9. ADIM: ULUSLARARASI PAZARLAMA Türkiye geçmiş yıllarla mukayese edildiğinde üretim yeteneği açısından oldukça ciddi bir yol aldı. Üretim tarzının modernizasyonu gibi ihtiyaçlar ortada dursa da, bugün bir gerçek var ki, bu ülkede istendikten sonra her şey üretilebilir. Elbette üretimin belli bir koordinasyon içinde yapılma zorunluluğunu da atlamamak gerekir. İşte tam bu aşamada verilen teşvikleri konuşmak lazım... Ülkemizde halen üretimin teşvik ediliyor olması, kaynakların buraya yönlendirilmesi, kendi içinde ciddi çelişkileri de beraberinde getiriyor. Yani biz teşhiste hata yapıyoruz. Türkiye’nin problemi üretim değil, satıştır. Üretimi doğru bir politika ile koordine etmek ve girdi maliyetlerini uluslararası rakiplerle aynı seviyeye getirerek yol almak mümkün. Ama satamamak, dış pazarlarda yeterince etkin olamamak, devamlılık sağlayamamak, pazarlama unsurunu tamamen göz ardı etmek, yüksek adetli işler yapamamak, gerekli kârlılığı elde edememek, hatta iç pazarını dahi kaybediyor olmak çok daha büyük bir sorun teşkil ediyor. İç pazarla ilgili stratejileri ayrıca konuşmak mümkün. Zaten zaman zaman bu konudaki önerilerimi paylaşıyorum. Ama borçlu ülkenin dıştan gelecek gelire ihtiyacı varsa, ihracata ayrıca önem vermek şart. Elbette içindeki ithalat payını da dikkate alıp, dengeyi sağlayarak… Ama projenin bugünkü dilimine gelene kadar zaten bunlar halledilmiş sorunlar olacak. Bu nedenle Ekonomik Kurtuluş Savaşı Projesi’nin bu bölümünü uluslararası pazarlamaya ayırmak gerekiyor. Peki sistemi tamamen teknoloji ve finansman odaklı bir yapıya oturttuktan sonra pazarlama adına neler yapmalıyız? Öncelikle revizyonunu konuştuğumuz Milli Kalkınma Projesi’nde Atatürk’ün ne yaptığına bakalım: Atatürk, 1925 yılında daha önce Hollanda’dan alınan Karadeniz Vapuru’nu restore ettirdi. Tekel ürünleri, İş Bankası şubesi, Kütahya çinileri, halılar, Hacı Bekir lokumları, yerli bezler ve işlemeler başta olmak üzere yerli üretimleri ve yeni cumhuriyeti tanıtan vapur, 12 Haziran 1926’da yola çıktı ve 16 yabancı şehri ziyaret etti. Bu, o dönem için büyük bir devrimdi. Yine aynı öneme sahip bir atılım daha yapıldı ki, günümüze kadar hayatiyetini devam ettirdi: Uluslararası İzmir Fuarı… Atatürk ekonomiyi, teknolojik ve milli üretimin, uluslararası sahada pazarlanması üzerine kurgulamıştı. Sistemin revizyonunda da benzer ama çağa uygun bir yapı oluşturulmalı. Öncelikle bu faaliyetlerin tamamının bağlanacağı, ilgili bakanlıkların da çatısı altına sokulacağı tek bir Ekonomi ve Dış Ticaret Bakanlığı kurulacak. Ardından Türk Dış Ticaret Konseyi (TETRA) hayata geçirilecek. Benzer modellerin Uzakdoğu’nun başarılı ekonomilerinde işlediği görülüyor. Örneğin Japonya JETRA (Japan External Trade), Güney Kore KOTRA, Çin CETRA ile yıllardır sistemi uyguluyor. Hatta bu oluşumların ülkemizde de temsilcilikleri olduğu biliniyor. Bu konsey, önemli pazarlarda ekonomi elçiliği şeklinde yapılandırılacak. Bu elçiliklerden pazar hakkında bilgiden, reklam, pazarlama, fuarcılık, lojistik, gümrükleme, depolama gibi birçok hizmeti almak mümkün olacak. Ayrıca konseye bağlı bu temsilcilikler, gıda marketleri, hızlı gıda tüketimi, mobilya, halı, hizmet gibi sektörlerin zincirlerinin kurulmasını da koordine edecek. Yani ülkeden giden işadamı ve sektörleri kaderlerine terk edilmeyecek. Koordineli bir biçimde pazarlarda etkin olması sağlanacak. Uluslararası pazarlama, sonuç alınabilmesi için kritik noktalardan birini oluşturuyor. Çünkü ‘Güçlü ve Mutlu Türkiye’ için yapılması gerekeni dosyanın en başında felsefe olarak ortaya koymuştuk. Türkiye’nin giderlerini azaltması, gelirlerini de artırarak elde edeceği tasarruf ile bir yandan dış borçlarını öderken, dış yatırımları desteklemesi, öte yandan da yatırımların öz kaynak ile yapılması zorunluluğu esastır. Giderlerimizi azaltmak için lüks ithalatın azaltılması, teknoloji yoğun ürün ithalatının düşürülmesi, savunma araç, gereç, silah ve mühimmat ithalatının minimize edilmesi, petrol, LPG, doğalgaz ve kömürün dıştan alımını minimum düzeye indirmek adına yerli doğal kaynakların ve alternatif enerjilerin öne çıkarılması, yüksek faizli ve kısa vadeli temin edilen dış kredi oranının geri çekilmesi ve kamu harcamalarının düşürülmesi amacıyla kamu personeli reformu ile gerçekçi bir sosyal güvenlik reformunun yapılması kaçınılmazdır. Peki gelirleri artırmak nasıl mümkün? Ekonomik Kurtuluş Savaşı Projesi’nde bugüne kadar paylaştığımız altyapı çerçevesinde ihracatın artırılması, teknoloji yoğun ürün ihracatının öne çıkarılması, turizmin çeşitlendirilerek gelirinin yükseltilmesi, kayıt dışı ticaretin kayıt altına alınması ve dış pazarlarda yatırım yapılması ile bu sağlanabilir. İşte bir diğer adımda ben de Milli Kalkınma Projesi’nin güncellenmiş ve küreselleştirilmiş modeli olan Ekonomik Kurtuluş Savaşı Projesi’nin son ayağı olan Uluslararası Yatırımlar ünitesini sizlerle paylaşacağım. Tekrar hatırlatmak gerekiyor: Türkiye çaresiz değildir. İhtiyacı olan tek şey ise özüne uygun kararlar almak ve kararlılıkla hayata geçirmektir. [email protected]