GİRİŞ I-KONUNUN İŞLENİŞ METODU: İrtifak hakları,Eşya Hukukunun Sınırlı Ayni Haklar bölümünde ele alınan bir konudur. Modern hukuklarda konu yeterince işlenmiş olduğundan sınırları net olarak belirlidir. İslam hukuku açısından ise klasik kaynaklarda dağınık bir şekilde temas edilen konunun,son dönem çalışmalarda doyurucu bir şekilde işlenerek, konunun bütün yönleriyle çözüme kavuşturulduğu tam olarak söylenemez. Bu çalışmamızda mümkün mertebe klasik kaynaklarda dağınık bir şekilde işlenen konuyu,modern hukuk sisteminden de istifade etmek suretiyle toparlayıp sistematize etmeye çalıştık. Konuyu bu şekilde ele almakla birlikte ikinci bir yön olarak irtifak hakları ile ilgili kavramların klasik kaynaklardaki gelişimine de dikkat etmeye çalıştık. Konuyu çalışırken temel baz aldığımız eserlerin başında al-Fetava’lhindiye ve Ali Haydarın Dürerü’l- hükkam adlı eserinden bolca istifade ettik. Hanefi mezhebindeki kavramlaşma çok büyük ölçüde altıncı asırda tamamlandığı için özellikle Hidaye’den sonraki kaynaklara fazla önem vermedik. Bununla birlikte kavramlar açısından zengin olan Hanefi mezhebine bu özelliği dolaysıyla diğerlerinden daha fazla önem verdik ve gerekli gördüğümüz diğer kaynaklara baş vurmaya çalıştık. 2 Klasik fıkıh kitaplarında,irtifak hakları konusu eşya ve borçlar hukuku ile alakalı bölümlere dağılmış durumdadır. Hanefi mezhebine dair kaynaklar,diğer mezheplere oranla daha detaylı ve teknik bilgi vermektedir. Ancak bu bilgiler belirli bir başlık altında toplanmayıp,çeşitli başlıklar altına serpiştirilmiştir. Buna göre,mülkiyet hakkı ve diğer ayni nitelikli haklar ile ilgili temel bilgiler,Bedai ve Mebsut gibi eserlerde Dava ana bölümünde,Hidaye sistemli eserlerde1 ise Kada ana bölümünün “Mesaili Şet ta”) (مساء ل شطيbaşlığında ele alınır. İrtifakların elde edilme yolları ile ilgili bilgilere,bey,icara,sulh v.b.hukuki işlemlere ayrılan bölümlerde temas edilmiştir. Çalışmamızda klasik fıkıh kitaplarının yanı sıra ulaşabildiğimiz son dönem eserlerden de istifade etmeye çalıştık. Konumuz açısından orjinal yönü olan bu eserler,Kadri paşa’nın Mürşidü’l-hayran’ı, Ebu-Zehra’nın el-Milkiyye’si,bunlara ilaveten Zerka’nın el-Medhal’i,Abdülkerim Zeydan’nın el-Medhal’i,Vehbe Zühayli’nin el-Fıkhu’l-islami’si olarak sayabiliriz. Yine Hayrettin karaman hoca efendinin Mukayeseli İslam Hukuku ve Ahmet Ak gündüz’ün Türk Hukuk Tarihi adlı eserleri ise, konuyla ilgilenen belli başlı Türkçe eserlerden olması sebebiyle kaynaklarımız arasında yer almıştır. II-KONUNUN HUKUK SİSTEMATİĞİNDEKİ YERİ : Bu kısımda,İslam eşya hukukunun temel kavramlarını ve ilgili hak taksimlerini ortaya çıkarmayı hedeflemekteyiz. İrtifak haklarının eşya hukuku ile ilgili haklar içerisindeki yeri ve niteliğinin tespiti konunun anlaşılması açısından önem arz 1 Hidaye sistemli eserlerden kastımız,ana ve alt bölüm(kitap ve bab)sisteminde Hidaye’yi esas alan eserlerdir.Bu eserler arasında Nesefi’nin Kenzü’d-dekaik ve bunun şerhleri,Mülteka,el-Fetva’lhindiyye,el-Fetava’l-haniye,Reddü’l-muhtar v.s.gibilerini sayabiliriz. 3 etmektedir. Bu işi yapmadan önce,İslam hukuku kaynaklarına oranla daha çok işlenmiş olan modern hukuka ait taksim ve kavramları ele aldık. Bunu modern hukuktan istifade imkanı elde etmekle birlikte iki hukuk sistemi arasında mukayese fırsatı vermesi açısından da faydalı gördük. A-MODERN EŞYA HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARI Eşya hukuku,şahısların eşya denilen2maddi mallar üzerinde doğrudan doğruya hakimiyetlerinden doğan meseleleri düzenleyen hukuk branşı olup,temel konusu ayni haklardır. Ayni hak; ”Bir şahsa bir nesne üzerinde doğrudan doğruya hakimiyet sağlayan ve bu sebeple herkese karşı dermeyan edilebilen haklardır”3.Görülüyor ki bu tarif İslam hukukundaki “Ayni ve Şahsi(alacak hakkı)4hak” ayrımına uygun düşmektedir. Mala bağlı bu hakların bu şekilde ikiye ayrılması bütün medeni hukukun temel ekseni ve en önemli ayrımıdır. Alacak hakkı da denilen şahsi hak,alacaklının borçlusundan yükümlülüğünü yerine getirmesini isteme hakkıdır5. Alacaklı ve borçlu arsındaki bir borç münasebetine dayanan şahsi hak,üçüncü şahısları ilgilendirmez. Ayni hakta ise eşya üzerinde doğrudan hakimiyet oluştuğundan herhangi bir kimseden borç ifasından doğan bir yükümlülüğün yerine getirilmesinin istenmesi söz konusu olamaz. Şahsi hak üç unsurdan oluşur: Hak sahibi (alacaklı),borçlu ve hakkın konusu. Ayni hakta ise hak sahibi ve hakkın konusu olmak üzere iki unsur söz konusudur. Konumuz olan irtifak hakkı bir ayni hak çeşidi olduğundan sadece ayni haklara temas edip mevzu ile doğrudan alakası olmayan şahsi haklara değinmeyeceğiz. 2 Hukuki anlamda eşya,üzerinde ferdi hakimiyet sağlanabilecek,iktisadi bir değer taşıyan,şahıs dışı cismani varlıklardır. Oğuzman,M.Kemal-Selici,Özer,Eşya Hukuku,V.Baskı.İstanbul.1988.s.5. 3 Oğuzman, K.a.g.e. s.4 4 Mustafa Ahmet Zerka,el-Fıkhu’l-İslami fi sevbihi’l-cedid,c.I-III,IX.Basım,Şam. 5 Zerka,a.g.e.,c.III,s.16;Oğuzman,K,a.g.e,s.15 4 Ayni hakkın en önemli ve en çok kullanılan tasnifi,hakkın sağladığı yetkiye göre yapılanıdır. Buna göre ayni haklar iki temel gruba ayrılır6. a-Mülkiyet Hakkı : Mülkiyet,eşya üzerinde tam bir hakimiyet oluşturan ve en geniş yetkileri sağlayan “ayni” hak olarak tarif edilebilir. Hak sahibi hak konusu üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir. Tasarruf yetkisi,hakkın konusu olan nesneyi kullanma (usus), semerelerinden istifade etme (fructus) ve malı tüketme (abusus) yetkilerini kapsar7. b-Sınırlı Ayni Haklar : Mülkiyet hakkına bağlanan yetkilerden sadece bazılarını sağlayan ayni haklardır. Sınırlı ayni haklar sahibine mülkiyette bulunan yetkilerden birini veya ikisini tam olarak yada belirli sınırlamalarla temin eder. Bu tür haklar, nitelik bakımından genellikle mülkiyet hakkından farklı değildir. Bu haklar da mülkiyet hakkı derecesinde aynidir. Bu haklardaki sınırlılık,hakkın eşya üzerinde sağladığı hakimiyetin kapsamına ilişkindir8. Sınırlı ayni haklar Türk Medeni Kanunu’nda iki gruba ayrılır. a-İrtifak Hakkı : Hak sahibine nesne üzerinde kullanma ve yaralanma yetkilerinden birini veya her ikisini sağlayan haklardır9. 6 Oğuzman,K,a.g.e.,s.19 Tasarruf;nesneyi zilyetliğinde bulundurma,kullanma,yaralanma,semerelerini alma,tüketme ve yok etme 7 gibi maddi fiilleri ve nesnenin mülkiyetinin başkasına geçirilmesi yada sınırlı ayni haklarla yüklenmesi gibi hukuki işlemleri kapsar. Köprülü,B.-Kaneti,Selim.,Sınırlı Ayni Haklar,s.3.İstanbul.1972-73. 8 Köprülü,B.-Kaneti,S.,a.g.e.,s.3. İrtifak hakkı pozitif hukukta intifa ve sükna gibi şahsa bağlı bir takım sınırlı ayni hakları da 9 içermektedir.Köprülü,B.-Kaneti.S.,a.g.e.,s.159. 5 b-Rehin Hakkı : Hah sahibinin bir alacağını teminat altına alan ve alacak tahsil edilemediği zaman rehin edilen malın satılmasından elde edilecek para ile alacağın karşılanması yetkisini sağlayan haklardır. Rehin hakkı,nesnenin değeri ile ilgili bir haktır. B-İSLAM HUKUKUNDA EŞYA HUKUKUNA AİT KAVRAMLAR VE HAK TASNİFLERİ İslam hukukunda açık ve nazari olarak işlenmiş bir hak sınıflaması yoktur. Mevcutların en yaygını hakkın sahibi kriterine göre yapılan,”Allah hakkı” ve “Kul hakkı” ayrımıdır. İslam hukukçuları eşya üzerindeki yetkileri temelde iki gruba ayırmıştır: Milk ve İbaha.Milk ve İbaha ayrımı,sağlanan yetkinin gücü ve niteliğine göre yapılmıştır. Milk eşya üzerindeki en güçlü yetkilerin,ibaha ise zayıf yetkilerin ifadesi olmuştur. 1-Milk : Milk kavramı fıkıhta,eşya üzerindeki en güçlü yetkileri bahşeden mülkiyet hakkı,irtifak hakkı, rehin hakkı gibi hakları ifade eden bir kavramdır. Milk İslam hukukunda esas anlamıyla eşya üzerindeki hakları ifade eder. Bu terim eşya hukukuna hastır10. Şahıslara eşya üzerinde tanınan hakların en güçlü ifadesi olan “milk” kavramı,bu teknik anlamı ile modern hukuktaki “ayni hak” kavramına büyük ölçüde benzemektedir. Zira “ayni hak” kavramı eşya üzerindeki en güçlü hakların ifadesidir. Çalışmamızın konusu olan “İrtifak Hakları”,modern hukukta “Sınırlı Ayni Haklar” grubunda değerlendirilirken,İslam Hukuku’nda “Milkü’l menfa” kapsamı içersinde değerlendirilmektedir. 10 Zerkeşi Bedruddin Muhammed b.Bahadır el-Mensur fil-Kava id, I.Basım.Kuveyt,1982,c. III,s.224. 6 2-İbaha : İslam hukukunda eşya üzerindeki en zayıf hakimiyetin ifadesi olan “ibaha”nın milk kavramından farklılığı,İslam fakihleri tarafından önemle vurgulanan bir husustur11. İbaha; bir aynı tüketmek yada menfaatten yararlanmak üzere nesne sahibinin verdiği milk nitelikli olmayan bir yetki ve ruhsattır12. İbaha iki temel gruba ayrılır. a-Özel mülkiyete konu olan bir nesne üzerinde sahibinin izni ile kurulan yetkiler. Örneğin kişinin arabasına binmesi,yemeğinden yemesi,evinde yatması,arazisinden geçmesi vb. hususlarda bir başkasına verdiği yetkiler hep ibaha niteliklidir13. b-Devletin mülkiyetinde sayılan(kamu emlaki) yol vb. mallar ile nehirlerdeki su ve av hayvanları gibi aslen mubah olan mallar üzerindeki haklar. Bunlar üzerindeki faydalanma yetkisi doğrudan kanundan doğar. Herkes umuma ait bu özel mülkiyete konu olmayan yerler üzerinde ibaha niteliğinde bir izne sahiptir. Örneğin bir şahsın evine veya arazisine ulaşmak için devlete ait olan devlet yolunu kullanma yetkisi vardır. 11 bkz..Ali Haydar,Dürerü’l-hükkam şerhu Mecelleti’l-ahkam,İstanbul,1330,c.III,s.506. 12 Ali Haydar,a,g,e.,c.III,s.505. 13 Zerka,a,g,e.,c.I,s.284. 7 I-İRTİFAK KAVRAMI VE HUKUKİ DAYANAĞI A-İRTİFAK KAVRAMI 1-Tarif ve unsurları : Klasik fıkıh eserlerinde irtifak hakkı,konu olarak baştan beri işlenmiş olmasına rağmen,modern hukuktaki anlamı ile “irtifak hakkı” şeklinde bir kavramlaşma söz konusu değildir. Bu eserlerde irtifak tarifi yapılmamış olsa da,irtifak haklarını ifade eden bir takım kavramlara ve bazı irtifak tiplerine sıkça rastlamak mümkündür. İslam hukukunda terim olarak “irtifak hakkı” ifadesi ilk defa Kadri paşa (v.1888) tarafından kullanılmıştır. Bu müellif,batı hukukundan da istifadeyle,Hanefi doktrinini eşya ve borçlar hukukunu kanunlaştırma yoluna gittiği Mürşidü’l hayran 14 adlı esrinde,İslam eşya hukukuna “irtifak hakkı” kavramını getirmiştir. Bu yazar irtifak hakkını şöyle tanımlar: İrtifak hakkı: Bir akar üzerine,başkasına ait bir akar yararına kurulmuş bir 14 Muhammed Kadri paşa(v.1888); Mısır’da yetişen bir ilim adamıdır. 1045Maddeden oluşan ve Mısır’da Mecelle yarine geçecek şekilde hazırladığı Mürşidü’l –Hayran ve benzeri çalışmaları ile modern İslam hukuk çalışmalarının öncüsü kabul edilmektedir. Hayrettin Karaman.,Mukayeseli İslam hukuk tarihi,İstanbul,1986.s.322-340. 8 haktır15. T.M.K da buna benzer bir tarif mevcuttur. ”Bir gayrı menkul üzerinde diğer bir gayrı menkul lehine tahmil edilen bir külfettir”16. a-Hadim Akar Kavramı : İrtifak hakkının üzerine yüklendiği,kendisinden istifade edilen akardır. Akar kavramı,arazi ve üzerine bina edilip,onunla birlikte düşünülen ağaç ve ev benzeri nakli mümkün olmayan malları ifade eder17. İrtifak hakkında daima üzerine külfet yüklenen bir akar unsuru vardır. Akara kim sahip olursa olsun bu irtifak devam eder. b-Hakim Akar Kavramı : İrtifak hakkı bir akar lehine kurulmuş olmalıdır. İrtifakın kendi yararına kurulduğu bu akara,”hakim akar” denir. Bir irtifaka sahip olmanın yolu hakim akara sahip olmaktan geçer. O halde irtifak hakkına belirli bir şahıs sahip değil de,hakim akarı elinde bulunduran kişi sahip olmuş olur. İrtifak hakkı bazen bir cemaat lehine de kurulmuş olabilir. Mesela bütün bir köy ,bir irtifakın sahibi olabilir. Örnek olarak bir köy ehlinin çevrelerindeki kamuya ait topraklardan odun toplama,hayvan otlatma vb. surette istifadesi o köy lehine kurulmuş bir irtifak olmuş olur. Burada hadim akar unsuru olan kamuya ait olan topraklar, kurulu irtifak sebebiyle ihya edilerek özel mülkiyete konu edilemez18. 15 Muhammed Kadri Paşa,Mürşidü’l-hayran ila marifeti ahvali’l-insan,Kahire,1983,II.Baskı.Md.37. 16 T.M.K. (Md.703) Akar kavramı konusunda farklı görüşler olsa da biz çalışmamızda Hanefi anlayışını esas alacağız. 17 Ayrıca Bkz.Mecelle Md.129;Ali Haydar,a.g.e.,c.I,s.230. 18 Alauddin Ebubekr Mesud b. Ahmet Kasani ,Bedaiü’s-senai fitertibi’ş-şerai, II.Baskı, Beyrut,1986,c.VI,s.192-194 ”el-Merafiku’l-müştereke” ya da “Merafiku’l-amme”(umuma ait istifade 9 2-Klasik Eserlerde İrtifak Hakkını İfade Eden Kavramlar ve Tahlili İrtifak kavramını ifade eden bir takım kavramlar,kaynaklarda baştan beri mevcuttur. Özel irtifak tiplerini gösteren hakku’ş-şirb, hakku’l-murur gibi terimler bir tarafa,genel anlamda irtifak mefhumunu temsil eden dört kelime ve kavram vardır: İrtifak,İrfak,Hukuk,Merafık. Bu kavramları teker teker görelim. a-İrtifak : İrtifak kelimesi sözlükte,bir şeye dayanmak ondan faydalanmak manalarına gelir19. Buna göre,bir akardan geçme,belli bir yerine çöp atma,içindeki nehirde çamaşır yıkama,başka bir arazi için su alma,onda bulunan duvara evin kirişlerini koyma şeklinde yada genel anlamda istifade edip yararlanma “irtifak” kelimesiyle ifade edilmiştir20. b-İrfak : İrfak (Komşuya) akardan faydalanma yetkisi tanımaktır. Buna göre bir şahsın kendi arazisinden geçme hakkı tanıması yapısının kirişlerini duvarına yaslama,kendi su kanalından bahçesini sulama izni vermesi gibi,akardan herhangi bir yolla belirli bir müddet yada sürekli yararlanma imkanı tanıması “İrfak” kavramıyla ifade edilmektedir21. yerleri,alt yapı kurumları)denilen kamunun kullanımına ait cadde,çöplük vb. yerleri ifade eden kavramdan farklıdır. 19 İbn Manzur Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b.Mükerrem Lisanu’l-Arab,Beyrut,ts.c.X,s.118-119. 20 Muvaffakuddin Ebu Muhammed İbn Kudame,el-Muğni,Beyrut,ts,c.V,s.34; Ebu’l-Hasan Burhaneddin Ali b.Ebubekir Merğinani,el-Hidaye,İstanbul,1986,c.IV,s.98; Muhammed Abidin,Reddü’l-muhtar ala’d-Durri’l-muhtar,İstanbul.1985,c.VI,s.432. 21 İbn Kudame,a.g.e.,,c.VI,s.182. 10 bEmin b.Ömer İbn c-Hukuk ve Merafık: İslam hukukunda ki anlamı ile irtifak hakkına kaynaklarda ki en yakın kavram,özellikle Hanefi eserlerde çoğu defa birlikte kullanılan “hukuk ve merafık” kavramlarıdır.Hukuk lafzı fıkıhta farklı anlamlar içermektedir. Akit kelimesine izafe edildiğinde (hukuku’l-akd) akdin hükmünün haricindeki bir takım borçları ,ifade eder22. Genel kullanımda ise hukukta ki mali olan ve olmayan şeyleri kapsar. Hukuk lafzının irtifakları ifade etmesi ise hukuku’l-mebi ,hukuku’l-akar,merafıku’l-milk, hukuku’lmemluk şeklinde bir akara izafe edilmesiyle gerçekleşir.23 Merafık tabiri ise mir fakın çoğuludur. Mir fak,dirsek anlamının dışında bir iş ve nesne için kullanıldığında ,istifade edilen şey manasındadır24. Hukukta ise bir akara izafe edildiğinde hukuk kavramı gibi irtifak muhtevalı hakların genel ifadesi olmaktadır. Hukuk ve merafık bir araziden (akardan) istifade edebilmek için zorunlu olan kaynak hakkı(şirb) ve özel mülkiyete konu olan bir yerdeki yol gibi unsurlardır25. O halde hukuk ve merafık kavramları irtifak haklarını içermekle beraber,ondan daha geniş bir kapsama sahiptir. Buna göre fıkıh kitaplarındaki kullanımları göz önüne alındığında,hukuk ve merafık kavramlarının temelde şu konuları içerdiği müşahede edilir: Kaynak hakkı (hakku’ş-şirb)26, Su geçirme(=mecra) hakkı (hakku icrai’l-ma)27, 22 Merğinani,a.g.e.,c.IV,s.24. 23 İbn Kudame,a.g.e.,c.VI,s.167 Mesela şufa hakkı hukuku’l-milk tendir, yani milki yetin doğurduğu bir yetkidir. İrtifak hakkının aksine bir mahal üzerinde istifade yetkisi vermez. Ebu Bekr Muhammed b.Ebi Sehl Serahsi,el-Mebsut,II,Bası,Beyrut (daru’l-marife),c.XV,s.214;Kasani,a.g.e.,c.VI,s.192. 24 İbn Manzur,a.g.e.,c.X,s.119. 25 Serahsi,a.g.e.,c.XIV,s.136. 26 Kasani,a.g.e.,c.V,s.164-168; Serahsi,a.g.e.,c.XIV,s.132. 27 Kasani,a.g.e.,c.V,s.164. 11 Geçit hakkı (hak kul-memerr), Kar atma hakkı (hakku ilkai’s-selc)28 Bir yapının kirişlerini başkasının duvarına koyma hakkı (hakku vad’ilcüz’i)29 Bir başkasının arazisinde bir yapı bulundurma hakkı (hakku’l-karar)30. Bu sayılanlar hukuk ve merafık kavramlarının temel içeriğini oluşturan haklardır. Bu iki kavram özellikle Hanefi kullanımında fiili bir menfaat temin eden haklara denilir. Bu menfaat,ya yol ve su gibi zaruri bir ihtiyacı,yada komşu duvardaki kirişler veya balkon çıkıntısı gibi akara bağlı hale gelmiş bir unsuru ifade eder. Bu menfaat unsuru da irtifak haklarının muhtevasını oluşturmaktadır31. Klasik kaynaklarda ki kavramlar üzerinde yaptığımız bu tahliller sonucu,fıkıhtaki irtifak hakkını temsil edecek temel kavramın hukuk ve merafık olduğu görülmektedir. Bu kavramların kullanımı Kadri Paşa’nın irtifak tarifi ile paralellik arz etmektedir. B-HUKUKİ DAYANAĞI : Klasik fıkıh kitaplarında irtifak haklarının meşruiyetini ortaya koyma noktasında pek fazla nass zikredilmemektedir. Bununla birlikte kitap ve sünnette bazı özel irtifak tiplerinin meşruluğuna işaret eden delillere rastlamak mümkündür. a)Kur’an-ı Kerim’de bir irtifak tipine işaret eden “şirb” kelimesi iki yerde geçmektedir. İlk ayette Hz.Salih (a.s)’a )(ونبئهم ان الماء قسمة بينهم كل شرب محتضر 28 Kasani,a.g.e.,c.V,s.164-165. 29 Kasani,a.g.e.,c.VI,s.2; Serahsi,a.g.e.,c.XVII,s.92. 30 Serahsi,a.g.e.c.XIV,s.137. 31 Kasani,a.g.e.,c.VII,s.29; İbn abidin,a.g.e.,c.IV,s.548. 12 “Bir de suyun kendi aralarında paylaşıldığını kendilerine haber ver. Her su nöbetinde (şirb) sahibi hazır bulunsun.”32hitabı vardır. Aynı olayla ilgili olan ikinci ayet ise şöyledir:)” (قال هذه ناقة لها شرب ولكم شرب يوم معلومSalih (a.s) dedi ki,işte bu dişi deve. Su içme hakkı (şirb) bir gün onundur,belli bir gün de içme hakkı sizindir”33. Bu ayetlerde ifade edilen su alma ve içme hakkı bir irtifak tipi olan şirb hakkını içine alan geniş bir kapsama sahiptir. O halde bu ayetler göstermektedir ki bir su kaynağından farklı şahısların istifade etmesinin meşruluğunu göstermektedir34. İrtifaklar konusunda Kuran’da ki bu ifadeler dışında Sünnet ve Sahabe Kavli olarak bir takım deliller daha mevcuttur. Şöyle ki: b)Hz.Peygamber (s.a.v.),Hz.Zübeyr (r.a) ile ensardan birisi arasında su kaynağından dolayı meydana gelen anlaşmazlığı çözüme kavuşturmuştur. Bu olayda Hz. Peygamber,Zübeyr’den,mecradaki suyu belirli bir seviyeye gelinceye kadar tutup arazisini sulamasını,daha sonrada suyu bırakıp komşusuna izin vermesini istemiştir35. Bu hadis,bir su kaynağından ortaklaşa istifadenin caiz olduğunu göstermektedir. Hanefi hukukçu Serahsi,bu tür işlemlerin Resulullah (s.a.v.) zamanından beri bir teamül halini alıp yasaklanmayışını,bu konuda takriri bir sünnet şeklinde yorumlamaktadır36. Hz.Peygamber,(s.a.v.)’in,diğer bir irtifak türü olan kiriş koyma hakkı ile ilgili şöyle bir hadisi vardır. “Hiçbir kimse komşusunun kirişlerini duvarına koymasına engel olmasın”37. Bu ifade kiriş koyma hakkının doğrudan kanundan doğabileceğine işaret etmektedir. c)Bu delillerden başka mecra irtifakı ile ilgili Hz.Ömer (r.a.)’in hükmüne başvurulan iki olayı zikredebiliriz. Bunlardan ilki “Dahhak” ile “Muhammed 32 Kamer suresi;ayet,28. 33 Şuara suresi;ayet,155. 34 Serahsi,a.g.e.,c.XXIII,s.161; Kasani,a.g.e.,c.VI,s.188. 35 Ebu Abdullah Muhammed b.İsmail, Sahihu’l-Buhari,Kitab’ş-şirb,İstanbul,1992,7,8. 36 Serahsi,a.g.e.,c.XXIII,s.161. 37 Sahihu’l-Buhari,Mezalim,(20),c.V,s.115;Sahih-i Müslim,Musakat(29),c.III,s.1230; sünen-i Mac’e.,c.II,s.789. 13 İbn b.Mesleme” arasındaki meşhur ihtilaftır. Dahhak sulama gayesiyle Medine yakınlarındaki bir nehirden arazisine bir kanal açmak istemiştir. Fakat bu suyun arazisine ulaşabilmesi için Muhammed’in toprağından geçmesi gerekmektedir. Muhammed ise kendi toprağından geçmesini kabul etmez. Dahhak,bu mecra hakkının geçirilmesinin karşı tarafa hiçbir zararı olmadığı gibi,fayda getirebileceği gerekçesiyle olayı Hz.Ömer (r.a.)’a götürür. O Muhammed’i buna razı etmeye çalışsa da başarılı olamaz,buna rağmen Hz.Ömer (r.a.)’in hükmü,Dahhak’ın mecrayı Muhammed’in arazisinden geçirmesi yönünde olmuştur38. Bu hüküm Dahhak lehine kanun tarafından bir mecra irtifakının tanındığını göstermektedir. Bu konuyla ilgili ikinci olay ise şöyledir. Abdurrahman b.Avf (r.a.),başkasına ait bir arazide bulunan mecrasını kendi arazisi için daha uygun bir yere nakletmek istemiş,fakat buna karşı taraf razı olmamıştır. Abdurrahman(r.a.)bu mesele için Hz.Ömer’e başvurduğunda,onun hükmü mecranın yerinin değiştirileceği yönünde olmuştur39. Bu olayda,mevcut bir mecra irtifakında hakim akarın doğrudan kendi isteği ile mecranın yerini değiştirme yetkisinin olup olmadığı netlik kazanmıştır. II-İRTİFAK HAKKININ HUKUKİ NİTELİK VE ÖZELLİKLERİ : A-İRTİFAK HAKKI AYNİ NİTELİKTE BİR HAKTIR : İrtifak hakkının temel özelliği İslam hukukçularının milk kavramıyla ifade ettiği üzere ayni nitelikte bir hak olmasıdır. Muhteva olarak irtifaklara benzeyen birtakım yetkiler daha vardır ki bunlar ayni bir hak olmadıkları için irtifak olarak nitelenemezler. Buna göre komşusunun arazisinden geçmek üzere geçit hakkını satın alan bir kişinin yetkisi ayni nitelikte bir hak olduğu halde,umuma ait (kamu emlaki) yollardan geçmek yada akar sahibinin sırf bir iznine dayanarak geçme 38 Malik b.Enes,el-Muvatta,Akdiye,İstanbul,1992,33(c.III,s.746). 39 Malik b.Enes,a.g.e.,Akdiye,34. 14 yetkisini kullanmak ayni nitelikte olmayıp ibaha ve ruhsat karakterlidir 40. Buna göre bir yetkinin irtifak olabilmesi için “milk” vasfı taşıması zarureti vardır. B- İRTİFAK HAKKININ SAĞLADIĞI MENFAAT GENEL KANAATE GÖRE MALDIR : İslam hukukçuları ayni hakka (milke) konu olan menfaatlerde olduğu gibi irtifak haklarının mal olarak değerlendirilmesi hususunda ihtilaf etmişlerdir. Hanefiler prensip olarak menfaatleri mal kabul etmediği halde,Şafii,Maliki ve Hanbeli’lerden oluşan Cumhur menfaatleri mal niteliğinde görmektedir. Hanefiler ve Cumhur arasındaki bu fikir ayrılığının sebebi,malda aranan ihraz41 edilebilme şartının içeriği ile ilgilidir. Hanefiler bir şeyin mal olarak kabul edilebilmesi için ihraz edilebilme şartını öne sürdüklerinden,bu şekilde ihrazı mümkün olmayan menfaatleri genel olarak mal kavramının dışında tutarlar. Hanefilere göre menfaatler,sürekli bir varlığa sahip olmayıp anbean elde edilirler ve belirli bir süre elde edildikten sonra ortadan kalkarlar.Bu sebeple ihraz edilebilme şartı gerçekleşmemiş olur42. Çoğunluğun kabul ettiği şekilde menfaatlerin mal niteliğinde oluşu,menfaatler üzerinde kurulan ayni hakların da (milk’ul-menfaa) mal oluşu anlamına gelir. Buna göre ayna bağlı intifa hakkı olarak da bilinen irtifak hakları ile şahsa bağlı intifa hakları,(sükna vb.) bir menfaat üzerinde kurulan ayni hak (milkü’lmenfaa) niteliğinde olduğu için mal karekterlidir. C-İRTİFAK HAKKI PRENSİP OLARAK AKARA TABİDİR : İrtifak hakkı arklar arası bir ilişki olduğundan hak, akar sahiplerinin şahsına değil de bizzat akarın kendisine bağlıdır. İrtifak sahibi,bu hakkını hakim arkın maliki olma vasfı ile elde etmiştir. Bu sebeple,üzerinde irtifak hakkı bulunan bu akara sahip olan başka bir şahıs,bu akara bağlı olan irtifak hakkına da sahip olur. 40 Kasani,a.g.e.,c.VI,s.49. 41 İslam hukuk literatüründe bu kelime “koruma altına alınıp,muhafaza edilebilen” mallar için kullanılır. 42 İbn Abidin,a.g.e.,c.V,s.80. 15 Türk Medeni Hukuku’nda irtifak hakkı hakim akara sıkı sıkıya bağlanarak onun bir parçası olarak kabul edilmiştir. Böylece hakim akar üzerinde meydana gelen bütün tasarruflar doğrudan irtifak haklarını da içine alır43. İslam hukukunda akar ile irtifaklar arasındaki bağ medeni hukuktaki kadar güçlü değildir. İslam hukukçuları irtifak haklarının akara tabi bir hak olduğunu ifade ettikleri halde44 onları bağlı oldukları akarın ayrılmaz bir unsuru olarak görmezler. Bu sebeple hakim akarın konu olduğu hukuki tasarrufun irtifakları da doğrudan içine alması her zaman söz konusu değildir. Eğer taraflar akar üzerinde yaptıkları hukuki işlemlere irtifakın dahil olduğunu belirtmemişlerse hüküm bu işlemin karakterine göre değişmektedir. Bu açıdan Hanefiler hukuki işlemleri iki gruba ayırırlar. a-İcara vakıf ve menfaatin vasiyeti gibi,menfaatin elde edilmesi karakterini taşıyan hukuki işlemlere irtifaklar doğrudan dahil olurlar45. Bu tip tasarrufların amacı bir nesneden istifade etmek (intifa) olduğu için irtifaklar ile akar arasındaki bağ güçlüdür. Öyle ki,mesela bir akarın irtifaklar istisna edilerek kiralanması batıl bir işlemdir. b-Satım akdi,hibe,sadaka,aynın vasiyeti ve sulh gibi bir nesnenin temlikini amaç edinen işlemlerde irtifaklar doğrudan akde dahil olmazlar. Bu irtifakların akde dahil edilebilmesi için işlem anında ”hukuk” veya “merafık” gibi irtifakları temsil eden lafızların kullanılması gerekir46. Buna göre hakim akarın,mesela satımında hukuk ve merafıkın da akde dahil olduğu belirtilmezse,akar lehine kurulu irtifaklar yeni sahibe geçmez. Akit sadece akar üzerinde gerçekleşmiş ve irtifaklar akardan ayrılmış olurlar. Bu durumda akarın eski sahibi akardan soyutlanmış olarak,irtifak hakkını kullanmaya devam eder. 43 Köprülü,B.-Kaneti S.,a.g.e.,s.34. 44 İbn Abidin,a.g.e.,c.V,s.189. 45 Kasani,a.g.e.,c.VI,s.220; İbn Abidin,a.g.e.,c.V,s.190. 46 Kasani,a.g.e.,c.V,s.165. 16 Sonuç olarak İslam hukukundaki genel kanaat hukuki işlemler açısından irtifakların bağlı bulunduğu akara tabi,fakat onun ayrılmaz bir parçası olmadığı yönündedir. Zira görüldüğü üzere bazı hallerde irtifaklar akarda bağımsız hale gelebilmektedir. Hukuki işlemlerle intikal eden bir akara bağlı olan irtifaklar her zaman akarı takip etmediği halde miras yoluyla intikalde durum bunun tam aksinedir. Bir akarın mirasla intikalinde varis olan sürekli bu akara bağlı olan irtifakların da sahibi olur. Bütün İslam hukukçuları irtifak haklarının miras yoluyla intikal ettiği görüşünde oldukları için47 akar ile irtifaklar arasındaki bağ miras işlemlerinde, hukuki işlemlerdekinden daha güçlüdür. Hakim akar ile bağlarının pek kuvvetli olmadığını gördüğümüz irtifaklar,hadim akara sıkı sıkıya bağlıdır. Hadim akar üzerinde meydana gelen bir tasarrufta irtifaklar sürekli varlıklarını muhafaza ederler. Mesela irtifakla yüklü bir akarın satımında yeni malik akara bu haliyle sahip olacağından,onun üzerinde bulunan kurulu irtifakları sona erdiremez48. 47 Serahsi,a.g.e.,c.XXIII,s.183;Kasani,a.g.e.,c.VI,s.189. 48 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.511. 17 Klasik kaynaklarda açıkça kavramlaşmış ve yaygınlık kazanmış temel bazı irtifak tiplerinin yanında,henüz kavramlaşmamış ve çoğu araştırıcının gözünden kaçmış bazı tipler de mevcuttur. Bu sebeple mevzuyu,temel irtifaklar ve diğer irtifaklar şeklinde ikiye ayırmayı faydalı bulduk. Ancak çağdaş yazarlarca fazla net işlenmeyen49, irtifak tiplerinin sınırlı olup olmadığı konusunun incelenmesi gerekmektedir. I- İRTİFAK HAKLARININ BELİRLİ TİPLERLE SINIRLI OLUP OLMADIĞI MESELESİ : Klasik kaynaklarda irtifak hakkının belirli bazı nevilerle sınırlı olduğuna dair açık ifadeler mevcut değildir. Çağdaş İslam hukuku yazarlarını pek çoğuna göre irtifak hakları Hanefi mezhebinde şu altı nevi ile sınırlıdır. 1)Hakku’ş-şirb, 2)Hakku’l-murur, 3)Hakku’lmecra, 4)Hakku’l-mesil, 5)Hakku’t-tealli, 6)Hakku’l-civar. Buna göre taraflar, belirtilen belirtilen bu irtifak tiplerinden başka yeni irtifak hakları inşa edemezler. Kurulan irtifakların muhtevası bu altı tipten biri niteliğinde olmalı,farklı bir muhteva taşımamalıdır50. Ali Hafif,Zerka ve Senhuri gibi müelliflerin temsil ettiği bu görüşe göre Hanefilerde sınırlı olan bu tiplere özellikle Maliki mezhebinde bir sınırlama Hasan Hacak,M.Ü.Sosyal Bilimler ”İslam Hukukunda İrtifak Hakları ve İlgili Kavramların 49 Gelişimi”,(Yüksek Lisans Tezi) s.49., İSTANBUL,1993 50 Zerka, a.g.e.,c.III,s.37. 18 getirilmemiş,tarafların kendi hür iradeleriyle yeni irtifaklar kurabilmelerine izin verilmiştir. Örneğin bir şahsın belli bir yükseklikten fazla bina yapmama hususunda kendi kendini bağlaması, diğer mezheplerde özellikle Hanefi mezhebinde varlığına rastlanmayan bir irtifak tipidir. (Manzara İrtifakı). Çağdaş yazarların özetlemeye çalıştığımız bu görüşleri konuyu doğru bir şekilde ortaya koymamaktadır. Klasik kaynakları dikkatli bir şekilde incelediğimizde bu görüşlerin isabetsizliğinin ortaya çıktığını görürüz. Şöyle ki: 1- Hanefi mezhebindeki irtifaklar belirtilen altı tiple sınırlı değildir. Bütün mezhepler içinde kavramlaşma açısından en gelişmiş mezhep olarak Hanefi mezhebini buluruz. Hanefilerde hakku-vad’il-cüz’i (kiriş koyma hakkı) ve hakku ilkai’s-selc (kar atma hakkı) gibi daha hicri beşinci asırda kavramlaşmış ve yaygın bir kullanıma kavuşmuş haklarda mevcuttur51. 2- Akit esnasında şart koşma yoluyla birtakım irtifakların kurulması da mümkündür. Hanefi mezhebi kaynaklarında bu yolla kurulmuş sadece pencere açmama irtifakına rastlamaktayız52. Buna göre bir evin taksiminde üst kat malikinin alt katın belirli yerlerini görecek şekilde pencere açmama şartını kabul etmesiyle,alt kat lehine bir irtifak hakkı doğmuş olur. Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki; Hanefi mezhebinde irtifaklar bu anlattığımız şekilde “menfi” ve ”müspet” muhtevalı olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Asıl olan Hanefilere göre müspet muhtevalı irtifaklarla birlikte birtakım menfi irtifakların da mevcut olduğudur. Ancak,müspet irtifakların elde edilmesi için birkaç yol varken,menfi irtifaklar sadece şart koşma ile gerçekleşebilmektedir. Bunun 51 Serahsi, Mebsut,c.XV,s.15-20; Kasani,a.g.e.,c.V,s.165. 52 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.427. 19 ötesinde bu mezhebin kaynaklarında pencere açmama irtifakından başka herhangi bir menfi muhtevalı irtifak çeşidine rastlanmamaktadır. İşte çağdaş müellifler Hanefilerde kavramlaşmış olan ve açıkça işlenen menfi muhtevalı irtifakların bu şekilde ender olmasından hareketle irtifakların sınırlı oluşu hükmüne varmışlardır. Oysa aynı durum bütün mezhepler için söz konusudur53. Buna göre İslam hukuku kaynaklarında menfi muhtevalı irtifaklar fazla gelişmemiş olmakla birlikte,hiçbir mezhep irtifakları belirli tiplerle sınırlı tutmamıştır54. II- TEMEL İRTİFAK TİPLERİ : İslam hukuku kaynaklarında kavramlaşmış ve yaygın kullanıma kavuşmuş temel irtifak tipleri şu altı haktır: Hakku’ş-şirb (kaynak hakkı),hakku’l-murur (geçit hakkı),hakku’l-mecra (mecra hakkı),hakku’l-karar (üst hakkı),hakku vadi’l-cüz’i (kiriş koyma hakkı) ve hakku ilkai’s-selc (kar atma hakkı)55. Burada temel irtifak tiplerinin tanım ve özel hükümleri ile bu irtifakları ifade eden kavramları işlemeye çalışacağız. A- SU ALMA (KAYNAK) HAKKI56,HAKKU’Ş-ŞİRB )(حق الشرب: Şirb,kelime olarak bir su kaynağındaki hisse ya da bu hissenin alınacağı vakit anlamınadır57. Kur’an-Kerim’de bu anlamı ile iki yerde geçen58kelime hakku’şşirb şeklinde hak kelimesiyle birlikte terim olarak kullanılır ki bunun anlamı,bir su 53 Hasan Hacak,a.g.e.,s.51. Bunun anlamı,tarafların,hukukun genel prensiplerine uygun olduğu sürece yeni irtifak tipleri 54 kurmalarına izin vermektir. İrtifak hakları klasik kaynaklarda bu şekilde tasnif edilmiştir. 55 Türk Medeni Hukuku’ndaki kaynak hakkını incelediğimizde bunun şirb hakkının karşılığı olduğu 56 görülür. Kaynak hakkı başkasının arazisindeki bir kaynağın sularını almak ve akıtmak yetkisi veren bir irtifak hakkıdır. Bkz.Köprülü B.,a.g.e.,s.127-130. İbn Manzur,a.g.e.,c.I,s.488; Kasania.g.e.,c.VI,s.188; Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.534. 57 Şuara(26) 155; Kamer (54) 28. 58 20 kaynağından araziyi sulama ya da farklı gayelerle su alma hakkıdır. Şirb hakkı sürekli bir ihtiyaç olan arazi sulama ile birlikte hayvan sulamayı da içerebilir. Burada önemli olan suyun ne için kullanıldığı değil,bunu sürekli bir irtifak niteliğinde olmasıdır. Buna göre arazi sulamak için değil de bir evin ihtiyacının tümünü karşılaması için kurulan bir su alma hakkı da şirb hakkı niteliğindedir59. Şirb hakkı terimi bazen umuma ait nehirler üzerinde ibaha karakterli bir yetkiyi ifade etmek için kullanılsa da temel olarak bir irtifak hakkının ifadesidir. Umuma ait bu nehirler üzerinden su alma hakkı ise ibaha niteliğinde olup teknik anlamda ayni nitelikli bir hak olma özelliği taşımaz60. Hanefi mezhebinde şirb hakkı ile sürekli birlikte işlenen benzer muhtevalı bir hak çeşidi de hakku’ş-şef’edir.Hakku’ş-şirb olarak ta ifade edilen bu kavram insan ve hayvanların bir su kaynağından istifade etmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca basit ev ihtiyaçları için gereken suları almak da bu hakkın kapsamına girmektedir61. Şirb hakkı bir akar lehine kurulu irtifak niteliğinde olup,süreklilik arzeder. Burada akar maliki irtifak hakkına dayanarak suyu sürekli bir şekilde arazisine alır ve dilediği gibi kullanır. Şefe hakkı ise bir akar lehine kurulu olmayıp süreklilik ifade etmez. Sadece geçici ve anlık bir su içme yada farklı bir yolla önemsiz bir miktar su kullanma yetkisidir. Bu yetki belirli bir şahsa değil,bütün insanlara doğrudan kanun tarafından verilmiş ibaha karakterli bir haktır62. Bu sebeplerden dolayı şefe hakkı kesinlikle bir irtifak hakkı niteliğinde değildir. Şirb hakkının,hakku’ş-şirb şeklinde kavramlaşması sadece Hanefi mezhebine mahsustur. En yaygın ve önemli irtifaklardan biri olmasına rağmen,diğer mezhep kaynakların da bu hak hakku’ş-şirb şeklinde kavramlaşmamış, sadece “şirb” 59 Bkz.Serahsi,a.g.e.,c.XXIII,s.161;Kasani,c.V,s.10. 60 Kasani,a.g.e.,c.VI,s.192; Zeydan A.Kerim, el-Medhal, s.197 61 Hakk’ş-şefe su içme hakkıdır.Mecelle md.1263;Serahsi,a.g.e.,c.XXIII,s.169. 62 İbn Abidin,a.g.e.,c.VI,s.422-443; Şefe hakkı kaplarda ihraz altına alınmamış olan,ark,kuyu,havuz,su yolları,özel ve umumi nehirlerden içmek için insan ve hayvanlara tanınmış bir ruhsat karakteri taşır. 21 kelimesiyle ifade edilmiştir. Hakku’ş-şirb kavramına ilk defa Kasani (v.587\1191) ‘de rastlanmaktadır63. Şirb hakkı bazen de hakku’s-saky şeklinde,arazi sulama hakkı kavramı ile de ifade edilmektedir64. B- GEÇİT HAKKI65 HAKKU’L-MURUR :) (حق المرور Geçit hakkı bir şahsın,mülkiyeti başkasına ait arazisinin belirli bir yerinden geçme hakkıdır. Böyle bir geçit hakkının kurulması genellikle bir akarın ana yol ile bağlantısını kurmak için aradaki arazi maliki ile yapılan hukuki bir işleme dayanır. Bu şekilde bir akar lehine kurulan geçit irtifakından o akara gelip giden herkes istifade edebilir. Geçit hakkını kapsam ve mahiyetinin daha iyi anlaşılabilmesi açısından yolları üç gruba ayırabiliriz. a- Tarık-ı amm (Umumi Yol ) : Devlet tarafından kamunun kullanımına tahsis edilen ve her ferdin yaralanmaya yetkili olduğu yollardır. Bu yollardaki geçme yetkisi bir ibaha nitelikli ruhsat olup teknik anlamda bir irtifak hakkı değildir66. b- Tarık-ı Has (Özel Yol ) : Belirli şahısların özel mülkiyetinde olan yollardır67. Buna göre özel yol üzerinde yolun rakabesinde hakkı olan maliklerin geçme yetkisi doğrudan milki yet 63 Kasani,a.g.e.,c.VI,s.188,190. 64 İbn Abidin,a.g.e.,c.VI,s.438. 65 Mürur’un esas anlamı geçiş olmasına rağmen kaynaklardaki diğer kullanımlarını ve pozitif hukuktaki karşılığını da dikkate alarak bu şekilde “geçit” kelimesiyle tercüme ettik. 66 Serahsi,a.g.e.,c.XIV,s.97. 67 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.23. 22 hakkından kaynaklandığı için irtifak niteliğinde değildir. Fakat başka bir şahsın akarına yada evine gelip gitmede bu yoldan geçmek için yolun malikleriyle yapılan akit sonucu kazandığı hak irtifak niteliğinde olur. c- Geçit (memerr) : Aslında yol olmayan özel mülkiyet altındaki bir araziden diğer bir şahsın irtifak hakkına dayanarak geçtiği muayyen yerdir. Bu geçit sadece,irtifak hakkının lehine kurulduğu akar sahipleri tarafından kullanır. Serahsi (v.483/1090) ye kadar bir kavramlaşma görülmez. Bu hukukçu çok net ve tam bir irtifak tipi olarak işlediği geçit hakkını birden çok kavramla ifade eder. Bu konuda kullandığı kavramların “hakku’l-memerr” kişinin başkasının arazisi üzerindeki geçit hakkını ifade eder. Hakku’t-tetarruk (geçme hakkı) ve hakku’l-murur kavramları da Serahsi tarafından sıkça kullanılan geçit irtifakını ifade eden kavramlardır. İlk olarak Serahsi’ de görülen bu üç kavrama daha sonra yol edinme hakkı anlamına gelen “hakku’l-istitrak” kavramı da eklenmiş olmasına rağmen,Kasani (v.587/1191) ve Merğinani (v.593/1197) gibi müellifler bu kavramlardan özellikle hakku’l-mürur’u kullanmışlardır68. En son Mecelle’de bu kavramı esas almakla birlikte,bazen “hakk-ı tarik” ifadesini de kullanır69. C- ÜST HAKKI ,HAKKU’L-KARAR : )(حق القرار Türk pozitif hukukundaki üst (inşaat:yapı) hakkının karşılığı olan70 karar hakkı71hak sahibine başkasına ilke olarak üstünde inşaat yapma veya ağaç dikme ya da önceden mevcut bu tür şeyleri muhafaza etme yetkisi veren bir haktır. 68 Hasan Hacak,a.g.e.,s.57. 69 Mesela bkz.Mecelle Md.1165,1016,1219,1220,1224,1227. 70 Üst hakkı için bkz.Köprülü,B.-Kaneti,S.,a.g.e.,s.116. 71 Karar kelime olarak,süreklilik,ikamet,yer ve toprak gibi anlamlara gelir. 23 İslam hukukunda kara hakkı geniş bir kapsama sahip olup,bir arazi üzerinde bina,imalat,ağaçlar ve bir evin çeşitli katları üzerinde kurulabilir.Türk medeni hukukunda ise üst hakkının konusu sadece bir arazi üzerindeki bina ve imalat gibi yapı niteliğindeki mallar olduğundan72iki hukuk sistemindeki üst hakkının kapsamları büyük ölçüde farklılık arz eder. Karar hakkı genel kullanımı açısından ayna bağlı bir hakkı temsil etmekle birlikte,teknik olarak irtifak hakkı olarak değerlendiremeyeceğimiz birtakım farklı türde bazı hakları da içerir. Kara hakkını bu geniş kapsamı içersinde değerlendirirsek şu üç tür hakkı içine aldığını müşahede ederiz. a- Başkasına ait bir arazi üzerinde diğer bir akar ile bağlantısı olmayan bina ve ağaçları bulundurma hakkı. Bu çeşit karar hakkında hak, bir akar sahibi vasfına bakılmaksızın herhangi bir şahsa ait olmaktadır. b- Başkasına ait mevcut bir yapı üzerinde yeni bir yapı tesisini içeren karar hakkı. Bu hak türünde arazi ve arazideki mevcut bina hadim akar,bunun üzerine inşa edilen yeni kat ise hakim akar konumundadır. Prensip olarak ayna bağlı olarak kurulan bu hak türü,Hanefi hukukçular tarafından hakku’t-tealli ) (حق التعليkavramı ile ifade edilir73. Karar hakkının en önemli ve yaygın çeşidi olan tealli hakkında hak sahibinin yetkisi,kendi katını diğerlerinin katı üzerine inşa ve bu hali muhafaza etme şeklindedir. Hadim akar sahibi ise buna katlanma mecburiyetindedir. Dolaysıyla tealli hakkı bir evin farklı şahıslara ait olan katları arasındaki irtifak ilişkisini ifade etmektedir. Tealli hakkı bu şekilde karar hakkının bir çeşidi olmasına rağmen bazı muasır müellifler irtifak iplerini sayarken,karar hakkı yerine bunu ön plana çıkarmışlardır74. Oysa pozitif hukuktaki üst hakkının gerçek karşılığı karar hakkı olup,tealli hakkı özel bir üst hakkı nevi olmaktadır. Medeni hukuktaki kat irtifakı tabiri 72 Köprülü,B.-Kaneti,a.g.e.,s.118. 73 Hakkü’t-tealli’nin karar hakkı içinde değerlendirildiğine dair bkz.Serahsi a.g.e.,c.XV,s.26,28;İbn Abidin,a.g.e.,c.VI,s.217. 74 Bu konuda bkz.Karaman,H.,a.g.e.,c.III,s.134; Zeydan A.Kerim, a.g.e., s.199-200. 24 ise aslında bir irtifak hakkı değildir.Bu kavram müşterek mülkiyet altındaki bir araziye inşaat yapma ve kat mülkiyeti tesisi borcu bağlanmasını ifade eder 75. Henüz yapılmamış bir inşaat ile alakalı olan bu kavramın tealli hakkı ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. c- Karar hakkının irtifak niteliğinde olan diğer bir türü de,bir akarın diğeri üzerinde bazı çıkıntı ve uzantılara sahip olma yetkisidir. Buna göre,hakim konumdaki ev vb. bir yapının diğerinin arazisine uzanan balkon gibi çıkıntıları ya da bir arazinin diğerindeki mecra tesisleri tarzındaki uzantıları karar hakkının kapsamını teşkil edebilmektedir. Bu çıkıntı ve uzantılar hakim akara devamlı surette bağlı olduğundan bu hak ayna bağlı bir irtifak özelliğindedir. Kapsamı açısından bu şekilde üç gruba ayrılabilen karar hakkı kavramı daha çok iki ve üçüncü şıktaki türleri ifade için kullanılır. Buraya kadar olan izahlardan anlaşıldığı gibi karar hakkının konusu,hadim akar üzerinde bir yapının bulundurulmasıdır. Bu yapı tealli hakkında olduğu şekilde hadim akara doğrudan bağlı ve bitişik olabileceği gibi,bir balkon çıkıntısı gibi,o akarın sadece hava sahasını işgal etmiş olabilir. O halde karar hakkında mühim olan,yapının hadim akara devamlı surette bağlı bulunması olmayıp,onun yer ya da hava sahasına girmesidir. Ayrıca karar hakkının konusu sadece binalar gibi gayrı menkullerle sınırlı değildir.Mecra tesisleri gibi menkuller de bir karar hakkının konusu olabilmektedir. Bu konudaki ilk kavramlaşma irtifakların genelinde olduğu üzere Serahsi (v.483/1090) de görülür. Serahsi umumi anlamdaki karar hakkını “hakku’l-karar” kavramı ile,tealli hakkı dediğimiz çeşidi ise “hakku karari’-ulv” 76 (üst katın karar hakkı)kavramı ile ifade eder.Bu müellifte başka kavram görülmez. Serahsi’den hemen sonra gelen Semerkandi(v.538/1144)ha-kku’l-karar kavramını kullanmakla birlikte yeni bir kavram olarak “hakku’t-tealli’yi” getirir77. Genel anlamda hakku’l-karar kavramının Serahsi’den itibaren yaygınlık kazanması ve genel kullanımda temel alınmasına rağmen,hakku’t-tealli kavramı bu 75 Oğuzman,K.,a.g.e.,s.528-29. 76 Serahsi,a.g.e.,c.XV,s.20,24,28. 77 Ebubekr Alauddin Muhammed b.Ahmed Semerkandi,Tuhfetü’l-fukaha,I,Bası.Beyrut,1984,c.III,s.51. 25 döneme kadar yaygınlık kazanmıştır. İşaret ettiğimiz bu üç müellif tarafından kendi özel kavramlarıyla ifade edilen bu hakkın belirli bir kavramla ifadesinin yaygınlık kazanması Merginani (v.593/1197) ile olmuştur. Merginani tealli hakkını,hakku’t-tealli,kavramı ile ifade ederek daha önceki,diğer kavramları kullanmıştır78. Bu dönemden sonra mezhep içinde karar hakkı ile ilgili iki kavram temel alınmıştır. Bunlardan birisi,genel anlamda bu hakkı ifade eden “hakku’l-karar”,diğeri ise hakku’l-karar’ın önemli bir çeşidi olan “hakku’t-tealli” dir. Mecelle’de ise karar hakkı,”hakkı-karar” şeklinde aynı kavram ile ifade edilmiştir79. D- KİRİŞ KOYMA HAKKI, “HAKKU VADI’L-CUZU” )(حق وضع الجذوع Kiriş koyma hakkı80 ,bir şahsa inşa ettiği yapısının kirişlerinin uçlarını diğerine ait duvar ya da direğe dayandırma yetkisi veren bir irtifaktır. Kiriş koyma hakkının çağdaş yazarların pek çoğu tarafından irtifak tipleri içine dahil edilmemiş olması umumi bir eksikliktir81. Zira bu hak muhteva ve nitelik olarak başlı başına bir irtifak hakkı tipi olup,özellikle Hanefi kaynaklarında yaygın bir şekilde işlenmiştir. Hanefi kaynaklarında bu hakkın hukuk ve merafık kavramlarıyla ifade edilen bir irtifak mahiyetinde olduğuna dair açık ifadelere de rastlanabilir. Öyle ki zaman zaman irtifaklarla ilgili genel kuralların izahında örnek irtifak tipi olarak bu hak gösterilmektedir82. Mefhum olarak bu şekilde Hz.Peygamber (s.a.v.) dönemine dayanan kiriş koyma ile ilgili kavramlaşmaya Hanefi hukukçusu Serahsi (v.483/1090) da 78 Merginani,a.g.e.,c.III,s.46. 79 Mecelle Md.1192,1213. 80 Bu irtifakın Türkçe olarak ifadesi Mecelle’de,”kirişlerin uçlarını koyma hakkı” şeklinde geçmektedir. Mecelle şarihi Ali Haydar’ ın ifadelerinden de istifade ile bu hakkı,”kiriş koyma hakkı” kavramı ile karşıladık. (Bkz.Mecelle Md.1012;Ali Haydar,Dürerü’l-hükkam,III,141,391,505). 81 Hasan Hacak,a.g.e.,s.65. 82 Kasani,a.g.e.,c.VI,s.191; Merginani,a.g.e.,c.IV,s.102. 26 rastlanır83. Serahsi bu irtifakı ”hakku vadi’l-cüzu” şeklinde yaygın bir kavramla ifade eder84. EMESİL MECRA HAKKI, HAKKU’L-MECRA VE HAKKÜ’L- ) (حق اللمجري و حق المسيل: Su akıtma hakkı anlamına gelen hakku’l-mecra ve hakku’l-mesil tabirleri klasik kaynaklarda bir tek irtifakı ifade eden iki farklı kavramdır. Buna göre mecra yada mesil hakkı,bir akara gereken suyu almak,veya atık suları akıtmak için başkasının akarı üzerinde kurulu bir irtifak hakkıdır. Mecra ve mesil kelimeleri ismi mekan anlamıyla su akacak yer demek olduğu gibi,hakku’l-mecra ve hakku’l-mesil kavramı içinde mimli mastar anlamı ile,”su akıtma” manasını ifade eder85. Mecra hakkı, özellikle suyun nakli için kurulur ve hakim akar sahibine irtifak hakkına dayanarak hadim akarın belirli bir yerinde tesis edilen mecradan taraflarca kararlaştırılan şekilde istifade imkanı verir. Bu istifade hadim akarın ötesindeki bir kaynaktaki şirb hakkı ile elde edilen suların,evin damı yada arazi üzerinde biriken yağmur sularının,yine kullanılmış artık suların akıtılması vb. gibi farklı muhteva ve şekillerde olabilir. Klasik kaynaklarda mecra ve mesil hakları aynı anlama gelmekte ve izah ettiğimiz tek bir irtifak tipini ifade etmektedir. Bu durum çağdaş döneme kadarki klasik eserlerde böyle olmasına rağmen,çağdaş yazarlar bu iki kavramı birbirinden ayırarak farklı iki irtifak tipi şeklinde sunmuşlardır. Buna göre mecra hakkı,şirb hakkı ile elde edilen suyun akıtılarak nakledilmesi şeklinde olup,muhtevası sürekli temiz ve 83 Serahsi,a.g.e.,c.XV,s.15,20. 84 Serahsi,a.g.e.,c.XV,s.15,20,31-32,c.XVII,s.89-93. 85 Ali Haydar,a.g.e.,c. III,s.499; Serahsia.g.e.,c.XXIII,s.171. 27 kullanılmağa müsait sulardır. Mesil hakkı ise,bunun tersine bir ev veya arazinin atık sularını dışarıya akıtma mahiyetinde olup,kullanılmaya elverişli olmayan suları kapsar86. Mecra hakkı İslam hukukunda temel irtifak tiplerinden biri olarak klasik kaynaklarda baştan beri mevcuttur. İlk dönem Hanefi eserlerinde mesil,mecra ve tesyilü’l-ma (su akıtma) kelimeleri ile ifade edilen bu hakkın kavramlaşmasına ilk olarak Serahsi (v.483/1090) de rastlarız. Serahsi mecra hakkı için hakku tesyili’l-ma )الماء تسييل (حق sıkça ve net bir kavram olarak kullanır87. Serahsi’den sonraki,Semerkandi (v.538/1144), Kasani (v.587/1191) ve Merğinani (v.593/1197) gibi hukukçular da mecra hakkını aynı kavramla ifade ederler88. Hakku tesyili’l-ma ilk defa İbn Abidin (v.1252/1836) de gördüğümüz şekilde kısaltılarak “hakku’l-mesil” şeklinde ifade edilmiştir. Mecelle mecra hakkını çoğunlukla bu kavramla ifade etmekle beraber bazen hakku icrai’l-ma anlamına hakk-ı mecra kavramını kullanır ki klasik kaynaklarda böyle bir ifadeye rastlanmamaktadır89. F- KAR ATMA HAKKI, “ HAKKU İLKAİ’S-SELC “ ( ( حق القاء الثلج: Kar atma hakkı,ev türü bir yapının üzerindeki karları başkasının arazisine kürekle sürüyerek atma hakkıdır. İçerik olarak mecra irtifakına benzeyen kar atma hakkı genelde bu hak ile birlikte zikredilmiştir. Kar atma hakkında,hakim akar ilke olarak bir yapıdır. Hak sahibinin yetkisi,bu yapı üzerinde biriken karları komşu araziye atarak vereceği zarardan korunma 86 Karaman H.,a.g.e.,c.III,s.128-130. 87 Serahsi,a.g.e.,c.XXIII,s.174, c.XVII,s.94-96; Serahsi aynı anlamda (hakku seyli’l-ma) kavramını da kullanır. 88 Semerkandi,a.g.e.,c.III,s.281; Kasani,a.g.e. c.VI,s.192,258-259; Merğinani,a.g.e.,c.III,s.46. 89 İbn Abidin,a.g.e.,c.VI,s.443. 28 olmaktadır. Temel irtifak tipleri içinde pratik hayatta nispeten daha az rastlanan bu hakka, kaynaklarda da az yer verilmiştir. Hanefi kaynaklarda “kar atma hakkı” kavramını ilk defa Kasani (v.587/1191) de görmekteyiz. Kasani’den sonraki metinlerde konu olarak işlense de,kavram olarak pek fazla yer almayan bu tabir İbn Abidin (v.1252/1836) tarafından da kullanılmıştır90. G- KOMŞULUK HAKKI, HAKKU’L-CİVAR (الجوا ر (حق KAVRAMI VE İRTİFAK HAKLARI İLE İLGİSİ : Eşya hukuku ile ilgilenmiş çağdaş bütün müelliflerin irtifak haklarından saydıkları diğer bir irtifak tipide,”hakku’l-civar” kavramı ile ifade edilen,”komşuluk hakkı”dır. Klasik kaynaklarımızda rastlanmayıp,çağdaş yazarlara ait olan bu tabir bir şahsın mülkü üzerindeki tasarruflarının komşusuna zarar vermeyecek şekilde kısıtlanmasını ifade etmektedir. Buna göre birbirine komşu iki akardan her birinin diğeri üzerinde,akar sahiplerinin akarı kullanmaları esnasında birbirlerine zarar verecek taşkınlıklardan kaçınmalarını öngören ve doğrudan kanundan doğan bir irtifak tipi mevcuttur. Çağdaş bazı yazarlarca bu şekilde irtifak olarak değerlendirilen komşuluk hakkı (hakku’l-civar),gerçekte bir irtifak olmayıp,mülkiyet hakkına komşuluk münasebetleri sebebiyle kanun tarafından getirilen bir sınırlama mahiyetindedir. Bu yazarların komşuluk hakkını bir irtifak tipi olarak görmeleri temelde bu hakkın muhtevasının diğer irtifaklar gibi mülkiyet hakkı sınırlaması oluşundan kaynaklanmaktadır. Zira komşuluk ilişkisinde her akar sahibi mülkiyet hakkının verdiği yetkilerin bazılarından komşu akar adına vazgeçmekte ve dolaysıyla bu akarlar arasında bir irtifak ilişkisi doğmaktadır91. Yine bu görüşe muhalif olarak ulemanın ekserisi irtifak bağlamında hukuki anlamda “komşuluk hakkı” diye mefhum tanımadıklarından 90 Kasani,a.g.e.,c. V,s.165.Kasani bu hakkın irtifakların genel ifadesi olan hukuk ve merafık grubuna dahil olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bkz.İbn Abidin,Reddü’l-muhtar, c.V,s.189. 91 Hasan Hacak,a.g.e., s.70-71. 29 mülkiyet hakkını komşuluk ilişkileri sebebiyle sınırlama yoluna gitmezler. Fakat iki akar arasında başka bir hak ilişkisi varsa bu durumda mülkiyet sınırlamasına gidilebilir. Bu tür hak ilişkisi altlı üstlü komşulukta geçerlidir. Yan yana komşulukta akarların birbiri üzerinde herhangi bir hakları söz konusu değildir. Ancak alt ve üst katın birbiri üzerinde mevcut olan bazı hakları,mülkiyet sınırlamasına gidilmesini gerektirir. Buna göre üst katın alt kat üzerinde bir irtifak tipi olan tealli hakkı,alt katın üst kat üzerinde ise güneş ve yağmur vb.den korunma hakkı vardır92. III- DİĞER İRTİFAK TİPLERİ : Klasik fıkıh kitaplarında kavramlaşarak belirli ölçüde yaygınlık kazanmış altı temel irtifak tipinin dışında konu olarak işlendiği halde,belirli bir kavramla ifade edilmeyen bir takım irtifaklar daha vardır. Müspet muhtevalı bu altı hakkın dışında,başka irtifakların da mevcut oluşu İslam hukukunda irtifakların belirli tiplerle sınırlı olmadığının da açık bir delili olmaktadır.Bu irtifak tipleri kaynaklar da net bir kavramla ifade edilmese bile,biz ifade kolaylığı açısından modern hukuk sistemlerinden de yararlanarak bunları bir takım kavramlarla ifade edeceğiz.Buna göre diğer irtifaklar,şu tiplerden oluşmaktadır93. 92 Güneş ve yağmurdan korunma hakkı (hakku def’il-matar ve’ş-şems) Hanefilere ait bir kavramdır. Bu kavram alt ve üst kat arasındaki komşuluk ilişkilerinde mülkiyet sınırlamasına gidilmesinin katların birbiri üzerindeki haklarına dayandığı ilkesinden hareketle geliştirilmiştir. (Bkz.Kasani,a.g.e.,c.VI,s.265) “Zarar vermek ve zarara uğramak yoktur” prensibinden hareketle el-Medhal sahibi çağımız müelliflerinden Dr. Abdülkerim Zeydan “hakku’l-civar” kavramından anlaşılanın “car-ı mülasık” yani bitişik komşu olduğunu ifade ederek, kişinin duvarının boyunu yükseltip komşusunun ışık almasını engellemesi veya komşusunun duvarına bitişik bir kuyu açıp komşusunun duvarına zarar vermesi vb. şeylerle komşusuna zarar verebilecek şeylerden kaçınmasını ifade ederek ,bu durumu hakku’l-civar kavramı altında değerlendirmektedir.(Bkz.A.Kerim Zeydan,el-Medhal,.s.200-201) 93 Hasan Hacak,a.g.e., s. 74. 30 A- Manzara (yapı Yapmama) İrtifakı : Bir akarın manzarasının kapanmaması ışık ve havadan daha iyi istifade edebilmesi için diğer akarın belirli bir yerinde yapı yapılmamasını öngören bir irtifak hakkıdır94. Menfi muhtevalı bir hak olan manzara irtifakı hakim akara fiili bir yararlanma yetkisi vermeyip,hadim akar sahibinin bazı tasarruflarının kısıtlanması anlamı taşımaktadır. Yapı yapmama irtifakı özellikle,akar sahipleri arasındaki satım yada kısmet akdi esnasında şart koşulması ile kurulur. B- Çöp Dökme İrtifakı95 : Bir akar malikine çöplerini diğer akar üzerine dökme yetkisi veren bir irtifak hakkıdır. Mefhum olarak sadece Şafii mezhebi kaynaklarında rastladığımız çöp atma irtifakı doğrudan akitle,belirli bir süreyle sınırlı yada sınırsız bir şekilde kurulabilmektedir96. C- Defi Hacet İrtifakı : Bir akar sahibine diğer akardaki belirli bir yerde defi hacette bulunma hakkı veren bir irtifaktır. Şafii kaynaklarda çöp atma irtifakıyla birlikte mefhum olarak zikredilen bu irtifak süre sınırı olmadan,irtifak kurucu bir sözleşmeyle kazanılabilir97. D- Sütre Koyma İrtifakı : Bir evin belirli yerlerinin komşu evden görülmesini engellemek için evlerin arasına engel koyma muhtevalı bir irtifak hakkıdır. Hak sahibi bu 94 95 Modern hukuklardaki manzara irtifakı için bkz. Köprülü, Sınırlı Ayni Haklar, s. 48,64. Modern hukuklarda bu tür irtifaklar çok yaygındır. Bkz.Abdürrezzak Ahmet Senhuri,Masadıru’l-Hak fi’l-fıkhı’l-islami,Beyrut,1953-54,c.IX,s.1316. 96 Hasan Hacak,a.g.e., s. 75. 97 Hasan Hacak,a.g.e., s. 75. 31 yetkisini,genellikle evlerin arasında bulunan duvara,görüntüyü kesecek bir sürte koymakla kullanır. Özellikle Hambeli kaynaklarda net bir irtifak çeşidi olarak geçen bu hak,akit yoluyla kurulabilmektedir. Hanefi kaynaklarda da temas edilen bu irtifaka bazı modern hukuklarda da rastlamak mümkündür98. E- Pencere Açmama İrtifakı : Bir akar sahibinin,komşu evin muayyen yerlerini görecek şekilde pencere açmasını engelleyen bir irtifak hakkıdır. Hanefi kaynaklarda temas edilen bu irtifak,bu mezhepte benimsenen yegane menfi muhtevalı bir irtifaktır. Bu mezhepte özellikle menfi muhtevalı irtifakların akit ile kurulması mümkün olmadığı için böyle bir irtifak hakkının elde edilmesinin tek yolu akit esnasında şart koşmadır99. Böylece,kaynaklarımızda kavram halinde ifade edilen temel irtifaklarla,konu olarak ele alındığı halde kavramlaşmamış olan irtifak tiplerini anlatmış bulunmaktayız. Ancak bu bölümde takdim ettiğimiz irtifaklar,İslam kukunda kurulabilecek bütün irtifakların bunlarla sınırlı olduğunu ifade etmez. Zira irtifak haklarının hiçbir mezhepte belirli tiplerle sınırlı olmayışı zamanın ihtiyaçları ve örfe paralel olarak yeni tiplerin gelişmesine uygun bir zemin hazırlamaktadır. Öyle ki buraya kadar sunduğumuz irtifakların dışında,hayvan otlatma,hayvan bağlama, odun toplama ve balık avlama hakkı gibi kaynaklarımızda teknik anlamda bir irtifak hakkına dönüşmediği halde,muhteva olarak irtifak hakkına benzeyen,birtakım durumlar daha mevcuttur100. 98 Hasan Hacak,a.g.e., s. 75; Ayrıca bkz. Kasani,a.g.e.,c.IV, s.181. 99 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.427. 100 Hasan Hacak,a.g.e., s. 76; Ayrıca bkz.Kasani,a.g.e.,c.VI,s.193; Serahsi,a.g.e.,c.XIV,s.137. 32 I- İRTİFAK HAKKININ İKTİSAP SEBEPLERİ : Bu kısımda ele alacağımız irtifak hakkının iktisap sebepleri,İslam hukukundaki irtifak hakkı anlayışını yansıtması açısından önem taşımaktadır.konunun önemi,temelde fıkıhta akdi irtifak mefhumunun varlığını ortaya koyması sebebiyledir. Zira bazı araştırmacılar, İslam hukukunda irtifakların sadece kanundan doğabileceğini,bundan dolayı modern hukuktaki anlamı ile akde bağlı irtifakların söz konusu olmadığını iddia etmektedirler. Bu iddia biraz daha ileriye götürülerek,fıkıhtaki irtifak diye nitelenen hakların aslında sadece mülkiyetin kanuni kayıtlamalardan ibaret olduğu,dolaysıyla irtifak hakkı olmadığı öne sürülmüştür. Bu araştırmacılar fıkıhtaki irtifakları,örf sebebiyle doğmuş ve akar sahiplerinin izin ve hoşgörüsüne dayanan basit birer işlemin sonucu saymaktadırlar. Burada ele alacağımız diğer konular,doğrudan kanundan doğan irtifak benzeri birtakım hak ve ilişkilere İslam hukukunun bakışını yansıtmak,ayrıca çağdaş müelliflerce irtifak doğurucu birer sebep olarak görülen izin,umumi ortaklık vb. ilişkilerin gerçek niteliğini tespit etmek olacaktır. İrtifak hakkının iktisap sebeplerinden kastımız,önceden mevcut olmayan bir hakkın bir akit ile (te’sisen) yada kazandırıcı zaman aşımı sonucu(aslen)kazanılmasıdır. Diğer bir tarz ise intikalen (devren) 33 kazanmadır. Bu,hakim akara hukuki işlem yada miras yoluyla sahip olmakla akar lehine kurulu olan irtifakların kazanılması yoludur. İrtifakın bu şekilde devren kazanılmasında yeni bir irtifak hakkı tesis edilmeyip,önceden mevcut bir hak,bağlı olduğu akar ile birlikte el değişmektedir101. O halde hakim akarın kazanılmasını gerektiren sebepler buna bağlı irtifakların da devren kazanılması sonucunu doğurur. Devren elde edilme bir tarafa bırakılırsa,irtifak hakkı temelde akit ve kazandırıcı zaman aşımı ile kurulmaktadır. A- AKİT : İslam hukukunda,diğer modern hukuk sistemlerinde olduğu gibi irtifak hakkı doğuran temel sebep akitlerdir102. İki akar maliki,sözleşme yapmak yoluyla bir akar üzerinde diğeri lehine önceden mevcut olmayan bir irtifak hakkı tesis edebilirler. Bu hüküm malların dışında kalan menfaatlerin de bağlı oldukları “ayn” dan müstakil olarak akde konu olmasının mümkün görülmesinden kaynaklanmaktadır. İslam hukukçularının çoğunluğu irtifak haklarının bu şekilde akitlerle kuruluşunu kabul etmiş ve bu akitleri genişçe işlemişlerdir. Şafii,Hanbeli ve Malikilerin oluşturduğu bu genel kanaatin aksine Hanefiler, prensipte irtifakların bu şekilde bir akitle kurulmasını kabul etmezler103. Biz bu konuyu işleme kolaylığı açısından önce Cumhur sonra Hanefiler olmak üzere bu iki tavrı ayrı ayrı ele alacağız. 1- İrtifak Kurucu Akitler Konusunda Cumhurun Tavrı : Şafii, Maliki ve Hanbeli’lere göre,iki akar sahibi yaptıkları sözleşme sonucu önceden mevcut olmayan geçit hakkı,teali hakkı,mecra hakkı,kar atma hakkı,kiriş koyma hakkı gibi irtifakları tesis edebilirler. Özellikle Şafii mezhebinde 101 Zerkeşi, a.g.e.,c. II,s.229. 102 Tealli (bina) hakkı hariç diğer irtifak tiplerinde akit iki akar maliki arasında gerçekleşir. Tealli hakkında ise hak sahibi sözleşme sonrası elde ettiği bu hak sebebiyle akar maliki sıfatını kazanır. 103 Hasan Hacak,a.g.e., s.79. 34 irtifaklar hukuki işlemlere konu olması açısından “ayn (maddi mal)” g,b, değerlendirilmektedir. Zira bunlar doğrudan bir ayna bağlı oldukları gibi sürekli (ebedi) bir varlığa sahip olabilmektedirler. Bu düşünce irtifak haklarının akitle kuruluşunu kolaylaştırmaktadır104. İslam hukukçuları iki akar sahibinin anlaşarak bir irtifak hakkı kurmaları işleminde belirli bir akit çeşidini şart koşmazlar. Aksine bu işlem satım, kira ve sulh akitleriyle olabilir105. Buna göre bir akar sahibi,arazisi üzerinde diğer bir akar sahibi lehine örneğin bir geçit hakkı tesis etmek istediğinde bunu doğrudan “murur” hakkının satımıyla yapabilir. Ayrıca bu hakkı belirli bir süre için kiraya verebilir yada bu hak üzerine taraflar sulh yapabilir. Sonuç olarak irtifak sözleşmesi,konusu menfaat olan ve belirli bir süreyle veya süre sınırı olmadan kurulabilen bir akit tipidir. Bu akit tipinin icare yada bey’ akdi lafızlarıyla kurulması sözleşmenin mahiyetini değiştirmez. İrtifak sözleşmesi dediğimiz bu akit ,klasik kaynaklarda baştan beri mevcut değildir. Bu akit nevini en geniş ve net bir şekilde işleyen Şafii mezhebi de dahil olmak üzere ilk dönem kaynaklarında konusu bir “hak” olan bu tip bir irtifak sözleşmesine rastlamak mümkün değildir. 2- İrtifak Kurucu Akitler Konusunda Hanefilerin Tavrı : İrtifak hakkının sözleşmelerle kuruluşunda Cumhur’u oluşturan üç mezhebin bu tavrına karşın Hanefilerin görüşü prensip olarak olumsuzdur.Bu mezhepte iki akar sahibinin aralarında yaptıkları bir akit sonucu sulama hakkı,geçit hakkı,mecra 104 Hasan Hacak,a.g.e., s.80. 105 Bkz.Senhuri,a.g.e.,132; Zerka,a.g.e.,c.III,s.35. 35 hakkı,üst hakkı,kiriş koyma hakkı106 vb. irtifakların tesisine cevaz verilmemiştir. Diğer bir sebep de bu hakların menfaat oldukları için mütekavvim mal kapsamı dışında kalışıdır. Bu yüzden özellikle kira ve satım akitlerinde bedel olamazlar107. Zahir ur-rivaye ve müftabih oluşu sebebiyle mezhebin genel tavrını yansıtan bu görüşe karşılık,özellikle Maveraünnehir’de yetişmiş bir grup hukukçu sulama olamayışını temelde bu haklardaki cehalet unsuruna bağlamışlardır108. Kaynakların bir kısmında bu tip bazı akitlerin hükmünün butlan olduğu ima edilmekte ve de açıkça belirtilmektedir. Buna rağmen geçersizlik sebebi cehalet olduğundan bu işlemlerin hükmünün fesat olması gerekmektedir. Nitekim kaynaklarda daha çok bu hüküm tercih edilmiştir. A- AKİT ESNASINDA ŞART KOŞMA : Mahiyet olarak akdi bir ilişki olan şart koşma,akar üzerinde gerçekleşen kısmet yada satım akdinde bir akar lehine irtifak hakkı tesisi ya da mevcut bir halin irtifak şekline dönüştürülmesinin şart koşulmasıdır. Şart koşma işlemi bir akitten ayrı düşünülemez. Burada akdin asıl mahalli akarlar olmakla birlikte,buna, ilave bir şart bitişmiş ve akdin geçerliliği ile şart bağlayıcılık kazanmıştır. İrtifakların bu yolla kurulması özellikle,akitlerle doğrudan kurulmasını prensip olarak benimsemeyen Hanefi mezhebince işlenmiştir. Hatta bu mezhepte bir irtifak hakkının akla gelen ilk kurucu sebebi akit esnasında şart koşulmasıdır109. Hanefiler bu yolu,akitle irtifak haklarının kuruluşunu yasaklamalarından dolayı, ortaya 106 İbn hümam,Fethü’l-kadir, VI,428; Kasani,a.g.e.,c. VII,s.29; İbn Abidin,a.g.e.,c. V,s.79. 107 İbn Abidin,a.g.e.,V,80. Bazı çağdaş müellifler,Cumhur ile Hanefiler arasındaki bu görüş ayrılığının temelinde,irtifak haklarının mal kabul edilip edilmemesi tartışmasının yattığını,bu hakların Hanefilerce akitlere konu olmayışının,mal kabul edilmeyişinden kaynaklandığını iddia ederler. 108 Serahsi, a.g.e,. c.XXIII,s.177; Kasani,a.g.e.,c.VI,s.48; İbn Abidin,a.g.e.,c.V,s.79-81,c.VI,s.445-446. 109 Serahsi,a.g.e.,c.XV,s.20,22,28,29;ibn Abidin,a.g.e.,V,78;Mecelle,md.1145;Ali Haydar,a.g.e.,c.IV,s501. 36 çıkan boşluğu ve buna olan ihtiyacı telafi unsuru olarak sıkça kullanmış ve diğer mezheplerden çok işlemişlerdir. İrtifakların şart koşulmak suretiyle kurulmaları özellikle iki akit tipi için geçerlidir: Bunlar Kısmet ve Satım Akdi’dir. Kısmet akdinde şart koşma çoğunlukla bir akarın bağımsız hisselere ayrılması esnasında,bu hisselerden biri lehine,diğeri üzerinde bir irtifak hakkı kurulması şartıyla olur. Mecelle bunu şöyle ifade eder:”Hın-ı kısmette bir hissenin diğer hissede tarıkı yahut mesili olması şart edilse ol şarta riayet edilir”110. Hanefiler akitlere bitişen bu şartları,örfe uygunluğu ölçüsünde kabul eder. Buna göre şart koşma ile ancak bu konuda örfün mevcut olduğu irtifak nevileri kurulabilir. Örfe uygunluk arz etmeyen irtifak şartı ise,satım akdini fasit kılacağı için prensip olarak bunlarla irtifak kurulamaz111. C- AKİT ESNASINDA ZIMNİ KABUL : Bundan dolayı işaret ettiğimiz iki sebep (akit ve şart koşma) irtifak haklarının akit içersinde doğuş şekillerinin tamamını içermez. İrtifak hakkı bir akdin doğrudan konusu olmadan yada akit esnasında şart koşulmadan akdi oluşturan tarafların zımni kabulleriyle de kurulabilmektedir. Zımni kabul,başlangıçta tek şahsa ait olan akarın,taksim yada satım akdi sonucu farklı iki şahsa ait olması ve taraflarca itiraz edilmemesi sonucu önceden mevcut bir halin irtifak hakkına dönüşmesidir. Örnek olarak,kısmet akdinde bir hissedara düşen duvar üzerinde,diğer ortağın kirişleri bulunsa ve akit esnasında bu kirişlerin kaldırılması ya da olduğu gibi bırakılması şart koşulmasa,burada zımni kabul sebebiyle bir kiriş koyma irtifakı kurulmuş olur. Bu işlemde kısmet akdinden önce kirişlerin duvara dayanıyor olması,henüz duvar ve kirişlerin tek bir kişinin özel mülkiyetine konu olması sebebiyle bir irtifak niteliğinde değildir. Bu hal,duvar ve kirişlerin bağlı olduğu akarların farklı şahısların mülkiyetine geçmesiyle irtifak hakkına dönüşmüştür. Burada hakkın doğuşu özellikle duvar sahibi 110 Mecelle, md.1166. 111 Serahsi,a.g.e.,c.XXV,s.22-23. 37 olan şahsın akit esnasında mevcut hale ses çıkarmayıp,kirişlerin kendi duvarına bindirilmesini zımnen kabul etmesiyle olmuştur112. Bu tür bir halin akit sonrası zımni kabul sebebiyle irtifak haline dönüşebilmesi için bu halin prensip olarak kadim olması gerekmektedir 113. Mesela,bir şahsın birbirine yakın iki evinden birinin atık su oluklarının,eskiden beri harap durumda olan evden geçmekte olduğunu düşünelim. Bu şahsın ikinci evi başka birine satımı esnasında alıcının kadim olan bu hale ses çıkarmaması zımni kabuldür ve bununla bir mecra irtifakı doğmuş olur. Satım öncesi evlerin her ikisi de bir kişiye ait olduğu için mevcut hal bir irtifak şeklinde değildir. Fakat hakim konumda olan evin başka bir kişiye satılması ve onun bu duruma ses çıkarmaması sebebiyle bir irtifak hakkı kurulmuş olur114. Mevcut halin kadim olmadığı durumlarda ise zımni kabul sadece iki hak için kurucu özellik taşır: Kiriş koyma hakkı ve henüz kavramlaşmamış olan bir su yolunun diğerinin arsasındaki havuza boşalması hakkı,Mürur ve Mecra gibi irtifaklar ise,önceki hallerinin kadim olmadığı durumda zımni kabul ile kurulamaz115. Bunların açıkça şart koşulması gerekir ve bu hüküm kısmet ve satım akdi açısından aynıdır. D- KAZANDIRICI ZAMAN AŞIMI (KIDEM) : Kaynaklarda genelde kıdem olarak geçen zamanaşımı irtifak hakkının akit ile olan ilişkilerinden sonraki temel kazanç sebebidir. Kullanımı üzerinden uzun zaman geçen irtifak muhtevalı bir yetki,”kadim kıdemi üzerine terk olunur”116 prensibinden hareketle irtifak hakkı olarak kazanılabilir. 112 Serahsi,a.g.e.,c.XV,s.31; Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.426. 113 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.508,511; Kadıhan Fahreddin Hasan b.Mahmud el-Uczendi el-Fergani el- Fetava’l-Hindiyye,c.III,s213. 114 İbn Abidin,a.g.e.,c.V,S.189; Serahsi,a.g.e.,c.XV,s.20. 115 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.511; Serahsi,a.g.e.,c.XV,s.15. 116 Mecelle,md.6; Ayrıca bkz.İbn Abidin,a.g.e.,c.VI,s.444. 38 Dört büyük mezhepte de hak doğurucu bir sebep olarak görülen kıdem, Hanefilerde istihsana bağlı bir hükümdür. Mezhebin ilk dönem hukukçuları,bir hakkın hukuki delil olmadan doğamayacağı prensibi (kıyas) gereği kıdeme itibar etmezler. Sonraki dönem hukukçuları ise örf dayanıklı istihsan sonucu kıdemi hak doğurucu görmüşlerdir. Mezhepte müftabih olan görüş de budur. Kıdem ile kurulabilecek irtifaklar,geçit,mecra,üst ve kiriş koyma hakkı gibi müspet muhtevalı olan irtifaklardır. Menfi muhtevalı irtifakların kuruluşu açısından kıdemin bir önemi yoktur. Kıdem ancak müspet bir hakkın uzun süre kullanımı durumunda hak doğurucu özelliğe sahiptir117. II- İRTİFAK HAKKININ SONA ARİŞ SEBEPLERİ : Belirli bir süreyle sınırlı olarak kurulmayan irtifak hakları prensip olarak devamlı olup kendiliğinden sona ermez. Devamlılık özelliği açısından mülkiyet hakkına benzese de bu şekli bir benzerliktir. Zira irtifaklar mülkiyet hakkının aksine sona ermesi kolay bir hak olup,bu durum şu sebeplerle gerçekleşir. A- HAK SAHİBİNİN HAKKINDAN VAZGEÇMESİ : Hanefiler hukuk-i mücerrede kabilinden –yani tamamıyla kanundan doğan mücerred bir hak-gördükleri irtifak haklarının hak sahibinin hakkından vazgeçmesi ile son bulacağı kanaatindedirler.Bu görüş “mücerret hak iptal ile batıl olur” şeklinde kaideleşmiştir118. Buna göre hak sahibinin mesela “hakk-ı mürurumu iptal ve ıskat ettim” şeklinde açık bir beyanı (sarih ıskat) veya hadim akar sahibinin hakkın son 117 118 Kasani,a.g.e.,c.VI,s.258. Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.506-507. 39 bulmasını gerektirecek bir işlemine izin vermesi (zımni ıskat) hakkı ortadan kaldırır. Bu mücerret bir hakkın ıskatı olduğu için,bunun bir sulh akdi şeklinde bedel alınarak yapılması caiz değildir. Bununla birlikte irtifak hakkının ıskatının bazı durumlarda bir bedele karşılık gelmesi caizdir. Mesela hadim akar sahibi,hak sahibi ile anlaşıp akarını bir başkasına irtifaklardan arınmış bir şekilde satsa, satım bedeli üzerinde irtifak sahibinin de hakkı vardır. İrtifak sahibi bu satıma rıza göstererek hakkından bir bedel karşılığında vazgeçmiş olur119. Karşılığında bedel alınmayan ıskat tek taraflı bir işlem olduğu için,karşı tarafın kabulüne lüzum yoktur. B- SÜRENİN SONA ERMESİ : İrtifakların belirli bir süreyle sınırlı oluşu,özellikle sözleşmelerle tesis edilen haklarda söz konusudur. Kıdem,zımni kabul ve şart koşma gibi sebeplerle doğan irtifaklar ise süreklilik özelliği taşır. Muavaza karakterli(bedelli) akitlerde taraflar devamlı olmak üzere bir irtifak kurabilecekleri gibi,bunu bir zaman sınırıyla da kayıtlayabilirler. Kararlaştırılan bu sürenin dolması, hakkı,kendiliğinden sona erdirir120. Hanefi mezhebi irtifakların doğrudan akitlerle kurulmasını prensip olarak kabul etmediğinden,irtifakları devamlı bir hak olarak görürler 121 . Zira diğer sebeplerle (kıdem vb.)kurulan irtifakların belli bir süreyle sınırlanması prensip olarak mümkün değildir. CKAYBOLMASI : İRTİFAKIN SAĞLADIĞI MENFAATİN TAMAMEN Örnek olarak kamuya açık yola çıkmak için önceden yolu olmayan bir akar yararına kurulan geçit irtifakı,sonraları bu akar önünden geçen bir ana yol 119 Serahsi,a.g.e.,c.XV,s.57; Burada hak sahibi irtifaktan vazgeçmez ise,hadim akarın sahibinin değişmesi bu hakkı etkilemez. 120 121 Hasan Hacak, s.103 Kasani,Bedai,c.V,s.13; Semerkandi,a.g.e.,c.III,s.51; İbn Abidin,a.g.e.,c.VI,s.217. 40 yapımıyla fiili değerini kaybetmiş olur.Yine sulama irtifakında su kaynağının tamamen kuruması,bu irtifak sebebiyle sağlanan menfaati ortadan kaldırır. Klasik kaynaklarda bunun en güzel örneği kiriş koyma hakkında duvar yada kolonun yıkılmasıdır. Menfaatin yok olduğu bu gibi durumlarda irtifak devamlı (ebedi) kurulmuşsa hakkın geri dönme imkanı vardır. Su kaynağının yeniden su toplaması gibi,duvarın inşası da ilgili irtifakları geri getirir122. D- DİĞER SEBEPLER : Teorik olarak irtifak hakkını sona erdirdiği tartışmaya açık olan bir takım haller daha vardır. Klasik kitaplarda bunlarla ilgili yeterli bilgi bulamadığımız için kısaca değinmekle yetiniyoruz. 1- Fiili Kullanmama : Bazı modern hukuklarda hak sahibinin hakkını kullanmaması,belli bir süre sonra hakkı sona erdirse de İslam hukukunda durum aksinedir. Kullanmama kıdem sınırına ulaşmadıkça hakkı sona erdirici bir sebep olarak görülmez123. 2- İstimlak : Devlet tarafından istimlak edilen bir akar üzerinde mevcut olan kurulu irtifakların tamamıda sona erer. 122 Köprülü,a.g.e.,s.47 123 Ali Haydar,a.g.e.,c.IV,s.497. 41 irtifak hakkının hükümlerinden kasıt,bu hakkın elde edilmesi ile doğan hukuki sonuçlar ve hakkın kullanımı esnasında tarafların uyması gereken kurallardır.Gerek irtifak sözleşmesinin kuruluşunda gerekse mevcut bir irtifakta tarafların karşılıklı hak ve sorumluluklarının belirlenmesinde hakkın muhteva ve kapsam tespitinin büyük önemi vardır. Buna göre irtifakların temel hükmü,içeriğinin tespitinin yapılmasıdır. Diğer bir çok hüküm bu içeriği tespit işlemiyle doğrudan alakalıdır. I- İRTİFAK HAKKININ MUHTEVA VE KAPSAMININ TESPİTİ : İrtifak hakkı maddi bir mal olmadığından muhtevası üzerinde her zaman belli ölçüde bir meçhuliyet (bilinmezlik) söz konusudur. Bu sebeple akdi işlemlerle kurulan irtifaklarda tarafların,hakkın muhteva ve kapsamını,bilinmezliği asgariye indirecek şekilde belirtmeleri gerekmektedir. Bu kapsam tespiti,irtifakların akitlerle kuruluşunun temel şartıdır. Çünkü akdin mevzuunda bir bilinmezliğin söz konusu olmaması gerekir. Ayrıca bu içerik tespiti sayesinde irtifak hakkı sahibine sağlanan yetki ile hadim akar sahibinin sorumluluğu açıklığa kavuşacaktır. Örnek olarak bir mecra irtifakının akitle kuruluşu esnasında,taraflar mecra tesisinin hadim akardaki yerini,mecranın neyin akıtılmasında kullanılacağını,bu tesisin en, boy ve derinliğini vb. belirtmelidirler. Bu sebeple muhteva tespitinin yapılması aynı zamanda irtifak kurucu sözleşmelerin geçerlik şartlarından biridir. Zira muhtevası yeterince tespit edilememiş bir irtifak hakkının kullanımı esnasında tarafların anlaşmazlığa düşme ihtimali yüksektir. 42 Akdi kurulan işlemlerle irtifaklarda muhteva tespiti taraflarca yapılırken,kıdem yoluyla kazanılanlarda hakkın muhtevası hak sahibinin kullanımıyla belirlenir. Buna göre bir yetkinin kıdem sebebiyle bir irtifak hakkına dönüşmesinde,eskiden beri devam eden muhtevası esas alınır. Örnek olarak damının yağmur sularını başkasının arazisine akıtan şahsın bu kullanımı kıdem sebebiyle bir irtifak şekline dönüştüğünde,kazanılan bu hakkın muhtevası aynen kalır. Hak sahibi bundan sonra bu içeriğin dışına çıkamaz. Mesela evinin yağmur sularını akıtırken evinin diğer kirli sularını akıtmaya kalkışarak,irtifak hakkının içeriğinin dışına çıkamaz124. II- İRTİFAK HAKKININ KULLANILMASINDA UYULACAK İLKELER : İrtifak hakkı hakim akar sahibine,hadim akar üzerinde doğrudan bir hakimiyet sağlar. Buradaki hukuki ilişki doğrudan doğruya hadim akar ile hak sahibi arasında olduğundan bu hakkın kullanımı için hadim akar sahibinin aracılığı gerekmez. Bunun dışında hakim ve hadim akar sahipleri arasında herhangi bir borç ilişkisi yoktur. Fakat aynı akar üzerinde mülkiyet ve irtifak hakkı kesiştiği için,irtifakın muhtevasının mülkiyet karşısında açık olarak belirtilmesi ve hakkın kullanımı esnasında uyulacak bir takım esasların tespit edilmesi gerekmektedir. Buradaki irtifak hakkının kullanımına ilişkin temel ilke,hadim ve hakim akar sahiplerinin ahlaki ilkelere,dürüstlük kurallarına uygun davranmaları,birbirlerini zarara sokacak fiillerden kaçınmalarının gerekliliğidir125. Buna göre hakkın kullanımı ile ilgili ilkelerin her iki akar sahibi açısından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. 124 125 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.502-509. İ. Malik Muvatta’da ) ( القضا ء قي المرا فقismiyle açtığı ve irtifaklarla ilgili rivayetlere yer verdiği bölüme ) ( الضرر والضرارhadisiyle başlaması bu kuralı ifade etmesi açısından dikkat değer. İ.Malik,elMuvatta,II,745. 43 A- HAKİM AKAR SAHİBİ AÇISINDAN : Hakim akar sahibinin irtifakın kullanımı esnasındaki durumunu,yetki ve sorumlulukları şeklinde ikiye ayırabiliriz. 1- Hakim Akar Sahibinin Yetkileri : İrtifak hakkı sahibi hakkını muhafaza ve ondan istifade edebilmek için gereken bütün tedbirleri alabilir. Örnek olarak bir mecra irtifakında mecra tesisinin tamire ihtiyacı olduğunda onu onarabilir ve gerekirse hadim olan akara girebilir. Bunun gibi irtifakın kullanımını zorlaştıran engelleri ortadan kaldırabilir. Mesela hadim akar sahibinin mecranın akışını engelleyecek şekilde yaptığı bir inşaatı yıkıp yahut delip irtifakı kullanmaya devam edebilme yetkisi vardır126. 2- Hakim Akar Sahibinin Sorumlulukları : Hak sahibinin temel sorumluluğu,hakkın kullanımı esnasında irtifakın muhtevası dışına çıkmamaktadır. Hak sahibinin hadim akar üzerindeki bütün yetkisi,muhtevası belirli bir irtifak hakkından ibarettir. Bu sebeple hakim akar sahibinin,hadim akar üzerinde bu muhtevanın dışında herhangi bir tasarrufta bulunma yetkisi yoktur. Örnek olarak bir şirb hakkında hak sahibi suyu arazisine çektiği ark yada cedvelin ağzını(daha fazla su almak için)genişletemez127. Yine bir mecra irtifakında yağmur suyu akıtma yetkisi olan şahsın bu yetkinin kapsamı dışına çıkarak hakkını kar atma yada değişik mahiyetteki suları akıtma şeklinde kurulu olan irtifakın tersine, farklı bir irtifak hakkı kullanması caiz değildir128. Hadim akar üzerindeki irtifakın muhtevasını aşan bu tip tasarrufların yasak olması için akar sahibine bir zarar veriyor olması şart değildir. Çünkü zarara yol açmasa da,başkasını mülkünde haklı bir sebep olmaksızın 126 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.508. 127 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.543. 128 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.509. 44 herhangi bir tasarrufta bulunmak caiz değildir129. Buna göre hadim akara zarar verecek tasarrufları her halükarda caiz olmamaktadır. İrtifakın muhtevasına çıkılmaması prensibi,irtifakın yerinin ve kullanım alanının değiştirilmesi hususunda geçerlidir. Hakim akar sahibinin,hadim akar sahibinin rızası olmadan kendi arzu ve isteği doğrultusunda irtifakın önceki kullanım yerini yada tarzını değiştirme yetkisi söz konusu değildir. Zira bu durumda hadim akardan,sahibini,n rızası olmadan istifade edildiğinden bir nevi bu hakkın kapsamının dışına çıkılmış olunmaktadır. Buna göre;mesela bir mecra irtifakında, toprağın altından geçen su yolu toprağın üstüne çıkartılamaz. Aynı şekilde toprağın üstünde olan mecra tesisi de hadim akar sahibinin izni olmadan toprağın altına yada başka bir yere nakledilemez130. Bunun gibi hadim akarın belirli bir yerinden geçme hakkına sahip olan şahıs,irtifakla yüklü bölgenin dışında akarın başka bir yerinden geçme hakkına sahip değildir131. Hak sahibi irtifakın yerini değiştirme yetkisine sahip olmadığı gibi kullanım tarzını da değiştirmesi caiz değildir. Örnek olarak bir su kaynağından haftanın belirli günlerinde istifade eden şirb hakkı sahibi,kendi nöbetini değiştirerek belirli bir vakitte toplayamaz132. İrtifakın normal ölçüler dışında kullanımdan doğan zararlar ise,hak sahibince tazmin edilir. Çünkü burada irtifak sahibi bu hakkın ona tanımış olduğu yetkileri aşmaktadır. Buda bu zararın oluşumunda bir kasıt unsurunun mevcudiyetini göstermektedir133. 129 Kasani, a.g.e.,c.VI,s.265; Bu hüküm Hanefi mezhebinde “başkasının mülkündeki tasarrufların yasaklılığı,bunların zarar verici olma vasfına bağlı değildir” prensibiyle ifade edilmiştir. 130 Serahsi,a.g.e.,c.XVII,s.95;Kasani,a.g.e.,c.VI,s.205. 131 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.429. 132 Ali Haydar,a.g.e.,c.I,s.47,c.III,s.542. 133 Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.537. 45 B- HADİM AKAR SAHİBİ AÇISINDAN : İrtifak hakkını kullanımında hadim akar sahibine ilişkin temel hüküm,irtifak sahibinin hakkını kullanmasını engelleyen ve güçleştiren tasarruflardan kaçınması ve akarını sürekli bir şekilde hakim akar sahibine hazır halde tutması gerekmektedir. Buna göre mesela bir geçit irtifakında,irtifakla yüklü bölge sürekli gelip geçmeye uygun olmalıdır134. İrtifak hakkının normal ölçüler içerisinde kullanımı esnasında doğrudan hadim akarda meydana gelen tamir ve ıslah ihtiyaçlarından bu akar sahibi sorumludur. Mesela bir mecra irtifakında,mecra tesisinin üzerinden geçtiği evin damı yıkılsa yada bozulsa,bunun tamir edilmesi yalnızca hadim akar sahibinin görevidir. Hadim akar sahibinin bu akar üzerinde,irtifak hakkının kullanılmasını engellemeyen tasarruflarda bulunması ise mümkündür. Mesela bir mecra irtifakında hadim akar sahibi,mecranın üzerinden geçtiği eve yeni bir kat ilave etmek istediğinde mevcut irtifaka bir zarar vermemek şartıyla bunu yapabilme yetkisine sahiptir135. IV- İRTİFAK HAKKINDA ORTAKLIĞIN ŞUF’A SEBEBİ OLUŞU MESELESİ : İrtifak hakları açısından önem taşıyan bir konu da bu tip haklarda ortak kullanımın,özellikle Hanefi mezhebinde şuf’a hakkı sebebi olarak görülmesi konusudur. Bu mezhebe göre şuf’a hakkı üç sebepten doğmaktadır. 134 Serahsi,a.g.e.,c.XVII,s.96;Kasani,a.g.e.,c.VI,s.265. 135 Kasani,a.g.e.,c.VI,s.265; Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.465. 46 a) Satım akdine konu olan akar üzerinde hissedar (nefs-i mebi’de müşarik) olma, b) Böyle bir akar ile irtifak benzeri bir haktan birlikte istifade eder (hakkı mebide halit)olma, c)Böyle bir akara üstten yada yandan bitişik başka bir akara malik (car-ı mulasık)olma136. Bunlar içersinde irtifaklarla ilgili olan, hakk-ı mebi’de halit olmak şeklinde ifade edilen şıktır. Buna göre aynı özel nehirden su alan yada aynı özel yolu kullanan akarlardan birinin satımında diğer akar sahipleri şuf’a hakkı sahibi (şefi) olurlar137. Şuf’a hakkı ilişkisi gerçekte şirb,mürur, ve mecra irtifaklarında hadim ve hakim akar arasında gerçekleşir138. Mesela başkasının arazisi üzerinde geçit(mürur) hakkı olan hakim akar sahibi,bu akarın satımında şefi olur. Çünkü bu şahsın satılan akardaki bir geçit üzerinde irtifak hakkı vardır ve bu geçitten her iki akar sahibi birlikte faydalanırlar. Mesela başkasının arazisi üzerinde geçit (mürur) hakkı olan hakim akar sahibi,bu akarın satımında şefi olur. Çünkü bu şahsın satılan akardaki bir geçit üzerinde irtifak hakkı vardır ve bu geçitten her iki akar sahibi birlikte istifade etmektedir. Dolaysıyla geçit üzerinde ortak kullanım oluşmuştur. Aynı hüküm şirb ve mecra hakkı için de geçerlidir. 136 Mecelle. Md.1008. 137 Umumun istifade ettiği nehirlerden ) (نهر عامsu alan yada umuma ait bir yolu ) ( طريق عامkullanan akar malikleri ise birbirine şuf’acı olamazlar. Zira bunların sayı ve sınırı bilinemez. Birlikte kullanımı şuf’a sebebi olan özel yol ve özel nehrin tarifinde farklı görüşler vardır. Bu konudaki temel prensip,ilgili nehir ve yolu ortaklaşa kullanan kişilerin sayısının kolayca tespit edilebilir olmasıdır. Mecelle bu prensibi “şirb-i has eşhas-ı ma’dudeye mahsus olan maı carideki hakk-ı şirbdir”. şeklinde ifade eder.(Md. 1239).Bkz.İbn Abidin ,a.g.e., c.VI,s.220;Kasani,a.g.e.,c.V,s.9. 138 Kasani,a.g.e., c.V, s.10; Ali Haydar,a.g.e.,c.III,s.131. 47 Bu üç hakkın dışındaki tiplerde ise ilke olarak şuf’a hakkı söz konusu değildir. Mesela komşusunun duvarına kiriş koyma hakkına sahip olan şahıs,sırf bu hak dolaysıyla şefi olamaz. Zira ortada şufa hakkını doğuracak ortak bir kullanım söz konusu değildir139. 139 Kasani,a.g.e., c.V,s.10. 48 SONUÇ Eşya hukukunun sınırlı ayni haklar bölümünde ele alınan irtifak hakları konusu,fıkıh sahasındaki muasır çalışmalarda yeterince işlenmemiş olduğundan bir çok kapalı noktaya sahiptir. Bu halin bir sebebi de genel olarak eşya hukukunun temel bazı meselelerinin netliğe kavuşmamış olmasıdır. Bu durum, irtifak konusunda isabetli sonuçlara ulaşılabilmesi için önce İslam eşya hukukuna ait temel kavramların ele alınmasını gerekli kılmaktaydı.Bu sebeple işe şahısların eşya üzerindeki yetkilerinin tespitiyle başladık ve bunu milk,hukuk ve ibaha şeklinde üçlü bir tasnif ile sunduk.Giriş kısmında ana hatlarıyla temas edilen bu tasnif, İslam eşya hukuku için temel hareket noktalarından birini oluşturacak merkezi bir konuma sahiptir. İrtifak hakları,İslam hukukunun klasik kaynaklarında konu olarak baştan beri mevcut ve yeterince işlenmiştir.Genel anlamda irtifakları ifade eden “hukuk” ve “merafık” kavramları ilk kaynaklardan itibaren mevcut olduğu gibi,irtifakların değişik tiplerine dair özel kavramların oluşumu daha hicri beşinci asırda büyük oranda tamamlanmıştır. İslam hukukundaki irtifak anlayışı, genel olarak hadim ve hakim akar kavramına dayanmış olup, Türk Pozitif Hukukundaki irtifak anlayışından nüans farkıyla dahi olsa,farklılık arz etmektedir. Türk pozitif hukukundaki irtifaklar akar unsuru taşımayan bazı şahsa bağlı hakları da(intifa hakkı vb.) içerdiğinden,İslam hukukundakinden nispeten farklı ve daha geniş kapsamlıdır. İslam hukukundaki irtifaklar bu hukukta sadece ayna bağlı olan irtifak grubuna denk gelmektedir. 49 Kaynaklarda yaklaşık on irtifak tipine rastlanmakta olup,bunlar modern hukuktaki belli başlı irtifakları içermektedir. Bununla beraber hiçbir mezhepte irtifakların belirli tiplerle sınırlı olduğu anlayışına pek rastlanmamaktadır. Zaman zaman irtifakların kazanç sebeplerinde bazı kısıtlamalara gidildiğini müşahede etsek bile,bunun doğurduğu boşluğun diğer elde ediş yollarıyla telafi edildiğini görürüz.O halde fıkıhta,hukukun genel ilkelerine aykırı olmadığı sürece menfi ve müspet muhtevalı yeni irtifak tiplerinin tesisi mümkün görünmektedir. İslam hukukunda irtifaklar-Hanefi çoğunluğun tavrı bir tarafa bırakılırsairadeye dayalı olup,prensip olarak bir irtifak sözleşmesiyle meydana gelmektedir. Bu sözleşme özellikle Şafii mezhebi kaynaklarında açıkça belirtildiği üzere satım ve kira akitlerine benzemekle birlikte her ikisinden de farklı özel bir türdür. Bu özelliği sebebiyle Türk Medeni Hukuku’ndaki gibi ”irtifak sözleşmesi” kavramıyla ifadesi uygundur. Diğer bir irtifak kurucu sebep olarak zikredilen “zımni kabul” kavramı,kavram olarak Fransız hukuku kaynaklı Mısır hukukundan alınmış olup,İslam hukuku açısından da geçerli bir hak tesis sebebi olarak kabul edilmiştir. Konuyu çalışırken müşahede ettiğimiz bir hususta Hanefi mezhebinin,konuların kavramlara dökülerek işlenmesi noktasında,diğer mezheplerden bir adım daha ileride olduğudur. Gerçektende kavram hukukçusu olarak bilinen Hanefi bilginler,hukuk tarihi boyunca pek çok kavram üretmişlerdir. Öyle ki bu kavramlardan bir kısmı sadece Hanefi hukukçulara ait olduğundan mezhep içi bir kavramlaşma olduğunu söylememiz çokta yanlış olmasa gerektir.Yine bu mezhep içersinde kavramları kullanma açısından görebildiğimiz en önemli sima İmam Serahsi’dir. Hanefilerin bu hukukçu ile ulaştıkları nokta,diğer bazı mezheplerin son dönemde ulaştığı kavramlaşmanın dahi üzerindedir. Şafii hukukçular da ilgili konularda bir çok kavram geliştirmiş olmalarına rağmen,bu konuda Hanefilerden geri sayılırlar. Hanbeli kaynakları ise sistem ve metot açısından Şafiilerinkine benzer olsa da kavramlar açısından bu mezhebin gerisindedirler.Malikiler “irfak” kavramını geliştirmelerine rağmen bu konuda çok yeterli değildirler. 50 BİBLİYOGRAFYA Ali Haydar Efendi,Dureru’l-hukkam şehu Mecelleti’l-ahkam, c.I-IV,İstanbul 1330. Aral,Vecdi, İnşaat (üst) Hakkı, İstanbul 1962. Bilmen,Ömer Nasuhi, Hukuku İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, c.I-VII, İstanbul. 1986, (Kamus). Buhari,Ebu Abdullah Muhammed b. İsmal,(256/869), Sahihu’l-Buhari, c. I-VIII, İstanbul. 1992. Ebu Zehra, el-Milkiyye ve nazariyyetü’l-akd fi’ş-şeriati’l-İslamiyye, Kahire 1977, ( El-Milkiyye ). Heyet,el-Fetava’l-Hindiyye, c. I-V , IV . Basım, Beyrut, 1986. İbn Abidin, Muhammed Emin b.Ömer (1252/1836), Reddü’l-muhtar ala’d-Durri’lmuhtar, c.I_VIII, İstanbul.1985. İbnu’l-Hümam, Kemaluddin Muhammed b. Abdülvahit (861/1457), Fethu’l-kadir, c.I-X, Beyrut, Daru’l-fikr, ts. İbn Kudame, Muvaffakuddin Ebu Muhammed (620/1223), el-Muğni, c.I-XV, Beyrut, ts. İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem, Lisanu’l-arab, c.IIV, Beyrut, ts. İbn Nüceym, Zeynüddin b. İbrahim el-Mısri, (970/1562), el-Eşbah ve’n-nezair., II. Baskı, Dımeşk 1983. Karafi, Ebu’l-Abbas Şihabuddin Ahmet b. İdris (684/1285),Envaru’l-buruk fi anvai’l-furuk, c.I-IV, Tunus 1302, (el-Furuk). Karaman, Hayrettin, Mukayeseli İslam Hukuku, c.I-III, İstanbul 1986 (İslam Hukuku). Kasani, Alauddin Ebubekr Mes’ud b. Ahmet (587/1191), Bedaiu’s-sanai fi tertibi’şşerai, c.I-VII, II.Baskı, Beyrut 1986. Köprülü, Bülent-Kaneti, Selim, Sınırlı Ayni Haklar, İstanbul 1972-73. 51 Malik b. Enes (179/1795), el-Muvatta, c.I-II, İstanbul 1992. Merginani, Ebu’l-Hasan Burhaneddin Ali b. Ebubekr (593/1197) el-Hidaye, c.I-IV, İstanbul 1986. Özakman, H. Cumhur, Türk Hukukunda Mecra İrtifakları, İstanbul 1978 ( Mecra İrtifakları). Semerkandi, Ebu bekr Alauddin Muhammed b. Ahmed (539/1144), Tuhfetü’l- fukaha, c.I-III, I. Baskı, Beyrut 1984. Serahsi, Ebu bekr Muhammed b.Ebi Sehl (483/1090), El-Mebsut, c.I-XXX, II. Baskı, Beyrut (Daru’l-Marife). Şafii, Ebu Abdullah Muhammed b. İdris (204/819) el-Umm, c.I-VIII, Beyrut (Daru’lMarife) 1973. Zeydan, Abdülkerim, el-Medhal li diraseti’ş-şeriati’l-İslamiyye, XVI.Baskı, Beyrut 2002. Zuhayli, Vehbe, el-Fıkhu’l-İslami ve edilletuhu, c. I-VIII, III. Baskı, Şam 1989. 52 53 54