endodontik ve dental travmalarda antibiyotik ve antibiyotik bazlı

advertisement
ENDODONTİK VE DENTAL TRAVMALARDA
ANTİBİYOTİK VE ANTİBİYOTİK BAZLI AJANLARIN
LOKAL OLARAK UYGULANMALARI
GİRİŞ
Pulpal ve periapikal hastalıkların gelişmesi ve sürdürülmesinde mikroorganizmaların rolü
hayvan deneyleri ve insan çalışmalarında gösterilmiştir. Enfekte kök kanal sistemlerinden
mikroorganizmaların eliminasyonu zaruridir. Bu amaçla birçok farklı medikament, irrigasyon
rejimi ve çeşitli sayıda kök kanal preparasyon tekniği denenmiştir. Bakteriden tamamen
arınmış bir kök kanal sisteminin sadece mekanik preparasyonla sağlanması mümkün değildir.
Kök kanal anatomilerinin kompleks yapılarından dolayı mekanik preparasyon sonrası kanal
duvarlarında temizlenmemiş kök kanal yüzeyleri kalmakta ve bu nedenle kök kanallarının tam
olarak temizlemnmesi sağlanamamaktadır. Mekanik preparasyona ek olarak kullanılan
kimyasal solusyonlar kök kanal sistemlerinin temizlenmesi ve mikroorganizmaların
eliminasyonu açısından önemli bir yer tutmaktadır. Kök kanal sistemlerinin kimyasal
tedavisinde kullanılan ajanlar irrigantlar, yıkayıcılar (rinses) ve randevular arası
medikamentler olarak sınıflandırılabilir. Antibiyotiklerin kanal içi irrigant ve medikament
olarak kullanılması yaygın bir uygulamadır. Bu derlemenin amacı antibiyotiklerin endodontik
tedaviler ve travma vakalarında kanal içi medikament olarak kullanılmasını incelemektir.
Derlemeye 1981-2008 arasında ve İngilizce dilinde yayınlanan çalışmalara yer verilmiştir.
Medline üzerinden yapılan araştırmalarda anahtar kelimeler olarak ‘antibiyotik ve endodonti’,
‘antibiyotik ve kök kanal irrigasyonu’, ‘antibiyotik ve kanal içi medikament’ ve ‘antibiyotik
ve dental travma’ kullanılmıştır.
TARİHÇE
Antibiyotikler ilk olarak 1928 yılında bulunmuş ancak rutin olarak kullanılmaya 1940’lı
yıllarda,ikinci dünya savaşı döneminde başlanmış ve insan sağlığının düzeltilmesinde hayati
bir öneme sahip olmuştur. Endodontik tedavi ve travma olgularında gerek sistemik gerekse
lokal olarak kullanımı geçmişten beri süregelmektedir. Antibiyotiklerin lokal olarak bilinen
ilk kullanımı 1951 yılında Grossman tarafından penisilin, basitrasin, streptomisin ve kaprilat
sodyum karışımı halinde uygulanmıştır. penisilin gram + organizmalar,basitrasin penisiline
dirençli türler, streptomisin gram – organizmalar ve kaprilat sodyum ise mantarları hedef
almak için karışımda yer almış ve bu karışıma PBSC adı verilmiştir. İleri dönemde kaprilat
sodyumun yerini nistatin almış ve karışım PBSN olarak anılmaya başlamıştır.
ANTİBİYOTİKLERİN LOKAL UYGULAMALARININ MANTIĞI
Antibiyotiklerin sistemik uygulamaları cerrahi ve cerrahi olmayan endodontik tedaviler
sonrası tamamlayıcı görev üstlense de bu uygulama alerjik reaksiyonlar, toksisite ve direnç
gelişimi gibi bir takım sistemik yan etkileri de beraberinde getirir. Ayrıca sistemik olarak
verilen bir antibiyotiğin gastrointestinal sistemden emilerek dolaşıma katılması ve enfekte
bölgeye iletilmesi hem zaman almakta hemde etkin doz uygulanan dozdan hayli az
olmaktadır. Bununla beraber enfekte bölgede pulpanın olmayışı (nekroz,ekstirpasyon)
dolaşımdaki antibiyotiğin istenilen bölgede hiçbir etkinliğinin olmamasına da neden olur. Bu
nedenle enfekte bölgede antibiyotiklerin etki göstermeleri için lokal uygulamalar başarılı bir
seçenek olarak değerlendirilebilir.
TETRASİKLİNLER
Tetrasiklinler, tetrasiklin hidroklorür, minosiklin, demeklosiklin ve doksisiklin
antibiyotiklerini içeren, birçok bakteriye karşı etkili geniş spektrumlu bir antibiyotiktir.
Tetrasiklinlerin doğal etkileri bakteriyostatiktir. Bu özelliğin en büyük avantajı bakteri
hücrelerinin yıkımıyla oluşan endotoksin gibi antijenik ürünlerin ortaya çıkmamasıdır. Ayrıca
tetrasiklinlerin doku yıkımına neden kollajenaz sentezini inhibe etmek ve antirezorptif
aktiviteyi sağlamak gibi bir özellikleri de mevcuttur. Kollajenaz sentezinin görüldüğü
periodontitis gibi hastalıklar bu grup antibiyotiklerle baskılanabilir ve kollajen ve kemik
formasyonu yeniden oluşturulabilir.
Tetrasiklinler endodontide eğelenmiş kök kanallarındaki smear tabakasının uzaklaştırılması,
periapikal cerrahi işlemlerinde retrograd kavitelerin irrigasyonu ve kanal içi medikamenti
olarak kullanılır.
Barkhordar ve arkadaşları smear tabakasının uzaklaştırılmasında 100 mg/ml’lik doksisiklin
hidroklorürün daha düşük konsantrasyonlardaki solusyonlarına göre daha etkili olduğunu
ortaya koymuştur. Bir başka araştırmada Haznedaroğlu ve Ersev, smear tabakasının
uzaklaştırılmasında tetrasiklini sitrik asit kadar etkili bulmuştur.
Pinheiro ve arkadaşlarının periapikal lezyon sonrası doludurulan kök kanal sistemlerinden
izole edilen Enterococcus faecalis bakterilerinin duyarlı olduğu antibiyotiklerle ilgili
yaptıkları çalışmada benzilpenisilin, amoksisilin, amoksisilin-klavuklonik asit, eritromisin,
azitromisin, vankomisin, kloranfenikol, tetrasiklin, doksisiklin, siprofloksazin ve
moksifloksazin antibiyotikleri test edilmiş ve bakterilerin en duyarlı olduğu antibiyotiklerin
tetrasiklin ve doksisiklin olduğunu ifade etmişlerdir.
Mikroorgaizmaların apikal bölgeye köklerin ekstraoral ortamda kaldığı dönem nedeniyle
kontamine olması sonucu ulaştığı hipotezinin ortaya atılmasıyla birlikte köklerin replantasyon
öncesi doksisiklinle muamele edilmesi protokolü ortaya atılmıştır. Bu uygulamada amaç
mikroorganizmaların kök yüzeyinden eliminasyonu sonucu kök yüzeyindeki rezorbsiyonun
miktarı ve şiddetinin azaltılmasıdır. Yapılan çalışmalarda topikal doksisiklin uygulamasının
kök yüzeyindeki mikroorganizma sayısının azaldığı ve pulpanın revaskülarizasyon şansının
arttığı ortaya konmuştur. Ayrıca bu uygulamayla ankiloz, eksternal kök rezorbsiyonu ve
eksternal inflamatuar rezorbsiyon görülme sıklığının azaldığı da görülmüştür. Bu sonuçlar
Yanpiset ve Trope’un çalışmalarından elde ettikleri sonuçlarla paralellik taşımaktadır.
Ritter ve arkadaşları replante edilen köpek dişlerinde topikal antibiyotik uygulamasının pulpa
revaskülarizasyonuna etkisini laser Doppler flowmetry (LDF), radyografik ve histolojik
olarak incelemiştir. Çekimlerini takiben dişler ilk olarak 5 dakika süreyle kuru ortamda
bekletilmiş, ardından kök yüzeylerine minosiklin, doksisilin ve salin uygulanmış ve daha
sonra replante edilmiştir. Pozitif kontrol grubundaki dişler çekilmeden takip edilmiştir.
Dişlerin radyografları ve LDF ölçümleri postoperatif dönemin 2. ayında alınmış hayvanların
sakrifiye edilmelerinin ardından çeneler ışık mikroskobu altında incelenmiştir. Yapılan
analizlerde minosiklin uygulanan grupta pulpa revaskülarizasyon oranı % 91, doksisiklin
grubunda % 73 ve salin grubunda % 33’tür.
Bryson ve arkadaşları çekimlerini takiben 60 dakika kuru ortamda bekletilen köpek dişlerinin
minosiklin uygulaması sonrası replantasyonunu incelemişlerdir. Ulaştıkları sonuçlar
minosiklin uygulanan dişlerin uygulanmayanlara göre iyileşme oranlarında istatistiksel olarak
bir farklılık göstermemektedir. Bunun sebebinin dişlerin ağız dışında kaldığı sürenin çok uzun
olması ve bu süre zarfında kuru ortamda kalan dişlerde en tipik görülen iyileşme tipinin
eksternal replasman rezorbsiyonu olmasıdır.
TETRASİKLİNLERİN ETKİ DEVAMLILIĞI
Tetrasiklinler dentine kolaylıkla tutunur ve antibakteriyel etkilerini uzun süre kaybetmezler.
Bu özellikleriyle tetrasiklinler dentin yüzeyine yavaş ve uzun süreli etki edecek bir
antimikrobiyal ajan rezervuarı görevi görürler. Stabholz ve arkadaşlarının yaptığı bir
periodontal klinik çalışmada 50 mg/ml ve 10 mg/ml’lik tetrasiklin ve % 0.12’lik
klorheksidinin antibakteriyel etkinlikleri karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlarda her iki
tetrasiklin grubunun da klorheksidinden daha etkili bir antimikrobiyal ajan olduğunu ve 50
mg/ml’lik rejimin 10 mg/ml’lik doza göre daha üstün olduğunu ortaya koymuştur.
Abbott ve arkadaşları topikal olarak dişlere uygulanan tetrasiklinin diş sert dokularında
biriktiği ve 12 hafta süreyle difüzyon yoluyla dişe etki etmeye devam ettiğini rapor etmiştir.
Khademi ve arkadaşları % 2’lik klorheksidin, 100 mg/ml’lik doksisiklin hidroklorür ve %
2.6’lık NaOCl’nin sığır kök dentini üzerindeki 0, 7, 14, 21 ve 28 gündeki etkilerini in vitro
olarak incelemiştir. Elde edilen bulgular 7. Günden sonra en düşük mikroorganizma
miktarının doksisiklin en yüksek mikroorganizma miktarınınsa NaOCl grubunda görüldüğü
rapor edilmiştir.
Mohammadi ve arkadaşları 100, 50 ve 10 mg/ml’lik doksisiklin hidroklorür preparatlarının
sığır kök dentinindeki 0, 7, 14, 21 ve 28. günlerdeki etkinliğini araştırmış ve en düşük
mikroorganizma sayısı 100 mg/ml’lik preparatlarda en yüksek mikroorganizma sayısı ise 10
mg/ml’lik preparatlarda görülmüştür.
BİOPURE ( MTAD )
MTAD (tetrasiklin, asit ve deterjan karışımı) olarak da bilinen Biopure, Torabinejad ve
Johnson tarafından geliştirilen bir kanal irrigasyon materyalidir. Bu solusyon % 3’lük
doksisiklin, % 4.25’lik sitrik asit ve bir deterjan olan % 0.5’lik Polisorbat 80 içerir. MTAD ile
ilgili yapılan çeşitli çalışmalarda bu ürünün smear tabakasını uzaklaştırabildiği ve E. Faecalis
üzerinde de etkili olduğu görülmüştür.
Shabahang ve arkadaşlarının % 5.25’lik NaOCl ile % 1.3’lük NaOCl ve final irrigasyonu
olarak MTAD’i kök kanal irrigasyon materyalleri olarak inceledikleri çalışmada MTAD’nin
NaOCl ile kombine kullanımının NaOCl’nin tek başına kullanılmasından daha etkili
antibakteriyel özelliğe sahip olduğu gösterilmiştir. Ancak Tay ve arkadaşlarının yaptıkları
çalışmada NaOCl ile irrige edilmiş kanalların ek olarak MTAD ile yıkanması sonucu
MTAD’nin etkisinin baskılanmış olduğunu ve bunun sebebinin NaOCl’deki oksijenin
MTAD’nin içerdiği antibiyotiğin etkisinin baskılaması olabileceğini ortaya koymuştur.
Birbaşka çalışmada Shabahang ve Torabinejad MTAD, NaOCl ve EDTA’nın antibakteriyel
özelliklerini karşılaştırmış MTAD’nin özellikle E. Faecialis üzerindeki etkisini oldukça
yüksek bulmuştur. Kho ve Baumgartner kombine 1.3’lük NaOCl ve MTAD’nin E. Faecalis’e
karşı etkinliğini kombine 5.25’lik NaOCl ve % 15’lik EDTA’yla karşılaştırmıştır. Alınan
örneklerin incelenmesinde EDTA grubunun MTAD grubuna oranla daha kuvvetli bir
antibakteriyel etkisinin olduğu ortaya konmuştur.
Krause ve arkadaşları E. Faecalis’e karşı MTAD’nin ve MTAD’i oluşturan iki komponentin (
doksisiklin ve asit ) ve NaOCl’nin antibakteriyel etkinliğini incelemiş yapılan agar difüzyon
modellerinde NaOCl grubunda diğer iki gruba oranla daha küçük bir inhibisyon zonu ortaya
çıkmıştır. Ghoddusi ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada MTAD ve EDTA’nın final kanal
irrigasyonu medikamenti olarak kullanılması ve daha sonra uygulanan iki farklı kök kanal
dolgu patı ile ilişkileri incelenmiş ve her iki irrigasyon materyalinin de patlarla herhangi bir
istenmeyen etkisinin bulunmadığını göstermiştir.
Davis ve arkadaşlarının inhibisyon zonu testi kullanarak yaptıkları çalışmada Dermasin,
MTAD, % 2’lik klorheksidin ve % 5.25’lik NaOCl’nin E. Faecalis’e etkileri incelenmiş,
MTAD’nin diğer gruplara göre daha geniş inhibisyon alanlarını sağlayabildiği görülmüştür.
Newberry ve arkadaşları E. Faecialis’e karşı MTAD ile yapılan final kök kanal
irrigasyonunun antibakteriyel etkisinin başarılı olduğunu ve MTAD’nin minimum inhibitör
konsantrasyonu ( MIC ) ve minimum öldürücü konsantrasyonunun ( MLC ) çok düşük
derecelerde olduğunu ortaya koymuştur ( MIC = 1:8192, MLC = 1:512 )
Shabahang ve arkadaşları MTAD’ye klorheksidin eklemişler ve MTAD’nin içerdiği
doksisiklini klorheksidinle değiştirmişler ve MCAD isimli yeni bir ürün ortaya koymuşlardır.
Bu üç ürünün etkinliklerini E. Faecalis’le enfekte olmuş ve çekilmiş insan dişlerinde
karşılaştırmışlar MTAD’e klorheksidin eklemenin antibakteriyel etkinlikte herhangi bir
azalma ya da artışa neden olmadığın ancak doksisiklinle klorheksidinin yer değiştirmesinin
antibakteriyel etkinlikte belirgin azalmaya neden olduğunu vurgulamışlardır.
MTAD’ NİN ETKİ DEVAMLILIĞI
Tetrasiklinlerin dişler üzerindeki antibakteriyel açıdan uzun süre etkilidir. MTAD’nin içerdiği
doksisiklin bu ürüne üstün antibakteriyel özellik kazandırmaktadır. Mohammadi ve
Shahriari’nin yaptıkları bir çalışmada NaOCl, klorheksidin ve MTAD’nin etki süreleri
karşılaştırılmış ve MTAD’nin etki süresinin diğer gruplara oranla çarpıcı bir şekilde yüksek
olduğu bulunmuştur. Mohammadi’nin yaptığı bir başka çalışmada %100, %10 ve %1’lik
MTAD preparatları sığır dentini üzerinde antibakteriyel etki ve etki süresi bakımından
değerlendirilmiş, %100’lük MTAD’nin hem etki şiddeti hem de etki süresi bakımından daha
üstün sonuç verdiği görülmüştür.
TETRACLEAN
Tetraclean, MTAD benzeri, antibiyotik, asit ve deterjan karşımı bir üründür. Ancak
antibiyotik konsantrasyonu ( 50 mg/ml’lik doksisiklin ) ve deterjan tipi ( poliproplen glikol )
bakımından MTAD’den farklılık gösterir. Giardino ve arkadaşları %17’lik EDTA,
Cetreksidin, Smear Clear, %.25’lik NaOCl, MTAD ve Tetraclean’in yüzey gerilimlerini
karşılaştırmışlar, NaOCl ve EDTA’nın en yüksek, Cetreksidin ve Tetraclean’in ise en düşük
yüzey gerilimine sahip ajanlar olduğu sonucuna varmışlardır. Bir başka çalışmada NaOCl,
MTAD ve Tetraclean’in E. Faecialis’e karşı antibakteriyel etkinliği incelenmiş, en etkili
ajanın NaOCl olduğu, Tetraclean’in ise MTAD’den daha üstün bir antibakteriyel etkiye sahip
olduğu ortaya konmuştur.
LEDERMİX
Ledermix, Schroeder ve Triadan tarafından 1960 yılında geliştirilen bir glukokortikosteroid ve
antibiyotik karışımıdır. Üretimindeki temel amaç kortikosteroidlerin ağrı ve inflamasyon
kontrolü özelliklerini pulpal ve periapikal hastalıklarda göstermesini sağlamaktır. Karışıma
antibiyotik ilave edilmesinin en büyük sebebi kortikoidlerin etkisiyle baskılanan immün
sistemin savunma mekanizmasını güçlü tutmaktır. Üreticiler ilk olarak karışıma kloranfenikol
ilave ederken daha sonra antibiyotik tercihlerini demoksisiklin hidroklorürden yana
yapmıştırlar. Günümüzde Ledermix, % 3.2’lik demoksisiklin hidroklorür, % 1’lik
triamkinolon asetonid isimli kortikosteroid ve polietilen glikol içerir.
Ledermix’in bu iki terapötik komponenti difüzyon yoluyla dentin tübüllerinden ve sementten
periradiküler ve periapikal dokulara ulaşır. Abbott ve arkadaşları dentin tübüllerinin
ledermixin difüzyonunda kullandığı en önemli yol olduğunu göstermiştir. Ayrıca
araştırmacılar smear tabakasının ve kanal içinde kalsiyum hidroksit gibi bir medikamentin
bulunup bulunmamasının ledermixin difüzyonuna önemli bir etkisinin olduğunu ortaya
koymuştur. Ledermix içindeki demoksisilin konsantrasyonu birçok spesifik bakteriye etki
edecek kadar yüksektir. Ancak difüzyon sonrası periradiküler dokulara ulaşabilen antibiyotik
miktarı özellikle inaktif bakteriler için yetersiz kalmaktadır. Çalışmalar demoksisiklinin kanal
içerisine ilk uygulandığı gündeki etki miktarını yeterli bulsa da uygulamadan bir hafta sonraki
dönemde özellikle orta ve apikal üçlüdeki etkisinin yetersiz olduğunu göstermiştir.
1960 ve 1970’lerde kortikosteroidlerin ve tetrasiklinlerin kullanılmasının dişler üzerinde ve
sistemik yan etkileri olabileceği ortaya konsa da Abbott kanal içinde kullanılan Ledermix’in
periradiküler dokulara ulaştığı konsantrasyondaki yan etkisinin önemsenmeyecek kadar az
olduğunu göstermiştir.
Pierce ve arkadaşları yaptıkları in vivo çalışmada Ledermix’in eksternal inflamatuar kök
rezorbsiyonunu önlediğini ortaya koymuştur. Ayrıca çalışmada Ledermix’in periodontal
membrana herhangi bir hasar vermediği ve travmatik yaralanmalar sonucu ileri derecede kök
rezorbsiyonu görülen dişlerde iyileşmeyi sağlayabilecek bir medikament olduğu görülmüştür.
Taylor ve arkadaşları yaptıkları in vitro çalışmada fare fibroblastlarındaki Lactobacillus casei
ve Streptococcus mutans bakterilerine karşı Ledermix ve Pulpdent preparatlarının etkinliğini
incelemişler sonuç olarak Ledermix’in antibakteriyel etkisi bu preparatın Pulpdent’le
karıştırılarak yapılan preparata oranla daha yüksek olduğu görülmüştür.
Thong ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada gerek Pulpdent gerekse Ledermix’in periodontal
ligament inflamasyonu ve inflamatuar kök rezorbsiyonun iyileştirilmesinde önemli dercede
etkili olduğu, replasman rezorbsiyonunun tedavisinde Ledermix’in, periodontal ligamentin
normale döndürülmesinde ise Pulpdent’in daha etkiki olduğu ortaya konmuştur.
Wong ve Sae-Lim geç dönemde replante edilmiş maymun dişlerine yerleştirilen Ledermix’in
etkinliğini incelemişlerdir. Dişler çekimlerinin ardından bir saat süreyle kuru ortamda
bekletilmiş, daha sonra doldurularak replante edilmiş, kontrol grubu ise çekimin hemen
ardından soketine yerleştirilmiştir. Sonuç olarak inflamatuar kök rezorbsiyonu ve replasman
rezorbsiyonu bakımından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir.
Bryson ve arkadaşları Ledermix ve kalsiyum hidroksit preparatlarını çekimlerinden bir saat
sonra replante edilmiş maymun dişlerine uygulamış ve Ledermix’le tedavi edilmiş dişlerin
diğer gruptaki dişlere oranla belirgin derecede az sayıda replasman rezorbsiyonu görüldüğünü
ortaya koymuştur.
Chen ve arkadaşları Ledermix, triamkinolon ve demoksisiklinin çekiminden sonra 60 dakika
kuru ortamda bekletilen dişler üzerindeki etkinliğini incelemiştir. Her üç gruptaki dişlerin de
kontrol grubu olan gutta perkayla doldurulmuş dişlere oranla daha yüksek oranda iyileşme
gösterdiği, bu üç grup içindeki dişlerdeyse en iyi sonuçları Ledermix ve triamkinolonun
verdiği demoksisiklin grubundaki dişlerin diğer iki gruptaki dişlere oranda daha azının
iyileşme gösterdiği ortaya konmuştur.
Trope, çeşitli intrakanal medikamentlerle endodontik ‘flare-up’ lar arasındaki ilişkiyi
incelemiş formokrezol, Ledermix ve kalsiyum hidroksiti karşılaştırdığı bu çalışmada
medikamentler arasında belirgin bir farklılık bulamamıştır. Bunun tersine Ehrmann ve
arkadaşlarının yaptıkları çalışmada Ledermix’le doldurulan kanallarda kalsiyum hidroksitle
doldurulmuş kanallara oranla daha az oranda postoperatif ağrı görülmüştür.
Kim ve arkadaşları Ledermix’in intrakanal medikament olarak kullanılmasının dişlerde
renklenmeye neden olabileceğini ortaya koymuştur. Bu renklenmedeki önemli bir etkenin de
güneş ışığı olduğu, renklenmenin hem matür hemde immatür daimi dişlerde görüldüğü ancak
immatür daimi dişlerdeki geniş dentin tübülleri nedeniyle renklenmenin daha çabuk ortadan
kalktığını öne sürmüştür.
LEDERMİX VE KALSİYUM HİDROKSİTİN KOMBİNE KULLANIMI
Ledermix ve kalsiyum hidroksitin kombine kullanımı ilk olarak Schroeder tarafından pulpası
çıkarılmış ve kök gelişimi tamamlanmamış enfekte dişlerin tedavisi için önerilmiştir. Her iki
patın yarı yarıya karıştırılması ile elde edilen karışımın pulpa nekrozunun olduğu kanallarda
apeksifikasyon işleminde kullanılabilecek bir alternatif medikament olduğu bildirilmiştir.
Ayrıca perforasyonlarda, inflamatuar kök rezorbsiyonlarında inflamatuar periapikal kemik
rezorbsiyonlarında ve geniş periapikal radyolüsensilerde de kullanılmasının olumlu sonuçlar
vereceği savunulmaktadır. % 50’lik karışımın Ledermix’in kanal içerisindeki ömrünü
uzatacağı ve daha uzun süreli asepsi sağlanacağı belirtilmiştir.
Bu karışımın pH açısından kalsiyum hidroksitin yalnız olarak kullanıldığı değerlere yakın
olduğu ve benzer etkiyi gösterdiği bildirilmiştir. Taylor ve arkadaşları bu karışımın
Lactobacillus casei ve Streptococcus mutans bakterileri üzerindeki etkisinin her iki patın
yalnız kullanımlarından daha üstün olduğunu bildirmiştir. Buna karşın Seow ve arkadaşları
Ledermix’e % 25 oranda eklenen Calyxl patının oluşturduğu inhibisyon zonunun Ledermix’in
tek başına oluşturduğundan daha küçük olduğunu göstermiştir.
Chu ve arkadaşları iki farklı antibiyotik / kortikosteroid karışımı olan Ledermix ve
Septomixine Forte ( Neomisin, polimiksin B sülfat, deksametazon ) preparatlarını Calasept
isimli kalsiyum hidroksit içerikli medikamentle karşılaştırmış Septomixine Forte ve
Calasept’in etkilerini eşit düzeyde bulurken, Ledermix’in antibakteriyel etkisinin bu iki
gruptan da üstün olduğunu ortaya koymuştur.
SEPTOMİXİNE FORTE
Septomixin forte iki farklı antibiyotik ( neomisin, polimiksin B sülfat ) içerir. Ancak her iki
bakteri de enfekte kök kanallarından izole edilen bakterilere karşı koyabilecek antibakteriyel
etkinliğe sahip antibiyotikler değildir. Neomisin, gram negatif basillere etkili olmakla birlikte
Bacteroides ve ilişkili türlere karşı etki gösterememektedir. Polimiksin B sülfatında gram
pozitif bakterilere karşı spesifik bir etkisinin olmadığı bilinmektedir. Tang ve arkadaşları
Septomixine Forte uygulanan kanalların bir hafta sonraki incelemelerinde herhangi bir
bakteriyel azalmaya rastlamamıştır. Araştırmacılar ayrıca bu preparatta bulunan
deksametazonun, Ledermix’in içerdiği triamkinolona oranla daha fazla sistemik yan etki
riskinin olduğunu belirtmiştir.
KLİNDAMİSİN
Klindamisin; Actinomyces, Eubacterium, Fusobacterium, Propionobacterium, mikroaerofilik
Streptokoklar, Peptokoklar, Peptostreptokoklar, Veilonellalar, Prevotellalar ve
Porphyromonaslar gibi bilinen bir çok endodontik patojene karşı etkili bir antibiyotiktir.
Molander ve Dahlen klindamisinin kök kanal enfeksiyonlarında ve apikal periodontitis
olgularında etkili bir antibiyotik olduğunu bildirmiştir. 150 mg’lık klindamisin kapsülünü
steril salinle karıştırıp kanal içine yerleştirmişler ve 14 gün süreyle izlemişlerdir. Sonuç olarak
klindamisinin, kalsiyum hidroksitten daha fazla bir antibakteriyel etkisinin olmadığını
bildirmişlerdir. Ancak herhangi bir kontrol grubunun ve antibiyotiğin farklı
konsantrasyonlarda denenmesinin çalışmada yer almadığı çalışmalarının eksiklikleri olarak
göze çarpmaktadır.
Gilad ve arkadaşları etilen vinil asetat taşıyıcısı içerisinde klindamisinin antibakteriyel
etkinliğini incelemiş, antibiyotiğin özellikle P. intermedia, F. nucleatum, P. micros ve S.
İntermedius türleri üzerinde kuvvetli etkisinin olduğunu belirtmiştir.
Lin ve arkadaşları klindamisinin ve tetrasiklinin sığır dentin tübülü modellerindeki
antibakteriyel etkinliğini agar difüzyon testi aracılığıyla incelemiş; klindamisinin, tetrasikline
oranla daha kuvvetli bir antibakteriyel etkiye sahip olduğunu ortaya koymuştur.
ÜÇLÜ ANTİBİYOTİK PATI
Kök kanal sistemindeki enfeksiyonların hem aerob hem de anaerob bakteri türlerinin neden
olduğu polimikrobial bir patolojik durum olduğu düşünülmektedir. Kök kanal
enfeksiyonlarının kompleksliğinden dolayı kök kanal sisteminin tek bir antibiyotikle
dezenfekte edilmesi mümkün olmayabilir. Bundan dolayı birden çok antibiyotiğin kombine
olarak kullanılması uygun görülmüştür. Bu konudaki en umut verici kombinasyon
metronidazol, siprofloksazin ve minosiklindir. Sato ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada bu
kombinasyonun uygulandığı dişlerde 24 saatin sonunda, tek vaka hariç hiçbir olguda bakteri
üremesine rastlanmamıştır. Hoshino ve arkadaşları bu kombinasyona ek olarak rifampisini de
eklemiş ve kök kanal sistemindeki bakterilerin eliminasyonunda büyük başarı
yakalamışlardır.
Iwaya ve arkadaşlarının rapor ettiği bir vakada immatür bir alt ikinci premolar dişin enfekte
olduğu ve bölgede fistül oluştuğu belirtilmiş, standart apeksifikasyon işleminin ardından dişin
içine metronidazol ve siprofolksazin yerleştirilmiş yapılan klinik ve radyografik takiplerde 30
ay sonrasında apeksifikasyon işlemi tamamlanmış ve bakteri içermeyen bir kök kanalı elde
edilmiştir.
Takushige ve arkadaşları periradiküler lezyonları bulunan süt dişleri üzerinde siprofloksazin,
metronidazol ve minosiklinden oluşan antibiyotik patının etkinliğini araştırmış, sonuç olarak
tüm dişlerdeki ağrı, fistül,apse gibi semptomların giderildiğini ve daimi dişlerde herhangi bir
gelişim bozukluğu ya da anomaliye rastlanmadığı ortaya koymuştur.
Windley ve arkadaşlarının apikal periodontitisli immatür köpek dişlerinde üçlü antibyotik
patının etkinliğini izlemek amacıyla yaptıkları çalışmada diş kanallarından tedavi öncesi,
NaOCl irrigasyonu ve antibiyotik patı uygulaması sonrası örnekler alınmış birinci örnek
grubunun % 100, ikincisinin % 90 ve antibiyotik grubunun sadece % 30 oranında bakteri
içerdiğini rapor etmiştir.
METRONİDAZOL
Metronidazol, özellikle protozoa ve anaerobik bakterilere karşı etkili olan nitroimidazol
içerikli bir antibiyotiktir. Anaerobik koklar, gram-negatif ve gram-pozitif basillere karşı etkin
olduğu bilindiğinden periodontal hastalıkların tedavisinde hem sistemik hemde topikal
kullanımı yaygındır. Bu antibiyotik, bakterilerin hücre membranlarına tutunup DNA
sarmalına etki ederek hızlı hücre ölümünü tetiklerler. Roche ve Yoshimori metronidazolun
odontojenik apselerden izole edilen bakteriler üzerinde çok önemli etkisinin olduğu ancak bu
etkinin anaerob bakteriler üzerinde yoğun olup aerob bakterilerde etkisinin olmadığını ifade
etmiştir.
Siqueira ve de Uzeda % 0.12’lik klorheksidin jeli, % 10’luk metronidazol jeli, distile suyla
karıştırılmış kalsiyum hidroksit, kamforlu paramonoklorfenol ( CMCP ) ve gliserinli kalsiyum
hidroksitin agar difüzyon testi aracılığıyla antibakteriyel aktivitelerini analiz etmişler, en etkili
olarak kalsiyum hidroksit & CMCP karışımı ve klorheksidin grupları bulunmuş ancak
incelemeler sadece anaerob bakteriler üzerinde yapıldığında % 10’luk metronidazol jelini
diğer tüm gruplardan üstün bulmuşlardır. Lima ve arkadaşları E. Faecalis üzerinde
klorheksidin ya da antibiyotik bazlı medikamentlerden hangisinin daha etkili olduğunu
araştırmış, metronidazol ve klindamisin karışımı olan grubun 1. günün sonunda bakteri
sayısının azaltılmasında etkili olduğu ancak hem 1 hemde 3. günün sonunda klorheksidin
içerikli medikamentin en etkili ajan olduğunu ortaya konmuştur.
Wang ve arkadaşları metronidazol ve klorheksidin karışımı solusyonun kronik apikal
periodontitisin tedavisindeki etkinliğini incelemiş ve iyileşmenin % 97.6 oranında olduğunun
ortaya koymuştur. Yu ve arkadaşları eritromisin etilsuksinat, metronidazol ve kamforlu
paramonoklorfenol karışımının kök kanallarının sterilizasyonunudaki başarısını incelemiş,
180 kronik ya da akut apikal periodontitisli hastada yapılan çalışmada karışımın başarısıyla
kontrol grubu olan formokrezol preparatı arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Karışımın
biyouyumluluğunun formokrezolden çok daha üstün olduğu göz önüne alındığında
periodontal hastalıkların tedavisinde kullanılabilecek uygun bir preparat olabileceği sonucuna
varılmıştır.
Gao ve arkadaşları metronidazol salınımı yapabilen bir gutta perka üretimi üzerinde çalışmış
ve in vitro şartlarda salınımın 10 gün süreyle etkili konsantrasyonda yapılabildiğini ortaya
koymuştur.
Hoelscher ve arkadaşları amoksisilin, penisilin, klindamisin, metronidazol ve doksisiklin ilave
edilmiş Kerr Pulp Canal Sealer EWT materyallerinin E. Faecialis üzerindeki etkisini
incelemiş ve metronidazol dışındaki tüm antibiyotiklerin ilavesinin materyalin antibakteriyel
özelliğini geliştirdiğini rapor etmiştir.
Krithikadatta ve arkadaşları dentin tübüllerinin dezenfeksiyonunda % 2’lik klorheksidin jeli,
% 2’lik metronidazol jeli, biyoaktif cam ve kalsiyum hidroksitin etkinliğini incelemiş, sonuç
olarak dezenfeksiyon etkinliği oranının klorheksidin jeli grubunda % 100, metronidazol jeli
grubunda % 86.5, biyoaktif cam grubunda % 62.8 ve kalsiyum hidroksit grubunda % 58.5
bulunmuştur.
SONUÇ
1. Kök kanal sisemine uygulanacak lokal antibiyotikler sistemik antibiyotiklerden daha etkili
olabilmektedir.
2. Tetrasiklinler prepare edilmiş kanal duvarlarındaki smear tabakasının uzaklaştırılmasında,
kök ucu kapanmış kanalların irrigasyonunda ve periapikal cerrahi prosedürlerinde kanal içi
medikament olarak kullanılabilir.
3. Tetrasiklinlerin etki devamlılığı 12 haftaya kadar ulaşabilmektedir.
4. Biopure ( MTAD ) smear tabakasının uzaklaştırılmasında etkili bir ajandır. Ancak E.
faecialis’e karşı etkinliği NaOCl ve EDTA preparatlarına karşı hala düşük kalmaktadır.
5. MTAD’nin etki devamlılığı 4 haftaya kadar sürmektedir. Ancak bu materyalin NaOCl ile
irrige edilmiş kanallara uygulanması etkisini baskılamaktadır.
6. Tetraclean antibiyotik, asit ve deterjan içeren bir materyal olup yüzey gerilimi çok düşük ve
bakteriyel biyofilm tabakası üzerine etkisi yüksektir.
7. Glukokortikosteroid – antibiyotik karışımı olan Ledermix, anti-inflamatuar, anti-bakteriyel
ve anti-rezorbtif özellikleri olan ve periapikal inflamasyonlarda baskılayıcı amaçla kullanılan
bir üründür. Özellikle avülsiyon sonrası replante edilen dişlerdeki replasman rezorbsiyonunun
önlenmesinde önemli bir etkiye sahiptir.
8. Ledermix ve kalsiyum hidroksitten eşit oranlarda kullanılarak yapılan karışım, pulpasız
enfekte kök kanallarında, pulpa nekrozlarında, immatür kök kanallarının apeksifikasyonunda,
kanal perforasyonlarında, inflamatuar kök rezorbsiyonlarında, inflamatuar periapikal kemik
rezorbsiyonlarında ve geniş periapikal radyolusensilerin tedavisinde başarılı olabilecek bir
medikamenttir.
9. Klindamisin yalnız olarak ya da etilen vinil asetat bir taşıyıcı içerisinde kök kanal
sistemlerindeki bakteri miktarını önemli oranda azaltabilir.
10. Metronidazol, siprofloksazin ve minosiklin içeren üçlü antibiyotik patı kök kanal
sisteminin dezenfeksiyonunda önemli bir etkiye sahiptir.
Download