Hükmî Şahıs/Tüzel kişi amme hükmî şahısları hususî hükmî şahıslar

advertisement
Hükmî Şahıs/Tüzel kişi
amme hükmî şahısları
Şahıslar, hakiki ve hükmi olarak ikiye ayrılmış, insanlara "hakiki şahıs", başlı başına bir varlığı olan,
kendisine mahsus hak sahibi olabilen topluluklara da "hükrni şahıs" denmiştir. Hükrni şahıslar ictimai
hayatta önce fi'li olarak yer almışlar, sonradan hukuk mefhumu olarak kaideleşmiş ve eserlere geçmişlerdir.
hususî hükmî şahıslar
bütün halkın menfaat ve ihtiyaçlarıyle alakalı bulunan hükmi şahıslar olup iki
Bunların birinci nevi hükmî şahıslardan farkı, devletin idare cihazından değil,
önemli grupta toplanır:
ferdIerin arzularından doğmuş olmasıdır. Bu sebeple amme hükmı şahısları
gayelerine erişebilmek için devletin otoritesini kullanır ve mesela umurnun
a) amme hakimiyetinin mümessil ve cüzleri.
menfaati namına istimlakte bulunabilirler. Halbuki ikincilerde böyle bir vasıf ve
[amme hakimiyetinin mümessilleri devletler ve bunların idarî cüzleridir:
selahiyet yoktur. Hususi hükmi şahıslar da kuruluşları ve gayeleri bakımından
bakanlıklar ve yerel idari şubeleri. amme hizmetleri için bunların kendilerine
kısımlara aynıır.
mahsus malları ve bütçeleri vardır. akitler yaparlar, hak ve borç sahibi olurlar.
bunların zimmeti, devletin umumı zimmetinin birer parçası mesabesindedir.]
Kuruluş bakımından iki nevi hususî hükmî şahıs vardır:
1) mal toplulukları/tesisler; [özel hastaneler, okullar, aş evleri, çocuk bakııİı
b) amme müesseseleri.
yuvaları gibi muayyen bir nizama tabi olarak fertlerin meydana getirdiği ve
[amme müesseselerinden maksat, umumun menfaat ve ihtiyaçlarına tahsis
yaşamalarını temin için muayyen bir meblağ veya malı da ona bağladıkları hayrî,
edilen kuruluşlardır: üniversiteler, hastaneler, kimsesizler yurtları, radyo
kültürel ve ictimai kuluşlardır. İslam Hukukundaki vakıflar da bu tesisler
idareleri ... devletin elinde olduğu takdirde amme müesseseleridir.]
kabilinden kuruluşlardır.]
2) kişi toplulukları [dernekkler-şirketler-sendikalar]
Hakiki Şahıslar ile Hükmî Şahışlar Arasındaki Farklar
1 - hükmi şahısların, yaratılış icabı olarak ancak: insana has haklar ile alakası yoktur; evlenme, boşanma, neseb, akrabalık, miras . . gibi. bunların
dışında kalan hakları iktibas ve vecibeleri iltizam edebilir; ehliyet, tabiiyet, ikametgah ... gibi.
2- hükmi şahıs ölmez, mümessilinin vefatı veya değişmesinden de müteessir olmaz.
3- hakiki şahısların şahsiyet sahibi olması kanunun kabulüne değil, insan olarak: var olmasına bağlıdır. hükmi şahıslar ise kanunun kabul etmesiyle
şahsiyet iktisab ederler.
4- hakiki şahısların tasarruf, hak iktisabı ve vecibe yüklenme ehliyetleri mahdut değildir; bunu ancak ehliyet arızaları daraltabilir. hükmi şahsiyederin
mezkür ehliyetlerini ise bir taraftan kanunlar, diğer taraftan da gayeleri tahdid eder.
5- hakiki şahısların ehliyetleri maddi ve manevi gelişmelerine paralel olarak tekamül ederken hükmi şahısların ehliyeti kuruluşunda tesbit edilir ve
öylece kalır.
6- hükmi şahıslara bedeni ceza tatbik edilemez, ancak medeni (hukuki) ve idari ceza ile cezalandırabilirler. mesela borcunu ödemesini temin için
hapis cezası değil, ancak haciz bahis mevzuu olabilir.
İSLAM HUKUKUNDA HÜKMÎ ŞAHSİYET
beytü’l-mâl
İslam,
devletin
umumi
hazinesinden ibaret olan
beytu'l-malı,
devlet
başkanının hususi mülkünden
ayırnia prensibini getirmiştir.
Beytülmal müstakil bir hukuki
varlıktır, ammenin mallarında
milletin menafiini temsil
eder; alacaklı, olur, borçlu
olur, mülk sahibi olur,
mirasçısı
bulunmayan
terikelere
sahip
çıkar,
davalarda taraf olur ...
Onu bütün bunlarda, devlet
başkanına
niyabeten
beytülmal emini temsil eder.
Devlet başkanının orada, işi
karşılığı aldığı maaş dışında bir
hakkı yoktur.
vakıflar
Resulullah (a.s.) zamanındaki
tatbikattan beri vakıf bugünkü
manada bir hükmi şahsiyet
esasına dayanmıştır. Vakfın
temlik, temellük, irs, hibe ve
benzeri
tasarruflara
konu
olmayan, kendi cihetine tahsis
edilmiş bir mülkü vardır.
Bütün bunlarda vakfı "onun
işlerini yürütrneğe selahiyetli
kişi" temsil eder ki buna "kayyim"
veya "nazır" yahud ta ''ınütevelli''
denir.
Mahkemeye
karşı
mütevelli, vakfın hukukunu
korumaktan
mes'uldür.
Mütevelli vakıf için gerekli şeyleri
satın alır, bunlara vakıf malik olur
ve bedeli vakfın gelirinden (galle)
ödenir.
İhtiyaç görüldüğü takdirde ve
hakimin izniyle mütevelli, vakıf
namına borç para alabilir. Bu
durumlarda malik, alacaklı,
borçlu mütevelli değil, vakıftır.
devlet
İslam hukukunda, devlet başkanı ve idarecilerin tasarruflarına dair birçok
hüküm ancak devleti bir hükmi şahsiyet olarak kabul esasına istinad
edebilir. Devleti, tasarruf, hukuk ve menafiinde reisin ve onun
memurlarının temsil ettiği bir hükmi şahsiyet olarak kabul etmeden şu
hükümlerin izahı mümkün değildir:
Harici bakımdan:
Fukaha, devlet başkanı veya komutanın akdeylediği sulh ve muahedelere
saygı gösterileceğini, ümmeti bağladığını, başkan ve halkin şartlar
tahakkuk etmeden bunu bozmağa hakları bulunmadığını kabul
etmişlerdir.
Dahili bakımdan: Dahili idare sahasında fukaha, sultanın vefatiyle onun
tayin ettiği memurların (vali-kaymakam-kadı vs.) vazifelerinin sona
ermeyeceğine (adem-i in'izal) hükmetmişlerdir. Bu hükümler, İslam
hukukunda bütünüyle ümmetin (devletin) bir hükmi şahsiyet, sultan ve
memurlarının da onun mümessilleri olarak kabul edildiğini
göstermektedir.
Maliye bakımından:
Devletin şahsiyetinde mali zimmetin varlığını ortaya koyan hukuki
(medeni mali) mes'uliyet sahasında da fukaha şu hükümleri açıkça ifade
etmişlerdir:
Kadı, kasıtsız olarak, amme hukuku (hukukullah) sahasında, telafisi
imkansız şekilde hata eder -meşela hırsızın elini kestirir sonra da
şahidIerin ehliyetsiz olduğu ortaya çıkarsa- elin diyetini kadı ödemez;
çünkü kadinın hükmü amme menfeati içindir, ceza (had) halkın
mutazarrır olduğu bir suçu önlemeye yöneliktir; fayda ammeye raci
olduğu gibi tazminat da onlara (ammenin mümessili olarak devlete) aittir.
şirketler
Hükmi şahsiyet mefhumuna uygun
kuruluşlardan biri de şirketlerdir.
İslam hukukunda şirketler üç
nevidir:
a- şirket-i emval
b-şirket-i emval/ebdan
c- şirket-i vücuh
Her üç nevi şirkette de ortaklar
sermaye, kar ve tasarrufta eşitliği
şart koşmuşlarsa ''müfavada''
şirketi, eşitlik şartı yoksa ''inan''
şirketi bahis mevzuudur.
İslam Hukuku'nda bir taraftan
sermaye diğer taraftan iş ve emek
ile teşekkül eden "mudarebe"; bir
taraftan tarla diğer taraftan ziraat
ile teşekkül eden''müzaraa"; bir
taraftan meyva ağacı, diğer
taraftan bakım ve istİhsal ile
teşekkül eden ''müsakat'' şirketleri
de ayrı hükümlere tabidir.
İSLAM HUKUKUNDA VAKIF
ilgili naslar
İbn Ömer'in rivayetine göre Hz.
Ömer'in payına Hayber'den bir
arazi isabet etmişti. Hz. Ömer,
Rasulullah'a: "Ya Resalullah!
Hayber'den elime öyle bir toprak
parçası geçti ki, şimdiye kadar
bundan daha değerli bir mala
sahip olmamıştım; bana neyi
tavsiye
buyurursun?"
dedi.
RasuluIlah da "İstersen aslını kendinde- bırakır, -menfaatinitasadduk edersin." buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ömer
"satılmamak hibe edilmemek,
mirasçılara intikal etmemek
üzere; fakirler, akraba, köleler,
misafirler ve yolcular için
tasadduk etti. Onu idare edinin
(mütevellinin) mülküne birşey
geçirmeksizin,
normal ölçüler içinde -vakıft anyemesi ve yedirmesi serbesttir."
Rivayete göre bu vakfı Hz.
Ömer'in oğlu Abdullah idare
edirdi.
rükünleri
lüzumu
Vakıf; bir mülkün menfaatini halka
tahsis edip aynını -Allah Teala'mn
mülkü hükmünde olarak- temlik ve
temellükten edebiyyen menetmektir.
Bir vakfın rükünleri (unsurları) vâkıf,
mevkuf, mevkufun aleyh ve vakıf lafzı
olmak üzere dörttür.
Ehli olan (hür, aklı başında ve baliğ)
kişinin, kendisine ait bir mal için "ben
bu malımı filan cihete vakfettim"
demesiyle vakıf teessüs etmiş olur.
Yalnız niyet kafi değildir.
Kendisine vakfedilen muayyen değilse
kabulü de şart değildir. Fakat muayyen
bir kişi ise -kendi hakkında vakfın
kurulabilmesi için- kabulü şarttır. Kabul
etmezse vakıf fukaraya intikal eder.
Vakfın "kişileri bağlayıcı, hükümlerine riayet gerekli
olabilmesi için müctehidler bazı farklı şartlar ileri
sürmüştür. Buna göre
1. Ebu Hanife'ye göre hakimin hükmü ile tescil edilmiyen
veya ölüm sonrasına İzafe edilmeyen veya mescidden
ibaret olup içinde bir kere olsun namaz kılınmamış
bulunan bir vakıf lüzum ifade etmez. Vakıf, vakfının
maliki olduğundan dilerse rücu ederek vakfı satabilir,
hibe edebilir ve vefatında veresesine intikal eder.
2. Şafii, Malik ve Ahmed b. Hanbel, Ebu Yusüfe göre bir
mülk, sahibinin vakfetmesiyle onun mülkünden çıkar,
başkasının mülküne de girmez, amme menfaatine -veya
hususi cihetine- ait olup Allah'ın mülkü telakki edilir.
Artık vakıf rücu edemez. Hakimin hükmüne de hacet
yoktur.
3. İmam Muhammed'e göre de vakıf teslim ile lüzüm
ifade eder.
Mahkemenin hükmüyle tescil edilmeyen vakfın
lüzümunda böylece ictihad farklı bulunduğu için, bazı
vakıfların hükme bağlanarak tescil edilmesi şer'i
mahkemelerce öteden beri İcra edilegelmiştir.
şartlar
Vakfiyelerdeki şartlardan islama
aykırı olmayanlarına riayet gereklidir.
Bu bakımdan vakıfların şartları
Şari'in nassı gibidir. Fakat islama
aykın olan şartlar muteber değildir ve
bunlara riayet edilmez. Mesela bir
vakfiyede, hıyanet etseler dahi
mütevellilerin hesaba çekilmemesi,
azledilmemesi, hakimlerin vakfa
müdahale etmemeleri şart koşulmuş
bulunsa bunlara riayet edilmez.
Sahih ve lazım olan bir vakfın dini
hükümlere uygun olan şartlannı vakıf
bile değiştiremez; çünkü vakıf artık
onun mülkünden çıkmıştır.
Normal durumlarda bizzat vakfın
istibdali (satılıp bedeliyle başka bir
vakıf tesisi) caiz değildir. Fakat vakıf
galle getinnez olur veya gallesi (geliri)
masrafını karşılamaz olursa, hakimin
reyi ile ve gabn-i fahiş bulunmamak
şartıyle istibdali caizdir.
vakfa uygun mallar
mütevelli
1. Arazi:
1- MüteveIli, şer't hükümlere ve vakfın şartlarına göre vakfı idare
Sahibi tarafından bir cihete, sahih bir şekilde vakfedilen mülk arazi
eden kimsedir.
olabileceği gibi, akar ya da nakitte olabilir.
2- Mütevelliyi tayin selahiyeti sırasıyle vâkıfa, vakıfın vasiyy-I muhtarına, vakıfın
2. Akar ise iki kısmdır:
şartları içinde ismi geçen müteveIlinin vasısine ve selahiyetdar olan hakime aittir.
a) Kiraya verilmek için değil de ayniyle istifade olunmak üzere vakfedilen
3- Vakıf müteveIli için bir ücret tayin etmiş ise müteveIli bu ücrete, hak kazanır.
yerlerdir; bunlara "müessesat-ı hayriye " denir: Mabetler, okullar, çeşmeler,
Ücret tayin edilmemiş ise hakim takdir hakkını kullanarak ücreti tesbit edebilir.
kütüphaneler, imarethaneler,meşrutalar, kabristanlar
4- Mütevelliler vakıfları tamir eder, korur, vakıfların bir kısım akarlarını kiraya
b) Kiraya verilip varidatının bir hayır cihetine sarfolunması meşrut bulunan
verir. kira paralarını toplar veya toplatır. bir kısım
akarlardır. Bunlar da "i care-i vahideli", "icareteynli" ve "muqataalı" vakıf
vakıfların ferağ ve tefvız muamelelerine izin verir. vakıfların hukukunu korumak
akarlar olmak üzere üç nevidir.
için gerektiğinde dava açar, vakıfların gelirlerini şart koşulan yerlere sarf ve tevzi
3. Paranın vakfı örf ve teamüle istinaden tecviz edilmiştir.
eder.
Vakıf nakitler, şartlarına göre iki nevidir:
a) Muhtaç olanlara faizsiz olarak ödünç verilmesi şartıyle vakfedilmiş olan
nuküd; bunlar faiz ile ödünç verilemez.
b) Kan (faizi) bir hayra sarfedilmesi şartıyle bir faiz (ribh) karşılığı ödünç
verilmesi meşrut bulunan nakitler. İslamda faiz haram olduğu için Ebu
Yusüfe göre araya bir muamele sokulmak şartıyle mezkur ikraz caiz
görülmüştür.
Download