Hayvansal Biyoteknoloji Uygulamalar*nda Güncel Geli*meler

advertisement
Hayvansal Biyoteknoloji
Uygulamalarında Güncel Gelişmeler
• Biyoteknolojinin, M.Ö. 6000 yıllarında
Sümerlerin ve Babillerin fermantasyon tekniği
kullanarak bira yapmaya başlaması ve M.Ö.
4000 yıllarında Mısırlıların ekmek mayası
kullanmalarıyla ortaya çıktığı kabul
edilmektedir. Bunu, teknolojinin diğer
dallarındaki gelişmelere paralel olarak, yoğurt,
ekmek, peynir, antibiyotikler, alkoller, organik
asitler, gibi diğer ürünler izlemiştir
• DNA’nın yapısı ve taşıdığı genetik kodun
çözülmesinden sonra birçok biyolojik sırrın
DNA’nın baz diziliminde saklı olduğu anlaşılmış
ve moleküler düzeyde çalışmalar başlamıştır.
• Biyoteknoloji, organizmaların veya onların
bileşiklerinin pratik uygulamaları ile
ilgilenmektedir.
• Tarihsel olarak biyoteknoloji, bilimden ziyade bir
sanatı, şarapların, biraların ve peynirlerin üretimi
ile ilgilenirdi.
• Günümüzde bir seri ileri teknolojileri olan biyoloji,
kimya ve mühendislikler ile ilgilenmektedir.
• Günümüzdeki uygulamalar; yeni ilaçların
üretimi, transgenik bitki ve hayvanların elde
edilmesi, biyolojik yakıt elde edilmesi, gen
terapileri ve çevre kirliliğini önlemeyi içeren
çok farklı araştırma alanlarını kapsamaktadır.
• Biyoteknoloji kavramı, ilk kez 1919 yılında Karl
Erkey tarafından kullanılmıştır.
• Biyoloji ve teknoloji alanındaki gelişmeler
biyoteknoloji kavramının kapsamını
genişletmiştir.
• Biyoteknoloji tarihsel süreç içinde üç döneme
ayrılmaktadır
• 1919 ve 1939’lu yılları kapsayan ‘geleneksel
dönem’deki bilgi birikimi ve teknolojiyle
biyolojik sistemler (bakteri, maya, mantar),
herhangi bir değişime tabi tutulmaksızın
ekmek, peynir, yoğurt, alkol vb. maddelerin
üretilmesinde kullanılmıştır.
• 1940’lı ve 1973’li yılları kapsayan ‘ara
dönem’de genomların da köklü bir değişiklik
yapılmaksızın, biyolojik sistemlerin endüstride
kullanım alanları genişletilmiş sınırlı tekniklerle
fermantasyon teknolojisi kullanarak
antibiyotik, enzim, protein ve organik asitler
vb. maddelerin üretimi geliştirilmiştir.
• 1973 ve sonrası ‘modern biyoteknoloji dönemi’
gelişmiş ve modern tekniklerin biyolojik
sistemlere uygulanmasına ilişkin çalışmaları
kapsamaktadır. Böylece, mutasyonlar ya da
rekombinant DNA teknolojisi yardımıyla
oluşturulan mutantlar veya transgenik
organizmalar, endüstride ve diğer alanlarda
yoğun biçimde kullanılmaya başlanmıştır.
• Bu bağlamda 20. Yüzyılın son yıllarında
biyoteknoloji, uygulamalı ve disiplinler arası bir
alan olarak tanımlanmaktadır.
• Bu gelişmelere paralel olarak 1982 yılında OECD
tarafından biyoteknolojinin tarifi yapılmıştır. Buna
göre “Biyoteknoloji; temel bilimlerin ve
mühendislik ilkelerinin, hammaddelerin biyolojik
araçlar yardımı ile ürünlere dönüştürüldüğü
süreçlere uygulandığı bir teknolojidir”
• Biyoteknoloji ve genetik mühendisliği çoğu
zaman aynı anlamda kullanılır.
• Oysa genetik mühendisliği genetik
materyaldeki çeşitlendirmeleri ve değişiklikleri
ifade ederken, biyoteknoloji, biyolojik bir
sistemin ya da yapının endüstriyel boyutta
kullanılması yoluyla üretim anlamına gelir.
• Biyoteknoloji, gen mühendisliği yöntemlerini
sadece bir araç olarak kullanır.
• Bu yolla transgenik hayvanlar elde edilmiştir.
• Genetik olarak üstün hayvanlar elde etmek için
yapay tohumlama, embriyo transferleri ve
embriyo veya hücre çekirdeğine mikroinjeksiyon
ile gen transferi ve klonlama, nükleus füzyonu
teknikleri uygulamaya geçmiştir
• Bu yolla ekonomik değeri olan aynı zamanda
sağlık açısından önemi olan ürünler üreten
transgenik organizmalar elde etme çalışmaları
yoğun bir ilgi görmüş ve büyük bir endüstri
dalı haline gelmiştir.
• Aynı zamanda önemli proteinler üreten
rekombinant mikroorganizmalar elde edilmiş
ve elde edilen ürünler piyasaya arz edilmiştir.
Pazarlanan bazı biyoteknolojik ürünler
ve dünya ekonomisindeki pazar payları
• Doğal proteinler olarak bilinen somatotropinler
veya büyüme hormonları, hayvanların tükettikleri
yemi süte veya ete (kasa) çevirmelerine yardımcı
olurlar. Rekombinant DNA teknolojisi kullanılarak
büyüme hormonları üreten bakteriler
geliştirilmiştir.
• Çok miktarda elde edilen rekombinant büyüme
hormonları memeli hayvanların metabolizmasını
değiştirmede kullanılmaktadır.
• In vitro şartlarda elde edilen büyüme
hormonu ineklere (12-50 mg) buzağılamadan
10-12 hafta sonra 3-6 ay süreyle verildiğinde
– laktasyon süt verimlerinde %22-41 arasında bir
artış olduğu ve
– yemden yararlanmanın %12-14 oranında arttığı
• gözlenmiştir
• Peynir yapımında kullanılan ve daha önceleri
süt emme aşamasında olan kuzu ve
buzağıların midelerinden elde edilen kimozin
enzimi (rennet veya rennin), günümüzde
rekombinant DNA teknolojisi ile
mikroorganizmalara ürettirilmektedir.
• Üretilen peynirlerin yaklaşık %60’nda
rekombinant kimozin enzimi kullanılmaktadır
• Laktozsuz süt elde etmek amacıyla
mikroorganizmalardan laktaz enzimi elde
edilmektedir.
• Sütün bu enzim ile muamele edilmesi
sonucunda süt şekeri laktoz, glükoz ve
galaktoza parçalanarak; laktoza duyarlı olan
kişiler üzerindeki olumsuz etkileri
kaldırılmaktadır.
HAYVAN ISLAHI VE
GENETİK HARİTALAMA
• Hayvanların ıslahına, verimlerinin
artırılmasına, kalitesinin yükseltilmesine ve
sağlığına yönelik çalışmaların başlangıcı eski
tarihlere kadar uzanmaktadır.
• Bu amaçla istenilen parametrelere (güçlü yapı, yemden
yararlanma, yüksek verim ve hastalıklara karşı
dirençlilik) sahip hayvanlar damızlığa ayrılmakta ve
sistemli olarak yapılan melezleme ve seleksiyonlarla
gelecek nesillerin ebeveynleri belirlenmekte idi.
• Seleksiyon ve melezleme ile yapılan çalışmalarda birey
bir bütün olarak seçildiğinden, iki hayvan arasındaki her
bir çaprazlama istenen ve istenmeyen yüz binlerce
genin karışmasına olanak tanımaktadır.
• Bu durumda elde edilen birey bir çok istenilen özelliğe
sahip olabileceği gibi istenmeyen bazı özelliklere de
sahip olacaktır
• Rekombinant DNA teknolojisi ile bir veya daha
fazla gen, hayvanların diğer genlerine zarar
vermeden embriyoya aktarılabilmektedir.
• Elde edilen transgenik hayvanlar arzu edilen
özellikleri genotiplerinde gösterebilmektedirler.
• Sığır, koyun, keçi ve domuz genomuna yabancı
genler başarıyla uygulanmıştır
• Genetik modifikasyon ile fonksiyonu bilinen
bir gen bir organizmadan diğerine
aktarılmaktadır.
• Seleksiyon ile çok sayıda fonksiyonu
bilinmeyen gen transfer edilmektedir.
• Fonksiyonel genler bireyde toplam DNA’nın
%5’inden daha azdır.
• Yapılan genetik manipulasyonlar ile
beklenmeyen özelliklerde organizmalar
üretme riski azaltılmakta ve deneme yanılma
yoluyla yapılan seleksiyon ile yetiştiricilikteki
zaman kaybı azaltılmaktadır.
• Çiftlik hayvanlarının genomları üzerinde gerçekleştirilen
çok sayıda yeni gelişme hayvansal üretimi yakın
gelecekte değiştirecek ve geliştirecektir.
• Sığır, koyun ve domuz gibi bir çok çiftlik hayvanı için
genetik haritalar geliştirilmiştir. Bu haritalar bilim
adamlarına ekonomik önemi olan özellikleri etkileyen
kromozomal bölgelerin tanınmasına ve bu bilgilerin
genetik olarak üstün hayvanların damızlık amacıyla
seçilmesine olanak tanımaktadır.
• Bu yolla sığırlarda; boynuz gelişmesi, kıl rengi, kas
hücrelerinin çoğalması (muscle hyperplasia), süt
üretimi ve çeşitli hastalıklara karşı hassaslık gibi üretimi
etkileyen özelliklerin kromozom üzerinde yer aldığı
bölgeler belirlenmiştir.
• Koyunlarda da aynı şekilde kas hücrelerinin hacminin
artması (muscle hypertropy, alınan yemi %30 daha
etkin bir şekilde kasa çevirme), yumurta ve spermanın
birleşmesi gibi özelliklerin kromozom üzerinde yer
aldığı bölgeler belirlenmiştir.
• Çiftlik hayvanlarında ekonomik önemi olan
özelliklerin bulunduğu bölgeleri belirlemek için
sığırlarda 1425, domuzlarda 1250 ve koyunlarda
500 DNA işareti (marker) geliştirilmiş ve bunlar
kullanılarak kantitatif karakterleri etkileyen
genlerin kromozom üzerindeki yerleri tespit
edilebilmiştir.
• Yapılan çalışmalar sonucunda haritası çıkarılan
gen bölgeleri toplamı sığırlarda 2850, domuzlarda
1774 ve koyunlarda 1245 dir.
TRANSGENİK HAYVAN TEKNOLOJİSİ
• Transgenik hayvanlar gen transferi yoluyla hücrelerinde
yabancı genleri taşıyan hayvanlardır.
• Çiftlik hayvanlarına gen transferinden; hayvanların büyüme
parametrelerinin iyileştirilmesi, üreme oranının artırılması,
süt üretimi, besin değerinin artırılması ve kompozisyonunun
değiştirilmesi (laktozsuz süt, amino asit yapıları değiştirilmiş
proteinler vb.), yapağı üretim miktarının ve kalitesinin
artırılması, hayvanların yemden yararlanma kabiliyetlerinin
artırılması, hastalıklara dirençliliğin yükseltilmesi,
transgenik hayvanların organ vericisi haline getirilmesi
amaçlanmaktadır.
• Ancak, bazı araştırıcılar insan ve hayvan sağlığı
açısından çok önemli olan bazı proteinleri ve
terapötik maddeleri gen transferi yoluyla
hayvanların kanından veya sütünden
salgılanarak elde etmeyi amaçlamışlardır.
• Bu amaçlar doğrultusunda çeşitli hayvanların
embriyolarına çok çeşitli genler transfer
edilmiştir.
Embriyolara gen transferi ve
embriyonun yaşama derecesi
• Mikroinjeksiyon tekniği, şimdiye kadar, çiftlik
hayvanlarına gen transferinde başarıyla
kullanılan en önemli metottur.
• Bu yöntemde yabancı gen, verici hayvanlardan
toplanan döllenmiş yumurtaların çekirdeğine
(erkek pronükleusu) 1-10 mikron çapında bir
enjektör ile enjekte edildikten sonra alıcı
hayvanın uterusuna yerleştirilir.
• Tüm bir organizmayı klonlamak (kopyalamak) için iki yöntem
kullanılmaktadır:
1) Hayvan embriyosunu iki veya daha fazla parçaya bölerek her
birinden genetik olarak bir birinin kopyası olan hayvanlar elde etmek.
2) Nükleer transfer metodu ile verici anneden alınan döllenmemiş
yumurtanın çekirdeği çıkarılarak kopyalanmak istenen başka bir organizmadan
alınan hücrenin çekirdeği bu içi boşaltılmış yumurtaya aktarılarak tüm
organizmayı kopyalamak. Böylece yumurta, hücresi alınan hayvanın genetik
bilgilerini taşımaktadır.
Dolly bu yöntemle elde edilmiştir.
ÜREMEYE YÖNELİK
BİYOTEKNOLOJİK UYGULAMALAR
• Hayvancılıkta ekonomik üretimi etkileyen en
önemli faktörlerin başında döl veriminin
iyileştirilmesi gelmektedir.
• Hayvan yetiştirme programında çoklu yumurta
ve embriyo transferinin istenilen genetik
ilerlemeyi artırdığı ve generasyonlar arası
süreyi kısalttığı bildirilmektedir.
• X ve Y kromozomu yönünden belirlenmiş
spermaların veya embriyoların suni
tohumlama endüstrisinde sağlayacağı
ekonomik yararlar oldukça önemlidir.
• Çünkü bu yolla süt sığırcılığı yapan işletmeler
dişi buzağı, et sığırcılığı yapan işletmeler erkek
buzağı üretimini hedefleyeceklerdir.
• Erkek veya dişi yavru oluşumunu belirleyen
spermatozoidlerdir. Bu konu ile ilgili yöntemler iki
sperma hücresi tipinin büyüklük ve yoğunluk
bakımından birbirinden farklı olmasına
dayanmıştır.
• X ve Y kromozomu taşıyan spermalar flow
sitometrik yöntemle DNA içeriklerine göre
(Sığırlarda X kromozomu Y kromozomundan %2.8
daha fazla DNA içermektedir) başarıyla
birbirinden ayrılmıştır.
• Fare spermalarında X kromozomu ayrımdan
sonra yapılan tohumlamalarda döllerin %94 ü
dişi; Y kromozomuna göre yapılan ayrımlardan
sonra yapılan tohumlamalarda döllerin %81 i
erkek olmuştur.
SÜTÜN BESİN DEĞERİNİN ARTIRILMASI
VE SÜTTE TERAPÖTİK MADDELERİN
ÜRETİLMESİ
• Hayvanlara gen transferinin olası
uygulamalarından biri de süt ineklerinden
besleyici değeri daha yüksek süt üretmektir.
• İnek sütüyle beslenen bebekler anne
sütünden alması gereken tüm besin
maddelerini alamamaktadır. Çünkü, içerik
bakımından inek sütü insan sütünden farklıdır.
• İnsan sütüne yakın süt veren inekler elde etmeye
yönelik çalışmalar son yıllarda üzerinde en fazla
yoğunlaşılan çalışmalar arasındadır.
• Aynı zamanda, yetişkinlerde süt şekeri laktoz bazı
rahatsızlıklara sebebiyet vermektedir.
• Bu amaçla laktozsuz süt üretimi üzerinde
çalışılmış ve sığır beta-laktalbumin geninin
çalışması transgenik farelerde mRNA antisens
oligomer tekniği ile engellenebilmiştir.
• Ruminantlarda (koyun) süt protein sentezini kodlayan genin
(beta-laktoglobulin) fare embriyolarına verilmesiyle
oluşturulan transgenik farelerin sütlerinde koyun betalaktoglobulinin üretilmesi başarılmıştır.
• Bebeklerin gelişmesi için gerekli bir protein olan laktoferrini
kodlayan insan geni sığır, embriyosuna mikroinjeksiyon ile
transfer edilmiş ve bir transgenik erkek buzağı elde
edilmiştir.
• İnsan laktoferrin genini taşıyan Herman isimli bu boğadan
laktoferrin geni taşıyan 8 buzağı elde edilmiştir.
• İnsan sağlığının korunmasında ve
hastalıklarının tedavisinde ihtiyaç duyulan
terapötik maddelerin ve bazı proteinlere
gereksinimlerinin artması, bu proteinleri ve
terapötik maddeleri gen transferi yoluyla
hayvanların kanından veya sütünden
salgılanarak elde etme konuları üzerinde
araştırıcıları yoğunlaşmaya sevk etmiştir
Dünyada ihtiyaç duyulan yıllık terapötik
maddelerin miktarları ve fiyatları
Terapötik proteinler üreten transgenik
hayvanlar ve gen kaynakları
• Bu amaçlar doğrultusunda çeşitli hayvanların
embriyolarına çok çeşitli terapötik maddeleri
kodlayan genler transfer edilmiş ve hayvanları bir
biyoreaktör gibi kullanma olanağı doğmuştur.
• Örneğin, insanlarda kanın pıhtılaşmasında önemli
rolü olan pıhtılaşma faktörü IX geni, koyunların
betalaktoglobulin genine bağlanarak oluşturulan
hibrid gen bileşimi, koyunlara aktarıldığında
sütleri ile faktör IX’u salgıladıkları tespit edilmiştir.
YAPAĞI KALİTESİNİN ARTIRILMASI
• Transgenik hayvan teknolojisi ile koyunların yapağı
kalitesini artırmaya yönelik bir çok çalışma yapılmıştır.
• Mikroinjeksiyon tekniği ile elde edilen transgenik
koyunlarda (İnsulin-benzeri büyüme faktörü 1, fare
keratin promoteri ile çalıştırılmış), yapağı veriminde
%6.2 lik bir artış sağlamıştır.
• Koyunlarda yapağı kalitesinin artırılması için ayrıca
sistein (cystein) biyosentezinin değiştirilmesi veya
üretiminin artırılması yapağı üretim hızını artırmıştır.
HAYVANLARIN SİNDİRİM
KAPASİTESİNİN ARTIRILMASI
• Ruminantların düşük kaliteli bitki materyalini hayvansal
ürünlere dönüştürmesi rumende bulunan
mikroorganizmalarının bitki polisakkaritleri olan selüloz
ve hemiselüloz gibi yapısal maddeleri parçalama
kabiliyetlerine bağlıdır.
• Rumen mikroflorası bitki hücre duvarını parçalayan
enzimler üreten çok farklı anaerobik bakteri, fungus ve
protozoa gibi mikroorganizmalardan oluşmuştur.
• Mikroorganizmalar, hayvanlar tarafından alınan yemin
daha iyi değerlendirilmesi ve hayvanların ihtiyaç
duyduğu besin maddelerinin sağlanması için de genetik
olarak işlenmektedirler.
BİYOTEKNOLOJİ VE
HAYVAN SAĞLIĞI
• Biyoteknoloji, hayvan sağlığını korumak, ruminant ve
tavukların üretkenliğini artırmak için yeni araçlar temin
etmektedir. Bu gelişmeler hastalıkların teşhisi, tedavisi,
önlenmesi ve diğer problemlerin belirlenmesindeki
ilerlemelerden kaynaklanmaktadır.
• Hastalıkların teşhisi, tedavisi ve kontrolü için yeni
testler geliştirmenin yanı sıra, araştırıcılar hayvanları
hastalıklardan korumak için biyoteknolojiyi kullanarak
aşılar geliştirmektedirler.
• Genel olarak hastalık etmeni mikroorganizmanın
öldürülmüş veya zayıflatılmış formları aşı olarak
kullanılmaktadır. Bazen mikroorganizma tam olarak
öldürülmediğinde veya yeterince zayıflatılmadığında
hastalığı önlemesi beklenen aşı hastalığa sebebiyet
verebilir.
• Genetik olarak elde edilmiş aşılarda hastalığa sebebiyet
veren gen bulunmamakta; dolayısıyla rekombinant
aşılar vücudun bağışıklık sistemini, hastalık yapma riski
olmaksızın geliştirmektedirler.
• Rekombinant aşılar, şap, yalancı kuduz,
dizanteri ve solunum yolu hastalıklarına karşı
sığır, tavuk gibi hayvanlar için elde edilmiştir.
• Viral veya bakteriyel hastalıkların yanısıra
parazitik bir hastalık olan bağırsak kurduna
(tenya) karşı aşı geliştirilmiştir.
• Biyoteknoloji yetiştiricilere, hızlı bir şekilde DNA
ve antikorlara dayalı testler ile brusella, yalancı
kuduz, uyuz, şap, deli dana hastalığı (BSE) vb.
hastalıkları teşhis etmelerine olanak verir.
• Sığırlarda enjekte edilebilir ürünler nematodlar ve
trematodları da içeren 36 farklı internal ve
eksternal parazitlere karşı korumak için
kullanılmaktadır.
• Genetik haritalama yoluyla hastalıklara dirençli
hayvan genotipleri belirlenip yetiştirme
programlarına alma imkanı doğmuştur.
• Tavuklarda genetik haritalama yoluyla ve
geliştirilen DNA markırları kullanılarak Marek
hastalığına karşı dirençi geliştiren genler
belirlenmiştir.
• Damızlık dışı erkek hayvanlarda hırçınlığı önlemek
için cerrahi kastrasyon yerine aşı geliştirilmiştir.
• Biyoteknolojiye dayalı hayvan sağlık ürünleri,
2001yılında 2.8 milyar dolar, 2005 yılında da
5.1 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmiştir.
Günümüzde bu miktar çok çok daha yüksektir.
• 2001 yılı sonunda 197 farklı hayvan hastalığını
tedavi etme ve koruma için 2494 adet farklı
biyolojik madde üretilmiştir.
ORGAN VERİCİLER
• Hayvanlar genellikle araştırmalar için model olarak
kullanılmaktadırlar. Hayvanlar için geliştirilen bir çok
teknoloji insanlara da transfer edilebilmektedir.
• Hayvanlarla yapılan bir çok çalışma insan sağlığında
ilerlemeler sağlamaya yardımcı olmaktadır.
• Organ nakilleri için dünyadaki organ kısıtlılığını ortadan
kaldırmak ve hayvanları insanlar için birer kan veya
organ vericisi haline getirilmesinde yoğun araştırmalar
yapılmaktadır.
• Bir çok hayvan türünün insanlar için organ verici olarak
kullanması uzun zamandan beri üzerinde durulan bir
konudur. Bu işleme Xenotransplantasyon adı verilir.
• İlk transplantasyon 1905 yılında Fransız bir cerrah
tarafından tavşan karaciğerinin bir parçası insana
aktarılmak suretiyle yapılmıştır.
• Göz önünde bulundurulması gereken en önemli husus,
hayvan organlarının insan bağışıklık sistemi tarafından
kabul edilip edilmemesidir. Yani doku uyuşmazlığıdır.
• Dokuların uyuşmazlığını önlemek için
hayvanlara insan genetik materyalinin
aktarılması ile bu sorunun önüne geçileceği
tahmin edilmektedir.
• Ayrıca bağışıklık sistemi tarafından organların
reddedilmesini önlemek için reddetmeyi
sağlayan genin inaktif kopyalarının transgenik
hayvanlarda üretilmesi başarılmıştır.
• Hayvan organlarının kullanılmasında en büyük
risk, hayvanlarda bulunan bulaşıcı hastalıkların
transplant organlar vasıtasıyla insanlara
bulaşmasıdır.
• Retroviruslerin kültüre alınan insan hücrelerini
in vitro koşullarda enfekte ettiği gözlenmiştir.
• 1999 yılında 160 kişiye domuz hücreleri
verilmiştir.
• Domuzlara ait kalp kapakçıkları kalp
hastalarında yoğun bir şekilde
kullanılmaktadır.
TAVUKLARA YÖNELİK
UYGULAMALAR
• Tavukların büyümelerini ve verimlerini artırmak,
besin maddelerince zenginleştirilmiş kanatlı
ürünleri geliştirmek, hastalıklara dirençli yeni
nesiller yetiştirmek, kromozom ve gen haritalarını
çıkarmak, yeni ve önemli karakterler kazandırılmış
fenotipler geliştirmek gibi genetik konular
üzerinde yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
• Aynı zamanda tavuk yumurtalarından bazı
hastalıklara karşı aşı üretimi de yapılmaktadır
• Retrovirüs vasıtasıyla blastoderm safhasındaki
embriyo kullanılarak transgenik tavuk elde
edilebilmektedir.
• Transfer edilmek istenilen geni taşıyan
retrovirüsler yeni yumurtlanmış yumurtanın
embriyosuna mikropipetler ile enjekte edilir.
• Enjeksiyondan sonra yumurtada açılan delik taze
yumurta zarı ile kapatılır ve onun üzerine de
plastik koruyucu yapıştırılır.
• Dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri
enjeksiyon ve kapağın kapanması esnasında hava
kabarcıklarının oluşmamasıdır.
• Kapatılan yumurtalar kuluçkaya konur ve daha sonra
G0 safhasında transgenik hayvanlar elde edilir.
• Kromozomal DNA üzerindeki göz rengi, tüy rengi (Süs
için) ve deri rengi gibi özellikleri kodlayan genlerle
oynanarak değişik fenotiplerde kanatlı elde etmek
mümkün olmuştur.
• Tavuklarda, kendi türleri dışındaki organizmalara ait
bazı genler transfer edilerek de çeşitli çalışmalar
yapılmıştır.
• E.coli ye ait beta-galaktozidaz genini kodlayan gen
retrovirüs kullanılarak tavuk embiryosuna transfer
edilerek gen çalıştırılmıştır.
• Yumurtaların normal bileşikleri değiştirilerek
büyüklükleri veya fonksiyonel özelliklerini artırarak
tavukları bir biyoreaktör gibi kullanmak imkan dahiline
girmiştir.
• Özellikle insan sağlığı açısından önemli olan
bazı terapötik ürünler yumurta içerisinde
üretilebilir.
• Lizozim kodlayan gen bu yolla tavuklara
aktarılmış ve transgenik tavuklar elde
edilmiştir.
• Çıplak boyunluluk geni ve sıcaklılığa
dayanıklılık arasındaki ilişkiden gidilerek sıcak
bölgeler için çıplak boyunlu hayvanlar
üzerinde çalışmalar yapılmıştır.
• Genetik manipulasyonlarla da tamamen
tüysüz hayvanlar elde edilmiştir.
REKOMBİNANT ENZİMLERİN KANATLI
BESLEMEDE KULLANIMI
• Monogastrik hayvanlar, bitki polisakakritlerinin
hidrolizi için sindirim sistemlerinde gerekli
olan enzimlere sahip değildirler; bu da,
hayvanlar özellikle hububat ağırlıklı yemlerle
(örn; arpa) beslendiklerinde bazı klinik
sindirim bozukluklarına (örn; yapışkan dışkı)
sebebiyet vermektedir.
• Rekombinant (glükanaz, ksilanaz, fitaz gibi)
enzimler monogastrik hayvanların
rasyonlarında kullanılmaktadır.
• Bu enzimlere genellikle β-glükanaz, pektinaz,
amilaz ve proteazlar da eklenmektedir.
• Bu ürünlerin eklenmesi hızlı büyümeyi ve yüksek düzeyde
üretimin sağlanmasına yardımcı olmakta ve bağırsaklardaki
viskoziteyi azaltarak besin maddelerinin bağırsaklarda daha
serbest hareket etmesini sağlayarak; enzimatik hidrolizin
daha etkili olmasını ve buna bağlı olarak besinlerin
bağırsaktaki emiliminin armasını sağlamaktadırlar.
• Alternatif olarak, üzerinde durulan diğer bir yaklaşımda;
genetik olarak manipule edilerek istenilen enzimleri taşıyan
rekombinant mikroorganizmaların (örn. Lactobacillus)
hayvanlara doğrudan verilmesi ve bağırsaklarda kolonize
olması ve orada kendi enzimini üretmesidir.
SONUÇ
• Gelecekte, genetik olarak değiştirilmiş çiftlik hayvanları,
üretimin artırılmasına katkısının yanında tüketiciye daha
sağlıklı hayvansal üretim sağlayabilir.
• Tahmini olarak daha düşük yağlı, kolesterollü, yem katkı
maddesi ve ilaç atıkları içermeyen ürünler tüketiciye
sağlanabilir.
• Çiftlik hayvanları, İnsan ve hayvan beslemede, sağlık
korumada, hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılacak
terapötik maddeleri üreten birer biyoreaktör haline
gelebilir.
• Dünya ticaretinde biyoteknolojik ürünlerin pazar payı hızla
artmaktadır.
• Modern biyoteknoloji yöntemleri ile elde edilen ürünlerin yaklaşık
%74 ABD, %15 Arjantin, %10 Kanada da üretilmektedir.
• Tüketicilerin büyük çoğunluğu ise üçüncü dünya ülkeleri veya
gelişmekte olan ülkelerdir. Bu nedenle bu teknolojik ve bilimsel
gelişmeler karşısında sağlık, çevre ve etik bakımdan toplumun
bilinçlenmesi ve hükümetler tarafından gerekli yasal düzenlemelerin
yapılması kaçınılmazdır.
• 2005 yılında 8, 2010 yılında 25 milyar dolarlık bir pazar hacmine
sahip olması beklenen biyoteknolojik ürünlerde pay sahibi
olabilmek için kendi biyoteknolojik alt yapımızın oluşturulmasında,
üniversite ve özel sektörün işbirliği gerekmektedir.
Download