Spektral Teknikler Ders - İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi

advertisement
BİYOKİMYADA SPEKTROSKOPİK TEKNİKLER
M.Koray GÜMÜŞTAŞ, İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Biyokimya Anabilim Dalı, Fatih-İSTANBUL
Işık, Madde ve Radyan Enerjinin Özellikleri.
Işık elektromanyetik bir enerjidir ve büyük bir hıza sahiptir. Biz görünür ışığı gözle, infrared
ışınları-UV ışınları ise ısı şeklinde algılarız. Işın yayan bu elektromanyetik enerjinin bir
dalga boyu ( λ, nm) ve saniyede tekrar etme sayısı olan bir frekansı ( ν ) söz konusudur. Bu
özellikler ışık hızıyla orantılıdır.
c : ışık hızı (vakum ortamında, 33x1010m / sn)
λ : dalga boyu (nm , 10-9 m)
ν : Frekans (saniyedeki siklüs / döngü)
C
V=

Yayılan ışın enerjisi en küçük bileşen olarak foton dediğimiz taneciklerden oluşmuştur.
Fotonların enerjisi tamamen yayılan ışığın frekansına (ν) veya dalga boyuna (λ) bağlıdır.
Fotonun enerjisi (E) ve frekansı arasındaki ilişki aşağıdaki gibi formüllendirilir.
E = hν
veya
E=
E = Enerji (erg)
h ; Plank Sabiti (6.62x1027 erg.sn)
hc

Bu formülden anlaşılacağı gibi, kısa dalga boylarında fotonlar yüksek dalga boyuyla
kıyaslandığında, daha yüksek enerjiye sahiptirler. Elektromanyetik spektrumun geniş
alanları ve dalga boyu ile ilişkisi aşağıda tablodaki gibidir.
Dalga
Boyu (nm)
Gamma
Işınları
X
Işınları
0,1
1
Ultraviole
Bölge(UV)
180
Görünür
Bölge
Kızıl ötesi Mikrodalga
(IR)
Bölge
390
Tablo I: Elektromanyetik Spektrumunda Başlangıç Değerleri
780
400x103
Güneş ışığı veya tungsten filamandan yayımlanan ışın değişik dalga boylarının karışımı olan
ve beyaz renkli olarak gördüğümüz bir enerjidir. Bu görünür bölgedeki ışının absorblanan
ve yansıtılan renkleri ayrıldığında aşağıdaki dalga boylarına göre dizilim oluşur.
Şekil 1: Dalga boylarına göre frekanslar ve ışık tayfı
Buna göre tanımlanan ışık 430-480 nm mavi bölgede absorbsiyon yapan bir çözeltiden
geçirilirse diğer renkleri geçirir ve gözümüze sarı gözükür. Bundan dolayı sarı rengin,
mavinin tamamlayıcı rengi olduğu kabul edilir.
İnsan gözü 390-780 nm dalga boyu aralığındaki ışıklara tepki verip değerlendirme yaparken,
laboratuvar aletleri daha düşük dalga boylarından UV ve büyük dalga boylarında örneğin
kızıl ötesi (IR) bölgede ölçüm yapabilmektedir.
Şekil 2: Absorbansların dalga boyları ve tamamlayıcı renkleri.
Işığın Madde ile Etkileşimi: Bir foton bir atomla, iyonla veya molekülle etkileştiğinde
eklenen bir uyarılma enerjisi söz konusudur ve uyarılma enerjisi dalga boyuna bağlı olarak
molekülde bazı değişimlere neden olur ki bu değişimler aşağıdaki tabloda toplanmıştır.
Işık dalga boyu
(nm=10-6m)
Işığın türü
Maddeyle etkileşimi
0,1>
1>
180>
390>
780>
400x103>
100 cm>
Gamma
X1 Işım
Ultraviole
Görünür bölge
Kızılötesi (Infrared)
Mikrodalga
Radyo dalga
Çekirdeksel geçiş olayları
İç kabuk elektronik geçiş
İyonizasyon
Valens Elektronlarda uyarım
Kovalent bağlarda titreşim
Dönme ve elektron spin
Çekirdek Spin uyarımı
Tablo II: Uyarım enerjisine bağlı çekirdek ve elektron olayları.
Yukarıdaki tablodan da görüldüğü gibi uyarılma dalga boyu kısaldıkça molekülün kovalent
bağlarından başlayarak dönme ve titreşimler, daha sonra elektronik geçişler ve en son
yüksek enerjili uyarılmalarda çekirdek olaylarına kadar değişimler gözlenmektedir. Burada
enerjinin olduğu kadar moleküle özgü bağların karekteristikleri de absorplamada önemlidir.
Bu nedenle bir çok molekül sahip oldukları bağlardan dolayı farklı elektronik absorpsiyon
Bu bantlar molekülün kalitatif tanımlanmasında önemlidir.
Şekil 3: Elektronik Geçişlerin Enerji Seviyeleri ve Etkileri
Bunun gibi elektromanyetik ışığın madde ile etkileşimi yalnız absorpsiyon veya emisyon
olarak değil, çoğu zamanda ışığın kırılması, yansıması (refraktometri), saçılması
(nefelometri), polarizasyonu (polarimetri), veya elektron koparılması veya farklı ışın
oluşumuyla da sonuçlanabilir. Bunlar daha sonra tek tek inceleyeceğimiz yöntemlerin
prensiplerini oluşturacaktır.
Bu bölümde sıkça kullanılacak olan “spektrum” kelimesi şöyle tarif edilebilir.
Elektromanyetik ışının madde ile etkileşmesi sonucu, şiddetlerindeki azalmanın yada
maddenin saçtığı yeni ışınların şiddetlerini elektromanyetik ışığın dalga boyuna, sayısına ya
da frekansına karşı çizilen değişim eğrilerine spektrum denir. Foton ile uyarılma 10-8 sn gibi
kısa zamanda olmakta, uyarılan elektronların büyük kısmı, kısa sürü içerisinde temel hale
dönüp, tekrar uyarılmakta ve sürekli soğurma bu şekilde oluşmaktadır. Soğurma atomal
düzeyde ise (örn. Sodyum Soğurması) soğurma bandı keskindir ve belirgin frekanslardadır.
Yani o atama özgündür. Buna atomal soğurma denir. Fotonların uyarılma enerjisi yalnız
elektron uyarımında kullanılır ve grafikte keskin pik oluşturur. Bu nedenle,
E uyarma = E elektronik.
Bir molekülün yapısında birden fazla atom ve bağ oluşumu söz konusu olduğundan foton
enerjisi farklı uyarımlarda kullanılır ve toplam enerji bu uyarımların toplamıdır. Buna
molekülsel soğurma denir ve genellikle grafiklerde yaygın bir pik oluşumu söz konusudur.
Aşağıdaki şekillerde hem atomal hemde molekülsel soğurmaya örnek gösterilmiştir.
E uyarma = E elektronik + E titreşim + E dönme + E vs.
Şekil 5: 242 nm de molekülsel soğurma
Şekil 4 :589 nm de maksimum sodyum soğurması
ABSORPSİYON SPEKTROSKOPİSİ
Bir çözeltiden belli dalga boyunda elektromanyetik ışık geçirildiğinde çıkan ışığın
şiddetinde bir azalma olur. Burada giren ışık şiddeti Io , çıkan ışık şiddeti I ise, I/Io oranı
Transmittans olarak adlandırılır. Genellikle yüzde transmittans kullanıldığından
→
Tranmitans (T) = I / Io
Transmittans (%T) = 100 x T olarak ifade edilir.
Transmittans ölçümleri, çözeltinin farklı konsantrasyonları için yapıldığında lineer olmayan
hiperbolik bir eğri çıkar. Böyle bir eğride hesap zorluğu göz önüne alınarak, %Transmittans
ın eksi logaritması alınarak, Absorbans (optik densite) dediğimiz, lineer bir ifadeye
dönüştürülür.
Absorbans (A) = - log O / Io =
A = log 1 / T x
%100
%100
- logT = log 1 / T
= log
%100
%T
A = log %100 - log % T
A = 2 - log % T
Bu nedenle Absorbans Skalası 0 - 2.0 arası değişir.
Absorbans, Lambert-Beer kanunu ile matematik olarak en iyi ifade edilmiştir. Buna göre
Absorbans, çözeltinin karakteristikleri, ışık yolu ve çözeltinin konsantrasyonu ile lineer
ilişkilidir. Transmittans ise logaritmik (hiperbolik) bir grafik ilişkisi gösterir.
Şekil 6: Absorbans-konsantrasyon grafiği
A = ε . l .c
Şekil 7: Transmittans-konsantrasyon grafiği
A; Absorbans (optik densite)
ε; Ekstingsiyon katsayısı,
molar absorptivite (cm / mol)
l; ışık yolu (cm)
c; konsantrasyon (mol / L)
Bu ifadeyle, absorbans ölçümüyle çözeltideki analitlerin kantitatif analizi mümkündür.
Lambert-Beer kanunun çalışma sınırları vardır. Aşağıdaki kurallara uyulması gereklidir.
1) Konsantrasyon C < 10-2 M olması uygundur (Kurulma indeksi minimumdur).
2) Absorpsiyon sonucu tanecik, çözgenle etkileşmemelidir (Stabil komplex
oluşumu gereklidir).
3) Gelen ışın monokromatik olmalıdır. (Net dalga boyunda).
4) Tanecik büyüklüğü önemlidir (Saçılmaların en aza indirilmesi).
Tek Işık Yollu Spektrofotometreler
Tek ışık yollu spektrofotometrenin temel bileşenleri şematik olarak aşağıdaki şekilde
gösterilmiştir. Bunda bir ışık kaynağı giriş yarığından geçtikten sonra bir monokromatör
tarafından uygun dalga boylarına ayrılır. Daha sonra uygun dalga boyundaki ışık çıkış
yarığından absorbsiyon hücresine (küvet) düşürülür.Radyant enerjinin bir bölümü çözeltinin
doğasına ve konsantrasyonuna bağlı olarak bu küvette soğurulur. Soğurulmadan geçen ışık
enerjisi dedektör tarafından algılanıp kaydedicide digital olarak sergilenir. Uygulamada
reaktif körü içeren çözelti spektrofotometreye yerleştirilip sıfır absorbansa ayarlanır. Sonra
sırasıyla varsa reaktif körü ve bilinmeyen çözeltilerin absorbans değerleri ölçülür.
Kıyaslama yöntemiyle hesap yapılır
Şekil 8: Klasik tek ışık yollu spektrofotometre.
Çift Işık Yollu Spektrofotometreler.
Aşağıda şematik olarak gösterilen çift ışık yollu spektrofotometrelerde tek kaynaktan
üretilen ışık enerjisi dalga boyu ayarlayıcı bir sistemden geçtikten sonra bir ayna yardımıyla
iki giriş yarığından iki özdeş aynı dalga boyunda çıkan ışınlar aynı örnek ve referans
küvetine düşürülür. Işık şiddetindeki azalma aynı anda iki farklı dedektör tarafından
algılanır. Kıyaslanan ışık enerjisi kaydedilip digital olarak sergilenir. Bu yolla dedektörün
ışık kaynağındaki değişimleri ve duyarlılık değişiklikleri anında değerlendirmesi sayesinde
güvenli bir okuma yapılmış olur.
Şekil 9: Çift ışık yollu spektrofotometre
Spektroskopi Aletlerinin Bileşenleri:
Spektroskopi aletlerinin temel bileşenleri ve bunların farklı spektral tekniklere göre
alternatifleri aşağıdaki gibi özetlenebilir.
1. Işık Kaynağı: Akkor lambaları olarak bilinen ışık kaynakları çalışılan dalga boyuna
göre (ışın enerji şiddetine göre) farklılık göstermektedir. Genellikle görünür bölge
spektrum ölçümlerinde tungsten lambası kullanılmaktadır. (370-780 nm) Tungsten
flamentin ömrü, lambada düşük basınçlı iyodür ya da bromür buharının bulunması
ile büyük ölçüde arttırılmaktadır. Geniş bir spektrum aralığında yüksek şiddette ışık
sağlaması 2000-5000 çalışma saati gibi uzun ömre sahiptirler. 320 nm altında yeterli
miktarda raydant enerji sağlayamadıklarından UV bölgesi spektrum ölçümlerinde
genellikle döteryum veya hidrojen lambaları (190-370 nm) kullanılmaktadır.
Burada döteryum lambası hidrojen lambasına göre daha kararlı olup uzun ömre
sahiptir. Yüksek performans sıvı kromatografisi (HPLC) dedektörlerinde boş-katot
lambasıda kullanılmakta ve 214 nm de peptit bağı absobsiyonun maksimum dalga
boyuna yeterince yakın (206 nm) bir çizgi vermekte ve peptit ve proteinlerinin
ölçümlerinde sıklıkla kullanılmaktadır. Laserlerde spektrofotometreler için ışık
kaynağı olarak kullanılabilir ve değişik frekanslardaki ışığı son derece şiddetli,
odaklanmış ve hemen hemen hiç ayrılmayan monokromatik ışık hüzmesine
transforma edebilirler. Yakın IR bölge laserleri galyum-arsenik materyalinden
yapılmış katı hal cihazları olarak 1,5 V gibi düşük potansiyaldeki enerjiyi bu
cihazlarda kullanılmaktadır.
2. Renk Ayırıcılar: Belli dalga
boyunda ışığı üretmek için
kullanılan bu ayırıcıların en
basitleri
filtrelerdir. Filtreler
girişim filtreleri, renkli çözeltiler
ve renkli camlardan oluşabilir. Bu
filtreler net bir dalga boyu ayırımı
değil belli dalga boyu aralığında
(genellikle 50 nm gibi geniş bant)
geçirgenliğe
sahiptirler.
Bu
nedenle çok tercih edilmezler.
Günümüzde en iyi renk ayırıcıları
monokromotörlerdir. Bunlar cam,
silika, kuarts gibi prizmalar
yanında, optik ağ (grating) olarak
bilinen pürüzlü yüzeyde ışığın
dağılmasıyla oluşturulan farklı
dalga
boylarını
içeren
monokromatörler yaygın olarak
kullanılır.
Şekil 10: Renk ayırıcılar
3. Örnek Kapları (küvetler): Genellikle bir cm iç ışık yollu cam, silika, kuarts veya
plastik türevi malzemeden yapılmış olabilir. Kare yada dikdörtgen prizma yapısında
borosilikat cam küvetler görünür bölge spekrumlarının ölçülmesinde, bazı plastik
hücreler ise hem görünür hem de UV bölgede yeterli berraklık gösterirler fakat
organik çözücü tarafından lastiklerin etkilenebilir olması bazı problemlere de yol
açabilir. Küvetlerin temiz olması alkalen çözeltilerde uzun süre bekletilmemesi hafif
deterjanda asit, su ve etenol karışımında (1: 3: 4 oranında) bekletilmeleri temizlik
için en uygun yöntemdir. Özellikle UV bölgede görülmeyen çizgiler ve parmak
izleri dahi ölçümleri olumsuz etkileyebilmektedir.
Şekil 11: Küvetlerin optik geçirgenlik özellikleri
Şekil 12: (a) Standart
(b) Küçük hacim
std.
Şekil 13: (a) Mikro
(b) Akışkan tip
4. Silitler: Işığın monokromatör öncesi giriş siliti ve monokromatör sonrası çıkış siliti
olmak üzere iki tip silit söz konusudur. Özellikle ikinci silitin bant genişliği
monomkromatörden seçimli çıkan ışığın yönlendirilmesi açısından önemlidir. Bant
genişliği arttırılması numuneye geçen enerjinin artışına sebep olsada eğer yeterli
güç kaynağı söz konusu değilse spektral saflıkta bir düşüş söz konusu olabilir.
Saçılımlı-grating tipi monokromatörlerde çıkış siliti genellikle sabit genişlikte ve
sabit bant geçişine uygundur. Buna karşılık prizma tipi monokromatörlerde
değişken tip çıkış silit kullanılır. Burada amaç ışın şiddetine göre spektral kaliteyi
arttırmaktır. Filtreli fotometrelerde silitler başıboş saçılmaları azaltmak ve ışığı
paralel yönlendirmek içinde kullanılır.
5. Dedektörler: Fotodedektörler ışığı foto duyarlı düzeye çarpan foton sayısı ile
orantılı olarak elektrik sinyale dönüştüren cihazlardır. Spektrumun UV ve görünür
bölgesindeki ışık şiddetinin ölçümünde sıklıkla kullanılırlar. Fotoçoğaltıcıkatlandırıcı tüpler fotodiyodlar ve yük kenetlenmiş dedektörler gibi tipleri söz
konusudur. Fotoçoğaltıcıda katot olarak ışığa duyarlı materyalin yüzeye çarpan
radyant enerji ile orantılı olarak ışığı soğuran ve elektromla yayan bir ışığa duyarlı
bir metal içermektedir. Birinci evrede oluşan elektronlar ikinciyi evreye geçerek her
bir elektron 4 ile 6 arasında elektron oluşturarak bir kaskat olayı başlatır. Bu yolla
son akım başlangıç akımından 1 milyon kez şiddetli olabilir. Fotoçoğaltıcı tüplerde
10-15 arasında evre yada diyod mevcuttur. Fotodiyodlar ise her biri spesifik bir
dalga boyuna yanıt veren iki boyutlu diyod array”in oluştuğunda aftodiyodarray
olarak bilinmektedir. 200-340 Nm arasında 2 Nm’lik çözüm sağlayan ve 340-800
Nm arasında 1 Nm’lik çözüm sağlayan fotodiyodarraylar tasarlanmıştır. Tüm
diyodlar 5 V yüklenir ve ışık aldıklarında yüklerini boşaltırlar (deşarj olurlar). Daha
sonra her diyod sırasıyla taranır ve 5 volta tekrar yüklenir. Tekrar yükleme işlemi
için gerekli olan enerji o diyoda giren ışığın miktarı ile orantılıdır. Yükle
kenetlenmiş dedektörler, tiplerine göre daha iyi dinamik özellik ve sinyal-gürültü
oranı gösteren çok kanallı cihazlardır. Bu katı-hal cihazların işleyişi, çok sayıda
yatay ve dikey olarak nöbetleşe okunan bir dizi foto dedektör sayacına benzer. Çok
düşük ışık düzeylerini algılama kapasiteleri nedeniyle, floresan moleküllerin çok
düşük konsantrasyonlarının floresans ölçümlerinde kullanılmaktadırlar.
Şekil14: Fotokatlandırıcılar
Şekil 15: Fotodiyod dedektör
IŞIN SAÇILMA SPEKTROSKOPİSİ
Türbidimetri
Işık saçılımı, ışığın çözelti içindeki tanecikler ile etkileşimi sonucuyla oluşan fiziksel bir
olaydır. Saçılan ışık floresans yayılmadan farklı olarak, gelen ışık ile aynı frekanstadır.
Türbidimetri saçılan ışığın ışık şiddetindeki azalmayı ölçen bir tekniktir. Cihaz dizaynı
düşünüldüğünde çoğu zaman spektrofotometreye benzer. Fakat ölçüm küvetinde
spektrofotometreden farklı olarak saçılmaya sebep olacak süspansiyon halindeki partikül söz
konusudur. Bu nedenle bir ışık saçılım tekniği olan tirbidimetride analizlenen tanecik
büyüklüğü dalga boyunun derecesi gözlem uzaklığı, gelen ışığın polarizasyonu taneciklerin
konsantrasyonu, taneciklerin moleküler ağırlığı önem kazanmaktadır. Işık saçılımının
konsantrasyon ve moleküler ağırlık arasında ilişkisi aşağıdaki formülde ifade edilebilir.
=
İs
= Polarize ışıkla uyarılmış küçük taneciklerden saçılan ışık şiddeti
Io
= Gelen ışık şiddeti
dn/dc = Çözgen kırma/refraktiv indeksinde, çözünmüş
konsantrasyonundaki değişimine bağlı gözle değişim.
M
= Moleküler ağırlık (g/mL)
C
= Tanecik konsantrasyonu (g/mL)
Ө
= Gözlem açısı
Na
= Avogadro sayısı
Λ
= Gelen ışığın dalga boyu
r
= Işık saçılılımının dedektöre uzaklığı
Tanımlanan bu formülden özellikle ışığın gelme yönünden farklı açıyla ölçüm yapan
nefelometrelerde süspansiyon taneciğin konsantrasyonu ve molekül ağırlığı hakkında nicel
ve nitel analiz yapmak mümkündür.
Işık saçılımı tanecik büyüklüğü ve ışığın dalga boyundan etkilenmektedir. Buna göre üç tip
temel saçılma aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.
Küçük Partiküller
- 900’de minimum olan simetrik ışık saçılması (Rayleigh)
Çok Büyük Partiküller
- Büyük oranda ileri ışık saçılması (Mie)
Büyük Partiküller
- Tercihen ileri ışık saçılması (Rayleigh-Debye)
Şekil 16: Homojen bir çözeltide uyarım ışığı sonucu oluşan saçılmaya partikül
büyüklüğünün etkisi
Türbidimetride, spektrofotometrik ölçümdeki duyarlılığı sınırlayıcı etmenler yanında
background saçılması ve körün olmamasından önemli derecede etkilenir ayrıca saçılmanın
yeterli sinyal oluşturmaması da önemli bir dezavantajdır. Bu nedenle uygun dalga boyu, ışık
şiddeti ve uygun konsantrasyonda partikül hazırlanması tayin zamanın iyi belirlenmesi
önemlidir. Şematik olarak türbidimetri aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Nefelometride ise
temel fark aşağıda şekillerde görüldüğü gibi ışığın gözleme (ölçüm) açılarıdır.
a
b
Şekil 17: (a) Türbidimetri, (b) Nefolometrinin şematik diyagramı.
(b)Nefelometre
(a)Türbidimetre
Geçen Işık
Absorpsiyon
Saçılma
Kırılma
Saçılma
Kırılma
Şekil 18: (a) Türbidimetre ve (b) Nefelometre ışığın gözleme açıları
Nefelometri Spektroskopisi
Türidimetride anlatılan saçılan ışık, tanecik büyüklüğü ve uygun dalga boyu seçimi
nefelometri içinde geçerlidir. Aşağıdaki şemada görüldüğü gibi türbidimetriden farklı olarak
nefelometride saçılan ışık, ışığın geldiği doğrultudan farklı açılarda (0-90o) ölçülmesi söz
konusudur.
Örnek Küveti
Işık Kaynağı
Optik Ağ
Filtre
Saçılan
Işık
Kapanı
Şekil 19: Nefelometrenin temel bileşenlerinin şeması
Dedektör
Sinyal
300 nm ‘de protein ve 400-425 nm’de porfirin absorpsiyonu göz önüne alındığında
genellikle nefelometrik analizlerde 320-380 nm ve 500-650 nm dalga boylarında cihazların
ölçüm yapması uygundur. Dilüsyon yaparak protein konsantrasyonunun azaltılması antijen
tayinlerinde yüksek affiniteli antikor kullanımı, duyarlılığı arttırıcı faktörlerdir. Bu yolla
kinetik ve son nokta analizlerine hem türbidimetri hemde nefrelometri uygundur. En çok
250-1500 nm çapındaki antijen-antikor komplekslerinin belirtilmesinde günümüzde sıklıkla
kullanılmaktadır.
Refraktometre Spektroskopisi
Işık az yoğun ortamdan çok yoğun ortama girdiğinde sınır yüzeyinde bir kırılmaya maruz
kalır. Birinci ortamdaki hızı ile ikinci ortamdaki hızı arasındaki oran kırılma indeksi olarak
tanımlanır. Havanın kırılma indeksi ise 1 kabul edilir. Kırılma indeksi, ışığın girdiği ortama
dik kabul edilen normal çizgisine göre geliş açısı ve ikinci ortamda kırıldıktan sonra normal
çizgisiyle yaptığı açıların oranı ile tanımlanır. Aşağıdaki şekilde ışığın kırılması şematize
edilmiştir.
Şekil 20: Işığın az yoğun ortamdan çok yoğun ortama doğru kırınımı.
Sıvı çözgenlerde kırılma gelen ışığın dalga boyuna, sıcaklığına, sıvının özelliğine ve sıvıda
çözünen analitlere bağlıdır. Eğer ilk üç tanımlanan faktör ölçümde sabitlenir ise kırılma
indeksi çözgende çözünen analit konsantrasyonuyla ilişkilidir.Aşagıdaki eşitliklerden
analitin konsantrasyon tayini yanında,molekül büyüklüğüde tayin edilebilir.
n = c/v
Sini / Sinr = V1 / V2 = n1 / n2
n: kırılma indisi, c: Işık hızı v: Işığın ortamdaki hızı
V1: Işığın 1. ortamdaki hızı V2: Işığın 2. ortamdaki hızı
n1: 1. ortamın kırılma indisi n2: 2. ortamın kırılma indisi
R = (n2-1). M / (n2+2).d
R: Lorentz-Lorenz molar kırılma indisi, M: Molekülün molar ağırlığı, d: yoğunluk
Şekil 21:
Tanımlanan bu ifadeden önce standart çözeltilerle daha sonra analizlenecek numunelerle
yapılan tayinlerden proteinlerin elektrolitlerin ve küçük moleküllü organik yapıların birçok
biyolojik sıvıda kantitatif analizin yapılması mümkündür. Bu amaçla sıklıkla kullanılan
Abbe refraktometresi aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Polarimetri
Düzlem-polarize ışığın optikçe aktif bileşikler üzerindeki etkisini ölçmek için kullanılan
aygıtlardır. Bir polarimetri analizleyicisi herhangi bir polarlayıcıdan farklı değildir.
Polarimetrinin tüpü boş veya optikçe aktif olmayan bir madde varsa, düzlem-polarize ışığın
ve analizleyicinin ekseni cihaz sıfır dereceyi okuduğunda, tam olarak paralel olan ve
gözlemci geçen ışığı maksimum algılayacaktır. Buna karşılık tüpte optikçe aktif bir madde
varsa tüpten geçerken ışığın polarlanma düzlemi dönecektir. Işığın maksimum parlaklığını
gözlemcinin görebilmesi için saat yelkovanı veya zıt yönünü alet eksenini çevirmek
suretiyle maksimum ışık algılanabilecektir. İşte bu esnada çevirme derecesi α saat yelkovanı
yönünde çevrime sonucunda elde edilmiş ise artı (+) derece olarak söylenir. Çevrilme saat
yelkovanının tersinde ise çevrilme negatif (-) olarak söylenir. Düzlem polarize ışığı saat
yelkovanı yönünde çeviren maddelere dekstrotatori ve saat yelkovanının yönünün tersi
yönünde çeviren maddelere de levorotatori denir. Nicelik hesaplamasında aşağıdaki özgül
çevirme açısı kullanılır.
[α] =

c.l
[α]
= + 3,120
[α] = özgül çevirme açısı, α = gözlenen çevirme açısı, c = g / mL cinsinden derişim
l = desimetre cinsinden tüpün uzunluğu (1 dm = 10 cm), [α]
= Sodyum D
çizgisinin 589.6 nm ışık kaynağında ve 250C’de numunenin bir g/mL’si için
özgül çevirme açısı
Şekil 22: Polarimetrinin şematik görünüşü ve dönme açılarının gözlemlenmesi.
Alev-Emisyon Spektrofotometrisi
Birçok metal elementin atomlarına sıcak bir alevdeki gibi yeterli düzeyde enerji
verildiğinde (yaklaştığında) elemente karakteristik olan dalga boylarında bu enerji
yayılmaktadır (emisyon). Alev etkisiyle elektronlar tarafından belirli miktarda termal enerji
soğurulmaktadır. Elektronlar bu yüksek enerji (uyarılmış)düzeyinde kararlı olmadıklarından,
uyarılmış düzeyden temel düzeylerine geri dönerken, fazla enerjiyi belirli dalga boylarına
karşılık gelen fotonlar olarak serbestleştirmektedirler. Bu geçiş olayları aşağıdaki şekilde
gösterilmiştir.
A+ + e
-
A + hν
0
A*
A0
(Isı Uyarım)
A*
(Uyarılmış)
A0 + hν (Ölçülen Işıma)
Enerji eğer ışık olarak harcanıyorsa, bu ışık bir ya da daha fazla enerji düzeyine sahip
olabilir ve dolayısıyla değişik dalga boylarında olabilir. Bu çizgi spektrumları her element
için karakteristiktir. Örneğin sodyum, birincil olarak 589 nm’de enerji yayar (sarı ışıma).
Bir elementin ölçümünde kullanılacak olan dalga boyunun seçimi, yeterli duyarlılığı
verebilecek şiddette bir çizginin belirlenmesinin yanı sıra, seçilmiş ya da ona yakın dalga
boylarında interferans yapabilecek çizgilerin bulunmaması gibi faktörlere bağlıdır. Bu
teknik eskiden kullanılmakta idiysede, şimdilerde büyük ölçüde elektrokimyasal teknikler
ve Atomik Absorbsiyon Spektrofotometresi daha sık kullanılmaktadır.
Atomik Absorbsiyon Spektrofotometresi
Atomik Absorbsiyon Spektrofotometresi (AA) periyodlar cetvelindeki birçok pozitif iyonun
tayininde ve özellikle eser elementlerin tayininde hem tıpta hem sanayide yaygın olarak
kullanılır. AA spektrofotometrisinde, element alevde çok fazla uyarılmamakta ve yalnızca
kimyasal bağları çözülerek uyarılmamış, temel haline dönüştürülmektedir. (nötral atom).
Böylece, nötral atom, kendi çizgi spektrumuna karşılık gelen radyasyonu soğurma açısından
uygun olan düşük-enerji düzeyinde bulunmaktadır. Analiz edilecek materyal için spesifik
dalga boyunda bir ışık üretmek amacıyla katotu aynı materyalden yapılmış, oyuk-katot
lambası kullanılmaktadır. Bu şekilde, eğer katot sodyumdan yapılmışsa, lambadan
çoğunlukla 589 nm’de sodyum ışığı yayılmaktadır. Lambadan çıkan ışık aleve girdiğinde,
bir kısmı alevdeki temel-hal atomları tarafından soğurulmakta ve lambadan çıkan ışının
şiddetinde net bir azalma oluşmaktadır. Bu karekteristik dalga boyundaki radyal enerjinin
ışın şiddetindeki azalma, alevde uyarılmış atom sayısı ile yani tayin edilen analitin
konsantrasyonu ile doğru orantılıdır. Lambert-Beer kanuna uygun olarak ölçülen
absorbsiyondan konsantrasyon hesap edilebilir.
a)
b)
Şekil 25: a) Atomik absorbsiyon cihaz diyagramı b) Alev-Atomizör
Bu işlem absorpsiyon spektrofotometrisine analogdur. Işık kaynağı olarak spesifik oyukkatot lambası kullanılmakta ve küvetteki örnek yerine alevde ısıtılan örnek geçmektedir.
Alevin ışık yolu küvetin ışık yoluna analogdur. Önceden tanımlandığı gibi, alevdeki örneğe
sadece küçük bir fraksiyonu emisyon enerjisine katkıda bulunmaktadır ve bunun sadece bir
fraksiyonu detektöre iletilmektedir. Böylece, atomların çoğunluğu temel halde olup katot
lambasından gelen ışığı soğurma kapasitesine sahiptirler. Genelde, AA yöntemleri alevemisyon yöntemlerine göre 100 kat daha duyarlıdırlar. Buna ek olarak, oyuk-katot
lambasında üretilen ışık dalga boyunun emsalsiz özgünlüğüne bağlı olarak, bu yöntemler
ölçülen elementler için yüksek özgünlük gösterirler.
FLORESANS
– FOSFORESANS
SPEKTROSKOPİSİ ve KEMİLÜMİNESANS
- 1667 R. Boyle ” Cool Light ”
- 1877 Radziszewsky kimyasal maddelerle lüminesans oluşturmayı ilk başaran.
- 1928 Albrecht Lüminol’ü H2O2 ile okside ederek, lüminesans oluşturmuştur.
- II. Dünya Savaşında Japon askerler harita okumada Crustaceans ekstratı kullandı.
- 1947 Ateş böceğinin lüminesansı “lüsiferaz” enzim katalizi ile.
- 1952 Strehler - Totter “ ATP ” tayini
- 1976 Schoeder “ Biyotin ” tayini.
Neden Kemilüminesans ?
FloresansPolarimetrik
YAYIM
ELISA
*
*
10-6
μg
10-9
nanog.
RIA
Kemilüminesans
*
*
10-12
pikog.
10-14
Fentog.
Şekil 26 : Çeşitli tekniklerin tayin duyarlılık sınırları
Işık enerjisinin küçük bir bölümünün bir molekül tarafından soğurulması bir elektronun temel
durumdan mümkün olabilecek uyarılmış titreşimli düzeylere geçmesine neden olur. Uyarılmış düzeye
geçen bir molekülün başlangıç durumuna dönmesi için bir çok alternatif söz konusudur. Bu geçişlere
ilişkin olaylar sonucunda floresans ve fosforesans olayları oluşabilir. Temel halde iki elektron bir
orbitalle karşıt spinli olarak yerleşmiştir. Bu duruma temel singlet hal (S) denir. Bu elektronlar ışın
enerjisi ile uyarıldığında daha üst enerji seviyelerinde uyarılmış singlet halde yine zıt spinli
bulunabileceği gibi, uyarılmış triplet hal (T) dediğimiz benzer spinde bulunma ihtimalide söz
konusudur. Bu spin değişiklikleri aşağıda gösterilmiştir.
Uyarılmış hal singlet
Temel hal singlet
Uyarılmış hal triplet
Şekil 27: Uyarılmış moleküllerde singlet ve triplet konumu
Bu farklı iki haldeki uyarılmış molekülün yayın biçimi de farklıdır. Ayrıca singlet-singlet geçişleri singlet-triplet
(yada karşıtı) geçişlerinden çok daha kolaydır. Bu nedenle singlet-singlet geçişi kısa ömürlüdür ve floresans
ışıması ile sonuçlanır. Buna karşılık triplet-singlet geçişleri daha uzun sürelidir ve fosforesans ışıması ile
sonuçlanır. Bir moleküldeki uyarmalar ve bu uyarmaların hangi yollarla sonlandığı Jablonski diyagramı ile
çizgilendirilmiştir.
4
S
S
5
T
1
2 3
hν
hν
hν
T
hν
6
(Temel Hal)
S
Şekil 28: 1)Soğurma 2)Fluoresans 3)Dış dönüşüm 4)Titreşim geçişi 5)İç dönüşüm
6)Fosforesans geçişler
Floresans-Fosforesansı Etkileyen Faktörler
Biyomolekülün yapısal sertliği; Molekülsel dönüşümlerin sınırlandığı moleküler daha
yüksek floresans özelliği gösterir. Sıcaklık; çarpışma sıklığını arttırır, iç dönüşüm yüksektir,
floresansı azaltır. Vizkozite; Düşük viskozitede çarpışma sıklığı artar. Çözücü polaritesi;
Polar çözgenlerde floresans, fosforesanstan daha yüksektir. pH; Uyarılma ile asid-baz
disosiyasyon sabitleri çok farklanır.
Florometrik Ölçüm Düzeneği
Şekil 29: Florometre Ölçüm düzeneği
Genellikle 250-600 nm ışık veren kaynaklar kullanılır. Ölçüm düzeneği spektrofotometreye
benzemekle beraber ışık numuneye düştükten sonra geldiği doğrultudan 300-900 de ve belli
dalga boyunda ışıma ile oluşan ışık değerlendirilir. Enzim amplifiye lüminesans yönteminde
ışıma enzim aktivitesi ile ilişkili olarak dakikalarca sürebilir. Buna karşılık kemilüminesans
yönteminde akridinium ester ışıması çok kısa bir an sürer (1 sn) ve flash patlamasına benzer
bir ışıma olarak tanımlanır. Kısa sürede yüksek ölçüm verimliliği sağlar.
Floresans-Fosforesans Enzimatik Ölçümü ile Biyomolekül Tayini
En çok bilinen biyolojik lüminesans olayı ateş böceğinin oluşturduğu lüminesanstır. Bilinen
bu enzimatik kataliz sonucu oluşan yöntem sayesinde biyolojik sıvılarda ATP tayini
mümkün olmuştur. Bunun yanında çeşitli lüminesans özelliği olan kimyasal supstratlarla
biyolojik önemi olan birçok enzimin duyarlı tayini de mümkün olabilmektedir. Enzim Antijen – Antikor üçlüsü kullanılarak, bunlardan herhangi birinin tayininin florometrik
olarak yapılması da mümkündür. Tanımlanan reaksiyonlara ilişkin işlemler ve metotlar
aşağıdaki şekillerde özetlenmiştir.
370C’de İnkübasyon
Yıkama
Substrat İlavesi
ALP ile Reaksiyon
(370C’ İnkubasyon)
5- Işıma, Okuma
1234-
Şekil 30: Enzimatik lüminesans yöntemi ile serumda PSA tayini.
Şekil 31: Dioksetan fosfat lüminesans maddesi ile ALP tayini.
Şekil 32: ATP tayininde kullanılabilecek ateşböceği lüminesans modeli.
Akridinyum Esterleri ile Lüminesans Oluşumu ve Avantajları
Biyolojik sistemlerde, enzimler, antijenler, antikorlarla çalışmak bunların saf
preparatlarının temininden gelen güçlüklerden dolayı kimyasal maddelerle lüminesans
oluşturup bunların biyolojik tayinlerde kullanılması son yıllarda kabul gören yöntemlerdir.
Bu yöntemler içerisinde akridinyum esterleri ile lüminesans oluşumu bazı otoanalizörlerin
prensibini oluşturmakta hormon, antijen, antikor ve birçok biyolojik belirteç’in tayininde
sıklıkla kullanılmaktadır. Akridinyum esterleri ile lüminesans oluşumu çok kısa sürede
olmakta, çok az sayıda foton flash ölçümüyle tayin edilebilmekte, fentongram (10 -14)
düzeyinde molekül tayinini mümkün kılmaktadır. Bu değer zahmetli RIA yöntemi ile
kıyaslandığında çok büyük avantajlar sağlamaktadır. Yöntem katalizatör gerektirmeyen
basit, kimyasal ve ışık oluşumu hızlı olan bir yöntemdir. Düşük background saçılma yanında
sayım verimliliği yüksek bir yöntemdir. Ayrıca reaktifleri stabildir (birkaç yıla kadar)
protein, polipeptit ve organik moleküllerle kolayca konjüge olup, traser oluşturabilmesi
bakımından da avantajları vardır. Kemilüminesans yönteminde sıklıkla kullanılan
akridinyum esterinin pH ve H2O2 katalizine dayanan ışıma reaksiyonu aşağıdaki gibidir.
Şekil 33: pH ve H2O2 konsantrasyonuna bağımlı akridinium esterlerinin ışıması.
Şekil 34: Bazı floresans veren moleküllerin yapıları
Download