Şizofren Hasta Yakınları ile Psikodrama Uygulamaları

advertisement
Şizofren Hasta Yakınları ile Psikodrama Uygulamaları
Amaç
Son yıllarda şizofreni üzerine yapılan çalışmalar, hasta yakınlarına yönelik yaklaşımların da
değişmesine neden olmuştur. Başlangıçta hastalığın oluşması ya da aktarımından sorumlu tutulan
aileler, günümüzde tedavi ekibinin bir parçası olarak algılanmakta, sağlık çalışanlarının dışında, bir
ömür boyu ve çok uzun sürelerle hastaları ile birlikte olmaları nedeniyle, tıpkı hastalığın
oluşumunun sorumluluğu gibi hastalığın yinelemesi ve tedavinin sağlıklı gidişinin sorumluluğunun
bir kısmı da onlara yüklenmektedir.
Oysa kronik hastası olan bir ailenin, aile işlevlerinin bozulduğu bilinen bir gerçektir. Ayrıca
öteden beri var olan aile işlevleri bozukluğunun ve yüksek duygu dışavurumunun hastalığı
tetiklediği bu durumda ailenin şizofren hasta tedavisinde beklenen rolü yerine getirebilmesi için
önce kendisinin terapötik bir yaklaşımla ele alınmasının bir zorunluluk olduğu açıktır.
Ailelerin gerek tedavinin bir parçası olabilmesi ve alevlenmelerin ön belirtilerini
anlayabilmeleri gerekse psikotik hasta yakınlarının, hastanın tedavisinde, istendik rol ve tepkileri
gösterebilmeleri her şeyden önce onların hastalık ile ilgili duygu ve düşüncelerinin, duygusal
yüklerinin anlaşılması/açığa çıkartılması ve daha sonra ki süreçte uygun davranış, baş etme ve
problem çözme alternatiflerinin öğretilmesi ile ilgilidir.
Şizofren hasta yakınları ile psikoeğitimsel çalışmalar ve hastalıkla ilgili bilgilendirme
çalışmaları yapılmakla beraber bu tür çalışmalarda edinilen bilgilerin, günlük yaşama
aktarılamadığı görülmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise, bireyin öğrenme ve
öğrendiklerini günlük yaşama aktarması önünde yer alan içsel engellerdir. Ayrıca hastaya ya da
ailenin diğer üyelerine karşı hissedilen olumsuz duyguların da sağlıklı davranışlar geliştirmeyi
engellediği düşünülmektedir.
Bu nedenle bu çalışmada, psikodrama yöntemi ile hasta yakınlarının;

Kendi iç süreçlerini tanımaları,

Güçlü ve zayıf yönlerini keşfederek bunlarda istedikleri değişiklikleri yapmaları,

Geçmiş olumsuz yaşantılarından kaynaklanan suçluluk, pişmanlık, öfke vb.
duygularının açığa çıkartılarak bunlarla yüzleşmelerinin sağlanması,

Farkındalık ve içgörü düzeylerinin artırılarak baş etme ve sorun çözme becerilerinin
geliştirilmesi,

Grup ortamında aynı sorunu yaşayan diğer üyelerle
direnç/dayanma güçlerinin artırılması ve yalnızlık duygularının azaltılması,
paylaşım
yoluyla

Çocuklarına yönelik davranışlarının yeniden gözden geçirilmesi ve doğru tutumlara
ulaşılmasının sağlanması ve

Çocuklarına adanmış yaşam biçimleri içinde, kendilerine ait bir zaman yaratılması
amaçlanmıştır.
Sürece İlişkin Bilgiler
Şizofren hasta aileleri üzerinde yapılan çalışmalar, bu ailelerin hastalık ortaya çıkmadan
önce ve hastalığın ortaya çıkması ile birlikte yaşadıkları olumsuzlukları ve travmatik yaşantıları
ortaya koymaktadır. Aileler üzerindeki yükler, özellikle toplumumuzda sosyal destek sistemleri ve
bu tür süreğen hastası/hastalığı olan ailelere destek olacak toplumsal örgütlerin bulunmayışı
nedeniyle daha da ağırdır.
Yukarıda da değinildiği gibi,psikodrama, üyelerin yaşamlarındaki zorluklarla baş etmelerini
kolaylaştıracak, onları canlandırıp, enerjilerini ve yaratıcılıklarını açığa çıkaracak ve böylelikle
yaşam kalitesinin yükselmesini sağlayacak bir tekniktir. Bu teknikte kullanılan psikodramatik
oyunlarla, üyeler, geçmiş ve gelecekteki olası yaşantılarını yeniden canlandırabilir ve kendi
durumlarıyla ilgili geniş bir görüş açısına sahip olma şansına kavuşurlar. Bu nedenle, grup
oturumlarında oynanacak oyunlar,çok önemlidir. Bunların grubun gereksinimleri doğrultusunda ele
alınması gereklidir. Ayrıca, bu oyunlar, üyelere, yaşantıları, duygu ve düşüncelerini somutlaştırma
olanağı yarattığından, derinleşerek gerçek soruna ulaşmak daha kolay olmaktadır.
Uygulamadan Bir Örnek Oturum
Çalışmanın bu bölümünde, şizofren hasta yakınları ile yapılan psikodrama uygulamasının,
bir oturumunun aktarılması planlanmıştır. Böylelikle, sadece uygulamanın sonuçları değil, bu
sonuçlara nasıl ulaşılabildiğine dair de bir örnek sunmak, gelecekte şizofren hasta yakınları ile
çalışacak profesyonellere, uygun alternatif terapi yöntemleri kullanma konusunda bir veri
oluşturacaktır.
Burada ele alınan grup oturumu, üyeler ile yapılan 10. oturumdur. Bu oturumun seçilmesinin
nedeni, grup üyelerinin, bu oturumda, hem grup içi etkileşim ve gelişimleri ile hem de onların
gerçek yaşamdaki duruşları ve insan ilişkileri ile ilgili daha farklı bir görüşe ulaşmalarının
sağlanmış olmasıdır. Bu oturum aynı zamanda, üyelerin, gerçek yaşamlarına dair çok önemli bir
kesitin gözler önüne serilmesini içermekte, böylelikle alanda çalışanlara da gerek psikodrama
gerekse hasta yakınlarıyla ilgili bir dizi veriyi birlikte değerlendirme olanağı sunmaktadır.
Aşağıda sunulan psikodrama uygulanmasında, oturum olduğu gibi anlatılmış, üyelerin
hakkında çok genel bilgi verildikten sonra, oyun sırasında ve paylaşım aşamasında anlattıkları,
kendi cümleleri korunarak sunulmuştur. Bu oturum, ailelerin, hastalık ve hasta yakını olmakla ilgili
yaşadıkları sıkıntıları açıkça ortaya koymaktadır.
28 Mart 2003 tarihinde yapılan grup toplantısına, 4 üye mazeretleri nedeniyle
katılamamıştır. Toplantıdan önce, oturumların seyri ve üyelerin gereksinimleri konusunda,
terapistler arasında yapılan görüşmede, üyelerin kendilerini daha objektif olarak görmeye, dışardan
ve özellikle çocukları tarafından nasıl algılandıklarını anlamaya gereksinimleri olduğunu gösteren
davranışlarının dikkati çektiği konuşulmuş; bu toplantıda gerekirse böyle bir oyun oynanmaya karar
verilmiştir.
Bu oturuma, grup üyeleri ile konuşarak ısınma ile başlanmış ve onlara nasıl oldukları, bugün
grup içinde kendilerine ait grupla paylaşmak istedikleri bir şey olup olmadığı sorulmuştur. Bu
küçük ısınmada, grup üyeleri, yaşamlarının çok iniş çıkışlı geçtiğinden, sürekli “zik zaklı” bir
yaşamları olduğundan söz etmişler ve yaşamlarındaki gidişi ve çocuklarının ne düşündüğünü
anlama ihtiyaçlarını dile getirmişlerdir. Bu nedenle gruba, “üç adım” isimli oyun oynanabileceği
söylenmiş ve onların kabulü ile oyuna başlanmıştır.
Üç adım oyunu, üyelerin grup içi ve gerçek yaşamdaki, “itim ve çekim güçleri ile ilgili
olarak yaşantı geçirmeleri ve bu yolla aynı anda yapılan seçimlerin etkilerini yaşamalarını
sağlayan”(ALTINAY, 79) bir oyundur. Üyeler, bu oyun ile bir yandan “şimdi ve burada”ki
seçimlerini yaşarken,diğer yandan, yaptıkları seçimlerin, kendi gerçek yaşamlarında, geçmiş ve
gelecekteki bağlantılarını araştırma, anlama ve çözümleme; böylelikle yeni davranışları geliştirme
olanağına sahip olmaktadırlar.
Oyuna, üyelerin sahneye davet edilmesi ve istedikleri yeri almaları ile başlanmaktadır. Daha
sonra üyelere, kendilerine işaret verilmesi ile birlikte üç adım atmaları söylenir ve her yeni işaret ile
istenirse sayısı ve yönü değişen, yeni adım yönergeleri verilmektedir. Üyelerden geldikleri her yeni
konumda, çevrelerine bakmaları istenmekte ve şu anda nerde durdukları, yanlarında kim/kimler
olduğu, burada bulunmayı isteyip istemedikleri vb. yönergeler verilerek iç dünyalarına bakmaları
istenmektedir.
Oturumda, oyuna başlanması ile birlikte, bir anda tüm üyelerin ortada toplanıp, birbirleri ile
çarpıştıkları ve hangi yöne gideceklerine karar verme aşamasında, bir karışıklık/karmaşa olduğu
gözlenmiş; bu aşamada her üye farklı davranışlar göstererek kendi yolunu belirlemiştir. Ayrıca,
oyun sırasında bulunulan oda çok küçük olduğundan sık sık birbirleriyle karşılaşıp/çakışıp sandalye
masa gibi engellerle yüz yüze gelmişler, bu engelleri aşma konusunda farklı davranışlar
benimsemişlerdir. Oyuna yeteri kadar devam edildikten sonra, son bir kez bulundukları noktaya
bakmaları istenmiş ve paylaşım aşamasına geçilmiştir.
Paylaşım aşamasında konuşma sırasında göre söylenenler aşağıda sunulmuştur. Bu oyun
sırasında yaşananların, üyelerin gerçek yaşamları ve psikodrama’ya başlandığından beri devam
eden, tekrarlayan davranış örüntüleri ile çakıştığı dikkati çekmiştir.
Gizem (Gülsen) Hanım, 42 yaşında, oğlu 4 yıldır şizofreni hastası, gruba başladığında,
sürekli ağlayan, ağlamasını engelleyemediği ve yeterince güçlü olamadığı, çocuğu hastalandığında
telaşlanıp paniğe kapıldığı için kendini suçlu hisseden, en yakın dostları tarafından bile terk
edildiğini söyleyen bir üye. “ilk yürümeye başladığımda, herkes ortada toplandı, sanki üstüme
geliyorlarmış gibi... ve böyle olunca Nilüfer Hanımla burun buruna geldik/çarpıştık. böyle
olunca, sıkışıklıktan, biraz kalabalıktan ayrılıp ayrı bir yöne gitmeye karar verdim. Yönümü
değiştirebilirdim, başka yöne gittim.. bir süre çok iyi gittim, ama en sonunda duvarla masa
arasına sıkıştım.Birden, bir panik, bir an çok yoğun bir sıkışmışlık yaşadım ama sonunda
masanın üstünden atlayıp karşıya geçebileceğine karar verdim, bu beni rahatlattı... Orda
durduğum yerde arkadaşlarıma baktım, her biri ayrı bir yerde, herkes kendi derdiyle
meşguldü. O zaman onlardan ayrı olmaya benim karar verdiğini anladım. Onlardan
uzaklaşmayı ben seçtim, istediğim an geri dönebilirim” dedi. Bu söylediklerinin gerçek
yaşamdaki izdüşümü üzerinde duruldu ve masayla duvar arasına sıkıştığında tek alternatifin
masanın üzerinden atlamak olmadığı hatırlatıldı. Bunun üzerine, “galiba ben telaşlanıp, panik
yaşadığımda çözüm alternatiflerini de göremiyorum” dedi.
Ondan sonra konuşan İsa (İsmail) Bey, evli, iki çocuklu, büyük çocuğu olan kızı hasta.
Eşinin, aşırı kavgacı, saldırgan ve hasta ruhlu olduğunu, bu nedenle kendisinin hiçbir çözüm
yaklaşımını kabul etmediğini söylüyor, tüm sosyal çevresi ve komşularıyla ilişkisini bozduğundan
yakınıyor. Eşine karşı çok öfkeli. “ben kendime verilen talimatlara aynen uydum. Aslında bu
talimatlara uygun olarak ve adımlarımı kontrol ederek yürüdüm ama gelip masaya takıldım.
Aslında bütün talimatları doğru yaptığım halde geldiğim, bulunduğum yer benim istediğim
yer değil... bir an talimatları doğru anlamamış mıyım acaba diye düşündüm. Etrafıma
baktım. Herkes başka tarafa gitmişti. Önüme baktım, önümde pencere olduğu için aydınlıktı.
Masayı bir şekilde aşıp aydınlığa çıkabileceğimi düşündüm. Ama çevreme bakınca yanımda
ki insanlarla bunu yapmaya gerek olmadığına karar verdim. Çünkü herkes kendi bildiğine,
farklı yönlere gidiyordu.” Geri bildirim aşamasında hem bu oyun sırasında hem de diğer
oyunlarda ortaya çıkan “ben her şeyi doğru yaptım; öyleyse burada ne işim var” düşüncesi açığa
çıktı. Yanındakilerin bir şey yapmaya deymeyeceği, onlarla bir şey yapılamayacağı düşüncesinin
daha önce de gündeme geldiğini ve kendi yaptıklarına ortak olmamak konusunda karısını
suçladığını, bunun biraz kendi yaşamıyla örtüştüğünü hatırlattım.
Sevgi (Sevim) Hanım, şu ana kadar katıldığı tüm oturumlarda, baştan sona kadar ağlayarak
geçirdi. Başlangıçta ölüm düşünceleri, aşırı yorgun ve bıkkın oluşu çok belirgindi. Evli, iki
çocuğundan büyük olanı hasta ve oğlunun eşine yönelik fiziksel saldırıları nedeniyle tüm
sorumluluğu tek başına üstlenmiş bir üye. Hiç kimsenin kendisine yardım edebilecek bir şey
yapamayacağını düşünüyor. “ben ilk anda ki sıkışıklık ve herkesin bir araya toplanmasından
çok rahatsız oldum. Orası çok kalabalıktı, onun için ikinci talimat verildiğinde diğerleri
geçsin diye onlara yol verdim, sonra onlarla çarpışmayacağım bir yöne gittim ve en sonunda
masaya takıldım. Ama orada kaldım... masaya geldiğimde bir an onu kaldırmayı düşündüm.
Ama ben çok yorgunum bunu yapamayacağıma karar verdim. Aslında yanımda bulunan
İsmail Beyden yardım isteyebilirdim; ama o sırada diğer yanımda Günsel Hanım’ı gördüm.
Onun çok sıkışmış olduğunu fark ettim. Bir an düşecekmiş gibi geldi. Düşeceğinden korktum
ve eğer düşerse onu tutamam,çok güçsüzüm, yorgunum.... En sonunda ne yapalım İsmail Bey
tutsun dedim”. Şeklinde konuştu. Bu üye ile daha sonra protogonist oyununa devam edildi.
Neşe (Nilüfer) Hanım, eşinden ayrılmış, iki çocuğundan, kızı hasta. Aynı zamanda kardeşi
şizofren ve annesi hasta. Psikodramanın başlangıcından beri, “ben sorunları çözebilirim. Yeterince
güçlüyüm Önemli bir şey yok, değişecek bir şey de yok” şeklinde ifadeler
kullanıyor.Konuşmasında; “ben yürümeye başladığımda Gülsen Hanımla çarpıştım ama bu
çarpışmadan olumsuz etkilenmedim hatta sevindim bile; o bana çok sıcak ve dostça geldi.
Fakat daha sonra ortalık çok kalabalık olduğu için yürürken birileriyle çarpışmamak için
çaba harcadım ve adımlarımı ona göre attım. Kendi çevremde bir alan yaratıp, onun içinde
olmaya özen gösterdim. Ne ben onlarla ne de onlar benle çarpışmasın diye...” dedi.
Işık (Nurcan) Hanım, evli, üç çocuklu. En büyük çocuğu olan kızı hasta. Grupta, depresif
duyguları yoğun olduğu fark edilen üyelerden biri. Hemen hemen her toplantıda ağladı. Ayrıca,
kızının iki intihar girişimi nedeniyle oldukça tedirgin ve kaygılı. Konuşmasında ; “ben yürümeye
başladığımda acaba doğru yöne mi gidiyorum diye düşündüm. Sonra biraz önümde Sabiha
Hanımı gördüm ve o zaman yalnız olmadığımı anladım ve onunla birlikte yürümeye
başladım. Önce benim önüme küçük bir sandalye çıktı. Onu kenara çekerken Sabiha
Hanım’ın önünde ki sandalyeyi fark ettim ve bu kez bir yandan da Sabiha Hanımın önünde ki
engelleri kaldırarak yolunu açmaya çalıştım”.dedi. Bu üyenin, davranışlarından kuşkuya
düşmesi daha önceden de sıklıkla gündeme gelmiş, yaşamda bir yol gösterici, kendi yaptıklarının
doğruluğu konusunda onu onaylayacak birine gereksinim duyduğunu ifade etmişti. Paylaşım
aşamasında, kendinden kuşkuya düşmesi sorgulanınca, aslında çocuğunun hastalığı konusunda ne
yapacağından emin olamadığını bununla beraber sürekli okuduğunu, bilgilendirme toplantılarına
katıldığını söyledi ve aslında çevresindeki herkesten bu konuyu daha iyi bildiğini farketti.
Süheyla (Sabiha) Hanım, evli, üç çocuklu. İki büyük çocuğu hasta. Grubun en yaşlı üyesi ve
bir ayağındaki rahatsızlık nedeniyle bastonla yürüyebiliyor. Çevresindeki insanların, çocuklarıyla
ilgili eleştirileri ve suçlamaları halen devam etmesine karşın, dostlarından ve kendine yardım
edenler olmasından mutlu olduğunu, onların desteği sayesinde, bunlara katlanabildiğini söylüyor.
konuşmasına; “oyunun başında ki karmaşadan ben de çok etkilendim. Hele bir de bacağım
nedeniyle nasıl yürüyeceğimi bilemedim. Sonra bastonumu kullanarak önümde ki engelleri
geçmeye başladım. Bu arada Nurcan benim yolumda ki engelleri temizledi. Ben çevremde
dostlarım var gerekirse onlar bana yardım eder diye düşündüm. Aslında gittiğim yönde biraz
önde gibiydim. Neredeyse odadan çıkmak üzereydim. Ama arkamdan gelenler vardı.
Arkamdan gelenler olduğunu bildiğim için kendimi yalnız hissetmedim” dedi. Geri bildirim
aşamasında, alma- verme davranışının karşılıklı oluşu, Nurcan hanımın ondan aldıkları ve kendisi
istemeden yardım edişi hatırlatıldı.
Paylaşım aşamasından sonra, oturuma bir başka oyunla devam edilmiştir. Bu oyun, grup
üyelerinin hem yaşamdaki hem de grup içinde birbirleriyle olan etkileşimlerini açıklayan
özelliklere sahiptir. Bu oturumdan sonra, grup ile iki oturum daha yapılmış ve üyelerdeki
değişimin gözlenebilmiştir.
Bulgular
Tüm oturumlar, sadece bu üyelerin değil şizofreni hasta yakınlarının sıkıntıları hakkında
bilgi verir niteliktedir. Kuşkusuz bu çalışmadan elde edilen veriler, tüm hasta yakınlarına
genellenemezse de, bu çalışma hasta yakınları ile yapılacak psikodrama uygulamalarının, gerek
hasta yakınları gerekse hastalar için yaratacağı olumlu değişimi açıklar niteliktedir.
Bu bağlamda, psikodrama uygulaması sırasında, üyelerde, ortaya çıkan, gözlenen bulgular
şunlardır.

Söz konusu grup çalışmasına katılan üyelerin tamamı yardım ve dayanışma
gereksinimi nedeniyle bir derneğe üye olmuş ve bu derneğin çalışmalarına aktif bir
biçimde katılmaktadır. Bu katılım, hasta yakınlarının, bu tür programlara duydukları
gereksinimin en somut ifadesidir.


Psikodrama uygulamalarına, kendi hastalarına yardımı olacağı beklentisi ile katılmış,
bu beklenti ilk birkaç grup toplantısında üyelerin kendilerine dönük çalışmalarını
zorlaştırmıştır.

Üyelerin son grup toplantısında bile hastaları için psikodrama uygulaması istemeleri
birkaç yorumu gerektirmektedir.
a.Hastaları ile ilişkilerinde bir şey yapamamanın verdiği çaresizlik ve bir şeyler
yapabileceğine dair umut (çünkü psikotik hastalarda grup yapılamayacağı anlatıldı)
b. Kendilerine ilk defa zaman ayırıyor oluşları ve bundan duydukları suçluluk

Gruba başlandığında üyelerin bir kısmının (Nurcan, Gürsel, Sevim, Aynur) yoğun
depresif duygular yaşarken diğerlerinin “öğrenilmiş güçlülük” tavırları sergiledikleri
dikkati çekmektedir. Grupta sıklıkla; “ben her şeyin üstesinden gelebilirim” ve
“güçlü olmalıyım” temaları gündeme gelmiştir. En çok üstünde durulan konu
“güçlülük”tür.

Grup üyelerinin role girme ve empati konusunda oldukça başarılı olmalarına karşın,
özellikle paylaşım aşamasında duygu ve düşüncelerin sözel ifadesi konusunda
zorlandıkları dikkati çekmiştir.

Üyelerin sıklıkla birbirlerine öncelik verdikleri, birbirlerini alttan aldıkları ve “ben”
ile başlayan cümleler kurmaktan kaçındıkları, özgeci bir tavır içinde oldukları dikkati
çekmiştir.

Otoriter ve kontrol edici tavırlardan uzak durdukları gözlenmiştir.

En çok gündeme gelen duygular, güç, başarısızlık, sabır, suçluluk ve hezeyanlara
kapılma, hacı-hocadan (mucizelerden) yardım umma, depresyon, gelecek kaygısı,
doğru davranışı tespit edememe, Sosyal çevrenin baskısı, eleştirileri nedeniyle
kendinden ve davranışlarından kuşkuya düşme

Öfkenin dile getirilmemesi, (İsmail hariç) Öfke sadece birbirlerini korurken ve
özellikle suçlamalara karşı iki hafta önce dile geldi.

Yorgunluk (belirsizlik ve yüklerden)

Toplumsal destek sisteminin yetersizliğinden yakınma, ancak harekete geçme
konusunda yavaşlık-atalet

Sağlık sistemi ve çalışanlarından şikayet, yeterince bilgi verilmemesi?, aslında
hepsi eğitim çalışmalarına katılmışlar. Kendileriyle yapılan ilk bilgilendirme
toplantısında şizofreni konusunda daha önce yapılmış eğitim çalışmalarının
tamamına katılmış olmalarına rağmen ilgiyle katılım göstermişlerdir. Bununla
beraber, en çok dile gelen yakınmalardan biri, çocuklarının hastalığı konusunda
Bilgilendirilme eksikliğidir. Oysa, bu ailelerin en az 4 yıl en çok 30 yıldır hastaları
olması ve zaman zaman, kendilerine verilen eğitimlerden söz etmeleri,
“bilgilendirme eksikliği” olarak isimlendirdikleri gereksinimin bir başka gereksinimi
ifade ediyor olabileceğini düşündürmüştür. Belki de verilen bilgileri
anlamlandıramıyor, gerçek yaşamları ile ilişkilendiremiyorlar. Bilgi, beceriyi
içermiyor.

Dışlanma, hastalığın ortaya çıkışı ile “en yakın dostları tarafından terk edilme”,
sosyal ilişkilerinin zayıflaması, kendilerinin de bu tür ilişkilerden uzaklaşması
Grup Sonunda

Üyelerin suçluluk, dışlanma, damgalanma gibi olumsuz duyguları açığa çıkarılarak
azaltıldı.

Üyelerin benzer sorunları yaşayan başka üyeler ile bir arada olmaları ve bunların,
hastalığın farklı aşamasında olması, birbirlerinin deneyimlerini paylaşmaları hem
direnç ve dayanma güçlerini artırdı hem de geleceğin belirsizliğini azaltıcı bir rol
oynadı.

Üyelerin kendi gerçekleri ile yüzleşmeleri, geçmişteki yaşantıların psikodramatik bir
biçimde ele alınması, süreçleri daha objektif bir biçimde değerlendirmelerini, güçlü
ve zayıf yönlerini daha iyi görmelerini sağladı.

Üyelerin birbirlerine geri bildirimleri, yaşam ve sorun çözme alternatiflerini
konusunda çeşitliliği artırdı, tıkanmaların önü açıldı.

Üyeler kendilerini daha iyi ifade etmeye
yapamayacaklarının sınırlarını belirlediler.

Ağlamalar, depresyonlar ortadan kalktı.
başladılar,
yapabilecekleri
ve
Sonuç
Öncelikle bu tür hasta yakınları ile daha uzun süreli psikodrama uygulamaları yapılmalı ve
bunların hastaya yansımaları uzun vadede kontrol edilmelidir.
Psikotik hastası olan ailelerin de ruh sağlıklarının risk altında olduğu unutulmamalıdır. Bu
bağlamda aileler sadece hasta bakımında yardımcı ve en büyük destek olarak değil, çok
ciddi bir risk grubu olarak ele alınmalıdır. Hasta yakınlarını hedef alan sağaltıcı çalışmalar
toplum sağlığı açısından da önemlidir.
Download