28.12.2012 TARİHİNDE Ümraniye Belediyesi

advertisement
28.12.2012 TARİHİNDE ÜMRANİYE BELEDİYESİ TARAFINDAN
DÜZENLENEN ANMA GECESİNDE DOÇ.DR KAHRAMAN
EMMİOĞLU’NUN KONUŞMA METNİ:
PROF.DR. SABAHATTİN ZAİM
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM
ALLAHA HAMD OLSUN, PEYGAMBERİNE SALAT VE SELAM
Böyle başlamamın sebeplerinden biri Rahmetli hocamızın
konuşmalara böyle başlamasıydı. Böylece O’nun ve hitaplara
başlarken Müslümanların adetlerinden birini yaşatmak istedim.
O bir alperen ahfadı ve Osmanlı evladı fatihanındandır. Cetleri
Makedonya’yı fethettikten sonra oraya yerleşen ve İslamlaştırma
faaliyetini yürütenlerin çocukları ne ilginçtir ki Türkiye Cumhuriyetinin
çoraklaşmış Müslümanına hayat verme çalışmalarını da bu evladı
fatihan yapmıştır. Yani bir zamanlar dedelerinin Makedonya’da
yaptıkları faaliyetleri çocukları Türkiye’de yapmak mecburiyetinde
kalmıştır.
Halka inmek birçok aydın için bir meseledir. Halkın eğitilmesinde
verimli olacak metodu bulmak uygun söz edebilmek marifet ister; bu
marifet Hocamızda bol miktarda mevcuttu, Şimdiki Milli Eğitim
Bakanımız Ömer Dinçer bana anlatmıştı; Hoca ile beraber bir KOBİ
mensuplarına konferans veriyorlar. Ömer Kardeşimiz acar
akademisyenlikle ilmi konulara hızla giriyor fakat o ne? Millet
uyumaya başlıyor. Konferansını bitiren Ömer Kardeşim üzgün zira
millete derdini anlatamadı daha doğrusu dinletemedi, verilen o
güzelim bilgiler hedefine ulaşmadı. Sıra Hocamıza geliyor hocamızın
her cümlesi sanki oradaki insanlarımızca yutulurcasına dinleniyor. İlgi
çok büyük, gerçi hocamız Ömer kardeşimiz gibi çok ilmi konuşmalar
1
yapmamıştır ama onların anlayacağı şekilde hitap etmiştir. Maksat
hâsıl olmuştur.
ESAM bizlerin kurduğu bu Merkezce hazırlamış olduğumuz “AET
ve Türkiye” Panelinde beraber panelistiz. Hocamız ve biz bu
uluslararası kuruluşa Türkiye’nin girmesini istemiyoruz. Daha kimse
bu konuda konuşmaz kalem oynatmazken Hocamız bu konuda
“Avrupa Ortak Pazarı ve Türkiye” ismindeki kitabını yazmış ve ülke
insanının aydınlanması için gayret sarf etmektedir.
Turgut Özal başbakandır fakat çevresindeki bazıları bizim
ölçümüzde olmayan insanlar ve bizim insanlarımız bu durumdan hafif
şikâyet ediyor. Hoca bana dönüyor ve biraz da kızgınca; ” sen niçin
Turgut Beyin çevresinde değilsin. Aynı ocaktansınız ( sonra öğrendim
ki babası ve sonra kendisi de bu ocaktandır) beraber çalıştınız bildiğim
kadarıyla davette aldın niçin gitmedin ve şimdi hangi sebeple şikâyet
ediyorsun” demiştir. Hocamızın haklılığını senelerce sonra idrak
ettiğimi söylemeliyim.
Sakarya Akademisine ilk Prof. Dr. Nevzat Kor Ağabey girmiş orada
ders veriyordu. Nevzat Hocam bana da Akademide ders vermemi
veya kadrolu hocalık yapmamı teklif etti. Gidilmesini uygun gördük
ve Sakarya Akademisine Müracaatımızı yaptık formaliteler
tamamlandı ve biz Öğretim görevlisi olarak motorlar dersini vermeye
başladık. Akademi Başkanı rahmetli Mustafa Kazak’tı. Akademik
unvanı yoktu. Akademi binası da normal bir lise binası kadar bile
değildi, çok küçüktü.
Mevzuat değişmiş, Akademi Başkanı’nın ünvanlı kimselerden yani
Profesör olması mecburiyeti getirilmişti. Akademik unvanının
2
olmaması sebebiyle Mustafa Kazak mecburen ayrılacaktı, kurucusu
olduğu için başkanlıktan ayrılsa da yönetimde etkin olmayı istiyordu.
İstiyordu ki yeni başkan kendinin kontrol edebileceği bir Profesör
olsun. Bu sebeple de güçsüz birini getirmeyi kuruyordu. Bunu bana
bir ara çıtlatmıştı ve kendine göre Nevzat Kor bu işe en uygun kişi idi.
Bunu bana açtı. Ben de iyi düşündüğünü kararının çok isabetli
olduğunu söylerken, içimden de “İşte şimdi hapı yuttun” demiştim.
Allah uzun ömürler versin ,Prof.Dr.Nevzat Kor Ağabey ; Gayet sakin
hatta uzaktan ( özür dileyerek ifade edeyim) zekasını göstermeyen o
görünüşünün altında keskin bir zekâ ve dehşetli bir stratejisyen
kabiliyeti mevcuttur. Herkesi haberi olmadan idare eder bunu da
yumuşak yumuşak söyleyerek yapar. Dışardan görüntüye
aldanmamak gerektiğinin tam tipik bir misaliydi. Nevzat Hoca Yıldız
Üniversitesinde yaptığımız seçimle Akademiye başkan oldu Mustafa
Kazak idare edeceğine idare edildi. Denilir ki bu yanılmasından dolayı
kahrından öldü. Aslında tabi eceli geldi, Allah rahmet eylesin, iyi
insandı. Nevzat Bey Başkan olarak kısa zamanda Akademiye tam
olarak hâkim oldu ve gerçekten büyük hizmetler yaptı. İşletme
Mühendisliği bölümünün başına değerli Hocamız Rahmetli Sabahattin
Zaim gelince Akademide gerçek bir devrim oldu ve daha çok
insanımızın yetişmesi sağlandı. Bu dönemde kadroya alınan 24
asistana Sabahattin Zaim Hocamızın da gayretiyle doktora ve
doçentlik yaptırıldı sonra bunların hemen hemen hepsi profesör
oldular. Söz konusu kadrodan milletvekilleri, bakan, başbakan ve
cumhurbaşkanı çıktı.
Adapazarı’na trenle gidişgelişlerimizde Rahmetli Hocamızla, Hasan
Fehmi Yazıcı, Nevzat Kor, Osman Çataklı ağabeylerimle yaptığımız
doyumsuz sohbetleri unutmama imkân yok. Bu sohbetlerde Ülke
meselelerinden Akademi meselesine kadar her şey konuşulur
3
Adapazarı’ndan İstanbul’a geliş zamanının nasıl geçtiğinin farkına
varmazdık.
Hocamız bütün ömrünü eserlerle süsledi; Kitap yazdı makaleler
yazdı, konferanslar verdi, sohbetler yaptı, birçok vakıf dernek hatta
üniversitelerin kurucusu oldu ve insan yetiştirmek için devamlı gayret
gösterdi vs bütün bu bereketli çalışmalarını arkadaşlarımız belirttiler
bu eserlerinin sonuncusu Hayatının anlatıldığı İşaret yayınlarınca 2008
yılında neşredilen “Bir Ömrün Hikâyesi” oto biyografisi olmuştur.
Değerli kardeşim Ertan Yülek bu biyografiyi okuduktan sonra “
Kahraman bu kitabı, bu hayatı, ders olarak liselerde okutmak
öğretmek lazımdır” demişti. Hakikaten Hocamız bütün insanlara
örnek olacak ve her Müslüman için gıpta edilecek bir hayat
yaşamıştır.
Hayrettin Karaman Hoca’nın merhum Hocamızı “beşi bir yerde”
diye tanımladığı vasıflarıyla ne güzel ifade etmiştir; Bunlar ilim, güzel
ahlak, aksiyon, dava ve hizmet vasıflarıdır.
Ekşi Sözlükte Hocamızla ilgili kimse aleyhinde bir şey dememiş
ancak bir müfteri yazarın saçmalıklarından olan “Sabataist” ithamları
bulunmaktadır.
Hocamız; “ Bir ülkenin gelişmişliği münevverlerinin gelişmişliği ile
ölçülür. Bu ise o ülke üniversitelerinin gelişmesiyle ilgilidir. Hatta
denebilir ki ülkelerin yarışması üniversitelerinin yarışmasıdır.” der
üniversitelerin önemini yeri geldikçe vurgulardı.
“ Sağ sol kavramı tercüme kavramlardır ve bize uymaz. Bir Batı
kavramı olan bunlar ülkemizde fazla bir mana ifade etmez” derdi.
Aydınlar Kulübü kurucularından olan hocamızı Karaağaç İşhanı’nda
çok görmüş ve dinlemişimdir. Bendeniz de şerefle yâd etmeliyim ki bu
kulübün üniversite öğrencisi olarak bir numaralı üyesiydim.
4
Hocamıza göre; Sosyal siyasette ahlakla ilgili bir damar vardır. Bu
konuda çalışanların daima halkın içinde olmaları gerekir. Fildişi
kulesinden ahkâm kesmek ideoloji üretmek netice vermez. ( Bu ifade
beni Hasan Cemalin kitabında “ Kimse Kızmasın Ben de Yazdım” daki
Doğan Avcıoğlu’nu hatırlattı. Bu zat birçok Marksistlerin ve
sosyalistlerin – ki bunlar kendilerini solcu zannederler, darbecidirler,
halkın hiçbir değerini paylaşmazlar- hiç halkın içine çıkmadan ülkeyi
idare edeceğini zannetmişlerdir.”
Hocamız; 1960 hatta 70’lere kadar Türkiye iktisadiyatının kalbi
mesabesindeki Sultanhamam-AşirEfendi tüccarları ile yakın ilişkileri
olmuş ve bu zatlarla gelecekte çok büyük hizmetler üretecek olan İYCİlim Yayma Cemiyetinin kurulmasını gerçekleştirmişlerdir.
Hocamız bir sohbetinde diyor ki; “Biz, bizden kim ve hangi kuruluş
hizmet almak istemişse onlara Allah Rızası için ve inançlarımız, ilmimiz
doğrultusunda hizmet vermişizdir. Bu sebeple de neredeyse bütün
sendikalar ve muhafazakâr partilere hizmet verdik, liderlerine
yardımcı olduk. “ Bu çalışmaları sebebiyledir ki “partiler üstü”-“klikler
üstü”- “cemaatler üstünde” olma vasfının yakıştığı nadir insanlardan
biridir
Hocamız Müslümanların birleşmedikçe abad olmayacaklarını yeri
geldiğinde ifade ederdi. Birlik olmanın şartlarını oluşturmak için, İslam
Birliğinin filizlenmesi için de çok gayret göstermiştir. İslam birliği ile
ilgili her çalışmada Hocamızın bir izi vardır; Bazılarında bizzat görev
almıştır bazılarının fikir babalığını yapmıştır, bazılarında yazılarıyla
kitaplarıyla katkıda bulunmuştur. Özellikle ekonomik – İslam
Bankacılığı- ve kültürel sahalarda İslam Birliği için ciddi çalışmalarda
bulunmuştur.
Kapitalist ekonominin temellendirildiği “Homo Ekonomikusekonomik insan ” karşılığında İslam’daki “Müslüman İnsan” kavramı
5
konusundaki ilk konuşmasını bir sohbet çerçevesinde bizim
Küçükyalı’daki Turgut Reis Apartmanımızın mescidinde yapmıştı.
Sonra bu kavramı geliştirdi ve “İslam, İnsan ve Ekonomi” kitabını
neşretti.
Sabahattin Zaim Üniversitesi: İYV tarafından bir üniversite kurulması
çok önceleri planlanmış ancak konjonktürel durumun uygun
olmaması sebebiyle hep ertelenmişti. Nihayet 24.04.2010 Tarihinde
kurulması gerçekleştirilen Üniversiteye yakın zamanda ahirete intikal
eden Hocamızın adının verilmesi bir arkadaşımız tarafından teklif
edildiğinde İlim Yayma Vakfı Yönetimi bir bütün olarak uygun
görmüştü.
Bildiğiniz gibi; Cenabı Hak, bizim cismimizi balçıktan şekillendirdi ve
ruhumuzu kendi ruhundan üfledi. Bu sebeple de hepimizde, kendi
sıfatlarından bir miktar bulunduğu için ”eşrefi mahlûkat “, 'hazreti
insan' olduk. Bu sıfatların bazı insanlarda çok, bazı insanlarda az
olduğunu ve bazı insanlarda bir iki sıfatın baskın olduğunu görürüz.
Hocamıza Cenabı Mevlam; Cemal, ilim, cami sıfatlarını bolca lutf
etmişti. ,
Bir dostun ifade ettiği gibi; Fikirleri ve yaşam tarzı itibariyle, kendisi
gibi düşünen düşünmeyen, beğenen beğenmeyen, kendisine uyan
uymayan herkesi manyetik alan gibi kendisine çekebilen birisiydi.
Hocamızın diğer önemli bir özelliği de alçak gönüllülüktür. O bir
yaşayan bir tevazu abidesi idi.
Çağrıldığı her yere gitmek de Hocamızın diğer önemli bir özelliğidir.
Çağrılıp da gitmediği yer yoktur. Hatta çok zor şartlar içerisinde bile
olsa giderdi. Bunun bir tanesine şahit oldum. Kendisinin çok fazla hal
ve tavırlarından hoşlanmadığını bildiğim birisi, uzak bir şehre
konferansa çağırmıştı. Hoca da gitmek istiyor. 'Hocam neden gitmek
istiyorsunuz- Biliyorum ki çok fazla tavırlarını ve davranışlarını
6
benimsemiyorsunuz?' diye sordum. Hoca; “Olsun. Biz onlara gidelim
ki yarın bir gün bir Müslümana faydası dokunur” demiştir.
Numan Kurtulmuş kardeşimin bir tespitini de burada aktarmak
istiyorum; Sabahattin Zaim Hocamızın yetiştiği dönemde insanlar ya
batıyı taklit ediyor veya kapılarını batıya tamamen kapatıyordu.
Hocamız ise, ''Batıyı tanıyarak kendi değerlerimiz üzerinde ayakta
durulabileceğini, kendi medeniyetimizin üstünde büyük bir nesil,
büyük bir ülke inşa edilebileceğini'' ispata çalışmıştır.
Hocamız dar çerçeveli toplantılarda tanışma faslı sırasında kaç
çocuğumuzun olduğunu sorar, genellikle aldığı cevaplardan memnun
olmazdı zira çoğu insanımız bir veya iki çocukludur ve pek azı iki
çocuktan fazlasına sahiptir hele bir de beş çocukluyla karşılaşırsa son
derece memnun olur ve Ülkemiz insanının nüfus planlaması ihanetine
uymuş olmasından dolayı üzüntüsünü belirtirdi.
Güre’de yazlık komşum, bel fıtığından mustaripti fakat şikâyeti yoktu,
Allaha bol bol hamd ederdi.
Allah Rahmet eyleye , Makamı cennet olsun.
7
Download