Ekosistem Hizmetleri ve Sürdürülebilirlik

advertisement
Ekosistem Hizmetleri ve Sürdürülebilirlik
Ekosistemler canlıların beslenme, barınma ve nesillerini sürdürebilme gibi ihtiyaçları için uygun ortam
ve koşullar sağlayarak çeşitli hizmetler sunar. Bu hizmetler, doğal ekosistemlerin ve barındırdıkları
türlerin canlı yaşamını destekleyen etkinliklerini içerir. Atıkların etkisiz hale getirilmesi, havanın ve
suyun arıtılması, sel taşkınları ve kuraklığın önlenmesi, toprağın oluşumu ve verimli hale gelmesi,
bitkilerin tozlaşması, tohumların yayılması, tarım zararlılarının kontrol edilmesi, iklimin kısmen
dengelenmesi, güneşin mor ötesi ışınlarından korunma, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi süreçler
ekosistem hizmetlerinden bazılarıdır.
Dünya üzerinde yaşayan canlı türlerinin ve yaşam şekillerinin çeşitliliği biyoçeşitlilik kavramı ile ifade
edilir. Bir doğal zenginlik olan biyoçeşitlilik, ekosistem hizmetlerinin verimliliği ve yeterliliği açısından
önem taşır. Dünyada endemik türler ve biyoçeşitlilik açısından zengin olan bölgeler vardır. İnsan
faaliyetleri nedeniyle tehlike altında olan bu bölgeler doğa koruma çalışmalarında önceliği alırlar. Hızlı
nüfus artışına bağlı olarak ortaya çıkan sağlıksız sanayileşme, çarpık kentleşme, kirlilik artışı, canlı
türlerinin azalması ve yok olması, iklim değişiklikleri gibi etmenler biyoçeşitliliği dolayısıyla
ekosistemin sürdürülebilirliğini tehlikeye sokmaktadır.
Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilirlik kavramı, bugünün ihtiyaçlarının gelecek nesillerin ihtiyaçlarını engellemeyecek
biçimde karşılanması şeklinde tanımlanabilir. Bu kavram doğal kaynakların tüketilmeden kullanımına
dayanır. Sürdürülebilirlik, hem yaşam kalitesinin hem de ekosistemin sunduğu hizmetlerin
artırılmasını hedefler.
Bilim insanları “sürdürülebilir bir yapay ekosistem kurulabilir mi?” sorunsuna yanıt bulmak amacıyla
1991 yılında Biyosfer II adı verilen bir proje geliştirdiler. Kapalı bir sistem olan Biyosfer II; bir nemli
tropik iklim ormanı, bir minyatür okyanus, bir savana, bir bataklık ve çöl içermekteydi. Ayrıca bu
yapay yaşama alanına 3000 bitki ve hayvan türü de yerleştirilmişti. Ancak bu sistem en fazla iki yıl
kendi kendine yeterli olabildi ve proje durdurulmak zorunda kaldı. Bu deney bize doğal ekosistemler
içindeki etkileşimin nasıl gerçekleştiğini henüz yeterince bilmediğimizi göstermiştir.
Nüfus Artışının Sürdürülebilirliğe Etkisi
Nüfus artışının fazla olması çevrenin kendini yenileme özelliğini zorlayan bir etkendir. İnsan nüfus
artışına paralel olarak doğal kaynaklar hızla tükenmektedir. İnsan nüfusu arttıkça bir türün yaşama
ortamı parçalara bölünüp bozulur, küresel iklim değişiklikleri ortaya çıkar. Bunlar biyoçeşitliliğin
azalmasına ve türlerin yok olmasına neden olan faktörlerdir. Biyoçeşitliliği azaltan bir diğer faktör
istilacı türlerin ortaya çıkmasıdır. Doğal olarak bulunduğu alanlardan bilerek ya da bilmeden getirilen
ve getirildiği coğrafik bölgede hızla yayılarak yeni türlerin yaşama alanını işgal eden türlere işgalci tür
denir. Dünyanın hemen her bölgesindeki bitki ve hayvan türleri arasında nesli tükenme tehlikesinde
olan ve bir kısmı ne yazık ki dünya üzerinden tamamen silinen binlerce tür bulunmaktadır.
Yaşam alanlarının insan faaliyetleri ile parçalanması sonucu önceden geniş bir alanda fazla sayıda
bireyden oluşan popülasyonlar, küçük alanlarda az sayıda bireylerden oluşan popülasyonlara
dönüşür. Küçük bir alana sıkışan popülasyonlarda akrabalar arası eşleşmelerin artmasıyla tür içi
çeşitlilik azalır ve bozuk genlerin oranı artar. Böylece bir türün nesli yok olabilir.
Kentlerin Sürdürülebilirliğe Etkisi
Kentleşme, doğal yaşam ortamlarının özelliklerini değiştirmektedir. Ayrıca yoğun nüfus nedeniyle
hem kaynakların tüketimine hem de atık madde oluşumu ve insan sağlığına yönelik tehditlerin
artmasına yol açmaktadır. Kentlerin ulaşım, yakıt, konut vb. ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla dünya
üzerinde bıraktıkları “ekolojik ayak izi” sürekli olarak artmaktadır.
Sürdürülebilir kentsel gelişmeyi sağlamak için doğal yaşam alanları, su kaynakları ve biyolojik çeşitlilik
korunmalı; geniş yeşil alanlar sağlanmalı ve geri dönüşüm programları başlatılmalıdır.
Teknolojik Gelişmelerin Sürdürülebilirliğe Etkisi
Son yıllarda teknolojik alandaki gelişmelerin çok artması ve insan yaşamını kolaylaştıran pek çok
makinenin kullanım alanına girmesi kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlardan elde edilen
enerjinin daha fazla kullanılmasına yol açmıştır. Teknolojik gelişmeler ekosistemde geri dönüşümü
olmayan bozulmalara yol açabileceğinden teknolojinin bilinçli kullanılması gerekmektedir.
Tarımın Sürdürülebilirliğe Etkisi
Endüstrileşmiş tarımda, geleneksel tarıma göre daha fazla verim elde edilir. Bu verim artışını
sağlamak için kullanılan pestisitler, kimyasal gübreler, fosil yakıtlar ve sulama sistemleri
ekosistemlerin zarar görmesine yol açmaktadır. Pestisitler zehirli kimyasal madde birikime; aşırı
kimyasal gübre kullanımı suların kirlenmesine; fosil yakıtlar hava kirliliğine, küresel iklim değişikliğine
ve asit yağmurlarına; aşırı su kullanımı doğal kaynakların kurumasına sebep olan faktörlerdendir.
Çevre kirliliğini önlemek ve tarım topraklarının verimliliğini korumak için çevre dostu tarım sistemleri
geliştirilebilir. Bunun için hava, su, toprak bilinçli kullanılmalı ve ekosisteme olumsuz etkileri olmayan
sürdürülebilir tarım gibi üretim sistemleri üzerinde çalışılmalıdır. Üreticilerin şimdiye kadar
uyguladıkları aşırı kimyasal ilaç ve gübre kullanımına dayalı tarımsal üretim yöntemlerini terk ederek,
bölgelerine uygun yeni üretim tekniklerini hayata geçirmeleri sağlanmalıdır.
Ekosistemdeki Bozulmaların Onarılması
Kendine haline bırakılan bozulmuş ekosistemlerin onarılması yüzlerce yıl sürebilir. Bozulan
ekosistemlerin onarımını hızlandırmak mümkündür. Bu olaya restorasyon ekolojisi denilmektedir.
Örneğin azot bağlama yeteneğinde olan bitkilerin dikilmesiyle toprağın azot verimi artırılabilir. Toksik
maddeleri alma ve depolama özelliğine sahip bitkilerden yararlanılarak metal kirliliği olan toprak ve
atık sular temizlenebilir.
Ekosistemde sürdürülebilirliğin sağlanması için tükenebilir enerji kaynakları yerine yenilenebilir enerji
kaynakları (rüzgâr, güneş, akarsu, jeotermal enerji, biyokütle) tercih edilmelidir. Doğal kaynaklardan
yararlanma birbirine bağlı bir zincirin halkaları gibidir. Örneğin bir kaynağın ilk kullanımından sonra
yeniden devreye sokulmasıyla doğaya bırakılacak atık madde miktarı azaltılmış ve dolayısıyla da hava,
su, toprak kirlenmesi en aşağı düzeye çekilmiş olur. Günlük yaşamımızda dikkate alacağımız küçük
önlemle bile ekosistemin devamlılığına katkı sağlamak mümkündür.
http://www.biyolojidersnotlari.com
Download