Uzay - Özel Ege Lisesi

advertisement
ÖZEL EGE İLKÖĞRETİM OKULU
SINIF : 6/A
96 PINAR DÖNMEZ
118 ALİCAN YURT
556 DEFNE MEVSİM
676 MİNE BARDAKÇI
776 UMUT BOSNALIER
897 ÇAĞRI KUZUCU
DANIŞMAN ÖĞRETMEN: AHMET KANYILMAZ
2001-2002 İZMİR
İÇİNDEKİLER
Teşekkür.......................................................................................................1
Önsöz............................................................................................................2
1- İnsanoğlunun Uzay Serüveni...............................................................3
2- Yeni Adımlar..........................................................................................4
3- Güneş Sistemi.......................................................................................5
4- Güneş.....................................................................................................6
5- Merkür....................................................................................................7
6- Venüs.....................................................................................................8
7- Dünya.....................................................................................................9
8- Ay.......................................................................................................... 10
9- Mars.......................................................................................................11
10- Jüpiter...................................................................................................12
11- Satürn....................................................................................................13
12- Uranüs...................................................................................................14
13- Neptün...................................................................................................15
14- Plüton....................................................................................................16
15- Güneş ve Ay Tutulmaları.....................................................................17
16- Gel Git Olayları.....................................................................................18
17-Mars Projesi...........................................................................................19 -20
18-Ufolar......................................................................................................21-22
19-Kaynakça................................................................................................23
TEŞEKKÜR
Proje konusunun seçiminde ve hazırlığında bizi yönlendiren ve yardımcı olan
Sosyal Bilgiler öğretmenimiz Ahmet Kanyılmaz’a ve kaynaklarımızı bulmamıza
yardımcı olan kütüphane görevlilerine teşekkür ederiz.
ÖNSÖZ
Astronot olmak, bir roketin içinde uzaya fırlatılmak , uzay denilen o yerde
yaşamak...
Bunlar size düş geliyor değil mi?
Sizleri astronot olarak bir roketin içinde uzaya fırlatamayacağız, ancak bu proje
sayesinde uzay hakkında bilgi sahibi olabileceksiniz.
UZAY
İNSAN OĞLUNUN UZAY SERÜVENİ
Geceleri yapılan törenlerde şenlik amacıyla havaya fırlatılan ve renkli ışıklar
saçan havai fişekler vardır. Bunların uzun bir geçmişi vardır. İlk fişekler milattan
önce 3. yy 'da Çin'de kullanılmıştır. Bunlar, içlerine barut konulmuş bambu
kamışlarıydı. Gerçekte bu basit havai fişekler, tarihin ilk roketleriydi. Çinlilerin bu
durumun farkına varmaları yaklaşık 1300 yıllarını aldı.
Daha
sonraki
bin
yıl
boyunca,
bu
etkili
silahı
Moğollar,Araplar,Avrupalılar,Amerikalılar da savaşlarda kullandılar. 2. Dünya
Savaşı'nda füzelerin menzilleri ve güçleri arttı. Füze artık çok tehlikeli bir silahtı.
Ne var ki bu etkili silah, 20.yüz yılın yarısına gelindiğinde bilimsel araştırmalara
çok büyük katkıda bulunmaya, uzay araştırmacılarının itici gücü olmaya başladı.
Savaşlar için geliştirilen füzeler, üzerlerinden yapılan birtakım değişiklerle, uzay
araçlarını taşıyan roketlere dönüştürüldü.
Bu yeni araçtan ilk yararlanan Sovyetler Birliği oldu; 1957'de Sputnik 1 adlı
uyduyu Dünya yörüngesine oturtarak yepyeni bir dönemin, uzay çağının,
kapılarını açtı. Dört yıl gibi kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği uzaya ilk insanı
gönderdi;Yuri Gagarin. Hemen ertesi yıl, Sovyet uzay mühendisleri uzay
istasyonu tasarımları üzerinde çalışmaya başladılar. Bu istasyonlardan kimi
Dünya yörüngesinde dolanacak kimiyse Mars'la Dünya arasında
konumlanacaktı.
Sovyetler Birliği'nin uzay çağına hızlı ve hiç beklenmeyen bir giriş yapması bilim
ve teknoloji alanında dünyanın önde gelen öteki uluslarını şaşırttı. Ama uzay
çalışmalarını yürütebilecek güçteki ülkelerin sayısı çok değildi. Bunların başında
da Amerika geliyordu. 2. Dünya Savaşı'nın en etkili füzelerini yapan Alman bilim
adamlarıyla birlikte çalışan Amerikalılar da çok geçmeden gözlerini uzaya
çevirdiler .
AY YARIŞI
25 Mayıs 1961' de ABD Başkanı Kennedy 10 yıl içinde Aya insan indireceklerini
açıkladı. Bu açıklamayla birlikte ABD ile SSCB arasında bir "Ay yarışı" başladı.
Bu yarış sırasında Sovyetler Birliği, Luna ve Zond adlı projelerde, dördü
başarısız 18 uzay aracını Ay'a yolladı . Amerikalılarsa Pioneer, Ranger,
Surveyor, Lunar Orbiter ve Explorer adlı projelerde, dokuzu başarısız 25 Ay
seferi düzenlendi. Sovyetlerin ve Amerikalıların Ay'a gönderdiği uzay
araçlarından bir bölümü, yalızca Ay'ın yakınından geçerek Güneş'in çevresinde
bir yörüngeye oturdu. Ama ötekiler Ay'ın yörüngesine girerek ya da yüzeye
inerek çok değerli bilgiler gönderdi. Hatta bunlardan bir kaçı Ay'ın çevresinde
birkaç tur attıktan sonra Dünya 'ya geri döndü. Sekiz yıl süren bu yarış, Apollo
11 uzay aracıyla Ay'a giden üç astronottan ikisinin 20 Temmuz 1969' da Ay
yüzeyine inmesiyle sona erdi. Bu tarihten sonra Amerikalılar, beş kez daha Ay'a
insan indirdiler. Sovyetler Birliği' YSE insansız araçlar göndermeyi sürdürdü.
Gönderdikleri 10 araçtan ikisi, topladıkları toprak örnekleriyle birlikte Dünya 'ya
geri döndü.
Bu yarıştan sonra iki rakip, gözlerini komşu gezegenlere,Venüs ve
Mars'a,diktiler. Amerikalıların yolladığı beş uzay aracına karşılık Sovyetler,
Venüs'e 17 araç gönderdi. Mars'taysa durum eşitti.Her ikı ülkede Mars'a on üçer
uzay aracı yolladılar. Sovyetler Birliğinin Venera 7 adlı uzay aracı Ağustos
1970'te Venüs'e inerek başka bir gezegene inen ilk araç oldu. Öte yandan
Amerikalıların Viking 1 ve Viking 2 adlı uzay araçları da Temmuz ve Ağustos
1976'da Mars'a indiler.
Gerçekte bu iki öncü ülke, Ay yarışından sonraki uzay çalışmalarının iki koldan
yürütülüyordu. Bir yandan gezegenlere uzay araçları gönderiyor,öte yandan da
çok önemli başka bir alanda çalışıyorlardı:Uzay istasyonları.
Sovyetli bilim adamları daha 1960'ların başında uzay istasyonlarına yönelik
çalışmaları vardı Ne var ki bu çalışmalar Ay yarışı yüzünden rafa kaldırılmıştı.
Yarışın bitmesiyle birlikte bir yandan gezegenlere yönelik çalışmalar hızlandırıldı
bir yandan da hemen bu projeler gündeme geldi.
Sovyetler Birliği ilk iki uzay istasyonu Sal yut 1 ve Sal yut 2'yi 1971 ve 1973'te
fırlattı. Ama bu istasyonlarda bilimsel çalışmalar hiç yapılamadı. Sal yut 2'den bir
ay kadar sonra ABD Skylab adlı uzay istasyonunu yörüngeye oturttu. Amerikalı
astronotlar Skylab'e üç kez gittiler ve toplam 171 gün uzayda kaldılar. Uzay
istasyonu yarışını da ABD kazanmıştı. Amerikalı bilim adamları ve mühendisler
uzay istasyonları yerine artık uzay mekikleri ile ilgilenmeye başladılar. Sovyetler
Birliği 'YSE daha sonra yedi uzay istasyonu fırlattı ve bu alanda eşsiz bir
deneyim ve bilgi birikimi elde etti. Şu an Dünya çevresinde dönmekte olan Mir
uzay istasyonunda 12 yıldır bilimsel ve teknolojik araştırmalar yapılmaktadır.
YENİ ADIMLAR
Amerikalılar ilk uzay mekiğini 1981'de fırlattılar. Bugüne değin uzay mekikleriyle
Dünya yörüngesine 90'dan fazla sefer gerçekleştirilmiştir. Bilim adamları
yaklaşık 20 yıldır kullanımda olan uzay mekiklerinin yerine,kendi kendine
havalanıp inebilen ve yılda 50 kez uzaya çıkabilecek yeni bir mekik üzerinde
çalışıyorlar.
Günümüz uzay çalışmalarında ülkeler arasında artık herhangi bir yarış söz
konusu değildir. Aksine Amerika ve Rusya dahil birçok ülke,gelmiş geçmiş en
büyük uluslararası bilimsel çalışma olan Uluslararası Uzay İstasyonu'nu kurmak
için el ele çalışıyorlar.2004 yılında bitmesi planlanan bu uzay istasyonu
21.yüzyılda bilimin itici gücü olacaktır.
İnsanlar yalnızca 40-50 yıldır uzaya yönelik çalışmalar yürütüyor. İnsanlık tarihi
içinde gerçekten de çok küçük bir dilim olan bu zaman içinde yapılanlar,yukarda
anlatılanlarla
da
sınırlı
kalmıyor.
Tüm
bunların
yanı
sıra
Güneş'e,Jüpiter'e,Satürn'e, astroitlere ve kuyrukluyıldızlara,hatta Güneş
Sistemi'nin dışına,uzay araçları gönderildi,bugün Dünyanın çevresinde 500
dolayında yapay uydu dolaşıyor.
Bugünlerde uzay çalışmalarının bir başka büyük hedefi daha var:Mars. Yeniden
ilgi odağı olan "Kızıl Gezegen"e,son üç yıl içinde biri Rusya'ya,biri Japonya'ya ve
dördü de ABD'ye ait altı uzay aracı yolandı. Yirmi yıl içinde de Mars'a insan
indirmeyi hedefliyor bilim adamları.
GÜNEŞ SİSTEMİ
Güneş Sistemi, Güneş adını vermiş olduğumuz bir yıldız , bu yıldızın
çevresindeki belirli yörüngelerde bulunan 9 gezegen ve çok sayıda küçük
gökcisminden oluşmaktadır. Güneş Sistemi'nde yer alan gezegenlerin isimleri
sırası ile Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve
Plüton dur. Evrende sayısız yıldız olduğu tahmin edilmektedir. Bu yıldızlar belli
galaksilerde yer alır. Güneş Sistemi de Samanyolu Galaksisi'nin bir elemanıdır.
Samanyolu Galaksisi içinde %90'nının büyüklüğü güneş kadar olan 100 milyar
yıldız olduğu tahmin edilmektedir. Bu yıldızlardan her birinin çevresinde 9
gezegen olduğunu düşünürsek (bazı yıldız sistemlerinde çok daha fazla
gezegen vardır.) sadece Samanyolu Galaksisi'nde 1 trilyona yakın gezegen
olduğu sonucuna ulaşırız. Tüm evreni ele alırsak sayılarla ifade
edemeyeceğimiz bir sonuç ortaya çıkar. Evrende keşif bekleyen sayısız
gezegen olmasına rağmen insan oğlunun henüz Güneş Sisteminde ki
gezegenler hakkındaki bilgileri bile çok yetersizdir. İnsan oğlunun evren ve
gezegenler hakkındaki araştırmaları çok eskilere dayansa da ancak günümüzde
bu araştırmalar bilimsel boyut kazana bilmiştir. Son yıllarda uzaya yollanan uzay
araçları ve sondalar sayesinde çok değerli bilgiler edinilmişse de bu güne kadar
uzay bilimi konusunda yapılabilen en büyük gelişme Ay'a ayak basmak olmuştur.
Güneş sisteminde, diğer tüm galaksi ve sistemlerde de olduğu gibi belli bir
düzen vardır. Her gezegen kendisine ait yörüngesinde hiç bir sapma yapmadan
dönmektedir. Aynı zamanda yörüngesi yada ekseni etrafındaki dönme süresi hiç
değişmeden sabit kalmaktadır. Bu yörüngeler ve periyotların hepsi matematiksel
bir düzen içerisindedir. Bu düzeni ilk olarak keşfedin kişi Keplerdir. Kepler
çalışmaları sonucunda Güneş Sistemi'ndeki tüm gezegenlerin periyotlarının bir
formüle bağlı olduğunu bulmuştur. Bu formül deki orantı "Bolde Yasası" olarak
bilinir.
Bilim adamları evrenin yaradılışını, evrenin yoktan var edildiğini kabul eden "Big
Bang" teorisi ile açıklamaktadırlar. Bu teoriye göre; "Evren, yaklaşık 15 milyon yıl
önce sıfır hacim ve sonsuz yoğunluğa sahip olan bir yokluğun şiddetle patlaması
sonucunda oluşmuştur". "Big Bang" teorisi evrenin yaradılışı ile ilgili teoriler
arsında en çok kanıtı bulunan ve en çok kabul edilenidir. Güneş Sisteminin
oluşumu hakkında ise hiç biri tam olarak kabul görememiş bir çok teori
bulunmaktadır. Güneş Sistemi'nin oluşumuyla ilgili bilinen ilk teori Decartes'e
aittir. En çok destek toplayan teoriye ise, Samanyolu Galaksisi'nde yer alan
büyük bir gaz toz bulutunun bir kısmı zamanla yoğunlaşarak Güneş'i ve diğer
gezegenleri oluştuğunu iddia etmektedir. Bu teori en mantıklı teori olarak kabul
edilse de cevaplayamadığı bir çok soru vardır.
Günümüzde uzay araştırmalarının devam ettiğini söylemiştik. Şimdilik bu
araştırma ve çalışmalar yetersizmiş gibi görünse de muhakkak insan oğlunun
içinde var olan araştırma ve bilinmeyeni öğrenme isteği, bu çalışmaların artarak
devam etmesini sağlayacaktır. Kim bilir belki bir gün evren hakkındaki tüm
sorulara cevap buluna bilinir.
GÜNEŞ
Evrendeki sayısız yıldızdan sadece biri olan Güneş, Samanyolu Galaksisi'nde
yer almaktadır. Güneş, üzerinde yaşadığımız gezegenin de içinde bulunduğu
Güneş Sistemi'nin merkezini oluşturur. 4,65 milyar yaşımda olduğu tahmin
edilen bu dev enerji kaynağının yarı çapı 7x105 km yani dünya yarıçapının 100
katıdır. Eliptik düzlem normaliyle 75° 15' açı yapan Güneş, ekseni etrafındaki
dönüşünü yaklaşık 27 günde tamamlar. Güneşin merkez sıcaklığı 10 milyon
derece, dış sıcaklığı ise 5700 K° dır. Başlangıçta 2x1030 kg' lık kütlesinin
%73’lük kısmının hidrojenden, geri kalan kısmını ise helyumdan oluştuğu tahmin
edilmektedir.
Güneşin bu bitmez tükenmez ısıyı nasıl ürettiği sorusu, ilk zamanlar insanların
kafasını en çok meşgul eden soru olmuştur. Fakat günümüzde güneşin bu ısı
enerjisini içindeki hidrojeni çekirdek füzyonu ile helyuma çevirerek elde ettiği
anlaşılmıştır. Ve Güneş çekirdek füzyonu sayesinde çevresine 4x1026 Watt' lık
güç yaymaktadır. Başlangıçta %73 hidrojen olan hidrojen oranının günümüzde
%38'e düştüğü tahmin edilmektedir. Bu tahmine dayanarak güneşin ömrünü
yarıladığını söyleyebiliriz.
Güneş yüzeyi tabakalardan oluşmuştur. Bu tabakalara çekirdekten yüzeye doğru
sırasıyla fotosfer, kromosfer ve korona isimleri verilmiştir. Güneşin görünür
yüzeyini 500 km kalınlığındaki fotosfer tabakası oluşturmaktadır. Bu tabakanın
sıcaklığı 6000 K° kadardır. Fotosfer tabakasının hemen üstünde 2500 km
kalınlığındaki kromosfer tabakası yer almaktadır. Bu tabakanın sıcaklığı en üst
kısımda 105 - 106 K° 'ye kadar yükselebilir. Bu tabakadan hemen sonra genişliği
gezegenlere kadar uzanan korona tabakası yer alır bu tabakanın ortalama
sıcaklığı 106 K° kadardır. Güneşin katmanları arasındaki manyetik alan şiddeti
büyük değişiklikler gösterir ve bu değişikliklerin sonucunda bir çok olay gözlenir.
Örneğin Güneş lekeleri, manyetik alan düzensizliği sonucunda o alandaki
sıcaklığın çevreye göre düşmesinden kaynaklanır.
Güneşin korona tabakasından gezegenler arsı ortam yayılan elektrik yüklü
taneciklerin oluşturduğu etkiye Güneş Rüzgarı adı verilmektedir. Güneşe
yaklaşan kuyruklu yıldızların kuyrukları bu rüzgarın etkisi ile güneşe ters yönde
uzanırlar. Güneş Rüzgarı, proton, elektron ve %5 kadar helyum çekirdeği ile az
miktarda daha ağır atomlardan oluşmuştur.
MERKÜR
Merkür güneş sistemindeki en küçük ikinci gezegendir ve güneşe en yakın olan
gezegen olma unvanını taşır. Güneşe olan ortalama uzaklığı 57.9 milyon
kilometredir. Çapı çok küçük olmasına rağmen(4878 kilometre), çapına göre
büyük bir çekirdeği vardır. Bu çekirdeğin %65'i demirden oluşmuştur. Fakat
çekim gücü çok yüksek değildir, oluşturduğu manyetik alan yaklaşık olarak
dünyadakinin 100/1'i kadardır. Güneşe en yakın gezegen olmasından dolayı
gündüz sıcaklığı 427 C° 'ye kadar ulaşır. Bir atmosferi olmadığı için bu sıcaklığı
tutamaz ve geceleri sıcaklığı -173 C° 'ye kadar iner. Merkür güneşe yakın olduğu
için gün doğumunda ve gün batışında çıplak gözle güneşin yanında parlak bir
yıldız gibi gözlenebilir. Merkür ilk olarak 1974 yılında Mariner 10 adlı uzay
sondası ile incelenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda Merkür ile ilgili kesin
olmasa da büyük bulgular elde edilmiştir. Bu inceleme sayesinde Merkür
gezegeninde su ve hayat olmadığı kesin olarak tespit edilmiştir.
Merkür'ün yüzeyi derin kraterlerle kaplıdır. Bunun nedeni bir atmosferinin
olmayışıdır. Ay'da da olduğu gibi atmosferi olmayan Merkür yüzeyine sayısız
meteor çarpmış ve irili ufaklı derin kraterler oluşmasına neden olmuştur. Merkür
yüzeyinin teleskoplarla net bir şekilde incelenmesi zordur. Fakat Mariner 10 uzay
sondasının göndermiş olduğu resimler sayesinde yüzeyi hakkında bilgi edinilmiş
ve buna bağlı olarak iç yapısı hakkında tahminlerde bulunulmuştur. Çoğunlukla
çarpma ve volkan kraterlerinden oluşmuş yüzeyde büyük ve geniş ovalar da yer
almaktadır.
Özellikleri :
Güneşe Olan Uzaklığı
57.900.000 km
Yarı Çapı
2438 km
Kütlesi
0.33 x 10 24 kg
Yoğunluğu
5427 kg/m3
Atmosferik Basınç
yok
Sıcaklığı
+423 C° , -183 C°
Görünür Parlaklığı
-1.2 m
Güneş Etrafında Dönme Süresi
88 gün
Kendi Ekseninde Dönme Süresi
59 gün
Dönme Hızı
47.87 km/sn
VENÜS
Venüs, Merkür'den sonra güneşe en yakın 2. gezegendir. Kütlece dünyaya yakın
bir büyüklüktedir. Ve kendisine ait bir atmosfere sahiptir. Gün doğumunda ve
gün batımında güneşe yakın olarak, dünyadan çıplak gözle rahatlıkla görülebilir
(Halk tarafından Çoban Yıldızı olarak ta bilinir). Güneş ve aydan sonraki en
parlak gök cismidir. Venüs'ün diğer gezegenlerden farklı ve ilginç yanları vardır,
bunlardan en ilginci 1 yılının 1 gününden daha uzun olmasıdır. Yani güneş
etrafındaki dönme hızı kendi ekseni etrafındaki dönme hızından daha fazladır.
Güneş etrafındaki dönme süresi 224 gün, kendi ekseni etrafında dönme süresi
ise 243 gündür. Ayrıca Venüs diğer gezegenlerin tam tersi yönde dönmektedir.
Diğer gezegenlerin hepsi saat yönünde dönerken Venüs saatin tersi yönünde ve
çok yavaş bir şekilde dönmektedir. Bu farklılıkların nedeni hala anlaşılabilmiş
değildir. Çıplak gözle çok rahat görüle bildiği halde en iyi teleskopla bile yüzeyi
incelenemez. Bunun nedeni çok yoğun bir atmosfere sahip olmasıdır. %93
oranında CO2 (karbon di oksit) ve %2 oranında N2 (azot) ile az miktarda değişik
gazlardan oluşmuş olan atmosfer güneşten gelen ışınları bir ayna gibi geri
yansıtır. Bu olay gezegene müthiş bir parlaklık kazandırırken, yüzeyinin
incelenmesini zorlaştırır.
Venüs'ün yoğun atmosferi nedeni ile basıncıda çok yüksektir. Yaklaşık olarak
dünyadakinden 100 kat daha fazla basınca sahiptir. Atmosfer yoğunluğu ise
dünyadakinin 70 katı kadardır. Ayrıca atmosferinde azda olsa yer alan H2SO4
ve HCL gibi asitler yağmur şeklinde gezegen üzerine yağmaktadır. Bu nedenle
dünya üzerindeki hiçbir canlının bu gezegende yaşayabilmesi mümkün değildir.
Venüs güneşe yakınlık açısından Merkür'den daha uzak olmasına rağmen
sıcaklığı daha yüksektir. Bunun nedeni atmosferinin olmasıdır. Bu yoğun
atmosfer güneşten gelen ışınların büyük bir bölümünü geri yansıtsa da küçük bir
kısmını içeri alır ve dışarı çıkmasına izin vermez bu da sera etkisi yaparak
gezegenin günden güne ısınmasına neden olmaktadır. Gezegenin şu anki
sıcaklığının 325 C° ‘ nin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
Venüs yüzeyi hakkında Amerikan Mariner ve Rus Venera sondaları inceleme
amaçlı kullanılmış ve kızıl ötesi de olsa yüzey resimleri çekilmiştir. Bu
resimlerden Venüs yüzeyinin düz ovalar, vadiler ve derin olmayan kraterlerle
kaplı olduğu anlaşılmıştır. Gezegen üzerinde Ishtar Terra ve Aphrodite Terra
adını taşıyan iki yüksek plato gezegenin %11' ini kaplamaktadır. Kraterlerin derin
olmamasının nedeni gezegenin ,yoğun atmosferi sayesinde kendisine çarpacak
olan meteorların hızını kesebilmiş olmasıdır.
Özellikleri :
Güneşe Olan Uzaklığı
108.000.000 km
Yarı Çapı
6051.8 km
Kütlesi
4.86 x 1024 kg
Yoğunluğu
5243 kg/m3
Atmosferik Basınç
60 atü
Sıcaklığı
231 K°
Görünür Parlaklığı
-4 m
Güneş Etrafında Dönme Süresi
224 gün
Kendi Ekseninde Dönme Süresi
243 gün
Dönme Hızı
35.02 km/sn
DÜNYA
Üzerinde yaşadığımız gezen, dünyanın yarıçapı 6400 km ve yoğunluğu
5,52kg/m3'dür. Güneşe yakınlık bakımından üçüncü sırada yer alan dünya ile
güneş arasındaki uzaklık 1.5 x 10 8 km'dir. Ve bu uzaklık 1 AB. (Astronomik
Birim) olarak kabul edilmiştir. Güneş sistemindeki diğer gök cisimleri arasındaki
mesafeler de genellikle bu birim kullanılarak belirtilir. Yapay uyduların
kullanılmaya başlaması ile dünyanın tam şekli belirlenmiş ve bu şekle Geoit adı
verilmiştir. Dünyanın konumu, atmosferi ve iç yapısı üzerinde yaşam
barındırabilmesi için en uygun şekildedir. Güneş sisteminde ve bilinen tüm
gezegenler arasında yaşama el verişli tek gezegen dünyadır. Koruyucu bir kılıf
görevi gören atmosferi sayesinde meteor çarpmalarına ve güneşin yaydığı
zararlı ışınlara karşı gezegen korunur.
Dünyanın iç yapısı üç katmandan oluşmaktadır. Bu katmanlardan en dışta
bulunan ve yaşamaya elveriş olana kabuk adı verilmektedir. Tüm canlı yaşamını
üzerinde bulunduran, o bu katmanın ortalama kalınlığı 30 km kadardır. Kabuğun
hemen altından başlayıp çekirdeğe kadar devam eden tabakaya manto adı
verilir. 5100 km derinliğe kadar inen manto tabakasının kabuğa yakın olan
bölümü kırılgan kayalardan oluşmaktadır. Dünyanın merkezindeki ısı 5000 C°
civarında olduğundan mantonun çekirdeğe yakın bölümü erimiş kayalardan
oluşmaktadır. Manto tabakasındaki basınç nedeni ile erime noktaları yükselen
demir ve magnezyum katı halde bulunurlar. Dünyanın merkezini oluşturan
çekirdek ise %90 oranında sıvı demirden oluşmaktadır. Bunun nedeni çekirdekte
tahminen 3 milyon Atom olan basınç altında demirin erime noktasının 8000 C°'yi
bulan çekirdek ısısından düşük olması olarak açıklaya biliriz.
Çekirdekte bulunan sıvı demirin konfeksiyon akımları ile ortaya çıkardığı dinamo
etkisi, Dünyanın manyetik alanını oluşturur. Dünya yüzeyini 100km yukarısından
başlayan manyetik alan yaklaşık 6500km yüksekliğe kadar uzanır. Son yıllarda
elde edilen veriler ile bu manyetik alanın bir zırh gibi dünya yüzeyini ısı ve
benzeri tehlikelerden koruduğu anlaşılmıştır.
AY
Yarıçapı 1738 km olan ayın kütlesi xxx'dir. Dünyanın tek uydusu olan ay dünya
çevresindeki yörüngesini sabit bir yıldıza göre ortalama 27.32166 günde
tamamlar. Buna sideral periyot adı verilir. Dünyadaki her hangi bir noktaya göre
ayın güneşle aynı hizaya iki kez gelişi arasında 29,53059 gün vardır buna ise
sinodal periyot denir. Ay takvimi sinodal periyoda göre düzenlenmiştir. Ayın
safhaları yaklaşık 19 yılda bir aynı güne denk gelir.
Ayın oluşumu henüz tam bir cevap bulamamıştır. Güneş sistemi ve dünyanın
oluşumu hakkında birçok teori öne sürülmüş olmasına rağmen ayın oluşumu ile
ilgili gerçekçi bir teori yoktur. İleri sürülen üç değişik teori bulunmaktadır.
Bunlardan ilki George H. Darvin’e aittir. Bu teoriye göre Ay, dünya üzerinde
oluşan merkez kaç kuvvetleri ve güneşin oluşturduğu çekim kuvvetin den
kaynaklanan rezonans sonucu dünyadan kopmuştur. Bu teoriye parçalanma
teorisi denir. Fakat Roche Limiti gereğince dünyadan kopan bir parçanın ayın
bulunduğu noktaya gelmeden parçalanması gerekmektedir. Bu nedenle
parçalanma teorisi geçerliliğini yitirmiştir. Diğer bir teoriye göre ise dünyayı
oluşturan gaz bulutundan ayrılan bir halka daha sonra da ayı oluşturmuştur. Bu
teori ise Roche'ye aittir ve kardeş hipotezi olarak adlandırılmaktadır. Bu teorilere
göre daha mantıklı temellere dayanan ve T.J.J See tarafından 1909'da ileri
sürülen diğer bir teoriye göre ise ay daha önce başka bir gezegenin uydusuyken,
yörüngesinden sapmış ve dünya yakınlarından geçerken dünyanın çekin alanına
kapılmıştır. Bu teorinin doğruluğunun kanıtlanması için dünya ve Ay'ın kimyasal
özelliklerinin farklı olması gerekmektedir. Fakat 1969 yılında aydan alınan ilk
örneklerin incelenmesi ile yakalanma teorisi zayıflamıştır. Ay'ın oluşumu ile ilgili
günümüzde de geçerliliğini koruyan bir hipotez yoktur.
MARS
Mars güneşe yakınlık bakımından dördüncü gezegendir ortalama güneş mars
uzaklığı 227.4 milyon kilometredir. Gök yüzünde kırmızı renkte görünür ve
kendisine ait bir atmosferi vardır. Büyüklük olarak yaklaşık dünyanın yarısı
kadardır (yarı çapı 3200 km). Gündüz ekvator sıcaklığı 10 C° civarlarına ulaşır,
fakat atmosferi bu sıcaklığı tutabilmesi için yeterli olmadığından, geceleri
sıcaklığı -75 C° 'ye kadar düşer. Kutuplarındaki sıcaklık ise -120 C° kadardır.
Marstaki atmosfer basıncı altında bu sıcaklık CO2 'in donma sıcaklığı
olduğundan kutuplarda CO2 buzları bulunmaktadır. Mars günü dünya gününden
yalnızca yarım saat daha fazladır fakat dünyaya göre güneşe daha uzak olduğu
için bir yılı 687 gündür. Marsı atmosferinde dünyadakine benzer olarak H, O, CO
ve CO2 belirlendiği halde dünyada bol olarak bulunan Ni bulunmamaktadır.
1877 yılında marsın iki uydusu bulunmuştur. Bunlar ancak çok iyi teleskoplarla
gözlenebilen Phobos ve Deimos tur.
Bilindiği gibi yıllarca Marsta yaşam olduğu düşünülmüştü, bu teori için gerçekten
geçerli sebepler vardı. Marsta da dünyadaki gibi eksen eğikliği olduğundan
mevsimler oluşur. Değişik mevsimlerde yer kabuğunun değişik renkler alması
yıllarca astronomların marsta bitkisel yaşam olduğuna inanmalarına neden
olmuştur. Ayrıca mars yüzeyinde yer alan geniş kanalların marslı yaratıklar
tarafından kutuplardan ekvatora su götürmek için yapıldığı sanılmaktaydı. Fakat
ilki 1965'de olmak üzere yollanan bir çok uzay sondası sayesinde marstaki bu
kanalların tamamen kendiliğinden var olduğu anlaşılmıştır.
Mars yüzeyi de ay yüzeyi gibi volkanik ve çarpma kraterleriyle doludur. 1965'den
başlayarak yollanan uzay sondaları sayesinde elde edilen yüzey şekillerine
isimler verildi. Tharsis bölgesinde artık etkinlik göstermeyen Olympus Mons,
Ascraeus Mons, Pavonis Mons ve Arsia Mouns volkanları marsın en dikkat
çekici yüzey şekilleridir. Bu volkanların çevresinde meteorların açtığı kraterlere
rastlanmaz. Çünkü buradaki kraterler zamanla lav ile dolmuştur. Ayrıca ekvator
bölgesinden başlayarak 3000 km doğuya doğru uzanan bir vadi, sonra kuzeye
kıvrılarak Chryse'ye varır. Bu vadi bazı yerlerde 100 km genişliğe ve 6 km
derinliğe sahiptir. Bu denli bir vadinin yalnızca akarsular tarafından oyulabileceği
düşünülmektedir. Bu da daha önce Mars yüzeyinde suyun var olduğuna
inanılmasını sağlamıştır.
Özellikleri :
Güneşe Olan Uzaklığı
227.400.000 km
Yarı Çapı
3200 km
Kütlesi
0.64 x 1024 kg
Yoğunluğu
3933 gr/cm3
Atmosferik Basınç
----
Sıcaklığı
-25 C°
Görünür Parlaklığı
1.2 m
Güneş Etrafında Dönme Süresi
687 gün
Kendi Ekseninde Dönme Süresi
25 saat
Dönme Hızı
24.13 km/sn
JÜPİTER
Jüpiter, 71370 km ekvator yarı çapı ile Güneş Sistemindeki en büyük gezegendir
ve Güneş'e yakınlık bakımından 5. sırada yer alır. Kütlesi yaklaşık olarak dünya
kütlesinin 318 katıdır. Bu dev gezegen Güneş çevresindeki turunu 11.86 yılda
tamamlar. Çok büyük bir gezegen olduğu için küçük bir teleskopla bile ekvatora
paralel olarak uzanan farklı renkteki kuşakları seçilebilir. Jüpiter hakkında ne
yazık ki halen kesin bilgiler bulunmamaktadır. Yüzeyi atmosferi ve uyduları
hakkında sadece tahminlerde bulunulmaktadır. Bu tahminlere göre çok yoğun bir
atmosferi ve de küçük bir çekirdeği bulunmaktadır. Gezegenin içi hakkında
yapılan tahminlere göre saf hidrojen veya %1-2 helyum içeren hidrojen ve %1-2
oranında diğer elemanlardan oluşmuştur. Jüpiter güneşten aldığı enerjini
yaklaşık olarak 2.5 katını çevresine yaymaktadır bunun nedenini gezegendeki
gravitasyonel çökmenin hala sürmesi olarak tahmin edilmektedir. Jüpiter'in
çevresinde 6500 km genişliğinde ve bir kaç km kalınlığında bir halkası
bulunmaktadır.
Bu dev gezegen çok büyük bir manyetik alana sahiptir. Bu alan sayesinde
bilinen 16 uydusu bulunmaktadır. Fakat gezegenin uydularının 16 ile sınırlı
olmadığı ve başka uydularının da bulunduğu tahmin edilmektedir. Jüpiter
hakkındaki ilk bilgiler Nasa 'nın 70'li yıllarda gönderdiği Pioneer10 ve Pioneer11
uzay sondaları tarafından elde edilmiştir. Fakat Jüpiter hakkındaki en önemli
bilgiler 1995 yılında Jüpiter'e ulaşan Galileo uzay sondasından alınmıştır.
Galileo'nun gönderdiği bilgiler sayesinde Jüpiter'in 4 büyük uydusu (Io, Europa,
Ganymede ve Callisto) bulunmuş ve bunlara Galileo uyduları adı verilmiştir. Bu 4
Uydu gezegen ile aynı yönde dönmektedir. Fakat daha sonra bulunan küçük ve
gezegene daha yakın olan uydular gezegene zıt yönde dönmektedir. Bu uydular
içinde en ilginci Europa uydusudur. Dünyadan yapılan incelemelerle bu uydunun
yüzeyinin su buzlarıyla kaplı olduğu ve hiç bir çarpma kraterinin bulunmadığı
anlaşılmıştır. Bu uydunu üzerinde yer alan ve değişik yönlerde düzgün olarak
uzanan çatlaklar, yüzeydeki buzların attaki sıcak bir deniz üzerinde yüzdüğünün
sanılmasına neden olmuştur. Bu da bu uydu üzerinde canlı olabilme olasılığını
artırmaktadır.
Özellikleri :
Güneşe Olan Uzaklığı
778.000.000 km
Yarı Çapı
71370 km
Kütlesi
1898 x 10 24 kg
Yoğunluğu
1326 kg/m3
Atmosferik Basınç
----
Sıcaklığı
110 K°
Görünür Parlaklığı
-2.0 m
Güneş Etrafında Dönme Süresi
11.86 gün
Kendi Ekseninde Dönme Süresi
9.9250 saat
Dönme Hızı
13.07 km/sn
SATÜRN
Güneş Sisteminin ikinci büyük gezegeni olan Satürn'ün yarı çapı 60400 km’ dir
ve 1.433.000.000 km ’lik mesafe ile güneşe yakınlıkta 6. sıradadır. Gezegen
teleskopla incelendiğinde yeşilimsi bir renkte görünür ve çıplak gözle görülebilen
en uzak gezegendir. Neredeyse tümü gazlardan oluşan bu gezegenin yoğunluğu
çok küçüktür. Ortalama 700 kg/m3 yoğunluğu ile Güneş Sistemi'nde en küçük
yoğunluğa sahip olan gezegendir. Güneşe olan uzaklığı nedeni ile yüzey
sıcaklığı yaklaşık olarak -150 Cº dir. Vogayer aracından alınan kızılötesi bilgilere
dayanılarak gezegendeki hidrojen/helyum oranı 9/1 olarak saplanmıştır.
Satürn'ün çevresine yaydığı ısı enerjisi güneşten aldığı ısı enerjisinden daha
fazladır.
Gezegenin çevresindeki halkalar yıllarca bir sır olarak kalmış ve gezegene
insanların büyük ilgi göstermesine neden olmuştur. Bu halkalar ilk olarak Galileo
uzay aracı tarafından gözlenmiştir fakat ne olduğu ancak Huygens tarafından
1655'te açıklanmıştır. Gezegen çevresinde araştırma yapan sondalar. Halkaların
yapısı ve içeriği hakkında bize bazı bilgiler verdi. Bu bilgilere dayanılarak en
dıştaki halkadan en iç teki halkaya doğru sırası ile A, B, C, E, F ve G isimleri
verilmiştir. Bu araştırmalarda halkaların sanıldığından daha karmaşık bir yapıya
sahip olduğu ve çok sayıda çemberden oluştuğu anlaşıldı. Halkaların
arkasındaki yıldızların parlaklığı görülebildiği için halkaların genişliğinin yalnızca
20 km kadar olabileceği tahmin edilmektedir. Ayrıca halkaların oluşumu
hakkında, evrende daha önceleri başıboş dolaşan ufak meteor ve buz parçaları
gibi değişik cisimlerin Satürn'ün çekim alanına yakalanmaları sonucu oluştuğu
tahmini kabul edilmektedir.
Halkaların Özellikleri;
Halka
A
B
C
D
E
F
G
İç ve dış yarıçap (km)
119.800 - 136.600
90.500 - 117.100
74.600
Belirsiz
210.000 - 294.600
139.200
168.00
Gezegenin bilinen 17 tane uydusu vardır. Keşfedilen ilk uydusu 1655 yılında
bulunan Titan dır. Titan aynı zamanda Satürn'ün en büyük uydusudur. Titan,
yoğun ve portakal renkli bir atmosfere sahiptir. Yüzey basıncının 1,5
atmosferden daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Atmosferin yapısında azot,
metan ve %12 oranında argonla az miktarda moleküller hidrojen içerir.
Gezegenin tüm uydularının yüzeyleri çarpışma izleri ile doludur. Titanın ile
birlikte 8 uydunun keşfinden sonra Voyager sondası ile 8 yeni uydu daha
keşfedildi. Yeni keşfedilen küçük uyduların şekillerinin ve yörünge hareketlerinin
daha düzensiz olduğu anlaşılmıştır.
Özellikleri :
Güneşe Olan Uzaklığı
1.433.000.000 km
Yarı Çapı
60400 km
Kütlesi
568.46 x 10 24 kg
Yoğunluğu
687 kg/m3
Atmosferik Basınç
----
Sıcaklığı
-150 Cº
Görünür Parlaklığı
-2.0 m
Güneş Etrafında Dönme Süresi
29.44 yıl
Kendi Ekseninde Dönme Süresi
10.656 saat
Dönme Hızı
9.69 km/sn
URANÜS
Uranüs, 2.872.460.000 km’ lik mesafe ile güneşe yakınlık sırasında 7.
gezegendir. 1781 yılında Sir W. Herschel tarafından gözlenmiştir. Çapı yaklaşık
olarak 25600 km kadardır. 17 saat civarında tamamladığı eksen periyodunu
yuvarlanarak yapar. Bu nedenle kutuplardaki basıklığı yüksektir. Güneşe olan
uzaklığı nedeni ile hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktır. Gezegenin yapısı ve
atmosferi hakkındaki bilgiler çoğunlukla tahminlere ve 1986 yılında gezegenin
yakınlarından geçen Voyager 2 sondasından alınan bilgilere dayanmaktadır. Bu
bilgiler ışığında; gezegenin, hidrojen bakımından zengin, metan ve helyum
içeren çok yoğun bir atmosfere sahip olduğu, yüzey sıcaklığının -221 Cº
civarlarında olduğu, dünyanınkinden daha büyük bir manyetik alana sahip
olduğu ve kayalık bir çekirdeğinin bulunduğu gibi tahminler ileri sürülmektedir.
Uranüs'ün şu ana kadar gözlene bilinmiş 17 uydusu bulunmaktadır. Bu
uydulardan ikisi olan Titana ve Oberon gezegeni ilk gözlemleme unvanına da
sahip olan Sir W. Herschel tarafından gözlenmiştir. 1948 yılına kadar beş büyük
ana uydusu gözlenile bilinmişti. Fakat 1986'da Voyager 2 sondası bu uydulara
ek olarak 10 küçük uydu daha bulmuştur. 31 Ekim 1997'de ise yarı çapları 160
ve 80 km olan iki uydu daha gözlenmiştir.
Gezegenin çevresinde 9 ince halka bulunmaktadır. Bu halkalar 10 Mart 1997
yılında bir yıldızın gezegenin arkasında kalması sonucunda yapılan gözlemler ile
keşfedilmiştir. Halkalar gezegenin merkezinden 42000 km sonra başlamaktadır
ve en genişi bile kalınlığı bile 10 Km 'den fazla değildir. En içten dışa doğru
halkalara 6, 5, 4, α, β, γ, δ, ε isimleri verilmiştir. Sırası ile bu halkaların
gezegenin merkezine olan uzaklıkları 41980, 42360, 42663, 44844, 45799,
47323, 47746, 48423 ve 51000 km dir. En dıştaki halka olan ε halkası elips
şeklindedir ve her iki ucunda yarıçapları 40-50 km olan iki uydu yer almaktadır.
Özellikleri :
Güneşe Olan Uzaklığı
2.872.460.000 km
Yarı Çapı
25600 km
Kütlesi
86,832 x 10 24 kg
Yoğunluğu
1270 kg/m3
Atmosferik Basınç
----
Sıcaklığı
-221 Cº
Görünür Parlaklığı
5.8 m
Güneş Etrafında Dönme Süresi
84 yıl
Kendi Ekseninde Dönme Süresi
17 saat
Dönme Hızı
6.81 km/sn
NEPTÜN
Neptün güneşe Plüton'dan sonraki en uzak gezegendir. Neptün'ün yörüngesi
Plüton gezegenin yörüngesi ile kesiştiği için güneş etrafındaki turunun bir
bölümünde Plüton gezegeninin arkasında kalarak güneşe en uzak gezegen olur.
Fakat Plüton'a göre daha kısa süre arkada kaldığı için, Güneşe en uzak ikinci
gezegen olarak kabul edilir. Gezegenin bulunması tamamen matematiksel
hesaplamalara dayanmaktadır. Uranüs gezegeninin yörüngesinde ki
düzensizlikleri inceleyen Le Verriner, 1845 yılında Uranüs gezegeninin
yörüngesindeki düzensizliklerin daha dışarıdaki bir gezegenden kaynaklandığını
buldu ve yaptığı hesaplamalar sonucunda elde ettiği koordinatları Gaile adındaki
astronoma bildirdi. Gaile elindeki verilere dayanarak yaptığı çalışmalar
sonucunda 1846 yılında Neptün gezegenini gözlemlemeyi başardı. Güneşe olan
uzaklığından dolayı Neptün gezegeni hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır.
Fakat gezegenin yakınlarından geçen Voyager 2 uzay sondasından alınan
bilgilere göre, gezegen 22300 km ‘lik yarı çapa sahiptir ve kendi ekseni
etrafındaki dönüşünü 17.24 saatte tamamlamaktadır.
Neptün gezegeninin bilinen iki uydusu bulunmaktadır. Bunlardan 2000 km yarı
çaplı Tirion 1846'da Lössel tarafından bulunmuştur. Gezegenin ikinci uydusu
olan Nereid ise 1949 yılında Kuiper tarafından keşfedilmiştir. Nereid güneş
sistemindeki en büyük dış merkezliliğe sahip olan uydudur. Bu neden uydunun
Neptün'den uzaklığı 1.3x10 6 km ile 9.8x10 6 km arasında değişmektedir. Tüm
büyük gezegenlerde olduğu gibi Neptün gezegeninin de çevresinde halkalar
bulunmaktadır. Bu halkalar tam olarak ilk kez Voyager 2 uzay sondası ile
gözlenmiştir. Le Verrier, Adams, Gaile gibi halkaların isimleri gezegen hakkında
çalışma yapmış olan kişilerin adlarından alınmıştır. En dıştaki halka olan Adams
halkası dört halkanın sicim gibi burulmasından oluşmuştur. Yoğunluğu yüksek
olan bu halkanın genişliği 1000 km kadardır.
Özellikleri :
Güneşe Olan Uzaklığı
4,495,060,000 km
Yarı Çapı
24764 km
Kütlesi
102 x 10 24 kg
Yoğunluğu
1638 kg/m3
Atmosferik Basınç
----
Sıcaklığı
46.6 K°
Görünür Parlaklığı
7.9 m
Güneş Etrafında Dönme Süresi
164.7 yıl
Kendi Ekseninde Dönme Süresi
16.11 saat
Dönme Hızı
5.43 km/sn
PLÜTON
Güneş'e en uzak gezegen olan Plüton gezegeni aynı zamanda, güneş
sisteminin en küçük ve hakkında en az bilgi bulunan gezegeni olma özelliklerini
de taşımaktadır. Plüton gezegeninin keşfi matematiksel hesaplamalara
dayanmaktadır. Uranüs'ün yörüngesindeki düzensizlikler hakkında yapılan
araştırmalar sonucunda Neptün gezegeni bulunmuştur fakat yapılan hesaplar bu
gezegenin
tek
başına
Uranüs'ün
yörüngesindeki
düzensizlikleri
açıklayamayacağı anlaşılmıştır. Daha da derinleştirilen araştırmalar Plüton
gezegeninin varlığını kanıtlamıştır fakat gezegen ancak 1930 yılında Tombaugh
tarafından gözlene bilinmiştir. Neptün'ün yörüngesi ile kesişen yörüngesi nedeni
ile güneş etrafındaki turunun küçük bir bölümünde Neptün gezegenin önüne
geçerek onu güneşe en uzak gezegen yapar.
Gezegenin boyutlarına göre çok büyük bir uydusu bulunmaktadır. 1978 yılında
keşfedilen ve Charon adı verilen bu uydunun büyüklüğü hemen hemen Plüton
gezegenin kendisi kadardır bu nedenle gezegen ve uydusuna ikili gezegende
denilmektedir. Uydusunun bulunması ile birlikte kütlesi hakkında tahmin yapılma
imkanı bulunan gezegenin kütlesi 0.0125 x 10 24 kg olarak belirlenmiştir.
Yaklaşık 50K° olan atmosferinde donmuş metan gazı bulunduğu tahmin
edilmektedir.
Özellikleri :
Güneşe Olan Uzaklığı
5,869,660,000 km
Yarı Çapı
1195 km
Kütlesi
0.0125 x 10 24 kg
Yoğunluğu
1.750 kg/m3
Atmosferik Basınç
----
Sıcaklığı
50 K°
Görünür Parlaklığı
13.7 m
Güneş Etrafında Dönme Süresi
247.6 yıl
Kendi Ekseninde Dönme Süresi
153.29 saat
Dönme Hızı
4.72 km/sn
GÜNEŞ VE AY TUTULMALARI
Ay dünya etrafındaki yörüngesini tamamlarken belli zaman aralıklarında dünya
ile güneş arasına girebilir. Bu durumda dünya yüzeyinde belli bölgelere düşen
güneş ışınları ay tarafından engellenmiş olur. Açık bir havda rahatlıkla gözlene
bilinen bu olaya Güneş tutulması adı verilir. Dünya ve ay yörüngeleri farklı
düzlemlerde bulunan elipsler oldukları için, dünya, ay ve güneş arasındaki
uzaklıklar devamlı olarak değişir. Bu değişme güneş tutulmalarının tam güneş
tutulması, halkalı güneş tutulması ve parçalı güneş tutulması gibi çeşitli
şekillerde oluşmasına neden olur. Dünya, ay ve güneş arasındaki mesafe
nedeniyle, dünya yüzeyinde tam güneş tutulmasının gözlene bilindiği bölge
daima 300 Km den küçüktür. Bu alan çevresinde ayın penmulası içine düşen
500 Km 'lik bir bölgede, kısmi güneş tutulması gözlene bilinir.
Ay eliptiğe göre eğik bir yörüngede dolaşır, dünyanın da bu yörünge düzlemine
dik olmayan bir eksen etrafında dönmesi, güneş tutulmasının gözlenebildiği
alanın dünya üzerinse bir yol çizmesine neden olur. Umbra (gölge) ve halka
kolonisinin dünya üzerinde çizdiği bu yola "tam tutulma yolu" adı verilir.
Ay dünya etrafındaki yörüngesini tamamlarken, dünyanın güneş ve ay arasında
kalmasına neden olabilir. Bu durumda ay yüzeyine düşen güneş ışınları dünya
tarafından engellenmiş olur. Karanlıkta kalan ay kısa süreli de olsa dünyadan
gözlenemez bu olaya ay tutulması adı verilir. Bulutsuz bir gecede çıplak gözle
rahatlıkla fak edilebilen bu olay, güneş tutulmasına göre, dünya yüzeyinde daha
geniş bir alandan gözlenebilir. Ay tutulmasının dünya yüzeyinden gözlenebildiği
alan dünyanın yarısından 24º kadar fazladır.
Ay ve Güneş tutulmaları nadir gözlenen doğa olayları oldukları için bu olaylar
üzerine bir çok efsane yazılmış ve bir çok insan için kötülüğün habercisi olarak
kabul edilmiştir. Günümüzde bazı bilim adamlarına göre tutulmalar dünya
üzerinde değişik etkilere neden olmaktadır. Örneğin; "güneş tutulması sırasında
dünyanın aynı yarım küresinin, aynı anda güneş ve ayın çekim kuvvetine tabi
kalması deprem ve benzeri doğal olayları etkilemektedir". Tabi ki şimdilik bu
düşünceler kanıtlanmış değil fakat yinede tutulmaların ufakta olsa dünya
üzerinde var olan etkileri bilinmektedir.
GEL-GİT OLAYLARI(MED-CEZİR)
Ay ve Güneş'in Dünya üzerinde oluşturduğu çekim kuvveti nedeni ile 12 saat 25
dakikalık aralıklarla dünya yüzeyindeki karşılıklı iki bölgede sular kabarır ve iki
kabarma süresi arasında tekrar eski haline döner bu olaya gelgit (meddücezir)
adı verilir. Dünya, Ay ve Güneş'in aynı doğrultuya geldikleri yeni ay ve dolun ay
konumlarında suların kabarması maksimuma ulaşır ve gelgit olayı en belirgin
halini alır. Dünyanın Ay'a yakın olan yüzünde, sular Ay'ın çekim kuvveti
sayesinde kabarırken diğer yüzünde merkez kaç kuvveti daha fazla olduğu için
sular kabarır. Bu nedenle dünyanın karşılıklı iki tarafında sular aynı anda kabarır
ve aynı anda çekilir.
Dünyanın ekseni etrafındaki dönme hızının Ay'ın yörünge hızından fazla olması
nedeni ile su kütlelerinin kabarıklığı devamlı öne taşınır. Kabaran suyun Ay'ı
kendisine doğru çekmesinden dolayı Ay'ın yörünge hızı devamlı artarken Ay'ın
Dünyayı kendisine çekmesinden dolayı Dünyanın ekseni etrafındaki dönüş hızı
devamlı azalır. Bu olay Dünyanın ekseni etrafındaki dönüş hızıyla Ay'ın
yörüngesi etrafındaki dönüş hızı birbirine eşitlenene kadar devam edecek. Bu
eşitlik sağlandığında gün süresinin bugünkünün 60 katı olacağı hesaplanıyor.
Yine aynı hesabın verdiği bir sonuca göre 3-4 milyar yıl önce gün süresi
bugünkünün 1/6'sı kadardı. Ayrıca Gelgit olayından dolayı Dünya ve Ay
birbirlerinden yılda 2cm uzaklaşıyor. Bu mesafe Dünyanın ekseni etrafındaki
dönüş hızıyla Ay'ın yörüngesi etrafındaki dönüş hızı birbirine eşitlendiğinde
sabitleşecek.
MARS PROJESİ
Yıllar boyu bilim damlarının gözdesi olmayı başaran o muhteşem "kızılgezegen",
Mars. Bir çok UFO hikayesinde ve bilimkurgu filimde başrol oynadı. Hep
korkuldu, hep merak edildi. Acaba yaşam var mı? Varsa bu canlılar basit
organizmalar mı? yoksa dünyada ki gibi kompleks organizmalar da var mı? Bu
sorulara ancak geçtiğimiz yıllarda cevap buluna bilindi. NASA'nın marsa indirdiği
araçlar sayesinde mars yüzeyinde canlı ve su bulunmadığı anlaşıldı. Tabi ki bu
cevaplar insan oğlunun bitmez tükenmez merak duygusunu doyurmaya yetmez.
Şimdi ki hedef 2005 yılına kadar Mars gezegenine ayak basmak. Ay'a ilk insanın
ayak basmasından sonra ki en büyük gelişme olarak kabul edilen bu olayı bu
kadar geciktiren, teknolojik yetersizliklerden çok bürokratik engellerdi 1965
yılında marsa ilk insansız araştırma gemisini indiren teknolojinin .önündeki
bürokrasi engelini aşmayı başaran bilim adamları işe koyuldu ve çalışmalar
büyük bir hızla devam ediyor. Eğer bir aksilik olmazsa 2003 yılında ilk insanlı
uzay gemisi marsa doğru yola çıkacak.
Marsın yıllar boyu ilgi odağı olduğunu söyledik. Peki neydi Mars'ı bu kadar çekici
kılan. Mars yaklaşık olarak dünyanın yarı büyüklüğünde, güneşe yakınlık
bakımından dünyadan sonra gelen, kırmızımsı renge sahip bir gezegen. Buraya
kadar her şey normal, gelelim marsta yaşam olduğu iddialarının ortaya
atılmasına neden olan özelliklerine. Marsın da dünyanın ki gibi bir atmosferi var
ve bu nedenle yüzeyine çarpan meteorlar fazla büyük hasarlar veremiyor. Yine
dünyada olduğu gibi Mars'ta da bir eksen eğikliği var buda marsta mevsimler
oluşmasına neden oluyor. Marsı dünyadan teleskoplarla incelediğiniz zaman
mevsim değişikliklerinde yüzeyinin yeşilimsi bir renk aldığı görülür. (Bu
renklenmenin nedeninin büyük metal çekirdeğin ısınma ile renk
değiştirmesinden kaynaklandığı sanılmaktadır). Bu yeşil renk bilim adamlarının
mars yüzeyinde bitkisel yaşam olduğunu sanmalarına neden olmuştur. Bilim
adamlarını yanıltan diğer bir olay; Mars yüzeyi kutuplardan ekvatora doğru
uzanan derin kanallarla doludur. Bu derin kanalların kendiliğinden oluşma
ihtimalinin çok az olmasından dolayı. Bu kanalların su sıkıntısı çeken marslılar
tarafından kutuplardan ekvatora su taşımak için açıldığı sanılmaktaydı (Fakat
daha sonra mars yüzeyinden alınan resimler ile bu kanalların tamamen doğal
yollarla, kendiliğinden oluştuğu anlaşılmıştır). Marsı sadece teleskopla
inceleyebilen bilim adamları için bu veriler yaşam olma olasılığının bir kanıtı
olarak görülüyordu. Ve bu tezi savunan bir çok bilim adamı vardı. Ta ki marsa
inen araçlardan aldığımız bilgilerle bunun aksi kanıtlanana kadar.
Mars projesini gerçekleştirebilmek için yapılan çalışmalar hızla ilerliyor. Projenin
temelini 2003 yılındaki yolculuk oluşturuyor, bu yolculuğun ardından marsa belli
aralıklarla gönderilecek olan uzay gemileri marsta bir araştırma merkezi ve otel
inşa edecekler. Aynı zamanda mars yüzeyindeki kraterleri incelemek üzere
uçuşlar yapacak olan bir uçak ta mars projesi dahilinde yer alıyor. Tahminen
2015 yılında marstaki otel ve araşırma merkezi tamamlanacak. Daha sonraki
yıllarda ise çalışmalara maddi destek sağlamak amacı ile zenginlere marsta tatil
imkanı sunulacak. Bu yolculuk için özellikle 2003 yılının seçilme nedeni; 28
Ağustos 2003 tarihinde mars ile dünya arsındaki mesafenin en kısa halini
alması. Bu tarihte mars ile dünya arası uzaklık yaklaşık olarak 56 milyon
kilometre kadar olacak. Dünya ile mars arasındaki mesafenin tekrar bu kadar
kısa olması için 15 yıl geçmesi gerekiyor. Yani en az yakıt harcayarak, en yakın
zaman da mars yüzeyine inebilmemiz için 2003 yılından başka bir alternatifimiz
yok.
Marsa yapılacak olan yolculuğun yaklaşık olarak 18 ay kadar süreceği tahmin
ediliyor. Böylesine uzun bir yolculuk beraberinde bir çok sorun getiriyor.
Bunlardan en önemlisi bu kadar uzun süre, zor şartlar altındaki yolculuğa
dayanabilecek bir gemi. NASA bu yolculuk için kullanılacak olan gemiyi
laboratuarlarında inceleme altına aldı ve üzerinde dayanıklılık testleri yapıyor.
Bu gemide kullanılmak üzere geliştirilen roket teknolojisi yardımı ile hem
yolculuk daha kısa sürecek hem de daha az yakıt kullanılması sağlanacak
(Yandaki resimde roketin şematik bir görünüşü bulunuyor). Yakıt problemi de
yolculuk için büyük önem teşkil ediyor. Bu sorunun da geminin üzerine
yerleştirilecek olan hidrojen tankı ile çözümlenmesi planlanıyor. Bu hidrojen
tankı, mars yüzeyine inildiğinde mars atmosferinde büyük bir oranda bulunan
CO2 gazı ile tepkimeye sokularak geri dönüş için gerekli olan yakıtı (metan gazı)
ve bir miktar su ile oksijen elde edilecek. Tabi ki böylesine uzun ve zorlu bir
yolculuktaki tek sorun yakıt ve araç sorunu değil bu yolculukta görev yapacak
olan mürettebatın sağlık, yeme, içme ve psikolojik sorunlarını çözebilmek için de
büyük çalışmalar yapılıyor. Şu an yolculuk için 20 kişi eğitim görüyor. Bunlar
içinden seçilecek en iyi 6 kişi mars yolculuğuna çıkacak. Bu kişiler zorlu
şartlarda dayanıklılık testlerine tabi tutuluyor. Bunun yanı sıra hepsi çok iyi bir
doktor, araştırmacı ve çiftçi olarak yetiştiriliyor. Mürettebatı tehdit eden en büyük
sağlık sorunu uzun süre yerçekimi kuvvetinden uzak kalmanın ve uzay
radyasyonuna maruz kalmanın oluşturacağı olumsuzluklar. Herhangi bir sağlık
probleminde geminin tekrar dünyaya dönmesi mümkün değil bu nedenle uzay
aracı her türlü tıbbi müdahalenin yapılabileceği şekilde düzenleniyor. Yiyecek
problemi için ise gemi yola çıkar çıkmaz geminin bir bölümüne tohum ekilmesi
düşünülüyor. Mars yüzeyine inildiğinde ise tohumlar burada kurulacak olan
seralara taşınacak ve burada yetiştirilecek. Su problemi için ise çok etkili bir
arıtma cihazı tasarlandı bu cihaz sayesinde, duş ve idrar suları tekrar içile
bilecek kadar temiz hale getiriliyor. Böylece suyun dönüşümü sağlanıyor. Bütün
bu çalışma ve araştırmalar iki haftalık bir yüzey incelemesi için. Mars yüzeyine
inen mürettebat iki hafta mars yüzeyinde kalacak ve burada daha önce
yollanmış olan araçlar buluşup onların yardımı ile kurulacak laboratuarlarda
incelemeler yapılacak. İki hafta sonunda mürettebat tekrar geri dönecek.
Mars Projesi ile ilgili anlattıklarımız, bazılarınıza sadece bir rüya gibi gelebilir.
Ama bu proje için yıllardır büyük çalışmalar yapılıyor. Ve A.B.D. hükümeti geçte
olsa bu konuya önem vermeye başladı. Şu an için projeye 40 milyar dolarlık bir
bütçe ayrılmış durumda ikinci bir ek bütçe ise yolda. Eğer bir gün üzerinde
yaşadığımız gezegen "dünya" bir tehlike içine girerse yaşaya bileceğimiz başka
gezegenler bulmamız gerekebilir. Bu proje, bu yolda atılmış en büyük adımdır.
Umarız projeye bu güne kadar harcanan paranın çok ve gereksiz olduğu iddiası
ile zorluk çıkartan siyasetçiler, işin ciddiyetinin farkına varır ve köstek olmak
yerine destek olmaya çalışırlar.
UFOLAR
Uçan daireler, yani bilimsel adlarıyla UFOlar (Tanımlanamayan Uçan Nesneler),
yıllarca insanların akıllarında bir soru işareti olarak kalmayı başarmışlardır.
Acaba UFOlar gerçek mi? Yoksa bir takım güçlerin insanları aldatmak için
kullandıkları hayal ürünleri mi?. Bu soruları yanıtlamak gerçekten zor. Ama inkar
edilmesi de en az o kadar zor olan bir gerçek var ki; Bu nesneler ister uzaylı,
ister insan ürünü olsunlar, yıllardır semalarımızda dolaşıyorlar ve sayısı yüz
binlere varan insanlara görünüyorlar.
UFO gördüğünü iddia eden insanların, çok farkı bölgelerde yaşamalarına
rağmen anlattıklarının (bazı istisnalar dışında) birbirlerine çok yakın, hatta birebir
olması. Ufaların varlığını bizlere kanıtlayan en büyük delil. Bunun yanı sıra
çekilen binlerce farklı UFO resim ve videolarını hemen her yerde görebilmek
mümkün. Bu resimlerin içinde fotomontaj yada fırlatılan bir tabak resmi olanlar
çoğunlukta, fakat açıklamakta güçlük çekilen ve görenleri hayrete düşüren resim
ve videoların sayısı da küçümsenemeyecek boyutlarda. Bu veriler ışığında genel
bir tanımla UFOlar "şekil olarak uçan bir fincan tabağını andıran, çevresinde
dönen yeşil, kırmızı ve mavi ışıklar bulunan aynı zamanda müthiş bir çevikliğe
sahip araçlardır". Tabi ki dünyada bu güne kadar görüldüğü iddia edilen UFOlar
bu tanımla sınırlı değil, sadece bir ışık yumağı halinde olanlar, puro şeklinde
olanlar, irili ufaklı ışıklar halinde olanlar vs.. Tanımların bazen farklılıklar
göstermesine rağmen genel olarak tanımlanan UFO şekli fincan tabağı
şeklindeki UFOlardır.
UFOlardan bahsedilince bunları kullandığı iddia edilen uzaylılara da değinmeden
geçmek mümkün değil. Uzaylı denildiği zaman ilk akla gelen çizgi filmlerden
tanıdığımız antenli ve dünyayı ele geçirmeye çalışan yaratıklardır. UFO
tanımlarının farklılık gösterdiği gibi uzaylı tanımları da farklılık göstermektedir.
Bunlardan en çok bilinen ve bir çok bilimkurgu filmine konu olan klasik UFO
tiplemesi, "gri renkli, büyük kafalı ve uzun parmaklı insana benzeyen yaratıktır".
Bunun yanı sıra dış görünüş olarak tam bir insana benzeyen, takım elbiseli ve
Güneş gözlüklü yaratıklar, küçük,antenli yaratıklar, iri gözlü, yeşil yaratıklar vs..
gibi uzaylı tanımları da ileri sürülmektedir.
Binlerce kişinin UFO gördüğünü iddia ettiğini söyledik, acaba UFOlar ilk olarak
ne zaman görülmeye başlandı? Aslında UFOlarla ilgili hikayeler insanlık tarihi
kadar eskidir. Arşivlerde Eski Mısır Medeniyeti'ne ve çok daha öncesine dair
UFO hikayeleri mevcuttur. Günümüze baktığımız zaman ise UFOların ikinci
dünya savaşı ve sonrasında ortaya çıktığını görüyoruz. UFOların neden özellikle
ikinci dünya savaşında ortaya çıktığına dair bir çok iddia var. UFOLOG'ların
açıklamalarına göre Japonya'ya atılan atom bombasının oluşturduğu patlama
uzaylıların dünyaya olan ilgisini arttırdı ve incelemeler yapmak için dünyayı
ziyaret etmeye başladılar. Son yıllarda UFO gördüğünü iddia edenlerin sayısı
azalsa da halen bazı UFO ihbarları var.
UFOlarla ilgili sayısız olay anlatılmakta, şüphesiz ki bunlardan en çok bilinen ve
üzerinde en çok durulan UFO vakası Roswell olayıdır. Tarih 8 Temmuz 1947,
yer Amerika William Mac Brazel Çiftliği; Çiftliğin sahibi o gün çiftlik sınırları içine
düşmüş olan garip bir cisim ve bu cismin içinde bacağı parçalanmış şekilde ölü
bir yaratık görür. Çifti olayı hemen askeri yetkililere bildirir. Bu ihbardan hemen
sonra Mexico eyaletinde bulunan Roswell Hava Üssü'nden yapılan "bir uçan
daire ele geçirilmiştir" açıklaması gündeme bomba gibi düşer(Bu açıklama
nedeni ile bu olay roswell olayı olarak bilinir). Olay yerine gelen askeri ekipler
düşen cismi ve cesedi alarak incelemek üzere götürürler ve bir süre sonra Fort
Worth Hava Üssü'nden başka bir açıklama gelir "Askeri amaçlı bir araştırma
balonunun parçaları, uçan daire parçaları sanılmıştır". Bu iki çelişkili açıklama
insanların kafasını karıştırmıştır. O günden sonra bu olay tüm dünyada
konuşulmaya ve tartışılmaya başlanır. Daha sonraki yıllarda bu olayda düşen
cismin UFO olduğuna dair resim, video ve resmi belgeler ele geçirilse de kesin
kanıt bulunamaz.
Roswell olayı ve buna benzer bir çok olay insanların kafasını karıştırmaya
yetmiştir. Aslında ilk bakışta çok inandırıcı ve çarpıcı gelen bu olaylar acaba bir
aldatmaca olabilir mi? Bu konu üzerinde fikir yürütenlerin sayısı da en az
UFOların varlığına inananların sayısı kadar fazladır. UFOların aldatmaca
olduğunu savunan araştırmacıların ileri sürmüş olduğu en büyük teori, A.B.D.
yada diğer büyük ülkelerin, yapmış olduğu araçlarla diğer ülkeler üzerinde
casusluk amaçlı uçuşlar yapıp, gizli askeri bilgiler topladığı ve kendilerini gören
insanlardan gizlemek için UFO aldatmacasını ortaya sürmüş olduğu iddiasıdır.
Bu ve buna benzer bir çok teori otaya atılmıştır. Bunların çoğu gerçekten
inandırıcı temellere dayanmaktadır.
UFOların sadece bir aldatmaca olduğuna dair ileri sürülen iddialardan en çok
destek bulan ve kanıt içereni; UFOların NASA'nın casus uçakları olduğu
iddiasıdır. Ortaya atılan ve resmi kanıtlara dayandırılan UFO hikayelerinin büyük
bir çoğunun Amerika toprakları üzerinde olması gerçekten şüphe uyandırıcı bir
olay, bunun yanı sıra. UFO görüldüğü iddia edilen bölgelere baktığımız zaman,
bu bölgelerin ya çok büyük yeraltı zenginlikleri içerdiğini yada ülkelerin askeri
araştırmalar yaptıkları bölgeler olduğunu görüyoruz. Bu konuyla ilgili şaşırtıcı
olaylar bununla da kalmıyor. NASA dünyanın en gizli uzay araştırma merkezidir.
Bu merkeze izinsiz bir kibrit çöpü bile sokulup çıkartılamazken, nasıl oluyor da
bu denli gizli bilgiler dışarı sızabiliyor (Geçmişe baktığımız zaman atom bombası
gibi büyük bir icadının İkinci Dünya Savaşı'na kadar gizli tutulabildiğini
görüyoruz). Yetkililer dışarı sızan bilgileri genel olarak yalanlasalar da hep açık
bir kapı, kuşku uyandırıcı bir nokta kalmasına izin veriyorlar. Aslında gündemi
sıcak tutmak için ortama sürüldüğü sanılan bu resimler, olayla NASA'nın birebir
ilgili olduğunun bir kanıtlarıdır. Bu resimlerle ellerinde radarlara yakalanmayan
ve inanılmaz bir hızla manevra yapabilen en az bir araç olduğunu görüyoruz.
Buna bağlı olarak Geçtiğimiz yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nin radara
yakalanmayan uçak icadını dünyaya açıklamak zorunda kaldığını biliyoruz. Buda
bize gösteriyor ki Amerikanın elinde bu teknoloji var, belki de yıllar önce vardı?
Yazımızın başında da değindiğimiz gibi, ister uzaydan gelmiş olsun, ister insan
ürünü olsun UFOların varlığı inkar edilemez bir gerçek Ve bu gerçek büyük bir
rant oluşturmuş durumda. Bir çok insan UFOlar yoluyla para kazanıp hayatını
sürdürmeye çalışırken, bir çok insanda hayatını bu olayı aydınlatmaya adamış
durumda. UFO hikayeleri insanlık tarihi kadar eski demiştik, görünen o ki bu
yolla para kazanan insanlar sayesinde bu hikayeler sonsuza kadar yaşayacak
Biz bu konu ile ilgili bulabildiğimiz en ilginç resimler eşliğinde farklı iddia ve
teorileri size anlatmaya çalıştık. Bundan sonra yorum sizin.
KAYNAKÇA
Meydan Larousse 20. cilt Sayfa: 14-15
Evren - Popüler Bilim Kitapları (Tübitak)
www.uzaybilim.net
Download