Gelişimin İkinci Haftası- Bilaminer Germ Disk Dönemi

advertisement
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 1
20.7.2017
Genel İnsan Embriyolojisi Ders Notları
2013
Genel İnsan Embriyolojisi
I.
Genel İnsan Embriyolojisine Giriş
II.
Gametogenezis
III.
Genital Siklus
IV.
Gametlerin Transportu ve Fertilizasyon
V.
VI.
Gelişimin İlk Haftası
Bilaminer Germ Disk Dönemi
VII. Trilaminer Germ Disk Dönemi
VIII. Gelişimin 4-8.haftaları
IX.
Fötal Dönem
X.
Plasenta
XI. Fötal Zarlar
XII. Konjenital Anomaliler
1
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 2
20.7.2017
I. Genel İnsan Embriyolojisine Giriş
Embriyoloji; tek hücreli zigottan, hücreler, dokular, organlar ile tüm vücudun
oluşmasına kadar geçen ve doğuma kadar devam eden intrauterin süreci inceleyen
bilim dalıdır.
İnsanda gelişim dönemleri prenatal dönem ve postnatal dönem olarak ikiye ayrılır.
Embriyoloji prenatal dönemi inceler.
İnsan gelişimi ovumun spermatozoon ile döllenmesi ile başlayan ve süreklilik
gösteren bir olaydır. Zigot, hücre bölünmesi, hücre göçü, hücre farklılaşması, programlı
hücre ölümü, hücre büyümesi ve hücre düzenlenmesi ile çok hücreli bir insanı oluşturur.
İnsan gelişimi, büyük oranda embriyonik ve fötal dönemde gerçekleşir ancak tamamlanmaz.
Bebeklik, çocukluk, ergenlik ve genç erişkinlikte de devam eder. Gelişimsel değişiklikler 25
yaşında tamamlanır.
Embriyolojik Terminoloji: (Bu kısım öğrenciler tarafından araştırılarak yazılacaktır)
Oosit:
Sperm:
Zigot:
Fertilizasyon Yaşı:
Yarıklanma (klavaj):
Morula:
Blastokist:
İmplantasyon:
Gastrula:
2
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 3
20.7.2017
Nöral tüp:
Embriyo:
Konseptus:
Primordium:
Fötus:
Abortus:
Trimestr:
Plasenta:
Amnion:
Göbek kordonu:
Teratoloji:
II. Gametogenezis
Gametogenezis (gamet oluşumu); germ hücrelerinden, gamet hücrelerinin (dişi ve erkek
olgun cinsiyet hücreleri) oluşumu ve gelişimidir. Bu süreçte hücrelerin sitoplazma ve
kromozomlarında değişiklikler olur ve bu hücreler fertilizasyona hazır hale gelir. Bu
değişimlerin temel amacı şöyle özetlenebilir;
1. Somatik hücrelerdeki diploid (46) kromozom sayısının haploid sayıya (23) indirilmesi,
böylece türlere ait kromozom sayısının kuşaktan kuşağa sabit kalmasının sağlanması.
2. Anne ve babadan gelen kromozomların gametlere rastgele dağılmasının sağlanması.
3
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 4
20.7.2017
3. Crossing over evresindeki kromozomlar arasında meydana gelen segment alış-verişi
sayesinde anne ve babaya ait özelliklerin yeni nesillere aktarılmasının sağlanması.
4. Döllenmeyi gerçekleştirecek olan bu germ hücrelerine şekil, hacim çeşitli nitelikler
bakımından bu işe en uygun özelliklerin kazandırılması.
Mayoz birbirini izleyen iki bölünme gösterir.
I. mayoz öncesinde DNA replikasyonu oluşur. Böylece DNA miktarı iki katına çıkar.
I. Mayoz sırasında homolog kromozomlar arasında crossing over oluşur.
I. mayoz bölünmeye redüksiyon bölünmesi denir. Homolog kromozomlar birbirlerinden
ayrılarak, yeni oluşan iki hücreye giderler.
II. Mayozdan önce DNA replikasyonu oluşmaz.
II. Mayozda kromozomun sentromer bölgesinden ayrılmasıyla kardeş kromatidler, oluşan iki
yeni hücreye giderler.
Bu hücrelerin olgun şekillerini alıncaya kadar geçirdikleri olayların tümü; erkekte
spermatogenezis dişide ise oogenezis adını alır.
Spermatogenezis: Spermatogenezis erkeklerde testis adı verilen organda meydana gelir.
Hem endokrin hemde egzokrin salgı yapar. Endokrin olarak testosteron üretir. Egzokrin
salgısı ise olgun erkek eşey hücresi olan spermatozoon’dur. Testiste çok sayıda 30-70 cm
uzunlukta, 150-200 mikrometre çapında, ileri derecede kıvrımlı kanalcıklar vardır. Toplam
uzunlukları insanda yaklaşık 250 metreyi bulan bu kanalcıklara tubuli seminiferi contorti
adı verilir. Olgun erkek eşey hücresi olan spermatozoon’lar bu tüpler içinde gelişirler.
Bu tüplerin arasını dolduran ince bağ dokusu içinde özellikle kapiller damarların çevresinde
gruplar oluşturmuş endokrin salgı yapan hücreler bulunur. Bu hücrelere Leydig hücreleri adı
4
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 5
20.7.2017
verilir. Bunlar testesteron hormonu salgılar. Testesteron hormonu erkeklerde; erkek eklenti
bezlerinin gelişmesini ve sekonder erkeklik karekterlerinin ortaya çıkmasını sağlar.
Spermatogenezis tubulus seminiferus kontorti’ler içinde meydana gelir. Bu seminiferöz
tüplerin duvarında, puberteye (ergenlik, buluğ çağı) kadar, bazal membran üzerine oturmuş
iki tip hücre bulunur:
1. Sertoli hücreleri,
2. Spermatogoniumlar ( germ hücreleri).
Sertoli hücreleri daha az sayıda, uzun piramit şeklindedir. Olgun testiste bölünme
göstermeyen, ısı, radyasyon, toksik etkiler, enfeksiyon ve beslenme yetersizliği gibi etkenlere
karşı oldukca dayanıklı olan Sertoli hücreleri, spermatogenik seri hücrelerini destekler, korur
ve besler. Transport proteinleri salgılar( androgen bağlayıcı protein, retinol bağlayıcı protein
vs), metabolitler salgılar (laktat, pürivat, östrojen), ekstrasellüler matriks komponentleri
salgılar (transformasyonu sağlayan büyüme faktörü, insülin benzeri büyüme faktörü),
regülasyon proteinleri salgılar ( inhibin, aktivin, Müller kanalını inhibe eden hormon, sülfat
glikoprotein), ve fagozitoz yapar (spermatogenik seri hücreleri artıklarını ortadan kaldırır).
Spermatogoniumlar ise puberteden itibaren başlayan bir seri olaylar geçirerek olgun eşey
hücreleri olan spermatozoonları meydana getirirler. Bu olayların tümü spermatogenez adını
alır. Puberteye kadar seminifer tübüllerde uyku halinde bekleyen spermatogoniumlar,
pubertede hipofiz bezinden salgılanmaya başlayan FSH’ın etkisi ile çoğalmaya başlar.
Oluşan spermatogoniumların bir kısmı yeniden mitoza girerek yeni spermatogonium
oluşumunu sağlarken bir kısmı ise hacimlerini büyüterek primer spermatosit (spermatosit
I) adı verilen diploid (46) kromozom sayısına sahip hücrelere dönüşürler.
Bunlar seminifer
tübüllerdeki en büyük hücrelerdir. Primer spermatositler mayoz bölünme geçirerek; birinci
bölünme sonunda sekonder spermatositlere (Spermatosit II) ve ikinci bölünme sonucunda
spermatid
adı
verilen
haploid
kromozomlu
(23)
hücrelere
dönüşürler.
Primer
spermatositlerin geçirdiği I.mayoza; kromozom sayısının yarıya inmesi ile sonuçlandığı için
redüksiyon bölünmesi adı da verilir. Mayoz bölünme sonucunda 1 adet primer
spermatosit’ten 4 adet spermatid meydana gelir. Spermatidler artık bölünmezler, Sertoli
hücrelerinin lumene doğru uzanmış bulunan uzantılarına gömülerek spermiyogenez ismi
verilen bir farklılaşma süreci geçirirler. Bu süreçte sitoplazmalarının büyük kısmı atılır.
Akrozom adı verilen ve içinde çeşitli enzimler içeren bir organel oluşarak çekirdek önündeki
bölgeye yerleşir. Hücrelerde ayrıca merkezinde -silyaya benzer şekilde- mikrotübül sistemi
5
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 6
20.7.2017
içeren birer kuyruk oluşur. Spermiyogenezis sonucunda spermium veya spermatozoon adı
verilen baş, boyun ve kuyruk (orta parça, esas parça ve son parça) içeren hücrelere
dönüşürler. İnsanlarda spermatozoon oluşumuna kadar geçen süre yaklaşık 2 aydır.
Spermatogenezis olayı puberte ile başlar ve ileri yaşalara kadar devam eder. Hipofiz bezi
tarafından salgılanan LH ( erkeklerde ICSH) hormonu
testislerin bağ dokusu içindeki
Leydig hücrelerini sitimüle ederek, onların testosteron hormonu salgılamasını sağlar.
1)bazallamina,2)spermatogonia,3)spermatositI, 4)spermatositII,5)spermatid,6) spermatozoon,7)sertoli
hücresi, 8)sertoli hücreleri arasındaki sıkı bağlantı (KAN/TESTİS BARİYERİ)
6
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 7
20.7.2017
Spermiyogenezde görülen değişiklikler
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Oogenezis: Oogenezis dişide ovaryum adı verilen organda oluşur. İnsanda ovaryum pelvis
boşluğunda yerleşmiş, yassı oval biçimde, iri badem şeklinde bir çift organdır. Ovaryum da
testis gibi hem endokrin hem ekzokrin salgı yapan bir bezdir. Egzokrin salgısı olgun dişi eşey
hücresi olan ovumdur. Endokrin olarak ise östrojen ve progesteron hormonlarını üretir.
Ovaryumda bulunan oogoniumlar intrauterin yaşamda mitozla sayıları milyonları bulacak
şekilde (prenatal 5-6. aylarda her iki ovaryumdaki toplam sayıları yaklaşık 7 milyon)
çoğalırlar. Mitoz erkekte doğumdan önce başlayıp tüm yaşam boyu devam ettiği halde
dişilerde sadece prenatal dönemde oluşur. Postnatal hayatta bir daha çoğalma olayı görülmez.
Dişilerde Prenatal dönemin 6. ayında çoğalma sonlanır. İntrauterin 5. aydan itibaren, bu
hücrelerin bir kısmının çevresi tek katlı yassı follikül epiteli ile çevrelenir,
bölünmeye girerek,
I. Mayoz
primer oosit (oosit I) ismi alırlar. Çevresindeki tek katlı yassı follikül
epiteli ile birlikte primer oosite primordial follikül denir. Primordial follikülün çapı 25-30
mikrometre, bu aşamada oosit I’in çapı 20 mikrometre kadardır. Primer oosit I.mayozun
profaz (diploten) aşamasında kalır.
Primer oosit I.mayozda kalması, follikül hücrelerinden salgılanan meiosis preventing
substance maddesi ile sağlanır. Ovulasyon öncesine kadar sürer. LH etkisi ile salgılanan
meiosis-inducing substance ile mayoz devam eder.
7
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 8
20.7.2017
Primordial follikül
Prenatal 6. aydan itibaren çoğalan hücrelerden çevresi follikül epiteli ile çevrelenmeyenler
dejenere olur ve ölür. Yeni doğmuş bir kız çocuğunda primordial follikül sayısı yaklaşık 2
milyon adettir, puberte dönemine gelindiğinde ise her iki ovaryumda toplam yaklaşık 400
bin adet kalır
Puberte ile birlikte hipofizden salgılanan FSH hormonunun etkisi altında her ay belirli sayıda
follikül (4-20 adet) gelişmeye başlar. Bunlardan sadece bir tanesi ovulasyonla atılır. Diğerleri
gelişimin çeşitli aşamalarında atreziye uğrar ve dejenere olur. Bazı primordial folliküller de
hiç gelişemeden dejenere olur. Bu durum ovaryumlarda hiç follikül kalmayıncaya kadar
devam eder. Folliküller tamamen bittiğinde kişi menapoza girer. Hiç gebe kalmayan sağlıklı
bir kadının yılda en fazla 12-13 kez ovulasyon yapma şansı bulunduğuna göre yaklaşık 40 yıl
sürecek seksüel hayatı boyunca 500 civarında primordial follikül ovulasyonla atılacaktır.
Diğerleri ise dejenerasyona uğrayacaktır.
Her siklusta belli sayıda (4-20) primordial follikül gelişimeye başlar. Tek katlı yassı follikül
epitelin boyu uzar, kübik olur. Bu durumdaki folliküle tek katlı primer follikül (unilaminar
primary follicle) adı verilir. Daha sonra folikül epiteli mitozla çoğalarak çok katlı olur, çok
katlı primer follikül (multilaminar primary follicle) adı verilir.
Unilaminer primer follikül
Multilaminer primer follikül
8
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 9
20.7.2017
Follikül hücre proliferasyonu, primer oositten salgılanan activin maddesi tarafından stimüle
edilir.
Çok katlı folikül epitel hücreleri granüloza hücreleri adını alır. Bu gelişme evresinde, Oosit I
gelişip 60-80 µm’lik bir çapa ulaştığında oosit I ile ilk sıra granüloza hücrelerince ortak
olarak yapılan PAS + glikoprotein bir tabaka Oosit I’i çepeçevre sarar. Homojen, asellüler
olan bu tabakaya zona pellucida adı verilir. Oositi koruyucu ve besleyici görevleri vardır ve
varlığını geç blastokist evresine kadar sürdürür.
Çok katlı primer follikül içinde bu
gelişmeler olurken, follikülü kuşatan ovaryum stroması da follikül etrafında teka follikülü adı
verilen bir kılıf yapar. Follikül gelişmesi ilerledikce bu kılıf; teka interna ve teka eksterna
olarak ikiye ayrılır. Foliküle bitişik olan teka interna iğ biçimli hücrelerden ve kapiller
damarlardan zengindir. Hücreler steroid sentezi yapan hücrelere özgü organellerden (aER,
tubuler kristalı mitokondrionlar, yağ damlacıkları) zengindir.
Teka interna hücrelerinde LH reseptörleri vardır. Bu hücreler LH stimulasyonu ile
andrestenedion hormonu üretirler. Bu hormon daha sonra granuloza hücrelerine geçer.
Granüloza hücrelerinde bulunan aromataz enzimini ile östradiol denilen östrojene çevrilir.
Teka eksterna ise fibröz bağ dokusu yapısındadır, kollagen demetler, düz kas hücreleri,
stromal hücreler ve kan damarları içerir.
Primer folliküllerde gelişme ilerleyip, folikülün çapı 200µm civarına, granüloza hücreleri
kalınlığı 6-12 sıraya ulaştığında, granüloza hücreleri arasında yer yer erimeler başlar ve
antrum adı verilen boşluklar belirir. Boşluklarda granüloza hücrelerinden salgılanan bir
follikül sıvısı (likör folliküli; başlıca östrojen olmak üzere progesteron, androgenler gibi
steroid hormonlar, FSH, LH, inhibin, aktivin gibi steroid yapıda olmayan hormonlar ve
çeşitli glikozaminoglikanlar içerir) birikir. İlk antrum şekillendikten sonra folikülün adı artık
sekonder folliküldür ( ya da; antral follikül, veziküler follikül gibi adlar verilir).
Sekonder follikül
9
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 10
20.7.2017
Gelişme ilerledikce antrumlar birleşir ve tek bir boşluğa ( cavum follikülü) dönüşür. Oosit I
120-150 µm çapa ulaşınca büyümesi artık durur. Kendisini saran zona pellusida ve birkaç
sıra granüloza hücresi ile (prizmatik olan ilk sıraya corona radiata denir) follikül boşluğuna
doğru tepecik oluşturur. Buraya yumurta tepeciği (cumulus oophorus) adı verilir.
Olgun follikül
Bu şekilde gelişme gösteren sekonder folliküllerden birkaç tanesi ileri gelişme göstererek
olgun folliküle (tersiyer follikül, Graaf follikülü) dönüşür. Bunlardan da normalde sadece bir
tanesi ovulasyona uğrayacaktır. Diğer folliküller ise bu aşamada atreziye uğrayarak atretik
folliküllere dönüşürler. Olgun folliküllerin çapı 2-2.5 cm ye ulaşır, oosit I çapı ise değişmez
(120-150µm). Antrum iyice genişlemiş, granüloza hücreleri incelmiştir. Ovulasyondan
hemen önce izlenen bu folliküle preovulatuvar follikül de denir. Graaf follikülünde; oosit I
120-150 µm çapa, çekirdeği 25 µm çapına ulaşmıştır. Bunun eksentrik konumlu nukleusuna
vesikula germinativa, koyu boyanan iri nukleolusuna da makula germinativa adı verilir.
10
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 11
20.7.2017
Graaf follikülleri iyice büyüyerek 2.5 cm 'lik bir çapa ulaştıklarında ovaryum yüzeyine doğru
çıkıntı yaparlar(stigma).
Ovulasyondan az önce oosit I, birinci mayotik bölünmesini
tamamlar, böylece Oosit II ve I. kutup hücresi meydana gelir. Oosit II hemen ikinci mayoz
bölünmesine başlar ve metafaz evresinde kalır. Oosit II etrafındaki corona radiata ve birkaç
sıra follikül epiteli ile sarılı olarak follikül duvarından koparak, follikül boşluğu içine düşer.
Genelde gelişen folliküllerden sadece bir tanesi ovulasyona uğrar. Oosit II, fertilizasyona
uğrar ise II. Mayozu tamamlar ve ovum ile II. Kutup cisimciği oluşur. Kutup cisimcikleri
çok küçük hücrelerdir. Fertilizasyon yetenekleri yoktur. Dişilerde mayoz bölünme sonucu bir
oogonyumdan tek ovum oluşur.
Çalışma Soruları:
-Spermatogenez ile oogenez arasındaki farklar nelerdir? Araştırarak öğreniniz.
-İnhibin nedir? Nereden salgılanır? Dişideki ve erkeklerdeki etkileri nelerdir?
III. Genital Siklus:
Dişi genital sistemi puberte ile başlayıp menapoza kadar devam eden aylık siklus
değişiklikleri gösterir. Bu siklus değişiklikleri hipofiz ve hipotalamus hormonlarının kontrolu
altındadır. Ovaryum, uterus, tuba uterina, vajina ve meme bezlerini etkiler. Bu aylık siklik
değişikliklerin amacı dişi genital sistemi olası bir gebeliğe hazırlamaktır. Kişiden kişiye
değişmekle birlikte yaklaşık 28 gün sürdüğü kabul edilir.
Hipotalamusdaki nörosekretuvar hücrelerden salgılanan gonadotropin serbestleştirici hormon
(GnRH), hipofiz bezinden follikül stimüle edici hormon (FSH) ve luteinizan (LH)
hormonların salgılanmasını sağlar. Bu hormonların etkisi ile ovaryumlarda over siklusu
oluşur.
Over Siklusu:
Ovaryumda her 28 günde bir tekrarlanan değişikliklere over siklusu denir. Siklusun birinci
evresi 14 gün sürer. Bu süreçte hipofizden salgılanan FSH etkisiyle primer folliküllerden
Graaf follikülleri (oogenezisde bu gelişim ayrıntılı olarak anlatılmıştır) gelişir. Follikül
gelişimi nedeniyle bu evreye folliküler evre denir. Östrojen seviyesi belli bir düzeye ulaşınca
FSH salgılanması negatif feedback mekanizma ile baskılanır.
11
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 12
20.7.2017
Ovulasyon 14. günde gerçekleşir. Ovulasyondan yaklaşık 24 saat önce ani bir LH piki
gerçekleşir. LH piki ile ovaryum kan akımı artar. Teka eksternadaki kapillerlerden plazma
sızar ve ödem oluşur. Ödemle birlikte histamin, prostoglandin ve kollajenaz gibi maddeler
graaf follikülü çevresine salgılanır. Primer oosit I. mayozu tamamlar. Sekonder oosit II.
Mayoza girer, metafaz aşamasında kalır. Dokuda artan proteoglikan ve hiyaluronik asit
seviyeleri artar. Bu maddeler su çeker ve ödem daha da artar. Follikül büyür, granüloza
hücreleri gevşer. Graaf follikülünün bulunduğu ovaryum yüzeyi follikül baskısı ile kan
dolaşımını yitirir. Bu bölgede bağ dokusu dejenere olur ve yırtılır. Oosit II, kendisini
çevreleyen hücrlerle birlikte ovaryumdan atılır ve ovulasyon gerçekleşir.
Oosit II kendisini saran corona radiata hücreleriyle birlikte tuba uterinaya atılır.
Ovulasyondan sonra yırtılan Graaf follikülü artığı hemen dejenere olmaz, LH etkisi ile geçici
bir iç salgı bezi olan korpus luteuma dönüşür.
Teka eksternadaki düz kas tellerinin
kontraksiyonu ile büzüşen follikül boşluğu içine yırtılan kan damarlarından kan dolar, yeni
damarlar filizlenir. Membrana granüloza (mural hücreler) hücreleri büzüşmeden dolayı
gerginliğini kaybeder, kıvrımlı bir yapı kazanır, irileşirler, steroid hormon salgılayan
hücrelere özgü organellerle donatılırlar ve granüloza lutein hücreleri adını alırlar. Relaksin,
progesteron hormonları salgılarlar ayrıca teka lutein hücrelerinden gelen androjenleri
östrojene çevirirler. Buna paralel olarak teka interna hücreleri de teka lutein hücrelerine
dönüşürler, bunlar granüloza lutein hücreleri arasına kama gibi sokulurlar ve steroid hormon
salgılayan hücre organellerince zenginleşirler. Progesteron salgılarlar. Bu hücreler arasında
bol kapiller damarlar filizlenir. Böylece bir endokrin bez yapısına kavuşan follikül artığı
korpus luteum adını alır ve başlıca progesteron hormonu salgılar.
12
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 13
20.7.2017
Siklusun ikinci evresinde (14-28. Günler) korpus luteum geliştiğinden luteal evre adı verilir.
Korpus luteum tarafından salgılanan progesteron hormonu; hipofizin FSH salgılamasını
baskılar böylece ovaryum korteksinde yeni primer folliküllerin gelişmesini önler. Ayrıca
olası bir gebelik için hazırlanmış olan uterus mukozasının kanlı, kabarık durumunu muhafaza
etmesini sağlar ve uterus kaslarının kontraksiyon yapmasını da önleyerek (relaksin hormonu
vasıtasıyla) implantasyona imkan sağlar, aynı şekilde gebeliğin devamlılığını temin eder.
Eğer fertilizasyon olursa korpus luteum, gebelik korpus luteumu adı alır. Embriyodan
salgılanan human koryonik gonadotropin (hCG) etkisiyle daha da gelişir ve gebeliğin 20.
Haftasına kadar daha da büyüyerek progesteron salgısına devam eder.
Fertilizasyon
gelişmezse progesteron salgısının LH’ı inhibe etmesiyle gerileyerek beyaz renkli bir artık
yapıya dönüşür. Korpus albikans adı alır ve progesteron üretemez. Ovaryum yeni bir
folliküler evreye girer. Over siklusu bu şekilde devam eder.
Menstruel Siklus (Endometrial siklus):
28 günlük genital siklus uterusta da etkisini gösterir. Uterusun en iç tabakası olan
endometrium ovarian siklus sırasında ovaryumdan salgılanan östrojen ve progesteron etkisi
altında siklik değişiklikler gösterir.
Endometriumda görülen bu siklik değişikliklere
endometrial siklus veya daha yaygın olarak menstrüel siklus denir.
Menstrüel siklus kadınlarda puberte ile başlar Yaklaşık 12-14 yaşlarında ilk mensturasyon
kanaması (menarş) görülür.
45-50 yaşlarına kadar devam eder. Önce menstruasyon
düzensizleşir, sıklığı ve miktarı azalır ve tamamen biter. Bu olaya menopoz adı verilir.
Menstrüel siklus birbirini izleyen fazlardan oluşur. Bu fazlar;
Menstrüel faz: Mensturasyon kanamasının ilk günü genital siklusun ilk günü olarak kabul
edilir. Endometrium altta bazal tabaka ve onun üstünde fonksiyonel tabakadan oluşur.
Menstrüel fazda endometrium fonksiyonel tabakası, bir miktar kanla birlikte dışarıya atılır.
Yaklaşık 4-5 gün sürer.
Proliferasyon fazı (östrojenik faz):
Proliferatif faz yaklaşık 9 gün sürer. Bu sırada
ovaryumda büyümekte olan folliküllerden salgılanan östrojen hormonunun etkisi endometrim
bazal tabakasındaki hücreler (stromal hücreler, bez hücreleri ve epitel hücreleri) ve kapiller
damarlar hızlı bir proliferasyona girer. Fonksiyonel tabaka yeniden oluşmaya başlar. Bu
13
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 14
20.7.2017
fazda endometriumun kalınlığı ve su içeriği 2-3 kat artar. Bezlerin (glandula uterina) sayısı
ve uzunluğu artar.
Sekresyon Fazı: Ovulasyon genital siklusun yaklaşık 14. gününde gerçekleştikten sonra
ovaryum luteal evreye girer. Korpus luteumdan salgılanan ve kan yoluyla uterusa gelen
progesteronun etkisiyle endometrium sekresyon fazına girer. Yaklaşık 13 gün sürer. Bezler
iyice büyüyerek ondülalı (testere ağzı şeklinde) bir hal alır. Salgılarını salgılamaya başlarlar.
Bağ dokudaki (stroma) bağ dokusu hücreleri yuvarlaklaşıp irileşerek sitoplazmalarında lipid,
glikojen depo ederler. Ayrıca spiral arterler de yüzeye doğru iyice gelişirler. Venöz yapılar
ve arteriovenöz anastomozlar da belirginleşir. Bu dönemde endometrium kalınlığı
5-6 kat
artmıştır.
14
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 15
20.7.2017
Endometriumun bundan sonraki gelişimi fertilizasyon (döllenme) oluşup oluşmamasına göre
değişir.
Fertilizasyon oluşmazsa; endometrium yaklaşık 1 gün süren iskemik faza girer. korpus
luteum gelişmesini devam ettiremez, küçülür ve buna bağlı olarak progesteron salgısı azalır.
Progesteron salgısı azalınca, ilk önce pars bazalis ile pars fonksiyonalis sınırındaki spiral
arterlerde bir kasılma görülür. Yani iskemi oluşur. Bunun sonucu olarak üstteki pars
fonksiyonalis kansız kalır beslenemez ve yavaş yavaş nekrozlar başlar. Bir süre sonra spiral
arterlerdeki kasılma kalkar ve kan tekrar ani olarak spiral arterleri doldurur, ancak bu
arterlerin duvarı nekroze olduğundan bu ani kan akımına dayanamaz ve yırtılır. Sonuçta;
kan+epitel+bağ doku karışımı uterus boşluğuna dökülür ve vagina yoluyla dışarıya atılır. Bu
olaya menstruasyon (regl, adet kanaması) adı verilir. Başlayan mensturasyonla birlikte
yeni bir siklusa da girilmiş olur. Kan pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinler, burada serbest
kalan proteolitik enzimler tarafından parçalandığından menstrüel kan pıhtılaşmaz.
Mensturasyonun 4-5 gün sürmesinin nedeni, kasılmış olan spiral arterlerdeki gevşemenin her
tarafta birden meydana gelmeyip, yavaş bir tempoda bölge bölge olmasıdır.
Fertilizasyon oluşursa; Kanda artan progesteron seviyeleri hipofizden salgılanan LH’ı
inhibe eder. Ancak gelişmeye başlayan embryonun sinsityotrofoblast hücrelerinden
salgılanan human koryonik gonadotropin (hCG) korpus luteumun gerilemesini engeller, daha
da gelişmesini sağlar. Korpus luteum, büyür gebelik korpus luteumunu oluşturur.
Progesteron salgısı artar. Spiral arterlerde kasılma oluşmayacağı için endometrium iskemik
faza girmez. Mensturasyon oluşmaz. Endometrium blastokistik gömülmesi ve beslenmesi
için uygun durumunu korumuş olur.
IV.Gametlerin Transportu ve Fertilizasyon
Oosit Transportu: Ovulasyonla atılan oosit II insan vücudundaki en büyük hücredir.
Yaklaşık 120-160 µm çapındadır. Çekirdeği de 20-30 µm çapında olup haploid sayıda
kromozom taşır. Çekirdek eksentrik konumludur. Çekirdeğine vesicula germinativa, iyi
belirgin olan çekirdekciğine macula germinativa adı verilir. Sitoplazmasına ovoplazma adı
verilir. Sitoplazmasında zigotun beslenmesine yetecek bütün besin maddelerine sahiptir. Bu
maddeye vitellus (lecithus, deutoplasma) adı verilir. Hareketsiz bir hücredir. Endoplazmik
15
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 16
20.7.2017
retikulum, Golgi ve mitokondriyondan zengindir. Dıştan 3-5 µm kalınlığında, glikoprotein
yapıda saydam zona pellucida ile sarılıdır. Zona pellucidanın dışındaki tek katlı prizmatik
radier dizilimli hücre tabakasına corona radiata denir.
Ovulasyon sonucu Graaf folikülü
yırtılınca Oosit II tuba uterina’ya atılır Tuba uterinaya atılan oosit II 24-48 saat canlı kalır,
döllenmezse, dejenere olarak ölür.
Tuba uterinanın
proksimalden distale doğru
infundibulum, ampulla, isthmus ve intramural kısım olmak üzere dört bölümü vardır.
Fertilizasyon
genellikle ampullada (ampulla tuba uterina) gerçekleşir.
Tuba uterinanın
infindibulum bölgesinde parmaksı çıkıntılar bulunur. Bunlara fimbria denir. Ovulasyona
yakın dönemde fimbrialar ovaryuma yaklaşarak, ovaryum yüzeyinde ileri geri hareket
ederler. Atılan oosit II yi tuba uterina içine alırlar. Oositin ampulla bölgesine hareketi tuba
uterinanın duvarındaki düz kas hücrelerinin kasılma ve gevşeme hareketleri ile sağlanır.
Sperm Transportu:
Spermatozoon ortalama 50-60µm uzunluktadır. Tüm uzunluğun
yaklaşık 1/6 sını baş ve boyun, 5/6 sını kuyruk oluşturur. Spermatozoon’ların dişi
vücudundaki yaşama süresi 48-72 saat, hızları 3-3.6 milimetre/dakikadır.
Coitus (çiftleşme) esnasında spermatozoonlar erkek eklenti bezlerinin (veziküla seminalis,
glandula bulboüretralis ve prostat bezi) salgılarını içeren sıvı (ejakulat, semen) içinde
vaginaya boşalır. Erkeklerde ejakulat yaklaşık 3-4 cc civarındadır ve 200-300 milyon adet
spermatozoon içerir. Vaginaya boşaltıldıktan sonra, döllenme yeri olan ampulla tuba
uterinaya kadar olan yolu (yaklaşık18-20 cm) ortalama 1 saatte alır. V. Seminalis salgısı
içinde bulunan fruktoz ihtiyaçları olan enerjiyi sağlar. Dişi genital yollarında normalde var
olan bir akıntıya (saniyede 3-4 µm hızında) karşı hareket ederler. Spermatozoonların bu ters
akıntıya karşı ilerleyebilme özelliklerine (+) rheotaxis denir. Veziküla seminalisden
salgılanan vezikülaz semeni yoğunlaştırarak ilerlemeleri sırasında geriye kaçmalarını
engeller. Ayrıca, spermatozoonlar dişi genital organların mukozası ve özellikle oosit II
tarafından salgılanan bazı kimyasal maddelere (fertilizine, gymnogamonlar) karşı da ilgi
gösterirler ve onlara doğru hareket ederler. Bu yeteneklerinede (+) chemotaxis adı verilir.
Chemotaxis döllenmeyi kolaylaştıran etkenlerdendir. Ayrıca (+) chemotaxis sayesinde
spermatozoonların ostium abdominalisi aşarak karın boşluğuna düşmeleri de önlenir.
Spermlerin Olgunlaşması: Spermler dişi genital sisteme ilk geldiklerine fertilizasyon
yeteneğine sahip değildir. Kapasitasyon geçirdikten sonra fertil özellik kazanırlar.
Kapasitasyon: Uterus ve tuba uterina mukozası tarafından üretilen salgıların etkisiyle,
spermatozoonun hücre membranı üzerindeki seminal plazma proteinlerinin ve akrozom
16
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 17
20.7.2017
bölgesini örten hücre membranındaki çeşitli glikoprotein kılıfların uzaklaştırılması işlemidir.
Spermlerin membran içerikleri değişir. Yaklaşık 7 saat sürer. Kapasitasyon olmazsa,
akrozom reaksiyonu gelişmez.
Akrozom Reaksiyonu: Kapasitasyonunu tamamlamış ve ampullaya ulaşmış bulunan
spermatozonlar hücre membranlarında bulunan ve kapasitasyon sırasında açığa çıkarılmış
olan yüzey
reseptörleri vasıtasıyla oosit II’ye tutunurlar.
Bağlantının sağlanmasıyla
spermatozoon içine Ca++ iyonu girişi hızlanır ve böylece akrozomal reaksiyon
başlar.
Spermatozoon hücre zarı akrozom dış zarı ile yer yer birleşip-kaynaşır, erir, açılan bu
deliklerden akrozom enzimleri (hiyaluronidaz, akrozin, nöraminidaz, proteaz, glukuronidaz)
dışarı çıkar. Bu bölgedeki hücre zarı ve akrozom dış zarı erir. Bu olaya akrozom reaksiyonu
adı verilir.
Fertilizasyon (Döllenme): Fertilizasyonun alt fazları vardır. Bunlar;
1) Spermiumun korona radiatadan geçişi: Akrozomdan salgılanan hiyalorinidaz enzimi ile
sağlanır. Tubal mukozal enzimler ve sperm kuyruk hareketi de yardımcı olur.
2) Spermiumiun zona pellucidadan geçişi: Nöraminidaz, akrozin ve esterazlar önemli rol
oynar. Bir adet spermatozoon girer girmez zona reaksiyonu adı verilen ve ikinci bir
spermatozoon girişini engelleyen olay gerçekleşir. Bu olay, oosit II’nin gelişmesi sırasında
sentezlenen ve sitoplazmanın dış kısımlarındaki kortikal granüller içinde depolanan kimyasal
maddelerce (lizozomal enzimler) düzenlenir. Kortikal granüllerin bu salgıları; oolemma’nın
moleküler yapısında değişime neden olarak ve ayrıca zona pellusidadaki spermatozoon
bağlanma bölgelerinin kaybolmasını sağlayarak ikinci bir sppermmatozoon girişine engel
olur.
3) Oosit ve spermium hücre membranlarının birleşmesi: Membranları birleşince spermium
baş ve kuyruk bölgesi ovum içine girer. Membranı ise dışarıda kalır.
4) Sekonder oositin ikinci mayoz bölünmeyi tamamlaması ve dişi pronukleusunun oluşması
5) Erkek pronukleusunun oluşması
6) İki pronukleusun birleşmesi:
Her iki pronukleus birbirine doğru yaklaşır. Her iki
çekirdeğin zarları erir, kromozomlar belirir ve ortada buluşurlar. Böylece döllenmiş yumurta
17
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 18
20.7.2017
hücresi, ZYGOT meydana gelir. Fertilizasyon tamamlanır. Fertilizasyon yaklaşık 30 saat
sürer.
Fertilizasyon ile birlikte :
 1) Diploid kromozom sayısı tekrar sağlanmış olur.
 2) Türlerin varyasyonu sağlanmış olur.
 3) Embriyonun cinsiyeti belirlenmiş olur.
 4) Yarıklanma (mitoz bölünme) başlar
Çalışma Soruları:
-Zonal blokta esas görevi yapan glikoprotein hangisidir?
-Ovumun metabolik aktivasyonu ne demektir?Ne işe yarar?
V. Gelişimin İlk Haftası
Yarıklanma (segmentasyon)
Zigot bir taraftan uterusa doğru ilerlerken bir taraftan da mitoz bölünmelere başlamıştır.
Mitozla gelişen yeni hücrelere blastomer adı verilir. Dışta zona pellucidası hala mevcut olan
18
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 19
20.7.2017
ve sıkıca yan yana duran blastomerler dıştan yarıklanma şeklinde kendini belli ettiği ve
kendini oluşturan hücrenin yaklaşık yarısı büyüklüğünde olduğu için bu olaya yarıklanma
adı verilir.
İnsanda zigot döllenmeden sonraki 30. Saatte ilk bölünmesini yapar. Buna 1. Meridyonal
bölünme adı verilir. Blastomerlerden bir tanesi biraz daha büyükcedir. Sonraki bölünme önce
büyük olan blastomerde gerçekleşir, hemen peşinden de küçük olan blastomer bölünür ( 2.
Ve 3. Meridyonal bölünmeler) ve 4 blastomerli canlı taslağı oluşur ( henüz 40-50. Saatler
arası). Bundan sonraki bölünme ekvatoryal olarak gerçekleşir ve 8 blastomerli canlı taslağı
oluşur (60. Saat civarı). Daha sonraki bölünmeler bir meridyonal bir ekvatoryal olarak sıralı
devam eder ve morula adı verilen çok hücreli bir hücre kümesine dönüşür ( 3-Gün civarı).
Fertilizasyondan sonra 4. Gün civarında morula uterus boşluğuna düşer. Uterus boşluğunda
blastomerler arasına sızan sıvıya bağlı olarak yer yer açılmalar oluşur. Blastomerler
arasındaki sıvı içeren boşluklar birleşir tek bir boşluk meydana gelir. Bu boşluğa blastosöl,
canlı taslağınada erken blastokist adı verilir. Blastokistin etrafında zona pellucida halen
mevcuttur ( yaklaşık 4-5. Günler).
19
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 20
20.7.2017
VI.Gelişimin İkinci Haftası- Bilaminer Germ Disk Dönemi
Gelişimin ikinci haftasında embriyonik disk,amnion kesesi,amnion boşluğu, yolk
kesesi (vitellus kesesi), birleştirici sap ve koryonik kese gelişir.
Gelişimin ilk haftasında oluşan erken blastokist dışta trofoblast (dış hücre kitlesi),
içte embriyoblast (iç hücre kitlesi) hücrelerinden oluşur. Embriyoblast hücreleri blastokistin
bir kutbunda kümeleşme gösterirler. Bu kutba embriyonik kutup adı verilir. Embriyonik
kutbun karşısında kalan kutba ise abembriyonik kutup denir. Blastokist endometriuma daima
embriyonik kutbu ile tutunur. İlk tutunma ile implantasyon başlamış olur.
İmplantasyon başlamadan hemen önce blastokisti çevreleyen zona pellucida yırtılır.
Bu yırtılmanın bazı trofoblast hücrelerinden (trofoektoderm) salgılanan tripsin benzeri bir
enzim tarafından gerçekleştirildiği üzerinde durulmaktadır. Zona pellucidanın yırtılması ile
geç blastokist oluşmuş olur. İmplantasyonun ilk aşaması
genişlemiş blastokistin
endometriuma tutunmasıdır. Endometrial epitel hücrelerin yüzeylerinde bazı hücre adhezyon
molekülleri (integrin) tespit edilmiştir. Bu moleküller menstrüel siklusun 20-24. günleri
arasında endometrium epitel hücrelerin yüzeyinde bulunurlar. Bu epitel hücrelerine karşı
gelen trofoblast hücrelerin yüzeylerinde de integrinler bulunur. Blastokistin endometriuma
her zaman embriyonik kutupdan tutunmasının nedeni, bu bölgedeki trofoblastların (polar
trofoektoderm) hücre yüzeylerinde integrin bulunmasıdır.
Trofoblastlar tutunma ile
birlikte çoğalmaya başlarlar ve embriyonik kutubda ikinci bir tabaka oluştururlar. Blastokisti
çevreleyen
trofoblast hücre tabakası, sitotrofoblast adı alırken, embriyonik kutubda
sitotrofoblast hücrelerinin çoğalarak oluşturdukları tabakaya sinsityotrofoblast adı verilir.
Sinsityotrofoblast tabakası implantasyonun başlangıcında oldukça küçük bir alanda iken,
implantasyon ilerledikçe bütün sitotrofoblast tabakasını çevrelemeye başlar. İçteki
sitotrofoblast tabakası tek çekirdekli belirgin hücrelerden oluşurken, sinsityotrofoblast
tabakası hücre sınırları iyi seçilmeyen, çok çekirdekli bir hücre kitlesi olarak izlenir. Bu
tabakaya sinsityum adı da verilir. Sinsityum içinde mitoz görülmez. Mitoz sitotofoblast
tabakasında oluşur. Oluşan sitotofoblastlar sinsityotrofoblastlara farklılaşarak sinsityuma
göç ederler. Sinsityum tabakasından küçük uzantılar uterus epitel hücreleri arasına
sokulurlar. Endometrium epitel hücrelerinin bazal laminasına ulaştıklarında yassı
trofoblastik plak oluşturacak şekilde yayılırlar. Daha sonra bazal laminayı da delerek
20
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 21
20.7.2017
geçerler. Sinsityum invaziv bir dokudur. Maternal dokuyu erode eden enzimatik maddeler
salgılayarak hızla yayılır.
Endometrium stromasını erode eder ve hızla yayılır. Sinsityumun kemirici (erosive),
yiyici (ingestive), sindirici (digestive), yayılımcı (invasive) özellikleri ile blastokist
endometriuma gittikçe daha fazla gömülür. Sinsityotrofoblast tabakası human koryonik
gonadotropin (hCG) adı verilen bir hormon üretmeye başlarlar. 2.haftanın sonunda hCG
üretimi gebelik testlerinde(+) sonuç verecek seviyelere ulaşır.
7.günde embriyoblastı oluşturan hücreler iki tabaka göstermeye başlarlar. Blastokist
boşluğuna bakan küçük kübik hücrelerin oluşturduğu hipoblast tabakası ve diğer tarafta
prizmatik hücrelerin oluşturduğu epiblast tabakası. Bu şekilde hipoblast ve epiblast hücre
tabakalarının oluşturduğu bu iki tabakalı yapıya bilaminer germ disk adı verilir.
Epiblast hücreleri oluşurken epiblast ve sitotrofoblastlar arasında bir boşluk belirmeye
başlar. Bu boşluğa amnion boşluğu denir. Amnion boşluğu epiblast hücrelerinden köken
alan amnioblastlar tarafından sarılır. Amnioblastların oluşturduğu zara amnion zarı denir.
Amnion boşluğu üstte amnion zarı, altta epiblastlar tarafından sarılmıştır.
9.günde hipoblast hücrelerinin çoğalarak sitotrofoblastların iç yüzünde blastokist
boşluğunu çevrelediği izlenir. Bu şekilde oluşmuş olan zara ekstraembriyonik endoderm
(primitif endoderm) adı verilir. Bu ekstraembriyonik endoderm içindeki boşlukla birlikte
primitif yolk kesesini oluşturur.
Hipoblastlardan ve ekstraembriyonik endodermden köken aldığı düşünülen hücreler
amnion zarı ve primitif yolk kesesinin dışında gevşek bir bağ dokusu oluştururlar. Bu bağ
dokuya ekstraembriyonik mezoderm denir.
İmplantasyon bölgesindeki endometrial stroma ileri derecede vasküler ve ödemlidir.
Bu dönemde endometrial stromaya desidua adı verilir. Stroma hücrelerine de desidual
hücre denir. Desidual hücrelerden glikojen, lipid, endometrial bezlerden glikojen ve mukus
salgılanır. Bunlar gömülmekte olan blastokist için zengin bir besin kaynağı oluşturur.
İmplantasyonun başlamasıyla birlikte sinsityotrofoblast tabakası içinde küçük boşluklar
(vakuoller) oluşur. Komşu vakuollerin birleşmesi ile daha büyük olan lakünalar oluşur.
Trofoblast gelişimindeki bu döneme laküner dönem adı verilir. Komşu lakünalar birbirleri
ile kanallar aracılığı ile temas kurarak bir çeşit 'laküner ağ' oluştururlar. Bu ağ
21
Prof. Dr. Feral Öztürk
sinsityotrofoblast
Sayfa 22
tabakasına
süngerimsi
bir
20.7.2017
görüntü
kazandırır.
Sinsityotrofoblast
projeksiyonları maternal endometrial kan damarlarını (spiral arterler) ve endometrium
bezlerini çevreler. Bu damarların ve bezlerin duvarlarını erode etmeleri sonucunda maternal
kan ve salgı maddeleri laküner ağa akmaya başlar. Lakünalar içine akan bu sıvıya
embriyotrof adı verilir. Bu sıvı diffüzyonla embriyonik diske geçer ve onu besler.
Lakünalara açılan erozyona uğramış uterus damarları uteroplasental dolaşımın ilk temellerini
atar.
10. günde konseptus endometriuma tamamen gömülmüştür. Penetrasyon bölgesinin
uterus lümenine bakan kısmı başlangıçta fibrin pıhtısı ile kapatılmıştır. 12.günde pıhtı tıkaç
da ortadan kalkar ve yüzey, endometrium epitelinin rejenerasyonu ile kapatılır.
Endometrial stroma içinde bulunan lökositlerden salgılanan interleukin-2 maddesi,
implantasyonun erken
dönemlerinde
embriyonun
anne tarafından
yabancı
olarak
algılanmasını ve hücresel immün reaksiyon geliştirmesini engeller.
Trofoblast tabakasında ve endometriumda değişiklikler oluşurken ekstraembriyonik
mezoderm de artar. İçinde yer yer küçük boşluklar belirir. Bu boşluklar hızla büyür, genişler
ve birbirleri ile birleşerek,13.günde büyük tek bir boşluk halini alır. Bu boşluğa
ekstraembriyonik çölom adı verilir. Yine 13. günde primitif yolk kesesi duvarının bir kısmı
boğumlanarak ayrılır ve oluşan yeni keseye sekonder yolk kesesi denir.
Ekstraembriyonik çölomun oluşması ile ekstraembriyonik mezoderm iki tabakaya
ayrılır. Sitotrofoblast tabakasının iç yüzünü ve amnion kesesinin dış yüzünü örten kısım
ekstraembriyonik somatik mezoderm; vitellus kesesini dıştan saran kısım ise
ekstraembriyonik splanknik mezoderm adı alır.
Ekstraembriyonik somatik mezoderm ile sitotrofoblast ve sinsityotofoblast tabakaları
birlikte koryon adı verilen yapıyı oluşturur. Amnion ve yolk keselerinin koryona asıldıkları
bölgeye bağlantı sapı adı verilir. Bu bölgede ekstraembriyonik çölom bulunmaz.
İkinci hafta içinde embriyonel kutupda, sitotrofoblast hücreleri, yer yer çoğalarak
sinsityotrofoblast tabakasına doğru uzanan hücre kümeleri oluşturur. Bunlara primer koryon
villusu denir. Villus gelişimi ileriki haftalarda devam eder ve sonunda plasenta gelişir. Bu
gelişimden yeri geldikçe bahsedilecektir.
22
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 23
20.7.2017
14.günde abembriyonik kutubta da, sinsityotrofoblast tabakasında lakünalar belirir ve
kan dolaşımı başlar. Ekstraembriyonik çölom boşluğu genişler ve koryon boşluğu adını alır.
Koryon boşluğu, çevresindeki koryon ile birlikte koryon kesesini (chorionic sac) oluşturur.
.
14. günde embriyo hala yassı bilaminer disk şeklindedir. Ancak lokalize bir alanda
hipoblastlar prizmatik hal alarak yuvarlak kalın bir bölge oluşturur. Bu bölgeye prekordal
plak adı verilir. Bu bölge baş bölgesini (kranial, sefalik bölge) belirler. Ön beynin gelişmesi
için gerekli moleküler sinyalleri oluşturur. Prekordal plakdan gelişnenin ileri safhalarında
orofaringeal membranın endodermal tabakası gelişir.
1. Syncytiotrophoblast
2. Trophoblastic lacunae
3. Surface epithelium
4. Fibrin coagulum
5. Epiblast
6. Aminotic cavity
7. Hypoblast
8. Cytotrophoblast
9. Yolc sac
BLASTOKİSTİN İMPLANTASYON BÖLGELERİ
Blastokist çoğunlukla uterus
endometriumuna gömülür. Bazen tutunma gerçekleşmeyebilir. Bazen de gömülme farklı bir
bölgede oluşabilir. Bu durumda ektopik gebelikden bahsedilir. Bu durumda birkaç hafta
içinde ciddi komplikasyonlar ve spontan abortuslar oluşur. İntrauterin implantasyon bölgesi
uterus korpusunun üst arka veya üst ön duvarıdır. Gömülme uterusun aşağı kısmına serviks iç
deliğine yakınsa buna plasenta previa denir.
23
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 24
20.7.2017
Ekstrauterin (ektopik) gömülme tubal, servikal,ovarial ve abdominal olabilir. Tubal
gebelik en sık görülen ektopik gebeliktir. Tüplerin herhangi bir yerinde olabilir. Ektopik
gebeliklerde hCG düzeyleri daha yavaş yükselir.
VII. Gelişimin Üçüncü Haftası- TRİLAMİNER GERM DİSK DÖNEMİ
Gelişimin üçüncü haftasında primitif çizgi, notokord ve üç germ yaprağı (endoderm,
mezoderm ve ektoderm) gelişir.
Üçüncü haftanın başlaması ile embriyonik döneme girilmiş olur. İkinci haftanın sonuna
gelindiğinde embriyo iki tabaka (epiblast ve hipoblast) hücreden oluşur. Üçüncü haftada
embriyo gastrulasyon adı verilen periyoda girer. Gastrulasyon iki tabakalı embriyonik
diskin, üç tabakalı embriyonik diske dönüşmesine verilen isimdir. Gastrulasyon primitif
çizginin oluşması ile başlar. Notokord ve üç germ tabakasının oluşması ile tamamlanır. Her
üç germ tabakası da epiblasttan köken alır.
Üçüncü haftanın başında, embriyonik diskin
dorsal yüzünde, orta çizginin kaudalinde kalın, şişkin çizgisel bir bant gözlenir. Başlangıçta
kısa olan ve gittikçe uzayan bu çizgiye primitif çizgi adı verilir. Bu çizgi epiblast
hücrelerinin proliferasyonu ve embriyonik diskin orta (median) bölgesine göçü ile oluşur.
Primitif çizgi kaudal kısmına yeni hücrelerin eklenmesi ile uzar. Kranial ucunda ise
yoğun proliferasyon sonucunda primitif düğüm (Hensen düğümü) adı verilen yapı oluşur.
Primitif çizginin oluşumu ile embriyonun kraniokaudal (baş kuyruk) ve sağ-sol akslarını
tespit etmek mümkündür. Epiblast hücreleri primitif çizgiye ulaştıklarında şekil değiştirerek,
bu tabakanın altına göç ederler. Epiblastın hipoblasta bakan yüzünde (ventral yüzü) yeni bir
hücre tabakası oluştururlar. Primitif çizgi üzerindeki hücrelerin bu şekildeki hareketi ile
primitif çizgi üzerinde primitif yarık oluşur. Primitif düğüm üzerindeki hücrelerin aynı
hareketi ile de primitif çukur oluşur. Primitif düğümden epiblast hücrelerinin göçü ile
notokord oluşur.
Epiblast hücreleri tipik epitelyal hücrelerdir. Belirgin apikal ve bazal yüzleri vardır. Bir
bazal lamina üzerine oturmuşlardır. Primitif çizginin içine doğru göç etmeye başladıklarında
24
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 25
20.7.2017
bu hücreler uzar, bazal laminalarını kaybeder ve özel bir morfoloji kazanırlar ki buna şişe
hücresi adı verilir. Bu şişe hücreleri epiblast hücre tabakasından ayrıldıklarında mezenşimal
hücrelerin özelliklerini göstermeye başlarlar. Oluşan bu mezenşimal hücreler epiblast ve
hipoblast hücre tabakaları arasında yanlara doğru yayılırlar. Oluşturdukları bağ doku yapıya
mezenşim adı verilir. Oluşan mezenşimin bir kısmı epiblast ve hipoblast tabakaları arasında
yeni bir tabaka oluşturur ki bu tabakaya intraembriyonik mezoderm veya sadece
mezoderm tabakası denir. Mezenşimal hücrelerin bir kısmı ise hipoblast tabakasını işgal
eder, buradaki hücrelerin yerini alır. Oluşan bu yeni tabakaya intrembriyonik endoderm
veya sadece endoderm denir. Bu iki tabaka oluşunca en üstte bulunan epiblast hücre
tabakasına da yeni bir isim verilir. İntraembriyonik ektoderm veya sadece ektoderm adı
verilir. Mezenşim hücrelerinin göç etme ve prolifere olarak başka hücrelere farklılaşma
yetenekleri çok yüksektir.
Gastrulasyonun erken dönemlerinden başlayarak epiblast hücreleri hiyaluronik asit
üretmeye başlarlar. Hiyaluronik asit epiblast ve hipoblast hücreleri arasına sızar. D-glukronik
asit ve N-asetil glukozamin subünitelerinden oluşan hiyaluronik asitin kendi hacminin 1000
misline kadar su tutma kapasitesi vardır. Hücre göçü sırasında mezenşim hücrelerinin agrege
olmasını engeller. Migrasyonda görev alan bir başka önemli madde epiblast bazal laminası
altında kalan fibronektindir. Fibronektin mezenşimal hücrelerin bazal lamina altında
yayılmasına yardım eder.
Primitif çizgiden intraembriyonik mezoderm oluşması 4.haftanın sonuna kadar devam
eder. Daha sonra primitif çizgi küçülür. Embriyonun sakrokoksigeal bölgesinde belirgin
olmayan bir yapı halini alır. Çoğunlukla tamamen kaybolur. Kaybolmazsa sakrokoksigeal
teratoma adı verilen bir çeşit tümöre yol açabilir. Sakrokoksigeal. teratomlar değişik doku
tipleri içerebilirler. Örn: kıkırdak, kas, yağ, saç, bez dokusu gibi. Bu yüzden bu teratomların
bütün germ tabakalarını oluşturabilen primitif çizgiden geliştiğine inanılmaktadır. Bazı
mezenşim hücreleri primitif düğümden kraniale doğru göç ederek, notokord uzantısı adı
verilen hücresel bir kordon oluştururlar.
Notokord uzantısı oluşurken primitif çukur bu uzantı içinde ileriye doğru çökerek, bir
lümen oluşturur. Bu uzantı ektodermle endoderm arasında uzayarak prekordal plağa erişir.
Prekordal plak ektoderme sıkıca yapıştığından daha fazla ilerleyemez .
25
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 26
20.7.2017
Bazı mezenşimal hücreler ektoderm ile mezoderm arasında değişik yönlerde göç
ederek,
embriyonik
diskin
kenarlarına
kadar
ulaşır.
Bu
bölgede
bu
hücreler,
ekstraembriyonik mezoderm ile devam eder. Primitif çizgiden bazı hücreler kranial bölgeye
doğru notokordun her iki tarafında göç ederler. Burada kardiyojenik alanda kardiyojenik
mezodermi oluştururlar. Bu bölgede 3.haftanın sonunda kalp gelişmeye başlar.
Primitif çizginin kaudal ucunda birbirine tutunmuş ektoderm ve endodermden oluşan
sirküler bir alan bulunur. Bu alana kloakal membran adı verilir.
NOTOKORD OLUŞUMU
Embriyonun eksenini belirleyen ve dikliğini sağlayan
hücresel bir kordondur. Notokord uzantısından gelişir. Notokord uzantısı primitif düğümden,
prekordal plağa kadar uzanan tübüler bir yapıdır. Bu uzantının tabanı endoderme sıkıca
yapışır. Yapıştığı bölgelerde dejenerasyonların oluşmasıyla notokord uzantısının tabanında
yer yer delikler belirir. Böylece notokord kanalı yolk kesesi ile temasa geçer. Açıklıklar
genişler ve notokordal kanal kaybolur. Primitif çukur bir süre nörenterik kanal olarak
varlığını sürdürür. Notokord uzantısının kalıntıları yassı bir plak oluşturur, buna notokord
plağı denir. Notokord plağında kranial uçtan başlayarak notokord hücreleri prolifere olur ve
içe doğru kıvrılarak notokordu oluşturur. Notokord oluştuğunda, embriyonik endoderm
yeniden devamlı bir tabaka olarak, mezodermin ve notokordun ventralinde yer alır.
Nörenterik kanal kaybolur. Notokordun etrafında ilerleyen haftalarda kolumna vertebralis
gelişir.Vertebral korpuslar oluştuğunda notokord dejenere olarak kaybolur. Ancak
intervertebral disklerin ortasında nukleus pulposus adı verilen yapıları oluşturur. Notokord;
1) Dorsalinde bulunan ektodermi indükleyerek sinir sisteminin gelişimini başlatır. Yapılan
araştırmalar kuşlarda ve memelilerde, notokordun noggin ve chordin denilen iki sinyal
molekülü salgıladığını ve bu moleküllerin ektodermden salgılanan inhibitör etkili bone
morphogenetic protein 4 (BMP-4) ü baskılayarak ektodermden nöral doku gelişmesini
sağladığını göstermiştir. Ön beyinin gelişmesinde prekordal plağın da önemli
fonksiyonları vardır.
2) Somitlerde bazı belirli mezodermal hücrelerden vertebra cisimlerinin gelişmesini sağlar.
3) Dorsal pankreas gelişimindeki erken aşamaları stimüle eder.
ALLANTOİS
Gelişmenin 16. gününde yolk kesesinin kaudal duvarında beliren ve bağlantı sapının
içine doğru uzanan küçük sosis benzeri bir divertikül izlenir. Allantois adı verilen bu yapı
26
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 27
20.7.2017
insanlarda küçüktür. Erken kan yapımında ve mesane gelişiminde rol alır. Allantoisde gelişen
kan damarları umblikal arter ve venleri oluşturur.
VIII. GELİŞİMİN DÖRT - SEKİZİNCİ HAFTALARI
3.haftanın başından 8.haftanın sonuna kadar geçen döneme embriyonik dönem adı
verilir. Bu dönem insan gelişiminin çok önemli bir dönemidir. Tüm belli başlı iç ve dış
organların gelişmeye başladığı bu döneme organogenezis dönemi de denir. Organlar
gelişirken, embriyonun şekli de değişir. 8.haftanın sonunda embriyo insana özgü
görünümünü kazanır.
Embriyonik dönemde temel organ ve sistemlerin gelişmesi nedeniyle teratojenlere
(ilaç,virus vs) karşı çok hassastır. Teratojenler organ ve dokuların aktif farklanmalarını
etkileyerek doğuştan önemli gelişme bozukluklarına neden olurlar ya da bu bozuklukların
oluşma oranını artırırlar.
Embriyonik dönem 3.haftadan başlamakla birlikte üçüncü hafta gelişimi trilaminer germ
disk gelişimi adı altında anlatıldığı için bu sayfada gelişim, 4. haftanın başından başlayarak
anlatılacaktır.
Germ yapraklarının ileri gelişimleri anlatılmadan önce bu gelişimlerde rol alan bazı
mekanizmalardan kısaca bahsedilecektir:
Zigot ve yarıklanması ile oluşan blastomerler totipotent (vücuttaki bütün hücreleri
oluşturabilecek kapasitede) hücrelerdir. Gelişme ilerledikçe oluşan yeni hücrelerin başka
değişik hücreleri oluşturabilme kapasitesi sınırlanır. Hücreler gittikçe özelleşerek bir
noktadan sonra geri dönüşümsüz olarak oluşturmaları gereken hücreye doğru farklanırlar. Bu
olay gen ekspresyonlarındaki sınırlanma sonucu ortaya çıkar.
Araştırmacılar hücre kültürlerinde değişik tipde embriyonik hücreleri karıştırıp
bıraktıklarında bunların her zaman aynı şekilde kümeleştiklerini izlemiştir. Hücrelerin bu
tipik agregasyonlarının bazı membran moleküllerine bağlı olduğu tespit edilmiştir. Hücre
membran yüzeyinde bulunan bu moleküllere hücre adhezyon molekülleri (cell adhesion
27
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 28
20.7.2017
molecules-CAM) denir. Epiblast ve hipoblastlarda N-CAM ve L-CAM (E-cadherin) tespit
edilmiştir. Gastrulasyon sırasında epiblast hücreleri bu molekülleri kaybederler. Mezoderm
hücreleri oluştuktan sonra CAM'lar tekrar membranlarında izlenirler. Mezenşim hücrelerinin
membranları CAM içermezler. Germ yapraklarından yeni hücreler oluştukça bunların hücre
membranlarındaki CAM tipleri farklılık göstermeye başlar.
Embriyonik gelişmede rehber görevi gören önemli moleküllerden bir grubu da
transkripsiyon faktörleridir. Transkripsiyon faktörleri DNA'ya bağlanarak, bazı specifik
genleri aktive eden domain'ler içerirler. Bu faktörlerin başka domain'leri ise RNA polimeraz
II ve diğer bazı transkripsiyon faktörlerine bağlanarak o genin ürettiği mRNA'yı regüle
ederler. Bir başka molekül grubu da sinyal molekülleridir. Transkripsiyon faktörlerinin
indüklemesi ile her hücreye özgü sinyal molekülleri üretilir ve hücre dışına verilir. Sinyal
molekülü yakın çevrede veya uzak bölgelerde kendisine özgü membran reseptörü içeren
hücrelerde specifik cevaplar oluşturur. Bu spesifik cevaplar genellikle embriyolojik gelişme
ve büyüme ile ilgilidir. Sinyal moleküllerine büyüme faktörü adı verilir.
EKTODERMAL GERM YAPRAĞININ GELİŞİMİ
NORULASYON - NÖRAL TÜP OLUŞUMU
3.haftanın başında ektoderm germ
yaprağı sefalik(kranial) bölgede geniş, kaudalde daha dar yassı bir disk şeklindedir.
Notokord gelişirken, üstündeki ektodermi indükler. İndüklenen bölgedeki hücrelerin boyları
uzar. Boyları uzamış olan hücrelerin oluşturduğu kalınlaşmış yapıya nöral plak adı verilir.
Bu kalınlaşma başlangıçta servikalde daha dar, kranial bölgede ise daha geniş terlik
biçimindedir.
Daha sonra nöral plak zamanla genişleyip, primitif çizgiye doğru uzanır. Nöral plak
ektodermine nöroektoderm denir. 3.haftanın sonlarına doğru nöral plağın lateral kenarları
daha fazla büyüyüp yükselerek nöral katlantıları (neural fold) oluşturur. Nöral katlantıların
arasında kalan çukur bölge ise nöral oluk olarak adlandırılır. Nöral katlantılar daha sonra
birbirlerine doğru yaklaşarak orta hatta birbirleri ile kaynaşırlar. Kaynaşma gelecekte
boyunun gelişeceği bölgeden başlar. Kranial ve kaudal yönlerde devam eder. Sonuçta nöral
tüp oluşur.
28
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 29
20.7.2017
Nöral tüp başlangıçta anterior nöropor adı verilen açıklık aracılığı ile kranial uçtan ve
posterior nöropor adı verilen açıklıkla da kaudal uçtan amnion boşluğu ile ilişkidedir.
Anterior nöropor 25.günde, posterior nöropor 27.günde kapanır. Nöroporların kapanması ile
nöral tüp kapalı bir tüp halini alır ve nörulasyon tamamlanmış olur. Nöral tüpden santral sinir
sistemi gelişir.
KRİSTA NÖRALİSİN GELİŞİMİ
Her iki tarafdaki nöral katlantılar birbirlerine doğru büyüyüp kaynaşırken her bir
nöral katlantının en dış sınırında veya en yüksek bölgesinde yer alan ve krista nöralis
hücreleri (neural crest cell) adı verilen bir hücre gurubu epitel özelliklerini kaybederek,
mezenşimal hücrelere dönüşür. Aktif migrasyonla nöroektodermi terkederek alttaki
mezodermin içine göç ederler.
Kısa süre sonra nöral tüp ile yüzey ektodermi arasında yassılaşmış ve düzensiz bir
kitle olan nöral kristayı (neural crest) meydana getirirler. Nöral krista daha sonra sol ve sağ
iki parçaya bölünür. Buradan köken alan nöral krista hücreleri değişik yerlere göç ederek
önemli yapıları oluştururlar.
29
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 30
20.7.2017
Ektoderm germ tabakasının ileri farklanması ile;
-
Santral ve periferik sinir sistemi,
-
Göz, kulak ve burundaki duyu epitelleri,
-
Epidermis, saç ve tırnaklar,
-
Hipofiz bezi, meme bezi, yağ ve ter bezleri,
-
Dişin mine tabakası,
-
İrisin pupiller kası ve lens gelişir.
Krista Nöralisin ileri farklanması ile;
-
Spinal, kranial ve otonom ganglionlar,
-
Schwann hücreleri,
-
Melanositler,
-
Kraniofasial yapıların kemik ve bağ dokuları,
-
Böbreküstü bezi medullası
-
Meninksler (beyin zarları) gelişir.
MEZODERMAL GERM YAPRAĞININ GELİŞİMİ
SOMİTLERİN GELİŞİMİ
Başlangıçta orta hattın iki yanında gevşek bir doku oluşturan
mezoderm germ yaprağı 17. günde orta hattın iki yanında sağlı ve sollu üç ayrı bölge
gösterecek şekilde düzenlenir. Orta hatta yakın bölgelerde prolifere olarak kalınlaşır. Bu
kısma paraksiyel mezoderm adı verilir.
Paraksiyel mezoderm laterale doğru ara
mezoderm (intermediate mezoderm) ve lateral mezoderm olarak devam eder. Lateral
mezoderm, yolk kesesi ve amnion kesesini saran ekstraembriyonik mezoderm ile devamlıdır.
Paraksiyel mezoderm
3. haftanın sonuna doğru paraksiyel mezoderm somit adı verilen
kübük kümeleşmeler göstermeye başlar.Bu somitler gelişmekte olan nöral tüp ve notokordun
iki tarafında sıralanmışlardır. İlk somit çifti gelişmebib 20.gününde servikal bölgede belirir.
Bu bölgeden başlayarak kranial ve kaudal yönde her gün yaklaşık üç çift somit belirir. 5.
haftanın sonunda toplam 42-44 çift somit oluşmuş durumdadır. Somitler oluşurken
embriyonun yaşının belirlenmesinde somit sayısından yararlanılır.
4.haftanın başında somitlerin ortalarında
miyosel adı verilen bir boşluk oluşur.
Miyoselin oluşması ile somit duvarları ventral, medial ve dorsal duvarlardan oluşan
30
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 31
20.7.2017
üçgenimsi bir görünüm kazanır. Her somitin ventral ve medial duvarını oluşturan hücreler
hızlı bir mitoza girer ve gevşek yapıda mezenşim oluşturarak notokordun çevresine göç
ederler. Skleretom adı verilen bu hücreler notokordu çevreleyerek kondroitin sülfat ve
kıkırdak matriksi için gerekli diğer molekülleri sentezlerler ve kolumna vertebralisi
oluştururlar (Embriyonik dönemde oluşan kemik taslakları hiyalin kıkırdaktan modeller
şeklindedir. Bunlar fötal dönemde kemikleşmeye başlar).
Dorsal somit duvarı ise dermatom ve miyotom adı verilen iki ayrı hücre grubuna
dönüşür. Miyotom hücreleri o segmente ait vücut kaslarını oluştururlar. Dermatom hücreleri
yüzey ektodermi altına yayılarak dermis ve deri altı bağ dokusunu meydana getirirler.
Böylece her somitin sklerotomu kendine ait segmentin kıkırdak ve kemik elemanlarını,
miyotomu kas dokusunu ve dermatomu ise derinin dermis ve deri altı bağ dokusunu
oluşturur.
Ara (intermediate) mezoderm
Paraksiyel mezoderm ile lateral mezodermi geçici bir
süre birbirne bağlayan ara mezoderm, somitlerden farklı bir gelişim gösterir. Servikal ve üst
torasik bölgelerde nefrotom adı verilen segmantal dizilimli hücre kümeleri oluşurken, daha
kaudalde nefrojenik kordon olarak bilinen segmentsiz bir doku gelişir. Segmentli ve
segmentsiz intermediyer mezodermin bazı bölümlerinden böbreğin bazı kısımları ve genital
sisteme ait bazı yapılar gelişir.
Lateral mezoderm
Mezoderm germ tabakasında paraksiyel, ara ve lateral mezoderm
oluştuktan hemen sonra lateral mezoderm içinde küçük boşluklar belirmeye başlar. Bunlar
birbirleri ile birleşerek her iki tarafta intrembriyonik çölom boşluğunu oluştururlar. Bu
boşluk daha sonra ekstraebriyonik çölom boşluğu ile birleşir ve onunla devam eder.
İntraembriyonik çölom boşluğu oluştuğunda lateral mezoderm ikiye ayrılır.
Ektoderme bitişik olan dorsal tabakaya (intraembriyonik) somatik mezoderm denir. Somatik
mezoderm amnion boşluğunu çevreleyen ekstraembriyonik somatik mezoderm ile devam
eder. Somatik mezoderme ektodermle birlikte somatopleura denir. Somatopleura embriyo
katlanması oluştuktan sonra vücut ön ve yan duvarını oluşturur. Endoderme bitişik olan
ventral tabakaya (intraembriyonik) splanknik mezoderm denir. Splanknik mezoderm, yolk
kesesini saran ekstrembriyonik splanknik mezoderm ile devam eder. Splanknik mezoderme
31
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 32
20.7.2017
endoderm ile birlikte splanknopleura denir. Splanknopleura embriyo katlanması oluştuktan
sonra ilkel barsakların duvarlarını oluşturur.
KAN ve KAN DAMARLARININ OLUŞUMU- ANJİOGENEZİS
3.haftanın başında yolk kesesini saran ekstraembriyonik mezodermde, bağlayıcı sapta
ve koryonda kan damarları oluşmaya başlar. Embriyonik kan damarlarının oluşumu ise
yaklaşık iki gün sonra başlar. Kan damarlarının oluşacağı bölgelerde mezenşimal hücreler
anjioblast (hemanjioblast) adı verilen hücrelere dönüşürler. Anjioblastlar kan adacıkları
denilen anjiojenik hücre kümeleri oluştururlar. Bu adacıkların merkezindeki hücreler ilkel
kan hücrelerine (hemositoblast) farklanırken, periferdeki anjioblastlar ise yassılaşıp ilkel
endotel halini alırlar. Lümene ve endotele sahip bu damarlar, önce birbirleri ile birleşerek
damar ağlarını oluştururlar. Sonra endotelin tomurcuklanması ile çevreye doğru uzanarak
diğer damarlarla birleşirler. Sürekli tomurcuklanarak büyüyen bu ekstraembriyonik ve
intraembriyonik damarların birbirleri ile birleşmesi embriyonik damarların plasental damarlar
ile birleşmesini sağlar.
PRİMİTİF KARDİYOVASKÜLER SİSTEM
Kalp ve büyük damarlar kardiyojenik
alandaki mezenşimal hücrelerden gelişir. Bu bölgede bir çift, uzun, endotelle döşeli
endotelyal kalp tüpünü oluştururlar. 3. haftanın başında bunlar orta hatta birleşerek primitif
kalp tüpünü oluştururlar. Bu tüp embriyoda, bağlayıcı sapta, koryonda ve yolk kesesindeki
damarlarla birleşir. Böylece primitif kardiyovasküler sistem oluşmuş olur.
Mezoderm germ tabakasının ileri farklanması ile;
-
Kardiyovasküler sistem,
-
Kan ve lenf damarları,
-
Kan ve lenf hücreleri,
-
Dalak,
-
Böbreküstü bezi korteksi,
-
Çizgili ve düz kaslar,
-
Dermis,
-
Bağ dokusu, kıkırdak ve kemik dokusu,
-
Vücut boşluklarını döşeyen seröz zarlar,
-
Ürogenital sistem (böbrek, gonadlar, eklenti bezleri ve kanallar) gelişir.
32
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 33
20.7.2017
ENDODERMAL GERM YAPRAĞININ GELİŞİMİ- EMBRİYONUN KATLANMASI
4.haftada embriyo lateral yönde kıvrılma ve katlanma ile disk şeklindeki yapısını
kaybederek, slindir benzeri yapı kazanır. Eş zamanlı olarak kranio-kaudal yönde de bir
kıvrılma oluşur.
BAŞ KIVRILMASI (HEAD FOLD) 3. haftanın sonunda nöral tüpün kranial kısmı ilkel
beyini oluşturmak üzere kalınlaşır ve ilkel beyin amnion boşluğuna doğru kabarır.
Orofaringeal membranın üzerine doğru da uzar. İlkel beyinin ileri derecede büyümesi
sonucunda septum transversum, primitif kalp, perikardiyal çölom ve orofaringeal membran
embriyonun ventral tarafına doğru itilir. Bu kıvrılma sırasında yolk kesesinin bir kısmı da
kıvrılan kısmın içinde kalarak endoderm ile birlikte ön barsağı oluşturur. Bu kıvrılma ile
orofaringeal membran yüzey ektodermi ile içe göçer. Orofaringeal membranın ventralinde
oluşan cebe stomedeum (ilkel ağız) denir. Kıvrılmadan sonra septum transversum primitif
kalbin kaudalinde kalır. Septum transversum daha sonra diyafram gelişimine katılır.
KUYRUK KIVRILMASI (TAİL FOLD) Nöral tüpün distal kısmında da bir miktar büyüme
olur. Kuyruk bölgesi kloakal membranın üzerine doğru büyüyerek kıvrılır. Yolk kesesinin bir
kıusmı kıvrılan kısım içinde kalır. Bu bölgeye son barsak adı verilir. Son barsağın kaudal
kısmına kloaka adı verilir. Kıvrılmadan sonra bağlantı sapı embriyonun ventraline geçer.
Ayrıca allantois de yer değiştirerek son barsak bölgesine bağlantılı yer alır.
LATERAL KIVRILMA Embriyoda baş kuyruk kıvrılması oluşurken, lateral yönde de
kıvrılma oluşur. Embriyonik diskin yan kısımları ventral yöne doğru kıvrılarak orta hatta
birleşir. Karın duvarı oluşurken, yolk kesesinin bir kısmı embriyonun içinde kalır ve
endoderm ile birlikte orta barsağı oluşturur. Orta barsağın yolk kesesi ile olan bağlantısı
daralarak vitellin (yolk) kanal adı alır. Bu kanala aynı zamanda omfalomezenterik kanal adı
verilir. Başlangıçta geniş olan bu kanal embriyonun büyümesi ile iyice daralır ve uzar.
Lateral yönde kıvrılma ile amnion boşluğu genişler ve embriyoyu dıştan sarar. 5.hafta
dolaylarında vitellin kanal ile bağlantı sapı göbek kordonunu oluşturmak üzere birleşirler.
Lateral yöndeki katlanma ile embriyonun ön ve yan vücut duvarı oluşmuş olur.
33
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 34
20.7.2017
İnsanda yolk kesesi gelişmenin yalnızca en erken dönemlerinde kısa bir süre embriyonun
beslenmesinde rol oynar. Daha sonra körelir.
Endoderm germ tabakasının ileri farklanması ile;
-
Gastrointestinal sistem ve solunum sistemlerinin epitelleri,
-
GİS bezleri, karaciğer ve pankreas parankiması,
-
Tonsil, timus, tiroid, paratiroid, timpan boşluğu ve tuba auditivanın
epitelyal kısımları,
-
Mesane epiteli ve üretra epitelinin bir kısmı gelişir.
EMBRİYONUN DIŞ GÖRÜNÜMÜ
4.haftada embriyo 4mm uzunluktadır.
Kol ve bacaklar ile ürogenital sistem dışında bütün önemli sistemlerin ilk taslakları
oluşmuş durumdadır. Dışarıdan bakıldığında C harfi şeklindedir. Kalp bölgesi belirgin
şişkinlik gösterir. Somitler ve 3 çift faringeal yay bu dönemde izlenebilir. Otik çukur,
lens plakodu, kol ve bacak tomurcukları 4. haftanın sonunda izlenir.
5.haftada beynin gelişimi nedeniyle kafada büyüme izlenir.Yüz, kalp şişkinliğine
değer. Kol va bacak tomurcukları büyür. Dirsek ve el gelişimi başlar.
6.haftada kol gelişimi belirgindir. Elde parmak çizgilenmeleri başlar. Dış kulak yolu ve
aurikula belirir. Gözler belirgin olarak izlenir.
7. haftada umblikal herni oluşur. Gelişmekte olan barsaklar göbek kordonuna herniye
olur. Ekstremitelerin gelişimi bu haftada hızlıdır. El parmakları belirginleşir.
34
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 35
20.7.2017
8.haftada ayak parmakları da belirginleşir.Kafada vasküler pleksus izlenir. 8.haftanın
sonunda kol ve bacakların bütün bölgeleri belirginleşir. Parmaklar uzamış ve birbirlerinden
ayrılmıştır.Kol ve bacak hareketleri başlar. Haftanın başında gözler açıktır, sonlarına doğru
göz kapakları kapanır ve yapışır.
8.haftada embriyonun uzunluğu tepe-oturma (crown-
rump) noktalarının arası ölçülerek belirlenir. CR şeklinde 'mm' ile ifade edilir.
IX. FÖTAL DÖNEM
9. haftadan başlayıp doğuma kadar devam eden döneme fötal dönem denir. Bu
dönemde doku ve organlar olgunlaşır ve vücut hızla büyür.
Baş büyümesi vucuda oranla yavaştır. Ağırlık özellikle son haftalarda hızla artar. ötus
uzunluğu bu dönemde tepe- oturma uzunluğu (CR) veya
tepe-topuk uzunluğu (CH)
ölçülerek belirlenir. "cm" olarak ifade edilir. Boyca uzama özellikle 3.,4. ve 5. aylarda
hızlıdır. Gebelik süresi son mensturasyondan itibaren (mensturasyonun ilk gününden
itibaren) 280 gün veya 0 haftadır. Fertilizasyondan itibaren 266 gün veya 38 haftadır.
Yaş
Tepe-oturma
Ağırlık
uzunluğu(cm)
(gr)
hafta
ay
9-12
3
5-8
10-45
13-16
4
9-14
60-200
17-20
5
15-19
250-450
21-24
6
20-23
500-820
25-28
7
24-27
900-1300
29-32
8
28-30
1400-2100
33-36
9
31-34
2200-2900
37-40
10
35-36
3000-3400
3. ayın başında baş, CR uzunluğunun yaklaşık yarısını oluştururken, 5. ayın başında CH
uzunluğunun yaklaşık 1/3'ünü , doğumda ise yine CH uzunluğunun 1/4'ünü oluşturur.
35
Prof. Dr. Feral Öztürk
3.AY (9-12. haftalar)
Sayfa 36
20.7.2017
9. haftada yüz kaba, gözler geniş aralıklı, kulaklar aşağıda ve göz
kapakları kapalıdır. Bacaklar kısa ve uyluklar küçüktür. 12. hafta sonunda kollar normal
uzunluklarına ulaşırlar. Buna karşın bacaklar iyi gelişmemiştir ve normal uzunluklarından
kısadır. 9. hafta sonuna kadar erkek ve dişi genital organları birbirine benzer. Ergin fötal
yapılarını 12. haftada kazanırlar. 6. haftada oluşmuş olan fizyolojik umblikal fıtık 10. hafta
ortalarına kadar devam eder. (Yolk kesesi ile ilkel barsak arasındaki bağlantı vitellin kanala
indirgendiğinden, barsaklar , göbek kordonu proksimalindeki ekstraembriyonik çöloma
girerek fizyolojik umblikal fıtık oluştururlar.)
Bu haftalarda idrar oluşumu başlar. Amnion sıvısına katılır. Fötus bu sıvıdan bir miktar
içer. Fötus iskeletinde ilk kemikleşme merkezleri (primer ossifikasyon merkezleri) kafa
kemiklerinde ve uzun kemiklerde belirir. Fötus ilk kez stimuluslara reaksiyon gösterir.Bu
dönemin başında karaciğer eritropoeze başlar. 12. haftada bu aktivitesi düşer ve kan yapımını
dalak üstlenir.
4.AY (13-16.haftalar)
Büyüme çok hızlıdır. Bu dönemin sonunda baş 12 haftalık
fötusunki ile kıyaslandığında nispeten küçüktür. Bacaklar uzamıştır. İskelet kemikleşmesi
hızlıdır. 16. haftanın başında annenin karın röntgenlerinde fötusun iskeleti belirgin biçimde
izlenir. Baş derisinde saç örnekleri gözlenir. Fötus bu dönemde daha insan görünümlüdür.
Çünkü gözler yanlardan öne, kulaklarda normal yerlerine gelirler.
5.AY (17-20. haftalar)
Bacaklar normal uzunluklarını kazanırlar. Fötusun hareketleri
anne tarafından izlenir. Deri, yağlı peynir benzeri verniks kazeoza (vernix caseosa) ile
örtülüdür. Bu madde fötal yağ bezlerinden salgılanan yağ ve ölü epidermis hücre
karışımından ibarettir. Verniks kazeoza fötusun ince derisini, amnion sıvısının neden olduğu
aşınmalar, çatlamalar ve sertleşmelerden korur. 20 haftalık fötusların vücutları lanugo adı
verilen ince tüylerle kaplıdır. Bu tüy verniks kazeozanın deri üzerinde tutulmasına yardımcı
olur. Kaş ve saçlarda 20. haftada gözlenir. Bu dönemde esmer yağ birikimi olur. 20. haftada
testisler inişe başlar.
6.AY (21-25. haftalar)
Fötus önemli derecede ağırlık kazanır. Bu haftaların başında deri
buruşuk ve şeffaftır. Deri altı yağ dokusunun azlığı nedeniyle deri pembe- kırmızı görülür.
24. haftada tip II pnömositler yüzey aktif lipid (sürfaktan) salgılarlar. 22-25 doğan fötuslar
solunum sistemleri tam gelişmemiş olduğundan ölüm olasılıkları fazladır. Ayrıca santral sinir
36
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 37
20.7.2017
sistemi ve bu iki sistem arasındaki koordinasyon da iyi gelişmemiştir. 21. haftada hızlı göz
hareketleri görülür.
Bu dönemde doğan fötuslar gerekli şartlar sağlanabilirse
7.AY (26-29. haftalar)
yaşayabilirler. Santral sinir sistemi, ritmik solunum hareketlerini ve vücut ısısını kontrol
etmek için tam gelişmiştir. Deri altı yağ dokusu oluştuğundan kırışıkların çoğu düzelir.
Gözler bu dönemde açılır. Bu dönemde hemapoez dalakta yapılır. 28. haftada kemik iliğinin
gelişir ve kan yapımını üstlenir.
8.AY (30-34.haftalar)
Göz pupillası ışığa karşı refleks verir. Deri genellikle pembe ve
düzgündür. Bu dönemde doğan prematüre bebekler genellikle yaşarlar.
9.AY (35-38. haftalar)
Doğum yaklaşırken büyümede yavaşlama olur. Fötuslar 36 cm
CR uzunluğuna, 50 cm CH uzunluğuna ve 3000-3400g ağırlığa sahiptirler. Genellikle erkek
fötuslar dişilerden daha hızlı büyürler ve doğumda ağırlıkları daha fazladır. Termde doğan
erkek bebeklerde testisler genellikle skrotuma inmiştir. Bu iniş 28-32. haftalarda olur. Bu
nedenle prematüre doğanlarda inmemiş testis görülür. Zamanında doğmuş ancak ağırlığı
2500gr'ın altında olan bebeklere düşük doğum ağırlıklı bebek denir. Doğumun 2-3 hafta
gecikmesiyle doğan bebeklere postmatür denir. Bu bebekler genellikle zayıf ve derileri
kurudur.
PERİNATOLOJİ
Perinatoloji, intrauterin ve doğum sonrası 4. haftaya kadar olan dönemdeki fötus ve yeni
doğanların sağlık durumunu inceleyen tıp dalıdır. Fötus tanı ve tedavi işlemleri
uygulanabilen, doğmamış bir hasta olarak kabul edilmektedir.
Prenatal tanı yöntemleri non invazif ve invazif yöntemlerden oluşmaktadır.
Non-invazif prenatal tanı yöntemleri:
1) Biyokimyasal tarama testleri
2) Ultrasonografi
İnvazif prenatal tanı yöntemleri
1) Amniosentez
2) Koryon villus örneklemesi
3) Amniografi, fetografi
37
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 38
20.7.2017
Non-invazif prenatal tanı yöntemleri:
1) Biyokimyasal tarama testleri
a) Üçlü test (triple test) 16-19. haftalarda maternal kanda hCG, alfa fetoprotein (AFP) ve
konjuge olmamış östriol ölçümü yapılıp, anne yaşı, gestasyonel yaş, anomalili çocuk öyküsü
gibi durumlar dikkate alınarak risk değerlendirmesi yapılır. Ortaya çıkan risk 35 yaşındaki
kadınlar için belirlenen riskten daha yüksek ise amniosentez önerilmektedir.
b) İkili test 16-19. haftalarda maternal kanda hCG ve alfa fetoprotein (AFP) hormonunun
ölçümü ile yapılan risk hesaplanmasıdır.
c) Dörtlü test Üçlü teste inhibin A eklenerek yapılır.
2)Ultrasonografi Yaş ve cinsiyet, plasentanın durumu, fötusun büyüklüğü, çoklu gebelikler,
amnion sıvısının miktarı, anormal gelişmeler, bu yöntem, ile saptanabilir. 8. haftadan itibaren
fötusun kalb hareketleri izlenebilir. Fötal ekstremite uzunlukları, baş vucut oranı, karın
çevresi ve toraks çapı ölçülerek yaş tayini yapılabilir. Çoklu gebelik tanısında, gebeliğin 12.
haftasından önce birden fazla amnion kesesi, bu haftalardan sonra da birden fazla baş
gözlenebilir. Fötusun baş, kalp, böbrek, karaciğer, toraks, omurga anomalileri ve tümörleri
saptanabilir.
İnvazif prenatal tanı yöntemleri:
1)AMNİOSENTEZ: Annenin ön karın ve uterus boyunca, amnion boşluğuna girilip,
amnion sıvı örneği alınır. 14. haftadan önce amnion sıvısı az olduğu için uygulanamaz.
a. Fetoprotein ölçümleri: Nöral tüp defekti olan bebeklerde amnion sıvısı içine kimyasal
bileşikler sızar. Anensefali gibi önemli santral sistem anomalilerinde α-fetoprotein ölçülerek
tanı konulabilir.
b. Spektrofotometrik çalışmalar: Bu çalışmada amnion sıvısı
incelenerek fötus ve yeni doğanın hemolitik hastalığı(eritroblastosis fötalis)nın derecesi
ölçülür.
c. Seks kromatini çalışmaları: Amnioblastlara uygulanan özel boyalarla seks
kromatinleri gözlenebilir. Böylece cinse bağlı
kalıtsal hastalıkların tanısını koymak
mümkündür. d. Hücre kültürü çalışmaları: Kültürü yapılan amnion hücrelerinin cins
kromozomları incelenerek down sendromu, bazı kalıtsal metabolizma bozuklukları ve özel
enzim eksiklikleri tespit edilebilir.
2)KORYON VİLLUSLARINDAN ÖRNEK ALMA: Kromozom anomalileri, doğuştan
metabolizma bozuklukları ve X'e bağlı bozuklukları belirlemede kullanılır. Bu yöntem
gebeliğin 8,5-11. haftalarında uygulanabilir.
38
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 39
20.7.2017
3)AMNİOGRAFİ VE FÖTOGRAFİ: Radyoopak bir madde amnion boşluğuna enjekte
edilerek, fötusun dış özellikleri ve ve amnion kesesi sınırı belirlenir. Açık nöral tüp
defektleri, özefagus ve duodenum defektleri saptanabilir.
X. PLASENTA
İnsan plasentası iki komponenti olan fötomaternal bir organdır. Bu komponentler; 1)
koryonik keseden gelişen büyük fötal kısım, 2)Endometriumdan gelişen küçük maternal
kısımdır.
Plasentanın fonksiyonları; besleme, solunum, boşaltım ve hormon üretimi olarak sayılabilir.
DESİDUA: Desidua, gebe endometriumuna verilen isimdir. Artmış progesteron seviyelerine
bağlı olarak endometriumdaki bağ dokusu hücreleri (stromal hücreler), büyüyerek açık
renkte boyanan desidua hücrelerine dönüşürler. Gebeliğe bağlı olarak endometriumda oluşan
hücresel ve vasküler değişikliklerin hepsine desidual reaksiyon adı verilir. Desidual hücreler
bol
miktarda
glikojen
ve
lipid
içerirler.
Fötal
beslenmeye
yardımcı
olurlar.
İmplantasyon bölgesine göre desidua üç ayrı bölge gösterir.
1. Konseptusun altında kalan kısım desidua bazalis.
2. Konseptusun üzerini örten kısım desidua kapsülaris.
3. Bunların dışında kalan desidua kısmı desidua pariyetalis.
PLASENTANIN GELİŞİMİ
2. haftanın sonunda oluşmuş olan primer koryonik
villuslar kısa süre sonra dallanmaya başlarlar. 3. haftanın başında mezoderm primer
villusların içine doğru büyür ve her bir villusun içinde gevşek bağ dokudan bir merkez
oluşturur. Bu dönemde sekonder koryonik villus adı alırlar. Mezodermal hücrelerin
bazılarının kan kapillerlerine farklılaşmasıyla 3. hafta içinde arteriokapiller venöz ağlar
oluşur. Villuslar içinde kan damarlarının oluşmasıyla bunlara tersiyer koryonik villus adı
verilir. Villuslar içindeki damarlar mezoderm tabakasında ve bağlantı sapında gelişen
damarlar aracılığı ile embriyonik kalple bağlantı kurarlar. Üçüncü haftanın sonunda villuslar
içindeki damarlarda kan akımı başlar. Sinsityum içinde gelişmiş bulunan lakunalar
39
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 40
20.7.2017
genişleyip, birleşerek villuslar arasında intervillöz boşluk(villuslararası boşluk) adı verilen
yapıları oluşturur. Besin maddeleri ve oksijen intervillöz boşluklardaki anne kanından, villus
damarlarına villus duvarından (plasental membran) diffüzyonla geçer. Karbon dioksit ve
metabolitler de ters yönde diffuzyona uğrar. Tersiyer villusdaki bazı sitotrofoblastik hücreler
proliferasyona uğrayarak sinsityum içine doğru çıkıntı yapar. Bu hücrelerin oluşturduğu
tabakaya sitotrofoblast kabuğu adı verilir. Sitotrofoblast kabuğu koryonik keseyi
endometriuma bağlar. Bu kabuk aracılığı ile anne dokusuna temas eden villuslara ise
anchoring villus ya da ana (stem) villus denir. Ana villusun yanlarından gelişen yeni
villuslara, villus dalları denir.
8. haftaya kadar koryonik villuslar koryonik kesenin tamamını kaplarlar. Kesenin
büyümesiyle birlikte desidua kapsularis bölgesindeki villuslar baskılanır ve buraya gelen kan
akımı azalır. Bu bölgedeki villuslar dejenere olur. Bu dejenerasyonla, bu kısma düz koryon
(chorion laeve) adı verilir. Bu villusların yok olması ile birlikte desiua bazalis bölgesindeki
villusların sayısı ve çapları hızlı bir şekilde artar. Koryonun bu kısmına ise villöz koryon
(chorion frondosum) adı verilir.
Fötusun büyümesiyle birlikte, uterus ve plasentada genişler. Plasentadaki büyüme fötus
18 haftalık oluncaya kadar devam eder. Tam gelişmiş plasenta desiduanın %15-30'unu
kaplar. Plasentanın fötal kısmını villöz koryon oluşturur. Plasentanın maternal kısmını
desidua bazalis oluşturur. 4. ayın sonuna doğru plasentanın hemen hemen tamamını fötal
plasenta oluşturur.
Fötomaternal bileşke: Fötal plasenta , maternal plasentaya sitotrofoblastik kabuk ile
bağlanmıştır. Ana villuslar bu kabuk aracılığı ile desidua bazalise sıkıca tutunmuşlardır.
Anneye ait damarlar sitotrofoblast kabuğundaki deliklerden intervillöz boşluğa dökülürler.
Plasentanın şekli diskoiddir. Koryonik villuslar desidua bazalise doğru yayılırlar,
endometrial doku intervillöz boşluğun genişlemesine izin verecek şekilde erode olur. Bu olay
sırasında desidua bazalisden koryonik plağın içine doğru uzanan septalar meydana gelir.
Bunlara plasental septa adı verilir. Plasental septalar, plasentanın fötal kısımlarını düzensiz
konveks alanlara ayırır. Plasental septalar arasında kalan bu alanlara kotiledon adı verilir. Her
bir kotiledonda iki veya daha fazla ana villus ve bu villuslardan ayrılan villus dalları bulunur.
4. ayın sonunda desidua bazalis hemen tamamen kotiledonlarla kaplanmıştır.
40
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 41
20.7.2017
Konseptusu saran desidua kısmı olan desidua kapsülaris gebeliğin ilerlemesi ve fötusun
uterus boşluğunu doldurmasıyla desidua parietalisle birleşir. Böylece uterus kavitesi
kapanmış olur. 22. hafta civarında desidua kapsülaris azalmış kan akımı nedeniyle dejenere
olur ve kaybolur.
Anne kanı ile dolu olan intervillöz boşluklar sinsityum içindeki lakünaların
genişlemeleri ve birleşmeleriyle oluşur. Bu boşluklar plasental septalarla kompartmanlara
ayrılır. Septalar koryonik plağa erişmediği için bu kompartmanlar birbiriyle ilişkidedir.
İntervillöz boşluğa kan desidua bazalisdeki spiral arterlerden girer. Bu arterler
sitotrofoblastik kabuktaki deliklerden kanı intervillöz boşluklara boşaltırlar. Buradaki kanı
direne eden spiral venler de sitotrofoblastik kabuktan başlarlar.
AMNİOKORYONİK MEMBRAN: Amnion kesesi koryonik keseden daha hızlı büyür.
Sonuçta amnion ve düz koryon birleşerek amniokoryonik membranı oluşturur. Bu membran
daha sonra desidua kapsülarisle birleşir. Desidua kapsularisin silinmesinden sonra ise desidua
parietalisle birleşir. Amniokoryonik membran doğum sırasında yırtılan membranı oluşturur.
Bu membranın erken yırtılması erken doğuma neden olur. Yırtılırsa amnion sıvısı serviks ve
vajen yoluyla dışarı atılır.
PLASENTAL DOLAŞIM:
Villus dallanmaları materyallerin plasental membrandan
geçişimi için geniş bir yüzey oluşturur. Anne ve plasenta dolaşımları çok ince plasental
membranla ayrılmıştır. Fötal plasental dolaşım: Oksijen içeriği düşük fötus kanı göbek
kordonu içindeki iki adet arteria umblikalis aracılığı ile plasentaya ulaşır. Göbek kordonu ile
plasentanın birleşim yerinde bu arterler dallara ayrılır. Bu dallanmalar radiyal olarak dağılır
ve koryonik plak içinde yeni dallar verirler. Bu yeni dallar villus içinde geniş bir
arteriokapiller-venöz sistem oluştururlar. Bu sistem fötus kanını anne kanına oldukça
yaklaştırır. Normalde anne kanı ile fötus kanı arasında herhangi bir direkt geçiş söz konusu
değildir. Ancak bazen plasental membranlarda oluşabilecek olan küçük defektlerden az
miktarda fötus kanı anne dolaşımına geçebilir.
Fötal kan ile anne kanı arasında geçişim oluştuktan sonra oksijen içeriği yüksek olan
kan ince duvarlı venler aracılığı ile taşınır. Bu venler koryonik plak bölgesinde birleşerek
göbek kordonunda uzanan v. umblikalisi oluşturur.
41
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 42
20.7.2017
Maternal plasental dolaşım: Desidua bazalisdeki yaklaşık 80-100 adet spiral arterden
intervillöz boşluğa kan boşalır. Spiral arterden kan akımı pulsatildir. Anne kan basıncının
yüksekliği nedeniyle fışkırır tarzda akar. İntervillöz boşluğa yüksek basınçla giren kan, villus
dallanmaları civarında basıncın azalmasıyla göllenir. Villus dallanmalarında fötal kanla
arasında gaz ve metabolit değişimi oluşur. Kan daha sonra endometrial venler aracılığı ile
anne dolaşımına döner.
Villus dallanmalarının anne kanı ile yeterince teması fötus için son derece önemlidir.
Yetersiz uteroplasental dolaşım fötal hipoksi ve intrauterin gelişme geriliği ile sonuçlanır.
Daha ciddi dolaşım yetersizlikleri fötal ölümle sonuçlanır.
Tam gelişmiş plasentada intervillöz boşluklar yaklaşık 150ml kan içerir ve bu kan
dakikada 3-4 kez yenilenir.
PLASENTAL MEMBRAN (plasental bariyer) Maternal ve fötal kanı ayıran membrandır.
20 haftaya kadar 4 tabakadan oluşur.
1)sinsityotrofoblast
2)sitotrofoblast 3)koryonik villusdaki bağ dokusu 4)fötal kapillerlerin
endoteli.
20. haftadan sonra villuslarda histolojik değişiklikler oluşur. Villuslarda geniş
bölgelerde sitotrofoblast hücreleri kaybolur. Yer yer, küçük yamalar halinde kalırlar.
Plasental membran endojen ve ekzojen pek çok maddeye geçirgendir. Plasenta ancak,
molekülün belirli bir büyüklüğü, konfigürasyonu, elektriki yükü varsa bariyer görevi
görebilir. Bazı metabolitler, toksinler ve hormonlar plasental mebranı geçemezler. Gebelik
ilerledikçe plasental membran incelir.
PLASENTANIN FONKSİYONLARI
Plasentanın 3 ana fonksiyonu vardır.
1)Metabolizma: Özellikle gebeliğin erken dönemlerinde glikojen, kolesterol ve yağ asitleri
sentezler.
2)Transport: Plasental mebrandan pek çok madde geçer. Bu maddelerin geçişi çeşitli
yollarla olur. Basit diffüzyon, kolaylaştırılmış diffüzyon, aktif transport veya pinositozis
yolları
3)Endokrin
kullanılır.
fonksiyon:
Protein
ve
steroid
yapıda
hormonlar
sentezler.
42
Prof. Dr. Feral Öztürk
Protein
hormonlar:
Sayfa 43
Human
koryonik
20.7.2017
gonadotropin
(hCG),
human
koryonik
somatomammotropin (hCS), human koryonik thyrotropin (hCT), human koryonik adrenokortikotropin (hCACTH). Steroid hormonlar: Progesteron ve östrojen.
GÖBEK KORDONU
Fötusu plasentaya bağlayan göbek kordonu plasentanın fötal
yüzüne sıklıkla merkezi olarak bağlanmıştır. Fakat herhangi bir yerine de bağlanmış olabilir.
Amnion boşluğu genişlerken, göbek kordonunu da içine alır ve göbek kordonunun epitel
örtüsünü oluşturur. Göbek kordonu 1-2cm çapında, 30-90cm (ort 55cm) boyunda olabilir.
Uzun kordonlar fötusun boynuna dolanabilir veya sarkabilirler. Doğum sırasında kordon
sarkması oluşursa kordon annenin kemik pelvisi ile fötusun önde gelen kısmı arasında
kalarak sıkışabilir. Bu fötal hipoksiye neden olur. 5 dakikadan uzun sürerse bebeğin beyninde
mental
retardasyon
oluşturabilecek
hasarlar
meydana
getirir.
Göbek kordonunda sıklıkla iki arter ve bir ven müköz bağ dokusu (Wharton jölesi) içine
yerleşmiş olarak bulunurlar.
XI. FÖTAL ZARLAR
AMNİON KESESİ:
Embriyonal dönemde embriyonun dorsal kısmını saran amnion
kesesi embriyonun kıvrılması ile onu tamamen içine alır. Bu kesenin içi amnion sıvısı ile
doludur. Başlangıçta azı amnioblastlar tarafından salgılanır, çoğu ise anne doku sıvısının
(interstisyel sıvı) amniokoryonik membrandan diffüzyonu ile oluşur. Plasenta geliştikten
sonra intervillöz boşluktaki anne kanından koryonik plak aracılığı ile sıvı diffüzyonu oluşur.
Fötus da solunum sisteminden salgılanan sıvı ve idrar oluşumu ile bu sıvının oluşumuna
katkıda bulunur. Amnion sıvısının miktarı hızla artar. 10. haftada 30ml, 20. haftada 350ml,
termde ise 1000ml kadardır.
Amnion sıvısının su içeriği her 3 saatte bir değişir. Çok miktarda sıvı amniokoryonik
membrandan geçerek annenin doku sıvısına katılır ve uterus kapillerlerine girer. Amnion
sıvısı koryonik plak aracılığı ile fötus dolaşımına da geçer. Ayrıca fötus tarafından bir kısmı
içilir. Fötusun solunum ve sindirim sistemleri tarafından absorbe edilir. Fötusun dolaşım
sistemine geçen amnion sıvısı plasental membranda artık maddelerden arındırılır. Fötusun
dolaşımında kalan fazla su ise fötal böbreklerden idrar olarak tekrar amnion sıvısına verilir.
Gebeliğin son dönemlerinde fötus yaklaşık 400ml kadar amnion sıvısı içmektedir.
43
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 44
20.7.2017
Amnion sıvısının normalden az olmasına oligohidramnios (3. trimestrde 400ml den az
olması)adı verilir. Çoğunlukla plasental yetersizliğe bağlı gelişir. Amniokoryonik membranın
erken yırtılarak sıvı sızdırması nedeniyle de oluşabilir. Fötal böbreklerin gelişememesi (renal
agenezis) ve obstriktüf üropati (üriner kanal tıkanıklığı) oligohidramnios yapan
nedenlerdendir.
Amnion sıvısının normalden fazla olmasına polihidramnios (örn 2000ml olması) denir.
Santral sinir sisteminin ciddi anomalileri ve özefagus atrezisi (tıkanıklığı) gibi fötusun
amnion sıvısını içemediği durumlarda görülür. Amnion sıvısının yaklaşık %99'u sudur. Fötal
epidermal hücreler, protein, karbonhidrat, yağ, enzim, hormon ve pigmentler bulunur.
Doğum gecikirse bu sıvının içeriği de değişir. Mekonyum (fötal feçez) sıvıya karışır.
Amnion sıvısının fonksiyonları:
1)Embriyo/fötusun simetrik büyümesine olanak sağlar.
2)Embriyo/fötusu enfeksiyonlardan korur.
3)Normal fötal akciğer gelişimini sağlar.
4)Embriyo/fötusun amnion kesesine yapışmasını engeller.
5)Embriyo/fötusu annenin maruz kaldığı darbe ve yaralanmalardan korur.
6)Embriyo/fötusun vücut ısısın sabit tutulmasını sağlar.
7)Fötusun rahat hareket ederek, kas ve iskelet sisteminin gelişmesine yardım eder.
YOLK KESESİ
9. haftadan itibaren yok kesesi küçülerek 5mm çapında armut şeklinde bir
kalıntı halinde kalır. Orta barsağa ince bir sap ile asılı halde kalır. 20. haftadan sonra
tamamen kaybolur. Amnion kesesi ve yolk kesesi gebeliğin 5. haftasından itibaren USG 'de
(ultrasonografi) izlenebilmektedir.
Yolk kesesinin fonksiyonları:
1) 2. ve 3.haftalarda embriyoya besin maddesi transportu sağlar.
2) 3. haftada duvarında kan yapımı başlar, 6. haftaya kadar devam eder.
3) 4. haftada yolk kesesinin dorsal kısmı, ilkel barsak kanalı olarak embriyonun içine katılır.
4) 3.haftada yolk kesesinin duvarında endodermal hücrelerden primordial germ hücreleri
oluşur. Bunlar daha sonra gelişmekte olan gonadlara göç ederler.
Yetişkinlerin yaklaşık %2'sinde yolk kesesinin orta barsaktan ayrılma yerinde bir divertikül
kalır. Buna Meckel divertikülü denir. Çeşitli klinik belirtiler gösterebilir.
44
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 45
20.7.2017
ALLANTOİS
İnsan embriyolarında allantois fonksiyonel olmamakla birlikte dört nedenden dolayı
önemlidir.
1)3,4,5. haftalarda duvarında kan yapımı oluşur.
2) İçinde oluşan kan damarları daha sonra v. ve a. umblikalisleri oluşturur.
3) İntraembriyonik kısmı göbektan mesaneye uzanan kalın bir tüp oluşturur. Buna urakus adı
verilir. Doğumdan sonra urakus fibröz bir ligament halini alır. Buna median umblikal
ligament adı verilir. Bu ligament mesaneyi göbeğe bağlar.
ÇOĞUL GEBELİKLER
Günümüzde çoklu doğumlara sık rastlanmaktadır. Nedenleri:
1. Ovulasyon görülmeyen kişilere tedavi amacıyla verilen gonadotropinlerin ovaryumları
stimule etmesi ve birden fazla ovulasyon oluşması.
.
2. Doğum kontrol ilaçlarının uzun süre alınıp bırakılması üzerine, ovaryumların stimule
olarak birden fazla ovulasyon oluşması.
3.Annenin genotipine
.
ve yaşının artmasına bağlı olarak oluşan çoklu gebelik.
İkizlik
İkizler iki zigottan gelişebilir. Buna dizigotik ikizlik (Dİ) adı verilir. Bir zigottan gelişir.
Buna da monozigotik ikizlik (Mİ) adı verilir.
İkizliklerin 2/3'si dizigotiktir. Dİ'liklerin
sıklığı toplumlara göre değişiklikler gösterebilir. Mİ'liklerin sayısı ise bütün toplumlarda
aynıdır. Dİ'lik anne yaşının artmasıyla artış gösterir. Mİ yaşla değişiklik göstermez.
Dizigotik ikizlik: İki ovum iki spermium tarafından döllenir. Cinsiyetleri aynı ya da farklı
olabilir. Birbirlerine farklı zamanda doğan kardeşler kadar benzerler. Her zaman iki amnion
ve iki koryonları vardır. Koryon keseleri yapışık olabilir. Plasentaları ayrı veya birleşik
durumdadır. Dizigotik ikizlik herediter geçiş gösterir.
Monozigotik ikizlik: Bir ovum bir
spermium tarafından döllendikten sonra, zigotun ikiye ayrılması ile oluşur. Cinsiyetleri,
genetik yapıları aynıdır. Dış görünümleri çok benzer. Mİ, çoğunlukla(%65) ilk haftanın
sonuna doğru embryoblast hücre kütlesinin ikiye bölünmesiyle oluşur. Sonuçta iki amnion
kesesi içinde, tek koryon keseli ve bir plasentalı iki embryo gelişir. Bazen(%35) erken
dönemde (iki ila sekiz hücreli dönemde) ayrılma oluşur. Bu durumda iki amnion kesesi, iki
koryon kesesi bulunur. Plasenta ayrı veya birleşiktir. Nadiren ayrılma ikinci haftanın içinde,
embriyonik disk geliştikten sonra olur. Bu durumda ikizler bir amnion kesesi ve bir koryon
kesesi içinde gelişirler. İkizlerden bir veya ikisinin birden göbek kordonlarına dolanıp ölme
ihtimali çok yüksektir. Bu ikizler bazen tam ayrılamaz. göbek, baş, sakrum, toraks
bölgelerinden birbirlerine bağlı kalırlar.
45
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 46
20.7.2017
Üçüzlük: Üçüzler tek zigottan, iki zigottan veya üç zigottan gelişebilirler.
XII.KONJENİTAL ANOMALİLER
Doğumda bebekte mevcut olan anomalilere doğumsal anomaliler, konjenital
anomaliler veya konjenital malformasyonlar adı verilmektedir. Bu anomaliler yapısal,
fonksiyonel, metabolik, davranışsal veya herediter olabilir.
Anormal prenatal gelişmeyi ve nedenlerini inceleyen bilim dalına teratoloji denir.
Konjenital anomaliler genetik ve çevresel faktörlerin etkisi ile oluşur. Bir kısmında ise her iki
faktör birlikte rol oynar. Buna multifaktöryel kalıtım adı verilir.
Kon. anomalilerin %50-60'ında ise sebep tespit edilememektedir.
Sebepler
İnsidans(%)
Kromozom anomalileri
6-7
Mutant genler
7-8
Çevresel faktörler
7-10
Multifaktöryel kalıtım
20-25
Etiyolojisi bilinmeyenler
50-60
Anomaliler tek veya çok, büyük veya küçük olabilir. Küçük tek bir anomali
yenidoğanların yaklaşık %14'ünde mevcuttur. Bunlar ciddi medikal ve estetik sorun meydana
getirmezler. Üç veya daha fazla minör(küçük) anomalisi olan yeni doğanların beraberinde
bir veya daha fazla major (büyük) anomalisi olması olasıdır. Çok sayıda majör anomalisi
olanlar kısa sürede ölürler. Spontan abortusla atılan konseptusların yaklaşık %50-60'ında
konjenital anomali mevcuttur.
GENETİK FAKTÖRLERE BAĞLI KONJENİTAL ANOMALİLER
Nedeni tespit
edilen konjenital anomalilerin %85'i genetik faktörlere bağlıdır. Yapılan araştırmalar
yarıklanmakta olan 2. gün zigotlarının %60'ından fazlasında genetik anomali olduğunu
göstermiştir. Bunlarn büyük kısmı ilk 3 hafta içinde atılırlar.
46
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 47
20.7.2017
Kromozomlarda yapısal ve sayısal bozukluklar görülebilir. Bunlar otozom
kromozomlarda veya seks kromozomlarında görülebilir. Kromozom bozukluğu olan kişilerin
belirgin bir fenotipleri vardır. Kendi kardeşlerinden çok aynı kromozom bozukluğu olan
kişilere benzerler. Genetik faktörler subsellüler, sellüler ve doku seviyesinde anomaliler
oluştururlar.
I)SAYISAL KROMOZOM ANOMALİLERİ
Kromozom ayrılmaması (non-
disjunction)
Bu olay mitoz ya da mayoz sırasında ayrılması gereken kromozom ya da kromatid
çiftlerinin ayrılmaması ile oluşur. Buna bağlı olarak kardeş hücrelerden birisi bir çift
kromozom ya da kromatid içerirken diğeri hiç içermez. Bu olay spermatogenez veya oogenez
sırasında oluşur. Kromozom sayısındaki değişiklikler anöploidi veya poliploidi olarak ortaya
çıkar.
ANÖPLOİDİ- Kromozomların normal diploid (46) sayıdan farklı sayıda olmasıdır.
Anöploidi nedeni ayrılmama olayıdır. Sonuç olarak embriyo hücreleri hypodiploid (örn:
45XO Turner Sendromu) veya hiperdiploid(Örn: trizomi 21 Down Sendromu) kromozom
içerirler.
a)MONOZOMİ: Embriyoda bir kromozomun olmaması durumudur. Genellikle ölümle
sonuçlanır.
Otozom
kromozomlarda
monozomi
görülmez.
Seks
kromozomlarında
oluştuğunda %99 abortusla sonuçlanır. %1'i ise 45XO genotip gösterir. Klinik görünümü
Turner Sendromu olarak karşımıza çıkar. Yaklaşık 5000 dişi canlıdan birinde görülür.
b)TRİZOMİ: 1 çift yerine 3 kromozomun mevcut olmasıdır. Zigotta 47 kromozom
bulunur.
Otozom kromozomların trizomisi: Görülme sıklıkları anne yaşıyla artar. Down
Sendromunun 25 yaş altında doğum yapan annelerde görülme oranı 1/2000 iken, 40 yaşın
üstünde 1/100, 45 yaşın üstünde ise 1/25 dir.
Trizomi 21 (DOWN SENDROMU, MONGOLİZM) 21 numaralı kromozom 3 adettir. Bu
çocuklarda geniş ve yuvarlak yassı bir yüz, mental retardasyon , yassı burun köprüsü,
palpebral fissürlerin oblik konumu, büyük dil, avuçta derin simian çizgisi, geniş eller,
konjenital kalp malformasyonları bulunur.
47
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 48
20.7.2017
Trizomi 18 Mental retardasyon, büyüme geriliği, belirgin oksiput, kısa sternum,
ventriküler septal defekt, küçük çene, düşük kulak, yumulmuş parmaklar, tırnaklarda
hipoplastik görünüm izlenebilir. Ortalama 2 ay yaşarlar.
Trizomi 13 Mental retardasyon, şiddetli santral sinir sistemi defektleri, kafa kemiklerinde
ve kulaklarda malformasyonlar, bilateral dudak ve/veya damak yarıkları, polidaktili,
mikroftalmi izlenir. yarısı ilk ay içinde ölür.
Seks kromozomlarının trizomisi: Sıklıkla görülmekle birlikte bebeklik ve çocuklukta
belirti vermez. Genotipi XXY olan kişilerde Kleinfelter Sendromu görülür. Genotipi XXX
olan kişilerde Triple X Sendromu görülür.
POLİPLOİDİ- Poliploid hücrelerde haploid sayının katları mevcuttur. Çoğunlukla
spontan abortus ile sonlanırlar. En sık triploidi (69 kromozom) görülür. II. mayoz sırasında
ikinci polar cisimciğin oositten ayrılmaması ile veya bir ovumun iki spermatozoon
(dispermi)ile döllenmesiyle oluşur.
Çoğu abortus ile atılır. Doğduğu takdirde multiple
anomaliler ve düşük doğum ağırlığı nedeniyle bir iki gün içinde ölürler.
II)YAPISAL KROMOZOM ANOMALİLERİ
Kromozomlarda oluşan kırıklara bağlı
olarak gelişir. Radyasyon, ilaçlar, kimyasallar ve viruslar neden olabilir. a)Translokasyon:
48
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 49
20.7.2017
Bir kromozomdan kırılan parçanın, homolog olmayan başka bir kromozoma aktarılmasıyla
oluşur. Translokasyonda her zaman bir anomali ortaya çıkmaz. b)Delesyon: Kromozom
kırığı oluştuğunda kırılan parçanın kaybolması ile görülür.
5 numaralı kromozomun kısa kolundaki terminal delesyon Cri du chat Sendromu(kedi
miyavlaması hast) olarak ortaya çıkar. Bu bebeklerde zayıf kedi miyavlamasına benzer
ağlama, mikrosefali, şiddetli mental retardasyon, konjenitel kalp hastalıkları bulunur.
Delesyon her iki uçtan olabilir. Kırığın oluştuğu uçlar birleşerek, ring kromozom
oluşturabilirler.
MUTANT GENLERE BAĞLI OLUŞAN ANOMALİLER
Konjenital anomalilerin
yaklaşık %7-8'i gen defektleri bağlı ortaya çıkar. Bir genin fonksiyonunda değişiklik veya
kayıpla mutasyon oluşur. Mutasyon oranı çevresel etkilerle artabilir. (Radyasyon,
kimyasallar, karsinojenik-kanser yapıcı, ajanlar). Gen mutasyonu ile oluşan anomaliler
Mendel kurallarına uygun olarak aktarılır. Etkilenen kişilerin çocuklarında ve diğer
akrabalarında izlenebilir.
Dominant geçiş gösteren konjenital anomaliler akondroplazi ve
polidaktilidir. Diğerleri otozomal ressesif geçiş gösterir. Örn: Konjenital adrenal hiperplazi
ve mikrosefali.
Frajil X Sendromu: Orta düzeyde bir mental yetersizlik söz konusudur. X'e bağlı
ressesif geçiş gösteren bu hastalıkta erkeklerde ve nadiren taşıyıcı dişilerde belirtiler görülür.
Uzun yüz, büyük kulaklar ve orta seviyede mental retardasyon izlenir.
ÇEVRESEL FAKTÖRLERE BAĞLI KONJENİTAL ANOMALİLER
Annenin teratojen
adı verilen çevresel ajanlara maruz kalması embriyoda gelişme kusurları oluşturabilir.
Teratojenlerin etki mekanizmaları tam olarak tespit edilebilmiş değildir. Teratojene karşı
hücresel seviyede yanıt genetik, moleküler, biyokimyasal veya biyofiziksel olabilir ve çeşi-li
hücresel değişiklikler (hücre ölümü, hücreler arasında hatalı etkileşimler, maddelerin
sentezinde azalma) görülebilir. Bir teratojene maruz kalma durumunda 3 kriter önemlidir:
1)Gelişmenin kritik dönemi
2)Kimyasalın veya ilacın dozu
3)Embriyonun genotipi
GELİŞMENİN KRİTİK DÖNEMLERİ Hücre bölünmesi, hücre farklılaşması ve
morfogenezin en hızlı olduğu dönem en kritik dönemdir. Beyin gelişimi için en kritik dönem
49
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 50
20.7.2017
3-16. haftalar arasıdır.Ancak daha sonraki dönemlerde de etkilenme olabilir. Çünkü beyin
gelişimi fötal dönem ve doğumdan sonra da 2 yıl devam eder. Dil gelişimi ve iskelet
sisteminin kritik dönemleri uzundur. İlk 2 haftada teratojenler konseptusun spontan
abortusuna neden olurlar. Embriyonal dönem ise major konjenital anomalilerin oluştuğu
dönemdir. Fötal dönemde ise fizyolojik defektler, minör morfolojik anomaliler oluşur.
KİMYASALIN VEYA İLACIN DOZU Hayvan deneyleri teratojenler için bir dozcevap ilişkisinin olduğunu ortaya koymuştur. Ancak hayvan deneyleri teratojenlerin insanlar
için güvenilirliği konusunda yeterli bilgi vermez. Hayvanlarda zararlı etki göstermeyen bir
madde insan için teratojen olabilir.
EMBRİYONUN GENOTİPİ Aynı teratojen maddeye maruz kalan embriyo/fötusların
aynı konjenital anomalileri göstermemeleri; bir kısmı fazla etkilenirken, bir kısmının az
etkilenmesi, bir kısmını hiç etkilenmemesi embriyo genotipinin önemli bir faktör olduğunu
göstermektedir.
TERATOJEN İLAÇLAR
Konjenital anomalilerin %2'den azı ilaç alımına bağlıdır. Az
sayıda ilacın teratojen özelliği gösterilebilmiştir. Bununla birlikte ilk trimestirde anne ilaç
alımından şiddetle kaçınmalıdır. Teratojen özellik göstermese bile ilaçlar embriyoyu
etkileyebilir.
SİGARA: Sigara içimi intrauterin gelişme geriliği yapan nedenlerden birisidir. Günde 20
adet ve daha fazla içen annelerde prematür doğum ihtimali normalden iki kat fazladır ve
bebekleri de normalden düşük ağırlıklıdır. Sigara içiminin herhangi bir konjenital anomaliye
sebep olduğu tespit edilmemiştir. Ancak davranış bozukluklarına ve fiziksel gelişim
geriliğine neden olduğu yönünde bulgular mevcuttur. Nikotin uterus kan damarlarında
konstriksiyona neden olarak uterus kan akımını azaltmaktadır. Bu da intervillöz boşluktan
fötusa geçen besin maddelerinin ve oksijenin yetersiz olmasına neden olmaktadır. Sigara
içimine bağlı olarak kanda karboksihemoglobin seviyelerinin yüksek olması da oksijen
transportunu engellemektedir. Sonuçta kronik fötal hipoksi oluşur. Fötal büyüme ve gelişme
etkilenir.
KAFEİN: Kahve, çay, kola gibi içeceklerde, çikolata ürünlerinde ve bazı ilaçlarda bulunur.
Herhangi bir teratojen etkisi tespit edilmemiştir. Fazla miktarda alınımının fötus için
emniyetli olup olmadığı bilinmemektedir.
50
Prof. Dr. Feral Öztürk
ALKOL:
Sayfa 51
20.7.2017
Kronik alkolik annelerin bebekleri prenatal ve postnatal büyüme gerilikleri,
mental retardasyon ve diğer anomalilerle (mikrosefali,maksiller hipoplazi, kısa burun, ince
üst dudak, eklem anomalileri, konjenital kalp hastalığı) doğabilir. Bu semptomlar fötal alkol
sendromunu oluşturur. Hergün az miktarda alınan alkol fötal alkol etkilerini ortaya çıkarır.
Bu etkiler çocuklarda öğrenme ve davranış bozuklukları şeklinde görülebilir.
ANDROJENLER
sakınılmalıdır.
ve
Dişi
(maskülinizasyon)
Gebelik
PROGESTOJENLER:
fötuslarda
görülür.
dış
Ayrıca
genital
süresince
organlarda
kardiyovasküler
erkek
bu
hormonlardan
yönünde
gelişim
neden
olabilir.
anomalilere
Farkedilmeyen bir gebelik sırasında doğum kontrol ilaçları almaya devam eden annelerin
bebeklerinde VACTERL sendromu tespit edilmiştir. Bu sendromda vertebral, anal, kardiyak,
trakeaözefagial, renal ve ekstremite anomalileri tespit edilmiştir. Dietilstilbesterol insanlar
için teratojendir. Bu hormonu alan annelerin kız bebeklerinin vajen ve uteruslarında
anomaliler görülmüştür.
ANTİBiYOTİKLER: Tetrasiklinler plasentayı geçerek fötusun kemiklerinde ve diğlerinde
aktif kalsifikasyon bölgelerinde birikirler. Dil ve kemik büyümesini baskılarlar.
Antitüberküloz antibiyotiklerin konjenital sağırlık yaptığı tespit edilmiştir. Penisilinler
güvenilirlikleri nedeniyle hamilelik boyunca kullanılabilmektedir.
ANTİKOAGÜLANLAR:
Heparin(teratojen
değildir)
dışında
bütün
antikoagülanlar
plasentayı geçebilmektedir. Fötusda hemorajiye ve santral sinir sistemi defektlerine neden
olurlar.
ANTİNEOPLASTİK AJANLAR:
Kanser tedavisinde kullanılan sitotoksik ajanların büyük
kısmı teratojen özellik gösterir.
ANTİKONVÜLZAN İLAÇLAR: Epilepsi tedavisinde kullanılan fenitoin(difenil hidantoin)
ve valproik asit teratojendir.
SALİSİLATLAR: Aspirin teratojenik bir ajan olmamakla birlikte yüksek dozlarda zararlıdır.
Gebeliğin son dönemlerinde alındığında doğumu geciktirebilmektedir. (prostoglandinleri
baskılayarak)
UYUŞTURUCU
MADDELER:
LSD
Teratojenik
olduğu
şüphelidir.
Ekstremite
anomalilerine ve sinir sistem defektlerine yol açtığı yolunda bilgiler vardır. Marihuana: İlk
51
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 52
20.7.2017
iki ayda kullanıldığında embriyoda boy kısalığı oluşturduğu yönünde bulgular vardır.
Kokain: Spontan abortus, prematürite, intrauterin gelişme geriliği, mikrosefali,ürogenital
anomaliler oluşabilir.
Metadone: Santral sinir sistemi disfonksiyonları, düşük doğum
ağırlığı yapar.
ÇEVRESEL KİMYASAL TERATOJENLER Organik cıva, kurşun ve polyklorinat
bifenil teratojendir.
İNFEKSİYON AJANLARI Prenatal dönemde embryo ve fötus enfeksiyon ajanları ile
karşılaşabilir. Çoğunluğu bir etki göstermezken, bazısı abortus ve ölü doğuma neden olabilir.
Bazısı ise büyüme geriliği, konjenital anomali veya neonatal enfeksiyona neden olabilir.
RUBELLA (Kızamıkçık) İlk trimestrde annenin kızamıkçık geçirmesi durumunda
embriyonik/fötal infeksiyon ihtimali %20'dir. Konjenital rubella sendromunda katarakt,
kardiak defektler, sağırlık vardır. Ayrıca mental yetersizlik, koryoretinit, glokom,
mikroftalmi ve diş defektleri bulunabilir. Anne enfeksiyona ne kadar erken yakalanırsa
defekt oluşma ihtimali o kadar fazladır.
SİTOMEGALOVİRUS: İntrauterin virütik hastalıkların başında sitomegalovirus enfeksiyonu
gelir. İlk trimestrde görüldüğünde abortusla sonuçlandığına inanılmaktadır. Gebeliğin
sonlarına doğru enfeksiyon intrauterin gelişme geriliği, mikroftalmi, koryoretinit, körlük,
mikrosefali,serebral kalsifikasyon,mental retardasyon, sağırlık, hepatosplenomegali yapabilir.
HERPES SİMPLEKS VİRUSU (HSV) Erken dönemde abortus ihtimalinin üç kat arttığı, 20.
haftadan sonra ise prematürite ihtimalinin arttığı belirlenmiştir. Cilt lezyonları, mikrosefali,
mikroftalmi, mental retardasyon yapabilir.
VARİCELLA (Su çiçeği) Hamileliğin ilk 4 ayında geçirilen su çiçeği enfeksiyonu
embriyo/fötusda ciltte skarlara, kas atrofisine, ekstremite ve parmakların küçük kalmasına,
mental retardasyona neden olmaktadır.
İNSAN İMMÜNYETERSİZLİK VİRUSU (HIV) Bu virus AIDS (acquired immunodeficiency
syndrome) etkenidir. Büyüme geriliği, mikrosefali, spesifik kafa ve yüz görünümleri ortaya
çıkar.
52
Prof. Dr. Feral Öztürk
Sayfa 53
20.7.2017
TOKSOPLAZMA GONDİ Toksoplazmosis etkeni intrasellüler yerleşen bir parazittir. Parazit
kanda, dokularda, makrofajlarda, lökositlerde ve epitel hücrelerinde bulunabilir. İçinde
toksoplazma kistleri bulunan çiğ veya az pişmiş etlerin yenmesi ile anneye geçer. Ayrıca ev
hayvanları ile yakın temasla ve iyi yıkanmamış sebzelerle geçebilir. Sinekler de taşıyıcı rol
oynayabilir. Anne genellikle bu enfeksiyona yakalandığının farkında değildir. Toksoplazma
gondi plasental membrandan geçerek fötusun beyin ve gözlerinde enfeksiyona neden
olmaktadır. Sonuçta mental yetersizlik, mikrosefali, mikroftalmi ve hidrosefali görülür.
SİFİLİZ Treponema pallidum sifiliz etkenidir. 20. haftadan sonra plasental membranı geçer.
Hamilelikte alınmış olan enfeksiyonlar tedavi edilmediğinde sıklıkla ciddi fötal enfeksiyona
ve konjenital malformasyonlara neden olurlar. Konjenital sağırlık, anormal dil ve kemikler,
hidrosefali ve mental retardasyon vs görülür. 16. haftadan önce yeterli tedavi yapılırsa,
etkenin plasental membrandan geçmesi engellenir. Hamilelikten önce alınmış enfeksiyonlar
genelikle enfeksiyon ve anomali oluşturmazlar.
RADYASYON İyonize radyasyon, embriyoda hücre ölümü, kromozom bozuklukları, mental
retardasyon, fizik gelişim gerilikleri oluşturur.
ANNEYE AİT FAKTÖRLER Annenin hastalıkları fötusda anomali nedeni olabilir.
Diabetes
mellitus
kontrol
edilemezse
anomali
nedeni
olabilir.
Fenilketonüri,
hiperfenilalaninemi hastalıkları teratojendirler.
MEKANİK FAKTÖRLER Anneye dışarıdan gelen darbelerin çok nadir anomali nedeni
olduğuna inanılmaktadır.
MULTİFAKTORİYEL KALITIM Ailesel dağılım gösterirler. Yarık dudak, izole damak
yarığı, nöral tüp defektleri, pilor stenozu, doğuştan kalça çıkığı gibi tek büyük anomali
görülür.
İyi Çalışmalar ve Başarılar Dilerim.
53
Download