ÇOCUK İSTİSMARI NEDİR? İstismar, çocuk ve ergenin tüm gelişim sürecini olumsuz yönde etkileyen, çoğu zaman yetişkin yaşamında da çeşitli ruhsal sorunların gözlenmesine neden olan ağır bir travmatik yaşantıdır. Çocuk istismarı; anne, baba veya çocuğun bakımında rol üstlenen bir yetişkin tarafından çocuğa yöneltilen, toplumsal kurallar ve mesleki uzmanlığa sahip kişiler tarafından da uygunsuz olarak kabul edilen, çocuğun fiziksel, duygusal, bilişsel ve cinsel gelişimini engelleyen veya kısıtlayan eylem veya eylemsizliklerin tümü olarak tanımlanabilir. Elbette bazı kültürlerde normal olarak görünen çeşitli gelenekler de mevcuttur (Afrika’nın bazı kabilelerinde kız çocuklarının sünnet edilmesi, Şeriat toplumlarında kız çocuklarının değersiz kabul edilmesi ve küçük yaşta evlendirilmesi, yine bazı ilkel kabilelerde erkek çocukların yetişkin kadınlarla evlendirilmesi vb.). Ancak bu ve buna benzer davranış ve yaklaşım biçimlerinin farklı kültürlerde veya inanç sistemlerinde doğal kabul edilmesi bunun istismar olduğu gerçeğini değiştirmez. İstismar kavramı alanda çalışmalar yapan uzmanlar tarafından tanımlanmış bilimsel bir tanımdır. İstismar tipleri 3 gruba ayrılabilir; Fiziksel İstismar: Çocuğun gelişim ve fonksiyonlarında sürekli bozukluklar ve yaralanmalara neden olan, çocuğa acı veren, yaralanmasına neden olan ya da yaralanma riski doğuran ve kaza dışı meydana gelen, çocuğa yönelik uygulanan her tür şiddet olarak tanımlanmaktadır. Bu şiddet elle, bir nesne aracılığı ile, yakarak veya ısırarak gösterilebilir. Duygusal istismar ve ihmal de çoğunlukla fiziksel istismar tablosuna eşlik eder (Yücel, 2007, s.171). Duygusal İstismar: Çocuğun nitelik, kapasite ve isteklerinin sürekli olarak kötülenmesi, sosyal ilişki ve kaynaklardan yoksun bırakılması, çocuğun sürekli olarak tehdit edilmesi (terk etme, sosyal yönden zarar verme vb.), saldırganca davranılması, çocuktan yaşına ve fiziksel gücüne uygun olmayan taleplerde bulunulması, ruh sağlığı açısından çocuğa zarar verecek yetiştirme yöntemlerinin kullanılmasıdır. En yaygın ve belirlenmesi en zor istismar tipidir (Yücel, 2007, s.174). Cinsel İstismar: Yasal olarak rıza gösterme yaşının altında bulunan bir çocuğun rıza gösterip göstermediğine bakılmaksızın, cinsel açıdan olgun (en az 5 yaş farkı, aile bireyi ise 2 yaş farkı) bir yetişkinin cinsel doyum sağlayacağı bir edim içinde yer alması veya bu duruma göz yumulması olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım, cinsel organlara dokunmayı, teşhircilik ve röntgenciliği, ticari cinsel sömürüye maruz bırakmayı kapsamaktadır (Yücel, 2007, s.178). İstismara uğrayan çocuk ve ergenlerde görülebilecek ruhsal bozukluklar İstismar yaşantısı bireyin ergenlik ve yetişkinlik dönemini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu tip bir travmatik yaşantı ergende, özellikle yeterli sosyal destek mekanizmalarına sahip olmadığında çeşitli ruhsal sorunların oluşmasına neden olmaktadır. Sosyal destek mekanizmalarının işlevselliği kadar ergenlik döneminin nasıl yaşandığı da önemli bir etkendir. Ergen bu değişim sürecinde daha karamsar ve huzursuzdur, duyguları sıklıkla değişiklik gösterir, bedensel ve ruhsal gelişimi çok hızlıdır. Dolayısıyla bu dönemin daha şiddetli ve gürültülü yaşanması, maddenin kötüye kullanımında da ek bir tetikleyici faktör oluşturabilir. İstismara uğrayan ergenlerde; dissosiyatif bozukluklar, travma sonrası stres bozukluğu, somatizasyon bozukluğu, depresif bozukluklar, kendine zarar verme davranışı, alkol ve madde kötüye kullanımı, sınır kişilik bozukluğu, intihar girişimi gibi ruhsal bozukluklar görülebilmektedir (Akt., Taşkent, 2010, s. 48-49). Duygusal istismar çok yaygın olmakla birlikte tespit edilmesi, gözlenmesi ve ortaya çıkarılması en zor istismar tipidir. Bu nedenle duygusal istismara eşlik eden ruhsal sorunların özel olarak belirlenmesi güçtür. Bunun birlikte, fiziksel istismara eşlik eden ruhsal belirtiler arasında saldırganlık, şiddet içerikli davranışlar, kaygı ve depresyon, yeme bozuklukları, madde bağımlılığı, kendine zarar verme davranışı sıklıkla görülmektedir (Yalçın, 2011, s.2324). Cinsel istismar olgularında ise regresyon, saldırganlık, uygunsuz cinsel davranışlar, yaşına uygun olmayan yoğun cinsel aktivite, seçici olmayan ilişkiler yaşama, fobiler, uyku bozuklukları, enürezis (altını ıslatma), enkoprezis (dışkı kaçırma), intihar girişimi, madde bağımlılığı yoğun biçimde gözlenmektedir (Yalçın, 2011, s.35-36). Çocuklarda içine kapanma veya saldırgan tutumlar, okula gitmek istememe, aile üyelerinden veya arkadaşlarından uzaklaşma, davranış sorunları, oynadığı oyunların, yaptığı resimlerin içeriğinin değişmesi, uyku ve yeme düzeniyle ilgili sorunlar, kabus görme gibi semptomlar gözlenebilir. Çocuğumu nasıl koruyabilirim? Aileler çocukları istismara uğradığında toplum tarafından dışlanma ve ötekileştirilme korkusu ile; istismara uğrayan çocuk da kendisine inanılmayacağından korkarak, utanma duygusuyla, suçlanmaktan çekinerek yaşadığı travmayı paylaşmaktan kaçınabiliyor. Tüm bu riskli yapının ortasında, çocuklarımızı korumak çok daha önemli bir hale geliyor. Geleneksel toplumsal yapıda çocuğu bir birey olarak kabul etmeyen, çocuğun bireyselliğine saygı duymayan bir anlayış hakim. Bunun yanı sıra “Hayır” dersek -özellikle karşımızdaki bizden yaşça büyükse- saygısızlık etmiş olacağımızın dayatıldığı bir kültürün içinde yaşıyoruz. “Amca seni sevmek istemiş, ne kadar ayıp uzatsana elini”, “İnene kadar teyzenin kucağına otur”, “Hadi git abla/ağabey bir kere öpsün seni” gibi yaklaşımlar pek çok ailede çocuklarının sosyalleşmesini sağlamak veya karşı tarafa “ayıp olmaması” adına kullanılıyor maalesef. Öğretmek istediğimiz ve çocuklarımızı koruyabilecek beden sınırları yaşadığımız kültürde son derece silik ve belirsiz. Peki biz bu yapının içinde çocuğumuzu nasıl koruyabiliriz? Bunun cevabı çocuğa beden sınırlarını ve mahremiyeti öğretmekte. 3-4 yaşlarından itibaren çocuklar bedenlerini ve bireyselliklerini fark etmeye başlar. Yapmamız gereken şey bu yaşlardan itibaren çocuğun bedenine saygı duymak ve dokunurken, öperken, yemek yedirirken, kıyafetini değiştirirken, tuvaletini/banyosunu yaptırırken izin istemek. Çocuğun isteği dışında poposunu sıkmanın, ısırarak sevmenin, sıkıştırmanın, üzerini değiştirmenin normal sayıldığı durumlarda çocuk istismar edildiğinde de bunun normal ve doğal bir davranış olduğunu, kendi bedeni üzerinde söz hakkının olmadığını düşünebilir. Bu nedenle çocuğa dokunurken ondan izin istemek (“Sırtın terlemiş, üzerini değiştirelim mi?, “Seni öpebilir miyim?”, “Sana sarılabilir miyim?” vb.) biz yetişkinlerin öğrenmesi gereken en önemli şey. Bu sorular çocuğa bedeninin kendisine ait ve özel olduğunu öğretmemize yardımcı olurlar. Çocuğun bedeninin kendisine ait olduğunu öğretmenin yanı sıra istemediği durumlarda HAYIR deme becerisini de kazandırmak oldukça önemli. Bedenine dokunulmasını istemiyorsa, örneğin o anda herhangi birinin onu öpmesini, kucaklamasını, temas etmesini istemiyorsa ısrar edilmemeli ve çocuğun kararına saygı duyulmalıdır. Çocuğa “Bedenin sana ait, birinin sana dokunmasını istemiyorsa hayır diyebilirsin, sen istemezsen sana kimse dokunamaz” bilincini kazandırmak kendini koruma güdüsünü geliştirecektir. Çocuğun kendisini iyi hissetmediği dokunuşun kötü dokunuş olduğunu ve kendisini kötü hissettiğinde hayır demeye hakkı olduğunu aktarmak oldukça önemlidir. Kısa ve net anlatımlarla çocuğa bedenindeki cinsel bölgelerin mahrem bölgeler olduğu, annebabanın, öğretmenin ve bakım veren kişilerin haricinde kimsenin o bölgelere dokunamayacağı, dokunduğu takdirde bunu ailesiyle paylaşması gerektiği anlatılmalıdır. Ayrıca çocuğu severken cinsel organlarına dokunmaktan kaçınmalıyız. Cinsel organlarına dokunularak sevildiğinde çocuk “Demek ki vücudumun bu bölümleri özel değil, herkes dokunabilir” biçiminde düşünebilir ve bunun normal olduğunu zannedebilir. Anne-baba olarak kendi kişisel sınırlarımızı koruma konusunda da hassas davranmamız gerekir. Çocuk gelişme evresinde ailesinin davranışlarını model olarak alma eğilimindedir. Kendi sınırlarımızı korumak, çocuğumuza sınırlarını korumayı öğrenmesi konusunda örnek teşkil edecektir. Çocuğun bezini değiştirirken, tuvaletini yaptırırken, üzerini değiştirirken, banyo yaptırırken mahremiyete dikkat etmek gerekir. Banyonun ve tuvaletin özel alanlar olduğu mutlaka anlatılmalıdır. Son olarak çocuğa öfkenin ve korkunun normal ve doğal duygular olduğu, birisi ona istemediği bir şey yaptığında öfkelenmeye ve tepki göstermeye hakkının olduğu, korku hissetmesinin doğal olduğu öğretilmelidir. Çocuğun duygularını yaşamasına ve tepkilerini göstermesine saygı gösterilmelidir. İstismar çocuğun ve ergenin yaşamında ağır yaralar açan, ruh sağlığını ciddi biçimde zedeleyen ve kesinlikle uzman yardımı gerektiren bir travmadır. Çocuğunuzun istismara uğradığından şüphelenirseniz hiç vakit kaybetmeden bir uzmandan yardım talep edin. Bir çocuğun/ergenin en önemli ihtiyacı kendini güvende hissettiği, sevildiği ve kabul gördüğü bir yaşam alanıdır. Bu ortamı ona sağlayabilecek olan ise sizsiniz. Çocuklarımızı istismardan korumak zorunda kalmayacağımız, huzurlu, mutlu çocuklar büyütebileceğimiz bir dünya yaratmak umuduyla..Sevgiyle..