Tinin Görüngübilimi

advertisement
Hegel; Tinin Görüngübilimi; ÖNSÖZ ÜZERİNE ÇÖZÜMLEMELER
Aziz Yardımlı
Noesis Felsefe Atölyesi
Temmuz-Ağustos 2007 Caddebostan Kültür Merkezi
Önsöz: Bilimsel Bilgi Üzerine
(Önsöz, Giriş bölümünün tersine, metne bütün içerik yazıldıktan
sonra eklenmiştir.)
§ 1. "Bir yapıta ... bir önsözde önceden değinmek ... felsefi bir
çalışma durumunda yalnızca gereksiz değil, ama, olgunun doğası
nedeniyle, giderek uygunsuz ve amaca aykırı olarak görünür."
Çünkü felsefi bir çalışmanın hiçbir sayıltı içermeyen baştan sona
tanıtlanmış bir dizge olması gerekir ve bir Önsöz kendi akışında bu
tanıtlama sürecini sergilemediği ölçüde aklanmamış görünür. Ama
Hegel'in Önsözü felsefi dizgenin kendisi üzerine dayanır ve yalnızca
öznel bir görüş bildirimi değildir.
Felsefede yalnızca sonuçlar değil, ama onların ortaya çıkarılışı
(tanıtlama) da özseldir.
Oluş süreci Sonucu dolaylı kılar, onun aracısıdır, ve onda kapsanır.
Oluşun ortadan kalkmış olması onu hiçliğe değil ama yalnızca olumsuz
Varlığa indirger ve Sonucun özsel bileşenidir.
§ 2. "Felsefi dizgelerin türlülüğü Gerçekliğin ilerleyen
açınımıdır."
Felsefi dizgeler düşünürlerin tek bir ilke çevresinde kurdukları
kuramsal yapılardır (düalistler "iki ilke" gibi bir paradoksa
takılırlar). Bu tikel dizgeler durumunda düşünürlerin gözden
kaçırdıkları şey Gerçeğin bütün olduğudur. Su, Ateş, Varlık, Atom,
İyi, Töz, Monad, Yarar, Deneyim, Görüngü, Kendinde-Şey, Ben,
Varoluş, İstenç, Üst-İnsan, Özdek, Dil, Türlülük (Ayrım), Metin vb.
tümü de geri kalan kategorilerin önemsizleştirilmesi pahasına
çeşitli dışsal nedenlerle seçilen arkelerdir.
Platon, Aristoteles, Farabi, Hegel bu tikelciliğin dışındadır ve
tümü de Bütünü, İdea ya da Usu gerçek Varlık olarak alırlar.
Birinciler kendi tikel kavramlarının geri kalanlar ile zorunlu
olarak bağıntılı, böylece eşit ölçüde özsel ve böylece dizgesel bir
bütüne ait olduklarını gözden kaçırırlar.
Bütün bu tikel dizgeler tikel kavramların mantığını izleyerek usun
tikel bir bütününü açındırırlar.
Felsefe salt bireysel bir yaratı değildir. Nesneldir. Gerçekte
bütün bir Felsefe Tarihinde çalışan aynı Usun bir açınımıdır. Her
bireysel felsefeci kendi bireysel felsefesinde aynı zamanda bütün
bir tarihsel kuramsal düşünce çabasının birikimini sürdürmekten ve
bir kez daha toparlamaktan başka birşey yapmaz. Her bireysel felsefi
etkinlikte iş başında olan gerçekte bir ve aynı evrensel Ustur.
Ayrım ya da Türlülük kavramsal çıkarsamaların kendilerinin ayrımı ya
da türlülüğüdür.
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
1
§ 3. "Salt sonuç değil, ama oluş süreci ile birlikteki sonuç edimsel
bütündür."
Sonuç onu üreten süreci ideal olarak, moment olarak kendi içinde
kapsar ve felsefe Sonucu Oluş süreci ile birlikteliği ve böylece
bütünlüğü içinde görmelidir. (Tinin Görüngübilimi ve Ansiklopedik
Dizge arasındaki ilişki: Görüngübilim asıl Bilimin yalnızca Oluş
sürecidir.)
§ 5. "İçinde gerçekliğin varolduğu gerçek şekil ancak onun bilimsel
dizgesi olabilir. Felsefeyi bilim biçimine, onun bilme sevgisi adını
bir yana bırakarak edimsel bilme olabileceği hedefe yaklaştırmaya
katkıda bulunmak — işte önüme koyduğum amaç budur."
Dizge kavramın kendisinin açınımıdır, yöntemlidir, yalnızca
tanıtlamanın ürünü değil ama onun kendisidir. Hegel bilimsel bir
dizgede hiçbir bileşenin gereksiz olmadığını belirtir. Gereksiz olan
dizgeye ait değildir, olumsaldır, düşünürün aklına geliveren salt
dışsal bir bağıntıdır. Oysa tanıtlama yoluyla kurulan bir dizgede
her bileşen zorunludur ve kendisi tanıtlama sürecinin bir momenti
olarak bütüne özsel olarak bağlıdır. "Bilginin Bilim olmasının iç
zorunluğu onun doğasında yatar ve bunun doyurucu açıklaması ancak
felsefenin dizgesel betimlenişinin kendisidir" (§ 5). Düşünür
kendini iç zorunluğa bırakmalı, yalnızca kavramın mantığını
izlemeli, kişiselliğini, görüşlerini, kendi düşüncelerini bir yana
atmalıdır.
Bilme sevgisinin edimsel bilmeye ulaşması ve Bilim karakterini sağın
olarak kazanması Kavramsal Dizgenin eksiksiz açınımı ile
tamamlanmasıdır. Hegel bunu başardığını ileri sürmez. Yalnızca bir
katkıda bulunmaktan söz eder. Bu ölçüt altında, bugün tüm bilimin
durumu bir görgül bilim durumudur — tıpkı geometrik teoremin
tanıtlanmadan önceki tasarımsal durumu gibi.
§ 6. "Gerçeklik varoluş öğesini yalnızca Kavramda taşır."
Duygu ve sezgide değil.
Jacobi'nin felsefesine yönelik bu bildirim konusunda ayrıntı için
bkz. Küçük Mantık, "Düşüncenin Nesnelliğe Karşı Üçüncü Tutumu.
Dolaysız Bilme (Sezgi)"
§ 16. "Gene de bu biçimcilik bu tekdüzeliğin ve soyut evrenselliğin
Saltık olduklarını ileri sürer. ... Herhangi bir belirli-varlığı
Saltıkta olduğu gibi irdelemek, bu görüşe göre, ondan şimdi hiç
kuşkusuz belirli birşey gibi söz edilmiş olmasına karşın, gene de
Saltıkta, A = A’da, onun olmadığını, çünkü orada herşeyin bir
olduğunu söylemekten ötesi değildir. Bu bir parça bilgiyi, yani
Saltıkta herşeyin aynı olduğunu, ayrımlaşmış ve tümlenmiş ya da bu
tümlenişi arayan ve isteyen bilginin karşısına koymak, ya da kendi
Saltığını, söylenegeldiği gibi, içinde tüm ineklerin kara olduğu
gece diye yutturmak — bu, bilgideki boşluktan gelen saflıktır."
Burada Schelling'in olumsuza, belirlenime, ayrıma geçemeyen Özdeşlik felsefesi eleştiriliyor. Bu
soyut özdeşlik Spinoza'nın Tözü için de benzer sorunlar yaratır. Onda da Töz belirlenimsiz olmak
zorunda olduğu için, belirlenime geçiş Tözün kendi eytişimi yoluyla değil ama dışsal olarak yapılır.
Saltığı göreli olanın soyut karşıtı olarak görmek Hegel'e kişisel bir Saltık kavramını yükleyenlerin de
içine düştükleri yanılgıdır. Bu sözde eleştiriler Hegel'in neden söz ettiğini bile anlayamazlar ve onda
Saltık kavramını başat kavram olarak, bir tür arke olarak alırlar. Hegel'in dizgesinde Saltık dizgenin
herhangi bir kavramıdır, çünkü tüm kavramlar dizgenin eşit ölçüde zorunlu bileşenleridirler.
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
2
Fichte'nin Ben-olmayana geçişi de eşit ölçüde dışsaldır, çünkü
Başkasını Benin özsel karşıtı olarak, onunla bir olarak göremez.
§ 17. "Benim görüşüme göre — ki ancak dizgenin kendisinin açımlanışı
ile aklanabilir — herşey Gerçeği yalnızca Töz olarak değil, ama o
denli de Özne olarak kavramaya ve anlatmaya dayanır."
Töz (ya da Varlık) karşıtı olarak Özneden (Kavramdan) soyutlanmış
olarak alındığında belirlenimsizdir. Olumsuzdan soyutlanmıştır ve
böylece devimsiz soyut kendi ile Özdeşlik olarak bulunur.
Spinoza'nın tüm olumsuzlamayı dışlayan Tözü, Schelling'in tüm
dolaylılığı ve ayrımı dışlayan Saltığı bu soyutlamadan başka birşey
değildir. Bu tür tek-yanlılıkları bir kez kavramak yeterlidir.
Tin bir gizilliktir ve bu gizilliğini açındırarak varoluşunu
edimselleştirir. Duyu ve duygu gibi düşünce de insanın içselliğidir.
Ama salt içsellik olarak kalmak gelişmemek, edimselleşmemektir. Tin,
bilgi ya da düşünce olarak, ancak kategorilerini etkinleştirdiği
zaman edimselleşir. Süreç çocukluk yıllarında yer alır. Bu
dışsallaştırma ya da edimselliğe yansıma ilkin insana kendi
içselliğini dışsallık olarak gösteren şeydir. Burada Töz
kategorisini kullanırsak, Töz bu Özne (gizillik) doğasını kendi
içinde kapsar ve onsuz olamaz.
Spinoza da Descartes gibi Düşünce ve Varlığı bir olarak, ama Tözün
yüklemleri olarak kabul eder. Töz, bu yüklemlerine karşın, kendisi
belirlenimden ve böylece olumsuzlamadan bağışıktır. Bu Spinoza'nın
gözden kaçırdığı noktalardan biridir.
§ 20. "Gerçek bütündür. Bütün ise ancak kendi gelişimi yoluyla
kendini tamamlayan özdür. Saltık üzerine söylenmesi gereken onun
özsel olarak sonuç olduğu, gerçekte ne ise ancak erekte o olduğudur;
ve doğası, e.d. edimsel, özne, ve kendisinin kendiliğinden oluş
süreci olmak tam olarak bunda yatar. Saltığın özde bir sonuç olarak
kavranması gerektiği ne denli çelişkili görünse de, biraz düşünüp
taşınmak bu çelişki görünüşünü doğru bir yere oturtmaya yetecektir."
Daha önce belirtilenlerin bir yinelenmesi. Yalnızca Saltık olanın
bir Sonuç olması açıklama gerektirir, çünkü Saltık göreli ya da
ilişkili olmayan olarak, ya da kendi ile ilişki olarak, A = A olarak
görülür, dolaylı olarak değil. Ama ilişkisizliğin kendisinin bir
ilişki ve olumsuzlama olduğunu kavramak Saltığın kendinde saltık
olarak Göreli olduğunu kavramak için yeterli olmalıdır.
§ 21. Saltık dolaylılığı kapsar, çünkü "dolaylılık öz-devimli
kendine-özdeşlikten başka birşey değildir."
Dolaylılık birşeyin başkası ile ilişkisi olarak görüldüğünde, Saltık
olanın dolaylı olması onun kendisinden başka birşeyin sonucu
olduğunu imliyor görünür. Bu doğrudur. Ama doğal bilinç için bu
dolaylılık Saltığın değerini indiriyor olarak görünür. Saltık olan
başka herşeyi dışlayan bir soyutlama değildir, çünkü dışlamanın
kendisi bir ilişkidir.
§ 21. "Gerçeği sonuç yapan, ama onun oluş süreci ile sonuç
arasındaki karşıtlığı da ortadan kaldıran yansımadır, çünkü bu oluş
da eşit ölçüde yalındır ve bu yüzden Gerçeğin kendini sonuçta yalın
olarak gösteren biçiminden ayrı değildir; oluş daha çok yalınlığa
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
3
tam bu geri-dönmüşlüktür."
'Yansıma' anlatımı Saltığın dolaylılığı kapsaması ile ilgili olarak
alınmaktadır.
Saltık görelidir.
Hegel Saltık kavramını vurgulamak bir yana, tersine onu dizgedeki
göreli yerinde göstermeye çalışır. Saltık bir sonuçtur ve sonuç
olmak dolaylı olmaktır. Yine açıktır ki dolaylılık ilişkiden,
görelilikten başka birşey değildir.
Schelling, Spinoza (ve hiç kuşkusuz daha başkaları) Saltık olarak
kabul ettikleri kavramı olumsuzluktan, ayrımdan, dolaylılıktan
soyutlarlar. Bu eğilim diyalektiğin kavrayışının yokluğunu gösterir.
Bu dizgelerde analitik anlak etkindir. Örneğin Spinoza'da Töz
'kendinin nedeni'dir, dolaysızdır, kendi-için-Varlıktır, çünkü kendi
ile ilişkidedir. Böylece olumsuzluğu, belirlenimi, sonluluğu dışlar.
Saltık olan göreli olanla karşıtlık içinde ilişkisiz olandır. İlişki
olumsuzlama, sınır, belirlenimdir. Saltık olanın gücü tam olarak bu
soyutluktan gelir, çünkü ilişkisiz olan tüm olumsuzlamayı, tüm
belirlenmeyi, sınırlanmayı, sonluluğu vb. aşar. Ama gerçekte
ilişkisizliğin kendisi bir olumsuzlamadır.
Birşeyin saltık olduğu söylendiğinde denmek istenen hiç kuşkusuz
soyut olduğu değildir. Ama koşulsuz olması, başka hiçbirşey
tarafından etkilenmiyor olması tam olarak bu soyutluk nedeniyledir.
Gene de, Saltık belirlidir, çünkü göreliliği dışlaması onunla
ilişkili olmasıdır ve bu onun olumsuzluğu, göreliliğidir. Saltık
kendini göreli olmayarak belirler.
Schelling Saltığı tüm sonluluğu dışlayan bir kavram olarak gördüğü
için, Saltık olanın birşey kapsamasını ancak ve ancak onda herşeyin
Bir olması koşuluyla geçerli sayar. Böylece Saltık "içinde tüm
ineklerin kara oldukları gecedir" (§ 16).
§ 22. "Us ereksel etkinliktir."
Erek tüm değişim sürecinde değişmeyen, dingin kalan dolaysız
terimdir, bütün bir sürecin Öznesidir. Dinamis ya da Kendinde olarak
düşünüldüğü düzeye dek Başlangıç ya da İlk olanla aynıdır. Erekte
Başlangıç kendine yansır. Us yalnızca var olan, yalnızca dingin olan
değil, ama Oluşta olandır, ve bu Oluş, bu onun dolaylılığı onun
kendi etkinliğidir. Us böylece İlke, Oluş ve Ereğinden bir olan,
salt kendi dolaylılığı yoluyla kendine yansıyandır.
Erek aynı zamanda kendinde ya da gizil olandır, saltık olarak
edimselleşmeye belirlenmiştir, çünkü gizilliktir. Edimselleşme
İlkede henüz olumsuz olandır, dinginlik içinde, gizillik içinde
varolandır.
"Aristoteles Doğayı ereksel etkinlik olarak tanımlar." (§ 22). Doğa
İdea olarak özdek ve biçimin birliğidir. Özdek Doğada gizillik ya da
dinamis olana (dunamiV), 'kendinde' olana karşılık düşer. Biçim ise
onda edimselleşme (energeia), ya da daha tam olarak entelekia
(entelecia), özgür etkinlik etmenidir. İdea (form olarak) Doğanın
edimselleşme etmenidir.
Saltık kavramı Mantıksal Dizgede Öz alanına aittir ve görelilik ile
karşıtlık ve böylece birlik içinde durur. Bu kavramın Hegel'in
yazılarında sık sık sözünün edilmesinin nedeni Hegel'in gününde
kazandığı önemdir. Kavram başka her kavram gibi kendisi çıkarsanan
ve böylece göreli, ilişkili, dolaylı olan bir kavramdır.
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
4
Aristoteles: Metafizik IX
Özdek ve Biçim; Dinamis ve Energeia (Entelekhia)
Tüm gizillikler edimselleşmenin gizilliğidirler. Bu gizil olan
birşeyin kendinde kendi başkası, kendi olumsuzu olduğu anlamına
gelir: Soyut olarak, birşey başkasıdır. Daha belirli olarak, özdek
biçimdir. Gizillik 'olabilme'yi, olanağı anlatır. Ya da, gizil olan
kendinde olumsuz olanı kapsar. Platon'un İdeadan onun
edimselleşmesine, bireysele geçiş açısından çözemediği güçlüğü
Aristoteles dinamisin (genel olarak, soyut olarak İdea ya da
dolaysız Kavram) kendinde Energeia ile birlik içinde olduğunu
göstererek çözer. (Platon İdea ve tekil olan arasındaki geçişi
metexis ya da katılma, pay alma benzetmesi ile açıklamanın ötesine
geçemez ve Aristoteles buna boş konuşma ya da şiirsel eğretileme
der.)
Doğa açısından Özdek Dinamistir, Biçim ise Enerji. Özdek olarak
özdeğin, biçimsiz dinamis olarak özdeğin bütün bir kozmik süreç
yoluyla homo sapiense dek tamamlanan açınımı sözcüğün en gerçek
anlamında Enerjinin, edimselleşmenin kendisidir. Aristoteles'in
terimleriyle, Kozmolojinin kendisi Enerjidir ve Entelekhia bir Ereği
(Telos) olan özgür etkinliktir.
Dinamis Kendinde, gizil, nesnel olandır, soyut evrenseldir, genel
kavramdır, tüm biçimlere yetenekli olan özdektir, İdeadır ve böyle
bütünüyle soyut olarak düşünüldüğünde Biçimsizdir. Ama Biçimi
dışarıdan, bir demiurgeden almaz; tersine Gizillik kendinde
Edimsellik, Özdek kendinde Biçimdir ve bu ise Enerjidir,
Öznelliktir. Özdeksel ilke bu yolda tüm biçimlenme boyunca, tüm
değişim süreci boyunca dayanak olarak, Töz olarak kalan değişmeyen
öğedir. Özdeğin kendisi edimsellik değil ama gizillik olduğu için
özdek biçimin etkinliği olmaksızın varolamaz ya da yalnızca analitik
olarak varolabilir. ("Tüm duyusal tözler özdek kapsarlar. Ve dayanak
Tözdür; bir anlamda özdek (özdek ile edimsel değil ama gizil olarak
bireysel bir şey olanı anlıyorum ... Özdeğin de Töz olduğu açıktır,
çünkü tüm karşıt değişim süreçlerinde o süreçlerin temelinde yatan
birşey vardır..)
Töz kavramı kalıcı olanı, yaratılmayanı, ilksiz-sonsuz olanı, Teosu
anlatmak için gereklidir. Özsel olarak saltık Töz (Tanrı) gizillik
ve edimselliktir, özdek ve biçimdir, Nesne ve Öznedir, çünkü gerçek
nesne kendinde etkinlik ve gerçek özne kendinde gizillik taşıyandır.
Platon'un İdeası da somut ve belirlidir, ama Platon İdeayı ona
özünlü içsel etkinlikten, olgusallık kıpısından yoksun bırakır,
böylece onu dingin bırakır ve ancak dışsal bir metexis ile
devindirir. Aristoteles İdeanın belirlenimini kendi eytişimsel
doğasından türetir, çünkü İdea kendi olumsuzu ile bağıntılı olduğu
için, kendinde eytişimsel olduğu için İdeadır. Aynı soyut genellik
düzeyinde takılmayı Anaxagoras'ın Sokrates'i düşkırıklığına uğratan
Nousunda görürüz.
§ 22. "Söylenmiş olanlar Usun ereksel etkinlik olduğu
söylenerek de anlatılabilir. Sözde bir Doğanın yanlış tanınmış
düşüncenin üzerine yükseltilmesi, ve herşeyden önce dışsal
erekselliğin yadsınması genel olarak Erek biçiminin
saygınlığına gölge düşürmüştür. Gene de, Aristoteles’in de
Doğayı ereksel etkinlik olarak tanımladığı anlamda, erek
dolaysız ve dingin olandır, devimsizdir ki öz-devimlidir, ve
böylece Öznedir. Onun devinme kuvveti, soyut olarak
alındığında, kendi-için-varlık ya da arı olumsuzluktur. Sonuç
başlangıç olanla aynıdır, çünkü başlangıç erektir; ya da,
edimsel olan kendi Kavramı ile aynıdır, çünkü dolaysız olan,
erek olarak, ‘kendi’yi ya da arı edimselliği kendi içinde
taşır. Yerine getirilmiş erek ya da varolan edimsel ise devim
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
5
ve açınmış ‘oluş’tur; ama tam olarak bu dinginliksizlik
‘kendi’dir; ve ‘kendi’ başlangıcın o dolaysızlık ve yalınlığı
gibidir, çünkü sonuçtur, kendi içine geri dönmüş olandır, —
kendi içine geri dönmüş olan ise yalnızca ‘kendi’dir ve
‘kendi’ kendisi ile bağıntılı özdeşlik ve yalınlıktır."
Hegel'in metnini biraz daha kolaylaştırırsak:
Us Ereksel etkinliktir, çünkü Us dingin değildir ve açınımın
süreci özsel olarak Gelişimdir, ve Gelişim ise ancak ve ancak
bir Erek kavramına bağlı olarak gerçektir, vardır.
"Doğanın düşüncenin üzerine yükseltilmesi" onun Özdek olarak
görülerek Biçimden ayrılmasıdır. Biçimsiz Özdek ise analitik
bir uydurmadan başka birşey değildir. "Dışsal ereksellik" yine
analitik düşüncenin Erek ile anladığı şeydir: Erek olarak
görülen bir Tanrı, kendi başına duran bir Özne, doğaüstü bir
Anlık vb. tümü de anlağın yaratılarıdır. Anlak kurgul
felsefenin kendi kurgularını anlayamadığı için bir kural
olarak ona her zaman ancak kendi yetenekli olduğu kurguları
yükler. Örneğin Biçimsiz Özdeğin bir soyutlama olduğu
söylendiğinde, bundan Özdeğin varoluşunun bütününde
yadsındığını ve Biçim olarak düşüncenin Özdeği yarattığının
ileri sürüldüğünü sanır. Anlak gerçekten de yalnızca sanılara
yeteneklidir. Ereksellik gerçekte Gelişim sürecinin kendisine
özünlüdür, onun açınımının biçimsel ya da mantıksal
belirlenimidir.
Aristoteles Doğayı ereksel etkinlik olarak, bütün bir kozmik
süreci Energeia olarak tanımlar. Bu edimselleşme Özdeğin Biçim
altındaki sürecidir. Erek hiç kuşkusuz değişmeyen olması
anlamında bütün süreçte dingin, devimsiz kalandır ve gene de
salt Erek olduğu için arı Özne ve arı Enerjidir, sürecin
devindirici gücüdür, kendisi devinmeyen ilk devindiricidir.
Mantıksal olarak, açınımının güdüsü (devinme kuvveti)
kendi-için-Varlık ya da arı olumsuzluktur. Kendi-için-Varlık
kendi ile ilişki, kendini kendinden itme, kendini kendi
karşısına nesne olarak alma, karşıtında yine kendisi ile
biraraya gelmedir. Başlangıç kurgul olarak bir
kendi-için-Varlık ve böylece Erektir; ikisi, Başlangıç (ya da
İlke) ve Erek (Sonuç) birdir, Başlangıç salt Başlangıç olduğu
için bir Sonu, bir Ereği kendisinde kapsar, onunla birdir.
Erekte Başlangıç yalnızca kendisine döner.
Başlangıç 'Kendi'yi kendi içinde taşır, çünkü 'Kendi,' hangi
imlemde düşünülürse düşünülsün, ister soyut Ben olarak, ister
Tin olarak, isterse Us olarak, bütün bir Biçimsel (Kavramsal)
içeriğin yeridir. Bu Biçimsellik nedeniyle 'Kendi' arı Enerji,
Enteleki, arı edimselliktir.
Yerine getirilmiş Erek devimdir, açınmış, gelişmiş Oluştur; ve
tam olarak bu dinginsizlik, bu Enerji ve bu Edimselleşme
'Kendi'dir, bütün bir Biçimselliğin kendisidir. Sonuç eğer onu
önceleyen edimselleşme ve enerji sürecini ortadan kaldırılmış
olarak düşünürsek o zaman Başlangıcın dolaysızlığına ve
yalınlığına yeniden ulaşmıştır, ve böylece Sonuçta Başlangıç
yalnızca kendi içine geri dönmüş olandır.
§ 25. "Gerçeğin yalnızca dizge olarak edimsel olduğu ya da Tözün
özsel olarak Özne olduğu Saltığı Tin olarak bildiren düşüncede
anlatılır ki, en yüce Kavramdır ve çağa ve onun dinine aittir.
Yalnızca tinsel olan edimsel olandır, öz ya da kendinde-varolandır,
— kendisi ile ilişkide ve belirli olandır, başkası-olma ve
kendi-için-olmadır — ve bu belirlilikte ya da kendi-dışında-olmada
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
6
kendi içinde kalandır; ya da kendinde ve kendi içindir."
Saltığa bu gönderme de dinsel bir imlem taşır. Bütünlük Tindir,
Varoluşunun Bütününü özetleyen kavram Tin kavramıdır, ve Tinin
saltık olduğunu ileri sürmek onun yalnızca ve yalnızca yüksek, en
yüksek olduğunu ileri sürmektir.
§ 25. "Ama bu kendinde-ve-kendi-için-varlık ilkin salt bizim için ya
da kendindedir, tinsel Tözdür. Kendisi için de bu olmalıdır,
tinselin bilgisi ve kendisinin Tin olarak bilgisi olmalı, e.d.
kendine bir nesne, ama o denli de dolaysız ve ortadan kaldırılmış,
kendi içine yansımış bir nesne olmalıdır."
1) Tin kendindedir. 2) Kendi için olur, eş deyişle edimselleşir,
kendi ile ilişki içine girer. 3) Bu ayrım ya da dışlaşma kipinden
kendi içine yansır ve kendi edimselliğinde yalnızca ve yalnızca
kendini bilir. Bu son moment bilgi ya da bilimdir. Tin örneğin 1)
kendinde yasadır, devlettir, yasayı, devleti çıkarsama, üretme,
olgusallaştırma gizilliğidir; 2) bu gizilliğini olgusallaştırır ve
kendi tinselliğini kendi karşısında duran yabancı bir dünya olarak
bilir; 3) bu dışsallıkta kendinden başkası ile karşılaşmadığının
bilincine varır.
§ 25. ‘‘Gerçek yalnızca dizge olarak edimseldir.’’
"Yalnızca tinsel olan edimsel olandır" anlatımını Hegel daha sonra
Tüze Felsefesi'nde "ussal olan edimseldir" anlatımı olarak yeniden
formüle edecektir. Gerçek olan var olandır, ve var olan kuramsal
olarak düşünüldüğünde tanıtlama tarafından aklanan, doğrulanandır.
Ancak tanıtlanan vardır ve tanıtlamanın amacı varlığı çıkarsamak ve
böylece doğrulamaktır. Kurgul Yöntemin tanıtlaması bütün öğeleri
gerçeklenmiş ve doğrulanmış olan bir DİZGE üretir.
Bilginin bir duyusal algı sorunu olmadığını, ama ancak Düşüncenin,
Usun ürünü olabileceğini daha Ön-Sokratikler bile anlamış ve
doğrulamışlardı. Duyu verileri tekildir, görelidir, geçicidir ve
Bilginin hiçbir belirlenimine yanıt veremezler (Platon, Theatetus).
Bilgi ancak evrenselin, düşüncenin ürünü olabilir ve dahası ancak
hiçbir varsayım içermeyen kavramsal bir çıkarsama sürecin ürünü
olabilir. Tanıtlama bir bileşenin onu önceleyen bileşen tarafından
onun zorunlu sonucu olarak, onun gerçeği olarak gösterilmesidir ve
buradaki sonsuza gerileme sorunu ancak ve ancak başlangıcın
eytişimsel doğası tarafından çözümlenebilir, herhangi bir belit
tarafından değil. Tanıtlanan böylece onu önceleyende kapsanan ve
ondan türeyen, onun tarafından dolaylı kılınandır. Kurgul Yöntemin
ayrıma ya da ikinci kıpıya bu ilerlemesi hemen yeni bir adımın daha
atılmış olduğunu gösterir, çünkü bu ikisi birlikte düşünüldüklerinde
açıktır ki yeni bir terim oluştururlar. Varoluşun öğeleri bu yolda
içinde her bir bileşenin zorunlu olduğu bütünsel bir yapıya, bir
dizgeye biçimlenirler. Bu dizge herhangi bir öznel kurgu değil ama
kavramın kendi açınımının belirlediği eksiksiz ussal bir yapıdır.
Tözün özsel olarak Özne olması ilk olarak Tözün saltık olması ve
saltık olanın belirlenimsiz olması analitik görüşü ile karşıtlık
içinde anlaşılabilir. Töz Spinoza'da ya da Saltık Schelling'de
hiçbir belirlenimi, böylece olumsuzlamayı, böylece dolaylılığı
dışlayan bir Anlak kavramıdır. Bu devimsiz Töz herşeyi kendi içinde
birbirine eşitleyen, herşeyi "A = A" yapan ve böylece tüm
olumsuzluğu ortadan kaldıran bir uçurum gibidir. Onda böylece ne
devim, ne gelişim, ne açınım vardır. Oysa Töz kendinde kendi
olumsuzudur, ilineğin kendisidir. Tözün belirlenime yetenekli olması
onu Hegel'in kullandığı anlatımla Özne yapan şeydir, çünkü Özne
devimsiz analitik nesnelliğin karşıtı olarak edimsellik, energeia,
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
7
biçimsellik ilkesidir.
Saltık olanın Tin olarak bildirilmesi anlatımı Tinin saltık olmakla
yalnızca bir soyutlamaya dönüştürüldüğünü imlemez. "Saltık"
kavramının kendisi kurgul felsefede Göreli olanla birdir, olumsuzu
dışlamaz, tersine onda kendinde ve kendi içindir, kendi ile
ilişkilidir. Kendi-için-Varlık kavramı — Mantık Bilimi'nde de
çözümlendiği gibi — ortadan kaldırılmış sonsuzluk olarak Birdir. Ama
Bir belirlenimsiz değildir, çünkü Birdir, ve Bir olmak da belirli
olmaktır. Ama Birin Bir olarak belirli olması ancak ve ancak
olumsuzunun onun kendisi olması yoluyla olanaklıdır. Bir kendini
kendinden iten, kendini kendi karşısına koyan, böylece Başkasında
kendi ile ilişkide olan ve belirlenimini "başkası için" olmada
"kendi için" olmakla kazanan Kavramdır.
§ 26. "Saltık başkalıkta arı kendini-bilme, bu genelde Ether Bilimin
zemini ve toprağı ya da genel olarak bilgidir."
§ 26. "Nesnel şeyleri kendisine karşı karşısav olarak ve kendini
onlara karşı karşısav olarak bilen bilincin bakış açısı Bilim için
onun bakış açısının başkası olarak geçerlidir."
Bu ilişki yukarıda (§ 25) 2'ye karşılık düşer. Bilinç ve nesnesi
arasındaki ayrım bilincin kendisine Ben ve Başkası arasındaki tözsel
ayrım olarak görünür. Bu soyut karşıtlık zemininde bilim
olanaksızdır. Gerçekte Bilinç ve Nesnesi, her ikisi de özsel olarak
aynı tözü, aynı kavramsal biçimi taşırlar ve bilgi ancak bu özdeşlik
zemininde olanaklıdır. Bilinç kendinde Ustur. Nesnesi de kendinde
Ustur.
§ 27. "Genel olarak Bilimin ya da bilginin bu oluş sürecidir ki bu
Tinin Görüngübilimi tarafından betimlenir."
Tinin Görüngübilimi bilim değil ama görüngübilimdir. Amacı bilinci
bilimin öğesine ulaştırmaktır. Bilimin öğesi ise bilincin kendisinin
içerdiği bölünmenin, Varlık ve Kavram ayrımının ortadan
kaldırılması, Usun kendisine ulaşılmasıdır. Us kendisinin tüm
olgusallık olduğunun kavrayışıdır. (Tüm olgusallık, tüm varoluş
tözsel olarak ussaldır, kavramsal bir doğadadır, us ile özdeştir).
§ 28. "28. Bireyi eğitilmemiş bakış açısından bilgiye taşıma görevi
..."
Tin Zamandaki açınımında içeriğini kavramsal doğasına göre
biçimlendirir, süreç erekseldir, ama bilinçli değildir. Gerçekte,
bilgi, ya da Saltık Bilgi noktasına dek ulaşan süreç ilerleyişi
konusunda herhangi bir bireyin bilinçli edimini kapsamaz. Bütün
gelişim süreci bilinçsizdir. Özsel olarak neyin yer almakta olduğunu
ancak ulaşılan Erek bilebilir.
§ 29. "Bireyin Tözü, Dünya-Tininin kendisi bu [bilinç] biçimlerinden
uzun bir zaman erimi içinde geçer ve içinde her bir biçimde o
biçimin yetenekli olduğu bütün içeriğini yoğurur."
Tinin görüngülerinin her biri yetenekli olduğu tüm içeriği
açındırır, ve bu tikel açınmaların önünde genel olarak mantıksal bir
engel yoktur.
§ 31. "Genel olarak tanınan tanınan olduğu için bilinen değildir."
Tasarım tanınandır, bilinen değil. Tasarımı bilgiye yükseltmenin
yolu ilkin onu çözümlemekten geçer. Bu analitik bileşenler
"‘kendi’nin dolaysız iyeliğini oluştururlar," kategorilerdir.
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
8
Tasarım her zaman Kavramın bilgisini önceler. Pisagor teoremi
tanıtlanmadan çok önce de biliniyordu (Hegel'in anlatımıyla,
''tanınıyordu'). Ama onu tanıtlayarak bilgiye yükselten Pisagoras
oldu. Bu tüm geometrik teoremler için böyledir. Ve görgül bilimler
için de. Görgül bilgi tümevarım yoluyla üretilir. Ama bu olasılıktan
daha iyi değildir. Tasarımın olasılığını Kavramın bilgisine
yükseltmek görgül yöntemin işi değildir. Tümevarım evrensele
erişemez.
§ 32. "Ayırma etkinliği Anlağın kuvveti ve işidir, — Anlak ki,
güçlerin en şaşırtıcısı ve en büyüğü, ya da daha doğrusu saltık
güçtür."
Analiz Anlağın işidir. Anlak görünürde tekil olanı, bağıntısız
olanı, böylece tüm olumsuzluktan soyutlanmış olanı anlar. Anlamanın
kendiliğindenliği olumsuzun örtülmesinden sorumludur, çünkü tekil
olanı tekilliği içinde alır ve onu hiçbir karşıtlık olmaksızın,
hiçbir olumsuzlama olmaksızın anlaşılır olarak gösterir. Anlama hiç
kuşkusuz olumsuzu, belirliliği örtük olarak kullanan düşünme
işlevidir, ama yalnızca dil olarak, ya da tekil olan üzerinde
yoğunlaşan derin-düşünce olarak bütüne ait olanı ait olduğu bütünden
soyutlanmış olarak da geçerli gösterir. Diyalektik analitiğin
soyutlanmışlık içinde geçerli saydığının kendi olumsuzu ile bağıntı
içinde olduğunu gösterir.
§ 32. "Kendini çevreleyenden kopmuş genelde ilineğin, bağlı olanın
ve salt başkaları ile bağlamı içinde edimsel olanın kendine özgü bir
belirli-varlık ve ayrı bir özgürlük kazanması — bu olumsuzun muazzam
gücüdür; düşüncenin, arı Benin erkesidir."
Hegel'in anlatımı yine belli öncüllerin bilindiğini varsayıyor.
Anlak tarafından yalıtılmış ve soyutlanmış ve böylece belirlenimini
yitirmiş olan terimin belirlilik kazanması — bu düşüncenin analitik
işlevidir.
§ 33. "Tasarımlanmışın arı özbilincin iyeliği oluş süreci, genelde
evrenselliğe bu yükseliş salt bir yandır ve henüz tamamlanmış eğitim
değildir."
Bir tasarımın çözümlemesi onu evrensellere, arı Benin
kategorilerine, kavramlara götürür (ki modern analitik felsefe
analiz yoluyla tam tersine tekil olana ulaştığı sanısı içindedir).
Bu birinci aşama Klasik Yunan kültürü tarafından başarılmıştır.
Modern kültürün iş "katı ve belirli düşünceleri ortadan kaldırarak
evrenseli edimselleştirmek ve dirileştirmekten oluşur." Bu iş
birinciden daha zordur, çünkü (§ 32'de değinildiği gibi) bu
"belirlenimler Beni, olumsuzun gücünü ya da arı edimselliği
belirli-varlıklarının tözü ve öğesi olarak taşırlar;" Bu katı
belirlenimlerin akışkanlaşmaları, diyalektiğin sürecine girmeleri
analitik anlağın, aslında analitik Egonun kendisinden vazgeçmesi
yoluyla olanaklıdır. Bu diyalektik Kavram üretmenin zorunlu
koşuludur.
§ 35. "Dahası, böyle bir açımlama Bilimin ilk bölümünü oluşturur,
çünkü Tinin belirli-varlığı birincil olarak dolaysızdan ya da
başlangıçtan başka birşey değildir. ... Dolaysız belirli-varlık
öğesi öyleyse Bilimin bu bölümünün kendisini ötekilerden
ayırdetmesini sağlayan belirliliktir."
Gerçekte bu bölüm Bilimin ilk bölümü değil ama dahaçok
Görüngübilimdir. Görüngünün bilgisi var olanın değil, oluşta olanın
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
9
bilgisidir. Görüngü Oluş süreci ile birlikte gider ve oluş kendi iç
çelişkisi yoluyla kendini ortadan kaldırır, ideal bir varlık, bir
moment yapar.
Başlangıçta salt bir gizillik olan Tinin belirlenimi gelişmektir.
Tin Zamandadır. Ve Zamanda olmak Tin için gizil olarak entellektüel,
moral ve estetik olmak demektir. Görüngübilim arı düşünce öğesindeki
İdeayı konu almaz. Homo Sapiens ereksel gelişim sürecinde bütün bir
tinsel gizilliğini kültür olarak Tarihe döker, ve her birinin ancak
zamansal bir varlığı olan bir dizi evrenin sürekli ortadan
kalkışları ve yeni bir evreye geçmeleri yoluyla tam gelişimine doğru
ilerler. Gelişim ancak zorunlu basamaklarından geçerek Ereğine
erişir.
Tinin Görüngübilimi'nin içeriğinin Oluş (ya da belirli-Varlık,
Dasein) Kavramına bağlı olması onu içeriğini Varlık (Sein) Kavramına
bağlayan Kurgul Felsefeden (Mantık Bilimi) ayırdeder. Oluş Varlıktan
daha yüksek bir kavram, aslında soyut, dolaysız Varlık momenti ile
ilişki içinde ilk Kavramdır. Bunun imlemi Görüngübilimin
Ansiklopedik Dizgede kapsanandan daha somut, daha varsıl bir
içeriğinin olmasıdır. Varlık Varlık olarak soyut, en soyuttur ve bu
soyutluğu içinde arı Düşünceden başka birşey değildir. Mantık Bilimi
İdeayı, Varlık ve Kavramın birliğini yalnızca ve yalnızca arı
Düşünce öğesinde alır.
Yine, Tinin Görüngübilimi Zamanda olan bir içeriği konu alırken,
Mantık Bilimi ise Zamanda olmama ya da Zamansız olma anlamında soyut
olanı konu alır. Buna göre Mantık Bilimi arı Düşünceler ile,
kuramsal ya da arı Us ile ilgilenirken, Görüngübilim ise Tinin
kendini yalnızca düşünce ya da kavram öğesinde değil, ama moral ve
estetik boyutlarında da sergileyen açınımını konu alır. Bu bütün
açınımın anlam ve değeri Ereğe götüren yolun momentleri, kıpıları
olmalarında, sonlu olmalarında yatar.
Bilginin olanağı örneğin Kant felsefesinde birbirlerinden hiçbir
ussal çıkarsamaya dayanmadan ayrılan Kavramın ve Varlığın bir
olmasını gerektirir. Bu olanak hiç kuşkusuz Felsefe Tarihinde daha
önce de varsayılmıştır ve saf metafizik Kavramın Varlık ile bir
olduğu sanısı, ama yalnızca sanısı içinde çalışır. Tinin
Görüngübilimi bu sayıltıyı tanıtlamayı üstlenir, tıpkı Pisagoras'ın
da herkesin bildiği a2 + b2 = c2 bağıntısını tanıtlamış olması gibi.
§ 36. "Tinin dolaysız belirli-varlığı olarak bilinç iki kıpı, bilme
kıpısı ile bilmeye olumsuz nesnellik kıpısını kapsar."
Burada Hegel Görüngübilim'in Ansiklopedik Dizge ile bir
karşılaştırmasını yapar Görgünbilim'in öğesi Bilinçtir;
Ansiklopedi'nin öğesi ise Kavram ve Varlığın birliği. Görüngübilim
"Bilimin ilk bölümünü oluşturur" ve "Dolaysız belirli-varlık öğesi
öyleyse Bilimin bu bölümünün kendisini ötekilerden ayırdetmesini
sağlayan belirliliktir." Tinin dolaysız belirli-Varlığı Bilinçtir ve
Bilinçte "bilme kıpısı ile bilmeye olumsuz nesnellik kıpısı," Varlık
ve Kavram ayrı düşerler. Görüngübilim "bilincin yaptığı Deneyimin
Bilimidir"
§ 36. "Bilinç deneyiminde olandan başka hiçbirşey bilmez ve
kavramaz; çünkü deneyimde olan yalnızca tinsel tözdür."
Bilincin bu bilgisi görgül bilgidir ve görgül bilgi Kavramdan yoksun
değildir. Gerçekte görgül bilgi sözcüğün tam anlamıyla Bilincin
kendi kavramsal tözünü Doğada ve Tin alanında karşısına almasından
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
10
başka birşey değildir, çünkü bu iki sonluluk alanında da bilgi yine
kavramsaldan başka birşey değildir. Bildiğimiz herşeyi Kavram
yoluyla biliriz, ya da Bilgi özsel olarak Kavramsaldır. Giderek
düşüncenin karşıtı olarak görülen Duyu bile Düşüncedir ve Düşünce
yoluyla anlatılır. "Tin nesne olur, çünkü Tin kendine bir başkası
olma, e.d. kendi ‘kendi’sinin nesnesi olma ve bu başkalığı ortadan
kaldırma devimidir. Ve deneyim tam olarak bu devime verilen addır:"
Heidegger'in Fenomenolojik Ontoloji dediği şey tam olarak bilince
özgü bu öznelliktir. Bilincin içeriği fenomenolojiktir ve bu
fenomenolojinin içeriği olması gereken numenoloji tam olarak
Hegel'in tinsel töz dediği şeydir. Bu bilginin özüdür. Ya da bilgi,
tasarımsal ya da görgül olsa bile, özsel olarak kavramsaldır.
Fenomenolojik Ontolojinin dosdoğru Söylemden ya da Dilden yaptığı
etimolojik çözümlemesinin bütün bir bilinç olgusu ile ne denli
ilgisiz olduğu buradan çıkar Dil de usun görüngüsü olarak özünde
kavramsaldır. Ama kavram hiç kuşkusuz görüngüyü gerçek başlangıç
noktası olarak, gerçek varlık olarak alan Fenomenolojik Ontolojinin
varsayabileceği birşey değildir.
§ 37. "Bilinçte Ben ile onun nesnesi olan töz arasında yer alan
benzemezlik ya da özdeşsizlik onların ayrımıdır, genelde olumsuzdur.
Bu ikisinin de eksikliği olarak görülebilir, ama onların ruhu ya da
devindiricisidir. ..."
Doğal bilinç bileni bildiğinden ayırır, Ben ve Nesnesini haklı
olarak iki ayrı töz olarak görür. Çünkü bu kıpılar biri bilinçte,
Öznede, öteki ise dışsallıkta, Nesnede varolan bütünüyle ayrı iki
töz olarak görünürler. Buna göre bu doğal bilincin kendisinin bakış
açısı (örneğin Heidegger'in fenomenolojisi) bu öznellik içinde
kaldığı sürece hiçbir zaman bilgiyi — kavramsal bilgiyi — olanaklı
göremez ve görmemelidir, çünkü bunun için hiçbir zemini yoktur.
Bütün bir Kant felsefesinin temelinde yatan uçurum da yine aynı
bilinç bakış açısından zorunlu olarak gelir. Tüm bu fenomenolojik
felsefelerde eksik olan şey Hegel'in burada belirttiği kavrayıştır:
Bu ayrım özsel olarak bir ve aynı olan iç ve dışın ayrım olmayan
ayrımları, bir ve aynı "Tözün kendi kendisi ile özdeşsizliğidir."
Bir yanda tinsel Töz ya da kavramsal düşünce, öte yanda aynı
kavramsal temeli tözü olarak alan dışsal olgusallık arasındaki
eşitsizlik Tözün kendi ile eşitsizliği ya da benzemezliğidir. Ama
bilinç özsel olarak kavramsaldır, ussaldır, ve Zamandaki bütün bir
kuramsal devimi ve açınımı kendi biçimini Tözünün gerçek biçimine
özdeş kalma etkinliğidir.
§ 37. "... Tözün dışında olan biten, ona karşı bir etkinlik olarak
görünen, onun kendi edimidir, ve Töz kendini özünde Özne olarak
gösterir. Bunu tam olarak gösterdiği zaman, Tin belirli-varlığını
özüne özdeş kılmıştır; olduğu gibi kendine nesnedir, ve
dolaysızlığın, ve bilgi ile gerçekliğin ayrılmasının soyut öğeleri
yenilirler. Varlık saltık olarak dolaylı kılınır; — tözsel bir
içeriktir ki, o denli de Benin dolaysız iyeliğidir, ‘kendi’-gibidir
ya da Kavramdır. Bununla Tinin Görüngübilimi sonuçlanır."
Töz, yani tinsel Töz, yani bir bütün Egonun kavramsal içeriği yine
bütün bir dışsal varoluştaki kavramsal etkinlikte kendi özdeşini
bulur. Gerçekte doğal ve tinsel varoluşta Egodan bağımsız olarak
görünen etkinlik ve açınım Egonun kendi kavramsal açınımından başka
birşey değildir.
Bilincin kendinde dışsal saydığı edimsellik dünyası tam olarak onun
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
11
kendi tözselliği ile bir ve aynı olan nesnelliktir. Örneğin Kant'ın
kuşkucu ikiciliği bu öznelliğin kendisinin nesnellik, bu
kavramsallığın kendisinin ontolojik olduğunu doğrulayamaz. Kant'ın
"bilgi" dediği şey öznel anlak-kategorilerinin eytişimsel olmayan
bir oyunu olarak kalır ve Usun bütün işlevi bu kategorilerinin
oyununa düzenleyici ilke olarak göz kulak olmaktan öteye geçmez.
Kant'ın anlak-kavramları dediği şey hiçbir zaman kendinde-şeye
ulaşamaz ve bilinç yalnızca görüngü alanında kalırken kendinde-şey
alanı bilinemez bir öte-yan olarak kalır. Kant'ın aşkınsal felsefe
dediği şey bu ikiciliğin bakış açısı olarak bir fenomenolojiden, bir
bilinç felsefesinden başka birşey değildir. Bu felsefede bilgi,
bilim gibi şeyler yalnızca görüngüye sınırlı kalırlar. Görüngü ise
tam olarak öznel olandır. Ön-Sokratikler Görüngüyü bilgi nesnesi
olarak yadsır ve onu bir doxa olarak görürken, Kant aynı Görüngü
alanını bilginin ve bilimin biricik olanaklı toprağı olarak görür.
Parmenides "düşünülebilenin var olması zorunludur" derken (Doğa
Üzerine / Peri FuseoV; Gerçeklik Yolu / Aletheia), Kant Varlığı
düşüncenin sonsuz ölçüde uzağına öteler, çünkü Varlığı saltık
soyutlama olarak, böylece Düşünce olarak görmeyi başaramaz. Bu bakış
açısı Varlığı, bu en soyut olan ve hiçbir belirlenimi kabul etmeyen
en yoksul kavramı kendisinden başka birşey olarak, kendisinden daha
çoğu olarak, bilinmeyen belirlenimlerle donatılı bir kendinde-şey
alanı olarak görür. Aslında bu noktadaki felsefi çözülme
soyutlamanın kendisini kavramadaki bir yeteneksizlikten başka birşey
değildir. Burada açıktır ki felsefi bilinç kendini sıradan bilincin
düzeyine düşürür.
§ 37. "Bilinçte Ben ile onun nesnesi olan töz arasında yer alan
benzemezlik ya da özdeşsizlik onların ayrımıdır, genelde olumsuzdur.
.... Şimdi, bu olumsuz ilkin Benin nesne ile özdeşsizliği olarak
görünse de, o denli de Tözün kendi kendisi ile özdeşsizliğidir.
Tözün dışında olan biten, ona karşı bir etkinlik olarak görünen,
onun kendi edimidir, ve Töz kendini özünde Özne olarak gösterir.
Bunu tam olarak gösterdiği zaman, Tin belirli-varlığını özüne özdeş
kılmıştır; olduğu gibi kendine nesnedir, ve dolaysızlığın, ve bilgi
ile gerçekliğin ayrılmasının soyut öğeleri yenilirler. Varlık saltık
olarak dolaylı kılınır; — tözsel bir içeriktir ki, o denli de Benin
dolaysız iyeliğidir, ‘kendi’-gibidir ya da Kavramdır. Bununla Tinin
Görüngübilimi sonuçlanır."
Hegel Bilginin ve Bilimin olanağını insan düşüncesinin
kategorilerinin salt biçimsel soyutlamalar olmadıklarının, ontolojik
bir karakter taşıdıklarının anlaşılmasına bağlar. Bu anlamda Tinin
Görüngübilimi'nin bütün bir Kant ikiciliğinin yenilmesi gibi bir
hedefi vardır. Kant'ın yaptığı şey Varlık ve Kavramı ayırmaktır.
Tinin Görüngübilimi bunların birliği olan saltık bilgide sonlanır.
§ 37. "Bilinçte Ben ile onun nesnesi olan töz arasında yer alan
benzemezlik ya da özdeşsizlik ..."
Bilinçte Ben ve Nesnesi arasındaki ayrım bilginin sonluluğunu,
bilinemezciliği, kuşkuculuğu, kendinde-şeyi, aşkınsal olanı vb.
ileri süren tüm felsefelerin takıldıkları özdeşsizliktir. Gerçekten
de tüm bilginin düşünce olduğunun, bilinçte olduğunun, böylece
yalnızca ve yalnızca öznel olduğunun kavranışı Varlığın kendisinin
özsel olarak Kavram olduğunun anlaşılmasını getirir.
Bilinçte olan ve nesnel olarak varolan arasındaki ayrım, düşüncenin
bir töz ve özdeksel olanın bir başka töz olması tüm ikiciliğin,
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
12
bilinemezciliğin takıldığı noktadır.
Bilincin nesnesi ile tözsel ayrımı bilgi için bir olanak değil, bir
olanaksızlık olarak görünür. Bu ayrıma göre bilinç her zaman
nesnesine yabancı kalacak, çünkü nesnenin bilinçteki izdüşümü ya da
yansıması nesnenin kendisinden ayrı birşey olacaktır. Bu analitik
epistemolojinin olguya bakış açısıdır ve buna göre bilinç ve nesnesi
arasındaki ayrım hiçbir zaman yenilemez. Bu aynı zamanda
Görüngübilim'in kendisinin bakış açısıdır ve ayrımın yenilmesinde
sonlanır.
Bilinçte Ben ve onun nesnesi olarak görünen dışsal töz arasındaki
benzemezlik yanlış ya da yanlışlık olarak, olumsuz olarak, "olmayan
varlık" olarak kabul edilen şeydir. Bu yanlışlık ilkin tinsel Töz
olarak Ben ile dışsal sanılan Nesnesi arasındaki özdeşsizlik olarak
görünse de, nesnenin kendisinin Özne tarafından kurulan ve böylece
Benin kendi içinde kalan bir tasarım olduğu dikkate alınırsa,
benzemezlik ya da yanlışlık Ben ve ona dışsal bir nesne arasındaki
bir eşitsizlik değil, ama Benin kendi kendisi ile benzemezliğidir.
(Bu özdeşsizliğin görülmesi doğrudan doğruya yanlışın düzeltilmesini
ya da özdeşliğin kurulmasını getirir ve bununla bilincin yalnızca
kendisi değil, nesnesi de değişir. Bu noktayı Hegel daha sonra Giriş
bölümünde deneyimin çözümlemesinde ele alacaktır ). Tinsel Tözün
dışında olup bitiyor görünenler onun kendi edimidir. Tinin
belirli-varlığı, kendine verdiği görüngüsel biçim Tinin gerçek
kendisi ile özdeş kılındığı zaman, ya da Tin kendini nesne olarak
aldığını, nesnesinde salt kendi kendisi ile karşı karşıya geldiğini
gördüğü zaman, o zaman Kavram ve Varlık eşitlenmiş, bilgi gerçeklik
ile bir olmuştur.
Varlık saltık olarak dolaylı kılınır, yani Kavram tarafından
belirlenir; Tin nesnesinde, Varlıkta kendisinden başka birşey ile
ilişki içinde değildir, çünkü nesne olarak Varlık Benin dolaysız
iyeliğidir, "kendi-gibi"dir, Ben-gibidir, Ben ile bir ve aynı
tözdür. Ben özsel olarak Kavramdır.
§ 38. "Şimdi, Tinin deneyiminin o dizgesi salt Tinin görüngüsünü
kapsadığı için, dizgeden Gerçek şekli içinde olan Gerçeğin Bilimine
ilerleyiş salt olumsuz olarak görünür, ve insan yanlış olduğu için
olumsuzdan bağışlanarak dosdoğru Gerçeğe götürülmeyi isteyebilir:
Niçin yanlış olanla uğraşılsın?"
Görüngübilim Var olanla, Gerçek olanla değil, Oluş sürecinde olanla
ilgilenir. Bu düzeye dek Hegel'in Görüngübilim'in 'yanlış' olanla,
var olmayanla değil, görüş olanla, doxa olanla ilgilendiğini
söylemesi gerekirdi.
Görüngü Özün görgül varlığıdır. Görüngü olmadığı şeydir, zeminini ve
dolayısıyla varlığını kendisinden başka birşeyde taşıyandır,
dolaylıdır.
Görüngü Varlıktan daha yüksek bir basamaktır, ve kurgul felsefeye
yönelen eleştirilerin önemli bir bölümü Görüngüyü Varlık karşısında,
saltık olarak soyut olanın karşısında değersizleştirme suçlamasıdır.
Bu eleştiri de yine kurgul düşünceye yabancı soyutlamacı anlağın ya
da derin-düşüncenin kendini ileri sürme yoludur. Görüngü Yokluk ile
bir değildir. Varlığı da kapsar ve böylece Oluştur, değişimde
olandır. Buna göre görgül bilinç ya da görüngüsel bilinç bir
yanılsama değil ama yalnızca bir görüştür. Nesnesi vardır ve bu salt
bir görünüş ya da yanılsama değil ama Görüngüdür. Ama Görüngü o
denli de Yokluk kapsar, sonluluğu nedeniyle ortadan kalkmaya
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
13
belirlenmiştir. Kant Görüngüyü bilginin biricik nesnesi olarak
almakla görüş ya da sanıyı bilgiye eşitler, çünkü felsefesinde bilgi
öznel olandan, bilince sınırlı olandan öteye, gerçek varlık olan
kendinde-şeye ulaşmaz.
Tinin Görüngübilimi Yanlış Olanın Bir Çözümlemesi Midir?
Bilincin deneyiminden Bilime ilerleyiş olumsuz olarak görünür, çünkü
ilerleyiş bir oluş olarak, ve bu durumda Bilimin oluş süreci olarak
Ereğinde ortadan kalkmış olandır, idealdir, yalnızca olumsuz
varlıktır, ya da bu durumda yanlış olandır. O zaman 'Niçin
olmayanla, salt olumsuz bir moment olanla ilgilenilsin?' sorusu
doğar.
"Birşeyin yanlış olarak bilinmesi bilmenin Tözü ile özdeşsizlik
içinde olması demektir. Ama işte bu özdeşsizliktir ki [bilgide]
özsel bir kıpı olan genelde ayrımı oluşturur. Özdeşlikleri hiç
kuşkusuz bu ayrımlaşmadan oluşur, ve bu oluşmuş özdeşlik
Gerçekliktir."
Birşeyin yanlış olarak bilinmesi Bilginin ona dışsal Nesnesi ile
arasındaki bir eşitsizlik değil, Bilginin kendi kendisi ile bir
sorunu, özsel olarak kavramsal ya da mantıksal bir tutarsızlık
sorunudur. Bu iç tutarsızlık kendinde olumsuz olandır, ya da
gerçekte var olmayandır. Eğer bunun kavramın kendi ile çelişkisi
olarak görürsek, bu çelişkinin çözümü için güdü kavramın kendi
güdüsüdür ve bilgide ilerleme dediğimiz şeyi oluşturan etmendir.
Görüngübilim bilinç biçimlerinin bu kendi iç çelişkilerinin sürekli
ortadan kaldırılması yoluyla devinen bir açınım sürecidir.
Yanlış olan (var olmayan) Gerçek olanın (var olanın) doğum yeridir,
çünkü yanlış olan olmayan değil, kavramın nesnesi ile ayrımı değil,
kavramın kendi kendisi ile ayrımıdır
§ 39. "Gerçek ve yanlış devimsiz ve bütünüyle ayrı özler olarak,
biri burada öteki şurada, ortak hiçbir şeyleri olmaksızın yalıtılmış
ve kaskatı duran belirli düşünceler arasına düşerler."
Gerçek olan var olandır, doğru olan değil. (Doğruluk Kavramın değil,
bir tasarımın nesnesine karşılık düşmesidir.) Gerçek olmak bir
düşüncenin bir nesneye karşılık düşmesi değil, kavramına uygun olmak
ve böylece edimsel olarak varolmaktır.
§ 39. "Yanlış (çünkü burada salt ondan söz ediyoruz) ‘başkası’
olacak, bilmenin içeriği olarak Gerçek olan tözün olumsuzu
olacaktır. Oysa Tözün kendisi özsel olarak olumsuzdur, bir yandan
içeriğin ayrımlaşması ve belirlenmesi olarak, öte yandan yalın bir
ayırdetme olarak, e.d. ‘kendi’ ve genelde bilme olarak. İnsan hiç
kuşkusuz yanlış bilebilir. Birşeyin yanlış olarak bilinmesi bilmenin
Tözü ile özdeşsizlik içinde olması demektir."
Gerçek olan kendi kavramına karşılık düşendir, örneğin gerçek bir
insan, gerçek bir devlet, gerçek bir sanat yapıtı durumunda olduğu
gibi. Buna karşı yanlış olan "kendi Tözü ile özdeşsizlik" içinde
olandır.
§ 40. ... "‘Sezar ne zaman doğdu?’ ya da ‘Bir fersahta kaç arşın
vardır?’ türündeki sorulara şık birer yanıt vermek gerekir, tıpkı
hipotenüsün karesinin dik üçgenin öteki iki kenarının karelerinin
toplamına eşit olduğunun kesinlikle gerçek olması gibi. Oysa böyle
sözde bir gerçekliğin doğası felsefi gerçekliklerin doğasından
ayrıdır."
§ 40. ... "Auf solche Fragen: wann Cäsar geboren worden, wie viele
Toisen ein Stadium betrug usf., soll eine nette Antwort gegeben
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
14
werden, ebenso wie es bestimmt wahr ist, daß das Quadrat der
Hypotenuse gleich der Summe der Quadrate der beiden übrigen Seiten
des rechtwinkligen Dreiecks ist. Aber die Natur einer solchen
sogenannten Wahrheit ist verschieden von der Natur philosophischer
Wahrheiten."
Gerçek, Doğru, Yanlış
Burada Hegel'in 'doğru'dan değil, 'gerçek' olandan söz ettiği
açıktır, örneğin "der Substanz, die als Inhalt des Wissens das Wahre
ist" :: "içerik olarak Gerçek olan Töz" (§ 39). Burada "doğru Töz"
anlatımı bir saçmalık olacaktır.
"Sezar ne zaman doğdu" tipindeki sorulara verilen yanıtlar ya
"richtig" ya da "falsch" olabilir ve Hegel olumsallık alanına ait
olan bu görgül sorulara verilen 'doğru' yanıtların 'wahr'
olamayacağını, ya da en iyisinden ancak "sogenannten Wahrheit" ile
ilgili olabileceğini belirtir. İngilizce'de "true-false" tipindeki
sorular için de aynı şey geçerlidir. Yanıt olarak istenen şey
ontolojik imlemli "truth" ile olmaktan çok "correctness" ile
ilgilidir ve bu durumda "correct-false" ikilemi semantik olarak daha
uygundur. Tüm diller gündelik kullanımlarında bu iki sözcüğü sık sık
anlamdaşlar olarak alırlar. Ama örneğin Türkçe'de doğrunun değil
gerçeğin söylenmesi gerektiği yerde olgunun varlığının doğrulanması
istenir. Mahkemede "doğruyu" değil "gerçeği" söyleme üzerine yemin
edilir; yalan söylememek yeterli değildir, ve olmuş olan olgunun
doğru olarak bildirilmesi de istenir. Burada en azından Gerçek
olanla geçmiş zaman bağlamında da olsa bir ilgi vardır. Gerçeği
söylemek "olmuş olanı," "yer almış olanı," ontolojik imlemi olmuş
olanı bildirmek anlamına gelir. Felsefede yalnızca görgül doğruluk
ile ilgilenmeyiz. Kavramsal gerçeklik ile, var olanla ilgileniriz.
Tarih Felsefesinde de birincil olarak görgül olgular üzerinden o
olguların kendilerini belirleyen özsel gerçeklikler ile, Tinin o
olgular yoluyla açınan ve gelişen a priori moral, törel, politik
belirlenimleri ile ilgileniriz.
§ 40. "İnakçılık, bilmede ve felsefe öğreniminde bir düşünme yolu
olarak, Gerçeğin katı bir sonuç olan ya da dolaysızca bilinen bir
önermeden oluştuğu sanısından öte birşey değildir."
İnakçılık tanıtlanmamış olanı doğru saymaktan oluşur — bu ister
dolaysızca yapılmış olsun, isterse geçersiz tanıtlamalar yoluyla..
Gündelik bilinç hangi alanda etkinlikte olursa olsun, ister yazın
alanında isterse fizikte, her zaman inakçıdır, çünkü doğru saydığı
hiçbirşey tanıtlamanın sonucunda çıkarsanmış değildir. Ama bu bilinç
biçimi için işler başka türlü olamaz. Bu hamlığı felsefeye getirmek
ilk olarak Skolastizmin işidir, çünkü bu felsefecilik yolu Kutsal
Yazılar dediği içeriği sorgulanmayacak gerçeklikler olarak, giderek
Usun kendisinin yargıcı olarak felsefeye getirir. Bu yetkeciliktir.
Aynı tutum ikinci olarak İdeolojide görülür. İdeoloji de tam olarak
Skolastizm gibi kendi ilkelerini sorgulamaz, onlara inanır, ve
onları bilginin doğruluğunun ölçütleri olarak alır. İdeoloji pozitif
temellerinden ötürü kendini bilimselleştirmeye çalışır; ama bunu
hiçbir zaman dizgesel, yöntemli bir tanıtlama yoluyla değil, tersine
her zaman kendi öznel niyetlerine dayanarak yapar.
§ 41. "Tarihsel gerçekliklere gelince, bunlara kısaca değinecek
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
15
olursak, salt tarihsel yanları göz önüne alındığında bunların tikel
bir belirli-varlık ile, bir içerik ile olumsallığı ve başına
buyrukluğu gibi zorunlu olmayan belirlenimleri açısından
ilgilendikleri kolayca görülür."
Görgül tarihçiliğin tarihsel gerçeklikleri salt tarihsel yanlarında
görülen olgularla ilgilidir. Ama olgularda zorunlu olanı kavramak
Tarih Felsefesinin işidir.
§ 42. "Matematiksel gerçekliklere gelince, Öklides’in teoremlerini
dıştan ezbere bilen, ama tanıtlamalarını bilmeyen, onları,
karşıtlığı belirtebilmek için söylersek, içten bilmeyen birine kolay
kolay geometrici denemez. ..."
"Matematiksel tanıtlamanın devimi nesne olana ait değil, tersine
olguya dışsal bir edimdir. Böylece dikaçılı üçgenin doğası kendini
onun oranını anlatan önermenin tanıtlanması için zorunlu olan
çizimde gösterildiği yolda parçalara ayırmaz; sonucun bütün bir
üretiliş süreci bilginin bir yolu ve aracıdır."
Matematiksel gerçekliklerin tanıtları matematiksel nesnelerin
kendilerinin açınımı değildir. Örneğin geometrik bir teoremin
tanıtlaması kavramların kendi açınımlarını izlemek yerine dışsal
öğeler aracılığıyla yerine getirilir. Bu olguya dışsal tanıtlama
aygıtı matematiksel yöntemin kurgul yöntem karşısındaki
eksikliğidir, çünkü birincisi dolaysız belitler üzerine dayanırken,
kurgul yöntem dolaysızlığın kendisinin analitik olmadığını, bir
çıkarsama olduğunu tanıtlar.
Tasarım görgül olarak Kavramdan önce gelir. Ama mantıksal düzende
ya da gerçekte Kavram tasarımın dayanağı ve ilk olanağıdır.
Bir geometrik (ya da fiziksel) bağıntı ilkin tasarımsal ya da
görgüldür, yalnızca dışsal ölçüm (ya da gözlem vb.) yoluyla bilinir;
tekil örneklerden tümevarıma gider, ve bu düzeye dek sonuç henüz
bilgi değildir. Tasarımsal bağıntı ancak tanıtlandığı zaman bilgiye
yükselir. Ama geometrinin tanıtlama yönteminin kendisi en sonunda
tanıtlanmamış ve bu düzeye dek tasarımsal olan belitler üzerine
dayanır.
Matematiksel tanıtlamanın dışsallığı belitsel (aksiyomatik) yöntemin
kendisinden kaynaklanır. Bu yöntem dizgesel ve yöntemli olarak,
felsefi olarak tanıtlanmış olmayan belitlerden yola çıkar. Geometrik
yöntemin örneğin Pisagor teoremini tanıtlarken yaptığı şey dik açılı
üçgenin kenarları üzerine çizilen kareler arasındaki bilenen
denklemi doğrulamaktır. Bunun için kareler parçalanır, bu parçaların
ilişkileri saptanır, ve teorem çeşitli parçalar arasında beklenen
nicel ilişkinin gösterilmesi yoluyla tanıtlanır. Bu hiç kuşkusuz
doğrudur, çünkü tanıtlamada doğrulukları açıkça biliniyor olarak
kabul edilen belitler ve yalnızca bunlar üzerine dayanarak daha
şimdiden tanıtlanmış başka teoremler kullanılır. Ayrıca — geometrici
bilincinde olmasa da — süreçte düşüncenin bilinçsiz tasım
işlemlerine dayanılmıştır. Hegel'in matematiksel tanıtlamada
yetersizlik olarak gördüğü şey bu belitlerin kendilerinin ussal bir
dizgenin bileşenleri olarak tanıtlanmış olmamalarıdır. Matematiksel
tanıtlama bu nedenle şeyin kendisine dışsal bir tanıtlamadır ve
teoremin “içeriğini değil, yalnızca bilen özne ile ilişkisini
ilgilendirir."
Matematiğin kavramsal tanıtlamadaki evrensel eksikliği ve
yetersizliği yalnızca belitlerin dolaysızca alınmaları ile sınırlı
değildir. Örneğin Aritmetik herşeydin önce Sayı kavramının kendisi
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
16
konusunda tasarımsal düşüncenin ötesine geçmiş ve onu çıkarsamış
değildir. Geometrinin kendisi Uzay kavramını yalnızca varsayar.
§ 45. "Matematiğin gurur duyduğu ve felsefeye karşı büyüklenmesine
neden olan bu eksik bilginin apaçıklığı amacının yoksulluğuna ve
gerecinin eksikliğine dayanır, ve bu yüzden felsefenin küçük görmesi
gereken bir türdedir. Amacı ya da Kavramı büyüklüktür. Bu doğrudan
doğruya özsel olmayan ve Kavramdan yoksun ilişkidir. Bilme devimi bu
nedenle yüzeyde ilerler, olgunun kendisine, öze ya da Kavrama
dokunmaz ve bu nedenle kavrama değildir. Gereç — ki ona ilişkin
olarak matematik sevindirici bir gerçekler hazinesi sunar — uzay ve
birdir."
Matematik Doğal Mantık üzerine dayanmanın ötesine geçemediği, Kurgul
Doğasını kavramadığı sürece gerçek bir Bilim karakterini taşımaz.
Örneğin Hilbert'in matematiği Görelilik Kuramları ile uyuşturabilmek
için Süreklilik ve Sonsuzluk kavramlarını matematikten sürmesi,
Einstein'ın "Geometrinin fizikselleştirilmesi" gibi fantezileri bu
doğal mantığın mantıksızlığından başka birşey değildir.
Matematiksel bilgi Bir kavramı ve zamansız Uzay kavramları
temelinde açınır. Belitsel Yönteminin yetersizliği bir yana,
Matematik kavramsal olarak en yoksul bilimdir. Sağınlığı gerecinin
yalınlığından başka birşeye bağlı değildir. Fiziğin Matematik
karşısında daha yüksek bir kavramsal içeriğinin olmasına karşın, o
da benzer olarak Tin bilimleri karşısında daha öğesel, böylece daha
az varsıl bir düzlemde açınır. Bir elektronun ya da bir galaksinin
içeriği yalnızca onu üreten kozmik süreçleri kapsamakla kalmaz, ama
ayrıca bütün bir özdeksel evrenin her bir parçacığı ile etkileşim
içindedir. Ve gene de Doğa bütün bu kavramsallığı ile yalnızca ve
yalnızca Tinin önkoşuludur. Söz gelimi tikel bir tinsel
belirlenimin, örneğin bir törenin ya da yasanın içeriği bütün bu
önkoşulun ötesinde öznel ve nesnel Tin alanının belirlenimlerini,
ayrıca bütün bir Tarihin kendisini momentler olarak kapsar. Bunların
çözümlemesi Matematiğin göreli olarak çok yalın belirlenimler
alanında açınan uslamlamalar ile karşılaştırılamayacak denli
karmaşıktır.
Fiziksel kavramların tanıtlaması Matematiğin onların bağıntılarını
sayısal olarak doğrulamasından bütünüyle başka bir yöntemi
gerektirir. Aslında Fizik de, Matematik gibi, bir Bilim olabilmek
için içeriğinin zorunluğunu göstermeli, kavramlarının sağın
bağıntılarının, onlara içkin Logosu kavramalıdır. Bu yapılmadığı
zaman, bütün bir içerik örneğin dik açılı üçgenin kenarları
arasındaki bağıntının yalnızca ölçüm yoluyla bilindiği zamanki
tasarımsal durumda kalmayı sürdürür, birileri haklı olarak her zaman
bir yanlışlamanın olabileceği olasılığını ileri sürer. Görgül
Fizik Gerçeklik değil, Olasılık düzeyindedir, ve böyle olarak
usdışının, giderek boşinancın ve gizemciliğin saldırılarına bile
açıktır (örneğin Görelilik ve Quantum Kuramları durumunda olduğu
gibi).
§ 46. "... Kaldıraç dengesi, düşme deviminde uzay ve zaman ilişkisi
gibi önermelerin sözde tanıtlamalarının tanıtlamalar olarak sık sık
verilmeleri ve onaylanmalarının kendisi yalnızca bilgilenme için
tanıtlamaya gereksinimin ne denli büyük olduğunun bir tanıtıdır,
çünkü daha iyisinin olmadığı bir yerde bilgilenme onun boş
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
17
görüntüsünü bile değerlendirir ve böylece bir doyum kazanır. Bu
tanıtlamaların bir eleştirisi ilginç olduğu ölçüde öğretici de
olacak ve böylece bir yandan matematiği bu yanlış süslerden
arıtırken öte yandan sınırlarını göstererek bir başka tür bilginin
zorunluğunu ortaya koyacaktır."
§ 47. "Görüngü ortaya çıkış ve yitip gidiştir ki, kendisi ortaya
çıkmaz ve yitip gitmez, tersine kendinde vardır ve Gerçekliğin
yaşamındaki edimselliği ve devimi oluşturur. Gerçek öyleyse onda
hiçbir üyenin ayık olmadığı Bakhüs çılgınlığıdır; ve her bir üye
kendini uzaklaştırır uzaklaştırmaz çözüldüğü için, taşkınlık o denli
de saydam ve yalın dinginliktir. O devimin mahkemesinde Tinin
bireysel şekilleri de hiç kuşkusuz belirli düşünceler gibi kalıcı
değildirler, ama olumsuz ve yitici oldukları ölçüde de olumlu ve
zorunlu kıpılardırlar."
§ 47. "... Devimin dinginlik olarak görülen bütününde, kendini onda
ayrımlaştıran ve kendine tikel belirli-varlık veren şey kendini
anımsayan birşey olarak saklanır ki, belirli-varlığı kendini
bilmedir, tıpkı bu öz-bilginin de yine öyle dolaysızca
belirli-varlık olması gibi."
Gerçeklik dingin olan değil, oluşta olandır, ve bu düzeye dek süreç
eriştiği Erekte, ürettiği sonuçta kendini ortadan kalkmış olarak,
olumsuz olarak saklar ve sürdürür. İnsanlığın ereksel gelişim süreci
onu devindiren ve kendisi devinmeyen Ereğin zorunlu bir bileşenidir.
Görüngübilim bu Ereğe götüren sürecin bilgisidir. Bu bilgiye
gereksiniriz, çünkü başında bütünüyle bilinçsizi olduğumuz o Gerçek
Bilgi, o Saltık Bilgi ereğine hangi zorunlu aşamalardan geçerek ve
böylece hangi zorunluğun belirleniminde ulaştığımızı bilmeyi
isteriz.
Tikel bileşenlerin varlığı kendilerini o taşkınlık sürecinde, o
kesintisiz akış sürecinde ayık tutabilmelerine bağlıdır. Ama bu
olanaksızdır, çünkü o süreçte hiçbir üye ayık, bilgili, özbilinçli
olarak orada değildir. Bu yüzden sonunda çökerler, varoluştan
yiterler, çünkü varlıkları ancak ve ancak çılgınlıklarının sürmesine
bağlıdır. Görüngüler Gerçek değil, ama yalnızca bütünün bir
kıpısıdırlar, ve bütünden koptuklarında ne oldukları belirsiz birer
hiçtirler, çünkü belirlenimlerini ancak ve ancak o bütünün içinde
birer kıpı olmaya borçludurlar.
§ 50. "Kant’ın ilkin içgüdü ile bulduğu, ama ölü ve kavranmamış
bıraktığı üçlülük saltık önemine yükseltilmiş ve bununla gerçek
biçim gerçek içeriğinde sunulmuş ve Bilim Kavramı ortaya çıkmıştır;
buna karşın, bu biçimi dirimsiz bir şemaya [Schema], salt bir
hayalete [Schemen] ve bilimsel örgütlemeyi bir tabloya indirgeyen
bir kullanım yolu bilimsel görülmemelidir."
Kant diyalektiğin önemini yeniden görmüş olsa da, onu bilginin değil
ama bilgisizliğin aracı olarak kötüye kullanmış, çünkü usun
antinomilerini kurgul birlikleri içinde kavramak yerine çözümsüz
çelişkiler olarak, usun gücünün değil ama güçsüzlüğünün kanıtları
olarak yorumlamıştır. (§ 51 Fichte ve Schelling'e eleştirileri
yineler).
Hegel'in bütün bir felsefe tarihi açısından birincil önemi Yöntem,
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
18
ya da Tanıtlama, ya da Dizge kavramını (ki tümü de Bilgi açısından
aynı belirlenimi anlatırlar) bütün gerece uygulamasında yatar.
Anlağın, derin düşüncenin, sıradan uslamlamanın yöntemsizliği bu tür
felsefeleri güçsüzleştiren ve sık sık saçmalaştıran başlıca
etmendir. Anlak ilerleyişinde bağıntıları ancak çağrışım, andırım,
benzerlik ya da benzemezlik vb. gibi bütünüyle dışsal, olumsal
etmenlere dayanarak kurabilir. Dizge, yöntem, tanıtlama — tümü de
ancak en son düzeyde başarısız ve zayıf olarak kendilerini
duyumsatırlar. Ve sıradan Anlak hiçbir ilerleme aygıtı bulamadığı
yerde ipin ucunu bırakır ve dosdoğru başka bir konuya atlar. Bu tam
olarak gündelik bilincin uslamlama yoludur ve felsefede bu kadar
yaygın olarak kullanılması inanılmazdır ve postmodernizmin Logosu Us
değil ama Söylem olarak, ve üstelik boş bir Söylem olarak kabul
etmesi böyle felsefe açısından en az kendisi açısından olduğu kadar
geçerlidir. Aristoteles'in felsefesinde de dizge açıkça görünürde
değildir ve yöntemli bir tanıtlama aygıtı yoktur. Ama gene de dizge
oradadır, tanıtlamalar kurguldur, bütünün açınımı diyalektiğin kendi
dizemi tarafından belirlenir.
§ 53. "... Bilimsel bilgi ise kendini nesnenin yaşamına bırakmayı,
ya da, yine aynı şey, onun iç zorunluğunu önünde bulmayı ve
anlatmayı ister. Kendini böylece nesnesinde derinleştirerek,
yalnızca bilginin içerikten kendi içine yansıması olan o yukarıdan
gözleme işini unutur."
Bilimsel bilgi nesne üzerine dışsal bir gözlemden, ona özne kaynaklı
evrensel kategoriler yüklemekten ayrı olarak, ilkin bilincin
nesnesini kendi ile aynı töz olarak bilmesini gerektirir. Bu
gerçekte sıradan bilincin bilinçsizce her zaman yerine getirdiği
işlemdir ve inakçılık olarak felsefe tarihinde de bilgi ve nesnesi
arasındaki ayrımı gözardı eden her dizgenin içine düştüğü
yanılgıdır. Tinin Görüngübilimi bilinç ve nesnesi arasındaki bu
tözsel ayrımın gerçekte kavram ve varlık arasındaki birlik olduğunu
tanıtlar.
Bilincin kendini kendi içindeki kavramın devimini izlemeye bırakması
o denli de nesnenin kendi kavramsal mantığını izlemesidir ve gerçek
bilmenin koşulu bilincin bu nesnelliğe hiçbir katkıda bulunmadan
yalnızca Us olarak davranmasıdır.
Nesne bilincin kendi içeriğidir, ona dışsal değildir, ve buna göre
bilgi nesnenin kavramsal doğasını açınmaya bırakmaktan başka birşey
değildir. Çünkü "Töz kendi kendisinde Özne olduğu için, tüm içerik
onun kendisinin kendi içine yansımasıdır" (§ 54).
§ 54. "Bir belirli-varlığın kalıcılığı ya da tözü
kendine-özdeşliktir; çünkü kendi ile özdeşsizliği çözülmesi
olacaktır. Ama kendine-özdeşlik arı soyutlamadır; bu ise
düşüncedir."
Bir nesnenin kalıcılığı, varlığı, tözü onun değişmemesi, kendine
benzerliğini sürdürmesi anlamına gelir. Özdeşlik varlık ile birdir.
Ama kendine özdeşlik birşeyin yalnızca kendi kendisi olması ve başka
hiçbirşey olmaması demektir. Bu ise soyutlamadır.
Varlık Düşüncedir, çünkü ‘Varlık’ fiziksel, duyusal, algısal, görgül
birşey değil, ama gerçek soyutlamadır. Soyutlama ise düşüncenin
işlevidir.
§ 54. "... Nitelik dediğimde yalın belirlilik demiş olurum; nitelik
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
19
ile bir belirli-varlık bir başkasından ayrılır, ya da bir
belirli-varlıktır; kendi kendisi içindir, ya da kendisi ile bu yalın
birlik yoluyla kalıcıdır. Ama böylelikle özsel olarak bir
Düşüncedir. — Burada Varlığın Düşünce olduğu kavranır; ve Düşünce
ile Varlığın özdeşliği üzerine kavramdan yoksun gündelik konuşmanın
gözünden genellikle kaçan içgörü buraya düşer."
Nitelik Mantık Biliminde yalnızca olan belirlenim olarak tanıtlanır
ve böyle olarak Varlık ile birdir.
Düşüncenin Varlık ile birliğini gözden kaçırmanın biricik nedeni
Varlığı kendisinden daha çoğu olarak, bir olumsuzluk ile yüklü
olarak, belirli-Varlık olarak düşünme alışkanlığıdır.
§ 54. "... Öyleyse, belirli-varlığın kalıcılığı kendine-özdeşlik ya
da arı soyutlama olduğu için, belirli-varlık kendisinin kendinden
soyutlanmasıdır ya da kendisi kendi ile özdeşsizliği ve çözülüşü, —
kendi içselliği ve kendi içine geri çekilişi, — ‘oluş’ sürecidir. —
Varolanın bu doğası nedeniyle, ve varolan bilme için bu doğayı
taşıyor oldukça, bilme içeriği yabancı birşey olarak ele alan
etkinlik değil, içerikten uzağa kendi-içine-yansıma değildir; Bilim
öne-sürme inakçılığı yerine bir inancalar inakçılığı ya da
öz-pekinlik inakçılığı olarak çıkmış olan idealizm değildir;
tersine, bilgi içeriğin kendi içselliğine geri dönüşünü gördüğü
için, etkinliği dahaçok hem içeriğe gömülür, çünkü etkinlik içeriğin
içkin ‘kendi’sidir, hem de aynı zamanda kendi içine geri dönmüştür,
çünkü başkalıkta arı kendine-özdeşliktir; böylece bilme etkinliği
bir hiledir ki, etkinlikten çekinir görünürken, belirliliğin, kendi
somut yaşamı ile birlikte, nasıl tam kendini korumanın ve tikel
ilgisinin peşinde olduğunu sandığı yerde tam tersini yapmakta
olduğunu, kendi kendisini çözen ve bütünün bir kıpısı yapan etkinlik
olduğunu seyreder."
Kalıcılık kendine özdeşlik olarak görülürse (ki bu mantık Öz alanına
aittir), tam olarak bu özdeşlik bir ilişki olarak kendini kendi
karşısına alma, kendini kendinden itme, kendini kendinden ayırmadır.
Sözde kalıcı belirli-Varlık o denli de çözülmeye belirlenmiştir,
çünkü hiçbir zaman salt kendisi değil, ama her zaman kendinde kendi
başkasıdır. Varlığı o denli de yokluk yüklüdür ve böylece bir oluş
sürecidir. Belirli-Varlığın belirlenimi onu başkası ile ilişki içine
sokan etmendir ve başkalık tarafından belirlenme mantıksal olarak
çelişki, mantıksal olarak ortadan kalkış anlamına gelir.
Bilince nesnenin dışsal bir çözümlemesi olarak görünen kavramsal
etkinlik gerçekte bilincin kendi kendisini çözümlemesidir.
§ 55. "Belirli-varlık Niteliktir, kendine-özdeş belirlilik ya da
belirli yalınlık, belirli düşüncedir; belirli-varlığın Anlağı budur.
Böylece o, ilkin Anaxagoras’ın öz olarak tanımış olduğu gibi,
noustur. Ondan sonrakiler belirli-varlığın doğasını daha belirli
olarak eidos ya da idea e.d. belirli Evrensellik, Tür olarak
kavradılar. Tür anlatımı bu çağda yaygın olan Güzel, Kutsal, Bengi
gibi İdealar için çok sıradan ve yetersiz gibi görünür. Ama gerçekte
İdea Türden ne daha çoğunu ne de daha azını anlatır. ... —
Belirli-varlık, salt bir Tür olarak belirlendiği için, yalın
düşüncedir; nous, yalınlık tözdür. Yalınlığından ya da
kendine-özdeşliğinden ötürü değişmez ve kalıcı görünür. Ama bu
kendine-özdeşlik eşit ölçüde de olumsuzluktur; böylelikle o sağlam
belirli-varlık çözülmeye geçer. Belirliliğin varlığı ilkin salt bir
başkası ile ilişkili olmasına bağlı görünürken, devimi ise ona
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
20
yabancı bir güç tarafından dayatılmış görünür; ama başkalığının
kendisini içerisinde taşıması ve öz-devim olması düşüncenin o
yalınlığının kendisinde kapsanır; çünkü bu yalın düşünce kendi
kendine devinen ve ayrımlaşan düşüncedir, kendi içselliğidir, arı
Kavramdır. Öyleyse anlayışlılık da bir oluştur, ve bu oluş olarak
ussallıktır."
Bu paragrafta yine Kavram ve Varlığın birliği teması ele alınıyor.
Töz ya da Nous yalındır ve yalınlığından ötürü değişmez ve kalıcı
görünür, çünkü yalın olan A = A bağıntısıdır, salt kendisi olan ve
başkasını dışladığı varsayılan özdeşlik, dolaysız Varlıktır. Ama bu
kendine özdeşlik de eşit ölçüde olumsuzdur, çünkü ayrımı dışladığı
için özdeşliktir. Kendi içinde taşıdığı bu kendi başkalığı onun
diyalektiği, devimi, açınımıdır. Gerçekte, böylece, Anlağın kendisi
de analitik soyutlamacılığı içinde bir olumsuzluk ile yüklüdür,
diyalektiğe geçer, ve öyleyse o da bir Oluştur ve Oluş olarak
ussallık ya da Ustur.
§ 56. "Var olanın bu kendi varlığında kendi Kavramı olma doğasıdır
ki genel olarak mantıksal zorunluğu oluşturan şeydir; salt bu
mantıksal zorunluk ussaldır ve örgensel bütünün dizemidir; içeriğin
Kavram ve öz olması ölçüsünde o da içeriğin bilgisidir, — ya da salt
o kurgul olandır. — Kendi kendine devinerek, somut şekil kendini
yalın belirlilik yapar; böylece kendini mantıksal biçime yükseltir
ve özselliği içinde varolur; somut belirli-varlığı salt bu devimdir
ve dolaysızca mantıksal belirli-varlıktır. Bu nedenle somut içeriğe
biçimselliği dışsal olarak giydirmek gereksizdir; içerik kendisinde
biçimselliğe geçiştir, ama bu dışsal biçimsellik olmaya son verir,
çünkü biçim somut içeriğin kendisinin özünlü oluş sürecidir."
Mantıksal Zorunluk kavramın bağıntısı ya da Logosudur, Söylemin
olumsallığından ayrı olarak Usun saltık belirlenimidir.
Biçimsel Mantık içeriği soyutlayan ve böylece kendini yalnızca
öznelliğe sınırlayan soyut düşünme işlevidir. Kant'ın "Aşkınsal
Mantık" dediği formel düşünce kendinde-şeyi içerik olarak bilinemez
saydığı düzeye dek var olanın, nesnel olanın bilgisine ulaşamaz.
Kant hiç kuşkusuz bu biçimsel mantıkta kavramların 'nesneler' ile a
priori bağıntısını başlıca ilgi noktası olarak alır. .Ama "Aşkınsal
Mantık"ta nesnenin kendisi yalnızca soyut, öznel bir tasarımdır,
salt bir fenomendir..
§ 57. "Bilimsel yöntemin bu doğası, bir yandan içerikten ayrılmamış
olmak, öte yandan dizemini kendiliğinden belirlemek, daha önce de
belirtildiği gibi asıl betimlemesini kurgul felsefede bulur."
Bilimsel Yöntem Kavramın kendi açınımıdır ve öznel olduğu ölçüde
nesneldir, çünkü biçim olarak içeriğin kendisinin açınımıdır. Kurgul
Yöntem olguya, var olana dışsal değil ama onun özsel olarak
kavramsal olan kendi doğasının açımıdır. Böylece Yöntem var olana
dışarıdan yapılan bir uygulama değil, ama onun kendi doğasının
mantıksal devimidir.
§ 58. "Bu nedenle Bilimin öğreniminde önemli olan şey Kavramın zorlu
çabasını üstlenmektir. Bu genelde Kavram üzerine, örneğin
Kendinde-varlık, Kendi-için-varlık, Kendine-özdeşlik gibi yalın
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
21
belirlenimler üzerine dikkati gerektirir; çünkü bunlar öyle arı
öz-devimlerdir ki ruhlar olarak adlandırılabilirler, eğer Kavramları
bundan daha yüksek birşeyi göstermiyorsa. Tasarımlarda ilerleme
alışkanlığı için Kavram tarafından kesintiye uğratılma tıpkı edimsel
olmayan düşüncelerde ileri geri uslamlamada bulunan [räsonieren]
biçimsel düşünme için olduğu denli can sıkıcıdır. Bu alışkanlık
özdekçi düşünme yolu olarak adlandırılmalıdır — olumsal bir bilinç
ki, salt gerece batmıştır ve bu yüzden aynı zamanda özdekten
‘kendi’sini arı olarak çekip çıkarmak ve kendi kendinde olmak ona
güç gelir."
Sıradan uslamlamada Özne kendi başına içerikten ayrı dingin bir özne
olarak durur ve içeriği herhangi bir İlinek ve herhangi bir Yüklem
olarak kendine bağlar.
Kavramsal düşüncede Kendi Özne ile birdir, Öznenin devimi Kavramın
(Kendi) deviminden başka birşey değildir. Öznenin devinmeksizin
ilinekleri vb. taşıyan dingin bir özne olması söz konusu değildir.
Tersine, mantıksal olarak Özne Yükleme (İçeriğe) geçer, kendini onda
ortadan kaldırır.
Kurgul Önermeyi anlamada yatan güçlüğün nedeni
60. "Ama bu tür düşünme yolunun ister tasarımlardan ya da
düşüncelerden isterse ikisinin karışımından olsun bir içerik
taşıdığı göz önüne alındığında, onda kavramayı onun için
güçleştiren bir başka yanın olduğu görülür. Bu öteki yanın
dikkate değer doğası İdeanın kendisinin yukarıda değinilen özü
ile sıkı sıkıya bağlıdır, ya da daha doğrusu düşünen ayrımsama
olan bir devim olarak göründüğü gibi İdeayı anlatır. — Az önce
sözü edilen olumsuz davranışında uslamlamacı düşünmenin
kendisi içeriğin ona geri döndüğü ‘kendi’ iken, buna karşı
olumlu bilgisinde ‘kendi’ tasarımlanan bir Öznedir ki, içerik
İlinek ve Yüklem olarak onunla bağıntıdadır. Bu Özne içeriğin
bağlandığı ve üzerinde devimin ileri geri işlediği temeli
oluşturur. Kavramsal düşünce başka türlü davranır. Kavram
nesnenin asıl ‘kendi’si olduğu için — ki bu ‘kendi’ kendini
nesnenin oluş süreci olarak sunar —, Özne devinmeksizin
İlinekleri taşıyan dingin bir Özne değildir; tersine,
öz-devimli ve belirlenimlerini kendi içine geri alan
Kavramdır. Bu devimde o dingin Öznenin kendisi yitip gider;
ayrımlara ve içeriğe girer ve belirliliği, e.d. ayrımlaşmış
içeriği ve onun devimini oluşturur, onun karşısında durup
beklemez. O uslamlamanın dingin Öznedeki sağlam zemini böylece
sarsılır, ve salt bu devimin kendisi nesne olur. İçeriğini
dolduran Özne bunun ötesine gitmeye son verir, ve daha başka
Yüklemleri ya da İlinekleri olamaz.Evrik olarak, içeriğin
dağınıklığı böylece ‘kendi’nin altında bağlanır; içerik
Özneden özgür olarak başka birçoklarına ait olabilecek
evrensel değildir. İçerik böylece gerçekte artık Öznenin
Yüklemi değil, ama Tözdür, özdür ve sözünü ettiğimiz şeyin
Kavramıdır. Tasarımsal düşünme, doğası İlineklerde ya da
Yüklemlerde ilerlemek olduğu için, ve bunlar Yüklemlerden ya
da İlineklerden daha çoğu olmadıklarından haklı olarak onların
ötesine gittiği için, bir önermede bir Yüklem biçimini taşıyan
şeyin Tözün kendisi olmasından ötürü ilerleyişinde durdurulur.
Diyebiliriz ki bir karşı itişe uğrar. Sanki sürekli bir zemin
imiş gibi Özneden başlar, ve Yüklem gerçekte Töz olduğu için,
Öznenin Yükleme geçtiğini ve böylece ortadan kalktığını bulur;
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
22
ve bu yolda Yüklem olarak görünen şey bütün ve bağımsız bir
kütle olmuş olduğu için, düşünce özgürce dolanıp duramaz ve bu
ağırlık tarafından durdurulur. — Genellikle, Özne ilkin
nesnel, durağan ‘kendi’ olarak temel alınır; buradan
belirlenimler ya da Yüklemler çokluğuna doğru zorunlu devim
başlar; burada o Öznenin yerine bilen Benin kendisi ortaya
çıkar ki Yüklemlerin ve onları tutan Öznenin bağlayıcısıdır.
Ama o ilk Özne belirlenimlerin kendilerine girdiği ve onların
ruhu olduğu için, ikinci, yani bilen Özne, işini görmüş olduğu
ve ondan kendi içine geri dönmeyi istediği şeyin henüz
Yüklemde olduğunu görür; ve Yüklemin deviminde etkin öğe — şu
ya da bu yüklemin mi ekleneceğini irdeleyen uslamlama —
olabilmek yerine, henüz içeriğin ‘kendi’si ile ilgilenir,
kendi başına değil ama içerik ile birarada olması gerekir."
Paragrafta önermenin analitik görünüşü onun gerçek diyalektik
doğası ile karşılaştırılır. Sıradan uslamlama Özne ve Yüklem
ilişkisini bir Özneye belli belirlenimlerin yüklenmesi olarak
anlar, örneğin "!Gül bir bitkidir, çiçektir, kokuludur vb." Bu
yüklemlerin hiç biri Özneye dokunmaz ve tümü de ona dışsal
olarak bağlanır. Ama kurgul önerme kendini bir özdeşlik ve
ayrım ilişkisi olarak, en gerçek doğasında bir çelişki olarak
gösterir, üstelik bu önermenin analitik biçimi tarafından
gizleniyor olsa bile..
Felsefi Önerme Özneyi Yüklem yapar, ya da bu Özne ve Yüklem
bağlantısında birinci terim ikincide yiter. Gerçekte tüm
kavramsal bağıntı sonucu olarak özdeş olmayanların
özdeşleştirilmesini üretir.
Sıradan uslamlamada Özne kendi başına içerikten ayrı dingin
bir özne olarak durur ve içeriği herhangi bir İlinek ve
herhangi bir Yüklem olarak kendine bağlar. Kavramsal düşüncede
Öznenin devinmeksizin ilinekleri vb. taşıyan dingin bir özne
olması söz konusu değildir. Tersine, mantıksal olarak Özne
Yükleme (İçeriğe) geçer, kendini onda ortadan kaldırır. (DAHA
ÖTE AÇINDIRILACAK.)
Gerçekte Öznenin kavramı bu kurgul birliği kapsar, çünkü Özne
özne olarak belirlenimini ancak Yüklemde, ve onunla ayrılmaz
birliğinde bulur. Özne Yüklemdir; burada Yüklem Özneye dışsal
olarak eklenen bir belirlenim değil ama onun özsel içeriğidir.
Yine böyle, Kavram kendi olumsuzu ile özsel olarak
bağıntılıdır, ama yalnızca dilin, sözcüğün analitik biçimi bu
kurgul birliği örter.
Öte yandan, sıradan önermede Özne bir Kavram değil, ama bir
tasarım, örneğin bir "ad"dır,
...
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
23
Aziz Yardımlı 2007 Tiningörüngübilimi İdea Yayınevi
Hegel / Tinin Görüngübilimi / Önsöz / Çözümlemeler / Aziz Yardımlı / 2007 www.ideayayinevi.com
24
Download