İçinde bulunduğumuz çağa damgasını vuran küreselleşme olgusu, siyasal, ekonomik, teknolojik ve sosyokültürel alanda, çok boyutlu değişime ve dönüşüme neden olmaktadır. Doğası gereği dünyadaki sınırların ortadan kalkmasına vurgu yapan ve tek bir dünya devleti olacak şekilde evrensel bütünleşmeyi içeren küreselleşme olgusu, dünyayı hızlı bir değişim trendine sürüklemekte ve gün geçtikçe somut etkileriyle hayatımıza yön vermektedir. Küreselleşme, ülkeler arasındaki ekonomik sosyal ve siyasal ilişkilerin gelişmesi, farklı toplum ve kültürlerin inanç ve beklentilerinin daha iyi tanınması, uluslararası ilişkilerinin artması gibi birbiriyle bağlantılı konuları içeren bir kavramdır. Bu yönüyle küreselleşme, uluslararası etkileşimlerin niteliğini belirleyen bir faktör olarak belirmektedir. Doğası gereği dünyadaki sınırların ortadan kalkmasını, ekonomik, siyasal ve sosyokültürel anlamda standardizasyonu ve tek bir dünya devleti olacak şekilde evrensel bütünleşmeyi içeren küreselleşme olgusu, dünyayı ekonomik, siyasal, sosyokültürel ve teknolojik alanda hızlı bir değişim trendine sürüklemekte ve gün geçtikçe somut etkileriyle hayatımıza yön vermektedir. Öyle ki, uluslararası etkileşimlerin niteliğini belirleyen ekonomik, siyasal, kültürel tüm değerlerin, evrensel ölçekte yaygınlık kazanarak, giderek normatif bir yapıya bürünmesi söz konusu olmaktadır. Küreselleşmenin Tanımı: İngilizce ‘globalization’ kelimesinden türeyen küreselleşme kavramını Türkçe’ye ‘evrenselleşme’ olarak aktarmak mümkündür. Dolayısıyla küreselleşme sözcüğünün, her alanda ‘evrensel düşünce’ olgusunu tanımlamak için ortaya atıldığı ileri sürülebilir. Küreselleşmek, Türk Dil Kurumuna göre “Dünya milletlerini ekonomi, siyaset ve iletişim bakımlarından birbirine yaklaşmaya ve bir bütün olmaya götürmek, globalleşmek (TDK,2012).” anlamına gelmektedir. Bu basit tanımıyla küreselleşme, dünya üzerinde farklı ve uzak coğrafyalarda yaşayan insanların ekonomik, siyasi, kültürel bakımdan yakınlaşması, aralarındaki iletişimin, paylaşımın artmasıdır. Bir tanıma göre küreselleşme “hangi alanda olursa olsun, ekonomiden sanata, bilimden iletişime herhangi bir çalışmada, üretimde, yapıda, dünya çapında geçerliliği, ağırlığı, öncülüğü olan normların, ölçülerin dikkate alınması veya etkili hâle gelmesi, benimsenmesi, dünyaya açılarak yerelliğin, ulusallığın reddedilmeksizin dışına çıkılması ve evrensellikle bağdaştırılması, birleştirilmesidir” (Güvenç, 1998: 139). Bu tanıma göre küreselleşme kavramı, zaman ve mekân sınırlaması yaşamayan finansal kaynak aktarımı ile uluslararası ekonomik, siyasal ve sosyokültürel yakınlaşmayı ve ulusların birbirlerine entegrasyonu ile ortak girişimleri içermektedir. Benzer bir tanıma göre küreselleşme “malların, sermayenin, bilginin ve emeğin tek tip düzenleme altında dünya çapında dolaşımı ve bunun giderek anındalaşmaya değişimi” (Çatı, 2000: 43) olarak ele alınmaktadır. Bu tanıma göre küreselleşme, tüm değerlerin dünya çapında standartlaştırılarak norm hâline gelmesini ifade etmektedir. Kumbasar’ın tanımına göre küreselleşme, “Olgu ve kavramların yer küre boyutunda ele alınması,irdelenmesi vedeğerlendirilmesidir” (Kumbasar, 2000: 2). Bu tanımda da küreselleşme, dünya insanlarını ilgilendiren tüm değerleri evrensel ölçekte bütünleştiren bir fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşmeyi, modernizmin uzamında ele alan Giddens’e göre ise “uzak yerleşimlerin birbiri ile ilişkilendirildiği, yerel oluşumların millerce (kilometrelerce) ötedeki olaylarla biçimlendirildiği, dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşmasdır” (Giddens, 1998: 66). Bu tanımda da vurgulandığı gibi, küreselleşmenin büyük bir değişim süreci olduğu ve etnik yapılar, ulus-devlet, yerellik ve siyasal otorite kavramları eşliğinde yaşam tarzlarını, evrensellik kapsamında yeniden sorgulanır hale getirdiği ifade edilebilmektedir. Yapılan tüm tanımlardan yola çıkarak küreselleşme: uluslararası ilişkiler ve kültürlerarası etkileşimleri yoğunlaştıran, ekonomik, siyasal ve sosyokültürel tüm kural ve maddi-manevi değerlerin standardizasyonunu sağlayacak şekilde radikal kopuşlarla Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde, ulusal sınırları aşarak evrensel çapta yeniden düşünülmesini beraberinde getiren, sınırları muğlaklaştıran ve finans kapitali başta olmak üzere her şeyin zaman ve mekan engeli tanımaksızın dünya çapında transferini olanaklı hâle getiren dinamik ve ideolojik bir süreç olarak tanımlanabilmektedir. Küreselleşmeyi Ortaya Çıkaran Etmenler Küreselleşmenin yeni bir kavram olmamasına rağmen, günümüzde ulaştığı hız ve derinliğinin yeni olduğu ileri sürülebilmektedir. Bilinmektedir ki, günümüzdeki küreselleşme, dünyanın gördüğü ilk küreselleşme hareketi değildir. Bundan önce üç tarihsel periyotta küreselleşme hareketi ile karşılaşılmıştır ki, bu dönemler sırasıyla 1490, 1890 ve 1990’lı yıllardır. Ancak sadece 1990’lı yıllardaki küreselleşme hareketinin tüm dünyayı etkisi altına aldığı söylenebilmektedir. 1490’da feodal beyliklerin merkantilizm düşüncesiyle çevre ülke ve kıtalara düzenledikleri seferlerle buraları etkileme yoluyla ilk küreselleşme eylemini başlattıkları görülse de, ortaya çıkan savaşlar ve teknolojik yetersizlikler nedeniyle girişimin sonuçlanamadığı bilinmektedir. Benzer şekilde 1890’lı yıllarda imparatorlukların çöküp ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla tekrarlayan küreselleşme hareketinin de teknolojik ve ekonomik yetersizlikler nedeniyle geniş çevrelere ulaşamadığı ve yarıda kaldığı söylenebilmektedir. 1990’lı yıllarda ortaya çıkan küreselleşme süreci ise kesintisiz ve hızlı bir şekilde tüm dünyayı etkilemeye devam etmektedir. 1990’lı yıllardan sonraki dönem incelendiğinde, küreselleşmenin ardında yatan etmenler de ortaya çıkmaktadır. Buna göre, özellikle 1970’lerden sonra faaliyetlerini arttıran uluslararası işletmeler, 1980’lerde hayatımıza yön veren bilgi iletişim teknolojilerinin hız ve kapasitelerindeki artış ve 1990’lı yılların başında SSCB’nin çökmesiyle tek kutuplu hâle gelen dünya, küreselleşmenin itkilerini oluşturmaktadır. Söz konusu unsurları, ana başlıklarıyla ekonomik, teknolojik ve ideolojik faktörler olarak üç grupta toplamak mümkündür. Ekonomik Faktörler: Dünya politikasını şekillendiren ekonomik faktörler, küreselleşmeye de yön veren dinamik bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. “Gelişmiş ülkelerde iç piyasaların doyması, özellikle 1970’lerdeki petrol krizi sonrasında da dış piyasalara açılma arayışı ile iktisadi faaliyetlerin artmış olması küreselleşme sürecini ortaya ç›karan ekonomik faktörlerden bazılarını oluşturmaktadır. Çokuluslu firmalar ‘yeni uluslararası iş bölümü’ çerçevesinde, üretimi bütün yer küreye yaymışlardır” (Bozkurt, 2000: 28). Her türlü oluşumun ardında yatan itici güç olan ekonomik faktörler, küreselleşmenin de temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Özellikle 1970’li yıllardan itibaren yasal düzenlemelerin esnekleşmesi sonucu sıklıkla uygulanan serbest ticaret antlaşmaları, kurulan birlikler ve küresel çapta boy göstermeye başlayan uluslararası işletmelerin, uluslararası diyalogları arttırdığı ve bu durumun da küreselleşmenin hız kazanmasına katkıda bulunduğu söylenebilmektedir. Çok uluslu işletmelerin giderek hükûmet politikalarına baskın gelmesi ve evrensel ilişkileri olumlaması da küreselleşmeyi hızlandıran bir unsur olarak belirmektedir. Bu gibi faktörlerin, özellikle sermayenin uluslararası çapta akışkanlığına fırsat vermesi, küreselleşmeye gittikçe ivme kazandırmaktadır. 21.yüzyılda; karşılıklı bağımlılığa dayanan serbest ticaret, ülkeleri, ortak menfaatleri doğrultusunda karar almaya zorlamaktadır. Ülkelerin hayatını idame ettirebilmesi için gittikçe birbirine daha bağımlı hâle gelmesi, dünya üzerinde dış ticaretin, ihracatın ve ithalatın artmasına sebep olmaktadır. “Ekonomik alanda küreselleşmenin ivme kazandırdığı unsurlar genel hatlarıyla; Sermaye ve finans çevrelerinin artan serbest dolaşım hızı, demografik yapının gelişmiş ülkeler aleyhine değişmesiyle ortaya çıkacak emek piyasalarının akışkanlığı ve üretimdeki rolü, dış ticaretin yaygınlaşması ve gittikçe birbirine bağlı hâle gelmesi şeklinde sınıflandırılabilir. Teknolojik Faktörler Özellikle 1980’li yıllardan itibaren bilgi iletişim teknolojilerinde ortaya çıkan baş döndürücü hız, uluslararası etkileşimi yoğunlaştırarak, küreselleşmenin ivme kazanmasına yardımcı bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Teknolojinin, küreselleşme için yeterli değil, ancak gerekli koşul olduğu öne sürülebilmektedir. Bu doğrultuda bilgi iletişim teknolojilerine koşut olarak üretim ve ulaşım teknolojilerinde de yaşanan gelişmelerin, zaman ve mesafe matrislerini doğrudan etkileyerek masraflarda yarattığı geometrik düşüşün, mali piyasaların hareketlenip dünya çapında bir ölçek kazanmasına yardımcı olduğu söylenebilmektedir. Üretim teknolojileri geliştikçe ürünlerini minimum maliyetle üretip maksimum kar elde etmek isteyen ülkeler, ucuz pazar arayışına girdiklerinden, pazarlarını dünya çapında genişletme ihtiyacı duymaktadırlar ki, bu da küresel etkileşimleri arttırmaktadır. Benzer şekilde, ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler de, insanların ve ürünlerin hareketliliğini ve yer değiştirmesini kolaylaştırmakta, ayrıca her geçen gün daha hızlı ve daha az maliyetli hâle gelmesiyle de küreselleşmenin ateşleyicilerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Avrupa’da büyük kentlerin birbirine dev demir yolu projeleriyle bağlanması, teknolojinin küreselleşme üzerindeki etkisine verilecek somut bir örnek olarak gösterilebilir. İdeolojik Faktörler Doğu Bloku’nun yıkılmasından sonra, liberal piyasa ekonomisine güven duyulduğu ve hakim ideoloji hâline geldiği söylenebilmektedir. Liberal ekonomiye geçiş ile ülkeler arasındaki serbest dış ticaretin, ülkelerin refahını arttıracağı düşüncesinin yaygınlaştığı görülmektedir. Bu nedenle duvarların yıkılması sonucu, eski ekonomilerin, yabancı sermayenin sağladığı olanaklardan yararlanma amacı güttüğü ileri sürülebilmektedir. Ticaretin serbest kılınması, tarife ve kotaların kaldırılması, dış finansal olanakların serbest bırakılması ve uluslararası sermaye akışı üzerindeki denetimlerin ortadan kaldırılması gibi uygulamaların söz konusu olduğu hükûmet politikalarını, ideolojik faktörler olarak sıralayabiliriz. KÜRESELLEŞMENİN BOYUTLARI 1-) Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu: Küreselleşmeye yönelik tüm tanım ve tartışmalarda en çok vurgulanan noktayı, küreselleşmenin ekonomik yönü oluşturmaktadır. Bu durum, küreselleşme isteğinin, ekonomik kazanımlarla paralel olmasından ileri gelmektedir. Küreselleşme, nereden bakılırsa bakılsın, önce ekonomik temelli bir süreç olarak değerlendirilmektedir. Ekonomik açıdan küreselleşme, “ekonomik ilişkileri etkileyerek bunlara yön veren kurumların uluslararası harmonizasyonu veya mal ve sermayenin uluslararası düzeyde serbest bir şekilde dolaşımını ya da tüm ekonomik birimlerin tüm yabancı ve uluslararası piyasalarda faaliyette bulunmasını engelleyecek faktörlerin ortadan kaldırılması” (Masca, 1998: 353) olarak tanımlanabilmektedir. Bu tanım tüm dünyanın birbirine entegre olmuş büyük bir pazar hâline gelebileceğine vurgu yapar. Zamanla hiçbir ülkenin ekonomik yönden kendi içinde yeterli olamayacağı anlaşılmıştır. Ülkeler gerek hammadde kaynakları gerek iş gücü, teknoloji gerekse mamul ve pazar açısından birbirine muhtaçtırlar. Eldeki imkanları ekonomik iş birliği içinde paylaşarak birlikte büyümenin daha rasyonel olduğu anlaşılmıştır. Böylelikle dünya, önce ekonomik birlikler içinde bütünleştirilecek ve daha sonraki aşamada bir siyasal bütünleşme mümkün olabilecektir. BARBİE BEBEK ÖRNEĞİ: Küresel mal zincirine ve ekonominin ulusötesileşmesine örnek olacak Barbie bebeklerinin üretimi küreselleşmenin nasıl tezahür ettiğinin bariz bir örneğidir. -Barbie’nin Üretimi: 1-) Barbie yaşamına petrolün çıkarıldığı ve plastik bedenin yapıldığı etilene dönüştürüldüğü Suudi Arabistan’da başlar. 2-) Tayvan’ın devlet mülkiyetindeki petrol ithalatçısı Çin Petrol Şirketi etileni satın alır ve onu, oyuncaklarda kullanılan plovinli kloridin dünyadaki en büyük üreticisi olan Tayvan’ın Formosa Plastik Şirketine satar. Formosa Plastik etileni, Barbie bebeğin bedeninin biçimlendirileceği PVC parçalarına dönüştürür. 3-) Bu PVC parçaları, Barbie Bebekleri yapan Asyada’ki dört fabrikadan- ikisi Güney Çin’de, birisi Endonezya’da, birisi de Malezya’da- birine gönderilir. Barbie’nin üretiminin en pahalı parçası olan, bedenini biçimlendiren plastik döküm enjeksiyon makineleri, A.B.D’ de yapılır ve fabrikalara gönderilir. 4-) Barbie’nin yapımında kullanılan malzemenin neredeyse tamamı, Hong Kong’a getirilir. Buradan başta Çin olmak üzere bir çok farklı ülkeye satışı gerçekleştirilir. Soru: BARBİE BEBEK NERELİDİR ? CEVAP: DÜNYALI. Yapımında birçok ülkenin rol aldığı ve dolayısıyla sadece bir tek ülkeye mal edilemeyecek bir özellikte olduğundan Barbie Bebek Küresel mal zinciri ve ekonomide üretimin ulus-öteliştiğine güzel bir örnek teşkil etmektedir. 2-) Küreselleşmenin Siyasi Boyutu Ekonomik küreselleşme sonucu ortaya çıkan siyasal küreselleşme, ülkeler arasındaki sınırların muğlaklaşmasını ve ulus-devlet yapılanmasının ortadan kalkmasını beraberinde getirmektedir. Bu doğrultuda siyasal küreselleşme, “iktisadi ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak devletin otoritesinin yavaş yavaş azalması ve sınırları olmayan bir dünyanın kurulması” (Güzelcik, 1999: 28) olarak tanımlanabilir. Ekonomik konjonktürde yaşanan dev değişimler, devletin geleneksel işleyiş mekanizmasını sekteye uğratmakta, siyasi ve ekonomik arenada uluslararası işletmelerin giderek daha fazla söz sahibi olmasına fırsat tanımaktadır. Siyasal küreselleşme ile bugün devlet politikalarının yerini uluslararası işletmelerin kararlarının aldığını söylemek mümkündür. Ulusdevleti zayıflatan bir diğer gelişme ise iletişim teknolojilerinin dünya çapında bilgi türbülansına olanak vermesi olarak ifade edilebilir. Böylece haber ve bilginin desantralizasyonunu (adem-i merkeziyetçiliği) sağlayarak, bu unsurları siyasi erkin denetiminden çıkaran teknolojik gelişmeler, ulus-devletin gücünü zayıflatmaktadır. 3-) Küreselleşmenin Sosyo-Kültürel Boyutu: Küreselleşmenin ekonomik ve siyasi yansımaları, sosyal ve kültürel yapıdan ayrı düşünülemez. Küreselleşmenin dönüşümünü sağlayan ekonomik ve teknolojik değişimler, sosyokültürel yapıda bunlara uyum göstermek amacı ile ortaya çıkan süreçleri ve bu dönüşüme katılarak entegre olunan sistemi de beraberinde getirmektedir. Zincir yapılar hâlinde ilerleyen gelişim ve değişimler toplumsal ve kültürel yapıda önemli etkiler yaratmaktadır. Küreselleşme sonucu tüm dünyaya yayılan yeni teknoloji, spesifik uzmanlık alanlarını ortaya çıkarmaktadır. Söz konusu spesifik uzmanlık alanları da çalışma yaşamını, dolayısıyla sosyal yapıyı etkilemektedir. “Küreselleşmenin de etkisiyle geleneksel bağlarından kopan insanlar uyum sağlayamadıkları takdirde tam tersine tutum benimseyerek altın çağ arayışı umuduyla köklere dönüşe yönelebilmektedirler. Küreselleşme sonucu artan ekonomik etkileşimlerin siyasi iz düşümü olarak betimlenebilen ulus-devletin zayıflaması ile gelişmiş ülkelerin güdümünde kültürel küreselleşmenin yaşandığı görülmektedir ve kültürel küreselleşme Ritzer’e göre ‘McDonaldlsaştırma’ kavramı ile ifade edilmektedir. McDonaldlsaşma, küreselleşmenin semantiği içinde kültürel küreselleşmenin ideolojik yansımasını sembolize etmektedir çünkü toplumun McDonaldlaşması ile hazır yiyecek kültüründen öte, uluslararası işletmelerin öncülüğünde bir yaşam biçiminin temsili yerleşmektedir. “McDonaldslaşma, yalnızca restoran sanayiini değil; eğitim, iş, sağlık, seyahat, sevk, rejim, politika, aile ve toplumun diğer özelliklerini de etkilemektedir. McDonaldlaştırma, dünyanın etkilere kapalı görünen kurum ve kısımlarına yayılarak değiştirilemez bir süreç olmanın her türlü belirtisini göstermektedir” (Ritzer, 1998:23). Küreselleşmenin kültürel mantığı, uluslararası işletmeler açısından ‘küresel düşünüp yerel davranma’ yetisinin geliştirilmesini zorunlu kıldığından, uluslararası işletmeler, hedef kitlelerini çok iyi analiz edip sundukları değerleri yerel kültürler ile uyumlaştırmaya çalışmaktadırlar. “McDonald’sın ürünleri ülkeden ülkeye büyük farklılık gösterir. Hindistan’da daha fazla koyun eti ve sebze içeren, Çin’de ise köpek etli hamburgerleri vardır. Uluslararası işletmelerden biri olan Burger King’in, Türk kültürüne ‘ekmek arası köfte’ stratejisi kullanarak girebilmiştir. Burger King’in küreselleştirmeye çalıştığı hazır köfte kültürü, Türk kültürü normlarına uygun hâle getirilerek sunulmaktadır. Küreselleşmenin sosyokültürel boyutu içinde bu eğilim, yerelliğe yönelerek küresel düşünceyi olumlamak olarak ifade edilebilen, ‘global düşünüp yerel hareket etmek’ ideolojisiyle açıklanabilmektedir ve uluslararası işletmeler bu düşünce pratiğini hayata geçirerek, sosyo-kültürel düzeydeki küreselleşmeyi de tetiklemektedir. Teknolojik ve ekonomik gücü elinde bulunduran aktörler, siyasi ve sosyokültürel küreselleşmede de etkin olabilmektedirler. Çünkü, dünyanın herhangi bir bölgesine ekonomik yatırım yapan ya da üretimini küreselleştirip yeni pazarlara sunan ülkeler, öncelikle söz konusu coğrafyaya kendi kültürlerini benimsetmekte ve yerel halkın sahip olduğu sosyal ve kültürel yapı üzerinde belirleyici olmaktadırlar. Bu durum, küreselleşme ve yerelleşme arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir. Küresellik ve yerellik ilişkisi içinde bir çok yerel kültür ya asimile olmakta ya da farklılığının farkına daha çok varmaktadır. Dışarıdan dayatılan sosyo-kültürel öğelere pratik uyumlar sağlanmadığı zaman yerel kültürel öğeler gittikçe radikal bir hal alabilmekte ve kültürel ırkçılık denecek boyutlara ulaşabilmektedir. Küreselleşme ve Müzik Örneği Globallik yada küresellik ve yerellik ilişkisine güzel bir örnek 21 yy. da gittikçe yaygınlaşan farklı müzik anlayışlarıdır. Söz gelimi Rap Müziği 1970’lerin başlarında New York’un Siyah Gettolarında doğmuş olmasına rağmen gittikçe Amerikalı Beyazların da ilgi duyduğu bir müzik olmuştur. 2000’li yıllarla beraber ise neredeyse Rap müziğinin ulaşamadığı coğrafya kalmamıştır. Bugün Ülkemizde bile Rap müziği gittikçe popülerleşmektedir. Aynı şekilde yerel olarak değerlendirilecek birçok Afrika tarzı müzik de küreselleşmeyle beraber gittikçe yaygınlaşmaktadır. KÜRESELLEŞME TARTIŞMALARI Genelde küreselleşme kavramı etrafında gerçekleşen tartışmalar 4 kategoriye indirgenebilir. Bunlar; -Aşırı Küreselleşmeciler - Şüpheciler - Dönüşümcüler - Küreselleşme Karşıtları 1-) Aşırı Küreselleşmeciler: Küreselleşmenin her alanda hissedilen, etkili bir durum olduğunu savunan gruba Aşırı Küreselleşmeciler denmektedir. Giddens’a göre, Aşırı Küreselleşmeciler küreselleşme sürecine ulus devletinin değişen rolü üzerinden bakmaktadır. Bu grubun yaptığı çözümlemelere göre dünyadaki ticari ilişkilerin çoğalıp eskiye göre çok fazla yayılması, ülkeleri tek başlarına kendi ekonomilerini denetleyemez hâle getirmiştir. Aşırı Küreselleşmeciler için, sanayi toplumunun aktörü olan ulus devletler, artık önemlerini yitirmişlerdir. Günümüzde mevcut piyasa mekanizması, yani sermaye sahipleri ve şirketlerin koyduğu kurallar, devletlerin uyguladığı politikaların yerini almaya başlamıştır. Bu görüşe göre ekonomik olarak küreselleşmede, dünya çapındaki ticaret ilişkilerinde artık devletler güç kaybetmektedir. Devletler yerine şirketler, yani sermayeleri, kaynak ve pazar sınırları küresel olarak genişleyen “çok uluslu şirketler” belirleyici hâle gelmeye başlamıştır. Daha önce sermayesi tek bir ülkede toplanan ve ulusal sınırları sadece ham madde bulmak ve ürünlerini satmak için geçen ulusal şirketlerin aksine bu dönemde gelişmeleri yönlendirenler sermayesi dünyanın farklı yerlerinde toplanan “çok uluslu şirketler”dir. Aşırı Küreselleşmecilerin savunduğu ‘Ulus Devlet Artık Önemini’ yitirmiştir düşüncesi bu gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Aşırı Küreselciler ticaretin artık devletlerin sınırlarına ve koydukları kurallara göre şekillenmediğini savunmaktadırlar. 2-) Şüpheciler Küreselleşme kavramına şüpheyle yaklaşan bir grup Aşırı Küreselleşmecilerin karşısında durmaktadır. Gidens’a göre tartışmanın bu tarafında yer alan şüpheciler, “küreselleşme” kavramının abartıldığını ve yeni bir şey olmadığını düşünmektedirler. Yani onlara göre ticari ilişkiler daha önceki yüzyıllarda oluştuğu şekilde işlemektedir. Farklılaşan tek şey uluslar arasındaki etkileşimin yoğunluğunun artmasıdır. Şüpheciler, Aşırı Kürselleşemecilerin geneli tarafından benimsenen küreselleşmenin ulus devletleri güçsüzleştirdiği düşüncesine karşı çıkmaktadır. Onlara göre, ulus devletler ve bu devletlerdeki ulusal hükümetler, yani yöneticiler küreselleşen ekonominin düzenlenmesinde halen önemli rol oynamaktadır. Bu anlamda dünyada şekillenen yeni ekonomik ilişkilerde ulus devletler güçlerini korumaktadır. 3-) Dönüşümcüler Diğer görüşlerin yanında, Dönüşümcüler grubu bu tartışmanın ortasında yer almaktadır. Bu grubun düşüncelerini derleyen Held ve diğerlerine göre küreselleşme Dönüşümcüler için modern toplumları ve dünya düzenini yeniden şekillendiren hızlı toplumsal, politik ve ekonomik değişimlerin merkezi itici gücüdür. Dönüşümcülere göre, küresel düzen dönüşüm geçirmektedir. Bu dönüşümler sadece ve sadece ekonomik alanda değil, siyaset, kültür ve kişisel yaşam alanlarında da aynı derece önemlidir. Küreselleşme ile ulusların içinde ve uluslararası düzeyde daha önce kurulmuş sınırlar yok olmaktadır. Küresel göç, medya ve gelişen iletişim teknolojileri, kültürel etkilerin yayılmasını sağlamaktadır. Dönüşümcülere göre devletler de çok uluslu şirketler karşısında güçsüz ya da daha güçlü değillerdir. Sadece değişen her şey gibi devletlerin ve hükümetlerin yapısı da değişmektedir. Dünyadaki ekonomik gelişmelerde kimin etkili olduğu ve nelerin değiştiği üzerine yapılan tartışmalarda bahsettiğimiz üç grup ön plana çıkmaktadır. Aşırı Küreselleşmeciler dünyadaki ekonomik değişimlerin her şeyi belirlediğini ve bu süreçte devletlerin güç kaybettiğini, çok uluslu şirketlerin güç kazandığını söylerken şüpheciler küreselleşmenin yeni bir şey getirmediğini ve devletlerin güçlerini koruduklarını söylemektedir. Dönüşümcüler ise küreselleşmenin sadece ekonomik bir olgu olmadığını ve herkesi aynı şekilde etkilediğini iddia etmektedirler. Tartışmaların diğer bir boyutunda ise küreselleşmenin olumsuz bir olgu olduğunu iddia edenler vardır. Bu gruba “Küreselleşme Karşıtları” denmektedir. 4-) Küreselleşme Karşıtları Bu gurupta değerlendirilebilecek yaklaşıma göre küreselleşen şey insanlar arasındaki eşitsizliktir. Held ve McGrew’e göre “Çağdaş ekonomik uluslararasılaşmanın Batı Emperyalizminin yeni bir biçimi olarak görülmesi, bu görüşün temelinde yatan anlayıştır. Küreselleşme karşıtları, kapitalizmin savaşsız mantığının küreselleşme olduğunu savunmaktadırlar. Yani onlara göre küreselleşen sadece kapitalizmdir ve bu anlamda dünyada hiçbir şey değişmemiştir. Petras ve Veltmeyer’e göre “Küreselleşme olarak tanımlanan olgu esasında, sömürgeci sınıf ilişkilerinin, daha önce kapitalist üretim dışında kalan bölgelere yayılmasına dayanan geçmişin bir uzantısıdır. Boratav’a göre ise küreselleşme, emperyalizmin sadece adının değişmiş hâlidir. Olumsuz anlamlara sahip emperyalizm kavramına tekrar saygınlık kazandırılmak için adı değiştirilip küreselleşme denmeye başlanmıştır. Kapitalist ekonomik sistemin gelişmesi ile üretici ve tüccarların ham madde ve pazar ihtiyaçları artmıştır. Ekonomik ve teknolojik olarak gelişen Avrupa ülkelerinin, bu alanlarda kendilerine göre daha az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını kullanmak istemesi ve bu yüzden onlar üzerinde egemenlik kurması emperyalizm için gösterilebilecek bir örnektir. Hatta 20. yüzyılın başlarında yaşanan iki dünya savaşının nedenleri arasında bu ekonomik olarak gelişmiş ülkelerin ham madde ve pazar paylaşımlarında yaşanan anlaşmazlıklar da gösterilmektedir. Küreselleşme karşıtlarının, kapitalizmin savaşsız mantığının küreselleşme olarak adlandırması, bu egemenlik mücadelelerinin günümüzde de devam ettiği ve artık savaşlarla değil ekonomik olarak yaşandığı anlamına gelmektedir. Yani artık savaşlar silahlarla ve cephede değil, üretim ve satış kanalları ile ticari piyasada yaşanmaktadır. Gelişen ulaşım ve iletişim imkânlarıyla bu ticari piyasa küresel olarak genişlemiştir. Bu savaşın galibi, başka ülkelerin kaynaklarını kullanıp, üretimi yine başka bir ülkede ucuza yaptırıp, ortaya çıkan ürünü yüksek fiyatlarla, kaynağını ve iş gücünü kullandığı ülkelere satan ve zenginleşen, küreselleşmiş kesimdir. Savaşın kaybedeni ise kaynağını ve iş gücünü ucuza verip kendisine satılan pahalı ürünleri alan ve böylece fakirleşen kesimdir.