nin ifade ettiği bu tarz bir reforma ne derece hazırdır.
Bırakın toplumu, bu reforma, büyük işler başarmış TBMM bile hazır değildir.
Nitekim bunun bir göstergesi Erzurum mebusu Hoca Salih Efendinin, dört kadınla
evlenebilme olanağı tanıyan bir kanun teklifini meclise sunmasıdır.71
Bursa
mebusu
Operatör
Emin
Bey,
frengi
hastalığının
ortadan
kaldırılabilmesi için, kadınların evlenmeden önce muayene edilmesini teklif
ettiğinde, mecliste kavga çıkmış ve Emin Bey kendisini dövmeye çalışan hocaların
elinden zor alınmıştır.72
69
İsmail ARAR, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, İstanbul 1997, s.1.
İ.Arar, a.g.e., s. 71.
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.16, 3. Basılış, TBMM Basım Evi, Ankara 1981, s.204.
72
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.8, 3. Basılış, TBMM Basım Evi, Ankara 1981 s.160.
70
71
31
Seçim kanununda değişiklik yapılarak, seçmen tespiti için yapılacak sayımda
kadınların da sayılması konusunda bir teklif yapıldığında teklifi yapanlardan Tunalı
Hilmi Bey, Meclis’te büyük bir tepki ile karşılaşmıştır. Meclisteki görüşmeler
aşağıdaki şekilde geçmiştir:
“Tunalı Hilmi Bey- Arkadaşlar, mübarek cihadımızın bu millete bıraktığı
analar bu gün erkeklerden fazladır. (gürültüler ayak patırtıları) Ayaklarınızı
vurmayınız
Bey’efendiler,
benim
mukaddes
analarımın,
benim
mukaddes
bacılarımın başına vuruyorsunuz ayaklarınızı. İstirham ederim benim anam
babamdan yüksektir. (Ayak sesleri) tekrar ediyorum, analar cennetten bile
yüksektirler (patırtılar ve gürültüler) müsaade buyurun arkadaşlar, analar bacılar
(şiddetli patırtılar) kadınlara intihap hakkı verin demiyorum. Fakat arkadaşlar
analarımı bacılarım (gürültüler) hakikate tahammül edemeyen kulaklar?
Emin Bey - (oturduğu yerden) Hilmi Bey, milletin hissiyatı ile oynama.
(Şeriata hürmet ediniz sadaları)
Tunalı Hilmi Bey – (Devamla) İntihap hakkı verin demiyorum. (gürültüler)
Analara intihap hakkı veriniz demiyorum. Şeriata hürmet ederim. Müsaade edin
arkadaşlar, kanaatimi söyleyeyim.
Emin Bey – (oturduğu yerden) Öyle kanaat olmaz!
Tunalı Hilmi Bey – (Devamla) Ne olduğunu anlamayan arkadaşlar, susunuz
sözün anlaşılsın. Analara, bacılara... (şiddetli gürültüler) Analara, bacılara hakikate
tahammül edemeyen kulaklar.73
Bu örnekler göstermektedir ki toplum ve meclis kadınlara seçme ve seçilme
hakkı verilmesine henüz hazır değildir. Bu hakkın tanınabilmesi için bir hazırlık
süreci gerekecektir.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilan edilmesiyle reform süreci de büyük bir
ivme kazanacaktır. Gerek Medeni Kanun’un kabulünde, gerek daha sonraki
düzenlemelerde bazı kadın derneklerinin katkısı olmuştur. Bunlar 1913’te Nuriye
Ulviye Hanım tarafından kurulan Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan Cemiyeti, 1923’te
kurulan Halk Partisi Kadın Kolları, 1924’te bizzat Mustafa Kemal Paşanın kız
kardeşi Makbule Hanım’ı üye yapacak destek verdiği Türk Kadın Birliği’ dir.74
Atatürk bu çabalara her zaman büyük destek vermiştir. Onun şu konuşması
bu desteğin açık bir göstergesidir.
73
74
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.28, 3. Basılış, TBMM Matbaası, Ankara 1961 s.329.
B. Caporal, a.g.e., s. 376.
32
“Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan
oluşmaktadır. Mümkün müdür ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim, diğerine
aldırış etmeyelim de kitlenin tümü ilerleme onuruna erişebilsin. Mümkün müdür ki,
bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere
yükselebilsin? Kuşku yok, ilerleme ve yenilik alanında birlikle yol almak gereklidir.
Böyle olunca inkılâp başarılı olur. Memnuniyetle görmekteyiz ki, bu günkü
gidişatımız gerçekten gerekli olana yaklaşmaktadır. Her halde daha cesur olma
gereği çok açıktır.”75
Bu cesaretin ilk örneklerinden birini “Türk Kadın Birliği” verdi. 1927
martında İstanbul’da bir kongre toplandı. Başkan Nezihe Muhittin Hanım kadınlara
oy hakkı ve yerel seçimlere katılma hakkı istedi. Dernek tüzüğünde de bu konuda
değişiklik yapıldı. İstanbul Valisinin bu tüzük değişikliğini onaylamaması üzerine
hükümet devreye girerek tüzüğün onaylanmasını istedi. Artık Türk kadınına siyasal
haklarını sağlama yolundaki mücadele hem de hükümet (yani Atatürk) desteği ile
başlamış oluyordu.76
Afet İnan’ın başından geçen bir olay bu mücadeleye daha da büyük ivme
kazandırdı. Afet Hanım 1929–1930 öğretim yılında müzik Öğretmen Okulu’nda
Yurttaşlık dersleri veriyordu. Bu çerçevede kız-erkek birlikte eğitim verilen bu
okulda seçimleri kavratabilmek amacıyla örnek bir belediye seçimi düzenledi. Bu
seçimi bir kız öğrencinin kazanması üzerine erkek öğrencilerden biri bu sonuca
itiraz etti. Mevcut yasaya göre kadınların ne seçme ne de seçilme hakkı vardı. Afet
Hanımın bu olayı Atatürk’e anlatması üzerine Atatürk, bir taraftan hukukçularla
görüş alışverişinde bulunurken, diğer taraftan Afet Hanım’dan bu konuyla ilgili
araştırma yapmasını istedi.77 Uzman hukukçuların çalışmaları sonrası 3 Nisan 1930
gün ve 1580 sayılı kanun ile Türk kadınına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme
hakkı tanındı.
75
B. Caporal, a.g.e, s.378.
Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılâp, İstanbul 2003, s.197–198.
77
B. Caporal, a.g.e, s.696–697.
76
33
I.4. Gelişmelerle İlgili Olarak Basının Değerlendirmeleri
Esas itibariyle,
kadınların siyasi hakları yürürlüğe girmesinin bir yıl
öncesinde bu konuyla ilgili yazılar basında yer almaya başlamıştı.
“Türk Kadınına İntihap Hakkı Veriliyor.” İkdam gazetesi kadınların seçme
ve seçilme hakkını elde edişinin ilk aşaması olan Belediye seçimlerine katılmaları
ile ilgili haberi böyle duyuruyordu. “Kadınlar da seçimlere iştirak edecekler. 18
yaşını dolduran Türk kadını şarta bağlı olmaksızın erkekler gibi intihap hakkına haiz
olacaktır.”
Kanun layihasının meclise sunulduğu ile ilgili açıklama da haberin
devamındadır.78
Yeni Belediye teşkilatında Türk kadınına intihap hakkının verileceği ile ilgili
haberin telgrafla gazeteye bildirildiği, tasdik edilmek üzere meclise gönderildiği,
Meclise gönderilen Belediye teşkilatı layihasında 18 yaşını dolduran Türk
kadınlarının erkekler gibi intihap etme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Bu haberin kadınlık âleminde sonsuz bir mutluluk yarattığı ve şehrin kibar
ve mütefekkir hanımlarının birbirini bu nedenle tebrik ettikleri belirtiliyor.
Gazete muharrirlerinden birinin bu mesele etrafında küçük bir anket yaptığı,
bu ankette kadınların Cumhuriyetin kendilerine karşı gösterdiği hürmet ve itibar
karşısında şükran duygularını ifade eden sözleri yer almıştır. Türk kadınının intihap
hakkını elde etmesi için senelerce uğraşan Nezihe Muhittin Hanım’ın bu konu
hakkındaki yorumu ise şöyledir, “Cumhuriyet hükümetinin Türk kadınına gösterdiği
bu son hareketi Türk kadını hiçbir zaman unutmayacaktır. Layihanın meclis
tarafından kabul edileceğine şüphe etmiyorum. Bugün meclisten, kadınların
belediye intibahatına iştiraklerini isteyen hükümetin, yarın kadınlardan mebus
intihap edilmesini de talep edeceğine eminim
Kadınlar Birliği reisi de, bu haberin kadınlık âleminde büyük bir
memnuniyet tevlit ettiğini, meclisin bu layihayı kabul etmesi etrafında çalışacağını
söylemiştir. 79
Kadınlar birliğindeki kadınların siyasi hakların kazanılmasına karşı
gösterdikleri hassasiyet gerçekten de dikkat çekiyor. “Türk Kadınının İntihap
78
79
İkdam, 25 Mart 1929.
İkdam, 25 Mart 1929.
34
Hakkı” başlığı ile verilen haberde daha sonra şu alt başlık yer alıyordu.“Kadınlar
Darülfünun önünde bir şükran mitingi akdetmek istiyorlar. Vilayete müracaat
ettiler”. 80
Kadınların İntihap Hakkı
Kadınlar Bir Miting Akdedecekler
“Türk Kadınları Bu haberden Çok Memnun”. Haberin devamı ise şöyleydi:
“Yeni belediye kanununda 18 yaşına giren kadınlarımıza intihap hakkı
verilmesi hakkındaki hükümetin teşebbüsü İstanbul kadınları arasında çok büyük bir
tesir
bırakmıştır.
Kadınlarımız
mebus
intihabadı
için
bir
mukaddeme
akdetmektedirler. Dün içlerinde Nezihe Muhittin Hanımın da bulunduğu
hanımlardan mürekkep bir grup Darülfünun Emini Neşet Ömer beyi ziyaret
etmişlerdir.
Bu hanımlar Darülfünunda tahsil eden genç Türk kızlarının iştiraki ile
İstanbul’da bir miting akdini teklif etmişlerdir. Neşet Ömer Bey bu hususta İstanbul
vilayeti ile temas edilmesine lüzum göstermiştir. Eğer vilayet müsaade verecek
olursa miting darülfünun meydanında binlerce kadının iştiraki ile akdedilecektir.
Mitingde nümayişler yapılarak Cumhuriyet hükümetinin Türk kadınları hakkında
gösterdiği alakadan sitayişle bahsedilecek ve Cumhuriyetin tealisi hususunda
nutuklar irat edilecektir.
Diğer taraftan Kadın Birliği de faaliyete geçmiştir. B.M.M nezdinde
teşebbüsatta bulunacak ve hükümete teşekkür edecektir. Nezihe Muhittin Hanım bir
muharririmizin niçin miting için kadınlar Birliğine müracaat etmedikleri hakkındaki
sualine karşı şu sözleri söylemiştir:
“Birlik bundan evvel bizde daha kadınların intihap hakkını istemelerinin
vakti olmadığını iddia etmişti. Fakat olaylar bunun aksini ispat etti. Bunun için
Birliğe müracaat etmedik”. 81
Kadınların bu çok önemli kazanım karşısında duygularını dile getirmek
amacıyla toplanmak istedikleri ve bunu vilayetten izin alarak gerçekleştirmeye
çalışmaları da o günkü sosyal hakların kullanılış biçimini görmemiz açısından
önemli bir veridir.
27 Mart 1929 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ise vilayetten kadınlara verilen
yanıt gazetelerde şu başlıkla yer aldı. “Kadınlar Beyhude mi Sevindiler”. Haberin
80
81
İkdam, 26 Mart 1929.
Cumhuriyet, 26 Mart 1929.
35
devamı da aynen şöyledir: “Vali Bey, ‘benim bildiğime göre kanunda böyle kayıt
yok’ diyor. Vali Muhittin Bey dün kadınların hakkı intihabatına dair bir
muharririmize
şunları
söylemiştir:
“Kadınların
Belediye
azalığına
intihap
edilecekleri hakkındaki haberler üzerine miting akdi hakkında bana hiçbir müracaat
vaki olmuş değildir. Hiç şüphesiz bizde de bir gün gelecek kadınlarımız müntehip
veya müntehap olacaklardır. Fakat benim bildiğime göre yeni kanunda kadınlara
dair bahis yoktur. 82
Cumhuriyet gazetesi kadınlar birliğinin miting yapma isteğiyle ilgili haberi
“Kadınların İntihap Hakkı” başlığıyla okuyucularına duyurmuştur. ‘Kadınlar Bir
Miting Akdedecekler, Türk Kadınları Bu Haberden Çok Memnun’ alt başlıkları.
“Memleket Baştanbaşa İmar Edilecektir.” Karikatürize edilmiş bir kadın resminin
üstünde yer alan bu başlık resimle ilişkilendirildiğinde çok anlamlı gelmektedir.
Kadınlar birliği azalarının başkanları Latife hanımın yönettiği bir toplantıda
belediye intibahatına iştirak meselesini hararetli bir şekilde tartıştıkları yazılmıştır. 83
“Kadınlar Birliğinde yapılan içtimada az çok söz söyleyenler siyasi hak da
bekliyorlar. 20 hatip kadının fikirleri bir noktada birleşti. “Belediye İntibahatında
Hakkımızın Kabulü Adımdır” başlığından sonra haber şöyle devam etmektedir.
“Kadınlar birliği heyeti umumiye içtimaı dün akdedilmiştir. Bu içtimaya birliğin
bütün azası iştirak etmişler ve hararetli münakaşalar yapmışlardır. Birlik heyeti
umumiyesin de bu toplanışta şayanı dikkat münakaşalara tesadüf edileceği esasen
tahmin olunuyordu. Kadınlara intihap hakkı verilmesinin mevzuu bahis olunduğu şu
sırada serdolunacak mütalaaların hararetli münakaşalar halinde karşılayacaklarını
tahmin etmek esasen müşkül değildi. İçtimada ekseriyetle kadının umumi hayat
cephesinden alakadar olduğu meseleler görüşülmüş ve bilhassa kadınların belediye
intibahatına kadınla erkeğin müsavi hak sahibi olmasına taalluk eden müzakerat çok
hararetli olmuş, bu mevzuu üzerine söz söyleyenlerin adedi 20’ yi bulmuştur.
Belediye intibahatına iştirak etmenin kadınların çok tabii bir hakkı
olduğunu, bunun siyasi hukukun teslimine doğru atılmış bir adım teşkil edildiğini
söyleyen hatip çok alkışlanmıştır. Erkekle kadının hayat mücadelesinde tamamen ve
mutlak surette aynı hak ve seviyeye malik oldukları söylenmiş ve bugün maarif
komisyonlarında aza, belediyelerde müntahip olan kadının fikir vadisindeki rüştünü
ispat edecek mevkie geldiği iddia olunmuştur. Kadın ve erkek müsavatı etrafında da
82
83
Cumhuriyet, 27 Mart 1929.
İkdam, 12 Nisan 1929.
36
birçok heyecanlı sözler söylendikten sonra, belediye teşkilatı ve belediye rüsumu,
süt meselesi, umumi bahçe ve parklar, kum bahçeleri tesisi, halk kütüphaneleri,
umumi hamamlar ve deniz banyoları, sıhhi meskenler inşası hakkında teşebbüste
bulunulması takarrür etmiştir. Her sahada hayata atılan kadınların daima muvaffak
olmak sureti ile şayanı dikkat bir varlık gösterdiklerini söyleyen bir azanın beyanatı
alkışlarla dinlenmiş ve içtimaa saat 4.30 da nihayet verilmiştir”.84
6 Mayıs 1929 tarihli İkdam gazetesinde oldukça ilginç bir haber dikkat
çekmektedir. İç sayfalarda yer alan küçük haber, Nezihe Muhittin85 hanımla ilgili
bir dava haberidir. Haberden Nezihe Hanımın görevi kötüye kullanmakla ilgili bir
davasının olduğu ve davanın devam ettiği anlaşılıyor.
Yine aynı dönemde İngiltere’de bir seçim olacağı ile ilgili haberler basında
yer alırken asıl dikkat çekici olan kadınların oy kullanma hakkının gazeteler
tarafından yorumlanış biçimiydi. 40.000.000 vurgusunun devamında ‘kadınlar 30
Mayısta Londra’da içtima akdedecekler’ bilgisi yer alırken, Bir İngiliz gazetesinden
alınan habere gazetede yer verilmişti. “30 Mayıs günü Londra’da açılacak olan
Uluslararası kadın meclisi kongresinde 40 ülkeye mensup 40 milyon kadının
temsilcilerinin hazır bulunacakları belirtiliyor: “1888 de toplanan konferansa bugün
de katılacaklar 1888 kıyafetiyle meclise geleceklerdir”. Birçok eski kıyafetin de bu
vasıtayla ortaya çıkacağı ifade edilmiştir. 10 Milletin hususi rakıslarının da
görüleceğine değinilmiştir. Meclisin başlıca azasından biri olan leydi Aberdon
konferansa bütün dünya kadın kuruluşlarına şamil bir ittihat olduğunu söylemiştir.
Maksadı, bütün dünya kadınları arasında bir birlik ve mütekabil anlaşma temin
etmektir. Leydi Aberdon konuşmasına şu sözlerle devam etmektedir. “Meclisimizin
vaziyeti malumdur. Kadınlar için her yerde aynı manevi ölçünün kullanılmasını
temin ve kadınlara karşı yapılan haksızlıklara mani olmaktır. Bu mesele her
memleketi alakadar eder. Bizim her memlekette nöbetçilerimiz vardır”.
84
İkdam, 3 Mayıs 1929.
Nezihe Muhittin 7 Şubat 1924’de kurulan Kadınlar Birliğinin başkanı. Bu dernek daha sonra Türk
Kadınlar Birliği adını alacaktır. Daha öncede Kadınlar Birliği hakkında yolsuzluk yapıldığı iddia
edilmiş, gayri yasal ilan edilerek fesh kararı verilmiştir. Bu karardan sonra yapılan incelemede karar
tkb’nin lehine sonuçlanmıştır. Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılâp, İstanbul, 2003, s 150–153, 204–
205. 1927 yılı Eylül ayında dernek içinde meydana gelen bir bölünme yüzünden, genel Başkan
Nezihe
Muhittin
Hanım’la
birlikte
dernek
yönetim
kurulu
üyeleri
görevden
uzaklaştırılmışlardır.”İdari usulsüzlük”sebebiyle polis tarafından dernek kayıtlarının mühürlenmesi
ve yönetim kurulu üyelerinin dağıtılması, derneğin aşırı isteklerinden şikâyetçi olan basın tarafından
memnuniyetle karşılanmıştır. Ferzan Türer, Atatürk İnkılâpları Açısından Türk Kadınının Sosyal ve
Hukuki Durumu (1923–1938), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Basılmamış
Doktora Tezi, yıl 1988, s.179.
85
37
Leydi Aberdon nöbetçi kadınlardan söz ederken, Türkiye’deki nöbetçi
kadınlar da kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak için önemli
gelişmeler kaydetmektedirler.
Yine İngiltere’de yapılan seçimlerle ilgili haber gazetenin en üst köşesinde
yer almaktadır: “Bu gün İngiltere’de 13.000.000 kadın 12.000. 000 erkek intihabata
koyuldular. “Kadınlar Saltanatı”86 Bu defaki haber gerçekten de İngiltere’de
yapılacak genel seçimlerle ilgili olmakla birlikte kadınların bu seçimlerde oy
kullanabiliyor olmaları Türk medyası tarafından bir saltanat alameti olarak
kaydedilmektedir.
Berlin’deki kadınlar kongresi ile ilgili bir haber kongreye dört yüz delegenin
katıldığını, kongrede konuşulanları yazarken kongreye Türkiye’den temsilci olarak
Türk Kadınlar Birliğini temsilen Efzaiş Suat Hanımın katıldığını ve henüz
dönmediği için kongreye sadece konuk olarak katılan İclal Mefharet hanımın kongre
hakkında bazı bilgiler verdiğini belirtiyor. Kongreyi dinlemeye 7000 kişinin
geldiğini, sonradan gelenlerin salona kabul edilmediğini gözlem olarak aktarırken,
400 delegenin içinde her ırktan kadın olduğunu belirtmektedir. Erkek olarak sadece
Belçikalı Dr. Van Düren olduğunu belirtiyor. Bu doktorun birçok defalar söz aldığı
belirtilerken delegelerden evli olanların kocalarını getirmedikleri ifade ediliyor.
Gazetecilerin latife olarak bir güzellik müsabakası tertip ettikleri ve bu müsabakayı
da Seylanlı siyahî bir güzelin kazandığı haber içinde yer alan bir başka ayrıntıdır. 87
Görüldüğü üzere kadınlar Dünyanın çeşitli yerlerinde faaliyetlerini etkin bir
şekilde sürdürürken erkekler tarafından da dikkatle izlenmektedirler.
21 Temmuz 1929 tarihli gazetede Türk kadınının mesleki kariyerinin en
önemli adımlarından biri olan avukatlık mesleğinin ağır cezadaki ilk icracısı olan
kadın avukatın davası ile ilgili bir haber yer almaktadır.88
30 Temmuz 1929 tarihli İkdam gazetesinde Kadınlar Birliği ile ilgili bir
haberde; Ekseriyet hâsıl olmadığından…Başlığının altında, görüşülmesi zorunlu
bazı konular olduğu ve bunlarında muhakkak kongreye arz olunması lazım geldiği
fakat birliğin üyelerinin çoğunun toplantıya gelmedikleri (habere göre 5–10 kişi
katılmış), üyelerinin daha önce birçok kez toplantıya çağırıldıkları buna rağmen
toplantıya ekseriyetin katılmadığı, bu nedenle de toplantının yapılamadığı hususu
86
İkdam, 1 Haziran 1929.
İkdam, 27 Hairan1929.
88
İkdam,21 Temmuz 1929.
87
38
yer alıyor89. Birliğin çalışmalarının düzenli bir katılımla yürütülemediği anlaşılan
haberde, bu düzensizliğin oluşmasının nedenleri, üyelerin devamsızlığının arkasında
nelerin olduğu konusunda fikir yürütülmemiş.
5 Ağustos 1929 tarihli İkdam gazetesinde Kadınlar Birliği’nin toplantısının
yapıldığı, Hanımların hukuklarını müdafaa için bir gazete çıkaracakları başlığının
altında kongrede kazanan kadınların fotoğrafı yer alıyor. Haberin devamında ise,
toplantıya Latife Bekir Hanımın riyaset ettiği, birliğin bir yıllık çalışmalarını
açıklayan bir raporun okunduğu ve bütün azaların bu raporu kabul ettikleri
belirtiliyor.
Ayrıca
Kadınlar
Birliği’nin
Uluslararası
Kadınlar
Birliği’ne
katılımlarının da anıldığı yazılanlar arasında. Toplantıda kadınlar birliği idare
heyetinin seçildiği açıklamasının yanı sıra, bu seçimde en çok oy alan hanımların
isimleri 90de gazete haberinde yer alıyordu. Kongrede alınan en önemli kararlardan
biri de kadın Sesi namıyla bir gazete çıkarılacağı ve bu gazetenin kadınların
hukukunu savunması gerektiğiydi.
Görülen o ki dönem basını Kadınlar Birliği’nin çalışmalarıyla yakından
alakadar olmaktadır.
Dönem basınında kadınlarla ilgili diğer bir haber ise “kadınların polis
olamayacağı” ile ilgili. Kadınlar Birliği’nin kadınların polis olmaları ile ilgili
teşebbüste bulundukları, vilayete bir istida verdikleri ifade edilmişti. Vilayetin
cevabı ise kadınların polis mektebi açmalarını yasak etmeyecekleri fakat mezun olan
kadınları istihdama mecbur olmadıkları şeklindedir. Ayrıca mevcut polis okullarına
kadınların alınamayacağı da vilayetin kararı olarak haberde belirtilmiştir.91
Yine dönem basınında yer alan haberlere bakıldığında yabancı ülke
kadınlarının Türk kadını ile yakından alakadar olduklarını ve Türkiye’de kadınlar
lehine meydana gelen gelişmeleri yakından takip ettikleri izlenimini edinmek
mümkün gözükmektedir.
“Mis Maryan’a Ziyaret” başlıklı haber daha sonra şöyle devam etmektedir:
“Bir Amerikalı muhabire, Türk kadınlığını tetkik için şehrimizde! Amerikalı gazete
muharrirlerinden Mis Maryan şehrimize gelmiş ve kendisine Türk ocağında bir çay
ziyafeti verilmiştir. Mis Maryan şark kadınları ve kadınlık cereyanı hakkında
89
İkdam, 30 Temmuz 1929.
İkdam,5 Ağustos.1929. En çok oy alan hanımlar şunlardır: Latife Bekir, Efzaiş Suat, İffet Halim,
Mediha Fazlı, Lebibe Aliye Esat, Aliye Halit Fahri, Leşide Lamia Refik, Saime Faik, Nesime
İbrahim, Halide Nusret, Semiza Rauf, Güzide Hanım.
91
İkdam, 25 Ağustos 1929.
90
39
tetkikat yapmakta olup, daha önce Yunanistan, Sırbistan ve Arnavutluğa gitmiş ve
oraların kadınlık cereyanlarını tetkik etmiştir. Amerika kadın muharrirenin Türk
kadınlığını tetkik için bir süre kalacağından söz edilmektedir”.
Amerikalı kadın yazarın gazetecilere yaptığı açıklama Türk kadınının o
gün için geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça önemlidir. Basın “Daha düne
kadar erkeğin bir esiri addedilen şark kadınlığı vasi bir hürriyet kazanmakta ve
inkişaf etmektedir. Türk ocağının çay ziyaretinde şehrin kibar âlemine mensup
hanımları ve ocaklıların buluşmasında da Mis Mryan’a yöneltilen “Türk kadınını
nasıl buldunuz” sorusuna kadınları ve kadınlığı çok yüksek gördüğü ifadesi ile yanıt
vermiştir”.
1.4.1. Gelişmelerin Afet Hanım Tarafından Değerlendirilmesi
Bütün bu gelişmeler Türk kadınının siyasal alanda hak sahibi olması
gerektiğini gösteriyordu. Ama bununla beraber bu konuda henüz harekete
geçilmemişti. Kadınların siyasi haklarının kazanılmasına yönelik bir gelişme, belki
de olgunlaşan bu süreci tetikleyen hareket Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’dan
gelmişti.
Afet İnan, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle sonuçlanacak,
Atatürk’le aralarında geçen bir konuşmayı şöyle anlatmaktadır: “1929–1930 ders
yılında Ankara Musiki Muallim Mektebi’nde öğretmenlik görevime, yurt bilgisi ve
tarih derslerini vermek üzere başlamıştım. Yurt bilgisi için okutacağım ders kitabını
Atatürk gördüğü zaman bunu yeterli bulmamıştı. Kitabın konuları ise kendisini de
ilgilendirdiği için evvela benim Fransız lisesinde okuduğum ‘İnstruction civique’
kitabımdan bazı tercümeler yapmamı istedi. Aynı zamanda, bu konulara ait çeşitli
kitapları, genel sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu’na araştırtarak Almancadan bazı
tercümeleri yaptırmıştı. Kendisi Fransızcadan ve Türkçeden okuduklarına bu
tercümelerden de istifade ederek bazı konuları bizzat yazmış veya bizlere yani bana
ve genel sekretere dikte ettirmiştir. Benim o zamanki çalışmalarım bu konulara ait
kitapları aramak, okumak ve icap ederse tercüme ederek notlar almak idi. Bu suretle
yurt bilgisi derslerimi program uyarınca bu yeni incelemelere göre veriyordum.
Okulda kız ve erkek öğrenciler beraber okuyorlardı. O tarihte yürürlükte olan
kanunlarımızda kadınlara seçim hakkı tanınmış değildi.
Bir ders kitabı tatbikatı olarak, bütün ders verdiğim sınıflarda Belediye
kanununa göre seçim denemesi yaptırdım. Öğrenciler heyecanla bu işte çalıştılar,
40
rey kutuları hazırladılar. O zaman yürürlükte olan Belediye kanunu tam manasıyla
tatbik edildi ve belediye başkanı olarak ta bir kız arkadaşlarını seçtiler. Bunun
üzerine bir erkek öğrencinin itirazı ile karşılaştım. Diyordu ki, ‘Mevcut kanunun
bize öğrettiğine göre rey verme hakkı olmadığına gibi seçilemezler de’ . Öğrenci
itirazında haklı idi, ama ben öğretmen olarak şu telkinde bulunmayı münasip
gördüm. ‘Bu öğrendikleriniz ilerisi için sizlere lüzumlu olacaktır. Kadınlarımız da
yakında rey hakkı kazanacaktır.’dedim. Fakat bu sözlerimin erkek öğrenci
karşısında öğretmenlik otoritesinin ötesine geçemeyeceği muhakkaktı. İşte böylece
öğrencilerimden birinin itirazı ve soruları beni kadın hakları üzerinde çalışmaya
teşvik etti.
Aynı gün Gazi Orman Çiftliği’ndeki Marmara Köşkü’nde Atatürk ile iç işleri
Bakanı Şükrü Kaya’ya bu olayı, Türk kadını olarak rey hakkına malik
olmadığımızdan çok müteessir olduğumu anlattım.
Atatürk bana bu konuda ve başka memleketlerde bu konuların nasıl hâsıl
edilmiş olduğunu tetkik etmemi tavsiye etti. İtiraf edeyim ki o sıralarda ben bu
hususta hemen hiç bilgi sahibi değildim. Fakat kız ve erkek öğrencilerimin
karşısına, bu haklardan mahrum olan bir öğretmen olarakta çıkmak istemiyordum.
Çok severek başladığım öğretmenlik hayatından ve vazifesinden ayrılmakta bana
ağır gelecekti. Bununla beraber Atatürk’e şunu söylemekten kendimi alamadım, hiç
olmazsa erkek öğrencim kadar bir hak sahibi olmadan o sınıfa ders vermeyeceğim
dedim. Bu sırada İçişleri bakanı Şükrü Kaya, B.M.Meclisi’nde bir yıldan beri
müzakere edilmekte olan Belediye Kanununda bu işin ele alınabileceğini ifade etti.
Atatürk düşünüyordu. Birden ‘Başvekille konuşuruz, fakat bu meselede hazırlıklı
olmak ve münakaşa etmek lazımdır dedi. Kendisi o akşam Çankaya Köşkü’ne devlet
adamlarından, Hukuk Mektebi hocalarından ve daha başka bu meseleleri
konuşabilecek kimseleri davet ettirdi. Konu açıldığı vakit, kadınların rey hakkına
taraftar olanlar bulunduğu gibi, buna karşı olanlarında fikirleri tartışılmaya başlandı.
Ben heyecanlı idim, ama tam inandırıcı deliller bulamıyordum. Fakat o günden
sonra birçok kitap okumaya başladım. Diğer memleketlerdeki durum hakkında bilgi
sahibi oldukça bu münakaşalar benim için daha istifadeli oluyordu. Şimdi
B.M.Meclisi zabıtlarında bu meseleyi tetkik edecek olursak durumu şöyle tesbit
edebiliriz, 20 Mart 1929 tarihinde Başvekil İsmet (İnönü) imzasıyla hükümet teklifi
olarak B.M.Meclisi,’ne yazılan tezkerede şunlar yazılıdır, ‘Dâhiliye Vekâleti ’nce
hazırlanan ve İcra Vekilleri Heyeti’nin 6.3.1929 tarihli içtimaında yüksek meclise
41
arzı kararlaştırılan Belediye kanun layihası esbabı mucibesiyle birlikte takdim
olunmuştur.
Bu kanun layihasının uzun mucip sebepleri kısmında, kadınların rey verme
meselesi teklif edilmemiştir. Fakat tam bir yıl sonra 20 Mart 1930’da bu kanunun
müzakeresi için B.M.Meclisi’nde müstaceliyet (ivedilik) kararı alınıyor. (Yalnız
Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet itiraz ediyor). 22 Mart 1930 Cumartesi, 24 Pazartesi,
27 Perşembe, 29 Cumartesi ve 31 Mart Pazartesi bu kanun üzerinde görüşmeler
oluyor. Nihayet 3 Nisan 1930 günü 164 maddeli Belediye Kanunu, kadınlara da rey
verme ve seçme hakkı vererek kabul edilmiş oluyor. Aynı gün Türk Ocağı
salonunda Atatürk’ünde hazır bulunduğu bir toplantıda ilk konferansımı kadın
hakları üzerinde vermiştim.
Bu sırada B.M Meclisi’nde aza sayısı 316’dır. Bunların içinden 198’i reye
iştirak ile kabul etmişlerdir. Red ve çekimser kalanlar yoktur. Reye iştirak
edemeyenler 117 kişidir.
Yine bu kanunun kabul edildiği tarihte Hükümeti teşkil eden üyeler
şunlardır92;
Başvekil
: İsmet İnönü
Milli Müdafaa Vekili
: M.Abdulhalik (Renda)
Adliye
“
: Mahmut Esat (Bozkurt)
Maliye
“
: Şükrü Saraçoğlu
Hariciye
“
: Tevfik Rüştü
Dahiliye
“
: Şükrü Kaya
Maarif
“
: H.Vasıf (Çınar)
Nafia
“
: Recep (Peker)
İktisat
“
: M.Rahmi
Sıhhat ve İçtimai Muavenet “
: Dr. Refik Saydam
Afet İnanın da izah ettiği gibi 3 Nisan 1930 tarihi itibarıyla kadınlara
belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmiş oluyordu.
92
Afet İnan, Meseni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’üne El Yazıları, Yayımlar. Ali Sevim vd.
Ankara 2000, s. 1–4.
42
I.4.2. Gazetelerin Değerlendirmelerinin Devamı
Hâkimiyeti Milliye gazetesi Belediye kanununda görüşülmesi gereken
konulara 18 Mart tarihli gazetede yer vermiştir. Bu haber gazete satırlarında geniş
açıklamalarla yer almıştır:
Belediye Layihası Millet Meclisi’nde
“Yeni layiha ne gibi esaslardan mülhemdir? Teşkilat ve meclisin vazifesi”
Belediye layihası Millet Meclisinde bu günlerde müzakereye başlanacaktır.
Yeni Layihanın nasıl bir fikir mahsulü olduğunu anlamak için Belediye layihası
encümeninin şu fikirlerini okumak kâfidir:
Belediye işlerine müteallik mevzuatı kanuniyemiz beldelerimizin umran
işlerini ve medeni ihtiyaçlarını temin edebilmekten uzak olmakla beraber
Cumhuriyet prensipleri ile de gayri mütevazın bir halde bulunmaktadır. 1293
Meşrutiyetini müteakip vazolunan ve Türkiye’de biri İstanbul ve diğeri vilayetlere
mahsus iki belediye idaresi kuran kanunlarımız, halk idaresine ve devlet
murakabesine lazım olduğu yerlerde ehemmiyet vermemiş diğer bir tabirle noksan
bir halde tesis ettiği halk idaresi üzerine devletin sıkı ve zaruri murakabesine
vazedememiştir. Yarım asırlık bir tecrübe ile de anlaşılmıştır ki gerek İstanbul’da ve
gerek vilayetlerdeki belediye idareleri muhtacı takviyedir: beldelerimizi perişan ve
harap bir vaziyetten kurtarmak için belediyelerin diğer mütemeddin memleketlerde
olduğu gibi salahiyetlerini arttırmak içtimai ve iktisadi bir zarurettir. Ancak bu
zaruret teslim olunurken göz önünde tutulacak diğer siyasi ve içtimai bir zarurette
bu idarelerin devlet murakabesi altında bulundurulmasıdır. Belediye idarelerine
verilen salahiyetlerin hududu genişletildiği nispette bu idareler üzerindeki devlet
murakabesi de arttırılmamış olursa belde idarelerinde ve binnetice devlet idaresinde
anarşiye meydan bırakılmamış olur. Bu zaruretleri takdir eden encümen, layihanın
umumi hatlarını izah zımnında hükümetçe tanzim olunan esbabı mucibe
mazbatasında yazılı sebepleri aynen kabul etmiştir. Usluğa veya encümeni daimi
azalığına intihap olunan kimse intihabı vakıa neticesinin tebliğinden itibaren üç gün
zarfında hakkı tercihini kullanmazsa belediye meclisi azalığından istifa etmiş sayılır.
Layihanın teşkilat ve belediye meclisinin işleri hakkındaki maddelerinden bazılarını
neşrediyoruz:
Belediye Meclisi
Madde 20- Belediye meclisleri intihap devreleri dört sene olmak üzere olmak
üzere intihap hakkını haiz hemşehriler tarafından doğrudan doğruya intihap olunur.
43
Meclis azasının adedi
Madde 21-Umum nüfusu (3000)e kadar olan beldelerde belediye
meclislerine 12, umum nüfusu (3000)den (5000)e kadar olan beldelerde belediye
meclislerine (3000)den yukarı her beş yüz nüfus için zamimeten bir aza, umum
nüfusu (5000)den (10000)e kadar olan beldelerde belediye meclislerine (5000)den
yukarı her bir nüfus için zamimetten bir aza, umum nüfusu (10000)den (25000)e
kadar olan beldelerde belediye meclislrinde (10000)den yukarı her (3000) nüfus için
zamimetten bir aza, umum nüfusu (25000)den (50000)e kadar olan beldelerde
belediye meclislerine (25000)den yukarı her(5000)nüfus için zamimetten bir aza,
umum nüfusu (500000)den (100000)e kadar olan beldelerde belediye meclislerine
(50000)den yukarı her (10000)nüfus için zamimetten bir aza, umum nüfusu
(1000000)den yukarı her(25000)nüfus için zamimetten bir aza intihap olunur.
Madde 22-Belediye şubelerine ayrılan yerlerde meclis azası miktarı,
beldenin umum nüfusuna nazaran yirmi birinci maddedeki nisbet dâhilinde tesbit
olunduktan sonra şubelerin her birinin umum belde nüfusuna nazaran nüfus nisbeti
üzerinden hesap edilmek şartı ile her şube dâhilindeki müntehipler tarafından intihap
olunacak belediye azası miktarı mahalli en büyük mülkiye memuru tarafından tesbit
ve ilan olunur.
Belediye intihabı hakları
Madde 23- Belediye intihaplarında rey sahibi olmak için:
1-Türk olmak
2-İntihap başlamadan evvel lâakal altı aydan beri beldede ikamet etmekte
olduğunu vesaik ile ispat etmek,
3-18 yaşını bitirmiş olmak,
4-Ağır hapis cezasına mahkûm olmamak,
5-Hidematı ammeden memnu bulunmamak,
6-Silâhaltında bulunan askerler, jandarmalar, zabitler ve polisler,
askeri
memurlar belediye intihabına karışamazlar,
7-Hırsızlık, dolandırıcılık, emniyeti suistimal, iflas gibi muhilli haysiyet
suçlarla mahkûm bulunmamak lazımdır.
İntihap olunmak şartları
Madde 24- Belediye meclisine aza intihap olunmak için:
1-Türk olmak,
2-23. maddenin ikinci fıkrasındaki evsafı haiz bulunmak,
44
3- Hidematı ammeden mahcur olmamak,
4-25 yaşını bitirmiş olmak,
5-Türkçe okuryazar olmak,
6-Yirmi üçüncü maddenin 4,5,6,7. fıkralarında yazılan suçlardan biri ile
mahkum olmamak,
Belediye azası olmayanlar.
Madde 26- Mebusluk encümeni daimi, vilayet azalığı ile belediye meclisi
azalığı bir zat uhdesinde birleşemez. Bu evsafı haiz bir kimse belediye meclisine aza
intihap olunduğu ve belediye intihabının neticesinin kendisine tebliği tarihinden üç
gün zarfında hakkı tercihi kullandığı takdirde belediye azalığını reddetmiş sayılır.
Bir mecliste birleşmeyenler.
Madde 27- Birinci derecede usul ve furuğ birinci derecede civar ve bu
derecelerdeki sihir hısımlar bir mecliste birleşemezler. Bir mecliste birleşmesi caiz
olmayanlar intihap edilmiş oldukları takdirde en ziyade rey kazanmış olan bu da
müsavi ise evli olan ve evli olanlardan da çocuğu çok olan azalık sıfatını alır.
Çocuk adedinin de müsavatı halinde kura çekilir. İntihaptan sonra sıhriyet
peyda edenler de aynı hükümlere tabiidir.
Azalığı kabul etmeyenlerin cezası
Madde 28- Belediye Meclisi azalığına intihap edilipte sıhhi esbap veya
beldeden müfarekata mecburiyet gibi bir mazareti olmaksızın son dört sene zarfında
bir senelik meclis azalığını ifadan imtina edenler meclis kararı ile dört sene için aza
intihap olunmak hakkından mahrum olurlar. Belediye meclisinin bu husustaki
kararına razı olmayan alakadarın, kararın usulen tebliği tarihinden itibaren bir ay
zarfında mahalli mahkemei asliyesine, bulunmayan yerlerde sulh hakimine
müracaatla meclis kararını istinafa hakları vardır. Mahkemenin veya sulh hâkiminin
kararı katidir.
Sabık reis ve aza
Madde 29- Belediye reisleri veya azası riyaset veya meclis azalığından
çekilip üzerlerinden bir sene geçmedikçe mensup olduğu belediye aleyhine
münferiden veya müştereken dava vekaleti deruhte edemez, mensup olduğu
belediye bütçesinden maaşlı veya ücretli bir vazifeye tayin edilemez, münferiden
veya müşareket sureti ile mensup olduğu belediyeye ait bir iş taahhüt eylemez.
Belediye reisi veya belediye azası avukatlık kanununun 9. maddesi mucibince
45
reislik veya azalık müddeti esnasında vaziyet etmiş bulundukları veya itayı rey
eyledikleri mevadda deaviyi kabulden memnudur.
Madde 30- Aza olmak için lazım gelen şartlardan herhangi birine halel
geldiği takdirde azalık sıfatı zail olur. Ancak azalık sıfatının herhangi bir suretle
zevaline azadan birinin müstafi adinde veya istifasının kabulüne meclis karar verir.93
Haberde 76 maddeden oluşan metnin tamamı verilmemiş olduğu için biz de
burada bizim konumuzla ilgili olan bölümleri ele aldık.
21 Mart 1930 tarihinde yayımlanan Cumhuriyet gazetesi, kadınlara yerel
seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilmesi hazırlıkları ile ilgili olarak mecliste
alınan karara satırlarında geniş bir şekilde yer vermiş ve bu gelişmenin önemini
vurgulamıştı: Gazetede Büyük Millet Meclisinin aynı gün saat 3’te toplandığı ifade
edilirken toplantıda İsmet Paşa’nın ve vekillerin Kazım Paşa başkanlığında
toplandığı ve bu toplantının çok kalabalık olduğu belirtiliyordu. Aynı haberde
Belediye kanunu ile ilgili görüşmeler yapıldığı, görüşmelerin aceleyle oylamaya
sunulduğu, Ağaoğlu Ahmet Bey’in tasarının çok önemli olduğunu söylediği
yazıyordu. Yine aynı haberde Şükrü Kaya Bey’in o günkü tutumu şu şekilde
açıklanıyordu; “Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey kürsüye gelerek tasarının süratle
kanunlaşması gerektiğini; çünkü sonraki sene genel seçim yapılacağı için belediye
seçimlerinin yapılması lazım geldiğini söylemiş, görüşü hemen kabul edilmiştir.
Bunu takiben Şükrü Kaya belediyeciliğin tarihçesini anlatmış ve tasarının en bariz
noktasının Türk kadınlarının erkeklere eşit hukuklarının tanınması olduğunu
söylemiş sözlerine şöyle devam etmiştir:”Türk kadınları yakında teşrii haklarına
kavuşacaklardır.94”
Aynı tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesi “Belediye Kanununun Müzakeresi
Başladı” başlığı ile yer verdiği haberde Dâhiliye vekili Şükrü Kaya Bey’in bir nutuk
verdiğine satırlarında yer verirken kanunla ilgili şu yorum yapılmıştır; B.M.M dün
Kazım Paşa Hazretlerinin yüksek riyasetinde toplanmıştır. Dün tarihi celselerden
biri yapılmıştır denilebilir. Türk kadınına intihap etmek ve edilmek hakkını
bahşeden bir kanun layihası müzakere edilecekti.
Şükrü Kaya Bey’in belediye kanunu ile ilgili uzun süren nutku gazetede
tüm ayrıntıları ile yer alırken konuşmanın sonunda değişikliklerle ilgili görüş
93
94
Hâkimiyeti Milliye, 18 Mart 1930.
Cumhuriyet, 21 Mart 1930.
46
belirtmek isteyen var mı sorusuna yanıt Ağaoğlu Ahmet Beyden gelmiştir. Konuşma
şöyle cereyan etmişti;
…Kanun
heyeti
umumiyesi
hakkında
söz
söyleyecek
arkadaşların
sözlerinden sonra o maddeler konuşulurken ileri sürülecek fikirlere karşı icap eden
izahat ve malumatı ayrıca arz ederim. (Alkışlar)
Müteakiben söz alan Ağaoğlu Ahmet Bey (Kars) söz alarak meclisin tasvip
ve tasdikine arz edilen yeni belediye kanununun çok mükemmel ve yüksek derecede
bulunduğunu Dahiliye vekaletinin bu isabet ve takdirinden dolayı şayanı takdir ve
tebrik olduğunu söyleyerek kanunun heyeti umumiyesinin tanzim ve ihrazında
hakim olan fikrin bazı maddelerle tezat teşkil eylediğine ve kanunun bir kısım
maddeleri ile belediyelere vasi salahiyet ve kudret ve belediye intihabatında
kadınları intihap etmek ve edilmek gibi en geniş bir demokrasi esasından mülhem
haklar verilirken diğer taraftan hükümet ve idarecilik zihniyetinden mülhem bazı
maddelerle bunların takyit ve mürakabe altına alındığına nazarı dikkati celbetmiştir.
Dâhiliye vekili Şükrü Kaya Bey, Ağaoğlu Ahmet Bey’in liberalizm
noktasından vaki beyanatının çok kıymettar olduğunu kaydederek demiştir ki:
Belediye kanununun tanziminde bana rehber olan yalnız tek bir prensiptir.
Cumhuriyetçilik hükümette bulunmak kanaat ve şahsiyetimi değiştirmemiş,
kanaatlerimin tatbikine imkân vermiştir. Ağaoğlu Ahmet Bey’efendi kanunun
esbabı mucibe layihasında gördüğü tezat ve tehalüf münhasıran zahiri ve tamamı ile
şekilden ibarettir. Evvelemirde şunu arz etmek isterim ki, demokrasi halkın reyi ile
halkın işlerini görmek demektir. Demokrasi devleti takviye eden bir kuvvettir.
Yoksa anarşiyi ve zaafı doğuran bir rejim değildir. Demokrasinin gaye ve hedefi
vatandaşların azami medeniyet ve kabiliyetlerine imkân hazırlamak, devletin
istiklalini ve haysiyetini korumak ve kurtarmaktır.
Şükrü Kaya Bey bundan sonra belediyelerin ve şehirlerin sureti
teşekkülünden bahsederek Türkiye Cumhuriyetinin belediye işlerini olduğu gibi
ihmal etmesi ve murakabesi altına almaması imkânı olmadığını, belediyeleri
kontrolsüz bırakmanın şehirlerimizi daha fena bir hale götürmek demek olacağını
söyleyerek Türkiye Cumhuriyeti buna razı olamaz, razı olursa vazifesini ikmal etmiş
olur demiştir. Vekil Bey sözlerine devam ederek devlet murakabesinin mahalli
işlerdeki heyetlerin salahiyetlerinin temdidi demek olmadığını ve halkın
salahiyetinin umumi belediye intihapta, meclisin encümenleri reisini intihapla ve
47
bilhassa bütçesini tanzim ve murakabe ve teftiş etmekle temin olunabileceğini ve
kanunun bunları azami surette temin ettiğini söylemiştir.
Şükrü Kaya Bey Belediye reislerinin takdirine iştiran etmesi hakkında
Ağaoğlu Ahmet Bey’in tenkisatına cevaben belediye reislerinin tasdik etmiş olması
lüzumunda ısrar ederek bunun Cumhuriyet prensibine muvafık olmadığını söylemiş
ve demiştir ki;
Belediye reisinin icra vazifeleri arasında devlet işi olarak yaptığı ve
yapmakta olduğu ve yapacağı birçok işler vardır. Evvela bu itibarla tasdiki lazım ve
zaruridir. Saniyen devletin tasdiki reisin otoritesini arttırır. Reisi işlerinden mesul
etmek, mesuliyeti derece derece Millet Meclisinin mesul edeceği bir makama kadar
götürmek demokrasinin esaslarındandır. Kanunun maksat ve gayesi anarşiyi bertaraf
ederek belediye işlerini muntazam ve muayyen plan ve metot dâhilinde devletin
yüksek murakabesi ve yüksek nezareti altında tanzim etmektir. Hülasası vasi
salahiyet ve sıkı kontroldür.
Ağaoğlu Ahmet cevaben çok yüksek ve çok mükemmel olduğunu yalnız
birkaç maddesinin kanunun ruhunu ihlal eylediği noktasında ısrar etmiş ve esbabı
mucibe mazbatasında eski belediyelerin âdemi muvaffakiyetinin, hükümetlerin
belediyelere fazla müdahalesinden mütevellit olduğu kaydedildiği halde bu kadar
mükemmel bir kanuna bunun ithal edilmiş olmasına bunun muarız bulunduğunu
söylemiştir.
Hatip beyanatına uzun süreden beri arkadaşı olan Şükrü Kaya Bey’in
samimiyetinden, şerefinden şüphe etmediğini ve ancak kendiside Cumhuriyetçilik
ve devletçilik gibi iki şahsiyet görmek istemiş olduğuna üzüldüğünü söyleyerek
demiştir ki,
“Her zaman ve her yerde söylediğim ve iddia ettiğim gibi milli
Cumhuriyetçiyim. Yani kuvvetle devlet taraftarıyım ve devletçiyim. Devletin
kudreti ve idaresi demek milletin heyeti umumiyesinin kuvvet ve idaresi demektir.
Devletin mukadderatı milletin iradesine tabidir. Ahmet Bey’efendinin endişelerine
mahal yoktur. 95
Müteakiben kanunun heyeti umumiyesinin müzakeresine geçilmiştir.
22 Mart 1930 tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesi bu konuya yönelik bir fıkra
yazısı yayımlıyordu:
95
Hâkimiyeti Milliye, 21 Mart 1930.
48
Kadınlığın Zaferi
Perşembe günü Büyük Millet Meclisi, kadınlığımız namına yeni bir zafer
daha kaydetti: Kadınların erkeklerle hukuki müsavatını temin eden Büyük Meclis,
evvelki gün de onlarla intihaplarda reye iştirak hakkını verdi. Dünyada hiçbir
milletin erkeği Türkler kadar centilmen değildir ve onların hiç biri istenilmeyen bir
hakkı, layık olana, kendiliğinden bağışlamak civanmertliğini göstermemiştir. Birbiri
ardınca sıralanan bu muvaffakiyetlerden anlıyoruz ki yapılan hamlelerin şerefini
kadın erkek ortadan ayırıyorlar ve her ikisine müsavi parçalar isabet ediyor. Bu
Cumhuriyet idaresinin belli başlı farikalarından biridir. Düne kadar her şeref,
erkeğin hakkı idi. Zira mücadele eden ve mesuliyeti omuzlarına alan idi.
Kadınlarımıza verilen haklarda gizli iştirak de vardı. Onların reye iştirak
etmesi, birazda mesuliyet ve mücadele işlerinde de erkeklerle müşterek olması
demek değilmidir? Bir zaman peçe ve kafesten bunalan en güzel mahlûkun bugünkü
serbestliğinde henüz bir kuş edası seziliyor. Kadınlara verilen haklar, yakında
hürriyetin manasında asıl olan vazifeyi de öğretecektir. Bu zafer, şehir kadınlarından
ziyade, Sakarya’ya sırtında cephane taşıyan köylü kadınların eseridir. Ve o hatıra
bize kadınlığı bir kale şeklinde canlandırıyor. O güne kadar, kadın ve erkek, bu
kadar büyük bir maksat yolunda bu kadar beraber olmamıştır. Yarın için, her
sahada, bu birliği görmek ne güzel bir saadettir.
Memleket nüfusu, yalnız görülen kalabalıktan ibaret değildir. Çalışan baş,
işleyen kol, istatistikte esastır. İmparatorluk devrinde göz, yalnız erkeği görür ve
herkes yalnız bir tarafı hesaplardı. Bu kararlarla her iki unsur bir telakki edildi ve
memleket nüfusu bu sefer hakikaten ondört milyon oldu. 96
Hâkimiyeti Milliye gazetesinin şen sayfa adlı bölümünde belediye
seçimlerine yönelik oldukça eğlendirici şiir ve yazılara yer verilmiştir Belediye
kanununda yapılması düşünülen değişikliklerin görüşülmesi sırasında mecliste
meydana gelen tartışmalarda geçen konuşmalar, oldukça alaycı bir dille yazılmış
kısa bir yazı ile okuyuculara sunulmuştur
Belediye layihasında Üstadın İtirazları
Kadınlarımız da belediyelerde intihap etmek ve intihap olunmak hakkını
veren kanun layihasının müzakeresi sırasında Ağaoğlu Ahmet Bey üstadımız bazı
itirazlarda bulunmuşlar.
96
Hâkimiyeti Milliye, 22 Mart 1930.
49
Şükrü Kaya Bey hepsine tatlı tatlı cevaplar vermiş ve üstadı ikna etmişse de
meselenin çatallığı halledilememiştir.
Ağaoğlu üstadımız için kadın karışan her mesele, meşhur fıkra gibi
(lakestion dövenü furşet ) olur, yani çatallaşır. Üstat ne kadar demokrat, liberal falan
olursa olsun kadının hakları cephesinde hemencecik değişir. Ulemadan Nivton da
farelerden hazzetmezmiş, fuzeladan Franklende gördüğü yerde kedileri kovalarmış.
Hele rivayete nazaran Edison katiyen piliç, bıldırcın, bekasın sevmezmiş. Filozof
Şopenhaver ise gayet çirkin olduğu için kadınların güzelliğini kıskana kıskana sinir
hastalığına uğramış ve ölümüne daülhaset sebep olmuş.
Fakat üstadımızın bu sefer ki itirazları bambaşka bir sebeptendir, işittiğime
göre kerimeleri ile arası açılmış, belediye reisi olmamaları için kanun layihasına var
kuvvetle itiraza karar vermiş.
Vakti ile Fındıklı meclisinde (kadınların erkeksiz olarak Avrupa’ya gitmeleri
caiz değil, seyahat masrafından (ben gitmiyorum kanunda müsait değil ) diyerek
kurtarmak istemesindendi.
Binaenaleyh mazide kadınların seyahatlerini isteyen üstadın, haldeki
layihaya itiraz etmeleri hususi bir kavga saikası ile değilse mutlaka latifedir.97
Aynı sayfada yer alan Paşa Kazım tarafından yazılmış, İntihap türküsü isimli
şiirle okuyucuların dikkatinin konu üzerinde yoğunlaştırılması hedeflenmiştir.98
İNTİHAP TÜRKÜSÜ
Hanımlar aza oldu
Beylere ceza oldu
Bu ceza seza oldu
Yaşasın reis hanım!
Hanımlar oldu reis
Beylere çöktü yeis,
Düzeltir artık servis
Yaşasın reis hanım!
97
98
Hâkimiyeti Milliye, 23 Mart 1930.
Hâkimiyeti milliye, 23 Mart 1930.
50
Hanım reyini verdi,
Bey’in kabardı derdi,
Ayağı suya erdi,
Yaşasın reis hanım,
Beyler uslu oturun,
Manası yok gururun,
Geçiyor, selam durun,
Yaşasın reis hanım!
24 Mart 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşeti ise bu yasanın
çıkarılmasına şöyle yer veriyordu:” Kadınların Mebusluğu Şimdilik Hayal”. Yine
aynı tarihli gazete kadınların mebusluğu başlığı ile verdiği bir diğer haberde,
“kadınlar birliği azası kadınların, belediye işlerini erkeklerden daha iyi takip
edecekleri kanaatinde” olduklarını yazıyordu. Haberde kadınların mebus seçilmesi
için daha uzun seneler gerektiği görüşüne yer verilirken kadınlara yeni belediye
kanununda seçilme hakkının verilmesinin İstanbul’daki münevver kadınlar
tarafından memnuniyetle karşılandığı belirtilmekteydi. Yine kadınlar birliği ve diğer
kadın teşekküllerinin bu durumdan memnuniyet duydukları ifade edilmiştir.99
Yine 25 Mart 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesi, Cumhuriyet Halk Fırkasının
Kadınların partiye aza olabilecekleri ile ilgili bir genelge yayımlanacağının haberini
veriyordu. Fırkanın nizamnamesinde önceden var olan “her Türk Fırkaya üye
olabilir” ifadesi dayanak olarak alınıyor ve bu nedenle kadınların partiye üye
olmalarıyla ilgili bir maddenin ilave edilmesine gerek olmadığı vurgulanıyordu.
Nizamnamenin orijinal halinin Türk kadınının üye olmasına müsait olduğu
açıklanıyordu. Yine bu durumun herkesçe bilinmesini sağlamak amacıyla fırka
genel merkezinin bir genelge neşrederek Türk kadınlarının teşkilata üye
olabileceklerini şubelerine (mülhakat) duyuracakları belirtiliyordu.100
27 Mart 1930 tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesinde Yakup Kadri’nin yazdığı
bir yazı Yeni Belediye kanununda kadınlara verilen hakların sadece Türk
demokrasisi açısından değil Dünya medeniyetleri tarafından da alkışlanacak
99
Cumhuriyet, 24 Mart 1930.
Cumhuriyet, 25 Mart 1930.
100
51
derecede önemli olduğunu vurguluyordu. Yazının ayrıntılarında şu cümleler yer
alıyordu:
Türk Kadını
Geçen gün meclisin tasdikine arz edilen yeni Belediye kanununun, Türk
demokrasi tarihine şeref veren birçok meziyetlerinden başka bir de bütün medeniyet
âleminde alkış kazanacak tarafı vardır. Bu kanunun bir maddesi Türk kadınına
intihap hakkını veriyor. Gerçi Türk kadını son inkılâplar esnasında içtimai
haklarından birçoğunu kazanmıştı, fakat henüz siyasi haklarına tamamı ile malik
bulunmuyordu. Eğer, yeni Belediye kanununda kendisine siyasi hakkı da
verilmemiş olsaydı Türk kadınına verilen içtimai hakların hürriyetlerin hiçbir
manası kalmayacaktı.
Zira kadın avukat olacaktı, hekim olacaktı, memur ve tüccar olacaktı fakat
bulunduğu
şehrin
hemşerisi
olduğu
kasabanın
umumi
işlerine
karışmak
salahiyetinden mahrum bulunacaktı ve bu hal onun hayatında, hiç şüphesiz ki,
acayip bir zıtlık teşkil edecekti.
Zaten, Türk kadını umumi işlere karışmak hakkını almağa çoktan layık idi.
Anadolu ve Rumeli’nin bazı kasaba ve şehirlerinde, mahkemede dava takip eden,
pazarda ticaretle meşgul olan, tezgâhlarda, imalathanelerde amelelik eden Türk
kadınlarına yirmi otuz yıl evvelden beri rast gelindiği gibi, bunların muharebelerde
askerlik ettikleri ve bütün cephe ardı hizmetlerini üzerlerine aldıkları da çok
görülmüştür: Bizde toprağı süren, tohumu atan, ekini biçen de kadındır. Bu itibar ile
Türk kadınına Türkiye’nin en mühim istihsal amillerinden biri nazarıyla da
bakabiliriz. Onun içindir ki yeni belediye kanununda bu liyakat ve salahiyet resmen
tasdik ve tetkik edilmiş oluyor.
Avrupa’da kadının siyasi haklarının tanınmadığı yerler pek çoktur. Bütün
hürriyetlerin, bütün insani hakların kaynağı olan Büyük Fransız İnkılâbında dahi
kadının hakkı ve hürriyeti müphemdi. İngiltere’de kadınların, daha düne kadar,
intihap hakkı için ne mücadelelerde bulundukları ve hükümetleri tarafından ne kadar
cevr ve cefaya maruz kaldıkları henüz hepimizin hatırasındadır. Bizde ise kadın, hak
ve hürriyetlerini devletin elinden vuruşmaksızın, didinmeksizin zahmetsizce aldı. Bu
hadise Türk kafasının, Türk zihniyetinin ne kadar geniş, ne kadar liberal olduğunu
da, açık bir misal şeklinde, ispat eder.
Türk milletine bir defa daha, bu yüksek hasletini, bu asil seciyesini
göstermek fırsatını verdiği için Dâhiliye Vekiline ve mesai arkadaşlarına
52
samimiyetle teşekkürü bir vazife biliriz. Türk demokrasisini tekit ve tedvin eden
vesaik bununla tamam olmuştur. Eski devirlerin zulüm ve cehalet izlerinin en
sonuncusu da bu suretle kökünden kazınıp gitmiştir.101
27 Mart tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesinde Nezihe Muhitin Hanım’ın
CHF’ sına kaydolunduğu ile ilgili bir haber yer almaktadır. Haber şu satırlarla ifade
edilmiştir:
İlk Müracaat
Nezihe Muhittin Hanım Fırkaya Kaydolundu
“Sabık kadınlar Birliği Reisi Nezihe Muhittin Hanım kadınlara intihap etmek
ve edilmek hakkı verilmekte olmasından bilistifade halk fırkasına girmek için bugün
fırkasının Beyoğlu şubesine müracaat etmiştir. Nezihe Muhittin Hanımın bu
husustaki müracaatı tetkik edilmektedir. Nezihe Hanım mebusluğa namzetliğini
koymak niyetinde olmadığını ve bu ciheti efkârı umumiyeye bıraktığını
söylemiştir”.102
30 Mart tarihli Cumhuriyet gazetesi intihap hakkını alırlarken “Kadın Birliği
Azasının Fırkaya Müracaatları” başlıklı haberde intihap hakkını alan kadınların
Cumhuriyet Halk Fırkasına müracaatlarının fırkaca henüz müspet bir şekilde kabul
edilmediğinden, Kadınlar Birliği idare heyeti azasının da fırkaya girmek için
müracaatta bulunduklarından ve fırkanın bu başvurulara olumlu yanıtlar
vermediğinden söz etmektedir103. Fırka nizamnamesinin kadınların partiye üye
olabilmeleri için gerekli esnekliğe sahip olduğunu daha önceki haberde belirtilmiş
olmasına rağmen sonraki haberde fırkaya üyelikte karşılaşılan sorunlara
bakıldığında, kadın seçmenliğinin uygulamaya konulmasında, o dönemin tek siyasi
partisi olan C.H.F ‘da bile zorluk yaşandığı kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Türk Kadınlığının Gaziye Şükranı
“Belediyelerde intihap etme ve edilme hakkını ilham eden Büyük Gaziye
Türk kadınlığı minnettardır. Belediye kanunu ile Türk kadınına, belediyelere intihap
etmek ve intihap olunmak hakkının verilmesi memleketin her tarafında büyük bir
sevinç uyandırmıştır.
Isparta kadınları namına müteaddit imzalarla dün reisicumhur Hazretlerine
şu telgraf gelmiştir:
101
Yakup Kadri,”Türk Kadını”, Hâkimiyeti Milliye, 22 Mart 1930.
Hâkimiyeti Milliye, 27 Mart 1930.
103
Cumhuriyet, 30 Mart 1930.
102
53
“Belediyelere intihap olunma hakkının Türk kadınlarına teşmili ile yüksek
medeniyet ve Cumhuriyet prensiplerinden bir kaidenin daha tatbik sahasına
konulmasını ilham ve temin buyuran Büyük Gazimize şükranlarımızı ve
minnetlerimizi takdim ederiz.
Dâhiliye Vekili Bey’e Teşekkür
Isparta kadınları namına Dâhiliye Vekil Bey’efendiye de şu telgraf gelmiştir:
“Belediyelere intihap etme ve olunma hakkında Türk kadınlarına hak veren
kanunun hazırlanmasında ve müdafaasında gösterdiğiniz yüksek düşünceden
mütehassıs olarak şükranlarımızı sunuyor ve kabul edilmesini rica ediyoruz.”104
Takip eden günlerde gazetede konu şu başlıkla ele alınıyordu:
Türk Kadını Halk Fırkasına Aza Kaydedildi.
Bu başlıktan sonra haber şöyle devam ediyordu:
Kadınlar Meydan Okuyor
Efzayiş Suat Hanım Kadınların belediyecilikte erkeklerden ziyade muvaffak
olacaklarını söylüyor!”
Kadın Birliği kâtibi umumisi Efzayiş Suat Hanım dün öğleden sonra Kadın
Birliği’nde bir konferans vermiştir. Efzayiş Suat Hanım konferansında kadınlara
verilen belediye intihap hakkından bahsetmiştir.
Efzayiş Suat Hanım kadınlarımızın hayatının bir tarihçesini yaptıktan sonra
şunları söylemiştir; “B. Millet Meclisinden geçmek üzere bulunan yeni Belediye
kanunu, Kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkını verecek ilk ve kati
harekettir.
Mademki
Cumhuriyet
hükümeti
bizlere
erkekler
derecesinde
mekteplerinin kapısını açıyor, her mesleğe girmemize müsaade ediyor, biz artık
maluma ve terbiyemizle vatanımızı bilvasıta değil, bilfiil müstefit edeceğiz.
Belediyecilik kadınlık kabiliyeti ile tamamı ile tevakkuf eden bir meslektir”
Efzayiş Hanım sözlerine devam ederek kadının belediyeciliğin her sahasında
daha iyi intibak edeceğini mesela kadının sıhhi muavenet ve sıhhat işinde erkekten
daha çok muvaffak olacağını, kadının fıtraten hastabakıcılık olduğu, talim ve terbiye
sahasında da büyük rol oynayacağını söylemiştir.105
“Zafer!”başlıklı bir haber ise ilk Türk kadınının fırkaya aza yapıldığını
belirtiyordu:
104
105
Hâkimiyeti Milliye, 30 Mart 1930.
Cumhuriyet, 1 Nisan 1930.
54
“Ankara da bugün içtimaiyatında bir dönüm noktası ve tarih teşkil eden bir
hadise olmuştur. Ankara Muallimlerinden Afet Hanım Cumhuriyet Halk Fırkasına
müracaat etmiş ve kaydı icra olunmuştur. Afet Hanım Fırkaya giren ilk Türk
kadınıdır ve Türk kadınlığına ön ayak olmuştur.”106
3 Nisan 1930 tarihli Milliyet gazetesi kadınların seçme ve seçilme hakkını
elde edişleri ile ilgili yasa değişikliğine ilişkin haberi, “Kadınlar Belediye
Kanununun Tasdikini Tesit Edecekler” başlığı ile duyururken haberin alt başlığı
şöyledir: “Kadınlar intihap hakkını tesit edecekler. Belediye kanununun tasdik
edildiği gün tezahüratla Taksim’e gidecekler”.
Bu haberle kadınların kazanmış oldukları hakla ilgili duydukları sevinci
ifade edebilecekleri kutlamaları yapmaya başladıklarını görüyoruz.107 Haberin
devamında Ankara ve İzmir’de de kadınların o gün tezahüratta bulunacakları
açıklamasının yer alması, kadın haklarının kazanılmasında çok önemli bir adım olan
belediye seçimlerine katılma hakkının elde edilişine yönelik heyecanın tüm
Türkiye’ye dalga dalga yayıldığı hissini veriyor. Fakat yine aynı haberde
Cumhuriyet Halk Fırkasının genel merkezinde kadınların fırkaya kayıtları hakkında
fırka merkezine Ankara’dan bir bildirimde bulunulmadığı açıklamasına yer verilerek
bu hususta merkezi umuminin tamim şeklinde tebligatta bulunmasına intizar
olunduğu ifadesi ile haber devam ediyor. Kadınların Belediye seçimlerine
katılmaları ile ilgili kanunun çıkarılışına yönelik kutlamalar planlanmasına karşılık
dönemin siyasi partisinde bu kutlamalara paralellik gösteren bir ivedilik ne yazık ki
göze çarpmamakta, aksine sanki bir umursamazlık var gibi görülmektedir. Çünkü
konu ile ilgili daha önce Cumhuriyet gazetesinde de bir haber yer almıştı.
Açıklamasında da kadınların fırkaya üyelikte bazı sorunlar yaşadıklarından söz
etmiştik.108
Aynı haberde dikkati çeken diğer bir nokta da gazetelerin bu haberle ilgili
herhangi bir yorumda bulunmaması, sadece durum açıklaması yapıyor olmasıdır.
Haberin devamı şu şekildedir, “Herhalde cumartesi günü Ankara’dan avdet edecek
olan fırka müfettişi umumisi Hakkı Şinasi Paşa’nın icap eden talimatı getireceği
tahmin edilmektedir. Ankara’dan talimat geldikten sonra kadınların fırka şubelerine
kayıt muamelesine başlanacaktır. Öğrendiğimize göre dün Kadınlar Birliği
106
Cumhuriyet, 1 Nisan 1930.
Milliyet, 3 Nisan 1930.
108
Bkz. Cumhuriyet, 30 Mart 1930
107
55
fevkalade bir içtima akdetmiş ve mühim bir karar vermiştir. Bu karar şudur, “Yeni
Belediye Kanunu tasdik edildiği gün İstanbul Türk Hanımları birliğe dâhil olsun
olmasın Darülfünun ve bütün kız mektepleri talebesinin iştiraki ile muazzam
tezahürat yapacaklardır”.109
Görüldüğü üzere 1930 yılının Mart ve Nisan aylarında gazete sayfaları
kadınlara yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkının verilmesine yönelik
haberlerle doluydu. Bu arada gelişmelere farklı boyutta yaklaşıp konuyu biraz da
ironik bir şekilde ele alanlar da vardı. Bu bağlamda Cumhuriyet gazetesinde “Gave
diyor ki”
110
adlı köşede yer alan bir şiir kadınların toplumsal durumundaki
değişiklikleri dizelerle ifade etmekteydi.
KADIN DEVRİ
Ey kılıbık, kılıbık
Burma artık gel bıyık
Beni dinlersen eğer
Al bağrına taşı sık
Felek yıktı hayatı
Değiştirdi nebatı
Kurulmak üzere zannım
Kadınlar saltanatı
Kadınlar hep hür olmuş
Birlik içine dolmuş,
Eskiler bakıp bakıp
Saçlarını hep yolmuş
Kadına hak verilmiş
Değişmiş alış veriş
Hakikat böyle ise
Hapı yuttu kel memiş
109
110
Milliyet, 3 Nisan 1930.
Cumhuriyet, 5 Nisan 1930.
56
Gel seninle baş başa
Dertleşip taşa taşa
Yazalım vasiyeti
Hüvelbakili taşa
Belki bizlerden biri
Her gün yiyip naneyi
Kesip biçip yıkarlar
Olurlar külhanbeyi
Oynatın da kanımı
Her gün sıkar canımı
Koydumsa gel bul artık
Aza olmuş hanımı
Kapı kapı dolaşır
Gizli dosyalar taşır
Derdini döksen eğer
Bıyık bükmez baş kaşır
Ne günlere kaldık ah
Neler yaptı bak Allah
Kadınlar her gün bize
Giydirecekler külah!
“Kavei Zaim” imzalı bu şiirde, kadınların elde etiği haklar, geçmişteki
durumlarıyla da ilişkilendirerek birazda alaycı bir dille yazıya dökülmüş. Buradan
da anlaşılacağı üzere Türk toplumunun bir kesimi kadınlara siyasi haklar
verilmesine henüz tam manasıyla hazır değildir.
57
1.4.3. Kadınların Siyasal Haklarının Öğrenci Gözüyle Değerlendirilmesi
Türk kadınına siyasal hakların verilme çalışmalarının yoğunlaştığı bir
dönemde Milliyet gazetesinin öğrencilere yönelik tertiplediği ve o günlerde devam
etmekte olan bir yarışması vardı. Bu yarışmada öğrenciler, gazetede yayınlanan
haberlere göre haftanın önemli olaylarını değerlendiriyor, bunlar arasında kendileri
için en çok önem ihtiva edeni bir kompozisyon tarzında kaleme alıp gazeteye
gönderiyorlardı. Gönderilen yazılar gazete tarafından değerlendirilip derece alanlara
ödül veriliyor ve gazetede ilan ediliyordu. İşte 1930 yılı Mart ve Nisan aylarının
önemli konuları olarak öğrenciler çoğunlukla kadınların siyasal haklarına
kavuşmasını ele almışlardı.
“Türk Kadınlarının İntihap Hakkı”, Milliyet gazetesinde yayımlanan
‘Mektepler Müsabakası’ adlı yarışmada derece alan yazılardan birinin başlığı
böyleydi. Yazı Erenköy Kız Lisesinden Nimet Muhtar Hanım tarafından yazılmış.
Nimet Muhtar Hanım bu yazısıyla 46 haftadır devam eden yarışmanın kırk
altıcısında dördüncülüğü kazanmıştı.
Yazıda 46’ıncı haftanın en önemli haberini, Türk kadınlarının mebus intihap
etmek ve edilmek hakkını iktisap etmesi, bir dereceli intahabatın tatbiki için bir
layiha hazırlanacağının oluşturduğu belirtilmektedir. Yazı özetle şöyledir:
“Elyevm mer’i olan iki dereceli intihap kanununun yerine bir dereceli
intihabadın kabul edileceği ve bunu mutazammın Teşkilâtıesasiye Kanunumuzun 10
ve 11. maddeleri tadil edilecektir.
Kadınlar Halk Fırkasına da aza olabilecekler. Esasen fırka nizamnamesi buna
müsaittir.
Büyük inkılâp ve onu takip eden Cumhuriyetin ilanı Türk analarına birçok
içtimai haklar bahşederek ezcümle erkeklerle müsavatı temin etti. Türk kadını kafes
arkasında kalmaktan ve erkeğin bir esiri olmaktan kurtuldu.
Birkaç gün evvel Büyük Millet Meclisinde müzakere ve kabul edilen yeni
Belediye kanunu Türk kadınına intihap hakkını vererek ona, siyasi haklarından
birini teslim etmiş oldu. Bu suretle Türk kadını da diğer mütemeddin milletlerin
kadınları gibi, bütün içtimai ve siyasi haklara malik bulunuyor. Dünkü Türk kadını
ile bugünkü Türk kadını arasındaki azim farklar pek aşikârdır.
58
Bir dereceli intihap usulü ise fert seciyesinin, tekâmülünün kuvvetli bir delili
olmak itibarı ile çok mühimdir.”111
Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi görüldüğü üzere kız
öğrenciler tarafından da önemsenmişti.
Afet Hanımın, 4 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Afet Hanım’ın
konferansı”112 başlığı altında yayımlanan konuşmasına, 5 Nisan tarihli Milliyet
gazetesinde de oldukça geniş yer verilmiştir.”
1.4.4. Gelişmelerle İlgili Olarak Afet Hanım’ın Önemli Bir Konferansı
Milliyet gazetesinin “Son Haberler” köşesinde yayımlanan Kadınları intihap
etmek hakkı başlığı ile verdiği yazının devamında Afet Hanım113 ‘Ankara da intihap
hakkında ilk ve mühim bir konferans verdi’ açıklaması yer alıyordu. Konferansta
Gazi Hz. Kazım ve İsmet Paşalar hazır bulunmuşlardır. Afet Hanım çok
alkışlanmıştır ifadeleri ile habere devam ediliyordu.
Ankara’dan telefonla alındığı belirtilen haberin ayrıntılarında şu
açıklamalar vardı, “Kadınların intihap haklarına dair ilk konferansı bugün Türk
111
Milliyet, 2 Nisan 1930.
Cumhuriyet, 4 Nisan 1930.
113
Değerli tarihçi ve yazar Prof. Dr. Afet İnan, 1908 yılında Selanik vilâyetinin Doyran kazasında
doğmuştur. Orman müfettişliği ve orman müdürlüğü görevlerinde bulunmuş, 1930–1939 yılları
arasında da Bolu milletvekilliği yapmış olan İsmail Hakkı Uzmay’ın kızıdır, ilköğrenimini 1920’de
Biga’da bitirmiş ve 1922–1923 öğretim yılında imtihan vererek Bursa Kız Öğretmen Okulu’nun 3.
sınıfına kaydedilmiş, 1925 yılında mezun olmuştur. Aynı yıl İzmir’de öğretmenliğe başlamıştır. Bu
sıralarda M. Kemal Atatürk ile tanışan Afet inan, Atatürk tarafından Lausanne’a dil öğrenmeye
gönderilmiştir. 1925–1927 yıllarında Lausanne’da, 1528-1929’da ise İstanbul Fransız Kız Lisesi’nde
dil öğrenimine devam etmiş ve 1929 yılında Ankara Musiki Öğretmen Okulu’na tayin edilmiştir.
1930’da imtihana girerek ortaöğretim tarih öğretmenliği ehliyetnamesi almış ve 1932–1935 yıllarında
Ankara Kız Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapmıştır. 1935’ten 1938’e kadar Cenevre Üniversitesi
Sosyal ve Ekonomik Bilimler Fakültesi’nin Yakın ve Modern Çağlar Tarih Bölümü’ne devam ederek
1938’de lisans ve 1939’da da doktora diplomasını almıştır. 1939’da Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi’nin tarih bölümüne doçent vekili, 1942’de doçent ve 1950’de profesör olmuştur. 1971
yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde kurulan “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kürsüsü”
Başkanlığına getirilmiş, bu görevin yanı sıra “Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü” Müdürlüğü de
yapmıştır. 1977 yılında emekli olmuştur. 8 Haziran 1985 günü vefat etmiştir.
Afet inan, 1930 yılında toplanan VI. Türk Ocağı Kurultayında Aksaray delegesi olarak bulunduğu
sırada Atatürk’ün direktif ve teşvikiyle bir “Türk Tarih Heyeti” kurulmasını teklif etmiştir. Bu heyet,
Türk Ocağı içinde bir yıl çalışmış, 12 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih
Kurumu) adı ile müstakil bir bilim cemiyeti olmuştur. Bu kurumun kurucu üyelerinden olan Afet
İnan, kurum içindeki çalışmalarıyla özellikle yurdumuzun arkeolojik eserlerinin ortaya çıkarılmasını
desteklemiş, bu arkeolojik eserler ve Türk medeniyetine ait örnekler üzerinde incelemelerde
bulunarak Avrupa’daki bilim cemiyetlerine ve milletlerarası kongrelere bildiriler vermiştir. Özellikle
Türk medeniyeti, kadın hakları, Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti devri ve Türk inkılâpları üzerinde
çalışmış olan Afet İnan’ın Atatürk’le beraber çalıştığı yıllarda tutmuş olduğu notlar ve hatıraları o
devir tarihimize bilgi vermesi bakımından önemli belgelerdir. bkz. Merkez Araştırma ekibi Atam,
“Kayıplar ((Prof. Dr. Afet İnan 1908–1985/ Atatürk Araştırmaları Merkezi Dergisi).
www.Atam.gov.tr
112
59
ocağında Musiki Muallim mektebi muallimlerinden Afet hanım verdi.” Konferansa
ait açıklamalar ve konferansta yapılan konuşmanın metni yazıda yer almaktadır
“Gazi Hazretleri, Kazım ve İsmet Paşalar, vekiller gelmişti. Ankara’nın
bütün münevver kadın ve erkeği salonu doldurmuştu. Tam dört buçukta Afet Hanım
ve Hamdullah Bey her güzel bedii harekete sinesini açan ocağın bu münevver Türk
kadınının konferansına da yer verdiğinden duyduğu sevinci ifade ederek Afet
Hanımı tanıttı.
Afet Hanım Türk kadınının büyük davasını, büyük bir muvaffakiyetle
müdafaa etti.
Hitabesi birkaç defa alkışlarla bravo sesleri ile takdir edildi.
Afet Hanım, ‘yüksek huzurunuzda bahse cüret ettiğim mevzu intihap
meselesidir.’ diyerek söze başladı.
İntihap hakkında söyleyeceklerinin izaha medar olmak için de demokraside
hükümet tarzları hakkında izahat verdi. Bu meseleye temasımın ve onunla
iştigalimin iki sebebi vardır, dedi. “Biri ve en mühimi, çünkü Türk Milletinin
azasındanım, çünkü Türk vatandaşıyım. İntihap hakkında cinsiyet farkı olmaksızın
her vatandaşa şamil olmasını katiyetle isteyen bir kadınım.
İkinci sebep, Türk bilgisi namı altındaki dersin de hocasıyım. Bu dersin
programında intihap bahsi de vardır.”dedi.
İntihap sistemleri ve bu sistemler
hakkındaki nazariyeleri izah etti. Dedi ki,
“İntihabın hak olduğu nazariyesi milli hâkimiyetin ifadesidir. Milli
hâkimiyet ise, bilirsiniz, istisnasız vatandaşların umumu mahiyetindedir. Buna
binaen sabiler ve delilerden başka vatandaşlar erkek ve kadın intihap hakkına
maliktir. Milli hâkimiyet cemiyetin yalnız bir kısmının lehine parçalanamaz.
Afet Hanım, bundan sonra, konferansının asıl mevzuuna temas ederek,
Umumi harpten beri ekseri memleketlerin kadınlarının salahiyeti kabul ettiklerine
işaret ederek sözüne devam etti.
‘Kadının siyasi ehliyetsizliğine mantıki hiç bir sebep yoktur. Bu husustaki
tereddüt ve menfi zihniyet mazinin içtimai bir haletin can çekişen bir hatırasıdır.
Hatırasından bahsettiğimiz zihniyet paspas zihniyetidir.’Afet Hanım, müteakiben,
(Sen pol) un bir sözüne temas ederek dedi ki, ‘Erkeklere ilk nasihati ilk terbiyeyi
veren ilk analık nüfuz ve tesirini tesis eden kadındır’. Kadınları siyasi haktan
mahrum etmek lüzumunu kadınla erkek arasında “iş bölümü” kaidesinin bir neticesi
gibi gösterenler vardır. Hâlbuki iş bölümü fikri ne kadınlara ve ne de erkeklere ifa
60
edemeyecekleri vazifeler tevdi olunmalıdır neticesini meydana koyar. Hâlbuki
kadının umumi ve siyasi vazifeleri ifaya ehliyeti olmadığını ispata imkân yoktur.
Çünkü aksi dünya yüzünde fiilen sabit olmuştur.
Hanımlar, efendiler,
Kadınların daha uzun müddet sabiler eblehler, mecnunlar arasında
sayılamayacağının söylendiği günlerden bugüne kadar yarım asırdan fazla zaman
geçmiştir.
Bundan sonra, Afet Hanım muhtelif memleketlerde kadınlara verilen haklar
hakkında malumat ve izahat verdi.
Kadınlara intihap etmek ve intihap hakkını kabul ve tasdik lehine olan
umumi hareket çok kuvvetlidir.
Kadınlar bu haklarını istensin, istenmesin behemehal alacaklardır. Bu gün
muhtelif memleketlerde 160 milyon kadın mebus, nazır, elçi olmak hakkını haiz
bulunuyor dedi.
Kadının Türk tarihindeki mevkiine temas etti ve salonu dolduran kalabalık
kütleye sesini yükselterek sordu,
—Türk kadınının kabiliyeti, ehliyeti ve muhtelif işlerle alaka ve iştigalini
ispat eden vakalar, bilhassa kurtuluş mücadelesinde az mıdır?
Ve sözüne devam etti. ,
“Hülasa Hanımlar, Efendiler kadın intihap hakkını ihraz etmelidir. Çünkü
demokrasinin mantığı bunu icap ettirir. Çünkü kadının müdafaa edeceği menfaatler
vardır.”
Afet Hanım konferansını şu sözlerle bitirdi. “Türk kadınının belediye
intihaplarına iştirak hakkının tanınması teşrii meclise aza intihap etmek ve intihap
olunmak hakkının yakın zamanda tasdik ve tatbik olunacağına şüphesiz mesut bir
mukaddimedir. Türk tarihinin bu devrine kadar Türk kadınına çoktan, çok layık
olduğu bu siyasi hakkı vermek tabiatı ile mazinin istibdat idarelerinden
beklenemezdi. Fakat Demokrat Türk Cumhuriyetinin bu hususta yüksek eserini
görmek elbette fazla gecikmeyecektir. Ben bu inanışla yüksek huzurunuzdan
çekiliyorum.”114
Afet Hanım’ın bu beklentisine yanıt fazla gecikmedi. 5 Nisan 1930 tarihli
yani konferanstan bir gün sonrasının gazetelerinde “Kadınların Yarından İtibaren
114
Milliyet, 5 Nisan 1930.
61
Fırkaya Kayıtlarına Başlanıyor. Bugün Fırkaya Nasıl Kaydedilecekler Ve
İntihaplara Nasıl İştirak Edecekler?” başlıklı haber yer alıyordu.
Haberde “Kadınlara intihap etmek ve edilmek haklarını veren yeni belediye
kanunu, senelerden beri bu uğurda çalışan hanımlar arasında günün meselesi oldu.”
Açıklaması yer alırken, 6 Nisan tarihinden itibaren ise kadınların Cumhuriyet Halk
Fırkasının mahallelerdeki ocak teşkilatında isteyen hanımların aza olarak kaydı
muamelesine başlanacağı, kadına erkeklerin yanında mühim ve medeni bir vazifeyi
ifa etmek imkânını temin eden intihap hakkından istifade etmek arzusunu besleyen
hanımların şimdiden hazırlıklara başladıkları,
Fırkaya kadınlar tarafından vaki
olacak müracaatların çok hararetli olacağının söylendiği,
tamamlanıyordu.
ifadeleriyle haber
115
Konuşma Türk kadınının öncülerinden ve önemli temsilcilerinden biri olarak
kabul edilen Afet Hanımın düşüncelerinin anlaşılması ve Türk kadınının siyasi
hakları elde edişine katkısını görmemiz açısından oldukça önemlidir. Buna göre
Afet Hanım konferansta şunları söylemiştir:
“Evvel esaslı görülebilen bazı noktaları kısaca hatırlatacağım. Malumdur ki
demokraside üç tarz vardır,
1.Doğrudan hükümet
2. Yarı doğrudan hükümet
3. Temsili hükümet bir hatırasından ibaret kalmıştır.
Doğrudan
hükümet,
Vatandaşların
hepsi
birden
devletin
muhtelif
vazifelerini, bizzat ifa ederek doğrudan doğruya milli iradeyi gösterirler. Buna
(Doğrudan hükümet) diyebiliriz. Doğrudan doğruya hükümet, mazinin bir
hatırasından ibaret kalmıştır. Mazide dahi bu tarz hükümet demokrasinin bütün
icapları tatbik olunmuş değildir.
“Bu hükümet sistemi zamanımızda hemen her yerde terk olunmuştur. Yalnız
İsviçre’nin bazı kantonlarında caridir.
Bu küçük kantonlarda müntahap meclisi yoktur. Her sene, vatandaşlar,
muayyen zamanda, hava güzelse açıkta, bir meydanlıkta veya bir çayırlıkta, hava
güzel değilse bir yerde toplanırlar ve doğrudan doğruya hükümetin idaresini ellerine
alırlar. Bu toplanmaya (memleket meclisi) yahut (Milli meclis) adı verilir. Gündelik
işler bu meclis tarafından intihap olunan memurlara bırakılır. Bunların başında bir
115
Milliyet, 5 Nisan 1930.
62
nevi reisi cumhur demek olan bir (memleket reisi) vardır. Görülüyor ki, bu küçük
kantonlarda her vatandaş aynı zamanda mebustur. Memleket meclisine (memleket
reisi) riyaset eder. Bu mecliste vatandaşlar, halkın menfaatine taalluk eden bütün
işleri tanzim ederler, bütçeyi ve kanunları tasdik ederler. Muhtelif hükümet
memurlarını intihap ederler.
“Memleket reisinin daveti üzerine fevkalade toplanmalar da olur. Meclisin
açılması, kapanması, hatta Mecliste oturulması, birtakım eski ve dini merasime
tabidir. Bu meclislerin mahiyeti tetkik olunursa, görülür ki bunlar sade ve iptidai
müesseselerdir. Ancak ahalisi az olan küçük bir mıntıkada mümkün olabilir.
Büyüklüğü ziyade, ahalisi çok olan memleketlerde mümkün değildir.
‘Bundan başka bugün devlet hizmetleri o kadar çok ve güçtür ki, bu
vazifelerin alelıtlak (genellikle) toplanacak vatandaşlar tarafından hal ve ifa
edilmeleri, hem mümkün değildir ve hem de caiz değildir. Hülasa, doğrudan
doğruya hükümet tarzı demokrasi prensibine nazari olarak en uygun görülmekle
beraber bu tarzın bu günkü büyük ve mütekâmil devletlerde tatbikine imkân yoktur.
Yarı doğrudan hükümet, Millet bir mümessiller heyeti tahsil eder. Fakat en
mühim meseleler hakkında son kararın verilmesini kendisine bırakır. Buna (Yarı
doğrudan hükümet ) hükümet denir.
Yarı doğrudan hükümet doğrudan hükümet ile Temsili hükümet arasında
mürekkep bir sistemdir. Denilebilir ki istikbalin tatbike hazırladığı sistem, bu
sistemdir. Hali hazırda, demokrat memleketlerde, bu hükümet şekli lehinde bir
takım
fikir
cereyanları
başlamıştır.
İsviçre
ve
Amerikanın
birleşmiş
hükümetlerinden bazıları bu hükümet usulünü çoktan kabul etmişlerdir. Bilhassa
umumi harpten sonra, bu sistemin tatbikatı genişlemiştir. Yarı doğrudan hükümet
sisteminin Referandum yani halkın tasdiki hakkı ve veto yani ret hakkı ve halkın
teşebbüs hakkı gibi esasları tecelli ettiren muhtelif tatbikleri vardır. Bunlar birbirine
girgindir. Bu hususta fazla tafsilleri bırakıyorum. Yalnız şunu arz edeyim ki, bu
sistemin tatbikinde nazarı dikkate alınacak en mühim nokta, milletin siyasi ve
içtimai terbiye ve tekâmül derecesidir.
“Temsili hükümet, Biliyoruz ki devlet milletin kendisidir. Milleti idare
edenler değildir. Çünkü irade milletindir.
‘Ancak milleti idare edenler arasında hukuki münasebetler vardır. Bu
münasebetten temsil fikri meydana çıkar. Temsil fikrini şöyle ifade edebiliriz.
63
“Millet, asıldır. Millet işlerini idare edenler, onun mümessilleri olabilir. Bu
mümessiller, millet nam ve hesabına devlet işlerini görürler. Millet, devletin işlerine
muhtelif taraflarda iştirak eder, Bilhassa, mümessilleri intihap eder. Mümessiller
kimlerdir? Devlet uzuvlarından, kendiliğinden hareket salahiyetine malik olan ve bu
sıfatla devlet işlerini gören kimseler mümessil sıfatını haizdirler. Devlet reisi,
Vekiller, Teşrif meclisler gibi… Devlet müessesesini teşkil eden bunlardır. Kendi
kendine icra kararı vermek salahiyetine malik olmayan ve ancak aldığı emri tatbik
eden kimseler (memur) olurlar.
İşte, millet mümessillerinden teşekkül eden hükümete (Temsili hükümet)
denir.
“Hanımlar, Efendiler,
Temsili hükümetten bahsederken temsili rejimin de ne olduğunu arz
etmeliyim. Temsili rejim mefhumu ile temsili hükümet arasında şu fark vardır.
Temsili rejim tatbik olunan bir devlette, devlet reisi ve hükümet ve teşrii meclisler
kâmilen milletin intihap ettiği mümessillerden teşekkül eder. Halbuki sadece
Temsili hükümet denildiği zaman bunda millet emniyet ve kontrol fikri ile
mümessiller intihap eder. Fakat devletin başında veraset tariki ile gelmiş bir
hükümdarda bulunabilir. Mesela İngiltere’de olduğu gibi.
Temsili rejime mutabık Temsili bir devlette, idare edenlerin hepsi müntahap
(seçilmiş, seçkin) mümessildir. Cumhuriyet idareleri böyledir.
Birde Efendilerim, millet mümessillerini doğrudan doğruya veya vasıta ile
intihap eden veya vasıta ile intihap edeni müntahip (yazım yanlışı olabilir ama
gazetede bu şekilde yazılmış sözlük anlamı intihap eden, yağmalayan çapulcu,
müntahip: intihap eden) heyettir. Bu noktada, millet ile müntahip heyeti birbirine
karıştırmamak mühimdir. Bir fert müntahip heyet azasından olmadığı halde milletin
azası ve vatandaş olabilir.
İntihapta adalet ve müsavatı temin etmek için düşünülen ve bazı
memleketlerde tatbik olunan çare, nispi temsil usulüdür.
Ekseriyet sistemine göre intihap olunacak mebusların kaffesi en kuvvetli
olan ve bu sebeple en çok rey kazanan fırkanın namzetleri olur. Bu fırka tek başına
Mecliste bütün milleti temsil edebilir.
Nispi temsil sistemi ise, her fırkaya, malik olduğu aza addedile mütenasip bir
temsil hissesi temin etmek ister.
64
Bu sistemin, tatbiklerini izaha kalkışarak sizi yormaktan çekinirim. Yalnız
şurası muhakkak ki, nispi temsil sistemi de tenkitten tamamen masun, mükemmel
bir sistem değildir.
Nispi temsilin başlıca mahzurları şunlardır: Nispi temsil mecliste
ehemmiyetsiz bir takım gruplar doğurur. Bu vaziyet müstakir bir ekseriyetin
teşkilini men eder. Meclisi iktidarsızlık içine gömer. Hükümet buhranlarını
ziyadeleştirir. Bu sistem yüzünden ıstırap çeken ve bunu terk eden devletler vardır.
Nihayet 1924’te bu sistemi terk etti. Bu mahzurlara karşı nispi temsil sistemi lehinde
en son yapılan müdafaa şudur,
Bir memlekette, medeni ve siyasi terbiyesi yüksek, şuurlu ve kuvvetli partiler
teessüs etmişse nispi temsil sisteminin tatbikinde mahzur yoktur. Bu müdafaanın
yanında şunu da nazarı dikkate koymalıdır ki, yanlış fikir ve içtihatlara imale
edilmiş insanlardan mürekkep zümrelerin behemehal faaliyetini temine çalışmak
milletin faaliyetine hizmet sayılmaz. Zikredilen iddiaya rağmen dünyanın bu sistemi
tatbik eden en demokrat memleketlerinde buhranların sık ve çok olduğu
görülmektedir. Herhalde intihap sistemleri, az çok farkla, içtimai mücadelelerinden
ibarettir. Cemaat içinde yaşamak tabiatı icabı olan insan, kendini içtimai
mücadeleye kabiliyetli bir hale getirmeye mecburdur.
Hanımlar, Efendiler,
Bir içtimai heyetin her azasının cemaatteki mevcudiyeti sebebi ile intihap
hakkını kullanarak, içtimai arzusunu izhar ve ifadeye kabiliyeti vardır. Fakat bu
hakkı kullanacaklar hakkında, içtimai nizamın mahfuziyeti için bazı ihtiyatlardan
vazgeçilemez. Bu ihtiyatlar zamana ve memleketlere göre değişir. Her memleketin
müntahipleri muhtelif olmakla beraber milli hâkimiyet kanunlarına uymayacak
hiçbir şey yoktur. Ancak, ihtiyatlı olmak bahanesi ile intihap hakkını lüzumsuz
darlaştırmamak lazımdır.
Hanımlar, Efendiler, artık, asıl maksadın ifadesi sırası gelmiştir.
Kadınların intihap salahiyeti”.
Afet Hanım konuşmasının en can alıcı noktasına gelmiş olup sözlerine
şöyle devam etmiştir,
“Umumi harpten beri, ekseri memleketler kadınların intihap salahiyetini
kabul etmiştir. Amerika’da İngiltere’de, Şimali Avrupa memleketlerinde kadınlar
intihap salahiyetlerini tatbik etmektedirler.
65
‘Kadının siyasi ehliyetsizliğine mantıki hiçbir sebep yoktur. Bu husustaki
tereddüt ve menfi zihniyet, mazinin içtimai bir halinin can çekişen bir hatırasıdır.
Hatırasından bahsettiğimiz zihniyet papaz zihniyetidir. Sen Poll diyor ki, “Erkeğe
vesayada bulunmayı ve ona karşı nüfuz etmeyi kadına müsaade etmem. Zira Âdem
iptida ve Havva bilahare tekevvün etmiştir…
“Hanımlar, Efendiler, insanların menşeinin cahili olan bu havari unutuyor ki,
erkeklere ilk nasihati, ilk terbiyeyi veren ve onun üzerinde ilk analık nüfuz ve
tesirini tesis eden kadındır.
Latin memleketlerinde, kadınlık hakkında devam ede gelen bu telaki artık
bugünkü cemiyetlerin ahlaki ve iktisadi hallerine tevafuk etmemektedir.
Kadınları siyasi haktan mahrum etmek lüzumunu kadınla erkek arasında
işbölümü fikri ne kadınlara ve ne de erkeklere ifa edemeyecekleri vazifeler tevdi
olunmamalıdır, neticesini meydana koyar, Hâlbuki efendiler, kadın umumi ve
iktisadi hayata samimi bir surette karışmıştır. Kadın bugün, tezgâhlarda,
ticarethanelerde, fabrikalarda, büyük mağazalarda, memurluklarda bilcümle umumi
hizmetlerde çalışmaktadır. Rusya’da, en faal sınıflarda, fiilen askerlik vazifesi de
yapmaktadır.
Hanımlar, Efendiler, kadınların daha uzun müddet sabiler, eblehler,
mecnunlar arasında sayılamayacağının söylendiği günden bugüne kadar yarım
asırdan fazla zaman geçmiştir.
İngiltere’de 1902’de yapılan bir kanun, ‘kadınlık dolayısı ile her türlü âdemi
ehliyetsizliğin kaldırıldığını’ tasdik etmiştir. Şimdi, İngiliz kadınları, kazai vazifeler
dâhil olduğu halde her türlü vazifeleri yapmaktadırlar.
Şimali Avrupa memleketlerinin kâffesi, bugün kadınlara rey hakkı vermiştir.
Finlandiya, 1906’dan beri yirmi dört yaşında bulunan erkek ve kadın
bilcümle Finlandiyalılar intihap hakkını haizdirler. Finlandiya kadınları siyasi
hayata pek faal bir surette iştirak etmektedirler. 1908’de Mecliste 25 kadın aza
vardır.
Finlerin menşei, Altay olan bir Türk kavmi olduğunu da hatırlatmak isterim.
Norveç’te 1907 den beri 25 yaşında bulunan her erkek ve her kadın intihap
hakkına maliktir.
İsveç’te, 1919’dan beri 23 yaşında kadınlar intihap hakkına maliktirler.
Almanya’da bugün kadınlar intihap etmek ve intihap olunmak hakkına
maliktirler. Yeni Alman kanunu esasisinin 109. maddesinde şu vardır. “Bilcümle
66
Almanlar kanun muvacehesinde müsavidirler. Erkekler ve kadınlar esas itibarı ile
aynı siyasi haklara ve vecibelere maliktirler.
Yeni Avusturya Cumhuriyetinde, dahi kadınlara intihap etmek ve intihap
olunmak hakkı verilmiştir.
Polonya’da, 1921 den beri, 20 yaşını ikmal etmiş kadınlara intihap hakkı
verilmiştir.
Şimali Amerika birleşmiş Cumhuriyetlerinden kadının intihap hakkını ilk
tanıyan (Viyomink) devleti olmuştur. Viyomink devleti, bu tecrübesinden fevkalade
memnun ve müftehir kalmıştır. Hatta dünyanın her tarafındaki parlamentolara,
1894’te bir teklif göndermek lüzumunu hissetmiştir. Bu teklif şu suretle başlıyordu.
Müstebit bir kanunlar heyetine ihtiyaç hissetmeksizin ve hiç kimseye zarar
vermeksizin kadınların reyleri memleketten cinayetleri, farkı ve şerri defe hadim
olmuştur.
Bundan sonra Amerika Cumhuriyetleri birbirini takiben kâmilen aynı esası
kabul etmiştir. 1920 de neşrolunan Kanunuesasi’de “kadınlık erkeklik dolayısı ile
intihap hakkı hiç kimseye reddedilmeyecektir” metni neşir ve ilan etmiştir. Bu
metin mucibince 20 milyon kadın intihap hakkını ihraz etmiş ve 1920’de reisi
cumhur intihaplarına iştirak etmişlerdir.
Cenubi ve Garbi Avustralya da, daha 1902 de kadınların intihap etmek ve
intihap olunmak hakkı mevcuttu.
Cenubi “Nuvel Gal”de 1902 de ve Tasmani’de 1903 de ve Kuvinslantta
1905’te kadınların intihap etmek ve olunmak salahiyeti kabul olunmuştur.
Hukuki amme mütehassısları Avustralya’da kadınların intihap etmek ve
olunmak haklarının kullanılması yüzünden mesut neticeler husule geldiğini
müşahede etmekte müttefiklerdir. Birçok müşahedeler arasında bilhassa, kadınların
Mecliste mevcudiyetleri parlamentonun ahlak seviyesini dahi yükselttiği beyan
edilmektedir. Bu yaptığımız kısa teşhirden kolaylıkla anlaşılmaktadır ki, kadınların
intihap etmek ve olunmak hakkının kabul ve tasdiki lehine olan umumi hareket çok
kuvvetlidir. Kadınlar, bu haklarını, istensin istenmesin, behemehal alacaklardır.
Bugün muhtelif memleketlerde 160 milyon kadın mebus, nazır, elçi olmak hakkını
haiz bulunuyor. Bunu da söylemeliyiz ki kadınlara intihap hakkı verilmekle bütün
kadınların evini barkını bırakıp fırka mücadelelerine başlayacağını farz etmek doğru
değildir.
67
Hanımlar, kadınlığın siyasi ideali olan bu hakka malik olmasını isteyen
kadınlar içtimai ve siyasi fikir ve terbiyede her gün daha ziyade yükselmelidirler. Bu
nokta hiçbir zaman unutulmamalıdır. Kadınlar, ancak siyasi terbiyeye malik
oldukları zaman gerçekten hür olduklarını hissedebilirler. Ancak bu takdirde
evlatlarına hürriyetin kutsiyetini telkin edebilirler.
“Hanımlar, Efendiler, Türk tarihinin en eski safhaları tetkik olunursa devleti
temsil eden yalnız devlet reisi olmayıp onunla beraber hatunun da bu temsilde
müşterek olduğuna dair vesikaların az olmadığı görülür. Türk milletinin evvel ve
ahır umumi hayatı göz önüne getirilirse kadınları erkeklerin yaptıkları,
yapabilecekleri, işlerin en ağırında dahi faaliyette görürüz. Tarlada, ormanda,
sürüde, pazarda, her yerde ve her işte erkeklerle yan yana ve bazen onlardan daha
fazla çalışmaktadırlar.
Hanımlar, Efendiler, mütemadi seferler ve meydan muharebeleri içinde
yüzen “Atilla” ordularının erkekleri kadınlarından ayrı mı muharebe ediyorlardı?
Kadınlar da erkeklerle beraber aynı sefer ve ayni muharebe müşküllerini iktiham
etmiyor mu idi? Orlean meydan muharebesinde, kadınlar erkekler, aynı
kahramanlığın müşterek uzuvları halinde birbirinin yardımcısı olmadılar mı?
Türk kadınının kabiliyeti, ehliyeti ve memleket işleri ile alaka ve iştigalini
ispat eder misaller bilhassa, kurtuluş mücadelesinde az mıdır?
Hülasa Hanımlar, Efendiler,
Kadın intihap etmek hakkını ihraz etmelidir.
Çünkü demokrasinin mantığı bunu icap ettirir.
Çünkü kadının müdafaa edeceği menfaatler vardır.
Çünkü kadının siyasi haklarını tatbik etmesi kendisi için faydalıdır.
Efendiler, kadın insandır ve aklı başındadır.
Millet efradı birbiri ile istişare etmelidir. Kadın milletin azasındandır.
Hanımlar, Efendiler, Cumhuriyetimizin politika rejimi müsavat prensiplerine istinat
eder. İntihap sandığı önünde, en ümmi ile en büyük devlet adımı müsavidir. Kadın
niçin bu müsavattan hariç tutulsun?
Umumi hizmetlerin hüsnü idaresinde erkeklerin olduğu kadar kadınların da
menfaatleri vardır. Kadınların müdafaa edeceği iktisadi menfaatleri vardır.
Kadınların içtimai heyetin teşkilatı hakkında bildirecekleri fikirleri vardır. Kadında
adalet hissi vardır. Kadın muktesittir, sulhperverdir.
68
Hanımlar, Efendiler, milli say ve gayrette kadının hissesini hor görmek
kimseye verilmemiştir.
Türk kadınının belediye intihaplarına iştirak hakkının tanınması, teşrii
Meclise aza intihap etmek ve intihap olunmak hakkının yakın zamanda tasdik ve
tatbik olunacağını şüphesiz, mesut bir mukaddemedir. Türk tarihinin bu devrine
kadar Türk kadınına, çoktan çok layık olduğu bu siyasi hakkını vermek tabiatı ile
mazinin istibdat idarelerinden beklenemezdi. Fakat demokrat Türk Cumhuriyetinin
bu hususta da, faziletli şiarının yüksek eserini görmek elbette lüzumundan fazla
gecikmeyecektir.
Hanımlar, Efendiler, ben bu inanışla yüksek huzurunuzdan çekiliyorum”116.
Konuşmasını bu sözlerle tamamlayan Afet Hanımın söylediklerine
bakıldığında
bir
demokrasi
dersi
verir
gibi,
kadınların
siyasi
hakları
kullanabilmesinin gerekliliğini siyasi rejimlerle ilişkilendirerek anlatmış ve Dünya
kadınının durumu hakkında oldukça önemli bilgiler vermiştir. Türkiye’deki
kadınların siyasi haklarını kullanmasının önemini açıklarken de, kadınların kurtuluş
savaşında verdikleri mücadele örneğinde olduğu gibi, kadının sosyal ve siyasal
yaşamda yer almasının da topluma önemli katkılar sağlayacağını ifade etmiştir.
1.4.5. Belediye Kanunu Çıktıktan Sonra Yazılanlar
Cumhuriyet gazetesi kanunun yasalaşmasını “Belediye kanunu çıktı” başlığı
ile vermiş ve şöyle devam etmişti: “Büyük Millet Meclisi Belediye kanununu 226
reyle ve alkışlarla kabul etti. Büyük Millet Meclisi bugün saat 3 ‘de açıldı. Belediye
kanununun kalan maddelerinin müzakeresine devam edildi”. Haberin devamında şu
açıklamalar yer alıyordu:
B.M.M. bugün saat 3’de açıldı. Belediye kanununun kalan maddelerinin
müzakeresine devam edildi.
Belediyelerden alacaklı olanlar için bütçelere yüzde 10 tahsisat konulmasını
Denizli mebusu Mazhar Müfit Bey teklif etti. Başka maddelerde buna dair ahkâm
mevcut olduğu için teklif kabul edilmedi. Asaf Bey (Bilecik) bir takriri vererek
belediyelerin elektrik ve saire işlerini vermek haklarından dolayı belediye azalarının
bu gibi şirketlerde meclisi idare azası olmamalarını istedi. Maddelerde kâfi sarahat
olduğundan buna lüzum görülmedi.
116
Milliyet, 5 Nisan 1930.
69
Bu suretle Belediye kanununun maddelerinin müzakeresi kâmilen bitti.
Kanun tayini esami ile reye kondu. 226 reyle ve sürekli alkışlar arasında kabul
olundu.117
6 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesi de Kadınların Cumhuriyet Halk
Fırkasına kayıt olmaya başlamalarıyla ilgili habere satırlarında “Kadınlar Nihayet
Muzaffer Oldular” ifadesi ile yer vermiş, Fırka Müfettişi Hakkı Şinasi Paşanın bu
konu ile ilgili açıklamalarını da yazının devamına eklemiştir: Buna göre, “Bir
müddetten beri, Ankara’da bulunan Cumhuriyet Halk Fırkası müfettişi Hakkı Şinasi
Paşa İstanbul’a avdet etmiştir. Hakkı Şinasi Paşa Ankara’da belediye kanununun
kabulünde hazır bulunmuş ve kadınların Fırkaya kabulleri hakkında lazım gelen
talimatı almıştır. Paşa dün bir muharririmize her iki mesele hakkında da şu
beyanatta bulunmuştur:
‘Fırka bidayeti teessüsünde kadınların fırkaya kabulünü esas itibarı ile kabul
etmiştir. Nizamnamede “Her Türk vatandaşı” kaydı kullanılmıştır. Her Türk
vatandaşı demek kadın erkek her Türk demektir.
Fakat intihap kanunlarında
münhasıran Erkek kaydı bulunması fırkamızın nizamnamesindeki sarahatin
istimaline mani olmuştur.
Yakında belediye kanunu irade-i milliye’ye iktiran edecektir. Bu kanun
mucibince 18 yaşını ikmal eden ve bulunduğu şehirde en az 6 ay ikamet eden her
Türk kadın ve erkek intihap eder ve intihap olunur. Hâlbuki eskiden vergi
mükellefiyeti ve tahsili gibi kayıtlar vardı. Şimdi böyle bir şey yoktur.
Pazartesi günü fırkanın İstanbul teşkilatı kadınların kayıt kabul muamelesine
başlayacaktır.
Her kadın fırkamızın ocaklarına müracaat ederek usulü dairesinde aza
kaydedilebilir. Bunun için merkeze ve ban müracaat etmeğe lüzum yoktur. Kadınlar
içinde hususi bir muamele de mevzuu bahis değildir. Her kadın iki erkek
arkadaşının tavsiyesi ile ocağa müracaat eder ve tahkikat yapılarak muamele tasdik
olunur. Yarın kaza ve nahiye reislerini toplayarak bu hususta izahat vereceğim”.
Gazete açıklamalarına şöyle devam etmiştir:
“Belediye kanunu 1 Eylül’den itibaren her tarafta tatbik edilecektir. O tarihte
bütün Türkiye’de kadınların da iştiraki ile intihabat yapılacaktır. Her şehirde bir
cemiyeti belediye intihap edilecektir. Yalnız İstanbul’da şehir meclisi intihap
117
Cumhuriyet, 4 Nisan 1930.
70
olunacaktır. İstanbul’un hususi vaziyeti de 1 Eylül’ de tatbik edilecektir. Bu vaziyet
valinin avdetinden ve Dâhiliye Vekâleti ile görüşmesinden sonra takarrür edecektir.
İstanbul şehri yazıldığı gibi 9 kaza değil 10 kaza olacaktır. Her kazanın 3–4 nahiyesi
bulunacaktır. Nahiyelerde polis merkez memurlukları bulunacak ve bunlar zabıta
belediye vazifesini de ifa edeceklerdir. Kaza kaymakamları aynı zamanda belediye
reisidirler.
1931 senesi itibarı ile o zamana kadar intibahat kanunları tadil edilerek
kadınlarımızın mebus intibahatına iştirak etmeleri yüzde doksan derecesinde
kuvvetli bir ihtimal dâhilindedir.”118 ,
Kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olması gazete sütunlarında yer
almaya başlayınca konuya kamuoyu da ilgi göstermeye başladı. Dolayısı ile mesele
gazete haberlerinin dışına taşıp yazarların yorumlarına da konu teşkil etti. Ayrıca bir
takım polemikler de yaşandı. Nitekim Cumhuriyet gazetesi “Hem Nalına Hem
Mıhına” köşesinde böyle bir polemiğe yer veriyor ve gelişmeler şöyle
yorumlanıyordu.
“Hanımlar ve Belediye Meclisi”
“Geçen gün, bu sütunda saatçilik eden bir hanımdan bahsederken yazımı
şöyle bitirmiştim: ‘Bu hanımın Belediye Meclisine aza olacak her hangi bir
hanımefendiden ziyade cemiyete müfit olacağına şüphe etmiyorum’. Tanıdığım bir
hanımefendiden aldığım mektupta, bu sözümün yanlış anlaşıldığını gördüm. Bu
mektupta deniliyor ki; ‘Yazınızdan kadınların Belediye meclisinde bir işe
yaramayacakları manası çıkıyor. Acaba Cemiyeti Belediyeye girecek kadınların
oradaki erkeklere nazaran neleri eksiktir? İstanbul’un harap hali bütün
gurursuzluklarına rağmen, erkeklerin beceriksizliğini göstermiyor mu? Cemiyeti
Belediyeye girecek kadınların, şehrin temizlik, sıhhat ve hayırseverlik işlerinde
erkekleri geri bırakacakları pek yakında, kadınlar belediye azası olunca ortaya
çıkacaktır. Siz de o yazınızdan dolayı mahcup ve nadim olacaksınız’.
Yazının son kısmı yanlış anlaşıldığı için izah edeyim. O cümledeki tariz
kadınlardan ziyade Cemiyeti Belediye denilen müesseseye aitti. Filhakika
hanımların, bazı işleri erkeklerden iyi görecekleri muhakkaktır. Fakat Belediye-i
Cemiyetin bir iş gördüğü yoktur ki oraya girecek birkaç hanım erkeklerden iyi iş
görebilsinler. Şehreminlerinin her arzusunu kabul etmekten başka bir şeye
118
Cumhuriyet, 6 Nisan 1930.
71
yaramayan ve şehre faydalı hiçbir iş göremeyen bu müesseseye girmeye can atan
hanımlar, pek çok hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
Cemiyeti Belediye’de hanımlar da var denilsin diye aza intihap edilecek olan
hanımların ince sesi de, o gürültü içinde kaybolup gidecektir. Belki fazla bedbinim
ama İstanbul’un bakımsız yıkık dökük hali karşısında nikbin olmak için, insanın on
yedi yaşında bir çocuk olması lazım”.119
Bu yazının hemen altında da yine Fransa’daki kadının o günkü ekonomik
hayattaki durumunu anlatan önemli bir haber yer almaktadır:“Kadınlar Fransa’da
hâkim olamıyor” başlığıyla ele alınan haber şöyle devam ediyordu:120
“Türkiye’de kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik hakları elde edişlerindeki
süreçte Fransa’daki kadınlardan çok önde oldukları görülmektedir”.
Asri Türk Kadını ve Cemiyetteki Rolü
Bir Ermeni muhabirinin kadınlığımız hakkındaki dikkate değer makalesi
İstanbul’da çıkmakta olan
“Haygin”yan Ermeni kadın isimli mecmuanın baş
muhabiri, mütefekkir Ermeni kadınlarından Mm. Hayganuş Mark Ahiren
kadınlığımız hakkında güzel bir makale yazmıştır. Muharrir ezcümle diyor ki,
“Türk kadınları uzun bir esaretten sonra harem hayatından ve kafes ardından
kurtuldular. Hayata hür ve serbest olarak karıştılar. Asri Türk kadını benliğine sahip
olmuş bir mevcudiyettir. Cemiyette hakları bulunan mevkilerini aldılar. Mamafih
bu muzafferiyet ve mazhariyeti her şeyden evvel Reisi Cumhurumuz gazi
hazretlerine medyundurlar.
Gazi bu hakkı onlara mücadelesiz ve zahmetsiz verdi. Son günlerde buna
ilave olarak kendilerine siyasi hakları olan intihap etmek ve edilmek hakkı da
bahşedilmiştir. İşte bu suretle aziz Türkiye’miz için yeni bir devir daha açılmış
oldu”.121
119
Cumhuriyet, 6 Nisan 1930.
Cumhuriyet, 6 Nisan 1930.
121
Cumhuriyet, 6 Nisan 1930.
120
72
1.5. Seçme ve Seçilme Hakkı Kazanan Kadınların Miting Düzenlemesi
Türk kadınının seçme ve seçilme hakkına kavuşması kadınlar tarafından
sevinçle karşılanmıştı. Bu gelişmeleri kutlamak üzere kadınlar birliği bir miting
tertiplemeye karar verdi. Miting toplanmadan günlerce önce gazeteler bu konuya
değinmeye
başlamışlardı.
Milliyet
gazetesi
mitingi
okuyucularına
şöyle
duyuruyordu.
Cuma Günü Kadınlar Sultanahmet’te Büyük Bir Kadın Mitingi Tertip
Edilecek Ve Hanımlar Tarafından Nutuklar Söylenecek.
İstanbul Kadınları Cuma Günü Büyük Bir Miting Yapacak
“Kadınların fırkaya aza kaydedilecekleri emri dün fırka teşkilatına tebliğ
edildi.”
“Hakkı Şinasi Paşanın zevcesi Resmiye Hanım İstanbul’da fırkaya
kaydedilen ilk kadın aza oldu. Cumhuriyet Halk Fırkası vilayet meclisi dün
toplanmış ve hanımlarımızın fırkaya aza olmak meselesi etrafında müzakeratta
bulunmuştur. Fırka merkezinden alınan son talimattan sonra bu hususta hiçbir
mahsur kalmadığı görülmüş ve hanımların müracaatının kabul edilmesi için ocak,
nahiye merkezlerine tebligat gönderilmiştir”.122
Aynı haber Cumhuriyet gazetesinin satırlarında da benzer şekilde ifade
edilmiştir123.
7 Nisan 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Kadınlar Birliğinin Türk
kadınının Belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını elde edişine yönelik bir
beyanname yayımlanmıştır. Bu beyannamede şu açıklamalar yer almaktadır.
“Türk Kadını,
Cumhuriyet hükümetimizin inkişaf ettirdiği kadınlık bugün bir zafer
kazanmıştır. Şimdiye kadar yurdunun bütün felaket ve acı zamanlarında erkeğine
yardım eden, harp cephesinde sırtına yaralar açarak siperden sipere koşan bu fedakâr
Türk kadını dünkü ihmal ve nisyan felaketinden kurtulmaya ve siyasi haklara da tam
bir vatandaş gibi iştirake hak kazandığını göstermek fırsatını bulmuştur.
Türk Kadın Birliği bu kanaatle siz hemşerilerinden cesaret ve ilham alarak
mücadelesinde devam etmiş ve ilk muvaffakiyeti olan belediyede intihap etmek ve
edilmek hakkını almıştır. Kadın zaferinin ve kadın hakkının tarihe geçtiği bu ilk
nümayiş ve tesitte her Türk kadınının bulunmak hakkıdır. Bu nümayişi tesit için
122
123
Milliyet, 7 Nisan 1930.
Cumhuriyet,7 Nisan 1930.
73
bütün Türk kadınlığının ve kız mekteplerinin iştiraki ile büyük bir alay tertip
edilecektir.
Şehremini, Halk Fırkası ve Birlik Merkezi önünde nutuklar irat edilecek,
Taksim’deki Gazi abidesine bir çelenk vazedilecektir. Memleketini seven ve
hakkına hürmet etmeyi bilen her Türk kadını 11 Nisan Cuma günü saat 9 da Sultan
Ahmet meydanına gelmelidir”.
Türk Kadını,
Bu hak senin bu şeref senin, bu zafer senindir.124
Bu tartışmalar devam ederken, bir taraftan da kadınlar yeni kazandıkları
haktan faydalanma faaliyetlerine başlamışlardı. Bu kapsamda önce C.H.F üyeliği
için girişimlerde bulunmaya başladılar. Söz konusu gelişmelerin basına yansıması
da şöyle olmuştu. Önce başlık olarak Parti müfettişi Şinasi Hakkı Paşanın
beyanatına yer verilmişti. Haber şöyle devam etmekteydi:
“Erkek Birliği”
Kadınların haklarını elde etmek için erkeklere karşı mücadele maksadı ile
teşekkül etmiş olan Kadın Birliği, bütün bu hakları istihsal ettiği için, artık lüzumsuz
bir müessese haline geldi. Bundan sonra Kadın Birliği yerine bir erkek birliği tesis
etmeli. Niçin mi dediniz? Gittikçe kuvvetlenen kadınlar, erkeklerin bütün haklarını
ellerinden almasınlar diye.125
Nezihe Muhittin Hanım MukabilTtaarruza Geçti
Eski Kadın Birliği reisi taraftarları ile birlikte mitinge gelecek ve tenkitkar
bir konferans verecektir.
Nezihe Muhittin Hanım Kadın Birliği azasını cahil sütninelere benzetiyor.
Bu sütnineler benim öz çocuğumu elimden aldılar diyor.
Kadınlara belediye intibahat hakkı verilmesi üzerine Kadın Birliğinin Cuma
günü Sultanahmet’te muazzam bir miting tertip edeceğini yazmıştık. Kadınlara bu
hakkın verildiği bir anda Kadın Birliğinden hariç bulunan Nezihe Muhittin Hanım
miting günü mukabil taarruza geçecektir. Ogün Nezihe Muhittin Hanım da
taraftarları ile birlikte miting meydanına gelecek ve uzun bir konferans verecektir.
Nezihe hanımın taraftarları, Nezihe Hanımı konferans vermekten menetmesi
muhtemel kadınlarla mücadele edecektir.
124
125
Cumhuriyet, 7 Nisan 1930.
Cumhuriyet, 8 Nisan 1930.
74
Nezihe Muhittin Hanım dün kendisi ile görüşen muharririmize şunları
söylemiştir: “Hükümetimiz kadınlara bu hakkı verdi. Fakat mevcut Kadın Birliği
azasının bu hakkı iyi kullanacağına katiyen itimadım yoktur. Mevcut Kadın
Birliğindeki hanımlar cahil ve pis sütninelere benziyor. Hani bazı sütnineler vardır,
bir çocuğu doğmuş olarak alırlar, ona bir parça bakarlar, ondan sonra çocuğu
benimserler. Çocuğun asıl anası çocuğa ait bir işe karıştığında yüzlerini ekşitirler
adeta kendi çocuklarıymış gibi asıl anaya çıkışırlar. İşte bu cahil sütnineler bana
çıkışmak istiyorlar. O Kadın Birliği ki benim zamanımda doğdu, benim zamanım da
büyüdü. Bu sütnineler asıl anaya bana yılışıyorlar. İstedikleri kadar bana çatsınlar,
ben hiçbir vakit kendimi onlara hem ayar addetmem, onlar ki bunu bir tenezzül
addederim. Tezahürat günü ben de arkadaşlarımla beraber mitinge gideceğim,
konferans vereceğim.126
Bu haber Kadınlar Birliğinin kurucu üyelerinden biri olan Nezihe Muhittin
Hanım’ın Birliğin yeni yönetim kurulu üyelerine karşı bir iktidar savaşı başlattığının
göstergesi gibidir.
Kadınlar Birliği içinde önceden beri süregelen anlaşmazlığın nedenlerini
açıklamak için siyasi hakların kazanılmasından önce bu hakkı elde etmek için
sürdürülen mücadelede Kadınlar Birliği üyeleri arasında meydana gelen düşünce
farklılıklarını ele almakta fayda vardır. Bu anlaşmazlıkların sebebi bazı kadınlarca
C.H.Fırkasının desteklenip bu partiden belli bazı kişilerin aday seçilmesini veya
aday olmasını istemeleri, diğer bir gurup kadının da böyle bir hareketin anayasaya
aykırı olduğunu bunun faydasız bir girişim olduğunu savunmalarıdır. Birlik içindeki
bazı kadınların ise kadınların ilk önce belediyeler düzeyinde seçimlere girmelerini
istemeleri birlik içinde farklı görüşler ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
“Kadınlarımızın Fırkaya Girmek İçin Müracaatları Tevali Etmektedir. Hakkı
Şinasi Paşa Mühim Bir Beyanat Verdi.
Hakkı Şinasi Paşanın Beyanatı…
Teklif varakaları peyderpey kaza merkezlerine gönderiliyor.
Cumhuriyet Halk Fırkasına girmek isteyen hanımların her tarafta ocak
merkezlerine müracaatları tevali etmektedir. Bunların teklif varakları peyderpey
kaza merkezlerine gönderilmektedir.
Fırka Müfettişi Hakkı Şinasi Paşanın bu konuda söyledikleri ise şöyledir;
126
Cumhuriyet, 8 Nisan 1930.
75
Bütün ocaklar müracaatı kabul etmemektedirler. Fakat teklif varakaları kaza
ve nahiye heyetlerinden geçerek bize gelinceye kadar birkaç gün geçecektir. Ancak
bunlar bize geldikten sonra kaç kişinin müracaat ettiği ve kimler olduğu
anlaşılacaktır.
Kadınlar Birliği’nin yeni Belediye Kanunu’nun kadınlara intihap hakkını
vermesi dolayısı ile bir mitinge hazırlandıkları haberin devamında verilmiştir.
Münevver Türk kadınlarının miting için büyük hazırlıklar yaptığı da haberin
ayrıntıları arasındadır.
Kadınlar Birliğinin eski başkanı Nezihe Muhittin Hanımın da kendi iradesi
ile kendi taraftarları ile birlikte aynı gün bir miting yapacağı da haberde yer
almaktadır.
Ayrıca
Nezihe
Muhittin
Hanımın
bir
konferans
vereceği
yazılanlardandır.
Nezihe Muhittin Hanım birliğin azası için,
“Mevcut Kadın Birliğindeki azalar, cahil ve pis sütninelere benziyor. Hani
bazı sütnineler vardır. Bir çocuğu doğmuş olarak alırlar, ona bir parça baktıktan
sonra çocuğu benimserler. Bu sütnineler benim öz çocuğumu elimden aldılar”.
şeklinde konuşmuştur. Nezihe Muhittin hanımın bu beyanatı kadınlar birliği azaları
tarafından galeyanla karşılanmıştır. Bu hususta Kadınlar Birliği reisi Latife Bekir
Hanım gazete muhabirine şunları söylemiştir;
“Bir şey söylemeyeceğim. Çünkü Nezihe Muhittin Hanıma cevap
vermemeğe esasen heyeti idarece karar vermiştik”
Yine alınan istihbarata göre birliğin; Nezihe Muhittin Hanım meselesini
tekrar konuşacakları haberde açıklanmaktadır127.
Görüldüğü üzere siyasi hakların elde edilişi sürecinde kadınlar arasındaki
iktidar yarışı da büyük bir hırsla devam etmektedir.
“Hanımlar Arasında ”başlıklı haberde de yapılacak mitingde konuşma
yapacaklar ile ilgili liste yer alırken Nezihe Muhittin Hanımın bu listeye dâhil olmak
istediği ile ilgili ifadelerine yer verildiğini de görüyoruz. Haberde aynen şu
açıklamalar yer almaktadır.
“Kadınlar birliği idare heyeti dün yarın sabah Sultanahmet’te akdedilecek
miting için bazı esaslar tespit edilmiştir. Mitingin kadın ruhunun asaletini bir
intizam içinde ve her türlü taşkınlıklardan uzak bir halde cereyanı için muntazam bir
127
Milliyet, 9 Nisan 1930.
76
program tanzim edilmiştir. Birlik idare heyeti tarafından tanzim edilen bu program
mitingin başından sonuna kadar bütün teferruatı şamil bulunmaktadır.
Birlik Taksim’de abidenin önünde verilmesi mukarrer olan nutuklar için de
ayrı bir program ihzar etmiştir. Bu programda nutuk verecek olan hanımların
isimleri ve sıraları tespit olunmuştur.
Bu listeye dâhil olmayan bir kadın hatip nutuk veremeyecektir”.
Kadınlar Birliğinin söz söyleyecek hanımları bu şekilde tayin ve tespit
etmesi Nezihe Muhittin Hanım’ı mitingde konuşturmama gayesine yönelikti. Bu
durum doğal olarak Nezihe Muhittin Hanımın şiddetli itirazları ile karşılanmıştır.
Nezihe Hanım bu konuda şu ifadeleri kullanmıştır;
“Böyle kadın hakkının teslimini kutlamak için kadınlığın toplandığı bir
günde her Türk kadını duyduğunu, hissettiğini söylemek hakkına maliktir. Ben bu
yolda mücadele edenlerin başındayım. Kim hangi hakla benim söz söylememe mani
olacak. Ben mutlaka bir şey söylemek fikrinde değildim. Fakat inat için
söyleyeceğim. Beni listeye koymuyorlar. Söz söylemek vadisinde çok hünersiz
olduklarını herkesin takdir etmesine mani olmak istiyorlar.
İfadelerini giderek sertleştiren Nezihe Muhittin Hanım sonuçta sözlerini
şöyle tamamlamıştır:
“Söyleyeceğim, bakalım nasıl mani olacaklar”
Aynı konu ile ilgili olarak kadınlar Birliği üyeleri de görüşlerini ortaya
koymaya devam etmektedirler. Nezihe Muhittin Hanım’ın mitingde konuşmasına
taraftar olmayan Efzayiş Suat Hanım konu ile ilgili bakış açısını şu sözlerle ifade
etmiştir.
“Mitingde nutuk verecek Hanımların isimleri tespit olundu. Nezihe Muhittin
Hanım bu meyanda değildir. Bittabi söz söyleyemez. Mutlaka söylemek isterse, bu
vaziyet program harici olduğu için buna tertip heyeti yetkisini kullanarak mani
olacağız. Nezihe Muhittin Hanım behemehal söylemek ihtiyacında ise etrafına
kendini dinleyebilecekleri toplayarak bir miting yapması lazımdır.
Gazete haberinden anlaşıldığına göre mitingde konuşacaklar arasında
Efzayiş Suat, Mualla Refik ve Aliye Hanımlar bulunmaktadır. Birlik hanımları şu
suretle davet etmektedir.
“Türk Kadını;
77
Cuma sabahı Sultanahmet meydanında dokuzda mitingin var. Memleketini
seversen, hakkına hürmet ettirmesini istersen bu toplanışa gel.128
Bu esnada Ankara Kadınlar Yardım Birliği de gelişmelerden uzak
durmayarak, kadınların seçme ve seçilme hakkı kazanması dolayısı ile bir toplantı
gerçekleştirmiştir. Bu toplantıda öncelikle, kadınların elde ettiklerinin farkında
olduklarını anlatan bir sesleniş var.
Kadınlara hakkı intihap verildiği için Şükrü Kaya Bey’e teşekkür etmeye
karar verilmiştir. Konu ile ilgili gazete haberinin devamında toplantıda yaşananlar
şöyle anlatılmaktadır:
Kadınlar Yardım Birliği Kongresi üç buçukta Nöber Kazım Hanımın
riyasetinde toplandı. Reis azaya hoş geldiniz dedikten sonra, Gazi hazretlerine,
İsmet, Kazım Paşalar Hazretlerine arzı tazimat, intihap hakkının verilmesi dolayısı
ile Şükrü Kaya Bey’e teşekkür edilmesini teklif etmiş ve kabul olunmuştur. Kâtibi
umumi Tezer Ağaoğlu Hanımın okuduğu raporda geçen sene çorap makineleri
alınarak Milli Müdafaa vekâleti ile her ay 38 kuruş üzerinden 2000 çorap verilmesi
hususunda mütabık kalındığı ve ilk partinin teslim edildiği vesaire icraat izah
ediliyordu. Rapor ve hesaplar kabul edildi. Heyeti merkeziye azası 22 den 24 e
çıkarıldı. Yeni heyeti idarenin fahri reisi İsmet Paşa hazretlerinin refikalarıdır. Tabii
reisler de Fevzi ve Kazım Paşalar Hazeratının refikalarıdır. Heyeti Merkeziye’ye
güzide hanımlar seçilmiş ve kongre dağılmıştır.129 Diğer taraftan İstanbul’da
kadınların düzenleyecekleri kutlama mitinginin günü de gelmiştir.
Miting haberi Cumhuriyet gazetesinde şöyle yer almıştır:
İstanbul Hanımları Bugün İntihap Haklarını Tesit Edecekler.
Bu sabah saat 9’da Sultanahmet meydanında toplanarak hararetli nutuklar
söyleyecekler. Sonra Şehremaneti Fırka ve vilayet binaları önünde tezahürat
yapacaklar ve Taksime giderek Cumhuriyet abidesine çelenk koyacaklar.
Kadınlara verilen hakkı intihabı tesit maksadı ile Türk Kadın Birliği
tarafından tertip olunan miting bu sabah saat dokuzda Sultanahmet meydanında
yapılacaktır. Kadın Birliği heyeti idaresi dünde toplanarak bu tezahürata ait son
hazırlıkları da ikmal etmiş, miting heyeti tertibiyesinin taşıyacağı rozetleri
hazırlamıştır. Miting esnasında nutuk söyleyecek olan hanımlar tespit edilmiş ise de
birlik bu hanımların nutuklarını irat etmeden isimlerini bildirmek istemiyor.
128
129
Milliyet, 9 Nisan 1930.
Cumhuriyet, 10 Nisan1930.
78
Mamafih nutuk söyleyecek hanımlar Latife Bekir, Efzayiş Suat, Aliye ve Nezahat
Hanımlar olduğu haber alınmıştır. Bu meyanda Nezihe Muhittin Hanım da nutuk
söylemek istemekte ise de miting heyeti tertibiyesi buna mani olmaya karar
vermiştir. Hanımlar program mucibince bu sabah saat 9’da Sultanahmet meydanında
toplanacaklar ve 9.30 da toplantı yerinden hareketle evvela Şehremaneti binası
önüne gidecekler ve burada beş dakika tevakkuf ettikten ve tezahüratta bulunduktan
sonra sırası ile Birlik, Halk fırkası ve vilayet binaları önüne giderek buralarda da
beşer dakika kadar kalacaklar ve müteakiben Babıâli, Sirkeci, köprü, Şişhane ve
İstiklal caddesini takiben Taksim Cumhuriyet abidesinin önüne geleceklerdir. Abide
önünde pek hararetli tezahürat yapılacak, nutuklar söylenerek Türk kadınlığına
intihap hakkını veren Gazi Hz. ile Cumhuriyet hükümeti tebcil ve abideye bir çelenk
konulacaktır. Bu tezahürattan sonra mitinge iştirak eden kadınlar dağılacaktır. Hava
müsait olduğu ve yağmur yağmadığı takdirde bu mitingin pek muazzam olacağı
tahmin olunmaktadır”.
Kadınların siyasi haklarını elde edişi tüm Türkiye’de büyük bir sevinçle
karşılanmış ve coşkulu kutlamalar ve konuşmaların yapılacağı ile ilgili haberler
basında yer almıştır.
Edirne’de; Şehrimiz hanımları siyasi haklarının tanınması münasebeti ile
Halk fırkasına giderek şükranlarını arz etmişler ve Reisicumhur hazretlerine tazimat
ve minnetlerini iblağ etmek üzere Atiye hanımefendiyi mamur etmişlerdir.130
Cumhuriyet gazetesi de kadınların yapacağı mitingi, “Kadınlar Bugün Miting
Yapıyor” Bugün miting var, ‘Bu Miting İntihap Hakkını Alan Türk Kadınının İlk
Umumi Tezahürüdür’ başlıkları ile ilk sayfadan duyururken, haberin ayrıntılarında
da şu açıklamalara yer vermiştir.
Kadınların belediye intihabatına iştiraki kabul edilen kanun münasebeti ile
Türk Kadın Birliği tarafından tertip edilen miting bugün yapılacaktır. Kadın Birliği
heyeti idare azaları ile miting heyeti tertibiyesi dün akşama kadar istihzarat ile
meşgul olmuşlardır.
Yapılan programa göre miting ve tezahürat şu suretle icra edilecektir.
1.Bütün Türk kadınları ve kız talebeleri sabahleyin saat 9’dan itibaren
Sultanahmet Meydanın da toplanmaya başlayacaklardır.
130
Milliyet, 11 Nisan 1930.
79
2. Saat 10 da önde mızıka ve mektepli kızlar olduğu halde kadınlar hareket
edecekler ve alay halinde Divan yolu’nu takiben Şehremini binasının önüne
geleceklerdir. Burada tezahürat yapılacak ve bir nutuk okunacaktır.
3. Müteakiben aynı suretle sırasıyla Kadın Birliği, C.H. Fırkası, Türk ocağı
ve Vilayet önüne gidilerek beşer dakika durulacak ve nutuklar okunacaktır.
4.Vilayetten sonra Ankara Caddesi tarikiyle Sirkeci, Eminönü, Karaköy,
Şişhane, Galatasaray ve Taksim’e gidilecektir.
5.Taksim’de Cumhuriyet Abidesine Türk Kadın Birliği hazırlanan bir buket
konulacaktır.
6. Müteakiben Türk Kadın Birliği tarafından ihzar edilen listede ismi yazılı
olan hanımlar tarafından nutuklar okunacak ve tezahürat yapıldıktan sonra merasime
nihayet verilecektir. 131
Kadınların siyasi kazanımları ile ilgili çok anlamlı bir karikatürde aynı
gazetede yer almıştır. Karikatürde elinde oklava olan bir kadın dayak yemekten
perişan olmuş kocasının başında dikilmiş şunları söylemektedir.,
“İyi dinliyor musun dediklerimi? Kadınların erkeklerle müsavi hukuku
olmaları için yapacağımız mitinge gidiyorum. Ben gelinceye kadar kapıdan dışarı
çıkayım dersen alimallah gözünü patlatırım132!”
Kadınların Mitingi
Hanımlar İntihap Hakkını Tesit Ediyorlar
Kadınların Belediye intihabatına iştiraki için kabul edilen kanun münasebeti
ile Kadın Birliği dün bir miting ve alay tertip etmiştir. Dün sabah saat ona doğru
Sultanahmet Meydanı kesif bir kalabalıklar dolmuştu. Kısmı azamını erkekler teşkil
eden bu kalabalığın ortasında etrafında polisler bulunan boş bir saha bırakılmıştı. Bu
sahada kadınlar birliği azaları bulunuyordu. Saat onda Kadın Birliği reisi Latif Bekir
Hanım nutuk söylemek için hazırlanan ve Kadın Birliği bayraklarıyla kürsüye çıktı.
Latife Hanımın Nutku,
Latife Hanım bir kâğıtta yazılı olan nutku ince ve mühtez bir sesle okumaya
başladı. Latife Hanım heyecanlanıyor, sesi kısılıyor, Avukat Nihar Hanım hemen
kendisine bir bardak su yetiştiriyor.,. Latife Hanım tekrar nutkuna devam ediyordu.
Latife Hanım arada sırada alkışlarla kesilen nutkuna şöyle başladı,
131
132
Cumhuriyet, 11 Nisan 1930.
Cumhuriyet, 11 Nisan 1930.
80
“Pek yakın bir mazide kâbuslar altında büyük milletimizin İstanbul’da ki
kardeşlerini şefik sinesinde toplayarak onların acıklı hasbıhallerini dinleyen şu tarihi
meydan bugün o büyük milletin azimkâr annelerini aguşuna alıyor. Latife Hanım
kadınlarımızın her sahada muvaffak olduklarını, nihayet Cemiyeti Belediye’de
intihap etmek ve edilmek haklarını da ihraz ettiklerini, bu hakka sahip yirmi millet
içinde yirmi birinciliğinin ilk ve en büyük zaferi olduğunu söyledi ve kürsüden indi.
Latife Hanımdan sonra Saime Faik Hanım herkesin işitebileceği bir sesle nutkuna
başladı. Türk kadınının büyük zaferinden bahsetti ve “Yaşasın Gazi, yaşasın
kadınlık!” diyerek nutkuna nihayet verdi. Bunu Aliye Esat Hanımın nutku takip etti.
Bu nutuktan sonra avukat Nigar Hanım Gazi Hazretlerine ve heyeti vekili azalarına
yazılacak telgraf suretlerini okudu.
Artık
Sultanahmet’teki
miting
bitmişti.
Kalabalık
dağılıyordu,
bu
nutuklardan bir şey anlamayacak kadar basit bir kadın yanındaki arkadaşına,
—Oh iyi oldu hemşire, bari hava aldık! Dedi.
“Nezihe Muhittin Hanım Geldi mi?”
Tezahürat
günü
Kadın
Birliği’nin
engellemelerine
rağmen
nutuk
söyleyeceğini iddia eden Nezihe Muhittin Hanım mitinge gelmedi. Bir rivayete göre
Nezihe Muhittin Hanım Sultanahmet Meydanından taraftarları ile birlikte geçmiş
ve; “Bunların yapacağı miting bu kadar olur” deyip gitmiştir.
Saat on biri geçerken mitingi yapan ve mitinge iştirak eden kadınlar
meydandan hareket ettiler. Önde şehir mızıkası, arkasında ellerinde bayraklarla
birlik azası ve bu alayı takip eden binlerce halk Şehremanetinin önüne geldiler.
Burada Mediha Fazlı Hanım bir nutuk söyledi. Alay Kadın Birliğinin önüne doğru
hareket etti”. 133
12 Nisan 1930 Tarihli Milliyet gazetesinde de Kadınlar Birliğinin yapmış
olduğu mitingle ilgili haberler ve fotoğraflar geniş yer tutarken miting hakkındaki
haberlere ayrıntılı bir şekilde yer verilmiştir. 134
Kadınlara belediyede intihap etmek ve edilmek hakkının verilmesinden
dolayı Kadın Birliğinin tertip ettiği mitingin bir gün önce yapıldığı, kadınlar
birliğinin bir hafta boyunca bu miting için hazırlandığı buna rağmen eksiklerin
olduğu haberde ifade edilmiştir. Eksikliklere rağmen mitingin iyi olduğu kanaati
belirtilmiştir. “Mitinge İştirak Edecek Hanımlarımızın Saat Dokuzda Sultanahmet
133
134
Cumhuriyet, 12 Nisan 1930.
Milliyet,12 Nisan 1930.
81
Meydanında Toplanmaları Mukarrerdi” ifadesi ile toplantının yeri ve saati gibi
ayrıntıların belirtildiği haberde kadınların senelerden beri özledikleri haklarına
kavuşmanın sevinci ile yapacakları gösteride nasıl bir manzaranın görüleceği ile
ilgili merak edenlere yönelik durum hakkında yazılanlar ise oldukça ilginçti. Saat
dokuzu geçtiği halde ortada henüz kimselerin olmadığı (kadınlardan söz ediyor)
renkli bayrakları seyreden erkekler ve tam bir bölük polis dışında tabii.
Kadınların seçimlerde oy kullanacak hatta seçilecek olmaları toplumun bir
kısmında henüz kabul görmüş değildi. O kadar ki bu konuda önceliği alması ve
toplumu yönlendirmesi gereken gazeteci ve yazarlardan bir kısmı da kadınların
kazanmış olduğu bu hakkı tam anlamıyla içlerine sindirebilmiş değillerdi. Nitekim
Milliyet gazetesinin kadınlar mitingini değerlendirirken kullandığı ifadeler bunun bir
göstergesi olarak kabul edilebilir.
Gazetenin “İstanbul Cuma Günleri Nasıl Eğleniyor?”adlı köşe yazısında o
gün konu olarak kadınların mitingi ele alınmıştır. Oldukça esprili bir dille yazılan bu
yazıda, yapılan miting hakkında şu açıklamalara yer verilmiştir. “Hanımların Alayı
Neşeli Geçti” başlığının altında,
—Bak şimdi teyzeler burada konferans verecekler.
—Bir dans havası çalsa da kadın erkek şu meydanda dört dönsek.
—Hatırı sayılır bir kalabalık, böyle alaya kim gönüllü girmez.
“Girişinden sonra saat sabahın 9’u…Sultanahmet Meydanı önünde yarım
daire çeviren bir polis müfrezesi bayraklarla süslenen kürsünün yanına kimseye
bırakmıyor. Güç bela zararsız mahlûklardan olduğumuzu anlatabildik. Fakat o ne
ya! Haniya bu meydanda bugün hep kadın görecektik? Hesap edilse yüz erkeğe on
kadın ya düşer ya düşmez. Daha ortada ne Kadın Birliği azası var ne de onun
mürakkipleri. Tarihi mekân adeta can sıkıntısından esniyor. Nihayet saat 10’a
doğrudur ki hanımlar beşer onar kafile halinde gelmeye başladılar. Ancak içlerinde
erkeksiz gelenler çok azdı. Yalnız erkekler olsa bir şey değil bazıları kucaklarında
çocuklarını da beraber getirmişler. Kürsünün etrafı gittikçe doluyordu. Gazeteciler,
fotoğrafçılar oraya buraya koşuşuyor, çocuklar kabak çekirdeği yiyorlardı. Hanımlar
peçeli peçesiz, süslü babayani, ağır hafif, genç ihtiyar, kimi otomobille kimi yayan
fakat hepsi mütebessim, hepsi memnun, düğün evine gider gibi konuşarak
şakalaşarak tramvay caddesinden akın akın meydana yığılıyorlardı. Dallı basmadan
entariler giymiş, iki çocuğu ile etrafına hayran hayran bakınan bir kenar mahalle
dilberi, vırlamaya başlayan çocuğuna kürsüyü gösteriyor,
82
—Bak şimdi buraya teyzeler çıkacak
—Teyzeler ne yapmaya çıkacak oraya?
Kadıncağız bir cevap bulup veremedi. Sonra yutkunarak şey dedi, kofirus
(konferans) verecekler. Ya onlar kofirus verecekler. Bizde dinleyeceğiz. O sırada
muhteşem kıyafetli birkaç hanım etrafa obigan kokuları dağıtarak önümüzden
geçtiler. Ekâbiri nisvan (önde gelen kadınlar) sökün etti diyemeden Ayasofya
hamamının üstüne konulan hoparlör cızır cızır bir şeyler çalmaya başladı. Bir fısıltı
ağızdan ağza dolaştı. ‘Geliyorlar’. Başlarında beyaz ay şeklindeki çelenklerle
kadınlar birliği azası kalabalığı yararak ilerliyorlar. Hadi bir alkış şakır
şakır.’yaşasınlar,’iyi ama acaba daha kimleri bekliyoruz. Derken bir polis yasağı
“erkekler geri kadınlar ileriye.”Neden O?” “ Emir öyle.”Ortalık şöyle bir karıştı.
Yaşlı bir adam memurun eline sarılmış, yalvarıyor. “Aman çocuk ağlıyor,
ayakaltında ezilecek.”Bu zavallı müstakbel belediye azasından birinin kocası olacak.
Şimdiden yemek pişirip bulaşık yıkamayı öğrense fena etmez. Hele şükür kürsüye
bir hanım geldi. Latife Bekir Hanımın ta kendisi… Latife hanımın konuşmasından
sonra konuşmacı olarak Saime Faik Hanım kürsüye çıkmış ve bir gaf yapmıştır.
“Bundan böyle aramızda kadınlık ve erkeklik diye bir fark kalmamıştır”. Bu söze
gülmekten kendini alamayan birisi:”Biz dedi ufak bir fark var sanıyorduk, demek o
da kalmamış”. Aliye Esat hanımda “şehir ev demektir. Ev idaresi de kadına
aittir”.”O halde şehir kadınındır” vecizesini sarf ettiler. Bu merasim bittikten sonra
hanımlar önde mızıka, ellerinde bayraklar alay halinde Taksim meydanına hareket
ettiler. Bir delikanlı onlar geçerken içini çekti. Acaba bu alaya kim gönüllü
varmaz.135
Gazetede o gün yaşananlar oldukça eğlendiren bir üslupla birazda alaycı bir
dille anlatılmış olup, o günkü toplumun konuya bakışları hakkında da bazı fikirler
vermektedir.
“Hem Nalına Hem Mıhına” adlı köşe yazısında kadınların mitingi ile ilgili
yazılanlar ise aynen şöyledir,
“Hanımların Mitingi”
Kadın Birliği Türk hanımlarına siyasi hukuk verilmesinin tesit etmek için
Cuma günü bir miting tertip etti. 30–40 kadar hanımın ve onları seyre gelen binlerce
erkeğin iştiraki ile Darülaceze mızıkasının nağmeleri arasında başlayan ve bir
135
Milliyet, 12 Nisan 1930.
83
muharebe meydanını andıran Taksim meydanında, polislerin “Paydos, paydos1”
nidaları ile biten bu miting, kendilerine verilen hakların, kadınlar arasında ne kadar
lakayt ile karşılandığını gösterdi. Öyle ya Türkiye’nin, kadını hem de münevver ve
okumuş yazmış kadını en bol şehri olan İstanbul’da bir kadın bayramına 30–40
hanım iştirak ederse bundan kadınlarımızın siyasi haklara ehemmiyet verdikleri
manasını çıkarmak biraz müşkül olur. 136
Cuma günkü mitingde mevlit okunsa ve şeker dağıtılsaydı yahut ta son moda
kıyafetler teşhir edilseydi mahaşerallah iğne atsan yere düşmezdi.
Aynı gazetede “Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey’in refikası ve kızları
Süreyya ve Tezer Hanımlar Keçiören Fırka nahiye mutemetliğine müracaatla
Fırkaya kaydedildi”. Haberi yer almıştır.
14 Nisan1930 tarihli Milliyet gazetesinde Kadınlar Birliğinin eski başkanı
Nezihe Muhittin’in beyanatına yer verilmiştir. Bu beyanda Nezihe Muhittin Hanım
şunları söylemektedir, “Bu gün Kadın Birliği yok, millet birliği var. Her işimizi
Halk Fırkası’nda görmeliyiz. Haber röportaj yapan muhabirin açıklaması ile şu
şekilde devam etmektedir; “Kadın Birliğinin tertip ettiği miting umulduğu kadar
başarılı olmadı. Hâlbuki bütün Türk kadınlarının kendilerine intihap hakkı
verilmesinden dolayı coşkun bir sevinç duydukları muhakkaktır. Ekseriyet mitingin
iyi tertip edilmediği kanaatindedir. Bu mesele hakkında birliğin eski reisi Nezihe
Muhittin hanımın düşüncelerini öğrenmek istedik. Nezihe hanım bizi büyük bir
nezaketle karşıladı ve suallerimize yanıt verdi”. Röportaj aynen şöyle devam
etmiştir,”
Dedikodulu bir ortam, hem de coşkun hislerin birçok kötü niyetine alet
edildiği bir ortam kimse iştirak etmez. Mitinge elli kadının iştiraki Türk kadınının
bu büyük güne verdiği önemin ölçüsü olamaz. Mitingde erkeğin kadından ziyade
olması iyi tertip edilememesindendir.
—Birliğin muvaffakiyetini çekemiyormuşsunuz?
—Hangi muvaffakiyet? Birçok emeğim olduğu halde bu hanımlar türlü
hilelerle birliğin başına geçip kuruldular. Teşkil ettiğim bir cemiyetin semeresini
görmek hakkımdır.
—Kadın Birliğine girmeye teşebbüs edecek misiniz?
—Katiyen. Bu hale düşen bir cemiyette hiçbir zaman çalışmak istemem.
136
Cumhuriyet, 13 Nisan 1930.
84
—Kadın hukukunu müdafaa için artık birliğe lüzum var mı?
—Hükümet, millet arasında cinsiyet farklarını, imtiyazlarını birer birer
ayıklamaya başladı. Medeni kanun kadını erkekle eşit bir hale getirdi. Aile
kararnamesi, kadının aile arasındaki mevkini tahkim etti. Kendi cinsini müdafaa
edecek bir birliğe artık lüzum kalmamıştır. Bugün Kadın Birliği yoktur. Millet
birliği vardır. Artık her milli işimizi Halk Fırkasında görmemize hiçbir mani
kalmamıştır. Kadın Birliği artık yardım birliğine inkılâp etmiştir. Bu gün Türk
kadını hukukuna sahip bulunuyor, azami hürmeti görüyor. Mesele bu sahaya
dökülünce kadın davası kendiliğinden ortadan kalkmıştır.”
Gazetede Kadın Birliği eski azasının sözleri bu şekilde yer alırken, Kadın
Birliğinin Yeni başkanı Latife Bekir Hanımın da fikirlerinin alınmak istendiği, fakat
onun tuhaf davrandığı yorumuna yer verilerek görüşlerini açıklamak istemediği
ifade edilmiştir. 137
“Hem Nalına Hem Mıhına” adlı köşe yazısında ”Bankacı Hanımlar” başlıklı
emniyet sandığında çalışan kadınlardan övgüyle söz edilmiş kadının kamu da da
görev yaptığı da vurgulanmış oluyordu. Yazının devamında da şu ifadeler
kullanılıyor:
”Kimsesiz dulları, aciz ihtiyarları, hain mürehabacı ve bezirgân sarrafların
zulmünden kurtaran bir hayır ve şefkat müessesesi vardır. Emniyet sandığı.
Emniyet sandığının hamisi ve onu muntazaman bir müessese halinde idare
edenler, halka çok büyük hizmetler etmiş olmakla iftihar edebilirler.
Dün, bu müessesede iki Türk hanımının doğrudan doğruya bankacılık
ettiklerini görerek memnun oldum. Gerçi bankalarda ve diğer mali müesseselerde
birçok hanımlar çalışıyorlarsa da kâtiplik, doktorluk gibi vazifeler ifa ediyorlar.
Hâlbuki emniyet sandığında gördüğüm hanımlar doğrudan doğruya banka
muamelesi yapıyorlardı. Diğer mali müesseselerde var mı bilmiyorum. Fakat bu
tarzda banka memurluğu yapan Türk hanımlarını ilk defa emniyet sandığında
gördüm.
Çalışkan, hayatını kazanan, ailesini geçindiren, erkeklere muhtaç olmayan,
ondan sonra da boş siyaset hülyaları peşinde koşmayan bu gibi Türk hanımlarını
takdir etmemek kabil mi?”138
137
138
Milliyet, 14 Nisan 1930.
Cumhuriyet, 15 Nisan 1930.
85
Kadınlar Birliğinin düzenlediği mitingin beklenen rağbeti görmemesi, yeni
girişimler yapılması ve bir miting daha düzenlenmesi meselesini gündeme
getirmiştir.
“Kadınlar İkinci Bir Miting mi ?”
Kadınlar Birliğine muarız bulun kadınların da başta Nezihe Muhittin Hanım
olduğu halde ayrıca bir miting yapacakları şayi olmuştur. Keyfiyeti tahkik ettik.
Vilayete böyle bir müracaat vaki olmamıştır. Esasen kadınlar bir defa miting
yapacakları için buna tekraren müsaade edilmeyecektir. 139
Görünen odur ki, kadınlar birliğinin eski Başkanı Nezihe Muhittin Hanım
kadınlar için yapılan mitinglerdeki katılımı ve organizasyonu beğenmemekte ve
kendisi tarafından organize edilen bir mitingden daha iyi sonuç alacağını umarak
girişimlerde bulunmaktan da kaçınmamaktadır. Fakat ne yazık ki bu girişimleri
sonuçsuz kalmıştır. Bununla beraber Kadın Birliğinin eski ve yeni azaları arasında
ki gerginlik ve sürtüşme de devam etmektedir. Bu gerginliği gazete sütunlarından
takip etmek mümkün olabilmektedir. Milliyet gazetesi “Süt ineği” Cumhuriyet
gazetesi de “Kadınlar Birliği’nde Asabi Bir Hava Esiyor” başlığı ile verip habere
şöyle devam etmekteydi.
“Kadınlara intihap hakkı verilmesi münasebeti ile Kadın Birliği tarafından
geçen Cuma günü tertip edilen mitingin âdemi muvaffakiyetle neticelendiği
hakkındaki dedikodular birlik muhitinde büyük bir asabiyet meydana gelmiştir.
Miting etrafında Birlikte ne düşünüldüğünü öğrenmek üzere müracaat eden bir
muhabirimizin dün evvela azadan Saime Hanım kabul etmiş ve asabiyetini
gizleyemeyen titrek bir sesle şu beyanatta bulunmuştur.
‘Biz tertip ettiğimiz mitingin muvaffakiyetle neticelendiğine ve iyi olduğuna
kaniiz. Mamafih bunu beğenmeyenler olabilir. Fakat biz beğenilsin diye yapmadık.
Bizce iyi olduktan sonra da mesele yoktur. Mitingde 40–50 kadın olduğu hakkındaki
sözler de doğru değildir. Ankara’da mitingimizin tenkit edilmiş olmasına ihtimal
vermiyoruz. Mamafih belki onlar daha iyisini yaparlar. Sonra düşünmeli ki bu ilk
defa yapılmış bir harekettir. Binaenaleyh, fena da olsa iyi gösterilmek icap ederdi.
Saime Hanımın bu beyanatı esnasında salona Latife Bekir Hanım girdi ve o
da şu beyanatta bulundu.
139
Cumhuriyet, 15 Nisan 1930.
86
‘Bizim tertip ettiğimiz miting muvaffakiyetle neticelendi ve program da
tatbik olundu. Sultanahmet’te toplandık. Taksime giderek çelengimizi koyduk.
Zaten bizim de yapacağımız şey bundan ibaretti. Miting de 40–50 kadın bulunduğu
hiçte doğru değildir. Pek ala bir iki bin kişi vardı. Fakat kalabalık bölündüğü için
görünmüyordu. Hanımların bir kısmı Sultanahmet’te bir kısmı da Taksim’de idi.
Biz aynı günde Ankara’da da bir miting yapılmasını arzu etmiştik. Lakin
aynı gün için hazırlanmadıklarına dair bir mektup gönderdiler.
Latife Bekir Hanımın beyanatını yan odadan dinleyen Efzayiş Suat Hanım
tam bu sırada salona girerek büyük bir asabiyetle söze karıştı.
‘Latife Hanım Saime Hanım haydi içerde içtima bekliyor. Rica ederim
geliniz’ ihtarında bulundu. Bu ihtar üzerine ayağa kalkıldı. Ayakta son bir sualle
Nezihe Muhittin Hanım’ın “Artık birliğe ihtiyaç olmadığı” hakkındaki düşüncesine
karşı birliğin ne fikirde olduğunu anlamak istedik. Bu suale Saime Hanım mütezayit
bir asabiyetle,
‘Nezihe Hanım Birlik hakkında beyanı mütalaaya salahiyetkar değildir.’
Cevabını verdi. Latife Bekir Hanım kendisini teskine çalışarak içeri götürmeye
çalıştı. Efzayiş Suat Hanım da, daha mühim işlerle meşgul olacaklarını söyledi.
Hülasa mitingden sonraki dedikoduların birlikte hâsıl ettiği şey ancak bir kelime ile
tavsif olunabilir. “Asabiyet havası”140
Tartışmanın yoğunlaştığı bir ortamda;
“Hem Nalına Hem Mıhına” başlıklı köşe yazısının kadınlarla ilgili bir başka
konuyu günün konusu olarak ele aldığı dikkat çekiyor.” Kadın Sütü” başlıklı yazı
şöyle devam ediyor,
Biz kadınlara siyasi haklarını verirken Fransızca İllüstrasyon gazetesi
kadınlığa ait bir resim ve haber neşretti. Kadın sütü sağılıyor ve satılıyormuş.
Gazetenin verdiği izahata nazaran, bizim İstanbul Şehremaneti’nin inek sütlerine
tatbik edemediği şeyi, Moskova’da kadın sütlerine tatbik emişler. Hastalıksız ve
sağlam oldukları anlaşılan kadınlar, her gün bir merkeze celp edilmekte ve günde üç
defa inek sütü gibi sağılmakta imiş.
Kırım ve Ödese inekleri gibi sütü bol olan bazı Rus kadınları günde bir
buçuk litre, yani bir okkadan fazla süt veriyorlarmış. Sütleri sağılan kadınlara, 100
gram süte mukabil bizim paramızla 42 kuruş veriliyormuş, bu suretle, sağmal
140
Milliyet, 17 Nisan 1930.
87
kadınlar ayda 200 ruble kazanıyorlarmış. Bu kadın sütleri annesiz, fukara
çocuklarına içiriliyormuş.
Gerçi, çocukları ölmüş validelerin sütlerini anneleri ölen veya hastalanan
çocuklara içirmek fikri insani bir şey olmakla birlikte, gönül, kadının sağmal inek
meselesine indirilmesine hiçbir zaman razı olamıyor!
Sütninelik fikrini ortadan kaldırıp kadını inek yerine koy olacak şey değil.141
Aynı olayı Cumhuriyet gazetesi şu şekilde aktarmıştır:
“Sinir hali”
“Kadın Birliği küplere binmiş!”
“Azalar mitingin muvaffakiyetsizliği yazılarına tahammül edemiyorlar.”
“Kadınların intihap hakkı verilmesi üzerine yapılan miting Ankara ve
İstanbul hanımları tarafından sönük bulunması Kadın Birliği azasını büyük bir
asabiyete sevk etmiştir. Bilhassa Nezihe Muhittin Hanımın Birlik aleyhindeki
beyanatı bütün birlik azasını kızdırmıştır. O kadar ki Birliğin azaları dün hiddetlerini
gazetecilerden almak istemişlerdir.
Dün gazetecileri kabul eden Birlik reisi Latife Bekir Hanım, azadan Saime
Hanımlar ve diğer bir hanım son tenkitler hakkında gayet asabi tavırlar takınarak şu
sözleri söylemişlerdir,
“Biz mitingimizin iyi olduğuna kaniiz ve dürüst olduğunu da biliyoruz.
Miting yapacaktık, sözümüzden dönmedik., gelen geldi. Biz de daha iyisini yapmak
isterdik, fakat olmadı. Gerek Ankara ve gerek İstanbul hanımlarının aleyhimizde
böyle sözler söyleyeceklerini ümit etmezdik. Matbuatda aleyhimizde bulundu.
Ankara’da daha iyisi yapılırsa memnun oluruz.
Bu esnada içtima odasından Efzayiş Suat Hanım pür hiddet bağırdı.
‘Rica ederim, hanımlar buraya geliniz, bizim dedikodularla uğraşacak
vaktimiz yoktur. Çok mühim işlerimiz var.’
Bunun üzerine diğer hanımlar sözlerine devam etmek istemişler ise de
Efzayiş Hanım mani olmak istemiştir. Fakat Saime Hanım Nezihe Muhittin Hanım
hakkında sorulan suale şöyle yanıt vermiştir.
‘O bu işlere ne karışıyor? Kadın Birliği ile ne alakası var?’
Diğer bir hanım, birliği kapamayacağız işte.
141
Cumhuriyet, 17 Nisan 1930.
88
Bu esnada Saime Hanım tekrar söze başlamak istemiş ise de arkadaşları
zorla kendisini içeri sokmuşlardır!
Gazeteciler de gördükleri bu nezakete teşekkür etmişlerdir! Kadın Birliği
azası bir miting meselesinden çıkan münakaşada bu kadar asabiyet göstermeleri
şayanı hayrettir. Kadınlara intihap hakkı verilmesi üzerine yarın herhangi bir
meselenin
müzakeresinde
de
Kadın
Birliği
azasının
sinirlerine
hâkim
olamayacakları anlaşılıyor ki, bu kendileri için fena bir not verilmesine mucip olur.
Muhterem hanımefendilere biraz itidal ve sükûnet tavsiye ederiz.
“Miting Niçin Muvaffak Olamadı? Kabahat Tamamı İle Kadın Birliğinin!”
Harpte bile şitap eden kadınlarımız böyle bir bayramı tesit etmekten neden
kaçınsınlar?
Kadın Birliğinin yapmış olduğu miting etrafındaki dedikodular devam
ediyor.
Mitingin
muvaffakiyetsiz
olması
Kadın
Birliğinin
idaresizliğine
atfedilmekte, Birliğin Türk kadınlığını temsil edemediği beyan edilmektedir.
Münevver bir hanımın,
“Türk
kadınlığı
birlikte
toplanan
birkaç
hanımın
elinde
oyuncak
olamaz!”Demiş olması Kadın Birliğinde hayli asabiyet uyandırmıştır.
Nakiye Hanım ne diyor?
Münevver ve mütefekkir hanımlarımız arasında en çok tanınmış olan Nakiye
Hanım da Kadın Birliğinin mitingini (facia) kelimesi ile tavsif etmektedir.
Nakiye142 Hanımefendi bir muharririmize demiştir ki,
“Kabahat tamamı ile kadınlar mitinge iştirak etmediler diyerek yakalarını
sıyırmak isteyenlerdedir. Hâlbuki onlar Türk kadınını çağırmasını, toplamasını
bilmediler, ona bu mukaddes günün ehemmiyetini anlatamadılar. Harbe bile şitap
eden kadınlarımız böyle bir bayramı tesit etmekten neden kaçınsınlar? Kadınlarımız,
erkeklerin yaptıkları tezahürlere bile mitingden daha kalabalık gelirlerdi”143
Kadınlar birliği tarafından düzenlenen, kadınların siyasal hakları elde
etmelerinde en önemli adımlardan biri olan belediye seçimlerine katılma hakkı ile
ilgili mitingler organizasyon ve katılım açısından eleştirilip, kadınlar arasında
şiddetli tartışmalara yol açarken, bir taraftan da bu kazanımın önemini anlatan şiirler
yazılmaktadır. İşte bunlardan biri de Cumhuriyet gazetesinde şöyle yer almıştır:
142
Muallim Nakiye: Feminizme yakınlık duymayan Tayyare Cemiyeti’nin ve Türk Ocağının iki
kadın idare azasından biri, bk. Düşünsel Temeller: Feminizm ve Milliyetçilik, Yaprak Zihnioğlu,
İstanbul, 2003, s. 212–213.
143
Cumhuriyet, 17 Nisan 1930.
89
KADIN DEVRİ
Ayşe kadın, Ayşe kadın
Bak ne olmuş gözün aydın
Kadınlara hak verilmiş
Murada ermemiz yakın
Bizimki çattı kaşları
Dinle dedi, dinle karı
Terazinin şekli döndü
Ben aşağı sen yukarı
Kuşakları çekip sıktık
Demek biz de usta çıktık
Yaşasın Türk kadınları
Erkekleri yere yıktık
Artık senin bekçi Nazif,
Gelmez eve çakır keyif,
Haddi varsa el kaldırsın
Bundan sonra uyuz herif
Fakat sen de onun gibi
Olma sakın odun gibi
Görünelim elaleme
Halimizden memnun gibi
Bu tebeddül için yalnız
Miting yaptı hanımlarımız
Konu komşu gelin bize
Patlatalım biz de sakız
Kadın şimdi değil dadı
90
Vatandaştır onun adı
Yere batsın bundan böyle
Erkeklerin istibdadı
Böyle gelir böyle gider
Bu devranda her bir keder
Gazi’mize duamızı
Gönderelim leylü seher
Haraptı halimiz çoktan
O var etti bizi yoktan
Döner miyiz artık geri
Çıktı bir kere yay oktan144
Şiiri yazanın kimliği ise ne yazık ki meçhul. İsim yerine “Kavei Zalim”
rumuzunu kullanmış.
Bir taraftan kadınların kazanımlarının güzelliklerini anlatan böylesine güzel
şiirler yazılırken diğer taraftan da, sanki bu olay kadınlar arasında bir liderlik ve ön
planda olma yarışını başlatmış gibi gözükmektedir. Tabiî ki bu durum basına güzel
bir malzeme oluşturmuş, günlerce kadınlar arasındaki bu çatışmalar ilgi ile izlenip,
gazete sayfalarında sıklıkla yer almıştır. Bu günlerde gazetelerin sayfalarında
kadınlarla ilgili haberlere çok sık yer verildiği gözlenmektedir. Ele alınan
konulardan birisini de kadınların askerliği meselesi oluşturmuştur. Bu tartışma
Milliyetteki:
“Kadınlar Birliği Reisi Hanımlarımızın Askerlik Bile Yapabileceklerini
Söylüyor”. Başlıklı haberi üzerine çıkmıştır. Haberin devamında vergi vermek ve
askerlik yapma konusunda kadın bakış açıları ortaya koymaktadır.
“Bir refikimiz erkeklerle müsavi hak sahibi olan kadınlarımızın yol
vergisinden istisna edilmiş olmalarını doğru bulmayarak hanımlarımızdan da yol
vergisi alınması fikrini müdafaa ediyordu.
Dün Kadınlar Birliğinde Latife Bekir Hanımın bu hususta ki fikrini sorduk.
Latife Hanım diyor ki,
144
Cumhuriyet, 19 Nisan 1930.
91
“Çalışan hanımların yol vergisi vermelerine esas itibarı ile taraftarım Yalnız
bu mükellefiyet çalışmayan ve nafakalarını kocalarından bekleyen kadınlara teşmil
edilmemelidir. Çünkü bu takdirde vergiyi gene erkek verecek, demektir. Benim
fikrim şudur,
Mademki erkeklere her hususta müsavat iddiasında bulunuyoruz. Onlar gibi
vergide verebiliriz. Hatta sade vergi vermek değil, icabında ve bir davet vukuunda
askerlik mükellefiyetini de ifaya hazırız. Türk kadını öteden beri cephe arkasındaki
hizmetlere alışıktır.
Anadolu savaşında kadın sırtında cephane taşıdı. Hatta bizzat cephede erkek
gibi harp etti, rütbe aldı, şöhret temin etti ve kahramanlar sırasına girdi. İhtiyaç
halinde ve memleketin müdafaası lüzum gösterirse niçin biz de cepheye
gitmeyelim? Yalnız, şüphe yok, bünyeleri zayıf ve cefaya mütehammil olmayanlarla
küçük çocukları olan kadınlar bu mükellefiyetten hariç tutulmalıdır. Kadın cepheye
gider, fakat bu mutlaka harp edecek demek değildir”.
Diğer taraftan Efzayiş Suat Hanım demiştir ki;
Kadınlar asker mi olsun dediniz, Yo! Biz sulhseveriz, kan dökmekle işimiz
yok, yalnız memleketin müdafaası bunu icap ettirirse o başka. O zaman canla başla
cephede de çalışırız. Efzayiş Hanım burada biraz duraklamış ve biraz sonra şunları
ilave etmiştir. “Dua edin de bütün dünyada kadınlar iktidar mevkiine geçsin. Hakiki
sulha ancak o zaman kavuşabileceğiz”.145
Efzayiş Suat hanımın dünyadaki kadınların iktidar mevkiine geçmesi ile
gerçek barışa kavuşulacağını ifade eden sözlerinin aksine, kadınların oluşturdukları
örgüt içindeki iktidarı elde etme yarışındaki mücadele soğuk bir savaşı da beraberin
de getiriyordu. Taraflar arasındaki bu mücadelede sık sık basına konu oluyordu.
Kadınlar Birliği azaları ile birliğin eski başkanı arasındaki anlaşmazlığın
günlerce sürmesi sonucu bu olay basın tarafından sürekli takip edilmiş, “Kadınlar
Birliği idare heyetinde” ifadesi olarak da gazete satırlarında yerini bulmuştur.
Haberin devamında da şu açıklamalara yer verilmiştir.
‘Son dedikodular azanın mevkisini sarstı, idare heyetinin istifa etmesi
muhtemeldir.
145
Milliyet, 19 Mayıs 1930.
92
Kadınlar Birliği azasının son miting ve neşriyat üzerine uyanan asabiyetleri
devam etmektedir. Bilhassa Nakiye Hanımın dünkü nüshamızda intişar eden
beyanatı Kadın Birliği hanımlarını büsbütün sinirlendirmiştir.
Birlik azasından Saime, Lamia Refik ve Efzayiş Suat Hanımlar
C.H.Fırkasına giderek müfettiş Hakkı Şinasi Paşayı ziyaret etmişlerdir.
Bu ziyarette hanımlar mitingde gösterilen kolaylıktan dolayı Paşaya teşekkür
etmişler ve yapılan dedikodulardan şikâyette bulunmuşlardır. Hanımlar Nakiye
Hanımın bu şekilde beyanatta bulunamayacağını zannettiklerini söylemişlerdir.
Son idaresizlikler üzerine zuhur eden ihtilaflar birlik heyeti idaresini sarsmış
tır. İdare heyetinin istifa etmesi eklenmektedir.
Birlik tarafından Ankara’ya miting münasebeti ile telgraflar çekilmişti.
Başvekil İsmet Paşa Hazretleri ile B.M.M Reisi Kazım Paşa Hazretlerinden
bilmukabele teşekkür telgrafları gelmiştir.
1.6. Kadınların Siyasi Faaliyetlere Başlamaları ve Tepkiler
Diğer taraftan kadınlarımızın fırkaya kayıtları devam etmektedir. Birkaç
hanımın teklif varakaları Vilayet İdare Heyetine kadar gelmiştir. Bunların evrakı ilk
içtimada çıkarılacaktır. Müracaatlar ocak, nahiye ve kaza heyetlerinden geçtiği için
Vilayete gelmesi gecikmektedir. 146
Aynı gazetede olayın asıl önemli kısmını oluşturan, kadınların siyasi arena
içindeki yerini alabilmesine yönelik olan, fırkaya üyelikleri hakkındaki bir başka
haberde kadınların fırkaya azalık için müracaatları hakkındadır. Haberde kadınların
azalığı hakkında şunlar yazılıdır,
“Yeni belediye intihabatında kadınlardan da namzet gösterilecektir. Şimdiye
kadar aza olmak için şehrimizde Fırkaya müracaat eden hanımlar yüzü
mütecavizdir.
Fırkaya müracaat eden hanımlar, Halk fırkasına kaydedilmek üzere ocak
merkezlerine müracaat eden hanımlardan bir kısmı hakkındaki tetkikat ocak, nahiye
ve kaza merkezlerince ikmal edilerek Vilayete gönderilmiştir. Vilayet heyeti idaresi
bu hafta içindeki ilk içtimada bu hanımlara ait teklif varakalarını tetkik
edecektir.”147
146
147
Cumhuriyet, 20 Nisan 1930.
Milliyet, 20 Nisan 1930.
93
20 Nisan 1930 tarihli Milliyet gazetesinde kadınlar birliğinin eski başkanı
Nezihe Muhittin Hanımın sözlerine karşılık “Fırkaya Müracaat Etti” başlığı altında
yer alan haberin alt başlığında “Nezihe Muhittin Hanım’ın son hücumlarından
şikâyet edilmiştir” İfadesi yer alırken, birlik bundan sonra içtimai hayır işleri ile
meşgul olmaya karar vermiştir.” şeklinde devam eden haberde bazı açıklamalar da
yapılmıştır. Son zamanlarda hattı hareketi birçok dedikodulara mucip olan kadınlar
birliği idare heyeti azasından Lamia Refik, Efzayiş Suat ve Saime Hanımlar dün
fırka müfettişi Şinasi Paşayı ziyaret etmişlerdir. Bu mülakatta idare heyetinin maruz
kaldığı şiddetli hücumları mevzu bahis eden bu hanımlar bilhassa Nezihe Muhittin
Hanımın tenkitlerinden çok müteessir olduklarını söylemişler ve şikâyette
bulunmuşlardır. Fırka bu kabil işlerle meşgul olmadığı için bu görüşmelerin sadece
hasbıhalden ibaret olduğu kendilerine bildirilmiştir. Kadın Birliği, hanımların
fırkada çalışacaklarını ve son günlerde birlik aleyhinde husule gelen şayanı dikkat
cereyanları dikkate alarak artık sadece hayır işleri ile meşgul olmaya ve bunun
haricine çıkmamaya karar vermişlerdir. Birlik azasının mühim bir kısmı ve bu
teşekküle girmeyi muvafık görmeyen birçok güzide hanımlar bilhassa şimdiki idare
heyetinin muhtelif vesilelerle kifayetsizliğinin anlaşıldığı ve çekilmeleri lazım
geldiğini söylemektedir. Esasen aza sayısı 400 kadar olan Birliğin Türk kadınını
temsil iddiasında olamayacağı ve memleket kadınları namına bazı teşebbüslerde
bulunmasının doğru olduğu beyan edilmekte ve Birliğin siyasetle meşgul oluyormuş
gibi bir vaziyet alması hayretle karşılanarak, Birliğin nizamnamesine tecavüz
mahiyetinde görülmektedir. Esasen kadınlar fırkaya dâhil olabileceklerine göre
birliğin, siyasetle uğraşması manasız addedilmektedir. Birliğe kayıtlı olduğu halde
şimdiki hattı harekette aleyhte olan kız lisesi müdürü Nakiye Hanım bir
muharririmize demiştir ki:
“Kadın Birliğinin siyasetle uğraşması doğru değildir. Hâlbuki İdare heyeti
üyeleri şimdiye kadar siyasi haklar meselesi üzerinde mücadele eder gibi hareket
etti. Ben Birliğin yalnız kadınlara yardım işleri ile meşgul olmasına taraftarım.
Esasen kadınlara verilen intihap hakkının mücadele neticesinde alındığına kani
olanlardan değilim. Erkekler kadınlığımızın kemalini takdir ederek bu hakkı
bahşetmişlerdir. Zaten azası pek az olan Birlikten böyle şeyler beklemeye imkân
yoktur. Temennim şudur, Birlik bilhassa amele kadınların şeraiti sıhhiye ve
içtimaiyesi kazançlarının mesaileri ile mütenasip olmasını düşünmeli ve bu yolda
icap eden teşebbüsatta bulunmalıdır. Siyasi haklarımız için fırka kâfidir. Esasen
94
bütün kadınlar siyasi hakkı kullanmaya henüz hazırlanmış değildir ve bu hakkın
verilmesi bittabi analık ve ev vazifesini yapmalarına mani olmayacaktır. Artık
kadınlık erkeklik farkı kalmadığına göre kadınların ayrı bir teşekküllü siyasi
yapmalarına hiç lüzum yoktur”148.
Haberde Kadınlar Birliği’nin siyasi bir teşkilat olmadığı, sivil toplum örgütü
olarak görülmesi gerektiği, siyasi faaliyetlerin siyasi parti çerçevesinde yapılmasının
doğru olacağı ve ayrıca kadınların erkeklerle aynı siyasi hakları kazanmasından
sonra sadece kadın cinsini temsil edecek bir siyasi oluşumun anlamsız olduğu, kadın
ve erkeğin birlikte düşünülmesi gerektiği ile ilgili konulara değinilmiştir. Bu habere
göre o dönemde kadınların sahip oldukları hakların farkında oldukları, hatta eşitlik
duygusunu kolaylıkla benimsedikleri söylenebilir. Demek ki Türkiye’de kadınların
seçme ve seçilme serüveninin ilk aşaması olan belediye seçimlerine katılma hakkını
elde edişine kadar ki süreçte, Türk kadını kendini bu kazanımı hak ettiğine iyice
inandırmıştı. Bununla beraber kadınlarla ilgili bu gelişmelerin, bilhassa bu mesele
ile yakından alakadar olan hanımlar tarafından, titizlikle takip edildiğini söylemek
gerekir. O dönem itibariyle toplumdaki bütün kadınların aynı siyasi bilinçle
haklarına sahip çıktıklarını söyleyebilmek güçtür.
Kadınların siyasi yaşamda aktif olarak rol almaya başladıklarının fiili
işaretleri, kadınların fırkaya başvurularıyla kendini göstermeye başlamıştır.
“Kadınlar Birliği Etrafındaki Münakaşalar Hararetlendi” başlığı ile verilen
22 Nisan 1930 tarihli Milliyet gazetesindeki yazı dizisinde ilk olarak “Kadınlar
Birliğine ihtiyaç var mı yok mu?” Tartışması yer alıyordu. Nezihe Hanımın
beyanatına yer verilen yazıda “Kadın Birliği Nasıl Islah Edilmeli? Birliğin Başına
Kimler Geçmelidir” sorularına yanıt aranıyordu. Birliğin eski başkanı Nezihe
Muhittin Hanımın fotoğrafının da yer aldığı sayfada Kadınlar Birliği etrafındaki
dedikoduların hala devam ettiği cümlesi ile giriş yapılmış, her gün Birliğin idari
heyetinin istifa edeceği ile ilgili şayiaların çıktığı, Birlik idari heyetinin değişmesi
gerektiği ve bazı hanımlarında artık birliğe lüzum kalmadığını düşündüklerinden
bahsedilerek yazıya devam edilmiştir.149
İlerleyen günlerde kadınların Belediye seçimlerinde yer almalarına gösterilen
tepkiler olumlu şekilde ele alınmaya başlamış,
basın tarafından dikkatle takip
edilmiş ve meydana gelen gelişmeler, mitingler, konferanslar tüm ayrıntıları ile
148
149
Milliyet, 20 Nisan 1930.
Milliyet, 22 Nisan 1930.
95
geniş bir şekilde yansıtılmıştır. Bunun bir örneği de 23 Nisan tarihli Milliyet
gazetesinde yer almıştır.
Kadınlar Birliğinde Aliye Esat Hanım’ın Verdiği Konferans
Kadın Belediyeciliği hakkında Kadın Birliği tarafından seri halde tertip
olunan konferansların dördüncüsü dün Kadın Birliğinde Aliye Esat Hanım
tarafından verilmiştir.
Aliye Esat Hanım nutkunda, son harbin bütün cihan üzerinde yaptığı büyük
tesirlere işaret ettikten sonra;
“Memleketlerin nüfussuz, kadınların erkeksiz kalması, kadının evden
çıkmasını icap ettirmiş, kadın hayatı paylaşmaya başlayınca hürriyeti çoğalmıştır.
Dünkü hayatta evinden çıkıp hariç çalışmak aklından bile geçmeyen bir aile kızı
bugün muhtelif mesleklerde çalışıyor. Mesela kadının doktor olması bizim için
hayal kadar uzak bir işti. Fakat bugün onu bir hakikat olarak karşımızda bulduk ve
hiç şaşmadık. Bugün belediyeci kadın da belki biraz yabancı gelecek, fakat yarın iş
başında gördüğümüz kadını pek tabii karşılayacağız demiş ve belediye vezaifi
hakkında bazı noktalara temas ederek sözlerine şu suretle nihayet vermiştir.
“Kadın memleketine, bilhassa kendi mukadderatına kendi ellerinin de
karışmasını istiyor. Kadınları toplum hayatına iştirak ettiren milletler hiçbir zaman
pişman olmamışlar, bilakis kazandıklarına memnun olmuşlardır. Cumhuriyet
hükümeti kadınların bu hakkı muvaffakiyetle kullandıklarını gördükten sonra bu
zaruri hakkı neden bir an evvel vermediğine belki de acıyacaktır. Çünkü Türk kadını
her zamanki vefakâr ve tevazuu ile mesleğinde de çalışacak ve memleketi için
faydalı ve hayırkar olacaktır”. 150
Aliye Hanım’ın konferansı Cumhuriyet gazetesinde de yer almış, gazete
konuşmanın Belediye mevzulu olduğundan ve çok alkışlandığından söz ederken, bu
konferansın beşinci konferans olduğunu da satırlarında ifade etmiştir. Aliye
Hanımın bu konferansta önce belediyeciliğin ne olduğunu açıkladıktan sonra
ardından da kadınların belediyecilikte yapabileceklerini sıralamış olduğunu
yazmıştır. Gazete, Aliye Hanımın konferansının alkışlandığını yine aynı yazıda
belirtmiştir.
Konferans sonrasında Konservatuar öğretmenleri ile Konservatuar talebesi
tarafından alafranga bir konser verildiği ve kadınların konferans salonunu hıncahınç
150
Milliyet, 23 Nisan 1930.
96
doldurdukları ifade edilmiştir.151 Diğer taraftan kadınların siyasi hakları hala
tartışma konusu da olabilmektedir. Bir konferans veren Dr. Kadri Reşat Paşa
kadınların evlerinde meşgul olmaları gerektiği kanaatini belirtmiş, bu da kadınların
tepkisini çekmiştir. Doğal olarak basın bu tartışmaya da satırlarında yer vermiştir.
Cumhuriyet gazetesinin “Şehir Ve Memleket Haberleri” köşesinde Dr. Kadri
Reşat Paşanın konferansının kadınların pek hoşuna gitmediği belirtilirken bu
hoşnutsuzluğun
nedenleri
gazete
haberinin
devamında
belirtilmiştir.
“Hanımlarımızın Valide Ve Ev Kadını Olması Lazımdır!”
Gazete haberin ayrıntılarında şunları yazmaktadır,
“Dr Kadri Raşit Paşa’nın geçen konferansında, hanımların ev kadını olmaları
hakkındaki bazı sözleri kadınlarımızdan bazıları ve bilhassa Kadın Birliğinin azaları
arasında dedikoduya mucip olmuştur.
Dr Kadri Raşit Paşanın geçen konferansında, hanımların ev kadını olmaları
hakkındaki bazı sözleri kadınlarımızdan bazıları ve bilhassa Kadın Birliği azaları
arasında dedikoduya mucip olmuştur.
Dr. Kadri Raşit Paşa bir muharririmize şunları söylemiştir.
“Ben kadınlarımızın dedikodusundan ve taleplerinden evvel memleketin
istikbalini ve neslin kuvvetli yetişmesini düşünüyorum. Bu hususta ihtisasımdan ve
otuz senelik tecrübelerinden kuvvet alan bir doktor sıfatı ile düşündüklerimi
söylüyorum. Nesli sağlam yetiştirecek olan meme veren ve çocuğunu düşünen
annelerdir. Hanımlarımız ne derlerse desinler!
Çocuk hakları mütehassısı olan Dr. Kadri Reşit Paşa tarafından Türk
ocağında verilen konferans şu sözlerle basında ifadesini bulmuştur:
“Bundan evvel, bir darbı mesel haline gelen “Türk kadar kuvvetli “sözünden
iftihar duymamak kabil değildi. Hâlbuki şimdi, ince ve zayıf yavruları, solgun
benizli çocuklarımızı ve hatta büyükleri gördükçe bu sözün artık kıymetini
kaybettiğini ve neslimizin zayıf, naif yetiştiğini görmek ıstırabında kalıyorum. Bu
neden oluyor?
Bunun muhtelif sebepleri vardır. Fakat bilhassa en başlıcasına çocuğun
küçük yaşta aldığı memede aramak lazımdır. Bence Türk milletini yetiştiren, onu
kuvvetli bir varlık haline getiren meme veren Türk analarıdır. Meme veren anneye
heykel yapmak lazımdır. Hâlbuki son senelerde meme veren anaların azalmaya
151
Cumhuriyet, 23 Nisan 1930.
97
başladığını görüyorum ve bu beni memleketin nüfusu, atisi itibarı ile korkutuyor.
Çocuk anaları, çocuklarının koşmasını, sıçramasını, oynamasını hoş görmeli ve
çocuğu bundan menetmemelidir. Bu bir spordur. Çocuk havadan, güneşten ve
tabiattan mebzul surette istifade edebilmelidir.
Hanımlarımızın çocuğuna meme veren ve Türk gibi kuvvetli sözüne layık
sağlam yavrular ve güçlü bir nesil yetiştirmelerini temenni ediyorum.”152
Dr Kadri Raşit Paşa kadınları ev kadınlığına ve anneliğe yakıştırdığını ifade
eden sözlerini böylece tamamlamıştır. Kadri paşa gibi entelektüel bir şahsın
sözlerinden anladığımız bakış açısı bize aydın erkeklerin bile henüz kadınların
siyaset meydanında yer almaları konusundaki düşüncelerinin olgunlaşmadığını
göstermektedir.
“Sekiz hanımın fırkaya kayıt muamelesi” Bu haber Dr Kadri Paşanın
sözlerinin yer aldığı sayfada hemen yazının yanı başında bu haber yer almıştır. Bu
haber sanki Kadri Paşa ne söylerse ve düşünürse düşünsün artık kadının
durdurulamaz yükselişinin ispatı gibidir
Ayrıntıda da şu açıklamalar yer almaktadır;
“Kadınlarımızın C.H.Fırkasına kaydolunmak için müracaatları devam
etmektedir. Şimdiye kadar Fırkanın vilayet heyeti idaresine sekiz hanımın evrakı
gelmiştir. Vilayet Heyeti İdaresi bu hanımlar hakkındaki tahkikatı henüz ikmal
edememiştir. Bu tahkikat iki üç güne kadar bitecek ve isimler müfettişliğe
verilecektir. Vilayet Heyetinde tetkik edilen hanımlar arasında Hakkı Şinasi Paşanın
refikası Hanımefendi ile Doktor Reşat Paşanın kerimesi vardır.153
1.6.1. Doktor Mazhar Osman’ın Kadın Hakları Konusunda Yarattığı Polemik
Kadınlarla ilgili tartışmaya katılanların biri de dönemin ünlü doktorlarından
Mazhar Osman Bey oldu. Mazhar Osman Bey yayımladığı Sıhhi Sahifeler
mecmuasında yer alan bir makalesinde:
“Kadın infialine zebun, tenasül için yaratılmış pasif bir mahlûktur! şeklinde
bir iddiada bulundu.
“Dr. Mazhar Osman Bey’in kadınlarla arası açılıyor.
152
153
Cumhuriyet, 25 Nisan 1930.
Cumhuriyet, 25 Nisan 1930.
98
Mazhar Osman Bey’in neşretmekte olduğu Sıhhi Sahifeler mecmuasında
kadınlara siyasi hak verilmesi münasebeti ile kadınlık hakkında şayanı dikkat bir
makale neşretmiştir.
Bu makale kadını şöyle anlatmaktadır.
“Kadın fikirden ziyade hisle yaşayan bir mahlûktur. Aşırı istekleri olan
coşkularını kontrol edemeyen, iradesi zayıf, zorunlu ve aks evi hareketlere ve
teamüllere meyyal, kışrı dimağının muadil hassassı az, hemen fizyolojikman tenasül
için yaratılmış, pasif bir mahlûktur.
Kadın tahakküm için, ezmek için yaratılmamıştır. Mahkûmiyetten,
hidayetten ve esaretten zevk alır. Esaretten kurtulmak için çalışırken diğer bir ağın
içine düşer.
Her ay yarı hastadır. Bir hafta adet görür. Bu zaman sinirleri bozulur. Bir
hafta evvel adet hazırlığı, adetten sonrada birkaç gün yorgunluğu sürer.
Kadının tatil günleri ayda ancak bir haftadan ibarettir. Dişinin işi sırf gebelik
ve çocuğunu emzirmektir. Eline iğne, iplik, hatta tencere, tava daha yakışır.
Kucağına çocuğu yakıştığı kadar”.154
Gazete Mazhar Osman Bey’in Sıhhi Sahifeler dergisinde yer alan
düşüncelerini satırlarında bu şekilde ifade ederken, kadınların cevap hakkı doğuyor,
gazeteler bu tartışmalarla yakından ilgileniyorlardı. Cumhuriyet gazetesi tepkileri şu
satırlarla ifade ediyordu.
“Kadın Birliği Mazhar Osman Bey’e Teessüf Etti.”
Bir hanım, “Biz zaten o yazının katiyetinden emin değiliz. Kadınların analık
hakkı inkâr edilebilir mi?” diyor ve ilave ediyor; “Birlik bu makaleye cevap
vermeye lüzum görmedi. Yalnız, biz bu münfail kararların ve pek açık hükümlerin
katiyeti fenniyesinden şüphe ediyoruz. Çünkü yürüyen kadınlık ve eserleri
meydandadır. Kadınlar deruhte ettikleri işlerde muvaffak mı olmuyorlar. Sonra
bütün dünya müdekkik ve mütefenninleri bağırıyor. Bir annenin çocuk doğurup
büyütmesi ne demektir. Çocuk ilk ve hakiki terbiyeyi ana kucağından alır
demiyorlar mı?”
Azadan ismini saklayan genç bir hanım da şunları söylemiştir,
“Bu hırçın makalenin gazetenizde intişar etmeyen kısımlarına cevap vermek
isterim. Allah aşkına bakınız beraber okuyalım.
154
Cumhuriyet, 30 Nisan 1930.
99
Kadınlar erkeklerin işlerine karışsaydılar beşeriyet daha mı düzelecekti?
Kadınlara göre elbet düzelecekti. Onlar anadır, sulhperverdir. Kolay muharebe
etmezler. Çocuklarını daha iyi talim ve terbiye ederler. Yollar hamamlar temiz olur.
Hayır, erkekler öyle demiyor. Hala birçok hükümetler bu hakkı vermiyor. Mussolini
bile “kadınlar hayvanlardır” diyerek kendilerini böyle bir hakka layık görmüyor.
Kadınların erkeklerin işine karışmasının fena olduğu nereden sabit olmuştur.
Mussolini Karakuşi hükümleri ile tanınmış bir kimsedir. Yalnız mücadeleci ve
memleketçe tanınmış bir siyaset adamının her yumurtladığı aynı keramettir diye
kabul edilemez ya!
Birçok memleketliler bu hakkı vermiyor. Ama Türk kadını Cumhuriyetimiz
sayesinde bu hakkını aldı.” Makalenin aşağısını takip edelim. “Lakin biz verdik.
Hem de iyi ettik. Köpek kadar bile kafası büyümemiş ne ahmaklar, bey’inleri çorak
bir topraktan farksız nice ümmiler erkeğiz diye rey sahibi olurlarsa hanımların
vatanın siyasetinde bir aşçı yamağı kadar neden alakası olmasın?”
“Bu ne müstehzi ve mütehakkimhane bir ifadedir.” 155
“Bunu yazana aşk olsun. Bizden derin derin teessüf ve telehhüfler!”
Kadın Birliği heyeti idaresi dün içtima ederek Dr. Mazhar Osman Bey’in
neşretmekte olduğu Sıhhi sayfalar mecmuasında kadınlık hakkında yazılan ve ağır
hükümleri ihtiva eden makale hakkında görüşmüştür. Birkaç günden beri aza
arasında çıkan mütebayin fikirler içtimada esaslı bir ihtilaf şeklini almıştır.
Neticede ilmi mahiyet verilmek istenilen bu makaleye cevap verilmemesine
karar verilmiştir.
Ya bu iş? Bu defada hanımlarla Mazhar Osman Bey karşı karşıya! Kadınlar
Birliğinde bir âlem, darılanlar ve hoş görenler…
Hanımlar ne diyorlar?
Dr.
Mazhar
Osman
Bey
tarafından
neşredilmekte
olan
Sıhhi
Sahifeler156unvanlı mecmuada kadınlara verilen intihap hakkı münasebeti ile bir
makale intişar etmiştir. Mazhar Osman B. bu makalesinde kadının fikirden ziyade
hisle yaşayan bir mahlûk olduğundan, tenasül için yaratılmış pasif bir varlık
olduğundan ve sairden uzun uzadıya bahsetmektedir. Daha sonra ise Mazhar Osman
155
Cumhuriyet, 1 Mayıs 1930.
“Sıhhi Sahifeler” adlı sağlık dergisi. Gazetede sözü edilen derginin ilgili sayısı incelendiyse de
Mazhar Osman bey’in söylediği iddia edilen ifadeler tespit edilememiştir.
156
100
bey’in bu sözlerine karşılık kadınların yorumlarına yer verilen bir yazı dizisi
oluşmuştur.157
“Bu işin şakası yok!” Hanımların kaşları fena halde çatıldı. Kadın esir
değildir ve sadece tenasül için yaratılmış pasif bir varlık olamaz.
Doktor Mazhar Osman Bey’in Sıhhi Sahifeler mecmuasında çıkan kadınlara
ait yazısını münevver kadınlar âleminde velveleli akisler bıraktığı anlaşılmaktadır.
Konu ile ilgili kadın Doktor Semiramis Hanım şunları söylemiştir.
“Mazhar Osman Bey, kadının fizyolojik olarak tenasül için yaratılmış bir
mahlûk olduğunu söylüyor. Bu iddia tamamen doğru olamaz. Çünkü o zaman
kadının hiçbir işe yaramayan insanlar olduğunu kabul etmek gerekecektir. Hâlbuki
kadın böylemidir. Eğer bunlar Mazhar Osman Bey’in dediği gibi ayın on beş günü
hasta olsalar mesailerine devam etmek imkânı kalmazdı. Sonra Avrupa’nın muhtelif
memleketlerinde ağır hizmetlerde çalışan kadınlar olduğunu da unutmamalı.
Kadınların yapamayacağı iş yok gibidir”
Aynı konu ile ilgili olarak Nezihe Muhittin Hanım da gazetede yayımlanan
röportajda şunları söylemiştir,
“Hiç şüphe yok ki kadın fikrinden ziyade hisleri ile hareket eden bir insandır.
Fakat sadece kadın mı böyle yapar? Erkekler de hisleri ile hareket ederler. Yalnız
kadınlar bünye itibarı ile daha zayıf bulunması itibarı ile kadında muhakeme biraz
noksandır. Fakat dimağının muadil hassası az olması onun yalnız tenasül için
yaratılmış olmasına sebep teşkil etmez.
Tenasül ihtiyacına gelince, erkek kadından daha az haris değildir. Ve hatta
bilakis gözü kapalı, kör ve sağır denecek kadar haristir.
Erkeğin yaptığı düşkünlüklere pek az kadın tenezzül eder.
Kadının aşkta en evvel aradığı hülya ihtiyacını tatmindir. Hâlbuki erkek
ekseriyetle maddidir.
Kadın şüphe yok ki her ay yarı hastadır. Fakat aynı zamanda onun acıya,
ıstıraba daha mütevekkiline tahammül ettiği ve hele daha sabırlı olduğunu
unutmamalıdır.
Bu tahammül kabiliyetini onun her şeyden evvel ana oluşunda aramalıdır.
Kadın, mahkûmiyetten esaretten hoşlanır iddiası yanlıştır. Hoşlanmaz ama
zaruri tahammül ediyor.
157
Milliyet, 1 Mayıs 1930.
101
Şunu bilmeli ki erkeğin adali kudret ve kabiliyeti mevcutken kadın daima
ezilmeğe mahkûmdur.
Ben şimdiden sonra kadın işleri ile meşgul olursam ilk yapacağım iş, kadının
adali kuvvetini çoğaltmak olacaktır. Bize pehlivan kadınlar lazım.
Medeni terbiye, erkeğin merhamet hislerini hürmete tahlil etmek sureti ile
kadını adaleli faikıyetin tesirinden kurtarmaya çalışıyor.
Erkeğin adaleli tahakkümüne kadının da şeytani zekâsı karşı koyar. Fakat
herhalde kadın, Mazhar Osman Bey’in dediği gibi pasif yalnız tenasül için
yaratılmış bir mahlûk değildir”.
Nebahat Hamit Hanım da bu konuda şunları söylemiştir.158
“Bence böyle bir münakaşa ilmi mecmualarda yapılabilir. Günlük
gazetelerde yer bulmamalı idi.
Ben bu konuda şahsi fikrimi söyleyecek değilim.
Yalnız şu kadarını söyleyeyim. Erkek bazı noktalarda kadından daha zayıftır.
Doktorun tavsif ettiği hallerin kadında mevcut olması, onun kıymetinden bir şey
kaybetmez. Ben bu fikirdeyim.” Kadınların bu tepkisi, karşısında Mazhar Osman
Bey de karşılık verme ihtiyacı hissedip, kadınlar Birliğini hedef alan
değerlendirmeler yapmaya başladı.
Haber şu şekilde devam ediyordu. “Mazhar Osman Bey Kadın Birliğinden
soruyor”.
Birlik, kadınlık namına söz söylemek salahiyetini nereden alıyor?
Mazhar Osman Bey’in Sıhhi Sahifeler mecmuasında neşrettiği kadının
fizyoloji noktai nazarından tetkiki makalesi, kadınlık âleminde derin bir heyecan ve
teessür uyandırdı. Kadınlar, Mazhar Osman Bey’e hücum ettiler. Bu şiddetli
tepkileri gülerek karşılayan Mazhar Osman şunları söylemiştir.
“Kuzum Allah aşkına öğrenmek istediğim bir şey var, biricik Kadın
Birliğimiz acaba bütün kadınlar âlemini mi temsil ediyor? Dünya kadınlarının
mümessilimidir? Her yerde, her memlekette yazılan, tetkik edilen ilmi, fenni bir
mevzuun neşri onları neden iğzap ediyor. Hanımlara sorarım. Böyle ilmi fenni bir
yazıdan dolayı, Kadın Birliğinde derhal bir içtimai akdederek, bana alenen izharı
teessüf, yani hakaret etmelerine hak ve salahiyetleri var mıdır?”
158
Dönemin Kız Muallim mektebi ikinci müdürü.
102
“Kadınlar daha ziyade hisleri ile hareket ederler demişim. Bu davranışları ile
bu sözümün doğruluğunu kendileri gösterdiler.
Onların en ufak bir şeyden ortalığı gürültü ve patırtıya boğmaları hisleri ile
ve buna karşı benim sükûtum, erkeklerin fikri ile hareket ettiklerine bir misal teşkil
etmez mi? Bu sükûtum hayretle karşılanmamalıdır. Bir asabiye doktoru sinirli
hastalarına hiddetlenir mi?
Diğer taraftan meselenin en mühim ciheti şudur,
Ben o yazımla kadınlara hakaret etmedim. Bilakis onları müdafaa ettim.
Kadına hakaret etmek isteyen bir adamın hatırına evvela anası, karısı, kızı gelir.
Bundan sonra hakaret fiilini işlemesine vicdanı razı olmaz.
Yazımı okuyan herkes ve bilhassa hanımlar, Kadın Birliğinin bu galeyanını
pek gülünç bulmakta ve mahcubiyetlerini izhar etmektedirler.”159Aynı olay Hürriyet
gazetesinde şu satırlarla yer almıştır:
“Ben Sıhhi Sahifelerde yazdığım yazıda kadınların aleyhinde değil,
lehlerinde yazmıştım. Cinsiyet meselesinde ise fennin ve ilmin söylediğini
söyledim. Bu ortaya yeni atılmış bir fikir değildir. Bu hususta kadınlar birliği itiraz
etmek için bütün kadınların mümessili midir? Onlar da çok defa bize “hain!”,
“zalim!”, “insafsız!” demiyorlar mı? Ben yazımda kadının fizyolojik ahvalinden,
haleti ruhiyesinden bahsettim. Kadının tahakküm etmek için yaratılmayan bir
mahlûk olduğunu söyledim. İkişer yaşında bir kız ve bir erkek çocuğu beraber
oynarlarken erkek kızın saçını çeker ve kız çekingen, himayeye muhtaç bir vaziyet
alır. Bu hilkaten böyledir ve ilmin kabul ettiği bir şeydir. Kadın Birliğine verilecek
en iyi cevap onların telaşı, siniri, heyecanı, sözleri ve benim sükûtumdur.160
Gazeteler bir yandan Mazhar Osman’la kadınlar birliği azaları arasındaki
tartışmalarla heyecanlı bir gündem oluştururken, bir taraftan da kadınların sosyal ve
ekonomik hayatta yer alışını anlatan gelişmelerden söz etmektedir.
İlk Kadın Hâkim
Beyhan Hanım dün ilk defa mahkemeye çıktı.
İlk kadın hâkimimiz dün birçok davaların rüyetinde bulundu.
İlk kadın hâkim Beyhan Hanım dünden itibaren Birinci Ticaret
Mahkemesindeki vazifesine başlamıştır.
159
160
Milliyet, 4 Mayıs 1930.
Cumhuriyet, 4 Mayıs 1930.
103
Beyhan Hanım ilk kadın avukatlarımızdandır. Şimdiye kadar birçok
mahkemelerde mühim davalar kabul etmiştir. Beyhan Hanım bir müddet evvel
hâkimlik için vekâlete müracaat etmişti. Bu müracaat kabul edilmiş, Birinci Ticaret
Mahkemesi aza mülazımlığına tayin edilmiştir.
Beyhan Hanım dün birçok davaların rüyetinde aza olarak bulunmuştur.
İlk kadın hâkimimiz, erkek meslektaşları gibi girift ticaret davalarını büyük
bir dikkat ve alaka ile tetkik etmiştir.161
Gazeteler Mazhar Osman ve kadınlar arasında devam etmekte olan
tartışmaları da aksatmadan yayımlamaya devam etmektedir. Mazhar Osman’ın
gazeteye verdiği demeçten sonra Kadın Birliği reisi Latife Bekir Hanım, Mazhar
Osman Bey’in tarizlerine cevaben şunları söylemiştir.
“Bugün gazetelere verdiği beyanatı görünce Mazhar Osman Bey’efendinin
Kadın Birliğine mensup hanımların sözlerini iyice anlamadıklarını hükmettim. Biz
zannederim bunun sadece mesleki bir makale olduğunu söylemiştik.
Sonra biz, dünya kadınlığını temsil etmek gibi manasız bir iddiada bulunmuş
değiliz. Ortada bir dedikodudur gidiyor.
Kadın Birliği içtima akdetti.
Kadın Birliği protestoya hazırlanıyor.
Ne münasebet efendim. Niçin içtima akdedecekmişiz, niçin protestoda
bulunacakmışız?
Biz bu makalenin kadınlık kastedilerek herhangi bir tariz yapmak kastı ile
yazıldığına kani değiliz.
Bütün bu gürültüyü siz gazeteciler çıkardınız! İşiniz gücünüz yok mu Allah
Aşkına.
Mazhar Osman Bey, sıhhi bir makale yazmış ve bunu sıhhi bir mecmuada
neşretmiş. Bunda Kadın Birliğini alakadar edecek bir nokta göremiyorum. Esasen
bu makale etrafındaki dedikodular pek çirkin bir şekil aldı. Artık buna bir nihayet
verelim.
Size tuhaf bir şey söyleyeyim. Ben bu makaleyi “Kadın Birliğinde İnfial
levhası ile ilk dedikoduyu ortaya atan gazeteden okudum. Aza hanımlar da öyle.
161
Cumhuriyet, 4 Mayıs 1930.
104
Şu halde biz değil, bizim namımıza gazeteciler infiale kapılmışlar demek
oluyor. Pek tuhaf şeyler yapıyorsunuz.. Geçen gün de ne idi o? Bir gazete, Birlik
binasının resmini alacak yerde gitmişte arkadaki tahta perdenin resmini çekmiş”.
Bundan sonra belediye intibahatı mevzubahis olunmuş ve Latife Hanım bu
mesele hakkında demiştir ki,
“Şimdilik önümüzdeki intihabat için bir hazırlığımız yok. Fırkadan teklif
bekliyoruz. O zamana kadarda kadın belediyeciliği etrafında etüt yapmakta devam
edeceğiz. Seri konferanslarımızın sonuncusunu birkaç güne kadar vereceğiz. Bu
konferansı Nebahat Hamit Hanımdan rica ettik”.
Latife Bekir Hanım Nezihe Muhittin Hanımın “kadını adaleli yapalım, kadın
pehlivanlar yetiştirelim” sözlerine karşılık şöyle diyordu. “Hayır! Öyle değil’…
Kadının ilim irfan kudreti ile mücehhez olması kâfidir.”
Kadın Birliğinde Dün Rozet İşleri Görüşülmüş Ve Dağıtılacak Rozetler
Hazırlanmıştır.162
Cumhuriyet gazetesinde de Mazhar Osman Bey’in sözleri ile ilgili bir
Fransız karikatürüne yer verilmiştir. Bu karikatürde erkek kadının boynuna üzerinde
“diktatör terzi” yazılı bir ip geçirmiştir. Başlıkta da şu satırlar yer almıştır. Kadın
kimin esiridir? Böylece aslında kadının erkeklerin değil modanın kölesi olduğu
ifade edilmeye çalışılmış, modanın kölesi olan kadınların modacılıkla erkeklerin
ilgilenmesi dolayısı ile erkeklerinde dolaylı olarak kölesi sayılacakları görüşüne yer
verilerek kadınların hiddetini üzerine toplamaya çalışır gibi bir durum
oluşturulmuştur.163
Doktor Mazhar Osman Bey’in kadınlarla ilgili sözleri Cumhuriyet
gazetesinde de geniş yer bulmuştur. Bu gazetede, kadınlarla Mazhar Osman
arasındaki tartışmalara oldukça ayrıntılı olarak yer vermiştir.
Mazhar Osman Beyle Kadınlar Birliği üyeleri arasındaki tartışma basında
geniş yer bulmuş ve nihayetinde de uzlaşma ile çözümlenmiştir.
Paris’te çıkan aylık İllustration mecmuası son nüshasında Kadın Birliğinin
teşebbüsle Sultanahmet meydanında yapılan miting münasebetiyle bir makale
yazmış ve Türk kadınlığının bu son muvaffakiyetini takdir ile anarak eski ve yeni
162
163
Milliyet, 5 Mayıs, 1930.
Cumhuriyet, 5 Mayıs 1930.
105
Türk arasında bir mukayese yapmıştır. Illustration’un bu yazısı Kadın Birliği’nde
memnuniyetle karşılanmıştır.164
1.6.2. Kadın Erkek Eşitliğine Dair Yeni Polemikler
Bu
dönemde
sütunlarından
eksik
kadın
erkek
olmuyordu.
eşitliği
Mesela
konusundaki
Milliyet
tartışmalar
“Kadınlar
Birliği
gazete
Reisi
Hanımlarımızın Askerlik Bile Yapabileceklerini Söylüyor” başlığı ile verdiği
haberde yeni bir tartışma başlatıyordu:
Bir refikimiz erkeklerle müsavi hak sahibi olan kadınlarımızın yol
vergisinden istisna edilmiş olmalarını doğru bulmayarak hanımlarımızdan da yol
vergisi alınması fikrini müdafaa ediyordu.
Dün kadınlar Birliğinde Latife Bekir Hanımın bu konudaki fikrini sorduk.
Latife Bekir Hanım diyor ki,
“Çalışan Hanımların yol vergisi vermelerine esas itibarı ile taraftarım. Yalnız
bu mükellefiyet çalışmayan ve nafakalarını kocalarından bekleyen kadınlara teşmil
edilmemelidir. Çünkü bu takdirde vergiyi gene erkek verecek demektir. Benim
fikrim şu.
Mademki erkeklerle her hususta müsavat iddiasında bulunuyoruz. Onlar gibi
vergide verebiliriz. Hatta sade vergi vermek değil, icabında ve bir davet vukuunda
askerlik mükellefiyetini de ifaya hazırız. Türk kadını öteden beri cephe arkasındaki
hizmetlere alışıktır.
Anadolu Savaşı’nda kadın sırtında cephane taşıdı. Hatta bizzat cephede
erkek gibi harp etti, rütbe aldı, şöhret temin etti ve kahramanlar sırasına girdi.
İhtiyaç halinde ve memleketin müdafaası lüzum gösterirse niçin bizde cepheye
gitmeyelim? Yalnız şüphe yok, bünyeleri zayıf ve cefaya mütehammil olmayanlarla
küçük çocukları olan kadınlar bu mükellefiyetten hariç tutulmalıdır. Kadın cepheye
gider, fakat bu mutlaka harp edecek demek değildir.”
Diğer taraftan Efzayiş Suat Hanım demiştir ki,
“Kadınlar asker mi olsun dediniz. Yooo! Biz sulhseveriz. Kan dökmekle
işimiz yok. Yalnız, memleketin müdafaası bunu icap ettirirse o başka.
O zaman canla başla cephede de çalışırız. Efzayiş Hanım burada hafifçe
duraklamış ve biraz sonra şunları ilave etmiştir.
164
Milliyet, 9 Mayıs 1930.
106
Dua edin de bütün dünya da kadınlar iktidar mevkiine geçsin! Hakiki sulha
ancak o zaman kavuşabileceğiz.”165
Bu tartışmalar devam ederken kadınlar bir taraftan da seçimlere
hazırlanıyorlardı.
Hanımlarımız İntihabada Hazırlanıyorlar
Kadın Birliği eylülde icra edilecek olan belediye intihabadında Birlik
azasından namzet tefrik edilmesini temin etmek üzere Halk Fırkasına müracaat
etmiştir.
Fırka bu intihabatta namzetleri meyanında esasen hanımlara yer vereceği ve
ayrıca kadınlar namına fırkada namzet gösterilmesi mevzu bahis olmayacağı için
birliğin teşebbüsü şayanı kabul görmemiştir.
Fakat birliğin vaziyeti?
Zaten Kadın Birliğinin tarzı teşekkül ve nizamnamesi yalnız kadınlığa ait
içtimai yardım ve hayır işleri ile meşgul olabilmesine müsait bulunduğu için (400)
azası ile bütün Türk kadınlığını temsilden bittabi çok uzak olan Birliğin intihabatta
gösterilecek namzetlerle iştigali ve intihabatta kadınlarla erkekler arasında sanki bir
fark varmış gibi hareket edilmesi hayretle karşılanmakta ve zait görülmektedir.
Esasen birlik azasının mühim bir kısmı da, bu teşekkülün konunun,
maksatları aleyhine çıkmalarının şiddetle karşısındadırlar.
Bu itibarla birliğin kongresi çok hararetli olacağı ve şimdiki idare heyetinin
çekilmeye mecbur edileceği anlaşılmaktadır.166
29 Mayıs tarihli Milliyet, Kadın Birliğinin senelik toplantısını yapacağı ile
ilgili bir habere gazetenin ilk sayfasında yer ayırmış.
“”Cemiyeti Belediye’de Kadın Azalar Seçilecek Kadınlar Birliğinin senelik
umumi kongresinin toplanacağı bilgisi, İdare Heyetinin daha önce toplanarak almış
oldukları toplantı kararının gazete haberinin yayımlanışından bir gün sonra saat 3’te
yapılacağının belirtildiği haberde yer almaktadır. Kadınların belediye seçimlerine
intihabadı ile ilgili bir haberin henüz resmi olarak birliğe işar olmasa da kadınların
bu konuyu araştırdıkları ifade edilmektedir.167
165
Milliyet, 19 Mayıs 1930.
Milliyet, 24 Mayıs 1930.
167
Milliyet, 29 Mayıs 1930.
166
107
31 Mayıs tarihli gazete ise kadınlar Birliğinin belirtilen gün de
toplanamadığını ve nedenlerini açıklamaktadır168.
Haberde, Kadınlar Birliğinin senelik umumi kongresinin hanım üyelerin
çoğunluğunun olmaması nedeniyle yapılamadığı belirtilmektedir.
169
Kadınlar
Birliğinin bazı kadınları belediye seçimleri için aday gösterdiği ile ilgili
duyumlarında, gerçek olmadığı açıklamalar arasında.
Aslında yeni belediye kanununda kadın ve erkek diye bir sınıflandırma
olmadığı, şartları uygun olan herkesin belediye azası olabileceği ifade edilmiştir.
Seçim zamanı geldiğinde C.H. Fırkası namzetlerini tespit ederken hanımlar arasında
da namzet gösterecektir.
Fakat bunun için fırka azası olmak şarttır. Her ne kadar fırkaya müracaat
eden hanımların muameleleri ikmal edilerek bilfiil aza olmamışlarsa da bu işte pek
yakında bitecektir.
Kadınlar Birliği Kongresi “Önüne Gelen Gazetecilere Çatıyor.” Allah için
görenler söylesin: hanımların tezahüratında topu topu 50 kadın mı vardı, yoksa
binlerce mi?
Kadınlar Birliği kongresi dün toplandı ve bermutat gazetecilere çattı.
Azası 400 küsuru geçen kadınlar birliğinin geçen hafta toplanması lazım
gelen kongresi ekseriyet temin edilemediği için toplanamamıştı. Hâlbuki dün
nizamname mucibince ekseriyet aranmasına lüzum olmadığından kongre açıldı. Bu
içtimaa 35 hanımla Birliğin erkek azasından Tahsin Hamdi Bey iştirak etmiştir.
Kongreye Reşide Hanım riyaset etmiş, heyeti idarenin senelik mesai raporu
okunmuştur. Raporda birliğe ait muhtelif işlerden bahsedildikten sonra, kadınlara
verilen intihap hakkı dolayısı ile hanımlar tarafından yapılan tezahürattan bahseden
gazetelerin neşriyatı hilafı hakikat olduğu, bu tezahürata binlerce kadının iştirak
ettiği zikrolunmaktadır. Mamafih Latife Bekir Hanım bu cihetin sehven rapora
geçtiğini söylemiştir. Rapor okunduktan sonra söz alan Tahsin Hamdi Bey erkek
azaya söz hakkı verildiği gibi seçim hakkı da verilmesini istemiştir. Fakat hanımlar
bu teklifi kabule yanaşmadıkları için Tahsin Hamdi Bey gerek kendi teklifinin,
gerek bunun reddedilmesinin zapta geçmesini istemiş ve geçirilmiştir. Daha sonra
Gazi Hazretleri ile Büyük millet Meclisi riyasetine ve başvekâlete tazimat telgrafları
168
169
Milliyet, 31 Mayıs 1930.
Üye sayısı 400 iken, katılım 100 hanım civarında olmuştur.
108
çekilmesi karar altına alınmıştır. Müteakiben mevcut 35 aza,11 kişiden oluşan yeni
heyeti arasından intihap etmiş ve yeni heyet şu suretle teşekkül etmiştir.
Latife Bekir, Efzayiş Suat, Aliye Esat, Mediha, Saime Faik, Lamia Refik,
Aliye Halit Fahri, Reşide, Semiha Rauf, hâkim Beyhan ve Halide Nusret
Hanımlar.170
Bu arada yaklaşan belediye seçimleri ile hazırlıklar devam etmekte ve
kadınların adaylığı konusu basının önem verdiği haberler arasında yer almaktaydı.
Namzetler Hazır Gibi! Kadınlar Birliği Önümüzdeki İntihabada Hazır Mı?
Efzayiş ve Lamia Refik hanımların namzetliği muhakkak gibi imiş.
Kadın Birliği bayramdan sonra sık sık içtimalar akdederek Kadın
Belediyeciliği ve belediye intihabadında kadın mevzuları etrafında tetkiklerine
devam edecektir. Birlik mahafilin de İstanbul Umumi Meclisinde şehrimiz
hanımlarını temsil edecek kadın azanın miktarı hakkında henüz kati malumat
yoktur. Mamafih Kadın Birliği resmi mahiyette olmamakla beraber namzetlerini
tespit etmiş gibidir.
Bilhassa Efzayiş Suat Hanımın namzetliğine tahakkuk etmiş nazarı ile
bakılmaktadır. Diğer taraftan Lamia Refik hanımında ismi namzetler arasında
zikredilmektedir. Kadın Birliğinin bugünkü binası adedi gittikçe artan azaların hep
bir arada toplanışına müsait olmadığı düşünülerek Birliğin diğer bir mahalle nakli
düşünülmektedir.
Söylentilere göre,
Kadın Birliğinin azası arasında Vilayetle Emanetin
tevhidinden sonra boşalacak olan Emanet binasının Kadın Birliğine tahsisi hakkında
kuvvetli bir temayül mevcuttur. Bu takdirde Birlik şimdikinden pek farklı şerait
içinde çalışmak imkânını bulacaktır.
1.7. Serbest Cumhuriyet Fırkasının Kurulması ve Kadınların Katıldığı
İlk Seçimlerin Yapılması
Milli Mücadele kazanıldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa Meclisteki
Müdafaa-i Hukuk grubunu bir parti çatısı altında toplamaya karar vermiş ve bunun
neticesinde 9 Eylül 1923 tarihinde, kurulması düşünülen Halk Fırkası’nın
nizamnamesi kabul edilmişti. Halk Fırkası ise resmen 11 Eylül 1923’de kuruldu.
Bununla beraber simgesel bir önemi olan 9 Eylül Fırka’nın kuruluş günü olarak
170
Milliyet, 9 Haziran 1930.
109
kabul edildi171. Halk Fırkası’nın Genel Başkanı Mustafa Kemal Paşa idi.
Cumhuriyetin ilanı ile beraber Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı seçildi. Bundan
sonra Mustafa Kemal Paşa’nın Halk Fırkası reisliği devam ettiyse de partiyi fiili
olarak İsmet Paşa idare etti172.
1.7.1. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Kurulması
1930 yılına gelindiğinde ülkede sıkıntıların artması Atatürk’ün yeni
arayışlara girmesine yol açtı ve Serbest Fırka’nın kurulması gündeme geldi173.
Serbest Fırka’nın kurulmasında ülkenin içinde bulunduğu vaziyet ve iç sebepler çok
önemli bir yer tutmaktadır. İç sebepler ekonomik ve siyasi nedenler olarak iki
başlıkta toplanabilir. Türkiye, 1929–1930 yıllarında çok ağır mali, iktisadi ve siyasi
buhranlar geçirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde patlak veren ekonomik
buhran bütün Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de etkisini göstermişti. Dünya
buhranının Türkiye’deki en önemli sonuçlarından biri dış ticaret hadlerindeki
bozulma, ithalat hacmindeki ani daralma ve bütçe gelirlerinin önemli oranda düşüşü
idi174.
Serbest Fırka’nın kuruluşunda ülkenin içinde bulunduğu siyasi ortamın da
önemli
payı
vardı.
Atatürk
Cumhuriyet
Halk
Fırkası’nın
politikalarının
başarısızlığının farkında idi. Nitekim 1930 yılında yaptığı bir yurt gezisinde yanında
bulunan Hasan Rıza Soyak’a düşündüklerini şöyle ifade etmişti: “Bunalıyorum
çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum. Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde
mütemadiyen şikâyet, dert dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir
171
Yakınçağ Türkiye Tarihi 1908–1980, haz. Sina Akşin, İstanbul, 1993 s.132; Cumhuriyet Halk
Fırkası için ayrıca bk. Hikmet Bila, CHP, İstanbul 1999.
172
Tek parti idaresinin devam ettiği bir dönemde,1924 yazında, bir takım rüşvet ve yolsuzluk
olaylarının basına yansıması meclisteki muhalefeti harekete geçirmişti. Bu ortamda Atatürk TBMM
üyeliği ile askerliğin bağdaşmayacağını gerekçe göstererek meclisteki paşalara ya milletvekilliğini ya
da askerliği tercih etmeleri gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Refet, Ali Fuat, Kazım Karabekir ve
Cafer Tayyar paşalar milletvekilliğini tercih edip ordudan ayrıldılar. Mecliste güçlü bir muhalefet
oluştu. Bazı milletvekillerinin de Halk Fırkası’ndan ayrılması üzerine 29 milletvekili 17 Kasım
1924’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Kazım Karabekir Genel Başkan,
Adnan(Adıvar) ve Rauf(Orbay) Beyler Genel Başkan Yardımcısı, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Genel
Sekreter oldular. İsminin başında “Cumhuriyet” kelimesinin yer alacağı bir siyasi parti kurulma
hazırlıklarının başlamasını Halk Fırkası tepkiyle karşılamıştı. Bu sebeple 10 Kasım 1924 tarihinde
toplanan fırka grubu partinin adını Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirdi. Terakkiperver fırkası
dini fikirler ve inançlara saygılı olacağını belirtmiş ve liberalizmi savunmuştur. Cumhuriyet Halk
Fırkası bu görüşlere tepki göstermiştir. Şeyh Sait ayaklanmasının çıkışından sonra çıkartılan Takrir-i
Sükûn kanunu gereği irticayı körüklediği ileri sürülen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 3 Haziran
1925 tarihinde kapatıldı. Bk. Cezmi Eraslan, “Siyasal Alanda Yeniden Yapılanma”, İmparatorluktan
Ulus Devlete Türk İnkılâp Tarihi, ed. Cemil Öztürk, Ankara 2005, s.184–185.
173
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1984, s.573–574.
174
Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923–1950), Ankara 1986, s. 207.
110
perişanlık içinde. Ferahlatıcı az şeye rastlıyoruz. Maalesef memleketin hakiki
durumu bu işte… Memurlarımız henüz istenilen seviyede ve kalitede değil, çoğu
kifayetsiz ve şaşkın. Büyük istidatlara malik olan halkımız ise kendisine mukaddes
akideler şeklinde teklin edilen bir sürü batıl görüş ve inanışların tesiri altında
uyuşmuş kalmış.”175
Bu düşünceleri seslendiren Atatürk’ün bir arayış içinde olduğu anlaşılıyordu.
Üstelik Atatürk’ün gözünde tek partili sistem özel şartların bir gereğinden
uygulanıyordu. Yoksa onun için çok partili sistem daha geçerli idi. Bu sebeple,
ülkenin içinde bulunduğu durum da göz önüne alındığında, Atatürk’ün yeni bir parti
kurulması çabalarına girmesi doğal görünüyor. Atatürk bu iş için en uygun kişi
olarak da eski Başbakanlardan ve o sırada Paris büyükelçiliği görevini yürütmekte
olan Fethi Bey’i176 seçmişti.
Serbest Fırka’nın kuruluşu hakkındaki gelişmeleri Fethi Bey anılarında şöyle
anlatıyor: “1930 senesi 22 Temmuz’unda Paris’ten İstanbul’a gelmiştim. Geldiğim
gün Yalova’da bulunan Gazi Hazretlerine telgraf çekerek hürmetlerimi arz etmek
üzere Yalova’ya gitmeme müsaadelerini rica ettim. Derhal iltifatla cevap verdiler.
Ertesi günü Akşamı Gazi’nin yanında bulunuyordum. Ertesi günü eski arkadaşım
Rize mebusu Fuat Bey’le görüştüm. Genel durumdan ve memleketin durumundan
söz ettik. Kendisinin İsmet Paşa hükümetinden pek şikâyetçi olduğunu öğrendim.
Memleketin her tarafından yükselen şikâyetlerin Gazi’nin en yakını bulunanlar
arasında bile söylene gelmesine, buna rağmen İsmet Paşa hükümetinin devam
etmekte olmasına hayret ettim. Fuat Bey’le konuşmamada Gazi’nin bir muhalif fırka
kurulması fikrinde olduğunu anladım. İsmet Paşa hükümetinden bunalmış, bıkmış
olan halkın, bu tahammülü aşan durumdan kurtulmak için bir değişikliğe şiddetle
ihtiyacı vardı. 24 Temmuz günü Gazi bana Yalova’daki çiftliklerini gezdirdi.
Memleket meselelerinden konuştuk. Sonraki günlerde bir Akşam yemeğinden sonra
Gazi sofradakilere izin verdi. Ben de kalkmak istedim fakat bana kal işareti yaptı.
Kazım Paşa da orada kaldı. Üçümüz yapmış olduğumuz sohbette halkın hükümetten
olan şikâyetlerinden söz ettik.
175
Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Ankara 1973, c.II, s.207.
Ali Fethi Okyar Mustafa Kemal Atatürk’ün gençlik yıllarından bu yana daima beraber olduğu en
eski ve samimi bir dava ve mücadele arkadaşıdır. Atatürk ve Okyar arasındaki bu köklü dava ve
mücadele birliği harp Akademisi sıralarında başlamış, İttihat ve Terakki Cemiyeti saflarında,
Trablusgarp ve Balkan cephelerinde devam etmiştir. Sonraki yıllarda Ali Fethi Bey iki defa
Atatürk’ün Başbakanlığını da yapmıştır. Bu iki dost 1918 yılında beraberce Minber adlı bir gazete de
çıkarmışlardır. Bkz. Fethi Tevetoğlu, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete: Minber”, Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi”, yıl 1988, sayı 13,s.183–193.
176
111
Gazi – Bunun çaresi nedir? Hükümet adamları elbette işi iyi yapmak için
çalışıyorlar fakat uygulamada noksanlar görülüyor. Bu noksanları nasıl gidermeli
dedi. Ben de bunların yok edilmesi için meclisin vazife yapması gerektiğini
söyledim. Gazi bir an düşündü, sonra yüzüme dikkatle baktı.
Ben bunun çaresini buldum. Memlekette muhalif fırka kurmak lazımdır.
Böyle bir fırka vücuda gelirse mecliste münakaşa daha serbest olur. Mesela siz
böyle bir fırkanın başına geçerseniz bildiklerinizi mecliste serbestçe söylersiniz. Bu
suretle uygulamada görülen birçok hatanın da önünü almak mümkün olur.“177
Görüldüğü gibi yeni bir parti kurulmasına bizzat Atatürk önderlik ediyordu.
Fakat Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkası’nın başında kalacak olması onunla
rekabet etmek zorunda kalacağı endişesiyle Fethi Bey’i korkutuyordu. Fakat Atatürk
bu konuda güvence verdiği gibi şu sözleri ile de iki parti arasında tarafsızlığını nasıl
koruyacağını ortaya koydu: “Cumhuriyet Halk Fırkası reisleriyle çok mücadele
edeceğinizi tahmin ediyorum. Fakat ben Cumhuriyet esaslarının kuvvetlenmesini
temin edecek olan bu mücadelelere memnuniyetle müsaade edeceğim ve şimdiden
söyleyebilirim ki, en kavgalı olduğunuz geceler sizi soframda birleştireceğim. Ayrı
ayrı her birinize soracağım. Sen ne dedin ve ne için dedin? Senin cevabın ne idi?
Neye isnat ediyordun? Bu günden itiraf ederim ki, bu benim için yüksek bir zevk
olacaktır”178. Atatürk bu güvencenin yanında, kız kardeşi Makbule Hanım ve yakını
çevresinden bazı kişilerin de partiye katılacakları sözünü vermişti. Nitekim ilk
planda Kütahya mebusu Nuri (Conker) Bey’le Erzurum mebusu Tahsin (Uzer)
Bey’e yeni fırkaya katılmalarını söyledi Onlar da emredersiniz paşam diyerek kabul
ettiler. Daha sonra yine Atatürk’ün emriyle Kars mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey ve
Aydın mebusu Reşid Galip Bey fırkaya intisap ettiler.
Yeni partinin kurulacağı ile ilgili haberi Cumhuriyet gazetesi “Fethi Bey yeni
fırka yapıyor” başlığı ile duyurmuştu. Haberin devamında konu şu şekilde ele
alınmıştı: “Dün şayi olan bir habere göre Paris Büyükelçimiz Fethi Bey sefaretten
istifa ederek dâhili siyasetle meşgul olacak ve bu maksatla yeni bir fırka teşkil
edecektir. Yeni fırka, Cumhuriyet Halk Fırkası umdelerine benzeyen, fakat
tatbikatta başka şekil ve tarzda kullanmayı hedefleyen bir program ile çalışacak ve
bilhassa memleketin iktisadi vaziyet ve idaresi ile fazla meşgul olacaktır. Fethi Bey
yeni fırkanın başında çalışacaktır. Fırkanın teşekkülü ve faaliyete geçmesi birkaç
177
178
Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, yay. haz. Cemal Kutay, İstanbul 1980, s. 377–388.
Cumhuriyet, 11 Ağustos 1930.
112
günlük bir mesele olarak telakki edilmektedir. Yeni fırka Cumhuriyet Halk
Fırkasına muhalefet edecektir. Gerçekten de Fethi Bey’in bugün İsmet Paşa
tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası ile idare tarzı itibariyle bazı bakış açısı
farklarını tecelli ettire gelmiş olduğu zaten malum bir keyfiyettir. Kendisinin
memleket idaresinde sarih bir bakış açısı göstermeyi ve bu maksatla yeni bir fırka
teşkilini tercih ettiği anlaşılmaktadır. Fethi bey bugünlerde fırkasının teşkili
hazırlıklarını yapmakla meşguldür. Mecliste bir muhalefet fırkasının teşkili
Cumhuriyet Halk Fırkasınca da iyi niyetle karşılanacaktır. Muhakkak olan şudur.
Fethi Bey fırkasıyla Meclis şimdiye kadarki farklı vaziyetinden kurtularak
önümüzdeki toplantılarda canlı müzakerelere sahne olmaya başlayacaktır.”179
Yeni partinin kuruluşu bu şekilde gazete haberleri aracılığı ile kamuoyuna
duyurulmuştu. Sonraki günlerde gazete sayfalarında yeni kurulacak partinin sık sık
yer aldığı görülecektir. Nitekim haberin duyulmasının ertesi günü Fethi Bey vermiş
olduğu bir beyanatta “her şeyden evvel müzmin hale gelen iktisat buhranına çare
arayacağız. Mecliste hükümeti açıkça tenkit edeceğiz” diyordu. Buna karşılık
Başbakan İsmet Paşa da gelişmelerden rahatsız olmadığını vurgulamak amacıyla şu
demeci vermişti: “Biz yaptıklarımızı bilerek ve inanarak takip eden adamlarız. Fethi
Bey’in teşebbüsünü sevinçle karşılarım.”180
Fethi Bey’in ifadelerinden de anlaşıldığı gibi yeni partinin kurulmasına yol
açan sebeplerin en önde geleni iktisadi vaziyetin bozukluğu idi. Bu arada Atatürk’ün
yönlendirmesi ile bazı milletvekillerinin yeni partiye katılmaları söz konusu idi.
Nitekim bunların kimler olacağı konusunda gazete sütunlarında birçok haber
çıkıyordu.
Yeni parti kurulmasına karar verilmiş olmakla beraber ismi henüz
belirlenmemişti. Bu konuda da Atatürk öncülük yaptı. Hazırlık çalışmalarının
sürdüğü bir sırada Fethi Bey’in yanına gelerek “Sizin fırkanızın ismini buldum.
Serbest Cumhuriyet Fırkası. Bu isme ne dersiniz” dedi? İsim Fethi Bey’in hoşuna
gitmişti. Hemen benimsedi ve kabul ettiğini söyledi181.
Hazırlıklar tamamlandığında yeni parti programını kamuoyuna duyurdu.
Yeni fırka Halk Fırkası’nın sol cenahında liberal, laik, Cumhuriyetçi bir parti
olacaktı. Programda, Anayasa’ya dayanan temel ilkelerden söz edildikten sonra,
179
Cumhuriyet, 9 Ağustos 1930.
Cumhuriyet, 10 Ağustos 1930.
181
Okyar, a.g.e.,s. 406.
180
113
özel girişimciliğe verilen önem özellikle vurgulanmıştı. Programa göre, özel
girişimciliğin kendi yasaları doğrultusunda işleyecek olan ekonomiye, devlet ancak
özel girişimciliğin yapamadığı işler açısından müdahale edebilecekti. Diğer yandan
sermayenin teşvik edilmesi programın önemli bir ilkesini oluşturuyordu. Programda
ayrıca, yabancı girişimcilere güven sağlanması, dış finans çevreleri ile iyi geçinecek
doğrultuda çalışmalar yapılması hükümleri yer alıyordu. Programda vergilerin
ağırlığından da söz edilerek bunların halk nazarındaki olumsuz etkilerden
bahsediliyordu.182
Serbest Cumhuriyet Fırkası 12 Ağustos 1930 tarihinde resmen kuruldu.
Cumhuriyet Halk Fırkası pek tepki vermese de gelişmelerden rahatsızdı.
Memleketteki kötü gidişatın onlar da farkındaydılar ve halkın yeni partiye teveccüh
göstermesinden endişe ediyorlardı. Bu sebeple yeni partiye fazla destek olmadıkları
gibi gazetelerin önemli bir bölümü Serbest Fırka’nın aleyhine geçmişti.
Buna karşılık Serbest Cumhuriyet Fırkası teşkilatlanma faaliyetlerine hız
vermişti. Bu arada Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan Serbest Cumhuriyet Fırkası’na
geçecek milletvekillerinin sayısı da tartışma konusu olmuştu. Fethi Bey meclis üye
tamsayısının üçte biri olarak 120 milletvekili istemiş, Atatürk’ün araya girmesiyle
70 milletvekilinde anlaşılmıştı.183 İlk aşamada Cumhurbaşkanı’nın seçtiği 14
milletvekilinin Serbest Cumhuriyet Fırkası’na geçmesine izin verildi. Esas itibariyle
halk fırkaya büyük ilgi göstermişti. Serbest girişim, tekellerin kaldırılması ve ifade
özgürlüğü gibi konulara ağırlık veren partiye kuruluşundan itibaren 12 gün içinde
130 bin kişi üye olmak için başvurmuştu.184
Serbest Fırkaya katılan 14 kadar milletvekilleri yanında, Atatürk bu partiye
kız kardeşi Makbule (Atadan) Hanım’ı da üye yapmıştı. Makbule Hanım partinin
idare heyetinde yer alıyordu.185
24 Ağustos’ta Serbest Fırkaya giren Makbule
Hanım bu vesile ile gazetecilere görüşlerini şöyle beyan etmişti: “Yüksek
maksatlarla ve millete, memlekete büyük hizmetler emelleriyle Serbest Cumhuriyet
Fırkası teşekkül etti. Bu fırkanın milletin, memleketin bütün ihtiyaçlarını düşüneceği
ve rahata ulaştıracağı kanaatiyle ve Ali Fethi Bey’efendiye olan büyük itimadım
dolayısıyla intisap ettim. İki fırka yekdiğerinin düşmanı değil, kardeşidir.
182
Cumhuriyet, 13 Ağustos 1930.
Okyar, a.g.e., s.416-417.
184
Turgay Uzun, “Atatürk Dönemi Muhalefet Hareketleri”, Türkler, Ankara 2002, c.16, s.575.
185
Abdülhamit Avşar, Bir Partinin Kapanmasında Basının Rolü Serbest Cumhuriyet Fırkası,
İstanbul 1988, s. 65.
183
114
Birbirlerinin hatalarını görürler ve tashih ederlerse hedefe daha çabuk vasıl oluruz.
Bugün kadınlık erkeklik meselesi yoktur, vatan meselesi vardır. Bugün için bu kadar
kâfidir.”186
1.7.2. Kadınların Katıldığı İlk Seçimin Yapılması
1930 yılında yapılan Belediye seçimleri iki yönden önem taşıyordu.
Öncelikle, kadınlar ilk defa olarak bu seçimlerde seçme ve seçilme hakkını
kullanacaklardı. Bunun yanında, Cumhuriyet döneminde ilk defa birden fazla
partinin katıldığı bir seçim yapılacaktı. Belediye seçimleri o dönemin yasaları gereği
tek bir günde gerçekleştirilmiyor, her vilayette belirli bir zaman dilimi içinde
yapılıyordu. Bu çerçevede seçimler 1930 yılı Eylül başından başlayarak Ekim’in
20’sine kadar sürdü. Serbest Fırka sert bir muhalefet yapıyor, buna karşılık seçimleri
kaybetmekten çekinen Cumhuriyet Halk Fırkası devlet imkânlarını da kullanarak
olanca gücüyle seçimlere asılıyordu. Propaganda konuşmaları yoğun tartışmalar
arasında geçiyor, taraflar birbirlerini suçluyorlardı. İlginç noktalardan biri şu idi.
Kadınların bu seçimlerde ilk defa seçilecek ve oy kullanacak olması propaganda
konuşmalarında rağbet gören bir unsur olmamış, genellikle bu konu görmezlikten
gelinmişti. Karşılıklı suçlamalar arasında yapılan seçimlerin sonucunda Serbest
Cumhuriyet Fırkası Ege ve Trakya’da İzmir, Aydın, Manisa ve Edirne gibi
vilayetlere bağlı yerlerde 40 civarında belediye başkanlığını kazandı. Serbest
Fırka’nın belediye başkanlığını kazandığı önemli bir merkez Samsun olmuştu. Yine
ilginç noktalardan biri, Samsun’da Serbest Fırka’ya verilen 3200 oyun 2500’ünün
kadınlar tarafından kullanılmasıydı.187 Cemil Koçak’ın eserinde yer alan bir
beyannameden anlaşıldığına göre, bu seçimlerde Sabiha Zekeriya (Sertel) Hanım da
İstanbul şehir meclisi için bağımsız olarak adaylığını koymuştu.188
186
Cumhuriyet, 24 Ağustos 1930.
Cemil Koçak, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası, İstanbul 2006, s.338–340.
188
C.Koçak, a.g.e. s. 271.
187
115
II. BÖLÜM
TÜRK
KADINININ
MİLLETVEKİLİ
SEÇME
VE
SEÇİLME
HAKKINI KAZANMASI
Siyasi haklar ve onların uygulanması tarihin seyri içinde ve her coğrafi
bölgede çeşitli safhalar gösterir. Çünkü siyasi hak devlet şekli ile doğrudan doğruya
ilgilidir. “Devlet bir milletin hukuki şahsiyetidir” dendiği zaman bunun içinde kadın
ve erkek topluluğunun milleti teşkil ettiği anlaşılır. Demokratik prensibin en canlı
unsuru bütün milleti, erkek ve kadının temsil etmesidir. Buna göre kanun karşısında,
sosyal sınıf tanımayan demokratik prensip, millet fertleri arasında erkek ve kadın
vatandaşlara eşit şartlara göre tanımaya mecburdur. Bu nedenle Türkiye
Cumhuriyetinde bu haklar kanunlaşmış ve tarihi seyrini tamamlamıştır.
3 Nisan 1930 Belediye, 26 Ekim 1933’de çıkan köy kanununda muhtar, 5
Aralık 1934’de Milletvekili Seçimi Kanunu ile seçme ve seçilme hakları Türk
kadınlarına tanınmıştır. Böylece siyasi alanda Türk kadını hemen bütün haklara
sahip olabilmiştir. Bu, şüphe yok ki büyük bir İnkılâp hareketi idi. Çünkü kadın da
devlet ve hükümet işlerinde sözü geçer ve idarede katkısı olur bir durum kazanmıştı.
Bu kanunlar Atatürk’ün isteği ve İsmet İnönü hükümetlerinin teklifi ile TBM
Meclisinde müzakere edildiği zaman, fikirlerini açıklayan milletvekilleri olumlu
beyanlarda bulunmuşlardır. Atatürk, bu konu için gerek hükümet üyeleri, gerekse
çevresinde bulunanlarla konuşmalar yaparken, herkesin fikrine önem vermekle
beraber taraftar olanlarla olmayanları karşılıklı konuşturmuştur. Çünkü bir bakıma
Türk kadınının henüz bu hakları kullanacak durumda olmadığını söyleyenler vardı.
Bu tartışmalar ilgi çekici idi. 189
189
A.Afet İnan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Ankara 1977, ikinci baskı, s.170.
116
2.1. Türk Kadınına Muhtar Seçilme Hakkı Verilmesi ve Basına
Yansımaları
Türk kadını 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını
kazanmış ve bundan sonra tartışmalar daha çok milletvekili seçme ve seçilme hakkı
üzerinde yoğunlaşmıştı. Fakat bu arada yeni bir gelişme yaşanarak 1933 yılında
Samsun’da yapılan yerel seçimde iki kadın belediye meclisine seçilmişti. O yıllar
için önemli bir gelişme sayılabilecek bu olay Akşam gazetesi tarafından şöyle
duyurulmuştu:
Memleket Haberleri
Havzada Belediye İşleri
Yeni Seçilen Belediye Heyeti
Bir sürü çirkin dedikodulara yol veren Havza Belediye işleri, mülkiye
müfettişi Şevki Bey’in teftişinden sonra yeni bir safhaya girmiş ve infisah eden
heyetin yerine yeniden intihap yapılmıştı.
Son intihapta, şimdiye kadar belediye işlerinde bulunmamış yeni simalar iş
başına getirildiği gibi bu arada iki de münevver ve kıymetli hanım aza olarak
seçilmiştir. Müttefikan seçilen bu hanımlar, kaymakam, Kadir Bey’in refikası
Saadet, Doktor Veysi Tevfik Bey’in refikası Faika Hanımlardır. Memleket işleri
hakkında derin bilgileri olan bu iki hanımın belediye azalığına seçilmesi, tarihte ilk
müdafaai hukuk teşkilatını yapmak gibi büyük ve eşsiz bir şeref taşıyan Havzalıların
inkılâptaki vazifelerini nasıl anladıklarının canlı bir örneğidir. Yeni heyetin
reisliğine evvelce Merzifon Belediye reisliğini yapmış olan Şehirlizade Feyzi Bey
seçilmiştir.190
1933 yılı 26 Ekim’inde kadınların muhtar olabilmelerine dair kanun
çıkarıldı. Yeni kanun kadınlar tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Konunun
Cumhuriyet gazetesi tarafından ele alınışı şöyle olmuştur: “Köy kadınına muhtar
olmak hakkını veren kanunun kabulü dolayısı ile Kadın Birliği tarafından Reisi
Cumhur Hz. ne, Büyük Millet Meclisi Riyasetine, İsmet Paşa Hz. ne, Fırka kâtibi
umumiliğine, Dâhiliye Vekâletine teşekkür telgrafları çekilmiştir.
Cumhuriyetin 10. yıldönümü bayramının birinci günü Kadın Birliği
Taksim’deki
Cumhuriyet abidesine bir çelenk koymuş, ikinci günü de
Darülaceze’deki çocuklara çikolata ve pasta dağıtmıştır.”191
190
191
Akşam, 16 Ağustos 1933.
Cumhuriyet, 1 Kasım 1933.
117
Bu arada aynı gazetede kadınlarla ilgili bir yazı dizisi günlerce sürmüştür:
“Kadın Asker Olabilir mi”?
Doktor, operatör Nadire Sadi Hanım, kadınların pekâlâ asker olabilecekleri
fikrinde olduğunu söylemektedir.192
Muhtarlık seçimlerinde kadınların da yer alması ile ilgili yasa değişiklikleri
basında çok fazla haber konusu yapılmamıştır. Haberler daha çok seçim sonrasında
seçilen muhtar kadınlar hakkındadır. Bu çerçevede “ Bir hanım Çine Kazası Muhtarı
oldu” başlığı ile muhtar seçilen ilk kadından söz edilmektedir:
“Çine Kazası Karpuzlu nahiyesi Demir dere köyü muhtarlığına intihap edilen
Gül Hanım intihabı münasebeti ile Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey’e aşağıdaki
telgrafı göndermiştir.
Çok derin saygı ve sonsuz bağlılıklarımla Karpuzlu Nahiyesi kadınlığının
şükran ve azim hislerini arz etmekle bahtiyarım”.
Şükrü Kaya Bey’in bu el yazısına verdiği cevap şudur:
‘Türkiye’de ilk kadın muhtarı olarak seçilmenizden dolayı sizi tebrik eder ve
muvaffakiyetler dilerim’.
Dâhiliye Vekili
Şükrü Kaya193
Bir kadının ilk defa muhtar seçilmesi Cumhuriyet gazetesi tarafından sonraki
günlerde de haber konusu yapılmıştır:
Bir Hanım Çine Kazası Muhtarı Oldu
“Son günlerde Millet Meclisinden çıkan bir kanunla İhtiyar heyetleri
intihabında kadınlarımızın da rey vermeleri ve intihap edilmeleri kabul olunmuştu.
Kanunun mevkii meriyete geçmesini müteakip ilk defa garbi Anadolu’nun kuytu bir
köşesinde Çine Kazasına bağlı Karpuzlu nahiyesinin merkezi olan Demirci dere
köyünde ve köylülerden “Gül” Hanım isminde 30 yaşında bir Türk kadını birinci
muhtar seçilmişti. Gül Hanım ilk mektep tahsili görmüş ve millet tahsili görmüş ve
Millet Mekteplerinde Türk harfleri ile de okuyup yazmayı öğrenmiştir. Gül
Hanımının muhtar intihap edildiği gün köy halkı davul ve zurnalarla intihap yerine
gelmişlerdir. İntihap köy için adeta bayram olmuştur.”194
192
Cumhuriyet, 9 Kasım 1933.
Cumhuriyet, 9 Kasım 1933.
194
Cumhuriyet, 15 Kasım 1933.
193
118
Kadın asker olabilir mi sorusuna cevap arayışları sonraki günlerde de
sürmüştür. Felsefe Hocası Nezahat Hanım bu soruya “Kadın temsil hakkını haiz
olmalı, fakat asker olmamalı” diyerek cevap vermiştir. Nezahat Hanımın konu
hakkındaki açıklamaları da siyaset ve askerlik arasında kurulan bağı göstermesi
açısından iyi bir örnektir:
…erkeğin kadından her itibarla daha büyük bir muvaffakiyetle yapacağı
askerlik vazifesi, eğer kendisine temsil hakkını veriyorsa, kadının da evlat
yetiştirmesi ve onu vatanın mukadderatında yer tutan bir millet ferdi olarak
hazırlaması da erkeğin askerlik vazifesine muadildir. Askerlik kadar ağır ve
mesuliyetli olan bu vazife umarım ki ergeç dünya yüzünde kadının temsil hakkını
kendiliğinden meydana çıkaracaktır. Nitekim bazı cemiyetlerde bu adımlarda
atılmamış değildir. Cumhuriyet rejimimizin kadına belediye ve hatta muhtar intihabı
hakkını (seçmek, seçilmek) verdiği gibi temsil hakkını vereceğini de kuvvetle
istidlal edebiliriz. Yeter ki doktor, mühendis, hâkim ve ilah… Olan kadın daha az
muvaffakiyetle yapacağı askerlik vazifesinden daha fazla muvaffakiyetle başaracağı
millet mümessilliği ülküsünü yakından kavramış olsun. Gene bana kalırsa millet
hâkimiyetine iştirak ettikçe kadın çalışabileceği ve randımanı fazla olan bir sahada
çalışmakla vatan müdafaasına asker üniforması ile değil, belki uzviyetinden kuvvetli
olan memuriyeti ile zekâsı ile koşmuş olur.195
Kadın
ve
erkek
arasındaki
eşitliğin
sadece
siyasi
katılımla
sınırlandırılamayacağı, ekonomik, sosyal ve diğer bütün alanlarda da sağlanması
gerektiği konusu ile ilgili bir haber dönem basınında yer almaktadır.
Nitekim “Yol Vergisi, Kadınların da Tabii Olması Düşünülüyor” başlıklı
haber bununla ilgilidir:
“Memleketimizde kadınlar birçok işlerde erkekle aynı hukuka nail oldular.
Erkeklerin çalıştıkları hemen bütün sahalarda vazife alıyorlar. Hatta asker olmaları
bile mevzuu bahs ediliyor, bu yolda teşebbüsleri düşünülüyor.
Kadınların erkekle musavi hukuka sahip olmasına mukabil erkeklere ait
mükellefiyetlerden uzakta kalmaları nazarı dikkati celbetmiş ve bazı makamlar bu
hususta teşebbüse girişmeye karar vermişlerdir.
Şimdiki halde düşünülen, kadınların yol vergisine tabii olmalarıdır. Bu vergi
on sekiz yaşından altmış yaşına kadar olan erkeklere mahsustur. On sekizden aşağı,
195
Cumhuriyet, 18 Kasım 1933.
119
altmıştan yukarı olanlarla muhtaç olduğu tahakkuk eden malul olanlar ve birde
kadınlar vergiden istisna edilmektedir.”196
2.2. Kadınlara Milletvekili Olma İmkânı Sağlayan Yasanın Çıkması
Kadınların milletvekili olabilmelerine yönelik değişikliklerin gerçekleşmesi
uzun bir çalışma gerektirmiştir.
Esas itibariyle öteden beri, kadınların milletvekili seçmesi ve seçilmesi
konusunda talep ve tartışmalar sürmekteydi. En nihayetinde. 1934 yılında Mustafa
Kemal ile Başbakan İsmet İnönü bütün gece çalıştılar. Şafakla birlikte Atatürk
A.Afet İnan’ı uyandırdı. İsmet İnönü’yle birlikte A. Afet İnan’ın kendisini
beklemekte olduğu kitaplığa giren Atatürk, ona şunu söyledi: “İnönü’nün elini öp ve
teşekkür et.” Şaşıran A. Afet İnan nedenini sorunca Gazi şöyle açıkladı: “Genel
seçimlerde kadınlara oy kullanma ve seçilme hakkı verilmesini hükümet Büyük
Millet Meclisi’ne” teklif edecek197”
Bu gelişme üzerine Anaya değişiklik teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
sunuldu. 5 Aralık 1934’te Anayasasının 10. ve 11. maddeleri değiştirilerek her Türk
kadınına 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkı verildi.
198
Anayasa
değişiklikleri şöyledir;
10. Madde : “22 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçmek hakkını
haizdir”
11. Madde : “30 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçilebilir”199
Bu Anayasa değişiklikleri çerçevesinde İntihab-ı Mebusan Kanunu’nda
(Milletvekili Seçimi Kanunu) 11 Aralık 1934 tarihinde yapılan değişikliklerle
anayasayla tanınmış olan bu haklar seçim kanunuyla da düzenlenmiştir.200
196
Cumhuriyet, 27 Kasım 1933.
Bertrand Caporal, Kemalizm ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını,(1919–1970), Ankara, 1982, s.
699–700.
198
Aslında kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olması 1924 Anayasa’sı
hazırlanırken de söz konusu olmuştu. O dönemde seçme ve seçilme hakkı ile ilgili olarak iki temel
öngörü vardı: Birincisi “18 yaşını bitiren her erkek Türk mebus seçme hakkına sahiptir”, ikincisi ise,
“30 yaşını bitiren her erkek Türk mebus seçilme hakkına sahiptir” şeklinde idi. Bu öngörüler
Anayasa komisyonu’nda görüşülürken sözü edilen haklar “Her Türk” için geçerlidir şeklinde
düzenleme yapıldı. Böylece kadınların da seçme ve seçilme hakkına sahip olmasına imkân
sağlanacaktı. Fakat TBMM genel kurulunda bu hakların şimdilik yalnız erkeklere tanınması fikri ağır
basmış ve maddeler bu yönde değiştirilmiştir. Dolayısı ile kadınlar o dönemde siyasal hak temin
etmekten yoksun kalmışlardır. Bk. Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul 1997,
s.297.
199
Afet İnan, a.g.e, s.145.
197
120
Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinde en büyük rolü
oynayan Atatürk’ün bu konuya ilişkin görüşleri şöyledir;
“Bu karar Türk kadınına toplumsal ve siyasal hayatta bütün milletlerin
üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını
artık tarihlerde aramak gerekecektir. Türk kadını evdeki uygar yerini yetkili bir
şekilde doldurmuş, iş hayatının her safhasında başarılar göstermiştir. Siyasal
hayatta, belediye seçimlerinde deneyim kazanan Türk kadını, bu kez de milletvekili
seçmek ve seçilmek suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Uygar
ülkelerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak bu gün Türk kadının elindedir ve
onu salahiyet ve liyakatla kullanacaktır.”201
Görüldüğü üzere kadınların milletvekili olabilmesi hakkının yasal bir
kazanım haline getirilmesi, bir tarihsel olayın sonucunda olmuştur. O günlerin bir
tanığı olan Tezer Taşkıran’a göre kadınlara siyasi hakların verilmesini sağlayan güç,
1927’de Kadınlar Birliği’nin açığa vurduğu isteklerle, kamuoyunun artan baskısı
olmuştur.
Gülay Talaslı “Siyaset Çıkmazında Kadın” adlı eserinde Şirin Tekeli’nin
kadınların siyasi kazanımlarını elde etmeleri ile ilgili süreç hakkındaki
görüşlerinden şöyle söz etmektedir: “Kadınlara bu hak fiilen kullanılmak için değil,
“demokrasiyi simgelemesi” için verilmiştir. Bu nedenle de bir defada değil aşamalı
olarak verilmiştir”. Şirin Tekeli önce 1930, sonra 1934’te yapılan bu girişimlerin
gerçek nedenlerini ülkedeki siyasal güçlerin ilişkisinde aramaktadır. Atatürk
kendisine batı dünyasından yöneltilmekte olan diktatörlük suçlarına karşın bir çare
aramaktadır. “Demokratikleşmek, ölçülü, kontrollü bir biçimde demokratik hakları
vermekle” bunun çözümü olacaktır. İşte kadınlara belediye seçimlerine katılma
hakkının verilmesi de bu amaca hizmet eden bir adımdır. Çünkü batıda
“demokratik” bazı toplumlarda bile kadınlara henüz oy hakkının verilmediği, yani
demokrasilerinin kısıtlı olduğu bilinmektedir.
202
Anlaşıldığı üzere Tekeli
Atatürk’ün geçici tek parti yönetimine karşı batılı devletlerin basının takındığı
tutumun onu böyle bir sonuca yönelttiğini söylemektedir. Nermin Abadan Unat da
birkaç kere tekrarlanan bu talepleri dikkate alarak, Şirin Tekeli’nin görüşlerine
katılmaktadır. Unat’a göre Atatürk, gerçek bir demokratik sisteme karşı beslediği
200
Afet İnan, a.g.e, s. 150–151.
Türkan Arıkan, Atatürk’ün Türk Kadını Hakkındaki Görüşlerinden Bir Demet, TBMM Yayınları,
Ankara 1984, s.15.
202
Gülay Talaslı, Siyaset Çıkmazında Kadın, Ankara,1996, s.56.
201
121
katıksız inancın bir kanıtını vermek amacıyla, tek partili bir demokrasiyi
sürdürmekle beraber, batıya, Türk kadınlarına siyasal haklar tanımak suretiyle
ülkesini nice batı demokrasilerinden daha ileri düzeye getirmek olduğunu göstermek
istemiştir.203
Bu düşüncelerin hiç birisine katılmak mümkün değildir. Çünkü Atatürk’ün
kadınlara, toplum içinde layık olduğu çağdaş anlamda değer vermek için söylediği
sözleri, çok daha öncelere örneğin Karlsbad günlerine kadar götürmek mümkündür.
Ayrıca Mustafa Kemal’in kendi düşünce yapısı, Osmanlı Devletinde batıcılar olarak
bilinen aydınların düşünce yapısı ile büyük ölçüde paralellik göstermektedir.
Atatürk’ün kadın hakları konusunda gerçekleştirdiklerini, yukarıda belirtildiği gibi
basit bir takım nedenlere bağlamak doğru değildir. Aksine Atatürkün, Türk
kadınlarının Türk erkekleriyle birlikte, onlara eşit bir biçimde yaşamayı sağlayacak
haklarını kazanmasını arzu ettiği açıkça ortadadır. Bu konuda kadınların
kazandıkları hakları, sadece Mustafa Kemal’in hiç şüphe etmeden amaçladığını,
ancak zaman müsait bir hal aldığında gerçekleştirmek gibi bir yöntemi kabul ettiğini
düşünmek daha doğru olacaktır.204
2.3. Türk Kadınının Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkını Elde Ediş
Sürecinin Basına Yansımaları
Türk kadınının siyasi haklarını elde etmesine yönelik yasal düzenlemeler
yapılırken, daha kanun çıkmadan, bir taraftan da kadın adayların kimlikleri tespit
edilmeye çalışılıyordu. CHF’nın kadın adaylarının isimlerini ve diğer ayrıntıları
içeren bir haber Vakit gazetesinde yer alıyordu. Gazete kadınların adaylıkları ile
ilgili bir haberle kadın vekil adaylarını tanıtıyordu:
İstanbul Umumi Meclis Azalığına Namzet Gösterilen Adaylar
“Bir teşrinievvelde başlayacak olan İstanbul umumi meclisi intihabı için
C.H.F. tarafından gösterilen namzetlerin listesini dün basmıştık. Listede sekiz tane
hanımın ismi vardır. Bunlardan Nakiye Hanım, herkesin bildiği gibi uzun zaman
millet ve mektep işlerinde herkesin sevgi ve saygısını kazanmış bir hanımefendidir.
Nakiye Hanım, dört yıldır İstanbul Umumi Meclisinde ve Daimi Encümeninde
203
Leyla Kırkpınar, “Cumhuriyet ve Kadın”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, İzmir
1999, C.III, sayı8, s.105.
204
L. Kırkpınar, a.g.m., s.105.
122
takdir ve gıpta ile karşılanan çok değerli çalışmasıyla hakkındaki sevgi ve saygı
duygularını bir kat daha kuvvetlendirmiştir.
Paris Büyük elçimiz Suat Bey’in kızı ve Profesör Doktor Hulusi Behçet
Bey’in zevcesi olan refika Hulusi Behçet Hanım, İstanbul umumi meclisinde dört yıl
azalık etmiş, faydalı olmuş, hürmet kazanmıştır. Bilhassa sıhhat ve içtimai muavenet
işlerinde fikirlerinden ve çalışmasından istifade edilmiştir. Refika Hulusi Behçet
Hanım, öteden beri Himayei Etfal ve Anneler Birliği gibi hayır ve şefkat
müesseselerinde hizmet etmiştir.
Safiye Hüseyin Hanım, memleketimizde hasta bakıcılığın onurlu, hatırlı bir
meslek olarak teessüs etmesi için çalışmış, hocalık etmiş, hilaliahmer işleriyle
meşgul olmuş, fırka teşkilatında hizmeti geçmiş münevver ve kıymetli bir Türk
hanımıdır.
Kadın Birliği reisi Latife Bekir Hanım da içtimai faaliyeti ile tanınmış,
İstanbul umumi meclisi azası olarak hizmeti görülmüş değerli hanımlarımızdandır.
Bu hanımların hepsi ecnebi dili bilirler. Listede isimleri olan öteki dört
hanım, umumi meclise yeniden gireceklerdir. Bunlardan Resmiye Hanım İstanbul
mebusu Doktor Hakkı Şinasi Paşanın refikasıdır. Makbule Hanım, Sivas valisi
merhum Hasan Paşanın kızıdır. Göz doktoru Esat Paşanın zevcesidir. Kadınları
esirgeme derneği azasıdır. Hakiye Hanım, merhum Şakir paşanın kızı, Sabık
Kolordu kumandanlarından Emin Paşanın refikasıdır. Celile Hanım merhum müşir
Fuat Paşanın kızıdır., Beyoğlu hastanesi baş hekimi
operatör Fikret Bey’in
zevcesidir. Paris biçki ve dikiş akademisinden mezundur, Esirgeme Derneği
azasıdır. Bu dört hanımefendi de muhitlerinde umumi saygı kazanmış, hayır ve
şefkat işlerinde, içtimai faaliyetlerde iyi hizmetleriyle tanınmış kadınlarımızdandır.
Umumi meclise namzet gösterilen bu sekiz hanımı da halkımızın istekle
intihap edeceğini umuyoruz.”205
25 Eylül tarihli Vakit gazetesi Parlamentolar Birliği konferansının açılış
haberine ilk sayfada yer veriyordu. Yıldız sarayında yapılan bu toplantıya
murahhasların eşleriyle birlikte katıldıkları, kadın murahhaslarında konferansa
katıldıkları haberin ayrıntıları arasındaydı. Aynı sayfada milletvekili adaylarının
fotoğrafları da yer alıyordu.206
Mebus İntihabının Tazelenmesi Kararı 27 de Verilecek.
205
206
Vakit, 24 Eylül 1934.
Vakit, 25 Eylül 1934.
123
Şehir Meclisi İntihap İçin 25 Bin Liralık Tahsisat Kabul Etti.
Yeni Meclisin Mart Ayı Başında Toplanacağı Kaydediliyor.
Yukarıdaki başlıklarla çıkan Milliyet gazetesi, Büyük millet Meclisi
seçimlerinin yenileneceği haberini onbeş gün önceden satırlarında duyurduğunu
yazarken, bu haberin tekzip edilmek istendiğini, ancak yazdıklarının son
gelişmelerle haklı çıktığından söz etmektedir. 207
Dönemin kimi gazeteleri ise o tarihlerde İsveç’te Kadınlar Birliğini
ilgilendiren bir toplantıyı gazetelerinde halka duyuruyordu. Son Posta “Türk’ün
Yüksek Seciyesi”208 başlıklı haberinde İsveçli seçkin bir hanımın Stockholm
Kadınlar Birliği şubesinde Türk aile yapısı ile ilgili bir konferans verdiğini ve bu
konferansın Türk kadınının dünün ve bugünün mukayese edildiğini bildirmiştir.
Ama yine aynı gazetede Kadınların seçme ve seçilme hakkını alma
mücadelesi verdiği yıllarda kadınlarla ilgili çok başka söylemlere de yer veriliyordu.
“Ev Kadınından Beklenilen” başlıklı haberde kadına Son Posta gazetesinde
bambaşka rol biçiliyordu.
“Kadın, denilince muhayyilemizde gözleri, dudakları ve umumiyetle yüzü
gülümseyen sevimli bir mahlûk belirir. Çatık kaşlılık kadına hiç yaraşmıyor. Kadın,
yalnız kendisini değil, kendisi için didinip uğraşan erkeği de güldürmenin sırrını
bilmelidir. Erkek, kadına her şeyini verir. Buna karşılık ondan istediği şeyler, şefkat
ve sevgidir.”209
Sonraki günlerde milletvekili seçme ve seçilme hakkı konusundaki
gelişmeler hızlanmıştı. Nitekim Türk Kadınının mebus seçme ve seçilebilmesi ile
ilgili haber Milliyet gazetesinin baş sayfasından büyük puntolarla veriliyordu.
“Teşkilat-ı esasiye kanununda değişiklik yapılması istenecek. 50 000 kişinin
mebus seçmesi esasının kabulü muhtemeldir.
Teşkilâtıesasiye kanunumuzun 10. ve 11.maddelerinin değiştirilmesi için
Büyük Millet Meclisine bir tadil teklifi verilecek.
Bu teklif Türk kadınına mebus seçmek ve seçilmek hakkının verilmesini
istihdaf etmektedir.
207
Milliyet, 14 Kasım 1934.
Son Posta, 13 Kasım 1934.
209
Son Posta 3 Aralık 1934.
208
124
Bundan başka 18 yaşını bitirmiş her erkeğe mebus seçimine iştirak hakkını
veren Teşkilatıesasiye kanunumuzun bu hükmününde değiştirilmesi ve 22 yaşını
bitiren her erkeğe mebus seçilmek hakkının verilmesi mevzubahistir.
Diğer taraftan haber alındığına göre hükümet, mebus intihabı hakkındaki
kanun da bazı değişiklikler yapılmasına dair bugünlerde Millet Meclisine bir layiha
vermek kararındadır.
Bu layiha Bakanlar heyetinin bugünkü toplantısında görüşülmüştür.
Otuz bin yerine elli bin yurttaşın bir mebus seçmesi esasının kabul edilmesi
muhtemeldir.” 210
Ertesi günkü gazete yine aynı konuya yer veriyordu: “Kadınların mebusluğu,
şehrimizdeki hanımlar haberi alaka ile karşıladılar.”
“Belediye daimi encümeni ayni zamanda yeni intihap teftiş heyeti
salahiyetini aldığı için, ilk hazırlıklara başlamıştır. İntihabat için daha sıkı bir
şekilde çalıştırılmak üzere, Ankara’dan emir beklemektedir. Bu defa hanımlarımızın
da mebus olabilecekleri hakkındaki kayıtlar, şehrimizde çok iyi karşılanmıştır. Bazı
hanımlar mebus olmak için kendilerini hazırlıklı bulundurmaktadırlar. Yeni
intihapta 50 bin kişiye bir mebus seçilecekse de hanımlarda intihaba iştirak edeceği
için Meclisteki mebus adedinde mühim bir değişiklik olmayacağı tahmin
edilmektedir”. 211
Bu gelişmelerin aynı tarihli Cumhuriyet gazetesi tarafından yorumlanışı biraz
daha farklı. Gazete kadınlara mebus seçme ve seçilme haklarının tanınması, her
50.000 kişinin bir mebus intihap etmesi hakkının 18 yaşından değil 22 yaşından
başlaması
ile
ilgili
esaslar
“rivayet
halinde
dolaşmaktadır
ifadesi”
ile
duyurmaktadır212.
“Türk kadınının mebus seçmeleri ve seçilmeleri hakkındaki teklif bugün
Mecliste görüşülecek.” 213
Yine Aynı tarihte Son Posta gazetesinde “Meclis Bugün Tarihi Kararını
Veriyor. Dün Fırka Grubunda Herkesi Sevindirecek Kararlar Verildi” isimli bir
haber yapıyordu
210
Milliyet, 3 Aralık, 1934.
Milliyet, 4 Aralık 1934.
212
Cumhuriyet, 4 Aralık 1934.
213
Milliyet, 5 Aralık, 1934.
211
125
Türk kadınının Saylav seçme ve seçilmesi için Teşkilâtıesasiye yasasında
değişiklik yapılması için Meclise 200 imzalı takrir verilmiştir. Bu takrire göre
yasada onuncu maddenin:
“23 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk meb’us seçmek hakkını haizdir”…
Şeklinde 11. maddenin de:
“30 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk meb’us seçilebilir.” Şeklinde
değiştirilecektir.
Cumhuriyet halk fırkası grubu Bay Cemil Uybadı’nın başkanlığında
toplanmış ve şu kararları almıştır:
1- Kadınların meb’us seçilmeleri, seçenlerin yaşlarının 18’den yukarı bir
hadde çıkarılması için teşkilatı esasiye kanununda değişiklik yapılması hakkında
fırka divanının teklifini İsmet İnönü izah etti. Fırka grubu esas ve usul yönlerinden
meseleyi uzun uzun tetkik ettikten sonra
Teşkilatı Esasiye ve İntihabı Meb’usan Kanunlarında gerekli olan
değişikliklerin yapılmasına müttefikan karar verilmiştir.214
Aynı haber Cumhuriyet gazetesinde de yer buluyordu. “Fırka grubunun dün
verdiği tarihi karar” ifadesi de bu olayın Türk basını tarafından kamuya yansıtılışına
verdiği önemi gösteren iyi bir örnek oluşturmuştur.215
Milliyet gazetesinin yazdıkları ise şöyleydi:
“20 Kadar Kadın Namzet Gösterilecek. Fırkanın Kararları:”
“Bu gün öğleden sonra toplanan fırka grubunda teşkilatı esasiye ve saylav
seçimi yapılacak değişiklik etrafında görüşmeler olmuştur. Toplantıdan sonra,
General Kazım Özalp, İsmet İnönü, Kütahya Saylavı Bay Recep ve Tekirdağ
Saylavı Bay Cemil, (200)e yakın saylav azasını taşıyan bir kanun teklifini meclise
vermişlerdir. Bu teklif Teşkilatıesasiye yasasında değişiklik yapılmasına dairdir.
Teklifte yasanın 10. ve 11. maddelerinin şu şekilde istenmektedir.
Madde 10. Yirmi üç yaşını bitiren kadın erkek her Türk mebus seçmek
hakkını haizdir.
Madde11. 30 Yaşını bitiren kadın erkek her Türk mebus seçilebilir.
Teklif yarın sabah toplanmaya davet edilen Teşkilâtıesasiye encümeninde
görüşülecektir.
Hükümetin Teklifi
214
215
Son Posta, 5 Aralık 1934.
Cumhuriyet, 5 Aralık 1934.
126
Bundan başka geç vakit saylav seçimi yasasında bazı değişiklikler yapılması
ve aynı yasaya bir madde ilavesine dair meclise bir kanun vermiştir. Yarın alakadar
encümenlerde görüşülecek olan bu layiha esaslarına göre,
Saylav seçimi yasasının muaddel ikinci maddesinin de şöyle değiştirilmesi
teklif olunmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri Türkiye Devlet halkından her kırk
bin nüfusta bir kişi olmak üzere seçilir. Bir intihap dairesinin nüfusu 40 binden
yukarısı için aşağıdaki gibi muamele yapılır.
55 bine kadar 1. 55 bin birden 95 bine kadar iki, 95 bin birden 135 bine
kadar üç, 135 bin birden 175001e kadar dört mebus seçilecek ve bu miktardan
ziyadesi bu yolda arttırılacaktır.
Layihada aynı yasanın 5–11–16–23–58 inci maddelerindeki 18 yaşını
bitirenler kaydının “21 yaşını bitirenler” şeklinde değiştirilmesi, bu maddelerde
zükür kaydının kaldırılarak yerine “kadın ve erkek” kelimelerinin koydurulması ve
yasaya şu maddenin ilavesi teklif edilmektedir.
Rey verenlerden, rey verirken hüviyet ve şahsiyetleri belli olmayanların reyi
kabul olunmaz.
Hükümet bu son maddenin yasaya ilavesini teklif etmesinden maksadının ne
olduğunu esbabı mucibe layihasında şöyle anlatmaktadır.
Bazı
yerlerde
kadınlar
şahsiyetleri
belli
olmayacak
bir
tarzda
giyinmektedirler. Hâlbuki her vatandaşın reyini kullanırken hüviyet ve şahsiyetinin
bilinmesi intihabatın düzgünlüğü ve dürüstlüğü için elzemdir.
Teşkilâtıesasiye
ve
saylav
seçimi
yasalarında
yapılacak
değişiklik
hakkındaki teklif ve layihanın encümenlerde tetkiki yarın sabah ikmal edilecek ve
öğleden sonra toplanacak olan Meclisi umumi heyetinde her iki teklif görüşülerek
kanuniyet kesbedecektir.
Cumhuriyet tarihine şerefli bir sahife ilave edecek olan bu kanunları
çıkarttıktan sonra Meclis aynı toplantıda intihabadın yenilenmesine karar verecektir.
Saylav seçimi yasasında yapılacak değişiklik mebus adedinin azalmasını
istihdaf etmemektedir. Kadınlarımız da intihabata iştirak edeceklerinden böyle bir
değişiklik yapılması zaruri görülmektedir. Nüfusumuz artmış bulunduğundan
beşinci Büyük Millet Meclisinin üyesi 317 yerine 350 ile 360 bulacağı tahmin
edilmektedir.
127
Fırkamızın ilan edeceği yeni namzetler arasında yirmiye yakın kadın namzet
bulunacağı anlaşılmaktadır. Saylav seçimine nihayet Cumartesi günü başlayacaktır.
Meclis İntihabadı yenileme kararından sonra da ay sonuna kadar faaliyetine
devam edecektir. 216
Kadın mebus sayısının fırka tarafından 20 olarak belirlenmesinin nedenleri
ile ilgili bir açılma haberin ayrıntıları arasında ne yazık ki yok.
Ayşegül Yaraman makalesinde bu konuda şu tespitleri yapıyor: “Kadın
mebusların sayısı kadınların katılacağı seçimden bir buçuk ay önce belirlenmiştir.
Resmi olmasa da bir kota söz konusudur. Ancak kotanın ne denli olumlu ayrımcılık
göstergesi olduğunu anlamak günümüzde tartışılan kotanın da olası sakıncalarını
görmek açısından önemlidir.” 217
Aynı günkü gazete haberinin devamında şu bilgiler verilmektedir:
“Cumhuriyet Halk fırkası Meclis grubu bugün toplanarak Türk kadınına saylav
seçme ve seçilme hakkını veren tarihi kararı almıştır. Meclis grubunun bu kararı
memleketin içinde ve dışında layık olduğu büyük ehemmiyetle karşılanacaktır.
Atatürk’ün gösterdiği yolda ulusu daima iyiye ve ileriye götürecek kararlar alan
fırkamızın bu son kararı Türk kadınına içtimai ve siyasi hayatta bütün ulusların
üstünde bir yer vermiştir. Cumurluk idaresinin başlangıcından beri hayata giren
Türk kadınını fırkamız ilerlik yolunda elinden tutmuş ve muvaffakiyetle
yürütmüştür.
Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde
aramak kabil olacaktır. Kanunu medeninin kendisine verdiği bütün içtimai haklara
sahip olan Türk kadını evdeki medeni mevkiini salahiyetle işgal etmiş, iş hayatının
her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatta belediyeler seçiminde
tecrübesini yaparak Türk kadınının bu sefer de saylav seçme ve seçilme hakkını
almak suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş olur.
Türk kadını bundan böyle ulusun mukadderatına hâkim olacaktır. Medeni
memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak bugün Türk kadınının
elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır.
Anadolu Ajansı bugün fırkanın bu tarihi kararını yaparken Türk kadınını
kutlamayı vazife bilir”. 218
216
Milliyet, 5 Aralık 1934.
Ayşegül Yaraman, “Kadın İçermeyen Siyaset”, Toplumsal Tarih, Aralık 2006, sayı 156, s.17.
218
Milliyet, 5 Aralık 1934.
217
128
2.4. Kadın Siyasal Haklarının Yasalaşması Aşamasında Meclis’te
Yaşananlar
Türk kadınının milletvekili seçme ve seçilme hakkı kazandığı 5 Aralık 1934
tarihli Meclis oturumu tarihi gelişmelere sahne olmuştu. Aynı oturumda milletvekili
seçimlerinin yenilenmesine de karar verilmişti. Bu oturumda milletvekillerinin ne
tür değerlendirmeler yaptığı haliyle önemlidir. Bu günkü oturumun basına
yansımaları şöyle olmuştu:
Türk Kadınının Yüksek Hakkı
Teşkilatıesasiye’de Değişiklik
Meclisin ikinci toplantısı yapıldığı zaman teşkilatı esasiye kanununun 10 ve
11. maddelerinin değiştirilmesine dair olan kanunun her şeyden önce ve müstacelen
müzakeresini isteyen takrir okunmuş ve kabul olunmuştur.
Takririn kabulü üzerine kürsüye gelen Başvekil İsmet İnönü bu tadili gözeten
maksadı en güzel anlatan ve ayrıca bildirdiğimiz nutkunu söylemiştir.
İsmet İnönü den sonra kürsüde birbirini takip eden saylavlar Türk
kadınlığına verilen bu hakkın inkılâbımızın en yüksek eseri olduğunu söyleyerek
kutlamışlardır.
Bunun üzerine kanunlar reye konularak ittifakla kabul edilmiştir. Meclis
kadınlara saylav seçmek ve seçilebilmek hakkının verilmesi hakkındaki teklifi 258
reyle ittifakla kabul etmiştir. Buna göre teşkilatı esasiye kanununun onuncu ve
onbirinci maddeleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Yirmi iki yaşını bitiren kadın erkek her Türk mebus seçmek hakkını haizdir.
Otuz yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçilebilir
Başbakan General İsmet İnönü’nün güzel sözleri: “Türk kadınlığına verilen
intihab hakkı inkılâbımızın en yüksek eseridir”
Söz alan saylavların kadınlarımız hakkında söyledikleri,
Büyük Millet Meclisinin bugünkü toplantısında Teşkilâtıesasiye kanunun 10.
ve 11. maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanunun müzakeresi dolayısı ile
Başvekil İsmet İnönü şu nutku söylemiştir:
“Yüce saylavlar, kadınların saylav seçmek ve saylav seçilmek hakkına sahip
olmaları için yüce katınıza teklif sunuyoruz. Kadınlarımızın Türk tarihindeki haklı
yerleri, erkeklerle beraber, daima memleketin ve milletin mukadderatı üzerinde söz
ve tesir sahibi olmalarıdır. Türk kadını tarihte ne vakit haklı ve itibarlı yerini
bulmuşsa, budun mukadderatı üzerinde kendi tesirini gösterebilmişse, erkeklerle
129
beraber karışık ve güç yurt işlerinde elele çalışabilmişse, işte o zaman, büyük Türk
ulusu, kudreti ile medeniyeti ile bütün dünyayı kaplamıştır.
Arkadaşlar, Türk kadınının, haklı olduğu yerden ayrılıp, bir süs gibi, bir
köşeye konması Türk ananesi değildir. Türk ananesinin ve Türk anlayışının zıddı
olan bir usuldür ki onun, Türk memleketlerinde yerleşmesi asırlarca (elemlerinizi ve
acılarınızı tekrar uyandırmayayım) geçirdiğimiz felaketlerin başlıcalarından ve
esaslılarından birini teşkil eder.
Arkadaşlar, eski alışılmış darbı meseleleri tekrar edecek değilim.
Ulusumuzun bütün ihtiyaçlarını içinden ve yakından görmüş ve yetişmiş adamlar
olarak, inançla söyleyebiliriz ki Türk kadınının geniş alanda ulus işlerin
karışmasından istifade etmekteyiz ve istifade edeceğiz. Yakın geleceklerde Türk
devletinin Türk ulusunun geniş kudretlerinin sırrı anlaşıldığı zaman bunun başında
ilk günden beri Türk inkılâbının Türk kadınına verdiği haklar esaslı bir delil olarak
ileri sürülecektir.
Bizim bugün yaptığımız bu teşebbüs Büyük Millet Meclislerinin ve Türk
İnkılâbının yıllardan beri yürüttüğü siyasanın tam bir varımıdır.
İnkılâpçılar, yüce heyetiniz, bunu yurdun ve ulusun menfaati ve iyiliği
namına anlayışlarımızın yeni bir belgesi olarak gösterip övünebiliriz.
Ancak arkadaşlar, yeni teklifimizle, Türk kadınına bu hakkı bir lütuf olarak
veriyoruz kanaatinde asla değiliz. Ve kimse bu kanaatte olamaz. Bizim kanaatimizi
bizim ananemiz, Türk kadını için böyle vazifelere girmek esasen hakkı olduğu ve
yanlış olarak, zulüm olarak çoktan beri geri bırakıldığı merkezindedir. Diğer birçok
memleketlerde nasıl olduğunu şimdi izah etmek istemem.
Fakat bir memlekette ki, yurdun her tarafı istilaya uğradığı zaman, kadınlar
ateş altındaki erkeklerle beraber omuz omuza çalışırlar, memleketin geri kalan
kısmını korumak ve beslemek için tarlanın kara toprağından yiyecek çıkarmaya
çalışırlar. Elbet bu mevcudiyetlerin her köşesinde ve her tabakasında söz söylemeye
hakları vardır.
Herhangi bir ülkede kadınlar bu kadar ağır imtihanlar geçirmişse, orada da
kadınlar elbette bizim kanunen verdiğimiz haklara kavuşacaktır.
Şart evvela kadınların, bizim kadınlığımız gibi çetin imtihanları göğüslemek
için bileklerinde, akıllarında ve yüreklerinde kuvvet olduğunu ispat etmiş
olmalarıdır.
130
Yüce arkadaşlar, Türk inkılâbını tarih anlatırken bunun bir kurtuluş olduğunu
en başta söyleyecektir. Bu kurtuluş muhtelif safhaları içinde de bilhassa kadınların
kurtulmasını anacaktır. Bizim inkılâbımızın bu memlekette görülen birçok ıslahat
teşebbüslerinden en baş ayrımlarından biri, kadınlığa verdiğimiz mevki ve kadın
haklarını tanımakta gösterdiğimiz isabettir.
Türk İnkılâbı denildiği vakit, bunun kadının kurtuluş inkılâbı olduğu beraber
söylenecektir. Şimdi almakta olduğumuz teşebbüs bu kurtuluş istikametinin
tamamlanması, neticelenmesi ve en verimli hale getirilmesidir.
Gelecek Büyük Millet Meclisinde kadın saylavlarla beraber çalışmak, Büyük
Millet Meclisinin, kuruluşundan beri bu memlekete getirdiği feyizlerin daha çok
genişlemesini, daha ileri verimlerde bulunmasını temin edecektir, kanaatindeyiz.
Temiz duru kanaatimiz budur.
Arkadaşlar, bizim inkılâbımızı gerek ona önderlik etmekte, gerek onu feyizli
ve verimli kılmakta, Atatürk, en anlatıcı bir surette temsil etmektedir. Kadınlar
hakkından mahrum edilmekle, Yarı yarıya kötürüm bir hale gelen ulusumuzun
üstünden bu baskıyı kaldırması Atatürk’ün başlıca hizmetleri arasında sayılacaktır.
Yüksek heyetinizin şimdi gösterdiği tezahürü, Türk ulusunun ilerlemesi ve
yükselmesi için çalışan yüce önderimiz Atatürk’ün gayretlerini, sevgi ve saygılarla
karşıladığımızın esaslı ve yeni bir delili olarak alıyoruz.
Arkadaşlar, fevkalade iyi işler başaran Büyük Meclis bütün umutlarına
erişmiş bulunuyor. Memlekete ettiğiniz hizmetlerin en parlaklarından birini, bu gün,
Teşkilâtıesasiye kanununun tadili ile yapmış olacaksınız. Gelecek nesil, Dördüncü
Büyük Millet Meclisinin büyük işlerini anarken, Türk kadınına bütün hakları
vermek, kötü bir sistemin kendilerini karanlıkta bırakan usullerinden onları
kurtarmak için gösterdiğiniz gayretleri daima şükranla, minnetle tekrar edecektir.
Türk kadınının memlekete hizmetlerini, onun kurtuluşunu tamamlamakla, taçlamış
oluyorsunuz.
Arkadaşlar, heyeti umumiyesini yüksek onayınıza layık görürseniz, Türk
ulusu içinde yeni bir devre açacak olan kanunun müzakeresine geçilecektir. Bu
kanun müzakeresi ile Türk kadınına, memleketin şurasında, burasında layık olduğu
mevkii vermek için gösterilen tereddütleri zihinlerinden silmiş olacaksınız”.219
219
Milliyet, 6 Aralık 1934.
131
Mecliste Başbakan İsmet İnönü’den sonra sıra da Refik (Konya) Sadri
Maksudi (Şebinkarahisar) İsmail Mehmet (Sivas) ve Refik Şevket (Manisa) söz
aldılar.
Bay Sadri Maksudi kadınların siyasi hakları hakkında bugün hukuk tarihide
tebellür etmiş, fikirleri hülasa etmiştir.
İsmail Mehmet “Senelerden beri hizmet ettiğimiz padişahlardan biz bu hakkı
isteseydik, Türk köylüsü, Türk kadını mebusluk hakkı isteseydi, mükâfat olarak bizi
ya ipe çekerlerdi, ya denize atarlardı. Şunu cümleye söylemek isterim ki Türk
kadınları, Türk köylüleri sizin saadet yollarınız açıktır ve açılmıştır. Çünkü
başımızda Atatürk’ümüz Başbakanımız vardır demiş ve alkışlanmıştır.
Refik Şevket, Yaradılış, yaşayış, mevcudiyeti, kendi millettaşları arasında
vatandaşları arasında hak birliği esasına dayanan Türk Teşkilatıesasiye’sinde bir
gedik vardı. Bugün esasını kabul ettiğimiz birliğin yalnız gedik olan bir noktasını
ikmal etmiş olmakla milletin işlerine senelerden beri muvaffakiyetle ve katiyetle ve
daima yürüyerek muvaffak olan Halk fırkası bu vazifeyi dahi temin etmek faziletini
göstermiş olmakla tarihin en parlak sahifelerine bir yaprak daha ilave etmiş oluyor
demiş ve eklemiştir;
Amme hukukuna taalluk eden bir hakkın şimdiye kadar açık kalmış olan
gediğini kapatmak yolunda bize verilen ve daima arkasında gençlikte bütün milletin
refah ve saadet bulduğu Atatürk’ün büyük direktifi ve onları tarif edenlerin
çalışmaları kendilerine karşı gösterilen saygıları artırmakla beraber kadınlara karşı
zaten mevcut saygı ve sevgimizi arttırmıştır.
Müteakiben saylav seçimi yasasında yapılacak değişikliğe ait layiha ve konu
ve onay bulunur. Sonra da teşkilatı esasiye yasasının bazı maddelerinin
değiştirilmesine dair teklif reye kondu. Teklife 258 kişi rey verdi. Ve kanuna
Mecliste mevcut olan 258 kişinin ittifak ile kabul edildiği tam saat on yedide başkan
tarafından bildirildi ve sürekli alkışlar yükseldi”.220
Aynı süreç ile ilgili haber Son Posta gazetesinde de ilk sayfada yer
buluyordu
Millet Meclisi, Kadınlara Meb’usluk Hakkı Verdi, Yeni Meclis Martta
Toplanacak
220
Milliyet, 6 Aralık,1934.
132
Büyük Millet Meclisi Kazım Özalp’ın Başkanlığında birbiri ardınca iki
toplantı yapmıştır.
Meclisin ikinci toplantısı yapıldığı zaman Teşkilatıesasiye Kanununun 10 ve
11. maddelerinin değiştirilmesine dair olan kanunun her şeyden önce ve müstacelen
müzakeresini isteyen takrir okunmuş ve kabul edilmiştir. Takririn kabulü üzerine
kürsüye gelen Başbakan İsmet İnönü bu tadili gözeten maksadı en güzel ifadelerle
anlatan nutkunu söylemiştir.
İsmet İnönü’den sonra kürsüde birbirini takip eden saylavlar Türk kadınına
verilen bu hakkın inkılâbımızın en yüksek bir eseri olduğunu söyleyerek kutlamıştır.
Bunun üzerine kanunlar reye konularak ittifakla kabul edilmiştir.
Başbakanın Nutku
B.M. Meclisinin bugünkü toplantısında Başbakan İsmet İnönü hulasaten şu
nutku söylemiştir:
“Kadınlarımızın Türk tarihindeki haklı yerleri, erkeklerle beraber daima,
memleketin ve milletin mukadderatı üzerinde söz ve tesir sahibi olmalarıdır.
Türk kadını tarihte ne vakit haklı ve itibarlı yerini bulmuşsa, budun
mukadderatı üzerinde kendi tesirini gösterebilmişse, erkeklerle beraber karışık ve
güç yurt işlerinde elele çalışabilmişse, işte o zaman, büyük Türk ulusu, kudretiyle,
medeniyetiyle bütün dünyayı kaplamıştır.
Türk kadınının, haklı olduğu yerden ayrılıp, bir süs gibi, memleket işlerine
karışmaz bir varlık gibi bir köşeye konması Türk ananesi değildir.
Türk ananesinin ve Türk anlayışının zıttı olan bir usuldür ki, onun, Türk
memleketlerinde yerleşmesi, asırlarca geçirdiğimiz felaketin başlıcalarından ve
esaslılarından birini teşkil eder.
Yakın geleceklerde Türk devletinin ve Türk ulusunun geniş kudretlerinin
sırrı anlaşıldığı zaman, bunun başında ilk günden beri Türk inkılâbının Türk
kadınına verdiği haklar esaslı bir delil olarak ileri sürülecektir.
Türk inkılâbı denildiği vakit, bunun, kadının kurtuluş inkılâbı olduğu beraber
söylenecektir. Şimdi almakta olduğumuz teşebbüs, bu kurtuluş istikametinin
tamamlanması, neticelenmesi ve verimli bir hale getirilmesidir. Gelecek B.M.
Meclisinde kadın saylavlarla beraber çalışmak, B.M. Meclisinin kuruluşundan beri
133
bu memlekete getirdiği feyizlerin daha çok genişlemesini, daha ileri verimlerde
bulunmasını temin edecektir, kanaatindeyiz” 221
2.5. Seçimler İçin Harekete Geçilmesi
Kadınlara milletvekili olma hakkı tanınmasından sonra gerekli hazırlıklara
da başlandı. Bu sürecin basına yansıması ise şöyle olmuştu:
Saylav Seçimi Hazırlıkları Başladı. Defterler Ayın 20’sinde Askıya Alınacak.
Dâhiliye Bakanlığı bu Akşam bütün valiliklere emir vererek Millet
Meclisinin intihabadın yenilenmesine karar verdiğini ve yasalarda yapılan değişiklik
münasebeti ile defterlerin yalnız erkekler üzerinde değil, kadınlar da dâhil edilmek
sureti ile hazırlanmasına başlanmasını bildirmiştir.
Bu yeni vaziyet karşısında defterlerin ancak ayın yirmisinde askıya
asılabileceği tahmin edilmektedir. Yeni seçimde Cumhuriyet Halk Fırkasının
göstereceği namzetler arasında bulunacak kadınların kimler olacağı henüz
bilinmiyorsa da bilhassa yüksek tahsil görmüş, hayata atılmış, meslek edinmiş
kadınlarımızın namzet gösterileceği anlaşılmaktadır.
Saylav seçimi hazırlıklarına devam edilmektedir. Şimdiye kadar ilk
müntahiplerin isimlerini gösteren defterler hazırlanmıştır. Bu defterler çoğaltılarak
mahallelere gönderilecek ve isimleri olup olmayanlar kontrol edilecektir.222
Aynı süreci Milliyet şöyle anlatmıştı: Bay Refik kadınlarımızın verilen bu
yeni haktan bahsederken dün bir evin pırtısı gibi değeri küçültülen Türk kadınını
durmadan yürüyen olgunlaşan büyük inkılâbın bu atıma girmesi ile yepyeni bir
acuna giriyor, Türk kadınını acun tanır. Erkekten hiçbir savaşta geri kalmamış
onunla omuz omuza yürümüş, onunla tarlada beraber çalışmıştır. Ekin kaldırırken,
inek sağarken, yavrusuna ninni söylerken dahi erkekten ayrılmayan Türk kadını ulus
işlerinde de yüksek varlığını göstermiştir. Baylar, bu kanunla Türk kadını değeri
olan yeri buluyor demiş ve sözünü, Baylar sevinelim, öğünelim, çünkü
Atatürk’ümüz vardır. Ulus Varolsun (şiddetli alkışlar) Atatürk sağ olsun diye
bitirmişti. Bundan sonra Saylav seçimi için bütün valiliklere emir veren İçişleri
Bakanlığı defterlerin kadın, erkek beraber hazırlanmasını kadınlarında intihap etmek
ve edilmek hakkını haiz olduklarını bildirmiştir.223
221
Son Posta, 6 Aralık 1934.
Son Posta, 6 Aralık 1934.
223
Milliyet, 6 Aralık 1934.
222
134
Sonraki günlerde de konu milletvekili seçimleri üzerinde yoğunlaşmıştır:
Saylav Seçimi
Türk Kadınları Ulu Öndere Minnetlerini Bildirdiler
Bu Gün Cumhuriyet Meydanında Büyük Bir Toplantı Var
Seçim Hazırlığı İçin İçişleri Bakanlığından Emir Geldi.
Saylav intihabatının yenilenmesine dair Büyük Millet Meclisinin verdiği
kararı, dün İçişleri bakanlığı İstanbul vilayetine bildirmiştir.
Belediye daimi encümeni derhal hazırlıklara başlamıştır. Ancak, belediye
intihabatında esasen bütün vatandaşların isimleri yeniden tesbit edilmişti. Onun için
defterlerin tanziminde bu sefer güçlük çekilmeyecektir. Çünkü belediye intihabatına
da kadınlar iştirak etmiş ve belediye azalığı da esasen kadınlara verilmiş
bulunmaktadır. Ancak yaş meselesi noktaları üzerinden tetkikat yapılacaktır. Çünkü
Teşkilatı Esasiye kanununun değişmesinden sonra, intihap etmek hakkı 18 yaşını
doldurmuş olanlara değil, 22 yaşını doldurmuş olanlara verilmektedir. 224
İstanbul Saylavları
Son defa İstanbul’dan 16 mebus çıkmıştı. Yeni vaziyete göre bu rakam
üzerinde mühim bir değişiklik olmayacağı anlaşılıyor. Çünkü evvelce olduğu gibi
30 bin vatandaşa bir mebus değil, 50 bin vatandaşa bir mebus isabet edecektir.
Yeni değişmede kadınlar da intihap etmek ve edilmek hakkını haiz
olduklarından, bu fark gene muvazene bulmuş olacaktır. Ancak yeni mebus intihabı,
1927 nüfus tahririne göre değil, bugün mevcut nüfusumuza göre yapılacaktır.
Evvelce İstanbul’un nüfusu (700) bin kadardı. Hâlbuki geçen 7 senede nüfusumuz
fevkalade artmış, memleketin her tarafında olduğu gibi, İstanbul’da da nüfus miktarı
1 milyonu geçmiştir. Binaenaleyh mahallelerde her evin nüfusu ayrı ayrı tesbit
edilecektir. Bu vaziyete göre, İstanbul’dan çıkan (16) saylavın mecmuu, bu sefer
(20) yi bulacağı kuvvetle tahmin edilmektedir.
225
Kadınların Tezahüratı
“Teşkilâtıesasiye kanununun değiştirilerek kadınlara da mebus olmak ve
intihap etmek hakkının verilmesi, Türk kadınları arasında sonsuz bir heyecan ve
sevince vesile vermiştir.
224
225
Milliyet,7 Aralık 1934.
Milliyet, 7 Aralık 1934.
135
İstanbul kadınları, Büyük Millet Meclisinin kendilerine verdiği bu medeni
haktan dolayı teşekkürlerini ve minnettarlıklarını sunmak üzere bu gün saat 10.30 da
Beyazıt Cumhuriyet meydanında büyük bir miting yapacaklardır.
Bu hususta İstanbul kadınlar birliği bir program yapmıştır. Programı yapmak
ve yarın ki mitingi idare etmek üzere birlik başkanı Bayan Latife Bekir’in
riyasetinde bir komite teşkil edilmiştir. Komitede Belediye Meclisi kadın azaları da
dâhildir.
Bugünkü toplantıda kadınlarımız tarafından hararetli hitabeler irat edilecek,
Türk kadınlığının bu tarihi dönüm noktası layık olduğu şekilde, parlak merasimle
kutlanacaktır.”226
2.6. Gelişmelere Dair Gazeteci Yorumları
Kadınların sahip olduğu yeni siyasal haklar gazete haberlerine yoğun bir
şekilde konu teşkil ettiği gibi, dönemin önde gelen gazetecileri de kendi köşelerinde
bu gelişmeleri yorumlamışlardı. Ahmet Şükrü Esmer’in “Kafes arkasından
kurultaya” başlıklı yazısında konuyla ilgili değerlendirmeleri de şöyleydi:
“Büyük kurultayın geçen günkü toplantısı ile değişimimiz yeni bir konağına
daha varmıştır. Yüzünden peçesini atarak kadının temiz yüzünü açan, onu kafes
arkasından kurtaran cumurluk, şimdide onu en büyük amacına kavuşturuyor.
Kadınlarda bundan böyle erkekler gibi, saylav seçecek ve saylav seçileceklerdir. Bu
değişim erkekler ile kadınlar arasındaki ayrılığı büsbütün ortadan kaldırmaktadır.
Hiç unutmam, yirmi yıl önce Amerika’ya okumaya giderken, Londra’ya
uğramıştım. Orada kadınlarla erkekler arasında kanlı bir sokak kavgası gördüm.
Madam Pankhurs denilen bir kadının başkanlığı altında saylav seçmek ve seçilmek
isteyen bir takım kadınlar bir parkta toplanmışlar. Bu toplantıyı erkekler dağıtmak
istemişler. Bunun üzerine kanlı bir kavga kopmuş.
İngiltere’den Newyork’a vardığımızda aynı kavganın başka türlüsünü
Amerika’da da gördük. Gün geçmezdi ki kadınlarla erkekler sokak ortasında
boğuşmasınlar.
İngiltere ve Amerika da yıllarca süren uğraşmadan sonra kadınlar artık
amaçlarına kavuşmuşlardır. Birçok Avrupa ülkelerinde de kadınlar, uzun ve çetin
savaştan sonra siyasal beraberliklerini elde etmişlerdir. Türk kadını amacına sokak
226
Milliyet, 7 Aralık 1934.
136
kavgası ile kavuşmuş değildir.
Ancak bu, o hakka daha az değeri olduğunu
göstermez. Türk kadını ulusal savaşımızda erkeklerle birlikte çalışmıştır. Büyük
önder Atatürk, yıllarca önceki söylevlerinde Türk kadınının Ulusal Savaşı’mızdaki
büyük emellerini çok güzel anlattı. Başbakan General İnönü’de geçen gün Türk
kadınının Ulusal Savaştaki yararlılığını şöyle anlattı,
“Bir memlekette ki, yurdun her tarafı istilaya uğradığı zaman, kadınlar ateş
altında erkeklerle beraber omuz omuza çalışırlar, elbette bu mevcudiyetlerin yurdun
her köşesinde ve her tabakasında söz söylemeye hakları vardır. Herhangi bir ülkede
kadınlar bu kadar imtihanlar geçirmişse, orada da kadınlar elbette bizim kanunen
verdiğimiz haklara kavuşacaklardır.
Bu sözlerin, General İnönü gibi, Ulusal Savaşımızda kumandanlık yapmış
bir adamın ağzından çıkması, onların değimini bir o kadar arttırmaktadır.
Sultanlık kadını çok alçaltmak istemiştir. Kırk yıl kadar önce Alman
İmparatoru İkinci Wilhelm karısı olan İmparatoriçe ile beraber İstanbul’a gelmiştir.
Sultan Hamit’e konuk olan imparatoriçenin Haremi Hümayunu görmeye gitmesi
gerek olmuş, uzun çekintiden sonra hareme giren imparatoriçe içeride biraz
kaldıktan sonra dışarı çıkarken ağlıyormuş. İmparator neden ağladığını sorduğunda
demiş ki:
“Hiç bir yerde kadın bu kerte aşağılanamaz.”
Kendi saraylarında kadına böyle, gözle bakan sultanların ulus kadınlığını
nasıl bir gözle görecekleri anlaşılır.
Cumhurluk kadını çarşaflı, yaşmaklı, peçeli buldu. Onun yüreği gibi temiz
olan alnını açtı. Ona çalışma, yükselmek olağanlığını verdi. Onu erkekle beraber
yaptı. Birçok yıldır kendi kurumu seçimlerini yapıyorlar ve bu kurumlara
seçilebiliyorlar. Şimdide bir kurultay içinde en yüksek siyasal hakkı elde
etmektedirler.
Her hakkın bir borç karşılığı vardır. Cumhurluğun kadından beklediği, yeni
kazandığı hakkı kullanırken bu borcu unutmamasıdır. Unutmasın ki, kendisini kafes
arkasından çıkarıp kurultaya götüren Atatürk ve Cumhurluktur”.227
227
A. Şükrü Esmer, “Kafes Arkasından Kurultaya”, Milliyet, 7 Aralık 1934.
137
2.7. Kadınların Memnuniyet Beyanları
Milliyet Gazetesinde ertesi gün ise Teşkilatıesasiye Kanununu ile kadınlara
verilen haklar için Mustafa Kemal’e Kadınlar Birliği’nin Saygı yazısı yer alıyordu.
Kadın Birliği’nin Telgrafları
“İstanbul Kadınlar Birliği Büyük Önde Kemal Atatürk’e bir saygı ve sevgi
telyazısı çekmiştir. Bu Telgraf Şudur:
Türkiye Cumhur Başkanı Ulu Kemal Atatürk’e
Kurultaydan çıkardığı yasa Türk kadınlığımızın en ulu koruyucusu olan
Önder Kemal Atatürk’ün bu uğurda sonsuz gülerini, değerini gene sonsuzluğa
götüreceğimize ant içeriz.
Türkiye Büyük Ulusu kurultayı General Kazım Özalp’e
Bugün Türk kadınının bayram günüdür. Böylece Türk dönenmesi anasını
kendi bağrına basarak onu acun kadınlığı üstüne ulaştırmıştır. Bunu düşünen, bunu
kutlayan yüce kurultaya Türk kadınını bağrının bütün sarsıntı ve unutulamazlıklarını
sunar.
İçişleri Yüksek Bakanlığı’na
Türk kadını öz değerinin tanındığı bu yüce kadınlığın bu yüceliğe iletilmesi
yolundaki çalışmalarınızdan ötürü sonsuz saygılarımı ve temiz yüreğinden kopan
duygularını sunar. 228
Kadınlarımızın Bitiği Alkışlarla Karşılandı
Meclise gelen kadınlarımızla kız mekteplileri görüşmeleri takip etmişlerdir.
Büyük Millet Meclisinin bugünkü toplantısı, kadınlara saylav seçmek ve
saylav seçilmek hakkının verilmesinden dolayı Türk kadınlarının Büyük Meclise
karşı duydukları güzel duyguların tezahürüne vesile oldu.
Millet Meclisinin dünkü toplantısında verilen karar üzerine Türk kadınlığının
yalnız kendi budunu içinde değil, bütün acun kadınlığına karşı örnek olmak
yolundaki inanını bir kat daha arttırmak için Ankara kız lisesi muallimlerinin
davetiyle halkevinde toplanan kadınlarımız saat 15’te kız mektebi talebeleriyle
birlikte Büyük Millet Meclisine gelmişler ve Başkan Kazım Özalp Meclise karşı
duygularının ifadeleri olan bir bitiğ sunmuşlardır.229
Bütün Kadınlar Sevinç İçinde
228
229
Milliyet, 7 Aralık1934.
Milliyet, 7 Aralık 1934.
138
İstanbul Kadını Dün Heyecanlı Bir Mitingle Şükranını İzhar Etti.
Cumhuriyet Ve Taksim Meydanlarında Toplanıldı, Nutuklar Söylendi,
Abideye Çelenkler Kondu.
“İstanbul kadınları, saylav seçmek ve seçilmek hakkını kendilerine veren
Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmesi üzerine, dün sabah saat 10.30 da
Beyazıt meydanında bir toplantı yapmışlardır. Sabahleyin havanın iyi olması
toplantıya iyi bir manzara vermişti.
Saat ondan itibaren kadınlar meydanda toplanmaya başladılar. Üniversitenin
meydana bakan dış kapısı önüne bir hitabet kürsüsü konmuştu. Gelen hanımlar
arasında şehir meclisi kadın azaları, Kadın Birliği azaları, üniversite ve yüksek
mektepler kız talebesi, Hilaliahmer Sanat Evi azaları, Çocuk Esirgeme Kurumu ve
Anneler Birliği azaları, Türk Hastabakıcılık Hemşireler Cemiyeti ve daha birçok
tanınmış kadınlarımız vardı.
Eminönü Kaymakamı Bay Raif’te gelmişti.
Saat onbire doğru Cumhuriyet Halk Fırkası İstanbul Vilayeti idare heyeti
reisi Bay Cemal, Giresun Mebusu Bay Tarık Us, Emniyet müdürü Bay Fehmi Vural
da gelmişlerdi. Şehir bandosu da ayrılan yerde hazırlanmışlardı.
Saat tam onbirde bando İstiklal marşını çaldı. Merasim başlamıştı. İstiklal
Marşından sonra, İstanbul Kadınlar Birliği azasından Bayan Saadet Refet kürsüye
gelerek şu nutku okudu,
Bayan Saadet Refet’in nutku,
“Ey Tarihin En Mutlu Türk Kadını”
“Ey on bin yılın kahrına göğüs geren tarihteki hatun. Bu toprağa evladını,
erini veren ak saçlı oğus kadın. Sen ki bağrında kanayan yaraların için o kara
günlerde bile ağlamadın. Gözlerinin ısı, ışığı, dudaklarının büklümü, yalnız
erdemine yakışan ünlü, utku düşündüğünü anlatıyordu. Bugün artık içinden geldiği
gibi kara günlerinin karşılığı olan bu gönenç içinde öğüt duyarak göğsünü
kabartırken seni bu güne ileten güneş başlı, tan yüzlü öz evladına duygularını
göstermek için sevinç yaşları döküyorsun.
Onun göz kamaştıran ışıklı gözlerine bütün bir inançla bakan Türk kadını
onda erdemini görürken onaylıyordu ki, bu ışıklı gözlerin nurları gene kendi
toprağına gene kendi anasına bakmak için yanıyordu.
Arkadaşlar!
139
Bugün sevinç içinde yaşarken, kara günleri gene onuk anılarımız içinde
saklayacağız. Bugün talihli olmakla duyduğumuz sarsıntıyı, hepimiz biliyoruz ki,
gene her zaman ki gibi yurt için, ulus için, duyuyoruz. Türk kadını nankör değildir.
Türk kadını duymaz, görmez değildir. Senelerden beri bağrından kopan seslerine,
gözlerinden taşan ulusal ışıkların karşılığı olan, ancak imparatorluk devrinin kanlı
tokatları idi. Bu elleri kıran Türkoğlu, anasına layık yeri acun medeniyetin en
üstünde ayırdı.
Türk kadınlığı, cihan tarihinde Atatürk’ün anası olmakla bugün de, gelecekte
de en büyük öğüncü duyacaktır. Harpte yara saran Türk kadınının şifalı eli, ulus
işlerinde de kendine yakışan, içinde her zaman kaynayan, taşan öz duyguları ulusu
için yüce bir cömertlikle bugünde ve gelecekte seve seve vereceğine yüreğinden
kopan en sonsuz, en temiz duyguları ant eder.
Arkadaşlar
Biz Türk kadınlarına verilen bu ulusal ve siyasal hakkın pek büyük değeri
vardır. Bunun almak değil, kullanabilmek davasını kazanabilmek asıl işimizdir.
Dünya kadınlığının pek azına verilen bu işin başarılması yüzümüzü ağartacak
işlerimizin öncüsü olacaktır.
Hayat yolunda bütün meşakkatleri paylaşan kadın bu işte de erkeği ile omuz
omuza, başbaşa, yan yana yürümesini bilecektir.230
Kadınlar Birliğinin Levhası
Bayan Saadet’in nutkundan sonra şehir meclisi azasından Bayan Nakiye
kürsüye geldi. Bu sırada meydanı beyaz bez üzerine yazılı “Türk kadınları birliği”
levhası asılıyordu. Bayan Nakiye buna itiraz ederek,
“Burada yalnız Kadınlar Birliği azaları değil, bütün Türk kadınları
toplanıyor. Kadınlar Birliği, erkekler birliği olamaz. Türk kadını Türk erkeği de
vardır, dedi. Bunun üzerine birliğin levhası indirildi.231
Bayan Nakiye’nin Nutku
Bayan Nakiye şu sözleri söyledi,
“Bugünü gördüğümden dolayı ne kadar sevinç içinde olduğunu bir defa daha
tekrar etmek için buraya geldim. Ben, bu meydanın çok kara günlerini gördüm.
Düşman teyyarelerinin memleketimiz semalarında dolaştığını, o acı günleri
hatırladıkça, sevinç günlerinin şükran borcunu nasıl ödeyeceğini bilmiyoruz. Ne
230
231
Milliyet, 8 Aralık 1934.
Milliyet, 8 Aralık1934.
140
yapsak azdır. Türk evladına bir vatan bırakacağız. Bunu size veren Ulu Atatürk’e,
Büyük kurultaya minnet ve şükranlarımızı bildirmek için, telyazıları çekmemize
müsaade etmenizi rica ediyorum.
Arkadaşlar,
Biz Türk kadınlarına verilen ulusal ve siyasal hakkın pek büyük değeri
vardır. Bunu almak değil, kullanabilmek davasını kazanabilmek asıl işimizdir.
Dünya kadınlığının pek azına verilen bu işin başarılması yüzümüzü ağartacak
işlerimizin öncesi olacaktır.
Türk kadını yüce ulus kurultayında da her yerde olduğu gibi Türk
medeniyetine yakışan asil bir temkinlilikle geleceğe kadar götürecektir.
Hayat yolunda bütün meşakkatleri paylaşan kadın bu işte de erkeği ile omuz
omuza, baş başa yan yana yürümesini bilecektir.232
Türk Kadın Birliğinin Telyazısına Cevap Verdi.
Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir’in yazısına Atatürk şu telyazısı ile
cevap vermiştir.
Latife Bekir Işık,
Türk kadınlar Birliği
İstanbul
Erdemli Türk kadınlığının yeni çalışma yolunda kendine düşen büyük
işi güvenle başaracağına kuşku yoktur.
Reisi Cumhur
Atatürk233
Aynı sevinç dalgası diğer vilayetlerin kadınlarını da kaplamıştı. Dolayısı ile
oralardan da coşkulu tepkiler gelmişti. Mesela Milliyetin çeşitli vilayetlerden konuya
dair haberleri şöyleydi: “ Edirne, kadınlarımıza saylav seçme ve seçilme hakkının
verilmesinden ötürü Edirne kadınları Kız muallim mektebi müdürü Bayan Rabia’nın
başkanlığı altında Cumhuriyet Halk Fırkasında genel bir toplantı yaptılar. Bu
yönden duydukları sevinci bildirmek için ulu kurtarıcı Atatürk’e, Büyük Millet
Meclisi başkanlığı ile baş bakan İsmet İnönü’ye ve fırkanın genel kâtibi Bay
Recep’e birer telyazısı yolladılar. Fırka ve belediye başkanlarının arkadaşları Bayan
Macide ve Hatice vali bayanı, kültür çevirgenin arkadaşı belediye azasından Bayan
Sevinç ve Huriye, Orta Mektep müdürü Bayan Şevket ve Ayşe kadın ile Manyas
232
233
Milliyet, 8 Aralık 1934.
Milliyet, 8 Aralık 1934.
141
ocaklarından birer bayanın imzalarını taşıyan bu telyazılarının Atatürk’e
çekilmesinden bir örnek alıp bildiriyorum.
Türk ulus çocuklarını bağrında yetiştiren Türk kadınına şimdiye kadar
esirgenmiş olan siyasal ve sosyal hakkını verdiğinizde Türk ulusunun bütünlüğünü
anlatan büyük kurultayın değerli yasasını duyan Edirne kadınları kendilerini
yaraştıkları birliğe ve yüceliğe çıkaran Atatürk’e en derin sevgi ve saygılarını
sunarak bayram yapmakta olduklarını bildirdiler.
Denizli,
Bugün denizli kadınlarından birçoğu halkevinde toplanmışlardır. Mebus
seçiminde kendilerine verilen haktan dolayı muallim Bedia ve Şükriye güzel sözler
söyleyerek sevinçlerini ortaya koymuşlardır. Büyüklerimize teşekkür telyazısı
çekmeyi kararlaştırmışlardır.
İzmir,
İzmir kadınları sevinç içindedirler. Atatürk’e çektikleri telyazısında
demişlerdir ki, “Büyük kurultayın Türk kadınlığı için verdiği son kesimden
duyduğumuz sonsuz sevincini büyük Atatürk’e ulaştırır ve ordularla bağ atir
yetiştiren Türk analarının coşkun sevinç ve bağlantılarını sunarız.
Kadınlar öğleden sonra muazzam tezahürat yaptılar. Fırkada toplanarak
Cumhuriyet meydanına gittiler. Atatürk’ün heykeline müteaddit çelenk koydular.
Fırka üyesinden Nevzat söyledi. Kadınlar buradan fırkaya giderek fırkacı bay
Avniye teşekkürlerini bildirdiler.234
8 Aralık 1934 tarihinde Akşam gazetesi ise “Kadınlarımızın Toplantıları”
başlıklı bir haberi ilk sayfadan halka duyuruyordu.
Her Taraftan Büyüklerimize Meclise telgraflar çekiliyor.
Adana - Bugün öğleden sonra saat 14 de sayıları binleri geçen kadınlarımız
Halkevinde toplandı. Halkevi Başkanı Kemal, bu toplantının maksadını anlattıktan
sonra Güzin Evren, Esma Nayman, Şemsa İscen Türk kadınına da erkekler gibi
saylav seçmek ve seçilmek hakkını veren yeni yasanın büyük değerini ve manasını
anlattılar ve yeni hakla Türk kadınının yeryüzü kadınlığına güzel bir örnek olacağını
söylediler. Sözler uzun ve sürekli alkışlarla karşılandı. Toplantının sonunda
Atatürk’e, kurultay başkanı General İsmet İnönü’ye C.H.Fırkası Genel Yazganı
Recep’e saygı ve teşekkür telyazıları gönderilmiştir.
234
Milliyet. 8 Aralık 1934.
142
Edirne - Edirne kadınları, meclisin Türk kadınlığına saylav seçme ve
seçilmek hakkını vermiş olmasından ötürü dün Halkevinde büyük bir toplantı
yaparak meclisin bu kararını şükranla karşılamış ve başta K.Atatürk olmak üzere
Millet Meclisi Başkanlığı’na, Fırka Genel Kâtipliği’ne sevinç ve şükranlarını
telyazısı ile bildirmişlerdir”. 235
Son Posta gazetesi 9 Aralık günü ilk sayfada “Kadınların Yeni Kazancı”
başlıklı bir habere yer veriyordu.
“Saylav (meb’us) seçimi yenileniyor. Büyük Kurultay; elinde kalan birkaç
töreyi (kanunu) de çıkardıktan sonra, yerini yeni kurultaya bırakmak üzere
dağılacaktır. Bu seçimi, önceki seçimlerden ayıran başlıca çizgi, işe kadının
karışmasıdır. Türk kadını, geçmişin hiçbir çağında bugünküne benzer saygı
kazanmış değildi. Onu kafes ardından kurtarıp aydınlığa çıkaran, Atatürk’ün
Türkiye’si oldu.
Erkekle kadın, birkaç yıldır el ele, omuz omuza birbirlerine destek olarak,
birbirlerinden hız alarak yürüyorlar. Şimdi yeni saylav seçiminde de yer alacaklarına
göre erkek arkadaşlarından siyasal varlık açısından da ayırt edilemeyecekler
demektir.
Kadın için Avrupa ülkelerinde, erkeğin yarısıdır, derler. Ancak bu söz,
ağızda kalır. İş üzerinde kendini göstermez. Kadın, Avrupa’da birkaç ülkeyi dışarıda
bırakırsak, erkeğin olsa olsa dörtte biridir. Bizde ise, bugünkü türesile kadın, erkeği
bütünleştiriyor. Kadının girmediği yer kalmadı. Yarın, onları Ulusal Kurultay’da
göreceğiz. Seçilmek biraz da beğenilmektir.
Kadın her yerde seçilmesini sever. Onu seçmeyenlere gücenir. Ondan dolayı
kendi seçerken de titiz olacağı gibi seçeceğini de gelişigüzel seçmeyecektir. Ancak
onlarda inansınlar, bilsinler ki kendilerini en büyük ulus işlerine karıştırırken,
gönüllerimizdeki yerinden çıkarmayı düşünmedik. Kadın, evinde yine kadın olarak,
beşiğinin başında yine anne olarak kalacaktır. Çünkü kadının en değerli varlığı,
kocasının arkadaşı, çocukların anası oluşundadır”.236
O tarihte Yine Son Posta gazetesinde Türk kadınına mebus seçilme hakkı ile
ilgili Bir Fransız muharririne gönderme yapılıyordu.
Türk Kadını, Türk Erkeğinden Farksız
235
236
Akşam 8 Aralık 1934
Son Posta, 9 Aralık 1934.
143
“Türk kadınına mebus seçmek mebus seçilmek hakkı verildi. Fransız
muharrirlerinden Vautelin’in kulakları çınlasın!
İki üç yıl kadar oluyor, Türk kadınına belediye azası seçmek ve seçilmek
hakkının verildiği zaman işitmiş, yanlış anlamış, Türk kadınının belediye değil
mebus seçimi işinde rol oynayacaklarını sanarak, Fransa’da el’an halledilemeyen bu
mesele münasebetiyle:
— İngiliz kadınları, Alman kadınları, Amerikan kadınları, Türk kadınları bizi
geçtiler, diyordu.
Fransız yazıcısının iki, üç yıllık bir aldanışı var, söylediği geçiş yeni
tahakkuk etmiştir. Fransa’da ise mesele, üzerinde muhtelif münakaşalar doğurarak,
el’an sürüp gitmektedir:
Kadınlara mebus seçiminde hak verelim mi, vermeyelim mi? El’an günün
meselesidir.
Votel’e bakarsanız, Fransız kadınının genel topluluk itibariyle böyle bir hak
istediği yoktur, lehte olanların sayısı:
“ Dört saçı kırkık ile beş saçı kesiği geçmez, o halde mesele etrafında fırtına
koparmanın sebebi ne?”
Bu, işin Votel tarafından latife ile karışık görünüşü. Birde “nazari bilge”
bakımından görünüşü var ki, onu da Tan’ın” dilinden dinlemiştim unutmadım:
“Bir demokrat hükümet bütün halkın verdiği reye dayanır, Fransız ihtilalinde
ilan edilen Hukuku Beşer beyannamesinden ilham alır. Halk denilen topluluk
yalnızca erkekten ibaret değildir. Cins farkı gözetilmeksizin, “faili muhtar” olan
bütün insanların hepsine birden denir. Bu insanların “faili muhtar” olan iradeleridir
ki, içtimai cemiyeti evvela teşkil, sonra idare eder. Bu topluluğun içinden, bu
topluluk konserinin içinden kadını nasıl çıkarabiliriz? Hangi hakla? Hangi kurala
dayanarak?
Meselenin iki bakımının bir yüzü var, bilge bakımından hakkı olduğu
muhakkaktır. Fakat bu hakkı kullanmak isteyip istemediklerine gelince, üzerinde
münakaşa etmektense, doğrudan doğruya kendilerine müracaat edip birer birer
fikirlerini sorarak meseleyi niye halletmediklerine şaşıyorum.
144
Her neyse, Fransızları kendi münakaşalarına bırakalım, bizim için şimdi
yapılacak birinci şey kadınlarımızı tebrik etmek, ikinci şey de, bu kazancı bir durak
sayıp sayısal hayata yavaş yavaş ve ihtiyatla canlılık vermeye çalışmaktır. 237
Kadınların tezahüratı var gücüyle devam ediyor ve basına da malzeme
oluşturuyordu. İşte bunun örneklerinden biride şöyleydi.
Türk Kadınları Dün de Coşkun Tezahürat Yaptılar
İstanbul Kız Lisesinde Ve Kadınlar Birliğinde Yapılan Kutlama
Seçim Hazırlıkları Devam Ediyor
“İstanbul kadınlar birliği dün saat on altıda, Birlik merkezinde bir toplantı
yapmışlardır. Ayrıca, İstanbul’un en eski Kız mektebi olan İstanbul Kız Lisesinde
merasim yapılmıştır. Türk kadınlığına Ulu Önder Atatürk’ün ölmez bir armağanı
olarak verilen saylavlık hakkı İstanbul Kız Lisesinde urunç (sevinç)ile alkışlanmış
ve büyük öndere sonsuz bağlılıklarını bir daha söyleyerek kültür bakanlığı eli ile şu
telgraf çekilmiştir.
Kültür Bakanlığı’na,
Yurdu saran aydınlığın Türk kadınına yerini göstermesini okulumuz talebesi
urunçla alkışladı. En güzel şeyleri göreceklerinin inancını, ısı değimleri ile
anlatırken kulduk yankusunu yurt kardeşlerini gönence eriştirmek için öz canları ile
çalışmaya ant ettikleri Ulu bakanlığın eli ile Atatürk’e ulaştırılmasını dilediler.”238
Kadınlar Birliğindeki Toplantı…
Kadınlar Birliğindeki toplantı da çok güzel olmuştur. İstanbul’un dört bir
tarafından gelen bayanları, birlik salonları adeta almamıştır. Merasime saat 16’da
başlanmış ve muallim Bayan Hasna’nın sözleri çok alkışlanmıştır. Kadın Birliğine,
Atatürk’ten, İsmet İnönü’den gelen karşıt telyazıları okunmuş ve çok alkışlanmıştır.
Merasimden sonra, davetliler hazırlanan büfede ağırlanmışlardır.
Türk kadınlığına saylav seçmek ve seçilmek hakkının verilmesi 1935 yılı
mayısında, şehrimizde yapılacak uluslararası kongresinde büyük tezahürata vesile
edecektir. Kadın Birliği Türk kadınına verilen bu ileri hakkı, cihan kadınlığına, Türk
inkılâbının büyük seyri içinde anlatmak için iyi ve kıymetli bir vesile bulmuş
olacaktır.
237
238
Son Posta 9 Aralık 1934.
Milliyet, 10 Aralık 1934.
145
Saylav seçimi hakkında, Dâhiliye Vekâletinden emir geldiği için dünden
itibaren çalışmalar arttırılmıştır. Yurttaşların isimlerini taşıyan defterler yazılması işi
için, vilayette de bir heyet çalışmaya başlamıştır.
Rize ve Niğde’de
Rize ve Niğde’den sonra kadınlarımıza saylav seçmek ve seçilmek hakkını
veren kanunun kabulü üzerine bu şehirler kadınlarımızın sonsuz sevinç duyduklarını
bildiriyor.239
Atatürk’ten Türk Kadınlığına
Riyaseti Cumhur Umumi Kâtipliğinden
“Erdemli kadınlarımızın saylav seçimine girmelerinden dolayı ülkenin bütün
kurumlarından, yer yer toplantılardan telyazıları aldım. Gösterilen duygulardan
gönencim büyüktür. Türk kadınlığının yeni girdiği siyasal alanda da değerli işler
başarmasını dilerim.”240
Seçim İşlerine Bugünden İtibaren Başlanıyor.
İçişleri Bakanının Tel Yazısı
“Fırka Ankara, İstanbul, İzmir, Erzurum, Aydın, Sivas, Kayseri, Trabzon,
Kastamonu ve Sayhandan kadın namzetler gösterecek.
İçişleri Bakanlığı saylav seçimi işlerine ait vilayetlere bir muhtıra
göndermiştir. İçişleri Bakanı Bay Şükrü Kaya bu münasebetle yaydığı bir tamimde
ezcümle demektedir ki, “Geçen mebus intihabadı bazı vilayetler kanun
hükümlerinin tatbikinde tereddüde düşerek istizahlarda bulunmuşlardır. Vekâlet
bunlara verilen cevaplarla resen yapılan tamimleri terfi ederek böyle bir muhtıra
tanzimini faydalı ve lüzumlu görmüştür.
Öğrendiğime göre bu defa saylav
seçiminin intihap kanununda tayin edilen müddetlerin asgarisi zarfında iş görülmek
sureti ile 59 günde bitecek olan intihap işinin 30–35 gün içinde tamamlanmasına
çalışılacaktır.
Büyük Millet Meclisinin seçimi yenilemek için verdiği karar bugünkü resmi
gazetede neşrolunmuş ve başvekâlet keyfiyeti iç işleri bakanlığına resmen
bildirilmiştir. İçişleri Bakanlığı da evvelce vaziyetten haberdar ettiği umum
müfettişlere ve valilere bugün telyazısı ile bir tamim yaparak derhal intihabada
başlamasını bildirmiştir. Yarından itibaren memleketin her tarafında bilfiil
intihabada başlanmış olacaktır.
239
240
Milliyet, 10 Aralık 1934.
Milliyet, 10 Aralık 1934.
146
Cumhuriyet Halk Fırkasının “Ankara, İstanbul, İzmir, Erzurum, Aydın,
Sivas, Kayseri, Samsun, Trabzon, Kastamonu ve Seyhan’a göstereceği
namzetler
arasında da kadın namzetlerde bulunacağı haber verilmektedir. Bu arada
Cumhuriyet merkezi Ankara’ya iki kadın namzet gösterilmesi muhtemeldir. İstanbul
için Bayan Nakiye’nin, İzmir için Bayan Benav Nevzad’ın namzet gösterilecekleri
rivayet halindedir.
Ankara vilayeti saylav seçimi gözetleme kurumu (mebus intihabı teftiş
heyeti) ilk toplantısını dün Akşam vali ve belediye Başkanı Bay Nevzat
Tandoğan’ın Başkanlığı altında yapmıştır. İkinci başkanlığa Bay avukat Mümtaz
Ökmen seçilmiştir.
Köy muhtarları ile mahalle mümessillerinin Çarşamba günü belediye
dairesinde toplanmasına ve o gün seçim defterlerinin düzenlenmesi için yasanın
muhtarlara anlatılmasına, kaza ve nahiyelere anıklık için hemen bildirimlerde
bulunulmasına ve gözetleme kurumunun her gün toplanmasına karar verilmiştir.241
2.8. Öğrenci Gözü ile Kadınların Milletvekili Seçilebilmesinin Önemi
Daha önce değinildiği üzere, Milliyet gazetesi öğrenciler arasında haftanın
önemli olaylarını yorumlamaya yönelik yarışmalar düzenliyordu. 1934 yılı Aralık
ayının önemli gelişmesi doğal olarak kadınların milletvekili seçilme hakkını
kazanmalarıydı. Doğal olarak derece kazanan yazılar bu olayı değerlendiren
öğrencilere aitti. Bununla ilgili olarak Milliyet gazetesinin haberi şöyleydi:
“Geçen haftaki güzel yazı müsabakamızda birinciliği “iki mühim töre”
serlevhalı yazı ile İstanbul lisesinden 630 Ertuğrul Fethi, İkinciliği “Türk kadınına
verilen hak” başlıklı yazı ile Ticaret mektebinden 948 Ahmet kazanmışlardır.
Kendilerinin hüviyet varakaları ile birlikte idaremize müracaat ederek
mükâfatlarını almalarını rica ederiz”. Gazete daha sonra da yazılara sütunlarında yer
vermişti:
“İki Mühim Töre”
“Büyük Ulus Kurultayı son günlerde birbiri ardınca iki mühim töre çıkardı.
Saylav seçiminin yenilenmesine karar verildiği şu sıralarda bu töreler dördüncü Ulus
Kurultayı’nın yurda yaptığı en mühim hizmetlerinden biridir. Bu kanunlardan biri
kadınların saylav olabilmeleri hakkındadır. Kadınların mebus seçmeleri ve
241
Milliyet, 10 Aralık 1934.
147
seçilmeleri sade bir Teşkilatıesasiye meselesi değildir, aynı zamanda sosyal
bünyesini de alakadar eden en yüksek değişimlerden biridir.
Bu kanun Türkiye’nin bütünlüğünü tamamlayan bir kanundur. Artık şu
hakikat anlaşılmıştır ki Türkiye Cumhuriyetinde yurttaşlar arasında hiçbir fark
yoktur. Kadında, erkekte, çocukta bu bütünlüğü vücuda getiren birer parçadır.
Bu itibarla, Türkiye bütün garp medeniyetlerine mükemmel bir örnek
olmuştur ve olacaktır. Garpta birçok kadınların çalışarak zorla almak istedikleri ve
fakat bir türlü elde edemedikleri hakları bugün Türkiye aklıselim ile hareket ederek
doğrudan doğruya vermiştir. Çünkü kadınlarımız şimdiye kadar elde ettikleri birçok
haklara tam tekâmül yolunda ilerlemişler ve bütün memleketin mukadderatını elinde
tutan Büyük Millet Meclisine girmeye liyakatleri olduğunu göstermişlerdir.
Garp medeniyetlerinde böyle kadınlar yok mudur? Şüphesiz ki vardır. Fakat
orada erkekler yurtlarının menfaati nokta-i nazarından değil, belki kendi
hodbinlikleri dolayısı ile kadınlara bu hakları vermekten çekinmektedirler. Yoksa
Birleşik Amerika gibi 120 milyon nüfuslu bir memlekette bir kadın, mesai nezareti
gibi müşkül bir şeyi pek ala idare ettiğini göstermiştir. Hatta son büyük grevin
söndürülmesi için kıymetli hizmetler yapan bir uzuv olmuştur.
Amerika da işsizlere, milyonlarca grevcilerle baş eden kadın neden başka
yerlerde de aynı muvaffakiyetini göstermesin?
İşte Türkiye Amerika’dan ve diğer Anglo-Sakson memleketlerinden örnek
almayan garp medeniyetlerine, Fransa, Belçika, Orta Avrupa memleketlerine ikinci
bir meşale vazifesini göstermektedir.
Büyük Ulus Kurultayı’nın kabul ettiği ikinci mühim töre kıyafet kanunudur.
şeklinde devam eden yazı kılık kıyafet kanunu ile ilgili tespitler yapmaktadır”.
İstanbul Lisesi’nden Ertuğrul Fethi. 242
“Türk Kadınına Verilen Hak”
“Yüce önderimiz Kemal Atatürk’ün bütün acunun takdirini ve hayranlığını
kazanan ve değer biçilmeyecek kadar ünlü olan inkılâplarına bir tane daha katıyor.
Türk kadını kendini yirmi beş yıla değin kafes arkasında, peçe ve çarşaf altında
hiçbir hakka sahip olmadan bir esir kertesinde idi. Fakat yüce önderimizin kurduğu
genç ve yeni Türkiye kadını kafes arkasından kurtarmış ve evde olduğu kadar iş
hayatında da büyük yerler ve haklar vermiştir. İş hayatında büyük bir yenilik ve
242
Milliyet, 10 Aralık 1934.
148
muvaffakiyet gösteren Türk hatunu belediye seçiminde de ün almış yüksek ve
değerli işler başarabileceğini bütün acuna göstermiştir. Yeni Türkiye’de hatuna
saylav seçme ve seçilme gibi en büyük bir hak verilmekle Türk hatunu Türk erk
kertesine çıkarılmaktadır.
Acunda bulunan bazı medeni ülkelerde bile hatuna saylav seçme ve seçilme
hakkı verilmezken ülkemizde bu hakkın tanınması ve verilmesi uluslararası medeni
hukuk tirine altın kalemle yazılacak kadar ünlüdür. Türk hatununun Büyük Ulus
Kurultayı’nda gözükmesi bütün ulusumuzu sevindirecek ve Türk hatunu ulusun
mukadderatında büyük tesir gösterecektir.
Türk hatununun saylav seçme ve seçilme hakkının verilmesi dolayısı ile
bütün ulusun bahasız olan yüce önderimize karşı olan saygı ve sevgimizi bir kat
daha arttıracak olan bu büyük yasayı bütün ulusumuz büyük bir istekle beklemekte
ve Türk hatununun bu hakka sahip olmasından dolayı kutlamaktadır.”
Ticaret
Mektebinden Ahmet. 243
2.9. Hazırlıklar Devam Ediyor
Milliyet gazetesinin, 2. Müntahipler Arasında Kadınlar da Bulunacak, Fırka
Genel Kâtibi B.Recep Peker Fırka Teşkilatına Bir Tamim Gönderdi başlıklarıyla
yayınladığı haber şöyle devam ediyordu: “C.H.F. Genel kâtibi B.Recep Peker
kadınlarımızın saylav seçimine girmeleri münasebeti ile fırka teşkilatına aşağıdaki
tamimi göndermiştir:
“Kadınlarımızın saylav seçimine girmeleri yasası çıkınca, fırkamıza yeni
vazifeler düşüyor. Seçim iki dereceli olunca, ikinci müntahipler arasında da
kadınlarımızın bulunması lazımdır. Fırka nizamnamesi fırkalılar dışında yurttaşlara
rey verenlerin cezalandırılmasını söyler. Bu hale göre, kadın yurttaşların şimdiden
fırkaya kayıtları lazımdır ki, ikinci müntehib seçimi ve hatta bundan evvelki
yoklama zamanı gelmeden ikinci müntehib olacak kadınlarımızı fırka üyesi sıfatını
kazanmış olsunlar.
İyi vasıflı kadın üyelerinin artması ile fırkamız hem şereflenecek ve hem de
kuvvetlenecektir. Bir yandan saylav seçimi hazırlıkları öte yandan fırka kongreleri
sebebi ile teşkilatımızın çok işler karşısında olduğu bu sırada kadın arkadaşlarımızın
243
Milliyet, 10 Aralık 1934.
149
arttırılması işi de çok mühimdir. Bu iş ayrıca dikkatli, emekli ve metotlu bir çalışma
ister.
Herhalde yalnız birkaç değil, mümkün olduğu kadar çok kadın fırkanın
ikinci müntehib listesine girmelidir. Son belediye seçiminde nisbeten az kadın üye
seçilmesi fırka merkezine çok üzüntü vermiştir. Biz kadınlara sözde bir seçim hakkı
vermek için değil, erkek arkadaşları gibi aslından yüksek olan Türk kadınını pek
samimi olarak devlet idaresine iştirak etmek için bu yola girdik.
Halkevlerinin zaten seçim hakkı ile alakalı olmayan ulusal çalışmalarında da
kadınlara verdiğimiz yer dardır. Kadınları yalnız devam edici değil, çalışıcı olarak
Halkevleri hayatına yığınlarla iştirak ettirmemiz lazımdır. Bugünlerde bütün
teşkilatın birden çalışarak kadınları fırka işine almak yolunda genel hareket
yapılmasını ve kayıt işlerinin çabuklaştırılmasını, kolaylaştırılmasını dilerim”.244
Aynı gazetede yer alan bir başka haber de bu haberi tamamlar nitelikteydi:
“Saylav Seçiminde Namzet Gösterilmesini İsteyenler Müracaata Başladılar.”
Saylav seçiminde namzet gösterilmeleri için Cumhuriyet halk fırkasına mektupla
müracaatlar başlamıştır. Bu arada kadınlar da vardır. Ankara’nın bu seçimde fazla
olarak 4 mebus çıkarması muhtemeldir. 245
Kadınların siyasi arenada yerini almaya başlaması üzerine sadece kadın
olmalarından mütevellit kurmuş oldukları, cinsiyet ayrımını belirginleştirdiği iddia
edilen Türk kadın Birliği ile ilgili tartışmalarda basını meşgul eden haberlerdendi:
Birliğin kaldırılacağı ısrarla söyleniyor.
“Birkaç günden beri Ankara’da bulunan Türk Kadın Birliği reisi Latife Bekir
bugün bu şehrimize gelerek heyeti idareye Ankara’da ki temasları hakkında izahat
verecektir.
Latife Bekir Ankara’ya kadınlara saylav seçme ve seçilme hakkının
verilmesinden dolayı İstanbul kadınlarının ve sevinçlerini bildirmeye gitmiş olmakla
birlikte bu seyahat etrafında bazı rivayetlerde dönmekte. Kadın Birliğinin
kaldırılarak yerine Türk kadınlarının topluluğunu gösterir başka bir kurumun vücuda
getirileceği ısrarla söylenmektedir. Böyle bir teşekkülün merkezide şüphesiz Ankara
da olacaktır.
Türk kadınının bütün içtimai ve siyasi haklara sahip olduğu bir zamanda
cemiyet içinde bir ayrılık ifade eden Kadın Birliğinin mevcudiyeti erkekler arasında
244
245
Milliyet, 13 Aralık 1934.
Milliyet, 13 Aralık 1934.
150
da garip görülmektedir. Nasıl ki bir erkek birliği yoksa ayrıca bir Kadın birliği
teşekkülü de olmaması lazım geldiği öne sürülmektedir. Bilhassa Türk kadını her
sahada erkeğin yanında mevkii aldığı gibi her nevi kurumlarda, cemiyetlerde,
mahfillerde, baroda ve fırkada da erkekle aynı hakkı haiz aza olarak bulunmaktadır
ve bulunacaktır”.
Kadınlar Birliğinin varlığının kadınların demokratik haklarına bir katkı
sağlamadığı, tam tersine demokratik oluşumun önünde bir engel olarak görüldüğü
basın tarafından bir kez daha gündeme getirilmektedir.
Kadınlar Birliği tartışmaları yaşanırken Son Posta gazetesinde kadınların
mebus seçilme hakkı ile ilgili haberlere yer vermeye devam ediyordu.
Kadınların Meb’usluğu
Egeli Hemşirelerimiz Düşüncelerini Anlatıyor
Türk Kadını Bu Hakkı Kültür ile Elde Etmiştir
“Türk kadınına saylav seçme ve seçilme hakkı verilmesi etrafında gazetem
namına Ege kadınlarıyla görüşmeyi iyi buldum ve kadınlarımızın intibalarını tespit
etmeye çalıştım. Bunun için kadınlar kooperatifine gittim. Enstitünün hayata
hazırladığı kızların yetiştiği müesseseye “Kadınlar Kooperatifi” adı veriliyor. Bir
tarafta 500 Türk kızı gündüz dersleri görüyor, öte taraftan 270 Türk kadını gece
kurslarına devam ediyor. Kadınlar kooperatifinin moda okuturu Bayan saadetle
koridorda karşılaştım. Söylediklerini dinledim:
“Meb’us seçmek ve seçilmek hakkı verilmiş değil, alınmıştır. Bu hak, Türk
kadınının değişik kültür sahalarında gösterdiği bir neticesidir. Ben şahsen meb’us
olmayı hatırımdan geçirmiyorum. Ancak düşünüyorum da meb’us olmak zevkli bir
iştir.” 246
Türk kadının mebus seçilme hakkının kadınlar arasında yarattığı sevinç
memleketin dört bir yanında kutlanırken bazı gazeteler kadınlarımızla ilgili
magazinsel haberlere de yer veriyordu. Akşam gazetesinde o tarihlerde düşünceler
bölümünde çıkan bir yazı kadınlara uyarı niteliğindeydi.
Çok Boyanıyorsun Kadınım
“Çok boyanıyorsun kadınım, çok boyanıyorsun. Bana inan: bu yüz göz
yaraşmıyor sana… Kan boyalı ağzın adam yemiş gibi. Çocuğun varsa onu sen bu
246
Son Posta, 13 Aralık 1934.
151
dudaklarla nice öpebilirsin? Kocan, nişanlın, sevgilin varsa onlar senin bu
dudaklarını nasıl öpsünler?
Çok boyanıyorsun hatun kişim, çok boyanıyorsun! Benim ninemde sürme
çekerdi gözlerine, senin gibi değil… Sen o ipek, o uzun kirpiklerinin tellerini örtü
püskülü gibi birbirine yapıştırıyorsun, göz bebeklerin kara demir parmaklıklar
ardından bakan, boyunları bükük iki tutsağa benziyor.
Böyle alaca bulacalık niçin, kimin için? Yüzüne baktıkça utançtan yüzüm
kızarıyor. Etini boyayarak satılığa mı çıkardın? Bu yoluk kaşlarınla, ağzının tadını
bilen et düşkünlerine bile güzel görünemezsin ki…
Sen de adamsın boyalı kadınım, sen de adamsın. Omuzlarını üstünde bir
kafa, göğsünün içinde bir yürek taşıyorsun. Adamın en güzel, en işlenecek,
temizlenecek yeri, kafası ile yüreğidir. Dudağının boyasına, yanağının allığına,
kirpiklerinin rimeline senincediğin düşkün bir varlığın yüreği ile kafası ile
uğraşmaya günü mü yeter? Dudaklarının boyası kızardıkça yüreğinin benzi soluyor,
kirpiklerinin rimeline karardıkça gözlerin koyun gözü gibi budalalaşıyor. Bunu
anlamıyor musun?
Bütün bunları seni horlamak için yazmıyorum kadınım. Sen bu gidişle
horlanmağa bile değmeyeceksin. Sen azlıksın. Yalnız “üzüm üzüme baka baka
kararır” derler; senin gibi boyalı azlığa baka baka, boyasız çokluğun da
boyanacağından korkuyorum. Bunun önüne geçmek isterim. Dileğim sadece
budur…” 247
Türk kadınının Avrupalı kadın karşısında elde ettiği kazanımın önemini
Milliyet gazetesi şu cümlelerle aktarıyordu:
Türk Kadını Kurultaya girerken
Birçok Avrupalı kadınlar hala avukatlıktan ileri geçemiyorlar 248
Bir taraftan da yapılacak seçimle ilgili hazırlık aşamaları, yurdun dört bir
yanından haberlerle okuyucuya aktarılıyordu. Yapılacak seçimde oy kullanacak
seçmen nüfusunu belirleyebilmek için kadın nüfusun sayılması devam ediyordu:
Saylav Seçim Hazırlığı
Birçok Kazalarda Kadın Nüfus Yoklaması Bitti.
“Dün Cuma olmasına rağmen, belediyede, yeni saylav seçimi hazırlıklarına
devam edilmiştir. Defterlerin yazılması için ayrılan daktilolar ve memurlar akşama
247
248
Akşam, 14 Aralık 1934.
Milliyet, 14 Aralık 1934.
152
kadar, vatandaşların adlarını cetvellere yazmaya devam etmişlerdir. Diğer taraftan
ayrılan memurlar adları birer birer gezerek kadın nüfusu saymaya devam
etmektedirler. Birçok kazalarda, kadın nüfus yoklaması bitmiştir.
Samsun; Samsun kadınları bu gece halkevinde toplanarak kendilerine saylav
seçmek ve seçilmek hakkının verilmesinden ötürü sevinç tezahüratı yapmışlardır.
Bir ağızdan İstiklal ve Cumhuriyet marşları söylendikten sonra Bayan Seyan ve
Mezriye Melahat kadınlara bu hakkın verilmesinin ülkenin soysal varlığında bir
dönüm olacağına dair oruçlu (heyecanlı)söylevler verdiler.
Toplantıyı geç vakte kadar süren bir eğlence takip etmiştir.
Kastamonu’da; Şehir Meclisi fevkalade bir toplantı yaparak saylav seçimi
için
teftiş
heyetini
seçmiştir.
Seçim
anıklarının
tez
elden
bitirilmesine
çalışılmaktadır.
Bolu; Saylav seçme işlerini kontrol edecek teftiş heyeti kurulmuştur. Heyet
defterleri tetkikata başlayacaktır. Yeni yasaya göre seçme işlerine karışacak olan
kadınlar ikinci seçici olabilmeleri için C.H.Fırkasına yazılmaya başlamışlardır. Pek
çok kadınlar yazılmak için fırkaya müracaat etmişlerdir.
Karahisar’da.
Bugün belediye meclisi inanılmaz bir toplantı yaparak saylav seçimi için
kurulması gereken teftiş heyeti üyelerini ayırmıştır.
Uşakta:
Bugün şehir meclisi üyelerinden Bayan Nedime Nurinin başkanlığı altında
Halkevinde toplanan yüzlerce bayan saylav seçme ve seçilme hakkının
verilmesinden ötürü Atatürk’e Kurultay Başkanı General Kazım Özalp’a, Başbakan
General İsmet İnönü’ne, fırka genel katibi Recep Peker’e sevinç ve saygılarını
bildirmişlerdir.249
Saylav seçimi hazırlıkları,
İstanbul’dan 18 saylav çıkacak
“Saylav seçimine esas olan defterlerin doldurulması dün akşam bitmiş ve
belediyede müteşekkil saylav teftiş heyetine verilmiştir.
Mülhakattan da Yalova, Şile, Silivri defterleri bitirilmiştir.
Kartal Çatalca’dan haber beklenmektedir. İstanbul vilayetinden 18 saylav
seçilmesi lazım geldiği anlaşılmaktadır.
249
Milliyet, 15 Aralık 1934.
153
Merzifon da seçim defterleri
Merzifon Saylav Seçimi Hazırlıkları Bitti. Belediyede Tetkik Ediliyor.250
Kadınların saylav seçilmeleri ile ilgili yapılması gereken faaliyetler hız
kazanmış, bu arada bazı şairler de! (Meliha Avni Sözen) boş durmayıp bu anlamlı
kazanımlarla ilgili hoş duygularını Atatürk’e de atıfta bulunarak gazete satırlarında
ifade ediyorlardı:251
ATATÜRK’ÜN ANASININ BAYRAMI
Mutlu kutlu bir gündür kavuştuğumuz bu gün
Mermi, gülle taşıyan Türk kadını gül, öğün!
5712/34 senin bayram günündür,
Bugün sana yaraşan en ünlü bir düğündür,
Atatürk senin oğlun bir çeşit kalamazdın,
Yalnız sayıklayarak geçmişi anamazdın,
Oğlun bir acun kurdu, bir ulusu diriltti,
O yıkar yaratırken dalıp uyuyamazdın.
Eşsiz önder Atatürk kurtardı anasını
Görsünler onda diye acunun maksadını
Çalış durma, ilerle layık ol bu utkuya!
Tarih saygı ile ansın oğlun gibi adını
Siyasa işlerinde Türk kadınlığı
Fırkaya azalık için müracaatlar başladı.
Türk Kadının Fırkaya yazılması ile ilgili bir diğer haber ise Akşam
gazetesinde yer alıyordu.
İstanbul Kadınları Fırkaya Yazılmak İçin Akın Akın Müracaat Ediyorlar
İstanbul kadınları, kendilerine verilen mebus seçimi hakkından istifade için
büyük bir faaliyet gösteriyorlar.
250
251
Milliyet, 15 Aralık1934.
Cumhuriyet, 15 Aralık 1934.
154
Son günlerde Halk Fırkası’nın muhtelif şubelerine yazılmak için binlerce
kadın müracaat etmiştir. Fırka teşkilatı, bu müracaatları kolaylaştırmış, fırka heyeti
idareleri arasında kadın aza da almıştır. Kadınlarımızın gösterdikleri bu tehalük
cidden büyük takdirlere değer”. 252
Saylav seçimlerinin gündemde olduğu o tarihlerde kadınların kılık kıyafeti
de tartışma konusu yaratmaktaydı.“Kadınların Kıyafeti” başlıklı bir yazıda şu
ifadeler kullanılıyordu: “ Ruhanilerin bile kıyafeti makul bir şekle girdi. Fakat bizim
bir kısım kadınlarımız hala türlü türlü garip, eski çağlardan arta kalmış, umacıya
benzer kılık kıyafetten kurtulamadılar.
Kadınlarımıza adeta bir üniforma gibi yeknesak bir esvap tavsiye etmiyoruz.
Ne iktisad fikrine kapılarak ne ahlak mütalaalarına meylederek böyle bir kaide
konmasını müdafaa edecek değiliz. Çünkü kanun altına alınamayacak şeylerden biri
de kadın zevki ve kadın kıyafetidir. O dünyada yalnız bir kanun tanır: Moda. Bunun
karşısında biz erkekler için boyun eğmekten başka yapacak bir şey yoktur. Fakat bu,
keyifli bir itaattir. Çünkü biliyoruz ki bütün o süsler, o gayretler hep bizim içindir,
bizim gönlümüzü kazanmak içindir.
Biz ne modaya hücum ediyoruz, ne kadınlarımızın hürriyetlerine. Onlardan
rica ettiğimiz tek bir nokta vardır; Cumhuriyetin kendilerine temin ettiği haklara
layık şahsiyet ve hüviyet almak!
Bugün bir kadın Türk milletini Kurultayda temsil hakkına sahip olmuştur.
Bu kadın oraya arkasında bir dokuma çarşaf, yüzünde kalın bir peçe gelecek olursa
cemiyet içindeki vazifesini, mevkiini idrak etmiş olduğunda pek haklı bir şüpheye
düşebiliriz. Yüzünü açmaktan utanan, kendisini erkeklerden aşağı, cemiyetten uzak
telakki eden bir kadın insanlık haysiyetini cehaleti yüzünden feda etmiş zavallı bir
mahlûktur.
Bugün Türk kadını, dünyanın en hür kadınıdır. Birçok memleketlerin
imrenecekleri içtimai ve siyasi haklara maliktir. Fakat bir kısım kadınlar fiiliyatta
kendilerini öyle bir takım bağlarla mukayyet görüyorlar ki, Cumhuriyetin hürriyeti
ile bu eski ananelerin esareti pek garip bir tezat teşkil ediyor.
Türk kadını manevi kurtuluş seviyesine çıkmıştır. Onda yalnız bir tereddüt
seziliyor. Bu da eminiz ki kendisinden ziyade yine erkeklerin, aile reislerinin
gevşekliğinden ileri geliyor. Bugünkü gidişe nazaran, kadınlarımızın umacıya
252
Akşam 17 Aralık 1934,
155
benzer kıyafetleri devam edemez. Fakat buna nihayet verilmesini hükümetin alacağı
bir tedbirden beklemekten ise kendiliğinden oluvermiş görmek elbette daha
memnun olacak bir hadise teşkil eder”. 253
Saylav seçimi,
Bugün Yer Yer Toplantılar Yapılacak İşler Bitirilecek
Hükümetin Seçim Kanunundaki Tadil Teklifi Meclise Verildi.
Cumartesiye Defterler Asılıyor. Yeni Layiha Encümende Kabul Edildi.
“Saylav seçimi için hazırlıklara devam edilmektedir. Kazalarda bulunan
intihap encümenleri saylav seçimine iştirak edebilecek olanların isimlerini
hazırlamış ve defterlerini de tespit etmiştir. Bu defterlerdeki isimlerin mükerrer
olmadığını anlamak için intihap heyeti teftişiyesi vazifesini görmekte olan daimi
encümen, bütün defterleri yeni baştan kontrole başlamıştır.
Daimi encümen azaları bugün ve yarın da tetkikine devam edecektir.
Defterler cumartesi günü bütün mahallelerde asılmış olacaktır”.254
Seçim Teftiş Heyeti Faaliyette
“İntihap teftiş heyeti, dün gece yarısından sonraya kadar çalışarak yeni
saylav seçiminde rey atacak vatandaşların isimlerini tespit etmiştir.
Şehrimizdeki on kazada kadın erkek kaç kişinin rey atacağı belli olmuştur.
Her mahalleye ait dört defter vardır.
Kadınlar, erkekler, rey sahibi olanlar olmayanlar için ayrı ayrı defterler
tutulmuştur. Bütün vatandaşların isimleri bu defterlerde sıra ile yazılmıştır.
Defterler bu sabah bütün mahallelerde ve nahiyelerde halkın görebileceği
münasip yerlere asılmış bulunacaktır. Defterler onbeş gün asılı kalacaktır.
Her vatandaş, mahallesindeki bu defterde ismini arayacak ismi yazılı
olmayan rey atamayacağı için, bu onbeş gün içinde belediyede intihap teftiş
heyetine müracaat ederek isimlerinin yazdırılmasını isteyeceklerdir.
İsmi yanlış yazılmış olanlarda intihap teftiş heyetine müracaat ederek,
yanlışlığı düzelttireceklerdir”. 255
Aradan geçen 77 seneye rağmen seçmen listelerinin hazırlanması ve asılması
konusunda çok büyük değişikliklerin olmadığı bu haberden anlaşılmaktadır.
253
Akşam, 20 Aralık 1934.
Milliyet, 20 Aralık,1934.
255
Milliyet, 22 Aralık 1934.
254
156
Bugünkü durumdan farklı olan ve oldukçada dikkat çekici olan bir haberse
23 Aralık 1934 tarihli Milliyet gazetesinin satırlarında şöyle yer bulmuştur,
Defterler Asıldı.
Bazı Mahallelerde Kadınlar Erkeklerinİiki Misli.
Noksanlar Tamamlanamadığı İçin İstanbul’un Kesin Nüfusu Daha
Anlaşılamadı.
“Yeni saylav seçimi için, rey atacak vatandaşların isimlerini taşıyan
defterler, dün sabahtan itibaren mahallelerde, halkın görebileceği münasip yerlere
asılmıştır. Defterler onbeş gün müddetle asılı duracak, bu müddet içinde vatandaşlar
bu defterlerde isimlerini arayacaklardır. İsimleri yazılmamış olanlar, belediyede
intihap teftiş heyetine müracaat ederek, isimlerini yazdıracaklar, yanlış yazılmış ise
düzelttireceklerdir. Her mahallede defterler, rey sahibi olanlarla olmayanlara,
kadınlarla erkeklere ait olmak üzere ayrı ayrıdır. Bazı mıntıkalarda defterler
yazılırken noksan yazıldığı, bir kısım evlerin, apartmanların unutulduğu
anlaşılmıştır. Bu noksanlar, bu onbeş gün içinde tamamlanacaktır. Kalabalık bazı
yatılı mekteplerdeki nüfusta acele ile yazılamamıştır. İntihap heyet teftişiyesi, bütün
bu noksanları her gün çalışarak tamamlayacaktır. Şehrimizde bazı mıntıkalarda
kadın nüfusu pek fazla olarak nazarı dikkati çekmektedir. Bu gibi mahallelerde
kadınlar erkeklerin iki mislidir. Defterlerin noksanları henüz tamamlanmadığı için,
İstanbul’daki vatandaşların gerçek sayısı, henüz meydana çıkarılamamıştır. Kadın,
erkek itibarı ile nüfusun kati miktarı ve bu miktar üzerinden İstanbul’dan seçilecek
saylav sayısı, ancak bir hafta sonra belli olacaktır”.256
Fransız Kadınları Türk Kadınına Gıpta Ediyorlar
Büyük Elçiliğimizde Bir Çay Ziyafeti
“Siyasal haklarının hepsine kavuşan Türk kadınının sevincine ortak oluyorlar
Türk bayanlığına saylav seçmek ve seçilmek hakkının verilmesi uzun
çağlardan beri bu hakları elde etmek için savaşan ve şimdilik amacına varmaktan
uzak bulunan Fransız kadınları arasında derin izler ve duygular uyandırmıştır.
Birçok Fransız bayanları telefonla veya kendisi gelerek büyük elçimizi
kutlamakta, siyasal haklarının hepsine kavuşan Türk bayanlarının sevincine ortak
olduklarını en iyi dilekleriyle anlatmaktadırlar.
256
Milliyet, 23 Aralık 1934.
157
Bunlar arasında ulusal ve uluslararası kadın kurumlarının ileri gelenleri,
Paris avukatlarından Madam Grimpere, Bronsvick, uluslar derneği yanında madam
Cillier sayılmaya değer.
Büyük elçimiz Bay Suad Türk bayanlarının bayramından ötürü Fransız
bayanlarını elçilikte bir çay toplantısına çağırmıştır. Güzel bir gün geçirilmiş ve
yukarıda saydığımız bayanlardan çoğu çayda bulunmuştur.
Fransız kadın kurumları bu Nisanda İstanbul’da toplanacak olan Uluslar
arası Kadınlar Kongresine hazırlanıyorlar”.257
Cumhuriyet gazetesinde ise yapılacak olan seçimlerde milletvekili sayısında
değişiklik olacağına dair bir haber yer alıyordu. Bu haber “yeni seçimde 395 saylav
çıkacak” başlığı ile verilmişti: “İçişleri Bakanlığına gelen son malumata göre, henüz
defter sayımı neticesini bildirmeyen bir vilayet kalmıştır. Yarın, nüfus hakkında kati
neticenin tespiti bekleniyor. Aldığım malumata nazaran bu sefer ki mebusların kati
olarak miktarı 395’tir.
Eski mebus adedi 317 olup fazla mebusluklar 90 adettir. Ancak bu yekûndan
lağvedilen vilayetlerin 12 mebusluğunu tenzil etmek lazımdır. Bu takdirde mebus
mevcudu 305 olup, 90 fazlası ile 395 adedine baliğ olmaktadır”.258
Son Posta gazetesinde ise İsviçre’den Türk kadınını ilgilendiren bir habere
yer veriliyordu.
Türk Kadınlığı İçin Profesör Malş Diyor ki: “ O Artık Yüksek Bir Varlık
Olmuştur.”
Terbiye Mütehassısı Profesör Malş, şimdi memleketi olan İsviçre’de Bern
şehrindedir. Bay Malş, Türk kadınının siyasi haklarını kazanması üzerine, Bern
şehrinde “kadınların Seçme Haklarını Müdafaa Cemiyeti” adındaki kurumun
salonun yüzlerce dinleyici önünde çok alaka uyandıran bir konferans vermiştir.
Bu konferansta Türkiye’de kadının yakın mazideki durumu tetkik edilmiş ve
o vakitler kadının yüzü sımsıkı kapalı olduğu halde sokağa çıkabildiği, kadının
kocasıyla birlikte bir arabaya binmesinin caiz olmadığı ancak ayrı bir arabaya
binerek kocasının arabasını takip etmek mecburiyetinde olduğu, kadınların
haremlerde mahpus bulundukları, şeriat ve kuran hükümlerine göre kadının
kocasından boş düşerek evini terk etmeye mecbur olması için birbiri arka sıra üç
257
258
Milliyet, 25 Aralık 1934.
Cumhuriyet, 25 Aralık 1934.
158
defa ‘seni boşadım’ demesinin kâfi geldiği hikâye olunmuş ve bugünkü vaziyete
geçilerek şunları söylemiştir:
“- bugün her şey bambaşkadır. Kemal Atatürk büyük ve müthiş bir enerji
sarf ederek memleketin çehresini büsbütün değiştirmiştir. Artık bugün Türk kadını
ile Garp Avrupası kadını arasında büyük bir fark kalmamıştır. Çok karı alma yasak
edilmiştir. Çarşaf ve peçeler kaybolmuştur. Fabrikalarda on binlerce Türk kadın
amelesi çalışıyor. Bizde olduğu gibi izci kızlar, kadın spor kulüpleri olduğu gibi
Paris’in en yeni şeyleri görülen son derece zarif moda atölyeleri vardır.”259
Fethiye’de Kadınlarımızın Bir Toplantısı
Kadınlarımıza saylav seçmek ve seçilmek hakkının verilmesi memleketin her
tarafında olduğu gibi Fethiye kadınları arasında da büyük sevinç uyandırmıştır.
Fethiye’de kadınlarımız sevinçlerini izhar etmek için bir toplantı yapmışlardır. 260
Gazetelerde yer alan seçim haberleri O günkü seçim sistemi hakkında da
bazı ipuçları vermektedir:
Saylav Seçimi İşleri
İkinci Seçiciler
Fırka Namzetleri İlan Edildi
Dâhiliyeye gelen malumata göre her tarafta askıda bulunan defterler
cumartesi günü inecek ve itirazlar gelecek hafta tetkik edilecektir. 15 Ocakta
müstehibisani seçimi başlayacaktır.
Fırkaca tespit edilen saylav seçicilerin listesi
dün Akşam geç vakit bitmiştir, bugün neşrediyoruz. Bu listede ismi olanlar İstanbul
ve mülhakatındaki kaza merkez ve nahiyelerinde saylav seçicilerden fırkaca namzet
gösterilenlerdir. Listenin diğer bir kısmı da yarın neşredilecektir. İkinci
müntahiplerin seçilmesine Cuma gününden itibaren başlanacaktır. Fırka namzetleri
arasında kadınlar da vardır”.
261
Hem Nalına Hem Mıhına köşesinde seçimler ve kadınlar üzerine yazılmış bir
yazı dikkat çekiyor:
“Saylav Seçiminde Kadınlarımız”
“Kendi kendini dağıtan dördüncü kurultaydan sonra beşinci kurultay için
saylav seçimi başlıyor. Bir iki güne kadar, İstanbul’da birinci seçiciler, ikinci
seçicileri ayırmaya seçmeye başlayacaklar. 1935 yılında işe başlayacak olan beşinci
259
Son Posta, 26 Aralık 1934.
Cumhuriyet, 3 Ocak 1935.
261
Cumhuriyet, 4 Ocak 1935.
260
159
kurultayı öncekilerden ayıran büyük bir başkalık olacak ki oda, yeni kurultayda
erkek saylavların yanında kadın saylavların da bulunmasıdır.
Büyük önder Atatürk, Türk kadınına saylav seçmek ve seçilmek hakkını
verdi. Çünkü tarlada çalışan, savaşta cephane taşıyan, erkeğin her yaptığı işi yapan
Türk kadınının saylav seçimine uzaktan bakması ve saylav olamaması doğru
değildi. Artık bu da oldu. Büyük Türk inkılâbının bu eksiği de ortadan kalktı. Yarın
öbür gün Türk kadınını seçme sandığının başında saylav seçme hakkını kullandığını
göreceğiz.
Türk kadını ilk olarak bu hakkını kullanırken bayram yapmalı ve hiçbir
kadın sandık başına gitmezlik etmemelidir. Fransız kadınlarının imrenerek ve
kıskanarak baktığı Türk kadınının, seçme sandığını, yavrusunun beşiğinden ayırt
etmemesi gerekir. Her ana, nasıl, çocuğunun beşiğine koşarsa, Her kadında seçme
sandığına öyle koşmalıdır.
Saylav seçmek hakkı, saylav seçilmek kadar, belki de ondan daha büyüktür.
Çünkü saylav, bütün gücünü, kendisini seçenlerden alır. Hiç kimsenin seçme
sandığının başına uğramadığını düşününüz. Ortada ne seçim vardır, nede saylav.
Onun içindir ki saylav seçmeye ve seçilmeye hak değil, borç denir.
Günümüz seçimlerinde oy kullanma konusunda gösterilen tavır ile o günkü
hassasiyet karşılaştırıldığın da, bu konuda çokta büyük bir gelişme kaydedilmediğini
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yazı şu satırlarla devam etmektedir: Türk kadınının bu borcunu ödeyeceğine,
bu memleket işini sevinçle yapacağına inanıyoruz. Çünkü o, yakıcı güneşin altında,
iki büklüm çalışa çalışa tarlayı alnının teri ile sulamak gibi ağır işlerden tutunuz,
birçok ince bilgili işlere varıncaya kadar, hepsinde en az erkek kadar ve çok defalar
erkekten iyi çalıştığını göstermiştir.
Türk kadını deyince, yalnız tuvaletinin biçimini, tırnaklarının manikürünü ve
poker karesini düşünen küçük azlığı değil, yaşamak için ter döken büyük çoğunluğu
göz önünde tutmalıyız. Sandık başına koşmasını istediğimiz ve koşacağını
umduğumuz kadın, yalnız Kadınlar Birliği’nin sayılı birkaç bayanı olmamalı,
köylüsü ile işçisi ile okumuş yazmışı ile bütün Türk kadınlığı olmalıdır.
Bir daha söyleyelim ki her Türk kadını, çocuğunun beşiğine atılan bir ana
gibi seçme sandığının başına koşmalıdır”. 262
262
Cumhuriyet, 6 Ocak 1935.
160
Görüldüğü gibi o günden günümüze kadınların gerek seçmen, gerekse
seçilen olması konusundaki söylenenler hiç değişmemiş. O zaman söylenenler belki
de ilk olması açısından çok önemli sözler olmakla beraber günümüzde de kadınların
siyasi hayatta yer alması için hala aynı söylemlerin yapılıyor olması gerçekten kat
edilen yolun bir arpa boyu olduğu konusundaki düşünceleri haklı çıkaracak
niteliktedir.
Saylav Seçimi Bu Ay Sonuna Kadar İkmal Edilecektir.
“Bütün Türkiye’de müntehibisani seçimi Pazar günü akşamı saat altıya kadar
devam ederek bir günde bitecektir.
Bu işin ayın yirmisinde ikmalinden sonra yüksek riyasetin saylav seçimi
tayin edeceği gün beklenilecektir.
Anlaşıldığına göre intihab bu ayın sonuna kadar bitirilecektir”263.
İstanbul’da Seçim İşi
“Saylav seçicilerin intihabına yarın sabahtan itibaren başlanacaktır. Bunun
için bütün kaza merkez nahiyelerinde hazırlıklar bu akşama kadar bitmiş olacaktır.
Dün bütün kaymakamlara bu hususta tebligatta bulunulmuştur. Bu akşamdan
itibaren intihabat için radyoda ve fırka merkezlerinde, halkevinde konferanslar
verilecek, fırka binaları donatılacaktır”.264
Kadınların saylav olma hakkını kazanmaları yerel basın tarafından da takip
edilmekte olup, kadınların bu kazanımları karşısında duydukları sevincin
kutlamalarla gösterildiğine dair haberler Konya’da çıkarılan Babalık dergisinde
sayfalarca ifade edilmektedir:
Zıvarık Nahiyesinde Kadınlar Kurultayı
“Zıvarık Nahiyesi kadınları köy okulunda kadınlara saylav seçme töresinin
verilmesi dolayısı ile bir toplantı yapmışlardır. Bu toplanmaya çoğu köy ve ulus
okullarını bitirenler olmak üzere bir çok kadın gelmiştir. Okul bu toplanmadan ötürü
bayraklarla süslenmiştir. Eskiden beri okuma yazma öğrenme, söyleyişler dinleme
ve gece şenliklerinde bulunma gibi gereklilikler dolayısı ile topluluk yaşayışına
alıştırılan ve okula çok yakın olan Zıvarık kadınlarının bu toplanışına okulların
dışında söylediği İstiklal Marşı ile başlanmıştır. Yedi yıldan beri köylülerle içli dışlı
olan bilgin bayan İffet Ayas tarafından önce değerli bir söylev yapılmıştır. Yüzlerce
263
264
Cumhuriyet, 7 Ocak 1935.
Cumhuriyet,7 Ocak 1935.
161
yıldan beri erinden, erinin tarlada, bahçede, evde, ağılda yaptığı işlerden ayrısı
olmayan köy bayanları bilginin açık sözlerine çok sevinmişlerdir”.265
İffet Ayas’ın yapmış olduğu konuşmanın metni şöyledir:
Büyük Başkan Atatürk’e,
Senin ve senin izinden ayrılmayan, dönmeyen kurultayının bize verdiği son
türeden köyümüzde ulaştırıcı teller kurumu olmaması yüzünden biz çok geç
duyumlandık. Yıllardır tarlada, buğday tınazlıyan, ağılda koyunları yemleyen,
yaylıma götüren, sırasında yapı yapan, şara ürün götüren ve sude bulunan
erlerimizin angısı çocuklarımıza bir ata gibi bakan bizler geçen yıl guzeyinde
muhtar seçtik, muhtar olduk. Bu yıl da saylav seçeceğimizi ve saylav olacağımızı
öğrendik. Sana ne diyelim, sen ne diyeceğimizi bizden iyi bilirsin. Sen bizimsin,
bizdensin Atatürk.
Konya-Zıvarık nahiyesi kadınlarına İnanç bilgin.
İffet Ayas266
Saylav Seçiminin İlk Safhası
“İkinci müntahip seçimine bu sabah başlanıyor. Şehir donandı, sandık
başlarında birçok Sözenler seçim dolayısı ile söylev verecekler.
Şehrimizde bu günden itibaren, ikinci seçicilerin intihabına başlanacaktır.
Bütün hazırlıklar bitirilmiş olduğundan bu sabah şehrin her tarafına seçim sandıkları
konmuş bulunacaktır. Kadın erkek vatandaşlarda reylerini bu sabahtan itibaren
kullanmaya başlayacaklardır. Gazetede konuşmacılardan birinin (Meliha Sözen)
fotoğrafı yer almıştır.267
Takip eden günlerde ise, gazetelerde seçimlerin yapılması sırasında
yaşanılan olaylara yer verilmiştir.
Halk Sosyal Olgunluğunu Gösterdi.
“İstanbulluların yarıdan fazlası dün reyini kullandı. Sandık başlarında
bayram yapılıyordu. Hele seçme hakkına kavuşan kadınların sevincine son yoktu.
Şehir dâhilinde ve mülhakatta dünden itibaren ikinci seçici intihabadına
başlanmıştır.
Dün intihabadı takip eden ve bütün seçim yerlerini gezerek gören bir
muhabirimiz gördüklerini şöyle anlatıyor:
265
Babalık, 13 Ocak 1935. s. 4.
Babalık, 13 Ocak 1935.s. 4.
267
Cumhuriyet, 18 Ocak 1935.
266
162
‘Dün sabah erkenden şehrin her yanında intihab faaliyeti başlamıştı. Şehir
baştanbaşa bayraklarla donandığı gibi limandaki vapurlarda alay bayrakları
takmışlardı. İntihab yerlerinin önünde sabahın daha pek erken saatlerinde toplanmış
kalabalık görülüyordu. Bunlar arasında bilhassa ilk reyi atmak isteyenler vardı.
İntihap teftiş heyeti tarafından seçilen memurlar saat altıda sandıkları gece teslim
edilen karakollardan aldılar. Sandıklar saat yedide intihab yerlerine yerleştirilerek içi
boş olduğu hazır bulunan halka gösterildi ve seçime başlandı. Birçok yerlerde halk
intihab sandıklarını alkışlarla karşılamışlar ve tezahürat yapmışlardır.
Dün sabah şehrin 1634 yerinde başlayan intihab Akşama kadar büyük
tezahürat içinde geçmiştir. Birçok intihap sandıkları önünde halk tarafından
tutulmuş mızıka çalıyordu.
Seçimden duyulan sevinç yalnız intihab yerlerinde toplananların değil
herkesin yüzünden okunuyordu.” 268
Seçim hararetli geçiyor
Şehirde Ve Mülhakatta Rey Vermeyen Pek Az Kaldı.
“İntihap sahneleri çok heyecanlı geçiyor. Bu akşam saat 19’a kadar herkes
reyini kullanmış olacak. İstanbul ve mülhakatı halkı dünde ikinci seçicileri intihaba
devam etti. Her tarafı bayraklarla donatılan İstanbul, bir bayram manzarası içinde
intihabı yapıyordu. Türkün medeni hakkını istimalde ne derece tehalük gösterdiğini
görmek için dünkü intihabda İstanbul’da bulunmak kâfi idi.
Dün şehrin en kenar yerleri bile görülecek bir manzara teşkil ediyordu. Her
semtte intihab sandıklarının başı birer bayram yeri gibiydi. Bilhassa ikinci seçici
namzetleri arasında ismi bulunanlar sandık başından ayrılamıyorlar, kendilerine
verilecek büyük vazifenin ehemmiyetini müdrik birer vatandaş sıfatı ile ve derin bir
merakla rey verenleri takip ediyorlardı. Bütün vatandaşlar ittifakla Cumhuriyet Halk
Fırkası namzetlerine oylarını vermektedirler. İntihab yerine gelen her vatandaş
fırkanın listesini sandığa atmayı en tabii bir iş telakki etmektedir”.269
Kadınların oy kullanma da gösterdikleri duyarlılık Cumhuriyet gazetesi
satırlarında yer bulan olayla gözler önüne seriliyordu:
Bayanların Gayreti
“Bayanların bu intihaptaki kadar gayret gösterdikleri hiçbir zaman
görülmemiştir. Kendine saylav seçmek ve seçilmek hakkı verilen Türk kadını
268
269
Cumhuriyet, 19 Ocak 1935.
Cumhuriyet, 20 Ocak 1935.
163
kavuştuğu bu en yüksek hakkın imtihanını bu intihapta veriyormuşçasına
çalışmaktadır. Dün çok ihtiyar bir kadının Eyüb’de Ortakçılardaki intihap yerindeki
vaziyeti bunun bariz bir delilidir. Bu kadıncağızın intihab defterlerinde bir türlü ismi
bulunamıyordu. İsmi bulunamadıkça ihtiyar bayan titizleniyordu. O sırada orada
bulunan biri
—Nine neden bu kadar ısrar ediyorsun? İşte ismin bulunamıyor! Diyecek
oldu.
İhtiyar, bu sözü söyleyene dik dik bakarak atıldı,
—Elbette ısrar ederim. Bugün seçeceğim ama yarın belki de mebus
seçileceğim. Neden senin ismin olsun da benim olmasın”.270
Gayrimüslim vatandaşların siyasi hakları kullanmada eşit haklara sahip
olduğu ve bu hakkı kullanırken titizlik gösterdikleri yine aynı gazetede ifade
edilmiştir:
Gayrimüslim vatandaşlar
“Gayrimüslim vatandaşların da intihab yerlerinde büyük bir tehalükle reye
iştirak ettikleri görülmektedir. Bilhassa Balat, Hasköy, Fener ve Galata’da rey
verme işinde gayrimüslim vatandaşlar hiçte geri kalmamaktadırlar. Fener
nahiyesinde
halkın
hemen
hepsi
dün
akşama
kadar
reylerini
vermiş
bulunuyorlardı”.271
Seçimlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için gerekli önlemler alınmış ve
gözlemler yapılmıştır. Bunu da yine o günkü Cumhuriyet gazetesinin verdiği
haberden anlıyoruz:
Dün Yapılan Teftişler
“ başta Vali Muhittin Üstündağ olduğu halde, daimi encümen azaları ve
belediye müfettişleri şehrin her tarafında intihab yerlerini gezmişlerdir. Fatih
kaymakamı Haluk Nihad ve Beyoğlu kaymakamı Daniş dün bütün gün kendi
mıntıkalarındaki intihab yerlerini gezmişlerdir”.
Mülhakatta İntihab
“Mülhakatta dün akşam teftiş heyetine ve fırka vilayet merkezine gelen
malumatla buralarda reyini vermemiş kimse pek az kalmıştır.
İstanbul şehir hudutları dâhilinin intihabı bu akşam saat 19’da bitecektir.
Dün sabah saat yediden on dokuza kadar devam eden intihab esnasında hemen
270
271
Cumhuriyet, 20 Ocak 1935.
Cumhuriyet, 20 Ocak 1935.
164
bütün İstanbullular reylerini kullanmışlardır. Geri kalan vatandaşların da bugün
reylerini kullanarak bunu nüfus teskerelerine işaret ettirecekleri muhakkak
görülmektedir.
Dün sanayi muhiti olan Eyüb’de fabrikalar amelenin intahaba iştirakini,
temin için fabrikaların büsbütün durmasına meydan vermeden grup grup ameleyi
sandığa götürerek reylerini istimal etmişlerdir.
İnhisarların depolar ve fabrikalar amelesi de bulundukları semtlerde intihaba
iştirak ettirilmişlerdir”. 272
Ankara İntihabı ve Saylav
“Yarın burada müntehibi sani intihabatı yapılacak ve bir günde bitirilecektir.
Anlaşıldığına göre Fırka umumi divanı, saylav namzetlerinin intihabatından evvel
bir toplantı yapacak ve namzetler en son olarak Fırka umumi Reisi Atatürk
tarafından tespit edilerek beyanname ile ilan edilecektir”.273
Bu
şekilde
ikinci
seçmenlerin
tespiti
yapılırken
bir
taraftan
da
milletvekillerinin seçilme hazırlıkları başladı.
Saylav Seçimi Hazırlığı
“Memleketin yarıdan fazlası ikinci seçici intihabatını bitirdi. Fırka
merkezinde namzedlik müracaatları tetkik ediliyor. Alınan malumata göre, mebus
intihabı hazırlıkları son safhasına girmiş bulunmaktadır. Bir taraftan ikinci seçiciler
intihabı her tarafta nihayetlenirken, Fırka umumi katipliğide namzetliklerinin
konulması için yapılan müracaatları tetkik ve tahkik etmektedir. Geçen intihapta
namzetliklerinin konması için müracaat edenler 1300 kadar iken, bu devre için
şimdiden 2000 i geçmiştir. Müracaatlar her gün devam etmektedir. Müracaatlardan
200 kadarını kadınların teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Ortaya atılan isimler evvelden
beri söylenenlerden ibarettir ki bunlar hiçbir şey ifade etmemektedir. Hakikat, ancak
listenin ilanında belli olacaktır”.274
272
Cumhuriyet, 20 Ocak 1935.
Cumhuriyet, 20 Ocak 1935.
274
Cumhuriyet, 23 Ocak 1935.
273
165
2.10. Kadınların Milletvekilliği Hakkında Görüşleri
Bir taraftan seçimler bütün hızıyla devam ederken ve kadın mebusların da
içinde bulunduğu listelerin hazırlanması büyük bir merakla beklenirken, Cumhuriyet
gazetesi kadınlar arasında bir anket düzenleyerek hem onların milletvekilliği
hakkındaki görüşlerini almayı hedeflemiş hem de milletvekilli olmaları halinde
ülkeye yapabilecekleri katkıları tespit etmeye çalışmıştır. Gazete anket düzenleme
gerekçesi ile ilgili olarak “ Türklükle beraber Türk kadınını da kurtaran Büyük
önder Atatürk Türk kadınına saylav seçmek ve seçilmek hak ve vazifesini de verdi.
Kurtuluş savaşında medeniyet savaşında bütün milli vazifelerini yapmış olan Türk
kadını şimdi saylav seçmek için reyini kullanıyor. Onu yakında büyük kurultayda
millet ve memleket işleri için sesini yükseltirken de göreceğiz. Türk kadını büyük
önderin kendisinden saylavlıktan beklediği hizmetleri de muvaffakiyetle yapacaktır.
Bundan emin olan gazetemiz münevver kadınlarımız arasında saylav oldukları
takdirde meşgul olacakları meseleler üzerinde bir anket yapmayı düşünmüş
kendilerine milli işleri ve kadınlığı alakadar eden bazı meselelere dair sualler
sormuştur” şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur. 275
“Yeni bir anketimiz”, “Kadın Saylav Olursa Ne Yapacak?” başlığı ile
sunulan bu ankete birçok kadın katılarak cevap vermiştir.
Ankete ilk katılanlardan Doçent Fahire Akif saylav olursa memlekette
okuma yazma bilmeyen kimsenin kalmamasına çalışacağını söylemiştir.
Şehir meclisi azası Nakiye “Kadın saylavların isteyeceği bir şey kalmadı ki?
Ne hakkımız varsa verildi.276”diyerek görüş belirttiği ankete Şair Şukufe Nihal de
katılmıştır.
Şair Şukufe Nihal “Bir kadının göreceği dertleri erkek göremez” diyerek
görüşlerini açıklarken devamında da şunları söylemiştir:
“Saylav olacak kadınların Millet Meclisinde müdafaa etmelerini dilediğim
şeylerden bazıları şunlardır:
Önce saylav olacak kadın, iyi bir tahsil görmüş, siyasal ve sosyal meseleler
üzerine bilgiler edinmiş, üzerinde yaşadığı toprağın özünü, içyüzünü gerçekten
bilmiş, tanımış olmalı: koruyacağı işler yolunda müspet düşüncelerle dolu
bulunmalıdır.
275
276
Cumhuriyet, 25 Ocak 1935.
Cum huriyet, 25 Ocak 1935.
166
Cemiyet denilince ancak kendi çevresindeki bir avuç insandan başka bir şey
tanımamış olan bir saylav, yurt için yararlı olamaz.
Bir kadın saylav, önce kendisinin içinde olduğu yakın dertler ile
uğraşmalıdır. Aile köşelerinde, kadın özünde bir kadının göreceği dertleri bir erkek
göremez. Gerek zengin, gerek fakir muhitlerde genç kızların ahlakı, küçük
çocukların terbiyesi bakımı pek çok düşünülmeye değer bir iştir. Aile bucaklarından,
mekteplerden, eğlence müesseselerinden başka yurdun sokakları ve duvarları bile
gençliğin iyi veya kötü yetişmesine yardım edecek şeylerdir. Bunlarla cezri bir
şekilde uğraşmak; sağlam, şuurlu Türk anasını yaratmak ister. Babasız çocuklar
hiçbir mesuliyete bağlı olmayan erkek karşısında, kadın çocuğunu duvar diplerine
bırakmak, öldürmek ahlaksızlığına, faciasına boyun eğiyor, kadını bu alçaltıcı
mecburiyetten, bu çirkin acıdan kurtaracak çareler bulmalıdır.
Mektep sıralarında, karnı tok arkadaşlarının yanında uçuk benzi, çökük
avurtları ile boyun büken yavrularımız için köklü tedbirler bulmalıdır.
Anadolu kadını çok karanlık içindedir. Evinin esenliği çocuğu, kendisi için
hiçbir bilgisi yoktur. Sayısız köyler doktorsuz, mektepsiz ve ebesizdir. Büyük
şehirlere çok yakın köylerde bile bir çocuk hastalığı, ölümü faciası vardır.
Gözlerimizle gördüğümüz bu acıları burada saymak uzun sürer.
Çocuklar hiçbir yerde dilendirilmemelidir. Bu dilenci çocuklardan
büyüdükleri zaman ahlak, insanlık, karakter, onur namına ne beklenebilir? Yalnız
bunların ortada dolaşıp dilenmelerine engel olmakla bir şey yapılmış olmaz;
kimsesiz, parasız çocuklara bakacak, okutacak, yaşatacak kurumlar yapılmalıdır.
Yurdun en uzak köşelerinde bile yolsuzluk çekenlerin, yardıma ihtiyacı olan
ihtiyarların, işsizlerin sayısı bilinmeli; bunun için sık yerlerde öz canla çalışan
kurumlar bulunmalı, ülkede acısının sesini duyuramayan bir tek insan kalmamalıdır.
Bütün bu işleri, duyguları yönünden daha çabuk sarsılan kadın saylavlardan
bekliyorum.
Kadın saylav, gericilikle çarpışmalı, bunun için yurdun her yanında kadın
saylavlar bulunmalıdır.
Zengin kadınlar bütün varlarını hala tuvaletleri için avuç avuç yabancılara
vermekten çekinmiyorlar. Bunlara yurt duygusunu aşılamak, yurdun her yanını bu
yolda seferber etmek, kadın saylavın başlıca işidir.
Fabrikalarda, ağır işlerde küçük çocuklar, çok yaşlı olanlar çalıştırılmamalı,
onlar hayır evlerinde bakılmalı, beslenmelidir.
167
Kadınlar, hususi durumları, çocuk yetiştirmeleri dolayısı ile bence cephe
gerisinde asker olmalıdırlar.
Yalnız, her kadın birkaç aylık olsun bir askeri terbiye almalı, silah
kullanmayı öğrenmeli, ta ki yurda bir düşman saldırdığı zaman hiç olmazsa
çocuklarını, kendisini, yuvasını kurtarmak için çarpışmasını öğrensin.”277
Kadın saylav olursa konulu anket diğer günlerde de devam etmiş, İzmirli
kadınlarda bu konu ile ilgili görüşlerini 30 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesi,
“İzmirli Kadınların Düşündükleri” başlığı ile verirken, anketin devamında da şu
cümleler yer almıştır: “Anlaşılıyor ki kadınlarımızın kalbini sızlatan hep kimsesiz
yavrucakların halidir”.
Hukuk mezunlarından Handan Samet, anket hakkında şu cevapları vermiştir.
“Saylav olmak gençlikte idealimdi. Mektep sıralarında iken her intihap
devrini biraz çarpıntı ve biraz da hicapla beklerdim. Vatanına faydalı olmak
kabiliyetinden uzak zannedilen Türk kadını içinde benim kadar bu hacaleti hisseden
bilmem var mıdır?
Lisede bulunduğum bir devirdi, talebeleri arasında her ileri adımını bir günah
gibi telakki eden çok taassup bir okul müdürümüz vardı. Hatta o sıralarda on sene
olan kız liselerinin de erkeklerle müsavi olarak 11 seneye iblağını rica için Maarife
ve İstanbul’a gelen Refet Paşaya vaki olan ricalarımızı haber alınca mektepte
kaydımı terkin etmekle tehdit olunmuştum. Bereket o sıralarda maarifte nasılsa
teveccühünü kazandığım bir zatın tavassutu beni bu tehlikeden kurtarmıştı. İşte
intihap devresinin başlangıcı bu tarihten az sonraya tesadüf ediyor zannediyorum.
Böyle bir tehlike atlattıktan sonra biraz korkak olmuştum. Galiba bu korkaklık
içimdeki mücadele hislerini yenmemişti. O zaman gündelik gazetelerin birinde bir
isimle takriben şu serlevha altında ‘Kadınlara İntihap Etmek Ve Edilmek Hakkı
Niçin Verilmiyor’ diye kendimce ikna edici uzun bir makale yazmıştım. Tabii bütün
gazeteler hücum ettiler, alay ettiler. Yalnız Hüseyin Cadid ‘Bu hanımın iddiaları,
istekleri nazarı dikkate alınacak kıymettedir. Bugün kadınlarımız arasında bu
vazifeyi erkek kardeşleri kadar liyakat ve salahiyetle yapacak seviyede olanlar
vardır’ tarzında bir başmakale yazmışı. Fakat o zaman bu talep hayalperest bir
kadının düşünceleri olmaktan öteye gidemedi.
277
Cumhuriyet, 28 Ocak 1935.
168
Her ne ise o aman idealim olan bir şey bugün hiç düşünmediğim bir anda
adeta tepeden inme bir surette tahakkuk etmiş bulunuyor. Bunda kardeşlerimin hiç
birisinin emeği yok. Ne bir satır yazımızla, ne kuvvetli topluluklarımızla onu
kazanmaya çalışmadık. Bu adeta lütuf kabulünden bir şey. İnsan lütufkârlığın
karşısında daha küçülüyor ve işte o zaman layık olmadığı hakkı almış olmak
korkusu insanın içine çöküyor. Bu korku beni yüksek hayaller beslemekten
kurtarıyor. Onun için galiba biraz da yaşın tesiri var. Saylav olmayı hiç
düşünmemiştim. Mamafih son zamanlarda temas ettiğim memleketi seven ve onunla
alakadar olan zevatın eksikliğini hissettikleri gibi. Sonra galiba nede olsa bir ana
olduğum için memleketimizin kreşleri ana kucaklarına, sonra himayeye muhtaç
fakir çocuklarla alakadar olacak teşekkülleri yok derecede az görüyorum. Bundan
başka hatta orta tahsilini yapmış kadınlarımız arasında bile çocuk bakmaya çok az
dikkat edildiğine birçok defalar içim sızlayarak tanık oldum.
Bu bahsettiğim cemiyetleri, teşekkülleri hususi keseler ve bütçeler
doyuramaz. Bu ancak hükümetçe temin edilir zannediyorum. Ben kazara saylav
olmayı aklımdan geçirmiş olsaydım en yüksek sesle ve ısrarla hükümetimizden bu
biçare yavrucakları kurtarmasını rica ederdim. Sonra evlerimize mürebbiye namı
altında ne olduğu belirsiz, hatta çok defa bize düşman unsurların kabul edilmesini ve
çocuklarımıza milliyet hissinden uzak, adeta kozmopolit bir terbiye veren bu
gibilerin alınmasını men etmeyi temine çalışırdım”.278
M.Tonak’ın Cevabı
“Böyle bir sualin muhatabı olacağımı hiç ümit etmezdim. Saylav olursam ilk
düşündüğüm şey, vatanım ve milliyetim için yorulmak bilmeden çalışmaktır. İkinci
olarak vatan haritasında bir yara gibi duran yangın yerlerini imar etmek, büyük ve
muazzam binalar yaptırmak ve fakir, yoksul yavrulara birer ocak hazırlamaktır.
Bekâr bir saylav bunları daha iyi yapabilir. Evliliğin tahmil ettiği birçok
yükler ve mahzurlar vardır. Aile ve çocuk derdi insanı salim düşünmekten men
eder”.279
Birinci Hukuk Mahkemesi Azası İffet’in Cevabı
“Saylav olursam mı? Bu sorunuza muhatap oluncaya kadar böyle bir şey
aklıma gelmemişti. Binaenaleyh böyle bir mevzu üzerinde bir şey söylemeyeceğim.
278
279
Cumhuriyet, 30 Ocak 1935.
Cumhuriyet, 30 Ocak 1935.
169
Bence saylav kadın evli mi, bekâr mı olmalıdır diye bir fark gözetmek doğru
değildir. Evlenmek tabi bir hadise olmak itibarı ile evlenen insan, tabiata karşı
vazifesini yapmış demektir. Bir aile ocağını; kadına ve erkeğe o yuvaya ait karşılıklı
vazifeler yüklemiştir. Bu vazife bir erkeği nasıl hayata atılmaktan, bir meslek sahibi
veya saylav olmaktan menetmiyorsa kadın içinde bir engel teşkil etmez.
Bugünün Türk kadını İstiklal Savaşında bir omzunda yavrusunu, diğerinde
cephanesini taşıyan nesildendir ve o yuvasının da, mesleğinin de, ulusal varlığının
da yükleyeceği vazifelerden irkilmez, bunların hepsini başaracak kadar olgun ve
hazırlıklıdır. Binaenaleyh bence bekâr kadın gibi evli kadının da saylav olmasında
bir mahzur yoktur”.
Nazıma Köknel’in Söyledikleri
“Ben saylav değil, müntehibisani bile olmayı da hiç hatırıma getirmedim.
Türk kadını; dünkü hayatında bunları görmeye değil, düşünmeye dahi imkân
bulamazdı. Koyu bir taassup iliklerine kadar işlemiş, dört duvar arasında hürriyeti
elinden alınmış, zavallı biçarelerdik.
Bu kadar büyük eserler yaratan Atatürk’ün izlerinde yürüyen bir Türk kadını
olduğum için çok büyük gurur duyuyorum.
Saylav olmak büyük bir haktır, fakat o nispette de mühim bir vazifedir. Ben
saylav olmayı düşünmedim. Şayet kazara oluverirsem düşüneceğim. Kadınlıktan
ziyade vatanım ve milletime ait işler olacaktır. Şüphe yok ki kadın kalbi çok rahim
ve çok incedir. Zavallı ve bikes yavruların barınacağı yurtlara kuvvet ve hayat
vermek lazımdır fikrindeyim.
Saylav olmak için bekâr olmalıdır diye bir şey düşünülemez; çünkü o zaman
saylav olacak kadının evlenmemesi lazımdır. Hâlbuki buna imkân yoktur”.280
“Kadın Saylav Olursa” konulu anket, bir sonraki günün Cumhuriyet
gazetesinde, Semiha Nafiz “Askerlikte Yaparız, Yeter ki O Kuvveti Bulmak İçin
Hazırlanılmış Olalım” diyor başlığıyla devam ediyordu. Anketin devamında şu
açıklamalar yer alıyordu:
“Birçok liselerde muallimlik ve müdürlüklere Türkiye’de ilk kadın maarif
müfettişliği yapmış olan ve halen yeni Türkiye mektebi sahip ve müdürü bulunan
Seniha Nafiz Hızal anketimize şu cevapları vermiştir:
280
Cumhuriyet, 30 Ocak 1935.
170
“Kadın erkek arasında saylav olsun, memur olsun dilek ve güç yönünden
hiçbir fark göremiyorum; yeter ki yurtlarını ve işlerini sevsinler.
İstiklal Savaşımız Türk kadınının yurdunu korumak için yaptığı yararlıklarla
doludur. Cephaneyi yağmurdan saklamak için çocuğunu açıkta bırakan anneleri
hatırlamak kâfi. Bence tehlike karşısında kadın erkek aynı heyecanı duyar, heyecan
kuvvet yaratır, şahlandırır. Sinirlerimize bu kuvvetleri toplamak alışkanlığı verilirse
bir dişi aslan kesileceğimize şüphe etmiyorum.
Bekâr erkek ve kadın sayıları korkulacak kadar çok olduğunu sanmıyorum.
Bazı evlenmeyi isteyenler, bekâr kalmanın zevklerinden ayrılamadıkları için tek
kalıyorlar gibi geliyor. Böyleleri evlenseler de çocuk yapmaktan kaçıyorlar.
Anadolu da evlenmeyen, tek kalan pek azdır. Okulumuz çevresinde üç, beş işçi
oturuyor. Her birinin beşer, altışar çocuğu var. Bunlar sabahları ellerinde çuval veya
sepet apartmanlardan atılan küllerin arasında kömür parçaları araştırmakla vakit
geçiriyorlar. Mektebe gitmezler, bakılmazlar. Çamur ve soğuk içinde bazen ekmek,
yiyecek bulamayarak aç kalırlar, ölürler veya yaşarlar.
Bunu bakımsızlığın ve yoksulluğun içinde bile evlenmekten kaçmayanlara
bir misal olarak söylüyorum. Bekâr kalmalarından korktuklarımız ne kadar ağır
vergi de alınsa gene bekâr kalacaklardır.
Kadınlar Birliği için: Yasada kadın erkek bir olduğuna, siyasal haklarımızın
tanındığına göre Kadınlar Birliği namındaki kurumun siyasal işlerde çalışmasına
lüzum olmadığı düşüncesindeyim.”281
Kadın saylav olursa anketinde Semahat Beydaş da görüşlerini ifade eden
bayanlardan biridir. Cumhuriyet gazetesi onunla yaptığı ankete satırlarında şöyle yer
vermiştir:
Semahat Beydeş : “İlk işim köy mekteplerinin sayısını artırmaya çalışmak
olacaktır“ diyor. Ardından yazı devam etmektedir:
İzmir’de Muallim, Semahat Beydeş anketimize şu cevapları göndermiştir:
“Saylav olmayı hiç düşünmedim. Şimdiki vazifem saylav olacakları
seçmekten ibarettir. Saylav olmak değil. Fakat olduğumu farz ederek konuşacak
olursam, mecliste ilk müdafaa edeceğim şey köy mekteplerinin adedini artırmak,
onları ıslah etmektir. Kendini anlamaya başlayan bir köylü çocuğu soluğu tarlada
değil mekteplerde almalıdır. Yalnız müstehlik değil, müstahsil de okumalıdır.
281
Cumhuriyet, 31 Ocak 1935.
171
Havası temiz bir muhitte yetişen sağlam vücutlu Türk çocuğunun irfanını da
yükseltmenin nasıl iyi neticeler vereceğini hiç düşünmeden kabul edebiliriz.
Köylü kadınlara da memlekette olup biteni öğretmek için bir gazeteyi
sökebilecek kadar okuma öğretmek maksadı ile gece kursları açmak çok yerinde bir
davranış olur.
Kadın saylav bekâr olmalıdır. Evli kadının birçok meşgaleleri vardır. Fikrini
ve mesaisini meclisten başka yerlere de sarf etmek mecburiyetindedir. Hâlbuki
bekâr kadın için bu böyle değildir. Her hareketinde serbest sayılır; bunun içindir ki
bekâr kadının saylav olması taraftarıyım.
Kadın asker olmaz!
Kadının kadın olması itibarı ile asker olması imkân haricindedir. Harpte geri
ve yardımcı hizmetlerde çalışmaya daima hazırdır. Köylü kadınla şehirli kadın
arasında inkâr edilemeyecek bariz bir fark vardır. Köylü kadın gidip harpte
çalışırken şehirli kadın evinde otursun manası çıkarılmasın. Türk kadını her zaman
için, köylü, şehirli, kuvvetli, kuvvetsiz, icap ettiği takdirde vatan müdafaasında
erkek kardeşinin yanına koşar.
Ben bekâr kadınlardan vergi alınmaması taraftarıyım. Fakat eğer muhakkak
alınacaksa kazanç nispetinde ve bir kazanç vergisi gibi alınmalıdır. Bir amele bekâr
kadının kazancı ile bekâr bir hanımın kazancı arasında şüphe yok ki büyük bir fark
vardır. Bu farkı göz önünde bulundurarak hareket etmek lazımdır.
Artık kadına saylav olmak hakkı da verildikten sonra erkekten hiçbir fark
kalmıyor demektir. O halde ayrıca bir Kadın Birliğine de lüzum yoktur”.282
Romancı Muazzez Tahsin, kadınlar için faaliyet sahasını yeni neslin
yetiştirilmesinde buluyor:
Kadın Romancılarımızdan Muazzez Tahsin, Kadın saylav olursa anketimize
şu cevabı vermiştir:
“Kadın saylav… Bunu birkaç sene, hatta birkaç ay evvel rüyamda görsem,
gözlerimi oğuşturarak uyanmaya çalışır, olmayacak sandığımız ülkülerin getirdiği
hararetli ağırlığı üstümden atmaya çabalardım.
Bu gün en büyüğümüz, yürüdüğü parlak, güneşli yolda arkasından sevinerek,
coşarak ve sevinç yaşları akıtarak yürüdüğümüz biricik Atatürkümüz bu olmayacak
282
Cumhuriyet, 1 Şubat 1935.
172
sandığımız emelleri elle tutulacak bir varlık yaptı. Dünkü yüzü gözü, benliği ve
varlığı örtülü ve gömülü Türk kadını, acunun en serbest en mutlu kadını oldu.
Kadın saylav neler yapmaz? Her şeyden evvel ülkemizi bir ana gözü ile
görür, ulusu bir ana kalbi ile benimser. Yavrularına karşı olan vazifesinde bir ana ile
babayı alınız. İşte yurt için de erkek saylav kadın saylav böyledir.
Şimdiye kadar erkek saylavlarımız en ağır, en görünür işleri yaptılar. Fakat
anasız bir evde bir babanın yapacağı gibi… Şimdi kadın erkeğin yanındaki yerini
alıyor. O halde yuvamızda tam bir uygunluk olacak. Erkek kuvveti ve kafası, kadın
kalbi ve duygusu ile çalışacaktır.
Ulusumuz baba elinde büyüyen çocuklar gibi yarım öksüzdü, bugün ona bir
de ana veriyoruz.
Ben saylav olursam… Her şey oluyor da bu neden olmasın? Her şeyden
evvel yurdumun kültür ve sağlık alanında çalışır, o yolda uğraşırım. Varsın erkek
saylavlarımız bize yollar, fabrikalar, şimendiferler, tayyareler almak işini
benimsesinler. Ben onlara, bir Türk gözü ile sevinerek bakarken bir kadın gözü ile
de
her
şeyden
evvel
Türk
çocuğunun
kültürünü
yükseltmek,
sıhhatini
sağlamlaştırmak için elimden geleni yaparım.
Türk çocuğunun bu gün, fikrimce, en çok muhtaç olduğu şey, garb
kültürüdür. Bunun için de garb dillerini öğrenmesi gerekir.
Saylav olsam yurda birkaç kütüphane kazandırmağa gençlerde okuma
kıvancını arttırmaya çalışırdım. Onların eski ve yeni kitapları, hatta gündelik
gazeteleri para vermeden okuyabilmeleri için bu okuma evlerinin ne büyük yardımı
dokunurdu.
Kadın Asker mi?
Eğer bundan cephede çalışmak anlaşılıyorsa hayır. Fakat Türk erkeğinin
yanında Türk kadını da ulusal yükünü taşımalıdır. Cephe gerisindeki bütün işleri
kadın görmelidir. Yaralılara bakmak. muharebeyi çevirmek, askere yemek pişirmek
gibi.”283
Bursa’dan çiftçi kadınlar namına saylav namzetliğini koyan Burgaz köylü
Hatice’de kadın saylav olursa adlı ankete Cumhuriyet gazetesine yolladığı mektupla
katılıyordu. Gazete mektubu şu satırlarla yayımlıyordu:
283
Cumhuriyet, 2 Şubat 1935.
173
“Kadın saylav olursa anketimize Bursa’da kadın saylav namzedi Burgaz
köylü çiftçilerinden Hatice Çiftçi şu cevabı yollamıştır. Neşrediyoruz.
—Kadın saylav olursa ne yapacak?
Kadın saylav olursa ne yapacak? Anketimize ben de, çiftçi kadın namına
namzetliğini koyduğum için cevap vermek lüzumunu duydum.
Büyük kurtarıcının kurduğu tarihin kaydetmediği inkılâpların yürüttüğü
idarede kadın haklarının memleket için kadın düşünüş ve görünüşünden de istifade
edilmek fikrinin doğacağını Yüksek yaratıcıya iman eden her Türk bekliyordu.
Kadın, insan varlığının amili olmak itibarı ile hiç şüphesiz ki insan için,
insanın tekemmül etmesi için erkekten daha derin, daha yüksek, daha alakalı
düşünür ve görür. Zira onun gayesi yetiştirmek, yetiştirdiğini görmek ve ondan
istifade etmektir.
Tekemmül ettirilmiş bir insan ufak, büyük duyduğu acıda, mühim bir anda
düşüncesi, duygusu yalnız bir (anacığım) dır. Bunun için bu mahlûku tenvir ettiriniz,
istidadı fıtrisine göre her şeyi anlamak kabiliyetini veriniz. Göreceksiniz ki, o kadın
hakikaten mütalaa edilmeye ve ondan her şey beklemeye layık olur. İşte bu
noktadan kadın saylavından mutlak surette yüksek istifade edeceğiz. Bilhassa
memleketin ekseriyetini teşkil eden çiftçi kadınla, onun ihtiyaçları ile alakadar ve
onun dertleri ile mütehassıs olan yüksek görücü bir çiftçi kadından”.284
Aynı sayfada kadına yazılmış bir şiir dikkati çekiyor:
ÇAĞ OLDU Kİ
Çağ oldu ki hakanlar otağını paylaştın;
Çağ oldu ki yurduna ışık sunan bir baştın;
Çağ oldu ki adına umay diye taptılar;
Erdeminle erkeği tamamlayan yoldaştın;
Bagaturlar yetişti, Bagatur ellerinde;
Gözlerin bir güneşti, kaynağı içerinde.
Sezgi buldukça senden kanat açtı Türkeli;
En kutlu yeşim olduğun toprağın üzerin de…
Ana, algın, arkadaş, hepsinde özün pekti;
284
Cumhuriyet, 4 Şubat 1935.
174
Ötkünç derken “Türk kızı acun içinde tekti.”
“Deli Dumrul” yolunda can verecek karısı
Bize Türk kadınını angulıyan örnekti…
Bir ara çiçek olup bulgu verdin ozana;
Bir ara at üstünde kattın tozu dumana;
Evirgen düşüncenle bunlara yol gösterdi;
O çağlarda adımız ün salmıştı dört yana…
Sonra kara bir bulut alçaldı tan yerinde;
Aydın günler silindi artık Türk ellerinde…
Ne bağda güller açtı, ne bülbüller şakıdı,
Sustu coşkun ezgiler kopuzun tellerinde…
Yiğitler yerde kaldı kanatsız kuşlar gibi,
Yurdun damarı durdu en son vuruşlar gibi…
Her geceden sonra gün biraz daha kararıp
Gönlümüze yas verdi korkulu düşler gibi…
Arandılar; Ne yüzden göklerde bu karaltı?
Doğuda ışık sönmüş; ağzını açmış batı!
Dipsiz bir uçuruma çöküyorken ülkemiz,
Ağlayan yok; yürekler kaya gibi katı!
Türk kızı işte o çağ, tutsak olduğun çağdır,
Yurdun düştüğü o ağ, senin düştüğün ağdır.
Boşa gitmiş diyerek yanma o günlere ki,
Bu acı sana değil, bütün Türklüğe dağdır…
Yüzyıllarca mavi gök armağandı gün yüzüne,
Ağu kattı şu evren gecene, gündüzüne…
Gerilikten kazanç umanlar diyor ki:
“Saçı uzun kadının kafası ne, özü ne?”
Türk kızı tutsak olmaz; yeri yoktur türede!
Hız alınca yetişir göklere de yere de…
Özünü anlayana böbürlenmez; kul olur
Yurda da, ulusa da, kadına da ere de…
Bunu bildi çağımız; sezdi bu değerleri;
Dedi öz anamızın bu yer değildir yeri!
Artık kara sarmasın; yas tutmasın gönlümüz;
175
Anan da, baban da var; Türk çocuğu ileri!
Şukufe Nihal
2.11. 1935 Milletvekili Seçimi Sonuçları
Bütün bu gelişmelerden sonra 1935 yılı Şubat’ında Milletvekili genel
seçimleri yapılmış ve 17 Kadın milletvekili285 seçilerek yasama görevine
başlamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin beşinci dönem seçimleri 8 Şubat 1935
tarihinde yapıldı. İlk kadın milletvekilleri 1 Mart 1935 tarihinde meclis’e girdiler.
Bu seçimler sonucu 17 kadın milletvekili TBMM‘ye katıldı. Atatürk bizzat
toplumdaki değişmenin rotasını çizmiş, kadınların aktif olarak siyaset dünyasındaki
yerlerini almaları için, her kesimden kadının meclis çatısı altında yer almasına
çalışmıştı. 395 kişilik parlamentoda 17 kişilik kadın grup, yüzde 4,5 gibi bir oran
oluşturmaktaydı. Kadınların iradesi ve temsil gücü, sonraki dönemlerde (2007 ye
kadar) hiç bu kadar yüksek bir oranda Meclise yansımadı286.
1935 Seçimleri ile Meclise giren kadın milletvekilleri şunlardır;
Mebrure GÖNENÇ (Afyon)
Hatı ÇIRPAN (Ankara)
Türkan ÖRS BAŞTUĞ (Antalya)
Sabiha Gökçül ERBAY (Balıkesir)
Şekibe İNSEL (Bursa)
Hatice ÖZGENER (Çankırı)
Huriye Öniz BAHA (Diyarbakır)
Fatma MEMİK (Edirne)
Nakiye ELGÜN (Erzurum)
Fakihe ÖYMEN (Ankara)
Benal Nevzat İŞTAR ARIMAN (İzmir)
285
1935 yılı seçim sonuçlarına göre, seçilmesi gereken 399 milletvekilinden 17’si kadın olmak üzere,
386 milletvekili CHF adaylarından oybirliği ile 4’ü azınlıklardan olmak üzere 13 bağımsız aday oy
çokluğu ile seçilmişlerdi. Bazı eserlerde 18 olarak verilmesine rağmen, bu seçimlerde Meclis’e 17
kadın milletvekili girmiştir. 1936 yılı başında boşalan milletvekillikleri için yapılan “ara seçimi”nde
ise Çankırı Milletvekili olarak seçilen emekli öğretmen Hatice Özgener ile bu sayı 18’e çıkmıştır.
Bkz.Ayten Sezer, www.ait.hacettepe. edu .tr/akademik/arsiv/kadin.htm
286
Leyla Kırkpınar, Türkiye’de toplumsal değişme sürecinde kadın, 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler,
Bilânço Yayın Dizisi, İş Bankası Yayınları,1998, S.24.
176
Ferruh GÜPGÜP (Kayseri)
Beriha Bediz MOROVA AYDİLEK (Konya)
Mıhri PEKTAŞ (Malatya)
Meliha ULAŞ (Samsun)
Esma NAYMAN (Seyhan)
Sabiha GÖRKEY (Sivas)
Seniha HIZAL (Trabzon)
İlk kez kadınların da katıldığı Meclis, çalışmalarına 1 Mart 1935’te
başlamıştır. Bu ilk kadın Milletvekillerinin çoğu Milli Eğitim ordusuna mensuptu.287
Milletvekili seçilen kadınlardan ikisi daha önce Belediye azalığına da seçilmişti.
Bunlardan biri Nakiye Elgün288 (İstanbul Genel Meclis Üyesi), diğeri ise Esma
Nayman (Adana Meclis Üyesi)’ dı.
Kadın milletvekillerinin seçilmesine ilişkin en ilginç olay Hatı Kadın (Hatı
Çırpan veya Satı Çırpan)289 ile ilgili olandır. Afet İnan anılarında bu olayı şu şekilde
nakletmektedir:
“Sıcak yaz mevsiminde, (16 Temmuz 1934) otomobille Kızılcahamam
yolundayız. O zaman şose, Zir Ovasından giderdi. Yol boyunca bütün köylüler
Atatürk geçecek diye çıkmışlar, kısım kısım yerlerde toplanarak, ağaç dallarından
çardaklar ve taklar yapmışlardı. Kazan Köyüne yakın bir yerde durduk. Okul
talebeleri, öğretmenleriyle sıralanmıştı. Nahiye müdürü, köy muhtarı ve kadınlı
erkekli köylüler hep bir arada idiler.
Atatürk, üstü kapalı, yanları açık bir otomobilde idi. Yanımızda Nuri Conker
ve başyaveri bulunuyordu. Otomobil durdu. Fakat o topluluktan hemen cesaret edip
yaklaşan olmamıştı. Adeta emir bekliyorlar gibi bir durum vardı. Onların içinden
birden bire sırma işlemeli en güzel köylü elbiselerini giymiş, yağız çehreli bir kadın
otomobile yaklaştı “Paşam, hoş geldiniz, senin için yer hazırladık, ayran yaptık,
insene” dedi. Atatürk nezaketle yolumuzun uzun olduğunu ve her yerde durmak
mümkün olmayacağını anlattı. Fakat aynı zamanda da bana “Bu kadın kimmiş
sorsana” dedi. Ben onunla konuşurken diğer erkekler de cesaret alarak Atatürk’e
yaklaşmışlar ve O’nun çeşitli suallerine cevap veriyorlardı.
287
Zerrin Ediz, Atatürk ve Kadın Hakları, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılâpları Tarihi
Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1988, s.155.
288
İstanbul Belediye Mecmuası, 1934, sayı 11sayı 121,122. s. 95.
289
Anılarda Satı Kadın olarak geçmesine rağmen TBMM Albümünde adı Hatı Çırpan olarak
verilmiştir.
177
Satı Kadından öğrendiğim şu idi, Kendisi Kazan köyünün muhtarı imiş ve
seçimle köy idaresinin başına yeni geçmiş, Muhtar Satı kadın, oraların hâkimi edası
ile ayranı otomobile getirtti. İçtik ve kendisinden köyü hakkında bilgi edinerek yola
devam ettik.
Atatürk : “İşte mebus olacak kadın” dedi.
Satı Kadın, Türk köylü kadınının cesur bir timsali olarak karşımıza çıkmıştı.
Yol boyunca onun hakkındaki müşahedelerimizi söylüyorduk. Nuri Conker, Büyük
Millet Meclisine aza olarak girebilecek bu yeni aday arkadaşı hakkında şakalı sözler
sarf etmekle beraber, Atatürk bu muhtarın ismini ve köyünü kaydetmemi emir
vermişti.
Satı Kadın, şahsında Türk köylü kadınının mebus namzedini görmekle
gururlu idim. Satı Kadın, 1935 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine, ilk kadın
mebus olarak seçilmiş ve o devre müddetince vazife görmüştür. Bu durum ileri ve
demokratik bir fikrin tatbiki olmuştur.”290
Görüldüğü gibi Türk Kadının haklarını elde etmesi toplumun İnkılap sürecini
sindirmesi ile orantılı olarak gelişmiştir
Kadınların
siyaset
dünyası
içinde
yer
almaya
başlamalarının
ilk
örneklerinden olan Nakiye Hanım birbirinin ardı sıra yapılan seçimlerde önce
İstanbul Belediye azası olmuş, ardından da Erzurum’dan milletvekili seçilmiştir.
Daha öncesinde de önemli sosyal faaliyetlerde bulunan Nakiye Hanımla ilgili bir
haber Cumhuriyet gazetesinde dikkat çekmektedir:
Saylav Nakiye'ye Altın Madalya
“İstanbul Tayyare cemiyetinde dün idare heyeti fevkalade bir içtima yaparak
Tayyare Cemiyetinin ilk teşekkülünden beri İstanbul şubesinde çalışan ve bu kez
Erzurum saylavlığına seçilen Nakiye ile cemiyetin ikinci reisi olup Çankırı
saylavlığına seçilen maliye murakıbı Mustafa’nın hizmetleri kutlanmış ve veda
merasimi yapılmıştır.
Nakiye yaptığı bu hizmetlerine mukabil Tayyare Cemiyeti Merkezi Umumisi
tarafından altın madalya ile taltif edilmiştir.
Kendisi Ankara’da bulunduğu müddetçe cemiyetin işleri ile de meşgul
olacaktır.
290
A. İnan a.g.e., s.153.
178
Nakiye’nin yerine şehir meclisinden bir aza seçileceği gibi murakıp
Mustafa’nın yerinede diğer maliye murakıplarından bir zat tayin edilecektir”.291
Türk kadınının seçilme hakkını elde etmesinin ardından yapılan ilk seçimde
17 kadın milletvekili meclise girmişti. Kadınların bu zaferi yabancı basında da
önemli bir yer tutmuş, Fransa’nın önemli gazetelerinden biri olan Matin Türk
kadınının kazandığı bu zafer ile ilgili olarak bir yazı yayınlamıştı. Cumhuriyet
gazetesi, Matin’de yayınlanan bu önemli yazıya aynen satırlarında yer vermişti:
buna göre “Türk Kadınının Zaferi” başlığını taşıyan yazı şöyle devam ediyordu:
“Matin “Fransız kadını, soysal müsavat bakımından, Türk kız kardeşinin
talihine gıpta edebilir” diyor.
11 Şubat tarihli Matin gazetesi “Türk kadınının zaferi” ve “Bir çeyrek asır
içerisinde, Türk kadını hürriyetini ve erkekle müsavatını elde etti, o bundan böyle
seçmek ve seçilmek haklarına salihdir.”
Serlevhaları ile şu yazıyı yazıyor:
“Gazetemizin, Fransız kadınlarına seçim hakkı verilmesi için mücadeleye
giriştiği şu sıralarda, bugün yalnız seçmek değil, lakin seçilmek hakkını da ihraz
etmiş bulunan Türk hemşirelerinin şimdiden elde ettiği üstünlüğü izah etmek alakayı
calibdir.
Türkiye yüce Kurultayının bu devresinde, ilk defa olarak 17 kadın saylav
bulunacaktır.
Bu zaferi Türk kadını, 1908 den 1935 e kadar bir çeyrek asır içerisinde ve
dört merhalede kazanmıştır.
Piyer Loti, ölmeyen romanlarında, İslam teokratik rejiminin Türk kadınına
asırlarca tayin etmiş olduğu hazin mukadderatı bütün hakikati ile tasvir etmiştir.
Zevce taaddüdü, kadını, köylünün ve aşağı halk tabakasının indinde esir mertebesine
indirmişti. Burjuvalar muhitinde ise kadın, haremde ve çarşaf altında mahpus
yaşadı. Umumi hayata karışmasına hiçbir zaman izin verilmedi. Şehirlerde, zevce,
evinden dışarıda kocasına refakat etmek ruhsatına bile haiz değildi. “İttihat ve
Terakki’nin 1908 de inkılâbı ile beraber bu esaret boyunduruğundan silkindi. O
zaman Türk feminizminin başlıca muhabiri Cemal Paşa oldu.
1908 den 1914 e kadar, meşrutiyet devrinde burjuva sınıfı, peçeleri kalkık
olarak, fakat güzel saçlarını zarif bir tarzda örten çarşaftan da büsbütün
291
Cumhuriyet, 12 Şubat 1935.
179
kurtulmayarak, Avrupai salonlarda kendilerini göstermeye cesaret edebilmişlerdir.
Zabıta ile bazı mertebe çekiştikten sonra, Türk kadını, asrileşen hayat arkadaşının
tesiri ile taaddüdü zevzattan vazgeçen kocasına sokakta da refakat edebiliyordu.
1914 ile 1918 arasında, büyük harp içinde şehirli Türk kadını resmen ve
hususi birçok vazifelerde, silâhaltında bulunan erkeğe vekâlet etti.
1919’dan 1923’e kadar, Türk köylü kadınları İstiklal savaşına faal bir tarzda
iştirak ettiler ve Türkler, bunlar hakkında, Heriyonun Fransız kadınları için söylemiş
olduğu şu sözleri tekrarladılar.
—Eğer harp esnasında, bazı kadınlar bizimle beraber bulunmamış olsalardı,
hiçbir zaman harbi devam ettiripte zafere ulaşamazdı ki!”
Cumhuriyet devrinde, 1923 ten 1931 e kadar, Türk kadınları, her bir erkeğe
bir tek zevce tanıyan medeni kanunun kabulü sayesinde tam bir hürriyete sahip
oldular. O tarihten beri, bilhassa şehirlerde, garb adetleri ile kolayca istinas ettiler.
Avukatlık, hâkimlik, hekimlik ve o zamana kadar erkeklere münhasır bulunan daha
bir takım vazifeler ifa eden pek çok kadınlar görüldü.
1931 ile 1934 arasında Belediye meclislerine seçmek ve seçilmek hakkını
ibraz ettiler ve bu meclislerde çok şerefli bir tarzda çalıştılar.
Nihayet 1935 yılı, kendilerine nihal bir hazzı, 8 Şubatta icra olunan saylav
seçimine, hem de yalnız seçici olarak değil de saylav namzedi olarak iştirak etmek
hazzını temin etti. Böylece, hürriyetlerinden sonra, erkeklerle müsavi olmak hakkını
da ihraz etmiş oluyorlardı.
Bugün Fransız kadını, sosyal müsavat bakımından, Türk kız kardeşinin
talihine gıpta edebilir.292
2.12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi
“Bir kadın olarak benim ülkem yoktur.
Bir kadın olarak bir ülke de istemiyorum
Bir kadın olarak tüm dünya benim ülkemdir.”
Virginia Woolf293
Türk kadınının ilk defa olarak milletvekili seçmesi ve seçilmesi uluslararası
alanda da ses getiren bir gelişme olmuştu. Hal böyle olunca Uluslararası Kadınlar
Birliği Kongresi bu defa İstanbul’da toplandı. Böyle önemli bir organizasyonun
292
293
Cumhuriyet, 15 Şubat 1935.
[email protected]
180
Türkiye’de gerçekleşecek olması doğal olarak basın tarafından da ön planda
değerlendirilen bir gelişme oldu.294 İstanbul’da toplanacak kongre bu tür uluslararası
toplantıların 12.si olacaktı. Bu vesile ile Cumhuriyet gazetesi, daha önceki
kongrelerin yapılış sebepleri ve tarihleri hakkında “Kadınlar Kongresi Hazırlıklara
Başladı” başlığıyla yayınlanan haberinde ayrıntılı bilgiler vermekteydi. Bu haberde
kongrelerin tarihleri, toplandıkları yerler ve ele alınan konular şöyle sıralanmaktadır:
1902 de Washington’da, 1904’te Berlin’de, 1906’da Kopenhag’ta yapılan
kongrelerde, münhasıran kadınların intihab hakları mevzuu bahis olmuştur.
1908’de Amsterdam kongresi’nde de aynı mevzunun görüşüldüğü ifade
edilmektedir. Bu kongrede kadınların intihab hakkına malik oldukları bazı
memleketlerin murahhasları tarafından dikkate değen raporlar okunmuştur.
1909’da Londra Kongresinin yapıldığı, umumi olarak intihab meselelerinin
ele alındığı, program haricinde bir miting düzenlendiği, intihab taraftarlarının
görüşlerinin dinlendiği belirtiliyor.
1911 Stokholm’de yapılan kongrede ise daha önceki kongrelerde ele
alınmayan konuların gündeme getirildiğinden söz edilmekte, bu konular, kurtulan
memleketler, uluslararası kadın seçim meselesine nasıl müdahale edebilirler, seçim
hakkının verilmesi kadınların yaşama şartlarını ne şekilde ıslah etti? Kadınların
siyasi fırkalara intisabı olarak sıralanmaktadır.
1913’te Peşte de yapılan kongrede başlıca konunun uluslararası seçiciler
birliğinin kadınların intihab hakkı iddialarına iştiraki olmuştur.
1920’de Cenevre’de yapılan kongrede ise harpten sonraki ilk kongre olması
açısından önemlidir. 20’den fazla ülkede kadınlara intihab hakkının verildiği bu
kongrede ilan edilmiştir.
1923’te Roma’da yapılan kongrede Amerika kadınlarının intihab hakkını
kazandıkları kaydolunmuştur.
1926’da Paris’te yapılan kongrede uluslar kurumunun mesaisine yardım
ederek sulh davasını ilerleterek kadınların siyasal haklarını nasıl kullanmaları lazım
geleceğini tetkik etmeğe memur daimi bir komisyon teşkili kararlaştırılmıştır.
294
Uluslararası Kadınlar Birliği, 8 Şubat 1935 yılında yapılan milletvekili seçimlerinde Türk
kadınının ilk kez seçme ve seçilme hakkını kullanması ve TBMM’ne 17 kadın milletvekilinin
girmesi üzerine 12. Uluslararası Kadın Kongresinin 18 Nisan 1935 tarihinde İstanbul’da toplanması
kararını almıştır. Yapılan Kongre’ye 30 ülkeden 210 delege katılmıştır. Kongre’de yönetim biçimi ne
olursa olsun tüm hükümetlerin kadın ve erkeğe eşit haklar tanıması, kadının devlet memurluklarında
ve idari sorumluluklarda erkekle aynı haklardan yararlanması oybirliğiyle kabul edilmiştir.
181
1929 ‘da Berlin Kongresinde birliğin kuruluşunun 25. yılı kutlanmış,
kadınların çeyrek asırda elde ettikleri terakkiyat ehemmiyetle kaydolunmuştur.
Birliği oluşturan komisyonlar da, gazete haberinin bir bölümünü
oluşturmaktadır.
Girişte, birliğin başlıca gayesinin gerek siyasal, gerek hukuki, ahlaki ve
ekonomik alanlarda erkekle kadın arasında tam bir müsavat temin etmek olduğu
için, bu muhtelif gayelere göre çalışmak üzere bir takım komisyonlar
oluşturulmuştur.
1.İntihaba iştirak ve siyasal faaliyet komisyonu. Başkanı Çekoslovakya Ayan
Meclisi azasından Bayan Pilaminkova’dır.
2.Ahlaki müsavat ve kadın ticaretine mümanaat komisyonu. Başkanı
Uruguay Murahhası madam Pavlina Luisidir.
Bu komisyon hem kadın hem de erkeklerin ahlakını yükseltmek, fuhuş
mücadelesinde yalnız kadınlara tatbik olunan istisnai tedbirlerle ve kadın ticareti ile
ilgili hususlara bakar.
3. Erkeklerle iş müsavatı komisyonu. Başkanı İsveçli Bayan Malin
Bu komisyonda kadınlara erkeklerle müsavi iş şartları, ücretler ve muhtelif
mesleklerde terakki şartları teminine çalışır.
4.Sulh ve Uluslar Kurumu komisyonu. Başkanı Amerikalı Jozefin Sain.
5.Kadınların
medeni
Ahvali
komisyonu:
Başkanı
Paris
Barosu
avukatlarından Madam Suzan Grinberg.
Bu komisyonun başlıca meşgul olduğu şey, evli kadınların henüz birçok
memleketlerde zamana uygun olmayan kanunlarla muayyen medeni vaziyetlerini
ıslahtır. Evli kadının tabiiyeti meselesi de Birliğin iştigal eylediği mesaildendir.
Birlik kocaya varan kadının isterse kendi tabiiyetini muhafaza etmesi için 1930
senesi Martında La Hay’de bir içtima aktetmistir.295
30 Ocak 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesi
“Atatürk’ün Yurdu Bizi de
İstanbul’a Celbetti” başlığıyla verdiği haberde 18 Nisan’da İstanbul’da toplanacak
olan Uluslararası Kadınlar Birliği konferansının İstanbul’da toplanmasının nedenini
yine birliğin başkanının ağzından duyuruyordu, Uluslararası Birliğin reisi madam
Korbet Aşbi İstanbul’da toplanacak kongrenin nedenlerini kaldığı Park Otel’de
kendisiyle röportaj yapan muharrire şu sözlerle açıklamaktadır: “Türkiye
295
Cumhuriyet, 9 Nisan 1935.
182
Cumhuriyeti’nin ve ünlü Reisiniz Atatürk’ün garpta ve bütün dünyada uyandırdığı
büyük alaka bizi de buraya çekti. Türk kadınlığının, Türkiye Cumhuriyeti rejimi
altından gördüğü inkişafa meclubuz”.
Madam Aşbi’nin bu sözleri Türk kadınının elde ettiği siyasi hakların dünya
kadınları tarafından da hayranlık ve alaka ile izlendiğini göstermektedir.
Uluslararası Kadınlar Birliğinin ikinci başkanı Hollandalı Madam Rosa Manus da
aynı haberde şunları söylemiştir: “1908 senesinden beri Birlik’te çalışıyorum.
1926’da ikinci başkanlığa seçildim. Aynı zamanda uzun yıllardan beri Hollanda
kadınlar birliği’nin de reisiyim. Biz erkeklerin aleyhine değil, aksine birlikte
çalışmak istiyoruz. Bunun için erkeklerle çalışma birliği vücuda getirmek istiyoruz.
Müteveffa Hariciye Nazırı M..Briya’nın dediği gibi, kadınların umumi hayata iştirak
etmediği ve erkeklerle teşviki mesai etmediği bir memlekette hakiki bir sulh temin
edilemez. Filhakika kadınların mukadderatı erkeklerden çok kadınların elindedir.
Nesilleri beşikten itibaren yetiştiren kadınlardır. Şu halde insanların seciyesi üzerine
kadınların tesiri büyüktür”.296
Teşkilâtıesasiye ve saylav yasalarında değişiklik İntihabı yenileme kararı
bugün mecliste verilecek. Türk kadını saylav seçmek sureti ile haklarının en
büyüğünü alacaktır.
Gazetede yer alan haberlere bakıldığında, Dünya kadınlarının da Türkiye’de
kadınlar lehine meydana gelen gelişmeleri yakından takip ettikleri ve bu kazanımları
tüm dünya kadınlarının elde etmesi dileğinde bulundukları anlaşılıyordu.
Uluslararası Kadın Kongresinde bir de Türk kadını sergisi açılacağı ile ilgili
haberde Kadınlar birliğinin yaptığı bir toplantıdan bahsedilirken bu toplantının
içeriği hakkındaki açıklamalara da yer verilmiştir.
Haber gazetede şöyle yer
almıştır:
“Bu toplantıda Nisan ayında İstanbul’da yapılması planlanan Uluslararası
Kadınlar Birliği kongresi hakkında görüşülmüş, muhtelif memleketlerin kadın
derneklerinden gelen mektuplara cevap yazılmıştır. Birlik Nisanda buraya gelecek
olan Uluslararası Kadın Birliği delegeleri için nakil vasıtalarında tenzilat yapılması
hususunda da çalışmaktadır. Civar memleketler Kadınlar Birliğimizin bu
teşebbüsünü kabul ederek İstanbul’a gelecek olan Uluslararası kadın murahhaslara
tenzilatlı tarife tatbik edeceklerine dair söz vermişlerdir. Türk Kadınlar Birliği azası
296
Cumhuriyet, 30 Ocak 1935.
183
kongrede müzakere edilecek meseleler hakkında kendi ihtisasları dâhilinde tezler
hazırlamaktadırlar. Bu meyanda Safiye Hüseyin ve Lamia Tevfik birer tez
hazırlamaktadır. Yine Türk Kadınlığı sergisi ara başlığı ile devam eden haberde,
kongre münasebeti ile Türk Kadınlığının sosyal faaliyetini gösteren bir sergi
açılmasına karar verildiği belirtilmekte. Sergide tarlada çalışan Türk kadınının
gördüğü hizmetlerden başlanarak İstiklal Harbi’nde cephane taşıyan kadının İstiklal
Savaşı’na hizmeti, kozacılık, tütüncülük, halı, kumaş dokuması, üzüm ve incir
işletmesi dâhil olduğu halde sanayi hayatında Türk kadınının faaliyeti canlı bir
surette gösterilecektir. Bu meselelerle meşgul olacak komisyonun başına Safiye
Hüseyin seçilmiştir”. Komisyona seçilen diğer isimlerle297 devam eden haber bu
komisyonun Beyoğlu’ndaki kız sanat lisesinde bir gece önce yaptıkları toplantı
hakkındaki açıklama ile sona ermektedir.298
21 Mart 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinin küçük bir haber olarak iç
sayfalarından birinde yer alan “Beynelmilel kadınlar birliği kongresi pulları” başlıklı
haberinde, Nisanda yapılacak kongre için yaptırılacak hatıra pullardan ve pulların
üzerine
değerini
gösteren
sürşarjlar
yapılarak
çıkarılacağı299
şeklindeki
uygulamadan söz ediliyordu.
Uluslararası Kadınlar Birliğinin İstanbul’da yapacağı toplantı ile ilgili bir
haber de “Feminizm Kongresi “başlığı ile Milliyet gazetesinde yer almış ve
devamında yapılan açıklamalarda kongre ile ilgili yapılan hazırlıklardan söz
edilmiştir. Bu haberde Uluslararası Kadınlar Birliği Merkez Bürosunun 12 Nisanda
İstanbul’a geleceğinin haberi yer almakta, Diğer murahhasların da müteakip
günlerde geleceklerinden ve Beyoğlu’ndaki otellerinde ücretlerini indirdiklerinden
bahsedilmektedir. Yine aynı haberde daha önce yer verdiğimiz haberlerden biri olan
(Kadınlar Birliği Sergisi) nin vakit darlığı nedeniyle ertelendiğinden söz
edilmektedir.
18 Nisanda İstanbul’da toplanacak olan uluslararası feminizm kongresinin
hazırlıklarına nezaret etmek üzere Uluslararası Kadınlar Birliği umum kâtibinin
geleceği ile ilgili haber 2 Nisan 1935 tarihli gazetede bir hafta öncesinden
297
Cumhuriyet, 30 Ocak 1935. Komisyonun Azaları: Vali Muhittin Üstündağın refikası Müşerref
Üstündağ, Müze Müdürü Aziz Belediye reis muavini Hamid, Güzel Sanatlar kademisi Müdürü
Namık İsmail, Selçuklu Kız San’at meketebi müdürü Asım, Akşam Kız Sanat lisesi müdürü Besime,
Gazete Baş Muharriri Yunus Nadi.
298
Cumhuriyet, 28 Şubat 1935.
299
Milliyet, 21 Mart 1935.
184
okuyuculara duyuruluyordu.300 Haberin devamında da Merkezi büronun toplandığı
ve Dünya kadınlarının burada iki miting yapacakları belirtiliyordu. Ayın 18 inde
Yıldız sarayında açılışı yapılacak olan kongrenin hazırlıkları için Uluslararası
Kadınlar Birliği Birinci Başkan Vekili Mine Şirayber’in de İstanbul’a geldiği
açıklaması haberde yer alıyordu.
Uluslararası Kadınlar Birliği başkanı Madam Eşbi ile Amerika’daki matbuat
şubesi müdürü Madam Fastayın 17 sinde İstanbul’a gelecekleri haberde yer
almaktadır. Ayın 14’ünde de Fransa’nın Uluslar Kurumu nezdindeki murahhası
Madam Malaterra Selliezin geleceği ile ilgili açıklama ile haber devam etmektedir.
Habere, Mısır Murahhas heyetinin 50, Yugoslavya heyetinin 17, Bulgar
heyetinin ise 50 kişiden oluştuğu301 ile ilgili ayrıntılar ilave edilmişti.
Aynı haberde İlk murahhas olarak İstanbul’a gelen Uluslararası kadınlar
birliği birinci başkan vekili Madam Şırayber ile yapılan röportaja da yer veriliyordu.
Röportajda başkan vekili Türkiye’ye geliş nedenini şu sözlerle açıklıyordu,
“Türkiye yaptığı büyük inkılâplarla, bütün dünyanın nazarı dikkatini üzerine
celbetmiş bir memlekettir. Bu nedenle ben burada bilhassa Türk mektepleri ile Türk
kadınlığı ve kadın müesseseleri hakkında tetkikatta bulunacağım. Bu nedenle kadın
saylavlarla temas etmek için kongre öncesinde Ankara’ya gideceğim ve
tetkiklerimin neticelerini Fransız ve İsviçre gazetelerinde neşredeceğim. Yalnız bu
tetkikler uzun süreceği için kongreden sonrada İstanbul’da kalacağım”. Konuşma
Türk kadınının vaziyeti ile ilgili ifadelerle şöyle devam etmektedir.
“Kongre ilk defa bir Şark şehrinde toplanmaktadır. Kongrede Türk kadınının
muhtelif siyasi rejimler altındaki vaziyeti hakkında münakaşalar yapacağız.
Birliğimizin başlıca prensibi azamızın, milliyet, mezhep ve itikatlarına hürmet
olduğu için bütün dünya kadınları arasında kolaylıkla bir teşriki mesai vücuda
getirmeye muvaffak olmuştur. Uluslar kurulu toplandığı zaman Cenevre’ye gelen
kadınlara bir kolaylık olmak için orada muvakkat bir büro açıyoruz. Bundan başka
Uluslar Kurumu ile Uluslararası kadın teşkilatları arasında daimi münasebet temin
ediyoruz. Bu münasebette irtibatı Madam Gourd temin etmektedir. Birliğimizin
başlıca gayelerinden biri de sulh ve silahsızlanma için çalışmaktır.”
Haberin, Uluslararası Kadınlar kongresinin 12. sinin İstanbul’da toplandığını
ve bu seferki kongrede mühim işlerin görülmesini umdukları302 cümlesi ile sona
300
301
Cumhuriyet, 2 Nisan 1935.
Cumhuriyet, 3 Nisan 1935.
185
ermesi daha önceki kongrelerde istenilen sonuçların elde edilemediği gibi bir algının
oluşmasına neden olmaktadır. 3 Nisan 1935 tarihli Milliyet gazetesi daha önce
hazırlanacağını duyurduğu kadınlar günü için yapılan pulların tamamlandığını, bu
pulların üzerinde ilme, fenne ve sanata hizmet eden kadınların resimlerinin olduğu,
bu nedenle pulların üstünde Nobel Edebiyat ödülünü kazanan Bayan Grazia
Deleda’nın ve Bayan Curie’nin resimlerinin bulunduğunu yazmaktadır.303 4 Nisan
1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan yine “Murahhaslar Bu Hafta Gelmeye
Başlıyor” başlıklı haber Fransız kadın Avukatlardan Madam Susanne Grisbergin
fotoğrafı ile süslenmiş, Uluslararası Kadınlar Birliği Birinci Başkan Vekili Madam
Şirayber’in haberin yayınından bir gün önceki öğleden sonra Türk Kadınlar Birliği
merkez heyeti azasını ziyaret ettiğini vurgulamaktadır. Haberde Kongrenin 7 gün
süreceği ve 18 Nisan’da başlayıp 25 Nisan’da sona ereceği belirtilmektedir. Bundan
evvelki kongrelerde uzak memleketlerden murahhas gelemediğini nazarı itibara alan
Uluslararası Kadın Birliği İstanbul’un şark ile garp arasında bulunması itibarı ile 12.
kongreyi şehrimizde toplamak hususundaki teklifi büyük bir memnuniyetle kabul
etmiştir. Esasen Anglo Sakson memleketlerine geçmiş oradan şark memleketlerine
yayılmış oradan da süratle ilerlemiştir. Bundan önceki kongrelere binden fazla kadın
iştirak ettiği, İstanbul’da ki kongreye daha fazla kadının katılacağı beklendiği304
ifadesi ile devam eden haber de kongreye katılacak olan ülkeler şu şekilde
sıralanmaktadır, Avustralya, Avusturya, Belçika, Brezilya, Bulgaristan, Seylan,
Danimarka, Mısır, Japonya, Amerika, Finlandiya, Fransa, İngiltere, Yunanistan,
Hollanda, Macaristan, Hindistan, İrlanda, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Norveç,
Yeni Zelenda, Filistin, İran, Lehistan,
Portekiz,
Romanya, İsveç, İsviçre,
Çekoslovakya, Türkiye, Uruguay, Yugoslavya. Aynı haberle ilgili olarak başka bir
gazete de kongre hakkında farklı yorumlar da yer almaktadır. Katılan ülkelere
İspanya ve Ukrayna’nın da ilave edildiği bu haberde, İstanbul’da yapılacak
mitinglerin konuları açıklanmış, birinci mitingde sulh ve feminizm, diğerinde ise
ahlaki nümayiş mahiyetinde fuhuş ve kadın ticareti aleyhinde olacağı açıklanmıştır.
Kongreye binden fazla murahhasın katılmasının beklendiği, daha öncekilere bine
yakın murahhasın katıldığı belirtilmiştir. 12. kongrenin İstanbul’da yapılacak
olmasının kongreye fevkalade bir mahiyet kazandırdığı, Türkiye’nin son zamanlarda
302
Cumhuriyet, 3 Nisan1935.
Milliyet, 3 Nisan 1935.
304
Cumhuriyet, 4 Nisan 1935.
303
186
önemli bir mahiyet kazandığı ve bu nedenle kongreye daha fazla murahhas
katılmasının beklendiğini yazmaktadır. Aynı gazete, Kongre için İstanbul’un tercih
edilmesinin nedenlerini ise şehrin şark ve garbın ortasında bulunması ve feminizmin
son zamanlarda şark memleketlerinde çok fazla yayılması olarak belirtmektedir. 305
Feminizm kongresi devam ederken İstanbul’da iki büyük miting yapılacağı
belirtilen haberin devamında mitinglerden birinin konusunun, sulh ve feminizm,
diğerinin ise kadın ticareti olarak kararlaştırıldığı fakat haberin yayınlandığı gün
henüz miting tarihlerinin belli olmadığı açıklanmaktadır. 18 Nisan’da yapılacak
kongrede bu tarihlerin kararlaştırılacağı da haberde yer almaktadır.306 6 Nisan 1935
tarihli Milliyet gazetesinde miting tarihleri de belirtilmektedir.307 Aynı gazetede
yapılacak kongreye katılacak Türk kadınları arasında kadın saylavlardan bazılarının
da bulunacağından söz edilmektedir. Bu meyanda Bayan Selma Naiman, Bayan
Mihri Pektaş sulh ve Bayan Türkan’ın da; kadının vatani vazifeleri hakkında birer
nutuk söyleyeceklerinden bahsedilmektedir. Yine aynı gazetede yer alan haberde 17
Nisan’da murahhasların birbirleriyle tanışmaları için madam Corbett Ashby’nin
resmi bir kabul yapacağı belirtilmektedir.
“Murahhaslardan bir kısmı içtimadan önce gelecekler” başlıklı haberde,
Mısır Murahhasının resmi ile tamamlanmış, haberin devamında 18 Nisan’da Yıldız
sarayı’nda yapılacak toplantıya katılacak murahhaslardan bir kısmının daha
İstanbul’a geldikleri ve kongrenin Perşembe günü saat 10 da toplanacağı ve
kongrenin açılışını Türk Kadın Birliği başkanı Latife Bekir’in “hoş geldiniz”
diyerek yapacağı ve sonrasında da kongre başkanı Misis Eşbi’nin açılış nutkunu
söyleyeceği, onu diğer murahhas heyeti başkanlarının nutuklarının takip edeceği
belirtilmekte. Kongrenin öğleden sonra sulh komisyonunun raporunu ve kadınla
erkeğin çalışma şeraitindeki müsavatı hakkında hazırlanmış olan raporu müzakere
edecekleri, akşam ise dönemin valisi Muhittin Üstündağ tarafından murahhaslar
şerefine bir akşam yemeği verileceği belirtilmekte. 308
Yine o dönemde de önemli gazetelerden olan Cumhuriyet, Uluslararası
Kadın Kongresi ile ilgili haberlere oldukça geniş bir şekilde yer vermekte, bazen
305
Milliyet, 4 Nisan 1935.
Cumhuriyet, 4 Nisan 1935.
307
Miting tarihleri: 21 Nisan Pazar günü saat 17.30, Tepebaşı Tiyatrosu, diğeri: 22 Nisan Pazartesi
17.30 Üniversite Konferans salonu,
308
Cumhuriyet, 6 Nisan 1935.
306
187
kongreye katılanlarla röportajlar yapılarak yayınlanırken, bazen de çeşitli konularda
yapılan tartışmalar gazete sayfalarında önemli yer tutmaktadır. 309
Dünya feministlerinden biri olan Madam Adel Şrayber’in kadın asker
olabilir mi? Sorusuna yönelik görüşlerini içeren 8 Nisan tarihli gazete haberi bunun
en güzel örneklerinden birini oluşturmaktadır. Bu haberde Madam Şrayber’in kırk
iki milletten azası olan büyük bir kadın teşekkülünün ikinci başkanı olduğunu
belirtmekte, Uluslararası Kongreye katılmak için İstanbul’a geldiği ifade edilirken
Avrupalı feministler arasında önemli bir yeri olduğuna da değinilmektedir. Aynı
şahsın sadece feminizm meselelerinde değil, içtimai, siyasi ve ilim konularında da
yetkin olduğu açıklaması yapılırken iki ciltlik çok önemli bir ansiklopedinin de
müellifi olan çok münevver bir hanımefendi olduğundan söz edilmektedir.
Milliyet gazetesi “Türk kadınlığı bütün dünya kadınlarına örnek oldu”
başlıklı haberiyle dünya kadın murahhasların gelmeye başladıklarını duyuruyordu.
Türkiye’de yapılacak olan kongreye katılmak için İstanbul’a İtalyan bandıralı
Tevere vapuru ile gelen birçok kadından biri olan kongre ikinci reis vekili madam
Rosa Manus’un kendisi ile yapılan röportajda Türk kadını ile ilgili sözleri o günün
dünya koşullarında oldukça ilginç ve düşündürücüdür.
Rosa Manus görüşlerini aynen şu sözlerle ifade etmektedir: “Bu seneki
kongrenin İstanbul’da toplanmasına çok sevindik. Çünkü Türkiye kadınlık işlerinde
en ileri safta yürüyen bir memlekettir. Biz Türk kadınlarının bütün faaliyetlerini
kıskanarak ve takdir ederek çok yakından alakadar oluyoruz. Türk kadınına layık
olduğu bütün haklar verilmiştir. İşte bu münasebetle Uluslararası Kadın Birliği
kongresinin İstanbul’da akdedileceği bize sevinçlerin en büyüğünü veriyor.
Kongrede 35 ten fazla memleket temsil edilecektir. Bundan evvel hiçbir kongremize
bu kadar çok iştirak edilmemişti. Bu seneki kongreye evvelce hiç görmediğimiz,
Hindistan, Irak, Suriye murahhaslarının da bulunacağından memnunuz. Diyebilirim
ki bu kongre diğer kongrelerden çok daha mükemmel olacaktır. Evvelce kongre her
üç senede bir toplanırdı. Fakat iktisadi buhran dolayısı ile toplanış zamanı altı
seneye çıkarıldı. 1929 11. kongre Berlin’de toplanmıştı. 12. kongrede şimdi
İstanbul’da toplanacak”. Rosa Manus Kongrede görüşülecek konuları ise şöyle
sıralamaktadır, Evli kadının tabiiyeti, Uluslararası sulhu, İktisadi buhran,
Silahsızlanma
309
310
meselesi.310
Cumhuriyet, 8 Nisan 1935.
Milliyet, 8 Nisan 1935.
Aynı
konuşmanın
devamında
da
şunları
188
söylemektedir,”Yarından itibaren bir komisyon halinde müzakerelere başlayacağız.
Hususi mahiyette olan bu görüşmelerimiz kongrenin üç gün öncesine kadar
sürecektir. Bu görüşmeler sonunda bir rapor hazırlayarak kongreye arz edeceğiz.
Türk Kadın Birliği kongre için yapılması gereken hazırlıkları fevkalade olarak
yapmıştır. Bu bizi çok sevindirdi. Bunun için bütün Dünya kadın murahhaslarına
mektup yazarak vaziyeti sevine sevine bildirdim. Kongrenin şimdiye kadar olanların
en verimlisi olacağına kesin kanaatim var.”311
Milliyet gazetesinde yer alan bu haberin devamında da yine çok önemli bir
kadının, toplantı için İstanbul’a geldiği ile ilgili haber var. Bu haberde, İsviçre
murahhasının gelişinden söz ederken bu bayanın aynı zamanda Cemiyeti Akvamın
Çocuk Esirgeme Kurumu azasından Emile Gouard olduğu ifade edilmekte.
O dönemin gazetelerinde Uluslararası Kadınlar Kongresine katılan kadınlarla
çeşitli konularda yapılan röportajlar da yer almaktadır. Bu konuların başlıcaları,
kadın asker olmalı mı, Kürtaj, Kadınlar harbe mani olabilirler mi, büyük erkeklerin
en büyük kusurları nedir? Şeklindeki başlıklarla basında yer almaktadır.
Büyük Erkeklerin En Büyük Kusurları Nedir?
“Büyük erkeklerin en büyük kusurları nedir?” başlığıyla yayınlanan haber
gazetede şu satırlarla yer alıyordu:312 Biri Hollandalı, öteki Amerikalı iki kadın,
kadının asker olmasını katiyen istemiyorlar açıklamasının ardından Uluslararası
Kadın Kongresine katılan kadınların, Perapalas’ın ikinci katında yaptıkları bir
toplantı sonrasında, röportaj yapılan Amerikalı ve Hollandalı iki kadın kendilerine
yöneltilen “Büyük erkeklerin en büyük kusuru nedir” sorusuna şöyle cevap
vermişlerdir, Hollandalı Matmazel Manus öncelikli olarak kendisini tanıtıp, 1908’
den beri feminist olduğunu söyleyerek şöyle devam etmektedir: “İlk uluslararası
Kadın Süfrajetler kongresi, işte o tarihte Amsterdam’da toplanmıştı. Ben de o tarihte
dünyanın en münevver en yüksek ve en kıymetli kadınlarını tanıdım ve o günden
beri kendi memleketimde ve uluslararası kadın teşekküllerinde feminizm için
çalıştım. Arkadaşım daha doğrusu hocam bizde ilk kadın doktoru olan Hollandalı
Bayan Jakobadi şimdi Hollanda teşekkülü’nün ikinci başkanı ve bu teşekkülün
Amsterdam kolunun da başkanıyım Artık kim olduğumu öğrendiniz dedikten sonra
kendisine yöneltilen soruları cevaplandırabileceğini belirtmiştir. Büyük erkeklerin
en büyük kabahati nedir sorusuna, onların en büyük kabahatleri Uluslararası
311
312
Milliyet, 8 Nisan 1935.
Cumhuriyet, 9 Nisan 1935.
189
konferanslarda silahları bırakma işlerinde ve Uluslar kurumunda kalplerine göre
konuşmamalarıdır. İşgal ettikleri koltukları kaybetmemek, yeni intihaplarda
kazanacakları reyleri hesaplamak ve içinde yaşadıkları saraylardan uzaklaşmamak
için kalplerinin gösterdiği istikamette yürümemeleridir”.
Kadın çocuğunu dünyaya getirmek istemediğinde cezaya çarptırılmalı mı?
Bayan Jakopadi’nin bu soruya verdiği yanıt ise onun oldukça sağduyulu bir
insan olduğunu göstermekte. Jakopadi buna şöyle cevap vermektedir: “Bu sual çok
mühim bir meseleye temas ediyor. Müsaade ediniz ben bunun hakkında bir şey
söylemeyeyim. Ben evli değilim, çocuklarım da olmadı. İnsanlar bilmedikleri
meseleler hakkında konuşmamalı”.
Uzun süredir Feminist olan Mis Feast’ın kendisine yöneltilen suallere verdiği
yanıtlar ise aynen şöyledir: “Kadın asker olamaz. Bizde Amerika’da kadınlar böyle
bir şeyi akıllarına getirmezler. Kadınlar harbin getirdiği fenalıkları gidermekle
mükelleftir. Biz bilakis memleketimizde harbi geri bıraktırmak üzere iktisadi
sistemin tamamen değişmesini istihdaf eden harb olduğu zaman harbden maddi
surette istifade edecek bir büyük sanayi sınıfının bulunmamasını temine uğraşan
yeni kanunların ortaya çıkması için rey toplamakla meşgulüz”. Mis Feast’in bu
cevabı üzerine gazeteci, “Demek Amerika’da kadınlar Rusvelt’in313 politikasının
tamamıyla yardımcısıdırlar” şeklinde ilave bir soru daha sormuştur. Mis Feast’in söz
konusu soruya cevabı ise şöyle olmuştur:“Evet ben kendi hesabıma Rusvelt’in dâhili
politikasını çok beğenirim. Fakat harici siyasetinin tamamıyla taraftarı değilim.
Mesela o bize bir sürü zırhlılar yaptırıyor. Neden? Bu kadar silaha ihtiyacımız yok
bizim. Ben daha enternasyonal düşünürüm”.
Kadınlar harbe karşı ne yapmalı?
Siz harbin önüne geçilmek için kadınlar tarafından ne yapılmalıdır sorusuna
ise, Bizim memleketimizde teşebbüs edildiği gibi her memlekette de sanayi
erbabının harb esnasında zengin olmasını men edecek kanunlar yapmaktayız. Sonra
çocukları sulhçu yetiştirmek, iki… Sonra da evet sonrada memleketleri
milletvekillerini birbirine tanıtmak… İnsan bildiği tanıdığı insana daha güçlükle
fenalık yapar. Milletler de tanıdıkları milletlerle pek zor harbedeler işte bu da üç…
Amerikalılar ve çocuk düşürme
313
Theodore Roosevelt Amerika Birleşik Devletleri'nin 26. Devlet Başkan'ıdır. Kendisi Amerikan
ulusalcısı olarak da anılır. Ulusalcılık- Yurtseverlik tanımlarına hem düşünsel hem de uygulamalı
olarak büyük katkılarda bulundu.
190
Amerikalı Mis Feast’ın çocuk düşürme ile ilgili soruya verdiği yanıtta ise o
dönemde kürtaj olayının Amerika’da algılanışı ile ilgili ipuçları vardır. Bizim
memleketimizde buna ceza verirler diyerek sözlerine devam ediyor, bizde çocuk en
küçük zerre dahi olsa yaşamaya başladığı andan itibaren onu öldürmeye çalışmak
kabahattir. Çocuk istenmediği vakit hiç olmaması lazım. Bunu insanlara öğretmeli
derken doğum kontrolünün önemini de vurguluyordu. Amerikalı Mis Feast’e
dördüncü sorusunu yöneltemeyen gazeteci nedenini, eğer dördüncü sualimi
sorsaydım gece yarısına kadar orda beklemem lazımdı diyerek açıklıyor ve
kendisinde izin alarak diğer kadınlarla görüşmek üzere salondan ayrıldığını ifade
ediyordu.
Uluslararası Kadınlar Birliği’nin Yıldız Sarayı’nda yapılacak toplantısına
katılmak için gelen kadınlarla yapılan röportajlar gazetelerin önemli bir bölümünü
kaplıyordu. Bu görüşmeler tüm ayrıntıları ile sayfa sayfa yayımlanıyordu:
Dünya Feministleri ile görüşmeler
“Biz Türk Kadınlarına Gıpta Ediyoruz.”
Bir İngiliz kadını diyor ki “Erkekler bilhassa genç erkekler süslenmiyor,
kendilerini beğendirmek istemiyorlar mı?”
Uluslararası Kadın Birliği umumi kâtibi Mis Katherina Bompas şimdiye
kadar arkadaşları ile görüştüklerine aşağı yukarı kulak misafiri olmuştu. Yanına
sokulduğum zaman eklini uzattı ve gülerek
—“İmtihan sırası bize geldi galiba” dedi.
—Türk efkârı umumiyesi kıymetli ecnebi kadınlarının fikirlerini fevkalade
merak etmektedir, dedim. Sizi de aynı suallerimle rahatsız etmek isterim. Ne
dersiniz kadın asker olabilir mi?
—Kadın neden asker olmasın dedi, elbette olur. Eğer harp taraftarı bir
politika güdülüyorsa ve vicdani kanaatleri onu bu yola sevk ediyorsa kadın olmak
bir mahzur sayılamaz. Asker olmak istemeyen kadın, asker olmaktan çekinen kadın
vardır. Fakat kadınların ekseriyeti daha müşfik ve merhametli kalbe malik oldukları
için sulh isterler ve muhakkak ki harbi sevmezler. İşte bunun için kadının asker
olması tuhaf ve gayri mümkün görünür.314
314
Cumhuriyet, 10 Nisan 1934.
191
Cumhuriyet gazetesi kongre için İstanbul’a gelen kadınlarla yapılan
röportajları yayınlamaya devam etmektedir. Kadınlardan Avustralyalı murahhas
Madam Oliver’in sözleri oldukça dikkat çekicidir.
Avustralyalı Kadın Haklarının Yetmişlik Gönüllüsü İstanbul’da
“Avusturyalı Bir Murahhas Kongrenin Burada Toplanacağını Duyunca
Kendini Tutamadığını Söylüyor” başlıklı haberde Madam Oliver’le ilgili bölümde
şu sözler yer alıyor.
“Küçük yaşımdan beri feminist olduğum halde şimdiye kadar Uluslararası
Kadınlar Birliği’nin kongrelerine iştirak etmemiştim. Bu sefer kongrenin Türkiye’de
toplanacağını duyunca büyük bir sevinçle uzak yurdumdan yola çıkarak terakki ve
inkişaflarının akisleri memleketimize kadar gelen yeni Türkiye’ye geldim.
Bu gün Türkiye hakkı ile bütün dünyanın nazarı dikkatini celbetmiş
bulunuyor. Bilhassa kadınlık sahasında birçok Avrupa uluslarını geri bırakan son
hamleleri bizi buraya getiren en büyük amil olmuştur.
Avustralya mebusan meclisinde yalnız iki kadın saylavımız vardır. Hâlbuki
bu sene Türkiye’de birçok kadınların saylav seçildiğini öğrendim. Fırsattan istifade
ederek kendileri ile temas edeceğim”.
Yine murahhas olmadığı halde sırf yeni Türkiye’yi görmek için İstanbul’a
gelen İngiliz Madam Whyte’in sözleri Türk kadınının kazandığı hakların dünya
kamuoyunda oluşturduğu etkiyi görmek açısından iyi bir örnek oluşturuyor. :
“Ben murahhas değilim. Kongre ile şahsen alakadar olduğum için kendi
hesabıma İngiltere’den kalkarak buraya geldim. Yaşım ilerlemiş olduğu halde
kadınlık davasını her yerde takip etmekten çekinmem. İstanbul’a gelerek Türk
hemşirelerimin kazandıkları büyük muvaffakiyetleri tebrik etmek ve kongre
çalışmalarını yakından takip etmek istiyorum”. 315
Cumhuriyet gazetesi Uluslararası Kadın Birliği Başkanının İstanbul’a geldiği
haberini okurlarına 12 Nisan 1935 tarihli gazete satırlarından duyuruyor.
Uluslararası Kadınlar Birliği Başkanı Dün Geldi. 316
Atatürk’e Hayranım Yaptığı Devrim Harikadır.
Avustralya murahhası “Kadınları iş hayatından uzaklaştırmak isteyenler,
Atatürk Türkiye’sini örnek almalıdırlar.”
315
316
Cumhuriyet, 10 Nisan 1935.
Cumhuriyet, 12 Nisan 1935.
192
Feminist bir romancı ve aynı zamanda bir murahhas olan (Avustralya New
South Wolas) Linda Littlejohr’un da Atatürk hakkında ki düşünceleri günümüzde
özellikle üzerinde düşünülmesi gereken önemde anlam içeriyor:
“Atatürk’ünüze olan hayranlığımı bir kere daha tekrarlayacağım, dedim ya
o, asrımızın en büyük insanıdır. O bu hakikati anlamış ve şefi olduğu bir milletin
kadın ve erkeklerine bilaistisna vatandaşlık vazifeleri ve mesuliyetleri yüklemiştir.
Mesuliyet ve vazife haklarına vakıf gururlu bir millet ancak bütün milletlerin
önünde gider”. Atatürk ve Türk toplumundaki değişimlerle ilgili düşüncelerini bu
sözlerle ifade eden murahhas diğer soruları da şöyle yanıtlamıştır:
“Hayır, hayır kadın asla asker olamaz. Değil asker olmak muharebe ile
alakası olan bir salihi ahmer teşekkülünde bile çalışamaz. Ben kendi hesabıma silah
fabrikasında çalışan kadınların aleyhindeyim”. Sulhun sağlanması ile ilgili soruya
ise harbin önüne geçmek için milletlerin birbirleri ile tanışmaları ve anlaşmaları
gerektiğinin önemi üzerinde durarak devamında da şunları söylemiştir:
“Ben bütün dünya için tek bir dil taraftarıyım. Bütün insanlar tek bir dil
konuşsunlar. Çocuklarımıza bu dili mekteplerde öğretmeye başlayalım. Yirmi beş
sene sonra görürsünüz ki dünya yüzünde anlaşmayan millet kalmaz. Konuşabilen ve
anlaşmak vasfı olan insanlar birbirlerine düşman olmazlar”.
Kadınların çocuk düşüremeyecekleri yanıtı da kadın kürtaj olmalımı dır
sorusuna verilmiş. Devamında ise bunun bir cinayet olacağı ve yapan insanın da
cezaya çarptırılması gerektiği,
ancak bunun doğum kontrol yöntemlerini öğreten
tıbbi müesseselerin bulunduğu memleketlerde yapılması gerektiği ifadesine yer
verilmiş.317
Yine Atatürk devrimlerinin dünya kadınları açısından algılanış şeklini
görmemiz açısından iyi bir örnek oluşturacak Mısırlı murahhasın sözleri de oldukça
ilgi çekici. Cumhuriyet gazetesi bu sözleri satırlarından şöyle duyurmaktadır:
“Dünya kadınlık hareketini yakından takip ediyoruz. Bu itibarla İstanbul
kongresi bizim için bir bayram günüdür. Şimdiye kadar Uluslararası kongrelere 5
murahhasla iştirak ettiğimiz halde, İstanbul’a 12 arkadaş geldik. Vakit dar olmamış
olsaydı 60–70 kişi belki de Mısır kadınlarının yarısı buraya gelmek isteyecekti.
317
Cumhuriyet, 12 Nisan 1935.
193
Şarkta kadınlığın kurtuluşunu Atatürk’e borçluyuz. Mısırda 1923’den beri
peçe kalkmıştır. Şimdi bizim kadınlarımız da şapka giyiyor, erkeklerle beraber
geziyor. Tiyatrolarımızdan eski kafesler kaldırılmıştır”.
Mısır kadınlığını en ziyade alakadar eden mesele nedir?
“Bizi en alakadar eden meseleler, uluslararası teşriki mesai ile sulh
meselesidir. Esasen şark daima sulh istemiştir. Garbde de sulhun takdir edilmeye
başladığını ve garb kadınlarının da sulh için daha fazla çalıştıklarını görmek
memnuniyetimizi mucip olmaktadır. Fakat sabırla, imanla muvaffak olacağımıza
kani bulunuyoruz. Unutulmamalıdır ki kadın istediğini yapar. Fransızların bir darbı
meseline göre bir kadının istediğini Allah da ister.” 318
14 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesi ise Uluslararası Kadınlar Birliği merkez
bürosunun Perapalas otelinde Madam Ashby’nin başkanlığında toplanarak feminizm
kongresi komisyonlarının azalarını seçtiğini satırlarında belirtmektedir. Kongreye
iştirak edecek olan Türk murahhas heyetinde yer alan azaların isimleri haberin
ayrıntıları arasındadır. Bu isimler şöyle sıralanmaktadır: Latife Bekir, Lamia Refik,
Seniha Rauf, Efzayiş Suat, Nermin Muvaffak, Necile Tevfik, Doktor Pakize Ahmet,
Leman Fuat, Safiye Hüseyin, Nebahat Hamit, Faika Nahid, Mihri Pektaş.
Yedek azalar ise şu isimlerden oluşmaktadır: Enise Saffet, Belkıs Halim,
Seniye Cenani, Saadet Refet, Aliye Halid Fahri, Aliye Esad, Ayşe Remzi, Piraye
Sadullah, Arayiş Hüseyin, Nebahat Hamid, Faika Nahid, Mihri Pektaş.
Kongre komisyonlarına seçilen Türk murahhaslar şunlardır: Hukukta
Musavat komisyonuna Safiye Hüseyin, Necla Refik, Ehlata musavat komisyonuna:
Lamia Refik, Nermin Muvaffak, işte musavat komisyonuna: Doktor Pakize Ahmed,
Leman Fuad, evli kadının tabiiyeti komisyonuna: Nebahat Hamid, Faika, Sulh
komisyonuna Seniha Rauf, Efzayiş Suad, arayı umumiye komisyonuna: Latife
Bekir, Mihri Pektaş.319
Cumhuriyet gazetesinin yayınlamış olduğu Uluslararası Kadınlar Birliği
toplantısına katılmak için İstanbul’a gelen kadın murahhaslarla yapılan anket ve
sorulara verilen cevaplardan oluşan yazı dizisi sonraki günlerde de oldukça çarpıcı
ifadelerin yer aldığı satırlarla kamuoyuna sunulmuştur. Romanyalı kadın
murahhasın sözleri gazete satırlarında şu cümlelerle yer almıştır:
318
319
Cumhuriyet, 13 Nisan 1935.
Cumhuriyet, 14 Nisan 1935.
194
“Atatürk Dünyaya Yeni Bir Devir Getirmiştir.” Prenses Kantagüze’nin320
sözlerinin
devamı
şöyledir:
“Türkiye’de
gördüğüm
harikulade
terakkidir.
Devrimizin en büyük hükümet adamı tarafından yapılmış olan teceddüt… Batıl
adetleri, yanlış ananeleri kökünden yıkıp atmış olan Atatürk dünya üzerine yeni bir
devir getirmiş harika bir insandır. Hele bu memlekete gelirken ben nasıl onun Türk
kadınlarına hak vererek ve bir memlekette anayı layık olduğu mevkiye çıkararak
garbe ders vermiş olduğunu nasıl unuturum? Hele başvekilinizle Dışişleri bakanınız
Tevfik Rüştü Aras ve bizim büyük Tituleskomuzun321dünya sulhunu kavileştirmek
için gösterdikleri fedakarane mesaiyi nasıl hatırdan çıkarabilirim322…
Dünya kadınlarının akın akın İstanbul’a gelmelerinin ve Türk kadınının elde
ettiği haklardan ve Atatürk’e duydukları derin hislerden söz etmeleri ilerleyen
günlerde devam ederken dönemin önemli yazarlarından Şukufe Nihal’de köşesinde
bu kazanımların kendisinde uyandırdığı derin duyguları “Kadının Kurtuluşu
Dünyanın Her Yanında Yakındır” başlıklı yazısında okuyucuları ile paylaşmıştır:
“Gördüğü haksızlıktan, çektiği acıdan, düştüğü gerilikten kendisini
kurtarmak için elele veren dünya kadınlığı, önüne geçilmez coşkusu bir sel halinde
yol almış gidiyor… Nereye? Yaşayışının özünün normal hakkı olan güneşleri
görmeye! O Güneşler ki, yüksek, dik, kurumlu dağlarla örtülmüş, kadın dört yanını
çevreleyen bir karanlık ortamda boğuluyordu. Bu gün o karanlık uçurumları
milyonlarca gönülde gizlenen gümüş kaynaklar dolduruyor. Bugün bir gümüş göl,
yarın bir umman olup tepelere ulaşacak!
Bu çarpışmada epeyce yorulan ve birçok yerlerde hala dileğine erişemeyen
dünya kadınlarının en mutlusu ”Türk kadını”dır. En normal hakları yönünden bile
birçok tutsaklığa uğrayan Türk kadınının ziyanını, sevgili Cumhuriyetimiz, ona
320
Prenses Alekssandrına Kantagüzen Romanya murahhası, aynı zamanda Bizans İmparatorluğunun
Kantagüzen sülalesine mensup münevver bir bayan. Cumhuriyet, 15 Nisan 1935.
321
Titulescu, Romanya Dış işleri Bakanı Titulescu’nun Ankara’yı ziyareti sırasında 17 Ekim 1933’de
Türkiye ile Romanya arasında Dostluk, Saldırmazlık, Hakem ve Uzlaşma antlaşması imzalanmıştır.”
Romanya’yı bu antlaşmayı imzalamaya götüren sebeplerden biri, Bulgaristan’ın Revizyonist
isteklerinden çekinmesi, diğeri’de, kendi deniz ticaretinin Boğazlarda serbest geçişin bekçisi olan
Türkiye’ye bağlı bulunmasıydı. Bkz. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul, 2005,
15.Baskı, c. 1–2, s. 338-339,; Ankara’da Romanya Dışişleri Bakanı Nicolei Titulescu ve Türkiye
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras “Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya arasında Dostluk,
saldırmazlık, Hakemlik ve Uzlaştırma Antlaşmasını imzaladıktan bir sene sonra yani 1934 senesinde,
Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhurbaşkanıyken, Romanya, Türkiye, Yugoslavya ve
Yunanistan’la beraber Balkan antlaşmasını oluşturdular. Bu gelenek, sürekli yükselen bir gelişme
kaydeden Romanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin 1989'dan sonra yeniden başlamasına yansımış
ve etkilemiştir. Bkz. www.roembtr.org/tr_rotr.htm
322
Cumhuriyet, 15 Nisan 1935.
195
değeri olan haklarını bu kadar kısa bir çağda vermekle ödemiş oldu. Bugün bizim
hiçbir davamız kalmamıştır; kalsa bile bundan sonrası kolaydır. Bugün, mektep
sıralarından Kamutay kürsüsüne kadar her ünlü yer, bize açıktır. Türk evlerinde
harem daireleri düşünen yabancılar şaşa kalsın. Bizde kadın meselesi artık eskimiş,
modası geçmiş bir meseledir. Bunun için Türk erkeği yalnız kendisi için değil,
yurdun eş dertleri için birlikte çalışıyor. Artık ayrı dertler, ayrı kazançlar bitmiş, eş
dertler, eş gerekler kalmıştır.
Dünyanın dört bucağından akın akın İstanbul’a gelen Uluslararası Feminizm
Kongresi üyeleri, Türk kadınına içlerini çekerek bakacaklar. Biz onlara, yürüdükleri
yolda çok yorulmamalarını, Türk kız kardeşlerinin eriştiği haklara kendilerinin de
yakın çağda erişmelerini dileriz.
Varsın dünyanın şurasında, burasında hala yer yer kadına karşı komalar, onu
gene evinin dört duvarı arasına kapatmaya uğraşanlar bulunsun. Tabiatın düşünmek,
yaratmak, zevk almak ve kazancını aramak için yarattığı başların, kalplerin işlemesi,
çarpması durmadıkça bu büyük selin akışı ve içine hapsolduğu uçurumları aşması da
durmayacaktır.
Kadına karşı koyanların, geride kalmış insanlar ve çağlar olduğunu, tersine
olarak ta yüksek kadınların da büyük adamların var olduğu parlak çağlarda
yetiştiğini tarih bize göstermiyor mu?
Atina da, İskenderiye de, İtalya ve Fransa da en parlak çağlar kadına değer
verilen çağlardır. Türklerin zaferden zafere koştuğu yüzyıllar, hep kadının siyasal ve
sosyal haklara sahip olduğu, çocuğu ile beraber yurdun işleri ile de uğraştığı
yüzyıllardır. Fransa’nın en parlak çağı, en büyük kadınların yetiştiği On dördüncü
Lui çağıdır.
Geri insanlar, bazı dinler kadını küçültmüşlerdir. Kadına hiçbir hak
vermeyen (Havva) nın insanın felaketine sebep olduğunu söyleyen Hıristiyanlıktan
önce, kadının (tanrı) olarak tanındığını görüyoruz. Afrodit, Sibel, Edda, Freya ve
eski Türklerin (Omay)ı buna örnektir.
Bilgisiz hocaların ve hodbinlerin kafası ile değişmemiş olan gerçek İslam
dininin de kadına ne kadar değer verdiğini hepimiz biliriz.
Ne olursa olsun, dünyanın her yerinde kadının kurtuluşu yakındır. Kadın da
erkek gibi hür bir yaratıktır. Yeryüzünde kimse kimsenin baskısı altına giremez.
196
Artık kadını hor gören, onu erkeğin bir gölgesi yapan (kod) lar yazacak Napolyonlar
gelmeyecektir.”323
İstanbul’a gelmiş olan Dünya kadınları en nihayetinde 18 Nisan’da Yıldız
Sarayı’nda toplandılar. Kongrenin toplanması Dünya Kadınları Bugün Yıldız
Sarayında Toplanıyor başlığı ile Cumhuriyet’te verilmişti. Haber şu şekilde devam
ediyordu:“Kongreyi İstanbul valisi açacak ve Madam Aşbi bir nutuk söyleyecek.
İstanbul bugün uluslararası büyük bir kongreye daha sahne oluyor. Yıldız
Sarayı’nda Dünya Kadınları Toplanacaklar! Bunun manası itibarı ile ehemmiyeti,
şüphe yok ki Uluslararası Parlamentolar kongresinden çok daha mühimdir. Hele
düne kadar Türk kadınına mahpus hayatı yaşatan saltanatın eski ocağında Türk
kızının dünya kadınlarını toplamış olması yönünden…
Bir Fransız yazıcısına göre vakti ile Fransız süfrajetleri mebuslarla istihza
için “Biz, galiba Türk kadınları intihap hakkını aldıktan sonra bu hakkı
kazanabileceğiz! Derlermiş… Bu cümlede Türk kadınının haklarını kazanmasını
daha asırlara bağlı bir iş sayan zihniyetin acılığı sırıtmaktadır. Hâlbuki
Cumhuriyetin Türk kadını Fransız hemşirelerini çoktan geride bırakarak haklarının
hepsini kazanmış ve milli mukadderatın her cephesinde söz sahibi olmuştur. Bunun
içindir ki 200.000.000 kadını temsil eden yüzlerce murahhas Atatürk Türkiye’sine
hayran olmak için geldiklerini ve Türk kadınına gıpta ettiklerini iftiharla
söylüyorlar. Bu parlak muvaffakiyetten göğsü kabarmayacak bir Türk tasavvur
edilebilir mi?”324
2–13. Türk Kadın Birliğinin Kapanması
11 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesinde Türk Kadın Birliği’nin akıbeti ile
ilgili bir haber dikkat çekiyordu. Demokratik haklarını elde etmiş olan Türk kadını,
artık kadınları temsil edecek bir birliğin ihtiyaç olmaktan çıktığının kararını vererek
Türk Kadınlar Birliğini feshetmişti. İşte bu haber bununla ilgiliydi.
Kadın Birliği de Dün Maziye Karıştı
“Birlik dün yaptığı 17 kişilik kongrede faaliyette devama lüzum görmeyerek
kendi kendini fesh etti. Geçen hafta ekseriyet olmadığı için akdedilemeyen Türk
Kadın Birliği fevkalade kongresi dün saat 16’da Birliğin Cağaloğlu’ndaki binasında
akdedilmiştir.
323
324
Şukufe Nihal, “Dünyanın Her Yanında Kadının Kurtuluşu Yakındır”, Cumhuriyet, 15 Nisan 1935.
Cumhuriyet, 18 Nisan 1935.
197
Kadınların dünkü toplantısına 500 azadan ancak 17 si gelmişti. Fakat ikinci
toplantı olduğu için kongrenin akdine karar verilmiş ve Birlik başkanı Latife Bekir
saat 16’da kongreyi açmıştır.
Kongre başkanlığına Safiye Hüseyin seçildikten sonra idare heyeti namına
genel yazgan Aliye Esad hazırlanan raporu okumuş ve Türk kadınına bütün hakların
eksiksiz olarak verilmiş olmasından dolayı duydukları kıvancı anlatmıştır. Aliye
Esad bundan sonra Birliğin şimdiye kadar yapmış olduğu işlerden bahsetmiş bu
meyanda Kadın Sesi adlı bir mecmua çıkarıldığını, bu mecmuada kadınlığı alakadar
eden birçok yazılar bulunduğunu, Anadolu’dan tahsil için İstanbul’a gelen kız
talebeye yardım edildiğini, Birliğin dil öğrenmek isteyen kadınlar için lisan kursları
açtığını, fakirlere yardım edildiğini, aç kalan ilkokul talebelerine öğlen yemeği
temin edildiğini anlatmıştır.
Rapor alkışlanarak aynen kabul edilmiştir.
Bundan sonra birlik üyelerinden Necile Tevfik’te 18 Nisanda İstanbul’da
toplanan Uluslararası Kadın Birliği kongresi hakkında hazırlanan raporu okumuştur.
Müteakiben gene birlik üyelerinden Masadet Rıfat hesap raporunu
okumuştur.
Birlik başkanı Latife Bekir tekrar kürsüye çıkarak şunları söylemiştir:
“12 senedenberi çalışıyoruz. Bu müddet zarfında kadınlığımızı yükseltecek
birçok işler yaptık. Artık Türk kadınlığı bütün haklarına eksiksiz olarak
kavuşmuştur. Yeni Teşkilatı Esasiye kanunumuz bir birlik yaparak bu uğurda
çalışmamıza sebep bırakmamıştır. Bu münasebetle Birliğimizin kapatılmasını teklif
ediyorum. Çalışmak isteyen arkadaşlar, birçok hayır kurumları vardır. Oralarda
çalışabilirler. “
Latife Bekir’den sonra üyeden Manisa Birliği başkanı Şükriye Abbas söz
alarak Birliğin Halk evine nakli ile orada bir şube çalışmasını teklif etmiş fakat bu
teklif kabul edilmemiştir.
Neticede ittifakla birliğin feshine ve eşyaların Halk Partisine birlik kasasında
kalan 184 lira 5 kuruşun da Çocukları Esirgeme Kurumu ve hasta bakıcı hemşireler
kurumuna teberru edilmesine karar verilmiştir.
İşte 12 seneden beri yaşayan Kadın Birliği de böylece tarihe karışmış
oldu”.325
325
Cumhuriyet, 11 Mayıs 1935.
198
Türk kadınının siyasal haklarını elde etmesinde ve sonraki süreçte katkıları
yadsınamayacak derecede önemli olan, yaptıkları çalışmalarla Türk kadınını hem
yurt içinde hem de yurt dışındaki kadınlar gözünde yücelten bu önemli kuruluş,
işlevini tamamlayarak hüzün verici bir şekilde tarih sahnesinden çekilmiştir.
199
SONUÇ
Türk inkılâplarının her birinin önemi ebetteki apayrıdır. Ancak kadınların
toplumsal alanda birey olarak kabul görmelerini sağlayan inkılâpların yeri ayrıdır.
Biz dönemin gazete haberlerini incelerken, basının yeni inkılâpları halka kabul
ettirmekte ki önemini göstermeye çalıştık.
Atatürk İnkılâbı, Türk halkının da benimsediği bir gereksinmeden
kaynaklanıyordu. İnkılâbın amaçları, hedefleri halk için çizilmişti. O amaçlara
halkla birlikte, halkı kazanarak, halkı yönlendirerek varılmıştır. Halktan
kaynaklanan iktidarın doğal yaklaşımı, kamuoyu oluşturmak, kamuoyunu
yönlendirmektir. Böyle bir yaklaşımın da en etkili aracı hiç kuşkusuz, özellikle o
dönemde basın olmuştur. Düşüncelerini, tasarılarını halka açıklamak, onları ülkenin
sorunları üzerine aydınlatırken bir yandan da doğrudan doğruya halkla temasa
geçerek kamuoyu oluşturmak Atatürk’ün bütün ömrü boyunca sadık kaldığı bir ilke
olmuştur. İnkılâplar, bu biçim nabız yoklama ve alıştırma gezilerinden sonra ortaya
atılmış ve benimsetilmiştir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki
siyasal eylem, kitle iletişim araçlarını kullanarak iç ve dış kamuoylarına dönük bir
iletişim kanalını açmıştır. Özellikle Cumhuriyetin ilk on yıllık dönemi, bu anlamda
basın alanında yeni rejimin ittifak halkaları dışında kalan hiçbir eğilime olanak
verilmek istenmeyen bir kesit olmuştur. Kurulan yeni siyasal sistem, Atatürk ilke ve
inkılâplarının halka benimsetilmesini sağlayacak bir ortamı yaratmaya çalışmıştır.
Kadının meslek edinmeye özendirilmesi, toplum içinde kendini mesleki rolü
ile kabul ettirmesi dönemin gazetelerinde çıkan haberlerle desteklenmiştir. Bir takım
haberlerden de anlaşıldığı üzere Kurtuluş Savaşının kazanımından sonra
Cumhuriyetin ülkeye yerleştirilmesi çabası içinde Türk kadını kendi haklarını elde
ederken bir takım engellemelerle de karşı karşıya kalmıştır. Dr. Mazhar Osman gibi
isimlerin kadının meclise girişine cinsel ayrımcılık yaparak karşı çıkışı Türk
Kadının seçme ve seçilme hakkının ülkede sindirilmesinin ne denli zorlu olduğunun
da birer göstergesidir.
İlk etapta siyasi partilerin bile kadınların azalıklarına alışmaları oldukça zor
olmuş, yeni durum karşısında yaşadıkları çelişkiler basın tarafından ustalıkla
işlenmiştir.
Farklı gazetelerin hemen hemen her birinde kadınların haklarını elde etmek
için kurduğu birlikle ilgili haberlere yer verilmiştir. Bir şekilde kamuoyu kadının
200
mücadelesinden haberdar edilmiştir. Metinler siyasi söylemlerle desteklenmiş, kadın
artık sadece moda ile ilgili mecmualardan çıkarılmıştır.
Kadınlar Birliğinin eski ve yeni üyeleri arasında meydana gelen
uyumsuzluklar zaman zaman ciddi boyutlara ulaşmış, bu uyumsuzlukların konu
edinildiği haberlere basında geniş yer verilmiştir. Kadınların siyasi kazanımlarını
kutlamak için yaptığı etkinliklerde istenilen katılımın sağlanamaması nedeniyle
kadınlar birliği eski üyeleri arasında hayal kırıklıkları yaşanmıştır. Bu hayal
kırıklıkları sonrasında derneğin yeni yöneticileri ve üyeleri hakkında acımasız
eleştirilerde bulunulmuştur. Yaşanan gerginlikler ve bunun birliğe çıkarılan faturası
ise birliğin kapatılması şeklinde olmuştur.
Yine gazetelerde, Türkiye’de kadınlar lehine meydana gelen siyasi gelişme
ve değişmelerin dünya kadınlarına etkileri ve bunun yansımaları da konu edilmiş,
bu konuda yapılan yorumlar da dönem basınında yer almıştır. Dünya kadınlar
Birliğinin İstanbul’da yapmış olduğu toplantı basın tarafından dikkatle takip edilmiş,
katılan murahhaslarla kadınların dünya sorunları hakkındaki görüşlerini içeren
röportajlar yapılmış ve bunlar uzun metinler halinde yayımlanmıştır.
Oysaki günümüzde bu incelenen haberlerin aksine kadın basında cinsel bir
meta halinde sunulmaktadır. Türk kadını, o dönem basınında çıkan haberlerden elde
edilen bulgulara dayanarak inkılâbın ilk yıllarında siyasi mücadelede daha çok sesini
duyuruyormuş ve bu durum birçok memleket kadınları için de örnek oluşturuyormuş
demek yanlış olmaz.
201
BİBLİYOGRAFYA
A) RESMİ YAYINLAR
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.28, 3. Basılış, TBMM Matbaası, Ankara 1961
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.16, 3. Basılış, TBMM Basım Evi, Ankara 1981
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.8, 3. Basılış, TBMM Basım Evi, Ankara 1981
B) BASILI ESERLER
Abadan, Nermin Unat, Türk Toplumunda Kadın, İstanbul 1982.
Akaya, Nejla , “İslam Hukukunda Kadının Siyasi Hakları” İslami Araştırmalar, c. 5,
Sayı. 4, Ekim 1991, s.236–259.
Akdemir, Salih “Tarih Boyunca ve Kuran-ı Kerim’de Kadın” İslami Araştırmalar,
yıl 1991, Cilt:5
Akşin, Sina, Yakınçağ Türkiye Tarihi 1908–1980, İstanbul 1993.
Arar, İsmail, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, İstanbul 1997.
Arıkan, Türkan, Atatürk’ün Türk Kadını Hakkındaki Görüşlerinden Bir Demet,
Ankara, 1984.
Atay, Falih Rıfkı, Çankaya, İstanbul 1984.
Ateş, Süleyman, “İslam’ın Kadına Getirdiği Haklar” İslami Araştırmalar, cilt:5,
sayı: 4, Ekim 1991, s. 320–327.
Avşar, Abdülhamit, Bir Partinin Kapanmasında Basının Rolü Serbest Cumhuriyet
Fırkası, İstanbul 1988.
Bebel, August, Kadın ve Sosyalizm, çev. Sabiha Zekeriya Sertel, İstanbul, 1991.
Bendason, Ney Başlangıçtan Günümüze Kadın Hakları, çev. Şirin Tekelli, İstanbul
1991.
Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul 1978.
Bila, Hikmet, CHP, İstanbul 1999.
Bozkurt, Gülnihal, “Türk Kadınının Hukuki Durumu”, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi”, Mart 1996, 245–248.
Bulut, Mehmet, “İlk Cumhuriyet Meclisinde Dini Yayıncılık Hakkında Tarihi
202
Karar, Diyanet İlmi Dergisi, c.28, sayı 1, s.139–149.
Caporal, Bernard, Kemalizm’de ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını, çev. Ercan
Eyüboğlu, .Ankara 1982.
Çiftçi, Oya, Kadın Sorunu ve Türkiye’de Kamu Görevlileri Kadınlar, Ankara 1982.
Doğan, İsmail, “Türklerde Aile”, Türk Tarihi ve Kültürü, ed. Cemil Öztürk, Ankara
2005, üçüncü baskı, s.267–285.
Doğramacı, Emel, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü, Ankara 1989.
Eraslan, Cezmi, “Siyasal Alanda Yeniden Yapılanma”, İmparatorluktan Ulus
Devlete Türk İnkılâp Tarihi, ed. Cemil Öztürk, Ankara 2005, s.167–189.
Esmer, A. Şükrü “Kafes Arkasından Kurultaya”, Milliyet, 7 Aralık 1934.
Fahri, Demir, “İslam ve Kadın” Diyanet İlmi Dergi, Cilt:30, Sayı:3, s.5–6.
Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları, haz. Mehmet Kaplan, İstanbul 1970.
Göksel, Burhan, “Atatürk ve Kadın Hakları”, Atatürkçü Düşünce, Ankara 1992.
Göksel, Burhan, “Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk”, Atatürk Araştırma
Merkezi Dergisi, Temmuz 1998, s. 405–416.
Gül, Muhiddin, “Bizde Kadınların Siyasal Haklar Alması ve İlk Kadın
Milletvekillerimiz”, Cumhuriyet’in Kuruluşunun 75.Yılın Armağanı, Gazi
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tar. Arş. ve Uyg. Merkezi Yayın No:3
İnan, A.Afet Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Ankara 1977, ikinci baskı.
İnan, Afet Meseni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Yayınlayanlar.
Ali Sevim vd. Ankara 2000.
İnan, A. Afet, Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması: Tarih Boyunca Türk
Kadınının Hak ve Görevleri, İstanbul 1982.
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1984, üçüncü baskı.
Kırkpınar, Leyla “Cumhuriyet ve Kadın”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları
Dergisi, İzmir 1999, C.III, sayı 8, s.93–114.
Kırkpınar, Leyla, Türkiye’de Toplumsal Değişme Sürecinde Kadın, Türkiye Is
Bankası, 75.Yılda Kadınlar ve Erkekler, İstanbul 1998.
Koçak, Cemil, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası, İstanbul 2006.
Lloyd, Trevor, Kadın Yerini Alıyor, Çev: Mine Ünal, 1975.
Marx,.Karl, Kadın ve Komünizm, çev. Ö. Ufuk, I. Baskı,
Michel, Andre, Feminizm, çev. Şirin Tekeli, İstanbul 1984.
Oğuzkan, Turhan “Atatürkçü Eğitim Politikası ve Millî Eğitim”, Atatürkçülük,
203
Ankara, 1983.
Okyar, Fethi, Üç Devirde Bir Adam, yay. Haz. Cemal Kutay, İstanbul 1980.
Öztürk, Cemil Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası, Ankara 1996.
Soyak, Hasan Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, Ankara 1973, c.II.
Süel, Aygül, “Hitit Kadınının Hukuki Durumu”, Uluslararası 1. Hititoloji Kongresi
Bildirileri, Ankara 1990, s.239–253.
Talaslı, Gülay, Siyaset Çıkmazında Kadın, Ankara,1996.
Taşkıran, Tezer, Cumhuriyet’in Ellinci Yılında Türk Kadın Hakları, Ankara, 1978.
Tekeli, Şirin, Türkiye’de Kadının Siyasal Hayattaki Yeri, İstanbul 1982.
Tevetoğlu, Fethi, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete: Minber”, Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi”, yıl 1988, sayı 13,s.183–193.
Tezel, Yahya S., Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923–1950), Ankara 1986.
Tunç, Tayan Füsun, Dünyada ve Türkiye’de Tarih Boyunca Kadın, Ankara 1981.
Tümerdem, Yıldız, “Atatürk ve Çağdaş Türk Kadını”, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi”, Kasım 1996, s.151–153.
Uzun, Turgay, “Atatürk Dönemi Muhalefet Hareketleri”, Türkler, Ankara 2002,
c.16.
Üçok, Bahriye, İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar, Ankara 1965.
Yakup Kadri,”Türk Kadını”, Hâkimiyeti Milliye, 22 Mart 1930.
Yaraman, Ayşegül “Kadın İçermeyen Siyaset”,Toplumsal Tarih, Aralık2006, sayı
156, s. 14–23.
Yaraman, Ayşegül, Türkiye’de Kadınların Siyasal Temsili, I. Basım.
Yörükoğlu, Atalay, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 2. baskı, Ankara 1984.
Zihnioğlu, Yaprak, Kadınsız İnkılâp, İstanbul 2003.
C) GAZETELER
Akşam: 16 Ağustos 1933, 14 Aralık 1934, 17 Aralık 1934, 20 Aralık 1934,
Cumhuriyet: 18 Kasım 1925, 12 Nisan 1926, 9 Mayıs 1927, 17 Mayıs 1927, 4 Nisan
1928, 11 Aralık 1928, 26 Mart 1929, 27 Mart 1929, 12 Ocak 1930, 17 Ocak 1930,
21 Mart 1930, 24 Mart 1930, 25 Mart 1930, 30 Mart 1930, 1 Nisan 1930, 4 Nisan
1930, 5 Nisan 1930, 4 Nisan 1930, 6 Nisan 1930, 7 Nisan 1930, 8 Nisan 1930, 10
Nisan1930, 11 Nisan 1930, 12 Nisan 1930, 13 Nisan 1930, 15 Nisan 1930, 17
Nisan 1930, 19 Nisan 1930, 20 Nisan 1930, 23 Nisan 1930, 25 Nisan 1930, 30
Nisan 1930, 1 Mayıs 1930, 4 Mayıs 1930, , 5 Mayıs, 1930,
204
11 Ağustos 1930, 9 Ağustos 1930, 10 Ağustos 1930, 13 Ağustos 1930, 24 Ağustos
1930, 1 Kasım 1933, 9 Kasım 1933, 15 Kasım 1933, 18 Kasım 1933, , 27 Kasım
1933, 4 Aralık 1934,
5 Aralık 1934, 15 Aralık 1934, 25 Aralık 1934, 3 Ocak 1935, 4 Ocak 1935, 6 Ocak
1935, 7 Ocak 1935, 18 Ocak 1935, 19 Ocak 1935, 20 Ocak 1935, 23 Ocak 1935, 28
Ocak 1935,
Hâkimiyeti Milliye: 18 Mart 1930, 21 Mart 1930, 22 Mart 1930, 23 Mart 1930, 27
Mart 1930, 30 Mart 1930,
İkdam: 18 Şubat 1929, 25 Mart 1929, 25 Mart 1929, 26 Mart 1929, 12 Nisan
1929, 3Mayıs 1929, 1 Haziran 1929, 27 Hairan1929, 21 Temmuz 1929, 30
Temmuz 1929, 1 Haziran 1929, 27 Hairan1929, 21 Temmuz 1929, 30 Temmuz
1929, 5 Ağustos.1929, 25 Ağustos 1929, 30 Ocak 1935, 31 Ocak 1935, 1 Şubat,
1935, 2 Şubat 1935, , 4 Şubat 1935, 12 Şubat 1935, 15 Şubat 1935, 28 Şubat 1935,
21 Mart 1935, 2 Nisan 1935, 3 Nisan 1935, 4 Nisan 1935, 9 Nisan 1935, 6 Nisan
1935, 8 Nisan 1935, 9 Nisan 1935,
Milliyet: 7 Nisan 1929, 5 Mayıs 1929, 3 Nisan 1930, 2 Nisan 1930, 5 Nisan 1930,
7 Nisan 1930, 9 Nisan 1930, 11Nisan 1930, 12 Nisan 1930, 14 Nisan 1930, 17
Nisan1930, 19 Mayıs 1930, 20 Nisan 1930, 22 Nisan1930, 23 Nisan 1930, 1 Mayıs
1930, 4 Mayıs 1930, , 5 Mayıs, 1930, 9 Mayıs 1930, 19 Mayıs 1930, 24 Mayıs
1930, 29 Mayıs 1930, 31 Mayıs 1930, 9 Haziran,1930, 14 Kasım 1934, 3 Aralık,
1934, 4 Aralık 1934, 5 Aralık, 1934, 6 Aralık 1934, 7 Aralık 1934, , 8 Aralık 1934,
10 Aralık 1934, 13 Aralık 1934, 14 Aralık 1934, 15 Aralık 1934, 20 Aralık 1934, 22
Aralık 1934, 23 Aralık 1934, 25 Aralık 1934, 3Nisan 1935, 4 Nisan 1935, 8 Nisan
1935,
Son Posta:13 Kasım 1934, 3 Aralık 1934, 5 Aralık 1934, 6 Aralık 1934, 9 Aralık
1934, 13 Aralık 1934, 26 Aralık 1934,
Vakit: 24 Eylül 1934, 25 Eylül 1934
D) DERGİLER
Babalık, 13 Ocak 1935.
İstanbul Belediyesi Mecmuası, 1934, yıl. 11. sayı, 121,122.
Sıhhi Sahifeler, Kanunisani 1930.
205
E) TEZLER
Ediz, Zerrin, Atatürk ve Kadın Hakları, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlke ve
İnkılâpları Tarihi Enstitüsü basılmamış yüksek lisans tezi, İstanbul 1988.
Kurnaz, Şefika, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839–1932), Hacettepe
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 1988.
Türer, Ferzan, Atatürk İnkılâpları Açısından Türk Kadınının Sosyal ve Hukuki
Durumu (1923–1938), Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü
Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1988.
.
F) İNTERNET ADRESLERİ
www.ait.hacettepe. edu. tr/akademik/arsiv/kadin.htm. Sezer, Ayten Türkiye’deki
İlk Kadın Milletvekilleri ve Meclis’teki Çalışmaları
[email protected]. Militarizme feministçe bakmak.
www.roembtr.org/tr_rotr.htm. Romanya-Türkiye ilişkileri.
206
EKLER
207
Seçim yılı ve cinsiyete göre parlamenter sayısı
Seçim yılı
EK.1
Toplam
Kadın
Erkek
Kadın %
1935
395
17
377
4,3
1939
400
15
385
3,8
1943
435
16
419
3,7
1946
455
9
446
2,0
1950
487
3
484
0,6
1954
535
4
531
0,7
1957
610
7
603
1,1
1961
450
3
447
0,7
1965
450
8
442
1,8
1969
450
5
445
1,1
1973
450
6
444
1,3
1977
450
4
446
0,9
1983
400
12
388
3,0
1987
450
6
444
1,3
1991
450
8
442
1,8
1995
550
13
437
2,4
1999
550
22
528
4,0
2007
550
50
499
9,1
208
EK.2
Cumhuriyet, 11 Nisan 1930.
209
EK.3
Milliyet, 14 Aralık 1934
210
EK.5
Milliyet, 7 Aralık 1934.
211
EK.6
Milliyet, 6 Aralık 1934.
212
EK.7
Vakit, 24 Eylül 1934.
213
EK.8
Cumhuriyet, 23 Ocak 1935.
214
EK.10
Cumhuriyet, 18 Nisan 1935.
215
EK.11
Cumhuriyet, 30 Ocak1935.
.
216
EK.12
Cumhuriyet, 12 Nisan 1935.
217
EK.13
Cumhuriyet, 11 Mayıs 1935.
218
ÖZGEÇMİŞ
Zübeyde Terzioğlu 1962 yılında Giresun’da doğdu. Marmara Üniversitesi
Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümü Coğrafya öğretmenliğinden 1985
yılında mezun oldu. Öğretmenlik görevine 25 Ocak 1993’de başladı. Halen Tuzla
Çağrıbey İlköğretim okulunda Sosyal Bilgiler Dersi öğretmeni olarak görev
yapmaktadır. Evli ve bir çocuk annesidir.
Download