BİTKİLERDE TAŞIMA Bitkilerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için kökleri ile aldıkları su ve mineralleri gövde ve yapraklara; yapraklarında fotosentez ile ürettikleri organik bileşikleri ise gövde ve köklere taşıması gerekir. Kara yosunu gibi basit yapılı bitkilerde bu iletim ozmoz, difüzyon ve aktif taşıma gibi olaylarla gerçekleştirilir. Yukarıdaki resimde görülen okaliptüs ağacı gibi gelişmiş yapılı bitkilerde ise kök, gövde ve yapraklar arasındaki iletim taşıma sistemi tarafından sağlanır. Bitkilerde taşıma sistemi odun (ksilem) ve soymuk (flöem) demetlerinden oluşur. Bu bölümde bitkilerde taşımada görev alan yapıları ve madde taşınımından sorumlu mekanizmaları detaylı olarak inceleyeceğiz. Bitkilerde taşınım mekanizmaları üç farklı düzeyde ortaya çıkar. a- Hücre düzeyinde: Bu düzeyde hücrelerin su ve madde alınımı ve kaybı incelenir. Bir bitkinin kök hücreleri tarafından su ve mineral emilimi bu duruma örnek olarak verilebilir. b- Doku ve organ düzeyinde: Bu düzeyde maddelerin hücreden hücreye kısa mesafeli taşınımı incelenir. Palizat parankiması hücrelerinde üretilen glikozun soymuk borularına taşınımı bu duruma örnek olarak verilebilir. Bu tür kısa mesafeli taşınım bazen yanal taşınım olarak isimlendirilir. Çünkü bu tür taşınımın yönü bitkinin uzun ekseni boyunca yukarı ve aşağı doğru değil, bitki organlarının ışınsal ekseni boyunca sağa ya da sola doğrudur. Bitkilerde yanal taşınımı anlayabilmek için öncelikle hücresel ve dokusal bölmeleri incelemek gerekir. Olgun bir bitki hücresi; hücre çeperi, sitozol ve merkezi koful olmak üzere üç ana bölmeden meydana gelir. Plazma zarında ve merkezi kofulun zarı olan tonoplastta bulunan özel taşıyıcı proteinler üç bölme arasında molekül trafiğini düzenler. Doku düzeyinde simplast ve apoplast olmak üzere iki bölme bulunur. Bitki dokularının çoğunda, plasmodesmalar komşu hücrelerin sitoplazmalarını birbirine bağlar. Böylece hücreler arasında belirli moleküllerin taşınımı için sürekli bir yol oluşur. Sitoplâzmaların oluşturduğu bütün simplast olarak adlandırılır. Komşu bitki hücrelerinin çeperleri de birbiriyle temas halindedir. Böylece doku seviyesinde ikinci bölme oluşur. Hücre çeperi bütününden oluşan bu bölme apoplast olarak adlandırılır. Simplast ve apoplast doku ve organlar arasındaki kısa mesafeli taşınımda görev yapar. Bitkilerdeki yanal taşınım üç şekilde gerçekleşir. Birinci yolda, hücre çeperinden hücrenin dışına çıkan maddeler diğer hücreye onun çeperinden girer. Daha sonrada aynı mekanizma ile üçüncü hücreye geçerler. Bu taşınımda maddeler hücre zarları ve çeperlerinden tekrar tekrar geçerek ilgili bölgeye ulaşırlar (Transmembran). İkinci yol simplastik taşınımdır. Bu yolda çözünen maddelerin hücre zarından bir kez geçmeleri gerekir. Bir hücreye girdikten sonra çözünen maddeler ve su plasmodesmalar aracılığı ile bir hücreden diğerine taşınır. Bir bitki dokusunda ya da organında yanal taşınımın üçüncü yolu apoplastik taşınımdır. Bu hücre dışı yol, hücre çeperlerini ve hücreler arası alanları kapsar. Bu yolda çözünen maddeler ve su hücreye girmeden kök ya da diğer bir organın içinde bir yerden başka bir yere taşınabilir. Bu taşınım hücre çeperlerinin sağladığı karmaşık yollarla olur. Bitki hücreleri ve dokuların bölümlenmesi ve yanal taşınım yolları: Doku düzeyinde, simplast ve apoplast olmak üzere iki bölme bulunur. Bu anatomik özellik, bir bitkinin doku ya da organında üç ana yanal taşınım yolu oluşmasını sağlar. Bu şekilde, maddeler bu üç yoldan birinde sınırlanmıştır; aslında, maddeler bir organdan alınıp verilmesi sırasında bir yoldan diğerine geçebilirler. c- Bitki düzeyinde: Bu düzeyde çözünen maddelerin ve suyun odun ve soymuk boruları içerisinde uzun mesafeli taşınımı incelenir. Su ve çözünen maddeler odun ve soymuk borularında basınç farkıyla sürdürülen bir sıvı akışıyla taşınırlar. Basınç farkı sayesinde gerçekleştirilen bu taşınıma kütle akışı adı verilir. Örneğin yapraklarda üretilen glikoz gibi organik maddelerin soymuk borularına geçmesi ile bir süre sonra hidrostatik basınç oluşur. Bu basınç soymuk boruları içindeki sıvının köklere doğru hareket etmesini sağlar. Odun borularında uzun mesafeli madde taşınımı legatif basınç (gerilim) ile sağlanır. Yapraklarda meydana gelen terleme olayı odun borularındaki basıncı azaltır ve suyun köklerden yaprağa doğru çekilmesini sağlar. Hücre, doku ve organ düzeylerinde taşınımla ilgili temel mekanizmalar hakkında bir bakışımız oluştuktan sonra, bir bitkinin karada yaşayabilmesini sağlayan tüm taşınım mekanizmalarının birlikte nasıl çalıştıklarını daha yakından inceleyebiliriz. A- STOMANIN YAPISI VE GÖREVLERİ Epidermis hücrelerinden farklılaşan stoma, iki bekçi (kilit = kapatma) hücreden oluşur. Bu hücreler epidermis hücrelerinden farklı olarak kloroplast içerdiklerinden fotosentez yapabilirler. Bekçi hücrelerinin dış çeperleri ince iken iç çeperleri kalındır. Bu anatomik yapı stomalara açılıp kapanma özelliğini kazandırmıştır. Tamamen su içinde yaşayan bitkilerde stoma bulunmaz. Kara bitkilerinde stomalar yaprağın daha çok alt yüzeyinde nilüfer gibi bitkilerde ise üst yüzeyinde bulunurlar. Stomalar açılıp kapanma özellikleri ile bitkilerdeki gaz alış veri ve terleme olaylarını denetlerler. Gündüzleri stomalardan yaprağa alınan CO2 fotosentez olayında kullanılır, fotosentez ile üretilen O2 ise stomalardan atmosfere verilir. Bitkiler geceleri fotosentez yapamadıklarından, solunum için gerekli olan O2'yi stomaları ile alırlar. Oksijenli solunum ile üretilen CO2 'yi ise atmosfere verirler. Bitkilerde gerçekleşen buhar halindeki su kaybı terleme olarak adlandırılır. Terleme ile su kaybının %90'ı stomalar aracılığı ile gerçekleşir. Bu nedenle terlemenin düzenlenmesi, dolayısıyla bitkilerdeki su taşınımında stomaların açılıp kapanması önem kazanır. TERLEME HIZINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER A) Çevresel Faktörler B) Genetik Faktörler 1- Havanın nemi: Havadaki nem oranı arttıkça terleme 1- Yaprağın yapısı: Yapraktaki kütikula kalınlığı, örtü yavaşlar. tüylerinin miktarı, stomaların sayısı ve konumu terleme hızına etki eder. 2- Sıcaklık: Sıcaklığın belirli sınırlar içinde artışı 2- Yaprağın yüzey alanı: Yaprağın yüzey alanı terlemeyi hızlandırır. Birçok bitkide sıcaklık 30°C'yi arttıkça terleme hızı da artar. aştığı zaman stomalar kapanarak terleme hızı azalır. 3- Rüzgâr: Rüzgâr, yaprak yüzeyinde biriken su buharı 3- Kök-gövde oranı: Bitkilerde kök, gövde ve yaprak tabakasını uzaklaştırdığı için terleme hızını artırır. yüzeyi arasındaki oran terleme hızına etki eder. Kök Aşırı rüzgârlı havalarda ise stomalar kapanır. yüzeyi az ise terleme hızı azalır. 4- Toprak suyu: Su miktarı az olan topraklarda yaşayan bitkilerin terleme hızı azdır. 5- Işık: Işıklı ortamda gerçekleşen fotosentez olayı, stomaların açılmasını sağladığı için terleme hızına etki eder. Stomanın açılıp kapanma mekanizması: Bekçi hücreleri şekil değiştirerek aralarındaki açıklığı genişletir ya da daraltırlar. Böylece stoma açıklığının boyutu kontrol edilir. Bekçi hücrelerinin ozmozla su alması, bu hücrelerdeki turgor basıncının artmasına neden olur. Bu durumda bekçi hücrelerinin ince olan dış çeperleri, daha kalın ve daha az elastik olan iç çeperlerine göre daha çok gerilir. Bunun sonucunda ince olan dış çeper şişer ve sonuçta stoma açılmış olur. Bekçi hücreleri su kaybettiğinde turgor basınçları azalır. Bu durumda mekanizma tersine işler ve stoma kapanır. Stomalar genellikle gündüz açık geceleri ise kapalıdır. Böylece fotosentez için yeterli ışık bulunmadığında bitkinin gereksiz yere su kaybetmesi engellenir. Gündüzleri bekçi hücrelerinde fotosentez olayına bağlı olarak CO2 miktarı azalır ve pH 7 civarına yükselir. Bu pH derecesinde aktifleşen bir enzim bekçi hücrelerindeki nişastayı sindirerek glikoza dönüştürür. Hidroliz sonucu oluşan glikozlar bekçi hücrelerindeki ozmotik basıncın artmasına neden olur. Bu durumda komşu hücrelerden bekçi hücrelerine ozmozla su geçişi olur. Turgor basıncı artan bekçi hücreleri birbirinden uzaklaşır ve stoma açılır. Karanlıkta fotosentez durur. Oksijenli solunum sonucu oluşan CO2 asitliği artırır ve pH 4 civarına düşer. Bu pH derecesinde aktifleşen bir enzim bekçi hücrelerindeki glikozun nişastaya dönüşmesini sağlar. Nişasta suda çözünmediğinden bekçi hücrelerinin ozmotik basıncı düşer. Bu durumda su, komşu epidermis hücrelerine geçer. Turgor basıncının azalması sonucunda bekçi hücrelerinin gerginliği kaybolur ve stoma kapanır. Stomanın Açılması 1- Gündüzleri fotosenteze bağlı olarak CO2 miktarı azalır ve pH 7'ye yükselir. 2- pH 7'de aktifleşen bir enzim nişastanın sindirimini sağlar. 3- Nişastanın sindirimi sonucunda bekçi hücrelerinin ozmotik basıncı artar. 4- Komşu hücrelerden su alan bekçi hücrelerinin turgor basıncı artar ve stoma açılır. Stomanın Kapanması 1- Geceleri oksijenli solunuma bağlı olarak CO2 miktarı artar ve pH 4 civarına düşer. 2- Asidik ortamda aktifleşen bir enzim glikozu nişastaya dönüştürür. 3- Bekçi hücrelerinin ozmotik basıncı azalır ve su komşu hücrelere geçer. 4- Su kaybeden bekçi hücrelerinin turgor basıncı azalır ve stoma kapanır. Diğer bir görüşe göre, bekçi hücrelerinde bulunan K iyonlarının miktarı stomanın açılıp kapanmasını denetler. Gündüzleri ışığın + etkisiyle, komşu hücrelerdeki K iyonları aktif taşıma ile bekçi hücrelerine geçer. Ozmotik basıncı artan bekçi hücreleri komşu hüc+ relerden su alarak turgorlu duruma geçer ve stoma açılır. Karanlıkta ise bu olaylar tersinir şekilde gerçekleşir. Bekçi hücrelerdeki K iyonları komşu hücrelere pompalanır. Ozmotik basıncı azalan bekçi hücrelerden komşu hücrelere ozmozla su geçişi olur. Turgor basıncının azalması sonucunda stoma kapanır. + Stomaların açılıp kapanmasında potasyumun rolü: (a) K birikimi sonucu turgorlu duruma geçen bekçi hücreleri stomanın açılmasını + sağlar, (b) Bekçi hücreleri K çıkışı ile su kaybeder ve stoma kapanır. + Bekçi hücrelerinde bulunan içsel bir saat stomanın açılıp kapanmasını kontrol eder. Bir bitkiyi küçük karanlık bir odada tutsanız bile, stomalar açılıp kapanarak günlük ritimlerini sürdürürler. Sirkadian ritimleri olarak adlandırılan bu döngüler yaklaşık 24 saatlik aralarla gerçekleşir. Su kıtlığı ve yüksek sıcaklık gibi çevresel stresler gündüzleri stomanın kapanmasına neden olur. Su kıtlığı sonucunda bekçi hücreleri turgor basıncını kaybeder ve stoma kapanır. Ayrıca su kıtlığına yanıt olarak mezofil hücrelerinde üretilen ve absisik asit olarak adlandırılan bir hormon, bekçi hücrelerine stomaların kapatılması için bir sinyal gönderir. Yüksek sıcaklık, hücre solunumunu teşvik edip yaprağın hava boşluklarında CO2 yoğunluğunun ve asitliğin artmasına neden olur ve stoma kapanır. Görüldüğü gibi su kıtlığı ve yüksek sıcaklık gibi çevresel etkiler gün ortasında bile stomaların kısa bir süre için kapanmasını sağlar. Böylece, bekçi hücreleri bir dizi içsel ve dışsal uyarıları birleştirerek fotosentez ve terleme olayları arasındaki dengeyi kurarlar. B- BİTKİLERDE SUYUN TAŞINMASI Bitkilerde suyun taşınması iki basamakta gerçekleşir. Birinci basamakta kökler ile alınan su odun borularına taşınır. İkinci basamakta ise odun boruları içindeki su, gövde ile fotosentezin gerçekleştiği yapraklara taşınır. Suyun Kökler İle Emilimi Topraktaki su ve mineral tuzlar bitkiye köklerin epidermisinden girer. Kök korteksini geçen su ve mineraller endodermisi geçerek odun borularına ulaşır. Bu bölümde bu taşınım yolunun toprak → epidermis → korteks → endodermis → odun boruları kısımları üzerinde yoğunlaşacağız. Kaspari şeridi Endodermis hücrelerinin duvarlarının bir kısmı su geçirmez bir madde olan süberin ile kaplıdır. Süberin kaplı bu kısımlar kaspari şeridi olarak adlandırılır. Bu şerit su ve minerallerin seçilerek korteks hücrelerinden merkezi silindire geçişini sağlar. Simplast yoldan taşınan su ve mineraller endodermise geldiklerinde endodermis hücrelerinin plasmodesmalarından geçerek odun borularına ulaşırlar. Apoplast yoldan taşınan su ve mineraller endodermisteki kaspari şeridini geçemezler. Bu nedenle simplast yola geçip seçilime uğradıktan sonra odun borularına ulaşırlar. Bu sistem sayesinde bitkiler topraktan ihtiyacı olan mineralleri alırken, ihtiyacı olmayan maddeleri geri iade ederler. Toprakta bulunan su ve mineraller, bitki kökünde çok sayıda bulunan emici tüyler ile alınır. Epidermis hücrelerinin uzantıları olan emici tüyler köklerdeki yüzey alanının büyük bir kısmını oluştururlar. Emici tüyler ile alınan su ve mineraller kök korteksini geçerek endodermise gelirler. Endodermis. korteksin en içinde yer alan ve birbirine çok yakın dizilmiş hücrelerin oluşturduğu bir tabakadır. Endodermis minerallerin korteksten iletim dokusuna seçilerek girişi için son kontrol noktası olarak iş görür. Endodermisi geçebilen su ve mineraller merkezi silindirde (stele) bulunan odun borularına girer. Odun borularının çapı geniş olanlarına trake, çapı dar olanlarına ise trakeid adı verilir. Suyun Gövdede Taşınımı Bitkiler kökleri ile aldıkları su ve mineralleri odun boruları ile gövde ve yapraklara doğru taşırlar. Yerçekimine zıt yönde gerçekleşen bu olay kök basıncı, kılcallık ve terleme - çekim kuvvetinin ortaklaşa çalışması sonucunda gerçekleşir. Ayrıca suyun kohezyon ve adhezyon özellikleri de bu taşınıma yardımcı olur. 1- Kılcallık Su moleküllerinin hidrojen bağları ile birbirini çekmesi su sütununun kopmasını engeller. Bu çekim kuvvetine kohezyon kuvveti adı verilir. Hidrojen bağlarının sonucu olan kohezyon, odun boruları içindeki suyun bir bütün olarak yapraklara doğru taşınmasını sağlar. Farklı türden iki molekül arasındaki çekim ise adhezyon olarak adlandırılır. Su moleküllerinin odun borularının hücre duvarlarına hidrojen bağları ile bağlanması (adhezyon) yerçekimine karşı koymasına yardımcı olur. Yukarıdaki şekilde de görüldüğü gibi, su ince borular içerisinde kohezyon ve adhezyon kuvvetlerinin etkisiyle kalın borulara göre daha fazla yükselir. Odun borularının çaplarının dar olması kılcallık olarak adlandırılıp, suyun bitkinin yüksek kısımlarına taşınmasını sağlar. 2- Kök Basıncı Suyun hareket edebilmesi için iki olanak vardır. Su ya köklerden yukarı doğru itilecek, ya da yapraklardan yukarı doğru çekilecektir. Suyun köklerden yukarı doğru itilmesi kök basıncı ile sağlanır. Kök hücrelerinde bulunan su yoğunluğu, toprakta bulunan su yoğunluğuna göre daha azdır. Bu yoğunluk farkından doğan ozmotik basınç suyun topraktan kök hücrelerine geçmesini ve gövde içinde belirli bir yüksekliğe kadar taşınmasını sağlar. Kök basıncı, toprakta nemin yüksek ve bitkide de terlemenin düşük olduğu zamanlarda suyun yapraklardaki damarların ucundan damlalar halinde atılmasına neden olur. Bu olay damlama (gutasyon) olarak adlandırılır. Damlama toprak neminin yüksek olduğu ve geceleri terlemenin durduğu ya da azaldığı zamanlarda meydana gelebilir. Kök basıncının itme gücü, özellikle dev sekoya ağacı gibi bitkilerde, suyu yukarı itmeye yetmez. Ayrıca toprak nemi orta derecede ya da az olduğu zamanlarda, kök basıncı suyu yukarı hiç itemez. Kök basıncı, bitkilerde suyun taşınmasını sağlayan ana mekanizmalardan bir tanesi olmakla birlikte, yeterli bir kuvvet değildir. Öyleyse bitkilerde su sadece kök basıncı ile aşağıdan yukarı doğru itilmeyip, yapraklar tarafından yukarı doğru da çekilmektedir. 3- Terleme - Çekim Teorisi Uzun boylu bitkilerde ve ağaçlarda kılcallık ve kök basıncı suyun en uçtaki dal ve yapraklara ulaşmasını sağlayamaz. Bu bitkilerde suyun taşınmasını sağlayan temel etken yapraklarda meydana gelen terleme olayına bağlı ortaya çıkan çekim kuvvetidir. Bitkilerde suyun buhar halinde atılmasına terleme denir. Yapraklardan terleme ile su kaybedilince yaprak hücrelerinin ozmotik basıncı artar. Ozmotik basıncın artması, yaprak hücrelerinin suya olan ilgisini artırır. Böylece bitkinin üst kısımlarında su çekme kuvveti ortaya çıkar. Bu kuvvetin etkisiyle odun borularının içindeki su, kırılmaz bir sütun halinde yapraklara doğru taşınır. Odun borularının kılcallık özelliği ile suyun kohezyon ve adhezyon özellikleri bu yükselişe yardımcı olur. Suyun kohezyon özelliği bir bütün olarak hareket etmesini sağlarken, adhezyon özelliği odun borularının çeperlerine tutunarak yerçekimine karşı koymasını sağlar. Odun borularındaki suyun yukarıya doğru taşınmasıyla kök hücrelerinin ozmotik basıncı artar ve emici tüyler ile topraktan su emilir. Yapılan incelemeler, terleme - çekim kuvveti sayesinde suyun ksilemin kılcal borularında 1980 metreye kadar yükselmesini sağlayabildiği sonucunu ortaya çıkarmıştır. En uzun ağaçların 115 metre boyunda olduğu düşünülürse terleme - çekim kuvvetinin ne kadar etkili olduğu anlaşılabilir. Aşağıdaki şemada suyun bir ağaçta yükselişi kısaca özetlenmiştir. Bir ağaçta suyun yükselişi: Köklerden yapraklara suyun uzun mesafeli taşınımı kütle akışı ile gerçekleşir. Kütle akışı bir kanalın karşılıklı iki ucundaki basınç farkına bağlı olarak gerçekleşen sıvı taşın imidir. Bir bitkide kanalları, odun borularına ait olan trake ve trakeitler oluşturur. Basınç farkı ise yapraklarda meydana gelen terleme olayı ile oluşur. Terlemeye bağlı olarak yapraklarda bulunan odun borularında basınç düşer ve su kökten yapraklara doğru taşınır. C- BİTKİLERDE FOTOSENTEZ ÜRÜNLERİNİN TAŞINMASI Bitkinin fotosentez sonucu oluşturduğu organik ürünlerin taşınması soymuk boruları (kalburlu borular) ile sağlanır. Suyun odun boruları ile köklerden yapraklara doğru tek yönlü taşınımının aksine, organik maddelerin soymuk borularının içinde taşınımı yapraktan köke ve kökten yaprağa olmak üzere çift yönlü gerçekleşir. Organik maddelerin üretildiği hücrelere kaynak, kullanıldığı hücrelere ise havuz hücre adı verilir. Taşınımın yönü kaynak hücrelerden havuz hücrelere doğrudur. Bu nedenle soymuk borularındaki maddelerin hareket yönü "kaynaktan havuza" olarak tanımlanır. Şekerlerin fotosentezle ya da nişastanın parçalanması sonucu üretildiği bitki organı şeker kaynağıdır. Olgun yapraklar bitkilerdeki en önemli şeker kaynağı olarak kabul edilirler. Bir şeker havuzu ise, net şeker tüketicisi ya da biriktiricisi organdır. Büyümekte olan kökler, gövde uçları, gövdeler ve meyve şeker havuzlarına örnek olarak verilebilir. Bir yumru ya da soğan gibi depo organı ise mevsimine bağlı olarak, bir kaynak ya da havuz olabilir. Yazın karbonhidrat biriktiren bir depo organı şeker havuzudur. Bahar mevsiminde çimlenme başlayınca depoladığı nişasta glikoza parçalandıkça kaynak haline gelir. Havuz hücreler ihtiyaç duydukları organik besinleri en yakın kaynak hücrelerden alırlar. Bir dalın üst yaprakları ürettikleri organik maddeleri büyümekte olan gövde uçlarına, aynı daldaki alt yapraklar ise köklere gönderir. Büyümekte olan bir meyvenin besin gereksinimi çok fazla olduğundan, çevresindeki tüm kaynak hücreleri kullanabilir. Bir iletim demetindeki bir soymuk borusunda madde taşınımı bir yönde, buna karşılık aynı demetteki farklı bir soymuk borusunda ters yönde gerçekleşebilir. Her bir kalburlu boru için taşınım yönü, yalnızca o kalburlu borunun birbirine bağladığı kaynak ve havuzun konumuna bağlıdır. Bu yön, mevsim ya da bitkinin gelişim evresine bağlı olarak değişebilir. Basınç - Akış Teorisi: Soymuk boruları içindeki organik besinler basınca bağlı kütle akışı ile taşınır. Bu nedenle bu taşınım basınç akışı adını alır. Kaynak hücrelerde bulunan sükroz gibi organik maddeler ATP harcanarak soymuk borularına geçer. Çözünen yoğunluğundaki bu artış soymuk borularındaki ozmotik basıncın artmasına neden olur ve odun borularındaki su ozmozla soymuk borularına geçer. Böylece soymuk borularının içinde bir hidrostatik (su) basınç oluşur. Bu basınç soymuk borularının kaynakla temas eden ucunda en yüksektir. Havuz hücrelerdeki organik besin yoğunluğu düşük olduğundan, soymuk boruları içindeki organik besinler havuz hücrelerine geçer. Su ise soymuk borularından odun borularına geçerek yaprağa geri taşınır. Bu durum soymuk borularının havuz hücrelerine bakan ucunda hidrostatik basıncın düşmesine neden olur. Sonuç olarak, soymuk borularının bir ucunda (kaynak) basıncın artması ve karşı uçta (havuz) ise basıncın düşmesi, kaynaktan havuza suyun akmasına neden olur. Suyla beraber organik besinler de taşınmış olur.