GÜÇ

advertisement
GÜÇLÜ ÜLKE
Bir genel seçimi daha geride bıraktık. Bir süre gündemimizde artık seçim olmayacak; bunu düşünmek
ve bilmek bile bir hayli rahatlatıcı. Oysa ki demokratik bir ülkede seçimler; hayatı ve ekonomiyi bu
denli etkilememeli diye her ne kadar düşünülse de, realite pek de öyle olmuyor. Siyasi görüşlerimiz
her ne olur ise olsun, hangi partiye oy vermiş olur isek olalım; kazananı kutlayıp, ülkemizin geleceğine
odaklanma ve güçlü bir ülke olabilme konusunda çaba göstermemiz önceliğimizi oluşturmalı.
Güçlü ülke kime denir, güçlü ülke olabilmenin gereklilikleri nelerdir, biraz üzerine yorum yapmadan
önce, gazetemizde yayınlanan bir habere değinmek, ve 2015 yılı için Forbes tarafından açıklanan
dünyanın en güçlü insanlarından söz etmek istiyorum. Ve tabi bu insanların neden güçlü kabul
edildiklerine de bir göz atmamız yararlı olacaktır.
Listenin başında Vladimir Putin yer alırken, ikinci sırada Merkel, üçüncü sırada ise Obama yer alıyor.
Sonra sırasıyla; Papa Franciscus, Çin Devlet Başkanı Cinping, Bill Gates, ABD Merkez Bankası Başkanı
Yellen, İngiltere Başbakanı Cameron, Hindistan Başbakanı Narenda Modi ve onuncu sırada Google’ın
kurucularından Larry Page yer almakta. Yetmiş üç kişinin yer aldığı listede güç kriterleri olarak, bu
kişilerin ellerinde bulundurdukları mali kaynakların büyüklüğü ilk kriteri oluşturuyor. Etkiledikleri
insan sayıları, etki alanlarının dışında farklı alanlara da etkileri ile ulaşabilmeleri de kritik faktörler
arasında. Ve aslında bakıldığında tümü ile ekonomik güç ve etki, güçlü insan tanımını ortaya
çıkartıyor. Aslında güçlü ülke için kullanılacak tabir de bundan pek farklı değil.
Türkiye, ekonomik büyüklük açısından bakıldığında dünyada 16.büyük ekonomiye sahip ülke.
Potansiyeline bakıldığında, aslında çok daha yukarılarda olabilmesi mümkün iken, ekonomik tabloları
henüz bizi yukarılara taşıması için yeterli noktada değil. Genelde çokça söylediğim ve bir tür reçete
gibi kullandığım, bahsettiğim en önemli gösterge; Türkiye’nin ihracat gücünü çok daha iyi kullanması
gerekliliğidir. Siyasi ve hukuksal boyutlar açısından istenilen ülke düzeyinde olabilmek ve buna ilişkin
değerlendirmeler farklı şekillerde yorumlanabilirken, ekonomik açıdan mevcut göstergeler, çok daha
objektif olarak görülebilmekte ve değerlendirilebimektedir. Cari denge, dış borç, kişi başına düşen
gayri safi milli hasıla gibi rasyolar, ülkelerin ekonomik güçleri hakkında kolayca fikir verebilmektedir.
Cari denge ve dış ticaretteki artı değerler, diğer tüm rasyoları pozitif hale getirebilmek için büyük
önem arz eder. İşte bu da; güçlü ülke olabilmenin yolunu ortaya koyar. Dış ticareti geliştirmek,
ihracatı arttırmak; bunun için de katma değerli ürün ihracatına yönelmek ülkemiz için bana göre tek
reçetedir. Elbette ekonomik açıdan güçlü bir ülke olmak, gelişmişlik düzeyinin de aynı doğrultuda
iyileşmesi anlamına, ne yazık ki gelmiyor. Ancak güçlü bir ekonomide, işsizlik sorununun asgari
seviyelere inmiş olması, toplum tarafından işlenilen suçların da azalmasına, iyi bir eğitim sistemi
kurulmasına ve toplumun daha bilinçli hale gelmesine neden olabilir.
Hepimizin en önemli arzusu, güçlü ve itibarı yüksek bir ülkede dostça ve kardeşçe yaşamak, insani
açından da konforlu bir yaşam sürmek. Bunun için çok çalışmak, üretime yönelmek; veya belki de
Hollanda’nın yaptığı gibi, transit ticareti geliştirmek dış ticaret dengemiz açısından son derece önem
taşıyor. Güçlü bir ekonomiye sahip olma arzu ve inancı her zaman düsturumuz olmalı.
Download