BÜYÜME-HORMONU TEDAVİSİ GÖREN

advertisement
BÜYÜME-HORMONU TEDAVİSİ GÖREN ÇOCUKLARDA PRİMER
KANSER İNSİDANSI DEĞERLENDİRMESİ
Giriş
Çocukluk çağı büyüme hormonu tedavisi, boy kısalığına yol açan çeşitli sayıda durum için
onaylanmıştır. 1987’de ilk defa ciddi büyüme hormonu yetmezliği(GHD, growth hormone deficiency)
olan çocuklarda onaylanıp etkinliği ve kısa-dönem güvenilirliği gösterildikten sonra çeşitli ülkelerde ve
çeşitli durumlarda boy kısalığı tedavisinde kullanımı onaylanmıştır. Bu durumlardan bazıları: Turner
sendromu(TS), kısa boy homeobox-içeren gen(SHOX) eksikliği, Prader-willi sendromu, kronik böbrek
yetmezliği ve büyüme eğrisine yetişemeyen gestasyon yaşına göre küçük çocuklar(SGA). Birleşik
Devletlerde ve diğer bazı ülkelerde(ancak avrupa birliğinde değil), büyüme hormonu tedavisi
idiyopatik boy kısalığı(ISS) ve Noonan sendromu ilişkili boy kısalığında da kullanılmaktadır[1].
1980’lerden beri, GH tedavisinin neoplazi üzerine etkisi hakkında kaydadeğer tartışmalar
yapılagelmiştir(GH hormonu’nun genel büyüme-indükleyici etkisi yüzünden). Bu endişeler özellikle
GH-eksikliği olup tedavi alan çocuklarda ilk lösemi vakası bildirildikten sonra artmışsa da[2], bildirilen
vakaların çoğunda çocukları kansere predispoze eden eşlik edici durumlar da vardı. Güven verici
şekilde çoklu çalışmalar lösemi risk faktörü olmayan ve GH-tedavisi olan hastaların normal
popülasyonla aynı lösemi oranı taşıdığını göstermiştir[3-6]. Ek olarak, GH tedavisi ile neoplazm
oluşumu arasındaki ilişki hakkında da endişeler vardır, çünkü invitro ve hayvan çalışmalarında GH ve
insülin-benzeri büyüme hormonu-1(IGF1)’in mitojenik olabileceği belirtilmiştir[7-9]. Aynı şekilde,
epidemiyelojik çalışmalar da erişkin dönemde görülen bazı malignitelerin riskiyle serum IGF-1
konsantrasyonları arasında pozitif bir korelasyon belirtmiştir[10-12].
Daha önceden malignitesi olmayan, çocukluk döneminde büyüme hormonu tedavisi
almış(kadavra veya rekombinant GH) hastalarda “de novo” neoplazm risklerini araştıran çalışmaların
çoğu, ne tedavi sırasında ne sonrasındaki takip süresinde herhangi bir risk artışı saptamamış[3,6-13].
Ancak 2002’de Swerdlow ve ark[14], daha önceden kadavra GH ile tedavi edilen 1,848 adet hastadan
oluşan kohortlarında, yalnızca 2 adet vakaya dayansa da, kolorektal kanser için standardize insidans
oranının(SIR) istatistiksel olarak anlamlı derecede arttığını bildirmiştir. Her ne kadar yalnızca 2 vaka
olsa ve daha önceki insan kadavra veya rekombinan GH tedavi rejimlerinden farklılıklar olsa da
sonuçlar göstermektedir ki; GH-tedavisi olan hastaların de novo neoplazmlar açısından sürekli takibi
gerekmektedir. Buna müteakiben, 2 büyük gözlem çalışması programı, risk faktörü olmayan
hastalarda yeni malignite oluşma oranının genel popülasyondan daha yüksek olmadığını
göstermiştir[5,6].
Önceki neoplazilerinden sağkalanlarla yapılan çalışmaların çoğunda,özellikle beyin tümörleri,
GH tedavisi ile rekürrens veya sekonder bir neoplazm oluşması arasında bir ilişki
göstermemiştir[5,6,15]. Çocuklarda kanser sağkalım çalışması(CCSS)’nın erken raporları, GH
tedavisinin sekonder neoplazmlar için yüksek bir göreceli risk teşkil ettiğini belirtmiş[16,17], ve bu
bulgular uluslararası boy kısalığı genetik ve nöroendrokrinolojij çalışmasının(GeNeSIS) ilk raporlarıyla
da desteklenmiştir[18]. Ancak, uzun süreli ve güncel bir CCSS takip raporu, çocuklukta GH tedavisi
almış uzun süreli sağkalım gösteren hastalarda sekonder santral sinir sistemi tümörlerinde bir risk
artışı göstermemiştir[19]. CCSS raporlarında GH tedavisi, yüksek bir ölüm riskiyle ilişkili görülmese de,
“Avrupada büyüme hormonu tedavisi güvenilirlik ve uygunluğu çalışmasının(SAGhE)” Fransız kohortu,
idiopatik gh eksikliği, ISS veya SGA nedeniyle çocukluk döneminde GH tedavisi almış bir grup
erişkinde ölüm riski artışını göstermiştir[20]. Kemik tümör-ilişkili, serebrovasküler hastalık-ilişkili ve
genel ölüm oranları, fransız genel popülasyonuna oranla yüksek bulunmuştu.
Endikasyonu ne olursa olsun çocukluk çağında GH tedavisi almış hastalarda primer kanser
oranları, araştırılmaya değer önemli bir konudur. Çeşitli etiyolojilerden kaynaklanan boy kısalığı
nedeniyle tedavi gören çocuklarda GH tedavisinin güvenliği ve etkinliğini araştıran gözlemsel GeNeSIS
programı, 1999’dan beri devam etmektedir. Bu çalışmadaki analizin amacı, GH-tedavisi görmüş ve
GeNeSIS ile takip edilen hastaların primer insidans oranlarını belirleyip genel popülasyonla
kıyaslayarak SIR değerini belirlemektedir.
Katılımcılar ve Yöntemler
Çalışma Dizaynı ve Genel Çalışma Popülasyonu
GeNeSIS açık-etiketli, çok uluslu, gözlemsel bir çalışmadır(sponsor: eli lilly and company,
USA). Çalışmada, büyüme hastalığı olan hastaların klinik yönetimi ve tedavi sonuçlarıyla ilgili, ilgilenen
hekimin belgeleri ve raporları doğrultusunda, bilgiler toplanır. Modüler bir moda içinde dizayn edilen
GeNeSIS programı, tüm hastaların dahil olduğu ve somatropin tedavisinin güvenilirliği ve etkinliğinin
primer hedef olduğu “çekirdek bir çalışmayı” barındırır. Spesifik hasta grupları için yapılan opsiyonel
altçalışmalar, ek olarak neoplastik tanı ve hastalık gidişatı bilgilerinin toplandığı neoplazi
altçalışmasını içerir. Büyüme bozukluğu veya hipotalamik-pitüiter disfonksiyon nedeniyle
Humatrope(GH, somatropin; Eli Lilly and Company) alan veya başlayan hastalar, GeNeSIS çalışmasına
dahil edildi. Hastalar çalışma başlangıcından önce ve/veya çalışma sırasında en az bir GH dozu aldıysa
GH-tedavi grubuna dahil edilmiştir. Çalışma Helsinki bildirisine uygun olarak yürütülmüştür. Bölgesel
etik kurulu onayı alınmıştır. Çalışma protokolüne göre araştırmacılar tüm advers olayları, GH
tedavisiyle ilişkisi olsun olmasın bildirmek zorundadır.
Bu analizlerin yapıldığı zaman noktasında(Mart 1999’dan Eylül 2013’e kadar toplanan hasta
verileri), GeNeSIS çalışması, yaklaşık 30 ülke içinde 800 bölgeden ve en az bir takip viziti olan 20,060
GH-tedavisi gören hastaya ulaşmıştır.
Kanser Geçmişi ve Olay Vaka Tespiti
Önceden malignitesi olanları belirlemek için “boy kısalığı tanısı, eski tanıları, önceki
tıbbi olayları, advers olaylar, ve neoplazi altçalışma tanıları”’nı içeren çalışma verileri
kullanıldı. Uygun olduğunda, öykü detayları, kurumsal farmakovijilans sistemindeki ciddi
advers olay raporlarıyla çapraz kontrol edildi. Malignite drumu İzlem, Epidemiyoloji ve Uç
sonuç kılavuzlarına(SEER)[21] ve Dünya sağlık örgütü(WHO) sınıflandırmasına göre
yapıldı[22]. Çalışma öncesi kanser öyküsü olan hastalar analizden çıkarıldı. Kanser öyküsünü
belirlemede kullanılan veri kaynakları, yeni kanser vakalarını tespit etmekte de kullanıldı. Bu
analiz için, daha önceden neoplastik hastalık öyküsü olmayan yeni denovo primer kanserleri
veya önceden benign neoplazisi olan yeni kanser hastaları dahil edildi. Her ne kadar, yalnızca
GeNeSIS’e dahil edildikten sonra görülen kanser vakalarının analize dahil edilmesi
planlandıysa da, GH tedavisi başladıktan sonra ancak GeNeSIS çalışması başlamadan önce
görülen bir ek kanser vakası da , neoplazi altçalışmasından bulunup analize eklenmiştir.
Bazı vakalarda öyküde bir malignite olayı veya malignite kaynaklı bir olay olup
olmadığı tam anlaşılamamaktadır; örneğin potansiyel ancak kesin kanser ilişkili olmayan
kemik iliği transplantasyonu yapılan hastalar, veya mevcut verilerden kanser olup olmadığı
anlaşılamayan hastalar. Böyle vakalar analizden çıkarılmıştır. GeNeSIS veritabanında çeşitli
kaynaklardan veri alırken, eğer bir olgu veya öykü bir çok modülde bildirildiyse, olguyu veya
öyküyü en tanımlayıcı detay kullanılmıştır. Hastanın öyküsü veya olgusunda virden fazla
patoloji veya neoplazm türü bildirildiğinde en malignan ve/veya invaziv patoloji alınmıştır. Bu
pediyatrik hasta popülasyonunda en sıkıntılı durum astroglial tümörlerin malignite
durumunu belirlemek olmuştur. Grade 1, veya düşük grade’li olduğu bildirilen geçmiş
astrositomlar ve optik sinir gliomaları malign kabul edilmeyip, bu öyküsü olan hastalar
primer kanser riski olan hasta popülasyonu içinde analiz edilmişlerdir. Diğer taraftan
belirlenemeyen grade’deki geçmiş astrositom ve glioması olan hastalar malign kabul edilmiş
ve bu yüzden analiz popülasyonundan çıkarılmıştır. Belirlenemeyen grade’de astrositom ve
gliomu olan hastalar arasında sekonder kanser olayı görülmemiştir.
İstatistik
The study was planned to accrue 60,000 person-years in order to provide 90% power to rule
out an SIR relative to the general population of 2.5 and 70% power to rule out an SIR of 2,
both at a 95% confidence level. SIRs and associated 95% confidence intervals
(CIs) for all-site primary cancer were determined by country
as the ratio between the number of cases observed in GeNeSIS and
the expected number of incident cases based on country-, gender-,
race-, age-, and calendar year-specific cancer incidence rates for
the US general population from the SEER programme [21] , or
country, gender-, and age-specific cancer incidence rates for the
general population from GLOBOCAN for all other countries [23] .
Country-specific SIRs were calculated from the sum of the strata
and an overall SIR from an aggregate of the country-specific data.
The observed number of cancer cases was assumed to follow a
Poisson distribution, and 95% CIs were calculated using an exact
method [24] . Given the limited number of cancer cases expected
among paediatric patients with no previous cancer history, SIRs
for specific cancer types or groups were not calculated.
The follow-up time per patient was calculated from the date of
visit 1 – or the date of the first GH dose in GeNeSIS if this was
later – until the date of the last contact, last available follow-up
visit, study completion date, cancer onset date, or date of death,
whichever was the latest occurrence.
Sonuçlar
Bildirilen bir Malignite Öyküsü Olmayan Hasta Kohortu
Kayıtlarda herhangi bir malignite öyküsü olmayan 19,054 hasta belirlendi. Bu kohortun %40’ı
kadın %60’ı erkekti. Boy kısalığının nedeni olarak hastalık dağılımı: GHD %63, ISS %13, TS %9, SGA
%6, diğer tanılar(SHOX gen eksikliği, genetik defektler ve klinik sendromlar) %9. Hasta demografikleri
ve tedaviye ilişkin parametreler tablo1’de özetlenmiştir. GeNeSIS sırasında ortalama takip ± standart
sapma 3.4 ±2.5 yıl olup, toplam kişi-yıl takip sayısı 64,705’dir. GH tedavi başlama ortalama yaşı 9.5 ± 4
yıl olup çalışmaya katılma yaşı yaklaşık 1 yıl fazladır(10.4 ± 3.8 yıl), bu da çalışmaya başlamadan
hastaların yaklaşık üçte birinin GH tedavisine başladığını yansıtır(tablo1).
Kanser vakaları ve Genel popülasyon referans verileri ile insandans oranlarının
karşılaştırılması
Katılan 30 ülkenin 5’inden toplam 13 potansiyel kanser olayı bildirilmiştir(tablo2). Tüm ülkeler
için toplam beklenen kanser vakaları 12.71 olarak hesaplanmış, tüm-bölgeler için toplam primer
kanser SIR(%95 CI) değeri 1.02 çıkmıştır(0.54-1.75). Belirli ülkelerde hesaplanan SIR değerleri yüksek
bulunsa da, istatistiksel olarak anlamlı yüksek bir ülke yoktu, ve ayrıca beklenen ve gözlemlenen
vakalar düşük sayıdaydı. GeNeSIS içinde tüm bölgelerdeki primer kanser ham insidansı 100,000 insanyılı başına 20.1(10.7-34.4) vakaydı.
Kanser vakaları 4 lenfoma, 3 germ hücre tümörü, 2 kemik tümörü(Ewing’s sarkomu ve osteosarkom)
ve 1’er tane nöroendokrin tümör, rektal kanser, malign şvanoma ve deri kanseri(tablo3). Lösemi
vakası bildirilmedi. Bildirilen lenfomalar: Russell-silver sendromu olan bir çocukta B-hücreli lenfoma;
İdiopatik GHD’si olan bir kızda mide, pankreas ve böbrekte manifestasyon gösteren Burkitt’s lenfoma;
TS olan bir kızın tiroid bezinde Burkitt-benzeri lenfoma; ve idiyopatik GHD’si olan 12 –yaşında bir
erkekte belirlenemeyen tip lenfoma. Tümörü olan 13 hastadan 4 tanesinin geçmiş neoplastik hastalığı
ve/veya bir predispozisyonu vardı: nörofibromatozis ve Gardner sendromu olan bir hastada rektal
adenokarsinom vakası; Nörofibromatozis olan bir hastada pankreatik nöroendokrin tümör; geçmişte
who grade 1 astrositom ve nörofibromatozisi olan bir hastada malign schwanom, ve 46,XY mixed
gonad disgenezisi olan 15 yaşında bir kızın streak gonadında gonadoblastom. TS ve GHD’si olan 16
yaşında bir kızda Ewing’s sarkomu vakası bildirildi. İlk GH dozundan 9 yıl sonra, son GH dozundan 3yıl
6 ay sonra spinal metastazlı Pelvic Ewing’s sarkomu tanısı aldı. Biyopsi Ewing’s sarkomu ile tutarlı
geldi ve EWSR1 geni ve 22q12 bölgesinin dahil olduğu translokasyon pozitifti[25]. Olası ayırıcı tanısı
non-germinomatöz germ hücreli tümör olan bir adet intrakranyal germ hücre tümörü bildirilmiştir(bu
yüzden malignant olarak dahil edilmiştir), ancak vaka sunumu sırasında, lezyonun son derece kistik
olması nedeniyle bunun kraniyofaringoma(benign) da olabileceği önerildi. GH maruziyetinden önce
hipofizit tanısı olan Japon bir hasta, GH tedavisi başlangıcından 5 hafta sonra yapılan rutin MR
taraması sırasında pitüiter bez etrafında germinom tanısı almıştır.
Bildirilen kanser başlangıç yaşı 13.5 ± 2.7 yıl iken, GH tedavisi başladıktan sonra kanser
gelişmesine kadar geçen süre 5 hafta ile yaklaşık 10 yıl arasında değişmekteydi. 13 potansiyel
malignite olayından 3 tanesi, GH tedavisi başlangıcından sonraki 1 yıl içinde gerçekleşmiştir(tablo3),
bunlardan %62’si çalışmadan önce GH tedavisi görmemişlerde(gh-naif), %38’i önceden tedavi
almışlarda görülmüştür.
Tartışma
Genesis çekirdek çalışması için öngörülen örnek boyutu gereksinimi, neoplastik hastalık
öyküsü olmayıp GH ile tedavi edilen çocuklarda de novo kanser sıklığını belirlemeyi içeren birincil
güvenlikle ilgili hedeflere göre hesaplanmıştır. GH’nin etki mekanizması ve bu tedavi altında bazı
spesifik kanser türlerinin yüksek oranda bildirimesi nedeniyle, GH tedavisinin kanser riskini
arttırabileceği endişeleri doğmuştur. Genel popülasyonun kanser verikayıtları ile karşılaştırıldığında,
GeNeSIS’teki hastalardan malignite öyküsü olmayan ve GH tedavisi alan hastaların tüm-bölge primer
kanserler açısından risk artışı olmadığı görülmektedir. Beklenen üzere, bu kohortta da düşük sayıda
beklenen ve gözlenen vakalar vardır; bu yüzden sonuçların yorumlanması da birazcık zordur.
Tüm ülkelerin toplam 1.02 genel SIR değeri makul derecede %95 güven aralığına[CI]
sahipken, tek tek bazı ülkeler çok daha geniş SIR değerlerine sahipti, ve hepsi teklik(unity)
gösteriyordu(1.0 değeri, istatistiksel olarak anlamsızlık ifade etmektedir). Bu bulgular genel olarak,
GH tedavisiyle ilgili yapılan diğer gözlemsel çalışmaların analizleriyle benzerdir. Hem KIGS hem NCGS
veritabanlarının sonuçları, malignite risk faktörü olmayan hastaların (tüm-bölgelerde, ülkelerde)
primer kanserler açısından genel popülasyona göre daha yüksek riskte olmadığını belirtmiştir[5,6,26].
GeNeSIS’te hesaplanan ham insidans oranı 100,000 kişi-yıl’da 20.1’dir. Bu sayı KIGS’dekine benzer
olup(16.4 / 100,000 insan-yıl) ondan biraz daha yüksektir[6]. Bizim analizimizde, kanser geliştirme
riski olan hastalar, geçmiş kanser öyküsü olmadığı sürece, çalışmaya dahil edildiler. Bu yüzden bu tür
genotip/fenotipteki hastalar dikkatle hesaba katılmalı ve GH tedavisi süresince yakından izlenmelidir.
GeNeSIS sırasında görülen en sık primer kanser olgusu lenfoma idi. Tüm lenfoma vakaları
Alman hastalarda bildirilmiş olup, başka bir risk faktörü veya hafifletici faktör tanımlanamamıştır. Bir
KIGS veritabanı analizinde, 58,603 adet kanser öyküsü veya nörofibromatozis gibi kanser arttırıcı
başka bir tıbbi durumu olmayan hastanın takibinde, 4 adet yeni lenfoma vakası görülmüştür(3 nonhodgkin ve 1 hodgkin lenfoma)[6]. Benzer şekilde, NCGS veritabanına dahil edilmiş ve daha önce
malignite öyküsü olmayan yaklaşık 50,000 hastanın analizinde, 4 lenfoma vakası bildirilmiştir[5]. Bu
yüzden, bu küçük kohortumuzda görülen lenfoma oranı’nın, daha önce yayınlanmış analizlerdekinden
yüksek olduğu görülmektedir.
Önceden bildirilen 3 potansiyel germ hücre tümörünün, önceden-var olan risk veya diğer
hafifletici faktörleri vardı. İlki 46,XY mixt gonad disgenezis’i olan bir kızın streak gonadında bildirilen
bir gonadoblastom’du. Tipik 46,XY streak gonad fenotipi olan dişilerin %30 ihtimalle gonadoblastom
geliştirme ihtimali olduğu bildirilmektedir, ancak kendi içinde benign kabul edilen bu durumun, ciddi
malignleşme potansiyeli bulunduğu bilinmektedir(en sık disgerminom’a dönüşüm)[27]. İkinci vaka,
yüksek ihtimalle non-germinamatöz germ hücreli tümör olduğu bildirilen(alternatif olarak
kraniofaringioma patolojisi olduğu da önerilen) vaka, analizimizden çıkarılmıştır. Üçüncü vaka, bir
pitüiter germinom, somatropin tedavisi başlangıcından 5 hafta sonra tanımlanmış; önceki MR’ında
hipofizit bildirilmiştir. Daha eski bazı vakalarda, hipofizit’in germinom tanısından önceki evrede
görüldüğü veya tanıyı maskelediği bildirilmiştir[28]. Bu bilgi ile birlikte, vaka ile GH tedavi başlangıcı
arasındaki kısa zaman süresi birleştirildiğinde, germinom’un GH tedavisinden daha önce de var
olabileceği düşünülmektedir.
Bir Fransız SAGhE kohort analizi göstermiştir ki; daha önce GH tedavisi almış genç erişkinlerde
tüm-tip kanser-ilişkili mortalite oranı yüksek olmasa da, kemik tümör-ilişkili mortalitenin, fransız
genel popülasyonuna göre daha yüksek olduğunu göstermiştir[standartize mortalite oranı 5.00(%95
CI 1.01 – 14.63)[20]. Vaka sayısı az olsa da(2 osteosarkom, 1 Ewing’s sarkomu) şu sonuca varılmıştır:
sözü geçen böyle bir olası etki biyolojik olarak akla yatkındır(hızlı büyüme fazı, kazanılan boy
uzunluğu[29], ve IGF-1 sistemiyle potansiyel ilişki[7,30]). Çalışmamızda GeNeSIS veritabanından iki
kemik kanseri tanımlandı, ikisi de Kanadadan’dı. Ewing’s sarkomu olan hastada, EWSR1 geni ve
kromozom 22q12 lokasyonunu içeren translokasyon pozitifti[25]. Diğer kemik tümörü(osteosarkom),
çalışmadan önce vardı ancak GH tedavisi sırasında acil tedavi gerektiği görüldü. Bu vaka normalde
çalışmaya dahil edilme kriterlerine uymasa da, daha konservatif bir analizin devamı için bu vaka
çalışmadan çıkarılmadı. Ayrıca farklı çalışma dizaynları ve takip süreleri nedeniyle, çalışmamızın
Fransız SAGHe çalışması ile direk karşılaştırılabilir olmadığı not edilmelidir(GeNeSIS’de GH tedavisi
sırasında takip, SAGHe’de tedavi-sonrası takip, SAGHe’de çok daha uzun takip süresi).
Toplam 13 tümörden kalan 4 tümör vakası ayrı ayrı tümör tipleriydi; etkilenen hastaların
3’ünde daha önceden neoplastik hastalık ve/veya tümör gelişimi için predispozan faktör
bulunmaktaydı. Bir vaka kolorektal kanser olarak bildirilmiş, ancak hastanın önemli bir Gardner
sendromu(Familyal polipozis koli veya famliyal adenomatöz polipozis) ve rekürren nörofibromatozis
için ışın öyküsü vardı[31]. Erişkinlerde yüksek serum IGF-1 konsantrasyonları ile meme, prostat ve
kolorektal kanser arasında ilişki olduğu öne sürülmüştür[7]. Çocukluk veya erken erişkinlikte
pitüiterden-derive GH ile tedavi edilen hastaların olduğu İngiltereye-özgü bir kohort
çalışmasında(gözlenen vaka sayısı 2 adet olsa da), kolorektal kanser sıklığı yüksek olarak
bildirilmiştir[SIR 7.9(%95 CI 1.0 -28.7)][14]. Hamartom ve nörofibromatozis öyküsü olan bir hastada,
araştırmacılar tarafından “muhtemel malign davranış’a” sahip olarak tanımlanan bir nöroendokrin
tümör, ve astrositom(WHO grade 1) için cerrahi ve kemoterapi öyküsü olan bir hastada malign
schwanom bildirilmiştir. Son vaka ISS olan 12 yaşında bir çocukta, “nevüs formasyonu,
malign”(muhtemel bir melanom)’dur. Önceki neoplastik hastalığı ve/veya radyasyon öyküsü olmayan
12 yaşında bir çocukta deri kanseri görülmesi beklenmeyen bir bulgu olmuştur. Ek bilgi mevcut
değildi, çünkü bu hastayla ilgili geçmiş kayıtlar yoktu. Literatürde sınırlı sayıda GH maruziyeti ilişkili
melanom vakaları vardır ve bunlar da erişkinlere yöneliktir[32,33]. Malignite öyküsü bulunmayan
GeNeSIS kohort hastalarında de nono lösemi vakası görülmemiştr.
Her ne kadar, GeNeSIS’e dahil edilen hastalar ve genel popülasyon arasında tümbölge(tüm merkezler) kanserleri açısından sonuçlar farklılık göstermese [34] ve bulgular eski
çalışmalarla tutarlı olsa da, bizim analizimizin de sınırlamaları olduğu göz önünde
bulundurulmalıdır[34]. GeNeSIS’de hasta başına ortalama takip süresi nispeten kısaydı(GH-tedavi
edilmiş tüm hastalar için ortalama 3.4 yıl). Analizlerimiz GH-tedavisi başladıktan hemen sonraki takip
periyoduna yönelik yapılabilirdi, ancak daha konservatif(temkinli) bir analiz için bunu yapmadık çünkü
hastaların gh-tedavisi başladıktan sonra ve genesis’e dahil olmadan önce kanser olup olmadığından
emin olmanın yolu yoktur. Bu yüzden SIR değerini hesaplarken kullandığımız zaman periyodu yalnızca
GeNeSIS süreci içindekini kapsar. Yine de, GH tedavisi sonucu oluşan ancak çalışmadan önce vuku
bulan kanser vakaları’nın “geçmiş malignite” olarak yanlış kategorilendirilmesi de mümkün değildi,
çünkü bu vakaları çalışmadan dışladık. Ek olarak, GeNeSIS gözlemsel bir çalışma olduğu için, vuku
bulan vakaların bildirilmesi araştırmacıya bağımlıdır(genel olarak hastanın tıbbi kayıtları ek olarak
izlenmemiştir). Yani vakaları olduğundan daha az bildirme potansiyeli hesaba katılmalıdır. Yine de
Vakaları tespit etmek için Kurumsal Farmakovijilans veritabanları ve GeNeSIS veri modüllerinden
yararlanılmış ve çalışma boyunca tüm katılımcı merkezlere advers olayları bildirmenin önemi
hatırlatılmıştır. Benzer şekilde, GeNeSIS verilerimiz genel popülasyon kanser kayıtlarıyla
karşılaştırılmış olduğundan, bu kayıtların bilinmeyen biaslara(yanlılık) sahip olma ihtmali, ve ayrıca
farklı kalite standartları olan ülkelerden alındığı akılda tutulmalıdır. Daha uzun GH-tedavisi ve/veya
takip süresi ile daha yüksek neoplastik hastalık riski’nin ortaya çıkarılabilme ihtimali vardır. Ancak,
GeNeSIS’te GH tedavisi başlangıcından hemen sonra tanı alan vakaların GH ile ilişkilerinin ihtimal dışı
olduğu söylenebilir, ve bu yüzden bu vakaların dahil edilmesi yanlış-yüksek sonuçlara yol açabilir. Ek
olarak, kanser tanısı koymak için semptomlarının başlamasına gerek yoktur ve bu tanı sıklıkla
patolojik(MRI veya biyopsi) olarak konur. Bunun da GH tedavisi başlangıcı ile kanser tanısı arasındaki
periyodu kısaltıcı etkisi vardır. Toplam takip süresi yalnızca GeNeSIS katılımı baz alınarak hesaplandığı
için, çalışmadan önce GH tedavisi alan bir hastaya “kişi-yıl hesaplaması” bazında ek bir veri girilmedi.
Ek olarak, vakalardan biri(osteosarkom vakası), neoplazi alt-çalışmasında bildirilmiş olup, hastanın ilk
GeNeSIS vizitinden önce, GH tedavisi başlangcından sonra tanı almıştır. Her ne kadar GeNeSIS
katılımından önceki “kişi-yıl” değerleri çalışmaya dahil edilmese de, daha konservatif bir analiz için bu
vakada dahil edilmiştir. Son olarak, vaka öykülerindeki detaylar, her zaman onların malign olup
olmadığını ayırt ettirecek düzeyde yeterli değildi; bilinmeyen malign durumu olanlar veya geçmişinde
maligniteye yönelik işlemler geçirenler(örn kemik iliği transplantasyonu) ancak tam olarak da
bilinmeyen durumlar analize dahil edilmedi. Bu hastaların veri analizinden çıkarılması ile GH
maruziyetine uğrayan kişi-yıl sayısı ve beklenen kanser vaka sayısı azaltılmış oldu, ancak en önemlisi
bu hastalar arasında yeni primer kanser olayı gözlenmedi. Bu faktörler ile birlikte, yeni primer kanser
vakaların’ın çoğunun geçmişte ciddi risk faktörü ve/veya hafifleten durumlara sahip olması, bu
analizin konservatif yapıda olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak, çalışma boyunca nispeten kısa takip süresine sahip bu analizimizde, geçmiş
malignite öyküsü olmayan ve GH ile tedavi edilen pediyatrik hastaların(GeNeSIS süresince), tümbölge(tüm ülkeler) primer kanserleri açısından genel popülasyona kıyasla daha yüksek kanser riskine
sahip olmadığı görülmüştür.
Tablo 1. Hasta Demografikleri ve Malignite öyküsü olmayıp GHTedavisi gören hastaların Özeti
Parametre
Malignite öyküsü
olmayan ve GHtedavisi gören
hastalar
Hasta, sayı
19,054
Kadın/Erkek, %
40/60
Çalışma öncesi GH tedavisi almamış/önceden
tedavi almış, %
67/32
GH tedavisi başlangıç yaşı
9.5 ± 4.0
Çalışmaya katılma yaşı
10.4 ± 3.8
Çalışma başlangıcında median(Q1 – Q3) GH dozu,
mg/kg/hafta
0.26(0.20 – 0.32)
Çalışma süresi, yıl
3.4 ± 2.5
Çalışma boyunca toplam kişi-yıl takip süresi
64,705
GH tedavi başlangıcından sonra geçen yıl
4.2 ± 3.1
Q1 : 1.çeyrek , Q3 : 3.çeyrek
Tablo 2. GH ile tedavi edilen hastalarda Primer Kanserler için SIR değerleri, ülke ülke ve genel
Ülke1
Hasta sayısı
Takip Kişi-yıl
süresi
Gözlenen
Beklenen Kanser
kanser vakaları vakaları
SIR(%95 CI)
Kanada
656
2758
3
0.76
3.94 (0.81 – 11.52)
Fransa
1439
5424
2
1.32
1.52 (0.18 – 5.49)
Almanya 2507
12270
5
3.15
1.59 (0.52 – 3.71)
Japonya 2051
5973
1
0.78
1.29 (0.03 – 7.18)
USA
8465
24660
2
3.83
0.52 (0.06 – 1.89)
Toplam
19054
64705
13
12.71
1.02 (0.54 – 1.75)
1
: Gözlenen kanser vakasının olmadığı ancak genel SIR hesaplamasında takip sürelerinin dahil
edildiği ülkeler listeye dahil edilmemiştir(Australia, Austria, Belgium, Czech Republic, Denmark, Finland, Greece, Hungary,
Iceland, India, Italy, Kazakhstan, Lithuania, Norway, Pakistan, Russia, Singapore, Slovakia, South Africa, Spain, Sweden, Taiwan, Thailand,
The Netherlands, and UK).
Ülke
Kısa boy
tanısı
Kanser
tanısı
sırasın
daki
yaş
GH
başlangıcın
dan kanser
tanısına
geçen süre
Kanser
Cinsiyet
tanısı
sırasındaki
GH durumu
Kanser tipi
Kanada
TS
16.9
9.0
Off(3.6 yıl)
Kadın
Ewings
Tümör patolojisi EWSR1 geni ve
sarkomu(pelvik kromozom 22q12 lokasyonunda
spinal
translokasyon açısından pozitif
metastazlı)2
Kanada
Kazanılmış
GHD
15.4
3.8
Sürüyor
Erkek
Pankreatik
nöroendokrin
tümör
Hamartom ve nörofibromatozis öyküsü;
tümör “muhtemel malign davranış”
olarak bildirilmiş
Kanada
Konjenital
GHD
14.4
~10
Bilinmiyor
Erkek
Osteosarkom
Neoplazi alt-çalışmasına bildirilmiş(GH
başlama sonrası, GeNeSIS başlangıcı
öncesi); tanımlanan analiz periyodunun
dışında olmasına rağmen çalışmaya dahil
edilmiş
Fransa
Kazanılmış
GHD
16.0
3.0
Sürüyor
Erkek
Rektal Kanser
Rekürrent nörofibromatozis için ışınlama,
Gardner sendromu tanısı var
Fransa
ISS(CDGA)
15.6
0.9
Sürüyor
Kadın
Gonadoblasto
m
46,XY mixt gonad disgenezisi olan bir
kızda ‘gonadoblastomlu testis’ olarak
bildirilmiştir
Almanya
SGA(RSS)
9.1
6.0
Sürüyor
Erkek
B-hücreli
lenfoma
-
Almanya
IGHD
16.1
10.2
Off(1.3 yıl)
Kadın
Burkitt’s
lenfoma
-
Almanya
IGHD
12.1
~8
Bilinmiyor
Erkek
Lenfoma
-
Almanya
TS
14.0
5.6
Sürüyor
Kadın
Burkitt-benzeri
lenfoma3
-
Almanya
Kazanılmış
GHD
13.4
1.5
Sürüyor
Erkek
Malign
Schwanom
WHO grade 1 astrositom öyküsü(cerrahi
ve kemoterapi) ve nörofibromatozis
Japonya
IGHD
8.2
5 hafta
Sürüyor
Kadın
Germinom(pitü GH maruziyetinden önce,diabetes
iter çevresinde) insipitus ve hipotiroidi ile hipofizit tanısı;
tümör GH tedavi başlangıcından 5 hafta
sonraki rutin MRI’da görüldü
USA
Kazanılmış
GHD
12.4
3.8
Sürüyor
Erkek
Germ hücreli
tümör4
Sistik yapısı nedeniyle muhtemelen bir
kraniyofarinjiyom(benign) denildi; boy
kısalığı tanısı ‘bilinmeyen kazanılmış
neden’ olarak söylendi, öyküde GHD ve
diabetes insipitus var.
USA
ISS
12.2
0.7
Sürüyor
Erkek
Deri
kanseri(malign
nevus)
-
Tablo 3. Bildirilen Kanser Vakaları ve İlgili Hasta Öyküleri
İlişkili Öykü/Diğer Faktörler
Tablo 3 açıklamaları:
CDGA: konstitüsyonel(yapısal) büyüme ve adolesans gecikmesi; IGHD = idiyopatik GHD, RSS: russelsilver sendromu.
1: kanser sırasında GH tedavisinin sürdüğünü mü kesildiğini mi ne durumda olduğunu
belirtir(parantez içindeki süre GH tedavisi kesildiğinden beri geçen süredir).
2: Genesis katılımı sırasında ölümcül.
3: Burkitt’s lenfoma ile diffüz büyük b-hücreli lenfoma arasında çözülememiş tanı
4: non-germinamatöz germ hücre tümörü muhtemel tanısı ile bildirilmiştir
Download