“İnsan hudutsuz bir ölçüde dünyaya “açılmış” olarak davranan bir X

advertisement
“İnsan hudutsuz bir ölçüde dünyaya “açılmış”
olarak davranan bir X’tir.”
Max Scheler
İKİ BİLİNEMEZİN ARASINDA BİR YOL ARKADAŞI OLARAK FELSEFE
1. Giriş: İnsanın Evrenle Bir İlişki Biçimi Olarak Felsefe
“Felsefe öldü.” 20. yüzyılın modern bilimin havai fişek gösterileriyle aydınlatıldığı
dünyasında bu söz bir fizikçi tarafından söylendi. Stephan Hawking “Felsefe öldü” derken
artık felsefenin sorularını devralmış yeni modern fiziği övüyor ama aynı zamanda kendi
metinlerine gömülmüş, cevaplanmamış sorularla dolu 2500 yıllık ihtiyar felsefenin sonunu
duyuruyordu. Felsefe ölmüştür çünkü felsefe ne kendi Gordion düğümlerini çözebilmektedir
ne de fiziğin tartışmalarını anlayabilmektedir.
Felsefe, “bilimlerin bilimi” bir fizikçi tarafından öldürülebilir mi? İnsan aklı evreni
kavramaya çalışırken kendi kavrayış ve algı sınırlarından kaynaklanan bilinemezlik
duvarlarına çarpar ve başlı başına felsefe de bu duvarların mimarı gibi davranır. İnsanın;
dünya, bilinemez ve aynı zamanda bir “x”, bir bilinemez olarak yine kendisiyle ilişkisi
tartışmalıdır. Bu yazıda insanın bilgi nesnesi olarak evrenle (yazıda “dünya” kavramı yerine
“evren” kullanılacak) ilişkisi, evrene gerçekte sınırsız bir biçimde “açılmış” olup olmadığı
tartışılacaktır. Öncelikle Kant’ın felsefesinde evren ve bilinemezlik kavramları incelenecek
ardından “felsefeyi öldürme” iddiasında olan modern fiziğin evreni açıklarken karşılaştığı
“bilinemezlik duvarları” ele alınacaktır. İnsan bilinçli bir varlık olarak evrenle olduğu kadar
kendine de dönmekle yükümlüdür ve kendini de bir “x” olarak ele almak zorundadır. Bu
nedenle bilgi alanı olarak insan bilgisi ve bir “x” olarak insan tartışılacaktır. Son olarak iki
bilinemez duvar arasında (insanın bilinemezliği ve evrenin bilinemezliği) insanın kendini
gerçekleştirme, ahlak değerleri ve yaşamın anlamı konularında ihtiyaç duyduğu yol gösterici;
Hegel, Marx ve Nietzsche’nin felsefelerinin ışığında betimlenecektir. Bu yazının alt tartışması
ise modern dünyada, felsefenin yerinin ne olduğuyla ilgilidir. Felsefe bir mezarlıkta mı yoksa
sahip olduğumuz en değerli şeyler arasında mı? Evrenle ve bir x olarak kendimizle
ilişkimizde ihtiyar felsefenin görevi ne olacaktır?
2. Kant: Yıldızlı Gökyüzü ve Bilinemez
Kant’ın Salt aklın Eleştirisinde yaptığı, kendisinden önce gelen Descartes, Spinoza,
Leibniz ve Wolffçu metafiziği ve rasyonel evren modelini sorgulamak, sonrasında ise
bilinemezi, metafiziğin spekülasyonlarından uzak sağlam sınırları olan bir çember içine
yerleştirmektir. Kant, metafiziğin en sağlam tartışmacısı ve bilinemezin en güçlü koruyucusu
olur. Salt Aklın Eleştirisi’nin önsözünde “Bilgiyi yok etmem gerekiyordu ki inanca yer
açabileyim” diyerek başlar. Ancak Kant’taki “inanç” dini bir inanç değildir. Temelsiz
metafizik yöntemin bilgisinin eleştirilmesi ve bilgilin yok edilmesinden sonra bilinemeze
rağmen sağlam “inanç” temelleri üzerinde yükselen bir ahlak sisteminin taslağını çıkarmaktır
Kant’ın amacı. İnsanın dünya algısının formları zaman ve mekândır. İnsan dünyayı bu formlar
çerçevesinde algılar ve bu bakımdan insandaki “dünya” kavramı gerçekliğin kendisi değil
insanın algısına, algı formları içerisinde yansıyan dünyadır. Bu nedenle, algıyla beraber
insanın dünya ile ilişkisinde ilk bilinemeze çarpmış bulunuruz.
Kant’ın ünlü “Kavramsız algılar kör, algısız kavramlar boştur.” sözü bu noktada devreye
girer. Kavramlar algıdan önce gelir, aprioridirler ancak “boş” kalmamak için insan algısına
mahkûmdurlar. Kant, felsefesi empirisizme yaklaşmadan algılarla en sağlam ilişkiyi
kurmuştur. Peki, algıları tarafından sınırlanmış insanın evrenle ilişkisi nasıl olacaktır? Kant
kategorik bilginin, anlığın bilgisinin incelenmesinden sonra daha yüksekten uçmakta olan Salt
Aklın bilgisine geçer. Salt Akıl; Tanrı, evren, ruh gibi kavramları tartışır ancak bu
kavramların hiçbiri bütün olarak insanın algısına yansıyabilecek kavramlar değildirler. Bunlar
Salt Aklın İdeleri olarak boş kalmak zorundadırlar çünkü akıl, Kant’ın Transendantal
Diyalektik bölümünde tartıştığı bu gibi kavramlar hakkında bir sonuca varmak istediğinde,
Kant felsefesinde sonuca varamadan dönüp durmayı ifade eden “diyalektiğin” içine düşer.
İşte insan aklı için bilinemezin nihai sınırları çizilmiştir ve insan da bu sınırlar içerisinde olan
evreni asla “sınırsız” bir biçimde bilemez. Bu durumda tartışmamızın birinci problemlerinden
biri olarak belirlediğimiz insanın evren bilgisinin ve insanın evrene dair bilinemez sınırının
Kant felsefesinde sınırlarını çizdik. Felsefenin görevi peki bu durumda ne olacak? Kant’ın
yok ettiği bilginin ardından inancı inşa etmek mi? Peki Kantçı felsefe modern bilimin
felsefeyi öldürme iddiasıyla başa çıkabilir mi?
3. Modern Fizik ve Bilginin Sınırları
Kant’ın doğa bilimlerine güveni tamdı. Hatta gençlik yapıtlarında Newtoncu fiziği
felsefenin karakter olarak örnek alması gerektiğini de savunuyordu. Kendi felsefesinin
inşasında matematik ve doğa bilimlerine verdiği yer çok büyüktür. Ancak Kant’tan sonra
özellikle Einstein ve kuantum teorisiyle beraber fizik köklü değişiklikler geçirdi. Büründüğü
yeni karakter ise Hawking’in savunduğu gibi felsefenin celladı olabilecek bir karakter değildi.
Modern fizik Newton fiziğinin tahttan inişinden sonra arka arkaya bilinemezlik duvarlarına
çarpmaya başladı. Heisenberg’in belirsizlik ilkesine göre insan asla bir atom altı parçacığın
dönüş yönüyle, hızını ve konumunu aynı anda bilme şansına sahip değildir. Işığın karakteri
hem parçacıklardan oluşur hem de dalgalardan ancak herhangi bir “t” anında ışığın o anki
karakteristiğinin hangisi olduğu bilinemez. Kaos teorisine göre fizik, evren yasalarını bilebilir
ancak karmaşık bir sistem ve etkileşimler bütünü olarak evreni açıklamaya kalkıştığında
cevapsız kalır. Fizik iki büyük sınır arasında mikroskobik dünyanın (atom altı parçacıklar) ve
makroskobik dünyanın (Astronomik uzay birimleriyle ifade edilebilen evrenin büyük
boyutları ve sınırları) bilinemezlerinin ortasında kalmıştır. Fizik dönüşüm geçirdikten sonra
artık Kant’ın felsefesinin büyük bir destekçisi konumuna gelmiştir. Evren sadece Salt Akıl
için değil algı ve doğa bilimi için de bilinemez bir kavrama dönüşmüştür. Hawking felsefenin
öldüğünü söyler çünkü fiziğin artık felsefenin görevini yerine getirdiğini düşünmektedir.
Gerçekte olan ise fiziğin felsefeye dönüşmesi, fiziğin felsefi tartışmaların sınırlarına ortak
olmasıdır. Artık Gordion düğümleri sadece felsefenin değil fiziğindir de.
4. Farklı Bir Bakış Açısı Olarak Wittgenstein: Dil, Dünya ve Susmak
Wittgenstein’ın başyapıtı olan Tractatus’un temel kavramları dil, dünya ve mantıktır.
Wittgenstein hocası Russell gibi felsefenin mantığın karakterine bürünmesi gerektiğini
savunur. Dünya Wittgenstein’ın resim kuramında ifade ettiği gibi dil tarafından resmedilir.
Dünya benim dilimde resmedilen dünyadır ve bu nedenle sınırları da dilin sınırları içerisinde
belirlenmiştir. Tümceler ifade etmek istediklerini en yalın haliyle söylediğinde önermelere
dönüşürler. Önermeler ise doğru olan bir ilk önermenin doğruluk fonksiyonları olarak
eklemlenirler. İnsanın dünyaya dair bilgisi dil tarafından ifade edilir. Bu nedenle Wittgenstein
insan bilgisinin sınırlarını dilin sınırlarında bitirir. Dilde ifade edilebilen her sorunun bir
cevabı vardır. Bu nedenle cevaplanamayan soru diye bir şey yoktur. Kant’ın Salt Aklının
diyalektik içine düştüğü yer “gerçek” soruların bittiği, incelenip parçalara ayrılınca anlamsız
ve mantık çerçevesinde çelişkili soruların başladığı yerdir. Wittgenstein felsefede çokça
bulunan bu soruları cevaplamayı reddeder. Çünkü mantık ve dilin emniyet kemeri olmadan
metafizikte savrulup durmak kabul edilemezdir. Wittgenstein dilin sustuğu yerde büyük bir
sessizliğe gömülür. İnsanın dünya ile ilişkisine Kant’ın ifade ettiği aklın sınırlarına, dilin
sınırları da eklenmiştir. İnsan felsefe yaparken dile mahkûmdur ve bu durumda evren, alıntıda
ifade edilenin aksine hiçbir zaman insanın “sınırsız” bir ölçüde açıldığı bir evren değildir.
Bu noktada insanın evren ile ilişkisinde bilinemezin yerini incelemiş bulunuyoruz. Ancak
alıntıda ifade edildiği gibi insan için ikinci bir “x”, bir bilinemeyen olarak kendisi de söz
konusudur. Bu problematik çerçevesinde Kant ve Wittgenstein’ın bilinemezlerle çevrili
evrenlerinde ikinci bilinemeyen olan insanın araştırılması gerekir.
5. Bir “X” Olarak İnsanı Okumak
Descartes, tüm felsefe sistemini kendisine dair bilgisine, “cogito ergo sum”a
dayandırmıştır. Ancak bunu yaparken yöntem olarak benimsediği metodik şüphenin insanın
kendisine dair bilgisini de alaşağı edeceği bir zaman gelecekti. “Bilinç-Beden” problemi
insana dair en büyük “X”lerden biri olarak biçimlenirken modern bilim, nörolojinin beyne
dair bilgisini felsefenin hizmetine sunar. Ancak nörolojiyle felsefenin evliliği soruları
cevaplamaya yetmez. Bilinç ve evrendeki en karmaşık şey olan nöral ağ, en büyük
bilinemezlerden birine dönüşür. Kant’ın soğukkanlılıkla emin bir şekilde parçalarına ayırdığı
insan aklının kendisi de belki de Salt Aklın İdelerinden biri olmalıydı. Çünkü ne kadar bilince
ve zihne dayalı algımız var olsa da insanın düşünürken bunun dışına çıkamıyor olması, José
Ortega y Gasset’in deyimiyle bir “perspektif” olarak kendi zihnine ve kendi bilincine
sabitlenmiş, bunların dışında konumlanmasının mümkün olmaması, aklın kendisinin de aklın
bir bilinemezi olmasına neden olabilir.
Zihnimize dair bilgimizin bir “X” olmasına ek olarak “insan” kavramı da kendi içinde bir
problemdir.
Tarih boyunca “insan” kavramı idealize edilmiş, sürekli yeniden tanımlanmış ve
evrendeki konumu tartışılmıştır. Atina’da Delhi tapınağının girişinde “Kendini Tanı” diye
yazar. Ancak “insan”ı tanımaya dair tapınak kâhinlerinin buyurduğu şey belki de bir
imkânsızı ifade etmektedir. İnsan zihninin bilinemez olmasının nedeni onun dışına çıkamıyor
ve karmaşıklığını bilimsel olarak çözemiyor olmamızdı. “İnsan”a dair bilinemezlerimiz ise
“insan” kavramının içinin boş olmasından kaynaklanır ancak Kant’ın ifade ettiği gibi algının
olmamasından kaynaklanan bir boşluk değildir bu. İnsan kavramının insanın kendi yaratımı
olmasından ve bu nedenle de içinin sürekli farklı tanımlamalar, dogmalar ve ideolojilerle
doldurulmasından kaynaklanır. Evrimin bize açıkladığı “Homo Sapiens” “insan” kavramını
tam karşılamaz. “İnsan” aynı zamanda “gerçekleştirmemiz” gereken “başarmamız” gereken
bir şeydir ve bu bakımdan bulutsu ve kararsız bir yapıya sahiptir. “İnsan” bilmemiz gereken
bir şey olmasının yanında bir eylemi, bir gerçekleştirmeyi, var olmayı ifade eder ve bu
durumda zihnimize dair X’lerimizin yanına epistemolojik bir bilinemeyenden çok, bir “var
oluş” ve bir “etik” bilinemezi olarak insan “X”i çıkmıştır. Felsefenin “öldürülemeyeceği” yer,
Kant’ın inancı devreye soktuğu yer, işte tam bu insan “X”inin sonrasında, bir adım ötesinde
başlamaktadır. Kant’a göre insan aklı dünyayı elbette bilmek ister. Ancak bir üst görev olarak
başarması gereken “insan” olmanın gereğini yerine getirmektir. Ve bu “insan” olmanın
sınırları felsefe tarafından inşa edilmelidir. Felsefenin görevi evrene dair bilinemezliklere
fazla takılmadan gökyüzündeki yıldızlar kadar emin olacağı bir ahlak yasası inşa etmek, bir
yaşam rehberine dönüşmektir. Bu Gordion düğümlerine rağmen bir sistem kurmayı ve bir
“yaşama” biçimi oluşturmayı ifade eder. Bir “X” olarak evren ve insanın incelenmesinden
sonra bir yaşam “insan” olmayı gerçekleştirme, alıntıda “davranma” kelimesinde gizli olan
eyleme geçme bilgisini oluşturmaktır.
6. Bilinemeze Rağmen Yaşamayı Öğrenmek
Kant’ın evrensel ahlak yasasını betimlerken göreve koştuğu Pratik Akıl, Hegel’in Praxis
felsefesinde bir adım öteye taşınmayı bekler. Pratik Akıl, Nazilere masum komşularını ihbar
etmemek mi yoksa yalan söylememek mi sorusuyla karşılaşınca cevapsız kalır. Kant’ın
temellendirdiği ahlak sağlam bir sistemin ifadesidir ancak usa vurum için aklın düşeceği
eylemsizlik kabul edilemez. Bu nedenle Hegel, “tarihi” insanın başardığı, insanın “efendi köle
diyalektiği” içerisinde inşa edeceği bir kavram olarak tanımlar. İnsan tarih içerisinde Kant’tan
farklı olarak özgürdür ve tarihe maruz kalmaz tarihin yaratıcısıdır. Sonrasında Hegel’in
felsefesi Marx tarafından baş aşağı döndürüldüğünde de yine aynı kaygıyla felsefe yapılır.
Marx’a göre felsefe dünyayı dönüştürmelidir. Filozof salt bir aklı yürütmeyle değil bir eylem
adamı olarak vardır. Varoluşçulukta ve Nietzsche’nin “üst insan”ında da yaşama rehberi
olarak felsefe ortayı çıkar. Felsefenin görevi, hangi düşünce ve ahlak sistemi içerisinde olursa
olsun, bilinemez olarak ”X”lerin ötesine geçmek, bilinemeze rağmen bir “değer” yaratıcısı,
bir “anlam” inşaatçısı olmaktır.
Modernizmden sonra, postmodernizm bilinemezin ve anlamsızlığın sisler arasına
gömülürken felsefe bir sofistin ya da bir nihilistin görevinden fazlasını üstlenmelidir. Bu
nedenle bilimin başarılarına ve kendisinin cevaplanamayan sorularına rağmen felsefe
Wittgenstein’ın susmamızı söylediği yerde susamaz. Çünkü felsefenin nihai sessizliği ya da
Hawking’in söylediği gibi “ölümünün” bedeli postmodern dünya için çok ağır olacaktır.
7. Sonuç: Dünya, İnsan ve Bilinemezlik: Neden Felsefeye İhtiyacımız Var?
Yazıda ilk olarak Kant’ın betimlediği Salt Aklın bilinemezleri incelendi ve Kant’ın
felsefesi bilinemezle ilişkimizde bir yol gösterici olarak düşünüldü, ardından felsefenin celladı
olma iddiasında olan bilimin Evreni açıklarken karşılaştığı X’lere örnekler verildi. Dünyaya
dair bilinemezlerin yanında insan zihninin ve tek başına insan kavramının neden bir bilinemez
olduğu açıklandı. Felsefenin, günümüz dünyasındaki görevinin insanın kendisi ve dünya
karşısında gömülü olduğu X’lere ve felsefenin cevaplanamayan sorularına rağmen neden bir
yaşama felsefesini ifade etmesi gerektiği ve neden X’lere rağmen susmayıp konuşması
gerektiği vurgulandı. Felsefe kesin olarak hiçbir zaman sessizliğe bürünmemeli,
“ölmemelidir”; çünkü bilinemeze dair tüm argümanlarımız kurmamız gereken yaşam felsefesi
için Wittgenstein’ın deyişiyle sonradan kaldırıp atmamız gereken merdivenler olarak
yorumlanabilir. Yanılgılara boğulmak ya da kesinsizlik içinde yaşamak belki de felsefenin
kaderidir. Ancak bir X olarak “insan hudutsuz bir ölçüde dünyaya açılmış olarak davranırken”
felsefe tüm kargaşası ve boşluklarına rağmen en iyi yol arkadaşı olabilir.
Download