DUYU ORGANLARI Her organizma gibi insan da değişen çevredeki değişiklikleri algılamak ve bunlara uygun cevaplar vermek zorundadır. Duyu organlarında ortamdan gelen uyarıları alma özelliği bulunan özel hücreler bulunur. Bu hücreler reseptör (almaç) denir. Reseptörler uyarılma özelliklerine göre gruplara ayrılırlar. Fotoreseptörler: Işıkla uyarılan hücrelerdir. Sadece gözde bulunur. Kemoreseptörler: Kimyasal maddelerle uyarılan hücrelerdir. Dil ve burunda bulunurlar. Mekanoreseptörler: Mekanik etkilerle uyarılan hücrelerdir. Deri ve kulakta bulunurlar. Termoreseptörler: Isı değişiklikleri ile uyarılan hücrelerdir. Deri ve dilde bulunur. NOT: Ağrı (acı) duyusu reseptör olarak farklılaşmamış serbest sinir uçları ile algılanır. GÖZ VE GÖRME DUYUSU gözleri düşünmek beni bu teoriden soğuttu… Charles Darwin İnsan gözü 3500 – 7500 Angstrom dalga boyları arasındaki ışığı görebilir. Bundan kısa ultraviyole ışınları ve uzun kızılötesi ışınlarını insan gözü göremez. Sert Tabaka (Sklera) : Göz yuvarlağını dıştan saran beyaz bağ dokudan oluşmuş sert bir tabakadır. Sert tabaka göz yuvarlağının ön tarafında saydam bir yapı kazanır. Burası kornea adını alır. Işığı kırıcı etkiye sahiptir. Kornea dünyanın en saydam maddesidir. Beslenmesi lenf damarları ile sağlanır. Lenfin yetersiz kaldığı durumlarda kan damarları ile kornea beslenir ve göz kızarır. • Damar Tabaka (Koroid) : Sert tabakanın altında damarlarca zengin bir tabakadır. Çok miktarda melanin pigmenti bulunur. Bunlar göz içinde siyah karanlık bir odanın oluşmasını sağlar ve göz içi yansımalarını önler. Damar tabaka gözün ön kısmında iris adı verilen, gözümüzün renkli kısmını oluşturur. İrisin yapısında bulunan kaslar göz bebeğinin genişlemesini ya da daralmasını sağlarlar. İrisin ortasında göz bebeği açıklığı bulunur. Göz bebeğinin daralıp genişlemesi ile göze gelen ışık miktarı ayarlanır. İrisin hemen arkasında göz merceği yer alır. Mercek, uzayıp daralarak cisimden gelen ışınları kırarak ağ tabaka üzerine düşmesini sağlar. Buna göz uyumu denir. • Ağ Tabaka (Retina) : Işığa duyarlı reseptör hücrelerinin ve sinirlerin bulunduğu tabakadır. Bu bölgede çomak ve koni reseptörleri bulunur. Retinada koni hücrelerinin en yoğun bulunduğu bölgeye sarı benek ismi verilir. En net görüntü ışığın bu bölgeye düşmesi ile oluşur. Göz sinirlerinin çıktığı ve fotoreseptör bulunmayan retina kısmına kör nokta denir. Görüntü buraya düşerse görme olayı olmaz. Retinada yaklaiık 125 milyon çubuk ve 6,5 milyon koni hücresi yer alır. Bu bütün vücuttaki reseptörlerin yaklaşık %70’idir. Koni hücreleri renkleri algılarken, çomak hücreleri şekilleri algılar. GÖRME OLAYI Görme olayı cisimden gelen ışınların retina üzerinde bulunan reseptörler tarafından algılanmasıyla oluşur. Korneada kırılan ışık merceğe gelir. Esas kırılma mercekte gerçekleşir. Görüntü ters olarak retinaya düşer. Fotoreseptörler tarafından oluşturulan impulslar beyinde görüntüye dönüştürülür. Işık Kornea Ön oda Arka oda Göz merceği Retina Reseptörler (Sarı benek) Göz sinirleri Beyindeki görme merkezi. GÖZE YARDIMCI KISIMLAR Kaşlar ve kirpikler; alından gelen terin, toz ve kirlerin göze gelmesini engeller. Yoğun güneş ışınlarının göze zarar vermesi engellenir. Göz kapakları, korneanın nemlenmesi ve korunmasını sağlar, Göz kasları; gözün hareket etmesini sağlarlar. Gözyaşı bezleri, salgıladıkları antiseptik madde ile (gözyaşı) gözü mikroplardan korur, ayrıca nemlendirerek kurumasını önler. Göz kusurları Miyopluk (uzağı net görememe): Göz yuvarlağı optik eksen doğrultusunda uzamışsa veya merceğin kırıcılığı azalmışsa görüntü retinanın önünde oluşur. Net görüntü elde edilemez. Miyop fertler yakını iyi görür, uzağı iyi göremezler. Kalın kenarlı merceklerden yapılmış gözlüklerle bu kusur giderilebilir. Hipermetropluk (Yakını net görememe) : Göz yuvarlağı optik eksene dik olarak uzayıp şişkinleşirse veya merceğin kırıcılığı artarsa görüntü retinanın gerisine düşer ve netlik sağlanamaz. Böyle kişiler, uzağı iyi gördükleri halde, yakını iyi göremezler. Görüntüyü netleştirmek için ince kenarlı merceklerden yapılmış gözlükler kullanılır. Astigmatizm : Saydam tabaka ve merceğin yüzeyindeki kavislenmeden meydana gelen bozukluk bu göz kusuruna neden olur. Böyle kişiler cisimleri bulanık görürler. Görüntüyü netleştirmek için, düzensiz olarak sıkıştırılmış özel mercekler (silindirik) kullanılır. Presbitlik : Yaşlandıkça merceğin esnekliğinin kaybolmasıyla ortaya çıkar. 40 cm den daha yakını göremezler. İnce kenarlı mercekle düzeltilir. Katarakt : Göz merceğinin içi kireçlenir ve ışığı geçiremez. Bu nedenle göz merceği donuklaşır ve esnekliğini kaybeder. Yaşlılarda sık görülür. Ameliyatla düzeltilebilir. Şaşılık : Göz kaslarının uzun veya kısa olması sonucu göz bebeğinin yana kaymasıdır. Ameliyatla düzeltilebilir. Trahom : Mikroplarla bulaşan ve tedavi edilmediğinde körlüğe yol açan bir hastalıktır. Renk körlüğü : Renkli görmeyi sağlayan 3 tip koniden bir veya ikisinin genetik bozukluk sonucu bulunmamasından ortaya çıkar. Kalıtsaldır, düzeltilemez. Bu kişiler genellikle kırmızı ve yeşil renkleri ayırt edemezler. Bazıları sadece siyah ve beyaz renkleri algılayabilir.(Daltonizm) Renk körü 17 görür. KULAK VE İŞİTME DUYUSU Dış Kulak: Kulak kepçesi, Dış kulak yolu ve kulak zarı bulunur. Ses dalgalarını orta ve iç kulağa iletir., Kulak zarı, havayla gelen ses dalgalarını titreşimlere çevirir. Dış kulak yolu içinde bulunan bezlerin yaptıkları salgılar mikrop öldürücü ve toz tutucu olarak iş görür. Ayrıca kulak zarının nemli kalmasını sağlayarak esneklik verir. Orta Kulak: Dışta kulak zarı, içte oval pencere ile kapatılmış bir odacıktır. Üç küçük kemik bulunur. Çekiç, örs ve üzengi adı verilen bu kemikler, ses dalgalarını kuvvetlendirerek iç kulağa aktarırlar.(yaklaşık 20 kat) Ayrıca bu bölgede kulağı yutağa bağlayan östaki borusu bulunur. Bu yapı, iç kulakta basıncı dengeleyerek kulak zarının patlamasını engeller. NOTLAR: • Kulak kepçesi sadece memelilerde bulunur. • Çekiç örs ve üzengi kemikleri vücudumuzun en küçük kemikleridir. İç Kulak: Kulağın en karmaşık kısmıdır. Bu bölgede işitmeyle ilgili olan kısım kohlea (Salyangoz) ve denge ile ilgili kısım yarım daire kanalları ve kesecikler bulunmaktadır. Helezon görünümündeki salyangoz üç kanaldan oluşmuştur. Bundan üstte olan vestibular kanal, altta olana timpanik kanal ve ortada olana kohlear kanal denir. Vestibular ve timpanik kanal perilenf, kohlear kanal endolenf ile doludur. Vestibular kanal oval pencere timpanik kanal yuvarlak pencere ile bağlantılıdır. Kohlear kanalın içinde titreşimlere duyarlı tüyler bulunduran bulunan korti organı bulunur. Yarım daire kanalları birbirine dik yerleştirilmiş üç kanaldan oluşur. Kanalların içi endolenf sıvısı ile doludur. Bu kanallar birbirine tulumcuk denilen torba şeklindeki yapı ile bağlanır. Kesecikler ise tulumcuklara bağlıdır. Tulumcuk ve kesecikler içince kalsiyum karbonattan yapılmış otolit taşları ve tüylü duyu hücreleri bulunur. Denge sinirleri ve tüylü duyu sinirlerine bağlıdır. İŞİTME OLAYI Dış kulak tarafından toplanan ses dalgaları kulak yolu ile kulak zarına iletilir ve kulak zarı titreşir. Oluşan titreşimler çekiç, örs ve üzengi kemikleri tarafından büyütülerek oval pencereye aktarılır. Oval penceredeki titreşimler salyangoz içindeki sıvıyı titreştirir. Timpanik kanaldan geçen titreşimler vestibular kanal sonunda bulunan yuvarlak pencerede yok edilir. Bu arada kohlear kanaldaki sıvının titreşimleri alması ile korti organında temel zar titrek tüylere dokunarak impulslar oluşturur. Bu impulslar beyninde sese dönüştürülür. Ses dalgaları Kulak kepçesi Kulak yolu Kulak zarı Çekiç Örs Üzengi Oval pencere Vestibular kanal Kohlea kanalının üst zarı Endolenf Korti organı İşitme sinirleri Beyin işitme merkezi Titreşen hücre sayısı oluşan impuls sayısını belirler. Böylece sesin şiddeti algılanmış olur. DENGE OLAYI Kesecik ve tulumcuk yerçekimine karşı yapılan hareketler ile, yarım daire kanalları dönme hareketi ile oluşan konum değişikliklerini algılar. Kesecik ve tulumcuğun tabanında bulunan tüylü duyu hücreleri otolit taşlarının hareket etmesi ile uyarılır, oluşan impulslar beyinciğe ulaştırılır ve konum algılanır. Yarım daire kanallarının tabanlarında ampula adı verilen şişkin bir bölüm bulunur. Bir hareket ettiğimizde veya döndüğümüzde yarım daire kanalları içindeki sıvı hareket eder ve ampula içindeki tüylü duyu hücrelerini uyarır. Oluşan impulslar beyincik tarafından denge kurmak için kullanılır. Etrafınızda döndüğünüzde dursanız bile bir müddet kendinizi dönüyormuş gibi hissedersiniz. Bunun sebebi nedir? Döndükten sonra dursak bile yarım daire kanalları içindeki sıvı bir müddet daha dönmeye devam eder, bu durum bizde dönüyormuşuz hissi uyandırır. BURUN VE KOKLAMA DUYUSU Burun geniş bir boşluğa sahiptir. Koku burun çatısında bulunan sarı bölge denilen kısımda bulunan kemoreseptörler tarafından algılanır. İmpulslar buradan koku soğanına ve beyine iletilir. Kokunun algılanabilmesi için koku partiküllerinin mukus içinde çözünmesi gerekir. Koku duyusu impulsları talamusa uğramadan direkt beyin kabuğundaki koku merkezine giderler. Koku reseptörleri 50’den fazla kokuyu birbirinden ayırabilir. Uzun süre aynı kokuyu alırsa duyu hücreleri yorulur ve kokuyu hissetmez. NOT: Burundan nefes alındığında burun alınan havayı - Temizler - Nemlendirir ve - Isıtır. DİL VE TAT ALMA DUYUSU Dil insanda konuşma, yiyecekleri karıştırarak tam sindirilmesi ve yutmaya yardımcı olur. Aynı zamanda tat alma organıdır. Dildeki epiteller üzerinde papilla adı verilen çıkıntılar bulunur. Bu çıkıntılar tat almakla görevli kemoreseptörler tükrük sıvısında bulunan sıvıda çözünen tat partiküllerini algılarlar. Oluşan impulslar beyindeki tat merkezlerine iletilir ve tat algılanır. Dilin ön tarafı tatlıya, yan ön kısımları tuzluya, yan arka kısımları ekşiye, arka tarafları acıya daha duyarlıdır. DERİ VE DOKUNMA DUYUSU Deri; basınç, sertlik, sıcaklık gibi duyuları algılamanın yanında koruyucu tabaka olarak vücudu sarar; su ve ısı kaybını önler. Mikropların vücuda girmesini engelleyerek bağışıklığa yardımcı olur. Terleme ile vücut ısınının düzenlenmesine ve boşaltıma yardımcı olur. Deri epitel doku ve bağ dokudan oluşmuştur. Üst Deri (Epidermis): örtü epitelinden oluşmuştur. Bu tabakanın üst kısmında keratinleşmiş ölü hücre grubuna korun tabakası denir. Epidermiste kan damarı ve sinir uçları yoktur. Hemen altındaki melanosit hücreleri melanin pigmenti üreterek deriye renk verir. Alt Deri (Dermis): Kan damarları, sinirler, duyu reseptörleri, kıl kökleri, elastik ve kollojen lifler, düz kaslar, ter ve yağ bezleri bulunur. - Paccini Cisimciği: Basınç duyusunu algılayan mekanoreseptörlerdir. - Meisser Cisimciği ve Merkel Diskleri: Dokunma duyusunu algılayan reseptörlerdir. - Krause ve Ruffini Cisimcikleri: Sırasıyla soğuğu ve sıcağı algılayan termoreseptörlerdir. - Serbest Sinir Uçları: Ağrı ve acı duyusunu algılanmasını sağlarlar.