Anahtar kelimeler : Ermeni – I. Dünya Savaşı – Osmanlı Devleti

advertisement
Doç. Dr. Mehmet Biçici
OSMANLI MEBUSLAR MECLİSİNDE ERMENİ MEBUSLAR VE FAALİYETLERİ
(1908-1918)
ÖZET
Osmanlı Meclis-i Mebusanı 1876 da başladığı parlamenter süreci 1920 yılına kadar
sürdürmüştür. Osmanlı Meclis-i Mebusanı çatısı altında farklı etnik topluluklar temsil şansı
bulmuşlardır. Rumlar, Yahudiler, Arnavutlar, Araplar gibi Ermenilerde temsil şansı
bulmuşlardır. Ermeniler Osmanlı Devletinin toplum ve devlet hayatındaki etkin konumunu
mebusan meclisindede korumuştur. Türk siyasi hayatıyla ilgili yapılacak çalışmalar için temel
kaynakların başında Osmanlı Meclisi Mebusan Zabıt Cerideleri gelmektedir. Zabıt Cerideleri
kullanılarak Ermeni mebuslarının
meclis faaliyetlerinin (1908-1918) tamamına
ulaşılabilmiştir. Temsil ettikleri bölgenin sosyal ve ekonomik gelişimi için yaptıkları
çalışmaların yanında Osmanlı Devletinin siyasal değişimine olan katkıları olumlu ve olumsuz
yönleriyle ortaya konulmuştur. Siyasilerin toplumsal pozisyonları itibarı ile taşıdıkları
sorumluluk noktasında neden oldukları olaylar anlaşılmaya çalışılmıştır. Siyasetin kullanması
gereken barış, demokrasi, hoşgörü kültürünün Ermneni siyasetçiler tarafından nasıl
kullanıldığı anlaşılmaya çalışılmıştır.1.dönem Meclis-i Mebusanının ömrü Osmanlı- Rus
harbi dolayısıyla çok kısa olmuştur..2. dönem (1908-1912) Osmanlı Meclis-i Mebusanında
Ermeni toplumu Agop BABİKYAN(1909 yılında ölünce yerine Agop BOYACIYAN
seçilmiştir),Syephan
ISPARTALIYAN,
Nazaret
DAGAVARYAN,Karakin
PASTIRMACIYAN, Vartkes SERENGÜLYAN, Vahan PAPAZYAN, Kegam Der
GARABARETYAN, Artin BOŞGEZENYAN, Hamparsum BOYACYAN tarfından temsil
edilmiştir. 3. Dönem (1912-1914) Osmanlı Meclis-i Meclis-i Mebusanında . Ermeni toplumu
Bedros HALLAÇYAN, Kirkor ZOHRAB, VAHAN, Agop BOYACIYAN, Vartkes
SERENGÜLYAN, Karakin PASTIRMACIYAN, Kegam Der GARABARETYAN, Artin
BOŞGEZENYAN, İstepan ÇIRAKÇIYAN, VRAMYAN,PAŞAYAN tarfından temsil
edilmiştir.4.dönem (1914-1918) Osmanlı Meclis-i Mebusan Osmanlı Meclis-i Mebusanında
Ermeni toplumu Stepan ÇIRACIYAN , Vartkes SERENGÜLYAN, Artin BOŞGEZENYAN,
Bedros HALLACYAN, Krikor ZOHRAB, Onnik İHSAN, Karabet TOMAYAN, Matyos
NALBANTYAN, Agop HIRLAKYAN, Kegam Der GARABARETYAN, Dikran
BARSAMYAN Osep MEDETYAN, VRAMYAN, Vahan PAPAZYAN, Minas ÇERAZ,
Hamparsum BOYACYAN tarafından temsil edilmiştir. Osmanlı Meclis-i Mebusanı zabıt
cerideleri esas alınmak suretiyle söz konusu mebusların meclis çatısı altındaki parlamenter
faaliyetleri, tavır ve tutumları incelenmiştir. Böylece Osmanlı Devletinin 1908-1918 yılları
arasında yapmış olduğu uygulamaların muhatabı olan Ermeni toplumunu temsil eden siyasi
elit kadronun bakış açısıda ortaya konmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler
OSMANLI MEBUSLAR MECLİSİ, ERMENİ MEBUSLAR, PARLAMENTO, 1908-1918
1
Yrd. Doç. Dr. Dinç Güven
ANTALYA ERMENİLERİNİN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMLARI (XIX. VE XX.
YÜZYILLAR)
ÖZET
Bu bildiride Osmanlı döneminde XIX. ve XX. yüzyıllarda Antalya’da yaşayan Ermenilerin
sosyal ve ekonomik durumları incelenecektir. Kaynak olarak temel bilgilere literatür
eserlerden ziyade, Antalya Şer‘iyye Sicil Defterleri, Antalya Temettuat Defterleri, Antalya
Nüfus Defterleri kullanılarak ulaşılmıştır. Bunlar yanında konuyla ilgili literatür eserlere de
başvurulacaktır.
Antalya Osmanlı hâkimiyeti süresince Türk/Müslüman unsurun sayıca fazla olduğu
şehirlerden biridir. Şehir merkezindeki gayrimüslim nüfus XIX. yüzyılda % 5-6
seviyelerindeydi. Bu sayının az bir kısmı da Ermeni milletine aitti. Antalya şehir merkezinde
gayrimüslim tebaanın oturduğu yerler genellikle Cami-i Cedid, Makbule, Rağbetiye, Has
Balaban, Baba Doğan, Sofular ve Şeyh Sinan mahalleleri idi. Ermeniler de bu mahallelerde
meskûndu. XIX. yüzyılda şehir merkezinde yaklaşık 50, Elmalı kazasında da 400’den fazla
Ermeni yaşamaktaydı. Antalya şehir merkezinde Ermenilerin kendi cemaatlerine ait bir
kiliseleri de bulunmaktaydı. Justin McCarthy, XX. yüzyıl başında Teke Sancağı dâhilindeki
Ermeni sayısını 800 olarak vermektedir.
Temettuat Defterleri ve Antalya Şer‘iyye Sicil Defterlerine bakıldığında Antalya
Ermenilerinin büyük kısmının esnaf ve zanaatle meşgul oldukları, Türkçeyi anadilleri gibi
konuşabildikleri, mahkemelerde tercüman kullanmadan bütün işlemlerini kendileri
görebildikleri anlaşılmaktadır. Parsih Efendi veled-i Atalyan adlı bir Ermeni de Antalya
mahkemelerinde dava vekilliği görevini yapmaktaydı.
Özellikle Temettuat defterlerinde Antalya Ermenilerinin ayrı bir defterde sayılmış olması
Ermenilerin şehirde ayrı bir cemaat teşkil ettiklerini göstermektedir. Belgelerden anlaşıldığı
üzere Antalya Ermenileri, kendi dini gereksinimlerini ve kültürlerini hiçbir baskı olmadan
özgürce yaşayabilmişlerdir.
Tehcir döneminde Antalyalı Ermeniler azlığından dolayı tehcire tâbi tutulmamışlarsa da, bazı
Antalyalı Ermenilerinin komitalar ile irtibatta oldukları, bazılarının da düşman ordularına
katılarak mücadele verdikleri belgelerle sabittir.
Bu bildiride arşiv belgelerine dayalı olarak Antalya Ermenilerinin sosyal ve ekonomik
durumları ayrıntılarıyla ortaya konulacaktır.
Anahtar Kelimeler
Antalya, Ermeni, Osmanlı, XIX. ve XX. Yüzyıllar
2
Dr. İhsan Satış
KUDÜS’TE ERMENİLER VE ERMENİ MAHALLESİ
ÖZET
Kudüs’te Ermenilerin varlığı IV. yüzyıla kadar geri gitmektedir. IV. yüzyılda
Hristiyanlığın en kutsal mabetleri olan Kamame Kilisesi, Beytüllahm Kilisesi ve Meryem
Kilisesi gibi yapıların inşa edilmesiyle Kudüs’ü ziyaret eden Ermenilerin sayısı artmakla
birlikte, şehre yerleşen Ermenilerin sayısı da artmıştır. Böylece zamanla Kudüs’te sayıları
çoğu zaman bin kişinin altında olan bir Ermeni cemaati oluşmuştur. Sayılarının az olmasına
rağmen Ermeniler, Kudüs’te özel ve ayrı bir yere sahip olmuş olup, Rum ve Latinlerden sonra
şehirde Hristiyan grupları arasında üçüncü grubu oluşturmuşlardır. Şehirde kendi
mahallelerinde ikamet etmekle birlikte, idari olarak patrikhane şeklinde organize olmuşlardır.
Ermeni Mahallesi, manastır-katedral şeklinde organize edilmiş olup, Ermenilerin eğitim
aldığı, modern kültürel faaliyetler gerçekleştirdikleri, dışarıdan gelen hacıların konakladığı bir
tür merkezdir. Bu bildiride Kudüs’te Ermenilerin varlığından bahsedilerek, özellikle XIX.
yüzyıl ekseninde Eski Kudüs diye tabir edilen sur içindeki Ermeni mahallesinin yapısı,
demografik özellikleri ve mahallenin temel taşını oluşturan Mar Yakup Manastırı(Aziz James
Katedrali) ve Kudüs Ermeni Patrikhanesi ele alınacaktır. Ayrıca son olarak kısa olsa Ermeni
tehciri sırasında Kudüs’e yerleşen Ermeniler ve tehcir ile I.Dünya Savaşı’nın Kudüs Ermeni
cemaati üzerindeki etkisine değinilecektir.
ANAHTAR KELİMELER
Kudüs, Ermeniler, Mar Yakup Manastırı, Ermeni Patrikhanesi
3
Yrd. Doç. Dr. Halil ÖZŞAVLI
TÜRKİYE’DEN SON TOPLU ERMENİ GÖÇÜ SANCAK ERMENİLERİNİN LÜBNAN’A
TAŞINMASI 1938-1939
ÖZET
Zannedildiğinin aksine Ermeniler Anadolu’yu 1915 tehciriyle terk etmediler.
Ermenilerin Türkiye topraklarını terk etmesi aslında 1918 sonrası gerçekleşen ve en az otuz,
kırk seneyi bulan bir süreç neticesinde gerçekleşti. 1915 Tehcirinden sonra Ermenilerin
Anadolu’yu terk etmeleri 1921’de Fransızların Anadolu’dan çekilmesiyle başladı. Fransız ve
İngiliz arşiv belgelerine göre Franzların Anadolu’dan çekilmesiyle birlikte bu illerde yaşayan
Ermeniler de göç etmeye başladı. Başlangıçta maddi olarak daha iyi durumda olanlar Kıbrıs
ve Mısır’a göç etti. 1921 yılının son on beş gününde 16,500 göçmen Mersin’den Suriye’nin
çeşitli limanlarına vardılar. Bunlardan 10,466’sı Beyrut limanına, 356’sı Cuniyeh limanına,
2,266’sı Lazkiye limanına, 1,895’i Sayda limanına ve 1,432’si Trablus limanına vardı. Aynı
günlerde 12,000 kişi ise kara yoluyla Halep ve İskenderun sancağına vardı. Fransız resmi
kaynaklarına göre on beş gün içinde Fransız manda yönetimi altındaki topraklara varan
30,000 mültecinin çoğunluğunu Ermeniler oluşturuyordu. Bu döneme ilişkin Ermeni göçü
Fransız hükümetinin 413 Ermeni yetimi Adana’dan Beyrut’a taşıması ile sona erdi.
Ağustos 1922’de Türk kuvvetlerinin İzmir’de Yunanlılara karşı nihai zaferini elde
etmesinden sonra bir toplu göç hareketi daha yaşandı. İzmir’den ayrılıp Suriye’ye gelen
Hıristiyanların neredeyse tümünün vardığı nokta Halep oldu. Fransız resmi kaynaklarında
Temmuz 1923’e kadar Halep’e varan 27,308 mültecinin üçte ikisinin ve Temmuz 1923’ten
Nisan 1924’e kadar varan 9,187 kişiden 6,472’sinin Ermeni olduğu belirtilmektedir. Buna
göre İzmir’in Türklerin eline geçmesinde sonra buradan ayrılıp Suriye topraklarına özellikle
Halep’e varan Ermeni miktarı 25,000 kadardır.
Fransız resmi kaynakları ve konsolos raporları Kilikya’dan ayrılan Ermenilerin sayısına
ilişkin yukarıda zikrettiğimiz rakamları verirken, Milletler Cemiyeti arşivinde bulunan ve
Mültecilere Yardım Komisyonu Fridtjof Nansen tarafından hazırlanan 31 Mayıs 1924 tarihli
bir raporda 1922 yılının sonbahar ayına kadar yaşanan olaylar neticesinde Kilikya’dan
100.000 Ermeninin göç ederek Suriye ve Lübnan topraklarına geçtiği belirtilmektedir.
Çalışmamızın esasını oluşturan Türkiye’den son toplu Ermeni göçü ise 1939 yılında
İskenderun Sancağının Türkiye’ye geçmesi üzerine yaşandı. İlk etapta, 1938 yılında Türk
ordusunun sacağa girmesiyle 4000, 1939 yılında ise Bağımsız Hatay Cumhuriye’nin meclis
kararıyla Türkiye’ye ilhak olmayı kararlaştırmasının ardından Hatay merkez, Reyhanlı,
Kırkhan ve İskenderun gibi nahiyelerinden 14000 Ermeni daha kendi isteğiyle ve Suriye’deki
Fransız Manda İdaresi’nin kiraladığı kamyonlarla Suriye’ye taşındı. Yani, kendi deyimleriyle
Ermeniler, Türk idaresindeki Hatay’da yaşamaktansa Fransa idaresindeki Suriye’de yaşamayı
tercih ettiler.
Yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız üzere Türkiye’den son toplu Ermeni göçü olan
İskenderun Sancağında yaşayan Ermenilerinin Suriye’ye göçü İngiliz, Amerikan, Fransız ve
Milletler Cemiyeti arşivinden belgeler ve Ermenice kaynaklar kullanılarak ortaya konmaya
çalışılacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeni, Göç, İskenderun Sancağı, Suriye
4
Prof. Dr. Ahmet AKSIN-Yrd. Doç. Dr. Salih AKYEL
XIX. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA HARPUT SANCAĞINDA ERMENİLERİN
DEMOĞRAFİK VE SOSYAL YAPISI
ÖZET
Doğu Anadolu bölgesinde stratejik bir konumu olan Harput’un tarihin en eski
devirlerinden beri bir yerleşim merkezi olma özelliğini korumuştur. Bu bölgede Müslüman ve
gayr-i müslimler bir arada yaşamaktaydı. Gayr-i Müslim nüfusun büyük bir çoğunluğunu
Ermeniler oluşturmaktaydı. Ermeni halkın Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi Harput
Sancağında da ibadethaneleri ve okulları bulunmaktaydı.
Bu çalışmada; XIX. Yüzyılın İkinci Yarısından XX. Yüzyılın başlarına kadar Harput
şehrindeki Ermenilerin demografik ve sosyal yapısı incelenmiştir. Çalışma Giriş kısmı, üç
bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Birinci bölümde Harput’un idari yapısı, ikinci bölümde
Harput’taki Ermenilerin dini ve sosyal yapısı ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise; aynı
tarihlerde şehrin demografik durumuna değinilmiştir. Gayrimüslim nüfus arşiv belgelerinden
elde edilen bilgilerle birlikte ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Çalışmamızda ele alınan bu konular bağlamında 1881-1910 yılları arasındaki
Mamuratül-Aziz Vilayet Salnamelerinde ve diğer yabancı yazarların aynı dönemde verdiği
nüfus bilgileri Harput Sancağında birbirine yakın olduğu görülmektedir. Sonuç kısmında da
bütün çalışmanın genel bir değerlendirilmesi yapılmıştır.
ANAHTAR KELİMELER
Harput, Demoğrafik Yapı, Müslüman, Ermeni, Sosyal Yapı
5
Yrd. Doç Dr. Selim ÖZCAN
Tanzimat Dönemindeki Temettuat Sayımlarına Göre Merzifon’daki Ermenilerin Mesleki
Durumları
ÖZET
XIX. yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı Devletinde Tanzimat fermanının ilan edilmesi, reform
hareketlerinin yanında mali ve ekonomik alanda yapılan düzenlemelere de yeni bir başlangıç
oluşturmuştur. Osmanlı tebaasından olan Ermenilerde bu haklardan yararlanmışlardır.
Devletin mali kaynaklarının tespit edilebilmesi düşüncesiyle fermanın uygulandığı
yerlerden başlanarak temettü sayımları yapılmıştır. Bu dönemde aynı amaca yönelik olarak
Merzifon şehrinde de temettü sayımları yapılmıştır.
Bildirimizde yapılan bu sayımlar esas alınarak Merzifon’daki dokuz mahalledeki
Ermeni hane reislerinin yaptıkları meslekler tespit edilerek onların sosyal ve ekonomik
yapıları da değerlendirilerek, şehirdeki Müslüman hane reislerinin konumları ile de
karşılaştırılarak, devletin önemli tebaalarından birisi oldukları, aynı zamanda yaptıkları
meslekleri itibarıyla Müslümanlardan daha farklı işlerle iştigal ettikleri ve meslekleri
itibariyle ekonomik olarak da daha rahat oldukları ortaya konulmaya çalışılacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Merzifon, Ermeni, Tanzimat, Temettü, Meslek
6
Yrd. Doç. Dr. Yaşar BATTAL
“Amerika’daki Ermeni Propagandaları (1960-1980)”
ÖZET
1923 yılında Lozan barışından sonra Amerika’da başını Ermeni ve Rum lobilerinin
çektiği “Lozan Antlaşmasına Hayır” sloganıyla Türk aleyhtarlığına dönüşen büyük bir
kampanya başlatıldı. Bu kampanya karşısında Türkiye’nin zayıf kalması, Ermeni iddialarının
Amerika kamuoyunda gittikçe güç kazanmasına neden oldu. Amerika’da gittikçe güç kazanan
Ermeniler, 1945 yılında BM San Fransisco Konferansına katılan Türk heyetine ve Dışişleri
Bakanına suikast planladılar. 1965 yılına gelindiğinde Ermeniler, sözde “Ermeni Soykırımın
50. Yılı” diye Amerika’da Türk düşmanlığına yönelik kampanyalarını iyice yoğunlaştırdılar.
Bu kampanyaların bir sonucu olarak 1968 yılında ilk Ermeni soykırım anıtı, Amerika’nın
Montebello şehrine ve daha sonra birçok Avrupa ülkesine dikildi. Türk halkına yönelik bu
süreçten sonra yoğun karalama kampanyası başlatıldı. 27 Ocak 1973 yılında Türk
diplomatlarına karşı ilk Ermeni suikastı, Amerika’nın Santa Barbara şehrinde düzenlendi. Bu
suikastta Türkiye Cumhuriyeti Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile yardımcı
Konsolos Bahadır Demir tuzağa düşürülerek şehit edildiler. Bu suikast, Türk diplomatlarına
karşı Ermeni suikastlar zincirinin ilk halkasını oluşturdu. Ermenilerin Amerika’da rahat
hareket etmelerinde ve Türklere karşı giriştikleri faaliyetlerde kullandıkları metotlardan biri
hiç kuşkusuz etkili propaganda yapmalarıdır. Bu propagandalarda kullandıkları araçlardan en
önemlisi ise basın ve yayın faaliyetleridir.
Bu sempozyumda, 1960-1980 yılları arasında Ermenilerin Amerika’daki basın-yayın
yoluyla yürüttükleri propaganda faaliyetleri üzerinde durulacaktır. Ermenilerin propaganda
faaliyetleriyle Amerikan kamuoyunu nasıl etkiledikleri ve Türk düşmanlığını nasıl
körükledikleri gazete ve dergilerden ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Ayrıca Ermenilerin
lobicilik faaliyetleri üzerinde durulacak; lobicilik faaliyetlerinde kullanılan yöntemlerde basın
ve yayın faaliyetlerinin rolü tartışmaya açılacaktır. Amerika’da Ermeni din adamları veya
Ermeni kiliselerinin bu propagandalardaki etki ve güçleri konusu da tartışmaya açılacaktır.
Ermenilerin bütün bu faaliyetleri karşısında Türkiye’nin tutumu sorgulanacak; Türkiye’nin bu
konuda elini zayıflatan konular üzerinde durulmaya çalışılacaktır.
Sonuç olarak, 1960-1980 yılları arasında Amerika ve diğer ülkelerde Türk
diplomatlarına yönelik girişilen suikastlara rağmen, Ermenilerin Amerika ve Avrupa ülke
kamuoylarını nasıl etkilediği irdelenecektir. Son olarak Ermenilerin sözde soykırım iddiaları
kendi bakış açılarından açıklanmaya ve değerlendirilmeye çalışılacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeni Propagandası, Amerika, Yabancı Basın, Türk Diplomatları
7
Araştırmacı Derviş BAŞA
II. Abdülhamit Döneminde Ermeni Memurlar: Ermeni Olayları ve Devletle Olan İlişkileri
ÖZET
Osmanlı Devletinde memur olabilmenin temelinde Müslüman olmak varsa da son
dönemde özellikle Tanzimat’tan sonra bu şart ortadan kaldırılarak gayrimüslimlerin de
memur olmasının önü açılmıştı. Bu dönemden sonra çeşitli dini ve etnik unsurlardan
memurlar devlet hizmetine girmeye başlamıştır. Özellikle de maliye ve dışişleri
bakanlıklarında ağırlıklı olarak gayrimüslimler çalışmaya başlamıştır. Bu memurların içinde
Ermeni milletinden memurlar önemli bir yer tutmaktadır.
Berlin Konferansı sonrasında başlayan Ermeni ayrılıkçı hareketleri bir müddet sonra
eylemleşerek isyana dönüşmüştür. Padişahın kendisine suikast düzenlemeye kadar varan bu
eylemlerle birlikte Ermeniler için hem yeni düzenlemeler hem de isyanlar konusunda
önlemler alınmaya çalışılmıştır. Millet-i Sadıka olarak adlandırılan cemaatin bir kısmının
yaptığı hareketler devletin birlik ve bütünlüğünü tehdit eder hale gelmiştir. Bunun üzerine
devlet hizmetinde çalışan Ermeni memurların devlete olan sadakati sorgulandığı gibi sadık bir
şekilde hizmet eden memurlar milliyet endişesi ortaya çıkmıştır. Bu durumda devlet çalışan
memurlarını sorgulamaya başladığı gibi bölücülük faaliyetleri görülen memurları görevden
almaya çalışmıştır.
Ermeni olaylarının başladığı ve isyana dönüştüğü sırada tahtta bulunan Sultan II.
Abdülhamit’in özel hazinesini teslim ettiği üç görevlinin sırasıyla Ermeni olması dikkat
çekicidir. En zor şartlar altında bile Sultan işini iyi yapan, bölücülük yapmayan ve devlete
sadık olan kişileri göreve getirmekten sakınmamıştır. Ülke genelinde de bu durum aynen
uygulanarak sadık bir şekilde göreve talip olan, görevin gerektirdiği vasıfları taşıyan kişiler de
milliyetine ve dinine bakılmaksızın göreve getirilmiştir. Diğer taraftan da bölücü faaliyetlerde
bulunan memurların işine son verilerek devlet kurumlarından uzaklaştırılmıştır
ANAHTAR KELİMELER
Ermeni, memur, Osmanlı Devleti, II. Abdülhamit, istihdam, Ermeni Olayları
8
Dr. Celal ÖNEY
Osmanlı Topraklarında Mormon Misyonerlik Faaliyetleri ve Ermeniler (1870-1915)
ÖZET
Bu bildirimizde, ABD'de 1820’li yıllarda Hristiyanlığın farklı bir yorumu olarak
ortaya çıkan Mormon dininin, Osmanlı topraklarında taraftar edinmesi için görev üstlenen
Mormon misyonerlerin Osmanlı Ermenileri ile olan ilişkilerini incelemeye çalışacağız.
Osmanlı Türkiyesi ve Osmanlı Suriyesi bölgelerinde etkin olmaya çalışan Mormon
misyonerlerin Ermeniler ile neden ve nasıl temas kurdukları, misyonunun başarısız olmasında
diğer misyoner gurupların rolü, Mormon misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki yayılım
alanının nasıl şekillendiği, Mormon misyonerlerin Ermeni ruhban sınıfı ile çatışmaları ve
Mormon dinini tercih eden Osmanlı Ermenilerinin aforoz cezası sonrası yaşam mücadelesi bu
bildirimizin cevaplamaya çalıştığı temel sorunsallar olacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Mormon, Ermeni, Mormon Misyonerlik Faaliyetleri, Osmanlı Devleti
9
Yrd. Doç Dr. Fikrettin YAVUZ
ERMENİ PROPAGADASINI OLUŞTURAN UNSURLAR: BASIN, MİSYONERLER ve
HABER AJANSLARI
ÖZET
Osmanlı tebaası olan Ermeni cemaati içerisinde özellikle XIX. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren bir kimlik dönüşümü yaşanmış milliyetçi bir karaktere bürünmüş, ayrılıkçı
bir hareket ortaya çıkmıştı. Fransız İhtilali’nin neticesi olarak ortaya çıkmış olan ulusçuluk
akımlarının da etkisiyle Ermenilerin bağımsız bir devlet kurma çabaları neticesinde Batı
kamuoyu da bu meseleye ilgi duymaya başlamıştı. Bu çerçevede Ermeni Sorunu özellikle
Berlin Kongresi’ni müteakip batılı devletlerin kamuoylarında daha fazla yer bulmaya başladı.
Bu süreçte dönemin basını bilhassa gazeteleri, dini ve siyasi dergileri, misyonerler ve haber
ajansları Batı kamuoyunun başlıca haber kaynaklarını oluşturuyordu. Osmanlı Devleti
üzerinde çıkarı olan büyük güçler politikalarını bu unsurlar üzerinden yapılan propagandanın
etkisi ile belirliyorlardı. Bağımsızlık isteyen Ermeniler Batı kamuoyundaki bu ilgiye kayıtsız
kalmayıp, Ermeni Sorunu’na dikkat çekmek için propaganda faaliyetlerine büyük önem
vermişlerdi.
Berlin Kongresi’nden itibaren Batı kamuoyunda Ermeni propagandasının basın
yoluyla özellikle gazeteler vasıtasıyla daha yoğun bir şekilde yapılmaya başlandığı dikkati
çekmektedir. Bildiride Batı kamuoyunda başta basın olmak üzere faklı yollarla propaganda
faaliyetinde bulunan, misyonerler, Ermeni komiteleri ve Ermeni din adamlarının faaliyetleri
ile yabancı elçilik temsilcileri ve özellikle haber ajanslarının rolü ele alınacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeni Sorunu, Batı Kamuoyu, Propaganda, Batı Basını, Haber Ajansları
10
Prof. Dr. Zafer GÖLEN
BURDUR ERMENİLERİ ve TEHCİR
ÖZET
Burdur yüzyılın başında 76.981 kişilik nüfusa sahip küçük bir ildir. 1914’te bu nüfus
85.9202ye yükselmiştir. Nüfusun % 3.33’lük bölümü Rum, % 1,5 bölümü ise Ermeni olmak
üzere % 4,83’lük kısmı gayrimüslimlerden oluşmaktaydı. Burdur Ermenileri ile Müslüman
halk arasında her hangi bir problem yoktu. Çoğunluğu muhtelif mesleklerde esnaf ve
zanaatkâr olarak çalışıyordu. Kendilerine ait bir okul ve bir kiliseleri vardı. Her kesim oldukça
uyum içinde yaşıyordu. Bu uyum ve gayrimüslimlerin Müslümanlara güveni o derece yüksek
idi ki, çoğu Ermeni kendi cemaat mahkemeleri yerine kadı başkanlığındaki şeri
mahkemelerde problemlerini çözüyordu. Ancak I. Dünya Savaşı ve ardından gelen işgaller
taraflar arasındaki güveni sarsmış, dışardan gelen misyoner ve siyasi ajanlar, toplumlar
arasına nefret ve kin tohumları ekmiştir. Kaos ortamında milliyetçi fikirlere kapılan Rum ve
Ermeni gençler, yüzyıllardır birlikte yaşadıkları Türklere karşı düşmanca tavırlara girişmişler,
bu hareketlerinin sonucunda Milli Mücadele’nin sona ermesiyle birlikte şehirden ayrılmak
zorunda kalmışlardır.
ANAHTAR KELİMELER
Burdur, Ermeni, I. Dünya Savaşı, Tehcir, Kemal Tahir, Bir Mülkiyet Kalesi
11
KEISUKE WAKIZAKA
ERMENİLERDE SAĞ MİLLİYETÇİLİK NEDEN HAKİM OLAMADI?:
KİMLİK VE MARKSİZM
MİLLİ
ÖZET
Günümüze kadar Türkiye’de Ermeni Meselesi genel olarak tek tarih disiplinine göre
araştırılırken sosyoloji, siyaset bilimi ve uluslar arası ilişkileri gibi başka disiplinlerini de
katan disiplinlerarası araştırmalar ise yok sayabilecek kadar azdır. Bu çalışma, Osmanlı
dönemindeki Ermenilerin isyanları ve modern Ermeni milli kimliğinin oluşumu ve yapısını
Marksist teorisiyle bağlayarak analiz etmekle “Ermenilerde neden sağ milliyetçilik hâkim
olamadı?” sorusuna cevap vermeye çalışacağım. Bu çalışmanın Ermeni milliyetçi hareketleri
ve Türklere isyanlarını analiz etmek yoluyla “dini kimlikten etnik kimliğe dönüşüm”
konusunda teorik hipotez üretmesi beklenmektedir. Karl Marx kendi eserlerinde kültür, tarih,
kimlik ve toplum yapısı gibi üst yapıların ekonomik yapısı ve üretim ilişkileri tarafından
belirlendiğini ileri sürmüş ve mevcut olan sistem ile gerçek durum arasındaki çelişkiler
büyüdükçe “sınıf çatışması” ve devrimin meydana geldiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda
büyük ölçülü isyanlar “mevcut olan sisteme karşı bir sınıf çatışma” olarak tanımlanır. Ermeni
kimliği 19. yüzyıla kadar Gregoryan kilisesine mensup olan herkesi kasteden bir dini kimlik
olduğu için Ermeniler Osmanlı sistem ile uyum sağlamaktaydı. Fakat 19. yüzyıldan sonra
Avrupa’dan ulusal milliyetçilik ve Marksizm Ermeniler arasında da yaymaya başladı ve
Ermeni kimliği dini kimlikten seküler etnik-ulusal kimliğe dönüşüm sürecine girdi. Bu
dönemden beri Ermenileri tek kimlik altında birleştirmek için “Türk karşıtlığı”, “ezen barbar
Osmanlı’dan kurtuluş” gibi söylemler kullanıldı ve Ermeniler arasında kahraman olarak
geçenlerin çoğu Osmanlı’ya karşı sürekli isyan edenlerdir. Bu bağlamda modern Ermeni
milliyetçiliği “bir sınıf çatışması olarak Ermeni-Türk çatışması ve Türk düşmanlığı”na dayalı
sol milliyetçiliktir ve dolayısıyla Ermeni milliyetçi hareketlerinde genel olarak sağcılardan
daha çok solcular etkili olmaktadırlar.
Bu çalışmada ikinci el kaynaklardan yararlanarak Ermeni milliyetçileri hareketlerinin
kaynaklarını inceleyen Weberian yönemleri kullanılacaktır. Kaynak konusunda Gerard
Libardian’ın “Modern Armenia” ve Kadir Akın’ın “Ermeni Devrimci Paramaz”kitapları
Osmanlı’nın son dönemindeki Ermeni milliyetçi hareketlerinin oluşumu ve sol hareketleri
hakkında detaylı bilgi vermektedirler. Ayrıca Yıldız Deveci Bozkuş’un Ermenistan tarih ders
kitapları üzerindeki araştırmalar Ermeni kimliğinin yapısı ve kimliğin temeli hakkında bize
önemli ipuç vermektedir.
ANAHTAR KELİMELER
Milliyetçiliği, Marksizm, Sınıf Çatışması, Türk Düşmanlığı, Ermeni İsyanları
12
Prof. Dr. Muhammet Beşir AŞAN
SELÇUKLU ERMENİ İLİŞKİLERİ
ÖZET
Tarihin en eski topluluklarından birisi olan Türkler, tarih boyunca Orta Asya, Çin,
Hindistan, İran, Afganistan, Avrupa ve Doğu Avrupa’da nihayet Anadolu’da yerleşme imkanı
bulmuş ve çok zengin bir kültüre ve medeniyete sahip olmuşlardır.
Selçuklu Ermeni ilişkileri de kaynağını Türklerin hoşgörü ilkesinden alır.Bu anlayışın
da iki temel özelliği vardır. Bunlardan birincisi, Türk kültür ve geleneğinden gelen, insan
eksenli evrensel düşünce, ikincisi, İslamiyet’in değerler sistemidir. Türkler bu özelliklerini,
İslam’ın kültürel çoğulculuk anlayışı içinde yoğurmuşlar ve bunu evrensel bir boyutta
insanlığa sunmuşlardır. Selçuklu devleti de Ermeniler ile olan ilişkilerini bu iki değer ekseni
üzerinde geliştirmiş ve uygulamıştır.
Bildiride; Selçuklu Ermeni ilişkileri örneklerle ele alınıp, belgelerle sunulacaktır.
Kaynak olarak; Özellikle Ermeni kaynaklarından Urfalı Mateos, Anili Samuel, Vardan,
Simpat ve Urfalı Vahram gibi kaynaklar başta olmak üzere, yerli ve yabancı araştırmalar
kullanılacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Türk,Kültür, Hoşgörü, Selçuklu, Ermeni
13
Yrd. Doç. Dr. Füsun Çoban DÖŞKAYA
Zabel Yesayan’ın 1919 Tarihli Raporunun Söylemsel Kurgusu
ÖZET
Bu çalışma Ermeni ulusunun en önde gelen edebiyatçı ve yazarlarından biri olan yazar
Zabel Yesayan’ın (1878-1943) 1919 tarihli “La liberation des Femmes et Enfants
Nonmusulmans en Turquie” (Türkiye’deki Gayrimüslim Kadın ve Çocukların Kurtuluşu)
başlıklı 11 sayfalık raporu hakkındadır. Metnin orijinali Fransızcadır ve bu çalışmada gazeteci
Alev Er’in çevirisi esas alınmaktadır.
Yesayan adı geçen raporu 18 Mart 1919 tarihinde Milli Ermeni Delegasyonu Başkanı
Bogos Nubar Paşa’ya Paris Barış Konferansı’nın dikkatine sunması için vermiştir. Rapor,
Türk hakimiyeti altındaki gayrimüslim milletlere, özellikle de gayrimüslim kadın ve
çocuklara, uygulanan aşağılama ve şiddet örneklerini ve neler yapılması gerektiğine dair
önerileri içermektedir. Raporda farklı biçim ve koşullarda kaçırılan kadın, kız ve erkek
çocuklarından, toplu tecavüzlerden ve Ermeni kadınının tutumlarından bahsedilmektedir.
Çalışmada Yesayan’ın raporu içinde şifrelenen İslamofobi ve Türkofobi’ye ilişkin
ideolojik anlamların inşası analiz edilmiştir. Türk karşıtı bu raporun söylemi içinde
kurgulanan ötekileştirici ifadelerin anlamları incelenmiştir.
Çalışmada çözümleme aracı olarak Roland Barthes’ın “göstergebilimsel analizi” ve
anlam inşasına yönelik olarak söylem yapıları kullanılmıştır. Rapor, Barthes’ın
anlamlandırma modeline göre düz anlamsal ve yan anlamsal düzeylerde incelenmiş, Türk
tehdidi ve tehlikesi söylemini kurgulamak için Yesayan’ın kullandığı söylem stratejileri ve
araçları üzerinde durulmuştur. Baskın bir tema olarak öne çıkan ve tehcirle ilişkilendirilen
Türk korkusu, metinde bilinmezlik, tedirginlik, güvensizlik ve endişe inşasının temelini
oluşturmaktadır.
Yapılan analiz sonucunda Zabel Yesayan’ın Türk karşıtı propaganda raporunun
söylemi içinde Türkler hakkındaki olumsuz kanaatlerin, inançların, önyargı ve kalıp yargıların
iki ana algıya dayandığı ortaya çıkmıştır: Ermeni toplumuna tehlike oluşturan Türk algısı ve
Hıristiyanlığa tehlike oluşturan İslam algısı.
ANAHTAR KELİMELER
Zabel Yesayan, Ermeni Kadını, Tehcir, Göstergebilimsel Analiz, Söylem Yapıları
14
Yrd. Doç Dr. Fariz Farzali
Revan`dan Erivan`a; Bir şehrin kimlik değişimi üzerine notlar
ÖZET
Bugün Ermenistan Cumhuriyeti`inin başkenti olan Erivan`ın şimdilerde “unutulmaya”
yüz tutan dinamik ve aynı zamanda ilgi çekici bir geçmişi vardır. Oldukça hareketli bir
coğrafi bölgede yer alan bu kadim yerleşim biriminin siyasî, coğrafî ve iktisadî açılardan
değişkenlik arz eden yapısı incelenmeye değer bir durum arz eder. Ancak bu konuda yeteri
kadar çalışma yapıldığını söylemek pek de mümkün değildir.
Revan`ın kuruluş tarihi ve de isminin etimolojisi üzerine yapılan çalışmalar her ne
kadar vardığı sonuçlar bakımından tartışma doğuracak nitelikte olsa da şehrin Türk-İslam
kültürü ile neşv-ü nema bulduğunu söylemek mümkündür. Özellikle, orta çağlarda kurulduğu
tahmin edilen ve bölgenin en önemli başat gücü olan Safevi Devleti ile Osmanlı Devleti
arasındaki mücadelelerde önemli bir sahne konumundaki Revan`ın geçmişindeki Çukur Saad
Beyliği, Revan Beylerbeyliği ve Revan Hanlığı gibi idarî ve siyasî yapılar bu kültürün
bölgedeki bir yansımasıdır. Fakat 19.yüzyılın başları itibari ile bölgede yaşanan siyasî-askerî
gelişmeler sonunda ortaya çıkan demografik değişim, şehrin kimliğini de değiştirmeye
başlamıştır. Bu değişimin planlı bir nüfus hareketinin sonunda olduğunu gözlemlemekteyiz.
Bu yüzyılda emperyal bir güç olma yolunda önemli bir mesafe kateden Çarlık Rusya`nın
geniş çaplı işgalcilik faaliyetleri sonunda 1827 tarihinde ilhak edilen Revan`ın etnik yapısı
giderek yerli Türkler aleyhinde değişime uğramaya başlamıştır. Demografik yapının yapay
olarak değiştirilmesinde Rusya-İran ve Osmanlı-Rus harplerinin Çarlık yönetimi tarafından
kazanılması önemli bir yer tutar. Rus işgalinin başladığı dönemde Revan nüfusunun %75,6`sı
Türklerden oluşurken, Ermeni nüfus %24,4`lük bir orana sahiptir. Sözkonusu tarihten
itibaren, yüzyıl boyunca Osmanlı ve İran topraklarından Revan da dahil olmak üzere, Güney
Kafkasya`ya on binlerce Ermeni ailesi getirilerek yerleştirilmiştir. 19. Yüzyılın başlarından
20.yüzyılın sonlarına kadar geçen yaklaşık yüz elli yıllık zaman dilimi içerisinde (Çarlık ve
Sovyet dönemlerinde) periyodik ve sistematik bir şekilde uygulanan bu siyaset neticesinde
(1918-1920, 1948-1953, 1988-1989) Revan`ın Türk nüfusu giderek azalmış ve yüzyıl
sonlarında Türksüz bir şehir-Erivan (ve aynı zamanda bir ülke) ortaya çıkmıştır.
Biz de, bu bildiride Müslüman-Türk şehri olan Revan`ın geçmişten günümüze uzanan
çizgi üzerinde demografik açıdan evrilerek ve de kimlik değiştirerek Erivan`a dönüştürülme
sürecinin izlerini takip etmeye çalışacağız.
ANAHTAR KELİMELER
Revan (Erivan), Ermenistan, Azerbaycan, Tehcir
15
Dr. Eray Bayramol
Rus Belgelerine Göre I. Dünya Savaşı'nda Rusya'nın Türkiye Politikası ve Ermeni Sorunu
ÖZET
Sanayileşme ile başlayan yeni pazar arayışları Birinci Dünya Savaşı öncesinde güçlü devletler
arasındaki rekabeti doruk noktasına ulaştırdı. Ham madde ihtiyacını karşılamak isteyen sanayi
ülkeleri, bu uğurda oluşturdukları emperyalist politikalarını Osmanlı Devleti gibi, kaynakları
zengin fakat sanayileşmeyi yakalayamamış ülkeler vasıtasıyla karşılayabilmeyi hedefledi. Bu
hedefler çerçevesinde hareket eden Rusya, Almanya, Fransa, İngiltere gibi devletler kimi
zaman Osmanlı Devleti'nin yanında kimi zaman ise karşısında duran bir tavır sergiledi. Kendi
aralarında ihtilafa düşen bu devletler, insanlık tarihi için bir felaket olarak
yorumlayabileceğimiz I. Dünya Savaşı'nın çıkmasına yol açtı.
Hem Balkanlar hem de Boğazlar üzerindeki hedeflerini gerçekleştirmek isteyen
Rusya, Ermeni meselesini Osmanlı Devleti'ne karşı bir baskı unsuru olarak kullandı.
Rusya'nın desteğiyle, Anadolu'nun doğusunda bağımsız ya da özerk bir Ermeni devleti
kurmak için faaliyete geçen Ermenilere Rusya, diplomatik misyonları vasıtasıyla uluslararası
boyutta destek verdi.
Rusya'nın Ermenilerle ilgili uluslararası girişimlerde bulunmasının esas nedeni
Rusya'nın İstanbul Büyükelçisi'nin 11 Aralık 1912 tarihinde Rusya Dışişleri Bakanlığı'na
gönderdiği raporda saklıydı. Bu raporda Giers, Ermenilerin reform konusunda açıkça yabancı
yardımlara yöneldiklerini belirtiyor ve bu sebeple Ermenilerin taleplerine acilen karşılık
vermek gerektiğini ifade ederek, inisiyatifin Rusya'nın elinden kaymakta olduğu uyarısını
yapıyordu.
Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından 24 Mayıs 1913 tarihinde Rusya'nın Paris, Londra,
Berlin ve Viyana Büyükelçiliklerine gönderilen talimatnamede ise bu destek açıkça
görülüyordu. Bu talimatnameye göre, Türk bölgelerindeki Ermeni nüfus üzerinde acil olarak
huzur tesis etmek için diğer devletlerin dikkatinin Ermeniler üzerine çekilmesi gerektiği
bildiriliyordu. Rusya'nın Paris Büyükelçisi'nin, Rusya Dışişleri Bakanı'na gönderdiği raporda
ayrıntılarını belirttiği bu plana göre, Türkiye'nin hükümranlığı altında otonom bir Ermenistan
kurulacak ve bu otonom Ermenistan Rusya, Fransa ve İngiltere tarafından himaye edilecekti.
Raporun devamında ise Rusya'nın, Londra ve Paris'teki Rus Büyükelçilikleri vasıtasıyla
Fransa ve İngiltere hükümetlerine bu plan ile alakalı olarak yardım vaat ettiği bildiriliyordu.
ANAHTAR KELİMELER
Rusya, Ermeni, Otonomi.
16
Yrd. Doç. Dr. Cemil ÇELİK
İngiliz Yönetiminde Kıbrıs’ta Ermeniler ve İpekçilik
ÖZET
1878 yılında Kıbrıs Adasının yönetiminin İngilizlere bırakılmasından sonra adaya
Anadolu’dan çok miktarda Ermeni gelmiştir. Adada yaşayan yerli halk (Rumlar ve Türkler)
Ermeniler karşı temkinli yaklaşmışlardır. Bu Ermenilerin bir kısmı komitacı olup Osmanlı
Devleti aleyhinde faaliyetlerine devam etmiştir. Bunun yanında adaya gelen Ermenilerin bir
kısmını oluşturan ve maddi sıkıntı içerisinde bulunan kesimin ekonomik durumuna katkı
sağlamak amacıyla Ermeniler için İpekçilik teşvik edilmiş ve adada ipekçilik okulu açılmıştır.
Bu bildiride sömürgeci devletlerin kışkırtması ile iki toplum arasında yaşanan olaylar
sonrasında Kıbrıs adasına göçen Ermenilerin geçimini sağlamak amacıyla ipekçilik
faaliyetleri ele alınacaktır. Tarihsel süreç içerisinde adada ipekçilik ele alındıktan sonra
adanın yönteminin İngilizlere bırakılması adanın Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyet gösteren
Ermenilere üs olarak kullanılması ve adaya yerleştirilen Ermenilerin durumu o güne kadar
İngiliz yönetiminin İpekçiliği geliştirme adına uygulamaları incelenecektir.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeni, Kıbrıs, İngiltere, İpek, İpekçilik Okulu
17
Prof. Dr. Kemal ARI
TEHCİR EDİLEN ERMENİLERİN TARIMSAL ÜRÜNLERİYLE İLGİLİ DÜZENLEME
VE UYGULAMALAR
ÖZET
Ermeni Tehciri dediğimiz tarihsel olay kuşkusuz her yönüyle incelemeye değer
özellikler taşır. Hele konunun bir de siyasal boyutu olduğu düşünüldüğünde, siyasi hedefler
peşinde olan kesimlerin iddialarına yanıt verebilmek için ayrıntıda kalmış gibi görünen
konularla ilgili çalışmalar yapmak önemlidir.
Tehcir edilen Ermenilerle ilgili tehciri uygulayan Osmanlı Hükümeti tarafından pek
çok düzenleme yapıldı. Bunlardan bir kısmı da Ermenilerin bağları, bahçeleri, tarlaları ve
tarlalarda ya da ambarlarda kalan tarımsal ürünleriyle ilgiliydi. Göçün uygulandığı aylarda,
değişik bölgelerde ve değişik zamanlarda tarlalarda, bağlarda ve bahçelerde henüz
toplanmamış büyük oranda ürünler olduğu gibi, toplanmış ve ambarlarda kalan önemli oranda
ürünlerden söz etmek de mümkündür.
Bu bildiride Osmanlı Hükümeti’nin yıllar içinde, kalan tarımsal ürünleriyle ilgili
konu ele alınacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
18
Banu Berber BABALIK
VAN’DA KUYUMCU ERMENİLER
ÖZET
Dünya’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Anadolu, tarih boyunca çok sayıda
medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bunun bir sonucu olarak kuşaklar boyu edinilen bilgi ve
tecrübe birikimi zanaatkârların hünerli ellerinde bugün bile hayranlıkla baktığımız ürünleri
ortaya çıkarmıştır.
“Yaşanacak yer, yerleşim” anlamına gelen “Van” adının verildiği Van şehri
Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Van kenti dolaylarında M.Ö. 9. yüzyılda
güçlü bir Urartu Krallığı kurulmuştur. Doğu Anadolu ve doğusundaki sarp dağlık yörede Van
Gölü’nü de içine alan bölgede kurulan Urartulardan kalma binlerce sanat eseri ortaya
çıkarılmıştır. Soylarını Urartulara kadar dayandıran Ermeni toplumu için de Van ayrı bir
öneme sahiptir. Ermeni bir yazarın yazı başlığı olarak “Van in This World; Paradise in the
Next”, yani “Bu Dünyada Van, Diğerinde Cennet” başlığı bu durumu desteklemektedir.
Ermeni kuyumcular, kuyumculuk sanatındaki hünerlerini de Urartulara kadar
getirmektedirler. Bu sanatın bölgenin coğrafi özelliklerin de etkisiyle bölgede Ermeniler
tarafından geliştirildiği özellikle belirtilmektedir. Bulundukları bölgede değerli metallerin
olması kuyumculuk sanatının gelişiminde büyük paya sahip olmuştur.
Kuyumculuk sanatının sadece takı ve süs eşyalarında değil günlük yaşamda yer alan
her türlü araç gereçte maden işlemeciliği şeklinde sıklıkla kullanıldığı yerleşim yerlerinin
başında Van şehri eski medeniyetlerin kavşak noktalarından biridir ve burada yaşamış
topluluklar, yörenin maden yatakları bakımından zengin olmasından dolayı, maden işçiliğine
yönelmişlerdir. Van’da yaşayan Ermeniler daha çok zanaat ve ticaretle geçimlerini
sağlıyordu. Van’da, eserleriyle yerel zanaatların ve kültürün gelişmesine katkıda bulunan çok
sayıda yetenekli ve şöhretli zanaatkâr yetişmesi Van’ı yörenin en önemli merkezlerinden biri
olarak ünlendirmiştir.
Kuyumculuk ürünlerini tıpkı diğer sanat ürünlerinde olduğu gibi sanatçının içinde
bulunduğu toplumun özelliklerini yansıttığı fikrinden hareketle hazırlanan bu çalışmada Van
ve çevresinde kuyumculuk sanatının tarihsel süreç içindeki gelişimi özellikle 20. Yüzyıl ve
sonrasındaki bilgi ve belgeler ışığı altında değerlendirilmiş ve Van ve çevresinde kuyumculuk
sanatının gelişiminde çok önemli bir payı olan Ermenilerin bu alandaki çalışmaları ele
alınmıştır.
ANAHTAR KELİMELER
Van, Osmanlı Devleti, Ermeni, Kuyumcu.
19
Doç. Dr. Gaffar Mehdiyev
Ermenice basında I Dünya Savaşı öncesi ve sonrası Ermeni örgütlerinin Osmanlı devletine
karşı savaş hazırlıkları
ÖZET
I.Dünya Savaşı öncesi ve savaş yıllarında Osmanlı devletinde ve Rusya”da örgütlenmiş
Ermeni örgütleri savaşa hazırlık içerisine girmiş ve dünyanın çeşitli yerlerinden toplanarak
Kafkasyaya akın etmişler. Ermeni gönüllüer adı ile Rusya ordusunda nizami Ermeni askeri
alayları kurulmuştur. İlave olarak Ermeniler Doğu Anadolu vilayetlerinde çeteler
oluşturmuştular. Onlara “fedailer” derdiller. Ermenice fedai ( Ֆետայի) hem de kamavor
(կամավոր), "gönüllü" anlamına da gelir. “Hay fedayi” olarak bilinen yasadışı silahlı çeteler,
tugaylar Ermeni tarihinde özel bir rol oynar. Fedai- silahlı grup oluşturmak için ailelerini terk
eden sivil Ermeni idi. Fedai Ermeniler gözaltında olmayan suçlulardan oluşan gruplar halinde
dolaşmış şehirlere girerek talancılıkla uğraşmışlardır. Ermeni fedai lejyonu I Dünya Savaşı
sırasında, 1916 yılında Fransız ordusunu destekleyen bir güç olarak oluşturulmuştur.
Dönemin Ermenice gazetelerinde onlar Ermeni halkının “ özgürlük mücadelesinde” ölmeye
yemin ederek en ağır savaşlara sorgusuz sualsiz giden gönüllülerden ibaret kahramanlar
olarak veriliyor. Ama bu adamların adı terörist. Savaştan once de onlar hazırlık içerisinde
olmuşlardı. I. Dünya savaşı başlanar- başlanmaz karşı tarfın ordusunda yer aldılar. Tiflisde,
Bakü’de, İstabul’da,
ve diğer Merkezlerde Ermenilerce yayınlanan basın- ve yayın
organlarında görülmektedir. Tiflis’te Ermenice yayınlanan “Mşak” ve “Horizon”, Şuşada
yayınlanan ”Arev” ve b. gazetelerde bu açık görülmektedir. Ermenice olan diğer arşiv
belgeleri ile konuyu geniş şekilde anlatmağa çalışacağız
ANAHTAR KELİMELER
Osmanlı devleti, Ermeni, gazette, Rusya ordusu, savaş, fedai Ermenice, basın
20
Çiğdem KIRANŞAN
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ SAMSUN VE YÖRESİNDE RUM-ERMENİ İTTİFAKI
ÖZET
Osmanlı Devleti’nde, Rumlar ve Ermeniler, yüzyıllarca Osmanlı toplumunun bir parçası
olarak yaşadılar. Bu unsurlar Türk müsamahası sayesinde bütün kültürel ve dinî özelliklerini
muhafaza ettiler. Böyle olmasına rağmen XVIII. yüzyıl ve sonrasında dünyadaki gelişmelere
aynı oranda ayak uyduramayan Osmanlı Devleti’ne, Avrupa Devletlerinin baskısının açıkça
hissedilmesiyle Rumlar ve Ermeniler, Türkler karşısında ayrıcalıklı bir konuma geldiler.
Türkler açısından ortaya çıkan bu olumsuz durum, Türk milliyetçiliğini canlandırırken,
Rumları ve Ermenileri birbirlerine daha da yaklaştırdı. Osmanlı Devleti üzerinde aynı
amaçları ve farklı hesapları olan Rusya, İngiltere, Fransa ve ABD gibi devletler, Rumları ve
Ermenileri kendi çıkarları için kullanmak istediler. Birer Osmanlı Kurumu olan patrikhaneler,
emperyalist politikalara alet oldular ve adı geçen devletlerle fiilen işbirliği yapmaya
başladılar. Türkler açısından, işbirliği boyutunun en yoğun ve en açık olarak hissedildiği
dönem, I. Dünya Savaşı ve Türk Millî Mücadelesi dönemleridir.
Karadeniz'in Anadolu kıyılarından Anadolu içlerine açılan en önemli kapısı konumunda olan
Samsun ve yöresi, Rum-Ermeni ittifakının yoğun görüldüğü yerlerdendir. Rum ve
Ermenilerin bölgede devletin aleyhine
yoğun propaganda, eşkıyalık faaliyetlerinde
bulunduğu görülmekle birlikte Rusya, İngiltere, Fransa ve ABD gibi devletlerle işbirliğine
giriştikleri de görülmektedir. Tebliğimizde Milli Mücadele sırasında Samsun ve yöresinde
Rum-Ermeni birliklerinin bu faaliyetler ele alınacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Rumlar, Ermeniler, İşbirliği, Mücadele, Samsun
21
Umut SOSYAL
19. Yüzyıl Osmanlı Tiyatrosu’nda Ermeni Tiyatro Kumpanyalarının Mektep ve Kiliseler
Yararına Düzenledikleri Tiyatro Faaliyetleri Bu Faaliyetlere Dair Tedkikler- Vesîkalar
ÖZET
Osmanlı İmparatorluğu’nda sahne sanatlarının tanınması ve gelişmesinde Osmanlı
Ermenilerinin katkısı büyüktür. Okullaşma faaliyetleri erken dönemde başlaması ve yabancı
dile olan hâkimiyetleri dolayısıyla dönemin Avrupa kültür sanatını takip etmekte güçlük
çekmeyen Osmanlı Ermenileri, Müslüman tebaanın bazı dini gerekçelerle sahne sanatlarına
yönelik çekincelerinden doğan boşluğu iyi değerlendirmişler, tiyatro binaları açmışlar, gezici
tiyatro
kumpanyaları
kurup
imparatorluk
sınırlarının
dört
bir
tarafında
oyunlar
sergilemişlerdir. Ermeni tiyatrocuları ve tiyatro kumpanyaları, kültür-sanat alanındaki bu öncü
işlevlerinin yanı sıra Ermeni kilise ve okullarını geliştirmek için yardım maksatlı pek çok
etkinlik de düzenlemişlerdir. Bu çalışmada Ermeni tiyatro kumpanyalarının Ermeni kiliseleri
ve mekteplerine yardım maksadıyla düzenledikleri faaliyetler arşiv kaynakları ışığında
incelenmeye çalışılmış, bunlara dair bazı tespit ve değerlendirmelerin yapılması
amaçlanmıştır.
ANAHTAR KELİMELER
Osmanlı Tiyatrosu, Ermeni Tiyatro Kumpanyaları, Ermeni Kiliseleri, Ermeni Mektepleri
22
Yrd. Doç Dr. Aydın BEDEN
ERMENİLER TARAFINDAN ÖLDÜRÜLEN DEVLET GÖREVLİLERİNİN AİLELERİNE
VERİLECEK TAZMİNATLAR HAKKINDA II.TBMM'DE YAPILAN GÖRÜŞMELER
ÖZET
Siyasi miladı genel olarak 1878 Ayastefanos Antlaşması’na dayandırılan Ermeni
sorununda doğrudan muhatap olan Türk-Ermeni tarafları, konuyu çeşitli sebeplerden ötürü
bugüne değin çözüme kavuşturamamıştır. Bunda özellikle Ermenilerin sözde “soykırım”
iddiaları ile Amerika ve Avrupa başta olmak üzere dünya kamuoyunu kendi tezlerini
destekleme yolunda ikna etme çabalarının etkili olduğu yadsınamaz.
Ermeniler söz konusu asılsız tezlerini I.Dünya Savaşı’ndan bu yana ısrarla dile
getirmeye devam etmektedir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, daha Milli Mücadele Dönemi’nde,
asılsız “soykırım” tezi propagandaları ile Türkiye üzerindeki hak iddialarına son vermeyi 2
Aralık 1920 tarihinde imzalanan Gümrü Antlaşması ile Ermenistan’a kabul ettirmiş ve
böylece konuyu kapatmıştı. Ancak antlaşmanın yürürlüğe girmemesi üzerine Türkiye,
sorunun devam edebileceği ihtimaline karşı tekrar harekete geçmiş, Gümrü Antlaşması’nın
yerine 16 Mart 1921’de Sovyet Rusya ile Moskova, 13 Ekim 1921 tarihinde de Ermenistan
Azerbaycan ve Gürcistan ile Kars Antlaşması’nı imzalayarak meseleyi bütünüyle sona
erdirmiştir.
Böylelikle meselenin kapandığını düşünen Türkiye, bundan sonra kendi geleceğini
etkileyecek diğer askeri ve siyasi sorunlara eğilmiş, gösterdiği başarıların ardından da akla
gelebilecek her türlü alanda yaptığı yeniliklerle çağdaş devletler seviyesine ulaşmaya gayret
etmiştir.
Ancak Ermeniler, antlaşmalarla taahhüt ettiği iddia ve taleplerinden vazgeçtiği
hususuna aldırış etmeksizin daha yoğun bir şekilde propagandalarına devam etmekle
kalmayıp terör ve suikast olayları düzenleyecek kadar da ileri gitmişlerdir. Gerçekleştirdikleri
bir çok terör ve suikast eylemi ile gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemlerinde bir çok
devlet görevlisini şehit etmişlerdir.
Bu bildirimizde; Ermeniler tarafından şehit edilen bazı devlet adamlarının ailelerinin
mağdur olmaması için kendilerine verilmesi düşünülen tazminat veya maaş konularında II.
TBMM’de yapılan görüşmeler ele alınacaktır. Talat Paşa, Süreyya Bey, Osman Nuri Bey gibi
birçok üst düzey devlet görevlisi, görev yaptıkları dönemlerde veya daha sonraki sivil
hayatlarında Ermeniler tarafından şehit edildiklerinden ailelerinin geçim sıkıntısına düşmesi
1925-1926 yıllarında TBMM’nin dikkatinden kaçmamış ve bu konuya bir çözüm bularak
mağduriyetlerinin giderilmesine çalışmıştır. Meclis zabıtlarına dayanılarak aktarılacak olan
bilgiler gösterecektir ki, Türkiye Cumhuriyeti, geçmişinde veya kendi bünyesinde devletine
hizmet etmiş kişilerin en azından ailelerine vefa borcunu ödemeyi her ne kadar sefalet
döneminde de olsa borç bilmiştir. Yine bu durum, geçmişi sahiplenmeyi, Osmanlı’dan
Türkiye Cumhuriyeti’ne bir kopuşun değil sürekliliğin olduğunu göstermesi açısından da
önemlidir.
ANAHTAR KELİMELER
Türk, Ermeni, TBMM, tazminat, suikast, terör
23
Yrd. Doç Dr. Mehmet KAYA-Araştırmacı Necat ÇETİN
Aydın Vilayeti Salnamelerine Göre Aydın Vilayetinde Ermenilerin Durumu
ÖZET
Türkiye’de tarih araştırmalarında daha özel konuların ele alınması 1990’lı yıllardan itibaren
artış göstermektedir. Bu anlamda millet-i sadıka olarak yaşayan Ermeniler üzerine çeşitli
araştırmalar yapılmaktadır.
Osmanlı Devletinde çeşitli vilayetlerde yaşayan Ermenilerin Aydın vilayetindeki
demografik yapıları yanında, eğitim kurumları ve toplumun çeşitli alanlarındaki faaliyetleri
üzerinde önemli bir kaynak olan vilayet salnameleri ve buna katkı olmak üzere arşiv belgeleri
üzerinde durulacaktır.
Bildiride Ermeni toplumunun sosyal ve ekonomik hayatına dair ulaşılabilen kaynaklar
çerçevesinde bilgi sunulmaya çalışılacaktır. Diğer azınlıklara göre (Rumlar ve Ermeniler)
durumları da ortaya konulacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeniler, Aydın Vilayeti, Salnameler
24
Doç. Dr. Zübeyde Güneş YAĞCI
19. YÜZYILDA ERMENİLER ARASINDA İHTİDA OLAYLARI VE ERMENİ
CEMAATİNİN TEPKİLERİ
ÖZET
Osmanlı Devleti’nde her dönemde diğer cemaatlerde olduğu gibi Ermeniler arasında ihtida
eden, yani kendi dinini bırakarak İslam dinine girenler olmuştur. Ancak 19. yüzyılı diğer
yüzyıllardan ayıran bazı gelişmeler meydana gelmiştir. Özellikle Tanzimat’tan sonra iyice
kendini hissettiren bu gelişmeler ihtida olaylarına da yansımaya başlamış, Osmanlı
Devleti’nin içinde bulunduğu durumdan istifade eden azınlıkların devletin içindeki konumları
değişmeye başlamıştır. Bu değişime paralel olarak Ermeniler arasında ihtida edenlere karşı
Ermeni Cemaatinin tepkileri de artık eskisi gibi değildir. İşte buradan hareketle bu çalışmada
amacım bu değişim sürecinin ihtida olayları üzerindeki etkilerini irdelemek olacaktır. Daha
önceki ihtida olayları ile 19. yüzyıldaki ihtida olayları karşılaştırılacak ve ihtida eden
Ermenilere karşı kendi milletlerinin tepkileri ortaya konulmaya gayret edilecektir. Tabii ki bu
arada olaylar karşısında devletin ve Müslüman vatandaşların tutumu ele alınacaktır. Çalışmayı
ortaya koyarken temel kaynağım Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleridir. Aynı zamanda
ihtida olaylarına dair yapılan çalışmalardan da yaralanılacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
İHTİDA, ERMENİ, OSMANLI DEVLETİ
25
Yrd. Doç Dr. Zeynep İskefiyeli
Ermeni Vatanperver Cemiyeti ve Hagopyan’ın Faaliyetleri
ÖZET
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından bireysel faaliyetler ile istenilen neticeyi
alamayacaklarını anlayan bağımsızlık yanlısı Ermeniler Paris, Londra, Cenevre gibi Avrupa
şehirlerinde örgütlenmeye başladılar. Kısa sürede bu şehirlerde çok sayıda dernek ve cemiyet
kurdular. Artık Ermeni propagandası bu dernekler vasıtasıyla daha ciddi bir şekilde
yürütülüyordu. Bu cemiyetlerin temel hedefi Avrupa’da Osmanlı Devleti ve Türkler aleyhine,
Ermeniler lehine bir kamuoyu oluşturmaktı. Bu kamuoyu sayesinde hayalini kurdukları
Bağımsız Ermenistan devletini kurabileceklerini umut ediyorlardı. Bu cemiyetlerin en etkili
olanlarından biri de 1888 yılında Karabet Hagopyan tarafından Londra’da kurulan Ermeni
Vatanperver Cemiyeti idi. Hagopyan 1880 yılı başından itibaren The Times gazetesinde
Ermeniler ile ilgili yazdığı yazılar ile de bilinen biriydi. Hagopyan’ın cemiyeti hem bir
Ermeni propaganda merkezi olarak hem de Londra dışında Manchester, Paris, Marsilya,
Viyana ve Brüksel’de faaliyet gösteren daha küçük gruplar arasında bir koordinasyon merkezi
olarak görev yaptı. Cemiyet propaganda faaliyetlerini yürütmek amacıyla 1888 yılında
Londra’da Hayastan adlı bir gazete ile 1889 yılında Armenia isimli bir dergi yayınladı.
Karabet Hagopyan ve Minas Çeraz gibi cemiyetin ileri gelenlerinin 1893 yılında İngilizErmeni Cemiyeti’ne katılmaları ile birlikte Ermeni Vatanperver Cemiyeti fiilen sona ermişti.
Bu bildiride arşiv belgeleri, basın kaynakları ve ilgili literatür kullanılarak Karabet Hagopyan
ve Ermeni Vatanperver Cemiyeti’nin faaliyetleri ile Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirler
üzerinde durulacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Propaganda, İngiltere, Ermeniler, Ermeni cemiyetleri, Basın
26
Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK
XIX. Yüzyılda Anadolu’da Ermenilerin Sosyal ve İktisadi Durumları Hakkında Bazı Belgeler
ÖZET
Ermeni toplumunun, Osmanlı idaresine girinceye kadarki durumu, kısaca
özetlenmiştir. Osmanlı döneminde ise Ermenilerin durumları 19.yüzyıla kadar yine özet
olarak verilmiştir.
19.yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı idaresinde yaşayan Ermenilerin durumları ise
Osmanlı belgelerinden ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu cümleden olmak üzere Ermenilerin
nüfus durumları, dini ve inanç hürriyetleri, Müslümanlarla olan ilişkileri, Osmanlı devletinin
güvenilir teb’aları olmaları ve ekonomik durumları ve son olarak da hukuki durumları
Osmanlı belgelerine dayalı olarak incelenmiştir.
19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı devletine isyan eden ve Batılı
devletlerden büyük yardımlar alan Ermenilerin, bu isyan hareketlerine kalkışmalarının asıl
sebebinin kendilerinin o dönemdeki hukuki, dini, ekonomik ve sosyal durumları ile ilgili
olmadığı gerçeği bir kez daha ortaya konulmuştur.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeni Meselesi, Şark Meselesi, Osmanlı, Şer’iyye Sicilleri
27
Dr. Halit EKEN
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLARINDA DİYARBAKIR VİLAYETİNDEKİ
ASAYİŞ SORUNLARI VE ERMENİ TEHCİRİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
ÖZET
19. yüzyılın son çeyreğinde özel adıyla kodlanıp uluslararası ilişkilerin ilgi alanına sokulan
“Ermeni Meselesi” kısa sürede propaganda, suikast, isyan aşamaları ile Osmanlı Devleti’nin
iç ve dış siyasetinin en önemli sorunlarından biri haline geldi.
Üst başlığı “tehcir” olan sorunun alt başlıklarında; nerelerden ve ne kadar Ermeni’nin tehcire
tabi tutulduğu, bu süreçte ne kadar Ermeni’nin hayatını kaybettiği, ölümlerden hükümetin ne
oranda sorumlu olduğu, yerlerinden edilen Ermenilerin geride bıraktıkları mal ve mülklerin
akıbeti, ulaşım araçlarının yeterliliği veya yetersizliği, yolculuk sırasındaki güvenlik,
bölgedeki asayiş ve idare sorunları vesaire konular vardır.
Bu önemli sorun, doğurduğu sosyal-siyasal sonuçları itibariyle bizzat tehcir kararını alan
hükümet tarafından da soruşturma konusu haline getirilmiş ve bu bağlamda 1915 Eylül’ünde
“yerinde inceleme yapmak ve suçluları Divan-ı Harb’e göndermek amacıyla” üç ayrı tahkik
heyeti kurulmuştur.
Dahiliye Nazırı Talat Bey, 28 Eylül 1915’te Sadaret’e gönderdiği arzda, Ermenilerin sevkleri
esnasında bazı memurlarla ahaliden bazılarının suiistimalleri ve kanuna aykırı hareketlerinin
olduğunun anlaşıldığını belirtmişti. Bunun üzerine, yerinde inceleme yapmak ve suçluları
Divan-ı Harb’e göndermek amacıyla Temyiz Mahkemesi Reisi Hulusi Bey’in başkanlığında
Şûrâ-yı Devlet üyelerinden Seyyid Haşim ve jandarma binbaşılarından Galib Beylerin,
Hüdavendigâr ve Ankara vilâyetleriyle, İzmit, Karesi, Eskişehir, Karahisar-ı Sahib, Kayseri,
Niğde livâlarına; İstinaf Mahkemesi Reisi Asım Bey’in başkanlığında İzmir Jandarma
Mıntıka Müfettişi Kaymakam Hüseyin Muhiddin ve Ankara vilâyeti Mülkiye Müfettişi
Muhtar Beylerin Adana, Halep, Suriye vilâyetleriyle Maraş, Urfa, Zor livâlarına; Bitlis eski
valisi Mazhar Bey başkanlığında İstanbul Bidayet Savcısı Nihad Bey ile jandarma
binbaşılarından Ali Naki Beylerin Erzurum, Trabzon, Sivas, Ma’mûretü’l-azîz, Diyarbekir,
Bitlis vilâyetleriyle Canik livâsına gönderilmeleri kararlaştırılmıştı.
Esasında bundan iki gün evvel 26 Eylül 1915’te Sivas’ta bulunan Mazhar Bey’e gönderilen
yazıda tahkikat sebebi ve mıntıkası hakkında bilgi verilirken, başkanlığında oluşturulacak
heyette jandarma binbaşısı Ali Naki Bey ile birlikte Adliye’den uygun görülen birinin
bulunacağı yazılmıştı. Daha sonra ise 3 Ekim 1915 tarihli şifreyle de tahkik heyetlerinin
yetkileri izah edilmişti.
Bu çalışmada, yukarıda bahse konu olan yargılama sürecinin ilk aşamasında gözaltına alınan
eski Diyarbakır Valisi Dr. Reşit Bey’le ilgili suçlamalardan yola çıkılarak, Birinci Dünya
Savaşı başlarından itibaren takriben bir yıl boyunca Diyarbakır vilayetinde yaşanan genel
idari durum, savaşın yarattığı sorunlar ve bu sorunların Ermeni tehciri sırasındaki birtakım
olumsuzluklarda ne tür bir etki yapmış olabileceği üzerinde durulacaktır. Söz konusu
dönemde ardı ardına Diyarbakır valiliği yapmış olan Hamit Bey ile Dr. Reşit Beylerin bu
sorunlar karşısında takındıkları tavırlar, çözüm çabaları, özellikle Reşit Bey’in tutuklu kaldığı
süreçte Hamit Bey’i de sorumlu tutan ve suçlayan ifadeleri, ağırlıklı olarak her ikisinin
hatıralarından yola çıkılarak incelenecektir.
ANAHTAR KELİMELER: Savaş, Tehcir, Diyarbakır, Asayiş, Hamit Bey, Reşit Bey
28
Prof. Dr. Salim Cöhce
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE SAMSUN VE YÖRESİNDE ERMENİ TERÖRÜ
ÖZET
XIX. yüzyılda dünyadaki gelişmeleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye
çalışan devletlerin aralarındaki denge sayesinde varlığını sürdüren Osmanlı Devleti, bunun
bedeli olarak hâkim olduğu pek çok bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Bunun sonunda Türk
ahali dışında diğer unsurlar devletin meşruiyetini kaybettiğine ve en kısa zamanda
hükümranlığının da ortadan kaldırılması gerektiğine inanmaya başladı. Nihayet, 1877–1878
Osmanlı-Rus savaşında Rumeli büyük ölçüde elden çıkarken Anadolu’da da Ermeniler
harekete geçti. I. Dünya savaşı yıllarında oldukça etkin bir konuma yükselen Ermeni
ayrımcılığı günümüzde daha çok Doğu Anadolu bölgesinde sebep olduğu tahribatla anılmakta
Doğu Karadeniz yöresinde gelişen olaylardan pek bahsedilmemektedir.
Halbu ki, özellikle XIX. yüzyılın son çeyreğinde Ermeniler, Anadolu’nun değişik
yörelerinde bu arada Doğu Karadeniz bölgesinde de –Rumlardan ayrı olarak- illegal düzeyde
örgütlü yapılar meydana getirerek belirlenmiş siyasî hedeflere ulaşmak için teröre başvurmaktan
çekinmemişlerdi. XX. yüzyılın ilk çeyreğine de yayılan bu terör hareketlerinden Samsun ve
yöresinde gerçekleştirilenler Milli Mücadele (1919-1922) dönemiyle sınırlı olmak üzere bu tebliğin
konusunu teşkil edecektir. Böylelikle yöre nüfusunun sadece % 16’lık kesimini oluşturan bir grubun
bölgede sebep olduğu tahribat ve yıkım arşiv belgelerinden de istifade edilmek suretiyle ana
hatlarıyla değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Böylelikle Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkış sebebi olan ve emperyalistlerin
parçalayıp yok istediği “Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu”nun korunması için
verilen mücadelenin ilk safhasına daha fazla nüfuz etmek mümkün olacaktır. Nitekim
Venizelos’un talimatıyla harekete geçen Trabzon Metropoliti Hrisantos’un 14 Kasım 1919’da
Batum üzerinden Tiflis ve Erivan’a ulaşıp Ocak 1920’de Doğu Karadeniz Bölgesi’nde RumErmeni ittifakını muhtevi bir antlaşma imzalanmasını sağlamasıyla Anadolu’da gelişen milli
hareketi iki ateş arasına alacaktır. Ancak Kasım’da harekete geçen Kazım Karabekir’in Kars’ı
istirdat ederek Ermenileri mağlup etmesiyle bu proje kuvveden fiile geçemeyecek 2 Aralık
1920’de Gümrü Antlaşması’nın imzalanmasıyla da tamamen akamete uğratılacaktır. Bu
gelişme aynı zamanda Doğu Karadeniz bölgesinde baş gösteren Ermeni terörünün de sonunu
getirecektir.
ANAHTAR KELİMELER
SAMSUN, ERMENİ, TERÖR, KARADENİZ, RUMLAR
29
Hüsnehan Oğuzhan
TEHCİRE TABİ TUTULAN SAMSUN ERMENİLERİNİN SEVK YOLLARI
ÖZET
XIX. yüzyılın sonlarına doğru “Büyük Ermenistan” idealini gerçekleştirmek üzere
silahlı propagandaya başvuran bir kısım Ermeni, I. Dünya Savaşı’nın başladığı sırada
kendilerine destek veren dış güçler adına ülke içerisinde yürüttükleri beşinci kol faaliyetlerini
zirveye taşıdı. Özellikle 1915 yılı başlarında Van’ın Rus kuvvetlerinin eline geçmesinde
önemli rol oynadılar. Bütün bu gelişmeleri dikkatle izleyen Osmanlı yöneticileri cephelerde
her geçen gün şiddetlenerek artan çatışmalarda bu tür faaliyetlerin yaratacağı yıkımı dikkate
alarak süratle bir takım tedbirler almaya yöneldi. Cephe hattında, ya da bu hatta yakın
yerlerde yaşayan Ermeni halkın savaş etkisinin az olduğu daha iç kesimlere göç ettirilmesi
yönünde alınan karar bu tedbirlerden biriydi.
Tarihte “tehcir” tabiriyle anılan bu tür kararların gerçekleştirilmesi hükümetler için
oldukça zordur. Aynı zamanda sorumluluğu da büyüktür. Ona rağmen alınan çok ciddi ve
yerinde tedbirlerle öncelikli olarak stratejik açıdan önemi haiz alanlardaki Ermenilerin
tehcirine başlandı. Ciddi bir Rus tehdidiyle karşı karşıya bulunan Doğu Karadeniz
bölgesindeki Ermeniler de bu cümledendir. Daha çok Gümüşhane, Erzincan, Tunceli, Elazığ,
Diyarbakır üzerinden ya Siverek’ten Urfa yöresine ya da doğrudan Mardin çevresine ulaşan
bu Ermenilere karşılık Samsun çevresindeki Ermenilerin büyük oranda Kastamonu üzerinden
Ankara’ya sevk edildikleri görülmektedir. İşte bu hususlar ve tehcir esnasındaki daha başka
bir takım gelişmeler bu tebliğin konusunu teşkil edecektir.
ANAHTAR KELİMELER
SAMSUN, ERMENİ, TEHCİR, KARADENİZ
30
Prof. Dr. Kemalettin KUZUCU
Ermeni Meselesi Yüzünden Azledilen Sivas Valileri
ÖZET
Osmanlı Devleti’nin son asrında Anadolu’nun en önemli vilayetlerinden birisi olan Sivas,
doğu-batı ve kuzey-güney yollarının kavşağında yer alması; Vilayât-ı Sitte’den birisi olarak
Ermeni nüfusun yaşadığı altı vilayetin en batısında bulunması açısından stratejik bir konuma
sahipti. Tanzimat’ın ileri görüşlü ve deneyimli bürokratlarının vali olarak görev yaptıkları
Sivas modernleşme döneminde eğitim, bayındırlık ve kültürel açılardan önemli gelişmelere
sahne olmuştur. II. Abdülhamid’in devlet anlayışının getirdiği yeniliklerin açıkça gözlendiği
vilayette reformların öncüsü olan vali İsmail Hakkı Paşa, Türk-Ermeni ihtilafını akılcı
yaklaşımlarıyla çözerek toplumsal barışı sağlamaya muvaffak olan Mehmed Memduh Paşa ve
I. Dünya Savaşı sırasındaki bunalım sürecini başarıyla yöneten İsmail Kemal Paşa gibi valiler,
ortaya koydukları başarılarına rağmen, Bâbıâli üzerinde tahakküm kuran Avrupa’nın
baskısıyla çeşitli gerekçelerle görevlerinden azledilmişlerdir. Azil gerekçeleri bir şekilde
Ermeni meselesiyle ilişkilendirilmiştir. Bununla birlikte II. Abdülhamid’in dirayetli tutumu
neticesinde adı geçen valilerden birincisi Sadaret’e, ikincisi Dahiliye Nezareti’ne getirilerek
merkezde değerlendirilmek suretiyle Avrupa’ya önemli bir mesaj verilmiştir. Tehcir
sırasındaki uygulamalarından dolayı azledilen İsmail Kemal Bey ise, suçlandığı davadan berat
etmiş ve Cumhuriyet döneminde siyasi hayata devam ederek başarılı hizmetler vermiştir.
Bildiride, adı geçen valilerin Ermeni Meselesi’yle ilgili politikaları incelenecek, Avrupa’nın
ve Bâbıali’nin tutumları değerlendirilecektir.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeni Sorunu, Avrupa Baskısı, İsmail Hakkı Paşa, Memduh Paşa, Kemal Bey
31
Yrd. Doç. Dr. Mustafa BAKAN
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ERMENİLER VE ERMENİ SORUNU
ÖZET
Ermeni adına ilk defa M.Ö. 6. Yüzyılda Pers Kralı Darius’un kitabelerinde rastlanır.
Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihi seyrine göre şöyle bir tasnifi yapılabilir: İslamiyet Öncesi
Türk-Ermeni ilişkileri, Selçuklu Dönemi Türk-Ermeni ilişkileri, Osmanlı Dönemi TürkErmeni ilişkileri, Cumhuriyet Dönemi Türk-Ermeni ilişkileri. Türklerin yönetiminde 900
yıldan fazla yaşayan Ermeniler en rahat yaşayan azınlık olmuşlardır. Türkler Osmanlı
döneminde Ermenilere “Dost Ulus” anlamında “Millet-i Sadıka” demişler ve devletin en üst
kademelerinde birçok görevler vermişlerdir. Ermeniler özellikle emperyalist devletlerin
tahrikleri ile 19. Yüzyıldan itibaren karışıklıklar çıkarmaya ve Osmanlı Devleti için sorun
olmaya başlamışlardır. Aslında tarihte Türk-Ermeni Sorunu diye bir sorun olmamıştır.
Ermeni sorunu; daha çok büyük devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki emellerinden
kaynaklanan ve Ermenileri kışkırtıp kullanarak büyük devletlerin karşılıklı rekabetlerinden
doğan bir sorun olmuştur. 1. Dünya savaşında Ermeni isyanları Doğu Anadolu’dan başlayarak
büyük ölçüde yaygınlaşmıştır. Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin gelişmesiyle Erzurum,
Erzincan, Kars, Van, Bitlis, Muş ve pek çok doğu ilimizde Ermeniler pek çok ayaklanmalar
çıkarmışlardır. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti göç yasasını çıkarmıştır. Bu yasanın
çıkarılma sebebi, 1. Dünya savaşında vatandaşı bulundukları Ermenilerin, Osmanlı devletine
isyan etmeleri olmuştur. Ermenilerin göç ettirilmesi savaş bölgesinden dışarı çıkarmak hem
devlet güvenliği hem kendi güvenliklerini sağlamak içindir. Ermeni sorunu, esasen Batının
“Doğu sorunu”, bizim için ise daha çok “Batı sorunu” olmuştur. Günümüzde olduğu gibi
Türkiye’nin ne kendi ülkesindeki Ermeni vatandaşları ile ne de dünyadaki Ermeni insanları ile
bir sorunu yoktur. Barışçı ve sevgiye dayanan ilişki anlayışı içerisindedir. Mustafa Kemal
Atatürk, 1 Mart 1922 tarihinde TBMM’nin açılış konuşmasında şöyle demektedir; “Ermeni
meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin,
ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması ile en doğru çözüm
şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları
memnuniyetle tekrar kuruldu”. Sonuç olarak Ermeni sorunu Osmanlı devletini parçalayarak
çıkarlarına ulaşmayı amaçlayan emperyalist ülkelerce ortaya atılmış, günümüzde ise adları
değişmekle birlikte aynı çıkar çevrelerinin Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için
gündemde tuttukları asılsız ve maksatlı bir sorundur.
ANAHTAR KELİMELER
Türk, Ermeni, Ermeni Sorunu, Atatürk, Barış
32
Prof. Dr. Coşkun TOPAL
Güney Kafkasya Jeopolitiği ve Türkiye-Ermenistan İlişkileri
ÖZET
Uluslararası sistem içerisinde bölgesel alt sistem olan Kafkasya, Soğuk Savaş Döneminin
sona ermesiyle birlikte uluslararası politikada ilgi odağı olmaya başlamıştır. Kafkasya
istikrarsızlık ve zengin enerji kaynaklarının varlığıyla ön plana çıkmıştır. Bölge genel olarak
iki kısımda ele alınmaktadır. Coğrafi açıdan Kuzey ve Güney Kafkasya olarak yapılan
ayrımda Kuzey Kafkasya ile Rusya Federasyonu sınırları içerisinde kalan kısım ve Güney
Kafkasya ile de Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan anlaşılmaktadır. Türkiye, Kafkasya’da
yaşayan ve oradan sürgün edilen akrabalarının varlığı ve bölgenin Avrupa ile Asya’nın
buluşma noktası olması ve Türkiye’nin Orta Asya’ ya açılan kapısı olması sebebiyle stratejik
olarak bölge ile ilgilenmek zorundadır. Türkiye bölge ülkelerinin bağımsızlığına, toprak
bütünlüklerine ve içişlerine saygılı bir şekilde karşılıklı saygı ve iyi komşuluk ilkelerine bağlı
kalarak bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmaya ve ortak çıkarları gözeterek işbirliği ortamı
geliştirmeye çalışmaktadır
ANAHTAR KELİMELER
Türkiye, Ermenistan, Kafkasya, Dış Politika
33
DR. Şenay YANAR
Safeviler Dönemi İran İpek Ticaretinde Ticari Bir Diaspora Olarak Culfa Ermenileri
ÖZET
Ana yurtları dışında göç ederek yerleşen her yerdeki azınlıklar gibi İran’daki Ermeniler de “diaspora”
olarak adlandırılmaktadırlar. Ermeni tüccar diasporası Safevi Devleti ve Osmanlı devleti gibi iki
önemli siyasi organizasyon arasında sıkışıp kalan bir coğrafyadan dünyanın dört bir tarafına dağılmış
bir diasporadır. Soykırım iddialarından sonra günümüz Ermeni diasporasına güç veren ikinci önemli
ana faktör Ermenilerin dünya ticaretindeki baskın konumlarıdır. Tüm dünyada Ermeniler denildiğinde
akla bu iki unsur gelir.1 Bu nedenle diaspora terimine ve bu terimin Ermenilere uygunluğuna
değinmek gerekir. Yeniçağ’da etnisite kavramı olmamasına rağmen 17. Ve 18. yüzyıllarda ticari
geleneklerin değişmesiyle birlikte Ortadoğu’daki tüccar toplulukların kimliklerinin tanımlanmasıyla
ilgili bir takım gelişmeler meydana gelmiştir. Ermeniler ve Yahudiler gibi doğu topluluklarının
kastedildiği bu ticaret gurupları milliyetçilik tohumları ekmekten ziyade Osmanlı Devleti içindeki
varlıklarıyla Ortadoğulu komşularını kendi guruplarını tanımlamak zorunda bırakmışlardı.
İmparatorlukların içinde tüccar diasporaların varlığı gayet normal karşılanıyordu. Zira Yeniçağ
öncesinde uzun mesafeli ticaret güven ve bilgi paylaşımı esaslarına dayanmaktaydı. Bu gereklilikleri
çoğu zaman geniş bir aile sağlayabilirdi. Ancak kıta veya denizaşırı ticaret söz konusu olduğu zaman
tek bir aile bu ihtiyaçları karşılamaya yeterli olmazdı. Bu gibi durumlarda bu ailelerin dini ya da etnik
açıdan bir akrabalığa sahip guruplar olması tercih edilmeye başlandı. Diğer topluluğa karşı
güvensizlik, korku ve küçük görme gibi nedenlerle bu şekilde ayrıcalıklı ticari sınıf ya da diasporaların
ortaya çıkışı parayı elinde tutan ve görünüşte başkalarının iş gücünden çıkar sağlayan kişileri
uzlaştırdı. Bununla birlikte Orta Doğu’da bu tarz bir ticari sınıflandırma geleneği diğer yerlerdeki gibi
yaygın değildi. İran’da yaşayan Ermeni tüccarları Osmanlı’daki dindaşlarından ayrı bir kimlik
arayışına girdiler. Onlar için bu şekilde bir ayrımın ekonomik avantajları vardı. Osmanlı tebaası
Ermenilerin Osmanlı Devleti’nde birtakım vergilerden muaf oldukları gibi İran’daki Ermeniler de
İran’da birtakım ayrıcalıklara sahip olmuşlardı. Bu nedenle de Hindistan, Ortadoğu, Avrupa ve Levant
ticaretinde önemli bir rol oynadılar.
ANAHTAR KELİME
Safeviler, İran, Ermeni tüccarları, kalantar
34
Yrd. Doç Dr. Mustafa SARI
Batum-Kars Demiryolu Projesi (1919-1920)
ÖZET
Mondros Mütarekesi sonrasında İngilizler, Kafkasya’yı mütareke hükümlerini yerine
getirmek ve bölgede düzeni sağlamak gerekçesiyle işgal etmişlerdi. Bölge milletlerinden
Ermeniler ile fazla alakadar olan İngilizler, Ermenistan’ı iktisadî açıdan geliştirmek için
Batum-Kars arasında bir demiryolu projesini gündeme taşımışlardı. Bu proje aslında 1912
yılında Rusya tarafından planlanmış fakat I. Dünya Savaşı patlak verince
gerçekleştirilememişti. İngilizler tarafından yapılması planlanan Batum-Kars demiryolu hattı
Çoruh vadisi boyunca Artvin’den daha sonra Yalamız geçidinden geçip Kars’a varacaktı.
Ayrıca bu hattın yapılmasıyla İran’a da Kars-Gümrü-Culfa-Tebriz hattı kolaylıkla ulaşılacak,
böylece bölgedeki hammadde maden ve diğer ürünleri Batum limanından deniz yolu ile batı
ülkelerine daha az maliyetlerde taşınabilecekti. İngilizler bu projeyi gerçekleştirmekteki
amaçlarını bölgedeki insanlara gıda ve yiyecek maddelerini kolaylıkla ulaşılmasını sağlamak
ve buraların gelişmesine katkıda bulunmak olarak açıklamışlardı. Fakat hattın
planlanmasındaki diğer bir nedenin (belki de önemli bir nedenin) Ermeniler için özellikle
Türkiye’ye karşı koymak için cephane, silah ve mühimmat taşımak olduğu ortadadır. Nitekim
bazı İngiliz devlet adamları Ermenistan’ın geleceğinin bu hatta bağlı olduğunu iddia
etmekteydiler. Bu çalışmada İngilizler tarafından yapılması planlanan Batum-Kars demiryolu
projesi, İngiliz belgeleriyle ortaya koyulmaya çalışılacaktır.
ANAHTAR KELİME
Batum, Kars, Ermenistan, demiryolu
35
Hüsnü TEKEŞİN
Birinci Dünya Savaşında İzmir Ermenileri ve Onlara İlişkin Düzenlemeler
ÖZET
28 Temmuz 1914’te başlayan ve 11 Kasım 1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı
gerek nedenleri gerekse sonuçları açısından son derece büyük önem taşımaktadır. Osmanlı
Devleti gibi büyük imparatorlukların ortadan kalkmasına neden olan bu savaş, dört yıl sürmüş
ve on yedi milyon insanın ölümüyle insanlık tarihinin gördüğü en büyük yıkımlardan biri
olmuştur. Ancak üzerinden yüzyıl geçmesine rağmen tarihçiler tarafından tam olarak ortaya
konabilmiş değildir.
Türklerle Ermeniler gerek Selçuklu Devleti, gerekse Osmanlı Devleti dönemlerinde
850 yıl hiçbir sorun olmadan birlikte aynı devleti paylaştılar. Ermeniler Osmanlı Devleti’nin
içerisinde Millet-i Sadıka olarak adlandırılmıştır. Ermeniler Osmanlı Devletinde tercüman,
vergi toplayıcısı, mimar, zanaatkâr, hazinedar ve hatta bakan olarak her türlü göreve ön
yargısız olarak tayin edilmişlerdir. Birinci Dünya Savaşının çıkmasını fırsat bilen ve yıllardır
ihtilalci örgütlenmeler içersinde yer alan isyancı ve işbirlikçi bazı Osmanlı vatandaşı
Ermenileri başta Ruslar olmak üzere İtilaf devletleri ile işbirliği içerisine girmişlerdir. Bu
tutumları sonucunda Osmanlı Devleti tarafından tehcir uygulanmak zorunda kalınmıştır.
Ermeniler sevk ve iskâna tabi tutulmuşlardır.
İzmir, çok kültürlü, modern, ticaret, sanayi, ulaşımda gelişmiş yapısıyla en önemli
Osmanlı kentlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır. Anadolu’nun batıya açılan şehri
durumundaki İzmir, açık deniz etkilerinden uzak bir limana sahip olması ve gemilerin girişçıkışları için elverişli bir yapıyı taşıması nedeniyle dünya ticaretinde önemli bir yer edinmiş
ve Batı emperyalizminin de önemli bir cazibe yeri olmayı başarmıştır.
İzmirli Ermeniler İzmir’in ticari hayatında diğer azınlıklar ve yabancı unsurlarla
birlikte iyi bir durumdaydılar. Sivrihisaryanlar, Avadikyanlar, Spartalyanlar gibi Ermeni
aileler zenginleşmişlerdi. İzmir’de bulunan Ermeni cemaati dinsel, kültürel, ekonomik
etkinliklerini rahat bir şekilde sürdürmüşlerdir.
Bildiride “Birinci Dünya Savaşında İzmir Ermenileri ve Onlara İlişkin Düzenlemeler”
başlığı içerisinde İzmir Ermeni Cemaatinin durumu, ticaret, tarım ve sanayideki etkinlikleri,
göç, sevk ve iskânları ile Ermeni aileler birinci elden bilgi-belge ve veriler ile verilmeye
çalışılacaktır. Bildiri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, ATASE, APİKAM, TBMM Kütüphane
ve Arşivi gibi kurum arşivlerinden yararlanılarak hazırlanacak ve resmi yayın ve kanunlar,
kitaplar ve makaleler ve süreli yayınları da içerecek şekilde olacaktır.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı, İzmir, Osmanlı Devleti
36
Doç. Dr. Zeki ÇEVİK
1332(1916) SENESİ İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ KONGRESİ’NE SUNULAN
MECLİS-İ UMUMİ RAPORUNA GÖRE ERMENİ TEHCİRİ’NİN GEREKÇELERİ
ÖZET
İttihat ve Terakki Fırkası’nın Genel Kongresi 15 Eylül 1916(1332) Perşembe günü Nuruosmaniye
Kulübü’nde Genel Başkan Sait Halim Paşa’nın başkanlığında toplanmıştır.
Kongre açıldıktan sonra Merkez-i Umumî raporu okunmuş daha sonra da seçimlere geçilmiş ve
Kongrenin reis-i evvelliğine Sait Halim Paşa, riyaset-i sâniyelere Talât ve Mithat Şükrü Beyler
seçilmişlerdir. Daha sonra da üç kâtip ve ardından Kongrenin araştırıp meşgul olacağı meselelere göre
gereken encümenler seçimle belirlenmiştir.
İşte bu Kongreye sunulan İttihat ve Terakki Partisi’nin Genel Merkez Meclisi’nin raporunda
Osmanlı Devleti’nin o zamanki birçok iç ve dış meselesi hakkında özet bilgiler verilmiştir. Bu meyanda
Osmanlı Dâhiliye Nezareti’nce hazırlanıp 1915 tarihinde yürürlüğe sokulan Tehcir Kanunu’nun
çıkarılmasına sebep olan gerekçeler sıralanmıştır.
Osmanlı Devleti kongrenin toplandığı tarihte iki yıla yaklaşan bir süredir fiili olarak I. Dünya
Savaşı’nın içindedir. Doğu Cephesi’nde Ruslarla savaşılmaktadır. Devlet Ruslarla işbirliği yapan
Osmanlı Ermenilerinin durumu ile ilgili bir karar alma zorunda kalmıştır. İşte bu kongrede, bugün
Ermeni Tehciri olarak anılan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başını ağrıtan kararların gerekçeleri
verilmektedir. Bu bildiride bu gerekçeler ayrıntılı olarak incelenip tartışılacaktır.
37
YRD. DOÇ. DR. Veysi AKIN
I. Dünya Savaşı Evvelinde Amerika’daki Türk Düşmanlığı Kampanyası ve Ermeniler (18201915)
ÖZET
XX. yüzyıl başlarına gelindiğinde Amerika Birleşik Devletleri’nde Türklerle ilgili
karalama kampanyaları önemli bir boyut kazanmıştı. Korkunç/anlaşılmaz/konuşulmaz Türk
imajı yaratılmıştı. Bu imajın oluşmasında Avrupa’dan Amerika’ya göçlerle beraber taşınan
Türklere dair olumsuz hikâyelerin rolü olduğu kadar, Osmanlı topraklarından bu kıtaya göç
eden Rum ve Ermenilerin de etkisi büyüktür. Ayrıca Türkiye topraklarında görev yapmış
Amerikan misyoner ve diplomatlarının gazete ve matbuatta yer alan beyanat, rapor ve
yazılarının etkisi de küçümsenmeyecek derecede önemlidir. Özellikle 1893-1895 Sason
olayları ve 1909 Adana olaylarının Ermeni propagandistleri tarafından Amerika’da yarattığı
algı âdeta Türklere karşı bir linç kampanyasına dönüştürülmüş durumdaydı.
Bu durum ileride Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasına kadar gidecek ve iki devlet
arasında siyasi krize dönüşecek ve karşılıklı olarak Büyükelçilerin istenmeyen adam
konumuna gelmesine ve ilişkilerin kesilmesine yol açacaktır.
ANAHTAR KELİME
Ermeni Sorunu, Türk düşmanlığı, Amerika
38
YRD. DOÇ. DR. Nurten ÇETİN
Trakya Üniversitesi
AHMET TEVFİK PAŞA VE ERMENİ SORUNU
Özet
Ahmet Tevfik Paşa, Osmanlı devletinde büyükelçilik, hariciye nazırlığı ve
sadrazamlık gibi çok önemli görevlerde bulunmuş bir devlet adamıdır. Ahmet Tevfik Paşa'nın
Berlin Büyükelçiliği (1885-1895), Hariciye Nazırlığı (1895-1909), I. Sadrazamlığı (1909) ve
II. Sadrazamlığı (11 Kasım 1918-3 Mart 1919) Osmanlı Devleti'nin Ermenilerle sorun
yaşadığı yıllara tesadüf etmektedir. Paşa, görev yıllarında Ermeni sorunu ile bizzat yakından
ilgilenmiş, ve çeşitli icraatta bulunmuştur. Bu tebliğde; ilk olarak Paşa'nın Berlin Büyükelçisi
ve Hariciye nazırı iken Ermeni meselesi çerçevesinde ilgili devletler nezdindeki temasları
incelenmiştir. Ardından Paşa'nın mütareke döneminde kurduğu hükümetin Ermeni meselesi
kapsamında takip ettiği siyaset, aldığı kararlar ve yaptığı uygulamalar dönemin basını ve arşiv
belgelerinden edinilen bilgiler ışığında ortaya konulmuştur.
Anahtar kelimeler: Ahmet Tevfik paşa – Sadrazam – Osmanlı devleti – Ermeni
39
Prof. Dr. Mehmet Ali ÜNAL
ERMENİ PROPAGANDALARI VE TÜRKİYE
ÖZET
Ermeniler 19. Yüzyılın başlarından itibaren Türk düşmanlığı üzerine bir Ermeni kimliği ihdas
ettiler. Amaçları, Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki diğer Hristiyan toplumlar gibi kendi
devletlerini kurmaktı. Fakat belirli bir bölgede nüfus yoğunluğu teşkil etmemeleri onlar için
dezavantaj teşkil ediyordu. Buna rağmen Düvel-i muazzama’ya güvenerek siyasi amaçlarını
gerçekleştirebilmek için teröre başladılar.
Birinci Dünya Savaş Ermeniler için hüsranla sonuçlandı. Tehcir sonunda Ermeniler bütün
dünyaya dağıldılar. En büyük grup Fransa ve ABD’ne yerleşti. Diaspora denilen bu Ermeniler
tehciri yeni bir kimlik inşası için kullandılar. 1973’ten itibaren hedeflerine ulaşabilmek için
teröre başvurdular.
1984’lerde terör politikasını bırakıp Türkiye’nin soykırımı kabul etmesi yönünde kesif bir
propaganda siyasetine başladılar. Kendi iddialarını dünya toplumlarına kabul ettirebilmek için
on yıllardır hazırlık yapmışlardı. Batılı toplumların Türklere karşı olan ön yargılarını da gayet
iyi kullandılar. Pek çok ülkenin meclisinde soykırım kararını çıkarmayı başardılar.
Bugün Ermenilerin birinci hedefi Türkiye’nin soykırımı kabul etmesi, ikinci hedefleri büyük
tazminat talebi, üçüncü hedefleri de Türkiye’den toprak talebi olacaktır. Türkiye’nin askeri,
siyasi ve ekonomik gücü ekonomik Ermenilerin bu amaçlarını gerçekleştirmeyi önleyecek
güçtedir. Ancak Ermeniler bunu milletlerarası bir mesele haline getirip büyük güçlerin
Türkiye’ye müdahaleye zorlayacaklardır.
Bildirimizde geçmişten günümüze Ermeni iddia ve amaçları ele alınacak ve Türkiye’nin sahip
olduğu avantaj ve dezavantajlar ortaya konulacaktır.
ANAHTAR KELİME
ERMENİ, SÜRGÜN, TEHCİR, SAVAŞ, PROPAGANDA
40
Prof. Dr. Nizami Memmedov
Amerikalı müəllif ermənilər haqqında
ÖZET
Ermenilerin kökeni, kimliği, yaşadığı regionlardakı diğer halklarla ilişkileri, satqınlıqları, tipik
menfur karakteri, Türklere karşı yaptıkları vahşetler, vandalizm, etnik simaları, Azerbaycan
topraklarında yerleştirilmesi vb. ilgili sayısız kaynaklar mevcuttur. Hatta onların isimlerinin
listelenmesi birkaç kitaba sığmaz. Böyle kaynaklardan bazılarının ismini çekmek isteriz: A.
Qriboyedovun ("Ermenilerin Persiyadan bizim vilayetlere aktarılması ile ilgili notlar" - 1827),
İ. Çavçavadzenin ("Ermeni alimleri ve çığlık koparan taşlar" - 1902), İ. Kanadpevin
("Transkafkasya hayatının oçerkleri" - 1902), V. Veliçkonun ("Kafkas. Rus işi ve
qəbilələrarası meseleler" - 1904), V. Qurko- Kryajinin ("Ermeni meselesi" - 1926), R.
Arakelovun ("Dağlık Karabağ: facianın nedenleri bellidir "- 1991), Y. Pompeyevin ("
Karabağ'ın kan girdabı "- 1992), Q. Qeybullayevin (" Eski Türkler ve Ermenistan "- 1992);
("Hocalı: soyqrımının xronikası" - 1993) ve diğerlerinin sayısız eserlerinde Ermeni kimliğine
fazla göz düşürülmüştür. Bununla birlikte 2003- yılında ABD'de de yayınlanan, 2004 yılında
Azerbaycan diline çevrilerek okuyuculara iletilmiş Amerikalı, Arkansas eyaletinde
hüquqşünas- avukat ve hakim, Arkansas Üniversitesi Qanunçuluq Fakültesi hukuk doktoru,
bu eyaletin Anayasasını yeniden işleyen müelliflerden biri Semyuel Uimzin "Ermenistan :
terörist "Hıristiyan" ülkenin gizlinleri "adlı kitabı Ermeni maneviyatını ve Ermeni hilesini
temelde tamamen yeni bağlamda ortaya koyan değerli eserdir. 13 çap vereqi, 21 bölümden
oluşan bu sanballı araştırmada Ermeni- Türk ilişkileri, Ermenilerin büyük dolandırıcılık
seriyalarına objektif bir göz salınır, Ermenilerin iç yüzü somut olgular temelinde incelenir.
Eserde Ermeniler hain davranışlı, acımasız, simalarını kaybetmiş, profesyonel dilenci vb.
olarak karakterize edilirler. Şaşırtıcıdır ki, Uimzin adı geçen kitabının I cildi ışık yüzü
gördükten az sonra yazarın esrarengiz şekilde aniden öldü. Bu kitaptaki olgu ve rakamların
geniş bir kitleye ulaştırılmasına ve takdir edilmesine büyük ihtiyaç vardır. Fikrimizi kitabın
başlıca hükümleri üzrəində cemleşdirmeyi hedefliyoruz.
ANAHTAR KELİMELER
Erməni, vəhşilik, etnik sima, terror,xristian
41
Nasrin SÜLEYMANLI
During I World War nationalist-separatist propoganda of Caucasus armenian
ÖZET
Due to the Armenian History, it can be obvious that the Armenian nationalists lead to broad
nationalist propaganda before committing large sabotages and do not hesitate to reach their
goals in different ways. We can show a lot of examples concerning this issue. In this regard
World War I eve can be characterized as a period of new “movement” of Armenian
nationalistic propaganda, as well. As at that time Western Countries’ aggressive policy aimed
to destroy Ottoman Turkey and the Armenian nationalists who were ready to be part of it in
order to achieve the realization of the their dream about independency they brought the
Armenian nationalists’ propaganda machine into action with all its strength, involving in its
propaganda circle Western and Russian Authorities, Military and Political circles, as well as
Society and they tried to form an opinion that “ a fair” solution of “ Armenian Issue “ raised
by western politicians in the II half of the XIX Century associated with the reforms in the
West of Ottoman Turkey, in other words it is related to the establishment of Armenian
autonomy where it is claimed to be the majority of Armenians .
ANAHTAR KELİMELER
World War I, South Caucasus, Ottoman Turkey, the so called Armenian Genocide, Armenian
Media, Separatism
42
Prof.Dr. Bünyamin KOCAOĞLU
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Tarih Böl, Samsun
Mütareke Ortamında Ermeni Meselesi Tartışmaları
ÖZET
30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesini imzalamak zorunda kalan ve bu
suretle I. Dünya savaşından mağlup ayrılan Türkiye, böylece her bakımdan şartları daha ağır,
oldukça çalkantılı bir döneme giriyordu. Dört yıl süren umumi harbin bıraktığı bütün
sorunların tartışılacağı mütareke dönemi, başta siyasi dengelerdeki değişiklikler olmak üzere,
mütarekeyi imza eden galip devletlerin mütareke hukukunu hiçe sayarak başlattıkları geniş
çaplı askeri işgaller, harbin getirdiği ağır ekonomik koşullar ve buna dayalı olarak yaşanan
sosyal çalkantılar gibi oldukça yoğun ve son derece karmaşık bir gündemi teşkil etmesi
bakımlarından Türkiye açısından adeta bıçak sırtı bir süreci ihtiva etmektedir. Nitekim dört
yıllık harbin getirdiği ağır şartların şekillendirdiği yeni mütareke Türkiye’si, aynı zamanda
başta Osmanlı Devleti’nin harbe girişi olmak üzere, savaş yıllarında Türkiye’nin tek ve
tartışılmaz siyasi gücü İttihat ve Terakki hükümetlerinin uyguladıkları politikalarının şiddetle
ve acımasızca tartışıldığı bir dönem olmuştur. Özellikle I. Dünya Savaşının harp
hükümetlerinden hesabının sorulduğu mütareke döneminin bu çerçevede en önemli tartışma
konularından birini de Ermeni Meselesi teşkil etmiştir. Mütarekenin imzalanmasından sonra
Türkiye’nin kaderi yapılacak Barış anlaşmasına bağlıydı. Ocak 1919’da başlayacak olan Paris
Barış Konferansı’na gitmeden evvel Türkiye, söz konusu, barış sürecini etkilemek üzere
Türkiye aleyhinde mütarekeden hemen sonra bazı çevrelerce başlatılan aleyhte yoğun
propagandalar karşısında, tutunabilmek, mümkün mertebe hafif şartları haiz ve Osmanlı
Devleti’nin bağımsızlığı ve devamını sağlayacak bir barışa imza atabilmek için özellikle
Ermeni Meselesi ile ilgili olarak söz konusu çevrelerce ileri sürülen ithamları dikkate almak,
bu konuda elini güçlendirmek zorundaydı. Nitekim Türkiye’nin de dahil olduğu mağlup
devletlerin hesabının görüleceği Paris Sulh Konferansı’nda Türkiye aleyhtarı kampanyanın en
önemli kozlarından biri Ermeni Meselesi’ydi ve Türkiye bu konuda uluslar arası kamuoyunda
suçlu gösteriliyordu. Uluslararası kamuoyunda Türkiye aleyhinde önemli bir baskı unsuru
haline getirilen Ermeni Meselesi mütareke ortamında Türk kamuoyunda da önemli tartışma
konularından biri olmuştur. Bu çalışmada, bugün gerek ulusal gerekse uluslararası alanda
sürdürülmekte olan Ermeni Meselesi’ne yönelik tartışmalarda Türk kamuoyunun sahip olduğu
bakış açısının tarihi kökenleri dönemin ana kaynaklarından istifade ile detaylı bir biçimde
ortaya konulmaya çalışılacak ve konu ile ilgili Türk tezinin oluşum süreci ortaya konulacaktır
43
Anahtar Kelimeler: Mütareke, İttihat ve Terakki, Ermeni Meselesi, Paris Barış
Konferansı, I. Dünya Savaşı
Doç. Dr. Türkmen Töreli
Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Böl. , İzmir
PKK Terör Örgütü ve Ermeni Terör Örgütünün Benzer ve Farklı Yönleri
Özet
PKK terör örgütü halk desteği bakımından Ermeni terör örgütünden daha güçlüdür.
PKK terör örgütü yerelleşmiştir, paramiliter bir yapı arz eder, çeşitli sivil toplum örgütleri,
siyasi partiler ve yerel yönetimler bakımından yaygın ve güçlüdür. Ermeni terör örgütü bu
anlamda PKK’nın sahip olduğu bu güçleri elinde bulundurmamaktadır. Ancak, Ermeni terör
örgütünün diaspora da, yani uluslararası camiada, açık destekçileri vardır. Amerika, İngiltere,
Fransa gibi birçok batılı ülke tarafından Ermeni meselesi desteklenmektedir. Buna karşılık
PKK’nın uluslararası camiada devletler tarafından açıkça destek almadığı görülmektedir.
PKK militer yapı açısından daha organize ve yaygındır ve eleman temini bakımından çok
fazla sıkıntı yaşamamaktadır. Ermeni terör örgütü dar bir kadro ile faaliyet yürütmektedir ve
geniş alana yayılma olanağı, yerelde destek bulamadığı için yoktur. Buna rağmen PKK terör
örgütü ile karşılaştırıldığında daha spesifik ve dikkat çekici eylemler yapmıştır. Ermeni
terörünün Ermenistan diye bir kurtarılmış bölgesi ve siyasi teşekkülü varken, PKK terör
örgütünün böyle bir kurtarılmış coğrafyası yoktur. Türkiye içerisinde doksanlı yılların başında
Serhildan adı altında kurtarılmış bölge yaratma işine girmişseler de başarılı olamamışlardır.
2011 sonrası çözüm süreci döneminde de bu tür kurtarılmış bölgeler yaratmak için yerel
yönetimlerde kullanılarak özyönetim adı altında kurtarılmış bölgeler oluşturulmaya çalışılmış
ise de başarılı olamamışlardır.
Anahtar Kelimeler: PKK, Asala, Ermeni Terörü, Amerika, İngiltere
44
Prof. Dr. Osman KÖSE
Polis Akademisi / Ankara
Ermenilere Yönelik Yardım Toplamak ve Kamuoyu Oluşturmak İçin Amerika’da
Kullanılan Bazı Materyaller ( 1917 – 1920)
Özet
Ermeni meselesi, 19. asrın ikinci yarısına doğru Osmanlı devletinin en önemli iç ve dış
problemlerinden bir haline geldi. Rusya, İngiltere, Fransa ve Amerika gibi devletlerin
desteklerini alan Ermeniler özellikle Birinci Dünya Savaşı’nda zorlu bir mücadelenin içinde
olan Osmanlı şehirlerinde isyanlar çıkardılar ve katliamlar yaptılar. Bu makalede, Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda bir Ermeni devleti kurulmasına yönelik olarak Ermeni
meselesini Amerikan kamuoyuna yansıtmak için kullanılan materyaller hakkında bilgiler
verilecektir.
Anahtar kelimeler : Ermeni – I. Dünya Savaşı – Osmanlı Devleti - Amerika
45
Prof. Dr. Fahri SAKAL
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. Öğretim Üyesi
ERMENİ TERÖRÜNÜN SİYASİ VE İKTİSADİ COĞRAFYASI
Özet
Ermeni Meselesi Türkiye'yi son yıllarda epeyce uğraştırdığı gibi daha da uğraştıracağa
benziyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma ve tasfiye devrinde tebaası olan çok sayıda
toplumla yaşadığı sürtüşmeyi tarihçiler ve aydınlar bilmektedir. Bu etnik grupları yabancı
güçler desteklerken, onların adeta felakete sürüklediklerini biliyorlardı. Çünkü beşeri, siyasi,
iktisadi ve fiziki coğrafya açısından değerlendirince Ermenilerin bir bağımsızlık savaşından
bilinen ve gerçekleşmiş olan yöntemlerle başarılı çıkmaları mümkün değildi. İmparatorlukta
% 7'ye çıkamayan nüfus oranıyla kendi dışındaki 93'lük ekseriyete karşı isyanın mantığı
üzerinde durmak gerekmektedir. Üstelik bu ekseriyetin devlet gücünü, yani polis, asker,
bürokrasi ve adalet cihazını kullanma hakkına da sahip olduklarını hatırlamalıyız. Bu
asimetrik güçlerin karşılaşmalarının nasıl bir sonuca ulaşacağını kestirmek için kâhin olmaya
gerek yoktu.
En geniş coğrafyaya yayılmış olan Ermeniler, azınlık oldukları bölgelerde çoğunluğa
ve devlete baş kaldırmışlardı. Üstelik ekonomik, kültürel ve siyasi olarak imparatorlukta elit
konumda olduklarını da biliyoruz. Böyle konumdaki insanlar bir isyan halinde kaybedecekleri
çık şey olduğu için isyanı pek düşünmezler.
O halde bu isyanların mantığı ve kendiliklerinden isyan etmedilerse, onları bu isyana
kimlerin azmettirmiş olacağı bu yazıda tartışılmaktadır.
Anahtar kelimeler:
Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu, Nüfus, Tarihi coğrafya, Doğu İlleri, Ermeni
aydınlar, Hınçaklar, Taşnaklar
46
Doç.Dr. Mucize ÜNLÜ
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fak Tarih Böl. , Samsun
II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE FAKİR VE KİMSESİZ ERMENİ ÇOCUKLARI
İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR
Özet
Osmanlı Devleti’nde birçok alanda değişime neden olan XIX. yüzyıl reformları
çocuklarla ilgili algının değişimine de katkı sağlamıştır. Gerek bu konuda batıda yaşanan
gelişmeler gerekse savaşlar dolayısıyla artan yetim ve kimsesiz çocuk sayısı bu alanda
projeler geliştirme ihtiyacını beraberinde getirmiş ve devletin çocuklarla ilgili politikası
şekillenmeye başlamıştır. XIX. yüzyıla kadar vakıflar tarafından gözetilip desteklenen fakir
ve kimsesiz çocukların sorumluluğunu Tanzimat sonrasında devlet üstlenmiştir. Modern
anlamda sosyal devlet anlayışının oluşmaya başladığı II. Abdülhamit döneminde de açılan
çeşitli kurumlar vasıtasıyla ya da padişahın ihsanlarıyla kimsesiz ve fakir durumda olan
tebaanın mağduriyeti giderilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede gayrimüslim cemaat de
gözetilmiştir. Gayrimüslim yetimler için kendi cemaatleri ve misyonerler tarafından açılmış
kurumlar olmakla birlikte gerek diğer cemaatler gerekse Ermeni cemaati ihtiyaç ve talepleri
doğrultusunda devlet tarafından desteklenmişlerdir. Ermeni Patrikhanesi aracılığıyla iletilen
fakir ve kimsesiz Ermeni çocuklarının iaşe ve eğitimleri konusundaki yardım talepleri, maaş
tahsisine yönelik istekler, sosyal etkinlik ve yardım faaliyetleri için ruhsat başvuruları büyük
oranda olumlu karşılık bulmuştur. Ermeni isyanları dolayısıyla fakir ve kimsesiz duruma
düşen çocukların iaşe ve eğitimleri konusunda da devlet imkanlar ölçüsünde elinden geleni
yaparak çocukların mağduriyetini gidermeye çalışmıştır. Bu çalışmada yukarıda değinilen
hususlar arşiv belgelerine dayalı olarak ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: II. Abdülhamit, Tanzimat, Ermeni, Gayrımüslim, Osmanlı
Devleti.
47
Prof.Dr. Enis ŞAHİN
Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Türkiye Cumhuriyeti
Tarihi, Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Esentepe Kampusu, Adapazarı - Sakarya
ERMENİ-TÜRK İLİŞKİLERİNİN GÖRSEL BOYUTU: DÜNYA
ÜZERİNDEKİ ERMENİ “SOYKIRIM” ANITLARI
Özet
Ermeniler arasında “Türk düşmanlığı”nı somutlaştırmak ve anıtlaştırmak amacıyla
kitabe ve abidelerin dikilmesi uygulamasına, bazı istisnaları olmakla birlikte 1965 yılında,
yani Ermeniler arasında soykırım olduğuna inanılan 1915 olaylarının 50. yıldönümünden
itibaren rastlandığını ve bu tarihten sonra bu uygulamanın gelenekselleştirilerek genelleştiğini
ifade etmek gerekmektedir. Bu uygulamaya genel olarak “war memorial/savaş anıtı” veya
“genocide memorial/soykırım anıtı” adı verilmektedir. Dünya üzerinde Ermenilere ait bilinen
anıt, anıtsal yapı, kitabe ve müzelerin kayıtlı sayısı 126’dır. Fransa 36 adetle, Ermenistan’daki
yapılardan bile fazlasını topraklarında bulunduran yegâne ülkedir. Ermenistan
Cumhuriyeti’ndeki sayı ise 28’dir. Konuyla ilgili bilinen sayı toplamda 154’e ulaşmaktadır.
Bu bildiride anıtlar hakkında bilgi verilirken, önce Ermenilerin anavatanları durumundaki
Ermenistan Cumhuriyeti’ndeki anıtlar (28) sıralanacak, sonrasında ise, Ermeni anıtlarının
bulunduğu ülkeler kendi aralarında alfabetik sırayla takdim edilecektir. Bu yapılırken,
anıtların isimleri, bulundukları yer ve şehir, dikiliş yılı gibi bazı temel bilgiler ve anıtlarla
ilgili elde edilebilen fotoğraflara yer verilecektir. Ermenistan Cumhuriyeti dışında Ermeni
kitabe/abide/anıtlarının bulunduğu ülkeleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Almanya (3),
Amerika Birleşik Devletleri (28), Arjantin (4), Avustralya (2), Avusturya (2), Belçika (1),
Brezilya (2), Bulgaristan (2), Etiyopya (1), Fransa (36), Gürcistan (1), Hindistan (1), Hollanda
(1), İngiltere (2), İran (7), İsrail (1), İsviçre (1), İtalya (2), Kanada (3), Kıbrıs Rum Kesimi (2),
Lübnan (5), Mısır (2), Polonya (1), Suriye (6), Şili (2), Ukrayna (3), Uruguay (2), Venezuela
(1) ve Yunanistan (2).
48
Download